55yasam

Page 1

MART-NİSAN 2015

55

SAYI

YAS AM

İSTANBUL SERBEST MUHASEBECİ MALİ MÜŞAVİRLER ODASI İKİ AYLIK YAYINI

DAĞLARINA BAHAR GELSE MEMLEKETİMİN! lENERJİ KAHİNİ TÜRK: FATİH BİROL l DOSYA: SU KRİZİ KAPIDA lBERNA LAÇİN İLE OYUNCULUK ÜZERİNE lMEKANI KÜÇÜK LEZZETİ BÜYÜK  l ANADOLU’NUN MAHSUN ŞEHRİ YOZGAT l OTİZMLİ ÇOCUĞUM VAR! lGÜNEYDOĞU ASYA’NIN KALBİ: KUALA LUMPUR l OFİSTE EN ŞIK SİZ OLUN


.


başkandan Sevgili İSMMMO Ailesi,

Türkiye seçim sath-ı mahaline girdi… Türkiye’nin biriken sorunlarının kilidini seçim çözebilecek mi hep birlikte göreceğiz. Özellikle de ‘çözüm süreci’nin kaderi ne olacak? Bu sorunun yanıtını ancak seçimlerden sonra bulabileceğiz. İSMMMO Yaşam olarak ‘barış’a giden yolda başarı sağlanırsa Doğu ve Güneydoğu Bölgesi’nin özelinde Türkiye’nin neler kazanabileceğini bölgenin kanaat önderlerinin görüşleriyle kapak haberimize taşıdık. Dergimizin dosya konusunda ise ‘temiz su’ konusunu ele aldık. Hayatın kaynağı olan suya ulaşabilmemiz tehlikeye girmiş durumda. Birleşmiş Milletler projeksiyonlarına göre 2025 yılında dünya nüfusunun üçte ikisi, temiz içme suyuna ulaşamayacağı için yaşamları tehlikeye girecek. Uzmanlara göre Türkiye’de su kaynaklarımızın korunması ve verimli kullanılması için Su Yasası’nın bir an önce çıkarılması gerekiyor. Dergimiz alanında uzman konukları yine ağırlıyor. Zirvedekiler sayfalarımızın konuğu ‘enerji kahini’ olarak bilinen Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) İcra Direktörü Fatih Birol… Türkiye’deki ve dünyadaki enerji politikalarını konuştuğumuz Birol, Türkiye’nin yenilenebilir enerji kaynaklarından daha fazla yararlanılması gerektiğini söylüyor. Medya dünyasından konuğumuz ise Habertürk Gazetesi Ekonomi ve Perakende Yazarı Esen Evran. Uzman köşe yazarlığının öncülerinden olan Evran ile medya dünyasının değişen dinamiklerini konuştuk. Sanat dünyasından oyuncu Berna Laçin’i de sayfalarımızda ağırlıyoruz. Tiyatro ve dizilerdeki performansıyla tanınan Laçin, oyuncu olmanın zorlu ve keyifli yanlarını dergimize anlattı. Meslek mensuplarımızdan Osman Aziz Gülder ise resim hobisinin kendisi için ne ifade ettiğini sözcüklere döktü. Kariyer sayfalarımızda kreş hakkının kadının çalışma hayatına nasıl teşvik olabileceğini irdelerken, sağlık sayfalarımızda ‘otizmli’ çocukların dünyasına girdik. Gezi sayfalarınızda Malezya’ya kadar uzanırken, yurtiçinde de mahsun şehir Yozgat’ı ziyaret ettik. Modadan kültür sanata, sinemadan teknolojiye birçok konudaki özel bilgileri hayatınıza değer katması için sizlere sunuyoruz. Dergimizi keyifle okumanız dileğiyle… Sevgiyle kalın dostlar…

Dr. Yahya Arıkan

İSMMMO

Mart-Nisan 2015

YASAM

SAHİBİ İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası Adına Yahya Arıkan Kurtuluş Cad. No: 114 Kurtuluş-Şişli / İSTANBUL SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Zehra Yılmaz Işıloğlu

YAYINA HAZIRLAYANLAR Hasan S. Keseroğlu, Ayşegül Emir, Defne Doğan, Gülşen Kandemir

basin@ismmmo.org.tr, yasamdergi@gmail.com

Kurtuluş Cad. No: 114 Kurtuluş-Şişli / İSTANBUL

l DANIŞMA KURULU Yahya Arıkan, Yücel Akdemir, Ali Altun, Metin Bayar, Yılmaz Bolgün, Ayla Büyükhan, Murat Ceyhan, Fuat Çiftçi, Ayhan Çorapçı, İrfan Demirci, Erol Demirel, Yrd. Doç. Dr. Zekeriye Demir, Burhan Eray, Ertuğrul Erdem, Mithat Erdoğan, Mehmet Eren, Saadet Gencoğlu, Metin Gökdağ, Özlem Gül Er, Tayyar Güler, Haluk Gülsoy, Adnan Gün, Nadir Hikmet Güneş, Ayşin Hangül, Funda İzi, Hüseyin Kaleli, Turgay Kanarya, Şahin Kandıralı, Turan Kaşıkçı, Nedim Kaya, İlhan Kırcaoğlu, Coşkun Kolso, Sabahaddin Kunaçaf, Cemile Kuzu, Kazım Mermer, Arif Mert, Kenan Mülayim, Muhammed Öncül, Hayrettin Özbakır, Serdar Özkan, Gülgün Öztürk, Emine Öztürk, Veysel Karani Palak, Nevzat Pamukçu, Bahriye Payal, Fahrettin Ravanoğlu, Orhan Sarıgene, Süheyla Öztürk Selçuk, Hüsniye Sezgin, Gülay Süren, Dr. Abdülkadir Şahin, Sevim Şahin, Nurettin Tan, Feyzullah Tanyer, Ali Haydar Tunç, Abdulaziz Ural, Turgut Uysal, Mehmet İhsan Yalçın, Hüseyin Yerli

l BASILDIĞI YER: Express Basımevi İkitelli OSB Deposite İş Merkezi A4 Blok K.3 No.309 Küçükçekmece-İstanbul (0212) 671 61 51, (0212) 671 61 52 l Yayın Türü: İSMMMO Yaşam; yaşam, kültür ve güncel haber dergisidir. Yerel süreli yayındır. İki ayda bir yayımlanır, 3.000 adet basılır. Dergimizde yer alan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir. l Yönetim Yeri ve Yazışma Adresi: Kurtuluş Caddesi, No: 114, Şişli- İSTANBUL Telefon: (0212) 315 84 00, Faks: (0212) 343 47 80


K A P A K

Türkiye ‘çözüm’ü özlüyor

Cumhuriyet tarihi boyunca sayısız teşvik paketinin çıkarılmasına karşın makus talihini yenemeyen doğu ve güneydoğu kentleri hala yatırıma hasret… Bıçak sırtında ilerlese de çözüm süreciyle gelen çatışmasızlık ortamı, umutları yeniden yeşertti… Bölgenin dağlarına bahar gelmesinin yolu, kamu ve özel sektör yatırımlarından geçiyor. Yatırımların anahtarı ise; çözüm sürecinin başarısı…

İÇİNDEKİLER

14

Z İ R V E D E K İ L E R

Enerji kâhini Türk

Türkiye'nin küresel ve bölgesel enerji piyasasında önemli bir rol oynamaya devam edeceğini söyleyen Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) İcra Direktörü Fatih Birol, "Ama Türkiye'nin dışa bağımlılığını azaltması gerekiyor. Bunun da yolu yenilenebilir enerji kaynaklarından azami 10 yararlanmak ve enerjiyi daha verimli kullanmak" diyor.

D O S Y A

Su krizi kapıda

Dünya yüzeyinin yüzde 70’i su ile kaplı ama bu suların ancak yüzde 3’ü insanlar tarafından kullanılabiliyor. Birleşmiş Milletler projeksiyonlarına göre 2025 yılında dünya nüfusunun üçte ikisinin temiz su kıtlığı nedeniyle yaşamı tehlikeye girecek. Türkiye de riskli ülkelerden biri…

24


GÜNDEMİN SESİ Uzman köşe yazarı

Esen Evran… Sağlık, eğitim muhabirliği, ekonomi servisi, yazı işlerinde deneyim edindi. Şimdi köşe yazarlığı yapıyor ama o gün canı hangi konuda yazmak isterse değil, esasen haberini kovaladığı konularda yazıyor.

20

YAŞAMIN PORTRESİ

‘Seyircin ayağına gitmeliyiz’

KARİYER

Berna Laçin bu yıl usta oyuncu Erdal Özyağcılar ile Hoşgeldin Boyacı oyununda başarılı bir performans sergiliyor. Laçin’le tiyatronun seyirciyle buluşma anını 30 konuştuk.

R E N K L İ

Y A Ş A M

Resim yaparak dinleniyor

Resim alanında kendini geliştiren bir isim, Osman Aziz Gülder… Çocukluğunda keşfettiği bu yeteneğini uzun süre kullanamamış. Ancak televizyonda ünlü ressam Bob Ross’un programıyla yeniden resim yapmaya başlamış. 28

6 2 .

G Ü N

İSMMMO HABER

36

DOSTLARIMIZ

40

S A Ğ L I K LEZZET

42

44

GEZİ - DÜNYA

48

EVİM EVİM

SİNEMA-DVD KİTAP 34

38

MODA

KÜLTÜR-SANAT

Türkiye’de kadın istihdamının önündeki önemli sorunlardan biri işyerlerinde kreş olmaması. Çocuğuna bakacak kimseyi bulamayan kadınlar doğum izni sonrasında iş hayatına geri dönemiyor.

8

EĞİTİM

GEZİ - TÜRKİYE

Bu işyerinde ‘kreş’ yok!

6

TEKNO-YAŞAM MİZAH

46 52 56 58 60 62 64


Ekonomi siyaset girdabında İşsizlik, enflasyon ve büyümede olumsuz bir performans sergilemeye başlayan Türkiye ekonomisi, seçime kısa bir süre kala siyasetin gölgesine girdi. Dolar kuru, 2.70 seviyesini de aşarak rekor üstüne rekor kırarken enflasyon beklentileri 2015 geneli için bozuldu. Uzmanlar, siyasi gerilim arttıkça yatırımların belirsizlik ortamı nedeniyle durduğuna işaret ediyorlar. Uzmanlara göre, AKP seçimden tek başına iktidar olarak çıksa bile yatırımcılar açısından ‘siyasi istikrar’ sorunu devam edebilir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Merkez Bankası’nın faiz politikalarına yönelttiği sert eleştiriler sonrasında, Türk Lirası 15 Ocak-13 Mart tarihleri arasında yüzde 17’ye varan değer kaybı yaşadı. Özel sektör borçluluğu açısından milyarlarca dolar kayıp anlamına gelen bu kur hareketliliği, son günlerde küresel konjonktürün de etkisi ile durulmuş gibi gözüküyor. Ancak Tür-

kiye ekonomisi 2015’in ilk iki çeyreğindeki büyüme performansı açısından da pek umut vermiyor. Sanayi üretimi yıla yüzde 2,5 düşüşle başlarken, kapasite kullanım oranları yüzde 72,8 ile son 12 ayın en düşük seviyesine geriledi. Büyümenin itici gücü sayılan ihracatta iki ayda yaklaşık yüzde 7 düşüş olurken, vatandaşların ekonomiye güvenini ölçen Tüketici Güven Endeksi ise yüzde 64,4’e gerileyerek son 6 yılın en düşük seviyesini gördü. Uzmanların kısa ve orta vade için beklentileri özetle şöyle: Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (BETAM) Direktörü Prof. Dr. Seyfettin Gürsel: Erdoğan’ın Merkez Bankası’na yüklenmesiyle başlayan, çözüm süreciyle de devam eden gerilim siyaseti yerli ve yabancı yatırımcıda endişe yarattı. Canlı bir ekonomi için gereken yatırımlar yavaş kaldı. Ciddi bir belirsizlik ortamı var. Seçimden

nasıl bir sonuç çıkacağına dair endişe var. AKP tek başına iktidara gelse bile yatırımcı açısından siyasi belirsizlik devam edebilir. Hürriyet gazetesi yazarı, ekonomist Uğur Gürses: Ekonomik ivme için gereken hane halkı harcamaları ve yatırımlarda gerileme var. Son 12 çeyrekte yeni yatırımlar büyümeye katkı vermedi, son 7-8 çeyrektir de hane halkı tüketimi geriledi. Tek başına iktidar olmak artık siyasi istikrar için yeterli olmuyor. Siyasi kriz, mali piyasalardaki dalgalanmayla birlikte harcamaların kısılmasına ve ileriye dönük borçlanma eğiliminde düşüşe neden oluyor. Global Menkul Değerler Strateji Müdürü Gökhan Uskuay: Aslında siyaset ekonomiyi değil, ekonomideki kötü gidiş siyaseti olumsuz etkiliyor. Seçime doğru giderken büyüme, enflasyon ve işsizlikteki olumsuz gidişat Ankara’da gerilime yol açıyor.

62. GÜN

Nepal yaralarını sarmaya çalışıyor

6 l İSMMMO YAŞAM

5 binden fazla kişinin öldüğünün açıklandığı ve halen 6 bin kişinin kayıp olduğu Nepal’de 7,9 büyüklüğündeki deprem kenti yerle bir etti. Kentte halen barınma, beslenme başta olmak üzere en temel ihtiyaçların giderilmesinde güçlük yaşanıyor. Bu arada depremden sonra ortaya çıkan gerçekler şaşırtıcı nitelikte. Nepal’i vuran depremden bir hafta önce 50’ye yakın sarsıntı kaydedilince bölgeye çok sayıda sismolog akın etmiş. Bilim adamları büyük bir depremin olacağını anlamıştı, ama bu kadar çabuk beklemiyordu. Uzmanlara göre son 205 yılda 5 büyük deprem yaşayan Nepal’de son büyük deprem 1934’te meydana gelmişti. Ülkenin doğusunu vuran 8.1 büyüklüğündeki depremde 10 bini aşkın insan yaşamını yitirmişti. Uzmanlar, 25 milyon yıl önce ayrı bir ada olan Hindistan’ın Asya kıtasına çarpışması sonucu bölgede başlayan sismik hareketlerin ortalama her 75 yılda bir büyük depreme yol açtığını söylüyor. Hindistan ve Asya tektonik plakalarının hâlâ çarpışmayı sürdürdüğünü vurgulayan uzmanlar, iki parçanın birbirlerini her yıl 3 ila 5 santim ittiğini belirtiyor.

MART-NİSAN 2015


Müzeyyen Senar ve Kayahan’ı yitirdik Türk sanat müziğinin efsanevi sesi Müzeyyen Senar, son yolculuğuna vasiyeti üzerine Tatyos Efendi'nin “Ehl-i aşkın” isimli şarkısıyla uğurlandı. 97 yaşında veda eden Senar’ın müzik hayatı Türk sanat müziğinin de kısa bir tarihi gibiydi. Senar, OT Dergi’nin paylaştığı kendi ifadeleriyle müzik hayatını şöyle anlatmıştı: “Ben kekemeydim çocukken. Mektepte okuyamıyor-

dum ama müsamerelerde bülbül gibi şakıyordum. Saçımda iki kurdele, titreyen bir kız çocuğuydum. O tarihten bu tarihe şarkıdır işim.” Senar uğurlanırken şarkısı çalınan Tatyos Efendi (1858 - 1913) asıl adı Tateos Enkserciyan olan Ermeni asıllı bir sanatçıydı. Babası Osmanlı bestecilerinin en büyüklerinden biri olarak yaşadı. Yaşamını çeşitli gazinolarda keman ya da kanun çalarak kazandı.

Şubat ayında Senar’ın uğurlanmasının ardından Kayahan’ın 6 Nisan 2015’te yıllardır mücadele ettiği akciğer kanserine yenik düştü. Kayahan’ın büyük kızı Beste Açar’ın, cenaze töreninde “Ağlamayacağıma söz verdim” sözleri, aslında Kayahan’ın da renkli yaşamını ve güçlü kişiliğini kanıtlar nitelikteydi… Kayahan’ın eşi İpek Açar’ı, kızı Aslı Gönül Açar ve sanatçı Nilüfer teselli etti.

Fenerbahçe’ye saldırıda sis perdesi

MART-NİSAN 2015

62. GÜN

Trabzon'da, Fenerbahçe Futbol Takımı kafilesini taşıyan otobüse yönelik silahlı saldırı kamuoyunda geniş yankı uyandırırken ardındaki sis perdesi bir türlü aralanamıyor. Soruşturma ilerledikçe soru işaretleri artıyor. Saldırının ardından iki gün boyunca gözaltında tutulan ve Trabzon Valisi’nin ilk açıklamalarında ‘haklarında kuvvetli delil var’ dediği 2 kişi, mahkeme tarafından ‘somut delillere dayalı kuvvetli suç şüphesi bulunmadığı’ gerekçesiyle serbest bırakıldı. Serbest bırakılan kişilerin avukatının, bulunan tüfekte müvekkillerine ait parmak izi olmadığını belirtmesi dikkati çekti. Avukata göre, ele geçirilen silah da olayda kullanılan silah değil… Avukatın iddiaları ve şüphelilerin yakalanamaması soru işaretlerini arttırıyor. Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığı 4 Nisan gecesi Rize’den Trabzon’a gelmekte olan Fenerbahçe Spor Kulübü otobüsüne yapılan silahlı saldırıda araç sürücüsünün ölüm riskine maruz kaldığını açıklamıştı. Bu da kulüp mensuplarının tümünün karşı karşıya kaldığı tehlikeyi gözler önüne seriyor. Nitekim, savcılık soruşturmayı “Adam öldürmeye teşebbüs, olası kastla birden fazla kişiyi öldürmeye teşebbüs ve mala zarar verme” suçlamasıyla açtı.

İSMMMO YAŞAM l 7


İSMMMO HABER

İşletmeler küçük kayıt dışı büyük

İSMMMO, kayıt dışı ekonomiyi mercek altına aldı. Nisan ayında yayınlanan "Kayıt Dışı İstihdam ve Sosyal Güvenlik Sistemi" raporuna göre, kayıt dışı ekonominin Sosyal Güvenlik Sistemine zararının 30 milyar TL’nin üzerinde olduğu tespit edildi. Türkiye’nin kayıt dışı çalışma haritasına bakıldığında en yüksek oranın yüzde 82 ile tarım, ormancılık, avcılık sektörleri olduğu saptanırken, en az kayıt dışının olduğu çalışma alanının ise yüzde 3 ile eğitim, finans ve kamu yönetimi sektörleri olduğu belirtildi. Raporun sonuçlarına ilişkin değerlendirmelerde bulunan İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası Başkanı Dr. Yahya Arıkan, Türkiye’nin en önemli sorunlarından birisi olan kayıt dışı ekonomi ile mücadele araçlarının doğru tanımlanması gerektiğini ifade ederek, “Artık kayıt dışı ile mücadelede teknolojinin daha etkin bir şekilde kullanılması lazım. Tüm sektörler için ayrı çalışan denetim-teftiş birimleri oluşturulmalı. Bu kaybın bedelini hepimiz ödüyoruz” diye konuştu. İSMMMO’nun, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı verileri üzerinden hazırlanan "Kayıt Dışı İstihdam ve Sosyal Güvenlik Sistemi" raporuna göre; her bir kayıtdışı çalışan asgari ücret düzeyinde bir gelire sahip olsa bile; 354 TL SGK (işçi ve işveren payı ) prim kaybına, 36,05 TL İşsizlik Fonu prim kaybına, 63,08 TL Gelir Vergisi kaybına uğruyor. Kayıt dışının sadece ücretliler boyutu ile kamuya maliyeti yıllık olarak SGK 4A (eski SSK) primi olarak 22 milyar 122 milyon TL. SGK 4B (eski Bağ-kur) primi olarak kaybı, sadece kendi hesabına çalışanlar dikkate alınsa bile en az 8 milyar 987 milyon TL’yi buluyor. Toplamda kayıt dışının sadece sosyal güvenlik sistemine maliyeti 30 milyar TL’yi aşıyor. İSMMMO’nun raporuna göre, kayıt dışı çalışanlarının en az olduğu

8 l İSMMMO YAŞAM

sektörler; yüzde 3 ile eğitim, finans ve kamu yönetimi sektörleri… Buna karşın en yüksek kayıt dışılık oranı ise yüzde 82 ile tarım, ormancılık ve avcılık sektöründe bulunuyor. Enerji, inşaat ve turizm gibi kritik sektörlerde yaklaşık olarak her üç kişiden biri kayıt dışı çalıştığı saptanırken, sağlık sektörü ise yüzde 27’lik kayıt dışı çalışan oranı ile dikkat çekiyor. Özetle, Türkiye’de ücretli, maaşlı veya yevmiyeli çalışanların yüzde 18’i kayıt dışı olarak çalışıyor.

BELİRLEYİCİ ETKENLER

İşletmenin büyüklüğü, çalışılan işin niteliği, çalışma süreleri, cinsiyet gibi faktörler, sektörlerde kayıt dışı açısından belirleyici bir konumda yer alıyor. 10 kişi ve daha az işletme büyüklüğüne sahip firmalarda kayıt dışı daha yaygın. Söz konusu işletmelerde kayıt dışılık oranı yüzde 54.2’ye ulaşıyor. 11-19 kişi çalıştıran işletmelerde çalışanların yüzde 82.8’i bir sosyal güvenlik kurumuna kayıtlıyken, 50 ve üzerinde işçi çalıştıran işyerlerinde ise kayıtlı olmayanların oranı son derece düşük; yaklaşık yüzde 3 seviyesinde olduğu saptanmış. Bu durum kayıt dışı ile mücadelede özellikle küçük işletmelere odaklanan bir politikanın üretilmesini zorunlu kılıyor. Öte yandan kayıt dışılığın kısa süreli ve uzun çalışma saatleri gerektiren işlerde daha yaygın olduğu görülüyor. Haftada 1-16 saat arasında çalışanlar için oran yüzde 83 iken, haftalık 60 saat ve üzeri çalışan her üç kişiden birinin kayıtlı olmadığı belirtiliyor.

MART-NİSAN 2015


Arıkan: KGK meslek örgütü değildir!

MART-NİSAN 2015

Engelleri aşıyoruz

İSMMMO ile Silivri Belediyesi’nin arasında yapılan protokolle gerçekleştirilen “Engelsiz Yaşam Tekerlekli Sandalye Kampanyası”nda bağışlardan elde edilen gelirle alınan sandalyeler ihtiyaç sahiplerine teslim edildi. Silivri Belediyesi Engelli ve Yaşlılar Koordinasyon Merkezi’nde meslek mensuplarının katılımıyla gerçekleştirilen törene İSMMMO Başkanı Dr. Yahya Arıkan, İSMMMO Yönetim Kurulu Üyesi Orhan Sarıgene, Silivri Kaymakamı Faruk Bekarlar, Silivri Belediye Başkanı Özcan Işıklar, İSMMMO Silivri Temsilcisi Saadet Gençoğlu, çok sayıda oda ve sivil toplum kuruluşu katıldı. İkisi akülü toplam 22 tekerlekli sandalyenin verildiği törende konuşan İSMMMO Silivri Temsilcisi Saadet Gençoğlu, kampanya için yoğun bir çalışma yaptıklarını ve tahmin edemeyecekleri kadar çok tekerlekli sandalyeye ulaştıklarını belirtti. İSMMMO Başkanı Dr. Yahya Arıkan ise daha önce de engelli yurttaşlar için çalışma yaptıklarını hatırlatarak, Silivrili meslektaşların böyle bir çalışmaya imza atmalarını büyük bir mutlulukla karşıladıklarını söyledi. Arıkan sözlerini şöyle sürdürdü: “Ülkemizin bir gerçeği olan engelli yaşamı engelsiz hale getirmek sadece bugün atacağımız adımlarla değil, hayatın her anında her alanında onları hatırlamayla daha anlamlı kılacağına inanıyorum.” Ayrıca törende kampanya için en fazla bağış yapan 6 kişiye plaketleri de takdim edildi.

İSMMMO HABER

İSMMMO üyeleri Muhasebe Haftası’nda mesleki sorunlarını bir kez daha haykırdı. Binlerce mali müşavir 1 Mart’ta başlayan Muhasebe Haftası nedeniyle İstanbul Taksim Cumhuriyet Anıtı’nda buluşarak Galatasaray Lisesi’ne yürüyüş gerçekleştirdi. İSMMMO Başkanı Yahya Arıkan, Anıt önünde yaptığı konuşmada, hem ülke ekonomisinde yüklendikleri görev ve sorumluluklara hem de özellikle genç meslektaşların geleceklerini ipotek altına almakla suçladıkları Kamu Gözetimi Kurumu’nun yaklaşımlarına dikkat çekti. Arıkan, Türkiye genelinde hizmet üreten meslektaşlarının büyük iş yükü altında, artan gelecek kaygısıyla, sıkıntılı günler geçirdiğini açıkladı. Arıkan Türkiye genelinde meslektaş sayısının hane halkı ve büro çalışanlarıyla birlikte 500 bine ulaştığını anımsatarak, İstanbul Odası’nın bu sayının önemli bir bölümünü oluşturduğunu söyledi. Arıkan, 25 yıldır, kamu ve mükellef arasında köprü oluşturan, piyasadaki rekabete ivme katan meslek mensuplarının sorun ve taleplerinin görmezden gelindiğinin altını çizerek, sürekli ertelenen ve büyüyen sorunların çözülmesine ise duyarlık gösterilmesinin zamanının çoktan geçtiğini vurguladı. Çözüm bekleyen sorunların başında Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu’nun (KGK) yaklaşımlarının ilk sırayı aldığını belirten İSMMMO Başkanı Yahya Arıkan, kurumun varoluş sebebi olan gözetim görevinden ziyade kendini meslek örgütü yerine koyan bir anlayışla hareket etmesini doğru bulmadıklarını ifade etti. “Şeffaf, denetlenebilir, kayıtlı bir ekonomi idealine odaklanmışken, yayınladığı Bağımsız Denetim Yönetmeliği ile Türkiye ekonomisinin geleceğini zora sokmuştur bu kurum” diyen Arıkan, dünyada olduğu gibi ülkemizde de bağımsız denetçiliğin mesleğin bir parçası olarak kabul edilmesini, örgütün eğitimlerinin kabul edilmesini, genç meslektaşlara getirilen engellerin kaldırılmasını ve çatı örgütü TÜRMOB ile işbirliği yapılmasını istedi. Sorunların dayanışma ile çözülebileceğini anımsatan Arıkan, diğer demokratik meslek örgütlerine uygulanan antidemokratik uygulamaları da kınadı. Meslek örgütlerine yönelik etkisizleştirme girişimlerinin başladığını hatırlatan Arıkan, TMMOB’a karşı yürütülen olumsuz çalışmalara bir an önce son verilmesi gerektiğini söyledi.

İSMMMO YAŞAM l 9


Enerji kâhini Türk

ZİRVEDEKİLER

Türkiye'nin küresel ve bölgesel enerji piyasasında önemli bir rol oynamaya devam edeceğini söyleyen Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) İcra Direktörü Fatih Birol, "Ama Türkiye'nin dışa bağımlılığını azaltması gerekiyor. Bunun da yolu yenilenebilir enerji kaynaklarından azami yararlanmak ve enerjiyi daha verimli kullanmak" diyor.

GAYE DELEN Fatih Birol... Enerji sektörünün kahini olarak adlandırılıyor. Bu alandaki en önemli kuruluşlardan biri olan Uluslararası Enerji Ajansı'nda (IEA) üst düzey pozisyona yükselmeyi başardı. IEA'nın İcra Direktörlüğü'ne atandı. Bu ajansta uzun yıllar baş ekonomist olarak görev yapan Birol, 1958 Ankara doğumlu. İstanbul Teknik Üniversitesi'nde Elektrik Mühendisliği eğitimi aldıktan sonra Viyana Teknik Üniversitesi'nde Enerji Ekonomisi dalında lisansüstü ve doktora eğitimini tamamladı. Fatih Birol, 1995 yılında IEA’ya katılmadan önce altı yıl süreyle Viyana’da

10 l İSMMMO YAŞAM

Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) bünyesinde görev yaptı. Fatih Birol, enerji tartışmalarına yaptığı katkılardan ötürü kariyeri boyunca pek çok ödül aldı. Son olarak, Forbes dergisi tarafından dünyanın enerji konusundaki en nüfuzlu dördüncü kişisi seçildi. 2009 yılında, Hollanda Ekonomik İlişkiler Bakanlığı ve Polonya Ekonomi Bakanlığı’ndan aldığı ödüllerin yanında, Almanya Federal Liyakat Nişanı ile ödüllendirilen Fatih Birol, 2007 yılında Avusturya Cumhuriyeti Altın Onur Madalyası’na, 2006 yılında ise Fransa Akademik Şövalyelik unvanına layık görüldü. 2005 yılında Uluslararası Enerji Ekonomisi Birliği’nin 'Mesleğe Olağanüstü Katkı' ödülünü kazanan Fatih Birol, 2004 yılında ABD Enerji Bakanlığı’ndan ve 2002 yılında Rusya Bilimler

MART-NİSAN 2015


MART-NİSAN 2015

YENİ GÖREVİNDE ÜÇ ÖNEMLİ KONUYA AĞIRLIK VERECEK Yeni görevinizle ilgili neler söylemek istersiniz? Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) İcra Direktörlüğü görevime Şubat ayında atandım. Eylül ayında tam olarak başlayacağım. IEA'ya üye bütün hükümetlerin oybirliğiyle seçildim. Ajansın üyesi 28 hükümet var. Bunlar arasında ABD, Kanada, Avrupa ülkeleri var. Yeni görevimde üç konuya önem vermek istiyorum. Birincisi enerji güvenliği meselesi. Çünkü hem petrol hem doğalgaz üreticileri şu anda oldukça zor günler geçiriyor. Irak, Libya, Suriye, Ukrayna, Yemen, Suudi Arabistan… Bu konuda Uluslararası Enerji Ajansı olarak rol oynamamız gerekiyor. İkincisi enerjinin çevreye olan etkileri nasıl minimize edilebilir. Bu konuda çalışmalar olacak. Üçüncüsü IEA'nın kendisine üye olmayan ülkelerle bağının daha da sıkılaştırılması önem arz ediyor. Hem Çin hem de Hindistan'da başbakanlarla görüştüm. Hedefimiz bu ülkeler ve diğer üye olmayan ülkelerle bağımızın gelişmesi, onların çalışmalarımıza katkıda bulunmasını sağlamak ve bu ülkelerin çalışmalarına bizim katkıda bulunmamız.

