Iyv dergi sayı3

Page 1




Yurt iklimi Kütüphane Kulübü “Bütün kitaplar tek bir ‘Kitabı’ daha iyi anlamak için okunur.” sözünü ilham aldık ve bu amaç doğrultusunda yurdumuzda hizmet vermeye çalıştık. Öncelikle belli aralıklarla geçmişte yaşamış, izler bırakmış ilim adamlarımızın miraslarını, eserlerini yayınevlerinin ikramı ve vakfımızın desteğiyle yurt öğrencileriyle buluşturduk: “Ali Ulvi Kurucu Hatıraları”, “M. Akif Ersoy Kur’an Meali” vb… Mayıs ayı başlarına doğru yurt öğrencilerini kapsayan içerisinde dini, tarihi, edebi, siyasi, kültürel vs. çeşitli kategorilerdeki kitapların belirlenmesi ve yayınevleriyle irtibata geçilmesiyle bir kitap fuarı etkinliği hazırlamaya çalıştık. Bu kulübümüzün öncelik ve önem sırasında ilk sırada yer almaktaydı. Yurt kütüphanesinde bulunan kitapların konularına göre belli bir sıraya konulması ve yurt öğrencilerinin yurt kütüphanesinde bulunmasını istediği kaynakların belirlenmesi de hedeflerimiz arasındaydı. Bu faaliyet yurt öğrencilerinin isteği doğrultusunda oluşmuş ve şekillenecektir. Yine yurt öğrencilerinin talepleri doğrultusunda bir hızlı okuma kursu açılmasını yurt idaresine bildirdik ve vakfımız da bu isteğimizi

02

www.vefailimyayma.org

yerine getirmekte gecikmedi. “Geleneksel dünya görüşüne göre ilim sudurdan sudura, yani göğüslerden göğüslere geçen bir şey olduğu için… …geleneksel Osmanlı insanı, bilgiyi okuyarak değil, dinleyerek alırdı.”(Bedri GENCER) sözü bizi vakfımıza önemli ilim insanlarını çağırmaya ve onlardan bir şeyler öğrenebilmeye yöneltti. Bu doğrultuda Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü Profesörü Ahmet ŞİMŞİRGİL hocamızı yurdumuza davet ettik ve kendilerini bizi kırmayıp geldi. “Osmanlıyı Doğru Anlamak” başlıklı konferansıyla Osmanlı Devletini nasıl anlamamız gerektiğini, nasıl anlaşıldığını günümüz yansımalarıyla yurt öğrencilerinin sudurlarına aktardı. Allah(C.C) hizmetlerinin devamını nasip eylesin. Kâinat kitabını anlayabilmemiz duası ile… Faruk Duran

Sinema Kulübü Sinema Kulübü olarak kaliteli filmler seçerek, kardeşlerimize seyir zevki tattırmayı; birlik, beraberlik, kardeşlik, bağlarını güçlendirmeyi, sinema dünyası hakkında küçük de olsa iyi bir fikir verebilmeyi amaçladık. Sene içinde A Separation(Bir Ayrılık), The Expendables 2(Cehennem Melekleri 2), Children of Heaven(Cennetin Çocukları) ve 120 gibi filmlerin gösterimini yapmış bulunmaktayız. Çanakkale 1915 filmini ise kardeşlerimizle Forum İstanbul’da seyrettik. Bu küçük hizmetlerimizi gerçekleştirebilmemiz için gerek duyduğumuz hiçbir şeyi bizden esirgemeyen vakfımıza teşekkür ederiz. Herkesin hayat filminin mutlu sonlanması dileğiyle... Fatih Karaman


Spor Kulübü

Spor kulübü olarak bu dönemde arkadaşlarımıza spor yapma imkanı sunmak ve yurt içindeki kaynaşmayı arttırmak için faaliyetlerimize son hızla devam ettik. İlk faaliyetimiz ilk dönem başladığımız yurt geneli futbol turnuvasını sonuçlandırmak oldu. Otuz yedi odanın katılımıyla oluşturulan yirmi takım, bizlere turnuva boyunca çok zevkli bir futbol seyretmek zevkini tattırdı. Hukuk bölümümüzden iki takım, Club Burjuva ve Sopalık, arasında oynanan final maçını, Club Burjuva kazanarak 2012-2013 Futbol Turnuvası şampiyonu oldu. Kendilerini tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyoruz.

Sosyal Siyaset Kulübü

Evet dostlar, Sosyal siyaset kulübünden biraz bahsetmek istiyorum. Bu senenin başında arkadaşlarla sohbet ederken, siyaset kulübünün eksikliğini fark ettik. Birkaç arkadaşla bir araya gelerek sosyal siyaset kulübünü senenin başında kurduk. O dönem sıcak bir gündem olan ‘İslamcılık’ meselesini yurt gündemine açtık ve bir dizi konferans yaparak, bu konu üzerinde biraz konuşulmasını ve düşünülmesini istedik. Sonra güzel insanları bilelim istedik. Genç olduğumuz için, hayatın bu döneminde örnek şahsiyetler ararız. Örnek aldığımız insan şahsiyet sahibiyse, şahsiyet sahibi olmak için çabalarız, şahsiyet sahibi olanlar gibi, onlar gibi modern hayatla mücadele ederiz. Bu amaçla Sabaattin ZAİM hocamız için bir program hazırladık ve yurttaki arkadaşlarımızla beraber şahsiyet sahibi, bu güzel insanı yakından tanıdık. Son olarak ideolojiler. Bir sonraki faaliyetimiz ise yurt geneli masa Son 200 yüzyılın tartışmalı kavramları. Pek tenisi turnuvası oldu. 48 arkadaşımızın katılımıyla çok soru, pek çok farklı cevap. gerçekleşen turnuvada 6’lı final uygulandı. Final Karanlıkta el fenerlerimiz mi, üstadın gecesi son derece çekişmeli maçların ardından dediği gibi deli gömlekleri mi? birinciliği tüm maçlarını kazanan Sinan Çiftçi Ayrıştırdı mı, birleştirdi mi? arkadaşımız, ikinciliği Serhan Yıldırım ve Artık dinin yerini ideolojiler mi aldı, ya da üçüncülüğü de Muhammet Parlak arkadaşlarımız İslam ideoloji haline mi getirildi? elde etti. Katılan tüm arkadaşlarımıza teşekkür Liberaliz mi, Sosyaliz mi, Milliyetçilik mi, ediyor, dereceye giren arkadaşlarımızı kutluyoruz. muhafazakârlık mı? Bu seneki son aktivitelerimiz satranç turnuvası ve Kabul etsek de etmesek de ideolojiler eğer sahanın yapımı yetişirse voleybol turnuvası son 200 yıldır hayatımızda ve bizim kafamızı olacak inşallah. Bu turnuvalara da katılımın yükkarıştırıyor. Bu topraklarda pek çok insan ideolojilsek olmasını umuyor, turnuvalara katılım gösteren er için, kelimeler için öldü, öldürdü, işkence gördü. arkadaşlarımıza teşekkür ediyoruz. Bizde işte bu soruları arkadaşlarımızla beraber Muhammet Asan 8 hafta boyunca tartıştık. Yüksek lisanstan gelen ağabeylerimizin başkanlığında yaptığımız ideoloji okumaları, ideoloji tanımından başlayarak İslamcılık düşüncesiyle son buldu. Evet dostlar, katılan bütün arkadaşlarımıza ve bize bu imkanı sunan idaremize kulüp adına teşekkür ediyorum. N. Kemal Yıldız - Ergin Garip www.vefailimyayma.org

03


Yurt iklimi İlim ve İrşat Kulübü

“Sizden öyle bir cemaat bulunmalıdır ki (onlar herkesi) hayra çağırsınlar, iyiliği emretsinler, kötülükten vazgeçirmeye çalışsınlar. İşte onlar muradına erenlerin ta kendileridir.” buyuran Allah’a hamt, “Siz iyiliğin tamamını işlemeseniz dahi iyiliği emrediniz. Siz kötülüğün tamamından sakınmasanız dahi kötülükten sakındırınız.” buyuran Efendimiz’e (s.a.v.) salat ve selamdan sonra kulübümüz, geçmiş yıllarda yurt bünyesinde yapılan, arkadaşlarımızın gönül dünyasına yönelik çalışmaların bir çatı altında toplanması ve yürütülmesi için bu eğitim yılının başında kurulmuştur. Kulübümüzün kuruluş aşamasında bir yıllık faaliyet taslağı hazırladık. Bu taslakta yer alan faaliyetlerin az bir kısmı müstesna olmak üzere hayata geçirdik. Yıl içindeki faaliyetlerimizden kısaca bahsetmek gerekirse İstanbul Üniversitesi bünyesinde kurulan İrfan Kulübü, dönem içi Kur’anıkerim ve tecvit eğitimi, sohbet programları, alim ve arif zevatı ziyaretler, Mızraklı İlmihal dersleri, sabah ve yatsı namazı programları bu faaliyetlerden bazılarıdır. Kulübümüzün yeni kurulmuş olması hasebiyle eksiklerimiz, yanlışlarımız elbette ki olmuştur. Önümüzdeki dönemlerde bu eksik ve yanlışları gidererek daha iyi hizmet edebilmeyi niyaz ediyor ve bu vesile ile kulübümüzde görev almak isteyen tüm gönül ehli arkadaşlarımızı bekliyoruz. Gayret bizden, başarı Allah’tan (c.c.) !

Gezi Kulübü Selamün aleyküm, gezi kulübü olarak bu dönem elimizden geldiği kadarıyla bir şeyler yapmaya çalıştık. Öncelikle bir kusurumuz olduysa şimdiden affoluna. Amacımız, arkadaşlarımızı yoğun ders programlarının arasında biraz eğlendirmek olduğu kadar gezip dolaştığımız mekanlar hakkında bilgilendirmek, en azından ilerde bir gün o yeri gördüğünde öncelikle İlim Yayma Vakfı’nı sonra da bizleri hatırlamasını sağlamak. Ayrıca bu geziler birçok yeni dostluklara vesile ve tanışıp kaynaşmak için bizler için birer fırsat. Bu düşünce ile hareket ederek yaptığımız tüm faaliyetlerimizi birkaç başlık altında toplayabiliriz. İstanbul Gezileri, İstanbul Dışı Geziler, Saray Gezileri ve Umre bu sene yapmış olduğumuz organizasyonlardır. İstanbul Gezileri Sizlerin de bildiği gibi İstanbul; tarihi miras bakımından oldukça zengin bir şehir. Bizler İlim Yayma Vakfı öğrencileri olarak bu tarihi zenginliklerin yanından geçerken onlara kayıtsız olamazdık. Bu sebepten her pazar günü Dr. Fatih Köse ağabeyimizle İstanbul’un bir veya birkaç semtine gezi düzenledik. O semtlerdeki tarihi mekanlar, tarihi eserler hakkında bilgiler edindik.

İstanbul Dışı Geziler İstanbul dışı gezi olarak şimdiye kadar Bursa,Edirne,Bolu-Abant gezisi yaptık. Osmanlı Devleti’nin İstanbul dışındaki başkent olmuş şehirlerini de tanıyalım istedik. Bu şehirlerde sadece gezmekle kalmayıp Edirne’nin ciğerini, Bursa’nın İskender Kebabı’nı tattık. Selimiye’yi, M. Sami Şekeroğlu Ulu Cami’yi, Beyazıt Külliyesi’ni Ulu Çınarı daha yakından tanıma şansını elde ettik. Abant’ın kış manzarasını doya doya izledik. Ayrıca bu illerdeki İlim Yayma Cemiyeti yurtlarını ziyaret edip oralarda kalan arkadaşlarla tanıştık, cemiyetin bu şehirlerdeki faaliyetleri hakkında bilgi elde ettik.

04

www.vefailimyayma.org


Saray Gezileri İstanbul’un mimari dokusu insana huzur verir. Bu dokunun en önemli yapıtaşlarından birisi de saraylardır. Biz de bu sarayları tanımayı bir öğrenci olarak daha da önemlisi birer İlim Yayma’lı olarak kendimize borç bilmeliydik. Bu düşünceyle yine Dr. Fatih Köse rehberliğinde Topkapı Sarayı gezisi yaptık.Topkapı’nın insanı etkileyen havasını teneffüs ettik. Şale Sarayını gezme fırsatı yakaladık. Gelecek saray gezilerimizden sizleri haberdar edeceğiz inşallah. Umre Vakfımızın desteğiyle 3 yıldır devam eden Umre ziyareti bu sene de devam etti. Gençken bu lezzeti tatmak, o ulvi mekanda bulunmak, ibadet etmek gerçekten büyük bir şans. ‘’O’’ nun yanında bulunabilmek, ‘’O’’ nun soluduğu havayı teneffüs edebilmek o topraklarda bulunabilmek gerçekten büyük bir şans olsa gerek. Bu sene, vakfımız kuruluşunun 40. Senesi olması münasebetiyle geçmiş senelerdeki kontenjanı artırarak pasaport işlemleri yetişen her öğrenciyi götürmeye çalıştı. Vakfımıza bu fırsatları sunduğu için teşekkürü borç biliriz. Emeği geçen herkesten Allah razı olsun. Sinan Ersöz

Kaynaşma Bölümü

Eyüp Sultan Camii Sabah Namazları Kaynaşma bölümü ile özdeşleştirdiğimiz etkinliklerimizden biri olan sabah namazları, hem arkadaşlarımızın manevi dünyalarını zenginleştirmeyi hem de bölümümüzün en temel misyonu olan kaynaştırmayı en güzel bir şekilde gerçekleştiren faaliyetimizdir.

