CEMİL MERİÇ - JURNAL

Page 305

14.4.1965 MAHMUT ALİ, ALİ İLMİ, MEMDUH SELİM Tanrıyı yalnız korku yaratmamıştır. Sevgi de, bir cisimde tecelli etmediği zaman, bir hayalde şekillenir. Mahmut Ali genç muhayyilemizin imal ettiği bir masal mıydı? Ali İlmi, visleriyle, bayağılıklarıyla ve faziletleriyle, çöken Osmanlı cemiyetinin son temsilcilerinden biriydi. Asyalı değil, Avrupalı değil, sadece Osmanlı. Lâyık olmadığı felâketler büsbütün kabuklu bir hayvan haline getirmişti onu. Büyükçe bir kabuk. Bir mektep yahut bir otobüs buudunda iyi konuşurdu Osmanlıcayı. Muallim Naci'nin sığ bir devamı. Bir nevi Andelip. Hocadan çok kalem efendisiydi Ali İlmi. Zevklerinin esiriydi, itiyatlarının esiriydi ve ufuksuzdu. Penceresi yoktu dünyaya. Fransızca bilmeyen Sabih Bey. Bana ne verdi? Bir avuç sevgi, bir avuç teşvik. Ama o en samimi takdirlerini bile menfaatleriyle frenleyen adamdı. Evini de, kalbini de, bilgisini de aralardı sadece. Dersleri sohbetle geçerdi. Nükteleri seviyemizi aşmadığı için zevkle dinlerdik. Memduh Selim daha sertti, daha huysuzdu, daha jandarma idi. Ne öğretti? Kâğıda mürekkep damlatmamayı. Marj* bırakmayı.

Mahmut Ali güzel konuşurdu. Bununla beraber hocalık hayatına ait hiçbir berrak hatıram yok. Ders kitaplarımız yoktu. Not alırdık. Sanıyorum ki Ahmet Refik'in Umumi Tarihinden anlatırdı. Otoriterdi. Kıvrak bir zekâsı vardı. Bilgisi parmaklarının uçundaydı. Neden severdi talebe onu? Bütün hocalık hayatında hiç kimseyi sınıfta bırakmamıştı. Talebe ile laubali değildi. Ama nazik davranırdı sınıfta. Azarladığı zaman umumide kalır, teşhir ederken bile "ambigu" olmağı tercih ederdi.


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.