ZİRVEDEKİLER

Akademisi’nden de ödüller aldı. Türkiye'nin enerjide yapması gerekenleri sıralayan Birol'a göre, ülkenin öncelikleri nükleer enerjiye geçmek, ülkeyi pek çok boru hattının geçeceği transit bir ülke haline getirmek, enerjiyi verimli kullanmak ve yüksek olan maliyetleri düşürmek, yenilenebilir enerjiyi artırmak ve bir devrim yaratan kaya gazı fırsatından yararlanmak olmalı... Ona göre her şeye karşın Türkiye, küresel ve bölgesel enerji piyasasında önemli bir rol oynamaya devam edecek. Fatih Birol'la yeni görevini, Türkiye'nin enerji politikasını, son dönemde yaşanan elektrik kesintilerini, nükleeri ve petrolü konuştuk... Son dönemde yaşanan elektrik kesintileriyle ilgili görüşünüz nedir? Bu kesintilerin nedenleri Türkiye’de araştırıyor. Birçok nedeni olabilir. Tüketimle ilgili nedenleri olabilir. Üretimdeki aksaklıkla ilgili olabilir ya da iletimdeki insan ya da teknik hatalarla ilgili nedenleri olası. Bunun yetkililer tarafından araştırıldığını zannediyorum. Mutlaka bunun nedenini bulup bir kez daha olmaması için gereken tedbirleri alacaklardır. Hiç alışılagelmiş bir durum değil. Şunu da göz ardı etmemek lazım. Birçok ülkede zaman zaman böyle arızalar olabiliyor. Geçenlerde ABD Washington'da, bir süre önce de İtalya'da bu gibi sorunlar yaşandı. En aza indirilmesi için enerjiyle ilgili gerekli yönetmelik tedbirleri bir an önce alınmalı. Enerjinin Türkiye için önemini değerlendirir misiniz? Enerji, Türkiye için son derece önemli bir konu. Türkiye'nin hızlı büyüyen ve genç bir nüfusu var. Türkiye'nin ekonomisi giderek büyüyecek ve daha fazla enerji ihtiyacı olacak. Daha çok kişi demek daha iyi yaşam tarzı demek. Bu enerji ihtiyacının nasıl karşılanabileceği önemli. Ülkemiz maalesef enerji kayakları açısından şanslı ülke kategorisinde değil. Ciddi su kaynakları, güneş ve rüzgarda önemli potansiyeli var. Bütün bunları en maksimum şekilde kullansak bile ülkemizin hala ciddi olarak enerji ithal etmesi gerekiyor. Özellikle petrol ve doğalgaz olarak... Bu da Türkiye'ye, dünyadaki enerji piyasasındaki gelişmeleri dikte ediyor. Fiyatlar çıktığı, gazla ilgili jeopolitik sorun olduğu zaman özellikle dışa bağımlı

İSMMMO YAŞAM l 11


GALATASARAY FANATİĞİ Fatih Birol, yurtdışında yaşamak zorunda olsa da tam bir İstanbul aşığı. “Aşık olduğum şehir İstanbul. Kurtuluş-Taksim-Mecidiyeköy benim altın üçgenimdi. İstanbul'da yaşarken evim Kurtuluş'ta, İstanbul Teknik Üniversitesi Gümüşsuyu'nda, Ali Sami Yen Mecidiyeköy'deydi" diyor. Fanatik Galatasaraylı oluşunu vurgulayan Birol, şunları anlatıyor: "Galatasaray hayatımın çok önemli bir parçası. Ben dünyanın her yerindeki konuşmalarımı, Galatasaray’ın maçlarına göre ayarlarım. Neyse ki bu yıl fikstürü 1 yıl önceden açıkladılar da işim kolaylaştı. Dünya Enerji Görünümü Raporu’nun sorumluluğu bana verildiğinde kapağı yeşil-siyah ve boyutu küçüktü. Kitabın boyutunu büyütüp, renklerini de sarı-kırmızıya çevirdim."

ZİRVEDEKİLER

'IŞİD, ENERJİ GÜVENLİĞİNİ TEHDİT EDİYOR' Fatih Birol, terör örgütleri IŞİD ve Boko Haram'ın Ortadoğu ve Afrika bölgesindeki saldırıları ile ilgili, petrol fiyatlarındaki düşüşün yanlış izlenimler vermemesi gerektiğini, Ortadoğu ve Afrika'daki gelişmelerin petrol arzı güvenliğini ciddi şekilde tehdit etmeyi sürdürdüğünü ifade etti. Birol, özellikle Irak, Suriye, Nijerya, Cezayir, Libya'daki gelişmelerin ve İran'ın dünya ile ilişkisinin petrol fiyatlarını önümüzdeki dönemde olumsuz etkileyebileceği uyarısında bulundu. Haziran 2014’ün başlarında IŞİD genel saldırıya geçmiş ve örgüt Irak’ta geniş bir bölgede ilerleyerek Bağdat ile Kerkük’e tehdit oluşturmaya başlamıştı. O günlerde Uluslararası Enerji Ajansı'nın Başekonomisti görevini sürdüren Dr. Fatih Birol, IŞİD’in ilerlemesinin durdurulamaması halinde örgütün enerji arzı güvenliği için büyük bir tehdit olabileceği değerlendirmesinde bulunmuştu.

12 l İSMMMO YAŞAM

ülkeler için ciddi sorun. Bunun için yapmamız gereken şeyler var. Birincisi bu dışa bağımlılığı mümkün olduğu kadar aza indirgemek. Bunu nasıl yapabiliriz. Birincisi bütün yenilenebilir enerji kaynaklarından azami yararlanmak. Hidrolik, güneş, rüzgar ve jeotermal. Bunları kullanmamız lazım. İkincisi de enerjiyi israf etmeden daha verimli kullanmamız gerekiyor. Ciddi tedbirler almamız lazım. Hem otomobillerde olsun hem de evde kullanılan buzdolapları, televizyonlar, bilgisayarlar olsun sanayide kullanılan motorlarda bile verimlilik artırılmalı. Talepteki, tüketimdeki artış dizginlensin. Ayrıca Türkiye'nin çevresinde çok önemli petrol ve doğalgaz üreticileri var. Azerbaycan'dan başlayabiliriz. İran, Irak bunların hepsi son derece büyük enerji üreticileri. Bunlarla geliştirilecek olan iyi ilişkiler oradaki petrol ve doğalgazın Türkiye üzerinden geçmesine yardımcı olacak. Daha da önemlisi Türkiye'nin bu ülkelerdeki petrol ve doğalgaz üretiminde pay sahibi olma şansı olabilecek. Bugün olmazsa bile yarın böyle bir politika izlemekte yarar var. Üretimde Türkiye'nin daha aktif olması yararlı olacak. Bu konuda atılan adımlar var. Bu adımları devam ettirmek gerekiyor. Elektrik kesintilerinden sonra nükleer enerji söylemleri arttı. Nükleere bakışınız nedir? Bugün dünyaya baktığımız zaman bütün önemli ekonomilerin hemen hemen tamamında nükleer enerji kullanılıyor. Üç büyük avantajı var.

Birincisi elektrik kendi ülkenizde üretildiği için dışa bağımlılığı azaltıyor. Nükleer enerji elde edince doğalgaz ithalatında azalma oluyor. Nükleerle elektrik kesintisiz olarak üretilebiliyor. Rüzgar ve güneşten de önemli. Bunların en önemli sorunu rüzgar ve güneş olmazsa elektrik de olmuyor. Nükleerde düğmeye basınca kesintisiz elektrik üretiyorsunuz. Üçüncüsü ise dünyanın karşılaştığı en önemli sorunlardan biri olan iklim değişikliğine yol açan sera gazları. Son derece müspet bir alan var. Temiz bir teknoloji. Üç açıdan nükleer son derece önemli. Türkiye'nin nükleerden mutlaka faydalanması lazım. Bu süreçte tabii ki en iyi teknolojinin seçilmesi önemli. En iyi partnerlerle çalışmalıyız. Uluslararası normlara uygun güvenlik tedbirleri alınmalı. Bu şekilde çevreyi kirletmeden enerjide bir avantaj sağlanır. Ülkemizde hidroelektrik santralleri (HES) sayısı artıyor... Bu konuda neler söylemek istersiniz? Ülkemizin kendi kaynağı akan sular. Pek çok HES yapıldı. Ekonomik olarak son derece güzel projeler. HES'ler yapılırken yapıldığı bölgeyle ve onun doğal çevresiyle uyumlu şekilde projeler geliştirilmeli. Birçok ülkeye baktığımızda Avrupa'da, Norveç'te olsun bütün ülkelerde hidrolik potansiyelin yüzde yüzü kullanılmış durumda. Bu ülkeler elektrik üretiminde ciddi paya sahip. Bunların iklim değişikliğine olan negatif etkisi aktarılmıyor çevreye. HES'ler kurulurken çevrelerine minimum negatif etki yapmaları

MART-NİSAN 2015


MART-NİSAN 2015

SERA GAZI ARTIŞI AZALDI l Güneş ve rüzgâr enerjisinin devreye girmesinin ciddi yoğunlukta artışı sayesinde, 2014 yılında 40 yıldır ilk defa bir ekonomik büyüme devresinde sera gazı emisyonlarının artmadığı gözlemlendi. l Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) açıklamasına göre, 2014 yılında dünya ekonomisi yüzde 3 büyürken enerji ile bağlantılı karbondioksit (CO2) salımı 2013 yılı ile aynı seviyede kalarak 32.3 milyar ton olarak gerçekleşti. Bu, iklim değişikliği ile mücadelede özellikle yenilenebilir enerjiler ve verimliliğin tesirini gösteriyor ve ümit veriyor. l Fatih Birol bu konuda, "Bu hem büyük hem de çok iyi karşılanması gereken bir sürpriz" diye konuştu. Birol, ekonomik büyüme ile sera gazlarının artışının ayrışmasının öneminin altını çizdi. l 2014 yılında ekonomisi yüzde 7'nin üzerinde büyüyen Çin‘in salımlarında yüzde 2'lik bir düşüş gözlemlenmiş, IEA bunu ülkenin daha fazla rüzgâr, güneş ve hidrolik enerji kullanmasına, daha az kömür yakmasına bağlıyor. Kurum, Batı Avrupa örneğinin zaten ekonomiler büyüse de enerji tüketimi kaynaklı sera gazı salımlarının düşebileceğini gösterdiğine işaret ediyor.

ZİRVEDEKİLER

sağlanıyor. Umarım biz de bu yoldan gideriz. Hükümetin enerji politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Hem enerji verimliliği olsun hem de Türkiye'nin çevresindeki enerji üreten ülkelerle ilişkiler olsun bence hükümetin mevcut enerji politikaları olumlu. Türkiye'nin hem enerji güvenliğine hem de ekonominin gelişmesine katkı yapabilecek bir seviyede nükleer enerjiyi devreye alma politikası da doğru. Nükleerin devreye girmesiyle bizim bağımlılığımızda da umarım ciddi azalma olur. Bu bakımdan hükümetin nükleer politikasını ana hatlarıyla doğru buluyorum... Petrol piyasalarında son durum nedir? Türkiye yıllardır dünya petrol piyasasındaki gelişmelerle yaşamak zorunda. Petrol üretimimiz yok, tüketim de artıyor. Otomobil sayısı arttıkça tüketim de yükseliyor. Petrol piyasaları ileride bugünkünden daha da uluslararası politikayla iç içe olacak. Özellikle dünyanın en önemli üreticilerinin olduğu Ortadoğu'daki siyasi gelişmeler ve istikrarsızlık, petrol piyasalarının çok çetrefilli zamanlardan geçeceğini gösteriyor. İleride Türkiye'nin bu dünya petrol piyasalarındaki gelişmelerinden mümkün olduğu kadar az etkilenmesi için mutlaka petrol tüketimindeki artışı yavaşlatması lazım. Bunun da yolu mevcut tüketimi azaltacak önlemler alınması. İkincisi de toplu taşımacılığın yoğunluğunun artırılması. Bunu sağlamak lazım. Onun için Türkiye'nin şunu da görmesi gerekiyor. Dış politikasında petrol piyasalarındaki gelişmeler mutlaka önemli bir yer tutacak. Petrol fiyatlarındaki düşüş devam edecek mi? 2015 yılında petrol fiyatlarındaki düşüşün ana nedeni, OPEC dışındaki üretici ülkelerin üretimlerinin son 30 yılda olmadığı kadar çok artması. Talep son derece düşüktü, Çin ekonomisi 25 yılın en zayıf büyümesini gösterdi, Avrupa'daki ekonominin çok zayıf olması ve Japonya'nın resesyona girmiş olması, zayıf talep ve üretimin artmasıyla petrol fiyatları düştü. Tahminlere göre petrol ve doğalgaz yatırımları bu yıl yüzde 15 oranında azalacak. Bu önemli bir düşüş. Bu üretime de negatif yansır. Petrolde 45-50 dolar bandının geçici bir dönem olduğunu, uzun bir dönem olmayacağını ve yapısal bir süreç olmadığını düşünüyorum. Türkiye gibi ülkeler için çok güzel bir haber ama bunun uzun dönemde olmayacağını bilmemiz gerekir. Ekonomilerdeki büyüme devam ederse bu yılın sonuna doğru tekrar petrol fiyatlarında yukarı doğru baskı olacağını düşünüyorum. Türkiye’nin hem Avrupa ülkeleriyle hem de Rusya ile enerji konusundaki işbirliklerine devam edeceğine inanıyorum.

İSMMMO YAŞAM l 13


KAPAK

Türkiye ‘çözüm’ü özlüyor, bekliyor

Cumhuriyet tarihi boyunca sayısız teşvik paketinin çıkarılmasına karşın makus talihini yenemeyen doğu ve güneydoğu kentleri hala yatırıma hasret… Bıçak sırtında ilerlese de çözüm süreciyle gelen çatışmasızlık ortamı, umutları yeniden yeşertti… Bölgenin dağlarına bahar gelmesinin yolu, kamu ve özel sektör yatırımlarından geçiyor. Yatırımların anahtarı ise; çözüm sürecinin başarısı…

14 l İSMMMO YAŞAM

DEFNE DOĞAN “Gerilla mücadelesinde, çatışmalarda yaşamımı yitireceğimi düşünüyordum. Bütün hayallerimiz devrim ve sosyalizm içindi… Parlamenterist bir siyaseti düşünmedik…” Bu sözler, Türkiye’nin yakın geçmişinde silahlı mücadele veren Devrimci Yol örgütünün eski “ana gerilla birliği komutanı” Mahmut Memduh Uyan’a ait… Uyan, 12 Eylül öncesi Dev-Yol’un önde gelen isimleri arasındaydı. Kanlı ve işkenceli yılların başladığı 12 Eylül askeri darbesinden hemen sonra gerilla mücadelesi başlattı. 5 yıl dağlarda kaldı. Yakalandığında çok ağır işkencelerden geçti. 10 yıl cezaevinde yattı…

Uyan, şimdi Ankara’da HDP’den milletvekili adayı… Seçilirse TBMM’de siyasete devam edecek. Mahmut Memduh Uyan’ın dağlardan ‘gerilla kamplarına’, işkencelerden cezaevi yıllarına uzanan hayat çizgisi, aslında Türkiye’nin de nereden nereye geldiğini özetler nitelikte… Türkiye demokrasisi, elbette ki son 10 yıllarda çok yol kat etti. Ancak gelinen noktanın varış noktası olmadığında da herkes hemfikir. Türk demokrasisinin olgunlaşmasının yolu, öncelikle Türkiye dağlarında akan kanın durmasından geçiyordu… Son birkaç yıllık süreçte bu hedefe doğru, önemli adımlar atıldığı kesin. Ancak işin zor tarafı şimdi başlıyor.

MART-NİSAN 2015


Doğu ve güneydoğu bölgesinin makus talihini yenmenin yolu; ekonomik ve sosyal kalkınmadan geçiyor. Bölgede eğitimden iş olanaklarına, sağlık yatırımından kadının ekonomik ve sosyal yaşamdaki rolünün arttırılmasına kadar bir dizi soruna çözüm üretilmesi şart. On yıllardır biriken ve esasen Türkiye’nin batısında da yakıcı olabilen bu sorunların çözümü ise insani kalkınmanın sağlanabilmesine bağlı. İşte bu noktada da kamu ve özel sektörün yatırımları yaşamsal önem taşıyor. Çünkü Güneydoğu’daki 14 ilde ortalama kişi başına gelir 4 bin dolar düzeyinde. Ülkenin batısında ise bu rakam 15-16 bin dolar civarında. Gelir dağılımındaki bu uçurumun kapanması gerekiyor.

TEŞVİK VAR, YATIRIM YOK

Bu yalın gerçek karşısında çözüm sürecinin sürekli gündemde kaldığı son 12 yılda atılan adımlara bakıldığında dişe dokunur yatırım yapılmadığı ortaya çıkıyor. Esasen hükümet 12 yılda Doğu ve Güneydoğu illerinin daha fazla yatırım çekmesi için bir takım önlemler aldı. 4 teşvik sistemi yaşama geçirildi, ancak hemen hepsinin sonunda bölge düş kırıklığı yaşamaktan kurtulamadı. Nitekim, 2014’te teşvik belgesine bağlanan, yatırım tutarı yüzde 36 düşüşle 61 milyar 779 milyon TL’ye inerken, öngörülen istihdam yüzde 25 düşüşle 143 bin 763 kişiye geriledi. Enflasyonla ilişkilendirildiğinde yatırım tutarındaki reel düşüş yüzde 46’yı buldu. 2013’te alınan 4 bin 927 yatırım teşvik belgesine karşın, bu sayı 2014’te 4 bin 62’de kaldı. En geri kalmış 15 Doğu ve Güneydoğu ilini kapsayan ‘6. Bölge’ bir türlü istenen yatırımları çekemedi. Teşvik sisteminde 6. Bölge; Ağrı, Ardahan, Batman, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Hakkari, Iğdır, Kars, Mardin, Muş, Siirt, Şanlıurfa, Şırnak ve Van’ı kapsıyor. Bu illeri kapsayan 6. Bölgede yatırım tutarı reel bazda yüzde 53.5 geriledi. Bölgenin yatırımlardaki payı yüzde 6.9’a düştü. Söz konusu Bölge’ye yönelik yatırım sayısı yüzde 27.4 azalışla 635’ten 461’e, yatırım tutarı yüzde 44.5 azalarak 7.6 milyar liradan 4.2 milyara, yaratılacak istihdam da yüzde 41 azalışla 34 bin 718’den 20 bin 499’a geriledi.

GÜVEN SAĞLANAMADI

MART-NİSAN 2015

nın diğer yerlere göre daha farklı olduğunu belirten Oran, yıllarca bölgede ‘emek yoğun’ sektörlerin ön plana çıkarılmasını savundu. Oran’ın ‘sektörel kümelenme’ adıyla gündeme getirdiği öneri, radikal reformları içeriyordu. Umut Oran, hükümetin teşvik paketlerindeki başarısızlığını değerlendirirken “Yatırımlarda sert düşüş sürüyor. ‘Güçlü Ekonomi, Kaliteli Demokrasi’ için vatandaşın ‘Ekmek, Hürriyet, Güvenlik’ kaygısı olmamalı. Teröre çözüm TBMM’de ortak akılla hemen üretilmeli” diye soruyor. Son yıllarda yatırımcının bir ay sonrasını dahi göremez bir nok-

KAPAK

Uzmanlara göre, teşvik paketindeki başarısızlığın en büyük nedenlerinden biri de il bazında vaatte bulunulurken koşulları farklı kentlerin aynı kefeye konması. Yani Kars ile Ardahan’ı Diyarbakır ile Hakkari’yi yatırımda aynı koşullarda ele almamak gerekiyor. Meclis’teki çalışması sırasında bölgeye yönelik önerileriyle gündeme gelen, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Hazır Giyim Meclisi Başkanlığı sırasında da teşvik konusuna kafa yoran CHP Milletvekili Umut Oran; “Sektörel kümelenme ile bölgesel kalkınma, istihdam ve ihracat hedefli program çerçevesinde Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yeni bir oluşum” gündeme getirmişti. Doğu ve Güneydoğu bölgesinin sorunları-

İSMMMO YAŞAM l 15


taya geldiğini belirten Oran, “Bu durumda hangi teşvikler onları korkmadan yatırıma ikna edebilir?” diyor. Oran, teşvik uygulamalarının başarılı olması için öncelikle şu öneriyi dile getiriyor: “Teşvik politikalarının başarılı olabilmesi için TBMM’de ele alınması ve ortak mutabakat ve seferberlik sergilenmesi gerekir. AKP ise sürekli olarak teşvik, dış politika, terör gibi konuları TBMM’de konuşmaktan, tartışmaktan kaçınıyor. Bunun bedelini ise vatandaş ödüyor. İşte Van, Hakkari ve Gaziantep… Her koşulda milletin iradesinin esas görülmesi gerekiyor. Terör bitmezse hayat normale dönmez, hayat normale dönmezse yatırım gelmez. Terörü bitirecek olan yer TBMM’nin iradesidir, ortak akıl ve mutabakattır. Çözüm ama hemen çözüm gerekmektedir.”

KAPAK

“BELİRSİZLİK KORKUTUYOR”

Bu gidişatta bölgedeki yanlış teşvik yaklaşımları yanı sıra Türkiye’nin tüm komşularıyla kavgalı hale gelmesinin de payının bulunduğunu anlatan Oran, tutarsız politikalarla teröre zirve yaptıran hükümetin ekonomi politikalarının da bu süreçte iflas ettiğine dikkat çekiyor. Bunun sonucunda sanayici, yatırımcının önünü göremez hale geldiğini ifade eden Umut Oran, böylece ekonomide ve bölgedeki yatırımlarda durgunluğun kaçınılmaz olarak yaşandığını kaydediyor. Umut Oran, 6. Bölge’nin nasıl yatırım çekebileceğine ilişkin şu tespitte bulunuyor: “Dünya ekonomisinde bir darboğaz yaşanırken, Türkiye’de de AKP’nin borçla tüketim artışına, ithalata dayalı sanal büyüme modelinde de sınıra gelindi. Dış politika, iç siyaset ve ekonomide gelinen noktada sanayici önünü göremiyor.

16 l İSMMMO YAŞAM

Yatırımın tamamını devlet ödeyecek bile olsa sanayicinin ürettiği malı satması lazım, oysa hem iç tüketimde sert fren, hem de en büyük ihracat pazarı olan AB’de ciddi bir resesyon yaşanıyor. Bu koşullarda yatırım yapmak isteyenler de çekingen davranıyor. Devletin verdiği teşvikler peşin değil, yatırımcının yapacağı harcama ileride ödeyeceği vergi ve diğer ödemelerinden mahsup ediliyor. Yani yatırım için harcanacak ve uzun vadede geri dönecek olan paralar riske atılmak istenmiyor. Sanayici, önünü görmeden böyle bir riske girmek istemiyor. Doğu ve Güneydoğu’daki 15 ili kapsayan 6. bölgede ciddi bir güvenlik sorunu var. Bu yüzden olağanüstü teşvikler de verilse, yatırımcı bu illerden uzak duruyor. Suriye ile ilgili süreçte AKP hükümetinin izlediği politika belirsizlik ve riskleri artırıyor, Türkiye’yi sonu belirsiz tehlikeli bir mecraya sürükleyen bu tavır, ülkenin geleceğini tehdit ettiği için yatırımcıyı korkutuyor, yatırım iştahını engelliyor. Ülkede iç siyaset, dış politika ve ekonomide istikrarı sağlayacak, insanların geleceğe güvenle bakacağı, yatırımcının önünü görebileceği bir ortamı sağlanırsa yatırım iklimi ancak oluşabilir.”

ÇÖZÜM YOKSA REFAH DA YOK

Bölgeye uzun vadeli yatırımların çekilememesi, ekonomik canlanmanın bir türlü sağlanamaması her şeyden önce işsizlik demek… Bölgedeki işsizlik oranı can yakıcı seviyede seyrediyor. 2014’te işsizlik oranının en yüksek olduğu bölge yüzde 24 ile Mardin, Batman, Şırnak, Siirt oldu. Bu grubu yüzde 17,4 ile Şanlıurfa, Diyarbakır takip etti. Geçen yıl sonunda IŞİD’in kuşatması altındaki Kobani’ye destek eylemlerinde yaşananlar başta olmak üzere pek çok gelişme bölgedeki ge-

MART-NİSAN 2015


İŞ DÜNYASI TEMKİNLİ

Van Ticaret ve Sanayi Odası Necdet Takva, çözüm süreci sırasında beklentilerin arttığını be-

MART-NİSAN 2015

TÜSİAD, İŞİ ŞANSA BIRAKMADI

Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) bölge için bugüne kadar sayısız destek paketi çıkarıldığı halde teşviklerin işe yaramadığı gerçeğini dikkate alarak çözüm sürecine ekonomik destek vermek için harekete geçti. Bölge için çok sayıda raporlar hazırlayan TÜSİAD’ın yeni dönem için hazırlığı oldukça iddialı; Başkan Yardımcısı Sedat Şükrü Ünlütürk’ün koordinasyonunda yürütülen Bölgelerarası Ortak Girişim Projesi (BORGİP) projesi. Projede temel hedef; çözüm sürecinin iktisadi boyutuna sahip çıkılmasına yönelik oluşturulan Doğu ve Güneydoğu Anadolu Yatırımcı Danışma Konseyi tarafından yürütülen çalışmalara katkı sağlanması. Dışarıdan yatırım beklenmesi yerine bölgedeki yatırımcıların, girişimcilerin teşvik edilmesi, desteklenmesi, yerel iş insanlarının başarılı örnekler oluşturması. Ülkemizin doğu ve batısındaki iş dünyası insanlarını bir araya getirerek sinerji yaratmak, işbirliği/güç birliği yoluyla kazan-kazan yaklaşımının oturtulması. Böylece başarılı uygulamaların artırılması yoluyla çarpan etkisi yaratmak… TÜSİAD bu hedef doğrultusunda Doğu ile Batı’yı buluşturuyor. Bunun için toplantılar düzenlerken yerel insanlara iş yaptırılmasına odaklanıyor. Doğu ile Batı’nın avantajları ile dezavantajlarını bir araya getirerek yol alırken yatırımcılara şu olanakları da hemen sunuyor: Vergi ve SSK danışmanlığı. Teknoloji kullanımını artırmaya yönelik danışmanlık ve destekler. Mentorluk, danışmanlık hizmetleri, (Yetkin, deneyimli iş insanları aracılığı ile). Nitelikli insan kaynaklarına erişim desteği. Pazarlama/ihracat konularında destek. Hukuk danışmanlığı (özellikle sözleşme yapma teknikleri ve sorunlu tahsilatlarla ilgili olarak).

KAPAK

rilimi ortaya koydu. Eylemler sırasında sokağa hakim olunamaması, gencecik insanların yaşamlarını yitirmesi, tanklar ile uygulanan dışarı çıkma yasağı, çözüm sürecinde iplerin gerilmesine neden oldu. Bu dönemden sonra da, kamuoyunu tatmin edecek bilgilendirme yerine görüşmelerden sonra sadece restleşme gibi sert açıklamalar gelmesi, çözüm sürecinin bıçak sırtında ilerlediğini de gösteriyor. Oysa çatışmalı dönemde oldukça ağır bedeller ödeyen bölge kentleri, yaraları sarmak için fırsat kolluyor. Güneydoğu Sanayici ve İş Adamları Derneği (GÜNSİAD) Başkanı Şah İsmail Bedirhanoğlu, yaşanan olumsuz gelişmelerin çözüm sürecini bitireceği kaygısı yarattığı ve bunun da yatırımcıyı bölgeye gelme konusunda tedirgin ettiğine dikkat çekiyor. Bedirhanoğlu, geçen yılın sonunda bölgede yaşanan gelişmelere değinerek, “Özellikle Kobani eylemleri sırasında sokağa çıkma yasağı ile birlikte bazı kesimlerde çözüm sürecinin biteceği kaygısı ortaya çıktı. Birçok yatırımcı tedirgin oldu ve bölgedeki planlarını erteledi” diyor. Bedirhanoğlu, yatırımcının uzun süre ürkek davranmasını beklediklerini kaydediyor. Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası (DTSO) Başkanı Ahmet Sayar da Diyarbakır’ın 1927 yılında toplam sanayi istihdamı açısından Türkiye’de 3. sırada olduğunu belirterek, “Diyarbakır savaş süreci ile birlikte giderek gerilemiş ve devlet yatırımı elini buradan çekmiştir. 1927 yılında sanayi istihdamı açısından 3. sırada yer alan bir kent şimdi 67. sıraya gerilemiş durumda. Teşvikler var ama ne yazık ki yatırımcı bunu yeterli bulmuyor. Çözüm süreci başarılı bir şekilde bitmeden refah olmaz” görüşünü dile getiriyor. Diyarbakır Sanayici ve İş Adamları Derneği (DİSİAD)Başkanı Burç Baysal ise altyapı yeterliliği sağlandığında kendi kendine yetebilen il sayısının artacağına dikkat çekerek “Yerel yönetimlere alt yapı için bütçe ayrılması önemli” diyor.

