Karagöz Edebiyat Dergisi Sayı 9

Page 1

“Yort Savul” En geniş zamanlı bir şiir yazacağız. Hep birlikte ve üç kez: Yort savul!

PERDE GAZELİ

Atlasları getirin! Tarih atlaslarını! Açıl Türk Şiiri açıl! Büyük dağarcığım açıl!

Karagöz olarak bu sayımızda, doksanlarda yazmaya başlayan ve günümüz şiirine karakterini veren ve asıl olarak 2000’lerde etkili olmuş şairlerimizi dönemin meseleleriyle birlikte ele almaya çalıştık. Fasıl yazılarını Hakan Şarkdemir, Evren Kuçlu, Murat Üstübal, Serkan Işın, Hayriye Ünal, Ali Emre, Yavuz Altınışık, Bülent Keçeli, Vural Kaya, Enes Özel, Osman Özbahçe ve Derya Önder yazdı. Faslımızda hem doksanların şiire etkiyen dokusunu, hem modern şiirimizin tarihten süzülüp gelen izini sürdük. Dergi olarak, doksanlı yıllarda şiire başlayan kuşağı olabildiğince derli toplu bir değerlendirmeye tâbi tutmakla şiirimizin meselelerini ve tartışmasını günümüz şiirine çekmek istedik. Bizim kuşak kendinden önceki dönemleri değerlendirmede ne kadar istekli davrandıysa, kendi dönemini değerlendirmede o kadar sessiz kalmıştır. Oysa yazdıkları şiir kadar eleştiriye verilen önem, birçok açıdan izi sürülen yenilik çalışmalarıyla İkinci Yeni sonrası girilen uyuşmayı aşmaya dönük en güçlü hamleler doksanlarda işe başlayanlar tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu kuşakla şiirimiz tekrar gücünü toplama ve atılım yapma aşamasına geçmiştir. Biz bu sayıda bu kuşağın çabasını gözler önüne sermek istedik. Hakan Şarkdemir, genel bir çerçeve içinde ele aldığı şairlerin birbirleriyle ilişkisini kurarken, Evren Kuçlu, doksanlı yılları 1980’li yıllarla sebep sonuç ilişkisi içinde değerlendirdi. Meseleye modern epik açısından bakan Murat Üstübal, bu yıllarda oluşan epik şiirin izini sürdü. Değerlendirdiği şairlerin epiğin kalıplarında kalmadıklarını belirten Üstübal, yazısına konu ettiği şairleri kendi özgünlükleri içinde ele aldı. Kavrama yeni gerçekçi epik, ironist epik gibi açılımlar kazandırdı. Serkan Işın, iletişim kavramını merkeze alarak edebiyat türlerinin geldiği yeni aşamaları, türlerin eski kalıpları içinde sıkışıp kalamayacaklarını, dönüşüme uğrayacağını hatırlattı. Hayriye Ünal, eleştiri yazılarını belirli kavramlar etrafında kuran şairlerin eleştiri kitaplarını yazdı. Bu alanda oluşan çalışmaları derli toplu bir bakışla bir araya getirdi. Doksanlar sürüyor diyerek meseleyi günümüz şiiri üzerinden okuyan Ali Emre geniş bir perspektifle günümüzün öne çıkan şairlerini inceledi. Yavuz Altınışık, şairin güvenlik kaygısı merkezinde, şiirle birlikte eleştiri çalışmalarına dikkat çekti. Çağrılmayan kuşak diyerek söze başlayan Bülent Keçeli, doksan aralığını esas alarak ara kuşak nitelemesinde bulundu. Vural Kaya, doksanlardan doksanlara gelenler adını verdiği kuşak dergilerini ele aldı. Kaya, bu kuşağın dergilerini ve dergicilik anlayışlarını gösterirken Enes Özel de hem doksanlarda, hem günümüzde yayınlanan merkez dergilerini değerlendirdi. Osman Özbahçe, çizdiği kısa tarihsel çerçevenin ışığında günümüz şiirini temel özellikleriyle değerlendirdi. Günümüz şiirini taşıyan şairlerden bazılarını yazısına konu etti. Derya Önder, doksanlarda başlayan, günümüzde bir olaya dönüşen yıllık meselesini ele alan geniş bir çalışma yaptı. Bu sayımızın şairleri: Serkan Işın, Enes Özel, Evren Kuçlu, Mustafa Celep, Bülent Keçeli, Emre Öztürk, Cem Kurtuluş, İdris Ekinci, Osman Özbahçe, Murat Üstübal ve Hakan Şarkdemir. Bu sayımızda faslın uzun sürmesinden dolayı bazı bölümlerimize yer veremedik. Sayfa sayımızı iki forma artırmamıza rağmen. Gene de Ara Fasıl’da Aybiçe Doğanay’ın yazdığı Miyazaki yazısı var. Birçok kitabın tanıtıldığı Kıraathane’yi bu sayıda Samed Karagöz ve Vural Kaya hazırladı.