Çok kalabalık olan bölümümüz, herkesi toplamak suretiyle kaynaştırılamadığı için bizde odaları üçerli veya dörderli gruplar halinde daha samimi bir ortamda bir araya getirdik ve kaynaşma faaliyetlerini kahvaltılı toplantılarımızda gerçekleştirmeye çalıştık. Bölüm Kaynaşma Toplantısı 9 Mayıs akşamı tüm Kaynaşma Bölümünü bir araya toplamak suretiyle bir senenin değerlendirmesini yaptık. Arkadaşlarımızdan yurt ile ve özellikle bölümümüzle ilgili yorumlarını dinledik. Seneye bu görevi alacak arkadaşlarımıza dair bir tecrübe birikimi bıraktık. Zira Kaynaşma bölümü yurdumuzun en yeni bölümü. İlk senesi olması sebebiyle bazı aksaklıklar yaşandıysa da önümüzdeki seneler için daha iyi neler yapılabileceğini düşündük. Ahmet Albayrak Katılım Bankacılığı Konferansı Kuveyt Türk Katılım Bankası Genel Müdür Yardımcılarından Dr. Ahmet Albayrak’ı misafirhane konferans salonunda ağırladık. Kendisi, biz öğrencilere herkesin aklında soru işareti olan bir konuyu, faizsiz bankacılığı, “Sağlam Bankacılık Modeli Katılım Bankacılığı” adlı seminer ile açıklamaya çalıştı. Seminer sonunda aklımıza takılan soruları yanıtlayarak faizsiz bankacılığa dair şüphelerimizi gidermeye çalıştı. Nureddin Yıldız Pazar Sohbetleri Nurettin Yıldız hoca efendi’nin pazar sabahları Sosyal Doku merkez binasında yaptığı “Hayat Dersi” sohbetlerine, arzu eden arkadaşlarla beraber yurdumuzdan kaldırdığımız servisimizle katıldık. Kaynaşma bölümü öğrencilerimizle beraber tüm bölümlere açık bir organizasyon olarak gerçekleştirdiğimiz bu faaliyeti arkadaşların istifadesine sunmuş olduk.

www.vefailimyayma.org

05


Yurt iklimi THY Genel Başkanı Temel Kotil’i Ziyaret Yurt öğrenci temsilcimiz Vedat Balıkçı ve Kaynaşma bölümü başkanı Muhammet Parlak’la beraber Kaynaşma bölümü öğrencilerimiz, THY Genel Müdürü Temel Kotil’i ziyarete ettik. Çok sıcak bir havada geçen muhabbetimizde Temel Bey’i tecrübelerinden faydalanmak için yurdumuza Konferansa davet ettik. Ayrıca kendisinden teknik fakültelerde okuyan öğrencilerimiz için staj sözü de aldık.

yoruz.Bu turnuvanın düzenlenmesinde emeği geçen arkadaşlara ve Spor Klübü Başkanımız Muhammet Asan’a teşekkür ediyoruz. Yıllar hızla geçiyor. Vaktin değerini anlayanlar çoğu zaman pişman ve çaresiz. İş işten geçince insan geriye dönüp bakıyor ve pişmanlık duyarak zamana “tam anlamıyla” bir değer biçiyor. Her şeyin zamanında verimli olacağına inanarak çalışmalarımıza başladık. Geçen sene yaptığımız faaliyet planından, yaptığımız etkinlik ve ilmi faaliyetler için sevindik, yapamadıklarımıza da ileri bir tarihte başkalarına faydamız dokunur ümidiyle takvimimize not ettik. Muhammet Parlak - Mücahit Keskin

Mühendislik Bölümü Ortak Oda Toplantıları Oda başkanlarımızın özellikle üzerine düştüğü bir kaynaştırma faaliyeti ortak oda toplantılarıdır. Özellikle birkaç oda başkanımızın takip ettiği en güzel etkinliklerden biridir. Vakıf bilincine sahip oda başkanlarımız olan, her şeyi bölüm başkanlarından beklemeden yapan kardeşlerimiz Mustafa Yasir Çoban ve Bilal Doğan’a organizasyonları için teşekkürü bir borç biliriz... Halı Saha Turnuvası Arkadaşlarımız arasında muhabbeti arttırmak için Kaynaşma bölümüne özel futbol turnuvası düzenledik. Kaynaşma bölümüne mensup nerdeyse her odanın katıldığı turnuvada arkadaşlarımız birbirleriyle dostluk çerçevesinde kıyasıya mücadele ederken, bir yandan da tanışma fırsatı buldular. Turnuvada ayrıca bölüm başkanlarından ve idareden oluşan birer takımla da mücadele ederek, turnuvaya ayrı bir renk kattılar. Bu turnuvayı hayli çekişmeli geçen final maçı sonrası 55 No’lu Oda şampiyonlukla tamamladı. Kendilerini tebrik edi-

06

www.vefailimyayma.org

Tanışma Toplantısı Mezunlar, ayrılma durumunda olanlar ve bu sene yurda yeni gelmiş arkadaşların sirkülâsyonundan kaynaklı sene başında araya giren tatilden kaynaklı hasreti gidermek hem de aramıza yeni katılan kardeşlerimizle tanışma niyetiyle sene başında tanışma toplantımızı gerçekleştirdik. Vizeler Biter, Muhabbet Başlar… Yoğun bir vize dönemini ardından nefes almak kabilinden yorgunluğu, stresi atmaya muhabbeti vesile olarak gördük. Pes turnuvası finali, ney dinletisi, ilahilerin okunması ve yurtdışı tecrübelerinin aktarılmasını içeren bir programı icra etmiş olduk. Pes turnuvasında bölüm dışından sızmaların olduğu fakat yine bir mühendis arkadaşımız Semih KARAKAYA şampiyon olmuştur. Semih arkadaşımız tebrik eder başarılarının devamını dileriz . Ney dinletisiyle Neyzen Haydar KOÇAK arkadaşımıza ve ilahileriyle Nebi Deniz URAS ve Muhammet PARLAK arkadaşlarımıza kulaklarımızın paslarını gidermeye vesile oldukları için teşekkürü hoş bilir, Allah’tan nefeslerini ve seslerini kuvvetlendirmesini dileriz.


Tecrübe aktarımı kısmında geçtiğimiz yaz ve öncesi yurtdışıda bulunan arkadaşlarımızın tecrübelerinden istifade ettik. “ENGINEERS FROM ‘İLİM YAYMA’ ARE IN ALL OVER THE WORLD” Ekrem KÜTAHYALIOĞLU –Exchange Programı ile Güney Kore, Hasan DEMİRCİ – Amerika’da staj, Mazhar AYDIN – ERASMUS ile Almanya, Mehmet Oğuzhan PEKDOĞAN – Türkmenistan’da staj, Recep BAKAR – Work and Travel ile Amerika, Vedat BALIKÇI – İngiltere’de dil okulu, Yunus Emre ORUÇ – ERASMUS ile İspanya Geceden günümüze ulaşan tek kare Uğur Ağabey’in Iphone undandı. Gece bitti ama muhabbeti kaldı.

Rabbim gidemeyen arkadaşlara en kısa zamanda daha önce gitmiş arkadaşlara da tekrarını nasip eylesin. İstişare Toplantıları Lisans hayatında ve sonrasında mimarlar ve mühendisler olarak geçilecek yollarda dikkat edilmesi gerekenlerin ve birlikte neler yapılabileceğinin konuşulduğu, bu yollardan geçmiş büyüklerimizin tecrübelerinin dinlendiği istişare toplantıları gerçekleştirdik. -Mimarlar İle İstişare… Mimarlarla ilki Ömer Hocamızla ikincisi ve Genç MMG Başkanı Mimar Yavuz SARI ağabeyimizle istişareler gerçekleştirdik. -Elektrik, Elektrik-Elektronik ve Mekatronik Mühendisleri ile İstişare… Yıldız Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği Bölümü’nden Hakan AKÇA hocamızın ve SIEMENS’te çalışan elektrik mühendisi İbrahim GÜLSEVER ağabeyimizin katıldığı bir istişare gerçekleştirdik. -Bilgisayar Mühendisleri ile İstişare…

Ne demiş şair; “Aslolan muhabbettir. Muhabbet var ise gerisi teferruattır.” Meyveli Muhabbet Bu kez de muhabbete vesile meyveler oldu. Soğuk bir kış gününde meyveler ‘iyi’ geldi. Ev sahipleri adına oda başkanı Mehmet Zahid Erel’e teşekkürü borç biliriz. Umre Hatırayla Dolu Bir Gece Bereketin, huzurun diyarından gelen umre ibadetini gerçekleştirmiş arkadaşlarımızdan yaşadıkları güzellikleri dinlediğimiz bir muhabbetimizdi. Hem gidenlerde hem gidemeyenlerde izler bırakan bu geceye ev sahipliği yapan Hasan Demirci’ye ve oda arkadaşlarına teşekkür ediyoruz.

İstanbul Teknik Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü’nden Hasan KIVRAK ve İsmail BİLGEN hocalarımızın katıldığı bir istişare gerçekleştirdik. -Makine Mühendisleri İle İstişare…. BGM Endüstriyel A.Ş.de çalışan makine mühendisi Mustafa OFLU ve TAS Energy’ çalışan Erhan Şahin ağabeylerimizin katıldığı bir istişare gerçekleştirdik. www.vefailimyayma.org

07


Yurt iklimi Teknik Gezilerimiz Mühendisler sahaya iniyor…. Kapsamını teoriğin pratikle buluştuğu, alanlarında önemli yerlere sahip firmalara, kurumlara düzenlenen ziyaretlerin oluşturduğu teknik gezilerimizde hem mezuniyet sonrası muhtemel çalışma ortamlarını gözlemleme imkânı bulduk hem de çalışan mühendislerin tecrübelerinden istifade ettik.

- -

MAM_Enerji Enstitüsü BİLGEM

Yuşa Tepesi’nden Güneş’in doğuşu, Anadolu Kavağı’ndan Boğaz Manzarası, Öğrenci İşinden Sabah Kahvaltısı… Daha önce niyetlendiğimiz Sapanca-Göynük-Maşukiye gezimize araç ayarlanamadığından biz de format değiştirelim dedik… Muhabbetin adresi değişti…

Sabah namazı için Yûşa tepesine doğru yola çıktık. Sabah namazını eda ettikten sonra kuş sesleri, yemyeşil bir çevre ve boğaz manzarasını bir araya toplamış bu ortamdan istifade etmeye çalıştık…Hazreti Yûşa’yı ziyaretimizin ardından hedef Anadolu Kavağı. Sahilden boğazı seyreyleyerek Anadolu Kavağı’nda bulunan Yoros Kalesine çıktık. Sonrası için muhabbet dolu birkaç saat diyelim .

Teknik gezilerimizi düzenlediğimiz kurum ve firmalar;  HYUNDAI  FORD  BURAK ALÜMİNYUM  SIEMENS  TÜBİTAK

08

www.vefailimyayma.org

Bu sabah kahvaltısı programına Yüksek Lisans Yurdu’ndan katılan Hüseyin BEDER ağabeyimize, Tıp Bölümü’nden İbrahim Halil Düşünceli, Hukuk Bölümü’nden


Anas ZEİNEİDDİN ve Furkan OKUDAN kardeşlerimize misafirlikleriyle bizleri onurlandırdıkları için teşekkür ediyoruz. Rabbim hayırlı ve bereketli muhabbet ortamlarında bizleri tekrar buluştursun…(Amin.) Furkan Korkmaz

İktisat Bölümü

Bir yıl boyunca ilmî hedefler üzerine yoğunlaştık; bu hedefler “İlim Yayma”lı olmanın gereği olarak ilim talep etmek ve faize karşı durmaktır! Bunun için hocalarımızla yardımlaştık, ortak kitaplıklar oluşturarak iktisadi anlamda kendimizi geliştirdik. Öğrendiklerimizi arkadaşlarımızla paylaşarak bir farkındalık oluşturduk ve tohumları kalplere yerleştirdik. Biz elimizden geleni yaptık ve bu vakitten sonra hasadı kalplerin sahiplerine bıraktık! Mervan Selçuk

Dönem başında bölüm olarak yeni gelen arkadaşlarla samimiyetin gelişmesi açısından ikramlar verdik sohbet ettik. Yurdumuz ağabeylerini davet ettik tecrübelerinden faydalandık.

Niçin Riyazussalihin..?