İSMMMO YAŞAM l 17


‘ASIL TEŞVİK, ÇÖZÜM SÜRECİ’

CHP Milletvekili Umut Oran ve yerel sanayicilere göre, teşvik paketlerinin ardından bir kıpırdama olsa da 2013’ün ikinci çeyreğinde düşüşe geçen yatırımlar, 2014’te 6.bölgede bazı illerde yüzde 80’leri bulan azalışlar kaydetti… Deyim yerindeyse bölgede yatırımlar bıçak gibi kesildi… Ekonomi Bakanlığı’nın son yayımladığı veriler ise 2014 öncesinde başarı sağlandığına işaret ediyor. Buna göre, Doğu ve Güneydoğu’ya önemli yatırım avantajları getiren teşvik sistemi, 2012’nin ikinci yarısı ile 2013’te bölgede 11,2 milyar TL’lik yeni yatırımın ve 50 binin üzerinde istihdamın yolunu açtı. Verilere göre hükümetin Haziran

2012’de uygulamaya soktuğu yeni teşvik sisteminde 6. Bölge için geçerli olan sigorta primi işçi hissesi ve gelir vergisi stopajı destekleri 31 Aralık 2013’e kadar bölgeye 11,2 milyar TL’lik yatırım çekti. Bu tutar için teşvik alınırken 50 bin istihdama kapı açıldı… Ancak bu yatırım vaatlerinin gerçekleşmesi çözüm sürecinin de başarısına bağlı. Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, katıldığı bir televizyon programında konuyu yorumlarken yatırım teşvik oranlarının değiştirilmediğinin altını çizdi. Zeybekci, “Asıl teşvik, Doğu ve Güneydoğu’yu uçuracak teşvik, çözüm sürecidir” diye konuştu.

KAPAK

lirtirken 2013’ün ikinci çeyreğinden itibaren ise tablonun değiştiğini belirtiyor. Bu dönemden sonra yatırımlarda ciddi oranda ivme kaybı olduğunu anlatan Takva, şu değerlendirmeyi yapıyor: “Seçimlerin olması, çözüm sürecinin nihayete ermemesi nedeniyle iş dünyası temkinli hareket etti. Kentimizin kendine özel koşulları da bulunuyor. Özellikle iki büyük depremden sonra yatırımlar durma noktasına geldi. İnsanların borcu çok, harcama da yapamıyorlar. Ayrıca Gelir ve Kurumlar vergisinde yaklaşık 650 milyon TL’lik borç var. Bu yeni yatırım planlarını olumsuz etkiliyor… Bölgede sadece politik önlemler sonuç vermeyecektir, ekonomik ayağı çok önemli. Bölgenin cazibesinin arttırılması için yakın pazarlara erişimimiz sağlanmalı. Bunun için önlemler alınırken enerji ve ulaşım gibi altyapı olanaklarının arttırılması gerekiyor. Teşvik politikalarında da yerel yaklaşımlar geliştirilmesi zorunlu. Aksi halde paketler başarılı olamıyor.”

18 l İSMMMO YAŞAM

MART-NİSAN 2015


‘ÇÖZÜM, TÜRKİYE’Yİ UÇURUR’

MART-NİSAN 2015

KAPAK

Çözüm sürecinde gelişmelerin ne yöne kayacağı ise elbette ki Haziran’daki seçimden sonra belli olacak. Ancak hükümet yetkililerinin demeçleri çözüm sürecinin başarılı olması durumunda hem Doğu illerinin hem de Türkiye’nin ekonomide kazançlı çıkacağının altını çiziyor. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de hükümetin yürüttüğü çözüm sürecinin olumlu sonuçlanması durumunda “Türkiye’nin uçacağını” söyledi. Şimşek’e göre, “Bu mesele çözülürse Doğu ve Güneydoğu’ya daha büyük yatırım gider, bu bölge kalkınır.” Son yıllarda teröre kullanılan kaynakların eğitim, sağlık, altyapı, Ar-Ge faaliyetleri gibi alanlarda değerlendirileceğini belirten Şimşek “Bu kaynağı bu alanlara, üretime, ihracatı desteklemeye kullandığımızda düşünün Türkiye uçar gider. Yani en basit rakamlarla, 300-400 milyar dolar. Türkiye bu sürecin sonunda kaynaklarını daha etkin ve verimli kullanma noktasına gelecek” dedi.

İSMMMO YAŞAM l 19


GÜNDEMİN SESİ

Uzman köşe yazarı

20 l İSMMMO YAŞAM

Esen Evran… Sağlık, eğitim muhabirliği ile işe başladığı gazetecilik mesleğinde ekonomi servisi, mutfak olarak anılan yazı işlerinde deneyim edindi. Şimdi köşe yazarlığı yapıyor ama o gün canı hangi konuda yazmak isterse değil, esasen haberini kovaladığı konularda yazıyor.

MART-NİSAN 2015


DEFNE DOĞAN

MART-NİSAN 2015

İZMİR SEVDALISI Esen Evran, İzmirli… Fırsat buldukça İzmir’e kaçtığını anlatırken “Hiç bitmeyen bir memleket aşkım var… İzmir'e kaçıyorum, orada arkadaşlarımla, ailemle ve yeğenlerimle, hiç uslanmayan köpeğimiz Sakız'la vakit geçiriyorum” diyor. Esen Evran’ın bir oğlu var. Oğlu Cem Pişirici üniversiteye hazırlanıyor. Evran, “Öğrenciliği boyunca her işini kendi halletti, bize hiç yük olmadı. Yine olmuyor ama bu yıl ben ona ekstradan, vitaminler ve moral vermekle yükümlüyüm” diyor. Son 10 yıldır, farklı bir ilgi alanı daha öne çıkmış Esen Evran’ın. Geniş bir sukulent koleksiyonuna sahip olduğunu söylüyor. Çiçeklerinin bakımını kendi yaptığı için oldukça geniş bir vakit ayırıyor. Bu ilgi alanını paylaştığı kalabalık bir arkadaş grubu olduğunu da aktarırken “Yılda bir kez yeni türler bulmak, seraları gezmek için yurtdışına gidiyor, valizlerimiz çiçeklerle dolu dönüyoruz. Galiba benim tüm hayat rutini içinde her şeyi sıfırladığım tek anlar bunlar” diye anlatıyor.

GÜNDEMİN SESİ

Esen Evran, uzmanlık alanı olan yeni dönem köşe yazarlarından… O gün canı ne isterse o konuda köşe yazmıyor, bilgi topladığı, hakkında veriler aldığı uzmanlık alanıyla ilgili konularda fikrini yazıyor… Esen Evran, sağlık ve eğitim muhabirliği ile başlamış mesleğe. Ekonomi ağırlıklı olmak üzere gazetenin hemen her noktasında deneyim edinmiş. İzmir Yeni Asır’da muhabir olarak başladığı mesleğinde, 1993 yılında İstanbul’a gelmesi büyük bir dönüm olmuş. Esen Evran şimdi, Habertürk Gazetesi’nin Ekonomi ve Perakende Köşe Yazarı olarak mesleğini sürdürüyor. Çeyrek asırlık mesleki deneyiminde gelişen ve dinamikleri farklılaşan ekonomi ile birlikte ekonomi gazeteciliğinin değiştiğini söylüyor. Evran’a göre 80’li yılların ikinci yarısında çarşı-pazar gazeteciliği revaçtayken, 94 krizinden sonra, reel faiz, borsa, mevduat gibi yatırım araçlarına yönelik haberler sayfalarda artmış. “2000’li yıllar ve özellikle 2010’lardan sonra ekonomi gazeteciliği nispeten düşük enflasyon ve artan hanehalkı borçluluğu, emlakta patlama ve teknolojinin hızlı değişimi ile bu alanlara yoğunlaşmaya başladı” diyen Evran, gelişen sosyal medya ile birlikte ekonomi gazeteciliğinin yeniden şekilleneceğini belirtiyor. Habertürk Ekonomi ve Perakende Köşe Yazarı Esen Evran, İSMMMO Yaşam’ın sorularını yanıtladı: Gazetecilik mesleğine nasıl başladınız? Kaç yıldır bu sektördesiniz? Gazeteciliğe İzmir’de, Yeni Asır Gazetesi'nde muhabir olarak başladım. Uzun yıllar sağlık ve eğitim haberleri, hafta sonu röportajları yaptım. Sonrasında da gazetenin mutfağında, yani yazı işlerinde çalıştım. 1993'te İstanbul'a gelmem de ekonomi gazeteciliği için bir adım oldu… Habertürk TV’de yaptığınız program devam ediyor mu? Bu yoğun tempoda geçen bir gününüzün rutinini anlatabilir misiniz? Televizyon kısa süren bir dönemdi. Bloomberg, Türkiye'de yayına başladığında Habertürk Ekonomi Servisi olarak bir yıla yakın bir süre sabah prog-

İSMMMO YAŞAM l 21


GÜNDEMİN SESİ

İSMMMO, SESİNİ YÜKSELTMELİ İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası’nın (İSMMMO) faaliyetlerini çok yakından takip edemediğini belirten gazeteci Esen Evran, saptamalarını ve önerilerini şöyle özetliyor: “Çok yakından takip edemiyorum İSMMMO’yu. Ama zaten on binlerce üyesi olan, ekonominin nabzını her an tutabilecek ağa sahip meslek odalarını yakından takip etmek için özel çaba sarf etmek zorunda kalmamalıyız. İSMMMO faaliyet alanından haber vermeli, üyelerinin durumunu sürekli anlatmalı, toplumsal konulara duyarlı gündemiyle öneriler geliştirmeli. Meslek içinde eğitimlerle üyelerini de yarınlara hazırlamalı. Sivil toplum örgütlerinin lokomotif rolü, denetim mesleğinde de kritik önem taşıyor.”

22 l İSMMMO YAŞAM

ramlarına destek verdik. Benim için güzel bir deneyimdi, canlı yayın bambaşka bir heyecan. Gazetenin mutfağında, yani sayfaların planlanmasında ve yapılmasında da çalışıyorsanız eğer, tempo inanılmazdır. Her an yeni bir haber gelir ve sayfa yıkılır. Ben artık sadece yazı yazıyorum. Dolayısıyla bu trafiğin içinde değilim. Röportajlarımı, toplantılarımı kendim ayarlıyor, yazımı gazeteye gitmeden de gönderebiliyorum. Fakat eski alışkanlık ve meslek sevgisinden olmalı; hala evde ya da dışarıda bir kafede yazmak yerine, gazetede, masamda yazmayı daha çok seviyorum. Tüketici hakları açısından toplumun bilinçlendiğini söyleyebilir misiniz? Hak arama konusunda nasıl bir noktadayız? Uzun yıllar Sabah Gazetesi'nde tüketici köşesi hazırladım. O zamanlar tüke-

tici hakları konusundaki düzenlemeler bugünkü düzeyde değildi. Hak arama mekanizmaları da gelişmemişti. Onun için tencerenin sapı kırılsa, gazozdan yabancı madde çıksa tüketici bize yazar, hak aramamızı isterdi. İlginç bir dönem yaşadık. Hemen her gazetede tüketici şikayetleriyle ilgili bir köşe vardı ve bunu da bir ekip hazırlıyordu. Fakat şimdi tüketici, haklarının farkında… Nereye başvuracağını biliyor. Son dönemde sosyal medya da tüketicinin elini güçlendirdi. Yazıyorsun Twitter'a, şirket hemen çözüm buluyor. Ekonomi gazeteciliğinde reklam verenin yönlendirmesi ve etkisi her zaman eleştiri konusu olmuştur… Siz bu konuda ne dersiniz? Gazeteciliğin asgari ilkeleri ve kuralları var. Bu tartışma aslında Türkiye’ye özgü bir tartışma değil. Bakın dünyanın en

MART-NİSAN 2015


MART-NİSAN 2015

ogle'da aradığımda bulamadığım haber veya analizle ölçüyorum. Bunu yapmak da kolay değil. Ancak alanlarında uzman tecrübeli editöryal ve yazar kadrosu ile bunu yapabilirsiniz. Gazetelerin dijital medya karşısındaki bir başka önemli handikapı da paralı olması. Bugün dünyada özellikle ekonomi ile ilgili dijital yayınların paralı olduğunu görürsünüz. Türkiye henüz paralı üyelik sistemine geçemedi. Bir süre daha geçemeyecek gibi görünüyor. İnternet haberi bedavaya bir gün önce verirken, siz bir gün sonra özelleştirdiğiniz bir içeriği para ile satmaya uğraşıyorsunuz… Biraz günlük hayattan örneklendireyim. Örneğin bir fırın vatandaşa taze sıcak ekmeği bedava dağıtıyor. Ertesi gün siz bir gün önceki ekmeği 2 liraya satmaya çalışıyorsunuz. Bu gerçekten kolay ve dayanılabilecek bir rekabet değil. Esen Hanım, kadın gazeteci olarak mesleğinizi yaparken zorlandınız mı? Türkiye’de kadının ekonomik ve sosyal yaşamda rolünün arttırılması çabalarını yeterli buluyor musunuz? Mesleki zorluklar dışında, özel olarak kadın olmakla ilgili bir sıkıntı yaşadığımı söyleyemem. Aksine kadın olmak, kapıdan kovulsan bacadan girmeyi zorlayan benim mesleğimde bazen bacadan girmemi de sağlamış olabilir. Erkek meslektaşlarımın giremediği bir yere daha kolay girebilmemi, daha pratik çözümler geliştirebilmemi de sağladığı oldu. Ama bunları söylerken çalışma hayatında kadının sıkıntılarını yok sayıyor değilim; tamamen kişisel bir yorum bu… Kadının ekonomik ve sosyal yaşamda rolünün arttırılması, son yıllarda tüm şirketlerin sosyal sorumluluk projeleri arasında… Pek çok büyük grup istihdam politikalarını kadını güçlendirme üzerine kuruyor. Biz de bunları olabildiğince çok yazmaya, duyurmaya çalışıyoruz. Bunlar umut verici gelişmeler.

GÜNDEMİN SESİ

önemli basın yayın kuruluşları özellikle web sitelerinin ana sayfalarında ‘advertorial’ bölümler yapmaya başladılar. Bu kuruluşlar, reklam ile haber merkezi arasında yıllarca aşılmaz duvarlar oluşturmuş kurumlar. Çünkü klasik medya anlayışı değişiyor. Evet dijital medya reklam geliri açısından tüm dünyada hızlı büyüyor. Ancak Twitter, Facebook, Periscope gibi sosyal medya uygulamaları haberciliği de zorluyor. Google bir konuyu araştırmak isteyen kişilerin ana kaynağı… Şimdi Türkiye’deki medya piyasasına gelirine sosyal medya ve buna benzer yeni teknolojik gelişmeler ortak oldu. Durum böyle olunca da haber merkezleri ile reklam servisleri daralan piyasada daha fazla birbirleri ile çalışır oldular. Bu durumu şartlar ortaya çıkarıyor. Türkiye’de digital medyanın toplam reklam geliri, yazılı basını geçti. Dijital medya içerisinde baktığınızda, toplam reklam gelirinin yarısını Google alıyor. Şimdi bırakın gazeteleri bugün bir web sitesi bile reklam pastasını Google ile bölüşüyor. Twitter reklamları artıyor, aynı şekilde Facebook da... O zaman günlük gazetelerin tirajında artış beklememek gerekiyor. Öyle mi? Evet, çok konjonktürel bir durum. Bütün dünyada aynı durum söz konusu... Buna karşı duracak günlük gazete olabileceğini zannetmiyorum. Bugün Türkiye’de ve dünyada gazeteler her şeyi doğru yapıyor bile olsalar bu durumla karşı karşıya kalacaklardı. Yazılı basın ölür mü? Kan kaybını önlemek için ne yapılmalı? Yazılı basının mutlaka kalacağını düşünüyorum. Ancak farklı bir formatı olmalı. Örneğin internette anlık tüketilen bir haberin aynı şekilde ertesi gün gazetede yer alması saçma. Mutlaka özelleştirilmeli. Gazeteler biraz yorum, analiz veya olacak olanı verebilecek mecralar olmalı. Ben bugün gazetelerin başarısını bir gün önce internette okumadığım ya da Go-

İSMMMO YAŞAM l 23


DOSYA

Su krizi kapıda Dünya yüzeyinin yüzde 70’i su ile kaplı ama bu suların ancak yüzde 3’ü insanlar tarafından kullanılabiliyor. Birleşmiş Milletler projeksiyonlarına göre 2025 yılında dünya nüfusunun üçte ikisinin temiz su kıtlığı nedeniyle yaşamı tehlikeye girecek. Türkiye de riskli ülkelerden biri… Su kaynaklarımızın korunması ve verimli kullanılması için Su Yasası’nın bir an önce çıkarılması gerekiyor.

24 l İSMMMO YAŞAM

GÜLŞEN KANDEMİR

Onu en son 5 yıl önce gördüm. Kurumuş, dibindeki çakıllar görünür olmuştu. Kenarlarındaki yamaçlardaki topraklarda damar damar çatlaklar oluşmuştu. Ben de çok üzüldüm ama babamın gözlerinden iki damla yaş aktığını gördüm. Belki kendini tutmasa, o gözyaşlarıyla doğduğu köyün ortasından geçen ırmağın yatağını yeniden suyla dolduracak; tekrar çocukluğunun gürül gürül akan mutluluğuna kavuşacaktı. O gün anladık ki, babam ulu çam ve gürgen ormanlarına sırtını yaslamış köyünün bağrından geçen ırmağın kurumasıyla adeta çocukluğunu kaybetmiş; ben de en güzel çocukluk hatıralarımdan birini yitirmiştim. 30

yıl önceydi… Sanırım 5 yaşındaydım. Her yaz olduğu gibi babamların izninde yine köye gitmiştik. Zişan Ninem, Rıza Dedem hayattaydı. Köy o zamanlar cıvıl cıvıldı. Dedemlerin ahşap evinde kalıyorduk. En büyük eğlencelerimizden biri, iki günde bir ırmağa gitmekti. Irmağın derin yerlerinde iptidai şartlarda babam ve amcam balık tutuyordu. En sığ yerinde suya giriyor, temmuz sıcağında serinliyorduk. Saatlerce ırmakta yüzen balıkları izlemek ne büyük keyifti. Babam ve ben ırmak sularına güzel hatıralarımızı ve gözyaşlarımızı bıraktık ama benim çocuğum köyümüzde artık bu güzellikleri yaşayamayacak. Anadolu’nun iç kesimlerine karayoluyla yolculuk eden

MART-NİSAN 2015


herkes kurumuş dere ve ırmak yataklarına rastlar… Son yıllarda adeta gürül gürül akan su kaynağı görmek mümkün değil. Dünyanın hali de Türkiye’den farksız… Zaten kıt olan su kaynaklarımız hızla tükeniyor. Rakamların içine dalınca insanlığı bekleyen büyük tehlikeyi daha iyi idrak ediyoruz.

ÇOK DEĞİL 10 YIL SONRA…

TÜRKİYE, SU FAKİRİ

2025… Yani 10 yıl sonra… Birleşmiş Milletler projeksiyonlarına göre 2025 yılında dünya nüfusunun üçte ikisinin temiz su kıtlığı nedeniyle yaşamı tehlikeye girecek. Aslında dünya yüzeyinin yüzde 70’i su ile kaplı ama bu suların sadece yüzde 3’ü insanlar tarafından kullanabilecek durumda… Bugün dünyada 1 milyarı aşkın insan temiz içme suyu bulamıyor. Yaşayan 2 milyardan fazla insan ise temizlik ve sağlıklı yaşamak için gerekli temiz suya sahip değil… Daha da korkuncu dünyada her yıl temiz suya erişim sorunu nedeniyle 1 milyon 600 bin kişi hayatını kaybediyor. Geride bıraktığımız 22 Mart Dünya Su Günü’nde tekrar hatırladığımız bu rakamlar insanlığı bekleyen büyük tehlikeyi gözler önüne seriyor.

MART-NİSAN 2015

Deniz ATAÇ/ TEMA Vakfı Başkanı Birleşmiş Milletler tarafından 2015 Dünya Su Günü’nün teması “Su ve Sürdürülebilir Kalkınma”, Dünya Ormancılık Günü'nün teması ise “Ormanlar ve İklim Değişikliği” olarak belirlendi. Birleşmiş Milletler bu kapsamda su varlıklarının sürdürülebilirliğinin ve iklim değişikliği ile mücadelede ormanların rolünün altını çiziyor. Dünyanın akciğeri olan ormanlar, yaşam kaynağımız toprağı tutan, yağışları düzene sokan ve canlılar için hayati öneme sahip suyu sağlayan ekosistemler… Dünya üzerindeki toplam su akışının yüzde 60’ı dünya karasal alanının yüzde 30’unu oluşturan ormanlardan sağlanıyor. Ormanların suya en büyük katkısı; sağladığı su miktarının yanında suyun kalitesini koruması olarak öne çıkıyor. Ormanlar tortulaşma kaynaklı düşük su kalitesi sorununu en aza indirgiyor. Ayrıca suya bağlı olarak ortaya çıkan arazi kaymaları ve sellerin meydana gelmesi ile taşkınların oluşmasını, çölleşme ve tuzlanmayı engelliyor. Yamaçlarda ve eğimli alanlarda doğal barikat görevi görüyor, su kaynaklarını ve yataklarını koruyor. İklim değişikliği nedeniyle yaşanılan su sıkıntısının Türkiye’nin büyük bir bölümünü içeren kurak ve yarı kurak bölgelerde daha da artması bekleniyor. Bu durumda, su havzalarının korunması her geçen gün daha çok önem kazanıyor. Türkiye'de 21.5 milyon hektar orman alanının yüzde 48'i erozyona maruz kalıyor. TEMA Vakfı olarak doğanın bir parçası olan insanın, su ve orman varlıklarını önce koruması ve ardından geliştirme konusunda çalışması gerektiğini vurguluyoruz. Türkiye'de suya dair 40’ı aşkın yasal düzenleme bulunuyor. Su varlığımızın sürdürülebilirliğini sağlamak için bir Su Yasası’na ihtiyaç olduğu açıkça görülüyor. Türkiye’de insanın parçası olduğu üstün ekosistem yararını koruyacak nitelikteki Su Yasası'nın önemine bir kez daha dikkat çekiyoruz.

DOSYA

Literatüre göre yılda kişi başı 1.000 metreküpün altında altında su kullanan ülkeler “su fakiri”; 1.000-3.000 metreküp arasında kullananlar “su kısıtı-stresi çeken ülke”; 10.000 metreküp üzerinde su tüketenler ise “su zengini” olarak nitelendiriliyor. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Belgin Çakmak, “Türkiye, su kaynakları kullanımı ve değerlendirilmesi açısından sorunsuz ülkelerden biri olarak görülmesine rağmen ülkemizde kişi başına düşen su miktarı 2000 yılında 1.652 metreküp olurken, 2009’da 1.544 metreküp oldu. 2030’da nüfusun 100 milyona ulaşacağı dikkate alınırsa kişi başına düşen kullanılabilir su miktarının yılda 1.120 metreküp olabileceği söylenebilir” diyor. Bu nedenle Türkiye’nin yakın gelecekte ciddi su sorunları ile karşılaşmaya aday bir ülke olduğunun altını çizen Çakmak, “Türkiye’nin gelecek nesillere sağlıklı ve yeterli su bırakabilmesi için kaynaklarını iyi koruyup, akılcı kullanması gerekiyor” uyarısını yapıyor. Anadolu Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Botanik Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ersin Yücel’in verdiği bilgiye göre ülkemizde ve

SU YASASI’NA İHTİYAÇ VAR

İSMMMO YAŞAM l 25


ETKİN SU KULLANIMI İÇİN EV ÖDEVİ!

DOSYA

Çakmak

Prof. Dr. Belgin ÇAKMAK/ Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü Öğretim Üyesi Türkiye’de kullanılan suyun 32 milyar metreküpü sulamada, 7 milyar metreküpü evsel amaçlı, 5 milyar metreküpü de sanayide tüketilmekte. Türkiye’de tarım; su kullanıcı sektörler içerisinde en fazla su kullanıcı sektör olarak ilk sırada yer alıyor. Bu nedenle tarımda etkin su kullanımını sağlayan araç ve tekniklerin kullanımı ülkemizin öncelikli hedefleri arasında yer almalı. Ülkemizde basınçlı sulama sistemlerinin kullanımı Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından destekleniyor. Bu çok doğru bir uygulama olup, tarım sektöründe atılmış önemli bir adım. Ülkemizde su kaynaklarının etkin kullanımı için basınçlı sulama yöntemlerine göre sulama sistemlerinin projelendirilmesi, tarımda su tasarrufu için basınçlı sulama yöntemlerinin kullanılması gerekiyor. Atıksuların arıtılarak tekrar kullanılması, çatı yağmur suyu hasadı tekniğinin kullanılması, su dağıtım kayıplarının en aza indirilmesi için kapalı borulu sistemlerin yaygınlaştırılması da önemli. Ayrıca su kaynaklarının sürdürülebilir kullanımı için kapsamlı bir su yasasının bir an önce çıkarılması; toprak ve su kaynaklarının kullanımı ve yönetiminde ulusal bir devlet politikası oluşturulması da gerekli.

26 l İSMMMO YAŞAM

dünyada su kaynaklarının azalması ve bozulmasının temel nedeni, insan faaliyetlerinin oluşturduğu yoğun baskı. Bu baskı biçimleri arasında çevre kirliliği, iklim değişikliği, kentsel büyüme, kırsal değişimler iyi yönetilmeyen tarım ve ormancılık faaliyetleri, sudan enerji elde etme çalışmaları, yol yapımı ve madencilik gibi faaliyetleri sayılabilir. Tatlı su kaynaklarıının azalması yalnızca insanları değil tüm ekosistemi olumsuz etkiliyor. Zira; nehir, çay ve dere gibi akan sular bir yanda yakın çevrelerine hayat verirken diğer yandan içinde yaşayan balık ve diğer canlılar için bir yaşam ortamı oluşturuyor. Prof. Dr. Yücel, “Canlı ve cansız tüm varlıklar hassas bir denge ile ekosistemi oluştururlar. Bu sistem içinden bir tanesini çeker alırsanız denge bozulur. Dengesi bozulmuş bir ekosistemde insanın sağlıklı bir şekilde yaşaması mümkün değil“ diyor.

SU POLİTİKAMIZ YOK

Tatlı su kaynaklarının azalması ve kirlenmesi tarımsal faaliyetler açısından da büyük tehlike…

Endüstriyel veya kentsel atık sular ile kirlenmiş akarsu ve göllerin tarımsal amaçla kullanılması sonucunda, topraklarda önemli düzeyde iz element ve ağır metal birikimi olduğu bilinmekte. Canlı sisteme giren ağır metaller, besin Yücel zinciri ile bir organizmadan diğerine taşınarak canlı sistemlerde yüksek konsantrasyonlara ulaşmakta ve zararlarını yıllarca sürdürebilmekte. “Topraksız tarım olabilir ama susuz tarım olmaz diyen” Yücel, Türkiye’nin köklü bir su politikasının olmadığını düşünüyor. Yücel şu değerlendirmelerde bulunuyor: “Türkiye’de su kaynaklarının kullanımı konusunda yetkili yerel ve bakanlık düzeyinde çeşitli kuruluşlar var. Ancak bir bütün olarak su kaynaklarının yönetimi konusunda köklü bir politikasının olduğuna inanmıyorum. Bu noktada debisine bakılmaksızın en küçük su kaynağından, nehir ve deniz sularının kullanımına ilişkin politikalar olmalı; bu politikaları yapan ve denetleyen yerel ve ulusal ölçekli görev yapan su kaynakları kurulu oluşturulmalı. Bu kurul su ile ilgili kurumlar, üniversitelerden uzmanlar, ilgili dernekler ve bölge halkı temsilcilerinden oluşmalı.”

MART-NİSAN 2015


HAVZA BAZINDA KAYNAK YÖNETİMİNE GEÇİLMELİ Tolga Baştak

MART-NİSAN 2015

DOSYA

WWF-Türkiye Genel Müdürü Tolga Baştak da yakın gelecekte su kıtlığı yaşanmaması için ilgili kurumları ortak ve katılımcı bir model oluşturmaya çağırıyor. Zira suyun sürdürülebilir kullanımı sağlanmazsa çevresel, ekonomik ve toplumsal sorunlarla karşı karşıya kalmamız kaçınılmaz. 22 Mart Dünya Su Günü’nde artan risklere dikkat çeken Baştak, “WWF-Türkiye, sadece sorun tespiti yapan bir anlayışın ötesinde, çözümlerin ve paydaşlara düşen sorumlulukların belirlenmesine özellikle önem veriyor. Su kıtlığı, birim su başına en yüksek katma değeri üreten sanayi ve iş dünyasının sürdürülebilirliğini de olumsuz etkileyebilir. Bu nedenle, iş dünyasının farkındalığını artırmak, su koruyuculuğunda daha fazla sorumluluk üstlenmelerini sağlamak önemli” diye konuşuyor.