KARAGÖZ 3


Muharebe Muhabereleri, Serkan Işın


Turnikelere Sövgü Enes Özel yeterli bal yemiş de kahvaltıda kalori gibi dökülür üstüm başım saçılık bezerek aynaları bakımlı duruşlarım bir ağız bezim sofrada büzülerek bu ceket en çok derim yoksa bu pantolon mu bıyıklarıma raptederek sonra saçlarım parmaklarımı kesik kesik kalınca duraklardan kendime kadar sığınak hazırdım her insan kendimi geçtim yumruklarımı içtim gördüm her şeydeki bir yarık kaldı ucumdan tutulunca kavranıyormuş gibi ruhuma tekerlekler bedenimi bulamaç gibi sıvadı bedenim ölerek cisminden pek etkileyici bir duruş yonttu hepimiz kentte yerimizi seçtik sonra ben pencere dibi kendi yerimdi mi diye her afiş her bakışa doğruymuş gibi konunca o kız en doğru yerinde doğruldu çünkü kırmızı ve rimelde kan uyuyordu sonra parmak düğmelerim sımsıkı iliklenince buranın her şeyliğine her buranın şeyliğine hayretsiz kaldım durmadık hiç geçtik, en dağılan panolarda tekrarladık suratımız geçtik, gülümser reklâm bacaklarına bakarak geçtik, en koyu yerinde uyuşkan yapımıza dokunduk /yapış kaldık geçtik, yansıdığımız yere kendimizi asarak ne kadar da yakışıyorsunuz birbirinizeler yakışmayı bıraksın artık uyumların tüketemediği diriliğime dünya doğrulsun dokununca ağaç gibi olan sandığımız basınca gibi toprak olan yaptığımız devrilince olan su gibi gördüğümüz bıraksın dilimi orada asfalttan sürçsün sürçtüm kendime turnikelerde kabaran gördüm “hayat daha ağırdır bütün nesnelerin ağırlığından”* *rilke

