HELLO! DÜNYA GÜNÜ ÖZEL SAYISI

Page 1

2019 / 20 l NO 779 l 15 - 21 MAYIS 2019 l 12 TL

2020/15 l NO 827 l 22 NİSAN - 5 MAYIS 2020 l 15 TL

22 NISAN DÜNYA GÜNÜ ÖZEL SAYISI

DOĞA TUTKUNU ÜNLÜLERDEN MUHTEŞEM YERYÜZÜ FOTOĞRAFLARI

MEHTAP ELAİDİ ARZU KAPROL DENİZ BERDAN PELİN ATAY KURAN VE DERİN SARIYER

SÜRDÜRÜLEBİLİR TASARIMI ANLATTILAR

3.5 MİLYON TAKİPÇİSİ OLAN ÇEVRE AKTİVİSTİ ÜNLÜ OYUNCU İLE YANAN AVUSTRALYA ORMANLARINDA VE KENDİ ÇİFTLİĞİNDEKİ HAYVANLARLA ÇOK ÖZEL BİR ÇEKİM

ELSA PATAKY

“YAŞADIKLARIMIZIN MESAJI AÇIK: ÇEVREYE DUYARLI VE DOĞAYLA UYUMLU BİR YAŞAM SÜRMEMİZ ŞART”










BU HAFTA

20

YAYINCI Doğan Burda Dergi Yayıncılık ve Pazarlama A.Ş. İcra Kurulu Başkanı Cem M. Başar Yayın Direktörü M. Melda Narmanlı Çimen Yayın Yönetmeni (Sorumlu) Gökçe Ateş Kantarcı Görsel Yönetmen Yusuf Akan Yazı İşleri Müdürü Figen Nalan Özkan Haber Müdürü Kemal Atılgan Editörler Sinem Kın, B. Nazlan Üregül, Ersin Parmaksız Haber Merkezi Bülent Kaya, Göksel Menteşoğlu, Murat Tamay Grafik-Tasarım Göktay Çuhadar Etkinlik ve Proje Direktörü: Ali Erman İleri Marka Müdürü: Filiz Şahinkaya Kurumsal İletişim Müdürü: Funda Demirci Ayan

64

20

Avustralya yangınlarının ardından gerçek bir doğa tutkunu olan ELSA PATAKY ile tabiat ananın kucağında etkileyici bir çekim.

36 Dünya Günü’nün 50. yılında SÜRDÜRÜLEBILIR MODA’yı mercek altına aldık. 64

ÜNLÜ ISIMLER DOĞA ILE IÇ IÇE geçirdikleri seyahatlerin, yaptıkları tüm gezilerden çok daha farklı ve özel olduğunu söylüyor.

84

İklim krizi ve tüketim çılgınlığı ile baş etmek için üzerinde durulan yenilikler, gelişme ve çözümler. TÜKETIMIN HER ALANINDA YÜKSEK BILINÇ sayfalarımızda...

94

Etkileme yetenekleri, insanların vicdanlarına ulaşmak adına onları bu konudaki en iyi müttefiklerimiz yapıyor. DOĞANIN KORUYUCUSU YILDIZLAR konumuza davetlisiniz.

104 TATA HARPER, Vermont, ABD’de yer alan yemyeşil çiftliğinin kapılarını HELLO!’ya açıyor.

84

124 EUGENIA SILVA İspanya’ya kırsalındaki bu eski aile merasında kendine huzur dolu bir yer hazırladı.

124 Life Style

142

150

154

142 STİL 142 LÜKS 148 HOLLYWOOD 150 GÜZELLİK 154 SAĞLIK 160 SANAT

Ankara Temsilcisi Erdal İpekeşen Tel: (0312) 207 00 71 YÖNETİM Satış ve Dağıtım Direktörü Egemen Erkorol Finans Direktörü Didem Kurucu Üretim Planlama Direktörü (Tüzel Kişi Temsilcisi) Yakup Kurtulmuş Dijital İçerik Direktörü Eren Demir REKLAM Grup Başkanı Nisa Aslı Erten Çokça Grup Başkan Yardımcısı Işıl Baysal Turan - Seda Erdoğan Bal Satış Koordinatörü Neyran Çınar - Menend Çerçioğlu Satış Müdürü Beril Güroğlu - Hülya Hankendi - Maya Yılmaz - Şerife Dökmetaş Bölgeler Reklam Satış Müdürü Dilek Ünlü (0212) 336 53 72 Faks: (0212) 336 53 91 Teknik Müdür Ayfer Kaygun Buka Tel: (0212) 336 53 61 - 62 Rezervasyon Tel: (0212) 336 53 00 - 57 - 59 Faks: (0212) 336 53 92 - 93 Ankara Reklam Satış Koordinatörü Sezinur Balıkçıoğlu Ankara Reklam Satış Müdürü Beliz Balıbey Tel: (0312) 207 00 72 - 73 Hedef Sayfalar Tel: (0212) 336 53 70 Faks: (0212) 336 53 91

Uluslararası Reklam Satış Temsilcilerimiz ALMANYA Michael Neuwirth T. +49 89 9250 3629 michael.neuwirth@burda.com AVUSTURYA / İSVİÇRE Christina Bresler T. +43 1 230 60 30 50 Christina.Bresler@burda.com FRANSA / LÜKSEMBURG / BELÇİKA / HOLLANDA Marion Badolle-Feick T. +33 1 72 71 25 24 marion.badolle-feick@burda.com İNGİLTERE / İRLANDA Jeannine Soeldner T. +44 20 3440 5832 jeannine.soeldner@burda.com ABD / KANADA / MEKSİKA Salvatore Zammuto T. +1 212 884 48 24 salvatore.zammuto@burda.com YUNANİSTAN / PORTEKİZ / İSPANYA / HİNDİSTAN / ASYA Jessica Loose T. +49 89 92 50 2468 jessica.loose@burda.com İSKANDİNAV ÜLKELERİ Ulrik Brostrom T. +45 2328 9769 ubr@jbmedia.dk

YÖNETİM YERİ Kuştepe Mah. Mecidiyeköy Yolu Cad. No:12 Trump Towers Kule 2, Kat: 21 - 22 - 23 34387 Şişli / İstanbul Tel: 0 212 410 32 00 Faks: 0 212 410 35 81 Baskı:Bilnet Matbaacılık ve Yayıncılık A.Ş. Dudullu Organize San. Bölgesi 1.Cad. No:16 Ümraniye-İSTANBUL Tel: 444 44 03 • Fax: (0216) 365 99 07-08 • www.bilnet.net.tr Sertifika No: 42716 Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Yayın Türü: Ulusal, süreli, haftalık.

üyesidir DB Okur Hizmetleri Hattı (0212) 478 0 300 okurhizmetleri@doganburda.com DB Abone Hattı Hizmetleri (0212) 478 0 300 / Faks: (0212) 410 35 12 - 13 abone@doganburda.com www.doganburda.com Çalışma saatleri: Her gün Saat 09.00 - 22.00 arasında hizmet verilmektedir.

© HELLO! Dergisi, Doğan Burda Dergi Yayıncılık ve Pazarlama A.Ş. tarafından Hello Limited lisansıyla T.C. yasalarına uygun olarak yayımlanmaktadır. Dergide yayımlanan yazı, fotoğraf, harita, illüstrasyon ve konuların her hakkı saklıdır. İzinsiz, kaynak gösterilerek dahi alıntı yapılamaz. HELLO! is a trademark of HOLA, S.A. All rights reserved. Reproduction in whole or in part without written permission is strictly prohibited. HOLA, S.A.; Miguel Angel, 1, Madrid, Spain 28010.

T


RANDEVU iÇiN: ford.com.tr/dijital-studyo


edito Daha güzel bir dünya için

DOĞAYA SAYGI DURUŞU

22 Nisan Dünya Günü’nü sadece yeryüzü ve çevre konularına odaklandığımız çok özel bir dergi ile kutluyoruz. Hazırladığımız bu sayının her bir sayfasına taşıdığımız ‘doğaya saygı’ ve ‘sürdürülebilirlik’ kavramları bizi öylesine etkisi altına aldı ki, biz de böyle bir sayı özelinde sizlere ekolojik bir bakış açısıyla ulaşalım istedik. 15 yıldır ilk kez, bir kereliğine de olsa hiç kağıt kullanmadan, baskı yapmadan, mürekkep harcamadan; üretimden dağıtıma uzanan tüm bu süreçlerde çevreye dost bir yaklaşım içinde sizlere dijital platformlar üzerinden HELLO! diyoruz. Kapağımızda çevre aktivisti oyuncu Elsa Pataky ile yanan Avustralya ormanlarında gerçekleştirdiğimiz ve tabiatın yeniden uyanışına şahit olduğumuz sıra dışı bir çekim var. En az Elsa kadar doğa tutkunu olan birbirinden değerli isimler ise kendi objektiflerinden yansıyan muhteşem kareler eşliğinde bizleri geçmiş seyahatlerine doğru bir yolculuğa çıkarırken bir yandan da çevreyi koruma çağrısı yapıyorlar. Çevre - ekoloji - iklim değişiklikleri üzerine dünyaca ünlü yıldızlarının yürüttüğü projeler, farklı coğrafyalarda görev yapan aktivistler, tasarımdan modaya, güzellik, seyahat, mücevher ve hatta bilinçli beslenmeye kadar uzanan sürdürülebilirlik hareketi, kapsamlı bir şekilde sayfalarımızda. Fark yaratacağını düşündüğümüz ve büyük bir keyifle hazırladığımız bu sayıyı, bir başlangıç olarak görelim ve uyanışa geçelim istiyoruz. Bir yerden başlamalıysak, bundan daha doğru bir zaman olamaz. Geç değil, az hiç değil... Atılan her iyi niyetli adım, belki şu an için değil ama 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın 100. yılını bugün evlerinden kutlamak zorunda olan ülkemizin geleceği çocuklarımız için büyük bir fark yaratabilir. Bunun bilinciyle herkesi payına düşeni yapmaya, 50. yılı kutlanan Dünya Günü’nde gezegenimiz adına ufak da olsa bir aksiyon almaya davet ediyoruz. Bu harekete, sayfalarımızı çevirerek başlayabilirsiniz!

gates@doganburda.com

H!

Bu sayımızda sıkça göreceğiniz koalalar, sürdürülebilir lüksün öncü markalarından Tiffany&Co.’nun da çevre bilinci yüksek tasarımlarını süslüyor. Devamı, sayfa 144’de.

H!

GÖKÇE ATEŞ KANTARCI Yayın Yönetmeni

H!

Hollandalı dijital sanatçı Marcel van Luit, rüyalarını birer sanat eserine dönüştürerek bizi de buna ortak ediyor. İlham veren hikayesi ve içimizi ısıtan çalışmalarıyla, sayfa 114’te.

Avustralya, doğal yaşam konusunda bambaşka bir dünya. Geçen yıl aylarca süren ve bir milyardan fazla canlının hayatını kaybetmesine sebep olan orman yangınlarında zarar görmüş sevimli koalaları Elsa Pataky ile hastanede ziyaret ettik. Sayfa 20’de.

“TIPKI MÜZIK VE SANAT GIBI DOĞA SEVGISI DE POLITIK VEYA SOSYAL SINIRLARI AŞABILECEK ORTAK BIR DILDIR.” JIMMY CARTER @hellodergisi

@HELLOdergisi

HELLO! Türkiye



INSIDE STORY EVRENİN BİLİNEN EN GÜZEL YUVASI

MAVİ GEZEGENİMİZ İYİLEŞMEYE DEVAM EDİYOR

12

Dünyamız, karantina sürecinde kendini iyileştirmeye devam ediyor. Peki ya sonrası? Eminiz ki artık insanoğlu olarak daha bilinçliyiz. Bu iyileşmeyi sürdürmeye devam edebilir ve ihtiyacımız olan dünyamıza ‘daha iyi yaşamak’ için sahip çıkabiliriz.


HAZIRLAYAN: BÜŞRA NAZLAN ÜREGÜL

Doğa ile bir olmayı öğrenmiş, her canlıya yaşama hakkı tanıyan bir insanlık nasıl olurdu? Cevabı karantina sonrasında en güzel şekilde verebilmek dileğiyle...

Punjab şehrinden 200 km uzaklıktaki Himalayalar, 30 yıl sonra ilk kez görüntülendi.

T

üm dünya evlerine kapanmışken, sonsuz evrendeki ilk ve tek yuvamız olan dünyamız iyileşmeye devam ediyor. Karbon ayak izimiz azalırken, yıllardır hasar gören ozon tabakası düzelmeye başlıyor, hava kirliliği yerini oksijen dolu bir atmosfere bırakıyor... Ne dersiniz, pandemiden sonra daha yeşil ve daha mavi bir dünyaya uyanmamız mümkün olacak mı?

Ozon tabakası düzeliyor mu?

Güney Yarımküre atmosferinde görülene göre Güney Kutbu üzerindeki ozon tabakası iyileşiyor. Yapılan yeni bir çalışma; Güney Yarımküre etrafındaki hava akımlarında meydana gelen bazı can sıkıcı değişimlerin duraksamasından ve belki de tersine dönüşünden, Montreal Sözleşmesi’nin sorumlu olabileceğini öne sürüyor. Bu yüzyılın başından önce küçülen ozon tabakası, güneydeki jet akışını normalden daha güneye sürüklüyordu. Bu durum, yağmur kalıplarının ve muhtemelen de okyanus akıntılarının değişmesiyle sonuçlandı. Bir dizi örnek ve bilgisayar canlandırması kullanan araştırmacılar, harekette meydana gelen bu duraksamanın, sadece rüzgarlarda görülen doğal değişimlerden kaynaklanmadığını göstermişler. Bunun yerine, yalnızca ozonda meydana gelen değişimlerin, sürüklenen bu jet akışlarının aniden durmasını açıklayabildiğini bulmuşlar. Diğer bir deyişle Montreal Sözleşmesi’nin etkisi, bu jet akışının güneydeki göçünü duraksatmış ve hatta biraz tersine çevirmiş görünüyor.

İlk kez Himalayalar’a bakış

Hindistan da tüm dünya gibi karantina altında. İşyerleri ve yoğun araç kullanımı olmayınca hava kalitesi arttı ve büyük bir oranda iyileşti. Punjab şehrinden 200 km uzaklıktaki Himalayalar, 30 yıl sonra ilk kez görüntülendi.

Petrol faaliyetleri en düşük seviyede

Carbon Brief’te yayınlanan bir rapo-

Tıpkı Çin’de olduğu gibi İtalya’da da kapanan fabrikalardan ötürü hava temizlenmeye devam ediyor. Bu görüntüler NASA tarafından kaydedildi.

Güney Kutbu üzerinde ozon tabakası iyileşmeye devam ederken (üstte), karbondioksit emisyonları yüzde 25 oranında düştü (solda).

ra göre, Çin’deki endüstrilerin karantina yüzünden çalışmayı durdurması, özellikle petrol alanında yapılan faaliyetleri en aza indirdi. Enerji santrallarındaki ortalama kömür tüketimi de dört yılın en düşük seviyesine ulaştı. Sonuç olarak, karbondioksit (CO2) emisyonları, 2019’a kıyasla şimdiden yüzde 25 oranında düştü. Bu düşüş yıllık toplamlarda sadece yüzde 1’lik oranda azalacak olsa da dünyamız iyileşmeye devam edecektir.

İtalya’nın havası temizleniyor

Çin’de karantina boyunca motorlu taşıtlar, enerji santralları ve endüstriyel tesisler tarafından yayılan zararlı bir gaz olan azotdioksit (NO2) seviyelerinde bir düşüş olmuştu. Avrupa Uzay Ajansı’ndan (ESA) yeni veriler, İtalya üzerinde NO2 konsantrasyonlarında düşüşler olduğunu gösteriyor. Değişim özellikle kuzey İtalya’nın Pro Vadisi’nde belirginleşiyor.

13


INSIDE STORY TÜM DÜNYA EVİNE KAPANMIŞKEN...

VAHŞİ DOĞA ŞEHİRDE

Doğa Ana ve dünyamız yenilenirken, bizler evde en güvende hissettiğimiz yerdeyiz. Meydanlar ve sokaklar insansız fakat boş değil! Doğal yaşamda kimi kaynaklara göre yiyecek sıkıntısı çeken, kimi kaynaklara göre de boş sokakları fırsat bilen pek çok vahşi hayvan, dünyanın dört bir yanındaki şehir meydanlarını ele geçirmiş durumda... İşte rastladığımız sevimli manzaralar.

NEPAL VE YENİ DELHİ’DE MAYMUN SÜRÜSÜ Hindistan’ın bazı şehirleri rutin günlerde de evcil olmayan hayvanlarla yaşamaya alışkın. Fakat koronavirüs nedeniyle Yeni Delhi’de bir çöp kovasının üzerinde oturan bu maymun ve daha yüzlercesi, cumhurbaşkanı sarayının etrafı dahil, şehri etkisi altına almış durumda. Nepal, Katmandu’da bulunan Pashupatinath Tapınağı’na park edilen bu motosikletin artık yeni sahipleri var. Rutin günlerde de halkla iç içe yaşayan bu maymunlar, şehrin boş sokaklarını şu an için ele geçirmiş durumda.

PARİS’TEKİ ÖRDEKLER Paris’in bomboş meydanında La Comédie Française yakınlarda bir tur atmayı kim istemez ki? İşte tam da bu nedenle ördekler, insansız bu şahane meydanın tadını çıkarıyor.

LONDRA’DAKİ SEVİMLİ TİLKİ İngiltere Başbakanı Boris Johnson, tüm halkı evde kalmaları için uyardığında, durum Londra için de farksızdı. Bomboş sokakta görünen bu minik tilki, belli ki yemek ihtiyacını karşılamak için şehre inmiş.

14

SANTIAGO’DAKİ PUMA Henüz bir yaşında olan bu puma, Santiago sokaklarında diğer tüm hayvanlar gibi yemek aramaya çıkmış.



INSIDE STORY

TUNCELİ’DEKİ DAĞ KEÇİLERİ Bu görüntü ülkemizden... Tunceli’de Munzur Dağları’nda yaşayan keçiler, sokakların boş olmasını fırsat bilip, Çemişgezek civarında otlamaya çıkmışlar.

Uzmanlar, vahşi doğada yaşayan bu canlıların şehre inmelerini iki şekilde özetliyor, açlık ya da insansız sokaklar...

UTAH VE MEKSİKA’DAKİ SİNCAPLAR

PERU’DAKİ HARRIS ŞAHİNİ Peru’da bir elektrik direğinin üzerinde bekleyen bu kuş, çok nadir göreceğiniz Harris Şahini. Doğal yaşam alanı Pasifik kıyısındaki kaktüs tarlaları olsa da onu Peru’ya getiren önemli nedenlerden biri, yemek...

16

Utah Salt Lake City’de Jesus Christ of Latter-day Saints Kilisesi yakınlarında kısa bir gezintiye çıkan sincaplar yalnız değildi. Meksika’da tam da karşıdan karşıya geçerken objektiflere takılan bu sincap, boş caddelerde yemek arayan yüzlerce hayvandan biri.



INSIDE STORY

POLONYA’DAKİ YÜZLERCE GÜVERCİN Polonya’da vakalar çoğaldığında evlere çekilen halk, Krakow Meydanı’nı kısa süreliğine bu güzel güvercinlere emanet etmiş.

SRİ LANKA’DAKİ GEYİK Sri Lanka’nın liman kenti Trincomalee’de görüntülenen bu geyik, sürüden ayrılmış ve şehirde kısa bir gezintiye çıkmış.

İNGİLTERE’DEKİ KEÇİLER Dağ keçileri Türkiye dışında İngiltere’de de şehre karışmış durumda. Wales Llandudno’da doğal yaşamını Great Orme tepeliklerinde sürdüren bu keçiler zaman zaman şehre inse de şu an sürü halinde şehirde gezmelerinin tek bir nedeni var; yiyecek bulabilmek.

18



AVUSTRALYA YANGINLARININ ARDINDAN GERÇEK BİR DOĞA TUTKUNU OLAN ÜNLÜ OYUNCU İLE TABİAT ANANIN KUCAĞINDA, ETKİLEYİCİ BİR ÇEKİMDE BULUŞTUK

ELSA PATAKY

“TÜM DÜNYA ÜRKÜTÜCÜ BİR İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN İÇİNDEN GEÇİYOR” Eşi Chris Hemsworth’ün anavatanını evi olarak kabul eden çevre aktivisti oyuncu, son beş yıldır Avustralya’da yaşıyor. 2019 sonbaharında başlayan korkunç orman yangınlarında kül olan 20 milyon hektardan fazla alan için halen ailesiyle birlikte çalışan Pataky, HELLO! ile yaptığı bu özel çekimde bize tüm yaşananları anlatıyor. Kendisiyle yanan ormanlardan birinde çıktığımız yolculuk, yeniden filizlenen yeşillikler içinde devam ediyor ve birçok koalanın tedavilerinin devam ettiği hastane ziyaretimizle son buluyor. RÖPORTAJ: ESTEFANÍA ASENJO FOTOĞRAFLAR: CRISTIAN PRIETO

20


“Tüm bu durum ve yaşananlar dehşet verici. Bir milyardan fazla canlı yangınlarda hayatını kaybetti ve bu, artık geri kazanılması mümkün olmayan bir şey.”

Yangının ardından kendini yavaş yavaş yenilemeye çalışan ormanların birinde, toprağa yatarak poz veren Elsa’nın tüm dünyaya mesajı çok net.

21


“Böylesine büyük bir yangın daha öne hiç olmadı. Alevlerden yayılan sıcaklık ve kuraklık, bu ülkeyi çok savunmasız ve korunmasız bir durumda bıraktı.” “Yangına yakın bir yerde değilseniz bile dumanı ve kokuyu Avustralya’nın her yerinden görüp duyabiliyordunuz. Haftalar boyu süren daimi bir sis vardı.”

Gerçek bir doğa tutkunu olan Elsa, bize yangından hasar gören bölgeleri gösterebilmek için Byron Bay’den başlayarak 300 km boyunca yürüdü ve bundan bir an olsun şikayet etmedi.

22


23


“Doğayı ve çevreyi kurtarma mücadelesine katkıda bulunmamızı sağlayan, insanları paylarına düşeni yapmaları konusunda etkileyebilecek bir pozisyona sahibiz.”