Yunus PAMUKOĞLU/ Süleyman Demirel Üniversitesi Su Enstitüsü Müdür Yardımcısı Günümüzde su kaynaklarının etkin kullanımı en önemli problemlerden biri… Bazı tahminler, 2025 yılından itibaren 3 milyardan fazla insanın su kıtlığı ile yüz yüze geleceğini göstermektedir. Bunun nedeni, dünyadaki su kaynakları miktarının yetersiz olması değil, yönetiminin iyi yapılamaması. Benzer problemlerle karşı karşıya olan Türkiye'de su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi uzun dönemli ekonomik kalkınmada önemli bir rol oynamaktadır. Ülkemizde suyun 76'sı sulama, yüzde 14'ü belediyeler, yüzde 10 kadarı da endüstriyel amaçlar için kullanılmaktadır. Günümüzde ve yakın gelecek zamanda hızlı nüfus artışına bağlı olarak su ihtiyacının da artacağı kesindir. Dolayısı ile özellikle su kaynaklarının korunması, yönetimi ve sürdürülebilir yö- Yunus netimi kavramları da önemli bir noktaya gelmiştir. Su kaynaklarının sürdürülebilir Pamukoğlu yönetimi için havza bazında uygulamaların yapılması daha etkili ve akılcı bir yaklaşım olacaktır. Havza, suyun ortak bir çıkış noktasına boşaldığı alandır. Son yıllarda havzaların tahribi kara ve su kaynaklarının kalitesinde ve miktarında uzun vadeli bir azalmaya sebep olmuştur. Tahrip, doğal toprak erozyonu, tarım sistemlerindeki değişiklikler, aşırı otlatma, orman alanlarının azalması ve kirlilik de dahil olmak üzere bir dizi doğal ve insan kökenli faktörden kaynaklanmaktadır. Ekolojik dengeyi gözeten, sürdürülebilirlik hedefleri taşıyan, akılcı, gerçekçi, kaliteli bir yönetim ile yönetilmesini hedefleyen havza yönetimi ile su kaynaklarının sürdürülebilirliği sağlanacak ve gelecek nesillere bol ve kullanılabilir sular bırakılabilecektir.

İSMMMO YAŞAM l 27


Resim alanında kendini geliştiren bir isim, Osman Aziz Gülder… Çocukluğunda keşfettiği bu yeteneğini uzun süre kullanamamış. Ancak televizyonda ünlü ressam Bob Ross’un programıyla yeniden resim yapmaya başlamış. Gülder, resim yapmanın kendisini ruhen ve bedenen dinlendirdiğini söylüyor.

Resim yaparak dinleniyor RENKLİ YAŞAM

GAYE DELEN

Hafif karanlık koyu renkte yemyeşil bir ormandan denize doğru uzanan bir yol, akşamın beyazına bürünmüş denizde nazlı nazlı salınan bir gemi, bulutların arkasında kaybolan güneş, arkada tüm gizemiyle kendini gösteren kulübe… Bu enfes yağlı boya tabloya baktıkça doğa özlemim yeniden depreşiyor… Kendimi resmin derinliklerine dalıp gitmiş buluyorum… Bu etkileyici tablo; meslek mensubu Osman Aziz Gülder’e ait. O, resim alanında yeteneğine güvenen ve bu alanda kendini geliştiren bir serbest muhasebeci mali müşavir.

TELEVİZYONDAKİ RESSAM

İSMMMO üyesi Gülder’in, resme ilgisi daha çocukluk yaşlarında başlamış. 1970'lerin başlarında Kayseri'de faaliyette olan Cıngıllıoğlu Kolonyaları için sulu boya bir afiş hazırladığını anlatıyor. Bu afişi çok beğenilmiş. Ancak eğitim için İstanbul'a gelişiyle birlikte uzun bir süre resim yapmaya fırsat bulamamış. Bu uzun süre 17 yıl kadar sürmüş.

28 l İSMMMO YAŞAM

Gülder, o dönemi şöyle anlatıyor: “TRT’de programı yayınlanan ünlü ressam Bob Ross ile tanışmamla birlikte resim yapma isteğim yeniden depreşti. Ve tabii ki bugüne kadar sulu boya, pastel ve kuru boya kullanmış birisi olarak yağlı boya bilmiyordum. Resim yapan bir dostumdan nasıl tuval yapılacağını da öğrenince sonraki tek öğretmenim televizyon oldu.” Osman Aziz Güler, 1954 yılında Kayseri’de doğdu. İlk, ortaokul ve ticaret lisesi eğitimini bu şehirde tamamladı. Ardından İstanbul Sultanahmet’teki İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde İşletme, Muhasebe Bölümü’nü bitirdi. Mesleğe, 1973 yılında Akademi’de okurken bir muhasebe bürosunda yardımcı olarak adım attı. Gülder mesleği çok da isteyerek seçmemiş. Ortaokuldan sonra o zamanki Sanat Okulu’nun “teknik resim” bölümüne gitmek istemiş. Ancak Ticaret Lisesi’ne devam etmek zorunda kalmış. Ardından da Ticari İlimler Akademisi’ni seçerek mesleğe doğru yönünü çizmiş. O, televizyondan devamlı takip ettiği Bob Ross ve oğlu ressam Steve Ross’u örnek alıyor. Gülder’in resim tarzı Bob Ross’la aynı... Ross gibi

MART-NİSAN 2015


manzara ağırlıklı resimlerin yanı sıra natürmord resimleri de var. Henüz resim sergisi açmamış; kısa süre içinde de böyle bir sevdası olmadığını aktarıyor. Meslek mensubu Gülder için resim en büyük hobi. Yoğun iş hayatından bir kaçış ve dinlenme yolu. Sadece işle yetinmeyip farklı bir alanda uğraş gösteriyor. Osman Aziz Gülder, “Resim benim mesleğimi  daha  tertipli  ve  düzenli  yapmamı sağlıyor. Resim benim diğer işlerimi hiçbir zaman engellemedi. Kendime ve aileme vakit ayırabiliyorum. İnsan istediğinde hobisine vakit ayırabiliyor” diyor. O, bütün meslek mensuplarına resme ilgi göstermelerini öneriyor. Meslek mensuplarına sadece resim sergilerine değil, diğer sanatsal etkinliklere de sıklıkla katılmalarını tavsiye ediyor. Bunların herkesin ufkunu genişletecek etkinlikler olduğunu vurgulan Gülder, “Her meslek mensubumuzun en az bir hobisi mutlaka olmalı. Herkes içinde uyuyan güzeli uyandırmalı ve güzelliği dağıtmalıdır diye düşünüyorum” diye konuşuyor.

DAHA İYİ HİSSETTİRİYOR

MART-NİSAN 2015

Osman Aziz Gülder, mesleğin gelişimine de tanıklık eden isimlerden biri. Bugüne kadar geçirdiği aşamalarının birebir tanığı. Muhasebecilik mesleğinin geldiği durumu, “Mesleğimiz bugün eskiye nazaran çok çok iyi bir yerde. En azından katip imajı silindi, müşavirlik hizmetleri ön plana çıkmaya başladı. Yaşadığım sorunlar genellikle resmi kurumlarla olan ilişkilerimizde ortaya çıkıyor. Deveye hendek atlatmak daha kolay olsa gerek. Odamızın bu konulardaki çalışmalarını yadsımamak gerekiyor” diye anlatıyor.

R E N K L İ   YA Ş A M

Aziz Osman Gülder, bir tek resim bile yapmanın kendisini en az altı ay ruhen ve bedenen arınmış hissettirdiğini dile getirerek, “Hele hele bizim mesleğimiz gibi ağır bir iş yükünü düşünürsek, bu çok iyi bir yöntem olsa gerek. İşimi de daha tertip ve düzen içerisinde yapmama ön ayak oluyor” diyor.  O, Türkiye' de futbol gibi alanlar hariç her şeye ilginin az olduğunu dile getiriyor. Çocuklara genellikle okullarda resim yapma yetisinden ya da başka becerileri geliştirmekten yoksun bir eğitim verilmesinden yakınıyor. Eğitimin sadece resim değil her alanda geliştirilmesi gerektiğini vurguluyor. Gülder’in eşi de kendisiyle aynı okuldan mezun olmuş. Mali Müşavir olan oğlu Utku Can’la  beraber  çalışıyor.  Kızı  ise  dış  ticareti  kendisine meslek edinmiş. Osman Aziz Gülder, resim harici başka hobilerin peşinde de koşuyor. Fotoğraf alanında da kendini geliştirmeyi istiyor.

MESLEĞİMİZ DAHA İYİ  BİR YERE GELMEYİ BAŞARDI

İSMMMO YAŞAM l 29


YAŞAM’IN PORTRESİ

‘Seyircinin ayağına gitmeliyiz’

30 l İSMMMO YAŞAM

Berna Laçin bu yıl usta oyuncu Erdal Özyağcılar ile Hoşgeldin Boyacı oyununda başarılı bir performans sergiliyor. Seyirciden de tam not alan oyunun yanı sıra Laçin’le tiyatronun zahmetini, hazzını ve seyirciyle buluşma anını konuştuk. MART-NİSAN 2015


BANU BOzDEMİr

MART-NİSAN 2015

Laçin, Hoşgeldin Boyacı oyununda Erdal Özyağcılar ile.

KÖŞE YAzArLığı DA YApıYOr 20 Ağustos 1970 yılında İzmir’de doğan Berna Laçin dizi, tiyatro, sinema oyunculuğu ve sunuculuk yapıyor. İstanbul Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’nde eğitim alan Laçin, Gökkuşağı, Böyle mi Olacaktı, Ateş Dansı, Evdeki Yabancı ve Belalı Baldız gibi pek çok unutulmaz dizide rol aldı. Bir Kadının Anatomisi, Kızılırmak Karakoyun ve Koltuk Belası gibi filmlerde rol alan Laçin, Vatan gazetesindeki yazılarına devam ediyor. Laçin bu sezon Tiyatro Martı’nın yeni oyunu Hoşgeldin Boyacı’da Erdal Özyağcılar’la birlikte rol alıyor. Geçmişte ol aldığı tiyatro oyunları arasında Aile Şerefi, Kadınlar da Savaşı Yitirdi, Dönme Dolap ve Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım da yer alıyor.

jimiz var. Bu özel hayatımızda konuşurken de öyledir. Erdal abiyle konuşurken de öyle. Ama sahnede tavan yapıyor; evet seyircinin söylediği de bu. Biz aynı ipe çıkan iki cambaz oluyoruz; aynı ipe çıkmayı başardık. Karşılıklı birbirimizden alarak yükselttik. Bu bence çok önemli, her zaman yakalanmıyor. Bu iyi ya da kötü olmakla ilgili değil; aynı frekansa geçebilmekle ilgili. Bu bizim oyunda gerçekten de var. Seyircinin ilgisi nasıl? Seyircinin ilgisi çok güzel, mutluyuz. Gelen herkesin bize katılarak ortak enerjiye dahil olması bambaşka bir düzleme getiriyor oyunumuzu. Komediler öyledir; seyirciler katılmadan o oyun yarımdır. Bizim ilk oyunu izleyenlerle 15’ci oyunu izleyenler farklı bulacaktır. Çünkü seyirciyle yoğurarak yeniden yapılandırdık. Aslında onlarla birlikte yeniden prova etmiş olduk. Oyun yabancı bir oyundan uyarlama ve başarılı bir grafik çiziyor. Bize uyarlanan bölümleri oldu mu? Uyarladığımız yerler elbette oldu. Çok masa başı çalışması yaptık diyebilirim. Bu oyunun normal hali, üç buçuk saat kadar. Biz onu kestik biçtik. Çok fazla İngiliz espriler vardı onları düzenledik ama oyunun anlamını bozmadan... Son yıllarda hep tiyatro izleyicisinin azaldığından yakınılır. Devlet ve özel tiyatrolar açısından baktığınızda durum ne, seyirci azalıyor mu gerçekten? Seyirci azalmıyor; seyirci şekil değiştiriyor istekleri değişiyor. Bazen bizim verdi-

YA Ş A M ’ I N P O R T R E S İ

Onu ekranların sarışın, güleç yüzlü oyuncusu olarak tanıdık. Gökkuşağı, Böyle mi Olacaktı, Ateş Dansı, Evdeki Yabancı ve Belalı Baldız gibi birçok dizide rol aldı. Aslında o tiyatro kökenli bir sanatçı… Şimdilerde zaten ilk aşkı tiyatroya yeniden kavuşmanın heyecanını yaşıyor. Usta oyuncu Erdal Özyağçılar ile birlikte Hoşgeldin Boyacı oyununda başarılı bir performans sergiliyor. Evet, oyuncu Berna Laçin’den bahsediyoruz. 45 yaşındaki oyuncu aslında Yıldız Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde yüksek öğrenimine başlamış. Ancak oyunculuğun ağır basması sonucunda 1988 yılında okuldan ayrılıp Devlet Konservatuarı’na girmiş. Aynı yıllarda Kenter Tiyatrosu’nda “Şafak Yıldızları” oyunuyla profesyonel hayata geçiş yaptı. 1990 yılında Şehir Tiyatrosu’na giren Laçin birçok dizi ve tiyatro oyununda rol aldı. Oyuncu Berna Laçin ile oyuncu olmanın keyfini ve zorluklarını konuştuk. Bu sezon Hoşgeldin Boyacı oyununda Erdal Özyağcılar ile başarılı bir oyun sergiliyorsunuz. Oyunculuğa tiyatroyla başlayan biri için tiyatronun her dönem anlamı farklı olmalı. Sizin için tiyatronun önemi nedir? Tiyatronun benim için önemi büyük ama aslında herkes için büyük. Çünkü insanlık tarihi kadar eski ve kadim bir sanat. Aslında insanlığımızı, fark edip etmediğimizi, her şeyi biz tiyatroda saklıyoruz. Tıpkı genetik bir miras gibi taşıyoruz günümüze tiyatroyu. Aslında ülke tiyatrosu da önemlidir; sizin ne olduğunuzu söyler. Tıpkı bir elmanın yarısı gibi seyirci ve oyuncu tiyatroyu bütün olarak oluştururlar. Benim için tiyatronun anlamı neyse bir seyirci için de anlamı o. Kendinde, etrafında, dünyasında ne olup bittiğini eleştirel gözle yakalamak isteyen herkes için tiyatro önemli. İnsanları puzzle gibi düşünürüm ve her yeni oyunda kendimi yeniden kuruyorum. O puzzle’daki karelerin yeri değiştikçe her seferinde kendimde yeni bir resim çıkıyor. Seyircinin de gittiği her oyunda o puzzle yer değiştiriyor. Şunu çok rahat söyleyebilirim ki kana kana oyunculuk yaptığım yer elbette tiyatro. Erdal Özyağcılar çok başarılı ve deneyimli bir oyuncu. Tabii sizde. Karşılıklı sinerji diye bir şey varsa bu tiyatroda tavan yapıyor olmalı. Siz ikili performansınızı nasıl değerlendirirsiniz? Evet bizim çok iç içe geçen, birbirini yükselten bir ener-

İSMMMO YAŞAM l 31


YAŞAM’IN PORTRESİ

ğimiz şeyin alıcısı olmayabiliyor gerçekten. Bunun da bir arasını bulmak lazım. Klasikler gibi vazgeçilmemesi gereken şeyleri sürekli ortaya koyarsak ama bunu yeni bir algılayışla ve güncel bir yorumla ortaya koyarsak çağdaş, genç seyirciyi de mutlaka yakalayacaktır. Şuna da bakmak lazım tabii. Gençlik nasıl bir algılayış içinde. Tiyatroda şunu yapmamak lazım. Ben bunu veriyorum, bu iyi bir şey bunu almalısın dememek lazım. Eski olan iyi, yeni olan kötüdür diye bir şey de yok. Değişen bir algı, hız ve ritm varsa tiyatronun da hiç kuşkusuz buna ayak uydurması gerekir. Bunu da yapan pek çok arkadaşımız var. Artık apartmanlarda, bodrum katlarında bile tiyatrolar var. Tiyatro aslında biraz daha küçülerek yayılma yolunu seçti. Dünyada ve bizde de biraz yokluktan ama bu da güzel bir üslup doğurdu. Başarılı işler yapılıyor ve inanın yer bulamıyorsunuz. Özellikle şu günlerde ülkede nabız yüksek ve mutsuzluk hakimken tiyatronun yükselebileceği

32 l İSMMMO YAŞAM

bir ortam olduğunu söyleyebilirim. Çünkü sanat biraz yokluk, mücadele, sıkıntı, acı barındırır, verilen desteklerle çok yükselir ama kendini bulması için de böyle durumlar gerekir. Çehov güllük gülistanlık ortamda yazmamıştır eserlerini. Ülkemizdeki çalkantılar da tiyatroyu besliyor; tiyatroya karşı olan negatif tavır da tiyatroyu besliyor. Bu yüzden tiyatro her gün biraz daha yükseliyor. Bir oyuncu için oyunculuk tarzını belirlemek mümkün müdür? Sizin tarzınız komediye daha yatkın gibi… Siz ne dersiniz? Tiyatroya başladığım yıllarda hep klasiklerde ve ağır oyunlarda oynadım. Bana hep dramatik bir üslubum olduğu söylendi. Ben özellikle kendim komedi oynamayı seçtim ki, orası için de tarzımızı geliştirelim , orayla da haşır neşir olalım diye. Ondan sonra “Aaa komedi senin tarzına yakınmış” dendi. Değil aslında o an neyi oynuyorsan o sana yakıştırılıyor gibi. O dönem güzel, başrol genç kız rolleri oynuyordum ama komedi de olabilir dedim ve oynadım. Hatta Türkiye’deki ilk romantik komediyi yaptırtan benim. Evdeki Yabancı’dır o da. İkisi de ayrı üslup ve ikisini de çok seviyorum. Büyük ihtimal tiyatroda bu oyundan sonra çok dramatik bir rolde oynarım. Çünkü bu tam doludizgin bir komedi. Bir oyuncu için tür değiştirmek zordur ama ben çok seviyorum. Kültür ve sanat hayatının İstanbul’da fazlaca olması çok güzel ama bazı şehirler çok şanssız… Sanatın İstanbul merkezli olması konusunda ne düşünüyorsunuz? Turneye çıkmayı düşünüyor musunuz? Turneye başlar başlamaz çıktık bile. Üçüncü dördüncü oyunumuzu Ankara’da oynadık. Şinasi Sahnesi kapatılacağı için. Tarihe not düşmek benim için, hassas nokta... Hatta artık İstanbul içinde bile turne yapıyorum. Ben buna eskiden çok kızardım, biz sabit olacağız, seyirci de tabii ki gelecek derdim. Artık İstanbul’daki trafik, şehirlerarası gitmek gibi. Artık seyirciye hak veriyorum. Ben bile oyunuma geç kalıyordum hem de çok yakın bir mesafeden. Sanatı seyircinin ayağına götürmeye son derece olumlu bakıyorum. Eskiden Ankara’ydı sanatın tiyatronun merkezi. Diğer bölgeler ise zayıf kaldı. Ama Devlet Tiyatrosu Diyarbakır’a çok şey kattı. Bunun arttırılması lazımdı, her kentte olması gerekirken gittikçe azalıyor artık. Ve sahneler azaltılıyor, bizim ihtiyacımız olan sahne zaten. Ama atıl olan binalar ya tutuluyor ya da AVM yapılıyor. Bu politik görüşle, sanat politikamızın olmamasıyla ilgili… Ama biz tabii ki oyunumuzu elimizden geldiğince çok yere götüreceğiz. Tiyatroda da uzun saatler prova yapılıyor ama dizilerde yaşanan uzun saatler hem oyuncuları hem de sette çalışanları rahatsız ediyor. Bu konuda siz neler söylersiniz? Tiyatro daha zor; onu bir kere belirtelim. Dizi sektöründekilere sa-

MART-NİSAN 2015


SİNEMADAN TEKLİF BEKLİYOr Daha çok tiyatro ve dizilerde izlediğimiz Berna Laçin’e sinema da oynayıp oynamadığını soruyoruz. “Çok güzel filmler yapıldı ama bana teklif gelmedi” diyen Laçin, içindeki sinema ukdesini şu sözlerle anlatıyor: “Sinema ülkemizde büyük bir boşluk döneminden geçti. Son yıllarda daha iyi tabii. Seyirci gelsin, toplansın filmleri çok yapıldı bu arada. Bir şeyi yapmış olmak için de yapmayı istemiyorum. Çok güzel filmler de yapıldı ama bana onlardan bir teklif gelmedi. Bazılarından gelseydi ben de memnuniyet kabul ederdim. Sinema çok büyük aşkımdır benim. Her gün mutlaka bir film izlerim. Çok istiyorum bir filmde oynamak; umarım böyle bir şansım olur.”

MART-NİSAN 2015

rolüm, hareketlerime dışarıdan bakan bir göz vardır ama seyretmez, sadece uyarı için oradadır. İzlerim ama sevmem, hata var mı diye bakarım. Oyuncu olarak kendine hayran olan biri değilim. Sosyal medyayı sıkça kullanıyorsunuz; etkileşimlerinden memnun musunuz? Ben çok seviyorum sosyal medyayı, bayılıyorum. Sosyal medyanın sağlıklı ilerlemesi için günümüz şartlarını konuşmalıyız ama sosyal medyayı konuşmak saçma. Bu yeni dünyanın gerçeği. Bundan faydalanmak lazım. Lehimize çevirmek lazım, benim ruhum buna uygunmuş, ben yıllar önce bilmeden ipad, iphone tarifi yapmışım, temenni etmişim. İlk başlarda ‘ne her şeyimi yazacağım’ diye muhafazakar davrandım ama şimdi dediğim gibi bayılıyorum. Canlandırmak istediğiniz bir karakter var mı?

İyi ve bir çok döneme hitap edebilecek bir filmde oynamak isterdim. Bir de tiyatroda yeniden bir Çehov oyununda oynamak isterim. Rolünüze özel olarak hazırlanma biçiminiz var mı? Ben mesela tiyatroda hiçbir zaman oturup ezber yapmam. En zor olan rolü çıkartmaktır bana göre. zaten öğrenerek ezberleyebiliyorum. Bilerek öğrenme yolunu tercih ediyorum. Başka projeleriniz var mı? Haftalık yazılarım Vatan gazetesinde devam ediyor. Fairy’le reklam projesi devam... Tiyatro oyunu oturana kadar dizilerde yer almayalım diye bir karar aldık Erdal abiyle. Ona uyduk, oyun oturdu, galamızı yaptık. Bundan sonra bir rutine gireceği için önümüzdeki günlerde hoşuma giden bir proje olursa dizi yapmayı düşünebilirim. Çok netleşmiş bir proje yok ama gelirse düşünebilirim.

YAŞAM’IN PORTRESİ

dece dizi yaptıkları için tabii en zor dizi geliyor onlara. Tiyatro ama o kadar keyifli ki zorluğunu görmüyorsunuz. Çocuk büyütmek gibi... Ondan zoru yoktur hayatta ama o kadar seversiniz ki ağır gelmez yükü... Tiyatronun keyfi de büyük. Dizinin de tatlı tarafları var ama tiyatro kadar keyifli olmadığından yükü daha ağır geliyor. Erdal abi 18 sene aradan sonra tiyatro yapınca “Ben dizilerde tatil yapıyormuşum” dedi. Tabii çalışma saatlerini de ekledi; evet çalışma saatleri dayanılır gibi değil. Tiyatronun avantajı oyun saati belli, prova süren belli. Dizi hayatını ipotek altına alıyor. Yine de ben dizilerin insanların evlere kadar giren enerjisine bayılıyorum. Asla da “Tiyatro harika, para için de dizi yapıyoruz” demem. Kendinizi izleyen bir oyuncu musunuz? Hiç değilim, hiç sevmem. Elbette bir kont-

İSMMMO YAŞAM l 33


KARİYER

Bu işyerinde ‘kreş’ yok! Türkiye’de kadın istihdamının önündeki önemli sorunlardan biri işyerlerinde kreş olmaması. Çocuğuna bakacak kimseyi bulamayan kadınlar doğum izni sonrasında iş hayatına geri dönemiyor. Kamuda bu zorunluluk kaldırılmış durumda. Özelde ise 150 ve üzerinde kadın çalıştıran şirketlerde zorunluluk var.

34 l İSMMMO YAŞAM

GAYE DELEN

sivil toplum inisiyatiflerinden biri. KEİG yöneticisi İdil Soyseçkin, kanunlardaki şu anki durumu değerlendirerek, kamu Çalışan kadınların en büyük soişyerleri için çalışanların, 0-6 yaş ararunlarından biri çocuk bakımı. İşte olsı 50 çocuğu bulunuyorsa kreş açıladuğu süre içerisinde çocuğuna kimin bildiğini anımsatıyor. Soyseçkin, “Anbakacağının tedirginliğini yaşayan cak bu bir zorunluluk değil ve 2008 yıanne sayısı çok. Bu sorunu çözüm için lında yapılan değişiklikle kreşler sosişyerlerinde kreş açma zorunluluğu her İdil dönem gündeme geliyor. Özel sektörde Soyseçkin yal tesis kapsamına alındı. Bu da kreşlerin maliyetlerinin kurum tarafından 150’nin üzerinde kadın çalıştıran işkarşılanması anlamına geliyor. Kamu işyerlerinde yerlerine kreş açma zorunluluğu kanunla getirilkreş açmanın bir zorunluluk olmaması ve tüm madi. Bu şekilde kadının işgücüne katılımına katkı sağliyetleri kendilerinin karşılaması kreşi olan kurum lanması hedefleniyor. Kreşler, doğum iznine ayrısayısında ciddi bir düşüşe neden oldu” diyor. lan kadınların iş hayatına geri dönmeleri için alınacak en kritik önlemlerden biri olarak da görüCEZA CAYDIRICI DEĞİL lüyor. Ama gerçekte kreş sorunu bir türlü istendiÖzel işyerlerinde ise 150’den fazla kadın çaği gibi çözülemiyor. lışanı olan işyerlerinin kreş açma ya da dışarıdan Kadın girişimleri bu konuyu devamlı günhizmet satın alma zorunluluğu var. Soyseçkin’e göre, demde tutuyor. Kadın Emeği ve İstihdam Girişimi özel işyerlerinde kreş zorunluluğu kriterinde sayının (KEİG), kreş konusunu gündemde tutmaya çalışan

MART-NİSAN 2015


yüksekliği bir yana yalnızca kadınları göz önüne alması başlı başına bir ayrımcılık niteliği taşıyor. Diğer taraftan bu durum işverenin ya kadın işçi çalıştırmaması ya da sayıyı 149’da bırakması anlamına geliyor. Üstelik bir denetleme de söz konusu değil. İdil Soyseçkin, ancak o işyeri hakkında bir şikayet varsa müfettişlerin gittiğini ve genel bir kontrolde kreşin olup olmadığının sorulduğunu belirtiyor ve ekliyor: “Kreş açmamış işverene verilen ceza da caydırıcı değil. İlk kontrolde kreş yoksa 1.232 TL ceza kesiliyor. Ancak sonra tekrar kontrole gelindiğinde o süre zarfında hala kreş açılmamışsa aylık 1.232 TL işlemiş oluyor. Dolayısıyla bir işverene kreşin aylık maliyeti düşünüldüğünde bu ceza her ay ödense dahi kreş açılmasını zorlayacak bir miktar değil.”

DENETİM YETERSİZ

MART-NİSAN 2015

KEİG’den İdil Soyseçkin, işyerlerine kreş zorunluluğu ve uygulamaları konusunda yapılması gerekenleri de şöyle sıralıyor: l Öncelikle yasalarda değişiklik yapılması gerekiyor. Kapatılan tüm kamu kreşleri açılmalı ve kreş maliyetleri yalnızca kurumların öz kaynaklarına bırakılmamalı. Bütçeden kaynak ayrılmalı. l Özel işyerlerinde kreş açma zorunluluğu kadın sayısına bakılmaksızın tüm çalışanlar göz önüne alınarak belirlenmeli. Yükümlülüğü yerine getirmeyen işyerlerine yaptırımlar ağırlaştırılmalı. l Diğer taraftan bu konu cinsiyet eşitliği ile yakında ilgili. Bu eşitliği sağlayacak yasal düzenlemelerin yapılması gerekiyor. l Erkeklerin bakım sorumluluğunu paylaşmasını teşvik edecek uygulamaların yanında toplumun geleneksel bakışının değişmesi için de çalışmalar yapılmalı. Unutulmamalıdır ki çocuk bakım hizmetlerinin sorumluluğu öncelikli olarak devlettedir. l Diğer taraftan yalnızca çalıştığı takdirde kadınların çocuklarının bakımını devredebileceği algısı yerleşiyor. Oysa kadınların yalnızca kendisine zaman ayırmak için bile çocuk bakım hizmetlerinin sağlanması bir gerekliliktir ve bu durumun istenmesi kötü annelik anlamına gelmez. Herkesin bildiği gibi çocuk bakım yükümlülüğü ve kadın istihdamı arasında doğrudan bir bağlantı var. Kadınlar hizmetler yetersiz olduğu ve erkekler bu yükü paylaşmadıkları için ya geçici ya da sürekli olarak işgücü piyasasından çekilmek zorunda kalıyor. Soyseçkin, işyerlerinde kreş hizmetinin verilmesinin kadınların istihdamda kalmalarında önemli bir katkısı olacağını vurgulayarak, şu değerlen-

dirmeyi yapıyor: “İş saatleri dışında da çocuk bakımı yine yalnızca kadınlar tarafından üstlenildiğinde bu defa kadınların çifte iş yükü oluyor. Bu yük de kadınların istihdamdan çekilmelerine neden olabiliyor. Dolayısıyla konuyu farklı boyutlarıyla birlikte ele almak gerekli görünüyor. Çocuk bakımının her iki ebeveyn tarafından paylaşılmasını garanti altına alacak şekilde alternatiflerin geliştirilmesi önemli.”