Riyazüssalihin, Türkiye’de, geniş halk topluluklarını İslam’ın, özellikle de sünnet’in huzur verici iklimine sokan bir eser. Riyazussalihin, sıradan bir eser değildir. Onun gibi ve aynı anlayışla kaleme alınmış yüzlerce eserin arasından sıyrılmış ve asırlardan beri Müslümanların ilk okuduğu, sürekli Bizlere “vefa” duygusunu aşılamak için, bir tekrar ettiği ve kaynak olarak kullandığı bir eserdir. nebze de olsun vatana millete hayırlı evlatlar olaOnu önemli ve birinci yapan şey şüphesiz, Allah bilmemiz için çalışan insanları anmak üzere Sosyal Teâlâ’nın o esere yazmış olduğu kaderidir. Bu da Siyaset Klubü’yle beraber Sabahattin Zaim’i anmak müellif İmam Nevevi’nin ihlası, himmet ve gayreti üzere toplandık, hocamızı öğrencilerinin ağzından sayesinde olmuştur. Maddi ve nefsî istekleri aşmış dinledik. Mezar ziyaretimizi de yaparak dua ettik. bir Allah dostunun kaleminden çıkan bir eser, Allah’ın lütfü ile asırların eskitemediği bir eser olmuştur. Her Müslüman’ın elinden düşürmemesi gerektiği Riyazussalihin’i bu sebepten dolayı yurdumuza taşımış bulunmaktayız.. Osmanlı’nın son alimlerinden Emin Saraç hoca efendinin talebesi olan Habib Salih Emre hoca efendi ile her pazartesi saat 22:00’de Asim Taşer salonunda Riyazussalihin dersimizi gerçekleştirmekteyiz.. Tüm öğrencilerimizi bu maneviyat yüklü hadis halkasına bekliyoruz inşallah... Emre Şahin www.vefailimyayma.org

09


Yurt iklimi Mefkure Bir fikir inşası. Bu zamana söylenecek yeni fikirlerin inşası.Mefkurenin amacı ve aksiyonu budur. Bu yüzden bütün evren Müslüman’ın,yani bizim meselemizdir. Yazıya bu grubun amacıyla başlamak istedim. Evet dostlar, ben bu yazıda mefkure grubundan ve bu dönemki faaliyetlerimizden bahsetmek istiyorum. Biz mefkureyi 3 sene önce yine ilim yaymalı arkadaşlarla birlikte oluşturmuştuk ve bu gruba tek bir amaç belirlemiştik.. Okumak ! Bizim için okumak en büyük aksiyondur. Grubun amacı yeni bir fikir oluşturmak ise öncelikli sürekli okumalı ve düşünmeliyiz. Tek gayemiz İslam olduğu için, İslam kaynaklarından başlayarak tarihe, felsefeye, edebiyata, siyasete farklı kültürlere ve farklı fikirlere uzanmamız gerekiyor. Bu noktada bizim sembolümüz Mevlana hazretin mesnevisinde de geçen pergeldir. Pergelin ayağını sağlam bir şekilde İslam diyarına sabitledikten sonra diğer ayağıyla bütün bir evreni dolaşabiliriz. Biz Türkiye olarak bir Doğu’luyuz. Öncelikle bunu kabul etmeli ve keşfikadimi gerçekleştirmeliyiz. İşe klasik eserlerden başlayarak günümüze kadar gelmeli, bütün İslam alimlerini ve fikir adamlarını tanımalı, okumalı ve tanıtmalıyız. Biz mefkure grubu olarak 4 dönem okuma yaptık ve 5.dönemi yapıyoruz. Okuma yaptığımız arkadaşların bir kısmı yurtta, bir kısmı da daha önce yurtta kalmış arkadaşlarımız. Bu dönem mefkûre olarak farklı bir çalışma yaptık. Yurtta yeni arkadaşlarımızla birlikte Cemil Meriç okumaları yaptık. Öncelikle 1 aylık bir program hazırladık. İlk hafta “Bu Ülke” kitabını okuyalım ve üzerine konuşalım istedik. İkinci hafta, herkes Cemil Meriç’in farklı bir kitabını okuyacaktı. Üçüncü hafta ise biraz daha eleştirel yaklaşmak için Dücane Cündioğlu’nun “Bir Mabed İşçisi” kitabını seçtik. Son hafta afişler hazırlanacak ve belgesel gösterimi yapılacaktı. 1 ay sonunda hedeflediğimiz yere gelerek,üç kitap okumuş ve tartışmış olduk. Ayrıca bunları afişlendirerek arkadaşlarımızla

10

www.vefailimyayma.org

paylaştık ve belgeseli hep beraber konferans salonunda izledik. Bu çalışmadan sonra arkadaşlarımızla iyi bir ortam yakaladığımız için sene bitmeden bir çalışma daha yürütüyoruz. Bu bizi heyecanlandıran bir çalışma. İbnülemin Mahmud Kemal İnal hazretlerinin belgeselini çekme işine giriştik. Muhaffak oluruz inşallah. Evet dostlar mefkure budur. Sadece yurtiçi bir faaliyet değildir, ancak herkes “ilim yaymalıdır”. Büyük hedeflerimiz yok. Büyük adamlarda değiliz. Mütevazi bir şekilde küçük işler yapmak istiyoruz. Dünyayı değiştirmek istemiyoruz ,dünyayı güzelleştirmek istiyoruz. N. Kemal Yıldız Temel Elektronik Laboratuarı Bu dönem daha önceki yazımızda bahsettiğimiz gibi temel mikro denetleyici eğitimini gerçekleştirdik. Eğitimimizi geçen dönem gerçekleştirdiğimiz temel elektronik eğitimini bir devamı, uzantısı olarak planladık. Ayrıca geçen dönemden farklı olarak, arkadaşlarımızın eğitimden daha fazla zevk alması için, eğitimi proje tabanlı yapmaya karar verdik. Zaten genel olarak bu tarz eğitimler proje tabanlı olarak gerçekleştirilmektedir. Dönem başında katılımcı arkadaşlarımızın yapmak istediği projeleri konuşup belirledik. Ardından mikro denetleyicilerin temellerini anlatmaya başladık. Her hafta mikro denetleyici de bulunan çevre birimlerinin her biri için örnek uygulamalar geliştirdik. Eğitimimiz için Çizgi-Tagem’den sağladığımız, Texas Insturments firmasının MSP430 geliştirme kitlerini kullandık.


Bu kit mikro denetleyicilere giriş seviyesinde bir geliştirme kartı ayrıca yeni başlayanlar için çok karmaşık olmayan yapısı ile kullanım kolaylığı sağlamakta. Kursa devam eden arkadaşlarımızın yapmak istediği birkaç proje: - Güvenlik Sistemi - Çizgi İzleyen Robot - Hesap Makinesi - Dijital Termometre - Dijital Sözlük Her ne kadar projelerin çoğu, sınavlardan, diğer meşgalelerden dolayı yarım kalsa da arkadaşlarımız mikro denetleyici tabanlı projeler hakkında bilgi sahibi oldular. Nereden başlanır nasıl devam edilir ne kadar zordur gibi soruların cevaplarını buldular. Kursumuza katılan, her hafta bizi yalnız bırakmayan arkadaşlarımıza teşekkürlerimizi sunuyoruz. İnşallah kursumuz bir şeyler katabilmiştir. Mesih Kılınç

Müslüman’ın Şahsiyeti Bu yılın başında başlatmış olduğumuz kitap tahlilinde Prof. Dr. Mahmud Ali Haşimi hocamızın yazdığı “ Müslüman Şahsiyeti” kitabını inceledik. Müslüman’ın başta Rabbine, kendisine, ailesine, akrabasına, yakın çevresine ve daha sonra içinde bulunduğu topluma karşı olan sorumluluklarını, tahlille katılan arkadaşların her birisine birer konu verip onların da aktif katılımlarını sağlayarak irdeledik. Her hafta yapmış olduğumuz sohbetlerde Müslüman’ın yüz yüze kaldığı sorunları masaya yatırdık. Bu sorunlar hakkında Müslüman’ın takınacağı tavrı, hangi bakış açısı ile soruna yaklaşacağını ayetler ve hadisler ışığında anlattık. Sohbetlerin sonunda konu hakkında Müslüman kardeşlerimizin başından geçen türlü türlü komik,

ibretlik, üzücü anılarını dinledik. Yukarıda tahlilin işleyiş şeklini anlattıktan sonra kitaptan biz gençlerin çıkartmış olduğu bazı mevzuları maddeler halinde sizinle paylaşmak isterim. • Müslüman bir genç ihlas ve samimiyet sahibi olmalıdır. Takva sahibi olmak isteyen aziz kardeşlerim, namazları cemaat ile kılmaya dikkat ediniz ve çokça Kur’an-ı Kerim okuyunuz. Peygamber (s.a.v) buyuruyor ki :”Cemaatle (kılınan)namaz, yalnız başına (kılınan) namazdan daha yirmi yedi derece daha üstündür. ” • Müslüman kılık ve kıyafetine, saçlarının düzenli olup olmamasına, ağız ve vücut kokusuna dikkat etmelidir. Müslüman halk arasında örnek bir insan olmak zorundadır. • Müslüman yapacağı tüm işlerde Rasülullah’ın (s.a.v) sünnetini araştırmalı ve sünnetine göre hareket etmelidir. Sünnete uyulmayan işlerde ne kadar ayeti (kendimize göre) hayatımıza uyguluyor olsak bile yaptığımız işlerde ifrat ve tefrit kaçınılmazdır. • İslam bir cemaat dinidir. Müslüman yakınlarına ve kendine zulmetmez. İnsanların en hayırlısı olmaya çalışır. Peygamber efendimiz (s.a.v) buyuruyorlar ki: ”İnsanların en hayırlısı Kur’an-ı en çok okuyanı, en muttakileri emr-i bil maruf ve nehyi ani’l münkeri en çok yapanları ve akrabaya en fazla iyilik edenleridir. ” • Allah Teâlâ bizi Dünya’da halifesi olarak yarattı. Bir Müslüman’ın İslam’ı dünyaya egemen kılmaktan başka bir ideali olmamalıdır. Bu amaç uğruna sürekli ilerlemeli ve kendisini bu amaçtan bir anlık bile olsa alıkoyacak boş işler ile uğraşmamalıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.v) buyuruyorlar ki: ”İki günü eşit olan ziyandadır.” Aziz kardeşlerim, Allah Teala rızası için yapılacak hizmetlerde bulunmayı ve bu hizmetlere katılacak kardeşlerimizin sayısını artırmayı nasip etsin. Selam ve muhabbet ile kalınız. Allah’a emanet olunuz. Celalettin Ceylan www.vefailimyayma.org

11


Yurt iklimi -2012-2013 dönemi geleneksel bilgi yarışması sonuçlanmıştır; birinci Hukuk Bölümü, ikinci Sağlık Bölümü, üçüncü İktisat Bölümü olmuştur. tüm bölümlerimizi tebrik ederiz.

Bu şehr-i Sitanbûl ki bî-misl ü bahâdır Her sengine yekpâre Acem mülkü fedâdır... -Bültenimizi İstanbul konulu şiir yarışmamızın birinci gelen eseri “Eleğimsağmaların Makamından” ile tezyin etmek bahtiyarlığını yaşarken, şehr-i Sitanbul’un nefis manzarasını koyamamak bedbahtlığını yaşıyoruz.

-“İlim Yaymalı” olmak bir ayrıcalıktır. Yoksa nasıl üç yüz küsür çeşit çok kıymetli kitapları bedava fiyatına kütüphanenize katabilirsiniz ki? Evet gerçekten böyle bir imkana sahip olmak hayli zor. Bu ayrıcalığa bizi layık gören ilime ve ilime hizmete adanmış ömürlere teşekkürü bir borç biliriz. -Hızlı Okuma Kursu

-Mayısı iple çekiyoruz; “İlim Yaymalı” olmak ayrıcalığını bir kez daha hatırlayacağımız, Ege Mutfağının damaklarımızda leziz tatlar, dimağlarımızda nefis hatıralar bırakacağı o geceyi...

Yaklaşık sekiz hafta süren bir kurs sonunda katılan arkadaşlarımız hızlı okumak için kilit bilgileri edinerek derslerde talimler ve temrinler yaparak okuma hızlarını alanda uzman Hikmet KONAR nezaretinde geliştirdiler. Her çalışma sonundaki okuma hızlarının çizelgeye kaydedilerek takip edilmesi ile eğitimden alınan faydanın gayet üst seviyede olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca kurs bitiminde hızlı okuma çalışmaları için gerekli olacak tüm program ve dokümanlar CD’ye aktarılarak katılımcı arkadaşlarımıza verildi. -Ebu’l Vefa Hazretlerini Andık İstanbul’un en önemli semtlerinden biridir Vefa. İstanbul’un sur dışında kalan Eyüp Sultan’dan sonra maneviyatın en yoğun hissedildiği, kutsal merkezlerden biridir Vefa. Yakınındaki Süleymaniye Medreseleri ile beraber devrin ulemasının toplu olarak yaşadığı çevredir burası. İstanbul’un

12

www.vefailimyayma.org


fethinin ardından manevi fethin de gerçekleşmesi için Konya’dan kalkıp İstanbul’a gelen Ebu’l Vefa Hazretleri’nden almıştır ismini. Şeyh Vefa Hazretleri, Fatih Sultan Mehmed Han’ın desteği ve yakın alakasına mazhar olmuş, padişah tarafından onun için bir cami ve çifte hamam yaptırılmıştır. Şeyh Vefa hazretleri de caminin yanındaki ara¬zi üzerinde derviş hücreleri, kütüphane ve imaret niteliğinde bir mutfak yaptırmıştır. Bizler de Vefalılar olarak, Vefa İlim Yayma Yurdu olarak Şeyh Vefa Hazretlerini anmak ve anlamak maksadıyla çeşitli program ve ziyaretler düzenleyerek yurdumuzun hemen yakınında bulunan Şeyh Vefa Hazretlerine olan komşuluk vazifemizi yerine getirmeye çalıştık. Bu kapsamda; Sabahattin Zaim Üniversitesi, Eğitim Fakültesi’nden Yrd. Doç. Dr. Ertuğrul Oral Hocamızın ağzından Ebu’l Vefa Hazretleri’nin hayatını ve yaşadığı dönemi tekrar analiz etme imkanı bulduk. Klasik Yayınları’ndan çıkan “Bir Semte Vefa” isimli eserden, İstanbul Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Tasavvuf Ana Bilim Dalı’ndan Prof. Dr. Reşat Öngören Hocamızın “Şeyh Vefa’nın Tarihi ve Tasavvufi Kişiliği” üzerine kaleme aldığı yazısını öğrencilerimize dağıttık. Son olarak öğrencilerimiz Ebu’l Vefa Hazretleri’nin ruhaniyetlerine bir hatim indirdiler. Vefa Camii’nde yaptığımız yatsı namazı programı sonrası Şeyh Vefa Hazretleri’ni kabri başında ziyaret ettik ve hatim duası yaptık.

