Ak saçlı, pembe yanaklıydı. Etine dolgundu, kıyın 'romatizmaları azdığı için, köşe minderinden pek kalkmı yor, yaz gelene kadar, bu alt odada kalıyordu. Gittikçe sertleşen rüzgâra, bir zaman kulak verdi: Cemil: «Şimdi denizde olanlara Allah’tan destek isteyecek» diye bekle di. " — öldürdükleri adamı tanıyor musun? — Yoook... Mahpustan kaçmış... Beklrağa Bölüğü’nden... , — Kaçmadı, kaçırdılar. Yanına kattıkları subayı, ka çıranlar vuracaklarmış da,. «Olm az» demiş... Bugün de polislere, kıyasıya atmamış. — Kim söyledi? — Polisler... Şaşılacak şey... «Merhametli» desem. Ermeni sürgününde binlerce insan öldürtmüş, çoluk ço cuk... — Belki öldürtmemiştir. — öldürtmese yargılanmaktan niçin korksun da, ca nına kıysın? Neriman çök üzüldü. Azarlarsın diye sana göstermedi ama ağladı bir zaman. «Saklandığı yerden çıkmasaydı Ölmezdi, yaşamakta olurdu, şimdi bizim gi bi...» diye ovundu. -Susup rüzgârı dinledi-: Oğlanı ça ğırmaya çıktıydı... Oturup ağlamasın! Gelse de bize bi rer kahve pişirse... — Sesleneyim mi? — Bırak! Vara yoğa ağlaması, hiç hoşuma gitmiyor. Kıyametleri koparacağım, ama sokak ortasında, güpe gün düz, takır takır adam öldürülen bir yerde, hadi sen ot da ağlama bakalım! Ne kötü günlere kaldık! Adam bir yolunu bulup savuşmuş.,. Canını kurtarmaya uğraşıyor. Hükümetin kolu uzundur. Bırak yakalasın) Bırakmaz na mussuz!... — Kime söylüyorsunuz, polislere mi? — Polislere neden söyleyecekmişim? Hiç üstüme vazife değilken haber verene söylüyorum. Doktormuş o herif de... Saraylanım polise'sorm uş... «Bahşiş mahşiş, nişan mişan verirler mi ndmussuziuğuna karşılık. yoksa,