KARİYER

Kreşi olan kamu kurumu sayısı 2008 yılında 497 iken yönetmelik değişikliği dolayısıyla 2014 yılında 109’a düştü. Kaç özel işyerinin kreş açma yükümlülüğünü yerine getirdiğine dair ise net bir veri bulunmuyor. Ancak 2013 yılında Meclis’e verilen bir soru önergesine cevaben elde edilen bilgi ise, “150 ve üstü kadın işçi çalıştıran işyeri sayısı 7 bin 204. Ancak bunların yalnızca 300’ü denetlenmiştir. Bu denetlemeler 300 işyerinden yüzde 45’inde kreş bulunmadığını göstermiştir” şeklinde... İdil Soyseçkin ve arkadaşları KEİG Platformu’yla annelerin en doğal hakkı olan kreşin açılması için mücadele veriyor. Soyseçkin bu konuda şunları söylüyor: “KEİG Platformu öncelikli olarak belediyeler tarafından her mahalleye, kaliteli, anadilde eğitim veren ve ulaşılabilir kreşlerin açılması gerektiğini savunuyor. Ancak yapılması gereken şeylerden birisi kadın erkek tüm çalışanların toplam sayısına bakılmalı ve kamu kurumlarında olduğu gibi 0-6 yaş arası toplamda 50 çocuk varsa kreş açılmalı. Sayı daha az olduğunda ise işyeri dışında kreş hizmeti alınması maliyeti işveren tarafında karşılanmalı.”

ERKEKLER DE SORUMLULUĞU PAYLAŞSIN

İSMMMO YAŞAM l 35


Dershaneler ‘pahalı lise’ oluyor

Hükümetin aldığı kararla 1 Eylül 2015 tarihinde kapanacak dershaneler, yollarına okul olarak devam edecek. Temel lise adı altında öğrenim verecek ve öğrencileri üniversite sınavına da hazırlayacak bu liselerin ücretleri ise dershanelerin üç katı oldu…

EĞİTİM

CAN KIZILDAĞ AKP hükümeti, dershaneleri kapatma yönünde kararlı bir tutum izliyor. Ancak eğitim sistemindeki sorunların dershane tartışmasına indirgenmesi ve sınav başarısına odaklı eğitimde köklü değişiklikler yapılmaması, üniversite hazırlık faturasını kabartıyor. İstanbul, Ankara başta olmak üzere büyük kentlerde ortalama 5 bin TL olan üniversiteye hazırlık kursu ücreti, dershanenin “temel lise” olmasıyla üç katın üzerine çıktı. Lise son sınıf fiilen üniversite hazırlık sınıfına dönüşürken temel lisenin son sınıfına kayıt fiyatları 16-25 bin TL arasına yükseldi. Dershanelerin kapatılması sürecinde birçok sorun da ortaya çıkıyor. Bunların başında da devlet liselerinin öğrenci kaybı geliyor. Ders-

36 l İSMMMO YAŞAM

hanelerin kapatılması nedeniyle üniversite hazırlık olanağını yitiren öğrenciler, önümüzdeki yıl okuyacakları 12. sınıf için bulundukları devlet okullarından hızla ayrılıyor. Anadolu ve düz liselerin son sınıfları boşalmaya başladı. Bazı liselerde öğrencilerin ayrılmaması için öğretmenlerin baskı yaptığı belirtiliyor. Lise son sınıfı üniversiteye hazırlık sınıfı olarak geçirmek isteyen öğrencilerin artması nedeniyle çok sayıda eski dershane, yeni temel lise son sınıf kontenjanını doldurdu.

FİYATLAR FIRLADI

Fiilen üniversiteye hazırlık sınıfına dönüşecek temel lise 12. sınıfların dershaneden tek farkı haftada birer saat din kültürü ve ahlak bilgisi ile İngilizce dersleri olacak. Onun dışında tüm müfredat aynı yürütülecek. Dersler akşam saatlerinde ya da hafta sonu yerine hafta içi

MART-NİSAN 2015


yapılacak. Buna karşın dersanelere göre üç kat daha pahalı olan temel liseler adeta cep yakıyor. Yaşanan dönüşümden öğrenciler ve veliler olduğu kadar öğretmenler de mağdur. Devlet okullarında ve dershanelerde çalışan öğretmenler bu sürecin sıkıntısını yakinen yaşıyor. Eğitimcilere göre, böyle giderse devlet okullarının son sınıflarında ders veren öğretmenler yeterli öğrenciyi bulamayabilecek. Dershane öğretmenleri ise özel ders olanağından yoksun kalacak, verdikleri ders saatleri düşebilecek. Bu arada; koşulları karşılamadıkları için ya da temel lise olmalarına izin verilmeyen dershanelerin bir bölümü “Eğitim Danışmanlık Bürosu” adıyla faaliyetlerini sürdürmek istedi. Ancak bu ad altında dershanecilik yapılmasına izin vermeyen Milli Eğitim Bakanlığı’nın girişimiyle bu bürolara operasyon düzenlediği belirtiliyor.

HEDEF DüZ LİSE OLMAK

MART-NİSAN 2015

l Dershanede aranan fiziki şartlar okul için de geçerli. İlaveten laboratuvar ve 60 metrekare spor salonu isteniyor. 60 metrekare spor salonu olmayan dershaneler, spor salonu olan en yakın okul veya kurumla anlaşma yaparak bu ihtiyacı giderecek. l Dershanede bulunan idari ve sosyal birimler dışında 4 dersliği olan tüm dershaneler okula dönüşebilecek. l Dershanelerin okul olabilmesi için müstakil bir binaya, müstakil girişe ve bir bahçeye ihtiyaçları yok. l Dershaneler bu haktan ancak bulundukları binalarda yararlanabilmektedir. Bina nakillerine izin verilmeyecek. l Bir dershanenin normal özel okula dönüşebilmesi için okul binasının 100 metre çapında içkili mekân olmaması gerekiyor. l Müstakil bir binasının olması ve asgari 250 metrekare bahçesinin bulunması da isteniyor. l Binanın asgari 1000-1500 metrekare kapalı alana sahip olması yeterli görülüyor.

EĞİTİM

Evet, yaşanan ve yaşanması muhtemel sıkıntılara rağmen dershanelerin 1 Eylül 2015 tarihinde kapatılması kesin… “Dershane’’ hizmetini Haziran ayında sonlandırmaları gereken bu kurumların yerini alacak “temel liseler’’ ise hem lise programını uygulayacak hem de öğrencilerini üniversite sınavına hazırlayacak. Fen Bilimleri Dershanesi Kurucusu Nazmi Arıkan, yasanın Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesini beklediklerini belirtirken, “Biz kurum olarak dershanecilik yapmak istiyoruz; yasanın iptalini bekliyoruz. Ama sürecin de sonuna geldik. Binlerce öğretmenimiz var, çalışanlarımız var, bizden umut bekleyen öğrenciler var. önümüzdeki günlerde biz de dönüşüm için başvuracağız’’ diyor. Nazmi Arıkan, fiziksel olarak okul olmaya yatkın okulların dönüşüme alınacağını, olmayan bazı şubelerin de kapatılacağını ifade ediyor. Aslında Fen Bilimleri’nin izlediği yol, bütün diğer kurumlar için de geçerli. Kültür Eğitim Kurumları Kurucu Temsilcisi ve Genel Müdürü Ahmet Sait Yurtseven, 119 dershane şubesinin temel lise ve ortaokul olarak açılacağını söylüyor. Yurtseven, ‘’Temel Lise’’lerde 2018-2019 öğretim yılına kadar bahçe, havuz gibi bazı standartların aranmayacağına dikkat çekiyor.

İŞTE öZEL OKuLA DöNüŞME ŞARTLARI!

İSMMMO YAŞAM l 37


Çoğu zaman okulda ‘istenmeyen çocuk’ ilan ediliyorlar. Erken yaştaki otizmli çocukların haftada 40 saat özel eğitim alması gerekirken, ülkemizde aylık 8 saat özel eğitim alabiliyorlar. Türkiye’de 0-14 yaş arasındaki 150 bin otizmli çocuğun ailesi Otizm Eylem Planı’nın bir an önce Meclis’ten çıkarılmasını bekliyor.

Otizmli bir çocuğum var

SAĞLIK

ILGIN ŞENYÜZ

“Biz ikimiz, çok başka bir yerden, büyük bir boşluktan, hiçlikten, sessizlikten, kapalı bir fanusun içinden geliyoruz. Yoku çok, azı fazla, yaşam sevincinin dibine vuran, hayatı farklılıkları ile yaşamayı öğrenmek zorunda kaldığımız bir uçurumun taa en dibinden…Öyle bir yerden geliyoruz ki, “gelmez, düzelmez, hayata katılmaz, konuşmaz, kendini seslendirmez, hayatı anlamaz, anlatamaz, asla paylaşamaz, duygularını gösteremez, hissedemez, arkadaş olamaz, okuyamaz, hiçbir zaman tam öğrenemez, hatta sevemez” demişlerdi… Hepsinin ne kadar boş olduğunu yaşama sımsıkı tutunmasıyla gösteren oğlum sayesinde şimdi otizmli oğlumun annesi olmak ve diğer otizmli çocuklar için çalışmak kadar beni hayatta tanımlayan başka bir şey yok!”…  Yukarıdaki satırların sahibi; Otizm Dostları Derneği Başkanı ve Otizm Dernekleri Federasyonu Genel Sekreteri İrem Afşin… O da binlerce otizmli çocuğun annesi gibi toplumda bu konuda toplumda farkındalık oluşturmaya çalışıyor. Bunun için de 2 Nisan Dünya Otizm Farkındalık Günü’nü önemli bir fırsat olarak görüyor.  2 Nisan, tüm dünyada otizm farkındalığı yaratarak otizmden kay-

38 l İSMMMO YAŞAM

naklanan sorunlara çözümler yaratmak amacıyla, 2008 yılında Birleşmiş Milletler tarafından “Dünya Otizm Farkındalık Günü” olarak ilan edildi. Her yıl, “Otizm Farkındalık Ayı” olan Nisan ayı boyunca dünya genelinde otizmin sorunlarını ve çözümleri konuşuluyor; araştırmaların teşvik edilmesi ve erken teşhisle tedavinin yaygınlaştırılması hedefleniyor.

3 YAŞINDAN ÖNCE ANLAŞILIYOR Otizm, doğuştan gelişen, genetik altyapıya dayanan, karmaşık nörolojik-biyolojik tabanlı bir gelişim bozukluğu... Başkalarıyla etkileşimde bulunmayı engelleyerek bireyin kendi iç dünyasıyla baş başa kalmasına yol açan bu rahatsızlık, genellikle 3 yaşından önce ortaya çıkarak çocukların sosyal iletişim, etkileşim ve davranışlarını olumsuz olarak etkiliyor. Amerikan CDS 2014 verilerine göre, bugün dünya genelinde her 68 çocuktan birine otizm teşhisi konuluyor. Bu gelişim bozukluğu erkek çocuklarda kız çocuklara oranla 3-4 kat daha fazla görüldüğü için, her 54 erkek çocuktan biri günümüzde otizm riski taşıyor.

2 MİLYON KİŞİ  ETKİLENİYOR Peki Türkiye’deki otizmli çocuk sayısı ne?.. İrem Afşin’e göre, ülkemizde

MART-NİSAN 2015


Çimen Polat Akkuş ve oğlu Furkan Berk Polat (12 yaşında) sağlıklı istatistikler olmaması nedeniyle, tahmini olarak 550 bin otizmli birey ile 0-14 yaş grubunda yaklaşık 150 bin otizmli çocuk bulunduğu varsayılıyor. Afşin, “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın uzun uğraşlarımız sonucunda  açıkladığı  resmi  rakam,  okul  çağındaki çocuklar arasında 90 bin otizmli çocuktan  bahsediyor.  Otizmli  bireylerin  ebeveynleri, kardeşleri, yakın akraba ve çevreleri de hesaba katıldığı zaman, Türkiye’de her ile yayılmış durumda otizmden etkilenen 2 milyondan  fazla  vatandaşımızdan  bahsedebiliriz. Ve biz 2 milyon kişi, kocaman bir belirsizliğe bakıyoruz. Bunun da adı gelecek…”

ÖZEL EĞİTİM ŞART Otizmin kapısını açmak için ilk önemli adım, erken teşhis. Otizmin nedenleri tam olarak saptanamadığı gibi tek bir kesin tedavisi de günümüzde “henüz” mevcut değil. Genetik faktörlerin yanı sıra, yanlış beslenme, çevre kirliliği, kimyasal maddeler, yanlış ilaç kullanımı, ağır metaller gibi çevresel koşulların ve aşılarda bulunan bazı koruyucu maddelerin otizmi tetiklediği düşünülüyor. İrem Afşin, otizmde biyolojik tedaviler ile ilgili çalışmaların devam ettiğini belirterek, “Bugün için kabul edilen en önemli tedavi aracı, erken yaşta verilmeye başlanan yoğun bireysel özel eğitim. Doğal gelişim gösteren her çocuğun  kendiliğinden  öğrendiği  her  şeyi, otizmli bir çocuğa özel eğitim yardımı ile öğretmek zorundasınız. Bu durum bazen iğneyle kuyu kazmaya benzese de her otizmli çocuk kendine göre bir öğrenme biçimine sahip. Önemli olan, kapıyı açacak doğru anahtarı bulmak” diyor.

Evet, özel eğitim, otizmli birey için her şeyden önce “tedavi” anlamına geliyor. Bilimsel olarak erken yaştaki otizmli çocuk için kanıtlanmış yoğun eğitim süresi haftada 40

MART-NİSAN 2015

YA BİZ ÖLÜNCE…. Evet,  okulsuz,  eğitimsiz,  mesleksiz yüz binlerce otizmli birey adeta evlerinde hapis hayatı yaşıyor. Otizmli çocuklar büyüdükçe ailelerin kafasındaki en önemli soru; “Biz ölünce otizmli çocuğuma kim bakacak?” Türkiye’de yetişkin otizmlilerin ailelerinden sonra yaşamlarını korunaklı sürdürebilecekleri yaşam evleri  veya  bakım  merkezleri  maalesef yok… Ayrıca; ülkemizdeki otizmli bireylerin toplumsal yaşamdaki sorunlarını çözümleyerek, otizm konusundaki farkındalığı kabullenme  ve  kaynaşmaya  dönüştürecek Otizm Eylem Planı, tam 3 yıldır uygulamaya geçirilemedi. Otizmli çocukları olan aileler, 2 Nisan’da TBMM önünde bir kez daha sordular; Otizm Eylem Planı nerede?

İrem Afşin, 14 yaşındaki oğlu Nazım Özgün İpek ile birlikte...

OTİZM DOSTLARINDAN BİR ÇAĞRI! Kendinize, vicdanınıza ve insanlığınıza bir iyilik yapın! Gündelik hayatın içinde karşılaştığınız çok anlamsız ağlayan bir çocuğu yargılayıp, annesine laf etmeden önce bir an düşünün. Bazen sadece dönüp anlayışla bakmak bile o anneyle çocuğunun hayatında çok ciddi motivasyon sağlayabilir. Acımayın, ötelemeyin, küçümsemeyin, görmezden gelmeyin, korkmayın, kalbinizi ve aklınızı berrak tutun: Çocuğunuzun sınıfındaki arkadaşlarından biri otizmli bir çocuk olursa, farklılıkları yaşayarak öğrenen kendi çocuğunuzun iyi bir insan olarak büyüyeceğini de lütfen unutmayın.

SAĞLIK

“ŞARTLAR TRAJİKOMİK”

saat. Oysa ülkemizde sosyal güvenlik kapsamında “otizm özel eğitim raporlu” çocuklar için aylık 8 saat olan özel eğitim süreci, dünya genelinin oldukça gerisinde bulunuyor. Bu duruma en çok da otizmli çocuğu bulunan aileler isyan ediyor. Otizm Dostları Derneği Yönetim Kurulu Üyesi, İSMMMO Üyesi Çimen Polat Akkuş; “Devletimiz, vatandaşı olan her çocuğa zorunlu eğitim döneminde ayda 600 saat eğitim verirken, bizimkilerin ayda 8 saat özel eğitimi, hele de tedavi anlamına geliyorsa, gerçekten trajikomik kalıyor” diyor. Akkuş, otizmli çocukların eğitim sisteminde yaşadığı sıkıntıları şöyle anlatıyor:  “Otizmli çocuk, genellikle bilgi eksikliğinden kaynaklanan dirençleri nedeniyle, okul yönetimleri, öğretmenler ve diğer veliler tarafından okulda “istenmeyen çocuk” ilan ediliyor. Kaynaştırma raporlarına rağmen, okul idareleri otizmli kaynaştırma öğrencisinin kaydını almak istemiyorlar. Oysa okul yaşamı esnasında yaşanan sorunların büyük bir kısmını hoşgörü, anlayış ve bilgi yetersizliğinin giderilmesi ile çözebiliriz. Veliler, çocuğunun sınıfındaki otizmli öğrenciyi istemezken, aslında ayrımcılık suçu işlediklerini biliyorlar mı?”

İSMMMO YAŞAM l 39


Muhabbet kuşlarını çoğaltmak isterseniz deneyimden ziyade bilgiye ihtiyacınız var. Minik yavrular çok hızlı büyür ama bu süreçte annenin onu reddedip beslememesinden tüylerine yolmasına kadar birçok problemle karşılaşmanız olası.

Muhabbetiniz bol olsun

DOSTL ARIMIZ

ILGIN ŞENYÜZ

Teyzemlere  bir  hafta  sonu  ziyaretine gittiğimizde ailelerine yeni üyelerin katıldığını gördüm. İki kızı ve iki muhabbet kuşu bulunan teyzem ve eniştem; artık dört muhabbet kuşuna sahip. Zira muhabbet kuşlarını çoğaltmaya karar veren eniştem bunu başarmış. Biz ailenin yeni  üyelerini  gördüğümüzde  bir  aylıklardı. Bir aylık olmalarına rağmen kardeşlerden biri gayet güzel uçarken diğeri yüksekten uçmakta zorlanıyordu. Ama anne ve babası kadar olmasa da tüyleri gayet güzel bir şekilde çıkmıştı. Doğ-

40 l İSMMMO YAŞAM

rusu muhabbet kuşlarının bu kadar hızlı büyüdüklerini öğrenmek beni şaşırttı.  Evet muhabbet kuşu tutkunları er ya da geç, minik dostlar kazanma konusunda şanslarını denemek istiyorlar. Ama her işte olduğu gibi bu konuda da deneyim sahibi olunmasa bile bilgi sahibi olmak şart. Eğer üretim amaçlı bir çift seçecekseniz bunların en az 12 aylık olmasına ve akraba olmamasına dikkat etmelisiniz. Aynı kandan olan kuşlardan elde edilen yavruların daha zayıf olup ve daha az yaşadığı saptanmış. Çiftleştirmeye karar verilen dişi muhabbet kuşunun 3 – 4 yaşından

daha yaşlı olmamasına, erkek muhabbet kuşunun ise 6 yaşından daha yaşlı olmamasına dikkat etmelisiniz. Kuşların tüy dökme döneminde olması işinizi zorlaştırır. Doğru üreme döneminde olan kuşlar yumuşak, parlak tüylere, aydınlık gözlere ve akmayan burun deliklerine sahip olmalı. Dişilerde cere kahverengi ve erkeklerde pürüzsüz mavi renkte olmalı. Dişi ve erkek muhabbet kuşunu aynı kafese koyduktan 10 gün sonra yuvalığın içinde ilk yumurtayı görmeniz olası. İlk yumurta geldikten sonra her iki günde bir yumurtanın yuvaya eklenmesi normaldir. Yumurta  sayısı  6’ya  kadar  çıkabilir.  Dişi,  yu-

MART-NİSAN 2015


murtaların üzerine oturmaya başladıktan sonra genelde 18-20 günde yavrular çıkar. Bazı yumurtalardan yavrular bir-iki gün geç çıksa endişe etmeye gerek yok.

MUCİZEYE İLK TANIKLIK Mucizeye tanık olduğunuzda yumurtadan çıkan yavruların çok küçük, gözleri kapalı ve tüysüz olduklarını görmek sizi şaşırtabilir. Hatta onların güzel birer muhabbet kuşuna dönüşeceğine ilişkin ümitsizliğe bile kapılabilirsiniz. Ama tüm canlılar gibi muhabbet kuşlarının yavruları da büyümek için annesinin sıcaklığına ihtiyaç duyar. Sadece sıcaklık için değil beslenme için de anne olmazsa olmazdır… Yavrunun yaşaması için ilk birkaç saatinde beslenmesi çok önemli çünkü bu hassas zamanda yavru çok kısa sürede açlıktan ölebilir. Bu aşamada erkek kuş, dişiyi beslerken dişi de yavruları besler. Hayata ilk anda tutunan yavruların ne kadar hızlı büyüdüklerini görmeniz muhtemelen sizi şaşırtacak. Yaklaşık bir hafta sonra gözlerini açan yavruların, ince tüyleri de çıkmaya başlar. Yavrular 4 haftalık olduklarında yetişkin tüylerinin tamamı çıktığını gözlemleyebilirsiniz. Bir aylıkken yavrular yuvanın dışına çıkıp uçma talimleri de yapmaya başlarlar. Yine de bazı kuşların 5-6 haftada bu aşamaya gelebilmesi de çok yadırganmamalı. Bu dönemde annelerinin de yavruları yuva dışına çıkmaya yüreklendirdiklerini gözlemleyebilirsiniz. Bu arada size de düşen görevler var. Yavruların sosyalleşmesi ve insanlara alışması için onları 3 haftalıktan itibaren günde birkaç kez 10-15 dakika elinize almalısınız. Yavrular büyüdükçe elinize aldığınız süreyi artırabilirsiniz. Ayrıca yavruların yem kırmaya başlamaları için cesaretlendirmek amacıyla yuvalığın tabanına darı koyabilirsiniz.

PROBLEMLERE HAZIR OLUN

MART-NİSAN 2015

• Eş olarak kuş alırken kuşlardan iyi anlayan biri ile gidin ve ucuz eş almayın… • Size yaşlı, kısır ya da hasta kuşları satmaya çalışanlara izin vermeyin. • Aldığınız kuşlar birbirlerine 1 ayda alışır; sonra ayırıp yuvalık koyabilirsiniz. • Dişi muhabbet kuşu için üreme stresli ve yorucudur. Çok fazla kalsiyuma (mürekkep balığı kemiği) , iyot kaynağına ve mineral bloğuna ihtiyaç duyar. Daha önce yemediyse bile ıspanak, brokoli ve havuç gibi günlük taze sebzeler bu dönemde kuşa verilmeli. • Yavru almak için çiftleşen kuşların 13 gün sonra yumurtlamasını bekleyebilirsiniz. 35 gün sonra da ilk yavruları alabilirsiniz.  • Yavruların çıkacağına yakın dişi kuşun yavrular için kursak sütü üretebilmesi için yumurta maması verilmeli. • Yavruları arada bir kontrol edin; anne bakamıyorsa kendini kurtarması için kursağına mama koyun.  • Yavrularını sattığınız çiftleri dişi ve erkeği ayırarak 1 ay dinlendirin. Yoksa aniden kuşlarınız ölebilir. • Sakın ithal kuşları damızlık yapmaya çalışmayın; ne tür hastalıklar getirdiklerini kimse bilemez.

DOSTL ARIMIZ

Bir canlıyı yetiştirmek kolay değil. Hele bu yavruysa… Yumurtadan çıkan yavruları bazı dişiler terk edebilir. Terk edilen yavrular beslenmezse kısa sürede ölebilir. Bu nedenle yavruların annesi tarafından beslenip beslenmediğini kursaklarına bakarak anlayabilirsiniz. Beslenmiş bir yavruda kursak bölgesinde pembe deri renginin aksine sarı renkli bir şişkinlik vardır. Zaten beslenemeyen yavru zayıflar. Bu durumda yavruyu yumurta mamasıyla, elle beslemek zorunda kalabilirsiniz. Böylesi kriz dönemlerinde yavruyu sıcak tutmak da önemli. Diğer bir yaşanabilecek problemse dişinin stresten yavrunun tüylerini yolarak onun vücudunda kel bölgeler bırakması… Eğer dişinin bunu yapmasına izin verilirse, yavrunun vücudunda hayatı boyunca tüy çıkmayacak kelleşmiş bölgeler oluşabilir. Böyle sorunlu dişileri ikinci defa üretime sokmamanın en iyi olduğunu unutmayın.

ÇİFTLERİ ÖZENLE SEÇİN

İSMMMO YAŞAM l 41


LEZZET

Restoranı küçük lezzeti büyük

Ünü tüm İstanbul’a yayılmış olan Can Oba, minik bir restoranda şahane lezzetler yaratan bir şef. Kendi adını verdiği restorana gidebilmek için üç ay önceden rezervasyon yaptırmanız gerekiyor. Can Oba, kendi eliyle hazırladığı dünya lezzetlerini misafirlerine sunuyor.

42 l İSMMMO YAŞAM

AYŞEGÜL EMİR

Sirkeci’nin karmaşası ve kalabalığı arasında ilerlerken karşınıza çıkıyor, Can Oba. Ara sokakta, kebapçıdan bozma bir dükkan. Gösterişsiz ve çok küçük bir restoran. İçerisinde 5 tane masası var dersem boyutunu anlatabilmem daha kolay olur. Ama küçüklüğüne karşın lezzeti ve ünü bütün İstanbul’a yayılmış durumda. Hatta yurtdışında gurmeler bile adını biliyor. Bir akşam yemek yiyebilmek için tam üç ay bekledik. Rezervasyon için biraz sabırlı olmanız gerekiyor... Can Oba, Sirkeci’de Hocapaşa’da… Hem lezzetli hem de uygun fiyatlarıyla dünya mutfağından örnekler sunuyor. Kebapçı, köfteci, pidecilerin ara-

sında adeta bir cevher gibi... Minik dükkanda tek bir ocak var. Şefi ise mekana adını veren; Can Oba. Gençliğinde Almanya’da gitmiş ve orada 20 yılı aşkın bir süre restoranlarda çalışmış. Minik restoranında harikalar yaratıyor. Can Bey her geleni bizzat karşılıyor.

HER MÜŞTERİYE ÖZEL İLGİ

Restoran küçük olunca kurucusu ilgilenebileceği kadar müşteri kabul ediyor. Önümüze gelen menüden yemeğimizi seçmeye çalışıyoruz. Can Oba, menü konusunda da yardımcı oluyor. Bilgilendirmesiyle ısmarlayacağımız yemeği seçiyoruz. Başlangıç olarak çorba almak gerekiyor. Her yerde rastlanan mercimek ve tarhana tar-

MART-NİSAN 2015


zındaki çorbaların aksine kestane ve balık çorbası gibi seçenekleri var. Patates ve daha önce hiç tatmadığım hardal çorbası! ‘Tadı nasıldır’ diye merak etsem de çok riske girmemeye karar veriyorum. Tercihimi kestane çorbasından yana kullanıyorum. Can Bey’in tariflerinden anladığım hepsinin de denemeye değer olduğu… Yemekler için biraz beklemek gerekiyor. Çünkü tüm yemekler gözünüzün önünde Can Oba tarafından pişiriliyor. Kullanılan malzemenin hepsi de ev yapımı. Her türlü yemek içeriği en doğalından. Mekan küçük olunca yemek ve bulaşık aşamasındaki her şeye de tanık olmak zorunda kalıyorsunuz. Tabaklar, bardaklar sıradan. Çatal bıçak ise kağıt bir kesenin içinde geliyor…

BALIK VE KESTANE ÇORBASI

MART-NİSAN 2015

TAM BİR LEZZET ŞÖLENİ

Sıra ana yemekte... İsimler ilginç ve yaratıcı. Ahtapot bayıldı, cevizli risotto, lazanya, portakal soslu levrek, limon soslu somon, balık, karamelize ciğer ve bonfile… Can Bey’in o gün aldığı malzemelere göre her gün farklı bir menü sunuluyor. Et sever biri olarak tercihim mantar soslu bonfileden yana oluyor. Sunumu gerçekten şahane olan tabağa ilk etapta çatalımı batırmaya kıyamıyorum. Bonfile parçalarının altına pilav döşenmiş. Üzerine döktüğüm mantar sosla harika bir hale geliyor. İsmi dolayısıyla denediğim ahtapot bayıldı da gerçekten bayılmayı hak edecek türden. Tam anlamıyla lokum gibi ağzınızda dağılıyor. Çok iyi dövülmüş ve yumuşatılmış… Lezzet geçit şöleni yaşarken sıra tatlıya geliyor. Neler yok ki… Orman meyveleri soslu mus, karamelli peynir tatlısı, greyfurt kabuğunda limonlu tiramisu, karamel soslu cheesecake, anjelik erik soslu vanilyalı dondurma, elma soslu tiramisu, şeftalili dondurma, narlı dondurma… Bütün sos, krema ve dondurma ev yapımı. Meşhur olduğu karamelli peynir tatlısını deniyorum. Dondurulmuş bir peynir tatlısı bu kadar enfes olabilirdi. Karamel sosu lezzetine lezzet katmış. Bu şöleni en kısa sürede tekrar yaşamak üzere ayrılma vakti de geliyor.