-Geleneksel Yurt Pikniği 19 Mayıs sabahı yurtta tatlı bir heyecan idaricilerimiz bir yandan yiyecekleri arabalara yüklemeye çalışıyorlardı,öğrenciler de sportif faaliyetler için rengarenk giyinmişlerdi.Toplanma noktamız olarak Eminönü iskelesi belirlenmişti.

Vapura ilk adımımızı attığımızda boğazın serin havasını almaya başladık derken vapur boğazın sol yakasından tarihi eserleri selamlayarak yoluna devam ediyordu. Öğrenciler sanki bir senenin yorgunluğunun kirini ve pasını boğazın serin sularına bırakırcasına etrafı izliyorlardı. Belki de bizim için en önemli şeylerden bir tanesi de yüksek lisans yurdunda kalan Fatih KÖSE Abimizin boğaz kıyısında huzur içinde bekleyen tarihi eserlerimizi bize teker teker tanıtmasıydı.

www.vefailimyayma.org

13


Yurt iklimi Peşi sıra oyunlar gelmeye başladı: futbol,çuval Tarihimizde önemli anlara tanık olmuş o nadir yarışı derken belki de en eğlenceli ve en zor olan eserler hakkında bilgi sahip olmak hem de böyle elma yeme yarışı yapıldı.Belki de onu bu kadar derin bir bilgiye sahip bir kişi tarafından bilgilendi- çekici kılan ucundaki ödüldü. İkramlar,yemekler rilmek pikniği cazip kılan başka yönlerden bir tanesiydi. Vapur ilerlerken öğrenciler de bir yandan fotoğraf çekiyor diğer yandan da ‘’acaba bir daha böyle bir fırsat elimize geçer mi’’ dercesine boğazın kıyısındaki bütün ayrıntıların görsel hazzını yaşamaya çalışıyorlardı.

Yaklaşık bir saatlik yolculuk süresinin sonunda neşe,huzur ve heyecan içinde piknik yapacağımız yerin kıyılarına vardık.Vapurdan indiğimizde kafamızda iki soru işareti vardı.Namaz için bize yakın bir camii olacak mı ? ikinci sorumuz eğleneceğimiz yer eğlenme ihtiyacımıza cevap verecek mi? Birkaç dakikalık yürüyüşten sonra piknik yerimize ulaştık.Herkes ayrı bir telaş içindeydi.Kimisi top

oynuyor kimisi fotoğraf çekiyor bazı ağabeylerimiz de öğle yemeği için hazırlıklar yapıyordu.Bir ses yükseldi ‘’ halat yarışı başlayacak! Ekipleri kurun! ‘’ diye. Yarış tüm heyecanı ile başladı ve 3-4 tur sonucunda kaynaşma bölümü birinci geldi.

14

www.vefailimyayma.org

derken öğrencilerde beliren günün yorgunluğu artık yurda dönmenin işaretiydi.İkindi namazından sonra tekrar iskeleden Eminönü’ne doğru yola koyulduk.Bu sefer boğazın Asya kıyılarından gelmeye başladık.Bol miktarda tarihi ve kültürel yapılarla karşılaştık.Rehberimizin aydınlatıcı bilgileri sayesinde güzel bir dönüş oldu.Boğazın o harika manzarasını arkamızda bırakarak yorgun bir şekilde Eminönü iskelesine demir attık. Sonra da güzel ve eğlenceli geçen bir günün verdiği mutlulukla yurda ulaştık.Böyle güzel ve faydalı etkinliklerin devamını temenni ederiz. Mehmet ÖZKAZANÇ -Bir yılın daha sonuna geldik demek... Mutlu bir gece, kardeşlerimiz emeklerinin semeresini toplayabilecekleri zaman geldi. Lakin hüzünlüyüz biraz da aramızdan ayrılacak olmaları hasebiyle. İlim Yayma ailesi sizi kendi içinde görmekten gurur duydu. Muvaffakiyet dilekleri, muhabbet ve dua ile...


Mürekkebin Işığı Hani Biz Lâ İlâhe İllallah Demiştik! Müslüman’dık, elhamdülillah, iman ediyorduk. Her şeyden önce “Allah birdir ortağı yoktur.“ demiştik. Allah’a ortak koşmayacağımıza daha yolun en başında söz vermiştik. Ortak koşmayacaktık, söz vermiştik, dilimizle; sadece dilimizde kalmıştı, kalbimizde buna dair ufacık bir emare bile yoktu. Acaba bütün hücrelerimizle, benliğimizle inanmış mıydık bu sözümüze? İnanmamıştık, maalesef inanmamıştık. Söz vereli çok olmamıştı aslında ama sözümüzü unutmaya başlamıştık. Ne de olsa dilimizle söylemiştik. Sosyal statü, kapitalizm, egoizm hücrelerimize kadar işlemişti o en başta verdiğimiz muhteşem söz işlemesi gerekirken, o yaradılış harikası hücrelerimize.

İhanet ediyorduk özümüze, zulmediyorduk aslında. Evet Allah’ın varlığına birliğine inanıyorduk ama yaşantımızda bunun en ufak bir emaresi bile görünmüyordu. Olmazsa olmazlarımız vardı; makam, diploma, mal, mülk bunlar küçük putlarımızdı hayatımızda, farkında bile değildik putlaştırdıklarımızın. Her geçen gün yenisini ekliyorduk putlarımıza ve bu nedenle biz yine benliğimizi kirletiyorduk. İnsanlığın geleceği bize bağlıyken, yaradan bizi yeryüzüne halife kılmışken, kendimizi basitleştirip putlarımıza bağlı kılıyorduk. Kaybediyorduk insanlığımızı kirletiyorduk temiz fıtratımızı. Artık hatırlayamaz olduk o ilk sözümüzü. Hani biz “Lâ ilahe illallah” demiştik! Ahmet Yağbasan/a.yagbasan@hotmail.com www.vefailimyayma.org

15


Mürekkebin Işığı

Yurt iklimi

Modernleşmeyi tüm sancılarıyla yaşamış bir ülke. Doğu ve Batı arasında kalmış, hangi tarafa gideceğini bilemeden , son 200 yıldır pek çok sorusu olan , huzursuz bir imparatorluk ve yeni Cumhuriyet. Türkiye. İşte bu sancılı topraklarda, geçiş dönemini yaşayan son Osmanlı alimlerinden biridir İbnülemin Mahmud Kemal İnal. Bu büyük alimi tanımak için bu kısa çalışma, değil bütün yönlerini bir yönünün bile hakkını veremez. Bizim amacımız, bu çalışmada sohbet meclislerinden bahsederek, çok iyi tanımayanların nezdinde bir dikkat cereyanıdır.

Hayatı ”17 Kasım 1871 tarihinde İstanbul’un Beyazıt semtinde Mercan Ağa mahallesinde dünyaya gelen İbnülemin, Sadrazam Yusuf Paşa’nın uzun yıllar mühürdarlığını yapan, Rumeli Beylerbeyi unvanına sahip Mehmet Emin Paşa ile Hamide Nergis Hanım’ın oğludur. İbnülemin’nin soyu baba tarafından Hz. Hüseyin’e kadar uzanması sebebiyle babası “seyyid” unvanı ile de tanınmaktadır. İbnülemin de gerektiğinde bu unvanı kullanmıştır. Ailenin baba tarafından bir kolu da Buhara emîrlerinden Arapkir’e yerleşmiş Selcenoğulları’na uzanır. Ayrıca İbnülemin babasının anne tarafından dolayı Arapkir’de Gökbeylioğlu ailesinden Yusuf Kâmil Paşa ile de akrabalıkları vardır. Çocukluk yıllarının çoğu zamanını Yusuf Kâmil Paşa’nın eşi Zeynep Kâmil Hanım’ın konağında geçiren İbnülemin, ilk resmi eğitimine Mercan Ağa Sıbyan Mektebi’nde başlar ve 1885’te Şeyhzade Rüşdiyesi’nden mezun olur. Daha sonra bir buçuk sene babasının görevi dolayısıyla Kozan’da bulunur. Döndüklerinde Mektebi Mülkiye’nin yatılı kısmına kaydolur. Ancak buradan öğrenimini bitirmeden ayrılıp dinleyici olarak Mektebi Hukuk derslerine devam eder. İbnülemin, bu resmî eğitiminin yanında zamanın geleneklerine uygun olarak, küçük yaşta önce babasından daha sonra da konaklarına gelen dönemin tanınmış hocalarından özel ders alır. Bunlar arasında Mehmet Akif ile birlikte eğitim gördükleri Akif’in babası Fatih müderrisi İpekli Mehmet Tahir Efendi’de bulunmaktadır. İbnülemin kardeşi ile birlikte Trabzonlu Hoca Hüsnü Efendi’den tefsir, hadis ve Fars edebiyatı okumuştur. Ayrıca meşhur hattat Hasan Tah-

02 15

www.vefailimyayma.org


sin Efendi’den hüsnihat meşk etmiş ve icazet almıştır. Kozan’da bulundukları sırada kardeşi ile aldıkları dersler ile hem Arap ve Fars edebiyatındaki birikimlerini artırmış hem de Fransızca’larını geliştirmişlerdir. Ayrıca bu arada resmî muamelat usullerini ve kalem işlerini öğrenmişlerdir.“[1] Eğitiminden sonra uzun yıllar pek çok hizmette bulunan İbnülemin, çok yönlü kişiliğiyle geniş bir alanda çalışmalar yapan, Osmanlı alimlerinin son kutuplarındandır. Edebiyattan musikiye, gazeteciliğe, müzeciliğe kadar pek çok alanda okumalar yapmış , araştırmış ve çok değerli 21 eseri Türk kültür ve irfan dünyasına bırakmıştır.

Sohbet Meclisleri İbnülemin Mahmud Kemal İnal Bey’in meşhur sohbet meclislerini duymayanımız yoktur herhalde. İnsan o meclisteki yazılanları okurken bir ‘ah’ etmeden geçemez sanıyorum. Devrin en büyük alimleriyle beraber ve İbnülemin nezaretinde. Ah çekiyoruz çünkü biz bir önceki cümlenin bütün kelimelerini, kelimelerin kendileriyle birlikte kaybetmiş bir nesiliz. Artık ne meclis var , ne de alim. Allah bize tekrar öyle alimleri nasip etsin diyelim ve biraz sohbet meclislerinin atmosferine bakalım. Öncelikle o meclislerde bulunmuş birine kulak kabartalım.. ‘’ bir pazartesi akşamı ben de Bakırcılar’daki sarı boyalı meşhur Emin Paşa konağına davet edildim. Emin Paşa konağı, kendisince Topkapı Sarayı’ndan bile zengin bir sanat ve irfan hazinesiydi: Eşi bulunmaz nadide eserler, el yazması kitaplar, edebiyat ve musiki hayatımızın meçhullerini çözecek vesikalar, çeşm-i bülbüller, eser-i İstanbullar o hazinede toplanmıştı hep. Beni çağırdığı gece bir musiki ziyafeti varmış. Az ışıklı, çok rutubetli bir avludan geçtim. Her basamağı eski bir ses veren merdivenleri çıktım ve huzura girdim. Sedirler, koltuklar, sandalyeler davetlilerle doluydu : Şair