T

üm dünyayı saran COVID-19 salgınından önce yeryüzü bambaşka bir acıyla sarsıldı. Avustralya’da Eylül 2019’da başlayan ve aylarca süren orman yangınları sayısız canlının ve ekolojik düzenin yok olmasına sebep oldu. Şimdilerde yaralarını yavaş yavaş sarmaya çalışan bu ormanlarda, tomurcuklar açıyor, tabiat kendini onarmaya çalışıyor. Ama yapacak çok iş var. Alevlerin yüksekliğinin kimi zaman 70 metreyi aştığı yangınlar sonucu onlarca kişi hayatını kaybetti, çok sayıda kasaba boşaltıldı, 20 milyon hektardan fazla alan kül oldu. WWF Avustralya’nın yaptığı son açıklamada ise 1,25 milyar canlının hayatını kaybettiği söylendi. Tüm yaşananlara yakından şahit olan Elsa Pataky ve eşi Avustralyalı aktör Chris Hemsworth elini taşın altına koyanlardan. Yeniden yapılandırma ve iyileşme sürecinde görev almanın bir tercih değil, zorunluluk olduğunun altını çizen çift, kendilerini adeta bu işe adamışlar. Yaptıkları bir milyon dolarlık bağışın yanı sıra herkesi payına düşeni yapmaya çağıran Hemsworth’ler, bunu her fırsatta dile getiriyorlar. Sosyal medyada “Her kuruş önemli” diyen Chris’e bu konuda çocukları India (8) ve ikizleri Tristan ile Sacha (6) da destek veriyor. Bugün her ne kadar dünya gündeminde pandemi olsa da bir yandan gezegenimizin bu süreçteki dönüşümüyle, insanoğlu kendini daha da bir sorguluyor. Aylarca kontrol altına alınamayan felaketin ardında neler bıraktığını ve neleri yok ettiğini Elsa ile yaptığımız yolculukta, tüm çıplaklığıyla yakından görüyoruz. HELLO!: Öncelikle bu korkunç yangınları siz nasıl yaşadınız? Elsa Pataky: Byron Bay’de birçok insanın görebildiği gibi biz yangını evlerimizden direkt olarak göremiyorduk ama yangının yayıldığı bölgeye çok yakındaydık. Dumanın kokusunu zaten her yerden alabiliyordunuz ve çok uzaktan da olsa görüyordunuz. Haftalar boyu süren daimi bir sis vardı. Bu dönem, iklim değişikliğinin dünyayı nasıl etkilediği ve global ölçekte ne gibi ekstrem durumlar yaratabildiğini görmemiz açısından bir tür uyandırma çağrısıydı. HELLO!: Yangından zarar gören milyonlarca hektarlık alanın yeniden yapılandırılması çok zor olacak gibi, değil mi? E. Pataky: Evet, hem de çok zor. Bir milyardan fazla canlı hayatını kaybetti ve bu, yerine konulması, düzeltilmesi imkansız bir şey. Hafif alevlerle geçen ve fazla yıkıcı olmayan küçük çaptaki yangınlarda bazı ağaç kökleri hayatta kalabilmiş ve böylelikle bir gün yeniden dallanıp budaklanabilecekler. Ama elbette ormanların genelinde böyle bir durum ne yazık ki söz konusu değil. Yangında harap olan 20 milyon hektarlık arazinin yeniden ağaçlandırılması uzun yıllar sürecek. Bütün dünya ve Avustralya da ürkütücü bir iklim değişikliğinin içinden geçiyor. Bu büyüklükte bir orman yangını daha önce hiç olmamıştı. Sıcaklığın en yüksek olduğu 18 Aralık’ta hava, 41.9 derece olarak kayıtlara geçti ve yarattığı kuraklık ülkeyi savunmasız, çaresiz bir durumda bıraktı. Yangın yayılmaya başladığı an onu durdurmanın ve kontrol altına alabilmenin hiçbir yolu kalmamıştı.

24

HELLO!: Eşiniz Chris ile büyük bir bağış yaptınız. Bu paranın ne amaçla kullanılmasını istersiniz? E. Pataky: Bu trajedi bizi derinden etkiledi. Maddi manevi elimizden ne geliyorsa yapmak istedik. Bu mücadeleye katkıda bulunabilecek ve insanları paylarına düşeni yapmaları konusunda etkileyebilecek bir pozisyona sahibiz. Bu para hem ormanların yeniden yapılandırılmasında, faunanın kurtarılmasında ve aynı zamanda yol, telekomünikasyon altyapıları ile yangından direkt olarak etkilenmiş insanlara yardımda kullanılacak. HELLO!: Yangın yatıştırıldı fakat bugün hâlâ endişe verici bir durum söz konusu mu? E. Pataky: Hâlâ çok endişe verici elbette. İklim değişikliğinin yarattığı sonuçları tecrübe etmeye devam ediyoruz ve uzmanlar bunun bir şekilde yeniden kendini göstereceğini tahmin ediyor. Yangınlardan sonra Avustralya’da şimdi de büyük seller meydana geliyor. Büyük bir kuraklıktan büyük sellere; dünyada bu kadar radikal değişimler böylesine hızlı bir şekilde yaşanmamıştı. HELLO!: Eminim dünyanın farklı bir coğrafyasında olsaydınız da bu durum sizi böylesine etkilerdi. Doğaya tutkun biri olarak çocuklarınızı da çevre bilinciyle mi yetiştiriyorsunuz? E. Pataky: Chris ve çocuklarla buraya taşındığım ilk günden beri kendimi evimde hissettim. Byron Bay küçük bir kasaba, insanları çok sıcakkanlı. Böyle bir yerde yaşıyor olmak fazlasıyla tabiata adanmış bir hayat sürmemize olanak sağlıyor ve üç çocuğumuz da bu değerlerle birlikte büyüyorlar. Doğru geri dönüşüm bilinci ve plastik kullanımını azaltmak gibi öğrenmemiz gereken çok temel ve küçük hareketler var. Bütün bunlar benim çocuklarım için son derece normal. HELLO!: Bizi çekim boyunca nerelere götürdüğünüzü bir de sizden dinlesek? E. Pataky: Buradaki mesafeler birbirine biraz uzak. Bu yüzden de bulunduğumuz yer olan Byron Bay’e en yakında yer alan, yanmış bir ormana gittik. Ve onun nasıl iyileşmeye başladığını, yavaş yavaş kendisini nasıl onardığını yakından görmüş olduk. Ardından da ülkenin en büyük vahşi yaşam hastanelerinden biri olan ve yılda 12 bin koala tedavi eden Currumbin Wildlife Hospital’a doğru yola çıktık. HELLO!: Zor bir ziyaret oldu bu, değil mi? E. Pataky: Evet öyle. Hastaneye gittiğimizde ne kadar çok canlının tedavi altında olduğunu gördük ve biz oradayken halen yeni vakalar gelmeye devam ediyordu. Tüm bunları yakından görmek ve tanık olmak, gerçekten de insanda dayanılamaz bir üzüntü yaratıyor. 2008’de 27, 2018’de 477 ve 2019’da 600 koala zarar görerek hastaneye gelmiş. Yangının dışında da rakamların son yıllarda hep yükselişte olması dehşet verici. Koalalarla nasıl ilgilendiklerini, onları bir an önce ait oldukları doğaya geri göndermek için nasıl iyileştirmeye çalıştıklarını görmek de ayrıca çok duygusal ve etkileyici. Yardıma ihtiyaçları var, bu yüzden de özel vakıfların bağışları ile kendilerini finanse etmeye çalışıyorlar. Bonkör olmak için, bir kez daha çok güzel bir motivasyon bence.


“Doğru geri dönüşüm bilinci ve plastik kullanımını azaltmak gibi öğrenmemiz gereken çok temel ve küçük hareketler var. Tüm bunlar benim çocuklarım için son derece normal.“ 25


“Chris ve çocuklarla Avustralya’ya taşındığım ilk günden beri kendimi evimde hissettim. Byron Bay, küçük bir kasaba ve insanları çok sıcakkanlı.”

26


“Bu dönem iklim değişikliğinin dünyayı nasıl etkilediği ve global ölçekte ne gibi ekstrem durumlar yarattığını görmemiz için bir uyandırma çağrısıydı.”

Kendi styling’i ile kamera karşısına geçen Elsa, Gioseppo botları ve beyaz elbisesiyle. Fotoğraflarını çeken erkek kardeşi Cristian ile de arada bir backstage hatıra fotoğrafı veriyor (sol sayfada).

27


Hiç olmadığı kadar doğal bir halde karşımıza çıkan Elsa, akşam serin olunca şalına sarınıyor. Sağ sayfadaki karede ise güzel oyuncu, meşhur ‘Pataky Pozu’nu bir kez de Avustralya ormanlarında veriyor.

“Byron Bay gibi bir kasabada yaşamak fazlasıyla tabiata adanmış bir hayat sürebilmemize olanak sağladı. Üç çocuğumuz da bu değerlerle birlikte büyüyorlar.” 28


“Bağışladığımız para, hem ormanların geri kazanılması için hem de faunanın kurtarılması ve çeşitli altyapıların onarımı için kullanılacak.”

29


Çevreye duyarlı bir hayat yaşamanın ve çocuklarını da bu yönde yetiştirmelerinin yanı sıra Elsa ve Chris, doğayı ve gezegenimizi korumak için birçok farklı organizasyon ve sivil toplum örgütüyle işbirliği içindeler. Bunlardan biri, okyanusların korunmasıyla ilgili. Elsa’nın elçi, Chris’in ise iştirakçi olarak görev aldığı Oceana. Ya da bir diğeri, David Yarrow’un fo-

30

toğraflarının satışıyla bir fon oluşturmaya çalışan ve böylelikle yangında zarar görmüş koalaların rehabilite edilmesini üstlenen Wild Ark gibi. Bu koalaların birçoğu Elsa ile birlikte ziyaret ettiğimiz ve erkek kardeşi Christian tarafından çekilen karelerle sayfalarımıza taşıdığımız, Currumbin Wildlife Hospital’da tedavi ediliyor.


“Hastanede olduğumuz sürede tedavi altında ne kadar çok canlı olduğunu gördük ve biz ordayken hâlâ yeni vakalar gelmeye devam ediyordu. Tüm bunlara yakından tanık olmak gerçekten de dayanılmaz bir üzüntü.”

31


KOCAMAN BİR AİLE

Byron Bay’deki evlerinin bahçesini 70 farklı hayvanla (50’si balık) otantik bir çiftliğe dönüştüren Elsa ve Chris, üç çocuklu ailelerini günden güne daha da büyütüyorlar.

Elsa ve Chris’in ilk çocukları olan sekiz yaşındaki India, küçük yaşlardan beri çiftlikteki midilli ve atlara biniyor.

H

oroz Bobby, India’nin tavşanları, Holly ve Sprinkles, küçük eşekler Bella, Leo ve Baba… Ve bunlar gibi 20 çeşit çiftlik hayvanının her birinin isimleri Elsa ve Chris’in çocukları India, Tristan ve Sasha tarafından konulmuş. Akvaryumdaki 50 balığın henüz birer isimleri yok ama ufaklıklar yakın bir zamanda bu iş için de bir beyin fırtınası gerçekleştirebilirler. Bu arada eminiz ki aile büyümeye devam edecek ve çiftliğe yeni üyeler de katılacak.

KÜÇÜK JOKEYLER

Çocukların her biri, özellikle de India baktıkları dört at ve iki midillinin en yakın dostu. Küçüklüğünden beri at binen India, çiftliğin küçük jokeyi.

32

DOLAŞIM SERBEST

Atlardan eşeklere, çiftliğin hayvanları evin etrafını çevreleyen geniş bahçeler ve yeşilliklerde özgürce dolaşmanın keyfini çıkarıyorlar.

BİR KÜÇÜK KARDEŞ DAHA

Yıllardır doğayla ve hayvanlarla iç içe yaşamaya alışkın olan kardeşleri onlardan hiç korkmuyorlar. Çiftlikteki tüm canlılar da onların birer kardeşi gibi.


Eşekler, tavşanlar, horoz ve tavuklar, at ve midilliler... Hatta sakallı ejder bir kertenkele. Hemsworth’lerin çiftliğinde bu sevimli hayvanların her biri ailenin önemli birer üyesi.

AVUSTRALYA ÇİFTLİĞİ

Çiftliğin en süslü ikilisi Lucky ve Pizza, özel bir cins olan Japon ipek tavuğu. Yanlarındaki minik civcivleriyle eğlenceli bir ekipler.

SADIK ‘SUNNY’

Hemsworth Ailesi’nin tek köpeği olan Sunny, Golden Retriever ve Poodle kırması bir Groodle. Hem ailenin hem de çiftlikteki diğer hayvanların en sadık dostu.

KERTENKELE DE VAR!

Sakallı ejder türündeki bir kertenkele olan Monty, hiç şüphesiz evin en ilginç sakini. Fakat eminiz ileride kendisinden çok daha ilginç türler de bu aileye katılacak.

33


22 NİSAN DÜNYA GÜNÜ 50. YIL DÖNÜMÜNÜ KUTLUYOR

1970 yılından bu yana Türkiye de dahil olmak üzere 190’dan fazla ülkede dünyanın sembolik doğum günü olarak kabul edilen ‘EARTH DAY / DÜNYA GÜNÜ’, dünyanın karşı karşıya olduğu çevresel tehditlere dikkat çekmek amacıyla her yıl 22 Nisan’da özel bir gün olarak kutlanıyor.

D

ünya Dünya Günü, ilk olarak San Fransisko’da 1969 yılında düzenlenen Ulusal UNESCO Dünya Konferansı’nda Amerikalı barış aktivisti John McConnell tarafından dünyamızın yaşamı ve güzelliğini kutlayarak karşı karşıya kaldığı çevresel tehditlere dikkat çekmek amacıyla bir özel gün düzenlenmesi fikri ile ortaya çıkmış. John McConnell’in bu fikri ortaya atmasını tetikleyen olayın tarihi 28 Ocak 1968. Bu tarihte ABD’nin Kaliforniya eyaletinde Santa Barbara kıyısı açıklarına yaklaşık 12 milyon litre petrol döküldü. O güne kadar görülen en büyük çevre felaketlerinden biri olan olayda 10 bini aşkın kuş, yunus, fok balığı ve deniz aslanı öldü. Bu atıklar bin 300 kilometrekareyi aşkın bir alana yayıldı. İlk sene kutlamalar sadece ABD’de Wisconsin Senatörü Gaylord Nelson’un desteği ve özellikle güneş enerjisi kullanımının yaygınlaşmasına yönelik çabalarıyla bilinen çevreci Denis Hayes’in organizatörlüğünde 20 milyon kişinin katılımıyla 22 Nisan 1970’te yapılmış. Bu etkinlik sayesinde ABD’nin ilk ‘Temiz Hava Yasası’ ve ‘Temiz Su Yasaları’ hazırlanmış. 1990’dan itibaren ise Dünya Yer-

34

yüzü Günü, ABD’yi aşan ve uluslararası çapta kutlanan bir güne dönüşmüş. 2000 yılında organizasyon ilk kez internet üzerinden bildirisini yayımlamış ve resmi sunumu Hollywood yıldızı Leonardo DiCaprio yapmış. İklim değişikliğine karşı küresel çapta verilen mücadelede tarihi bir dönüm noktası olarak görülen Paris İklim Anlaşması da Dünya Günü’nün kutlandığı 22 Nisan 2016’da imzalanmış. ABD merkezli ‘Dünya Günü Ağı’ (Earth Day Network - www.earthday.org), tüm dünyada bu konuda organize edilen etkinlikler için bir koordinasyon ve şemsiye oluşturarak çevre hareketini destekliyor. Aynı zamanda dünyanın gelecek nesiller için korunması amacı ile çevresel hareketin genişletilmesi, çeşitlendirilmesi ve harekete geçirilmesi hedefleniyor. 2019 yılının tematik odağı binalar ve enerji konusundaki hedef ve uygulamalardı. Bu sene ise Dünya Günü’nün 50. yıldönümü. Bu dönüm noktasının onuruna, Dünya Günü Ağı, 21. yüzyıl çevreciliğinin geleceğini şekillendirmek için ‘İklim Hareketi’ temalı iddialı bir etkinlikler dizisi yapıyor.


Birleşmiş Milletler ‘Tembel İnsanlar İçin Dünyayı Kurtarma Rehberi’ (The Lazy Person’s Guide to Saving the World) l Bilgisayarınız dahil evde kullandığınız birçok elektronik aletin fişini bulunduğu prizden çekin ya da bir düzenekle elektrikle ilişkisini tamamen kesin. l Bankayla ilgili işlemlerinizi internet ya da cep telefonu üzerinden yapın ve posta hizmetlerini durdurun. l Paketlenmiş ürünleri almayı en aza indirin. l Kısa sürede duş alın. Banyo küvetini doldurmak çok fazla su gerektiriyor. İşinizi 5-10 dakika içerisinde bitirin. l Yemek atıklarını (organik atıklar) karıştırıp toprağa gömün. l Saçlarınızı ya da elbiselerinizi doğal yoldan kurutun. Makine kullanmayın. l Çamaşır makinesini kullanıyorsanız tam dolu olduğundan emin olun. l Öğünlerinizi planlayarak yiyin. Yüksek miktarda gıda ürünü almaktan kaçının. l Toplu taşımayı tercih edin. Bisiklet sürün ya da yürüyün. Şahsi araç kullanmaktan kaçının. l Su, çay ya da kahve için tek kullanımlık bardak ve şişe kullanmaktan sakının.

NASA, 22 Nisan Dünya Günü nedeniyle insanlar arasında sanal bir bağlantı kurmak için #EarthDayAtHome etiketiyle size ilham veren fotoğrafları paylaşmanız için çağrıda bulunuyor.

35


DÜNYA GÜNÜ’NÜN 50. YILINDA

SÜRDÜRÜLEBİLİR MODA

22 Nisan 1970’te 20 milyon Amerikalı sokakları, kampüsleri doldurup dikkatleri muhtemel bir çevre felaketine çekti. Ülkelerin düzgün bir çevre koruma antlaşmasına imza atması 45, çevre problemlerinin önde gelen sebeplerinden biri olan moda sektörünün aksiyon alması ise 50 yıl aldı. Resmi olarak henüz bebek adımları atılsa da Z neslinin talepleri doğrultusunda bu adımların hız kazanacağını öngörmek zor değil.

Çevre bilinci yüksek moda tasarımcısı Gabriela Hearst’ün Sonbahar - Kış 2020 - ‘21 defilesinde modeller, geri dönüştürülmüş kağıt yığınlarıyla dolu bir podyumda yürüdüler.

36


Tasarımcı ve çevre aktivisti Brodie Neill, doğup büyüdüğü Tazmanya kıyılarından topladığı minik plastik parçalarını bir kum saatinin içine yerleştirerek okyanus kirliliğine dikkat çekmeyi amaçlamış.

K

openhag’da 2017 yılında düzenlenen ‘Moda Zirvesi’nde, dünyadaki katı çöplerin 92 milyon tonluk kısmından moda endüstrisinin sorumlu olduğu açıklanmıştı. Ayrıca aynı rapora göre her yıl moda endüstrisi beş milyon kişinin ihtiyacı kadar su tüketiyor, dünyadaki atık suyun yüzde 20’si tekstil boyama, kolalama gibi işlemlerden kaynaklanıyor. Bunun yanında moda, okyanuslarda dolaşan mikroplastiklerin yüzde 20-35’inden ve dünyadaki karbon emisyonunun yüzde 10’undan sorumlu. Orta düzey gelir seviyesindeki bir kişi, 2000 yılına göre bugün yüzde 60 oranında daha fazla kıyafet satın alıyor. Bu kıyafetlerin yüzde 1’den azı yeniden kullanılıyor. Eskiden sadece ilkbahar-yaz ve sonbahar-kış koleksiyonları tasarlayan haute couture sektörü, milenyum dönümüyle birlikte hep daha fazla koleksiyon üretmeye zorlanıyor. Zincir mağazalarda sürekli değişen sezon ürünleri bu trendin katalizörü konumunda. Neredeyse bir giydiğimizi bir daha giymez durumdayız. Arz-talep dengesinin iyice ucunun kaçması sonucu ortaya çıkan yüzyılın hastalığı tüketim çılgınlığı, hızlı-giyim trendini pompalarken; modayı, petrol endüstrisinin ardından dünyaya, doğaya, geleceğe en zararlı ikinci endüstri konumuna getirdi. Bununla birlikte sektörün içinde çok ciddi bir kazanç dengesizliği var. 1,5 trilyon dolar değerindeki moda sektöründen elde edilen toplam kazancın yüzde 97’si ‘Süper Kazananlar’ olarak tanımlanan, çoğu lüks segmentte yer alan ve büyük bölümü 10 yıl-

dır listedeki yerini koruyan 20 firmanın kasasına gidiyor. Başı çeken üç marka Nike, Inditex ve LVMH. Inditex; Zara, Pull&Bear, Massimo Dutti, Bershka, Stradivarius, Oysho, Zara Home ve Uterqüe markalarının; LVMH ise Louis Vuitton, Christian Dior, Givenchy, Celine, Emilio Pucci, Kenzo, Marc Jacobs, Fendi gibi moda devlerinin aralarında bulunduğu 75 markanın sahibi. Dünyanın en büyük yönetim danışmanlık şirketi McKinsey’nin ‘2020’de Moda’ raporuna göre yeni gelecek bir iki Uzakdoğulu firma dışında 2019’un ilk 20 listesinde de pek bir değişiklik olmayacağı, ufak farklarla belki ilk üç oyuncunun kendi aralarında sıralarının değişeceği öngörülüyor. UMUT VERİCİ GELİŞMELER 22 Nisan 2015’te yani Dünya Günü’nde 196 ülke tarafından imzalanan Paris Antlaşması, uzun dönemde küresel sıcaklık artışının kontrol altına alınıp sanayileşme öncesi dönemin en fazla 1,5 ila 2 derece üstünde seyretmesinin sağlaması ve sera gazı salınımının küresel seviyede azalma eğilimine geçirilmesini amaçlıyor. Aradan geçen dört yıl içinde konuyu pek de önemsemiyor gibi görünen moda dünyasından ilk yükselen ses ise 2019 Ağustos ayında Fransız lüks ürünler grubu Kering’in CEO’su FrançoisHenri Pinault oldu. Pinault, herkesi kapsayan ve 2050 yılına kadar moda sektörünün sebep olduğu gaz emisyonunu yüzde 0’a indirecek bir yatırım anlaşmasının ilk adımını attı. Fransa Cumhurbaşkanı

37


Son iki yıldır dünyada sürdürülebilir ürünler üreten markalar beş misli çoğaldı. Macron tarafından bizzat yetki verilen Pinault; aralarında Calvin Klein, Tommy Hilfiger, Gucci, Chanel, Coach, Kate Spade, Nike, Alexander McQueen, Prada, Hermès, Ermenegildo Zegna, Burberry, Gap, Zara, Nordstrom, Michael Kors, Jimmy Choo ve Versace gibi toplam 150 markaya sahip 32 firmayla bir koalisyon oluşturdu. Bu, dünyada birbirine rakip olan dev markaların ilk kez aynı amaç için bir araya gelmesi anlamını taşıyor ancak dikkat edin, ‘Süper Kazananlar’ listesindeki LVMH dahilindeki markalar bu koalisyonun bir parçası değil. Koalisyonun amacı, küresel ısınmayı kontrol altına almak ve gaz emisyonunu sıfıra indirmenin yanında doğal-yerel ekosistemlerin ve türlerin korunması, okyanuslardaki mikroplastiklerle savaşabilmek adına tek kullanımlık plastiklerin azaltılması. Yeniden kullanılmış plastikten işlevsel ve estetik ürünler yaratan Precious Plastic şimdilik tuğla ve karolardan oluşan malzemeleriyle geleceğin hafif yapıları için mimarlara yaratıcı çözümler sunuyor.