PERFORMANS FİYAT DENGESİ BİR HARİKA

Can Oba, fiyat performans konusunda çok beğenilen bir yer. Hocapaşa Camii’ne yakın olduğu için içki servisi yapamıyor. Bu da yemeğin fiyatını önemli oranda düşürüyor. Bu lezzet şölenini kişi başı 60-100 TL arasında yaşayabilirsiniz. Çorbaların fiyatı 15-20 TL, ara sıcaklar 40 TL, ana yemekler 4560 TL arasında. Rendelenmiş trüfle ikram edilen bonfile 60 TL. Tatlısıyla beraber 100 TL’ye şahane bir yemek yemeniz mümkün. Bu mükemmel tatları başka isim yapmış bir yerde bu fiyata yemeniz mümkün değil. Adres: Hocapaşa Mahallesi, Hocapaşa Sok. No:10, Sirkeci/İstanbul Tel: (0212) 522 12 15

LEZZET

Bekleyiş sona eriyor ve dumanı üzerinde nefis kokusuyla kestane çorbam geliyor. Hızla kaşıklarken tadına doyamıyorum. Her şeyi tam kıvamında, terbiyesi tam. Ağzımda eşsiz bir lezzet bırakıyor. Daha ilk yemekte ününü hak ettiğini düşünmeden edemiyorum. Balık çorbası da takdire şayan. Zaten bu çorbası çok meşhurmuş. Bir çorba düşünün ki içinde kum midyesi, karides, levrek ve yengeç eti olsun… Kaşıklamaya doyamıyorum. Henüz ana yemeğe geçemedik ama diğer masalara yan gözle bakmadan edemiyorum. Yemekler gayet süslü bir şekilde sunuluyor. Sadece damağa değil göze de hitap ettikleri çok açık. Kuşkonmaz, füme somon ve deniz tarağını tattım ara sıcak olarak. Deniz tarağı, altındaki ıspanakla gerçekten çok lezzetliydi. Adeta bir şaheseri deniyorum.

Deniz tarağının yumuşak dokusu ağzımda dağılıyor eşsiz bir lezzet eşliğinde. Somon fümeye sarılmış, özel bir peynirin bulunduğu kuşkonmaz portakal dilimleriyle de süslenmiş. Eşsiz bir sos eşliğinde sunuluyor. Tadına vara vara huşu içinde yiyorum.

İSMMMO YAŞAM l 43


Elbette her kadın güzeldir. Ancak biraz detaylara dikkat edildiğinde her kadın olduğundan daha da güzel  görünebilir…

Ofiste en şık siz olun CAN KIZILDAĞ

“Her kadın güzeldir.” Bu doğru… Yanlış olansa nasıl giyinilirse giyinilsin güzelliğin ortaya çıkacağı inanışı. Yanlış çünkü vücut şekline göre giyinilmeyen durumlarda ne harcanan paranın kıymeti ne de seçilen rengin çekiciliği var. Oysa kilosu, boyu ve vücut şekli ne olursa olsun her kadın her zaman güzel, şık ve olduğundan daha iyi görünmek ister. Daha doğrusu, ufak tefek kusurlarını gizleyip daha ince, daha feminen ya da daha uzun boylu görünmeyi tercih eder. Özellikle çalışan kadınlar için şıklık kadar kendilerine en yakışanı giymek daha bir önem arz ediyor. Profesyonel imaj danışmanlarına göre, bunun için dikkat edilmesi gereken püf noktaları ve başvurulabilecek ‘giyinme hilelerini’ öğrenmekte yarar var.

OFİSTE SÜREKLİ ŞIKLIK

MODA

Giyinme hilelerine geçmeden önce ofiste istikrarlı bir şıklığı sağlamanın ana kurallarından bahsedelim. Ofiste daima şık olmak zor gibi görünse de tutarlı bir seçimle bu mümkün… Her şeyden önce modası geçmeyen klasik parçalardan oluşan bir gardırop oluşturmakta fayda var. İş gardırobunun en temel parçaları siyah, lacivert, füme, çikolata kahve, mürdüm, bej,

44 l İSMMMO YAŞAM

MART-NİSAN 2015


kemik, haki, lamel, vizon gibi renklerden oluşmalı. Klasik takımlara yatırım yapılırsa istenen şıklığın çok daha uygun bir maliyete sağlanması olası.  İşyerinde klasik tarzda çizginin oturtulabilmesi için sokak tarzı olarak adlandırılan  tişört,  bluz  gibi  seçeneklerden uzak durulması tutarlı bir çizgi sağlar. Bunun için gardıropta bolca beyaz gömlek, V yaka ya da bisiklet yaka triko, kaşmir kazak gibi ürünlere yer açılmalı. Kaçınılması gereken giyim parçaları ise çok karışık desenli, alacalı, çiçekli, etnik baskı ve desenli ürünler. Penye bluz ve tişört giyinilmesinden bilhassa kaçınmakta fayda var.  Etnik desenli, rengarenk ürünlerden çok; çizgili, geometrik, belki puanlı ve küçük kareli desenler iş giyimi için daha isabetli seçenekler olarak değerlendirilmeli. Düz, dar kesimli, diz hizasında, çan şeklinde ya da şifon etekler kadın çalışanlar için vazgeçilmez olmalı.

PANTOLONDAN  VAZGEÇEMEYENLERE…

MART-NİSAN 2015

DAHA İNCE GÖRÜNEBİLİRSİNİZ

Ofiste şık olurken olduğundan daha ince ve olunduğundan uzun görünmek isteyenlerin de alabileceği önlemler var.  Monokromatik, yani baştan aşağı tek renkte giyinmek, her zaman olunduğundan daha ince gösterir. Boyuna çizgili giyinmekte fayda var. Kareli desenlerden uzak durulmalı.  Ceketlerde kapaklı cepler, yatay çizgililer, duble paçalı pantolonlar, etek uçlarında farklı renkte detaylar, volanlar gömleklerde cepler, safari ceket ve kargo pantolonlarda cepler, fermuar gibi yatay duran tüm detaylar, bilekten bağlı veya ortadan atkılı  ayakkabılardan  uzak  durulmasında fayda var.  Yine ince görünmek isteyenlere  kalın  kumaşlardan  hazırlanmış kıyafetler (tweed, kalın yün kazak) giyilmesi  önerilmiyor.  Vücudu  çorap gibi  saran  ince  jarse  ve  saten  kumaşlardan yapılmış kıyafetlerin yerine krep, ince yünlüler, tiril tiril trikolar, şifon, ipek gibi ince dökümlü kumaşlar tercih edilmeli.   Daha ince görünüm daha uzun görünmeyi  de  sağlar.  Bu  algıyı  yaratmak için ayrıca V yaka ve kruvaze gibi boyun bölgesini açıkta bırakacak yakalar tercih edilebilir. Saçın arkasına yükseklik verilmesi de önerilebilecek diğer bir önlem... Evet ofiste istikrarlı bir şıklığa dikkat ederken, bu detayları da atlamayın…

DAHA FEMİNEN ŞIKLIK   l Pastel ve nötr renkler tercih edilebilir.  l Düşük kontrast yapan renkleri birbiriyle kombinlemek isabet olur.  l Sert,  kalıp  gibi  duran  kumaşlar yerine şifon, ipek, krep gibi dökümlü kumaşları tercih edilebilir. Dantel, saten gibi kumaşları da kullanmakta fayda olabilir.  l Geometrik desen yerine empirme desen, minik çiçekli desen ve baskılar tercih edilebilir.  l Fırfır,  volan  gibi  detayları olan kıyafetler amaca yönelik olacaktır.  l Bel kısmında dikkat çekecek oranda kalınlaşma, kilo fazlalığı yoksa hatları vurgulayacak kuplar iyi bir seçenek oluşturabilir.  l Yumuşak ve ipeksi saçlara sahip olmak daha feminen bir görüntü sağlar.  l Sert, kare ve küt saç kesimlerinden kaçınmakta fayda var.

MODA

İşyerinde şık olmak isterken rahatlıktan da vazgeçmek istemeyen kadın çalışanlara kumaş pantolon öneriliyor. Bununla birlikte kargo kapri ve bermuda tarzındaki pantolonlardan ise kaçınılmalı. Ofiste şıklığı garanti edecek gardıropta kaliteli, bej rengi bir trençkot, siyah şık bir paltoya yatırım yapmakta da büyük fayda var.  Takı tasarımcısının elinden çıkmış kadar klas duran takılar da ofis giyiminde önemli. Plastik takı, etnik takı, plastik saç tokaları ise kaçınılması gereken aksesuvarlar…  Her zaman makyajlı ve bakımlı olunurken hafif ve doğal makyaj ter-

cih edilmeli. Saçların mümkün olduğunca  bakımlı  görünmemesi  için boya  zamanının  atlanmamasında fayda var. Cilt bakımı, tırnak ve vücut bakımına her zaman önem verilmeli.

İSMMMO YAŞAM l 45


Tüm Akdeniz ülkelerinde olduğu gibi, balkon pek çok kentimizdeki ev kültüründe vazgeçilmez bir yer tutar. Pırıl pırıl bahar akşamlarında, ılık yaz gecelerinde balkon keyfinin tadına doyulmaz… Hele ki sıcak sohbete saksılardan uzanan güzelim çiçekler tanıklık ediyorsa…

Balkonlara çıkma zamanı

EVİM EVİM

FERİDE AY

Türk ev kültüründe balkon, neredeyse mutfağın kendisi kadar gerekli görülür. Güneşin yılın belirli günlerinde yüzünü gösterdiği, gri havanın hakim olduğu ülkelerin aksine pek çok Akdeniz ülkesinde olduğu gibi Türkiye’nin neredeyse her kentinde balkonsuz evin yüzüne bakılmaz. Balkonunun yanı sıra terası bulunan evler daha da değerlidir. Çünkü balkon her şeyden önce soluklanma yeridir… En güzel sohbetlerin yapılacağı, çayların içileceği, kahve sohbetlerinin tadına varılacağı, yemeklerin yeneceği yerdir… Geniş terasta yemek programı, ev halkına neredeyse dışarıda yemek yemiş hissi verir ve onları ruhen de rahatlatır.

DAR BALKONLARA ÇÖZÜMLER

Balkon ev kültüründe bu kadar önemli yer tutunca, dekorasyonu da büyük önem

46 l İSMMMO YAŞAM

kazanır. Hele ki istenen büyüklükte değilse işte o zaman balkonun düzenlenmesine daha hassas olmak gerekir. Dar balkonda dekorasyona başlarken akılda olması gereken ilk ipucu, dikey yönde düzenleme yapılmasının daha iyi sonuç vereceği. Yani balkona eklenecekler için ‘Acaba duvara, korkuluklara ya da tavana yerleştirilebilir mi’ sorusuna yanıt vermek önemli. Bu soruya verilecek yanıt, geriye kalan kullanım alanının ferahlığını garantilemek için de önemli.

DUVARLARDAN FAYDALANILMALI

Dar bir zeminle etki yaratmak için duvarlar ile korkuluklardan olabildiğince çok yararlanmak gerekir. Saksı yerleştirme, aydınlatma ve aksesuarlar için zeminden çok balkonun dikey yüzeylerinden yararlanmayı düşünmekte fayda var. Duvar askıları, saksı askıları gibi aparatlar işleri kolaylaştırır. Eşya saklamak, pratik kullanım olanağı sun-

mak için de duvarlara monte edilebilecek raflar hayati önem taşır. Raf fikri, çoğu zaman balkona bir dolap sığdırma çabasından pratik olacağı gibi daha estetik bir görüntü de sağlayabilir.

ÖNCE HAYAL EDİN…

Balkonda güzelliğin ana unsurları hiç kuşkusuz bitkilerdir. Dar bir alanı güzelleştirirken kimyasal kullanımının olabildiğince sınırlanmasında fayda var. Böceklere ve otlara karşı kimyasallar kullanımının abartılması, mekanda olanların da sağlığını tehdit edebilir. Çevre dostu seçimler için bitkilerin ‘özgür’ bırakılması aynı zamanda doğal bir görüntü de sağlayacaktır. Temel bakımı sağlamak dışında bitkileri kendi haline bırakmak, sarkık dallar, korkuluktan taşan yeşillik anlamına gelir… Doğal bir görünüm sağlanması kadar bitkilerin bakımını da düşünerek tercih yapılmalı. Çok zaman ayırmak mümkün ol-

MART-NİSAN 2015


mayacaksa balkonda çok farklı bitki türlerini bir araya getirmek akıllıca olmayabilir. Bunun yerine iki farklı yeşillik ve çiçek türünü bir araya getirmek de yeşil ve tutarlı bir görünüm sağlayabilir. Balkonlarda sarmaşık bitkisi ortamı yeni baştan yaratırken büyük bir rol oynayabilir. Tabii hayal edilen mekan önemli... Bunun için balkondaki bitkilerin tümüne karar vermeden önce tercihin göz önünde canlandırılması, olmuyorsa internette araştırma yapılması, çok sayıda fotoğraf taranması işe yarayabilir.

ZEMİN DEKORASYONU

MART-NİSAN 2015

Balkon ve teraslarda düzenleme yaparken her mevsim için kullanışlı ekonomik fikirler var. Sürgülü kapılar ile akordiyon gibi katlanabilir camlar, mevsime göre çözüm sunan alternatif arasında. Burada tercihi yaparken dikkat edilecek unsurlardan biri de güvenlik. Deprem yönetmeliklerine de uygun çözümler üreten şirketlere yönelmek en doğrusu. Işığı kullanabilen, mekana yansıtan cam alternatifi balkonda manzarayı garantileyen çözümlerin başında geliyor. Çatı penceresi, terasta yağmuru ve yıldızları oturulan yerden izleme olanağı sunuyor. Piyasada uzaktan kumanda ile açma, kapama ve ışık ayarları yapılan sistemler bulunuyor. Elektronik modeller, kullanım rahatlığı yanı sıra estetik de sunuyor. Estetik konusunda hangisi tercih edilirse edilsin, evin her yerinde olduğu gibi balkon ve terasta da sağlığa zararlı ürünlerden kaçınmak gerekir.

EVİM EVİM

İstenilen büyüklükte olsun ya da olmasın balkonda zemin dekorasyonu da yabana atılmamalı. Balkonun görünümünü zenginleştirmek için pek çok seçenek arasından zemini renklendirecek ve güzelleştirecek bir uygulama seçilebilir. Yapay çim, şık karolar, güzel bir kilim kimi zaman imdada yetişebilir. Bitki seçimi ve zeminden sonra da istenen oturma düzenine göre ayarlama yapılması gerekir. Bu noktada karar verilmesi gereken sehpa-tabure ikilisi ile masa-sandalye arasındaki tercihtir. Hangi seçenek tercih edilirse edilsin dikkat edilmesi gereken nokta; ölçülü olunması. Mekanın büyüklüğü dikkate alınarak yapılacak seçim, balkonda zaman geçireceklere hem kullanım rahatlığı hem de keyfi sağlar.

ELEKTRONİK ÇÖZÜMLER DE VAR

İSMMMO YAŞAM l 47


Güneydoğu  Asya'nın kalbine yolculuk Malezya'nın başkenti Kuala Lumpur, rengarenk bir şehir. Bir yanda tarih, bir yanda modern binalar, mağara tapınakları, tropik meyveler ve hayran bırakan etnik zenginlik... Bu tropik cennet; ziyaretçilerine farklı bir kültür, zengin bir mutfak ve hafızalarından hiç silinmeyecek bir deneyim sunuyor.

GEZİ-DÜNYA

AYŞEGÜL EMİR

48 l İSMMMO YAŞAM

Çok canlı ve renkli bir ülke. Egzotik Asya kültürünü keşfetmek içi birebir. Sıra dışı plajlar, yağmur ormanları, modern şehirler, ünlü alışveriş merkezleri, tapınaklar, binlerce yıl önceye giden tarihi miras, zengin etnik kültürler ve daha nicesi… Bu Güneydoğu Asya ülkesi olan Malezya’ya, başkent Kuala Lumpur’tan adım atıyorum. 11 saate yakın direkt uçuşla şehirdeyiz. Saatin Türkiye’ye göre ileri olması nedeniyle yaşamadığımız bir günü geride bırakmanın zorluğunu hissediyoruz.  Havalimanı nasıl bir şehre geldiğimizin ipuçlarını vermeye yetiyor. Kuala Lumpur, bölgenin en ünlü şe-

MART-NİSAN 2015


Bali’de su altı dalışı

MART-NİSAN 2015

MALAY MUTFAĞI ÇOK ZENGİN

Malezya’yı paylaşan  Malay, Çin ve Hint kültürünün etkisini mutfağında da görüyoruz. Malay mutfağı bir hayli zengin ve baharatlar bol kullanılıyor. Malay yemekleri pirinç ve erişte ağırlıklı. En yaygın Malay yemeği, satay. Mangalda tavuk, sığır ve koyun şiş. Salatalık dilimleri, palmiye yaprağına sarılmış pirinç eşliğinde, baharatlı bir sosla servis ediliyor. En sevilen yemeklerden biri olan Nasi Lemak ise ançüez, mürekkep balığı, yumurta gibi karışımlarla pişirilen pirinç yemeği. Tatlı, baharatlı fıstık sosu gezdirilmiş soya fasulyesi yemeği tabu bakar ve daha niceleri. Deniz ürünü sevenlere de çok zengin seçenek sunuyor Malezya. Her eyaletin kendine özgü yemeği var. Meyve yönünden de zengin. 40 çeşit muz yetişmesi de bu zenginliğin bir kanıtı olsa gerek. Envai çeşit tropik meyvesi var. Genelde biz Türklere değişik gelebiliyor. Avrupa tarzında yemek yapan restoran çeşidi de bol. Karar size kalmış.

GEZİ-DÜNYA

hirlerinden  biri.  Şehri  hiç  bilmeyenler bile buradaki ünlü Petronas İkiz Kuleleri mutlaka duymuştur. Kuala Lumpur, coğrafi olarak yarım adanın batı sahiline konuşlanmış. Tepelerle  çepeçevre  sarılmış  bir vadide genişliyor. Rengarenk bir başkent karşılıyor bizi. Bir yandan yüksek binaları ve büyüklükte birbiriyle yarışan alışveriş merkezleriyle batılı büyük iş merkezlerini hatırlatıyor. Diğer yandan ise ormanlar, tropik adalar ve parkların merkezi... Her yerde  yeşilin  yoğunluğunu  görmek sevindirici. Her gördüğüm yeşillikte İstanbul’un geldiği durumu hatırlayıp  üzülmeden  edemiyorum.

İSMMMO YAŞAM l 49


GEZİ-DÜNYA

Jakarta

Şehirde trafiğin sağdan akması şaşırtıcı geliyor, ilk başta. Ama insanın alışamadığı ne vardır ki... Tropik iklim biraz zorluyor ilk etapta. Daha önce nemli ve tropik bir iklime seyahat etmemiştim. Ülkenin havasına alışmakta güçlük çekiyorum. Bolca terleme de çabası... Rehberin uyarısını dikkate alarak bu durumla bol su ve sıvı tüketerek mücadele ediyorum. Ülkede Ekim-Mart ayları arasında kuzeydoğuda muson yağmurları  görülüyor.  Haziran  ve  Temmuz ayları nispeten kuru ve sıcak geçiyor. Bu aylarda ortalama sıcaklık 31 ila 33 dereceyi buluyor. Ülkeye gitmek için en ideal dönem; yağışın ve nemin olmadığı Ocak ve Şubat ayları olarak öneriliyor.

İNGİLİZ MİMARİSİ

Şehirde ulaşım nispeten rahat ve taksileri kullanmak güvenli. Şehir turumuza Dataran  Merdeka  yani  Özgürlük  Meydanı’ndan başlıyoruz. 1884 yılında şehrin ortasında ya-

50 l İSMMMO YAŞAM

pılmış bu meydan. İngiliz sömürgesi döneminde burada kriket oynanırmış. O dönemden kalan İngiliz mimarisinin eserlerini görebiliyoruz. Bu meydanın Malezya tarihinde de büyük önemi var. Ülkenin bağımsızlığı 1957’de, bu meydanda ilan edilmiş. Meydanda bulunan 100 metrelik bayrak direği dünyadaki en büyük bayrak direkleri arasında  gösteriliyor.  Malezyalılar  gururlu  ve bayraklarına en düşkün milletlerden biri. Her yerde bayrakları görebilmeniz mümkün. Meydan şehrin ortamında yemyeşil bir alan olarak da kendini gösteriyor. Çevresinde gıda ve eğlence kompleksleri de var. Gezinin ardından bir kahve molası vererek dinleniyoruz. Rehberimizin verdiği bilgiye göre, şehirde tarihi merkezin kuzey ve doğu bölümlerine ‘altın üçgen’ deniyor. Bu bölge, finans, alışveriş ve eğlence merkezi… Bu bölgenin üçte birini içine alan Bukit Bintang kısmı ise alışveriş ve gece hayatının zirve yaptığı yerler. Şehrin en turis-

tik ve renkli alanları da burada bulunuyor. Geceleri her bütçeye uygun mekanıyla tüm turistlerin uğrak yeri oluyor. Kuala Lumpur’un en yüksek iki binası da burada. Modern görünümü, geniş caddeleriyle adeta şehrin kalbi durumunda. Ülkeyi ziyaret edenlerin en merak ettiği ikiz kuleler yani Petronas  Kuleleri.  88  katlı,  451  metre  yüksekliğindeki kuleleri de sonunda görüyoruz. Dünyanın en yüksek ikiz kulelerinin ihtişamı karşısında bir süre sessiz kalıyorum...  Parıltılı kuleler özellikle gece daha bir ışıl ışıl. Kulenin ulusal petrol şirketi Petronas tarafından inşa edildiğini öğreniyoruz. 1992’de başlayan yapımı 1998 yılında bitmiş. Mimarisi ve yapımında kullanılan teknoloji hakkında çok şey öğreniyoruz. Tonlarca paslanmaz çelik ve cam panelle ışıl ışıl karşımızda dikiliyor. Kulelerin gözlem katından şehri  seyretmeniz,  diğer  bir  deyişle  şehrin ayaklarınızın  altına  serilmesi  mümkün.  En üst kattaki lokantada da yemek eşliğinde bu key-

MART-NİSAN 2015


Mağara Tapınakları

Özgürlük Meydanı

Çin Mahallesi

fi yaşayabilirsiniz... Ülkede yerel halk yani Malaylar yanında  yoğun  bir  Çin  ve  Hint  nüfusu  da  var.  Sokaklarda her yerde bunu hissedebiliyorsunuz. Çin kültürünü yaşamak üzere de yolumuzu Chinatown’a  çeviriyoruz.  Yemek  kokuları,  sıra sıra satıcılar, gürültü ve insan kalabalığı. Birden farklı bir ortama geçişin kısa bir şokunu yaşıyorum. Bu ortam daha çok hoşuma gitti desem yanlış olmaz. İlk ilgimi ilginç tropik meyveler çekiyor. Onun haricinde her yerde görülebilecek Çin malı onlarca hediyelik eşya. Buradaki Central Market’te ise daha otantik şeyler var. Asya’ya özgü hediyelik eşyalar, kıyafetler, müzik aletleri… Biz de kalabalığa karışarak canhıraş pazarlıkla hediyelerimizi almayı başarıyoruz.

MART-NİSAN 2015

Şehre gelenlerin mutlaka görmeden gitmedikleri bir bölge de Putra Jaya. Başkente yakın bir yerde kurulmuş. Ülkenin yönetim ve turizm merkezi. Parlamento binası ve çevresi, Putra Camii, Dar’ül Ehsan Sarayı, Gemilang köprüleriyle şehre gelenleri çekiyor…

MAĞARA TAPINAKLARI

Ülkede geçirdiğimiz süre içinde onlarca alternatif arasında ziyaret ettiğimiz diğer bir nokta ise Batu Caves. Şehrin kuzeyinde yer alıyor. Hindular için kutsal bir yer ola Batu mağarası, önemli bir mağara tapınağı. Mağaradaki kalker taşlarının tarihi milyonlarca yıl eskiye gidiyor. Mağaraya ulaşmak için ise tabana kuvvet diyoruz. 272 basamağı tırmanıyoruz. Ara ara din-

lenme molaları vermek zorunda kalırken geldiğimiz yöne aşağıya bakmak paha biçilemez bir zevk. Adını Batu Nehri’nden alıyor. Her yıl belli dönemlerde Hindular buraya ibadet ve festival için gelirmiş. Zaten mağaranın içinde ibadet eden Hinduları görüyoruz. Mağaranın girişindeki heykel de ihtişamlı. Hinduizm’deki tanrılardan birini temsil ediyor. Her yerde gördüğümüz sevimli maymunlar da neşe kaynağımız oluyor. Elimizdeki yiyecekleri almak için saldırmaları ise biraz tedirginlik verici. Ama genelde insanlara alışıklar… Çok farklı deneyimler yaşadığım ülkede geçirdiğim dört günün ardından bir dahaki sefere başka bölgelerini görmek dileğiyle geri dönüşe hazırlanıyorum.

GEZİ - DÜNYA

Merkezdeki caddeleri

İSMMMO YAŞAM l 51


Anadolu’nun mahsun şehri

Bozkırın ortasında garip ve mahsun bir şehir Yozgat. Başkentin yakınında ama göz ardı edilmiş. Oysa Anadolu’nun kadim medeniyetleri bu topraklara da izlerini bırakmış. Çamlık Milli Parkı, kaplıcaları ve geçmişin izlerini taşıyan kültür varlıklarıyla Yozgat keşfedilmeyi bekliyor.

ILGIN ŞENYÜZ

HAVALİMANI YOK

20 yıl önce iş gezisi nedeniyle gittiğim Yozgat’ı bu sefer karış karış gezmek niyetindeyim. Türkiye’de havalimanı olmayan ender illerden birinin Yozgat olması, halen buranın garip ve mahsun bir şehir olduğunu gösteriyor. Yozgat’a havayoluyla gitmek isteyenlerin ile en yakın havalimanını bulunduğu başkent Ankara’ya gitmeleri gerekiyor. YozgatAnkara arası 220 kilometre olduğu için ben ve eşim 630 kilometrelik yolu özel otomobilimizle gitmeye karar veriyoruz. Bir Cuma sabahı saat 6:00’da yola çıkıp, öğlen 13.00 civarı Yozgat merkezde rezervasyon yaptığımız

GEZİ-TÜRKİYE

1990’lı yılların ortalarında , İç Anadolu’nun bu bakir ilinin adıyla ilk kez haşır neşir olmuştum. O yıllarda yazdığımız Yimpaş Holding haberlerinde “Yozgat merkezli” ibaresini kullanırdık. İlin adını çok yazmıştım ama hiç görmemiştim. Yine o yıllarda Yozgat Organize Sanayi Bölgesi’nde gurbetçilerin parasıyla kurulmuş bir mobilya fabrikasının açılışına gittiğimde şehri ilk kez görme fırsatım olmuştu. Şehrin ilk görüntüsü; dün gibi aklımda… Yozgat’ın merkezi, az gelişmiş bir Anadolu kasabası görünümündeydi. Üstelik de çöpler toplanmamıştı(!) Yozgat OSB’ye gittiğimizde ise göz alabildiğine geniş bir bozkırın içinde bir tek Yimpaş’ın, en modern inşaat teknolojisiyle yapılmış mobilya fabrikası-

nı görmüştük. Başka da bir sanayi tesisi yoktu. “Bu bozkırın ortasına milyon dolarlar nasıl da görülmüş!” diye düşünmeden edememiştim.

52 l İSMMMO YAŞAM

MART-NİSAN 2015


Kerkenez

otelimize varıyoruz. Otele giriş yaptıktan yarım saat sonra şehir merkezindeki ilk gezi durağımıza hareket ediyoruz. Çarşı içindeki tarihi saat kulesine bakarken zaman çok gerilere gidiyor. Saat kulesi, 1897 yılında dönemin belediye başkanı Ahmet Tevfiki Zade tarafından Yozgatlı Şakir Usta’ya yaptırılmış. Kule, kare prizma şeklinde… Aşağıdan yukarıya doğru genişleyen kulenin üst kısmı şerefe gibi bir terasla çevrili. Yarım saatte bir çalan kulenin altında dururken, saatin 14:00’ü gösterdiğini anlıyoruz.