5


Boşnak Aşk Evren Kuçlu Nikâh şekerime cesedim çıkmadan sevgilim İpliğimi pazara plakamı almadan düğün arabası Hortumcular için kapımızı çalan şehirden Eskiyiz eşkıyaların semirdiği o dağlara senle Firar edelim yakın köylerden davetiyemize erenler Pankart açarak nikâhı boşlayan asayişi bir temiz İmzamızı Senet Mushaf Ve Boşnak Salon aldığımız eve üniformalar bebeğim Perde giren eve güneş eve dert ben evlenince Bu uçup giden günlerimiz bu sersem leylekler Dadanmasın ruhumuza bizden olmayan kimseler Alkolü çok gelinliği pazen bu veremli bünyeler Halalar teyzeler yakın akbabalar dünyada Akrabasız nikâh nikâhsız düşmüyor buralarda Hadi partiyi ekeceğimiz bir enkaz bahanemiz Müşterek müşteriler ben ve pek sevgili kızımız Biz bize kalacağımız kur’adan çıkacağımız dünya Büyüyoruz sarmaşıklara doğru kesen yol haritası Önümüz dar davetiyeler ve kumandalar için sıra Murada eremezsek bizi evlendiren daireden hurra Sağa bakınız sola bakınız bir yerden bir yere sapınız Tut elimden kanlı mafyası aşkın ayrılınca gelir İneceğimiz dağlardan sis iner düğünümüze Gelip yerleşir içimize bu çingene evler Sen sevmez değilsin ters giden mevsimler Hadi sev bir nikâhlık uydunuz olarak bir kez Tifolu tüfekleri ince hastalıkları serenat sandığınız Düğünümüz sahilden aşkımız testlerden evimiz boğaza Kollasak bir tutam ömür çaldırıp bir hayat Kar kapasın kapımızı bastıran yazlara inat Bizi tutan bizi tutsun hastalıkta sağlıkta sana Türkü söyleyip ölene dek seveceğime bir kez daha Seni bu pisipisine devletin er geç ne çerisi Bir tüzükte birleştiren bizi serbest ve ettiğimizin Bir şiir patlatırız Söz alırız bir Gerisi gelir öttüğümüzün

6


Bir Moğol Gürültüsü Mustafa Celep Gökyüzü hiç bu kadar yakın olmamıştı Sana ve akranlarıma koşup güneşi haber verdim Her şey sahiciydi göğün ruhuma dokunuşu kadar Yeni şehirler kurdum sonra indim lokantalara Milletle aramı kapattım kapandı yara sona erdi cenk Camilere girip çıktım ve sokaklara Kapkara bir eylem kadar yakındım meydanlara Paslanmış uykulardan uyandım cangılda bir ateş tomurcuğu Düşündüm Lübnan’a bombalar yağdıran o dünyaydı Irak’ta zulme alkış tutan Filistin’i seyreden dünya Koşup akranlarıma kederi armağan ettim Ağaran saçları, tekrar eden yağmuru Pespaye gülüşleri akranlarıma Filistin şiirlerimi sonra Afganistan ve Hama Kavgayı ve aşkı akranlarıma Anlaşılsın boşuna değildir dünya Ve umut boşuna değildir aslâ Kırık cam parçalarının, parçalanmış cesetlerin sahibi o dünyaydı Yakılmış kitapların, yıkılmış köprülerin sahibi Mostar Köprüsü meselâ yıkılırken dünya seyretti Ünlemlerle ilerleyen şiirler çalan aşktan Beni hayatsız bırakan dünya. Yalansız ve kedersiz, dünyaya meylettim Kapkara putlar ve kan kuyuları gördüm orada Orada kenarından yırtılmış gömlekliler ve bozulmuş ordular gördüm Kederinden ölüvermiş babalar ve pir u pak çocuklar Yırtılmış gazete parçaları ve kırık iskemleler Ve karanlık günler gördüm. Bir Moğol gürültüsüdür dünya Benim de çatılacak bir kaşım var dünyaya kapkara Para görünce putlaşıveren adamlar dolusu dünya kapkara Masalardan putyapımevlerine giren adamlarla doldu dünya kapkara Balkonda fare ölüleri ve yeşeren dünya Dünya hiç bu kadar yakın olmamıştı bana.

