isci sayı 1

Page 1

OCAK 2018 Sayı:1

Devrimci sosyalizm mücadelesinin fedakar, sabırlı, üretken, devrim İŞÇİlerine ihtiyacı vardır. Direniş Devrim Sosyalizm


İÇİNDEKİLER Çıkarken ............................................... 3 İkiye Bölünen Toplum ............................. 5 Mücadeleyi Geliştirme Gücü ................... 13 Faşizm Koşullarında Mücadele ................. 33 Faşizme Karşı Mücadele Program Önerisi .. 49 Devrimci Sosyalistler İçin Tüzük ve İlkeleri Nedir .................................................. 71 Küçük Burjuva Hayallerle Sosyalizme Yaklaşanlar ................................................. 77 Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı Kürdlere Birleşik Bağımsız Özgür Kürdistan ........... 91 İşçi Sınıfı ve Sendikal Mücadele ............... 95 Devrimin Yolu Devrimci Dayanışma ....... 107 Devrimci Sosyalistlerin Öğrenme Bilgilenme Programı Nedir Nasıl Olmalıdır .............. 121

Devrimci Sosyalizm Mücadelesinde İŞÇİ’de yer alan her yazı okurlarının tartışmasına açıktır. Tartışma süreci katkılar üreten geliştiren bir işlev taşır. Her sayıya fikir, görüş ve yazılarıyla katkıda bulunmak devrimci sosyalizm mücadelesinde yer alan herkesin hakkı ve ödevidir. Söylemek ve “söylenmek” yerine kalıcı fikri üretimler mücadelenin bir adım ileri taşınmasında hayati değerdedir.


3

ÇIKARKEN Devrimci Sosyalizm Mücadelesinde İŞÇİ, kapitalizme ve onun yönetim biçimlerinden biri olan faşizme karşı mücadelenin bir devrim sorunu olduğunu görüp bu konuda mücadele eden devrimci sosyalistlerin kendi fikirlerini ifade etme, öğrenme, bilgilenme, tartışma, örgütlenme ve yeni fikri yaklaşımlar üretme aracıdır. Devrimci Sosyalizm Mücadelesinde İŞÇİ, mücadeleye katılanların kendi aralarında yürüttükleri tartışmaları sözlü halden çıkarıp yazılı şekle büründürerek dar ve kısıtlı bir çevrede “şikayet, iddia, sadece kendisini ve çevresini ilgilendiren fikirler ileri sürme” sürecinden kurtulmak için atılan adımdır. Devrimci sosyalizm mücadelesi hala kadroların, militanların fedakarlıklarıyla ayakta kalıp yürüme evresindedir. Devrimci sosyalizm mücadelesinin “çok bilmişlere” değil fedakar, sabırlı, üretken, devrim İŞÇİlerine ihtiyacı vardır, bunun için tartışma yayınına İŞÇİ adı verilmiştir. Devrimci mücadele, “tepkiselliğiyle bir şeyler yapan, canı isteyince mücadelede olup özel işleri veya toplumsal gidişat durumuna uygun olmayınca buna ara veren, vb” özelliklere sahip geçici kişilere değil sabırlı, her günkü sıkıcı işleri yapıp kalıcı mücadele hattı oluşturan kadrolara ihtiyaç duymaktadır.


4

Günümüzde, “siyasi çocukluk evresini” aşmada yeni adımlar atan devrimcilerin, sosyalistlerin bu yönelimlerini kazanıma dönüştürmeleri için vazgeçilmez yollarda biri sabır, disiplin ve ihtiyaç duyulan alanlarda kalıcı çareler üretmektir. Çoğu zaman ya geleneksel toplumsal ilişkilere dayanan, ya da popüler gündemin getirdiği çevrelerle idare eden “solculuk” terk edilmesi gereken bir süreçtir. Bunun yolu da örgütlü mücadelenin ihtiyaçlarına göre bir çalışma hattı oluşturmaktır. Mücadele önceden günü gününe ne yapılacağı belirlenmiş bir süreç değildir, her günü, her gelişmeyi değerlendirip ona göre bir yönelim sağlayacak bir yoldur. Bunu yapacak olanlar ise devrimci sosyalizm mücadelesinin kadroları, militanlarıdır. Devrim ve sosyalizm ne kapitalistlerin iddia ettiği gibi “geçmişte kalan bir heves” ne de bir çok “bezgin solcu”nun sandığı şekilde “olmayacak bir hayal” değildir. Devrimci sosyalizm toplumların dönüşümünde vazgeçilmez bir evre ve pratik mücadele konusudur. Cesaret Mücadele Dayanışma Direniş Devrim Sosyalizm


5

İKİYE BÖLÜNEN TOPLUM FAŞİZMLE VAR OLABİLENLER FAŞİZMLE YAŞAMAK İSTEMEYENLER Kemalizmle “idare” etmenin yetersiz kalışıyla Faşizmle piyasaya sürülen “klasik sağcı tabana” dayalı var geçmişi Ermeni soykırımı, Alevi ve Kürd kat- olabilenler, liamları, “solcu” ve işçi katliamlarıyla belir- farklı çıkar ginleşmiş Osmanlıcı din bezirganlarının, gruplarına, ırkçıların “tek yetkili olduğu” devlet oluşfarklı partilere turma projesi AKP, kısa sürede kendisi de sisbölünüp temin bir sorunu haline dönüşerek faşizmin kendi vahşet yöntemlerinden medet ummak dışında tükenmiştir. Gezi direnişi, Kobanê dire- aralarındaki itiş kakışı nişi, Soma katliamı sonrası oy deposu tek kabul gördükleri bölgelerde dahi insanların sokağa edilebilir çıkıp protesto düzenlemesi ve 7 Haziran siyasi 2015 Genel Seçimleri’nde HDP’nin beklemefaaliyet dikleri başarısı AKP projesiyle devleti ve siszemini temi “ılımlı” biçimde resmi din ağırlıklı hale diye dönüştürüp faşizmi yenileme tazgahına son dayatırlar vermiştir. Faşist devlet biçimi olmadan “kendini rahat hissedip işlerini yürütmekten aciz” tekelci burjuvazi ve bu egemen sermayeye bağımlılıkla var olabilenler toplumda yükselen demokratik değişim isteğinin harekete geçmesinden duydukları derin ürkün-


6

tüyle Hitler tarzı bir diktatörlük dışında seçenek olmadığını iddia edip bunun için de her şeyi göze alıp uygulayan suç şebekesiyle birlikte hareket etmeyi “daha kârlı” bulmuştur. Faşist devletin göstermelikte olsa işleyişte tuttuğu yasa, kural ve toplumsal işleyişteki göreli serbestliğin dahi bir toplumsal isyana “olanak sağlayıp” faşist devlet biçiminin yıkılışına döneceği hezeyanları içinde toplumsal işleyişte gücü yetenin her şeyi yapabileceği “yeni” bir darbe dönemi dayatılmıştır. Faşizm, egemen sınıf için çıkara dayalı itiş kakışların hızla şiddete dayalı çatışmalara dönüşmesinin “olağanlaştığı” bir rejimdir. Tekelci sermayenin ve ona bağlı var olabilenlerin dahi çıkar çatışmalarını “normal yoldan” halledebileceği bir toplumsal işleyişe ihtiyacı vardır. Bu ise faşizmin devlet ve toplum yönetim biçimi olduğu yerde mümkün değildir. “Normal yollarla” şöyle veya böyle çözülebilecek her sorun halledilmeden bırakılıp biriktirilerek şiddete dayalı hesaplaşma girişimleri olmadan çözülemeyecek hale dönüştürülür. Hitler tarzı bir faşizm dayatması dışında sistemin her seçeneğe kapatılma süreci de bu birikimin şiddete dayalı yöntemlere dönüşmesini hızlandırmış ve diktatörün “bir fırsat” diye tanımladığı 15 Temmuz 2016 askeri darbe entrikası ortaya çıkmıştır. Faşist devlet biçimiyle var olabilenlerin iç çatışmasından başka bir şey olmayan 15 Temmuz darbe girişimi ik-


7

tidarı gasp eden suç şebekesinin eski suç işbirlikçi ortakları dahil kendilerinden olmayan herkesi düşman ilan etme gerekçesi yapılmıştır. Toplumsal hayat; Gezi direnişi, Kobanê direnişi, Soma Katliamı sonrası yaşananlar, 7 Haziran 2015 seçimleri ve 15 Temmuz 2016 darbe girişimi gelişmeleriyle daha çok görünür hale gelen iki farklı eğilimle belirginleşmektedir. 1. Eğilim, faşist devlet sistemiyle var olabilenler ve faşist devlet düzenini yeniden yapılandırma hevesleriyle, iç çatışmaları. 2. Eğilim, faşist devlet biçiminin dayattığı toplumsal işleyişte sürekli zarar görüp sistemin köklü değişimi dışında seçeneği olmayan kesimler ve çare arayışları. Faşist devlet biçimiyle var olabilenler farklı çıkar gruplarına, farklı partilere, bölünüp kendi aralarındaki itiş kakışı tek kabul edilebilir siyasi faaliyet zemini olarak görüp ilan ederken faşizme karşı mücadele edip sistemi değiştirmek isteyenleri ise bastırıp etkisizleştirmeyi “devlet millet bekâsı için yapılan milli siyaset” saymaktadır. AKP’nin Hitler tarzı bir diktatörlük dışında seçeneksizliği dayatması faşizmle var olabilenler arasında gerilimi arttırıp düzen siyaseti yapanların da faşizme karşı mücadele edenlerin uğradığı saldırıların bazılarına maruz kalmasına dönüşmüştür.


8

Faşist devlet ve topluma dayattığı düzenin diktatör ve şebekesi dışında herkesi düşman sayması faşizmle var olabilenler arasında dinmeyen keskin çatışmaları kızıştırdığı gibi sistem içindeki uzun yılların yapay ayrışmalarını bitirmeye de yol açmıştır. Daima faşist devletin “kirli işlerinde” kullandığı ırkçı şebekelerin merkezi olan MHP, BBP vb gibi içsavaş organizasyonu faşist gruplar diktatöre kapılanıp tek başlarına temsil ettiklerini iddia ettikleri siyasi varoluşlarından vazgeçerken, “klasik sağcı tabana dayalı” siyaset yapanlar ise diktatöre biat dışında varlıklarını sürdürecek alanları kalmamasının tükenişini yaşamaktadır. Klasik sağcı tabana dayalı siyasetin diktatör ve şebekesinin kaderine bağlanmak dışında varlığını sürdürme seçeneğinin kalmaması uzun yıllardır her tür olanağı ellerinde olmasına rağmen “sağın” tükenişe doğru sürüklenişi de olmaktadır. Toplumda yaygınlaştırılan “ırkçıi devletçi, dinci sağcılığın” gerilemesi durdurulamayacak bir erimedir ve bu erime uzun yılların siyasi birikiminin taşma noktasına doğru yaklaşmasıdır. Toplumun var olduğu iddia edilen sistem içi sağ, sol, milliyetçi, dindar, vb siyasi eğilimleri köklü bir dönüşüm geçirmektedir. Diktatör ve şebekesi dışında faşist devlet sisteminin parçası olanlar ise çoğunlukla CHP etrafında kümelenmektedir. Faşizmin sistem içi siyasi var oluş alanını daraltmasının sonucu güçlü olana yaranıp yaslanmakla var olabilen


9

düzen siyasetçiliğini daha geçer hale getirmiş eğilim ve düşünceleri ne olursa olsun kendi iç kamplaşmalarını oluşturmaya dönüşmüştür. Diktatör ve şebekesine karşı sadece “eskiden ne iyiydi” diyerek “kendi adamları” başa geçerse her şeyin düzeleceğini iddia etmekten başka bir savunusu olmayanlar bulunmaktadır. Biri iktidar gücünü elinde tutan şebeke diğeri ise iktidara kendi adamlarını geçirmek dışında bir önerisi olmayan bloklaşma düzen içi siyasetinin temel ayrışma noktasıdır. Diktatör ve şebekesinin başı çektiği bloklaşma işledikleri suçlara şu veya bu düzeyde bulaşmayı zorunlu sayıp diktatör ve şebekesi için veya her hangi bir konuda suç işlemeyeni düşman sayarken, “kendi adamlarıyla” her şeyi düzeltmek dışında iddiası olmayan CHP’nin temsil ettiği bloklaşma ise diktatör ve şebekesinin suçlarına bulaşmayan, bulaşmaktan kaçınanları kendi etrafında toplayıp faşizme karşı oluşan tepkileri düzenin içinde kendi çıkarına yatıştırarak var olmaktadır. İkinci toplumsal kamplaşma eğilimi olarak faşist devlet biçiminin dayattığı toplumsal işleyişte sürekli zarar görüp sistemin köklü değişimi dışında seçeneği olmayanların değişen toplumsal ilişkilerde daha geniş bir tabana yayılması ve faşist devlet biçimiyle yaşamak istememe koşullarının olgunlaşması niyetlerden öte somut bir olgudur. Son kuşakta artan


10

kentleşmeden, çalışma hayatının her alanının daha bir kuşak önce emekçilerin ağır tabir ettiği biçime dönüşüp emekçilerin çoğunun da bu ağır çalışma şartlarına zorlanıp bunun karşılığında da güvencesizlik, geleceksizlik ve geçinememenin bu sistemle “değiştirilemezliğini” daha çok görmeye başlamasıyla, toplumsal “uyanışın” artık herhangi bir “darbe, OHAL vb” ile silindir gibi ezilmesinin mümkün olmayan gelişimi, toplumun faşist devlet biçimiyle yaşamak istenmemesinin somut dayanaklarından bazılarıdır. Kürd halkının özgürlük mücadelesi ve bu mücadeleden ne tür saldırı olursa olsun geri adım atmaktan vazgeçmemesi, devlet topyekün saldırıya geçince kıpırdayamaz hale gelen reformist solun ve devrimcilerin asgari düzeyde bile olsa mücadeleyi her şartta sürdürme gücünde olması, işçi sınıfının dayatılan koşullara karşı sesleri duyulmasa da tek tek fabrika ve alanlarda da kalsa direnme odakları oluşturması, köylülerin ve çevrecilerin ranta talana karşı dinmeyen karşı koyuşları faşizmle yaşamak istemeyenlerin faşist devlet sistemiyle var olabilenlere karşı alternatif odaklarıdır.


11

Faşizmin açık saldırganlık koşullarında mücadele, buna uygun yöntemlerin hazırlanıp geliştirilmesiyle mümkündür. Faşizmin her eylem ve kararı gayrı meşruyken faşizme karşı her direniş yöntemi meşrudur. Diktatör ve şebekesinin halk düşmanı bir açık içsavaş için IŞİD NUSRA artıklarından, ırkçı, uyuşturucu şebekeci, suç işleme eğilimdeki yandaşlardan, devlete bağlı paramiliter silahlı gruplar oluşturup diktatöre tapmayanlara yönelik Ermeni soykırımı ve yağmasına benzer bir saldırganlık hazırlığı vardır. Bu devletin uzun yıllardır uyguladığı bir yöntemin yeniden “hortlatılması” olduğu gibi aynı zamanda da tıpkı Ermeni soykırımı, Dersim katliamı, Maraş Katliamı benzeri bir katliam ve yağma zinciri oluşturup bu katliamlara bulaşanlarla yeni bir devlet ve toplum düzeni oluşturma heveslerinin de işaretidir. Sermayenin en gerici, en ırkçı, en saldırgan, en yoz ve en yağmacı kesimini temsil eden diktatör ve şebekesi işlediği suçlarla var olabilen ve bu suçlara ne kadar çok kişiyi buluştırırsa o kadar güvende olacağını sanan bir çevrime sıkışmıştır. İnsanlığa karşı ve işledikleri savaş suçlarıyla geri dönülmez çizgiyi geçeli çok olmuş ne koşulda olursa olsun


12

iktidarda kalma mecburiyetleriyle sistem içindeki güç kaybetmelerine yol açacak ufak bir değişime dahi tahammülleri kalmamıştır. Diktatör ve şebekesiyle hareket edip iktidarda edindikleri yer ve mevkileri kaybedenenlerin sızıldanmaları ağlaşmaları boşuna değildir. İktidarın koruyucu şemsiyesini az da olsa yitirmeyi felaket sayacak haldedirler. İşkence ve insanlığa karşı işlediği suçlarla “devlete hizmet ettiğini” iddia edip bu suçlar yerine göstermelik bir suçla yargılanan Mehmet Ağar’ın kısa süre cezaevine girmeyi sayısız güvenceyi de yeterli bulmayıp kaldığı cezaevini mafya şebekesinin karargahı haline dönüştürerek kabul etmesi örneğini bile bitişleri olarak gören “korku,” iktidarın her üyesinin yakasındadır. Tarihleri boyunca “devlet adına” diye işledikleri suçların hesabını vermemiş olanların en büyük kabusu halkın isyan edip işledikleri suçların hesabını soracak güce ulaşmasıdır. Faşist devlet sistemiyle var olabilenlerle, faşist devlet sistemiyle var olmaya devam edemeyenler arasındaki çatışmanın şu veya bu biçimde şu veya bu zamanda kaçınılmayacak şekilde “sıcak” çatışmalı bir hesaplaşmaya dönüşeceği herkesin kabul ettiği ortada duran gerçektir. Bu hesaplaşmaya hazırlanmak ve faşist sistemi geri dönülmez biçimde tarihin çöpüne atmak için gereken güce ulaşmak her insanın olduğu gibi her devrimci çevre, kesim, grup ve partinin bilip hazırlığını yapması gereken bir görevdir.


13

MÜCADELEYİ GELİŞTİRME GÜCÜ  ELEŞTİRİ VE ÖZELEŞTİRİ Faşizme karşı direnen, direnmeye uğraşan, bu yönde girişimlerde bulunan kişi ve gruplar “uygun dönemlerde çoğalıp, uygun olmayan dönemlerde azalsa” da, çok sayıda kişi ve irili ufaklı çok sayıda siyasi grup faşizme karşımücadele içinde yer almakta. Bunlara yönelik eleştiri, hem onlara ve taraftarlarına yeni bir perspektif kazanma olanağı hem de dev- Marksistler rimci sosyalistlerin mücadele sürecinde yapinsanların maları ve yapmamaları gerekenleri görüp ne düşünanlamalarına yardımcı olacak yöntemdir. düklerine ne arzuladıklarına Faşizmin işleyişinden kendi “adamları” yetegöre değil rince nemalanmadığı için şikayet ederek var ne olan faşist düzenin bitmeyen iç çatışma ve yağmacılığına eklenmiş “muhalifler” bu eleş- yaptıklarına bakarak tiride konu yapılmayacaktır. CHP, DSP, İYİdeğerlenPARTİ, VP, AKP içinden çıkar çatışması dirme sonucu ayrışmış olan grup ve kişiler, liberalyaparlar ler, milliyetçi solcular, vb. faşizmin aksadığı yerde “koltuk değneği” olmaktan başka işlevi olmayıp “yağmadan daha çok pay kapabilmek için” sıralarını bekleyen eklentilerdir. Devrimci sosyalistlerin onlara yönelik yaklaşımı eleştiri değil ancak teşhir konusu olur.