ÇAPANOĞLU İSYANI

Saat kulesinden sonra yönümüzü Kent Parkı’na çeviriyoruz. Güzel düzenlenmiş bu şehir parkının tam adı Çapanoğlu Kent Parkı… Şehrin dinginliğine dinginlik katan bu parkta biraz yürüyüş yapıp; daha sonra yorgunluk kahvelerimizi içiyoruz. İçerken de parka da adını veren “Çapanoğlu”nun kim olduğunu hatırlıyoruz. Dilimizde “Bu işin altından bir Çapanoğlu çıkacak” diye bir deyim vardır. İşte bu deyimde bahsedilen Çapanoğlu tam da parka adını veren Çapanoğlu… Olay, Kurtuluş Savaşı yıllarında yaşanmış. Yozgat hiç düşman işgaline uğramamış ama Milli Mücadeleyi desteklemek üzere kurulan, Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk Cemiyeti Yozgat Şubesi’nde dönemin müftüsü Hulusi Efendi ve Çapanoğlu Edip ve Celal Beyler arasında çıkan husumet, Çapanoğlu İsyanı’na kadar uzanmış. Aslında Çapanoğlu ailesinin tüm bireyleri bu isyana katılmamış ama isyancılar; 13 Haziran günü Sorgun’u ve 14 Haziran günü Yozgat şehrini ele geçirmiş. Bu isyan, Ankara hükümetine o dönem destek veren Çerkez Ethem Kuvvetleri tarafından iki hafta içinde bastırılmış.

ÇAPANOĞLU’NUN ESERLERİ

MART-NİSAN 2015

Çapanoğlu Büyük Camii

GEZİ-TÜRKİYE

Yozgat’ın merkezinde Çapanoğlu Ailesi’nin adını verdiği eserlerden biri de Köseoğlu Mahallesi’nde bulunan Çapanoğlu Büyük Camii… Bu caminin birinci kısmı 1779 tarihinde Çapanoğlu Mustafa Bey tarafından yaptırılmış. Camii 1795’te kardeşi Süleyman Bey tarafından genişletilmiş. Oldukça gösterişli bir caminin kubbesindeki canlı renklerle yapılmış motifler gerçekten göz alıcı… Camii’nin en dıştaki giriş kapısında eski Yozgat görüntülerini yansıtan tasvirler var. Yozgat merkezde gezerken iki konak, hayranlık bakışlarımızı üzerine çekiyor. Bunlardan biri geç Osmanlı eserlerinden Hayri İnal Konağı; diğeriyse 1883 yılında yapılan Karslıoğlu Konağı… İkisi de turizme kazandırılıp koruma altına alınan bu konaklardan Karslıoğlu Konağı halen Arkeoloji Müzesi

Saat Kulesi

İSMMMO YAŞAM l 53


rılıp da kebabın servis edilme ritüeli ilgi çekici… Kebabın nefis lezzetini damağımıza yerleştirip güzel bir uyku çekmek üzere otelimize dönüyoruz.

GÜNEŞİN GÜZEL DOĞDUĞU ŞEHİR

GEZİ-TÜRKİYE

TESTİ KEBABI VE ARAPAŞI

Yozgat’ın en gözde yemekleri arasında testi kebabı, arapaşı, ayva basması, çörek, bazlama, katmer bulunuyor. Kebap, bir testinin içine et ve çeşitli sebzeler konularak hazırlanıyor. Testinin kapak bölümü hamurla kapatılıp, kuzinelerde pişiriliyor. Piştikten sonra testinin ağız kısmı kırılarak servis ediliyor. Arapaşı için önce tepside bir hamur hazırlanıyor. Bu yemek tavuk veya hindi etinden hazırlanan çorbası ile tamamlanıyor. Tepside hazırlanan hamur, parçalar halinde kaşıkla alınıyor, çorbada ıslatıldıktan sonra, yutularak tadılıyor. Bir kaşık büyüklüğünde hamur parçasının bir lokmada yutulması, alışkanlık gerektiren bir olay.

54 l İSMMMO YAŞAM

olarak kullanılıyor. Bu müze, Yozgat’ın yazılı tarihinin M.Ö. 2 bin yılına yani Tunç Çağı sonrasına gittiğini gösteriyor. Hititliler, Frigler, Kimmerler, Lidyalılar, Romalılar, Bizanslılar bu topraklarda hüküm sürmüş. M.S. 1318-1398 yılları arasında Anadolu Selçukluları burada hakimiyet kurmuşken, Yozgat 1408’de Osmanlı İmparatorluğu topraklarına dahil edilmiş.

BOZOK’TAN YOZGAT’A...

Yozgat’ın yüzölçümünün önemli bir bölümü Bozok Platosu’ndan oluşuyor. Zaten 1927 yılına kadar ilin adı Bozok’muş. Oğuzların Bozok koluna mensup Türkmenlerin, bu bölgeye akını sonucu, bölge “Bozok” olarak anılmaya başlamış. Gelelim Yozgat isminin nereden geldiğine… Söylenenlere göre, Yozgat bölgesi, Saray köyünden itibaren, aşağıdan-yukarıya doğru, kat kat yükselmekte. Bu kat kat yükselişinden ve rakımının yüksekliğinden dolayı, önceleri buraya “Yüzkat” denilmiş, zamanla bu isim “Yozgat”a dönüşmüş.

DESTİ KEBAP İÇİN ÇATLADI

İldeki ilk günümüzü merkezdeki eserleri görüp geçiriyoruz. Karanlık çökünce de karnımızın iyice acıktığını hissediyoruz. Yozgat’a gelip de şehrin simgesi olan Desdi Kebabı’nı yememek olmaz. Testi kebabı olarak bilinen bu kebap, bir toprak testinin içine koyun eti, arpacık soğan, domates, un, su konularak yapılıyor. Yaklaşık bir saatte pişen bu kebabın yemesinden ziyade, testinin kı-

Yozgat’taki ikinci günümüzde Yozgat’ın en az kendisi kadar bilinen ilçesi Sorgun’a doğru yol alıyoruz. Yaz geldiğinde gurbetçilerin izine gelmesiyle şenlenen Sorgun sokakları çok hareketli olurmuş. Ancak henüz havalar çok ısınmadığı için anlatılan bu görüntüden eser yok. Sorgun’a gelenlerin mutlaka görmeleri gereken yerlerden biri; Kerkenes (Keskavus) Harabeleri… İlçe merkezine 10 kilometre uzaklıkta bulunan Harabeler, Şahmuratlı Köyü sınırları içinde bulunuyor. Tarihçi Heredot’un yazdıklarına göre, M.Ö. 600 yıllarında, Perslerin bir kolu olan Medler tarafından ele geçirilen şehir, Helenistik dönemden önce, Anadolu platosunda kurulmuş, en büyük “demirçağ” kenti olarak öne çıkar. Şehirdeki askeri ve idari yapılar incelendiğinde buranın belki bir üniversite şehri, belki bir insanlık akademisi olmak için kurulmuş bir kent olduğuna hükmediliyor. Şehrin etrafında 7.5 kilometreyi bulan surlar var. Bu şehrin bir özelliği de dünyada güneş tutulmasının en iyi gözlemlendiği yer olması. Havadaki nem oranının en düşük olduğu yer olması nedeniyle gündoğumu, günbatımı ve tam güneş tutulması bu şehirde görülüyor. Hatta 2006’daki güneş tutulması uzmanlar tarafından buradan izlendi. Ayrıca güneş tutulması burada Medlerle Lidyalılar arasında 6 yıl süren savaşların bir günde bitmesine neden olmuş. Güneş tutulması sonucunda Tanrı’nın savaşmalarını istemediğini düşünen taraflar barışa gitmişler. Bu nedenle Keykenes, dünya tarihinde, savaş karşıtı olarak kimlik bulan bir şehir, ilk barış kalesi. Düz bir ovada kurulan bu şehrin en dik tepesine ise şehrin kral sarayının bulunduğunu öğreniyoruz. Tepeye zorlu bir yürüyüşle tırmandıktan sonra sarayın neden burada olduğunu daha iyi anlıyoruz. Aşağıda adeta harika bir manzara var. Bugün sadece birkaç taşla sınırları bel-

MART-NİSAN 2015


‘ÜNİVERSİTENİN KURULMASIYLA ÜMİTLENDİK’ Yozgat’ta meslek mensuplarının sözcülüğünü Mehmet Doğan yapıyor. Yozgat Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler Odası’nın 10 yıldır başkanlığını yürüten Doğan, 38 yıllık meslek mensubu. Yozgat SMMM Odası’nın 209 üyesi bulunuyor. Şehirde meslek mensuplarından 105’i bağımlı 104’ü bağımsız çalışıyor. Başkan Mehmet Doğan, “Yozgat’ta meslek mensuplarının sorunları Türkiye genelinden biraz daha fazla” diyerek sözlerine başlıyor. Sanayinin olmamasının ve hizmet sektörünün yeterince gelişmemesinin ilin ekonomik yapısını ve meslek mensuplarının durumunu olumsuz etkilediğini belirten Doğan’ın verdiği bilgiye göre, şu anda ilde çalışan iki önemli fabrika var. Bunlar Sorgun İlçesi’nde bulunan Şeker Fabrikası ile Saray Beldesi’nde kurulu olan çimento fabrikası… Yozgat ili adına son yıllarda en ümit verici gelişmenin Bozok Üniversitesi’nin kurulmasının olduğunu vurgulayan Mehmet Doğan, “Üniversite ile birlikte ilde hizmet sektörünün biraz gelişmesini bekliyoruz. Şu anda üniversitede 13 bin öğrenci var. Öğrenci sayısının artmasıyla

li olan evlerde bir zamanlar hayat olduğunu düşünmek gerçekten heyecan verici.

ALİŞAR HÖYÜĞÜ

MART-NİSAN 2015

sonra sabah gayet dinç uyanıyoruz. Kahvaltımızı yaptıktan sonra il merkezinin 2 kilometre güneyinde bulunan Çamlık Milli Parkı’na rotamızı çeviriyoruz. Burası Türkiye’nin ilk milli parkıymış. İl merkezinin 2 kilometre güneyinde olan Çamlık Milli Parkı’nda karaçam ormanları görülmeye değer. Dünyada yalnızca Kafkasya ve bu çamlıkta bulunan bu özel karaçam türü 300-500 yıl yaşayabiliyor. Zaten burada 400-500 yaşında 9 anıt ağaç bulunuyor. Ayrıca milli park, doğal bir hayvanat bahçesi gibi… Öğrendiğimize göre akbaba, küçük atmaca, şahin, tavşan, saksağan, kurt, kaplumbağa gibi bir sürü sakini var. Çamlık içinde dolaşırken bir de gölet görüyoruz. Burada sazan ve turna gibi balıkların yaşıyormuş. Çamlıkta yürüyüş yaparken ilginç isimleri olan birçok çeşme ile de karşılaşmak mümkün. Kaymakdonduran, kumdöken gibi… Özellikle Kaymakdonduran Çeşmesi’ne eskiden soğutucuların olmadığı dönemde dondurmacılar çok rağbet edermiş. Çeşmenin etrafına açtıkları kar kuyularında dondurmalarını günlük olarak yazın sıcağında saklarlarmış. Burada gezerken Yozgatlıların ne kadar şanslı olduğunu düşünüyor; hem oksijeninden hem de sularından adeta şifa fışkıran bu parka istedikleri zaman gelebilecekleri için onlara imreniyorum.

KAPLICADA DİNLENİN

Yozgat kaplıcalar açısından da zengin. Özellikle Sorgun Kaplıcaları oldukça bölgede ünlü. İlçede birçok irili ufaklı termal otel bulunuyor. Sıcaklığı 50-61 derece arasında olan suyun kronik iltihaplı hastalıklardan kırık-çıkık sekellere, ağrılı kadın hastalıklarından, romatizmal ağrılara kadar birçok rahatsızlığa iyi geldiği belirtiliyor.

GEZİ-TÜRKİYE

İlçede bulunan “Alişar Höyüğü”nde yapılan kazılarda, bu bölgede, MÖ.3000 yıllarından itibaren yerleşim bulunduğunu ortaya çıkmış. Sorgun-Sarıkaya Yolu üzerinde bulunan bu yerleşim yerine gittiğimizde defineciler tarafından kazılmış birçok çukur görüyoruz. Ortada zaten fazla görülebilecek bir eser de yok. Ama binlerce yıl önce buralarda insanların yaşadığını düşünmek bile insanı heyecanlandırıyor. M.Ö. 3 bin yıllarında Asurlu tüccarların geldiği bir ticaret merkezi haline geldiği bu şehirde Hititliler, ardından da Asurlular hüküm sürmüş. 1927’de Alman Wonder Osten tarafından kazılarına başlanan Alişar Höyüğü’nde yapılan kazılarda; kalkolitik döneme ait küplere gömülmüş iskeletler, pişmiş topraktan yapılmış çanak-çömlekler, mühürler, taş ve kemik üzerine işlenmiş insan ve hayvan figürleri bulunmuş. Buluntuların, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilendiğini belirtelim. Sorgun’da neredeyse akşam ettikten sonra tekrar merkezdeki otelimize dönüyoruz. İyi bir uyku çektikten

ekonomiye daha fazla katkı sağlayacaktır” diye konuşuyor. Yimpaş’ın son yıllarda sıkıntıya girmesinin ilin ekonomisine çok zarar verdiğini vurgulayan Doğan, şu değerlendirmelerde bulunuyor: “Yozgat başkente 200 kilometre mesafede bulunuyor ama sizin yazınızın başlığında da dediğiniz gibi mahsun bir şehir. Sanayisi gelişmemiş, devlet yatırımlarında geri kalmış. Yimpaş, şehrin ekonomisini ayakta tutuyordu. Son olarak da Yimpaş’ın sıkıntıya girmesi ilimizin ekonomisini olumsuz etkiledi. Yimpaş’ın mağazalarında ve tesislerinde çalışan sayısı 15-20 bine çıkmışken, şimdilerde 2-3 bine düştü. Yimpaş’ın İstanbul’daki mağazalarında çalışanların bile yarısı Yozgat’lıydı. O gençler ana babalarına kazançlarının bir bölümünü gönderiyordu. Bu da ilin ekonomisini hareketleniyordu. İlimizde turizm değerleri olmasına rağmen turizm ekonomisi yok gibi… Bizler “Ne olacak bu Yozgat’ın hali” diye 30 yıldır kafa yoruyoruz ama bir yanıt bulamadık. Üniversitenin kurulması biraz bize ümit verdi. Ayrıca tarımda iyiyizdir; buğdayımız kalitelidir.”

İSMMMO YAŞAM l 55


İstanbul caza doyacak

22. İstanbul Caz Festivali, 250’den fazla yerli ve yabancı sanatçıyı ağırlayacağı 35’ten fazla konserle 27 Haziran - 15 Temmuz arasında İstanbul’da gerçekleştirilecek. Joan Baez, Jools Holland, Marcus Miller, Charnett Moffett, Stanley Jordan, Cyrus Chestnut, Jeff Watts, Chris Potter, Dave Holland, Lionel Loueke, Eric Harland, Melody Gardot ve Tigran Hamasyan gibi folk, blues ve cazın farklı sesleri müziği tüm kente yayacak; festival takipçileriyle şehrin farklı köşelerinde buluşacak. 30 Haziran’da Aya İrini, Tigran Hamasyan’ın konserine ev sahipliği yaparken sanatçı 1 Temmuz’da ise Macrot Grubu ile CRR Konser Salonu’nda sahne alacak.

Ayrılık üzerine bir oyun

Yazar ve danışman Aret Vartanyan ile usta oyuncu Levent Özdilek'in bir araya geldiği gösteri "Acı Tatlı - Ayrılık", İstanbul Cihangir’deki Bo Sahne'de tiyatroseverlerle buluşuyor. 14 Mayıs ve 28 Mayıs’ta sahnelenecek oyun saat 20:30’da başlayacak. Oyunun teması: ayrılık… Bazen istenmeyen, bazen beklenmeyen son… Bazen tükeniş, bazen ölüm, bazen yok yere… Sebebi ne olursa olsun sonrasında yaşananlarıyla, geride bıraktıklarıyla son nefese taşınan ayrılık... Ayrılık korkusu, ayrılık acısı, ayrılık sonrası yaşamın devam edişi sahnede buluşuyor. Gösteri, iki erkeğin gerçek yaşam kesitleriyle bezenmiş, 'ayrılık' olgusuna bambaşka bakış açıları getiriyor.

KÜLTÜR-SANAT

Bir dünya starı geliyor

56 l İSMMMO YAŞAM

İstanbul bir dünya starını ağırlamaya daha hazırlanıyor. Pop müziğin asi romantiği Enrique Iglesias, Sex&Love turnesi kapsamında 19 Ağustos'ta KüçükÇiftlik Park'ta konser verecek. Albümleriyle dünya çapında 100 milyondan fazla satış grafiği yakalayan ve sahip olduğu onlarca Grammy ile milyonlarca müzikseverin kalbini fetheden Enrique Iglesias, Sex&Love turnesi kapsamında İstanbul'da... Muhteşem sahne şovları ve olağanüstü performansı ile Unilife ve VolumeUp organizasyonuyla 19 Ağustos akşamı Küçük Çiftlik Park'ta 2015 yazının unutulmaz gecelerinden biri gerçekleşecek. Eşsiz bir vokal olmasının yanı sıra, sahnede yarattığı atmosfer ile her performansında hayranlarını şaşırtacak bir sürpriz yapan Iglesias'ın en sevilen şarkılarını paylaşacağı gece, şüphesiz bu yaza damgasını vuracak.

MART-NİSAN 2015


Rus Kızıl Ordu Korusu Dünyanın en büyük ordu korosu Rus Kızıl Ordu Korosu, dünyaca ünlü şarkılarını hayranlarıyla birlikte söylemek üzere İstanbul’a geliyor. Rus Kızıl Ordu Korosu, 13 Haziran 2015’te Zorlu PSM’de gönülleri fethedecek. 1928 yılında özellikle savaş koşullarında askerlere ve halka moral vermek amacıyla gösterilerine başlamıştı. Rus halk şarkılarından, opera aryalara, pop müzik parçalarından rock müziğe kadar geniş bir yelpazede şarkılar söyleyecek olan koro programında ayrıca sürpriz Türkçe parçalara da yer verecek. Koronun çalıştığı ünlü müzisyenler arasında David Foster, Roger Waters, Jean-Jacques Goldman ve Steve Barakatt gibi birçok popüler sanatçı ve yapımcı yer alıyor.

Burası, Komedipark!

MART-NİSAN 2015

KÜLTÜR-SANAT

Türkiye'nin yeni kahkaha markası Komedipark perdelerini açtı. Farklı disiplinlerde yetişmiş pek çok sanatçının sahne alacağı Komedipark gösterileri İstanbul Galatasaray’daki Innpark'ta mayıs ayı boyunca izlenebilir. Komedipark gösterilerinde "Bedevi The Baht", "6Patlar" ve "KomediSutra" gibi farklı grupların sahne alacak. Birçok tiyatro oyuncusu, tiyatro grupları, stand-up sanatçıları, bağımsız komedyenler ve özel yetenekler Komedipark kahkaha markasının altında sahne alıyorlar. 2015 yılı başından bu yana provalarını sürdüren tüm ekipler hazırlıklarını tamamladı. İstanbul'da hafta içinde iş veya okul çıkış saatlerinde ve hafta sonlarında gidip gülüşebileceğiniz bu kahkaha mekanında Komedipark gösterileri sırasında yiyip içmek serbest; ancak video ve ses kaydı kesinlikle yasak.

İSMMMO YAŞAM l 57


Aşk Uğruna l Irène Némirovsky’nin romanından uyarlanan filmde Michelle

Williams, Matthias Schoenaerts, Ruth Wilson, Margot Robbie, Kristin Scott Thomas ve Sam Riley başı çeken isimler... 1940 yılında

Fransa’da II. Dünya Savaşı’nın ilk işgalleri yaşanmaktadır. Genç

ve güzel bir kız olan Lucile Angellier, üvey annesinin evde gözetiminde, savaşta esir düşen babasından haber almak için bekle-

SİNEMA -DVD

San Andreas Fayı

Kaliforniya’da yaşanan ve Batı Kıyı Şeridi'nin tamamını etkileyen büyük çaplı bir deprem faciasının ardından yaşanan arama kurtarma sürecinde, itfaiye eri Tom'un yaşadıklarını ön plana alan film, genç adamın duygusal hayatı ile sorumlu-

58 l İSMMMO YAŞAM

Orijinal adı: Suite Française Tür: Savaş, dram Yönetmen/ Senaryo: Saul Dibb Oyuncular: Michelle Williams, Kristin Scott Thomas, Alexandra Maria Lara, Margot Robbie, Sam Riley

mektedir. Bir yandan Paris’ten gelen savaş mültecileri küçük kasabaya yerleşmeye çalışırken, diğer yandan Alman askerleri kasabalıların evlerini bir bir işgal etmeye başlar. Lucile evlerine yerleşen Bruno von Falk adlı yakışıklı askerden, başlarda hiç hoşlanmaz ve kendisini geri çeker. Fakat günler ilerledikçe iki genç arasında aşka sürüklenen bir çekim oluşur. Ama karşılarında savaşın en trajik yüzü durmaktadır...

Orijinal adı: San Andreas Tür: Aksiyon, macera Yönetmen: Brad Peyton Senaryo: Allan Loeb,Andre Fabrizio Oyuncular: Dwayne Johnson, Alexandra Daddario, Carla Gugino, Colton Haynes, Ioan Gruffudd

luklarını dengede tutma çabasına odaklanıyor... Kötü şöhreti ile bilinen San Andreas Fayı’nın kırılması ile 9 şiddetindeki bir depremle Kaliforniya sallanır. Bir arama kurtarma pilotu ve artık araları pek de iyi olmayan eşi, Los Angeles’tan San

Francisco’ya, kızlarını kurtarmak için yola çıkarlar. Ancak, kuzeye yaptıkları bu tehlikeli yolculuk, henüz sadece bir başlangıçtır. Ve ne zaman “en kötüsü artık bitti” diye düşünseler, daha da kötüsü başlamaktadır.

MART-NİSAN 2015


Hayalet Dayı

Tür: Komedi Yönetmen: Ali Yorgancıoğlu Senaryo: Serkan Altuniğne, Ozan Özcan, Ali Yorgancıoğlu Oyuncular: Settar Tanrıöğen, Caner Özyurtlu, Esra Dermancıoğlu, Ayşe Melike Çerçi, Ülkü Duru çıkınca eğlenceli olaylar peşlerini bırakmaz. Tuttukları eski konağın vefat eden ev sahibi maalesef arafta kalmıştır ve onu sadece Caner ile Ozan görebilmektedir. Bu yaşlı ruhun öteki tarafa huzurla geçmesine yardım etmek artık bu iki gencin görevidir. Evde rahat bir nefes alabilmek için başladıkları bu görev onları çok komik ve bir o kadar duygusal olayların içine sürükler.

Ali Yorgancıoğlu’nun yönetmenliğini üstlendiği komedi filminin kadrosunda Settar Tanrıöğen, Ülkü Duru, Ozan Özcan, Esra Dermancıoğlu, Caner Özyurtlu, Tuğçe Karabacak gibi isimler yer alıyor... Başlarını sokacak bir ev arayan Ozan ve Caner uzun ve zorlu arayışları sonucunda tam da istedikleri gibi bir ev bulurlar. Olağanüstü bir fiyata buldukları ev aslında gerçekten de olağanüstü

DVD SEPETİ l Akıl Defteri

Leonard Shelby, ucuz otel odalarında konaklayan ve sadece nakit para kullanan biridir. Şık giysiler giyip, Jaguar marka araba kullanan Leonard, dışarıdan işadamı gibi görünmektedir. Fakat aslında hayatını karısına tecavüz edip öldüren kişiyi bulmaya

l Benim Adım Sam

MART-NİSAN 2015

l Kara Şahin Düştü Yıl 1993... Bir grup Amerikan as-

keri, BM Barış Gücü'nün bir parçası olarak Somali'ye yollanmak üzeredir. Bu ekibin tek görevi asi bir general olan Mohamed Farrah Aidid'in altında çalışan birkaç askeri ele geçirmektir. Coğrafyayı hiç tanımayan bu askerlerin kapana sıkışması fazla uzun sürmeyecektir. Ekip, destek gelene kadar bir şekilde ayakta kalmalıdır. Yoksa sonları oldukça trajik olacaktır. 18 saatlik destek ekip bekleyişleri onlara çok şey öğretir.

SİNEMA -DVD

Sam Dawson beyninde bir gelişme problemi olan, bu nedenle de yedi yaşındaki bir çocuğun zekasına sahip olan, karısı tarafından terk edilmiş, kızıyla birlikte yaşayan bir babadır. Tüm zihinsel engellerine rağmen iyi bir sosyal çevresi ve mutlu bir ailesi olan Dawson'ın asıl sorunları kızı yedi yaşına geldiğinde başlar. Kızı Lucy'nin doğum günü partisinde eve gelen bir sosyal güvenlik çalışanı baba ve kızı trajik bir sona sürükleyecektir.

adayan biridir. Ne yazık ki Leonard’ın bu yolda ciddi bir engeli vardır; yaşadığı, çok ender rastlanan ve tedavi edilemeyen bir tür hafıza kaybı... Her ne kadar hayatının önceki dönemlerini hatırlayabiliyorsa da, bazen 15 dakika öncesinde nereye gittiğini ve nerede olduğunu bile unutabilmektedir.

İSMMMO YAŞAM l 59


eN ÇoK SATANlAR

l Yazar: İlber ortaylı l Yayınevi: Timaş Yayınları l Sayfa sayısı: 320 Prof. Dr. İlber ortaylı, göçebe bir kavimken ortadoğu'nun güçlü

uygarlıklarından birini oluşturan Türklerin günümüzde de çok konuşulan menşei tartışmalarıyla başladığı kitabında, orta Asya'dan Anadolu'ya göç edip bölgeyi Türkleştirmeleri ve orada inşa ettikleri kültürün esaslarını anlatıyor. Büyük bir mirasa, güçlü bir yapılanmaya ve tarihî bir zenginliğe sahip Türklerin adının nereden geldiği ve bu coğrafyaya ne zamandan beri "Türkiye" dendiği tartışmalarının tüm detayları kitapta yer buluyor. Kazanılan önemli savaşlar ve geri çekilmelerle, dahası ızdıraplı toprak kayıplarıyla bugünkü halini alan Anadolu'nun hikâyesinin de anlatıldığı kitapta ayrıca Doğu ve Batı kültürlerini birbirine taşımakta önemli bir rol oynamış Türklerin dünya tarihindeki yeri de mercek altına alınıyor.

Delice

l Yazar: Hande Altaylı l Yayınevi: Doğan Kitap l Sayfa sayısı: 312 Hande Altaylı dördüncü romanı "Delice"yle

okuyucusunun karşısında. edremitli yazar, bizi kimsenin kimse için iyi düşünmediği 484 köylünün yaşadığı Çakalağzı Köyü’ne götürüyor ve doğduğu günden beri uğursuzluğuyla nam salmış, 29 yaşındaki "çirkin Meryem"le, ona âşık olan zengin ailenin deli oğlu Kazım’ın hayatına sokuyor. okuyucuya sık sık kahramanının kötülüğü karşısında “Haklı mı acaba?” diye sorduruyor... İnsanın yapmadan duramayacağı hatalar vardır. Tıpkı sevmeden duramayacağı insanlar olduğu gibi. Bizi biz yapan şeylerdir bunlar. Meryem’i Meryem yapan da, Aliço’yu hayatının hatası olarak seçmesiydi... şehirli yazarın, köy yeri yaşantısı ve insanları üzerinden ustaca analizler yaptığını söylemek mümkün...

Kocan Kadar Konuş 2 - Diriliş

KİTAP

l Yazar: şebnem Burcuoğlu l Yayınevi: Dex Plus l Sayfa sayısı: 250 şebnem Burcuoğlu’nun ilk kitabı olan

l Türklerin Tarihi l Delice

l Kocan Kadar Konuş 2 - Diriliş l Başarıya Götüren Aile l Potus & Beyefendi

l Ölmek Kolaydır Sevmekten l Trendeki Kız

l Dört Anlaşma

l Kürk Mantolu Madonna l Puslu Kıtalar Atlası

şİİR

GüNeşe DoğAcAğız Yürek yüreğe durduk işte Gülüşümüz koca bir dünya Hevesimiz sonsuz kadar olmasaydı Kim yazılabilirdi aşk makamına Ve kimin şarkısı dahildir aşka Mor şafaklara durduk yine Kar beyazı nilüferlere Soluğumuz kırlardan geçti ki Ufuklara değiyor sesimiz Umudumuz doğmamış sevdalara Biz olacak her mevsim güneşe doğacağız Sevdikçe düşlerimiz daha çok çoğalacak Görmüyor musun bizi be hayat Bak tomurcuklanıyor sevincimiz Ömrümüz ilkbahar olacak

"Kocan Kadar Konuş" özellikle kadın okurlardan büyük ilgi görmüştü. Kitap kısa sürede beyazperdeye de uyarlandı. şebnem Burcuoğlu ikinci kitap için hayranlarını pek bekletmedi ve "Kocan Kadar Konuş 2 - Diriliş" romanı ile yeniden hayranları ile buluştu. Yazar okuyucularına şöyle sesleniyor: "Çok sevgili Türk kızı... Bir önceki kitapta AHMeT cAN AKYol mevcudiyetimizin ve istikbalimizin yegâne temelinin bir koca bulmak olmadığını anlatmaya çalışmıştım hatırlarsan. şunu hiç unutma: Sen belli bir yaşa gelene kadar kimileri evlen diye baskı yaparken kimileri de evlenmeni engellemek için elinden geleni ardına koymayacak! Nikâh masasına oturana kadar atlatman gereken çok badire, dahili ve harici çok bedhahların olacak."