38

KOALİSYONUN PERDE ARKASI Tabii bu akıllı hamlenin moda sektörünün doğa sevgisinden çok bir hayatta kalma çabası olduğunu söylemek mümkün. Her ne kadar tepedeki 20 marka kazanıyor gibi görünse de sektör aslında krizde. McKinsey raporuna göre yöneticiler, 2020’de moda

endüstrisinde coğrafya ya da büyüklük gözetmeden her alanda yüzde 3-4 oranında yavaşlama beklentisini taşıyor. COVID-19 kriziyle bunu yavaşlamadan çok uçurumdan aşağı yuvarlanmak olarak tanımlayabiliriz. 2012-2016 yılları arasında art arda zarar eden sektör, büyük ölçüde kesinti ve işten çıkarmalarla 2017-20118’de kendisini biraz düzeltir gibi olmuştu. Malum bu, gerçek bir toparlanma değildi. Bir de Çin gerçeği var. Yatırım bankası Jefferies’in yaptığı bir araştırmaya göre, modaya para kazandıran tüketicilerin yüzde 38’i Çinli, dahası moda sektöründeki büyümenin yüzde 80’inin Çin’de olacağı öngörülüyor. COVID-19 yüzünden büyük bir felaket yaşanan Çin’de sokağa çıkma yasağı kalkar kalkmaz insanların lüks mağazalara akın edip sadece Guangzhou şehrindeki Hermès’e bir günde 2.7 milyon dolar bıraktıkları gerçeğini hatırlatalım. Ancak Uzakdoğu, bu büyüme öngörüsünü Batılı markaların tekeline bırakma niyetinde değil. 1980’lerden beri Batılı markalara sadece üretim desteği veren Uzakdoğu ülkeleri, 2008 küresel kriziyle teknoloji ve işgücü yatırımlarının ellerinde patlaması sebebiyle kendi tasarım markalarını yarat-


Tüketicinin bir ürünü alırken onun çöpe gittiğinde ne şekilde doğaya karıştığını düşünme ve buna dair bilgiyi üreticiden talep etme bilincine kavuşması gerekiyor. maya başladılar ve 2020’lerle birlikte moda dünyasının büyük oyuncularıyla yarışmaya hazırlar. Şimdiye kadar adını sadece moda dünyasının dev beyaz oyuncularının tasarımlarının etiketlerinde gördüğümüz Çin, Tayvan, Endonezya özellikle lüks sektöründe büyük oyuncular olarak karşımıza çıkacak. Bu durum, Batılı moda markaları için piyasanın her geçen gün küçülmesine ek olarak oyuna yeni güçlü rakiplerin girdiği anlamına geliyor. Daha kötüsü, kendi markalarını beslemeyi tercih eden Çinli üreticilerin Batı’ya eskisi kadar ucuz üretim sözü vermemesi sebebiyle üretimler Bangladeş ve Vietnam’a kayıyor. Üretim yerini değiş-

tirmek firmalar için pek de kolay bir operasyon değil. İşin içine büyük nakliye kalemleri ve masrafları ekleniyor. Bu da moda sektöründeki krizin büyüyeceği ve sektörün Çinli tüketiciden ümidi kesip kıta Avrupa’sı ve Amerika kıtasındaki tüketiciyle yetinmek zorunda olduğu savını ortaya koyuyor. Buralardaki tüketicinin talebi ise belli: Sürdürülebilir, şeffaf ve etik moda. SÜRDÜRÜLEBİLİR KAYNAKLAR VE ADİL TİCARET Dünyada başta veganizm olmak üzere hızlı-moda karşıtı düşünce ve yaşam şekillerinin, Uzakdoğu kaynaklı iyi yaşam öğre-

tilerinin önlenemez yükselişi, Greta Thunberg dalgası, geleceğin Batılı tüketicisinin çok daha aklı başında alışveriş seçimleri yapacağının kanıtı. İkilemi gördünüz mü? Dünyayı yaşanabilir bir yer haline getirebilmek adına Uzakdoğu kaynaklı iyi yaşam felsefeleri Batı’nın merkezine hakim olurken bu felsefelerin ana rahmi sayılan toprakların tüketim çılgınlığının merkezi olması… Mevcut roller değişiyor. Malum, Satürn artık Kova’da. İyi haber ise her ne kadar sayıları hâlâ az ve küçük ölçekli olsalar da son iki yıldır sürdürülebilir ürünler üreten markaların beş misli çoğalması. Bu markalar arasında Uzakdoğulular da var.

Brezilyalı tasarımcı ikilisi Humberto ve Fernando Campana’nın geri dönüşümlü PVC kablolardan örülerek oluşturulmuş ‘Melissa Campana Crochet’ koleksiyonu 2019 tarihli.

39


1,5 trilyon dolar değerindeki moda sektöründen elde edilen toplam kazancın yüzde 97’si ‘Süper Kazananlar’ olarak tanımlanan, çoğu lüks segmentte yer alan 20 firmanın kasasına gidiyor.

Çünkü her ne olursa olsun Uzakdoğulu tüketicinin Batı etkisinden kurtulması mümkün değil. Batı’da ise Stella McCartney’nin başını çektiği tasarımcılar dünyanın en önemli kırmızı halı etkinliklerinde Hollywood yıldızlarını, megastar şarkıcıları giydirerek mesajın büyük kitlelere yayılmasını sağlıyorlar. Sürdürülebilir modanın destekçisi olan ve her geçen gün sayıları çığ gibi artan tüketicinin beklentisi, markaların artık çılgınca arzı bırakıp samimi bir şekilde dinleme moduna geçmesi, öncelikle tüketicinin ihtiyaçlarını karşılayacak ürünlere yönelmeleri. McKinsey’in sektörde toplam 100 milyar dolarlık bir akıştan sorumlu 64 yöneticiyle yaptığı bir çalışma, sürdürülebilir kaynak ve adil ticaretin şimdiden büyük şirketlerin gelecek planlarında yer aldığını ortaHollandalı tasarımcı Tjeerd Veenhoven atık palmiye yapraklarının lifinden ürettiği palmiye derisini defterden giysilere ve mobilyalara kadar pek çok ürüne uyguluyor.

40

ya koyuyor. Tüm üretim sürecinin dijitalleştirilmesi, şeffaflaşması ve kullanıcıyla bilgi paylaşımı ise çalışmaya katılan firmaların yüzde 45’inin yatırım paketlerinin ikinci aşamasını oluşturuyor. Yöneticilerin yüzde 80’i 2025 yılına kadar en azından üretimlerinin yarısını sürdürülebilir kaynaklardan elde edeceklerini öngördüklerini belirtiyorlar. Yani 2020’lerle birlikte ilkim değişimi farkındalığını gerçek anlamda aksiyona dökemeyen firmaların yok olacağını tahmin etmek zor değil. Üstelik bunu sadece moda sektörü için düşünmek, büyük resmi görememek demek. Zira ürün ve mobilya tasarımından mimarlık ve inşaat sektörüne, her alana yayılan sürdürülebilirlik talebinin karşılanabilmesi ve her Dünya Günü’nde kendimize bakıp “Başarıyoruz” diyebilmek için tek vücut olmak şart.

NASIL SÜRDÜRÜLEBİLİR MARKA OLUNUR? l Sürdürülebilir enerji yatırımı Modanın sorumlu olduğu karbon ayak izinin yüzde 75’ini tekstil üretim fabrika ve atölyeleri yaratıyor. Bir marka eğer sürdürülebilir olduğunu iddia ediyorsa öncelikle fabrikalarının karbon ayak izini düşürmeli. Yani petrol ve kömür bazlı enerji kaynaklarını bir yana bırakıp sürdürülebilir enerji kaynaklarına yatırım yapmalı. Bu yatırımı yapan markaların başında denim markası Levi’s geliyor. l İşçi ve kadın hakları yatırımı Dünyada moda sektöründe en az para kazananlar çoğunluğu kadınlardan oluşan terziler ve aksesuar üreticileri. Amerikan İşçi Birliği’nin raporuna göre moda endüstrisi, çocuk işçi ve ‘modern köle’ tabir edilen, karın tokluğuna çalıştırılan insanların en çok kullanıldığı sektör. Hindistan’da çalışma koşullarının elverişsizliği sebebiyle günde 40 işçi hayatını kaybediyor. Moda markaları, artık sadece taşeronlara iş vermekle yetinmeyecek, o taşeronun işçilerine ne kadar para verdiği, o işçilerin ne şekilde çalıştırıldığını da bilmek isteyecek. Çünkü tüketici için bu konuda şeffaflık çok önemli. Bu durumu kabul etmeyen taşeron firmalar oyun dışı kalmaya mahkum. Oxfam Australia araştırma kuruluşunun raporuna göre bir firmanın taşeronla çalışmak yerine sözleşmeli işçi çalıştırması firmaya, üretilen


ürün başına yüzde 1’den daha az maliyet getiriyor. Sürdürülebilirlik adına firmaların bu küçük fedakarlığı yapması gerekiyor. Alternatif malzeme yatırımı Sürdürülebilir modanın üçüncü temel noktası, karbon ayak izi yüksek malzemelere biyo-bozunur, yani doğada çabuk yok olan, dolayısıyla gaz emisyonu minimumda kalan alternatifler üretmek. Bu malzemelerin başında plastik ve doğal deri geliyor. Düşünülenin aksine deri, doğal bir malzeme olmasına rağmen hiç de masum değil. Stella McCartney bunu şu sözlerle açıklıyor: “Bir hayvanın öldüğünde toprağa karışmasıyla çöpe attığınız bir deri çantanın toprağa karışması arasında çok zaman farkı var. Çünkü giyim amaçlı ya da mobilya sektöründe kullanılan deri, yeraltı sularının kirlenmesine de yol açan çok ciddi kimyasal işlemlerden geçiyor ve bu işlemler derinin hava şartlarına karşı dayanıklı olmasını sağladığı için doğada çözünmesini zorlaştırıyor.” Bununla birlikte deriye alternatif olarak yıllardır kullanılan petrol bazlı sentetik deriler de aynı oranda zararlı. Aslında plastik bazlı tüm malzemeler için bu geçerli. Peki hem plastik hem de hayvan bazlı olmayan bir malzeme üretmek için nereye bakmalı? Bunun cevabı elbette bitkiler. Deri alternatifi söz konusu olduğunda özellikle laboratuvar üretimi mantar kökenli malzemeler öne çıkıyor. Reishi markasının ürettiği ‘fine mycelium’ bu malzemelerden biri. Benzer bir ürünü de Hollandalı tasarımcı Tjeerd Veenhoven atık palmiye yapraklarının lifinden üretti. Palmiye derisi adı verilen üründen hem moda hem ürün tasarımı sektörlerinin yararlanacağı kesin. Bunun dışında pamuk, keten, kenevir lifi gibi doğal, rayon, yani suni ipek gibi bitki bazlı malzemelerin sektörde öne çıkarılması bir gereklilik. l

Yeniden kullanım ve geri dönüşüm yatırımı Eski kıyafetlerden yenilerini üretmek, modacıların ve bazı markaların başvurduğu bir başka sürdürülebilir yöntem. Ancak tişört, iç çamaşırı, çorap, spor giyimi ve ayakkabı gibi çok kullanılan ve çabuk eskiyen, satılması zor, bağışlamak için de fazla pasaklı, dolayısıyla büyük oranda çöpe atılan ürünleri başka amaçlarla yeniden kullanmak için çözümler üretmek gerekiyor. Örneğin tişört ve iç çamaşırlarını inşaat sektöründe izolasyon malzemesi olarak kullanmak mümkün. İşte bu yüzden farklı sektörlerin sürdürülebilirlik konusunda birbiriyle paslaşması önemli. Geri dönüşüm imkanı olmayan malzemelerin üretiminin kademeli olarak azaltılması, bunun yerine bitki bazlı alternatif malzemelerin gelmesi, en önemlisi tüketicinin bir ürünü alırken onun çöpe gittiğinde ne şekilde doğaya karıştığını düşünme ve buna dair bilgiyi üreticiden talep etme bilincine kavuşması gerekiyor. l

AFİFE SELEN SELÇUK

PLASTİK SORUNSALI

P

lastik, aslında bükülebilir (pliable) ve elastik kelimelerinin birleşiminden türetilmiş bir kelime ve bununla esas kastedilen, polimer ismindeki malzeme. Bitkilerin yüzeyini kaplayan ve dik durmalarını, doğa şartlarına dayanmalarını sağlayan selüloz, çok yaygın bir doğal polimer. Sanayi devriminin bir sonucu olarak, 19. yüzyılın hemen sonunda ortaya çıkan insan yapımı polimerler ise petrol bazlı. İşte bu sentetik polimerlere plastik diyoruz. Günümüzde plastik kelimesinin kapsama alanına, polietilen tereftalat (PET), polietilen (PE), polipropilen (PP), polistiren (PS) ve polivinil klorür (PVC) giriyor. Kısaltmalara dikkat ederseniz hayatımıza ne şekilde hakim olduklarını görebilirsiniz. Son derece esnek kullanım alanına sahip ve güvenilir bir malzeme olan plastik, aynı zamanda dünyanın en büyük çevre so-

runlarından birinin başlıca sebebi. Bugün dünyada üretilen tek kullanımlık plastiklerin yüzde 90’ı geri dönüştürülemiyor. Plastiğin sanayiye girişinden bu yana, dünya genelinde 8 milyar ton plastik atık üretilmiş. Atıkların yüzde 79’unu doğaya bırakıyoruz; bu da her yıl 8.2 milyon ton atığın nehirler aracılığıyla okyanuslara dağılması demek. Plastiği yaygın hale getiren en büyük özelliği olan dayanıklılık, diğer yandan onun laneti. Sağlam olması, plastiğin çevremizde yüzlerce yıl kalması anlamına geliyor. Bozunduğunda bile, çevremizi asla tam anlamıyla terk etmiyor, çıplak gözle görünmeyen daha küçük parçalar (mikroplastikler) halinde varlığını sürdürüyor. Üstelik bu küçük parçalar hem karadaki hem denizdeki hayvanlar tarafından tüketilip hem onların hem de bizim besin zincirimize giriyor.

Alman tasarımcı Alexander Schull, 2019’da Milano Tasarım Haftası’nda düzenlenen ve geri dönüştürülmüş plastikten üretilmiş tasarımları ödüllendiren Ro Plastic Prize’dan, yüksek ısıda sıkıştırılmış geri dönüşümlü polistiren (PS) plakalardan ürettiği bir sandalye, lamba ve sehpa ile mobilya kategorisinde ödülle dönmüştü.

YENİ NESİL PLASTİK: PLA

B

iyo-bozunur polimer ya da biyoplastik ise oksijenli ya da oksijensiz koşullar altında mikro-organizmalar tarafından çürütülerek, karbondioksit, metan ve oksijen gibi daha küçük moleküllere ayrılıyor. En yaygın olarak bilinen biyo-bozunur polimerler arasında yer alan polilaktid (PLA), plastiğin gelecekteki adı olarak öne çıkıyor. ‘Doğada çözünebilir poşet’ kavramını duymuşsunuzdur. İşte o poşetlerin malzemesi PLA. Diğer plastiklerin aksine, PLA mısırdaki laktik asit gibi sürdürülebilir kaynaklardan elde ediliyor ve yaklaşık 12 ayda tamamen yok oluyor. Bununla birlikte, bu tür biyo-bozunur

polimerler endüstriyel ölçekte üretildiğinde, örneğin mısır üretiminin ciddi boyutta büyümesi gerekeceğinden, yeterli hammadde için alan ve işgücü sağlamak başlangıçta biraz zor olacak. Evet, yanlış anlamadınız, gelecekte dünyanın büyük bölümü plastik üretebilmek için tarım yapacak. Ancak her ne kadar bozunduğunda mikroplastikler kadar zararlı olmasa da tamamen bozunmuş PLA’nın yeryüzünün ısınmasının başlıca sebebi sayılan sera gazı (GHG) emisyonlarına karışması tehlikesi var. Yine de petrol bazlı plastikten çok daha az GHG salınımı yaratacağı öngörülüyor.

41


Sergio Rossi Group CEO’su Riccardo Sciutto, “Sergio Rossi, gerçek bir ustaydı. Onunla tanışmış olmak benim için büyük bir onur. Kendisinin eşsiz vizyonu ve yaratıcılığı bundan sonra da rehberimiz olmaya devam edecek” diyor.

42


SERGIO ROSSI GROUP CEO’SU

RICCARDO SCIUTTO

“HEPİMİZ GEZEGENİMİZE VERDİĞİMİZ ETKİDEN SORUMLUYUZ” Değişim için pozitif güç olmaya odaklanan Sergio Rossi, kısa süre önce kaybettiği yaratıcısının ardından sonsuza dek bir saygı duruşunda. Marka için sürdürülebilirlik, çevrenin korunmasını ve sosyal sorumluluğu teşvik ederken, kalite ve zanaat mükemmelliğini takip edebilmek anlamına geliyor.

B

undan sadece birkaç hafta önce ayakkabı dünyasının gelmiş geçmiş en yetenekli isimlerinden biri olan Sergio Rossi, 84 yaşında hayata veda etti. Geriye 69 yıllık etkileyici bir miras bıraktı. Öyle ki bugün markanın CEO’su Riccardo Sciutto’nun da ‘Sihirli Krallık’ olarak adlandırdığı San Mauro Pascoli’deki ikonik fabrika, başlı başına bir ilham kaynağı. 2016 yılında buradaki görevine başlayan Sciutto’dan kendisiyle birlikte başlayan yeşil devrimi ve Bay Rossi’nin ardından duygularını dinledik. HELLO!: Öncelikle birkaç hafta önce COVID-19 sebebiyle, bir efsane olan Sergio Rossi aramızdan ayrıldı. Tüm Rossi Ailesi olarak çok üzgün olduğunuzu tahmin ediyorum. Bizimle biraz duygularınızı paylaşır mısınız? Riccardo Sciutto: Rüyamızın ilham veren kurucusu Sergio Rossi, gerçek bir ustaydı. Onunla tanışmış olmak ve bu senenin başında kendisine arşiv projesini sunmuş olmak benim için büyük bir onur. 1950’lerden beri tasarımlarının birçoğunun arşivin parçası olduğunu görmek onu gerçekten de çok şaşırtmıştı. Bunu yapmayı daha önce hiç düşünmemişti; çünkü o, tüm tasarımların hepsini bir bir yaşamıştı ve biliyordu. Ama bu arşiv bizim için büyük bir ilham kaynağı. Kadınları çok sevdi ve onların feminenliklerini eşsiz bir şekilde gözler önüne serdi. Yarattığı ayakkabılarla bir kadın bacağının mükemmel görünmesini sağladı. Uzun ve parlak tarihimiz, onun inanılmaz vizyonu ile başladı ve bizler onun yaratıcılığını sonsuza dek unutmayacağız. Şimdi, eskisinden daha güçlü bir şekilde onun muhteşem hikayesi ve rüyasını yaymamız gerekiyor. Kendisinin vizyonu ve tavrı, markayı büyütmemiz için rehberimiz olmaya devam edecek. Enerji dolu, pozitif ve yeni-

2016 yılından bu yana gruba dahil olan Riccardo Sciutto’nun da katkılarıyla Sergio Rossi, sürdürülebilirlik ilkelerini üç başlık altında topladı. Bunlar enerji, insan kaynakları ve yerel topluluklar. Marka, #Beyondsrshoes ve #Bethechange etiketleriyle sosyal medyada kampanya ve çalışmalarını modaseverlerle paylaşıyor. likçi bir yaklaşımla yepyeni bir başlangıç yapmaya hazır olmalıyız. HELLO!: 16. İstanbul Bienali’nin teması ‘Yedinci Kıta’ dünyadaki yedi milyon tonluk yüzen plastiğe gönderme yapıyordu. Siz de Sergio Rossi’nin sürdürülebilirlik alanında neler yaptığını anlatmak ister misiniz? R. Sciutto: Elbette, çok isterim. Bugün günlük hayatlarımıza sürdürülebilirlik yaklaşımını adapte etmenin ne denli önemli olduğunu hiçbirimiz inkar edemeyiz. Hepimiz davranışlarımızdan ve gezegenimize verdiği-

miz her türlü etkiden sorumluyuz. Buna sonuna kadar inanan biriyim. Bu yüzden de markaya dahil olduğum 2016 yılından bu yana sürdürülebilirlik, Sergio Rossi’nin büyüme stratejilerindeki en önemli konusu olmuştur. Biz bu anlamda, enerji konusuna, insan kaynaklarına ve yerel topluluklara odaklanıyoruz. Mesela 1 Ocak 2020’den itibaren tüm üretimin yapıldığı fabrikamızda, genel merkezimizde ve İtalya’daki perakende satış ağlarımızda tamamen bu doğrultuda yeşil enerji kullanıyoruz ve bunu dünya çapında yayma niyetindeyiz. Milano Moda Haftası’ndaki en son sunumuSergio Rossi’nin 1966 yılında tasarladığı ‘Opanca Shoes’. muzda kullanılan tüm enerji de yüzde 100 yeşildi. Bütün elektrik, yenilenebilir kaynaklı bitkilerden elde edildi. 2017’den itibaren aynı zamanda bir Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi (United Nations Global Compact / UNGC) girişimcisiyiz. Benim tek isteğim, değişim için pozitif bir güç olabilmek ve Sergio Rossi için bu anlamda yapabileceğim her

43


69 yıldır birbirinden yetenekli İtalyan zanaatkarların el işçiliğiyle ürettiği Sergio Rossi tasarımlarının her biri, kadının feminenliğine bir övgü niteliğinde. Sergio Rossi imzası taşıyan kusursuz bir çift ayakkabı için 120 farklı adım ve 14 saatlik bir işçilik gerekiyor.

“Genel merkezimiz ve İtalya’daki mağazalarımızda tamamen yeşil enerji kullanıyoruz. Milano Moda Haftası’ndaki son sunumumuzda kullanılan tüm enerji de yüzde 100 yeşildi.” şeyi yapmak. Markamızı sürdürülebilir modanın daha büyük bir parçası haline getirmek ve dünyamıza verdiğimiz zararları en aza indirmek için çalışmak. HELLO!: Eğer ilhamı İstanbul’dan aldığınız bir ayakkabı yaratmış olsaydınız, sizce bu nasıl bir tasarım olurdu? R. Sciutto: Her pazar birbirinden farklı ve kendine has ihtiyaçları oluyor. Biz de bu yüzden her zaman müşterilerimiz ve bulunduğumuz ülkeler için daha kişiye özel işler yaratmaya çalışıyoruz. Öncelikle nereye gitmek istediğiniz kafanızda net olmalı ve pazar, müşteri kitlesi ile ilgili elle tutulur bir algıya sahip olmalısınız ki mümkün olan en iyi hizmeti verebilesiniz. İstanbul, Asya ve Avrupa arasında bir köprü. Kültürlerin, farklı dünyaların mükemmel bir karışımı ve her zaman güçlü bir geleneksel yapısı var. Bu yüzden de markamızın yeniden doğuşunu sembolize eden ‘sr1’ koleksiyonumuz, mükemmel bir uyum gösteriyor. Sergio Rossi’nin San Mauro Pascoli’deki fabrikasında yer alan ‘Living Heritage / Gallery Of Lasts’ sergisi, markanın köklü mirasını gözler önüne seriyor.