14

Kişiler ve devrimci mücadelede kişilik meselesi ise ayrıca ele alınacaktır. Kadro nedir, sorusu ile birlikte “daimi” gündemde olacak bir konudur. Faşizme karşı mücadelede yer alan yer aldığını iddia eden bu konuda niyet belirten grup ve partiler iki ana gövdeyi temsil etmektedir. Birincisi; reformist “solcu” gruplar. İkincisi; faşizme karşı mücadeleyi devrim sorunu olarak gören devrimci gruplar. Reformist gruplar, faşizme karşı mücadelede çok sayıda keskin iddialarının aksine bu iddiaları yerine, faşizmin bir reform sorunu olduğunu ve faşizmin içinde dahi bir kısım uzlaşılmış değişikliklere olanak bulunduğunu “fark etmenin faydalarını” gerçekçi siyasetçilik adına uygulayıp, buna göre sistem içinde bir yerler edinmeyi amaçlarlar. Günlük olayların içinde popülizmle var olup, söyledikleri ve yaptıklarının gündem değiştikçe tutarsızlaşması karakteristik özellikleridir. Reformist gruplarda yer alanların ilerleyen süreç içinde faşizme “koltuk değnekliği” yapan parti ve gruplara güç taşıması ise olağan işleyişleridir. Mücadeleye katılımın kişisel çıkar veya mensubu olunan siyasi grup çıkarına uygun olup olmaması dışında harekete geçmeleri ancak popüler gündemin zorlamasına bağlıdır. Temel bir eğilim olarak “kendi gücüne güvenmek” yerine bu gücü başka yerlerde arayıp bulmaya, kapitalist sistemin sorunlu kurum-


15

ları arasında denge veya yaklaşıklık uzaklıklık çizgisi izlemeyi tercih etmektedirler. Her dönem değişikliğinde kendi güçlerini, örgütlülüklerini, söylemlerini ve hemen her seferinde sosyalizmin temel savunularını “güçlenmenin önündeki” engeller olarak tanımlayıp bunları kapitalist sisteme daha “uyumlu” hale getirip “birilerince” anlaşılır olarak güçlenmeyi beklemek temel çalışma biçimleri olmuştur. Reformist “Solcu” Gruplar Marksistler insanların ne düşündüklerine ne arzuladıklarına göre değil ne yaptıklarına bakarak değerlendirme yaparlar. Reformist grupların iddilarıyla yaptıkları arasındaki farklılaşmada yaptıkları önemlidir. İddialarına ise ancak emekçiler ve devrimciler üzerindeki etkileri kadar önem verilebilir. Geçmişte devrimci değerleri ve çalışma biçimlerini taşıyıp süreç içinde bunları terk eden gruplardan, hiçbir zaman reformizmden ayrılmamış “sol” gruplara kadar çok sayıda grup ve çevre “sol” reformizm alanında bulunmaktadır. Reformist “solculuğun” popüler gündemle şekillenmesi kapitalizm içinde “daha medeni, iyi, insani vb” çözümler arayışıyla ilintilidir. Kapitalizmle çelişkisi kapitalizmi yıkmaya değil “onarmaya” yöneliktir. ÖDP, EMEP, EHP, Halkevleri, vb. geçmişte


16

devrimci değer ve çalışma biçimlerini taşırken süreç içinde bunları terk edenlerin reformist sol oluşum örnekleridir. Devrimci mücadelenin gelişmesindeki en büyük engelllerinden biri olan faşizmin saldırılarına karşı dayanıksızlığın teslimiyete dönüşmesinin tipik özelliklerini sergileyip buna göre de şekillenmişlerdir. Her birinin zaman zaman geçmişteki devrimci değerleri temsil eden olay ve kişilerle kendilerini ifade etmeye uğraşıp “uygun rüzgarlar esmesini beklemesi” ise belirsiz bir döneme atıfla “yeniden” devrimci mücadeleye katılacaklarına yönelik iddialarıdır. Uygun rüzgarlar esinceye kadar da kapitalizmin içinde bir yer edinme, ona “muhalif” olarak eklenmelerine dönüşmektedir. Reformist “solun” geçmişteki devrimcilere olaylara “kendilerince uygun dönemlerde” bolca yer vermeleri onların devrimci olmasından değil kapitalizmin topluma siyaseti basitleştirilmiş simgelerle idare etme dayatmasına ellerindeki tek övünülecek şeyle ayak uydurmaktan başka bir şey değildir. Faşizmin saldırıları altında teslimiyetçiliğin her bir örneği kendi başına özgül deneyimler ve eleştiri konusu olacak özellikler içermektedir. Ancak hepsinin ortak özelliği, faşist devlet düzeninin kendilerini tamamen “yok etme” saldırısına “gerekçe olacağını ilan ettiği” temel devrimci çalışma biçim ve savunularından


17

uzak durmalarıdır. Geçmişteki devrimci eylemler ve kişilerin simgesel anıştırılmasıyla çevrelerine toplanan insanların bu alanda faaliyet gösterilmesi beklentileri ve “ani gelişen” toplumsal olaylarda bu çevrelerin devrimci faaliyete yönelmek istemeleri reformist “solcu” grupların en büyük handikaplarından biridir. Kapitalizmin kuralları içinde “iyileştirme” ile bu kuralları yıkıp kendi devrimci meşruyetini ilan eden bir mücadele ayrışmasının zorlaması reformist solcu grupların kırılma noktasını oluşturmaktadır. TkP ve türevleri, HKP, DSİP, DİP, Antikapitalist Müslümanlar, vb geçmiş dönemlerinde de devrimci değerlerle giderilemeyen sorunları olup daima sol reformizmin içinde yer almayı “devrimcilik” olarak tanımlayan gruplaşma örnekleridir. Kendileri için uygun dönemlerde en keskin söylemleri dile getirirken “uygun olmayan dönem” diye gördükleri zamanlarda ise her türden düzen muhalifiyle ortaklaşmacılık cepheleri dahil sistemi onarma uzlaşmacılığını temsil ederler. Siyasetin güçle ilgili olması gerçeğini sistemde bir yer edinmenin yolu haline getirmişlerdir. Sistemde yer edinmelerine yol açacak her girişim ve eylemin içinde yer almaları siyasi hatlarıdır. Haziran Hareketi bu hattın simgelerinden biri olmayı benimseme örneği olurken “sol cephe” geçiciliği gibi bir geçicilikle varlığını sürdürmenin de sıkıntılarını yaşamaktadır. Bir araya gelmelerinin savunularını güdüleyen ise sadece


18

kendi kişisel veya grupsal çıkarlarıyla ilgilidir. Bu çıkarlar bitip “zarar” gördüğünde yeniden kendi kabuklarına çekilip grup “solculuğu” yapmaya yönelirler. Reformist grupların tamamı düzenin sınırları içinde edinilen olanakları kendi ellerine geçirme hedeflidir. Devrimci değerleri savunup bu değerleri simgeselleştirmeleri ise içinden çıktıkları toplumsal gelişimin bir zorunluluğudur. Devrimci sosyalistler için örgütlenme çalışması alanları olarak görülmeli ve onların içinde etrafında yer alan herkes devrimci mücadeleye kazanılmalıdır. HDP, HDK, DİSK, KESK vb düzenin sınırları içinde “radikal demokrasi” mücadelesi veren kitle örgütleridir. İçinde devrimcilerin yer alması kitle örgütlerini mücadelenin bir parçası haline getirse de onların birer reformist yapılanma olduğu gerçeğini değiştirmez. Kitle örgütleri değişik grup ve düşüncedeki insanların asgari düzeyde ortak amaç etrafında bir araya geldikleri örgütlülüklerdir. Temsil ettikleri değerler ve özellikler katılımcılarının gücü ve temsiliyetleriyle belirlenir. Faşist devlet düzeninin her tür kitle hareketi ve örgütlenmesini kendi denetim ve çıkarları doğrultusunda oluşturma ve yönlendirme dayatmasına karşı duran her kitle örgütlenmesi devrimcilerin destekleyip içinde bulunmaları gereken yerlerdir.


19

Faşizme Karşı Mücadeleyi Devrim Sorunu Olarak Gören Devrimci Gruplar Faşizmle mücadelenin tekelci sermaye devleti ve devletin toplumu yönetip, denetim altında tutmak için oluşturduğu sisteme karşı devrimi hedeflemeden mümkün olmadığını görüp buna uygun bir mücadele yürüten, mücadele etmeye uğraşan çevre, grup, partilerden oluşmaktadır. Bu gruplaşmaların hepsi az veya çok sosyalizmden etkilenip kendisini de sosyalizme göre tarif etmektedir. Kürdistan Özgürlük Hareketi; faşizme karşı kürd ulusunun özgürlük mücadelesini hedeflemekte bunun için de faşizme karşı genel bir devrimci mücadele gerekliliğine uygun hareket etmektedir. Faşizme karşı devrimci mücadeledeki devrimci gruplaşmalar arasındaki en örgütlü güçtür. Kürdistan’ın dört parçasında da yer almaktadır. Kürdistan özgürlük mücadelesinin ulusal kurtuluş mücadelesi olması içinde farklı sınıfsal eğilimlerin bir arada ortak mücadele etmelerini gerektirmekte ve bu ortak mücadelede içinde farklı sınıflar ve bunların siyasi görüş ve temsilcileri bulunmaktadır. Kürdistan özgürlük mücadelesinde devrimci sosyalizm savunucuları da bulunmaktadır. Kürdistan Özgürlük Hareketi çok


20

sayıda örgütlenmedir bunlar içinde PKK temel harekete geçirici güçtür. Kürd Özgürlük Hareketinin ulusal kurtuluş mücadelesinde döneme göre değil hedefe göre yanında olanlar ise sadece faşizme karşı mücadeleyi devrim sorununu olarak gören sosyalistler ve sosyalizmden etkilenmiş gruplardır. Kürdistan özgürlük mücadelesi faşist devlet sisteminin “yumuşak karnıdır” ve onun yanında durmak ciddi saldırıları göze almayı gerektirmektedir. Bunu göze alıp almamak “sol” çevre, grup ve partilerin devrimcilik turnusollarından biridir. Kürd Özgürlük Hareketi faşizme karşı mücadeledeki gelgitlerini, “hatalarını”, faşizme karşı mücadelenin bir devrim sonunu olduğu çizgisindeki yalpalamalarını Kürd halkı arasındaki derinleşen gücüyle aşmaktadır. Halkla bütünleşip dayandığı kitle tabanıyla bir araya gelebilmiş bir devrimci hareketin “iç ve dış etkilerle” var oluş gerekçesini de devrimci mücadele hattını da yitirmesi çok zordur. Halk Cephesi, Partizan, DHF, vb; Faşizme karşı mücadele ve devrimciliğin “halkçılık” ile tanımlanmasının “popüler” olduğu dönemi hatalarıyla, kazançlarıyla, değerleriyle “kendi grup geçmişiyle” birleştirerek devrimciliği “tek doğru biziz” diye tanımlayıp devam ettiren devrimci gruplardır. “Halkçı devrimciliğin” her sıkıntısı ve sorununu taşırlar. Mücadelenin gereklerini ilan ettik diye yaptıkları siyasi gündem tanımları çoğu zaman kendi grup va-


21

roluş ve grup gelişmelerine yarayıp yaramayacağıyla ilgilidir. “En fedakar” olmak dışında devrimci olunamayacağı üzerine inşa edilen yapılanmaları ve halkçı devrimcilik savunuları hemşerilik, akrabalık, mahallecilik, mezhepçilik, vb ile var olmaya dönüşmüştür. Sürekli faşist devletin saldırıları altında olmak ve buna karşı koyma gücünü asgari ölçüde korumak için mücadele her zamanki gündemleridir. Devrimi gerçekleştirecek “tek ve doğru” güç oldukları” iddiasıyla devrimci mücadelenin gereği olan devrimci dayanışmadan uzak durmak (veya bunun için bahaneler bulmak) sıradan tutumlarıdır. Kendi grupları dışındaki her siyasi grupla ilişkileri veya toplumsal eyleme katılımları ise sadece “durum gereği mecburiyet olunca” mümkündür. Alınteri, Kızıl Bayrak, vb; mücadeleyi “işçi sınıfının bağrına dönüp” orada taban oluşturmaya yönelerek sürdürme iddiasındaki devrimci gruplar. Sosyalizmin işçi sınıfına dışarıdan taşınması ve onlarla birlikte yeniden kendini üretmesi yaklaşımı sosyalizm mücadelesi veren her kişi ve grubun “bilgisi” dahilindedir. Popüler gündemin peşinde koşup “bir şeyler” olmak yerine işçi sınıfı içinde sabırla örgütlenmek gerçekçidir. Buna uygun bir hat belirleyip var olan “kısıtlı” gücünü buna ayırmak önemli bir iddia ve sosyalizmi savunanlar için de doğru tutumdur. Bunun


22

nasıl yapılmaya çalışıldığı ve neyi hedeflediği ise esas belirleyici unsurdur. EMEP’in veya benzer reformist grupların “işçi sınıfı yönelim” iddiasının düzenin bir yerinde “sendikacı veya gazeteci olmak” haline dönüşen “deneyimi” sosyalizmi işçi sınıfına götürmek yerine devrimcileri günlük geçimini düşünen emekçiye dönüştürme haline dönüşebileceğini göstermektedir. Faşizmin uzun yıllardır dayattığı popüler gündem peşinde koşan “solculuktan” sıyrılıp devrimci sosyalizm mücadelesi vermeye yönelmenin sorunları ile baş etmek gerekmektedir. Faşizme karşı devrimci mücadele yerine “ülke kısıtlı demokrasi oldu” tanımları yapan liberal teslim oluşlardan, işçiler eyleme geçtiğinde onların içindeki “solcular devrimciler uzak dursun” diyen gerici eğilimlere sessiz kalan devrimci işçilerin günlük geçim derdine düşen emekçilere dönüştürmek yaşanan sapmalardır. İşçi sınıfı için devrimci mücadelenin sadece devrim barikatları kurulunca değil her günkü eylemin içinde olduğu bilinciyle yürütülecek “fedakar kadrolara dayanan” bir çalışma hala emekleme aşamasındadır. ESP, Devrimci Parti, Emeğin Birliği vb; Devrimci mücadeleyi faşizmin dayattığı yapay toplumsal ayrışma önyargılarına fiilen karşı koymadan bir devrimin kazanılmayacağını belirtip bunun için mücadeleyi öne çıkaran devrimci gruplar. Faşist devlet sisteminin


23

Kürd halkının özgürlük mücadelesini kendi “yumuşak karnı” görmesi ve Kürd halkının mücadelesine yakınlaşan herkese saldırması zaten faşizmin saldırıları altında var olmaya çalışan devrimci grupların daha fazla saldırıya uğramasına yol açmıştır. Bu saldırıları göğüslemeden devrimci mücadeleyi büyütme şansının olmadığı açık gerçeği ise devrimci grupların Kürd halkının özgürlük mücadelesinin bir parçası olmasıyla aşılacaktır. Toplumsal mücadelenin her alanında var olmak ve bunun için de devrimci kadro ayırmak ancak güce bağlıdır. Devrimcilerin, devrimci grupların dönem dönem güçlerini belirli toplumsal alanlara yönlendirmek zorunda kalması hedefleri toplumsal gelişme ve sadece var olan güçleriyle ilintilidir. Bu gerçeği bilerek hareket eden devrimci gruplar bir adım ileri gitmenin yolunu açacak bunun yerine popüler gündemin dayatmalarıyla hareket edip devrim hedefinden günlük kazançcılığa düşenler ise bir adım geriye düşecektir. Reformizmin yaygın olduğu “solda” her şeyi göze alarak faşizmin her saldırısını göze alarak devrimci mücadeleyi yürütmek devrimci olma gereğidir. Bunu mücadelenin topyekün oluşuyla birleştirip “partimiz örgütümüz işçi sınıfınındır o yüzden işçi sınıfına yönelik özel kollar oluşturulamaz” doğru yaklaşımını hayata geçirerek yapmak gerekir. Faşizmin devrimcilerin kitlelerle özelllikle emekçilerle buluşmaması için uzmanlaşan saldırganlığına teslim olmamak ve “uygun


24

durumdaki kitlelerle “kolaycı” içiçe oluşlarla yetinmemek gerekir. Faşizmden umudunu kesip devrimcileşen veya devrimci faaliyetlere açık olan kesimler daima önemlidir ve ihmal edilemez bunun yanında ise faşizmin ırkçı, din sömürücüsü, ideolojik saldırısına “mecburen düşen” geniş emekçi kesimleri her ne zorluk olursa olsun örgütlemek dışında da bir devrimci seçenek yoktur. Reformist solculuğun ağırlığı altında devrimciliği hayata geçirmenin sorun ve sıkıntıları “tahmin edilenden” daha zorlu olsa da bu yapılmadan faşizme karşı devrimci mücadeleden bahsetmek de mümkün değildir. Özellikle Devrimci partinin son dönemde yönelimi ve aştığı badireler dikkate değer bir örnek oluşturmaktadır. Farklılaşmış devrimci grup ve çevreler. Teori ve Politika Çevresi, Kızıl Dayanışma, Redhack, Köz, Kaldıraç, vb.; Çok sayıda farklı iddiları olan devrimci grup ve çevre bulunmaktadır. Bunların içinde uzun yıllardır devrimci mücadeleye teori üretme iddisındaki Teori Politika dergisi çevresi veya “komünistlerin birliği” için bir platform olduğunu iddia eden Köz gibi dergi çevreleri olduğu gibi Redhack gibi sanalda dev-


25

rimci mücadelenin ortak sesi olma iddiasındaki devrimci gruplardan veya Kızıl Dayanışma gibi devrimci mücadelenin gelişmesi için dayanışmanın bir kadro meselesi olduğunu iddia eden çevrelere kadar devrimci mücadeleyi bir adım ileri taşımaya uğraşanlar yaygındır. Nerdeyse yarım yüzyıllık geçmişi olan “solcu” reformist veya devrimci grup ve partilerin bu süreçte yaptıkları, yapamadıkları ve mücadelenin kazanımlarıyla kaybettikleriyle geldikleri yerin hali yeni bir mücadele süreci arayışını güdülemektedir. Devrimci mücadeleyi bir adım ileri taşımanın ve faşizmi yıkan bir devrimi gerçekleştirmenin yolunu aramak, buna örnekler oluşturacak mücadele yöntemlerinden geçmektedir. Devrimci mücadelenin kazanılmış örgütlenmeleri ve mevzileri bu arayışların önünde engel değil aksine kazanımdır. Devrimden çıkarı olan her kişi, grup, kesim ve sınıfı harekete geçirip ortaklaştıracak mücadele hattını oluşturmak temel görevdir. Buna engel teşkil edecek her girişim ve “oyalanma” çevreleri grupları ise sadece devrimci mücadelenin ayak bağlarıdır.


26

Devrimci çevreler ve küçük ama kararlı vb savunularındaki gruplaşmalar devrimci mücadeleyi ortaklaştıran güçlendiren fiili adımlar atmadıkça anlamsız oyalanmalardır. Üreten, fiilen mücadeleye katkı sunup bunu da devrime yürüyüşün zemini haline getirmeye uğraşanlardan olmak ise sabır kararlılık fedakarlık ve cesaret gerektirmektedir. Devrimci birliktelik, devrimci dayanışma ve devrimin gerçekçi bir hedef olduğunu fiiilen gösteren eylemlerden geçecektir. Eleştiri; az veya çok yakınlık bulunanlara onlarla ortak bir zemin bulunabileceklere yöneltilir. Eleştirilenlerin belirli başlıklar altında kategorilendirilip bazı grup ve partilerin adlarının anılması bu dönemde dikkat çeken bazı özellikleri önplana çıktığı için dile getirilmiştir. Faşizme karşı mücadele eden her çevre, grup, örgütlenme ve partinin yaptıkları veya yapmadıklarıyla tek tek ele alınıp ayrıca değerlendirilmesi ve öznel koşulları içinde eleştirisinin yapılması genellemeci eleştirinin ardından yapılması gereken olacaktır. Eleştiriye kapalı veya eleştiriyi yıkıp yok sayma olarak gören bir algılayışın egemen olduğu sol kültürde eleştirinin yapıcı, kazanıcı yanını daha çok vurgulamak önemlidir. Eleştirilmeden hataları görmenin eksik ve yanlışları düzeltmenin mümkün olmadığının farkına varıldığı bir mücadele kültürü başka türlü mümkün olmayacaktır.


27

ÖZELEŞTİRİ Eleştiri ve özeleştiri bilimsel sosyalistler için mücadeleyi sürdürüp kazanmak için temel kriterlerdir. Marksizmin toplumlar tarihini genel hatlarıyla nasıl işlediği ve ne gibi bir yönelimi olacağı tespiti, insanların kendi dönemlerinde karşılaştığı günlük sorunlara genel bir perspektif vermekten öte onlara her an her yerde pratik olarak izleyecekleri “hazır” bir yolu detaylandırarak sunmamaktadır. Bilimsel sosyalizmi savunanlar, çizilip belirlenmiş günlük bir mücadele yolu olmadığını yürünecek bir yolun olduğunu ve bunun da gelişmeler içinde her seferinde değerlendirilip ona göre bir mücadele hattına ihtiyaç duyduğunu bilirler. Mücadele içindeki o döneme göre her önemli gelişme ve farklılaşma yeni bir değerlendirmeyi yeni yöntemleri gerektirirken gelişmelerle birlikte daha önce uygulanan veya uygulanmayan mücadele araç ve yöntemleri de sorgulanmayı gerektirir. Bu sorgulama eleştiri ve özeleştiri biçiminde ortaya çıkarsa devrimci mücadelenin gelişimine katkı ve kazanım olur. Kadroların, militanların kendi kişisel durumlarını sorgulamaları ve buna uygun bir yeni mücadele yaşamı yöntemi oluşturmaları ancak onların eleştiriye açık olmaları ve özeleştiri yapabilmeleriyle ilgilidir. Bulunduğu yer ve yaşam koşullarına “teslim olmuş” vazgeçemeyeceğini iddia ettiği bireysel yaşam alış-


28

kanlıkları edinmiş kişilerin mücadelenin bu değişim süreçlerinde geriye doğru gittikleri sıklıkla karşılanan bir durumdur. Aynı şekilde devrimci çevre, grup ve partilerin de elinde olanın etki ve gücünün ayakbağına dönüşmesine teslim oluşu veya vazgeçemeyeceğini sandığı dönemsel kazanım veya alışkanlıklarına uygun hale gelip devrimci mücadeleden sapma, kopma durumları vardır. Bilimsel sosyalistlerin devrim ve sosyalizm mücadelesini kazanmaya ve sınıfsız topluma yönelişe engel oluşturacak her hangi bir kazanım ve alışkanlığa, savunuya, çalışma biçimine teslim olmaları kabul edilemez. Özeleştiri, bilimsel sosyalistlerin kendilerini gerçekçi biçimde görüp ayakbağlarından kurtulup mücadeleyi kazanıma taşıyacak en önemli yöntemlerindendir. Neyi Yapamadık Faşizme karşı devrimci mücadele gerektiğini bilip bu mücadelenin, sadece günlük saldırılara karşı koyuş ve sistemde bir yer edinme kaygısı olmaktan çıkarılıp devrimin kazanılacak hedef olduğunu görenler, çare arayışları içinde devrimi kazanacak bir devrimci birlikteliğin ilk önce dayanışmanın yaşatılarak gösterilmesiyle mümkün olduğunu tespit ettiler. Bu belirleme, zaten


29

bu yönlü bir eğilimin de genel mücadele içinde güçlenmekte olduğu döneme denk geldiği için de toplumsal bir karşılık buldu. Mücadeleye “yetişmiş” bir kısım kadronun dayanışmanın gereğini fiilen “göstermek” ve bunu yaparken de devrimin tek tek “iddialı grupların” değil devrimcilerin ortak hareketinin bir kazanımı olacağı şeklinde yürütülmesi belirgin bir mücadele hattı oluşturdu. Bu alanda en büyük sorun “yetişmiş” kadro konusunda derinliği olmayan bir mücadele alanı olması ve dayanışmanın devrimi kazanmak için bir adım olduğunu görüp gereken fadakarlıktan uzak durulmasının “yetişmiş kadro olduğunu” iddia edenler arasında yaygınlığıydı. Yetişmiş kadro “ummak” yerine, yeni sempatizan ve taraftarların devrimci eğitim faaliyeti içinde yetiştirilmesine yönelmek gerekirken bu tam anlamıyla olmasa da görmezden gelindi. Mücadelenin gereklerini öğrenmenin, dayanışma mücadelesi içinde olan her insanın kendi çabalarıyla edineceği bilgilenme sürecine dönüşmesi ise “sol” iddialı yapılanmaların genel bir aksaklığının olduğu gibi taşınmasıydı. Yetişmiş kadrolar “ummak” uzun zaman önce bitirilecek bir yöntem diye belirlenip yeni kadrolar oluşturacak faaliyetlere girişilmesi gerekirken yetişmiş kadrolarda ısrar edilmesi önemli bir hataydı.