60 l İSMMMo YAşAM

MART-NİSAN 2015

l Remzi Kitabevi (Nisan 2015)

Türklerin Tarihi


Potus & Beyefendi

l Yazar: Tolga Tanış l Yayınevi: Doğan Kitap l Sayfa sayısı: 536 "Potus & Beyefendi" kitabının yazarı Tolga

Tanış, Pentagon'un, Beyaz Saray'ın koridorlarında, Washington'ı yönetenlerin açık etmedikleri sırları çözmek için her ipucunu kovalayarak gerçeği yakalamaya çalışan, takip ettiği hikâyenin peşini bırakmayan inatçı bir muhabir... Tanış, Türkiye-Amerika ilişkilerinin tam 2002 günlük hikâyesini, perde arkasını, inişlerini-çıkışlarını, heyecanlarını, gerginliklerini, kısaca siyasi ve gündelik hayatımızı etkileyen ilişkiyi her yönüyle mercek altına alıyor. Kitap, Beyaz Saray'dakiler arasında Potus diye anılan Barack obama ve Ankara'daki Beyefendi Recep Tayyip erdoğan üzerinden polisiye bir öykü sürükleyiciliğiyle yakın geçmişte yaşananları mercek altına alıyor.

Ölmek Kolaydır Sevmekten

l Yazar: Ahmet Altan l Yayınevi: everest Yayınları l Sayfa sayısı: 573 Ahmet Altan, Son oyun’dan iki yıl sonra yeni

romanıyla okurun karşısında. "Ölmek Kolaydır Sevmekten" 1912-1913 yıllarında toplam altı aylık bir sürede osmanlı İmparatorluğu’nda yaşanan olayları bir ailenin fertlerinin hatırladıklarına dayanarak anlatıyor. osmanlı’nın Balkan Savaşı’nda hezimete uğradığı dönem bu. İmparatorluğun payitahtında kolera, korku ve karamsarlık hâkim. İktidarın İttihat ve Terakki’nin eline geçtiği Bâb-ı Âli Baskını, bu memleketin yüz yıla yayılacak darbeler tarihinde kanlı bir ilk oluşturuyor. Trakya cephelerinde de, İstanbul’un ortasında da ölüm kol geziyor. Kadın-erkek ilişkileri, arzulamak, özlemek, kıskanmak, sevmek romanın asıl konusu. Altan kitabında ömür boyu tükenmeyen tutkular gibi, tutuk ilişkilerin, bir türlü tam yaşanamayan aşkların ve sonuçta hep biraz eksik kalan hayatları anlatıyor.

Gollik

l Yazar: Hayko Bağdat l Yayınevi: İnkilap Kitabevi l Sayfa sayısı: 142 İlk kitabı “Salyangoz”la okurlarına

MART-NİSAN 2015

KİTAPlAR

Uçan Sınıf

Yazar: Erich Kastner Yayınevi: Can Çocuk Yayınları Sayfa sayısı: 191 Erich Kastner, çocuklar için de büyükler için de yazan Almanya'nın ünlü kalemlerinden biri. Uçan Sınıf'ın kahramanları, yatılı bir okulun çocukları... Yılbaşına az bir zaman kalmıştır. Çocuklar, Uçan Sınıf adında bir oyun hazırlamaya karar verirler. Ne var ki çalışmaları yarım kalır. Çünkü bir başka okulun öğrencileri, hem oyunda rol alan oyunculardan birini, hem de çocukların alıştırma kitaplarını kaçırmıştır. Kitap, çocuklar arasındaki dayanışmanın, sıkı arkadaşlığın gücüyle yaşamın zorluklarını alt etmenin güzel bir örneğini veriyor.

Tombul Sarı Balık

Yazar: Aysel Korkut Yayınevi: Altın Kitaplar Sayfa sayısı: 128 Tombul Sarı Balık, iyi kalpli, iyimser ve neşeli bir balıktır. Palamut Dede ona, insanlarla ilgili anılarını anlatır. Bu anılar Tombul'u korkutur ve içine kapanmasına neden olur. Ne var ki bu korku, daha sonra yoğun bir merak ile yer değiştirir. Tombul Sarı Balık artık insanları tanımak istemektedir. Bütün balıkları korkutan “insan” adlı canlıyı merak etmektedir. Bütün çevresi karşı çıksa da Tombul Sarı Balık insanlarla tanışma yolculuğu planı yapar. Fakat, bu çok tehlikeli bir plandır...

KİTAP

“merhaba” diyen gazeteci Hayko Bağdat, yeni kitabı “Gollik” ile herkesi kendi Gollik halleriyle tanışmaya davet ediyor. Kendi hikayelerini esprili bir dille okuyucuya aktaran Bağdat'ın kitabının arka kapağından: “Başlarım ermenisinden de, Türkünden de, Kürdünden de. Başka bir şey anlatacağım sizlere. Ama bana sorarsanız bütün bunlar hikâye... ' diyor Gollik'in yazarı. evinin kapılarını açması gibi, bu defa da tüm gollik hallerini anlatıyor bize. Rumluk, ermenilik, Türklük ve hatta hacılık elden giderken gülmekten gözlerinizden yaşlar gelebilir. Ama Bağdat'ın amacı ağlatmak değil, o ve arkadaşları, 'başka bir dünya mümkün değilse, başka bir ortam mümkündür' diye düşünüyorlar.”

ÇocUKlARA Özel

İSMMMo YAşAM l 61


Giyilebilir teknoloji devrimi yüzüklere de geliyor. Akıllı yüzükler, özellikle telefonuna sık sık bildirim gelenlere hitap ediyor.

Teknoloji parmağınızın ucunda

TEKNO-YAŞAM

AYŞEGÜL EMİR

Teknoloji günlük hayatımızda kullandığımız eşya ve takılara da taşınıyor. Telefon, televizyon ve saat derken yüzüklerin de akıllanması için çalışmalar sürüyor. Giyilebilir teknolojide en çok saatler öne çıkıyor. Akıllı saat modelleri olgunluğa erişim noktasında. Bundan sonra sırada yüzükler var. Akıllı yüzükler, özellikle telefonuna sık sık bildirim gelenlere hitap ediyor. Dünyada henüz prototip aşamasında olan ürünler, bu yıl itibariyle meyvelerini vermeye başlayacak. Satışa çıkmaya hazırlananlara mercek tuttuk. Smarty Ring: LED ekranlı akıllı yüzük, bildirimleri parmağınıza getirecek. Gelen çağrılardan mesajlara, e-posta’lara sosyal medya güncellemelerine kadar çeşitli bildirimleri ekranında gösteriyor. Çelik materyale sahip olan Smarty Ring’in, 24 saatlik pil ömrü var. Bu yılın ilk çeyreğinde lanse edilecek cihazın ön sipariş fiyatı 175 dolar olarak belirlendi. MOTA SmartRing: Bu yüzük kablosuz olarak sizin cep telefonunuzla iletişim kurmanızı sağlıyor. İstediğiniz bildirimleri parmaklarınızın ucuna getiriyor. İnternet yaşamına yeni bir alan getiriyor. Yumuşak bir titreşimle gelen çağrı, mesaj, e-posta ve diğer bildirimlerde sizi uyarıyor. 24 ila 72 saat arasında pil ömrüne sahip. Tahmini piyasaya çıkış tarihi Haziran 2015 olarak açıklandı. Fiyatı ise 100

62 l İSMMMO YAŞAM

dolar civarında olacak. Ringly: LED ekranı yok fakat maskülen görünen tipik giyilebilir cihazlara karşı kadınlara avantaj sağlıyor. Bluetooth teknolojisine sahip cihaz, ışıktan ziyade gelen bildirimlerde uyarmak için dört tür titreşim kullanıyor. Her yüzük, safir, zümrüt gibi değerli bir taşla süslü geliyor. Cep telefonunuza çağrı, mesaj, e-posta gelince sizi titreşerek uyarıyor. Belli boyutlarda satılacak ve bu bahar ayında piyasada olacak. Tahmini fiyatı 195 dolar. Ring: Tipik bir moda aksesuarı olarak planlanmadı. Logbar Inc’ın çinko kaplı giyilebilir cihazı, hareket kontrolü fonksiyonuna sahip. Elinizin basit bir hareketiyle çeşitli aksiyonları yapabilmenizi sağlayacak. Bluetooth özelliği olan cihaz, akıllı telefon ve gözlük gibi çeşitli farklı cihazlarla bağlantı kurabiliyor. Müziğinizi kontrol etmenizi, tweet atmanızı, hava durumunu kontrol etmenizi olanaklı kılıyor. Henüz lansmanı yapılmayan yüzüğün ön sipariş fiyatı 270 dolar. Fin Ring: Başparmak, yüzüğün takıldığı son parmak olarak görülür. Fin’s’in cihazı ise bu parmağa takılabilen büyük ekranlı bir yüzük olarak tasarlandı. Bluetooth teknolojisiyle hareket kontrolüne izin veriyor. Yüzüğü taktığınızda çalıştırmak için başparmağınızı diğer parmaklarınıza dokundurmanız gerekiyor. Televizyonunuzun sesini kısabilir, akıllı telefonunuzdan çağrı atabilirsiniz. Mayıs 2015’de piyasada olması bekleniyor. Fiyatı ise 120 dolar.

MART-NİSAN 2015


Yerli cepe yeni model Bilgisayar sektörünün önemli oyuncularından olan Escort, akıllı telefona da hızlı girdi. Geçen yıl Joye markalı tabletleriyle adından söz ettiren yerli üretici, cep telefonunda da hedef büyüttü. Yeni akıllı telefon modeli Joye E8’i lanse etti. 5 inç’lik Full HD ekranı bu-

lunan cep telefonu, 13 MP arka 5 MP ise ön kameraya sahip. 128 gramlık telefonun, Android işletim sistemi ve 2 GHz 8 çekirdek işlemcisi var. Diğer teknik özellikleri ise şöyle: “2 GB Ram, 16 GB dahili bellek, çift sim kart desteği, 7.8 mm inceliğinde, fiyatı ise 799 TL.

M9 Türkiye’ye geldi HTC’nin One M9 modeli Türkiye’de satışa çıktı. Tasarımıyla dikkat çeken cihaz, 20 megapiksellik arka kamerasıyla göz doldurdu. Kamerasıyla canlı detayları bile vurgularken, çizilmelere karşı koruma sağlayan safir cam objektifle geldi. Filmleri 4K çözünürlükte çekiyor. 5 inç’lik Full HD ekranı bulunan cihazın 1.5 Ghz Qualcomm Snapdragon işlemcisi var. Android işletim sistemi, 3 GB Ram ve 32 GB dahili hafızaya sahip. 2840 mAh pili bulunuyor. M9, pembe, gold, gri ve beyaz renklere sahip.

MART-NİSAN 2015

Sony SmartBand Talk, satışa çıktı. Lifelog uygulaması ile kullanıcıların günlük aktivitelerini kayıt altına alabilen ve 1.4 inç e-ink ekranı sayesinde bileklikten kısa konuşmalar yapmaya olanak sağlayan SmartBand Talk, giyilebilir teknoloji deneyimini bir adım öteye taşımayı hedefliyor. Üç güne kadar kullanım süresi sunan suya dayanıklı Sony SmartBand Talk, 369 TL’den Türkiye’de satışa sunuldu. Ses somutlarını kabul ediyor. Kullanıcılar uyku süresi, yürüyüş mesafesi gibi verileri kayıt altında tutabiliyor.

Android 5.0 işletim sistemi ile çalışan Philips 5500 Full HD Smart TV’ler Android TV’yi kitlelere taşıyacak. Philips 5300 ve 5500 serisi sofistike Smart TV deneyimi sağlarken, Philips 4100 Full HD TV’ler ise düşük bütçe ile muazzam Philips görüntü kalitesini sunacak. Yeni 2015 Philips TV portföyünde 56cm (22 inç) ile 140cm (55 inç) arasında değişen ekran boyutları ile geniş bir giriş düzeyi Full HD model seçkisi yer alıyor. Yeni 4000, 4100, 5300 ve 5500 Philips TV’ler, 2015’in ikinci çeyreğinde Türkiye’de pazara sürüldü.

TEKNO-YAŞAM

Suya dayanıklı bileklik

Android’i televizyona getirdi

İSMMMO YAŞAM l 63


l

KOMİK RESİMLER

KAYSERİLİ VE CİN

Kayserili vatandaşın doğuştan gözleri görmüyormuş. Bir gün bir cin çıka gelmiş ve Kayseriliye demiş ki: – Dile benden ne dilersen ama sadece tek bir dilek hakkın var ona göre. Kayserili düşünmüş, taşınmış. Para mı istesem acaba, evlenecek bir eş mi istesem, görmeyi mi istesem diye kendi kendine konuşuyormuş. Uyanık Kayserili sonunda çözümü bulmuş ve cine şöyle demiş: – Oğlumu, altınlarımı sayarken görmek istiyorum.

KİM DAHA AKILLI

Temel ile Dursun kahvede sohbet ediyorlarmış? Dursun sormuş: – Ula Temel, söyle bakalum; hayvanlar mı daha akillidur, insanlar mu da. -Bunu bilemeyecek ne var daa, hayvanlar daha akulludir tabii ki. -Nerden anladin da? -Ula misal bizim Karabaş. O benim her söylediğimi anlayi, ben ise onun dediklerinden hiçbir şey anlamayrum.

MİZAH

MUTLULUK

Büyük bir kedi, kuyruğuyla oynayan küçük bir kediye sormuş: -Neden kuyruğunu kovalıyorsun?’ Yavru kedi yanıt vermiş: -Bir kedi için en güzel şeyin mutluluk, mutluluğun da kuyruğum olduğunu öğrendim. Bu nedenle onu kovalıyorum, yakaladığımda mutluluğa kavuşacağım. Bunun üzerine yaşlı kedi söyle demiş: -Gençken ben de mutluluğun kuyruğum olduğuna karar vermiştim. Ama şunu fark ettim, ne zaman onu kovalasam benden uzaklaşıyor, ne zaman kendi işime baksam hep peşimden geliyor.

64 l İSMMMO YAŞAM

GÜVENSİZLİK

Büyük bir kasa soygunundan sonra çalıntı otomobille yol alan üç soyguncu, kent dışında otomobilden inip tarlalar arasında geldikleri yöne doğru hızla ilerlediler. Uzun süren bu iz kaybettirme yürüyüşünden sonra ıssız bir yer bulup oturdular. İçlerinden biri: - Haydi sayalım artık, dedi. Kaç milyon kaldırdığımızı merak ediyorum. İkincisi elini şöyle bir salladı: -Yorgunluktan öldük yahu! Şimdi o kadar parayı saymakla ne diye uğraşalım. Yarın gazetelerde okur biz de öğreniriz kaç milyon kaldırdığımızı. Üçüncüsü öfkeyle yerinden fırladı: - Deli misin be! Yarın her gazete ayrı bir rakam verir, biz de birbirimize gireriz!

YARATICI AVUKAT

Avukat hırsızlıkla suçlanan müvekkilini yaratıcı bir savunma ile hapisten kurtarmak istemektedir. Avukat yargıca hitaben; - ‘Müvekkilim, arabanın camından içeri sadece kolunu sokup çantayı almıştır. Müvekkilimin kolu, müvekkilimin bizzat kendisi değildir. Sadece bir kol tarafından işlenen bir suç için niye bütün bir kişiyi cezalandırıyorsunuz’ der... Yargıç, gülümseyerek; -‘Peki o zaman aynı mantıkla gidiyorum ve müvekkilinizin kolunu 1 yıl hapse mahkum ediyorum. Müvekkiliniz isterse ona eşlik edebilir’ der... Müvekkil gülümser. Avukatın yardımıyla müvekkilin takma kolunu çıkartırlar ve dönüp giderler...

MART-NİSAN 2015


l * 'Ya benim olursun ya da kara toprağın' dediğim kız, Toprak isminde esmer bir çocukIa evIenmiş. l Hatayı kendinizde aramayın. Hatay Akdeniz Bölgesi'ndedir. l Eşimle tek ortak yanımız aynı günde evlenmiş olmamız. l Allahım çok paranın beni değiştirip değiştirmeyeceğini öğrenmem için lütfen bana bir şans ver. l Lidyalılar parayı bulmuş olabilir ama paranın üstünü sakız olarak vermeyi Türkler buldu. l Hakimle hakem arasındaki fark nedir? Biri içeri, diğeri dışarı atar. l Kadınlar üzüm gibidir. Sizin vereceğiniz ilgi, emek ve sevgiye göre ya şarap olurlar ya da sirke. l Dolar yine fırlamış; o ne fırlamadır siz bilemezsiniz. l Sırf köpek korkmasın diye karşı yola geçip yürüyen biriyim! l Şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler eminim ki gene kaybederim. l Gökte ararken yerde bulduğum hiç olmadı ama yerde bulup göklere çıkarmışlığım çoktur. l Annemin amacı beni evlendirmek değil. Yıllardır düğünlerde taktığı çeyrekleri geri toplamak. l Kadına sormuşlar 'erkek mi, para mı' diye. “Farketmez ikisini de harcarım” demiş. l Beni çekemeyenler halay çeksin. l Dişini fırçalayan erkeği bulmuş da macunu ortadan sıkmayanını istiyor. Bak bak lükse bak… l Yeniliklere açık fakat geleneklerine bağlı bir yapım var. Pizzayı dürüm yapar öyle yerim… l 'Nerelisin' diye sormuştu oralı olmadım. Tepkisizliğimi görünce o da oralı olmadı. Artık ikimizde oralı değildik. Hemşeri sayılırdık…

MART-NİSAN 2015

ANNE VE NOT

Anne çocuğunun derslerinin zayıf olduğunu öğrenince okula gidip çocuğunun hocalarıyla konuşup sınıfı geçmesi için uğraşmaya başlar. - Çocuğumun sınıfı geçmesi için yapılacak hiç mi bir şey yok? - Yok! Onun notlarıyla aslında 5 öğrenci daha sınıfta kalır.

SESİMİ TANIDINIZ MI?

Bankaya yeni atanan genç memur, kendisine gösterilen odaya ve masaya yerleşmiş. Masaya oturmuş ama bakmış masanın üzeri bomboş; ne kağıt, ne kalem, ne telefon, ne de bilgisayar var. Kendisiyle dalga geçildiğini düşünerek koridorda bulduğu telefonu kaldırıp dahili numarayı aramış. Telefonda karşısına çıkan kişiye vermiş veriştirmiş: “Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz, siz ne biçim insansınız, siz insan da değilsiniz. Benimle dalga geçiyor olmalısınız.” Ağzına gelen hakareti edip, sustuğu bir anda karşı taraftan gayet sakin bir tonla cevap gelmiş: “Siz kiminle konuştuğunuzu biliyor musunuz?” Bunu duyan genç alaycı bir tavırla “Hayır” cevabını vermiş. Karşıdaki ses tekrar konuşmuş: “Ben banka müdürüyüm.” Bunu duyan genç panikleyerek yutkunmuş ve kısık bir sesle sormuş: “Peki siz kiminle konuştuğunuzu biliyor musunuz?” Banka müdürü “Hayır bilmiyorum” der demez; genz “Ohh şükür” demiş ve telefonu kapatmış.

HAYRINI GÖRME

Bankada gişenin önünde işlemin yapılmasını bekliyorken yanımdaki gişede işlem yaptıran yaşlı teyzeye, işlemini yapan gişe elemanı soruyor: - Parayı kim alacak teyze? Alıcısına ne yazalım? Teyzem cevap veriyor: - Bu paranın hayrını görmeyesin inşallah yazalım.

Cevaplar

KOMİK SÖZLER

1-Hangi masada yemek yenmez 2-Şekere benzer tadı yok 3-En çok hap nerede satılır 4-Hiç büyümeyen yaprak hangisidir 5-Attım siyah yumağı tuttum beyaz yumağı 6-Ağız içinde dil arifsen bil 7-Açarsam dünya olur yakarsam kül olur 8-Benim adım iki hece çalışırım gündüz gece 9-Bir sapı var, yüz topu var 1-Ameliyat masası 2-Kar 3-Ağrı 4-Defter yaprağı 5-Gündüz-gece 6-Kaval 7-Harita 8-Saat 9-Üzüm

l İNTERNETTE BUNLAR VAR :)

ÇOCUK BİLMECELERİ

PANTOLON

Öğretmen çocuğa sormuş; “Oğlum elini pantolonunun sağ cebine attın ve bir 10 TL çıkarttın, sol cebinden de 5 TL çıktı. Senin şimdi ne kadar paran var?” Öğretmen, öğrencinin ‘15 liram var’ cevabını vermesini beklerken çocuk cevap vermiş: - Her halde üzerimde başka birinin pantolonu var!

İSMMMO YAŞAM l 65


K A R E 1

2

3

4

B U L M A C A 5

6

7

8

9

HARFLERLE

10 11 12

1

SUDOKU

Z O R

2

3 4 5 6 7 8 9 10 K O L A Y

11 12 13 14 15 solDAN sA⁄A 1. Taze soğan ve marulla pişirilen kuzu eti yemeği – Ara yerde. 2. Mazhar Fuat Özkan’ın bir şarkısı. 3. Yakarma, dua – Kiloamperin simgesi – Telefon sözü. 4. Üye – Anıtkabir’i, Orhan Arda ile birlikte gerçekleştiren Türk mimarı. 5. Şehzadelerin özel eğitmenleri – “Ömer Lütfi …” (yitirdiğimiz büyük sinema yönetmeni) – Molibdenin simgesi. 6. Gözdeki ağtabaka – Anahtar. 7. Bir bağlaç – Salgın hastalık. 8. Şeref – Sarımsak tanesi – Kesintilerden sonra kalan miktar. 9. Arnavutluk’un başkenti – Bir Japon içkisi. 10. “Kadir …” (aktör) – Bir tiyatro sahnesini meydana getiren eşyanın tümü. 11. Taşıtların yolcu alıp indirmek için durdukları yer – Evin büyük odası. 12. Çıplak – Alaz – Giyside hata. 13. İskambilde koz – Saydam bir cila – Bir nota. 14. Lahza – Tırpana balığı – Değerli bir taş. 15. Eskiden hükümdar gemisi – Soluk borusu. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1. Su yolu – Boğa güreşi – Bir yüzey ölçüsü. 2. Kök boyası, kök kırmızısı – Nurlu, ışıklı. 3. İçki bardağı, kadeh – Merkür gezegeninin diğer adı. 4. Suyla çevrili kara parçası – Gümüşbalığı – Sınır nişanı. 5. İçki yanında yenen yiyecek – Asarak öldürme cezası – Arap harflerinin en çok kullanılan el yazısı biçimi – Vilayet. 6. İskambilde birli – Anlamlı – Rusya’da bir ırmak. 7. Yavuz Ökan’ın bir filmi – Gök. 8. Bir ilimiz – Hayat arkadaşı – Franz Kafka’nın bir romanı. 9. Bir nota – “… kireçtir benim / yüzüm güleçtir benim” (türkü) – Taşkın su – Uçurum. 10. Tütün kurutma sergisi – Lüferin küçüğü – Kiloamperin simgesi. 11. Tırnak diplerinde görülen iltihaplı şiş – İktisadi. 12. Bütün yetkisini titizlikle kullanan ve sözünü geçiren, yetkili – Parça, lokma.

K O L A Y

solDAN sA⁄A 1. Kapama-Arada. 2. Ali Desidero. 3. Niyaz-Ka-Alo. 4. Aza-Emin Onat. 5. Lala-Akad-Mo. 6. Retina-Açar. 7. KiEpidemi. 8. Onur-Diş-Net. 9. Tiran-Sake. 10. İnanır-Dekor. 11. Durak-Salon. 12. Ari-AlevPot. 13. Atu-Emay-Mi. 14. An-Rina-Akik. 15. Riyala-Trake.

YUKARIDAN AfiA⁄IYA 1. Kanal-Korida-Ar. 2. Alizarin-Nurani. 3. Piyale-Utarit. 4. Ada-Aterina-Ura. 5. Meze-İp-Rıka-İl. 6. As-Manidar Lena. 7. İki Kadın-Sema. 8. Adana-Eş-Dava 9. Re-Odam- Sel-Yar. 10. Aran-Çinakop-Ka. 11. Dolama-Ekonomik. 12. Otoriter-Tike.

66 l İSMMMO YAŞAM

Z O R

HAZIRLAYAN: İLKER MUMCUOĞLU

MART-NİSAN 2015


FA R KI N D A L I K E Ğİ T İ Mİ

İİŞLETME Ş L E T M E BÜTÇELERİ B Ü T Ç E L E R İ KONTROL KONTROL V E REVİZYON R E V İ Z Y O N EĞİTİMİ EĞİTİMİ VE

FARKINDALIK EĞİTİMİ

ETLERDE TLERDE TASFİYE, TASFİYE, BİRLEŞME, BİRLEŞME, DEVİR, DEVİR, NEV’İ NEV’İ DEĞİŞTİR DEĞİŞTİR BÖLÜNME ÖLÜNME VVEE HİSSE HİSSE DEĞİŞTİRME DEĞİŞTİRME EĞİTİM EĞİTİM PROGRAMI PROGRAMI

UZMANLIK UZMANLIK SERTİFİKA SERTİFİKA PPROGRAMI ROGRAMI

M MALİ ALİ İÇ İÇ DENETİM DENETİM UZMANLIĞI UZMANLIĞI PROGRAMI PROGRAMI

FARKINDALIK EĞİTİMİ

ACL ACL BAŞLANGIÇ BAŞL ANGIÇ EEĞİTİMİ ĞİTİMİ

İŞLETME BÜTÇELERİ, KONTROL VE REVİZYON EĞİTİMİ

ŞİRKETLERDE TASFİYE, BİRLEŞME, DEVİR, NEV’İ DEĞİŞİKLİĞİ, BÖLÜNME VE HİSSE DEĞİŞTİRME EĞİTİMİ

MALİ İÇ DENETİM UZMANLIĞI EĞİTİM PROGRAMI

BAŞLANGIÇ ACL EĞİTİMİ

FARKINDALIK EĞİTİMİ

ULAMALI L AMALI TÜRKİYE TÜRKİYE FİNANSAL FİNANSAL RAPORLAMA RAPORL AMA SSTANDARTLARI TANDARTL ARI EEĞİT ĞİT

F A R K I N DALIK EĞİT İM İ

VVERGİ ERGİ UYUŞMAZLIKLARI UYUŞMAZLIKL ARI VE VE ÇÇÖZÜM ÖZÜM YYOLLARI OLL ARI EĞİTİMİ EĞİTİMİ

UYGULAMALI TÜRKİYE FİNANSAL RAPORLAMA STANDARTLARI EĞİTİMİ VERGİ UYUŞMAZLIKLARI VE ÇÖZÜM YOLLARI EĞİTİMİ BİLGİSAYAR DESTEKLİ DENETİM TEKNİKLERİ

İŞLETMELERDE İŞLETMELERDE İİÇÇ KKONTROL ONTROL EĞİTİMİ EĞİTİMİ

ÖZLEŞMESİNİN ÖZLEŞMESİNİN FESHİ FESHİ VVEE SSONUÇLARI ONUÇL ARI EĞİTİM EĞİTİM PROGR PROGR

F ARKINDALIK EĞİT İM İ

KKOBİ'LERE OBİ'LERE YÖNELİK YÖNELİK DEVLET DEVLET DESTEKLERİ DESTEKLERİ VVEE FİNANSAL FİNANSAL AAVANTAJLAR VANTAJLAR

FARKINDALIK EĞİTİMİ

KOBİLERE YÖNELİK DEVLET DESTEKLERİ EĞİTİMİ

İFLASIN ERTELENMESİ EĞİTİMİ

FLASIN L ASIN ERTELENMESİ ERTELENMESİ EĞİTİM EĞİTİM PPROGRAM ROGRAM

GİSAYAR DDESTEKLİ GİSAYAR ESTEKLİ DDENETİM ENETİM TTEKNİKLERİ EKNİKLERİ VVEE VERİ VERİ ANALİZ ANALİ İLE İİNCELEMESİ NCELEMESİ UZMANLIĞ UZMANLIĞ DENETİM VE VE H HİLE DENETİM

F A R K I NDALIK EĞİT İM İ

FARKINDALIK EĞİTİMİ

İŞ SÖZLEŞMESİNİN FESHİ VE SONUÇLARI EĞİTİMİ

İÇ KONTROL EĞİTİMİ

FARKINDALIK EĞİTİMİ

UYGULAMALI UYGUL AMALI BBİLİRKİŞİLİK İLİRKİŞİLİK EEĞİTİMİ ĞİTİMİ

F A RK I N DA L I K E Ğ İ T İ Mİ

ŞİRKET DEĞERLEME EĞİTİMİ

ŞİRKET ŞİRKET DEĞERLEME DEĞERLEME EEĞİTİMİ ĞİTİMİ

FARKINDALIK EĞİTİMİ

VVERGİ E R G İ TEKNOLOJİLERİ T E K N O L O J İ L E R İ EĞİTİM E Ğ İ T İ M PROGRAM PROGRAM

FARKINDALIK EĞİTİMİ

VERGİ TEKNOLOJİLERİ EĞİTİM PROGRAMI

SAHTE BELGE İNCELEME EĞİTİMİ

SSAHTE AHTE BELGE BELGE İİNCELEME NCELEME EĞİTİMİ EĞİTİMİ

UYGULAMALI BİLİRKİŞİLİK EĞİTİMİ

FARKINDALIK EĞİTİMİ

SSÖÖ ZZLL EŞM E Ş M E HU H U KU K U KU K U EĞİT E Ğ İ T İM İMİ

SÖZLEŞM HUKUKU EĞİTİMİ



Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.