7


Ben Herşeyi Biliyorum Bülent Keçeli “İpham iktidara geldi” a.güntan düz yürümem gerekmiyor buradan dönmem için bana hayret yeter bir hikmetin çıkışını yapmaya ben her şeyi biliyorum ah çekiyorum bir de heveskar anonimi çekiyorum bir şeyler biliyorum elbet bu bir safari hücumu yapıp bir fetih bulurum anlamın aslını unutmaya aklımdaki cümlenin yerini tutturamamaya rücu ederim çölden kaçışı yazabilirim bir bir seçilenleri böylece çöl arsasındayım ben hep susarım çöl insanı olarak şiirimse kapalı kapak o yüzden susuz yaz uzak bir komşunum akrebin değilim sırdaşın değilim vahana geleyim benim sözlerimi bana iade etsin sükunet nedir kastı ihbarının bana ölümle bir iade buna dilimden bir dönüş var mı bu ayakta ölecek hissin iskeletli bir iskanı var mı ben her şeyi biliyorum çölün kapalı tarafını da kapatıyorum susayın deye beni susamadan bana açılamazsın ben ücrayım o yüzden yüzey iktidara gelir mercan sandığı bu iade ne zaman emanet ne zaman itibardır aynasında düz dinlemem gerekmiyor kendimi arıyorsam hakikatimi bana yerinden bir volüm ayarla duyunca yoku seçiyim yok tanrı bunu çoktan onayladı seni bekledik geç daldın bedirden gövdeme çölü yaydım kumlarımı taşırdım bir susayış tasarladım düşüne düşüne yazdım kendimi şimdi yabana gelirim bir istihale böyle var olmuştu asıl her hoş tutanağı odak toplasa da ehil olan sekter ben her şeyi bildiğim için çöl ama gül olmasın dedim o yüzden her şeyi sırra bastım şimdi tavsayabilirim 8


bir tehlikeyi bertaraf etmiş olmalıyız asayişimizden sorulur herkesin varlığı susuzluğa da sahip çıkar iktidar çünkü ehlidir ah dirimseldir amma çekilir zor kakışan sular: çöl zamanı suya ne hacet sana bu işi verdim şimdi çölde su bulmama oyunları kim bunu çevirecek dingilizceye (dingiliz filolojisine hakim olsun) sana bunu su fırlatma yazın için de verebilirim sudur izsizdir derler su at sızıntı kalsın ben bunları da biliyorum neden kapalıdır çöl iş gününde sokağa rahat çıkabilirsin sokakta rahat yatabilirsin sokağa bulaşmış ol da sokaktan geçerken herkese rastla da durdurup yemin ettir olur olmaza sokakta baban çıksa karşına yönünü dönme sokakta yanından geçenden bihaber olma bu tehlikeyi bertaraf etmiş olmalıyız çölün ne olursa olsun yine de anlamalısın odağın belki etraflı belki evrakların ham sana geç derler geç ama çok geç şöyle sağ açıktan geç yine de anlamalısın suya hasretsin suya hasretsin bunu da biliyorum suyu atlamalısın önüne gelince suya değil nasıl bir ilaçtır biliyorum su hayatın dışında su hayattır çölün dışında su hayattır ötekinin dışında sokağın ortasında asayiş berhava nasıl serinlik verecek kapalı yer korkusu bu korkuyu yenmek için suyu bir yudum bilmelisin sırası gelince iktidar neden kapalı havza bir tehlikeyi bertaraf etmiş olmalıyız asayiş berkemal hidrofil nedir bilir misin sevdana dönerse anlarsın

9


Kafeinsizzzzadisyon Emre Öztürk beklemek üstümde başka sırıtıyor bunu aşktan yanık bırakılmış yerlerinle emzirmelisin seslerini okul bahçelerinde biriktirenlerin aşkına alaturka alaturka alaturka saçlarını alaturka saçlarını tüm mezarından çıkmışların vidasıyla savaşan sanki kaynayan sular gibi ürperiyor bir kız boynuna vinçlerle eklenmiş gibi kaplumbağa ve senin evimi giyip çıktığın ayakların başkalarına göre yazılmış kemanlarda yaratılmış bunca yarasalar gibi dehşetli saçların arkasında ağzı bin çeşit argınlıktan yapılma her askerden gelenle bilardo göz bebekleri kundaklı bir karede hep portakalın içinden kırmızı çıkması evlere elektriğin geç gelmesi kadar meşru sabaha horoz sarf etmekte olan beyni taşarak göğsüne iliklenmiş fısıltı kafeini adisyona eklemek kadar zanlı küvete taşınmakta olan sütün tuzunda vedası olan babadan kız toplayan kadınların her içine göçte, her rüyada kız yatırmakta ustalığı çaydanlığın midesinde kararmış adamların resmi çekilmiş eşyalara yol yapması zorluğu önünde ters yüz ettin sıkıntıyı bütün sevgileri bir akıl krizinin getirdiği buğuyla hep uyurgezer bir aşkın bizi gözlemesi kadar aşikar insanları azaltan ve çoğaltan cephesinde azaltan ve çoğaltan bunca alaturka uyurgezer geçtiği bin türlü iyi hâlin mahalleler, süt döken kedilerin tırmandığı balkonlarda fayans aralığından, kapı deliğinden karıncanın akması için hazır