30

Reformist solcuların, “klavye solcularısınız devlet sizi niye ciddiye alıp uğraşsın ki” saçmalamaları reformist solcular için uygun dönemde hemen her gün yasal miting yürüyüş vb faaliyetler içinde olmalarının sıcaklığıyla yapılmış boş öğünmeleri olarak görülüp yürüttüğümüz mücadelede kısa süre içinde faşist devletin 5’den fazla operasyonuna hedef olduk. Sempatizanlarımızın devletin tutsağı olması ise kampanyalarla boşa çıkarılırsa da, faşist devlet saldırılarına gerektiği biçimde karşı koyma alışkanlığı edinememe beceriksizliği “solcu” yapılanmaların hemen hepsindeki gibi “duruma uyma güçsüzlüğüne teslim oluş” devrimci grup olma adımlarını devrimci bir çevre olarak kalmaya dönüştürdü. “Uygun dönem solculuğuyla” ortalıkta olup her yerde boy gösteren bireysel hevesler peşinde gezinenleri “kamuflaj, dönüştürmek için vb.” her ne gerekçeyle olursa olsun “ciddiye alıp” zaman, emek harcamak önemli bir eksiklik ve hataydı. Devrimci mücadelede türlü gerekçelerle “geçici yol arkadaşları” hep olacaktır onların “geçiciliğini” mücadeleye faydalı hale dönüştürmek gereklidir. Bu konuda başarılı olmak önemliyken yaşanan pratik deneyimler çoğu zaman başarısız olmuştur. Ajitasyon ve propaganda araçlarındaki istikrar ve insanlara ulaştırılmasının örgütlenmenin temel araçlarından biri olduğu


31

bilinirken bu alandaki her araç gerektiği biçimde kullanılmak yerine popüler gündemin peşinde sürüklenme ve örgütlenmeye dönüştürme özelliğinin çoğu zaman hiçleşleşmesi biçiminde kulanıldı. Faşizmin saldırılarını yoğunlaştırıp ajitasyon ve propaganda araçlarını yok etme hedefine yönelik üretilen çözümler ise sanalda yer edinmek ve edinilen yerleri “can siperane” korumaya dönüştü. Örgütlenme aracı olma işlevi taşıması için “anonimlik” ve bunun geliştirilmesi ortadayken bunun yerine çoğu zaman mecburiyetten dolayı veya başka gerekçelerle popüler gündemin peşinden “bireysel” sürükleniş yaygınlaştı. Bunu değiştirmek için yapılan girişimler ise güdük ve etkisiz kaldı. Devrimci sosyalizmin en temel sorunu olan örgütlenme ise faşizmin saldırıları altında “atomize” olmama gayretlerine teslim olmamak gerektiği bilinirken ve çare olmadığı halde “yapabilen her kadro kendi çevresinde bir şeyler yapsın” kolaycılığıyla idare edilmeye dönüştü. Leninizmin yukarıdan aşağıya bir örgütlenme modeli olup, emperyalizm ve devrimler çağında hala geçerli en önemli örgütlenme biçimi özelliği taşıdığı gerçeği her ne gerekçeyle olursa olsun hayata geçirilemedi. Örgütlenme eksikliği ve bu konudaki “beceriksizliğe” teslim oluş aşılması gereken en önemli engellerden biri olarak devrim kaygısı olan her çevre, grup, parti vb’inin sorunu olmaya devam etmekte. Bu alanda bir


32

gelişme ve ilerlemesi olmadan hiçbir devrimci yapılanmanın sözünün kitleler için değerinin olmadığı ise ortada duran bir gerçek. Faşizmin saldırılarına karşı devrimci mücadelenin gerektirdiği fedakarlık ve sabrı gösteren “elden gelen” gayreti esirgemeyen kadrolar geleceği inşa edecek olanlardır. Her eleştiri ve özeleştiri kendi çözüm önerilerini de içinde barındırır. Sorgulanması gereken eksikleri şu veya bu gerekçeyle “bahane edip” mücadeleden uzak durmak veya “bireysel mücadelesini” verdiğini iddia etmek ise ya düzenin gücüne teslim olma yolunda olanlara ya bıkkınlara ya da hazır bir şeyler bekleyenlere aittir. Devrimci sosyalistler koşullar ne olursa olsun mücadeleyi kazanma adımlarının örgütlü mücadele olduğunu bilip eksikleri gidermeye yönelirler. Her özeleştiri tespit edilen eksikler, yanlışlar ve hataların giderilme süreci haline getirilip yeni bir mücadele hattı oluşturulmasıyla anlamlıdır.


33

FAŞİZM KOŞULLARINDA MÜCADELE POPÜLER “SOLCULUK” MU? YOLDAŞLIK MI? Her ideoloji amacı doğrultusunda insanlara yaşadıkları dönemin gereklerine uygun bir yaşam biçimi önerir. Devrimci sosyalistler de yaşanılan her dönemin kısa, uzun vadeli hedefleri ve içinde olunan şartlara göre insanlara yaşam biçimi önerir. Burjuvazinin en saldırgan, en ırkçı, en demogog, en aç gözlü yağmacı kesimlerinin topluma dayattığı faşizm koşulları sömürülü toplumlar tarihinde sömürücülerin en “gelişkin” her kuralsızlığı ve insani değeri hiçe saymayı “olağanlaştırdığı” egemenlik biçimidir. Türkiye 1930’lu yıllardan bu yana faşist devlet biçimiyle var olabilen yağmacı egemenlerin yönetimi altındadır. Dönem dönem devleti elinde tutan egemenlerin tabiriyle “halkın yularını gevşetip sıkıştırarak” onlara faşizm koşullarını olağan saymayı dayatmaktadır. Faşizm koşullarında (bunu kapitalizm olarak da tanımlamak mümkün) yaşayan her insan mutlaka hayati konularda faşizmle sürtüşme yaşar ve bunun çözümlerini arar. Hiçbir insan faşizm koşullarında gününe,

Mücadele şartlarındaki her önemli değişiklik mücadeleye katılan kişi, grup, toplumsal kesim ve sınıfların katılım biçimini de değiştirir


34

geleceğine güvenle bakamaz ve faşizmin dayatmalarını “olağan” bulamayacağı bir hayatın içindedir. O yüzden her insanın faşizmle sürtüşme, çatışma vb yaşaması kaçınılmazdır. Türkiye faşizmi şu an dünyadaki en eski faşist devlet modellerinden biridir ve toplumsal inandırıcılığı, egemenliğini sürdürme gücü yönetebilme becerisi her yeni projesini kısa sürede tüketecek kadar da yıpranmıştır. Daha 15 yıl önce faşizmi “yenilemek” adına piyasaya sürülen siyasal İslam soslu AKP’li “güleryüzlü ılımlı faşizm” ve onun peşinden sürüklenen “devletçi sağcılık” projesi dahi her tür olanağı elinde tutmasına rağmen tıkanmış ve faşizmin toplumun tamamı için terörden başka bir yüzü olmadığı çıkışsızlığına mahkum olmuştur. Faşist devlet açık terör yönetimine geçtiğinde her kişi ve toplumsal grupla, sınıfların hayata bakışı ile katılım biçimleri de bazı önemli değişiklikler gösterir. Bu değişikliklerden siyasi gruplar, akımlar vb de etkilenir. Çünkü, mücadele şartları değişmiş ve değişmeye devam etmektedir. Önceden “olağan” sayılan mücadele yöntemleri, ilişkiler, söylemler, vb artık faşist devlet ve yandaşlarına göre “cezalandırmak” için saldırma gerekçesi haline gelmiştir. Daha kısa zaman önce içinde bulunduğu, toplumsal, siyasi, insani ilişkilerin faşizm terörüyle “hiçleştirilip, geçersiz hatta suç” ilan edilmesi buna karşı önlem alamayan


35

her kişi, grup, toplumsal kesim ve sınıflar için “Gordion düğümüne” benzer bir sorun haline dönüşür. Lenin’in “en demokratik ülkelerde dahi komünistlerin illegal çalışmayı terk etmemesi” önermesi burjuvazinin hiçbir zaman tutarlı ve güvenilir olmadığına işaret olduğu gibi aynı zamanda da emekçiler ile burjuvazi arasındaki mücadelenin hiçbir koşulunun sabit ve garanti olmayıp değişkenliği içinde barındırdığını da anlatır. Mücadele şartlarındaki her önemli değişiklik mücadeleye katılan kişi, grup, toplumsal kesim ve sınıfların katılım biçimini de değiştirir. Son süreçte AKP’nin ve temsil ettiği klasik yağmacı sağın “normal” şartlarda varlığını sürdüremez olduğu ortadadır. 7 Haziran 2015 tarihinde yapılan genel seçim sonuçları da bunun kanıtıdır. Bu tarihten sonra ya AKP’siz bir süreç ya da AKP ve klasik yağmacı sağ dışında herkese saldırıldığı bir süreç diye tanımlanabilecek iki seçenek arasında kalan devleti de elinde tutan egemen güçler AKP şefinin “diktatörlük ilan edip Hitler Almanyası tarzı bir faşizme geçeceğim başka çare yok” dayatmasını kârlı bulup gönüllüce sarılmışlardır. O tarihten bu yana da toplumsal işleyiş ve ilişkilerde her şey “eskisi” gibi olmaktan zorbalıkla çıkarılmıştır. Mücadele şartları değiştiği için de mücadeleye değişik bireysel nedenlerle katılan kişilerin, siyasi ve toplumsal grupların, sınıfların da bu süreçte mücadeleyle ilişkileri farklılaşmıştır.


36

İçki Masasının “Raconu” Olur Yoldaşlığı Olmaz 1970’li yıllarda devrimciler “sömürülen insanların sorunlarının alkol bulutları içinde unutulacak şeyler olmadığını” anlatır buna da çok önem verirlerdi. 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesi sonrası devletin toplumu çürütme politikası olarak din, magazin kültürüne alkol tüketiminin de yaygınlaştırılması eşlik etmişti. O yıllarda devrimci mücadeleyi sürdürenlerin bu mücadeleyi “alkol masalarına” taşıma iddiasındaki “memleketi kurtarma sevdasındaki solculara” söylediği söz “içki masasının raconu olur yoldaşlığı olmaz”dı. O dönemden günümüze gelen bir alışkanlık “içki masası solculuğu” hala azalarak da olsa devam etmektedir. Örneklenen bu durum mücadeleye farklı bireysel kaygılarla eklemlenip kendi kişisel gündemini “solculukmuş” gibi dayatıp bunu da sosyal çevre haline dönüştürdüğü insanları mücadele dışına sürüklemek için kullananları ifade etmektedir. Küçük burjuva “solculuğu” diye tanımlanan; her ülkenin her dönemin koşullarına göre farklı şekillere giren mücadele kaçkınlığı, mücadeleye kişisel çıkar için eklemlenip bu çıkarcılıktan vazgeçmemek ve bunun için de ısrar etmek bilerek veya bilmeyerek mücadeleye zarar vermektir.


37

Bireysel heveslerin alışkanlık ve özenmelerin kişi için kendisini ilgilendirdiği sürece mücadele açısından önemi yoktur. Sadece bireylere, bunun nedenleri, sorun haline dönüşen heveslerine çözüm önerip yol göstermek talep halinde yardımcı olmak gerekir ancak bireylerin kişisel heves, alışkanlık ve özenmelerini mücadeleye dayatıp bunu da “solculuğun” olmazsa olmazı saymaya yönelmesi devrimci mücadele içinde kabul edilemez. Kapitalizm koşullarında yaşayan her insan onun sömürüsüne katlanma yollarını ararken “işin kolayına kaçıp” kapitalizmin kendisine sunduğu “kaçış” yollarına sapması yaygın bir alışkanlıktır. Çünkü kapitalizmle ve elbette onun yönetim biçimlerinden biri olan faşizmle karşı karşıya gelmeyi göze almadan yaşam “sorunlarıyla” baş etme yolu yoktur. Kapitalizmle karşı karşıya gelmek belirgin bir güç ve çabayı gerektirmektedir. İşinden atılan bir işçi bunu içki masalarında “kahrederek” karşılayınca en fazla aile çevresinde “sorun” oluştururken işini geri istemek veya işten atılma nedenlerinin üzerine gitmek istediğinde kapitalizme ve onun her kurumu için “sorun” oluşturur. Aile çevresinde sorun oluşturan işçi ailesiyle uğraşmak zorunda kalır kapitalizme sorun oluşturan işçi tüm sistemle uğraşmak zorunda kalır. Bu kişilerin hayata tutunma biçimleriyle ilgili olduğu gibi kişilerin güvenebileceği mücadele araçlarına sahip olup olmamasıyla da ilgilidir.


38

Devrimci sosyalistler için mücadele araçları geliştirmek hayati önemdedir ve bunu faşizm koşullarında oluşturmanın “zorlukları” da aşılması gereken engellerdir. Yoldaşlık bağı; devrimci sosyalistler için en önemli mücadelede araçlarından biridir. Bu faşizmin saldırıları ne olursa olsun, mücadelenin gücü ve olanakları ne kadar zayıf olursa olsun devrimci sosyalizm mücadelesinin ayakta durmasını sağlayan yoldur. Faşizme karşı mücadele bireysel heves, alışkanlık ve özenmelere yer bırakmaz. Çünkü devrimci sosyalizm mücadelesi bireylerin verdiği kadar kazandığı bir “alış veriş” değildir. Hatta aksine bireylerin çok fazla şey kaybedip buna karşın insanın insan olma tarihine “belirsiz” de olsa katkı yapmasıdır. “Biz yenilirsek yine ayağa kalkarız” sözü buna duyulan güven “Onlar yenilirse biterler” de faşizmin unsurlarının bireysel heveslerden öte bir kaygılarının olmadığına işarettir. Yoldaşlık bağı mücadelenin ilkeleriyle oluşur. Bu ilkelerde kişilerin bireyci hevesleri beklentileri ve çıkarlarına yer yoktur çünkü bireyci hevesleri gidermek isteyen her unsur mücadelenin “kaybetmek gerektiren her durumunda üstü kapalı açık ihanet etmeyi ve bunu da “kendi meşrebine” gücüne göre mücadeleye zarar vererek yapar.


39

2. Dünya savaşı yıllarında Nazilerin saldırılarıyla ağır yenilgiler alan Fransız Komünist Partisi yayın organlarının matbaası, merkezi yönetim işlerini yapanlar dahil tek bir binada çalışmak durumunda kalırlar ve bu binayla ilişkili dışarıdaki işleri yürüten yoldaşlarından biri Gestapo’nun eline düşer. “Normal” şartlarda bu binanın boşaltılması tahliye edilip başka yere taşınılması gerekirken “olanakların” olmaması nedeniyle tahliye edilmez ve binadaki hiç kimse de bunu “sorun” saymaz. Çünkü Gestapo’nun elindeki yoldaşları durumun “olanaksızlıklarını” bilmektedir ve ne olursa olsun düşmana sır vermeyecektir. Sosyalizm tarihi yoldaşlık bağının devrimci sosyalizm mücadelesinin her şartta ayakta durabilmesinin en önemli yollarından biri olduğunu gösteren sayısız örnekle doludur. Mücadelede şartlar zorlaştıkça bireyci heves, alışkanlık ve özlemlere yer kalmadığı daha açık görülür. Kaybetmeyi bilmeyenin kazanacağı bir ütopyası da olmaz.



41

DEVRİMİ KAZANACAK KADRO NEDİR Devrimci sosyalizm mücadelesinde kadro, mücadeleye katılıp hayatını bu mücadele Devrimci içinde şekillendirip mücade için yaşayanlar sosyalist için kullanılır. Bazen militan, bazen üye vb kadro olmak diye de tanımlanır. Kadronun nasıl olması ge- için 3 temel rektiği devrimci sosyalizm mücadelesi tarihi kural vardır. boyunca en çok önem verilen konulardan bi- 1 Sosyalizmi ve partinin risi olmuştur. görüşlerini öğrenip Rus devrimcilerinin Bolşevik Menşevik ayrışsavunmak masının nedenlerinin başında kadronun nasıl 2 Düzenli olması gerektiği tartışması vardır. Ki bu taraidatını tışmalardan sonra Rus devrimcileri Bolşeviködemek ler ve Menşevikler diye ayrışmıştır. O 3 Örgütlentartışmalardan çıkan sonuçlardan birisi Lenimede bir nizmin ilkelerinden biri sayılıp ondan sonraki görev ve tüm devrimci sosyalizm mücadelelerini etkisorumlulemiştir. Lenin’in savunduğu kadro, bilimsel luğu olması sosyalizmin önerme ve savunularını benimseyip partinin görüşlerini savunan, düzenli aidatını ödeyen ve en önemlisi mücadeleye bir görev alarak katılan herkes parti üyesi ve kadro sayılırdır. Lenin’i dolayısıyla Bolşevikleri, Menşeviklerden ayıran en önemli kural “mücadeleye bir görev ve sorumluluk alarak katılmak gerekliliği”dir.


42

Bilimsel Sosyalizm Teorisini Benimsemek ve Partinin (örgütlenmenin) Görüşmelerini Savunmak Ne demektir: Bilimsel sosyalizm; Sömürülü toplumlar döneminin insanlık tarihinde bir evre olduğunun ve insanlığın sınıfsız sömürüsüz bir toplum modeline doğru devrimlerle ilerlediğinin bilimsel olarak keşfedilip kanıtlanmasıdır. Bunu bilmek ve bu işleyişi öğrenip anlamak için çaba harcamak devrimci sosyalist olmak, sayılmak için gereklidir. Bilimsel sosyalizm, insanlığın kapitalizmle son sömürülü toplum biçimine ulaştığını tespit edip ve bu dönemi de ancak yaşamak için emeklerini satmaktan başka bir şeyi olmayanların mücadelesinin sonlandıracağını keşfetmiştir. “Zincirlerinden başka kaybedecek şeyi olmayanların” bunu yapabilmek için de yaşanılan dönemi, koşulları, nasıl bir işleyiş mekanizmasına sahip olduğunu görüp anlayacak ve mücadele araç ve yöntemlerini oluşturacak bir örgütlenmeye (partiye) ihtiyaçları bulunduğunu bunun da vazgeçilmez bir zorunluluk olduğunu belirtir. Devrimci sosyalist ne için mücadele ettiğini neye karşı nasıl mücadele etmesi gerektiğini öğrenmek zorundadır. Bilmek ve bilgisini arttırmak mücadelenin gere-


43

ğidir. Kapitalizmde bilmeye önem veren ve her üyesine bilmesi gerekenler olduğunu sürekli anlatan tek politik akım devrimci sosyalizmdir. Bilmek ve öğrenmenin şu veya bu yöntemini mutlaklaştırmak ve o kitabı okumamışsan, şu veya bu okulu bitirmemişsen, şu veya bu kurstan geçmemişsen vb bilmiyorsun, bilemezsin demek devrimci sosyalistlere değil “solculuk” oynayan küçük burjuvalara has bir özelliktir. Öğrenmek gerekliliği her devrimci için bir mecburiyet olmasının yanında öğrendiğini paylaşmak yaygınlaştırmak ve bununla da yoldaşlık bağını zedeleyecek alt üst çok bilen az bilen farklılığı oluşturmamak devrimci sosyalist kadro sayılmanın kuralıdır. Lenin’in “görev alan her kişi üye sayılmalı” dediğinde Menşeviklerin buna karşı çıkma nedenlerinin başında okumuş çok bilen “beylerin” kendilerinden daha az teori bilen işçilerle eşit sayılmayı kabullenemeyişleri de vardır. Devrimci sosyalizm mücadelesi öğrenmek ve öğrendiğini bireysel bir karşılık beklemeden paylaşıp yaygınlaştırmak için çabalayan insanlarla dolu bir tarihtir. Bilmenin, öğrenmenin paraya güce dayalı olduğu kapitalizmde devrimci sosyalizm, bilginin sadece parası ve gücü elinde tutanların bir ayrıcalığı sayılmasının da yıkıcısıdır.


44

Düzenli Aidat Ödemek Ne Demektir? Kapitalizme karşı mücadele arada bir katılıp diğer zamanlarda duruma göre bireysel hayatı devam ettirerek kazanılacak bir mücadele değildir. Düzenli olmak ve bu düzenlilikte asgari düzeyde olsa dahi fedakarlıkta bulununmak gereklidir. Aidat ödemek düzenli faaliyetin sürdürülmesine katkı olduğu gibi devrimcinin kendi hayatının bir parçasını da devrimci mücadeleye vakfetmesinin sembolüdür. Aidat, asgari ücretle çalışan bir işçinin aylık gelirinin 30’da birinden fazla olamaz. Bu devrimci kadronun her ay bir gün devrimci mücadele için çalışması demektir. Kadronun bunu hayatının bir parçası yapması devrimci mücadelenin gerektirdiği sabır ve fedakarlığın anlık duruma göre değil daimi olduğunu belirtir. Aidat ödemek mecburiyeti düşmanın elinde tutsak olan veya günlük geçimini idame ettirmekte zorlanan kadrolar için bir mecburiyet değildir. Aidatın gerekliliğini bilmek ve buna özen gösterilmesi yeterlidir. Devrimi kazanacak örgütlenmenin “gerektiğinde her şeyi feda edeceğini söyeleyip gezinen öğüngen solculara” değil düzenli mücadele eden yoldaşlara ihtiyacı vardır.


45

Mücadelede Bir Görev ve Sorumluluğu Olmak Ne Demektir? Kapitalizmin her insanın hayatını parçalayıp sürekli sistemle çatışma içinde bir ömür sürmeye zorlaması herkesin hayatı boyunca az veya çok sistemle çatışmaya girmesine yol açar. Bu, duruma göre gelişen olaylara tepkiler şeklindedir ve tepki duyulan olay geçtiğinde ise eğer siyasi bir bilinç geliştirilip örgütlü bir mücadeleye adım atılmamışsa “sömürü sistemiyle uzlaşı aranan ve bir sonraki çatışmak zorunda kalınan bireysel soruna kadar çatışmadan kaçınılan hayata” geri dönülür. Kapitalizmin, kişinin kendi yaşamına yönelik “kötülüklerine” tepki duyup bunlara karşı bireysel duruş sergilemesi kendi hayat duruşuyla ilgiliyken bu tepkilerini düzenli bir mücadelenin parçası haline getirip “kendisini” doğrudan ilgilendirmeyen “sorunlarla” da ilgilenip müdahale etmeye yönelmesi ise örgütlü mücadele adımıdır. Örgütlü mücadele kapitalizmle çatışma koşullarına göre bir çok farklı yöntem ve biçimler içerir. Devrimci sosyalizm mücadelesinin tarihi bunlar üzerine yapılan tartışmalarla doludur. Bu tartışmalardan günümüze gelen en önemli kural ise Marks’ın, “sömürü düzenlerinin nihai bir uzlaşması olmayan sınıf çatışmaları toplumu olduğu ve bu çatışmaların


46

yaşandığı her seferinde hangi sınıfın daha donanımlı olup olmadığının belirleyici olduğu” bilimsel tespitinin Lenin tarafından “en demokratik burjuva yönetimi altında dahi emekçilerin ‘gizli’ örgütlenmeden vazgeçmemesi” gerekliliği biçiminde pratiğe uygulanmıştır. Örgütlenmenin en temel özelliği sömürü düzeni sahiplerine karşı emekçilerin kendilerini savunup geliştirebilecekleri merkezi bir mevzilerinin olmasıdır. Bu da o merkezi mevzinin Lenin’in tanımlamasıyla “sıradan sıkıcı günlük işleri yapan” kadroları gerektirmektedir. Bu da mücadelenin gerektirdiği düzenli işlerin yapılması için “görevler” üstlenmiş kadrolarla mümkündür. Kapitalizm devlet, partiler, iş organizasyonu çalışma şekli, din, medya vb ile günlük hayatın her alanında sıkı bir örgütlenme içindeyken, emekçilerin örgütlü olmasını “suç” gibi gösterme alışkanlığındadır. Emekçilerin her hak ve adalet arama girişimini cezalandırma üzerine kurulu sistem, onları örgütlü olmaları halinde ağırlaştırılmış cezalarla karşı karşıya bırakarak örgütlü mücadeleden uzak durmaya zorlar. Kapitalizm buna rağmen kendi işleyişinin daima sistem muhalifleri yaratacağını bildiği için de sistem muhaliflerinin dahi kendi kabul edeceği bir biçimde olmasını dayatır.