Halil Nihat Boztepe, Prof. Mükrimin Halil, Mithat Cemal hatırımda kalanlardır. Bir de gözümün önünden gitmeyen duvarlar var: Sülüs, nesih, ta’lik levhalar ve eski tabaklarla süslü duvarlar ... Gösterilen yere oturdum. adet böyleydi. Üstat oturacağınız yeri, rütbenize göre seçer, işaret ederdi! ‘’[2] Görüldüğü gibi sohbet meclislerine öncelikle her isteyen gelemezdi, çünkü herkesin yeri bizzat rütbesine göre sabitti. Emin Paşa konağı musikiden edebiyata , hattan tasavvufa ve devlet meselelerine kadar her türlü bahsin konuşulduğu, son sohbetlere şahit olmuş ve unutulmaz fasıllar görmüştür. Kuşkusuz, hazret bu geleneği çocukken içine girdiği büyüklerinin meclislerinden edinmiş ve 50 yıl boyunca bir geleneğin belki de son halkası olmuştu. Evet Dostlar , Bize düşen bu şahsiyetleri incelemek, okumak , bilmek , örnek almak ve hatta başkalarına aktarmaktık. Her şeyden önce Müslümanlar olarak Osmanlı nostaljisini bir kenara bırakarak , edebiyatın, musikinin , sanatın , tasavvufun ve geleneklerimizin peşine düşmeli ve bu modern çağda akıntıya karşı kürek çekerek , keşf-i kadimin çilesini çekmeliyiz. Şuna şüphe yok ki onlar bizden daha gayretliydi. Bir medeniyeti 1000 yılda en ince ayrıntısını düşüne düşüne inşa etmeye çalıştılar. Şimdi bize düşen üstüne toprak serpilen kadimin toprağını temizlemektir. Sabırla,gayretle,imanla. Bunu da bu büyük şahsiyetleri tanıyarak ve eserlerini okuyarak yapabiliriz. Bu ufak çalışmamızda, elbette ki bu büyük alimin bütün yönlerini hatta bir yönünü bile sığdıramayız, lakin yine büyük şahsiyetler olan Yahya Kemal ve Süleyman Nazif iki mısraya sığdırmaya başarmışlar. Hezar gıbta o devr-i kadim efendisine Ne kendi kimseye benzer, ne kimse kendisine! ________________________________________ [1]- Diyanet, İslam Ansiklopedisi [2]- Yağmur Degisi

N. Kemal Yıldız / yldznamikkemal@gmail.com

www.vefailimyayma.org www.vefailimyayma.org

03 16


Mürekkebin Işığı TÜKETİM KATEDRALLERİ Bir tüketici olarak 30-40 yıl önce yapamayacağımız birçok şeyi bugün yapabiliriz. -Çoğu tanınmış zincirlerden olan yüzlerce mağazanın bulunduğu ve içinde seçim yapılabilecek milyonlarca mal ve hizmet bulunan ve ayrıca eğlence parkı da bulunan çok büyük, aydınlık, renkli bir alışveriş merkezinde alışveriş yaparak bir gün ya da daha fazla geçirmek. -Uçsuz bucaksız bir deniz ve tropik adaların güzelliğini, ayrıca otel lüksü, bir kumarhane, bir alışveriş merkezi, bir sağlık kompleksi, eğlenceler ve para harcayacak birçok başka yer sunan lüks, yüz bin tonluk bir yolcu gemisiyle seyahat etmek. Bunlar yeni tüketim araçlarına örnektir. Bu araçlar çok geniş bir yelpazede yer alan mal ve hizmetleri tüketmemize olanak sağlar. Ama bu yerler yalnızca tüketmemize olanak sağlamaktan daha öte şeyler yaparlar; bizi tüketime yöneltmek, hatta zorlamak üzere yapılandırılmışlardır. Bu ortamların başında alışveriş merkezleri, siber alışveriş merkezleri, fast food restoranları, konulu parklar ve yolcu gemileri gelir. II. Dünya Savaşı’ndan sonra tüketim araçlarının ivmelerinde dramatik bir artış görülmektedir. İnsanlar daha fazla mal ve hizmet istiyor ve alabiliyor. Ama neden insan bu kadar çok ister hale geldi? Bunun bir nedeni, birçok insanın daha fazla kaynağa sahip olması ve bu kaynakların büyük kısmını kişisel tüketime harcamak istemeleri. Ayrıca bu istekleri oluşturmaya ve insanları tüketime sevk etmeye yönelik reklama da muazzam miktarda para yatırıldı. Bu aşama üretim toplumundan tüketim toplumuna geçişte ilk aşamayı temsil ediyordu. II. Dünya Savaşı’ndan sonra yeni tüketim araçlarının gelişimi, 1920’lerde reklamcılıkla başlayan tüketicileri kontrol etme çabalarına destek oldu. İnsanları tüketim alanında tutma isteği en açık şekilde kredi kartlarında görülür; kredi kartları kolay kredilerle insanları tüketime çeker, sonra “ödüllü tatiller”, yeni kartlar ve yüksek kredi limitleriyle daha da fazla

17

www.vefailimyayma.org

tüketmeye cezbeder. Yeni tüketim araçları tüketim katedralleri olarak görülebilir yani birçok insan için büyülü, hatta bazen kutsal, dinsel bir karaktere sahiptirler. Sürekli daha fazla tüketiciyi kendilerine çekmek için bu tüketim katedrallerinin tüketim için daha da büyülü, fantastik, sihirli ortamlar sunmaları ya da en azından sunuyor gibi görünmeleri gerekir. Moskova’daki McDonald’s restoranının açılışında bir

işçi “ sanki Chartres Katedrali’ydi orası… ‘kutsal bir haz’ yaşama yeri diye söz etmiştir. Disney Dünyası’nı ziyaret, “orta sınıf haccı, güneşte pişen kente zorunlu bir ziyaret” olarak betimlendi. Alışveriş merkezleri, insanların “tüketim dinleri” nin vecibelerini yerine getirmek için gittiği yerler olarak tarif edilir. Alışveriş merkezleri geleneksel


olarak tapınakların sağladığı türde bir merkezilik sağlar ve benzer bir denge, simetri, ve düzene sahip olacak şekilde inşa edilirler. İnsanlar kendilerine özel cemaate, bir topluluğa dâhil olma duygusu da edinirler. Bu değişiklerin sonunda, tüketimin yaşamlarımıza kadar sızması; tüketimin bizi tüketmesi artıyor. Sık sık kendimizi tüketime adanmış ortamlarda buluyoruz. Evlerimiz bile tüketim aracı

haline gelmiş durumda; tele-pazarlama, kataloglar, evden alışveriş kanalları ve siber mağazaların işgali altında. Tüketme baskısından çok az kurtulabiliyoruz. Yeni tüketim araçları tüketim miktarını da değiştirerek artırmıştır. Bu araçlar insanları tüketime çekmek için estetik ve bilimsel olarak tasarlanmışlardır. Örneğin;

-Alışveriş merkezlerinde insanları merkezin içinde tutmak için çıkış sayısı çoğunlukla kasten sınırlı tutulur; asansörler koridorların sonuna konularak müşteriler tüm koridoru kaydetmeye zorlanır; -Çiçek ya da ekmek bölümü süpermarkette çoğunlukla ilk karşılaşılan yerdir. Tüketicinin iştahını uyandırmak, marketle ilgili olumlu bir izlenim uyandırmak ve tüketicinin kararlılığını zayıflatmak üzere tasarlanmıştır. -Çocuklara yönelik yiyecekler genellikle alt raflara konulur. Bu durum çocukların sadece ürünü görmesine değil ellerine alıp ana babalarına satın alması için yalvarmalarına da olanak sağlar. Böyle örnekler boldur, ama asıl önemli olan, tüketim araçlarının insanları istediklerinden daha çok şey satın almaya ayartacak şekilde yapılanmış olmasıdır. Bu günlerde ise yeni bir tüketim aracı İstanbul’da açılmak üzere “VIALAND”. Türkiye’nin ilk konulu park olma özelliğine sahip olacak olan Vialand gazete manşetlerinde Türkiye’nin ilk Disneyland’ı olarak anılıyor. Yaklaşık 100 futbol sahası büyüklüğündeki 600 dönüm arazi üzerine kurulan Vialand yılda otuz milyon ziyaretçi hedeflemektedir. Dünyanın en popüler temalı parklarının sahip olduğu standartlarda ve ölçekte inşa edilen VIALAND temalı parkının girişindeki 2000 m²’lik alanda tüm görkemiyle yükselen VIALAND Şatosu yer alıyor. Oyun Dünyası, Efsaneler Dünyası ve Macera Dünyası bölümlerinden oluşan temalı parkta hem yetişkinler hem de çocuklar için birbirinden eğlenceli ve heyecan verici 50’den fazla eğlence ünitesi bulunuyor. VIALAND temalı parkının gençlere özel kurgulanan Macera Dünyasında, Adalet Kulesi (Tower Ride), Çılgın Nehir (Rafting Ride), Viking (Splash Coaster), Jetski, King Kong, 360, Hayal Perdesi gibi 50’den fazla ünite yer alıyor. Zindan ve Safari Tüneli ise yetişkinler için korku ve heyecan dolu bir gezinti vaat ediyor. Hiç kuşkusuz Türkiye’nin Disneyland’ı olmaya aday yeni bir tüketim katedrali bizleri bekliyor. M. Sacid Taştepe / sacid2011@gmail.com

www.vefailimyayma.org

18


Mürekkebin Işığı Finans Kurumları ve

Murabaha

“Faiz yiyenler ancak şeytan çarpmış olanın kalkışı gibi kalkarlar.” Bu onların: “Alım satım da ancak faiz gibidir.” demelerinden dolayıdır. Oysa Allah alışverişi helal, faizi haram kılmıştır. Kime Rabbinden bir öğüt gelir de faize bir son verirse, artık geçmişi kendisine, işi de Allah’a aittir. Kim faize geri dönerse artık onlar ateşin halkıdır, orada sürekli kalacaklardır. Allah, faizi yok eder de, sadakaları artırır. Allah, günahkâr kafirlerin hiç birini sevmez.” (Bakara 2/275-276) “Faiz alana da verene de lanet olsun!” Hadis-i Şerif Bu yazımızda acizane kısaca finans kurumlarından ve bu kurumlarda uygulanan “murabaha” sistemini anlatmaya çalışacağız. Zira günümüz Müslümanlarının en büyük problemlerinden biri İslami bir iktisat sisteminin bulunmayışıdır. Bu nedenle finans kurumları çoğu Müslüman tarafından “güvenli liman” kabul edilmektedir. Fakat bu düşünce ne kadar doğrudur? Finans kurumlarının tarihi seyri ve tanımı Bu sistemin Türkiye’deki tarihi seyri şu şekildedir: 1985 yılında Albaraka Türk ve Faisal Finans Kurumları tarafından ilk uygulama başlatılmıştır. Daha sonra 1989’da Kuveyt Türk Evkaf Finans Kurumu, 1991’de Anadolu Finans Kurumu, 1995’de İhlas Finans Kurumu, 1996’da Asya Finans Kurumu, 2005’de de Anadolu Finans ile Family Finans Kurumlarının birleşmesiyle Türkiye Finans Kurumu bunları takip etmiştir. Genel olarak bu sistemin kuruluş amacının faizli bankalara alternatif olması içindir dense de konu hakkında araştırma yapanların çoğuna göre esas amaç, şudur: Dini hassasiyetlerinden dolayı, Hz. Allah Teâlâ’nın yasak kılmış olduğu faize bulaşmamak için ekonomiye katılmayan mali değerlerin yastık altından çıkarılıp yabancı sermaye ile beraber ekonomiye katılmasını sağlamaktır.

19

www.vefailimyayma.org

İslam fıkhına göre finans kurumlarının durumu Genel olarak Müslümanlar arasında finans kurumlarıyla alakalı yaygın olan sorular; yatırılan fonlar mukabilinde kâr payının alınması, ev veya araba gibi malların alımı için kredi kullanmanın caiz olup olmaması hakkında olmuştur. Murabaha: Kişinin elinde bulunan malının, kendisine mâl olduğu fiyatı söyledikten sonra belli bir miktar kâr koyarak bir başkasına satmasıdır[1]. Mesela bir tüccarın: Bu malın bana maliyeti bin liradır, sana bin yirmi liraya satarım demesi ve müşterinin de bunu kabul etmesi bir murabaha alışverişidir. Şartlarına riayet edilerek yapılan murabaha alışverişi dinen caizdir. Buna göre kişinin finans kurumuna giderek bana bir ev lazım ancak peşin ödemeye imkânım yok, siz benim istediğim vasıflarda veya göstereceğim bir evi satın alıp da üzerine kârınızı koyarak ödeyebileceğim şekilde bana vadeli satın demesinde dinen bir mahsur lazım gelmez. Ancak burada dikkat edilmesi gereken önemli bir unsur vardır. Bu da; bankaya gelen şahsın göstermiş olduğu evi veya herhangi bir malı banka öncelikle kendisine satın almalıdır. Bu satın alma işlemini bizatihi kendi personeliyle yapabileceği gibi kendisine gelen müşterisine vekâlet vermek suretiyle de yapabilir. Banka, satın alma işleminden sonra ikinci bir akitle kendisine gelen şahsa, o yeri konuştukları ödeme şekliyle satar. Diğer bir ifadeyle bu işlemin dinen caiz olabilmesi iki alışverişin olmasına bağlıdır. Şu kadar var ki bu iki alışverişin evrak üzerinde olması şart değildir. Yani ihtiyaç duyulan şey şayet ev ise tapusunun, araba ise satışının (ruhsatının) ilk önce kurum üzerine daha sonradan müşteri konumunda olan şahsa verilmesi şart değildir. Zira İslam hukukuna göre alışveriş akdi yapanların sözleriyle oluşur, tapunun veya ruhsatın verilmesiyle değil. Tapu veya ruhsat, tescil için şarttır akdin oluşması için dinen şart değildir. Kredi kullanmak için finans kurumuna giden kişiden, kurumun belli bir miktarı peşin talep etmesi durumunda veya satın almak istediği malın belli bir miktarını ödemeye imkânı olduğundan eksik kalan kısmına kredi istemesinde izlenmesi gereken yol iki türlüdür: • Kurumun satın aldığı malı, müşterisine ikinci akitle satarken müşterinin getirdiği peşin miktarı alır. Geriye kalan miktarda vade yapar. • Kuruma gelen müşteri, elindeki nakdi vererek