44

Tıpkı tarihimize olan bağlılığımız ve mirasımız ile her zaman yeniliğe ve geleceğe odaklanan vizyonumuzun mükemmel dengesi gibi. HELLO!: İstanbul’da kendi mağazanızı açmayı düşünüyor musunuz? R. Sciutto: Sergio Rossi kendine ait mağazaları ve güçlü ortaklardan oluşan son derece geniş bir uluslararası dağıtım ve satış ağına sahip. Bugün Türkiye’deki en güçlü noktamız, bizleri lokal anlamda kusursuz bir şekilde destekleyen, yenilikçi fikirlerle çalışarak nihai müşterilerimizle bir güven ilişkisi yakalamamıza sebep olan değerli partnerlerimizle yürüttüğümüz iyi ilişkilerimiz. Umarım yakın bir gelecekte İstanbul’da da kendi mağazamızı açarak müşterilerimizle birebir görüşerek, onlarla sırlarımızı paylaşabiliriz. HELLO!: Markanın DNA’sını nasıl açıklarsınız? R. Sciutto: Neredeyse 70 yıllık tarihiy-

le Sergio Rossi, inanılmaz bir mirasa sahip. Kadınsı dokunuşları ile İtalyan mükemmeliyetçiliğini temsil eden gerçek anlamda ikonik bir marka. Sergio Rossi, her zaman kalite, işçilik ve özgünlük ile eşanlamlı oldu. ‘Sihirli Krallık’ olarak adlandırdığım ve bütün sihrin gerçekleştiği yer olan fabrikamıza çok inanıyorum. 60 yıldan uzun bir geçmişe sahip ve bu sebeple son koleksiyonlarımıza ilham almak için de yine çıkış noktamız oldu. Kendi içimizde, geçmişimize olan bağlılığımız ile bugün ve geleceğin işlevselliğinde olan eşsiz bir dengemiz var. Markanın DNA’sına bağlı kalmanın bu yüzden çok önemli olduğunu düşünüyorum. Kadının ne istediğini ve neye ihtiyacı olduğunu bilmek, bugünün kadını için tasarlamak... Dinamik, zeki, sofistike, kendini fazla ciddiye almayacak kadar özgüveni yüksek... HELLO!: Günümüz kadınlarının stilleriyle ilgili gözlemleriniz neler? R. Sciutto: Bugünün kadınları özgüvenli, sofistike, feminen ve güçlüler. Tüm dünya kadınlarının ne denli hayata dahil ve meşgul olduklarını düşünün! Güzel olduğu kadar kullanışlı ayakkabılara ihtiyaçları var. Bu yüzden de doğal olarak kendilerini daha kadınsı hissettirecek ama onları günlük hayatlarında zorlamayacak türden bir şeylere yönelecekler. Ayrıca şu dönemde kadınlar aile ve toplum dengesini kurmada da daha önemli bir yere sahipler. Dünyanın her yerinde bu tür marka elçilerine sahip olduğumuz ve onların serüvenlerinin birer parçası olabildiğimiz için gurur duyuyorum. RÖPORTAJ: TÜLAY PERAZZINI



H&M TÜRKİYE İLETİŞİM MÜDÜRÜ

PELİN ATAY KURAN

“HEDEFİMİZ SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ MODA YAPMAK”

Hızlı modayı yavaşlatmak için öncü adımlar atan dünya markası H&M, gerek yarattığı koleksiyonlarla gerek döngüsel ekonomiye verdiği önemle 2004 yılından beri bu anlamda ciddi bir yol alarak örnek olmaya devam ediyor.

B

irkaç yıl önce kırmızı halıda H&M Conscious Exclusive elbiseleriyle ünlü isimleri ilk gördüğümüzde birçoğumuz, modanın sürdürülebilirliği üzerine düşünmeye başlamıştık. “Hedefimiz modayı sürdürülebilir, sürdürülebilirliği ise moda yapmak” diyen markanın iletişim müdürü Pelin Atay Kuran, konuyla ilgili bugüne kadar neler yaptıklarını ve hedeflerinde daha neler olduğunu anlattı. HELLO!: H&M yıllardır modanın geleceğini değiştirmek için çalışan bir marka. Böyle bir bilincin oluşmasındaki en büyük etken neydi? Pelin Atay Kuran: Sürdürülebilirlik H&M’in en önem verdiği kurumsal ve sosyal hedeflerin başında geliyor. H&M Yönetim Kurulu Başkanı Karl Johan Persson’un da dediği gibi kısa vadeli kâr değil, uzun vadeli stratejik düşünce her zaman markamızın üzerinde durduğu şey. “Geri dönüp baktığımızda çok kârlı bir moda devi değil, dünyayı olumlu yönde değiştirebilmiş bir organizasyon görmek isterim” der kendisi. Bu bakış açısı da H&M markasının her zaman odağındadır. Müşterilerimiz de çevreye karşı her zamankinden daha duyarlı, çok daha sorgulayıcı ve bilinçli. Bu yüzden bizden de aynı özveriyi bekleyerek sürdürülebilirlik konusunda öncü olmamızı istiyorlar. Yaşayacağımız tek bir dünya var ve gelecek yıllardaki insan popülasyonunu da düşünecek olursak bu tek dünyada hepimizin gelecek nesilleri düşünmesi ve onlar için yaşanılası bir dünya bırakmasının sorumluluğunu hissetmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu kapsamda da uzun yıllardır bu bilincin oluşması adına pek çok çalışmanın öncülüğünü yapıyoruz. Ama şunun da altını çizmek isterim ki sadece bizim gerçekleştirdiklerimizle değil, bizim gibi büyük ölçekteki pek çok markanın da birlikte atması gereken adım ile sürdürülebilir bir moda geleceği yaratılabilir.

46

HELLO!: Bizler ilk kez ‘Conscious’ adındaki özel koleksiyonunuzla bu yaklaşımdan haberdar olmuştuk. Nasıl doğdu bu koleksiyon ve bugün ne durumda? P. A. Kuran: Organik pamuk ile ürettiğimiz ilk koleksiyonun tarihi 2004. Beraberinde müşterilerimizden de aldığımız olumlu geri dönüşlerle sürdürülebilirlik adına attığımız adımları odağımıza aldık. Conscious koleksiyonları, sürdürülebilir moda akımındaki en yeni ve en heyecan verici inovasyonları sergilemek üzere yaratıldı. Neredeyse 10 yıl önce ilk Conscious Exclusive koleksiyonumuzu modaseverlere sunduğumuzdaki ana hedefimiz modayı sürdürülebilir ve sürdürülebilirliği moda yapmaktı. O zamandan bu güne ana odağımız da gelişim ve yenilik oluşturmak üzerinedir. HELLO!: Bu tasarımları bir de kırmızı halıya taşımıştınız. İlk kim, hangi etkinlikte giymişti? P. A. Kuran: Evet, 2012 yılında Conscious Exclusive’i ilk kez görücüye çıkardığımız koleksiyon ‘Kırmızı Halı’ adı altındaydı. Ve BAFTA Ödülleri için Michelle Williams, Conscious Exclusive elbisesi ile kırmızı halıda yerini almıştı. Modaseverler dünyaca ünlü sevilen bir aktristin kırmızı halıdaki bu seçimini takdirde karşılaşmıştı ve biz de modanın illa ki çok yüksek bedelle kırmızı halıda yer alması gerekmediğine çok güzel bir mesajla, sürdürülebilirliğe vurgu yaparak sergilemiş olduk. Günümüzde tüm departmanlarımızda sürdürülebilir materyallerden üretilen ürünlerimizi bulabilirsiniz. Conscious Exclusive de yıl boyunca öne çıkan koleksiyonlarımızdan ve yılda artık iki kez modaseverlere keyifle sunuyoruz. Ve her yeni koleksiyonda yeni sürdürülebilir materyalleri moda severlerin beğenisine sunup onları şaşırtmayı ve ilham vermeyi çok seviyoruz. H&M’in her sezon merakla beklenen koleksiyonlarından birisinin

Conscious Exclusive olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. HELLO!: H&M sadece sürdürülebilir bir moda anlayışının değil, bugün döngüsel ekonominin, iklim dostu, adil ve eşitlikçi olma gibi değerlerin de altını çiziyor. Bu alanlarda tam olarak neler yapıyor? P. A. Kuran: Döngüsel düşünce yapısıyla moda, kaynakların süresiz olarak kapalı bir döngüde kullanıldığı ve tekrar kullanıldığı şekilde tasarlanabilir, üretilebilir, satılabilir, kullanılabilir, tekrar kullanılabilir ve geri dönüştürülebilir olmasına odaklıdır. 2013’te dünya genelinde ilk kıyafet toplama girişimini başlatan markayız. Her ne marka olursa olsun eskimiş, giymek istemediğiniz her türlü tekstil ürününü mağazalarımıza rahatlıkla bırakabilirsiniz. Biz onları sizin için topluyor ve dünyanın en gelişmiş geri dönüşüm firması I-CO ile çalışarak bu toplanan kıyafetlerin değerlendirilmesini gerçekleştiriyoruz. HELLO!: Tam olarak ne şekilde değerleniyor bu kıyafetler? P. A. Kuran: Üç farklı şekilde değerlendiriliyor. Bunlardan ilki, tekrar giyilebilen kıyafetlerin tüm dünyada ikinci el ürün olarak pazarlanması ile ‘Yeniden Giy’ yöntemi. İkincisi ise giyilmesi mümkün olmayan kıyafetlerin temizlik bezi gibi ürünlere dönüştürülmesi olan ‘Tekrar Kullan’. Üçüncüsü ise ‘Geri Dönüştür’ yani tekrar kullanılamayan kumaşlar, tekstil lifine dönüştürülüyor ya da otomotiv endüstrisinde kullanılıyor. 2019 yılında dünya genelinde 145 milyon tişörte denk gelen 29.005 ton giysiyi geri dönüştürmek üzere topladık. Ürün toplama girişiminde geçen yıla oranla yüzde 40 artış göstererek hedefimize bir sene evvelinden ulaşmış olduk. HELLO!: Peki diğer çalışmalara dönecek olursak, bunların yanı sıra neler var markanın hedefleri arasında?


“Başkanımız Karl Johan Persson, ‘Geri dönüp baktığımızda çok kârlı bir moda devi değil, dünyayı olumlu yönde değiştirebilmiş bir organizasyon görmek isterim’ der.” 47


“2013’te dünya genelinde ilk kıyafet toplama girişimini başlatan markayız. Eskimiş, giymek istemediğiniz her türlü tekstil ürününü topluyor ve geri dönüştürüyoruz.” P. A. Kuran: H&M olarak vizyonumuz, adil ve eşit bir şirket olmakla birlikte, döngüsel ve yenilenebilir modaya yönelik değişimi yönlendirmek. Sürdürülebilirlik vizyonumuzu ve stratejimizi üç temel hedef üzerine inşa ediyoruz. Yüzde 100 değişim öncüsü, yüzde 100 adil ve eşitlikçi, yüzde 100 döngüsel ve yenilenebilir olmak. Bu vizyonu gerçekleştirmek için de üç temel hedefimiz var. İlki, 2020’ye kadar sadece sürdürülebilir kaynaklardan elde edilmiş pamuk kullanmak. Bu noktada yüzde 97 seviyesini yakaladık, 2020 sonrasındaki koleksiyonlarımız için alışılagelmiş pamuğu kullanmayacağız. Yıl bitmeden yüzde 100’e erişeceğimize inanıyoruz. Bunun yanı sıra H&M çocuk ko-

48

leksiyonumuzdaki tüm ürünlerin sürdürülebilir kaynaklardan elde edilmiş pamuk ile olduğunun da altını gururla çizmek isteriz. İkincisi, 2030’a kadar sadece geri dönüştürülmüş ya da sürdürülebilir kaynaklardan elde edilmiş materyaller kullanmak. Şu anda bu hedefimizin yüzde 57’sine erişmiş durumdayız ama önümüzde pek çok yıl daha var ve bu hedefi başaracağımıza eminiz. Son olarak da 2040’a kadar tüm tedarik zincirini iklim dostu olacak şekilde kurgulamak. İklim değişikliğine karşı öncü faaliyetlerimizle CDP’nin iklim değişikliği, su ve ormansızlaşma konusunda harekete geçen liderleri ödüllendirdiği 2019 A Listesi’nde yerimizi aldık.

HELLO!: ‘Hızlı moda’yı yavaşlatmak adına girişimleriniz var mı? P. A. Kuran: Geçtiğimiz yıl ‘Take Care’ başlıklı girişimimizle müşterilerimizin kıyafetlerinin kullanım sürelerini uzatmaları konusunda gösterdiğimiz onarım servisimiz hayata geçirdik. Bunun yanı sıra kiralama gibi yeni sürdürülebilir yöntemler sunarak da bu sürece farklı boyutlar da kattık. Ayrıca Re:newcell’in geri dönüştürülmüş, son teknoloji kumaşlarının yanı sıra ananas, su yosunu ve narenciyeden yapılmış yeni sürdürülebilir materyalleri piyasaya sürdük. HELLO!: H&M aynı zamanda bu zorlu süreçte dünya çapında yaptığı yardımlardan sonra Türkiye’de de pandemi hastanelerine kıyafet desteğinde bulundu, değil mi? P. A. Kuran: H&M olarak her zaman ilk önceliğimiz ekiplerimizin, çalışanlarımızın sağlığı ve güvenliği. Tüm dünyanın ve ülkemizin birlikte geçirdiği bu ön görülemeyen büyük salgının etkilerini en aza indirebilmek adına hepimizin destek sağlayabileceği pek çok alan var. Ve bu kapsamda da H&M Group olarak pandeminin geniş çaplı etkilerinin üstesinden gelebilmek için, tedarik zincirlerimiz aracılığıyla hastaneler ve sağlık çalışanlarına kişisel koruyucu ekipman üretmeye başladığımızı geçtiğimiz ay paylaşmıştık. Global olarak sağlık çalışanları için önce maske şimdi de apron üretimine hız kazandırdık. Bu süreçte gördük ki ülkemizdeki sağlık çalışanlarının yoğun çalışma tempolarında ayrıca temiz kıyafete de çok ihtiyaçları var. Sağlık çalışanlarımıza H&M Türkiye olarak gösterdikleri olağanüstü çalışma adına müteşekkiriz. Ülke genelinde koronavirüsle mücadele için başlatılan destek hareketine katkı sağlamak amacıyla Sağlık Bakanlığı ile iletişime geçerek canla başla çalışan sağlık çalışanlarımızın ihtiyaç duydukları temiz kıyafetlerin listesine ulaştık. Geçtiğimiz hafta başı Şişli Hamidiye Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Okmeydanı Eğitim Ve Araştırma Hastanesi, Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi ve Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim Ve Araştırma Hastanesi gibi İstanbul’un en büyük ve kapsamlı hastanelerinin de aralarında olduğu toplam 18 hastaneye tişört, çorap ve iç çamaşırından oluşan 30 bin adet ürün bağışı gerçekleştirdik. Ayrıca bağımsız olarak faaliyet göstermekte olan H&M Vakfı da Birleşmiş Milletler Vakfı tarafından başlatılan COVID-19 Dünya Sağlık Örgütü için Dayanışma ve Müdahale Fonu’na 500.000 USD bağışta bulunduğunu geçtiğimiz ay duyurmuştu. HELLO!: Bu salgın sonrası sadece modanın değil, dünyanın da büyük bir değişim yaşayacağını düşünürsek, sizce bizi neler bekliyor? P. A. Kuran: Öncelikle değişim kaçınılmaz olacak. Mevcut düzenin doğru olmadığı ve yavaşlamamız gerektiği-



Sürdürülebilir moda akımındaki yeni ve heyecan verici inovasyonları sergilemek üzere yaratılan H&M’in ‘Conscious’ koleksiyonları, markanın her sezon en merakla beklenen tasarımları.

nin vurgusu maalesef toplumları oldukça etkileyen bir salgınla, belirsiz bir süreçle hepimizi karşı karşıya bıraktı. Hiçbir şey eskisi gibi olan normal düzende olmayacak. Yeni bir düzene alışmak adına hızla süreci iyi gözlemlemek ve değişime odaklanarak bu süreçten en az zararla çıkmanın yollarını aramamız gerekecek. Fiziksel mağazaların yanı sıra online mağazacılığın her zamankinden çok daha birlikte hareket etmesi ve ilerlemesi gerekecek. Fiziksel mağazacılığa geri dönüş hızlı olamayacak maalesef ama müşteriye sunulacak deneyimler ilerleyen dönemde önem kazanacak. Sorumlu davranan ve bilinçlendirme odaklı olan markalar yaşamlarını sürdürebilecek daha çok değer de kazanacak. Hep birlikte gördük ki ülkeler ve toplumlar olarak hepimiz eşitiz, herkes aynı şekilde bu belirsiz süreci yaşıyor. Bu noktada sağlık hizmetleri alt yapısı kuvvetli olan ve sosyal mesafeye önem veren ülkelerin attıkları adımların pandemi yayılımını daha kontrol altına alabildiğini görüyoruz. Bu süreçte ayrıca daha çok kendimizi dinleme, hayatın telaşesinde fırsat bulamadığımız pek çok şeye zaman ayırma ve kendimize odaklanma, ailemize odaklanma ile dolu geçen bir zaman dilimi de bize sundu. Ama tabii ki en önemlisi sağlıklı olmak ve bu günlerden ülkemiz ve dünya adına en az hasarla çıkabilmemiz. HELLO!: Kişisel olarak hayatı daha ‘sürdürülebilir’ kılmak adına siz neler yapıyorsunuz? Bu süreç sonrasında sizin için neler değişecek? P. A. Kuran: Tek bir dünyamız var ve yaşanacak başka bir dünya olmadığını hepimiz biliyoruz. Açıkçası oğlumuzun adını koyarken de biraz içinde yaşadığım süreçten de etkilenerek Doğa ismini tercih ettim. Yeni neslin çok daha bilinçli olması, sürdürülebilirliği sorgulaması bizim jenerasyonumuzu kesinlikle çok olumlu şekilde etkilemekte ve yönlendirmekte. Alışveriş yaparken hep ilk sorduğum soru gerçekten ihtiyacım var mı? İhtiyacımız var mı? Eksiklerim ne ise ona odaklanma. Evimize aldığımız meyve ve sebzeyi tazeyken tüketme ve fazla almama, kaynaklarımızı gereksiz kullanmama aile olarak da her zaman önceliklerimiz arasında. Gerek çalıştığım ofiste gerekse evimizde çöplerimizi materyallerine göre ayırmak da bir başka örnek olabilir mesela. Naylon poşeti uzun zaman önce hayatımızdan çıkarttık, bez çantalarımızla ya da filelerimizle alışverişimizi yapıyoruz, bulunduğumuz her ortamda su ve elektrik tüketimine de duyarlı olup gereksiz tüketime sebebiyet vermiyoruz. Oğlumuzu da tüm bu bilinç ile duyarlı, hayvanlara doğaya saygılı, sevgiyle yaklaşan bir birey olarak yetiştirmeye özen gösteriyoruz. RÖPORTAJ: GÖKÇE ATEŞ KANTARCI

50



YENİ KOLEKSİYONUYLA DOĞANIN ÖNEMİNE DİKKAT ÇEKEN

MEHTAP ELAİDİ

“ARTIK MODANIN AKILLANMA ZAMANI” Geçtiğimiz yıl tasarladığı ‘Doğanın Renkleri Kaybolmasın’ temalı 2020 İlkbahar-Yaz koleksiyonuyla doğanın uzun zamandır SOS verdiğini anlatmaya çalışmıştı aslında Mehtap Elaidi. “Moda ile sürdürülebilirliğin farklı platformlarda tartışılması artık mümkün görünmüyor” diyen çevre bilinci ve duyarlılığı yüksek tasarımcıyla yeni dünya düzeninde modanın yerini ve dahasını konuştuk.