10


Olmadan Cem Kurtuluş i. erikler olmadan, oldu çocuklar marmelada banmadan, kâğıdı katlamadan sarısı bizi etkiledi, kabuğu soyulası, içi boş yuvarlak. kimine dalında bir ceviz sepeti, ağrıyan bir bacak boyadık, güneş gelmedi önümüze konmadan karardı kimi, ıslanmadan, tatmadan elimize değmedi eli. bu hangi söğüdün yere değmesi o zaman? ben ki, oldukça, dünyayı yere eğmişim. ii. hadi pompala bir bardak su içelim; bizim yer değiştirmemiz bidondan bardağa... gagalarda kaldırdığımız parmak kadar dünya düşünce çatlayacak.

11


Babama Şiir Olsun, Babam da Şiir Olsun İdris Ekinci ölüme ip, ipe oyun kendini dünyadan çıkarma ama tere kan giydirmeyi bilmeli bahçesine sızlamış dallar düşürmeyi acınacak zihin karayı ortasından tutarak fırlatmalı beyaza bu dünya gedası olmakla bize kendini vermiyor baba köz yuyan nasır tutan sebebim şüphem keşke buğulanmasa bozuk deyişler toplarsam kendimden, ilhamım aldanıyor kucağıma aldığım kase takıyor ipi aklıma uzanmadan uzağın kolu bu mevzuyu benim kadim odamda örtülere kızarken taş kırarken bendimi çiğneyip aşarken yani sana açmıştım çok düşündüm baba ve gecenle ahdimi yeniledim damarları kabartılan ellerinin nasıl bir tarihe dokunduğunu ipi boynumdan başımdan ateşi matemi böğrümden nasıl söktüğünü çok düşündüm kapılarım evlerim eve dönüşlerim hep sendin o ellerle bana bir dünyayı ovan gözlerim karanlığına alışmadan anlaşılan baba ben senin rüyanı gördüm bir rüya cesedimin kırışıklarını alan ilktin bir caddeydin cesur alanlara soluğuma sardığım virdimin düğümleriydin bir baktın bana yıllardır gizlenen Leylâ kalktı uykusundan onu saklandığı yerden çıkardım baba bir şey söylemedim utandı oysa yaşamak dediğimiz falsolu imge sokulmuş saçlarına onu düşününce düşünce olunca o bir sakarlık bir sakarlık bende çayım dökülür ayağım kayar çarparım yanımdan geçenlere o olmadığı zaman şu yol bitiremediğim bir şey gibi kitap okunmuyor okunsa da çoğaltamamak var ya baba zonkluyor insanda hasılı kestin içimdeki düğümü onu aldın yanıma koydun ebedi kapıyı kilitledin üstümüze onunla bu sert virajlar cetvel gibi bilinmeyenler denklemden uzak ne havuz ne de hız problemli onunla taşıdım mahşer kelimelerini indim yola yürüdüm onunla seyre koyuldum baba vakit bir çocuktu dizlerimizde bir bahçeye nasıl akraba olunur öğretti bileklerin yanık iflâh borusundan üflenen oğlun yürüdü yokuşunu yanımda ol o yokuşun sırtında ezberimin ötesine geçen o yerde

12


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.