almak istediği malı kurumla beraber ortaklaşa satın alır. Daha sonradan kurum, ortak olduğu maldaki hissesini, üzerine kâfrını koyarak belli vadeyle satar. Bu şekilde yapılan muamelelerde dinen bir sakınca söz konusu değildir. Zira kişinin tamamına sahip olduğu malını, peşin veya vadeli satması caiz olduğu gibi ortak olduğu maldaki hissesini de peşin veya vadeli satması caizdir. Yukarıdaki satırlarımızda da ifade ettiğimiz gibi bu muamelelerin tamamında dikkat edilmesi gereken; malın alımını ve kabzını (satın aldığı malı eline almasıyla) kurum, memuru vasıtasıyla kendisi yapar. Veya kendisine gelen müşterisine vekâlet vermek sureti ile de yaptırır. Zira bankanın satın aldığı malı ikinci akit ile müşterisine satmasının caiz olması, satın aldığı malı kabzettikten sonra olması durumundadır. Çünkü menkul olan mallarda kişinin alım yapmadan tasarruf etmesi Hanefi mezhebinde ittifakla caiz değildir. Gayrı menkul mallarda ise kabızdan önce tasarruf, İmam Ebu Hanife ve İmam Ebu Yusuf (Allah onlara rahmet etsin)’a göre caiz olsa da İmam Muhammed (Allah onlara rahmet et¬sin)’e göre caiz değildir.[2] Müessesenin bizatihi malı satın alıp kabzetmesi, malın ikinci satışının caiz olabilmesi için yeterli olduğu gibi müesseseye gelen müşterinin müesseseden aldığı vekâlet ile müessese namına o malı satın alıp kabzetmesi de yeterli olacaktır. Zira vekil asıl gibidir. Vekilin o malı kurum namına alıp kabzetmesi kurumun bizzat o malı alıp kabzetmesi gibidir. Daha sonradan kurumun, satın aldığı malı ikinci bir akitle o kişiye satması da caiz olacaktır. Bir şeyi alıp tutmak anlamına gelen “kabz” ya hakikaten olur veya hükmen olur. Hakiki kabız; bizzat kişinin satın aldığı malı eline almasıyla oluşur. Hükmen kabız, satın alan kişinin satın aldığı malı, kabzetmesine mani olan şeylerin ortadan kaldırılmasıyla oluşur. Buna tahliye yolluyla “kabz” da denir[3]. Hanefi mezhebine göre sarf akdinin dışında kişinin gerek hakikaten gerekse hükmen kabzettiği malda tasarruf etmesi caizdir. Bazı Müslüman tüccarların şöyle bir iddiaları vardır: Piyasadaki bazı faizli bankalar, aynı muameleleri yani kişiye lazım olan herhangi bir malı, öncelikle satın alıp daha sonradan ikinci akitle o kişiye faizsiz bankalarda olduğu gibi satma işlemini yapmaktadırlar. Ve aynı zamanda bunların koydukları vade farkı, faizsiz bankalara nispetle daha düşüktür.

Yazımızın başında da ifade ettiğimiz gibi faiz işlemi velev ki finans kurumu tarafından da yapılsa faizdir yani dinen haramdır. Aynı bu doğrultuda İslam’ın kabul ettiği alışveriş şekli olan murabaha sistemi de şartları yerine getirilirse dinen caizdir velev ki bu muameleyi faizli banka yapsın. Dolayısıyla faizli bir bankanın İslam’ın kabul ettiği herhangi bir akidi yaparsa bu işlem akit olması itibarıyla sahihtir. Lakin burada kişinin alışveriş yaptığı müessesenin malının (sermayesinin) çoğunluğunun helal olup olmaması açısından bakmak gerekir. Şöyle ki; Piyasadaki faizli bankaların ekseri kazançları faiz yoluyla olduğundan bunlarla velev ki mubah bir alışveriş yapılması dahi caiz değildir. Müslüman için dini hassasiyet asıl olmalıdır. Dünyevi meta uğruna dini hassasiyetini bırakması bir Müslüman için söz konusu olmamalıdır. Aynı bu doğrultuda finans kurumlarının insaflı olması da gerekmektedir. Müslümanların dini hassasiyetlerini, dünyevi çıkar uğruna kullanmamalı ve bunun mesuliyeti mucip bir iş olduğunu unutmamalıdırlar. Netice Finans kurumlarında vazifeli olan personellerin şahsi inisiyatiflerinin olduğunu, finansman ihtiyacı için bu kurumlara başvuranların teklifleri doğrultusunda farklı işlemlerin yapıldığını duymaktayız. Durum böyle olunca, finans kurumlarının her türlü finansman işlemleri mutlak olarak caizdir, demek mümkün olmamaktadır. Dolayısıyla Müslüman kardeşlerimizin finans kurumlarıyla yapmak istediği finansman işlemlerinin detayını, bu işi bilen ilim adamlarıyla görüşmelerini ve bu konuda fetva sormalarını tavsiye etmekteyiz. Yazımızı sonlandırırken makalelerinden faydalandığımız Fatih Kalender Hocamıza şükranlarımızı arz ederiz. Fi Emanillah! [1]- Tuhfetu’l Fukaha c:2 s:105, El-Muhitu’l-Burhanî c:7 s:39, Ali Haydar Efendi Mecelle Şerhi madde 123, İslam Hukuku Elmalılı M.Hamdi Yazır c:3 s:458 [2]El-Lubap fi şerhi’l-kitab c:2 s:34-35 [3]İbni Abidin c:4 s:562

M. Sami Şekeroğlu / msamisekeroglu@gmail.com

www.vefailimyayma.org

20


Mürekkebin Işığı İmana Şirk Bulaştırmanın Adıdır İhlassızlık! Îmandır o cevher ki İlâhî ne büyüktür... Îmansız olan paslı yürek sînede yüktür! M.AKİF ERSOY Tarih boyunca tevhit ve şirk (Hak ve batıl) mücadelesi devam etmiştir. Tevhit dinine karşı türedi dinler, indirilen dine karşı uydurulan dinler, tarih sahnesinde boy göstermiştir. Bu mücadele eskimez yeni olarak geçmişte olduğu gibi günümüzde de devam etmektedir. Toplumlar hakkı hakikati unutmaya başladıklarında hakkı hakikati hatırlatacak ‘zikir’ ve ‘müzekkirler’ yani vahiy ve resuller gönderilerek toplumlar uyandırılmak, ihya ve inşa edilmek istenmiştir. Bu ‘Zikirler’ sayesinde insanlar tevhit ve şirk mücadelesindeki yerlerini belirlemiş vahyi sorumluluklarını yerine getirmek gayreti içerisine girmişlerdir. Tevhit dininin “zikr”i temelde üç ana konuyu ihtiva etmektedir; uluhiyet, nübüvvet ve ahiret inançları. Bu inançlar indirilen zikir ve gönderilen müzekkirlerle hatırlatılmıştır. Tevhit elçilerinin mektuplarının muhtevasını insanların vicdanlarında, akıllarında, yaşamlarında bulunan uluhiyet ve rububiyet anlayışlarının düzeltilmesi ve beşerin neliği /kul oluşu tedebbür ettirilmiştir. (Enbiya 25;Araf 59;Yusuf 40;Hud 12) ‫ِنوُدُبْعاَف اَنَأ اَّلِإ َهَلِإ اَل ُهَّنَأ ِهْيَلِإ يِحوُن اَّلِإ ٍلوُسَّر نِم َكِلْبَق نِم اَنْلَسْرَأ اَمَو‬

“Senden önce hiç bir elçi göndermedik ki, ona şunu vahyetmiş olmayalım: “Benden başka ilah yoktur, öyleyse bana ibadet edin.” (Enbiya 25) Tevhit kulların neliğini hatırlattığı gibi kulların nasıl hareket edeceklerini, tevhidi duruşa nasıl sahip olacaklarını da hatırlatmıştır. Kur’anıkerim’e baktığımızda inancımızın nasıllığı konusunda dikkatlerin çekildiği en temel vasıflardan birisinin de ihlas olduğu görülür. İhlas kelimesi bir şeyi saf/safi kılmak, bir şeyden ayrılmak, gösterişi bırakmak, arı, katışıksız gibi anlamlara gelmektedir.

21

www.vefailimyayma.org

‘İhlas’ samimiyet, açık sözlülük, gösterişi terk etmek demektir. Zıttı karıştırmak, kirletmek, saflığını bozmaktır. İhlâsın ıstılahi/dinî anlamı ise gizli ve açık bütün nevileriyle en büyük günah(4/8 ) büyük zulüm/ adaletsizlik(31/13 )büyük cehalet (21/24)apaçık sapıklık(46/5 ) olan şirkten uzak ve tevhit üzere Yüce Allah’a kulluk edilmesi, ibadette sadece Allah rızasının kastedilmesi, akidede şirki kökten reddedilip akidenin Allaha has kılınması, amelde riyanın terk edilip yapılanın sadece Allah için yapılmasıdır. Allah yolunda (fisebillillah 4/46) Allah’a doğru (ilallah 51/ 50) rızayıbariyi baz alarak (livechillah76/8-9)hayatın yörüngesine rıza-i ilahiyi koyarak(merdatillah 2/207 ) sıdk, sadakat içerisinde(33/23) muhabbetullahla (2/165) Allah için olarak, Allahın tasarrufuna girerek (2/156)takva elbisesine bürünüp (7/26)Allahtan hakkıyla haşyet duyup( 13/21)Rabbini görüyormuşçasına(ihsan )ibadet edip tevhidi bir yaşam tarzı olarak benimseyip ibadeti, uluhiyeti, rububiyeti Allah’a has kılmanın adıdır ihlas. Bu kelime Kur’anıkerim’de 112. surenin ismi olup bazı rivayet ve yorumlarda 109. sure olan Kafirun suresinin farklı bir adı olarak da zikredilmektedir. Bu iki sureye ihlaseyn( iki ihlas) de denilmiştir. İhlâs bu surelerin sadece ismi değil, konusudur da. Bu surelerde tevhit anlayışının uluhiyet ve rububiyet inançları tebyin edilmiştir. Kur’an’ın diğer surelerinde de kullanılan “ihlâs” kelimesi bu surelere isim olmuştur. Ancak bu surede “ihlâs” kelimesi kullanılmamıştır. Bu isim, surelerin manası itibariyle verilmiştir. Surelerin esbabınüzulüne bakıldığında bu surelerle müşriklere karşı İslâm’ın ve Müslümanların tavrının belirlendiğini, temel düsturun ihlas olduğunu, küfür /şirk ile İslâm arasındaki faklılığın ihlas olduğu ifade edilmektedir. Örnek olarak Kafirun suresinin sebebinüzulüne bakıldığında müşrikler tarafından uygulanan baskı ve zulmün İslâm davasını engelleyemediği ve engellenemeyeceği müşrikler tarafından anlaşılınca, müşrikler Rasulullah (s.a.s) ile uzlaşma zemini arayıp zaman zaman bir takım tekliflerle ona giderek, onu davasından vazgeçireceklerini sanıyorlardı. İbn Abbâs’tan nakledilen bir rivayete göre müşrikler Rasulullah’a şöyle diyorlardı: “Biz sana o kadar mal veririz ki Mekke’nin zengini olursun. Eğer bir, kadın istiyorsan seni onunla evlendi-


ririz. İstersen seni önderimiz olarak kabul ederiz. Yalnız tanrılarımızı kötülemekten vazgeç. Eğer bu teklifi kabul etmezsen başka bir teklifimiz var. Bu senin için de bizim için de hayırlı olur.” Rasulullah onlara “O nedir? “ diye sordu. Onlar “Sen bir sene tanrılarımız olan Lât ve Uzza’ya ibadet et. Biz de bir sene senin tanrına ibâdet edelim” dediler. Rububiyetin paylaşılması gibi hiçbir değeri olmayan, müşriklerin kendi kapital sistemlerini ve otoritelerini devam ettirebilmeleri için önerdikleri teklif tevhit akidesinin hiçbir zaman kabul etmeyeceği tevhit dininin Rabbi / Maliki tarafında kesin olarak reddediliyor. Kur’anıkerim’e tezekkür ve tedebbür etmek için baktığımızda rabbimizin dini kendisine has kılmaktan bahsettiği görülecektir. (4/146; 39/3; 7/29) Kur’an neden dini Allah’a has kılmak gibi bir kavrama yer vermektedir? Din zaten Allah’ın değil midir? Hemen burada belirtelim ki, böyle bir vurgu, Kur’an temel muhtevasında olduğu gibi bir kez daha şirk-tevhit ayrımına dayanmaktadır. İhlassızlık, ihlas kaybı olarak da ifade edilebilir. Dini Allah’a has kılmak ihlas sahibi olup, aracısız kulluk etmektir. Yani, Allah’ın olan, Allah’a özgü olan dini “Allah’a has kılmak” tevhidin tahakkuku demektir. Şirke karşı biz insanları uyarmaktadır. Öncelikle “halis din”in ne olduğu anlaşılmalıdır. “Halis din” sözünden, bir de mefhum-u muhalifinin, “halis olmayan din”in var olduğu anlaşılmaktadır. “Halis din” olduğuna göre “halis olmayan din” de var demektir. Olmasaydı Allah (cc) dikkat çekerek, “halis din Allah’ındır” demezdi. Şirk, Allah’ın halis dininden sapmadır, safiyetini bulandırma, has haline yabancı şeyler karıştırmaktır. İmana şirk bulaştırmanın adıdır ihlassızlık. Şüphesiz iki din vardır; biri Allah’ın dini, bütün resulleri aracılığıyla kullarına hatırlattığı İslam, diğeri de İslam’ın dışında, ama İslam’a alternatif olarak uydurulmuş, insanları heva ve heveslerine kulluk etmeleri için uydurulan veya indirilene uymak yerine indirileni kendilerine, düşüncelerine, akıl ve hislerine uydurdukları her türlü yaşam biçimi, doktrinler, ideolojiler ve hayat tarzlarıdır. Dini Allah’a has kılmak, dini Allah’ın dini olarak kabul etmek; dini Allah’ın indirdiği gibi kabul edip, dini tahrif, tağyir ve tebdil etmemek demektir.