47

Çok bilgili ama canı istediği zaman mücadeleye katılan, çok fedakar ama ancak zaman bulduğunda mücadeleye girip bir şeyler yapıp sonra kendi kişisel heveslerine giden, kendi heves ve alışkanlıklarıyla kişisel durumundan feragat etmeyip sadece kendi istediği biçimde kendi istediği kadar mücadele etmeyi “normalleştiren” kısaca; kapitalizm içinde kazanılmış yerler, kişisel yaşam alışkanlıkları, kişisel hedefler gibi davranışlar sistem muhalifleri arasında küçük burjuva alışkanlıklar olarak belirir. Bu durum mücadelenin nihai hedefleri yerine kişilerin heveslerinin öne geçirilmesidir. Çok bilgili “beylere” saygı duymayan sıradan işçi kadroların yapacağı devrim de devrim değildir demelerinden çok fedakar olup bunu da ancak canı istediği zaman yapan veya yapacak olduğunu söyleyenleri sıradan günlük işlerle oyalamamak gerektiğini vaz edenlere kadar dizi dizi düzenli disiplinli bir örgütlenme biçimini “gereksiz” bulanların kişisel keyfine bırakılmayacak mücadelenin temel kuralı ise her kadronun en azından bir görevinin olması gerektiğidir. Devrimci sosyalistlerin örgütlenmesi (parti) bu üç “basit” temel kural üzerine pratik mücadelenin gerektirdiği yol ve yöntemlere araçlar geliştirilerek şekillenir. Devrimci sosyalist örgütlü mücadele, sınıfsız toplum hedefine varmayı içeren, günlük hayatın olaylarına müdahale edebilme gücüne sahip olmaktır.



49

FAŞİZME KARŞI DEVRİMCİ MÜCADELE  PROGRAM ÖNERİSİ Türkiye kapitalist üretim ilişkilerinin egemen olduğu, feodal üretim ilişkilerinin etkisinin ise sadece kapitalist üretim ilişkilerinin ihtiyacı olduğu sürece varlığını sürdürebildiği orta düzeyde gelişmiş kapitalist bir ülkedir. Devlet biçimi 1930’lu yıllarda oluşturulan faşizmdir. Dönem dönem toplumsal hareketlenmelerin ve dış baskıların sonucu girişilen “kısıtlı burjuva demokrasisi” denemeleri ise Türkiye’de sistemi elinde bulunduran sermaye kesiminin bunu becerebilecek iç dinamiklerden ve işleyişe ayak uydurma gücünden yoksun olduğunun defalarca kanıtlanmasından başka bir şey olmamıştır. SINIFLAR Emperyalist sisteme bağımlı bir tekelci burjuvazi ve ancak onunla bağımlı ilişkilerle varlığını sürdürebilen yaygın bir tüccar, eşraf, toprak sahibi, orta burjuvazi ile yine varlığını bunlara bağımlı sürdürebilen küçük burjuva tüccar, esnaf, vb kapitalist ekonominin temel işleyişini sağlayan finansı ve üretim araçlarının özel mülkiyetini ellerinde tutmaktadır.

Dünyanın en eski faşist devlet biçimlerinden biriyle var olabilenler ve olamayanların en önemli tartışma konusu var olduğu haliyle daha fazla yürünemeyeceğinin bilinip her kesim ve her siyasi yaklaşımın da bunu tespit etme gerçeğidir.


50

Gelişkin bir sanayi işçi sınıfı vardır. Diğer üretim ve ekonomiyi ayakta tutan her alandaki faaliyette işçilerle var olabilmektedir. İşçi sınıfı; tarımdan, sanayiye, hizmet sektöründen, eğitime kadar ekonomik ve toplumsal işleyişin her alanının temel belirleyici gücüdür. Kırda ve kentte toplumsal ağırlığı azalma eğilimde de olsa küçük burjuvazi yaygındır. Küçük burjuvazinin sistemle ekonomik bağı güçlendikçe egemen bujuvaziye, sistemle sorunları arttıkça işçi sınıfına yönelimi ise temel eğilimleri olmayı sürdürmektedir. HALKLAR Türkiye; emperyalizme bağımlı bir yarı sömürge olduğu gibi aynı zamanda tarihsel miras olarak kalan sömürgeciliğini de devam ettirmektedir. Kürd halkı ve Kürdistan’ın bir bölümü Türkiye’de gücü elinde tutan sermayenin sömürge alanıdır. Türkiye halklar hapishanesidir. Resmi ideolojinin dayatmaları dışında hiçbir ulusal etnik özelliğin kendini ifade etmesine imkan yoktur. Kürd, Arap, Roman, Çerkes, Pomak, Ermeni, vb sayısız toplumsal kesimin bir çok saldırıyı göze almadan en doğal haklarını bile ifade etmesi mümkün değildir.


51

DİN VE VİCDAN GRUPLARI Türkiye hiç kimseye din ve vicdan hürriyetinin tanınmadığı bir devlet sistemiyle işletilmektedir. İslamiyet adı altında dayatılan resmi devlet dininin İslamla ilgisi ise sadece egemen sınıfın ve gücü elinde tutanların çıkarına uygun olduğu sürece vardır. Resmi devlet dini dışındaki her dini inanç ancak saldırıları göze alarak varlığını sürdürebilmektedir. Aleviler; toplumda büyük bir çoğunluk oluşturacak yaygınlığa sahip olmasına rağmen bunu gizleyip saklamak zorunda kalmaktadır. Alevi olduğunu ve buna uygun yaşamak istediğini ifade edenler veya ifade etmese bile devletçe bilinenler ise sürekli saldırıya uğramaktadır. Hristiyanlar ve Yahudiler ise kendi dar cemaatlerinde kamuoyunca duyulmayacak biçimde varlıklarını sürdürürken sayısız devlet engeli ve saldırısıyla beraber kendilerini gizleyerek yaşamak zorunda kalmaktadır. Resmi devlet dininin saldırganlığı ve tutarsızlığı deizm ve ateizmi yaygınlaştırmakta ancak kendilerini ifade etmeleri ise öldürülmek dahil her tür saldırıyı göze almalarını gerektirmektedir.


52

Resmi devlet dini adı altında dayatılan kısıtlı ezberler dışında dini bir bilgiye sahip olmak gücü elinde tutanlar dışında herkese fiilen yasaklıdır. “Gücü iktidarı elinde tutan kim ise o her zaman haklıdır ve dinin temeli gücü elinde tutanın dediğidir” diye özetlenebilecek resmi devlet dini dışında her inanç veya inançsızlık saldırı nedeni sayılmaktadır. CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİ VE ÇOCUK İLE GENÇLİK Erkek egemen toplumsal işleyiş her türden geri, ilkel, inanç, uygulama ve geleneklerle de beslenerek resmi politika diye dayatılmaktadır. Kadınların “ikinci sınıf tür” sayılması toplumun normali bu diye “olağanlaştırılırken” buna karşı çıkılması ise devletin saldırılarını göze almayı gerektirmektedir. Kadınların “ev kadını” diye tanımlanan ev köleleri yapılması, şu veya bu nedenle şiddete uğraması, çalışma hayatında daima eşitsizliğe maruz kalması genel işleyiştir. Kadın haklarına yönelik her girişim saldırıya uğrarken bu alanda burjuva feminizmin “erke değil de diğer cinsiyetlere düşmanlığını feminizm” diye tanımlamak yaygın bir toplumsal algıdır. Cinsiyetler arası düşmanlaşma ve ayrım-


53

cılık kapitalizmin emekçileri bir araya gelemeyecek biçimde ayrıştırıp “yalnızlaştırmasının” en önemli yönetim araçlarından biridir. Sosyalist feminizmin mücadelesindeki zayıflığı ise bu alandaki her girişimlerinin saldırıya uğramasını gerektiği biçimde karşılama gücü bulamamasındandır. LGBT’lere dayatılan resmi toplumsal rol ise gücü elinde bulunduranların her tür işkence ve sömürüsüne sessizce boyun eğen köle olmaktan başka bir şey değildir. Hakları ve var oluşlarıyla ilgili mücadele eden, ses çıkaran her LGBT birey veya grubuna saldırılması, saldırganların teşvik edilip korunması devletin resmi politikasıdır. Çocuklar; sınıfsal konumlarının her tür olanak ve olanaksızlıklarını en uçlarda yaşatmak “olağan” toplumsal işleyiş halindedir. Gücü elinde tutanların çocukları en özel olanaklarla yaşarken, emekçilerin çocuklarına dayatılan ise çocukluklarını yaşayamayacakları bir hayat mecburiyetidir. Okul çağında olup okula gitmek yerine en düşük ücretlerle en kötü şartlarda en uzun sürelerde çalışan çocuk sayısı milyonlara ulaşırken bu giderek daha da çoğalmaktadır. Kız çocuklarının erken yaşta evlendirilip (kuma verilip) çocukluklarını evinin


54

kadını olmak için terke zorlanmalarının yaygınlığı ise sürekli artmaktadır. Gençlik; Türkiye tarihi boyunca devletinin dilediği gibi kullanacağı “ırkçı, dindar vb piyonlar” olmadıkları sürece “olağan şüpheli” sayılmışlardır. Gençliklerini her hangi bir konuda ifade edip buna uygun bir hayat için yaptıkları her girişim devlet saldırısına uğramak için yeterli gerekçe olmaktadır. SİYASİ ALAN VE ÖRGÜTLENMELER Siyasi alan ve bunun ifadesi olan örgütlenmeleri belirleyen en temel kriter; kapitalist sömürü sistemiyle nasıl bir ilişki içinde oldukları ve kapitalizme karşı aldıkları tavrın ne olduğudur. Bu da temel iki ayrımı ortaya çıkarır. Birincisi; Kapitalist sistemi şu veya bu özelliklerini savunup veya eleştirerek koruyup kapitalizmle var olabilenler. İkincisi; kapitalizme karşı toplumsal devrimi ve sosyalizmi savunanlar. Türkiye’de devlet dahil sistemi elinde bulunduranlar ve bu sistemle var olabilenler sistemi ufak tefek farklarla devam ettirmek üzerine anlaşmış bir tek örgütlenmenin parçalarıdır. Farklılaşmış iki çizgiyle kendisini ifade edip örgütlenir


55

Birinci kamplaşma; Kemalizm diye kendini tanımlayıp faşizmin koltuk değneği olmaktan başka işlevi olmayan merkez sol (CHP, DSP vb) ve yine Kemalizmi her tür ırkçı faşist özelliklerini önplana çıkarıp savunan aşırı sağ, faşist organizasyon ve partiler. (MHP, VP, İYİPARTİ vb) İkinci kamplaşma; Resmi dinin en geri yanlarıyla kendisini Osmanlıcı, İslamcı, ırkçı vb olarak tanımlayan merkez sağ (AKP, ANAP, DYP, vb) yine resmi İslamcılığı her tür ırkçı faşist özelliklerle önplana çıkarıp savunan aşırı sağ, faşist organizasyon ve partiler. (MHP, VP, İYİPARTİ, HÜDAPAR, BBP, vb) Siyaset alanında bu iki temel çizgiye uygun olmayan bunlardan birine ait olduğunu sürekli belirtmeyen her siyasi oluşum, parti devletin sürekli saldırısına uğramaktadır. Siyaset yapmak devleti de elinde tutan sermayenin çıkarına uygun “bir şeyler” yapmakla sınırlıdır. Buna karşı çıkmak hatta çoğu zaman devlet adına diye ilan edilen siyaset gündemindeki resmi “kırmızı çizgilere” en ufak bir itiraz bile devletin ve sistemin saldırısına uğramaya yeterli gerekçedir. Faşist devlete karşı demokratik mücadele dahil her türlü faaliyet siyasi oluşum ve parti için fiilen yasaklı alanla uğraşmayı göze almaktır.


56

Reformistler; Faşist devlet biçimiyle daha fazla yürünemeyeceğini “burjuva demokratik kuralların” işletileceği bir düzen için sistemin kurallarını zorlasa da bu kuralların var olduğu idda edilenlerine uygun hareket eden reformist “sol” gruplaşmalar ve partiler ise kapitalizmle var olabilmekten ötesine gücü, inancı olmayanları bir araya getirmektedir. (ÖDP, Halkevleri, TkP, Antikapitalist Müslümanlar, HDP, EMEP, EHP, vb) İçinde ezici oranda sosyalizm sempatizanı olan bu gruplaşma ve partilerin faşizm karşısında durmayı sistemde bir yer edinmeyle içiçe yürütme mecburiyeti “yüksek siyasetçilik” yapma iddiası zaman zaman faşizmin saldırılarıyla karşılaşmalarına ve iddialarının aksine etkisiz kalmalarına dönüşürken kendisini “solcu, sosyalist, devrimci vb” diye tanımlayıp onlarla beraber hareket eden insanları da etkisizleştirmektedir. Devrimciler; Faşist devlet sistemine karşı gerçekçi tek mücadele hedefinin bir devrimle mümkün olduğunu görüp yaşayıp buna uygun mücadele edenlerdir. Kürd özgürlük hareketinden, devrim iddialarını güçleri oranında mücadeleye yansıtmaya uğraşan “sol” gruplaşmalar etrafında toplanmaktadırlar. Kürd özgürlük güçleri dışında etkinlikleri ve örgütlenmeleri zayıftır ancak bu zayıflıkları mücadele içinde hızlı biçimde değişme potansiyeli taşımaktadır. Devletin ve sistemin “lanetliler” diye ilan edip her türden saldırıyı “olağanlaştırdığı” kesimdir.


57

Devrimci sosyalistler; Kapitalizme karşı devrimi hedefleyip buna uygun çalışma yürütmeye uğraşan gruplaşmalardır. Devletin ve sistemin her türden saldırısının daimi hedefleridirler. Güçleri zayıf olmasına rağmen varlıkları, her şarta karşın faaliyet yürütmeleri devleti ve sistemi sürekli rahatsız etmektedir. Zayıflıkları mücadele süreci içinde hızla değişebilecek güçlü bir potansiyelleri vardır. SÜRDÜRÜLEMEZ SİSTEME DEĞİŞİM PROGRAMI ÖNERİLERİ VE DEVRİMCİ SOSYALİSTLERİN PROGRAMI Dünyanın en eski faşist devlet biçimlerinden biriyle var olabilen Türkiye’deki devlet ve dayatılan toplum düzeninin her dönemde en önemli tartışma konusu var olduğu haliyle daha fazla yürünemeyeceğinin bilinip her kesim ve her siyasi yaklaşımın da bunu tespit etme gerçeğidir. Kemalizmle yürümüyor denerek, AKP ile dayatılan “klasik sağcı” tabana dayalı Osmanlıcı, devletçi resmi İslam dayatmalı “proje” kısa zamanda tıkanıp, “diktatöre tapınmayan herkes düşmandır” demeye dayanmıştır. Diktatör ve ona biat edenlerin (AKP, MHP, BBP, HÜDAPAR, VP vb) topluma değişim programı diye Hitler tarzı bir faşizm dayatmalarından başka da bir yol ve yöntemleri kalmamıştır. Bunun için de


58

IŞİD’leşen bir devlet ve toplum modeli dayatılmaktadır. “Klasik sağcı” tabana dayanan her siyasi parti ve yaklaşımın ne yaparsa yapsın dönüp dolaşıp dayanacağı yer Hitler faşizmini taklit etmekten öteye gidemeyecektir. Kemalizm adına hareket ettiğini iddia eden CHP, DSP vb oluşumların da “eskiye dönelim” diyerek faşist devleti ve sistemi “kendi adamlarını” kayırarak devam ettirmek dışında önerdikleri, önerebilecekleri hiçbir yeni programları, gündemleri ve ufukları yoktur. Irkçılıkla, din sömürüsüyle var olabilen (MHP, SAADET Partisi, BBP, İYİPARTİ, HÜDAPAR, VP, vb) IŞİD’leşmiş din gruplarının ve faşistlerin ise kendileri dışında herkesi ya köle olmak ya da her yerde katletmek dışında önerdikleri hiçbir programları kalmamıştır. Reformist grup ve partiler ise takıldıkları popüler gündemin gereklerine göre sürekli şekil değiştiren program önerileriyle ortalıkta dolaşırken en ileri önerilerini Yunanistan’daki Syriza veya Venezüella’daki Chavez tarzı bir oluşuma öykünmek ve oralardaki “doğruları” taklit etmek oluşturmaktadır. Devrimci mücadele içinde yer alan başta Kürd özgürlük hareketi olmak üzere irili ufaklı sol devrimci gruplar ise popüler gündem içinde devrimi hedefle-


59

meyi unutmamayı başarı olarak görüp bunu da en ileri düzeyde “kooperatif sosyalizmine” yani kapitalizm içinde demokratik var oluşa indirgemektedir. Reformistler ile devrimci mücadele içinde “sosyalizmi reel dünyada olmayacak güzel bir hayal gibi görüp” yer alanları temel olarak ayrıştıran şey anti-faşist mücadeleye katılım biçimleriyle ilgilidir. Devrimci sosyalizm; mücadelesi içinde yer alanların programatik önerileri ise çoğu zaman “günlük mücadelenin içinde kitleler bunları bilirse bizden uzak duruyor vb.” savunularıyla duyurulmayan uygulanmayan hedeflenmeyen kağıt üstü sözlerden öteye gidememektedir. Devrimin nasıl olacağı veya ne aşamalardan geçeceği üzerine uzun külliyatları dahi “ilgili geniş çevrelerde” bilinirken devrimci sosyalizm mücadelesi verenlerin, programatik düzeyde önerileri toplumsal bilinirlikten öte kendi taraftar ve sempatizanları arasında dahi “hiçleşme” eğilimindedir. Günlük mücadelenin “sıcağında” popüler gündemin gereklerine koşturmayla elde edilen tanınma ve yer tutma uğruna programatik önerilere göre çalışma ise daha hala “siyasi çocukluk” evresindedir. Topluma hedef gösteren mücadele programı önerilerine uygun çalışma adımları atan bir devrimci sosyalizm kaybedeceği “günlük popülerliğe” karşın devrim ve sosyalizme giden yolu kazanacaktır.


60

DEVRİMCİ SOSYALİZM MÜCADELESİNDE İŞÇİ’NİN PROGRAMI Dünyanın en eski faşist devlet biçimlerinden biri ile var olabilen bir sitemde tıpkı işçi sınıfı gibi buna karşı mücadele edenlerin de ancak bir devrimle çözülebilecek temel sorunları vardır. Devrimlerin biçimini, niteliğini ondan fayda sağlayacak kesimlerin gücü ve devrime katılım şekilleri belirler. Faşist devlet ve ancak faşist devlet biçimiyle var olabileceklerin organizasyon ve sistemleri devrimin düşman kanadı. Bu sistemden sürekli zarar görüp faşist devlet biçiminin yıkılması dışında kendine yaşam, gelişme alanı ve ifade etme imkanı bulamayanlar ise faşizme karşı devrimci mücadelenin “doğal” tarafını oluşturur. Kapitalizm içinde dahi “demokratik” hak ve taleplerini elde etmek isteyip “ufku” bununla sınırlı olanların devrimci mücadelenin tarafı olması, kapitalizmi yıkarak kendini ifade edebilecek işçi sınıfının devrimci sosyalizm mücadelesine engel değil kolaylaştırıcıdır.


61

Faşizme karşı devrimci mücadele programı sosyalizm mücadelesi programından belirgin farklılıklar içerir. Bu farklılıkların temeli ise üretim araçları üzerindeki “özel mülkiyete” karşı nasıl bir tavır alınacağı sorusuna verilen cevaplar belirleyicidir. Faşizme karşı mücadele içinde devrimci bir konumda bulunup üretim araçları üzerindeki “özel mülkiyetle” temel bir sorunu olmayanlar kendi sorunları çözülünceye kadar devrimci mücadelenin yanında olurlar. Bu, toplumsal sorunlarını ancak bir devrimle çözülebilecek olan kişi, grup, kesim ve sınıfları devrimci mücadelenin katılımcılarından ve güçleri oranında da belirleyenlerinden biri yapar. Sorunlarını ancak bir devrimle halledebilecek olanları yok sayarak veya onları “hesaba katmayarak” bir devrimci süreç önermek ise devrimci mücadeleyi zayıflatmaktan başka bir şey olmayacaktır. Proletaryanın sosyalist devrimi, iktidarı tek başına alabilecek siyasi örgütlenme ve gücünün olup olmamasıyla ilgilidir. Bu gücü olan bir işçi sınıfının devrimi sosyalizme taşımaması düşünülemez. Devrimin karakterini belirleyecek temel mesele bu olacaktır.