M

ehtap Elaidi’nin 2020 İlkbahar-Yaz koleksiyon lansmanına gittiğimde doğanın renkleriyle büyülenmiştim. Lansman, bir apartman dairesinde düzenlenmiş olsa da ortam, rengarenk meyveler ve doğal ürünlerle doğanın içindeki bir bahçeye çevrilmişti. O gün koleksiyonu gezerken Mehtap Elaidi ile sürdürülebilir modayı konuşmuştuk ve bugün yine kendisiyle bu konuyu derinlemesine incelemekten daha büyük bir zevk yok… HELLO!: Sürdürülebilirliğin daha da önem kazandığı bugünlerde moda sizce hangi noktaya geldi? Mehtap Elaidi: Moda, uzun zamandır SOS veriyordu zaten. Gelinen noktadaki yüksek rekabet, süper güç tabir edebileceğimiz grupların egemenliğinde yazılmış pazarlama ve satış kuralları artık markaları ve tasarımcıları tatmin etmekten çok uzak bir noktaya gelmişti. Hızlı modanın tüketiciler tarafından kabulü ile birlikte gelişen düzen, tasarımcılar kadar üreticiler üzerinde de bir baskı oluşturmaya başlamıştı. İklim krizinin kendini daha net belirtilerle göstermesi ve bu konudaki farkındalığın artırılması, sürdürülebilirliğin daha geniş kitleler tarafından kabul görmesine yol açtı. Bu noktadan sonra moda ile sürdürülebilirliğin farklı platformlarda tartışılması artık mümkün görünmüyor. Sürdürülebilirlik modanın her alanında var olması gereken bir kavram artık. Bunun dışında kalamazsınız. Sürdürülebilirlik dediğinizde işin içine birçok açı giriyor aslında. Kullandığınız malzemelerin içeriğinden üretilme koşullarına, ürünün meydana getirilmesinden kullanılan satış araçlarına, pazarlaması yapılan kanallardan nihai satış ortamlarına kadar sürdürülebilirliğin bir esas olarak alınması şart. Bu ara-

52

da tasarım anlamında da sürdürülebilirliğe dikkat çekmek istiyorum ben. Bugün her sezon, ki bu sezon sayısı ortalama dörde kadar çıkabiliyor, bir tasarımcı markası ortalama 80-100 adet tasarım yapıyor ve üç ay gibi bir sürede bunlar değerini yitiriyor. Bu da uzun vadede bir tasarım yozlaşmasına sebep oluyor. Sanıyorum artık nihai tüketicinin de daha bilinçlenmesi sayesinde moda daha akıllı, çevre ve insan dostu bir noktaya oturacak. HELLO!: 2020 koleksiyonunuzda sürdürülebilir modaya dikkat çekiyorsunuz. Hem koleksiyondan hem sizin için sürdürebilir modanın anlamından hem de vermek istediğiniz mesajdan bahseder misiniz? M. Elaidi: Lenzing Türkiye ile yaptığımız işbirliği kapsamında çevreye yüzde 50 daha duyarlı bir elyaf olan ‘ecovero’ ile üretilen kumaşları kullanarak bir koleksiyon hazırladık. Ama yukarıda da bahsettiğim gibi biz burada sürdürülebilirliğin sadece kullanılan kumaşlarla kısıtlı kalmasını istemedik ve tasarımda sürdürülebilirliğe dikkat çekmek adına geçmiş koleksiyonlarımızdaki tasarımlarımızı ‘Doğanın Renkleri Kaybolmasın’ temalı koleksiyonumuza göre güncelledik ve koleksiyonu bu şekilde hazırladık. Daha sonra da Mercedes-Benz Fashion Week İstanbul kapsamında bir sunumla tanıttık. Benim açımdan ideal sürdürülebilirlik bütünsel düşünülmesi gere-

ken bir kavram. Şu anda tamamıyla sürdürülebilir koleksiyonlar hazırlamak en büyük hedefimiz olsa da bunun bugünden yarına gerçekleşmesinin zor olduğunu biliyoruz ama adım adım bu yolda ilerliyoruz. Bu anlamda kendi çalışma ortamımızda da sürdürülebilirliğin uygulanması adına önlemler aldık. Son koleksiyonumuzda da uyguladığımız gibi ya organik kumaşlar kullanıyoruz ya çevreye duyarlı elyaflardan üretilmiş kumaşlar ya da stoğumuzda kalan kumaşları değerlendiriyoruz. Hatta değerlendirmek adına tasarım detaylarımızı uyarlıyoruz. Bir de bizim tasarım dilimiz zaten başladığımız günden itibaren günübirlik değil, zamansız… Yani bugünden sonra senelerce gündemde kalabilecek tasarımlar üzerinden ilerlediğimiz için bunu da odağımızda tutmaya ekstra özen gösteriyoruz. HELLO!: Yeni dünya düzeninde modada ne gibi değişimler olacak sizce? M. Elaidi: Moda, yeni dünya düzeninde en çok evrilecek sektörlerin başında geliyor bence. Çünkü zaten bir evrimin eşiğinde girdik biz bugünlere. Moda akıllanacak her şeyden önce. Hem modayı üreten hem de tüketen açısından. Yukarıda da bahsettiğim gibi büyük güçlerin belirlediği egemen kuralların dışında, yeni kurallara yer açılacağına inanıyorum. Bu sayede daha küçük yapılar daha farklı sistemlere geçecekler ve kabul görecekler. Altı dolu tasarımlar kabul görecek çünkü tüketici de bilinçlendi. Beşaltı kere giyip çöpe atılacak ürünlerle dünyayı kirletiyor olmak istemeyecekler. O yüzden bir tasarım dili olan, hikaye barındıran ve transparan üretim süreçlerine sahip tasarımlar nihai tüketici tarafından daha çok kabul görecek. Bu da moda platformunda çeşitliliğin artmasına yol açacak ben-


“Sürdürülebilirlik modanın her alanında olmalı. Bunun dışında kalamazsınız. Sanıyorum nihai tüketicinin de bilinçlenmesi sayesinde moda artık daha akıllı, çevre ve insan dostu bir noktaya oturacak.” ce. Yani bir değişim sürecinden geçilecek ve bazı markalar belki bundan zararlı çıkacak ama bence güzel günlere uyanacak moda. HELLO!: Bilinçli bir tüketici olmak için ne yapmak gerekir? Sizlerden, markalardan neler talep etmeliyiz? M. Elaidi: Markaların altyapısını iyi okuyabilmek lazım. Bu noktada transparanlık büyük önem taşıyor. Bilinçli/akıllı tüketici satın almak istediği ürünün perde arkasındaki süreçleri araştırmalı. En azından kullanılan ürünlerin içeriğine hakim olmalı. Tüketici bunu talep ettiğinde zaten markalar da bu konuda daha özenli davranacaktır. HELLO!: Çevre konusunda hassasiyeti olmayan ve ekonomik olarak alım gücüne sahip olan ya da olmayan kesimlerde farkındalık yaratmak için ne gibi aksiyonlar alınabilir? M. Elaidi: Aslında bence en önemli olan şey sürdürülebilirlik kavramının öncelikle herkesin ev yaşamına da dahil edilmesi. Ama moda üzerinden baktığınızda bence herkes alacağı üründe “Bu tasarım ve kalite günübirlik mi, yoksa benimle uzun bir süre yaşar mı” sorusuna alışmalı. Sosyal medyanın gücü tartışılmaz ancak bu platformlar üzerinden pompalanan en güzel olma, en dikkat çeken olma, kısaca ‘en’ olma duygularının ‘daha duyarlı’ olma çerçevesine çekilmesi gerekiyor. Burada iş markalar kadar bu platformlarda sıklıkla kullanılan sosyal medya önderlerine (influencer) de düşüyor. HELLO!: 22 Nisan Dünya Günü özel sayımızda, tüm dünyada devam eden bu pandemi sürecinde okuyucularımıza ne mesaj vermek istersiniz? M. Elaidi: Zor bir dönemden geçiyoruz ve bence yeniden doğuşun sancılarını yaşıyoruz. Yeni bir dünyaya uyanacağız. Bu dünyanın hayallerimize yakın bir yerlerde olmasını istiyorsak, önce kendimizden başlamalıyız diye düşünüyorum. O yüzden bu dönemi pozitif tarafından alarak kendimizi daha derinden tanıyabileceğimiz ve geliştireceğimiz bir dönem olarak yaşamamızı arzu ediyorum. Ben şahsen böyle yapmaya çalışıyorum. RÖPORTAJ: SİNEM KIN

53


TOPLUMSAL DUYARLILIĞI YÜKSEK OLAN

DENİZ BERDAN

“ACIMASIZ BİR DÜNYADA YAŞIYORUZ” Koronavirüs nedeniyle hem kendisi ve ailesi hem de işi için yeni önlemler alan tasarımcı Deniz Berdan, her iki alanda da hayatta kalmanın öncelikli olduğunu söylüyor. Bilinçli bir çevreci olmanın, sürdürülebilirliğin ise şart olduğunu belirtiyor. Hem markası hem de kişisel yaşamında bunlara yıllardır dikkat eden Berdan ile bugünü ve geleceği konuştuk.

S

üreç herkes için belirsiz. Virüsün etkisinin ne zaman azalacağı, tamamen ne zaman yok edileceği, aşının ya da ilacın ne zaman bulunacağı henüz belli değil. Birçok kişi hem döneme uyum sağlamaya hem de ayakta kalmaya çalışıyor. Moda endüstrisi salgından en çok etkilenen sektörlerden. Birkaç yıldır koleksiyonlarında sürdürülebilirliği ön plana alan, kullandığı malzemelerden nihayi tüketiciye kadarki süreçte hep ‘daha iyi’yi hedefleyen Deniz Berdan, tüketicileri de bu konuda bilinçli olmaya çağırıyor: “Tüketicilerin sadece sürdürülebilir kıyafetler ya da vintage ürünler satın almasıyla, gönüllerini rahatlatmalarıyla iş bitmiyor. Sürdürülebilir dahi olsa birkaç giyimden sonra kıyafeti çöpe atmamak gerekiyor.” HELLO!: Toplumun farklı sorunlarına ışık tutan tasarımlarınızla dikkat çekiyorsunuz. Şimdi doğaya saygı mesajı veren tasarımlar hayata geçirecek misiniz? Deniz Berdan: Kış 2019 koleksiyonumuzun içinde bulunan organik kotonlar ve organik baskı teknikleri ile çevre bilincine odaklanmaya başlamıştık. Her şeyden önce kendi topluluğumuza karşı bir sorumluluğumuz var gibi hissediyoruz. Yaz 2020’nin ardında yine organik koton ve baskı tekniklerinin yanı sıra tüketicinin bilincini artırmaya yönelik “Gezegenimize sahip çık, bağışla ya da geri dönüştür, az yıka ve askıda kurut” sloganlarımız dokuma etiketleriyle kıyafetlerin ön yüzeylerine dikilmişti. Son olarak kış 2020 koleksiyonumuzla tamamen karbon ayak izimizi azaltacak adımlar attık. Kullandığımız tüm malzemeler, ipliğinden düğmesine, fermuarndan kumaşına çevreye duyarlı şekilde üretildi. HELLO!: Bu sürece nasıl geldiniz? D. Berdan: Sürdürülebilir üretim ve bunu sorumluluktan çıkartıp zorunluluğa getirmek tüm sektör tarafından uygulanması gereken bir durum. Bu konuda acilen regülasyonların ve yaptırımların getirilmesi gerektiğini bize doğa zaten alarm vererek gösteriyor. Özellikle hızlı tüketim markalarının gezegenimize vermiş olduğu bü-

54

yük zararın asla telafi edilebilir bir durumu kalmadı. Telafi edilmesi için tüm fabrikaların durdurulup üretimin yapılmaması gerekiyor ki bu pandemi sonucunda üretim durunca doğanın kendine gelmeye başladığını gördük. Globalde geçen sezondan beri özellikle çevre konuları gündemde ve bu çok önemseniyor. HELLO!: Son yıllarda doğal kaynakları koruma konusunda tasarım dünyasında anlamlı ve duyarlı bir yaklaşımın benimsenmesini, sürdürülebilirlik hareketini nasıl, ne şekilde ele alıyorsunuz? D. Berdan: Bunun bir trende dönüşmesini tabii ki desteklesek de trend olmasıyla beraber kandırmacaların arttığını görüyoruz. Sürdürülebilir moda maalesef pazarlama taktiğine dönüşmüş vaziyette. Bu kandırmacaların biraz araştırmasını yaptığınızda şok olabiliyorsunuz. Mesela bazı hızlı tüketim mağazaları ‘yeşil’ ya da ‘sorumluluğu olan’ diye bir bölüm ayırıyor. Elinize aldığınızda bir bakıyorsunuz karton etikette geri dönüştürülmüş yazıyor. Eğer tam incelemezseniz malzemenin tamamının geri dönüştürülmüş malzemeden yapıldığını zannedebilirsiniz. Fakat aslında sadece karton etiketinin kendisi geri dönüştürülmüş, kıyafetin kendisi endüstriyel kumaş olabiliyor. HELLO!: Büyük resme bakınca moda endüstrisi tamamen sürdürülebilir, etik ve sorumlu olabilir mi? D. Berdan: Tarım ve gıdadan ulaşıma, barınmadan giyime hiçbir sektör maalesef tamamen sürdürülebilir olamaz. Yüzde 90 sürdürülebilir bile olamaz. Ne yazık ki moda gibi tüketimin çok yüksek olduğu sektörlerde çok büyük kandırmacalar ve hayal kırıklıkları yer alıyor. Bu kandırmacalar daha ortada kumaş bile yokken iplik üretiminde başlıyor. Çok sıkı takip edilmesi gereken ve her şeyini kendi gözlerinizle görmediğiniz sürece maalesef satıcının inisiyatifine kalmış oluyorsunuz. Bir ipliğin yüzde kaçının karışım, yüzde kaçının organik olduğunu bilmeniz imkansız. Bunun yanı sıra sürdürülebilirliğin bir trende dönüş-

mesi, moda olması ile birlikte ‘Greenwashing’ durumu ortaya çıktı. Greenwashing, yeşilleme anlamına gelen bu kelime, tüketicinin içini rahatlatmak için yanıltıcı çevreci vaatlerde bulunuyor. Özellikle hızlı tüketim markalarının yeni kullanmaya bayıldığı fakat gerçekte altını dolduramadığı sürdürülebilirlik masalı maalesef gerçek değil. HELLO!: Dünyada bu bilince sahip ve çalışmalarına bu prensibi oturtmuş örnek aldığınız isimler var mı? D. Berdan: Ben gerçek linklerden doğru haberleri okuyup bir süzgeçten geçirip hayatımıza uygulamaya çalışıyorum. Şu an tamamen hayatta kalma iç güdüsüyle yapıyorum her şeyi. Çok acımasız bir dünyada yaşıyoruz artık. Sürdürülebilir modayla ilgili birçok markanın içinde bulunduğu bir data mevcut. ‘www.goodonyou.eco’ web sitesinden merak ettikleri markaların ismini yazarak o markanın etik, sürdürülebilir ve hayvan haklarına duyarlı olup olmadığını belirleyen puanlamalara göz atabilirler. HELLO!: Moda endüstrisinin durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? D. Berdan: Her ne kadar pandeminin süresi ve nihai şiddeti bilinmese de moda endüstrisi mücadelenin henüz başında. Avrupa ve ABD’de de salgınlar kötüleşti. İki yönlü harcamaların dondurulması krizi ağırlaştıracak. Ancak en çok sağlık sistemlerinin genellikle yetersiz ve yoksulluğun yaygın olduğu gelişmekte olan ülkelerde insanlar daha çok etkilenecek. Bangladeş, Hindistan, Kamboçya, Honduras ve Etiyopya gibi düşük maliyetli moda üretim merkezlerindeki işçiler için uzun süreli işsizlik, açlık ve hastalık anlamına geliyor ne yazık ki. HELLO!: Bu süreçte moda trendleri nasıl bir gelişim gösterecek? D. Berdan: Daha çok fonksiyonel tasarımlar ve yeni dönem için geliştirilebilecek inovatif anti-virüs kumaş ve malzemelerle sektör yeni bir döneme girecek. HELLO!: Diğer tasarımcılara ya da tüketicilere nasıl bir mesaj vermek istersiniz? D. Berdan: Tasarımcılar için bazı şirketlerin çevreye duyarlı kumaşları oluyor, on-


lardan yararlanmalarını tavsiye ederim. Onun dışında bütçesel olarak da yararlı olabilecek bir diğer malzeme arayışı önerimiz; üreticilerin elinde kalmış, kullanılmayan kumaşları satın alıp onları tekrar kullanmak olabilir. Bu arada şunu da söylemek gerek. Tüketicilerin sadece sürdürülebilir kıyafetler ya da vintage ürünler satın alması, gönüllerini rahatlatmalarıyla iş bitmiyor. “Aman nasılsa sürdürülebilir kıyafet” diye düşünüp birkaç giyimden sonra kıyafeti çöpe atmamak gerekiyor. Tüketicilere ise tüketim karantinasına girmek değil ama hızlı moda markalarına kanmadan gerçek sürdürülebilir çevre dostu markalardan, ihtiyacınız olan kadarını tüketme önerisinde bulunabilirim. HELLO!: Yeni tasarımlarınızdan bahseder misiniz? D. Berdan: Denimde üç farklı ürün kullandık. Kenevir, pamuk karışımlı antibakteriyel denim, tüketici kullanımı sonrası geri dönüştürülmüş denim ve çamur boya kullanılarak ekolojik boyanmış denim. Geri dönüştürülmüş multi likralı aktif kumaşlar, ipek dokulu naturel Lenzing lifleri ile dokunmuş satenler ve üreticilerde arta kalan koton kumaşların geri kazandırılmasından oluşan farklı dokular kullanıldı. HELLO!: Hayatınızdaki ‘moda’ tercihlerinizi sürdürülebilir kılmak için neler yapıyorsunuz? Siz nasıl giyinmeyi tercih ediyorsunuz? D. Berdan: Pandemiye kadar uzun zamandır vintage ve ikinci el adreslerden alışveriş yapıp kendi koleksiyonumuzdan stokta kalanlar ve beğendiğim birkaç tasarımcıdan birkaç parça şeklinde bir alışkanlığım vardı. Sektörün içindeyken, iki sezon sonrayı tasarlayıp onunla uzun süre geçirince doğal olarak bireysel trend hedefiniz de olunmuyor. HELLO!: COVID-19 sonrasını değerlendirir misiniz? D. Berdan: Bu dönem hem fiziksel hem de iş olarak hayatta kalabilmek öncelikli hedefimiz. Bu fırtınanın tam olarak ne zaman dineceğini bilmek imkansız. Ancak her şey, uygulanabilir bir antiviral tedavinin keşfi ve bazı uzmanların en az 12 ila 18 ay uzakta olduğu söylenen bir aşının sunulması ile bağlantılı olacaktır. Bu belirsizliğin üstesinden gelmek moda liderleri için kolay olmayacak. Oyuncuların kararlı olması ve yenilenen enerjiyle ortaya çıkmak için kurtarma stratejilerini harekete geçirmeye başlaması gerekiyor. Kriz, moda endüstrisini değişime sokacak bir katalizör. Şimdi hepimiz için koronavirüs sonrası dünyaya hazırlanma zamanı.

“Kriz, moda endüstrisini değişime sokacak bir katalizör. Şimdi hepimiz için koronavirüs sonrası dünyaya hazırlanma zamanı. Her alanda olduğu gibi bizim sektör de evrilmek zorunda.”

RÖPORTAJ: FİGEN NALAN ÖZKAN

55


“Moda dünyasının temelden sarsılacağını düşünüyorum. Son yıllarda öne çıkan ancak bir marketing trend gibi algılanan sürdürülebilir moda, gerçek bir zorunluluğa dönüşecek.” 56


ZAMANSIZ, YARATICI VE IYI KALPLI

ARZU KAPROL

“YENI BILINÇ, TÜM CANLILARA SAYGI VE SEVGI ÜZERINE YÜKSELIYOR” Arzu Kaprol, “Belki de ilk defa tüm canlıların birbiriyle ne kadar bağlı olduğunu fark ediyoruz. Yaşam bize çok net olarak gösteriyor ki, bütüne saygılı davranmadan bir hayat olamayacak” diyerek söze başlıyor. Kariyerinde 20 yılı geride bırakan, enerjisi ve hayata bakış açısından ilham aldığımız Kaprol, yeni düzende hangi sorulara cevap aramamız gerektiğini ve sürdürülebilir doğa dostu markasının yola nasıl devam edeceğini anlatıyor.

D

aha az tüketip daha çok yaratacağımız, tüm canlılarla ve doğa ile bir olduğumuzu idrak ettiğimiz yeni düzende, dünyanın en popüler ve tüketime dayalı sektörlerinden biri olan modaya bakış açımız nasıl değişecek? Bu soruyu kapsamlı hallerde doğanın savunucu moda tasarımcılarından biri olan Arzu Kaprol’e sorduk; “Neyi büyütmek istediğimiz tamamen bizim tercihimizde. Bugün ve her zaman, benim kişisel tercihim, yaşamı iyileştiren kıyafetler olacak” diyen Kaprol’den, geçtiğimiz bu zorlu dönemi, adaptasyon sürecinde neleri düşünmemiz gerektiğini ve markasını yeni düzende nasıl devam ettireceğini konuştuk. HELLO!: Her olanın olduğu anda mükemmel olduğunun farkındalığında yaşayan birisiniz. Bu süreçten neler öğrendiniz? Esnediğiniz ya da zorlandığınız zamanlar oluyor mu? Arzu Kaprol: Her değişiklik ya da her yeni süreç insanı önce çok zorluyor. Beklenmedik şekilde gelen bu COVID-19 süreci bende sırasıyla, önce yaşasın evdeyiz coşkusu, ardından en iyisi yapamadıklarımızı yapalım, neler öğrenebilirim, neleri geliştirebilirim heyecanı, ardından da acaba bundan sonra dünya nasıl olacak hüznü getirdikten sonra; birinci ayı tamamladığımız bugünlerde, bu sürece ben nasıl katkı sağlarım, bundan korunmak için kime nasıl yardımcı olabilirim duygusunu yükseltti. Çalışma saatlerimi, iş akış halindeki kabulümü çok değiştirdi ve hepsinde de oldukça zorlandığımı itiraf etmeliyim. HELLO!: Daha önceki röportajımızda, “Bazen sadece olanı kabul etmek ve izin vermek, her ne yaşıyorsanız onun iyi ya da kötü mutlaka geçeceğini bilmek. Yaşamı nezaketle karşılamak...” demiştiniz. Bu dönemde kabule geçmek biraz zorlayıcı olabilir. Üstesinden nasıl geliyorsunuz?