Şirkin her türlüsünü şiddetle reddedip tevhide yönelip, tevhidi gözetmek temel hareket tarzı olmalıdır. Lakin bunun içinde öncelikle dini anlayışın vahiyle ve nebevi sünnetle inşa/ihya edilmiş olması gerekir. Velev ki ihlas ve samimiyet söze indirgenmiş olsun! Bizler Mekke müşriklerinin dinlerine olan samimiyetlerini, kendilerini İbrahimî yol üzere olduklarını iddia ettiklerini, tahrif ve tağyir ettikleri salat (8/35 )hac (2/158) ilah(39/3;53/130)...anlayışlarını Kur’anıkerim’den ve rivayet kitaplarından da öğrenmekteyiz. Onların kendi şirk inançları için canlarını ve mallarını harcadıkları malumdur. Ebu Lehep , Ebu Cehil ve niceleri uydurdukları dinin en büyük ‘muhlis’ mukallitleridir dense yanlış olmaz. Ama akideleri bozuk olunca, Allah telakkileri de bozuk yaptıkları amelleri de bomboş, kıymetsiz oluyor. Yani ihlas salt samimiyet demek değildir. Şuurlu bir samimiyet şarttır. Vahye dayalı bir iman, Allah, vahiy ve nebevi sünnet merkezli bir din değil de hurafe, bidat merkezli bir dini anlayışın samimiyetinden ve ihlasından bir fayda gelmeyeceği aksine felaket olacağı bilinmelidir. Şirkin olduğu yerde salih amel olmaz, Çünkü amelin kabul edilmesi için ihlas yani yalnız onun için yapılması ona has kılınarak yapılması gerekir. Rabbimden, bizlere bütün bir hayatımızı kendisine kulluk bilinci ve şuuru içerisinde sürdürüp maksadımızın daima onun rızayıilahisi olmasını temenni ediyorum. Bizi kendisine ihlastan; dinine, resulune, kitabına ve kullarına karşı samimiyetten ayırmasın. Rol model(usveihasene) olan muhlis ve muhlas rasulleri ve nebileri örnek alabilmeyi nasip eylesin. Vahiyle dirilmeyi, ihya ve inşa olmayı, Allah’ın boyasıyla boyanmayı, Bilal Habeşi (r.a) gibi her türlü baskı ve zorbalıklar karşısında ‘EHAD! EHAD!’ demeyi, ihlas üzere yakin olan ölüm geldiğinde canımızı teslim etmeyi nasip eylesin (Amin).-Allahualem-

Özkan Şimşek / selamyolu@hotmail.com

www.vefailimyayma.org

22


Mürekkebin Işığı SABIR BEKLEMEK DEĞİLDİR Pek çoğumuzun sadece “beklemek” olarak algıladığı ve bir musibet karşısında tembelce beklemek sanılan şeydir “sabır”. Halbuki sabır, mana ve muhtevası geniş bir kavram olup, “musibet anında dayanmaktır”. Zıttı acelecilik ve dayanıksızlıktır. Aklın ve şeriatın gerektirdiği hallerde nefsi hapsetmek ve kendine hakim olmaktır. Her insanın kendine göre bir yaşantısı kendine göre bir derdi ve kendine göre beklentileri vardır. Toplumumuzun da dertli kardeşlerine en favori tavsiyesidir “sabret!”. Sabret üstadım! İşsizsen otur kahvede okey oyna yetmedi dördüncüyü ara sakın iş arama iş zaten sana gelecektir! Birisi senin hakkını mı yiyor? Sabret koçum geçecek. Ne gerek var hakkını aramaya ? Kendi ülkende istediğin gibi yaşayamıyor musun? Sabret ya hu! O kadar da kötü değil. Zamanla düzelecek sen sakın sesini çıkarma! Yıllarca bize tavsiye ettikleri fakat bir türlü içini dolduramadıkları “sabır” kelimesini biz hep böyle anladık. Halbuki sabır oturup beklemek değildir, sabır bir zorluk karşısında cehd ü gayret göstermektir. Sabır boyun eğmek değildir; sabır mücadele etmektir. İşte bu yönüyle sabır nebevi bir harekettir. Nitekim Rabbimiz En’am Suresi 34. ayette mealen “And olsun ki, senden önce de birçok Peygamberler yalanlanmıştı da onlar yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine karşı sabretmişler ve nihayet kendilerine yardımımız yetişmişti…” Buyurarak peygamberimizden önce gönderdiği peygamberlerin bir çoğunun kavmi tarafından zulme uğradığını yalanlandığını büyük zorluklarla karşı karşıya kaldıklarını ortaya koyuyor. ayette dikkat çeken nokta ise peygamberlerin onları yalanlayanlara karşı sabretmesidir. Acaba peygamberler bizim gibi mi sabrettiler? Yoksa zorluklarla mücadele ettikten sonra mı Allah’ın yardımı onlara

23

www.vefailimyayma.org

yetişmişti. Aynı şekilde peygamberimiz de karşı karşıya kaldığı zorluklara asla boyun eğmemiş her türlü zorlukla mücadele etmiş “Bir elime güneşi bir elime ayı verseniz yine de vallahi davamdan dönmem! ” diyecek kadar davasına sadık kalmıştır. Bu yönden bakıldığında efendimizin sabır şeklinin hiçbir çaba üretmeden beklemek olmadığı bilakis mücadele etmek olduğu anlaşılmaktadır. Merhum Necip Fazıl Kısakürek Tohum adlı eserinde sabrı şu şekilde tarif etmektedir. “Sabır unutmak değildir. Sabır bir işin gününü, saatini, olma anını kestirebilmektir” Yani sabır bir meseleyi unutacak kadar uzun süre beklemeden o işin üstüne gitmek elinden gelenin en iyisini yapmaktır. Sabır ne acele etmektir ne de çok beklemektir. Sabır doğru zamanı kestirebilmektir. Sabrın sadece beklemek ya da unutmak olmadığına dair Kur’an’da da pek çok ayet vardır. Genel itibariyle Kur’an sabır kelimesini Allah’a dayanarak mücadele etmek anlamında kullanmaktadır. Kur’an Bakara suresi 250. ayette savaş esnasında edilen bir sabır duasından bahseder. “(Tâlût’un askerleri) Câlût ve askerleriyle karşı karşıya gelince şöyle dediler: “Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sağlam bastır ve şu kâfir kavme karşı bize yardım et.” Bu ayette açıkça görülmektedir ki düşmanla karşı karşıya gelen müminler Allah’tan sabır istemektedir. Yani savaşta meydandan kaçmayıp ayakta durma cesur olma sabırdır. Bunun zıddı ise korkaklık ve firardır ki bu ikisinin sabırla hiçbir alakası yoktur. Hangimiz acaba sonuç hüsran olmadan sabır isteyebildik? Bu ayette mümin askerler henüz savaşa başlamadan sabır isteyerek bizlere ders vermektedir. Yalnızca üzgün, kırgın veya bitkin


olduğumuzda değil hayattaki en önemli sınavlara henüz başlamadan Allah’tan sabır dilemeliyiz ve yola o şekilde çıkmalıyız. Müslüman her şeye hazırlıklı olmalıdır. Al-i İmran 200. ayette “Ey iman edenler! Sabredin. Sabır yarışında düşmanlarınızı geçin. (Cihat için) hazırlıklı ve uyanık olun ve Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.” Rabbimiz burada açıkça mümin kullarından sabretmelerini istemiş ve düşmanlarımızı da sabırda geçmemizi emretmiştir. Demek ki sabır sanıldığı kadar basit bir şey değildir. Kafirlerin de bir sabrı olduğu ve bu sabrın beklemek unutmak ya da susmak olmadığı açıktır. Ayette sabır kelimesinin devamında Rabbimiz hazırlıklı ve uyanık olmamız konusunda biz müminleri uyarmıştır. Buradan bakıldığında sabır, daima tetikte ve teyakkuzda olmak her an her türlü sıkıntı ve probleme hazırlıklı olabilmektir. Kur’an sabredip salih amel işlemekten, cihad edip sabretmekten, sabredip takva sahibi olmaktan söz eder. (Hud : 11, Nahl : 110, Al-i İmran : 120,125) Al-i İmran 120. ayette Rabbimiz “Eğer siz sabırlı olur, Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, onların hileleri size hiçbir zarar vermez” Buyurarak sabredenlere kafirlerin hiçbir hilesinin dokunmayacağını müjdelemiş diğer ayetlerle bütüncül bir açıdan bakıldığında kullarının layıkıyla sabretmelerini emretmiştir. Layıkıyla sabreden kul Allah’a karşı gelmekten sakınan ve zalime karşı hakkını korkmadan arayan kuldur. Layıkıyla sabreden kul bilir ki kafirlerin hilesi kendisine zarar veremez. Allah daima sabredenlerle beraberdir. Sabreden kimse yalnız olduğu an Rabbini hatır-

lar. Sabreden kimse nefsine uyacağı anda Rabbini hatırlar. Sabreden kimse günahın kapısına kadar yürüyüp son anda o günahtan vazgeçen kimsedir. Sabreden kimse hakkını arayan kimsedir. Sabreden kimse mazlumun yanında olan zalime zalim diyen her şeyi vakitlice yapan her zorluğa da hazırlıklı olan kimsedir. Bakara Suresi 150. ayette “Ey iman edenler! Sabrederek ve namaz kılarak Allah’tan yardım dileyin. Şüphe yok ki, Allah sabredenlerle beraberdir.” Allah’tan sabrederek istemeliyiz. Allah sabrederek ve namaz kılarak yardım dilememizi istemiştir. Çünkü sabrın sonunda çekilen zorluğun karşısında bir mükafat bir nimet, kul için bir hediye vardır. Ve Rabbimiz bizden sabrederek yardım istememizi istemiştir. Kul bu çağrıya icabet etmelidir. Ayetin devamında Allah’ın sabredenlerle beraber olduğu ve onları yalnız bırakmadığı bir dayanak ve güç noktası olduğu mümin kuluna bir rahatlık vesilesi olduğu aşinadır. Ne yazık ki günümüzde sabır boş bir beklemekten, unutmaktan veya susmaktan ibaret görülmekte.Halbuki peygamberlerin yaşantılarına bakıldığında onların hiçbir zaman sabrı bu şekilde anlamadığı açıktır. Onlar sabrı bir cehd ü gayret olarak görmüşler ve davalarının savunuculuğunu yapmışlardır. Kur’an’da ki sabır kavramı da Allah’a dayanmak, salih amel işlemek, cihad etmek gibi manalarda kullanılırken hiçbir yerde sadece oturup beklemek ya da unutmak gibi bir anlamda kullanılmamıştır. Toplumca yanlış anlaşılan bu kavramın bizi ümmetçe tembelliğe ittiği maalesef inkar edilemez bir gerçektir. Sabır konusunda ben sabredip bu makaleyi yazdım. Umarım yazıyı okuyanların hayatlarında “sabır” kavramı yeni anlamlar ifade eder. Yazımda hatalar olabilir. Şimdiden eleştrilere sabırlı olduğumu belirtiyorum. İsabet ettiysek Rabbimizin ihsanındandır. Yanıldıysak nefsimizdendir… Ersin Ortakçı / ersinortakci@gmail.com www.vefailimyayma.org