62

Faşizme Karşı Devrimci Mücadele Programı İlk Yapılması Gerekenler. 1- Devrimin ilk hedefi iktidarı faşizmin elinden almaktır. Faşist devlet ve onunla birlikte var olabilen her tür parti, sendika, dernek, medya, vb organizasyon lağvedilip yasaklanır. 2- Devrim ordusu ve halk milisleri dışında her tür silah taşıma ve kullanımı yasaklanır. 3- Halkın yerelden merkeze doğru söz ve karar hakkını kullandığı devrim örgütlenmesi yasal ve meşru tek devrimci iktidar organıdır. 4- Devrimci mücadeleye katılan kişi, grup, parti ve kesimler dışındakilerin söz söyleme hakkı vardır. Sözün yanında karar hakkı ise sadece devrimci mücadeleye katılanlarındır. 5- Faşist devlet sisteminde işkence suçuna, savaş suçlarına bulaşanlar ve insanlığa karşı suç işleyenler suç tarihlerine bakılmaksızın yakalanıp yargılanır. 6- Devleti, toplumu dolandıran, rüşvet alanların suç işleme tarihlerine bakılmaksızın mallarına el konulur toplum yararına kullanılacak kaynağa aktarılır.


63

7- Bankalar, sigorta şirketleri, büyük sanayi kuruluşları, madenler, büyük toprak sahiplerinin mal varlıkları kamulaştırılır. 8- Kürd ulusununun Bağımsız Birleşik Özgür Kürdistan talebi haktır ve bağımsızlık dışında her hangi bir (federasyon, Konfederasyon vb) seçenek sadece Kürd ulusunun kendi arasındaki özgür tartışma ve referandumundan sonra vereceği karara bağlıdır. Bu konuda Kürd ulusu dışında hiç kimsenin karar hakkı yoktur Kürd ulusunun aldığı karara da saygı duyulup uyulur. 9- Uluslararası antlaşmalar gözden geçirilir, NATO vb emperyalist bloklaşmalardan çıkılır. Çevre ülkelerle, “dostluk antlaşmaları” oluşturulur. 10- Faşizme karşı devrim, faşist devlet sistemiyle var olabilenlerle bir hesaplaşmadır. Yasalar, toplumsal örgütlenme ve yargı buna uygun oluşturulur. Faşizmin yenilmiş ama hala suç işleme gücü olan unsur ve organizasyonları ortaya çıkarılıp yargılanır. 11- Devrim, faşizmin geri döndürülemeyeceği güce ulaştığında her alanda genel, yerel seçimler yapılır. Faşist, ırkçı, din bezirganı her tür örgütlenme suç ve yasaktır.


64

Faşime karşı devrimci iktidarın toplumsal yaşam hedefleri 1- Devlet, her insan ve canlının yaşam hakkına saygılı ve yaşamak için gereken zorunlu ihtiyaçlarını (Barınma, beslenme, giyim, sağlık, eğitim, adalet, enerji, iletişim, toplu ulaşım, gelecek güvencesi) karşılamakla yükümlüdür. 2- Yargı önünde herkes eşittir, hiç kimse bulunduğu mevki, ekonomik durum, vb ile ayrıcalıklı olamaz. Yasalar herkese eşittir ve devlet herkesin yargı güvencesinin teminatı olmayı fiili mekanizmalarla oluşturur. 3-Devlet çalışmak isteyen her insana iş bulmak ve işsizliği sırasında hiçbir önşart aramadan ilan edilen asgari ücret düzeyi altında olmayacak biçimde yeni bir iş edindirilene kadar ücret ödemekle yükümlüdür. 4- Taşeron vb her ne ad altında olursa olsun çalışma hayatında aracılar kullanılması yasaktır. Hiçbir insan sosyal güvenceleri olmadan çalıştırılamaz 5- Çalışma saati haftalık 35 saati geçemez.


65

6- Tehlikeli ve sağlığa zararlı işlerde çalışma özel olarak düzenlenir. Bunun karşılığı, çalışacak işçilerin talep ve önerileri doğrultusunda ayrıca düzenlenir. 7- İşçilerin bir araya gelmesi örgütlenmesi dilediği sendika, dernek vb. üye olması önünde hiçbir engel oluşturulamaz. 8- İşçi, üretim alanında sadece birilerinin verdiği işi yapan değil aynı zamanda üretimde söz ve karar hakkına da sahip olmalıdır. Her iş alanı buna göre düzenlenir. 9- Üretim alanında yer alıp işçi kullanmadan kendi işini yapanlara hiçbir biçimde geçimini gözetmeyen, kazandığı ve ihtiyaçlarıyla orantısız vergilendirme yapılamaz. 10- Üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetini devam ettirmek isteyenlerin kazançları hiçbir biçimde çalıştırdığı işçilerden fazla olamaz. 11- Yolsuzluk, rüşvetçilik, adam kayırmacılık, halka bürokratik zorbalık yapmak, devlet vb adına diye görevi kişisel çıkar amaçlı ve kötüye kullanmak suçtur ve buna tevessül edenler yargılanır.


66

12- Rantiyecilik, faizcilik yasaktır. Bankalar devletleştirilip özel banka, finas şirketi vb kurmak yasaklanır. Her ne ad altında olursa olsun geçimi için bankalara borçlananların borçları silinir. Bankaların geçmişe yönelik yaptığı işlemler ele alınıp geçim zorluğuna düşürdüğü insanların zararları telafi edilir. 13- Uluslararası tekellerin ve büyük sermayenin kuruluşlarına ve her tür mallarıyla hesaplarına el konulur. Kapitalist büyük toprak sahipliği, toprak ağalığı vb her ne nam altında olursa olsun yasaktır ve topraklarına kamu adına el konulup kamu çiftlikleri oluşturulur. 14- Merkezi Planlı ekonomiye geçilir. Ekonomi ve toplumsal örgütlenme buna uygun düzenlenir. Uluslar ve hakları Çok uluslu, çok dilli, farklı kültürlü bir toplumsal bütün olunduğu gerçeği kabul edilip hiçbir dil, ulus, etnik ve kültürel özelliğin bir diğerine üstünlüğü olmadığı herkesin kabul etmesi gereken temeldir. 1- Ulusların kendi kaderini tayin hakkı vardır ve Kürd ulusunun Bağımsız Birleşik Özgür Kürdistan talebi ve bunun için her girişimi en doğal hakkıdır.


67

2- Her ulusun, ulusal azınlığın, ne kadar az olduğuna veya toplumsal yüzdesine bakılmaksızın dilini, geleneklerini, serbestçe ifade etme ve buna uygun örgütlenmesi kendini geliştirmesi en doğal hakkıdır. Devlet, bu ulusların dillerini “resmi dil” statüsünde tanımak ve eğitim olanaklarını sağlamakla yükümlüdür. 3- Devlet kendisini bir milliyete veya etnik gruba göre tanımlayamaz, her ulusa, halka, etnik gruba, dile, kültüre tanıdığı özgürlük kadar meşruiyeti vardır. Din ve vicdan Özgürlüğü 1- Devletin ne resmi ne de gayrı resmi bir dine aitliği olamaz devletin dini adalettir. 2- Her din kendi işleyişinin gereğini kendi mensuplarının kaynaklarıyla özgürce yürütme hakkına sahiptir. Her hangi bir dine, mezhebe inanmak veya inanmamak kişilerin özgür seçimidir ve hiç kimse buna engel oluşturamaz. 3- Dinin insanların çaresizliklerini sömürme aracı yapılması yasaktır. Din ve inanç insanları her hangi bir biçimde tahakküm altına almak için kullanılamaz. 4- Dinsel inançları siyaset, ticaret aracı olarak kullanmak yasaktır.


68

Cinsiyetler arası Eşitlik, Çocuklar ve Gençlik 1- Erkek egemen toplumsal model ve geleneklerin hayatın her alanında etkisizleştirilmesi temel politikadır. 2- Toplum hayatının her aşamasında cinsiyete dayalı ayrımcılık suçtur. Özellikle kadın sağlığına uygun olmayan işler ise yasayla düzenlenir. 3- Erkek egemen toplum modelinin kadına yönelik şiddet ve zulmünü gelenekler, namus vb her ne gerekçeyle devam ettirmeye uğraşanlar bu yönde fiili girişimde bulunanlar en ağır biçimde cezalandırılır. 4- Kadınların kendilerini özgürce ifade etmek için örgütlenme ve girişimleri desteklenir ve engel çıkarılması yasaklanır. 5- LGBT bireylere yönelik ayrımcılık nefret söylem ve eylemleri ile kendilerini ifade etmeleri önündeki her tür engel yasaktır. Kişinin cinsiyetini ifade etmesini baskılamak bunu ayrımcılık olarak kullanmak ve engel olmak suçtur.


69

6- Çocukların çalıştırılması yasaktır. 7- Çocukların temel ihtiyaçlarının karşılanıp gelişimlerinin gereği olanaklara ulaşması devletin en temel görevleri arasındadır. 8- Çocuklara yönelik şiddet, sömürü, zarar vermek, yok saymak vb en ağır biçimde cezalandırılması gereken suçlardandır. 9- Çocukların tüm eğitim faailiyetleri devlet güvencesindedir. Eğitimde çağın gereği bilim, akıl ve vicdan temel alınır her tür önyargı, dinsel, ulusal, cisiyete dayalı vb ayrımcılık eğitim faaliyetinde yer alamaz. 10- 18 yaşın altındaki herkes çocuk sayılır ve çocuklara tanınan her haktan yararlanır. 11- Gençlik devlet ve toplum gözünde yaşının gereği faaliyetlerde bulunduğu için ayrımcılığa tabi tutulup baskılanamaz. 12- Gençlerin gelişimleri için gereken faaliyet alanları ve eğitim olanaklarını sağlamak devletin asli görevlerindendir.



71

DEVRİMCİ SOSYALİSTLER İÇİN TÜZÜK VE İLKELERİ NELERDİR Her toplumun ve her insan grubunun ortaklaşa yaşamlarını sürdürmek için yazılı, sözlü kuralları oluşur. Bu kurallar o toplum veya grubun yaşam içindeki gücü, amacı, ilişki ve dönemsel hedeflerinin bir yansımasıdır. Yazılı, yazısız kurallar yaşam içinde belirlenip amaçlanan hedefler doğrultusunda ortak bir yönelim kazanabilmek için oluşur, oluşturulur. Tüzük bir örgütlenmenin işleyişi için her üyesinin oluşumuna katkı sunma hakkı olup uyması gereken yazılı kurallarıdır. Canlı ve dinamik bir yapıda olup ihtiyaçlara karşılık verebildiği sürece yol açıcı, işleyişi kolaylaştırıcı olur. Bunun yerine, amaçlar hedefler doğrultusunda eldeki güce uygun olmayıp kişilerin durumlarına uydurulup var olanı da korumaya yönelip kalıplaşan veya duruma uygun olmayan hevesler ve hayallerin ifadesi olan bir şekle büründürüldüğü sürece de ayakbağına dönüşür. Tüzük kurallarını bu konuda uluslararası ve yerel deneyimler ile o güne kadar elde edilmiş bilgi birikimiyle birlikte ele alıp aynı zamanda da yaşamın içindeki somut ihtiyaçlara göre şekillendirmek önemlidir.

Her tüzük kendi şartlarının ve ihtiyaçlarının ifadesidir şartlarına uygun olmayan eksik veya şartlarının gereği olmayan olası bir geleceğe ait kurgusal detaylar tüzüğü mücadelenin ayakbağına dönüştürür.


72

Belirlenen her tüzük ve kuralı bir ihtiyaca karşılık verebildiği sürece işlevlidir, ihtiyacı belirleyen ise örgütlenmenin gücü, amaç ve hedeflerinin gerektirdikleridir. Tek tek bireylerin kişisel ihtiyaçlarına göre belirlemeye uğraşmak veya heveslere göre kuralar uydurmak ise en büyük problemi yaratan etkendir. Kapitalizm koşullarında kişinin kendini düşünmekten başka önem verebileceği hiçbir şeyi yoktur anlayışının egemen olması ve bunun da örgütlü mücadeleye yansımasının ifadesi bu tarzda sapmalara ve zorlamalara yol açar. Devrimci sosyalizm mücadelesi gönüllü insanların bir araya gelip ortaklaşmasıyla kendisini var eder. Kapitalizm şartlarında gönüllü birliktelik dışında her zorlama ve dayatma, mücadeleye katılımın, sürdürülebilmesinin, gelişmesinin engelidir. Gönüllülük insanlık tarihinde devrimci sosyalizmin zorunlu bir aşama olan sosyalizme gidişinde gereken mücadele direncini oluşturmasında en önemli dayanaktır. Her tüzük kendi şartlarının ve ihtiyaçlarının ifadesidir şartlarına uygun olmayan eksik veya şartlarının gereği olmayan olası bir geleceğe ait kurgusal detaylar tüzüğü mücadelenin ayakbağına dönüştürür.


73

DEVRİMCİ SOSYALİSTLERİN TÜZÜK KURALLARININ TEMELLERİ insanlığın kurtuluşunun devrimci bir sosyalizmde olduğunu bilen ve bu uğurda hayatını mücadeleye uygun hale getirip adayanların gönüllü birlikteliğidir. ÜYELİK 1 Marksizm ve Leninizmin mücadeleye yaptıkları temel katkıları esas alıp bu doğrultuda uluslararası devrimci mücadelelerin deneyimleriyle de zenginleşen bir bakışı benimseyip hayatını mücadeleye göre şekillendirip buna göre yaşamını sürdüren, A- Bilimsel sosyalizmi ve temel örgütsel tezleri benimsemiş B- örgütlü mücadelenin gereği üstlendiği bir görevi olup C- belirlenen aidatını düzenli ödemeyi kabul eden herkes devrimci sosyalizm mücadelesinin örgütüne üye olabilir. 2 Üyelik ancak iki üyenin öneri ve onayıyla bir örgütsel organda karara varıldıktan sonra kabul edilir. (Bu organ şu an ilk aşamada genel merkezdir) 3 Bir üyenin her örgütsel konuyla ilgili bilgi edinme, fikir beyan etme ve kararlara katılma hakkı vardır ve her üye eşittir. (örgüsel güvenlikle ilgili sınırlarlamalar dahilinde kişiye ilgili olmadığı teknik bilgiler verilemez)


74

4 Bir üyenin üyelikten ayrılmak istemesinin önünde hiçbir engel yoktur dilediği zaman üyelikten çıkabilir. (Elindeki örgütsel bilgi olanak vb’ni gerekli biçimde iade etmek zorundadır ve örgütsel hayatıyla ilgili bilgilerini hiçbir şartta bir başka yerde ifşa etmeme sorumluluğu ise süreklidir) 5 Bir üyenin mücadele şartlarını yerine getirmemek, örgütsel disiplin ve ahlaka uygun davranmamak gibi temel sorunlardan dolayı atılması için bağlı olduğu örgütsel organda oy çokluğuyla karar alınması gereklidir ve bu kararın da genel merkezin oy çokluğu onayından geçmesi zorunludur. İhanet, muhbirlik vb gibi bir suçtan dolayı bir üyenin atılmasında her üye yetkilidir ve suçu tespit edilip belgelendiğine inanılıyorsa her üye hain olan kişiyi üyelikten atabilir. Bu durumda bağlı olunan organ ve genel merkez belgeleri inceleyip verilen kararı onaylayıp onaylamama hakkına sahiptir. Eğer ihanetle suçlanan üyenin durumu iddia edildiği gibi değilse hakları iade edilir ve iddia eden üye genel merkezce örgütten atılmak dahil konunun gerektirdiği ağırlıkta oy çokluğuyla cezalandırılır.


75

ÖRGÜTLENME 1 Örgütlenmenin her konu ve gelişiminden yetkili ve sorumlu olan tek organ genel toplantıdır (konferans, kongre vb) her genel toplantı arasında geçen sürede seçilmiş genel merkez bu konferansın belirlediği hat ve yönlendirmeyle ilgili tek sorumlu ve yetkilidir. Genel toplantılar arası en fazla 2 yıldır (gerektiğinde daha erken yapılabilinir daha geç yapılması ise ancak işleyişteki güvenlik meselesiyle ilgilidir ve gecikmenin en az olması genel merkezin sorumluluğundadır.) 2 Genel toplantıda belirlenmiş örgütsel organlar dışındaki her örgütsel organ genel merkezce belirlenir. Var olan örgütsel organlar yeniden ele alınıp onay sürecinden geçirilir. 3 Merkezi örgütlenme organları temel ihtiyaçlar ve örgütsel güce göre belirlenir ancak merkezi örgütsel organlarda A Propaganda ve teorik çalışma birimi B Örgütlenme birimi C Temel ihtiyaçları tespit ve karşılama birimi vazgeçilmezdir.


76

4 Leninist tarzda yukarıdan aşağıya doğru işyeri, bölge vb birimleri temelinde düşmandan gizli örgütlenmek hala en geçerli örgütlenme biçimidir ve buna uygun olarak her alanda birimler temelinde örgütlenmek esastır. Genel merkezden başlayarak her alana uzanan birimlerin oluşturulması örgütsel temeldir.


77

Küçük Burjuva Hayallerle  Sosyalizme Yaklaşanlar  Burjuvazinin Oyunlarında  Kolayca Savrulurlar Kapitalizm insana ve insanlığa düşman sömürülü toplumların en sonuncusu olduğu gibi ayakta kalıp yıkılmamak için en karmaşık mekanizmalara ve en vahşi uygulamalara da sahiptir. Karl Marks kapitalizme karşı mücadeleyi anlatırken işçi sınıfının sosyalizm hedefiyle sadece kendisi için değil insanlığın tümünün kurtuluşu için de mücadele ettiğini ısrarla belirtir. Sosyalizm, kapitalizmin işleyişi içinde onun sınırlarına hapsolmuş bir mücadele değil aksine kapitalizmin insanlıkta yarattığı tüm tahribatlara karşı topyekûn bir karşı çıkıştır. Kapitalizmin ne yasaları, ne de insanları mecbur bıraktığı davranış kalıpları (bencillik, kendini herkes ve her şeyden üstün görmek, insanlar arasında ayrımcılık, hayatı merkez almak yerine insan merkezli doğa talancılığı yapmak vb) sosyalizm mücadelesinin hedefi olmaktan kurtulamaz. 150 yıldan fazla bir mücadele geçmişi olan sosyalizm hak-

Sosyalizm mücadelesine dışarıdan katılan sınıf ve kesimlerden kişiler sosyalizm mücadelesine kendi "bildikleri" kapitalizme ait "doğru" kabul ettikleri argümanları da taşırlar


78

kında bilgi sahibi olmak ve onun bilimsel yaklaşımını öğrenmek ülkemizde hep ya "küçümsenen" ya da "zor gelen" bir uğraşı olmuştur. Bunun iki temel nedeni vardır. 1 Sosyalizm mücadelesi verecek emekçilerin yaşam kavgasının dayatması sonucu öğrenmek ve bilgilenmeye zaman ayırmakta büyük sıkıntıları vardır. Uzun çalışma saatleri ve kapitalizmin insanı tüketen çalışma koşulları emekçilerin bilimsel sosyalizmde ustalaşmalarını zorlaştırmaktadır. Aynı sorun dünyanın her yerinde vardır o yüzden sosyalizmin işçi sınıfına "dışarıdan götürülmesi" gerektiği ve bunun için de bir parti örgütlülüğüne ihtiyaç olduğu temel tezlerdendir. 2 Sosyalizm mücadelesine etkilenerek katılan diğer kesimler (aydınlar, "okumuş yazmışlar", küçük burjuvazinin işçi sınıfından etkilenmiş kesimleri vb) çoğu zaman sosyalizme kendi bireysel değişimlerinin bir parçası olarak yaklaşırlar. Kapitalizmin hayatın ölümü olduğu görüldükçe kapitalizme karşı dirençli yegâne sınıf olan işçi sınıfına daha çok bakar ve ondan etkilenirler. Sosyalizmin bilimsel bir tez oluşu ve bunun da hayatın her günkü sınavından geçişi sosyalizme yaklaşanların her gün daha çok öğrenmek araştırmak ve anlayıp harekete geçmele-


79

rini zorunlu kılar. Sosyalizmin felsefesi, sadece hayatı anlamakla sınırlı değil, hayata müdahale etmeyi de mecburiyet diye görür. Engels'in hayata müdahale etmeyen her felsefe artık gericidir demesi buna işarettir. Sosyalizm mücadelesine dışarıdan katılan sınıf ve kesimlerden kişiler sosyalizm mücadelesine kendi "bildikleri" kapitalizme ait "doğru" kabul ettikleri argümanları da taşırlar. Sosyalizmi kapitalizmin farklı bir biçimi olarak görmenin bir yansıması olarak bu argümanlar sosyalizmin bilimsel tezleri yerine geçirilmeye çalışılır ve bilimsel sosyalizmin araştırıcılığının "zahmetli" yollarındaki süren yürüyüşe katılmak yerine kapitalizmin her an her yerde görülen ve "doğru sanılan" bilgileriyle “sosyalizm sanılan” fikirler karıştırılarak idare edilir. Sosyalizm mücadelesine katılanların "teoriden" uzak durması onların maddi yaşam koşullarından (emekçilerin çalışma şartlarından) dolayı olduğu gibi, sosyalizmin bilimsel yanının zorluklarıyla uğraşmak yerine kapitalizmin alıştırdığı "bilgiye" kolayca ulaşılabildiği yanılgısına kapılmak ve her şeyi "kolayca bilebildiğini" sanmak sosyalizme "kabaca" yaklaşanların en temel sorunlarındandır.