A. Kaprol: Kabul ettiğim temel şey, bu yaşamda birlikte olduğumuz. Her ne oluyorsa birlikte bunu oluşturduğumuz ve birlikte bunu aşacağımız. HELLO!: Kuantuma göre evrende her şeyin bir nedeni vardır. Sizce insanlık bu pandemiden bir şeyler öğrenerek daha ‘vicdanlı ve doğaya saygılı’ olabilecek mi? A. Kaprol: Bir yandan evdeki ofislerimizde geçen günler, yaratılan özel mesafeler varken, diğer yandan Venedik kanallarında yunuslar tekrar yüzüyor. Fabrikaların, işyerlerinin durması, trafikteki araçların azalmasıyla soluduğumuz hava kalitesi iyileşiyor ve insan dışındaki tüm canlılar yeniden rahatça ‘sokaklara’ dönüyor. Ve tüm bu değişimler uzun zamandır belki de bu kadar yüksek sesle dile getirilemeyen bir gerçeği gösteriyor; insan ırkı sorumsuzca dünya kaynaklarını kendi çıkarına kullanıyor. Yeni bilinç ise artık bunu tolere edebilir durumda değil. Yeni bilinç tüm canlılara saygı ve sevgi üzerine yükseliyor. Belki de ilk defa tüm canlıların birbiri ile ne kadar bağlı olduğunu fark ediyoruz ve bundan sonra yaşamın önceki gibi olmayacağına inanıyorum. Yaşam bize çok net olarak gösteriyor ki, bütüne saygılı davranmadan bir hayat olamayacak. Bizim de şu anda bunu duyabildiğimize inanıyorum. HELLO!: Tüketime odaklı bir toplumda yaşıyor olmanın aksine şu an hepimiz evlerimize kapanmış durumdayız. Sürecin sonunda tüketmekten ziyade üretime geçeceğimizi ya da ‘bilinçli’ tüketeceğimizi düşünüyor musunuz? A. Kaprol: Kesinlikle! Moda dünyasının temelden sarsılacağını düşünüyorum. Son yıllarda öne çıkan ancak bir marketing trend gibi algılanan sürdürülebilir moda gerçek bir zorunluluğa dönüşecek. Tüm moda sektörünün parametreleri değişecek

bugünden sonra. Dünyaya saygı çerçevesinde yepyeni satın alma önceliklerimiz olacak ve daha az ama daha nitelikli ürünleri satın alacağız. İpliğin, kumaşın, dikimin kim tarafından, nerede, ne koşullarda ve ne zaman hatta ne kadara yapıldığını bilmek isteyeceğiz, ‘fair-trade’ bir zorunluluk olacak. HELLO!: Bir sohbetimizde “Hiçbir alan bilinçsiz tüketim üzerine oluşmamalı” demiştiniz. Ve her zaman da sürdürülebilir tasarımlara imza atıyorsunuz. Bu süreçte sürdürülebilirliğin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anladık. Bu konuda neler söylemek istersiniz? A. Kaprol: 2050’de dünya üzerinde yaklaşık 9,8 milyar insan yaşayacak. Kritik seviyelerde olan kaynaklarla hayatımızı sürdürmeye çalıştığımız bugüne göre 4 milyar daha fazla tüketicinin etkisi ise bugün tahmin edilemeyecek bir seviyede. Pamuk ve yün gibi ham, işlenmemiş ve geri dönüştürülebilen malzemeler, birçok farklı malzeme gibi azalıyor. Bu sebeple, moda tasarımcılarına, giysi tasarımının ötesinde büyük bir görev düşüyor; bütünü ve tüm aşamaları tasarlamak. Kıyafet ilk gardırobunda ömrünü tamamladıktan sonra sürecine nasıl devam edecek? Sürdürülebilir bir üretim süreci, kaynakların doğru kullanımı için ilk aşamayı oluşturacak. Benim gözümde, anısı olan kıyafetler tasarlamak ve uzun ömürlü kıyafetlere yatırım yapmak, aslında sürdürülebilir bir moda dünyasının da ana kriterlerini oluşturuyor. HELLO!: Sizce tüm dünyadaki moda sektörü, köklü markalar ve tasarım dünyası pandemiden sonra yarattıkları tüketim bilincini değiştirecek mi? A. Kaprol: Üretim süreçleri gibi, tüketim süreçlerinin de parametrelerinin yeniden yazılacağına inanıyorum. Her şeyin elimizde sonsuz bir kaynak olma-

57


Bu bej kumaşın türü cupro. Tamamen sürdürülebilir selülozik bir elyaf. Aynı zamanda üretim süreci de yine sürdürülebilirlik esaslarına dayalı olarak yönetiliyor, konvansiyonel kumaşlara göre daha az sera gazı salımı sağlarken aynı zamanda su tüketimi çok büyük oranda azaltılmış.

dığını zor bir yoldan, tüm insanlık birlikte öğrendik. Bu süreç tüketim alışkanlıklarımıza da yansıyacak ve bu süreçte öğrendiğimiz birçok geri dönüşüm kapasitesini hayatımıza uygulamamızı sağlayacak. İnanıyorum ki bu süreçten sonra ‘tüketici’ kelimesini de yeniden idrak edebiliriz. Ana konu tüketmek değil, bilinçli kullanım olacak. HELLO!: Daha az ve daha nitelikli tüketimin kodlarını keşfetmemiz mümkün mü? A. Kaprol: Bu süreç, sadece ‘emtea’ olarak değil ama öz enerji kaynaklarımızın da yani kişisel enerjimizin de ne kadar kıymetli olduğunu bize gösterdi. Evlerdeki yeni karantina döneminde, ruh-beden-zihin sağlığımızı korumak belki de her zamankinden

58

çok özen ve emek gerektirdi. Bu süreçte ne yediğimiz ve kimlere nasıl bir özen ile zaman ve emek verdiğimiz, yaşamın belki de özünü oluşturuyor. HELLO!: “Dijital çağda pek çok şey hızlı ve umursamaz ama her etki tam zıddını da yüceltir” demiştiniz. Pandemiden sonra anlatılan yeni dünya düzeni biraz korkutucu... 5G teknolojileri, çipler ve daha birçoğu... Bu konuda neler söylemek istersiniz? Pozitif alanı daha çok büyütmek mümkün mü? A. Kaprol: Neyi büyütmek istediğimiz tamamen bizim tercihimizde bugün ve her zaman çipler, 5G, yeni para anlayışı bunların hepsi şu anda yeniden kurgulanmakta. Bu yeni düzen içinde, sorumluluk alıp, ken-

“Benim gözümde, anısı olan kıyafetler tasarlamak ve uzun ömürlü kıyafetlere yatırım yapmak, aslında sürdürülebilir bir moda dünyasının da ana kriterlerini oluşturuyor.” di alanımızdan, neyi büyüteceğimiz, neyi iyileştireceğimiz, neyi değiştireceğimiz dikkatli düşünmemiz gereken konular. Benim kişisel tercihim, yaşamı iyileştiren kıyafetler olacak. HELLO!: Pekiyi gelecek olan yeni düzen ve teknolojiler sizce moda sektörünü nasıl etkileyecek? A. Kaprol: Kıyafetlerimizle ilişkimiz daha uzun süreli olacak. Aldığımız bir şeyi gerçekten düşünerek alacağız. Kıyafetlerin nereden geldiği, hangi kimyasallardan geçtiği, benim cildime, doğaya, bunu üreten insanlara ne yapabileceğini, eğer uzak bir yerden geldiyse nasıl geldiği ve dünyaya ne etki yaptığını bilmek isteyeceğiz. Ve bu sorularımız bundan sonra yeni normları oluşturacak. HELLO!: Bir sohbetimizde “Aşktan da denemekten de asla vazgeçmemek gerek. Neyi, neden hissettiğini anlamaya çalışmak, kendini ve içinde yaşadığın hali her an fark etmek ve keyfini çıkarmak lazım” demiştiniz. Elbette bakış açımıza göre değişir ama bu süreç kendi içimize dönmek ve farkındalığımızın artması için bize fırsat sunuyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Cümlenize eklemek istediğiniz şeyler var mı? A. Kaprol: Değişen bir yeni yaşam gerçekliğine şahitlik ediyoruz. Bilinen tarih içinde, dünya böyle bir süreç yaşamadı. Bunu yaşıyor olmanın hem sebebi hem de şahidi olduğumuz gerçeklikte, bundan sonrasını bu bilgi ve bilinçle yaratabiliriz. Önce kendimizi, yaşadığımız dünyamızı yani yuvamızı tanımak ve akabinde bize yuva olan bu bedene ve dünyaya nasıl daha iyi bakabilirizi düşünerek. HELLO!: Markanız için yeni dünya düzeninde belirlediğiniz yeni disiplinler var mı? Yola nasıl devam edeceksiniz? A. Kaprol: Her şey yeniden tanımlanıyor ve ben de kendi markamla ilgili tasarım yolculuğumda, önümde yeni bir dönemeç olduğumun bilincinde ilerliyorum. Uzun zamandır konuştuğum, farklı alanlarda yaptığım, sürecine destek olduğum çalışmalar artık yaşam gerçekliği olarak, tasarımlarımın vazgeçilmezi olacak. Yaşam sadeleşiyor, netleşiyor ve hepimiz buna şahidiz. Şükürler olsun. RÖPORTAJ: BÜŞRA NAZLAN ÜNEGÜL


D E S I G N PO R T R A I T.

B&B Atoll, seat system designed by Antonio Citterio. www.bebitalia.com

B&B Italia Stores: Ortakรถy Dereboyu Cad. No: 78 34347 Istanbul - T. +90 212 327 05 95 - F. +90 212 327 05 97 Cinnah Cad. No: 66/1 ร ankaya/Ankara - T. + 90 312 440 06 10 - F. +90 312 440 05 94 www.mozaikdesign.com - info@mozaikdesign.com


SANATI TASARIMLA BULUŞTURAN

DERİN SARIYER “MÜSTAKİL EVLERİN DÖNEMİ BAŞLAYACAK”

“Daha radikal, işin özüne fokuslanabilen, ruhumuzu ortaya koyabileceğimiz, cesaretli davranmaktan kaçınmayacağımız yepyeni bir dönemin kapısı açılacak.” 60


Derin Design Art Direktörü, müzisyen Derin Sarıyer, salgının sadece fiziksel ve ruhsal sağlığımızı değil, yaşam alanlarımızı da büyük bir ölçüde şekillendireceğini söylüyor. Salgın bittiğinde, dikey bloklar döneminden müstakil evlere geçiş olacağını belirtiyor.

İ

ki-üç katlı apartman dairelerinden gökyüzüne uzanan rezidanslara ve iş için plazalara hızlı geçiş yaptığımız modern dünya, koronavirüs salgını ile birlikte yaşam alanlarımızı da gözden geçirerek filmi geriye sarıyor. Tek katlı evlerin olduğu döneme, açık ofislerde çalışmak yerine evden çalışma modeliyle korunaklı alanlara geçmeye hazırlanıyor. Çünkü salgın ile birlikte hayatı yeniden sorgulayan insanoğlu; küçük, doğal, huzurlu ve en önemlisi sağlıklı alanlar yaratmayı odağına koyuyor. Derin Design Art Direktörü ve müzisyen Derin Sarıyer, 2020’de yaşanan salgın süreciyle birlikte dekorasyon dünyasında bu trendlerin daha da yükselişe geçtiğini anlatıyor. HELLO!: Koronavirüs süreci yaşamımızda ve tasarım dünyasında nasıl bir etki yaratıyor? Derin Sarıyer: Koronavirüs salgını, dünyada şu anda yaşamakta olan insan jenerasyonlarının hayatlarında bugüne kadar başlarına gelen en belirleyici, derinden etkileri olan bir olay. Bu gerçekliğin altını kalınca çizmemiz gerekir. Salgın bize sadece fiziksel kırılganlığımızı hatırlatmakla kalmıyor, ekonomik güvenliğimizin altını kazıyor, gündelik rutinlerimizi ters yüz ediyor, planlarımızı hasara uğratıyor, akrabalarımızdan, arkadaşlarımızdan izole ediyor. Tabii en önemlisi ise birebir canımızı tehdit ediyor. Dışsal bir fenomen olan bu salgının yavaştan içsel etkilerini hissetmeye başlıyor oluşumuz da yine çok önemli bir durum. Dünyayla, insanlarla olan bağımızı temelden etkiliyor bu yaşadıklarımız. Bu kriz geniş bir belirsizlik çukuruyla karşı karşıya bırakıyor hepimizi. Ne düşüneceğimiz, bu yabancı koşullarda ne yapmamız gerektiğiyle ilgili kafalarımız karışık. Kimler virüse maruz kalacak? Sevdiklerimize ne olacak? Ne zaman? Testler işe yarıyor mu? Yaşayacak mıyız? İşimiz ne olacak? Gelirlerimiz düşecek mi? Bu belirsizlik kokteylinin anksiyeteye yol açması doğal. İnsan zihninin netice iştahı vardır. Kafamızda neticelendirilmemiş durumlar bizi rahatsız eder. Tünelin çıkışını görmek ister zihnimiz. Böylesi köşeye sıkışmışlık hallerinde psikolojimizi rahatlatacak basit fakat yanılsamalı, siyah beyaz açıklamalara meyledebiliriz. İnkar havuzunda yüzeriz. Ya da tam aksi istikamete savrulup bize faydası dokunmayacak panik haline geçebiliriz. Özellikle böylesi dönemler, şeffaf ve bilimi

kendine referans alan yöneticilere en fazla ihtiyaç duyulan zamanlardır. Bir yandan da evlerimize kapanmış vaziyetteyken, sanki bütün dünyayla yeni bir ilişki formatına geçtik. Aynı endişeleri paylaştığımız, tek bir konuya bütün dünyanın odaklanmasından doğal bir insani yakınlık teması doğdu. HELLO!: 2020’nin dekorasyon trendleri sürdürülebilir, natürel ve daha minimal bir tarzın yükselişe geçtiğini gösteriyor. Yaşam alanlarımızda eşyalar azalıyor, ferahlık ve doğallık artıyor. Şimdilerde yaşam alanları daha önemli bir hal aldı. Bu yaşam alanları için ‘sürdürülebilir’ neler öneriyorsunuz? D. Sarıyer: Önceliklerimizi rasyonel bir tavra kaydıracağımız, kozmetik, yapay, gelişigüzel stillerle oyalanmayacağımız yeni bir dönem başlayacaktır bu salgın tamamen atlatıldığında. Daha radikal, işin özüne fokuslanabilen, ruhumuzu ortaya koyabileceğimiz, cesaretli davranmaktan kaçınmayacağımız yepyeni bir dönemin kapısı açılacaktır. Yüksek yapılar tasarlanırken çok fazla sayıda insanı aynı çatı altında topladılar. Sağlık ve hijyen gözetimi minimum düzeydeydi. Asansörler, kapı kolları, yüzeyler ve komşular... Müstakil evlerin dönemi başlayacak. Kiraları ve satış fiyatları uygun müstakil evler inşa edilecek, belki şehirlerin sınır bölgelerinde. Bu evlere talep olacak. Küçük ve huzurlu evler. Ofislerde açık plan yerleşimlerin dönemi kapanacak. Yeniden kişisel odalar devreye girecek. Ofislerin ve evlerin sularını filtreden geçirebilecekleri sistemler oluşturulacak. Aynı şekilde, dışarıdan gelen hava filtreden geçtikten sonra evlere dağılacak. Aydınlatma sistemlerinde ultraviyole radyasyon içeren ürünler devreye girecek. Zararlı bakteri ve virüslerin etkisiz hale getirilmesinde katkısı olan her teknolojik gelişme gündeme oturacak. HELLO!: Bundan sonraki süreçte karşımıza neler çıkacak? D. Sarıyer: Şu anda insanların çoğunluğu evden çalışıyor. Bu dönem bittiğinde evden çalışmaya devam etmek ve bunu kalıcı bir yaşam biçimi kılmaya istekli insan sayısında artış olacak. Evin gelişigüzel bir yerinde çalışmak değil, özel bir alanı tamamen kişisel ofise çevirmek ve bu bölümü uzaktan çalışmayı kolaylaştıracak bütün iletişim teknolojileri ekipmanlarıyla donatmak önem kazanacak. RÖPORTAJ: FİGEN NALAN ÖZKAN

61


PODYUMDAN EVE

EKO-ORGANİK EVLER SOYUT DESENLER PEMBE VE KIRMIZI ÇİFTİ BİYOFİLİ

MİKRO YAŞAM ALANLARINA MOBİLYA VE ÇÖZÜMLER ISSN 1305-5135

YÜZEY KAPLAMALARI

TOPHANE, PERA VE ÇUKURCUMA TARİHİ BİNALARDA MODERN STİLLER

9 771305 513007

N İ S A N / M AY I S 2 0 2 0 2 0 2 0/01 2 0 T L K K T C 2 5 T L

ÖZEL EKİNİZ BAHÇE MOBİLYALARI

TREND PASTEL BAHAR

TIKLAYIN

TÜRK İÇ MİMARDAN ZEN STİLİ LOS ANGELES EVİ ÜNLÜ TREND AVCISI LI EDELKOORT’TAN 2020 PSİKOLOJİSİ İÇİN ÖNERİLER

EVİNİ

İNDİRİN EDIDA 2020 TÜRKİYE ÖDÜLLERİ VERİLDİ

RENKLENDİR!


“Tıklayın, indirin!”

NİSAN sayımızda bol bitkili ve doğayla uyumlu evler, bahar sofraları, yatak odası stilleri, PASTEL TEMALAR @maisonfrancaiseturkey

maisonfrancaiseturkey

MF_Turkiye


UNUTULMAZ SEYAHATLERİN YERYÜZÜ KARELERİYLE

“KALBİM DOĞADA KALDI” Ünlü isimler doğa ile iç içe geçirdikleri seyahatlerin, yaptıkları tüm gezilerden çok daha farklı ve özel olduğunu söylüyor. Tabiatla buluştukları o unutulmaz anların ölümsüzleştiği kareleri bizlerle paylaşan gezgin ruhlar, o güne ve yarına dair duygularını da anlattılar. Hepsinin hemfikir olduğu ortak nokta ise doğanın büyüleyici ve iyileştirici gücü. Gelin evlere kapandığımız bugünlerde, ünlü isimlerin gözünden dünyanın farklı noktalarına yolculuk yapıp doğayla buluşalım. KEMAL ATILGAN - FİGEN NALAN ÖZKAN - BÜLENT KAYA - MURAT TAMAY

62


AYŞE BOYNER “Doğa seyahatlerimin yeri ayrı”

S

eyahat etmeyi, yeni yerler keşfetmeyi seven Ayşe Boyner, bunlardan en çok doğayla iç içe olduklarını sevdiğini söylüyor. Ve onlarca seyahatinden birini bize anlatıyor: “Geçtiğimiz yaz arabayla Kaliforniya’dan başlayıp Arizona ve Utah’a uzanan bir geziye çıktık. Benim en sevdiğim seyahatler doğayla iç içe olduklarım. Toplam 3000 km yol gitmişizdir. Başından sonuna her yer o kadar büyüleyiciydi ki. Kaliforniya’da Joshua Tree’de kaktüs dolu çölde başlayıp Utah ve Arizona’da bambaşka bir manzarası olan kızıl kayalarla karşılaşıyorsun. Utah’tan Yosemie’ye gidince de her yer yemyeşil, ağaçlık, granit kayalıklar ve şelaleler var. Her gün dere tepe gezdik, tırmandık. Bazı geceler kamp kurduk, bazı geceler motellerde kaldık. Bu fotoğraftaki yer Coyote Buttes ve milyonlarca yıl önce kum tepelerinin sıkışıp kumtaşına dönüşmesiyle oluşmuş muhteşem bir yer. Çizgi çizgi olan bu tepelerin taşları çok hassas ve kırılgan; o yüzden yürürken zarar vermemeye dikkat etmek gerek.”

ARİZONA, UTAH

63


İNCİ AKSOY “Claude Monet’nin bahçesi beni büyüledi”

G

ecen yıl yaz tatilinde gittiğim Fransa’da empresyonizm deyince ilk akla gelen sanatçı Claude Monet’nin Giverny’deki muhteşem doğanın içinde yer alan evi beni adeta büyülemişti. Fransız empresyonist ressam Monet’nin birbirinden güzel tablolarına esin kaynağı olan bu muhteşem doğal güzellikteki bahçesi görülmeye değer. Bahçenin içinde yeşilin binbir tonu ağaçlar, birbirinden güzel çiçekler ile büyüleniyorsunuz. Bahçede Monet’nin tabloları içinde yürüyor duygusuyla hayallere dalıyorsunuz. Sanatçının 50 yaşında doğada yaşamayı seçerek Paris’ten geldiği Giverny ve 36 yıl yaşadığı kır evi doğanın insan hayatındaki yerini ve yaratıcılığa etkisini gösteriyor.

GIVERNY

64


FLORİDA

AYŞEGÜL DİNÇKÖK “İnsanoğlu tabiatın sınırlarını zorluyor”

F

otoğraf sanatçısı ve profesyonel dalgıç Ayşegül Dinçkök, okyanusun tüm güzelliklerini sergilerinde gözler önüne seriyor. 2016’da Florida’da West Palm’den tekneyle ulaştıkları Jüpiter Point’e dalıp çektiği, ‘Derin Tutku Yanılgı’ sergisinde yer alan bu fotoğrafıyla doğaya olan tutkusunu anlatıyor: “Bu fotoğraf içinde o kadar çok şey barındırıyor ki bu kısa satırlara sığdırmak

oldukça zor. Öncelikle, tabiatın kendi içindeki uyumundan bahsedeyim. Eğer okyanusun 30 metre altında kıyıdan millerce uzakta iki kadın, köpekbalıkları ile bu şekilde bir uyum yakalayabiliyorsa bunun tek nedeni birbirlerine ve tabiata gösterdikleri anlayış ve uyumdur. Bizler tabiatın sınırlarını zorluyoruz. Yılda 100 milyondan fazla köpekbalığı insanlar tarafından öldürülüyor ve siz şu satırları okurken bile dakikada yaklaşık 190 köpekbalığı sadece yüzgeçleri için yok ediliyor. Dünyamızın geleceği için okyanusların yaşaması gerek ve okyanuslar köpekbalıkları olmadan ya-

şamlarına devam edemiyor. Aynen yeryüzünde kadınlar gibi... Kadınların şiddete maruz kalmamaları, eğitimden yoksun bırakılmamaları, iş gücüne katılmaları ve ekonomiye katkıları çok değerli… İnsanlık devamlı tabiatın sınırlarını zorluyor ve işte bunun sonucunda da bugün yaşadığımız gözle görülemeyen ama hayatımızı tehdit eden bir virüs ile savaşmak zorunda kaldık. Bu savaştan nasıl galip çıkılacağı da henüz bilinmediği gibi bundan öğrenilecek çok önemli dersler olduğunu düşünüyorum. Yeni dünya umarım tabiata ve kadınlara saygılı ve uyum içinde olacak.”

65


BEYZA UYANOĞLU SEYŞELLER

GÖCEK

“Doğanın korunması lazım”

2

019 yılının ocak ayında gittiğim Seyşeller tatilinde inanılmaz keyifli anlar yaşamıştık. Ocak ayının sonuydu ve İstanbul’da havalar soğuk, kasvetliyken Seyşeller seyahati insana çok iyi geliyor. D vitamini almak, doğayla, kelebeklerle, kuş sesleriyle dışarıda yürüyüş yapmak, bisiklete binmek, mavinin ve yeşilin sonsuz tonlarıyla kucaklaşmak inanılmaz güzeldi. Sımsıcak deniz, turkuazın tonlarını yansıtıyordu adeta. Çok dinlendirici ve huzur verici bir deneyim olmuştu benim için. Gördüğüm en az binanın olduğu yerdi. Havaalanından otele kadar yolda gezen büyük kaplumbağalarla karşılaştık ve nerdeyse hiç bina görmedik. Çiçekler de çok çeşitliydi. Muhteşem bir doğası vardı. İnsanlığın verebileceği zararlardan korunması en büyük dileğim.

SÜLEYMAN ORAKÇIOĞLU “Doğanın sunduğu mucizeleri koruyalım”

D

ünya üzerindeki her canlı ve doğanın ürünü olan her şey korumaya ve yaşatmaya değerdir. Beni özellikle ülkemizde gerek manzarası, gerek doğası ile en çok etkileyen yerlerden biri Göcek olmuştur. Temiz havayı ciğerlerimize çekebildiğimiz, yeşille mavinin tüm tonlarını bir arada görebileceğimiz, dünya üzerindeki en güzel yerlerden biridir. Hemen her yıl mutlaka tatil için ailece gittiğimiz ve harika anlar yaşadığımız Cennet Göcek’in o muhteşem doğasının fotoğraflarını çekmek de büyük keyfim. Hem kendimiz hem de bizden sonraki nesiller için, son yıllarda olumsuz etkilerini daha da net bir şekilde gördüğümüz küresel ısınmayı durdurmak ve doğayı eski haline getirmek için kolları sıvamak ve hem kendi sektörümüz hem de tüm insanlık adına aldığımız her aksiyonun doğayı korumaya yönelik olmasına özen göstermemiz gerekli. Doğayı ve doğanın insanlara sunduğu mucizeleri hep birlikte koruyabilmek dileğiyle; ‘Dünya Günü’ kutlu olsun.