24


Mürekkebin Işığı

...MARDİN... Mardin; mimari, etnografik, arkeolojik, tarihi ve görsel değerleri ile zamanın durduğu izlenimini veren Güneydoğunun şiirsel kentlerinden biridir. Mardin, Merdo’dan gelen Süryanice kökenli bir kelimedir. Anlamı “kale”dir. Mardin ilinin tarihte aldığı bazı isimler ise şöyle: Erdobe, Tidu, Merdin, Merdi, Marid’in, Mardin. Mardin’de, farklı dini inanışlar paralelinde, sanatsal açıdan da tarihi değeri olan camiler, türbeler, kiliseler, manastır ve benzeri dini eserler bulunmaktadır. Şehrin kesme taş işçiliğiyle yapılan evleri özellikle dikkat çekmektedir. Süryani ve Ermeni mimarisinin tipik örnekleri olan bu evler ve İslam mimarisinin oluşturduğu cami ve medreselerle Mardin’in açık hava müzesi görünümü tamamlanmaktadır. Mardin’de örgü teknikleri kullanılarak inşa edilmiş, eğrisel yüzey ya da yüzeylerden oluşan mimarî örgü ögesine ‘’abbara’’ denir. Abbaralar, yazın sıcaktan korunulan, kısa bir an için de olsa, serinliğinden, gölgesinden faydalanılan, soluklanılan geçitlerdir. Abbaralar Mardin’in en güzel mimarî detaylarındandır. Fırat ve Dicle nehirleri arasında Mezopotamya bölgesinde, tarih boyunca pek çok medeniyet yerleşegelmiştir. Bir dağın tepesinde kurulmuş olan Mardin, Yukarı Mezopotamya’nın en kadim şehirlerinden biridir. Kente hakim bir tepede etkileyici Mardin Kalesi bulunur. Evliya Çelebi, yazdığı seyahatnamede kaleyi ve ele geçirilmesinin zorluğunu şöyle tarif eder: “Hendeği olmayan kalenin etrafı cehennem çukurunu hatırlatan derinlikte tıraşlanıp parlatılmış kayalardır. Birçok mağaraları, karanlık pusu yerleri, on sene kuşatmaya yetecek su sarnıçları vardır. Yalçınlardan inen yağmurun bir damlası heba edilmeyip kaya yollarından sarnıçlarına gider.” M.Ö.4500′den başlayarak klasik anlamda yerleşim gören Mardin, Subari, Sümer, Akad, Babil, Mitaniler, Asur, Pers, Bizans, Araplar, Selçuklu, Artuklu ve Osmanlı Dönemlerine ait birçok yapıyı bünyesinde harmanlayabilmiş önemli bir açık hava müzesidir. Güneydoğu Anadolu Bölgesinin Yukarı Mezopotamya havzasında bulunan Mardin, güneyinden Suriye, doğusundan Şırnak ve Siirt, kuzeyinden Diyarbakır ve Batman, batısından Şanlıurfa ile çevrilidir. Mardin dağlarının, Mazıdağı, Derik, Midyat, Savur ve Nusaybin yörelerine sokulan yüksek kesimlerinde, Meşe ağaçlarından oluşan topluluklara rastlanır. İklim olarak Akdeniz iklimi ile karasal iklimin ortak özelliklerine sahiptir. Yazları çok sıcak ve kurak, kışları ise yağışlı ve soğuktur. Mardin’in çok özel yöresel yemekleri mevcuttur. Özellikle kaburga dolması, işkembe dolması(kibe), içli köfte(ırok), kıtel, sembusek, ikbebet, çiğ köfte, keşkek,

25

www.vefailimyayma.org


zerde, cevizli sucuk, helva çeşitleri, cevizli tatlılar yenebilir.Mardin ilinin ilçeleri; Dargeçit, Derik, Kızıltepe, Mazıdağı, Midyat, Nusaybin, Ömerli, Savur ve Yeşilli ‘dir. Kızıltepe: Kızıltepe Mardin’in güneybatısında yer alır. Artuklu ihtişamını yansıtan Ulu camii, Taşköprü, Tarassut Kulesi Şahkullubey Kümbeti, Harzem Harabeleri günümüze kadar ayakta kalan tarihi hazinelerdir. Mazıdağı: Sümerler devrinden beri mesken olduğu tahmin edilir. 50 metrelik bir tepenin üstünde bulunan Dermetinan Kalesi, Sultan Şeyhmus, Pir Hattap Türbeleri önemli ziyaret yerleridir. Zambırhan ve Asrihan mağaraları Taş Devrinden kalmadır. Midyat: Mardin’in çanı ve ezanı aynı anda sunan bu çok önemli ilçesi gümüş işçiliğiyle(telkâri sanatı) ünlüdür. El sanatları açısından önemli bir yöre olan ilçe turistik açıdan oldukça çekicidir. İlçenin 18 km. doğusunda bulunan Deyrulumur Manastırı M.S.397 yılında inşa edilmiştir. Nusaybin: Dünyaya ışık tutacak Medeniyetler tarihine yeni bir sayfa açacak Gınnavas Höyüğü buradadır. Morin Şehir Kalıntısı, Morin Kalesi, Dimitros Kalesi, Mor Ambaham Manastırı, Yeni Kale, Şirvan Kalesi, Mor Yakup Kilisesi ve kilisenin 5-6 metre derinlikte bulunan zemin katta Mor Yakup Mezarı, Mor Evgin Manastırı, Mor Yuhanna Kilisesi, Üzüm Suyu Kanalı, Selman-i Pak, Şeyh Ali Tepesi, Pir Kemal Türbesi, Arap Kışla, Bağdat Köprüsü, Tak-ı Zaferin önemli tarihi yerlerdir. Zeynel Abidin Camisi, Hz. Muhammed’ in 13. torunlarından olan Zeynel Abidin ve onun kız kardeşi Zeynep’in türbelerinin bulunduğu ilçenin en önemli camisidir. Ömerli: Asurlar, Persler, Romalılar, Bizanslılar ve Türk İslam Devletlerinin hakimiyetlerinin bıraktığı antik değerler, Ömerli’yi zengin kültür merkezi kılmaktadır. Fafah Kalesi, Beşikkaya Harabeleri, Göllü Harabeleri ve merkezde bulunan Kilise Harabeleri görülmeye değerdir. Yeşilli: Mardin merkezinin kuzeydoğusunda yer alan Yeşilli, doğanın cömertçe oluşturduğu yemyeşil bir vadinin içinde mesire yerleriyle ün salmıştır. Romalılar devrinde yapılmış su kanalları, çeşmeler, bentler ve değirmenler görülmeye değerdir. Mardin anlatılmakla anlaşılması oldukça zor bir şehir,taşın hayat bulduğu gümüşün ilmek ilmek işlendiği Mardin’i gelin Mardin’in yetiştirdiği bir yazardan; Murathan Mungan’dan dinleyelim; “ Mardin’de ben taşların dilini öğrendim. Gökyüzünün yakınlığını ve uçsuzluğunu. Bizler serin ve fısıltılarla uykuya dalarken, parmaklarımız yıldızlarda kalırdı. Yıldızlar bir daha hiç o kadar parlak olmadılar.” Rıdvan Kaya / kayalar_47_00@hotmail.com www.vefailimyayma.org

26


Tüllenen Mısralar Akif Efendi ve Genç Adamın Sohbeti Sen ey tarih alkış tut. Sayfalara nakış tut. Hisleri hissimizde, Davası sesimizde. Onun ruhunda şiir, Küfrü yakan bir iksir. O ki Kur’an şairi, O ki kalplerde diri. Bu din için kükredi, Şahadet bende dedi. Çığlık çığlık kalemin, Hakk’a yüzüyor gemin. Koynunda mazlumların, Günahsız, masumların, Haykıran sesi oldun. Yanık bestesi oldun. Ey genç adam! Git Akif efendiye, Sor “ne bu halin?” diye. Çan sesi mi işittin? Neden eridin bittin? Öyle bir kükredi ki, Titreyerek dedi ki;

Fazilet oldu zillet, Ne hale düştü millet? Durmam artık kabrimde, Kan toplayan derimde, İslam’ın çığlıkları, Zamanın şıllıkları, Yaktı tüm mescitleri, Halkaladı zilleri, Ey Muhammed bu asır, Azap dudağında sır Kalk da bak atimize, Kırık saatimize, Kılıksız bir soytarı, Kaybetti anahtarı, Devirler bizim dedi. Devirleri devirdi. Boynunda bir tasması, Kulağında yaması, Eyvah gitti mefkure. Yandı bu yer bu küre. Zavallı nasipsizler, Ne ahmak ne ipsizler. Mahvolduk bak ey ecdat,

İlahi! Yandık imdat! Kapanmayan gedikte, Lav ile kan birlikte, Ayaklarda geziyor, Derileri yüzüyor. Yazıklar olsun size, Ne oldu dinimize, Ne han kaldı ne direk, Ne can kaldı ne yürek. Bizde koca safahat. Ne haykırıyor,heyhat! Haydi şarkın evladı, Garp seni oyaladı, Atını sür denize, Geleyim fethinize… Ey mübarek şahsiyet, Senden bize vasiyet; Bu toprağı çiğnetme, Dönüp maziye gitme, Eğilme etek öpme, Hakka ram ol ezilme… Hüseyin Güzel huseyinguzel_44@hotmail.com

Mekan-ı Sefa

İsli gülüşler

Sıvar dimağları Ayaz talaş bilirim İsli bodrumları Cibali civarını bilmem amma Bir bina bilirim Solgun pembe halı Ve ölgün ışıkları Bir bakış bilirim Bağışlar dünyaları Ürkek elleri düşmüş süt dişleri Yerde başları şen gülüşleri Al yazmaları yeşil balonları Bilirim Bir ev Mahcubiyet masumiyet Sefer tası ve yemek kokuları

Ettin dünyayı mekan-ı sefa, Gördün kuldan her daim cefa. Üzülme Rabbde çok var vefa, “Tövbe tövbe” de, sen her defa.

Safa Yılmaz ve Ahmet İnal’a ithafen.

Cibali nedir neresidir bilmem amma Sanma ki dünyada yoktur fert, Lisesini bilirim Sev ki daim, olasın cömert. Islak kirli asfalt İstersen eğer mülk; infak et, Ve bozuk kaldırımları Unutma:Zülcelal diyor ki, Bir yokuş bilirim Kullu nefsin zâikatulmevt*. Yorar kolları Yüzler binalar bilirim * Ankebut Süresi 57. Ayet Kirli duvarları Cibali lisesini bilmem amma Muhammet Altın Civarını bilirim yazar.ege@gmail.com Gri demir kapı Ve kırık basamakları Bir kokuş bilirim www.vefailimyayma.org

27

Atakan Aziz


Yurdumuzda düzenlenen “İstanbul” konulu şiir yarışmasında birinci gelen o harika şiir... Kardeşimizi tebrik ediyoruz. Kalemi hep güzellikler için sivrilsin ve satırlarda raks etsin...

Eleğimsağmaların Makamı Tarihin Marmara’yla aramda met cezir olduğu dakikalardayım, Kadıköy’de bir bankta, Cennet şehir ve sürgün ülkede arasında araftayım, Aslında aynayla sırrı arasında asılıyım, Artık gündüzler akreplerin zehrini emer, Ve İstanbul, affedilmeyen çocuklarını gecelerle zehirler… Sinan’ın gölgesinde yorulmanın bir başka adıdır İstanbul, Yığınlar, betonlar, kalabalıklar, sesler ahenksiz, Belki bir nihavent yeniden hatırlatır Peygamber mührünü… Sessiz gemideki yolcu sen misin ey şehir ? İdrakin dindiremediği bir çile bu, Çekilesi değil ah! Vazgeçilesi hiç değil… Sokaklar umutsuzluk taciri olsa da, Ey insanlar! Yine de korkmayın, Vardır İskender Paşa’nın, İsmail Ağa’nın, Karagümrük’ün sofrasında Bir tas çorba. Sesler yıkmasın seni, kornalar, çirkin kahkahalar, çalmasın sinenden güzelliği, ve vardır Fatih’te sessizliği huzura gark eden bir saba. Kahramanlar öldüğünde, efsaneleri söylenmeye başlar Hera’nın sineği mi musallat oldu sana da, Mavi gerdanlığın incilerini döküyorsun, Sende mi boğuluyorsun Leandros gibi meşalesiz kalınca, Ubeydullah Ahrar’ın ordusunu gör, yıkılma ey şehir… Bir sır yükselir Eyüp’ten Fatihlere, Bak taa nerelerden geldi mihmandar-ı Peygamber… Kuşlar taşır ökçelerinde bu sırrı, Anadolu çocuğu sırtında bu sırla gelir İstanbul’a… Annesi duasında gizlice koymuştur çantasına Şimdi kulağıma bir ruh fısıldar Fatih’in atını sürdüğü deniz, Yeni bir fethe çağırır bizi Ebulvefa’nın çilehanesinden Martılar söyler mavi şehrin türküsünü eleğimsağmalarda, Ve bir ezan sur gibi dikilir vefasızlığa Şehzadebaşı’nda, Şimdi sesler ve renkler mahşer yerini andırır. Ve Aşk, affedilmeyen çocuklarını İstanbul’la cennete çağırır…

Mustafa Ergüven

mustafa.erguven@rocketmail.com www.vefailimyayma.org

28



Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.