80

Yaşam kavgasının yarattığı zaman darlığı ve kapitalizmin üretim sürecindeki insanı maddi olarak tüketmesinin yorgunluğuyla sosyalizmin teorisine uzak durmak zorunda kalanlar hakkında söylenebilecek tek şeyi söylemek gerekir. O da emekçilerin sosyalizm bilgisine ulaşmalarında olanaklar sağlayan tek şeyi kendi devrimci sosyalist örgütlenmelerini yaratmaları ve bu konuda çaba sarf etmelerinin hayati olduğudur. Kapitalizmi ve sosyalizmi bilmeden kapitalizme karşı kurtuluş mücadelesi vermek mümkün değildir. Emekçiler için de bunun tek yolu örgütlü mücadeledir. Küçük Burjuvanın Kıskacı: Kapitalizmin Kırıntıları mı? Sosyalizm mi? Toplumsal mücadelede sosyalizm, bilimsel olmasıyla özel bir nitelik taşır. Ortaya attığı her tez hayatın ve bilimin sınamasına açıktır. Sınanan her bilimsel tezi kendisini geliştirmesine de aracıdır o yüzden sosyalistler çok tartışırlar. Sosyalizm tartışmalarında en önemli yeri sosyalizme taşınan kapitalizmin "değerleri" işgal eder. Sosyalizm tarihi boyunca bu tartışmalar yapılmış ve önemli bir değerlendirme birikimi de oluşturulmuştur. Kapitalizme ait "değerlerin" ken-


81

disini sosyalizmin yaklaşımlarıyla var etmeye çalışması sosyalizm dışında yeryüzünde insanlığın yenilenen başka bir fikri üretiminin olmamasındandır. Kapitalizmin, "emperyalizm ve devrimler çağı"yla birlikte (20. yüzyıl başından itibaren) insanın toplumsal yaşamı ve geleceğine ilişkin yeni bir fikri katkısı yoktur. O yüzden kapitalizm kendisini sosyalizmin ürettiği fikirleri çarpıtarak ifade etmeye yönelmek zorunda kalmıştır. Kapitalizmin, sosyalizmin bilimsel tezlerini kendisi için eğip bükerek fikren var olabilmesi dışında da bir seçeneği yoktur. Kapitalizmin insanı ve insanlığı yağmalayan yapısı sadece işçi sınıfını değil burjuvazi dahil herkesi yağmalanan insanlığıyla yaşamak zorunda bırakır. Yağmalanan insanlığın ara sınıflarından olan küçük burjuvazi iki sınıf arasında işçi sınıfı ve burjuvazi arasında gider gelir. Bu yalpalama hali küçük burjuvazinin kendisine ait bir dünya görüşü olmamasından ve sadece işçi sınıfı veya burjuvaziyi taklit etmek zorunda kalmasından dolayıdır. Küçük burjuvazi mülk sahibi ve “toplumda” etkili kişi olarak varlığını sürdürebilmek için burjuvaziye muhtaçtır. Burjuvazinin dayattığı "de-


82

ğerleriyle" (bencillik, kendinden başkasıyla ilgilenmemek, yağmacılık, en çok kazanç elde etmek vb) kısa yoldan erişebilirliğine inandığı toplumsal artı-değerden pay alabilmek için onunla birlikte hareket etme ihtiyacındadır ve o yüzden bir yüzü burjuvazinin ne yaptığı ve ne dediğiyle daima çok ilgilidir. En önemli uğraşısı toplumsal olaylarda ve gelişmelerde burjuvazinin ne dediği ve nasıl yaptığı üzerinedir. Küçük burjuvazinin kapitalizmin egemen algı yönetimi çarkına (Medya, kanunlar, egemenlerin istatistikleri vb) bakması ve kendisi için ne anlama geldiğini çözmeye uğraşması ise ancak kapitalizme karşı duran işçi sınıfının tezlerinden yani sosyalizmden faydalanmasıyla mümkündür. Kapitalizmin ne söylediğinden çok neyi söylemeyip sakladığı daha önemlidir. Küçük burjuvazi egemenlerin ne söylemediğini ancak sosyalizmin bilgi birikimine başvurarak anlayabilmektedir. Anladığını ise kendi çıkarı için eğip bükerek burjuvaziye seslenme ve ona "ben de buradayım beni de gör" demek için kullanır. Sosyalizmden "aşırdığı" tezlerle egemenlere seslenmek ve burjuvaziyi bir hale yola sokarak yanlışlarını düzeltmeye çalışmak küçük burjuvaların en önemli uğraşıdır. O yüzden küçük burjuvaların "en çok ben biliyorum" demesi en önemli fikri hünerleridir. Küçük burjuvazi, burjuvaziye baktığı


83

kadar işçi sınıfına da bakar. Toplumsal hareketlenmenin yoğunlaştığı dönemlerde ve sisteme karşı muhalefet yükseldiğinde küçük burjuvazinin işçi sınıfı ve onların temsilcisi devrimci sosyalistler ne diyor, nasıl davranıyor diye merak etmesi daha da yoğunlaşır. Tıpkı burjuvaziye davrandığı gibi bu dönemlerde bu kez işçi sınıfına "çokbilmişçe her şeyi ben bilirim yaklaşımıyla" davranmaya özen gösterir. Küçük burjuva için işçi sınıfının kendi küçük mülkü ve toplumsal mevkiine nasıl yaklaşacağını anlamak ve işçi sınıfını kendi çıkarı için etkilemeye çalışmak en temel uğraşıdır. Toplumsal eylemliliklerin sıklaştığı dönemlerde mücadele edenlere "akıl verme ve onları doğru şekilde yönlendirme" adı altında küçük burjuva yaklaşımlar hızlı bir şekilde artar. Toplumsal mücadelenin geriye çekildiği günler ve süreçlerde ise bu akıl vermeler "ben demiştim doğrusunu yapmadınız" şekline dönüverir. Sosyalizm Örgütlü Mücadeledir Sosyalizm örgütlü mücadeledir. Arnavutluk Emek Partisi Başkanı Enver Hoca "Devrim örgütlü kitlelerin eseridir" derken örgütlenmenin emekçiler için vazgeçilmezliğine vurgu yapar. Devrimin bir ayaklanma ve isyan olmaktan çıkıp kapitalizme karşı zafer olması


84

için tek seçenek emekçilerin ve ezilenlerin örgütlü mücadelesini yaratmak sosyalizmin temel yaklaşımdır. O yüzden sosyalistler örgütlü mücadeleye önem verirler ve günlük mücadeleyi örgütlü kalıcı mücadele haline getirmeye çalışırlar. Kapitalizm yıkılmadan kapitalizmin içinde kalan her kazanımın geçici olacağı vurgulanır. Küçük burjuvazi için ise kapitalizm içinde bazı "haklar" kazanmak ve kazanılanları korumak veya kaybetmek her şeyden daha önemlidir. O yüzden bu kazanma ve kaybetme süreçlerinden küçük burjuva hayallerle sosyalizme yaklaşanlar "yorgunluklarını keşfederler", "kendilerinin ne kadar önemli olduklarını göstermeye önem verirler" ve örgütlü mücadele yerine kendileri için mücadelenin daha önemli olduğunu ifade etmeye önem verirler. Kapitalizm içinde büyük çabalarla "haklar" elde eden işçi sınıfı çoğu zaman bu hakları türlü dalaverelerle ellerinden alınırken gereken tepkiyi vermekte zorlanırlar. Karl Marks bu durumu işçi sınıfı mücadelede kazandığında durulabilir ve kazanımları tek tek elinden alınırken yaşananları çok da önemsemez çünkü kendi gücünü görmüş ve yeniden topyekûn her şeyi elde edebileceği güvenini kazanmıştır diyerek açıklar. Sosyalizme küçük burjuva hayallerle gelenlerin


85

işçi sınıfının bu topyekûncu tavrını anlaması zordur. Çünkü, küçük burjuva için mücadele, elde ettiği kısmi kazanımlarla sınırlıdır. Elde ettiklerini korumak ve onlarla sistem içinde "bir yer edinmek" dışında da ufku yoktur. Sosyalizme küçük burjuva hayallerle gelenlerin bu süreçte daima "kişisel", ideolojik", "yerini belirleme" sorunları hortlar. Öne çıkıp elde ettiği "kişisel" haklarını durum ve mevkilerini "korumaya" mücadele sürecinde "yorgunluğuyla" elinde kalanların hiç de adil olmadığını söylemeye başlar. Küçük burjuvazi için sosyalizm mücadelesi "kendi elde ettikleri" ile sınırlı olduğu için kaybedilenlerin hesabı en yakınındaki sosyalistler suçlanarak sorulur. "Kişilik hakları" mücadelenin önüne daha açık çıkarılır ve "ben" ne olacağım sorusu ortalıkta dolaştırılır. Kapitalizmin insanı parçalayan ona ortak mücadele yerine kişisel kaygılarla yaşamayı dayatan yapısı sosyalizme küçük burjuva hayallerle katılanları "kendisi" için kullanabileceği yeni sosyalizm tanımları ve çevreleri oluşturmaya zorlar. Bu durumda küçük burjuva için tek önemli şey sadece kendisi ve ne olacağıdır. Elbette sosyalizm mücadelesinden öğrendiği örgütlenme anlayışını bu kez kendisi için örgütlenmeye ve çevre oluşturmaya dönüştürmek de daima devreye giren bir argümandır.


86

Küçük burjuva, sosyalizm mücadelesindeki bilimsellikle ve sosyalizmin kapitalizmi yıkma hedefindeki kesinlikle her zaman mücadelenin iniş çıkışları içinde hayallerinin bazen “coşup” bazen “kırılmasını” yaşayacaktır. Marksizm Leninizm bilimsel dünya görüşüdür. Hedefi açık ve nettir kapitalizmi yıkmak ve yerine sosyalizmi kurmak. İnsanın sınıflı toplum tarihindeki yabancılaşmasına son vermek ve sınıfsız topluma ulaşmak için yaşadığımız emperyalizm ve devrimler çağında kapitalizmi devrimle yıkmak ve sosyalizmi kurmak uzun ve çetin bir yoldur. Küçük burjuva hayallerle kişisel hırslar bu yolda çok dayanamamaktadır. "Geçici" küçük burjuva yol arkadaşlarına sosyalizm mücadelesinin "kişilerin" keyfi kişisel çıkarı olmadığını insanlığın zorunlu bir yolculuğu olduğunu anlatmak ve bu bilinçle bakmak ve "geçici" yol arkadaşlarına anlayışla davranmak devrimci sosyalistlerin yaklaşımıdır.


87

SOSYALİZMİN TANIMLAMALARI MI? BURJUVAZİNİN AYRIŞTIRMACI  TANIMLAMALARI MI? Sosyalistler insanları kapitalizmin ötekileştirmeci ayrıştırma ölçüleriyle tanımlamazlar. Marksizm işçi sınıfının mücadele bilimi olduğu gibi insanlığın da toplumlar tarihi bilimidir. Toplumların geçmiş, gün ve geleceğine yönelik bilimsel bir bakıştır. Sınıflı toplumları incelerken toplumun içinde yer alan birçok kişi, kesim ve sınıfı da sınıflar mücadelesinde konumlanışına göre tanımlamaya özen gösterir. Toplumlar içinde yer alan sınıflar, gruplar bunların siyasi temsilcisi olan partiler vb Marksizm’in sınıf mücadelesi tanımlarıyla anlaşılır olurlar. Burjuvazi de toplum içinde yer alan kesimleri, sınıfları tanımlamayı ve onları belirli şekiller içine hapsetmeyi tercih eder. Toplumsal mücadele içinde yer alanları tanımlamak ve onlara isimler vermek sınıf kavgasındaki tarafını belirlemenin de bir yansımasıdır. Toplumsal mücadele içinde yer alanların bir kısmı kapitalizmin sınırları içinde onlara devletin, sistemin "müsaade ettiği kadar" bir "mücadeleyi" tercih ederler. Bu kesimler toplumda yer alan her ayrış-

Faşizmin toplumu yönetmekte kirli bir araç olarak kullandığı yapay ayrıştırma ve ötekileştirme tanımlarını değil bilimsel sosyalizmin sömürenler sömürülenler tanımlamalarını gündemde tutmak mücadeleyi daha anlaşılır kılacaktır.


88

mayı, her fikri akımı ve her sınıfı burjuvazinin işaret edişlerine göre tanımlamaktadırlar. Son yıllarda bu kesimlerin tanımlamaları ortalıkta pek "rağbet" görmekte ve burjuvazinin onlara ezberlettiği tanımlarla yol almaktadırlar. Kapitalizmin egemenliğini sürdürmek ve daha çok "kazanmak" için toplumda kendisine karşı olacakları ayrıştırmak ve onları birbirine "düşmanlaştırarak" iktidarını koruyabilecek olması vazgeçemeyeceği var oluş kuralıdır. Kapitalizmin bu ayrıştırıcılığı ve düşmanlaştırması onun insanları tanımlamayan "isimlendirmeleriyle" belli olur. Son dönemde ulusalcı-enternasyonalist, Türk-Kürd, Alevi-Sünni, Müslüman-Müslüman olmayan, taşeron işçi-Kadrolu işçi, çapulcuEfendi çocuklar, siyasi Kürt-masum Kürt, vb gibi toplumsal mücadeleyi ayrıştırmaya yönelik tanımlar düzenin sınırları içinde "mücadele" edenler arasında yaygınlaşmıştır. Uzun yıllardır ülkede faşist devlet mekanizması egemendir. Faşist devlet mekanizması toplumsal ayrıştırma konusunda keskin ve düşmanlaşmış grupların daha düzeysiz ve sığ ayrıştırma tanımlarını da ortaya çıkarmıştır. Toplumları yönetmekte sığ ve saldırgan olmaktan başka politik hattı olmayan faşist devlet bu ayrıştırmalara uygun davranış dili geliştirenleri ise "hoş görmeyi" tercih etmektedir.


89

Sosyalistler kapitalizmin ayrıştırma diliyle insanlara yaklaşmazlar. Sosyalistler topluma sömürenler ve sömürülenler ikileminden bakarlar. Sömürenlerin temsilcileri ve sömürülenlerin temsilcilerini sosyalizm mücadelesindeki konumlanışlarıyla değerlendirirler. O yüzden faşizmin ulusalcı-enternasyonalist, Türk-Kürd, Alevi-Sünni, Müslüman-Müslüman olmayan, taşeron işçiKadrolu işçi, çapulcu-Efendi çocuklar, siyasi Kürt-masum Kürt, vb tanımlamalarıyla işaret ettiği kesimlere karşı daima kendi değerleriyle yaklaşırlar. Kapitalizme karşı mücadelede faşizmin tanımlarının sadece mücadeleyi engellemek için üretilmiş ötekileştirme olduğunu ifade ederler. Taksim, Gezi direnişi faşizmin topluma dayattığı yapay ayrışmalara karşı mücadelenin hızla bir adım ileri gittiği alan olmuştur. Faşizme karşı mücadelenin bir adım ileri gittiği alanda devletin toplum içinde körüklediği ay-


90

rıştırmanın ne kadar saçma ve insanlar açısından sadece yapay bir "ötekileştirme" olduğu görülmüştür. Bu Marksizm-Leninizm’in ortaya koyduğu toplum bilimlerinin ifade ettiği gerçeğin hayat tarafından bir kez daha kanıtlanması olmuştur. O yüzden kapitalizmin ortaya saldığı yapay ayrıştırmaları değil faşizmi yıkacak bir mücadelenin tanımlarını daha gerçekçi olarak görmek gerekmektedir. Mücadele içinde yer alan insanların kapitalizmin ideolojik argümanlarıyla her gün saldırı altında olduğu ve bundan şu veya bu biçimde etkilendikleri daima akılda tutulmalı ve insanların mücadeleye katkıları onları tanımlamada esas alınmalıdır. Faşizmin toplumu yönetmekte bir kirli araç olarak kullandığı yapay ayrıştırma ve ötekileştirme tanımlarını değil bilimsel sosyalizmin sömürenler sömürülenler tanımlamalarını gündemde tutmak mücadeleyi daha anlaşılır kılacaktır. Faşizme koltuk değnekliği yapanların mücadeleyi güdük ve dar alanlara hapsetme ötekileştirmeleri yerine devrimci dayanışmayla kapitalizmin ideolojik saldırısıyla gerçek yerine kendisine sunulanla "ezber fikirler edinenleri" gerçeğe çağırmak önemlidir. Mücadelede kapitalizmin kuralları ve söyledikleri değil mücadele edenlerin meşru duruşları ve tanımları gerçeğin sözcüsüdür.


91

ULUSLARIN  KENDİ KADERİNİ TAYİN HAKKI KÜRDLERE BİRLEŞİK BAĞIMSIZ  ÖZGÜR KÜRDİSTAN Kürd halkı Mahabad Kürd Cumhuriyeti kısa deneyimi hariç kapitalizmle tanıştıkları tarihleri boyunca sömürge halkı olma dayatmasında yaşamıştır. Kürdistan; Irak, İran, Suriye ve Türkiye devletleri arasında parçalanmış bir sömürgedir. Sömürge halkların yaşadıkları her sorunu her ötekileştirmeyi her zulmü kendi özgün deneyimleriyle yaşamaya devam etmektedirler. Kürdistan’ın kendi başına var olmasını bir tehlike sayan emperyalizm ve onun yerel bağlaşığı devletler Birleşik Bağımsız Özgür Kürdistan’ın oluşmaması için de her yöntemi uygulamaktadır. Kürd halkının, Kürd Özgürlük Hareketi oluşturma ve geliştirmesi büyük fedakarlıklarla mümkün olmuş ancak bu fedakarlıklar Kürd halkının Mahabad Cumhuriyeti kısa deneyimi ardından ilk kez kendilerini Kürdistan’ın bazı bölümlerinde olsa da “özerk veya bağımsız” bir devlet olarak ifade edebilecekleri bir sürece kavuşturmuştur. Güney Kürdistan’da Barzani ve KDP’sinin kendi komprodor çıkar hesaplarını da içine kattıkları referandum Irak Cumhu-

Devrimci sosyalistler, Kürd halkının kendi kaderini tayin hakkının Birleşik Bağımsız Özgür Kürdistan’dan geçtiğini ve bunun savunulacak tek gerçekçi seçenek olduğunu bilirler


92

riyeti Özerk Kürdistan’ını Bağımsızlık referandumu yapan ve bu referandumdan bağımsızlık sonucu çıkan bir aşamaya getirmiştir. Barzani ve KDP’sinin emperyalistlerin ve sömürgeci devletlerin “referanduma yönelik” askeri ve siyasi baskısı karşısında “teslim olup” bağımsızlık referandumunu fiilen yok hükmünde sayması ise Birleşik Bağımsız Özgür Kürdistan mücadelesinin kendi içindeki komprodorlarla da hesaplaşmadan mümkün olamayacağını bir kez daha göstermiştir. Kuzey Kürdistan’da Rojava devrimi; emperyalizmin ve yerel işbirlikçisi devletlerin Suriye’yi yeniden “dizayn etme” hesapları içinde topladığı IŞİD, NUSRA, ÖSO, vb “taşeron” barbarlığına karşı Kürd Özgürlük Hareketinin başı çektiği direnişin başarılı olmasıyla devrimin tutunmak adımı atılmıştır. Rojava devrimi, Kuzey Kürdistan’da Kürdlerin bölgenin diğer halklarını da içererek fiilen bağımsız devlet olma yolundaki adımıdır. Birleşik Bağımsız Özgür Kürdistan mücadelesi “her tür olumsuz koşullara” cevap vermeye uğraşılarak sürdürülen bir devrim sürecidir. Kürd Özgürlük Hareketinin bu süreçte içinde barındırdığıfarklı sınıfsal eğilimler ve mecburiyetlerin etkisiyle Kürdistan mücadelesini emperyalizmle veya yerel sömürgeci devletlerle ilişki içine girme, onlarla “uzlaşı


93

arama” adımları ise ulusal kurtuluş mücadelelerinin doğası gereği olduğu gibi aynı zamanda Kürd halkının her olumsuzlukla mücadelesinde devrimci sosyalistler hariç yalnız kalmasındandır. Kürd halkının kendi kaderini tayin hakkı, emperyalizm veya yerel sömürgeci devletler ile içindeki komprodor işbirlikçilerin baskı, zorlama ve dayatmasına bırakılamaz. Kürd halkının kendi kaderini tayin hakkı, bu konuda fikrini, örgütlenmesini, özgürce ortaya koyabildiği bir süreçte belirlenebilir. Kürd halkı için federasyon, özerklik, konfederasyon vb tercihlerini ancak Kürd halkı ifade edebilir. Onun dışında hiçbir güç, siyasi yaklaşım vb Kürd halkına Birleşik Bağımsız Özgür bir Kürdistan dışında seçenek “sunma, dayatmada bulunma, önerme, tavsiye etme vb” hakkına da, haddine de sahip değildir. Devrimci sosyalistler, Kürd halkının kendi kaderini tayin hakkının Birleşik Bağımsız Özgür Kürdistan’dan geçtiğini ve bunun savunulacak tek gerçekçi seçenek olduğunu bilirler bu yönde de faaliyet gösterirler.



95

ÖRGÜTLENMEYEN İŞÇİ HİÇLEŞİR İŞÇİ SINIFI VE SENDİKAL MÜCADELE İşçi, yaşamını sürdürebilmek için bilgisini gücünü içeren emeğini satmak zorunda olandır. Kapitalizm, insanların yaşamak için zorunlu ihtiyaçlarının her türünü ancak parası olanın ulaşabileceği bir sistemdir. Bu ihtiyaçlarını karşılamak için emeğinden başka satacak şeyi olmayanlar da işçi olmak dışında seçeneksizdir. İşçinin beklentisinin ise kapitalizmin her sömürü, işten atma, vb saldırı yöntemine rağmen hayatını sürdürebilmek ve “toplumsal düzeyde” kabul edilebilirliği asgari sınırlar içinde tutabilmesini ise ömrü boyunca elde edebileceği en önemli başarısı saymasını aşmaması istenir. İşçiye, patronların, devletin vb, işlettiklerini iddia ettikleri devasa mekanizmanın “basit çarkı” olmaktan başka hiçbir özelliği olmayansın dayatmasına karşın aslında gerçek durum tam tersidir. Hiçbir sermaye hiçbir para, hiçbir güç bir kenarda durarak veya yatırıldığı üretim araçları işlemediği sürece yeni bir değer üretmez. Aksine bir kenarda duran her sermaye, para, üretim aracı geçen zaman içinde değer kay-

Çoğu zaman dingin ve hiçbir şey yapmayıp haklarının ellerinden birer birer alınmasına sessiz kalan işçi sınıfının en ufak bir eyleminin hızla geniş kitlesel hareketlere sıçraması beklenmeyecek bir gelişme değildir


96

beder. Yeni değer üreten tek şey emektir ve kapitalizmin özel mülkiyete dayalı devasa mekanizması işçinin emeği olmadıkça çürüyen bir ölüden başka bir şey değildir. Kapitalizm işçi sınıfına sürekli emeğinin ne kadar “değersiz” olduğunu ve üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet sahibi patronların sermayesinin ne kadar değerli olduğunu empoze etme kültürüyle var olur. Kapitalizmin “mezar kazıcısı” diye ilan edilen işçi sınıfı ise kendi değerinin güce dönüşmesi için ufka, bilgiye ve örgütlü olmaya ihtiyaç duyar. Kapitalizmin işçiyi “değersizleştirme” saldırganlığına karşı işçinin kendi değerini bilip insanlığı geleceğe taşıma sorumluluğunu üstlenmesi ise ancak bunun farkına varmasıyla mümkündür. Bunun yegane yolu ise işçi sınıfı ile sosyalizm mücadelesinin birleşmesiyle olanaklıdır. İşçi sınıfının burjuvazinin kendisine tanıdığı “serbestlik” kadar değil gerçek kurtuluş mücadelesi tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de sosyalizmle tanıştığı süreçte ortaya çıkmıştır. İşçi sınıfının mücadelesi burjuvazinin kendisine tanıdığı sınırlar içinde kalıp “bahşedilen” kırıntılarla yetinmeye zorlanması ve bu sınırları geçip yeni haklar özgürlükler elde ederek kurtuluş mücadelesine yönelmesi arasında olmuştur.