66


KARADENİZ

ARZU SABANCI “İlahi düzen bize bunu zorla öğretecek”

A

rzu Sabancı, Haziran 2019’da liseden beş kız arkadaşıyla birlikte Karadeniz’deydi. Artvin Arhavi’de babasının aile evinde kaldılar. Artvin’de Borcka Karagöl ve Trabzon’da Sümela Manastırı’nı gezdiler. “Sevdiğim arkadaşlarıma babamın doğup büyüdüğü yeri göstermiştim. İlk defa geldikleri Karadeniz Bölgesi’ndeki muhteşem doğa karşısındaki hayranlıklarına şahit olmak ve onlarla beraber güzel anılar biriktirmek harikaydı. Eminim yakında buna yenilerini ekleyeceğiz” diyen Sabancı, doğaya karşı hassasiyetini bir kere daha bizimle paylaştı: “Yıllardır doğaya verdiğimiz zararı artık anlamamız lazım. İlahi düzen, biz bunu anlamadıkça bize zorla öğretiyor. İnsanlar eve kapanıp doğayı kirletmedikçe doğa kendine geliyor. Venedik Kanalı’nda bu dönemde, kanallardaki su bile berraklaşmış, balıklar görünmeye başlamış. Çin’de hava kirliliği azalmış. Evren bizim yapamadığımız dengeyi bize zorla da olsa öğretiyor. Umarım biz insanlar bu durumdan en az zararla ve birçok ders alarak çıkarız. Ve yine eminim ki biz inatla öğrenmediğimizde bunu bize öğretene kadar bu döngü devam edecek.”

67


GAMZE KEÇELİ “Hayran kaldığım şehir”

B

alayımızda harika bir İtalya turu yapmış ve Floransa’ya gitmiştik. Şehrin kendine özgü karakteristik binaları sanki çok eski yıllardan bir film setini anımsatmıştı bana. 2017 yılında 7 Mayıs’ta çekmiştim bu fotoğrafı. Evlenmeden öncede gitmiştim Floransa’ya fakat o zaman bu kadar çok detaylı gezip keyfine varamamıştım. Düğünümüzün hemen ardından Venedik’ten geldiğimiz Floransa, bu kez bize bütün güzelliklerini hediye olarak sunmuştu. Güneşin batışını Michelangelo Tepesi’nden izledikten sonra ona bir kere daha hayran kalmıştım.

FLORANSA

68


NESLİŞAH ALKOÇLAR DÜZYATAN “Afrika seyahati çok anlamlıydı”

11

Ağustos 2017’de eşim Engin Altan Düzyatan ile gittiğimiz Afrika seyahati benim için çok anlamlıydı. Masai Mara’ya (Kenya) Afrikalı çocuklara ve halka sürdürülebilir temiz su kaynakları sağlamak için eşimin hayata geçireceği yardım projesi için gitmiştik. Oradaki insanlar için su kuyusu açtırmıştık ve onlar için hayati önem taşıyan çok önemli bir şeyi hayata geçirmenin mutluluğunu yaşamıştık. Doğayla, hayvanlarla iç içe olmak oradaki insanlara bir nebze de olsa yardım eli uzatmak için gittiğimiz bir seyahatti. Bana tabii ki kendimi çok güzel ve farklı hissettirmişti. Eşim, orada vahşi hayvanların, yiyecek ve su bulmak için çıktıkları göç yolculuğunu fotoğraflayarak özel bir belgesel hazırlamıştı. Vahşi doğa fotoğraflarından oluşan ‘Sen De Tanık Ol’ adını verdiği kişisel fotoğraf sergisi İstanbul’da Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nde sergilenmiş ve çok büyük bir gelir sağlanmıştı. Ve bu gelirle oradaki insanlar için su kuyuları açıldı.

KENYA

69


TUĞÇE EYİLİK “Doğaya saygılarımla...”

2

010 yılında yapmış olduğum Güney Afrika gezisi benim için çok özel bir dönemde olmuştu. Oğlum Efe Pasha’dan ilk ayrı ve uzak kaldığım bir geziydi. Ancak dünya üzerinde Güney Afrika hayatım boyunca en çok merak ettiğim ve heyecanla gidip görmek istediğim yerlerden biriydi. Doğal yaşamın tadını deneyimlediğim bir ülkeydi. Doğada yaşayan canlıların en ufak bir böcekten, kuşlardan tutun da filler, zürafalar, gergedanlara hatta en vahşi hayvanlara bu kadar yakından tanıklık etmenin güzelliği tarif edilemezdi. Yerli halkın yaşam biçimleri, yemekleri ve doğası ile ruhuma çok iyi gelmiş olduğunu bugün gibi hatırlıyorum. Oğlumun bebeklik döneminde olmasını sanki tüm canlılar da hissetmişçesine, oradaki yerleşik kişilerin bile az rastladığı, nerdeyse tüm hayvanların yavrularını görebilme imkanım olmuştu. Hele ki yerli bir kabilenin de bebeğini kucağıma verdiklerinde dünyalar benim oldu. Sanıyorum doğal yaşamları görmek, hissetmek beni o günlerde ayrı bir olgunluğa ve bilince ulaştırdı. Bugün ise koronavirüsün böylesine vurduğu dünyamızda ilk andan itibaren düşünüp dile getirmiş ve “Doğanın haklı intikamı” demiştim. Benim için dışarıdan bakıldığında şehir hayatımızdaki koşturma, aile, okul ve çalışma hayatından çok anlaşılmasa da iç dünyamda gerçek bir Amazonlu var. Daha doğrusu doğanın her noktasına, ağacından canlılarına, denizlere ve deniz altındaki güzelliklerine yani doğanın her damlasına yakın olmak isteyen ve doğaya aşık bir ruh olduğumu söylemeliyim... Şimdi bugünlere gelirsek, bilsem de çok yapamadığım birçok şeyi yapıyor ve dikkat ediyorum. Yani israf etmemeye çok dikkat edip doğalı kullanmaya, anlamaya ve etrafıma anlatmaya başladım... Umarım bir son umut, bir son şans bu insanlığa tanınmıştır. Doğanın bir dengesi var ve bilmiyoruz... Ama şimdi sadece insanlar arasındaki ‘sosyal mesafe’ değil, doğamıza olan mesafemizi de koruyalım. Artık doğayı rahatsız etmeyip uyum sağlayalım... Son olarak şimdi hepimizi doğaya ve sevgiye davet ediyorum... Doğaya saygılarımla...

70


GÜNEY AFRİKA

71


ELİF DÜRÜST “Hayat böyle anlar için var”

E

lif Dürüst dört yıl önce, kızı Yasemin ve arkadaşı Zeynep Saatçiler ile 10 günlük Sri Lanka tatili yapmış. Elif Dürüst, “Mistik bir ortamda, doğanın güzelliği, yaşamın gerçekleri karışmış bir durumda. Hayat böyle anlar için var belki de...” diye duygularını bizimle paylaşıyor ve Sri Lanka ile ilgili bilgi veri-

yor: “Sri Lanka, 1.340 kilometrelik sahil şeridine sahip. Muson yağmurları etkisi altında kalan bir iklimi var. Pidurutalagala Dağı ülkenin en yüksek zirvesi. Doğal kaynağı bol olan bir ülke ama kasırga, hortum gibi bir o kadar da doğal afetlerle savaşıyor. Yanı sıra erozyon, hava kirliliği, kentleşme, kaçak avcılık gibi birçok negatif etken nedeniyle de bu doğal güzellikler tehlike altında. O güzel Sri Lanka çaylarının tadını zaten tüm dünya biliyor. Çok güzel bir geziydi. Odağında doğanın olduğu her gezi çok güzel.”

SRİ LANKA

ATIL KUTOĞLU MARMARİS

“Dünyanın en güzel denizi burada”

B

enim için Marmaris bölgesindeki koyların eşi benzeri yok ve dünyanın en güzel denizinin olduğu yerler burada. Özellikle Bozukkale’nin bulunduğu koydaki suyun rengi muhteşem. Oralarda yüzmek, sonra da en tepeye tırmanıp antik kale kalıntılarının üzerinden aşağıdaki koyları izlemek ve güneşin batışını seyretmek nefes kesici. 2018 yılının temmuz ayında ailem ve dostlarımla birlikte Marmaris Bozukkale’de çok keyifli bir tatil yapmıştım. Tatil sırasında çektiğim muhteşem manzara fotoğraflarından biriydi ve hep saklayacağım.

72


NAZLI KEÇİLİ “Tabiata bakınca yaratıcı güce hayran oluyorsunuz”

“H

ayatımda gördüğüm en güzel yer diyebilirim. Olağanüstü bir güzellik. Sanki evrende başka bir yerdesin de dünyaya bakıyorsun hissi verdi bana. Muhteşem bir huzur kaplıyor içini. Nemrut Dağı’nın o tarihi, gizemi, yaşanmışlıkları eşliğinde güneşin batarken toprak ana ile buluşması ve buna canlı şahit olmak anlatılmaz bir histi.” Bu satırlar Eylül 2019’da dünyanın sekizinci harikası Nemrut Dağı için duygularını yazan Nazlı Keçili’ye ait. Keçili, insanın bazı anlarda hayatı daha çok sorguladığını söylüyor ve şöyle devam ediyor: “İnsan ne kadar çok yer görürse o kadar çok evrene, tabiat anaya ve o yüce yaratıcı güce daha da hayran oluyor. Yeryüzünden ne kadar çok canlı gelip geçtiğini düşününce de kendi varlığının küçüklüğünü ve ömrünün kısalığını idrak ediyor. Ne hayatlar, ne acılar, ne hikayeler... Maksat bunları nasıl yaşadığımız kadar geriye neler bırakabildiğimiz değil mi? Ancak öyle sonsuz olabilmiyor muyuz?”

NEMRUT DAĞI

73


SEDA BAKAN “İnsanların talan etmediği sahillerde...”

S

DOMİNİK CUMHURİYETİ

evgili Acun Ilıcalı’nın davetiyle Dominik Cumhuriyeti’ne, adanın doğusunda yer alan Samaná Yarımadası’ndaki Las Terrenas sahil kasabasına gitmiştik. Orada insanların talan etmediği, beach-club’a dönüşmemiş kumsallarda denize girme fırsatımız oldu. Halk genelde tropikal iklim meyveleri ve balıkla besleniyordu. Çok güzel manzaralarla karşılaştık. İlk defa herşeyden uzakta, doğanın bu kadar içindeydim. Muz ağaçlarının, Hindistan cevizi ağaçlarının altında olmak inanılmazdı.

POKUT YAYLASI

SELMA ERGEÇ “İlk kez gördüğüm şahane manzaralar...”

B

urası Pokut Yaylası. 2012 yazında Karadeniz yaylalarını kardeşim ve arkadaşım Türkan (Derya) ile gezdiğim tatlı bir turdan. İlk kez gördüğüm şahane manzaraların, annemin memleketindeki çok sevdiğim İsviçre dağlarına ve köylerine ne kadar benzediğini fark ettim. Doğa muhteşem, güzel insanları nev-i-şahsına münha-

74

sır... Burayı daha çok insan görmeli, yaşamalı istedim. Bir gün buraya da turizm artacak, eminim... Dileğim şu ki; doğaya, insanına ve kültürüne saygılı, betonlaşmadan, etrafı kirletmeden (şu çöpleri artık yere atmayın lütfen!) bunu başarabiliriz.


CEYDA DÜVENCİ “Denizkızının söylediklerine kulak verin!”

M

ummelsee, Almanya’nın Kuzey Kara Orman bölgesinde, Hornisgrinde’nin batısında bir dağın tepesinde 17 metre derinliğinde büyülü bir göl. Evlilik yıldönünümüzde gitme şansımız oldu. Göl buz tutmuştu, her taraf bembeyazdı. Çok büyülüydü. Gölün kenarındaki denizkızı heykeline bayıldık ki, dalgıç olan eşim gerçek bir denizkızı hayranıdır. Hikayesi heykelinden de fazla etkiledi bizi. İnanışa göre denizkızları Mummelsee’de su yüzeyinin altında yaşarlarmış. Kendilerini pek göstermeyi sevmeyen denizkızlarının büyük güçleri olduğuna inanılırmış. Zaman içinde Kral; iyi niyetlerini insanlara ve hayvanlara sunması ve doğaya şifa vermesi için bir denizkızı seçmiş. Ve onu gölün yüzeyinde yaşamaya mahkum etmiş. Bu denizkızı çok yetenekliymiş. Yaşadığı sürece sadece iyi niyetini sunmakla kalmamış, aynı zamanda tüm dünyaya merhamet ve güven duygusunun yayılmasına sebep olmuş. Doğanın, insanların ve hayvanların dileklerini ve hayallerini dinler, onlara sevgi ve sükunet öğretir, öz duygularını doğru yansıtmalarını ve hayallerinin gerçek olmasını sağlarmış. Bazı zamanlar, sözlerinde ‘Aşk sabırlıdır, zariftir, kıskanmaz, övünmez, aşkta gurur, kibir yoktur...’ ifadeleri olan İncil’deki “Büyük Aşk Şarkısı”nı göle doğru söylermiş. İnanış hâlâ denizkızı heykelinin şifalı olduğu yönünde. Bu yüzden de yanına yazılmış olan yazı şöyle son buluyor: “Denizkızının söylediklerine kulak verin, verin ki tüm endişeleriniz yok olsun. Bir dilek tutun ve ona bakın. Ne güzel gülümsüyor! Siz de gülümseyin ve kendi kendinize şunu söyleyin: “İçimde endişelerim olabilir, ama kendimi seviyorum ve kendimi olduğum gibi kabul ediyorum.” Evlilik yoldönümümüzde bize daha etkileyici bir hediye olamazdı. O an aklımda birkaç satır vardı. Sevgilimi ve aşkımızı düşündüm önce, sonra kendime şefkat duydum. Etrafıma bakınca da denizkızının gücünün devam ettiğine inandım. Doğa muhteşemdi. İnsanlıktan zarar görmemiş, sevgiyle korunmuştu. Ve zarar görmemiş doğanın şifası bize iyi gelmişti. Bu fotoğrafı da bunun için çektim işte. O anı, doğayı, aşkı, denizkızını ve bize öğrettiklerini unutmamak için...

MUMMELSEE, ALMANYA

75


BURCU HANİF “Tabiat karşısında birey olarak zayıfız”

T

abiattaki doğal enerji Burcu Hanif’e çok iyi geliyor, ruhunu arındırıyor: “Son beş senedir Uzakdoğu seyahatlerine ağırlık verdim. İlk Tayland seyahatimde Uzakdoğu’nun doğası, misafirperverliği, huzuru ve dinginliği beni oldukça etkilemişti. Burada fillerin sırtında yaptığımız geziler, onlarla nehirde yıkanmamız, ellerimizle beslememiz; benim gibi fillere çocukluğundan beri ilgisi olan biri için gerçekten özel anlardı. Özellikle onların sırtlarında, yıkandıkları nehirde suya batıp çıkmamız, kendi doğal ortamında birlikte olmamız çok güzeldi. Tayland’da uçsuz bucaksız uzanan çay plantasyonunda yerel halkla beraber çay toplamamız da unutulmayacak anılardı… Büyük bir botanik bahçesini andıran Sri Lanka’nın tabiatı da çok etkileyiciydi, gözüm ve gönlüm yeşile doymuştu. Birkaç ay önce Burma’da güneş doğarken, yeşillikler içinde çeşitli yüzyıllardan kalmış pagodaların üzerinde balonla yükselirken ve her şeyi kuşbakışı seyrederken, bu muhteşem doğal tabiatın karşısında birey olarak aslında ne kadar zayıf olduğumuzu hissetmiştim. Uzakdoğu’ya yaptığım seyahatlerde tabiatın içinde, hayvanlarla kendi doğal ortamlarında birlikte olmayı tercih ediyorum. Yaratılan bu eşsiz güzellikler ve kusursuz uyum, hayata daha yüksek bir enerjiyle devam etme motivasyonu oluyor.”

76


TAYLAND

77


PHI PHI ADALARI

ÖZGE GÜREL “Uzun yollarım medeniyet beşiklerine çıkmaz benim” Yola çıkma ve hayatla bağ kurma arasında bir ilişki var benim sözlüğümde. Bana hep çok kişisel gelir bu süreç. Ne arıyorsun, ne bekliyorsun, ya da arıyor musun, yoksa durmak mı istiyorsun? Benim kişisel alanımda yolculuk heyecanı daha fikirken sarmaya başlıyor beni, sanki hareket halindeyken, ararken, kaybolurken hiç olmadığım kadar an’dayım. Gidiyorum dedikten sonra bilmem gereken tek şey başlangıç noktam; gerisi hep yola bağlı. Planlı programlı seyahatlerim çok azdır, otel tatilim hiç yoktur. Yatarak güneşlenerek dinlenmekten ziyade yorulurum gibi gelir hep. Seyahatten önce gidenlerden fikir almayı anlamam, bu benim yolum, kısmetimde ne varsacıyımdır. Kendime yıllar önce alışkanlık edindim; havaalanından alınan küçük cep rehberlerini uçağa binmeden alıyor ve gideceğim yeri uçaktayken incelerim, o kadar. Otel rezervasyonu falan hep uçaktan indikten sonra... Ve fark ettim ki, uzun yollarım pek medeniyetin beşiklerine çıkmıyor. Fil se-

78

viyorum ben mesela, avluları seviyorum, kötü ama iyi gitti dediğimiz içkileri, aynı şortla 3 gün geçirmeyi, uzun bomboş yolları... Tayland seyahatinde de “Tayland’a gidelim”, dedim, gideceğimiz hafta bilet alındı ve sadece Bangkok’a ineceğimiz belliydi, gerisi nasıl olması gerekiyorsa... Tek gün yetti bana Bangkok için. Sonra bir akşam vakti Koh-Samui’de bulduk kendimizi. Önce “sevmedim, yarın gidelim buradan” derken, kiralanan bir mobiletle gezdikçe çok sevdik ve gidişi hep ertesi güne erteledik. Bir akşam Türk bir Muay Thai’cinin maçında bulduk kendimizi, bir akşam sarhoş olup kaldırımda sohbet ederken... Sonra Krabi ve Phi Phi adalarına doğru yola çıktık. Bu fotoğraflar oradan... Kaptana “sakin yerlere gidelim” dedik ve bu koya getirdi bizi. Salıncak orda duruyordu, tepesinde bir maymun vardı, ayaklarım turkvuaz suda salıncakta sallandım. Gözümün gördüğü dünyadaki cennet burasıydı sanki. Anlatırken, yazarken hâlâ oradaymış hissi, seyahatten sonra benim için çok kıymetli. Bazen Serkan’la birlikte yaşadığımız anıları birbirimize anlatırken buluyoruz kendimizi. İkimize de bambaşka şeyler hissettirmiş oluyoruz ki, güzel olan da bu zaten. Yollar bize istediğimizi değil, ihtiyacımız olanı bir şekilde veriyor.



AYLİN YILMAZ “Adeta doğanın görsel şöleni” Bu fotoğrafları geçen yıl Londra’da eğitim gören büyük kızım Ayşe’nin yanına gittiğimde çekmiştim. Londra’nın en güzel doğal parklarından biri olan Regents Park’ta yürüyüş yaparken çektiğim fotoğraflardan biri. Hatta tam tarihini de hatırlıyorum, 14 Kasım’dı. Londra’da kaldığım süre boyunca sabah yürüyüşlerimi hep burada yapıyordum. Kalabalık şehrin ortasında doğanın görsel şölenini izlemek için en sevdiğim yerdi...

LONDRA

80


ZERMATT

DENİZ BERDAN “İsviçre Alpleri beni çok etkiledi”

2

015 yılında kış tatili için gittiğimiz İsviçre’de harika vakit geçirmiştik. İsviçre’nin Valais Kantonu’nun Visp bölgesinde 5.800 nüfuslu bir belediye olan Zermatt’ta, ülkenin en yüksek zirvelerinden Mattertall’daydık. İtalya sınırında bulunan Theodul Geçidi’ne de 10 km mesafede olan bu bölgeden İsviçre Alpleri muhteşem görünüyor. İsviçre Alpleri’ndeki dağlardan biri olan Matterhorn Dağı beni ve ailemi çok etkilemişti. Fotoğraf makinem ile 4.478 metre yüksekliğindeki bu muhteşem dağın bol bol fotoğrafını çekmiştim. En sevdiğimiz kış tatilimizdi diyebilirim, çok mutlu zamanlar geçirdiğimiz nefis bir yerdi.

GÜLDEN GÜRAL “Doğa ile iç içe olmayı seviyorum”

K

endimi bildim bileli doğaya son derece ilgi duyan biriyim. Bu doğa aşkı bana annemden miras kaldı diye düşünüyorum. Örneğin, bir çiçek gördüğüm zaman durup dakikalarca hayranlıkla izlerim ve onlarca fotoğrafını çekerim. Instagram paylaşımlarımın da neredeyse tamamı doğa içeriklidir. Hatta bir takipçim, “Peyzaj mimar ya da botanist misiniz?” diye yazmıştı. Seyahatlerimi de bu doğrultuda yapmaya çalışıyorum. Seyahat etmeyi zaten çok seviyorum ama doğa ile iç içe seyahatler beni daha da çok çekiyor. 2019 Haziran ayında gittiğim Kamboçya gezisinde tapınakları saran ağaç kökleri beni çok etkilemişti. Hayatımda hiç o kadar büyük ağaç kökü görmemiştim. Neredeyse bir bina büyüklüğünde ve kalınlığındaki kökler bana bir kez daha doğanın mucizesini kanıtlamış oldu. En kısa zamanda bütün dünyayı saran bu kötü günlerin bitip yine fotoğraf makinemi alıp gördüğüm her şeyi fotoğraflayacağım sağlıklı günlerin gelmesini diliyorum.

KAMBOÇYA

81


AHU AYSAL “Dünyayı tanımayı çok seviyorum”

D

HİROŞİMA

ünyayı gezmeyi çok seviyorum. Dünyanın birçok ülkesini gezdim ve gezmeye devam ediyorum. Bugüne dek yaptığım tüm seyahatler birbirinden güzel, birbirinden heyecanlı, birbirinden farklı oldu. Çünkü gidip gördüğüm ve kültürlerini tanıdığım her ülkenin kendine özgü yaşam şekli ve güzellikleri var. Her biri beni çok etkilemiştir. Geçtiğimiz yıllarda yaptığım Japonya seyahatimden bir fotoğraf paylaşmak isterim HELLO! ile. Japonya’nın Hiroşima kentine gitmiştim, harika bir yer. Orada çok güzel anılarım oldu. Çok zevkli, çok keyifli bir yerdi, inanılmazdı diyebilirim. Benim adım Ahu, anlamı ise ‘Ceylan’ demek. Hiroşima’da gezerken yolun ortasında ceylanlarla karşılaştım ve onları ellerimle besledim. Hatta onlarla birlikte gezdiğimi de söyleyebilirim. İnanılmaz etkilenmiştim ve büyük zevk vermişti bana. Beni en çok etkileyen yerlerden biri oldu Japonya gezisi ve bu yüzden sizlerle bu fotoğrafımı paylaşmak istedim. Bugünlerde koronavirüsten dolayı evden dışarı çıkamıyorum ama ondan bile zevk alıyorum ve “Bu da güzelmiş” diyorum. Bunun da tadını çıkarmaya çalışıyorum. Tanrım bana ne verdiyse elime avucuma, onların tadını çıkarmaya çalışıyorum.

