yormuş, btınu kendi gözleri önünde erkeklik onurunu kır mak için inadına yapıyorıpyş gibi geldi, atılmak için davrandı. Bir yandan, el yordamıyla yere düşürdüğü yağmur* luğu arıyor, bir yandan, iki şarförle neler yapabileceğin! kestirmeye çalışıyordu. Birden, sıcak bir odada sevdiği kadının dizi dibin de, dürbünle çevresine bakan adamın sorumsuz rahatlı ğından Reşit Bey'in kıstırılmışlığına geçtiğini anladı. «Kaç kişidir evi basanlar?... Beş, on. on beş... Hadi diyelim yirmi... Nazmi olsa, Patriyot, Atıf, Maksut olsa, ya *Ja savaşlarda denediğim bir çavuşla üc dört Memetçik... Sezdirmeden yanaşır, basardık herifleri... Bitirirdik...» Makedonya'da böyle küçük baskınları kazandıktan sonra duyulan kibirli sevinci birkaç kere tatmıştı. «Bası lıp tepelenenlerin yerinde olabileceği neden aklına hic gelmez adamın? Yirmi yaşın iyimserliğinden m i?» Elini yüzünden geçirdi: Nazmi olsaydı. Bırakır mıydı karısını düşmana?... Tek başına dalıp dağıtıp, kızı bileğinden tu tarak çekip çıkarmaz mıydı? Nazmi’nin çok körpeyken ölmesinde güçlü bir ölüm süzlük vardı. Bunun nasıl bir ölümsüzlük olduğunu araş tırdı. Böyle bir şey. Nazmi’yi bu kadar iyi tanıyon topçu Cemil yaşarsa, söz konusu edilebilirdi. Yağmurluğu ol mak için çömeldiğini, sonra da öylece kaldığını farkadince bunun ne kadar sürdüğünü, yılgınlığın sınır çizgi sinde bocalayıp bocalamadığını şiddetle araştırdı. Evden bir bağırtı gelirse tabancasını çekip naratanarak saldıra cak mı? «İyi ama, düpedüz aptallık b u ...» Arada pir so luklarını tutup eve kulak vererek, her gecen dakikayla erkeklik onuru biraz daha yaralanarak bekledi.. Neden sonra, sesler duyulmaya baş’dyınca, ne dav randı, ne de daha cok üzüldü. Sanki rüyada gibiydi. Sessiz gelenler gürültüyle defolup gittikleri halde ciğerlerini sıkıştıran ağırlık göğsünden kalkmamıştı. Bir an eve gitmeyi geçirdi aklından, sonra, düişmâr: karşısın da yüzüstü bıraktığı Neriman'la karşılaşmayı göze alama dı.