97

Ülkemizde sistemin işçi sınıfına çizdiği “sınırların” darlığı işçinin “bahşedilen” kırıntılarla yaşamasını dahi çoğu zaman mümkün kılmadığı için işçi mücadelelerinin hemen hepsi kendisine dayatılan “sınırları” zorlamadan yapılamaz haldedir. Tarım, sanayi, hizmet, ufak büyük işletme fark etmeden ekonominin ve toplumsal hayatın sürdürülebilmesi için temel bir güç olarak vazgeçilmez konumda bir işçi sınıfı vardır. İşçi sınıfının büyük sanayi kuruluşları haricinde ezici çoğunluğu sendikasızdır. İşçi sınıfnın tamamı sosyal haklara ulaşmakta kısıtlı veya tamamıyla mahrum, iş güvencesi kalmamış ve en düşük ücretlerle çalışma zorunluluğu altındadır. İşçi sınıfının mücadelesi ise faşist devlet sistemin zoruyla ekonomik olarak biraz rahat edebileceği ücret ve sosyal güvence elde edebileceği bir iş hayatıyla sınırlı olmayı aşmaktan uzak durma eğilimlidir. Sosyalizmden etkilenen veya sosyalist emekçilerin mücadeleleri ise çok sınırlı ve ağırlıklı olarak bireysel yönleri ağır basan, arada bir gündeme gelip toplumsal mesajlar verme eylemlerinden öte gidememektedir. İşçi sınıfı içinde faşist devletin körüklediği ırkçılık dahil her tür burjuva geri eğilimler ağırlıktadır.


98

Her hangi bir asgari ücretli işe girmenin dahi patron, çalışılan kurumu ele geçirenlerin vb savunduğu görüşleri benimseme dayatması emekçiyi patronunun veya çalıştığı kurumu ele geçiren “yetkililerin” talep ve ihtiyaçları doğrultusunda bir düşünce ve yaşayış biçimini benimsemeye veya benimser görünmeye zorlamaktadır. Patron veya çalıştığı kurumu ele geçirmiş yetkililerdeki bir değişme ise sistem içindeki bir farklı eğilimin hızla benimsenmesine de dönüşmektedir. İşçi sınıfının faşist devlet sistemince her alanda kuşatılıp farklı fikir düşünce ve önerilerden uzak durmaya zorlanması bundan çıkış yolunu aramanın bile “hayatların karartılmasına” yeterli sayılması işçi sınıfı içinde “resmi ideoloji” dışındaki her eğilimi zayıf bırakmaktadır. İşçi sınıfı fişlenip, mimlenip, işten atılarak açlıktan kırılma, yoksulluktan sürünme hayat çizgisine çok yakın tutulmasına çözüm oluşturacak örgütlenme özgüvenine sahip değildir. Hak arama eylemlerinin hemen hepsini fişlenip işten atılmayı ve açlıktan sürünmeyi de göze alıp yapmaları gibi resmi ideoloji


99

veya patronun düşünce, yaşam biçiminden farklı bir düşünceye sahip olup bunu öğrenmeye de “hayatının karartılmasını” da göze alıp yönelmektedir. Her tür olumsuzluğa rağmen işçi sınıfı içinde resmi ideoloji dışında sınıf bilincinin temelleri oluşmuş ve güçlenmektedir. Bu eğilim toplumsal mücadele içindeki gelişmelerden bağımsız değildir. İşçi sınıfı içinde Kürd halkının önemli bir yer tutması Alevilerin ağırlığının emekçi olması, her eylemde resmi ideoloji temsilcilerinin karşısına düşman olarak çıkması, “solun”, sosyalistlerin emekçiden yana tutumda ısrarı ve eylemleri işçi sınıfı içinde resmi ideoloji dışındaki yaklaşımları güçlendirmektedir. Çoğu zaman dingin ve hiçbir şey yapmayıp haklarının ellerinden birer birer alınmasına sessiz kalan işçi sınıfının en ufak bir eyleminin hızla geniş kitlesel hareketlere sıçraması beklenmeyecek bir gelişme değildir. İşçi sınıfı içindeki “engelleri ve zorlukları” göze alabilen sabırlı bir devrimci sosyalist faaliyet faşizme karşı devrimci mücadeleyi hedefleyenlerin temel vazgeçilmez mecburiyetidir.


100

İşçi Sendikaları işçi sınıfının günlük sorunları çerçevesinde haklarını öğrenip bunları da elde etmek için oluşturduğu örgülenmelerdir. İşçi sınıfının günlük hayat içindeki sorunlarına çözüm arayıp bunlara ulaşmak için mücadele etmelesinde sendikanın yeri, patronlara ve sisteme karşı birlikte durabilmelerinin temel dayanaklarınından biri olmasıdır. Sendika, işçi için günlük sorunlarına çözüm arayışında grev, direniş vb halinde daha önce verdiği aidatlarının kendisine asgari düzeyde de olsa geçim imkanı sunarak dayanma imkanı sağlar. İşçinin günlük sorunlarında her gücü elinde tutan patron ve devlet sistemine karşı tek başına kalması kesin yenilgisiyken işçi birlikteliği mücadeleyi kazanma yoludur. Sendikalar işçi sınıfının birlikte mücadele etmesine bir araç olma özelliğiyle vazgeçilmez bir ihtiyaçtır. Sendikaların işçi sınıfının mücadelesindeki önemli yeri patronları ve devlet sistemini de işçiyi örgütlenme aşamasında engeleyip istedikleri gibi yönlendirecekleri “sarı sendikalar” kurmaya “yönlendiremedikleri” sendikaları ise sarı sendikalar gibi olmaya zorlamaktan, etkisizleştirmeye kadar değişik saldırı yöntemleri oluşturmuşlardır.


101

Bu yüzden her sendikal mücadele işçi sınıfıyla, patron ve devlet sisteminin karşılıklı çatışma alanı olmuştur. Ülkemizde işçi sendikaları mücadele tarihinde çok sayıda değişik örnek vardır. bunları temel olarak ikiye ayırmak mümkündür. Birinci gruptakiler kuruluş aşamasından itibaren emekçi düşmanı patron ve devlet sistemine yandaş “sarı sendikalar”. İkinci gruptakiler ise işçi sınıfı mücadelesini işçi hakları doğrultusunda yürütmeye uğraşanlar. Patron ve faşist devlet sistemi yandaşı sendikalar işçi sınıfı içindeki en geniş etki ve üyeye sahip olanlardır. Devletin işçileri dizginleyip denetim altında tutarak aralarındaki işçi hakları taraftarı olan “muzur unsurları” tespit etmek amacıyla kurdurduğu Türk-İş “sarı sendikacılığın” her kirine bulaşmış ve işçi sendikası olmaktan çok devletin işçileri denetim altında tutan yarı resmi bir kurumu olarak faaliyet göstermiştir. Bünyesindeki sendikaların bir kısmı (Türk Metal Sendikası


102

gibi) ırkçı faşist grupların etkinlik alanıdır ve o sendikalarda ırkçı faşist olmadan en sıradan işyeri temsilcisi olmak dahi neredeyse imkansızdır. Türk-İş’in tüm diğer sendika konfederasyonlarının toplamından fazla üyeye sahip olması devletin bir organizasyonu olması yüzünden devlet kuruluşlarındaki işçilerin mecburiyetten ve patronların da sendika olması “gereken” alan diye devletin belirlediği iş alanlarında Türk-İş’in patronların her tür ihtiyacına cevap veren en yaygın sarı sendika olması yüzündendir. Türk-İş’in içinden arada bir “sarı sendikacılık” canına yetip farklı çıkışlar yapmaya zorlanan sendikacılar ve sendikaların “sendikal muhalefeti” ise Türk-İş içinde kalmaya devam etmeyi mecburiyet saydıkları için hep güdük kalmıştır. Uzun yıllardır hemen hiçbir grev ve direnişi olmayan Türk-İş işçiye yönelik bir harcaması da olmadığı için parasal olarak dünyanın en zengin sendikalarından birisidir. Türk-İş’in uzun yıllardır topladığı ve toplamaya devam ettiği işçi aidatlarıyla sendika ağalığını kronikleştirdiği artık sağır sultanların duyduğu bir gerçektir. Türk-İş, faşizm koşullarında başka bir alternatif yoksa işçilerin mecburen içinde yer alacağı tipik bir sendika ağalarının “çiftliği” konumundaki sarı sendikadır. İşçinin farklı bir sendikal seçim şansı


103

olduğunda uzak durması gereken Türk-İş’e karşı onu dağıtmak dahil etkisiz kılma mücadelesi vermeden işçi sınıfının sendikal alanda kendisine ait bir etkinlik oluşturması boş bir hayaldir. Hak-İş sarı sendikacılığın en kirli işlerini yapan işçi düşmanı bir şebekedir. Uzun yıllar en az üyeye sahip olan Hak-İş, AKP’nin iktidara gelmesinin ardından bu özelliği yitirip Türk-İş’ten sonra en çok üyeye sahip 2. konfederasyon olmuştur. Dinci, ırkçı, patroncu devletçi söylemlerle işçi sınıfı içindeki en geri en ırkçı, en yoz unsurlar dışında içinde herhangi bir işyeri temsilciliği edinmek dahi mümkün değildir. İşçiyi “sendikamıza üye olan kamu taşeron işçileri doğrudan kadroya geçirilecek olmayanlara da ne olur bilemeyiz” diye tehdit ederek üye yapmak dahil her kirli yöntemi meşreplerine uygun bulan Hak-İş, sendika ağalığının ve sarı sendikacılığın merkezidir. Başka alternatif olduğu sürece işçinin uzak durması gereken işçi düşmanı şebekedir. Hak-İş’i dağıtmak dahil etkisiz kılma mücadelesi vermeden işçi sınıfının sendikal alanda etkinlik kurması mümkün değildir. İşçi sendiklarında ikinci gruplaşma, işçi haklarını savunmayı asgari düzeyde de olsa savunup bunu da yapmak için faaliyet gösterenlerdir.


104

DİSK, içinde barındırdığı sendikalarla işçi hakları için mücadele etmeyi asgari düzeyde de olsa devam ettirmeye çalışan en yaygın sendikal konfederasyondur. Devlet kurumları dışında kalan kurumlarda belediyeler vb “solcu” söylemde bulunmaya devam eden partilerin etkinliğinin olduğu yerlerde blok üye edinirken, işçi sınıfının sendikal örgütlenmesinin yaygın olduğu büyük fabrika ve alanlarda ise patronların “sarı sendikaların” ve faşist devlet düzeninin ortaklaşa saldırılarıyla sürekli bir ileri bir geri gitmeye zorlanasa da küçümsenmeyecek bir etkinliği vardır. DİSK kuruluşundan itibaren faşist devlet düzeninin değişik saldırıları altında var oluşunu sürdürürken işçi sınıfının sendikal mücadelesini geliştirmede içinde yer alınması gereken bir konfederasyondur. DİSK’in sayısız sorunları arasında kendisinin ve barındırdığı sendikaların reformist solcuların yarattığı grup etkinliği oluşturma ve o gruptan olmayanları “eleme” iç sorunlarıyla daima kendi gelişimine de engel olan işleyişine hala çözüm üretebilmiş değildir. Reformist solcu gruplaşmaların kendi grupları için “yararlı” en ufak şey için işçi sınıfının mücadelesine engeller çıkarmalarının sendikal alana yansımasıyla mücadele etme-


105

den DİSK’i geliştirip işçi sınıfı hareketi içinde etkin bir yere getirmek çok zordur. DİSK dışında yer alıp “sınıf sendikacılığı” oluşturma iddiasındaki oluşumlar: Sendikacılık tarihi boyunca bu girişimler olmuş ve bu konuda farklı deneyimler yaşanmıştır. Günümüzde; Sendikacılığa “farklı bir yaklaşım” getirme iddiasındaki UMUT-SEN girişimi, TOMİS gibi metal işçilerine yeni bir alternatif oluşturma girişimi veya var olan “güçlü sendikaların üyelik istikrarı olmadığından” ancak göstermelik tabela sendikalar kurup başka da bir şey yapmaya “gerek görmediği” iş kollarında işçiye yeni bir örgütlenme alternatifi oluşturma örneği İnşaat-İş Sendikası gibi sınıf sendikacılığı iddialı faaliyetler simgesel örnekler olma işlevi taşımaktadır. İşçi sınıfının sendikal örgütlenmesinin gereği sendikal mücadelenin işçi sınıfı için yapılması dışındaki her “hevese” kapalı hale getirilmesi “sınıf sendikacılığının” temel savunusu olmalıdır. Bu iddiada “sınıf sendikacılığını” kitle örgütlenmesi yerine “benim grubumdan olmayanın” yeri yok biçimine dönüştürmek ise “sınıf sendikacılığı” girişimlerinin en büyük gelişme sorunlarından biridir. Mücadele ilkeleri yazılı olsa da fiilen uygulanmadığı sürece anlamsızlaşır, bu tıpkı işçi sendikası olduğunu iddia edip patron hesabına sarı sendikacılık yapmanın tersinden benzerini yapmaktır.


106

Sendikalar işçi sınıfının “kitle örgütleridir” ve içinde işçi sınıfının üzerinde taşıdığı her sorunu barındıracağı bilinip önemli olanın bunları nasıl değiştirmek gerektiği üzerine çalışmaktır. İşçi sınıfının geniş sendikal örgütlenmeleri dışına çıkıp “sınıf sendikacılığı” yapacağını iddia eden sendika girişimleri gereklidir ancak bunlara “simgesel” bir işaretçi olmaktan farklı anlamlar yüklemek anlamsızdır. Sarı sendikacılığa ve reformist sendikacılığa karşı alternatif olabilecek bir sendikal kopuşu hedeflemek ve bunun için her yöntemi denemek “sınıf sendikacılığının” gündem konusu olmalıdır. Bu kopuşu yaratma iddiasıyla girişilen TOMİS girişiminin etkisiz kalmasının bir çok nedeni arasında işçi sınıfının “sınıf sendikacılığına yönelik” kopuşunun sadece bir iş kolunda olmayacağı veya aynı şekilde Türk-İş içinde “sendikal muhalefet” diye yapılan girişimin sadece tek bir sendikal konfederasyonla sınırlı kalmasının yeterli olmayacağı yaşanan yakın dönem örneklerdir. Sınıf sendikacılığının güçlü bir oluşumu için tüm işçi sınıfını harekete geçirecek biçimde bütün “iş kollarını” ve bütün sendikaları kapsayan girişime yola ihtiyaç vardır. Bu bütünlüklü kopuşu hazırlamak sınıf sendikacılığının en önemli ilk hedefidir.


107

DEVRİMİN YOLU DEVRİMCİ DAYANIŞMA Faşist devlet ve dayattığı toplumsal düzenin gördüğü her yerde, her tür yöntemle saldırdığı, devrimci bir toplumsal değişim alternatifi mayalanmaktadır. Sömürülenlerin ve onların siyasi temsilcisi, sözcüsü olma iddiası olanların yılların mücadele birikimleriyle elde ettikleri kazanımları onları yeni bir mücadele aşamasına yöneltmektedir. Devrimci sosyalizm ve Kürt hareketinin bileşenini oluşturduğu düzen karşıtı devrimci siyasi alternatif, var oluşunu büyük bedellerle sağlamış ve bu bedellerin yarattığı dayanışma ruhu sömürülenler için yeni bir umut oluşturmuştur. Devrimci örgütlenmeler kendi iç tutarlılıklarını korumanın önemi yanında aynı zamanda kendilerini artık devrim hareketinin bir bileşeni ve parçası olarak görmeye daha yakındır. Devimci örgütlenmelerin kısıtlı olan güçleri-

Devrim bir gelecek sorunu değildir. Devrim günün sorunudur. Devrim tarihleri sadece iktidarın ele geçirildiğini yazmamaktadır. Devrim bir süreç işidir.


108

nin çevresinde örgütlenmeyen, örgütlenmek için gereken araçlara ulaşmakta çekingen davranan veya bunlara ulaşamayan büyük bir halk kesiminin oluştuğu her gelişmede belirginleşen somut bir veridir. Kürt hareketinin etkilediği kesimlerle çeşitli araçlarla örgütlü bir halk hareketi oluşturmasının verdiği güçle de cesaret bulan diğer düzen karşıtı toplumsal kesimler ise devrimci seçeneğe yönelmeye daha yakın durmaktadırlar. İşçi sınıfının 1989 Bahar Eylemleriyle 12 Eylül 1980 Askeri Faşist Darbesi’nin toplum üzerinde oluşturduğu “ölü toprağının” atılmaya başlanmasından bu yana geçen süreçte gelişen şartlara bağlı dağılıp ortadan kaybolan daha sonra tekrar ortaya çıkan geniş bir düzen muhalifi toplumsal kesim vardır. Bu kesimler devrimci sosyalizmin kısıtlı yapılanmalarına ulaşmakta sorunlar yaşamakta ve onlara yaklaşmakta hala çekingen durmaktadırlar. Düzenin ekonomik, sosyal yaşamda yarattığı tahribat ve sömürülenlere boyun eğen korkaklar olmak dışında seçenek bırakmaması sömürülenleri zorunlu yeni arayışlara yöneltmektedir.


109

Devrimci sosyalizmin önünde iki temel görev durmaktadır. Birinci görevi, reformist “sol”, askerci darbeci milliyetçi devlet savunucusu “sol”la ve “sol” görünümlü ara akımlarla mücadele: Düzenden hoşnutsuz kesimleri düzene bağlama, düzenin yeni köleleri yapmanın savunucusu yaklaşımları açığa çıkarmak ve onları sömürülenler arasından etkisizlşetirip dışlayarak olmaları gereken yere yani düzenin savunuculuğuna yollamak. Reformist ve milliyetçi “sol”la mücadele devrimci seçeneğin halk içindeki gücünü arttıracağı gibi aynı zaman da düzenin sömürülenlere sıkıştığı yerde sahte seçenekler sunmasının da önüne geçecektir. Devrimci sosyalizmin ikinci görevi, düzen karşıtı devrimci alternatifi oluşturacak kişi, kurum, örgütlenme vb arasında devrimci dayanışmayı sağlamaktır. Mücadelenin geliştiği her alanda katılanlar arasında ufak, büyük, güçlü, zayıf vb ayrımı yapmadan, mücadelenin kazanılmasının, devrimin kazancı olacağı anlayışını egemen kılmak.


110

Devrim bir gelecek sorunu değildir. Devrim günün sorunudur. Devrim tarihleri sadece iktidarın ele geçirildiğini yazmamaktadır. Devrim bir süreç işidir. Devrim örgütlü kitlelerin yapabileceği bir şeydir. Kapitalizm altında yaşarken insanlar değişik nedenlerle devrimci sürece katılırlar o yüzden değişik tarzda ve çeşitli örgütlenmeler yaratmaları toplumsal gelişimin doğal sonucudur. Farklı siyasi amaçlar veya farklı isteklerle örgütlenmiş insanların ortak hedefi düzeni değiştirmek ve yerine insanca bir sistem oluşturmaktır. Tarihsel gelişim ve toplum bilimleri kapitalizme karşı ise sosyalizmden başka seçenek sunmamıştır. Sosyalizm kapitalizme karşı mücadelenin varacağı kaçınılmaz bir evre olarak hala canlı ve diridir. Düzen karşıtı mücadeledenin kazanacak devrimci bir alternatifinin kurulabilmesi ve gelişmesi için devrimci dayanışma atılması gereken ilk adımlardandır. Devrimci dayanışma pratik olarak görülmüştür ki eylem içinde daha kalıcı ve gerçek olabilmektedir. Devrimci dayanışmanın ilk temel kuralı eylemde birlik, ajitasyon ve propaganda da serbestlik ilkesidir. Devrimci dayanışmanın bu kuralının işlediği yerde sorunlar çıksa bile bu sorunların aşılmasının mekanizmaları da oluşturulabilmektedir.


111

Devrimci dayanışmanın kalıcı örgütsel mekanizmalarının kendiliğinden ve hemen oluşturulabileceğini beklememek gerekir ancak yılların mücadele birikimiyle donanmış devrimci hareketlerin bu mekanizmaları oluşturup bunu harekete geçirecek bilgi deneyim ve anlayışa sahip oldukları da bir gerçektir. Devrimci seçeneğin emekçi halk için dikkate aldıkları maddi bir güç olmasının yolunda bu tip mekanizmaların yaratılması atılması gereken adımlardan biri olarak devrimcilerin ve devrimci sosyalizmi savunanların görev olarak gündemlerinde olmalıdır. Devrimci dayanışma sadece bir söz değil yapılması gereken somut işlerin adıdır. Kapitalizmin Hastalıklı Bencil Bireyciliğine Karşı Sosyalist İnsan Kapitalizm insanları; kişiliğinden, sosyal ilişkilerine, hayatının her anında sömürücülerin işine yarayan bir forma sokmaya çalışır. İnsanlara sunduğu ve mecbur tuttuğu davranış biçimi bireyci, kendinden başka bir şey düşünmeyen, toplumsal ilişkileri sadece kendini merkez alarak yürüten, sosyapat özelliklerle donanmış çarpık bir kişiliktir. Kapitalizmin “iyi bir iş adamı” tanımlarının hemen hepsi sosyapat ve psikopat özellikleri taşıyan hasta insan tanılarıyla aynıdır.


112

Sosyalizmin yeryüzündeki bütün ideolojilerden en önemli farklarından biri dayanışma anlayışını haksızlığa ve zulme uğrayanlar kim olursa olsun onları, bireysel hiçbir çıkar beklemeden savunmasıdır. Devrimci Dayanışma, haksızlığa ve zulme uğrayanlara bir karşılık bekleyerek yardımcı olduğunu iddia eden kapitalizme ait olan kirli davranışlara karşıdır. Dayanışma, hiçbir karşılık beklenmeden yapılan bir eylemdir. İşçi sınıfının sosyalizmi sadece kendisi için değil insanlığın tamamı için istemesinin temelinde de bu anlayış vardır. Hayatı üretenler hayatın değerini bilirler ve hayatın değerinin karşılığı olacak bir nesne veya bireysel çıkar yoktur. Kapitalizmin ideal insan tipi hayatın her anını ve her şeyi sadece kendi bireysel çıkarı için harcamayı normal görürken, sosyalizmin insan tipi hiçbir bireysel çıkarın hayatın her hangi bir unsurundan veya anından değerli olmadığını savunur ve yaşatır aralarındaki temel farklardan biri de budur. Kapitalizmin kendinden başka hiçbir şeyi önemli bulmayan insan tipolojisi dayatmasına karşı hayatı ölebilecek kadar çok seven insanlar, insanlığın geleceğini şekillendirmeye devam etmektedirler. Nasıl sosyalizmin ilk evresi


113

kapitalizmin sosyalizme karşı sinsi savaşının sürmesiyse, kapitalizm şartları altında yaşayanların da kapitalizme karşı yeni sosyalist insanı yaratma adımları atmaları da mücadele ve dayanışma ruhuyla mümkündür. Kapitalizmin Bencil Organizasyonlarına Karşı Sosyalist Örgütlenme Modeli Kapitalizm bencil, kendinden başka bir şey düşünmeyen, toplumsal her olay ve gelişmeyi sadece kendini merkez olarak gören sosyal gruplaşmaları ve organizasyonları da ister ve teşvik eder. Örgütlenmelerin, kurumların, işyerlerinin sadece bireysel ve sermayenin çıkarları için faaliyette olması kapitalizmin doğal halidir. Bu kurumlaşmalar ve organizasyonlar; insanlığın, içinde bulunduğu toplumun, doğanın zararına olan ancak kişinin, şirketin vb bencil çıkarına hizmet eden işleyişi normal ve olağan kabul eder. Kapitalizmin var olan ekonomik, siyasi, dinsel, mesleki, vb her tür kurum ve örgütlenmesi sadece kişinin ve sermayenin bencil çıkarını düşünerek hareket etmesini dayatır.


114

Devrimci dayanışma, kapitalizmin dayattığı benmerkezci tipoloji ve toplumsal işleyiş biçiminin karşıtıdır. Kapitalizmin egemenliği altında devrimci mücadeleye katılan kişi ve kurumlarda kapitalizmin yarattığı bireyci anlayışın izlerine karşı direnmek gerektiğini savunur. Devrimci dayanışma, devrimci sosyalizmin dayanışma ile bir gerçeklik bulacağını ve kapitalizmin yarattığı bencil kişilik ve örgütsel anlayışların sadece kapitalizmin işleyişinin bir parçası olduğu gerçeğini bilir. Kapitalizmle şu veya bu nedenle çelişkiye düşmeyecek hiçbir insan yoktur. Kapitalizme karşı gördüğü, algıladığı bireysel çelişkisi kadar mücadeleye katılanlar kapitalizmden edindikleri özelliklerini de mücadeleye taşırlar. Sosyalizmin dayanışmacı toplumsal insan anlayışını kendi bireysel çıkarları için kullanmak isterler. Bu hastalıklı durum kapitalizmin bencilleştirdiği insan modelinin mücadele içine girmesidir. Sosyalizm mücadelesinin bu tarz yaklaşımlara karşı da yegâne çaresi dayanışmadır. Örgüt fetişizmi ya da bir tek birey üzerinden her tür mücadeleyi savunmak veya karalayarak siyasi fikir sahibi olduğunu düşünmek yaygındır. Bu hal, kapitalizmin bilgisizlikle beslediği bencilliği mücadeleye dayatmaktan başka bir şey değildir.


115

Devrimci dayanışma, sosyalizmin sadece bir kesimin veya bir sınıfın kurtuluşu olmadığını aksine bir insanlık sorunu olduğunu bilir. Bireyci kişilik özelliklerine ve benmerkezci örgütsel tutumlara karşı koyuşun devrim ve sosyalizm mücadelesinin zorunlu ilkesi olduğunu savunur. Devrimin Zorunlu Yolu Ezilenlerin Dayanışması Devrimci dayanışma, faşist devlet ve dayattığı toplumsal düzene karşı koyan her kişi ve kurumu ortak mücadelenin parçası olarak tanımlar ve onlarla birlikte mücadele etmeyi varlık nedenlerinden biri sayar. Devrimci dayanışma devrim mücadelesinin birçok gelişmelerle önceden görülemeyecek olaylarla dolu olduğunu ancak bunların devrimci dayanışmayı yıkacak veya devrimci dayanışmayı gereksiz kılacak şeyler olamayacağını mücadele tarihinin sadece devrimci dayanışmanın gerekliliğine işaret ettiğini bilir. Devrimci dayanışma, devrim mücadelesinde yer alan kişi ve kurumların her birinin yol arkadaşı olduğunu ve bu doğrultuda mücadele edenlerle dayanışmada her zaman yapabileceklerinin azamisini yapmayı hedefler.


116

Devrimci dayanışma, devrim mücadelesi içinde oluşmuş devrimci dayanışmayı engelleyen önyargılı tutumlara karşı koymanın önemli olduğunu ve bu önyargılı tutumların devrim mücadelesi içinde kapitalizm anlayışının etkisi olduğunu savunup bunlara karşı çareler üretir. Devrimci dayanışma devrim ve sosyalizm diyen herkesin devrim mücadelesi dayanışmasına katılmasını savunur. Örgütsüz insanlarınsa, toplumda kapitalizmin daha uzun yaşamasına yardımcı olacağını bilir. Kapitalizmle Uzlaşılmaz Savaşılır Devrimci dayanışma, reformist “sol”un ve darbeci, askerci, devlet yanlısı milliyetçi “sol”un ve ara akımların devrimci dayanışmanın düşmanı olduğunu ve bu anlayışların emekçi halk içinden uzaklaştırılması gereken düzen savunucuları olduklarını belirler. Faşizmin devrimci sosyalizme yönelik saldırganlığı kronik ve kuralsızdır. Devrimci sosyalizm, faşizmin her biçimde ve durumda saldırdığı en önemli düşmanıdır. Faşizm, devrimci sosyalizmin doğal alanı olan ezilenlerin ve emekçilerin düzenden duyduğu memnuniyetsizliği kendi çıkarı için kullanmak adına “kısmi hoşgörüyle” baktığı reformist sola çoğu zaman çok fazla dokunmamayı tercih eder. Reformist solun ve milliyetçi solun faşist


117

devlet saldırganlığına karşı emekçi halk için ortadaki tek seçenek gibi görünmeleri ve “mecburen onun yanında” durmaları devletin saldırganlığı karşısında devrimci sosyalizmin güçsüz olmasıdır. Faşizme karşı mücadelede yılgınlığa kapılanlar bir siyasi güç olmak istediklerinde savaşamadıkları faşizmle uzlaşma çizgisine kayarlar. Devletin yaptığı da bu uzlaşmacıları, ezilenler ve emekçiler için faşizme karşı tek seçenekmiş gibi göstermektir Kapitalizmin sonunu geciktirmekte figüran olan reformist solcu yaklaşımlar sadece kapitalist düzenin sıkıştığı aşamada devreye alınan kapitalist düzenin yardımcısıdırlar. Devrimci Dayanışma: Faşist devlet biçiminin ve emperyalizme bağlı yarı gelişmiş kapitalizmin hüküm sürdüğü ülkede düzenin; kendi iç işleyişiyle emekçilerin ve her türden haksızlığı yaşamaya mahkûm edilen halkın sorunlarını hiçbir zaman çözemeyeceğini görenlerin birlikteliğidir. Düzenin iç işleyişinin mücadeleyle erişeceği en gelişmiş ve “demokratik” yapılanmasının bile devrimci bir emekçi halk iktidarı yaratılmasının önünde devrimi gereksiz kılacak bir unsur olamayacağını görür. Emekçilerin ve ezilen her kesimin tek kurtuluş yolunun devrim olduğunu kabul edenler, Devrimci Dayanışma’yı devrimcilerin gönüllü örgütsel birlikteliğinin adımı sayarlar.


118

Devrimin Yolu Dünyada ve ülkemizdeki her gelişme günümüzde devrim seçeneğini daha çok ön plana çıkarmaktadır. Kapitalizm, eşitsiz gelişme yasasının ortaya çıkardığı gibi her ülkede ve her bölgede farklı toplumsal gelişmelere de yol açar. Toplumların ve ülkelerin devrim yolu önceden planlanarak belirlenmiş bir çizgide gelişmez. Devrimci grupların devrimin yolu üzerine yaptıkları tartışmalarda ileri sürdükleri bir dizi öngörüleri vardır. Kimi kırdan kente devrim, kimi Sovyet Tarzı ayaklanma, kimi seçimlerle iktidara adım atma vb seçeneklerini bugünden belirleyebileceklerini düşünmektedir. Ancak devrim deneyimleri göstermiştir ki bir devrim daha önceki hiçbir devrim deneyimini taklit etmemektedir. Görülen gerçeklerle devrim yolunda ilerlemek Marksist Leninistlerin en önemli özelliği olmuştur. Görünen gerçek, ülkemizdeki devrimin uzun süreli savaşımla gerçekleşebileceği yönündedir. Devrimin mücadele araçlarından her hangi birini ön plana geçirmek veya yok saymak sadece mücadeleyi anlamamak olacaktır. Devrimin yolu mücadele araçlarını olabildiğince çoğaltmaktan geçmektedir. Devrimci mücadele, devrimin uzun yolunda atılacak adımlar ne olursa olsun devrimci dayanışmayı gerekli gördüğünü ön plana çıkarmıştır. Devrimci dayanışma devrim yolunun yürünmesi önünde oluşturulacak her tür engelin yıkılmasının en önemli adımlarındandır.


119

Devrimci Dayanışma; devrimi ilk elden her türden faşist devlet mekanizma ve kurumunun dağıtılması ve emperyalizme bağımlılık ilişkilerinin her türden yerli işbirlikçilerle birlikte ortadan kaldırmasının hedeflenmesi olarak anlar. Devrimin bu hedefi devrimin ilk kazanımlı adımı olacaktır. Devrimci Dayanışma için devrim yolunun vazgeçilmez hedefi ise sosyalizmin ilk aşaması için iktidarın proletarya tarafından ele geçirilmesidir Devrimci Dayanışma; devrimci bir dönüşümden çıkarı olan herkesle ortak devrimci mücadele anlayışında buluşur. Devrimci Dayanışma; devrim ve sosyalizm mücadelesinin devrimci kazanmayı hedefleyen ve bunu mümkün görenlerin örgütlü bir unsurudur. Devrim ve Sosyalizm Örgütlü Kitlelerin Eseridir Devrim ancak örgütlü halk mücadelesinin bir ürünüdür ve Devrimci Dayanışma, devrimci örgütlenme biçimlerinden biridir. Devrimci Dayanışma, faşist devlet ve toplum düzeninin ancak bir devrimle yıkılabileceğini


120

görüp devrimin gelecek değil günün sorunu olduğunu bilerek devrimci mücadeleyi benimseyenlerin gönüllü birliğidir. Devrimci mücadelen birçok örgütlenme modeliyle oluşur Devrimci Dayanışma kendisini devrimci mücadeleyi kazanma yolunda örgütlenmiş bir unsur olarak görür. Düzen karşıtı her kişi ve kurumla birlikte ortak hareket etme imkânını arar ve bunu sağlayacak örgütsel yapıların oluşturup, oluşmasına katkı yapmak için de güç taşır. Emekçilerin mücadelesinde dayanışmanın yaratılması özel çabalara ihtiyaç duymaktadır. Bunun sağlanmasının bir kadro hareketi olduğunun görülmesinin sonucu Devrimci Dayanışma oluşmuştur. Faşizme karşı kızıl direniş geleneğinin yaratılma ve güçlendirilmesi, bunun devrimci bir kalkışmaya yöneltilmesi Devrimci Dayanışmadır.


121

DEVRİMCİ SOSYALİSTLERİN  ÖĞRENME BİLGİLENME PROGRAMI NEDİR NASIL OLMALIDIR Devrimci sosyalizm, bilgiye öğrenmeye ve bunu süreklileştirmeye de dayalıdır. Kapitalizmin son sömürülü toplum modeli olması burjuvaziyi sömürücüler tarihinin sömürerek var olma bilgisi ve deneyiminin taşıyıcı temsilcisi yaptığı gibi, işçi sınıfını da insanlık tarihi boyunca sömürüye karşı mücadele edenlerin bilgi ve deneyiminin taşıyıcısı yapmıştır. Kapitalizm sömürülü toplumlar tarihinde sömürenler ve sömürülenler arasındaki son kesin hesaplaşmanın her tür yönteminin denenip uygulanma alanı olmasıyla iki düşman sınıf açısından da bilgili olmanın önemini arttırmaktadır. Burjuvazinin kendisini her alanda bilgilendirip bu bilgileri de herkesten “gizlediği” bir silah gibi kullanması ve emekçilere, mücadele edenlere her tür bilgilenmeyi yasaklayıp engelleyen yöntemler uygulamasını “olağan” işleyiş diye dayatılmaktadır. Emperyalizm ve devrimler çağında bilgi birikiminin insanlığın bir kazanımı olarak temsilciliğini ise sadece işçi sınıfı ve kapitalizme karşı mücadele edenler yapmaktadır. İnsanlığa ait her bilginin bir kâr için kullanılmasının insana ve doğaya yaptığı yıkıcı tahribata karşı, bilginin her-

Marksizm, ortaya çıktığından bu yana insanlığın tamamını kapsayıp, tüm sorunlarını içererek bunlara da en gerçekçi çözüm yolu öneren tek bilimsel zemindir


122

kese açık olmasını savunan devrimci sosyalistler “görüşlerini saklamaya tenezzül etmezler her fikir ve savunuları açıktır” demeleri her bilginin “özel mülkiyet” alanına sıkıştırılmasına da karşı oluşlarının ifadesidir. Devrimci sosyalistler, kapitalizmin işleyişini, mekanizmalarını sosyalizmin ne olduğunu ve kapitalizme karşı mücadelenin nasıl, ne yöntemler gerektirdiğini ve bunları da gelişen her şarta göre yenilemenin teorik bilgilenmeye önem vererek “sadece denemeyle” öğrenme kısıtlı çemberinden kurtularak mümkün olacağını bilirler. Bir devrimci sosyalistin öğrenmesi gereken ilk temel alanlar 3 ana başlığa ayrılabilir. A- Toplumlar tarihi ve günümüzün ekonomik sosyal işleyişi nedir nasıl bir mekanizmayla işlemektedir. B- İnsanlığın bilgi birikimi olarak felsefe ve toplum bilimlerindeki gelişmeler nedir. İşçi sınıfnın temel düşünce yöntemi ve teorisi nedir. C- Pratik mücadelede çalışma yol ve yöntemleri nedir.


123

Marksizm, ortaya çıktığından bu yana insanlığın tamamını kapsayıp, tüm sorunlarını içererek bunlara da en gerçekçi çözüm yolu öneren tek bilimsel zemindir. Marksizm’den sonra ortaya çıkmış onu “aşan, geçen, geçersiz kılan” tek bir teori ortaya çıkmamıştır. Marksizmi geçersiz sayma, zamanı geçmiş ilan etme vb. iddialarının hemen hepsi kısa süreler içinde “ipliği pazara çıkan burjuvaziyle uzlaşma arayışındaki küçük hesapların” ifadesi olmuştur. Marksizm’i yok sayan, geçersiz ilan eden küçük hesaplı teorik önermelere yönelenleri eleştirerek oluşan geniş bir Marksist-Leninist eleştiri külliyatı vardır ki, bu devam eden bir eleştiri sürecidir. Çünkü, kapitalizmin veya kapitalizmle birlikte var olabilenlerin; Marksizmi tahrif etmeden, ona saldırmadan, Marksizme açık gizli atıf yapmadan “yeni iddialı” bir fikri açılım yapmasını mümkün kılmayan, dar bir düşünce alanında kaldıkları kapitalizmin işleyişine eklenme mecburiyetleri vardır. Bu tip kapitalizm yandaşları veya “solcuları” ile devrimci sosyalistleri ayıran şeylerden biri de teorik alandaki tespitlerden doğan ayrışmalardır. Çoğu zaman “teorik alandaki bilgi ve gelişmelerin


124

gerektirdiği çabadan uzak durmak zorunda bir hayat sürenler” bu teorik tartışmaları “sıkıcı akademik tartışma” olarak görme eğiliminde olsa da bu tartışmaları ve sonuçlarını izleyip görebilecek ve ona göre mücadele yol ve yöntemleri geliştirecek devrimci sosyalist kadrolar bir devrimin oluşması, yapılması ve korunması için zorunludur. Öğrenme bilgilenme süreci değişik araçlara ihtiyaç duymaktadır. Okuma, izleme, deneyim, tartışma vb bu öğrenme sürecinde kullanılan değişik yöntemlerden başlıcalarıdır. Devrimci sosyalist bir kadronun kitap okumanın veya sosyalizmin temel tezlerini okuması gerektiği hala geçerli etkin bir yöntemdir. Bilimsel sosyalizmin bu alandaki yapıtları temel bilgilenmeyi sağlayacak kadar yeterli bir çeşitliliktedir. Okuma listeleri oluşturulmasında vazgeçilmez okuma kitapları vardır. Marks’ın Ücret fiyat kâr ve Ücretli Emek Sermaye Ekonomi politiğin Eleştirisine Katkı Kapital ciltleri


125

Marks’ın kendi döneminde “ileri bir işçinin okumasını” da hedefleyerek kaleme aldığı Kapital, “solcu görünme heveslilerinin” iddia ettiği gibi “okunması zor bir kitap” değil aksine kapitalizmin işleyişini ve emeğin bu işleyişteki önem ve yerini anlamak için okunması kolay bir eserdir. Marksizmin temel tezlerini bilimsel tez halinde ortaya çıkaran Kapital’i okumak için günümüzde toplumsal mücadeleye ilgili bir işçinin, sosyalist devrimcinin bir ön çalışma yapmasına gerek olmasa da Kapital’den önce belirttiğimiz iki kitabın okunması faydalıdır. Lenin’in Emperyalizm kitabı ise Marks’ın Kapital’ini izleyen ve onu tamamlayan bir çalışma olarak ele alınarak okunmalıdır. Toplumlar tarihini anlamak için çok sayıda açıklamalı çalışmalar vardır. Bu çalışmaların girişi olarak Engels’in Ailenin Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni adlı kitabı önemlidir. İnsanlık tarihinin İlkel, Köleci, Feodal, Kapitalist ve Sosyalist toplum modellerinin ne demek olduğunu öğrenmek her devrimci işçi ve sosyalist için gereklidir.


126

Felsefe alanında ise diyalektik düşünme yöntemi ve materyalist teorinin öğrenilmesinde temel kaynaklar olarak; Marks’ın, Felsefenin Sefaleti kitabı, Engels’in Anti Duhring kitabı ve Lenin’in Materyalizm ve Ampiryokritsizm kitapları okunmadan geçilmemesi gereken temel eserlerdir. Marksizm için “pratik hayata müdahale etmeyen her felsefe gericidir” önermesine uygun olarak Marksist her eserde diyalektik materyalist fesefenin izlerini görmek mümkündür. Diyalektik düşünme yöntemi ve materyalist teorinin belirgin izlerini taşımayan bir Marksist çalışma yoktur. O yüzden felsefeyi sadece “bilgi sevgisine” indirgeyip “saf bir felsefe kitabı” dayatmasını Marksizm içinde aramak anlamsız bir uğraşı ve Marksizmi bilmemektir. Pratik mücadele yol ve yöntemleriyle ilgili okunmadan geçilmeyecek temel eserler; Lenin’in Ne yapmalı, Bir ileri İki Geri, Dimitrov’un Faşizme Karşı Birleşik Cephe kitabı başta olmak üzere çok sayıdadır. Bu konudaki eserleri okumak ve hem yazıldığı dönemdeki sorunları hem de o sorunlar ışığında gümü-


127

müzdeki sorunlar “başa gelmeden” farkına varıp çözüm yolları bulmak her devrimci sosyalist kadronun sorumluluğudur. Öğrenme sürecinde okumanın yanında sinema, tiyatro, video vb izleyerek bilgilenme araçları da önemlidir. Bu alanda geniş bir liste vardır. Son 20 yıldaki internetin gelişmesi de görsel öğrenmenin önemini önplana çıkarmıştır. Görsel öğrenme süreci geniş kesimlere ulaşıp onları kapitalizmin dayattığı yalanlara dayalı ezberlerden koparmada daha önce olmadığı kadar önemli hale gelmiştir. Bu önemi görülmesine rağmen bunu “süreklileşmiş” bir şekle büründürmekte hala etkinlik kurulamamıştır. Deneyim süreçleri; öğrenme bilgilenmede kalıcı etkilere sahiptir. Deneyimle öğrenimde, örgütsel bilgi birikim gücüne sahip olmak deneyimin içinde öğrenme sürecindeki bu etkilerin daha uzun süre kalıcı olmasını sağlanıp deneyimlerdeki olumsuz yanların da aşılabilmesindeki başarıyı belirlemektedir. Deneyimle öğrenmenin belki de vazgeçilmezi tartışma süreçleriyle öğrenmektir. Devrimci sosyalistlerin düzenli grup tartışma toplantıları yapmaları onların hem kişisel olarak hem de örgütsel olarak gelişmelerinin temel yollarından biridir.


128

Devrimci sosyalizm mücadelesi işçilerinin hedeflerine ulaşmasında bilgi edinme, öğrenme ve bunu kişisel ve örgütsel birikime dönüştürmeyi başarmaları yaşamsaldır. Bunu yapamayanların dönem dönem benzer sorunlarla uğraşarak benzer süreçlere sıkışmaları kaçınılmazdır. Devrimi kazanmanın yolu sürekli benzer sorunlarla uğraşmakla değil toplumsal mücadelede bir adım ileri atarak yeni sorunlarla uğraşmayı göze alıp yeni çözüm yolları bulmaktadır.



Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.