PHUKET

SELEN KEÇELİ “Doğa ile sımsıcak hatıralarımız oldu”

B

u yıl 22 Şubat’ta doğum günüm için eşim Engin benim için güzel bir sürpriz hazırlamıştı ve Phuket Adası’nda tatile gitmiştik. Doğanın dünyada en güzel olduğu yerlerden birinde, inanılmaz güzel bir tatil olmuştu bizim için. Yeşilin her tonunu, palmiyeleri, nilüferleri, begonvilleri hayran kaldığım şahane doğasıyla, bembeyaz kumsalı, masmavi deniziyle, muhteşem günbatımı, geceleri parlayan yıldızlarıyla tam anlamıyla huzur dolu bir yerdi Phuket. Eğer benim gibi doğa aşığı biriyseniz, mutlaka gitmenizi şiddetle tavsiye ederim. Üstelik küçük bir valiz yeterli. Orada size sadece mayo, terlik, şapka, şort ve tişört yeter. Dönerken doğa ana ile dolu, sıcacık bir hatıra kaldı kalplerimizde...

82


BERRİN ZORLU “Doğanın iyiliği ve güzelliği için değişmemiz lazım”

G

SİCİLYA

ELİF GÖNLÜM “Unutulmaz, rüya gibi bir deneyimdi”

2

014 yılının aralık ayında Faysal Bin Hüseyin’in eşi Ürdün Prensesi Alia Al Tabba tarafından davet edildiğim Ürdün’ün başkenti ve en büyük şehri olan Amman’a giderek hayatımın en özel gezilerinden birini gerçekleştirdim. Benim için eşsiz güzellikte ve kutsal bir yer olan Ürdün’e yap-

eçen yıl ekim ayında Sicilya’nın Savoca Köyü’ne gitmiştik ailem ve dostlarımızla birlikte. Savoca Köyü’ndeki San Nicolo Kilisesi önünde çekilmiş bir fotoğrafımı paylaşmak istiyorum HELLO! ile. Aslında bu seyahat, ailemin ve dostlarımın benim için hazırladığı bir sürprizdi. Ekim ayında doğada enfes bir doğum günü kutlamasıydı benim için. Doğa aşığı bir ruha verilebilecek en güzel hediye. Şehirlerde katılaşan bedenlerimize topraklanmak, bedenin frekansını yükseltmek için inanılmaz bir terapiydi diyebilirim. Açık havada yoga, meditasyon yapmış, şarkılar söyleyerek resetlenmiştik sanki... Doğanın içinde insan Yaradan’ın mucizevi sistemini daha iyi idrak edebiliyor. Yaşam, aslında mucize ve sağlıkla alınan her nefese şükredebilmek de en ulvi farkındalık. Allah’ın sistemini fark edip, diğer yaratılanlara hizmet edebilmek de insanoğlunun en önemli görevi. Son zamanlarda yaşadıklarımız, bunları unuttuğumuz için zaten. İçimize çekilip kendi nefislerimizin hatalarını (aşırı hırs, gösteriş, maddiyata verilen önem, bencillik...) fark edip, değişmemiz dönüşmemiz için hepsi... Sevgiyle,umutla daha güzel günlere inşallah.

tığım bu ziyaretle unutulmaz ve çok farklı anılar biriktirdim. Ürdün’ün siyasi, kültürel ve ticari merkezi olmasının yanında dünyanın hâlâ yaşanılan en eski kentlerinden biri olan Amman, beni gerçekten büyülemişti diyebilirim. Amman’ın dışında Vadi Rum ile Petra’yı ve en şifalı yerlerden biri olduğu bilinen Lut Gölü’nü gezip görme fırsatım da oldu. Halen aklımın ve kalbimin olduğu, ayrıca çok güzel dostluklar kurduğum bu güzel ülkeye tekrar gitmeyi ve o muhteşem doğasını görmeyi diliyorum.

ÜRDÜN

83


TÜKETİMİN HER ALANINDA

YÜKSEK BİLİNÇ DÖNEMİ Aylar süren ve kontrol altına alınamayan yangınlar, nesli tükenen hayvanlar, küçülmeye başlayan göller, erimeye başlayan buzullar, kışın yağmayan karlar, yazın dinmeyen yağmurlar... Felaket habercisi gibi bütün negatifleri art arda sıraladık, farkındayız. Amacımız iç karartmak değil, çözüme yöneltmek. İklim krizi ve tüketim çılgınlığı ile baş etmek için üzerinde durulan yenilikler, gelişme ve çözümleri inceleme altına aldık. DERLEYEN: MELDA NARMANLI ÇİMEN

84


Her yıl geleneksel olarak yılın kelimesini seçen Oxford Sözlüğü, 2019 için ‘iklim acil durumu’ anlamına gelen ‘climate emergency’ ifadesini seçmişti.

Kuzey ve güney kutuplarındaki buz miktarının anlamlı olarak ortalamanın altına düşmesi; küresel deniz düzeylerinin yükselmesi, okyanus ısı içeriğinin rekor kırması; her kıtada bir çeşit aşırı hava olayının meydana gelmesi; atmosferdeki sera gazı konsantrasyonunun yükselmeyi sürdürmesi, atmosferdeki metan seviyesinin son 20 yılın en yüksek seviyesine gelmesi... Dünyanın iklim değişikliği sorunları büyük. Oxford, 2018’de politikadan günlük hayata pek çok alanda kullanılan ‘toxic’i (zehirli) yılın kelimesi olarak belirlemişti. Geçen sene ise ‘iklim acil durumu’ anlamına gelen ‘climate emergency’ ifadesini yılın kelimesi olarak belirledi. Hem Birleşmiş Milletler hem de Uluslararası Enerji Ajansı’ndan yapılan açıklamalarda, iklim değişikliği konusunda acil olarak eyleme geçilmesi için bilimsel bulguların hükümetlerin karar verme süreçlerindeki önemine vurgu yapılıyor. Temiz enerji çözümleri, salımları engellemek, verimliliği artırmak, karbon tutma, kullanma ve depolama ile ilgili yatırım ve yenilikleri teşvik etmek için acil olarak eyleme geçilmesi çağrısında bulunuluyor. Uluslararası Enerji Ajansı’nın yayımladığı raporda, enerjiyle ilgili karbon salımlarının 33,1 gigaton ile 2018’de rekor kırdığı belirtiliyor. Küresel enerji talebinin yüzde 2,3 artışla son 10 yılın en yüksek hızına ulaştığı; dünya enerji üretimindeki genişlemenin yüzde 50’ye yakınının yenilenebilir enerjiden geldiği bildirilmişti. Plastik kullanımı da büyük bir sorun. ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer, “Günümüzü ve geleceğimizi en çok ilgilendiren konu; sürdürülebilir çevre. Dünyamız ve dünya üzerindeki yaşamın varlığı, çevrenin sürdürülebilir olmasına bağlı. İklim değişikliği, yarın yaşanacak bir tehlike değil, bugün yaşamakta olduğumuz ve kontrol edilebilecek boyutta iken çözüm üretmemiz gereken bir sorun” diyerek ÇEVKO tarafından geri kazanımı sağlanmış bulunan ambalaj atığının 7 milyon tona yaklaştığına dikkat çekiyor: “Plastiğin kullanımının yasaklanması yerine, tasarımından başlayarak atık oluşumunun en

aza indirilmesinin, oluşan atıkların geri dönüştürülerek değerlendirilmesinin ve toplumda çevre bilincinin yerleştirilmesinin doğru yol olduğunu düşünüyoruz.” Gezegen ısındıkça, karadaki veya denizdeki her boyuttan hayvan kutuplara yönelerek sıcaklıktan kurtulmaya çalışıyor. Bu, normalde karşılaşmayacak hayvanların birbiriyle temas ettiği anlamına geliyor ve bu da patojenlere yeni ev sahipleri bulma şansı veriyor. Harvard Üniversitesi İklim, Sağlık ve Küresel Çevre Merkezi yöneticisi Dr. Aaron Bernstein, iklim değişikliğinin dünyadaki diğer türlerle ilişkimizi değiştirdiğini ve sağlığımızı etkileyerek enfeksiyon riskini artırdığını söylüyor: “Hava kirliliğinin insanların akciğer iltihabı ve diğer solunum hastalıklarına yakalanmasıyla çok yakından ilişkisi var ve akciğer iltihabına yakalandıklarında çok daha kötüleşiyorlar. COVID ile yakından ilişkili olan SARS virüsü üzerine yapılan bir çalışmada, daha kirli hava soluyan insanların enfeksiyondan ölme riskinin iki katına çıktığı bulgusu edinilmişti.” Kent mimarisi konusunda uzman Amerikalı sosyolog Lewis Mumford, “Düşünmeye değer ne varsa hepsi ekolojik olmak zorundadır. İnsanın doğasının değişmesi gereklidir” diyor. Ekolojik bakış açısı, ekolojik bilinç dediğimiz hayatın nasıl işlediğine dair bir farkındalık aslında. Bunun için özel bir ihtiyacınız yok; açık zihin ve kalple bakmak yeterli. İçinde yaşamakta olduğumuz çevre sadece doğadan oluşmuyor. Çevre; şehirler, yollar gibi insan tarafından yapılan her şeyi kapsıyor. Bu durum, insanın doğanın merkezinde olduğu izlenimini yaratabilir ama aslında insan doğanın sadece bir parçası. Yaşamı oluşturan öze ve her şeyin ne kadar birbiriyle bağlantılı olduğuna dair izler her yerde. ‘Yaşam kalitesi’ kavramı, çok geniş bir alana yayılan ‘yaşanılır çevre’ hedefleri paralelinde değerlendirildiğinde, çevre üretim sürecinde bireylerin bilinçlenmesinin ve farkındalık yaratmasının önemi daha da iyi anlaşılıyor. İlerleyen sayfalarda bu konuda uğraş veren yıldız isimleri ve bireysel çabalardan örnekleri bulacaksınız.

85


Organik lüks JASPER MORRISON VE CORK FAMILY Bundan tam 16 sene önce İngiliz tasarımcı Jasper Morrison atık şişe mantarlarını kullanarak Cork adlı seriyi Vitra için tasarlayarak tasarım dünyasında hem vegan hem de ekolojik bir sayfa açmıştı. Üretimi hâlâ devam eden bu serinin genişletilmiş bir versiyonu geçtiğimiz senenin sonlarına doğru New York’taki Kasmin Gallery’de sergilendi. Meşe ağacı kabuğundan üretilen şişe mantarlarının bazıları üretim sırasında hatalı çıktıkları için atık kutusuna atılıyormuş. İşte bu atıklar Morrison’ın hazinesi olmuş. BETHAN GREY VE EXPLORING EDEN Sürdürülebilir ve çevreci tasarımın “Ben ekolojiğim” diye bağırmasına gerek olmadığını söyleyen Bethan Grey’e sonuna kadar hak veriyoruz. Deniz kabukları, yumurta kabukları ve tohumlar gibi malzemelerden lüks yüzey kaplamaları üreten Nature Squared ile işbirliği yapan Grey’in tasarladığı koleksiyon, ilk olarak 2019 Milano Tasarım Haftası’nda ünlü tasarım gurusu Rosanna Orlandi’nin galerisinde sergilendi. Koltuk, raf ünitesi, sehpa, tepsi ve kağıt ağırlığı gibi çeşitli ürünlerden oluşan seride; mobilya ve aksesuarların mücevher görünümlü yüzey kaplamaları dikkat çekiyor. FERNARDO LAPOSSE VE TOTOMOXTLE Londra’da yaşayan Meksikalı ürün ve malzeme tasarımcısı Fernando Laposse, sektöre adım attığı günden bu yana doğanın kütüphanesinden yararlanarak mevcut malzemeleri inovatif tekniklerle birleştiriyor ve ortaya yepyeni yüzeyler ile malzemeler çıkıyor. Totomoxtle, tasarımcının üzerinde çalışıp geliştirdiği bir malzeme. Meksika’da yetişen atalık mısırından üretilen bu malzemeye mısırın kahve-kızıl renk paleti hakim. Bu projede eski değerini yitiren geleneksel tarım teknikleri ile tarımda biyo-çeşitliliğe dikkat çekilmiş. Genç tasarımcı bu proje sayesinde, Meksika kırsalında çiftçilik yapan pek çok aileye yeni iş imkanları sağlamış.

Mutfakta kullanılan pek çok malzemeyi ve mutfak çöpünü alıp hokus pokus yapan tasarımcılar, iklim krizi meselesine farklı bir açıdan çözüm öneriyorlar. ‘Türkiye’nin Önemli Doğa Alanları’ kitabı dijital olarak yayınlandı

Doğa Derneği, pek çok kuruluşun ve bilim insanının katkısıyla hazırlanan ‘Türkiye’nin Önemli Doğa Alanları’ kitabını dijital olarak yayınladı. ÖDA kavramı, hassas ve benzersiz doğal alanları belirlemek üzere kullanılan bir önceliklendirme yaklaşımı. Türkiye’nin yedi coğrafi bölgesinde bulunan 305 önemli doğa alanındaki sekiz farklı canlı grubu için yapılan bu çalışmada bitkiler, kız böcekleri, kelebekler, iç su balıkları, çift yaşamlılar, sürüngenler, kuşlar ve memeliler ile ilgili veriler bulunuyor. Derneğin ‘evdekal’ hashtag’iyle yayınladığı dijital yayına derneğin web sitesinden ulaşılabiliyor. https://www.dogadernegi.org/onemli-doga-alanlari/

Billie Eilish’tan çevreci dünya turu 86

Son dönemin parlayan yıldızlarından dünyaca ünlü şarkıcı Billie Eilish, konumunu çevre sorunlarının sesini duyurmak için de kullanıyor. ‘Where Do We Go?’ isimli dünya turunu plastik pipetleri yasaklayarak, hayranlarını kendi su şişelerini getirme yönünde teşvik ederek ve her konser alanına çok sayıda geri dönüşüm kutusu koyarak mümkün olduğunca çevreci yapma planları olduğunu açıklayan Eilish, kendisiyle özdeşleşen büyük boy sweatshirt’leri H&M için çevreci olarak tasarlayacak.

İstanbul’da eve servis veren organik dükkanlar NUH’UN AMBARI ambar@nuhunambari.com.tr SHİMA ORGANİK info@shimaorganik.com BALYA ORGANİK bilgi@balyaorganik.com NEKTAR ORGANİK korkutkoyman@nektarorganik.com ORGANİCASA taylan@makifruits.com GÜNEŞAY ORGANİK gunesayorganik@gmail.com AİLEM ORGANİK ailemorganik@gmail.com GUSTO ORGANİK info@gustoorganik.com TAZE ORGANİK lutfidinch@yahoo.com ORGANİK TAZE organiktaze@gmail.com BİRİCİK ÇİFTLİK biricikciftlik@gmail.com SERENTE ORGANİK hasibe_ozturk@icloud.com


Sürdürülebilir modanın kraliçesi Stella McCartney The Beatles’ın eski üyesi Sir Paul McCartney ile ABD’li fotoğrafçı ve hayvan hakları aktivisti Linda McCartney’nin kızı, sürdürülebilir modanın kraliçesi Stella McCartney, ekolojik dengeye dikkat çeken kampanyalarıyla ünlü. En güncel kapsül koleksiyonu ‘We Are the Weather’n fotoğrafları da Kanada’nın muhteşem doğasında yer alan fanus bir adada, isimsiz ada sakinleri ile çekilmiş. Sürdürülebilirliğin sınırlarını zorlamaktan inanılmaz derecede heyecan duyduğunu belirten moda tasarımcısı, modanın hayvansal ürünlerden bağımsız olması yolunda atılan büyük bir adım olarak gördüğü dünyanın ilk sürdürülebilir biyolojik bazlı yapay kürkü KOBA Fur-Free Fur’ü de koleksiyonlarında kullanacak. Kürkün yüzde 37’si bitki bazlı DuPont Sorona ürününden oluşuyor. Bu özelliği sayesinde, yüzde 30’a kadar daha az enerji harcıyor ve geleneksel sentetiklere göre yüzde 63’e kadar daha az sera gazı üretiyor.

Online uygulamalarla “Komşuköy’ü Oğulcan Atay, Uğur Akyıldız’la birlikte kurduk. Dünya genelinde sağlıklı beslenmeye olan büyük ilgi ve şehir içi tarımcılığa duyduğumuz merak bize ilham verdi. Şehirli çiftçiler hayal etmeye başladık. Hayalimizdeki bu insanlar hem şehir hayatında aktif rol oynuyorlar hem sağlıklı yaşamaya özen göstererek her anlarının keyfine varıyorlardı. Bugün üyelerimize baktığımızda, Komşuköy’de bilinç düzeyi yüksek, renkli ve keyifli bir kitle görüyoruz. Çiftçiliği şehirli insanın hayatına kolay adapte olacak şekilde geliştirdik. Bu sayede yerinizden hiç kalkmadan, bilgisayar ekranınızdan tek tıkla yöneteceğiniz bir tarla oluşturduk. Bu tarla, aslında gerçek Komşuköy tarlanızın sanal bir kopyası. Yani, Komşuköy ekranınızda, gerçekleştirdiğiniz fide ekme, verimliliği artırıcı bakım gibi tüm işlemler, gerçek Komşuköy bahçenizde sizin adınıza çiftçilerimiz tarafından birebir uygulanıyor. Ancak üyelerimiz arzu ettikleri zaman Komşuköy’e gelerek kendileri de bahçelerinde vakit geçirebiliyor, hasatlarını dalından toplayabiliyorlar. Yazın üyelerimizin en çok ektiği ürünler domates, karpuz ve patlıcan; kışınsa brokoli, havuç ve ıspanak oluyor. TÜBİTAK’tan aldığımız besin değeri analizlerine göre Komşuköy’de yetişen ıspanakların C vitamini değeri Türkiye ortalamasının yüzde 60

Uzman biyolog Ediz Hun Türk sinemasının ünlü isimlerinden Ediz Hun, deniz biyoloji ve çevre bilimleri alanında Norveç’te eğitim almış hararetli bir çevreci. ‘Doğa ve çevre’ bilincinin artırılmasına yönelik eğitimler, ‘Doğal Dengenin Korunması’ konularında yurtiçi ve dışında konferanslar, Bahçeşehir ve Okan üniversitelerinde çevre ve ekoloji dersleri veriyor. Hun, “Güneş hakkı çok önemlidir. 150 senelik çınarları kesiyorlar bir anda. İçim gidiyor. Binalara hiç bakmıyorum bile” diyor.

kentsel çiftçilik

üzerinde. Doğal yetişen ürünler hem lezzet hem sağlık hem de besin değeri açısından büyük fark yaratıyor. Sabah erkenden tarlalarından hasat edilen ürünler gün içerisinde üyelerimize ulaştırılıyor. Komşuköy’de market veya semt pazarlarında olduğu gibi ürünlerin bekleme süreleri yok. Yaz ve kış olmak üzere iki ekim sezonu bulunuyor. Hasat sezonu boyunca haftalık olarak sabahın erken saatlerinde hasat edilen ürünler gün içerisinde üyelere ulaştırılıyor. Komşuköy’ün ücreti, tüm bakım ve İstan-

bul içi gönderimlerini kapsıyor. Komşuköy’de GDO ve kimyasallardan uzak bir tarım uygulanıyor. Sadece organik sertifikalı gübreler kullanıyoruz. Kardeş bitkiler yöntemiyle de ekinlerimizi koruyoruz. Bu sayede bitkiler tarım zararlılarına karşı birbirlerini koruyor. Örneğin domatesin yanına kadife çiçeği ekiyoruz, bu sayede toprak nematotları yok ediliyor. Aynı şekilde fesleğen ekiyoruz, o da hem yaprak bitlerini yok ediyor hem de domatese özel bir aroma veriyor.” komsukoy.com

Komşuköy kurucu ortağı Özden Akyıldız.

87


Dünyanın doğa harikalarına sanal tur ve tırmanışlar l Machu Picchu, Peru: https://www.youvisit.com/tour/ machupicchu l Kuzey ışıkları, Lapland: https://lightsoverlapland.com/virtualaurora-tours/ l El Capitan in Yosemite National Park kaya tırmanışı, Kaliforniya: https://www.google.com/maps/ about/behind-the-scenes/streetview/ treks/yosemite/ l Mount Everest, Nepal: https://www.google.com/maps/ about/behind-the-scenes/streetview/ treks/the-worlds-highest-peaks/ l Grand Canyon, Arizona: https://vft.asu.edu/iVFTLocations/ GrandCanyon/GCoptions.html l Çin Seddi, Çin: https://www.thechinaguide.com/ destination/great-wall-of-china

Dünyanın en etkileyici yürüyüş rotalarından biri olan Inca Trail, sizi dünyanın en yeni harikasından birine ulaştırıyor: Machu Picchu.

l Hawaii Volcanoes National Park, Hawaii: https://www.nps.gov/havo/learn/photosmultimedia/webcams.htm l Petra, Ürdün:

https://www.google.co.uk/maps/about/behind-the-scenes/streetview/treks/petra/

Azalt-yeniden kullan-dönüştür! İlk ekolojik gökdelen Commerzbank, Frankfurt’ta yapılmıştı.

Çevreyi kirletmeyen ve yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanan tasarımların hayata geçirilmesiyle çevresel sorunların azaltılması yolunda önemli adımlar atılacağını gören mimar ve tasarımcılar, yaratıcı beyinlerini bu kaygıyla çalıştırmaya başladılar. Ken Yeang ve Thomas Herzog gibi tasarımcılar ekolojiyi mimarlık yaşamları boyunca benimserken, Norman Foster ve Kurokawa gibi hi-tech dönemlere damgasını vurmuş mimarlar, kökleri olarak gördükleri eko-felsefeye geri döndüler. Norman Foster’ın tasarladığı ve dünyanın ilk ekolojik gökdeleni olan Commerzbank, en önemli ekolojik mimarlık örnekleri arasındaki yerini aldı. Bugün çevre duyarlılığı, artık bütün büyük tasarım firmalarının dikkat ettiği bir konu. Yeni ürünlerde ekoloji konusunu çö-

88

zümlemeye çalışan iki farklı yaklaşım görebiliyoruz. Yeni bir konsept olmasa da birinci eğilim kullanılmış ürünlerin yeniden kullanımına dayanan geri dönüşüm konsepti. İkinci eğilim ise enerji tasarrufu sağlayan ileri teknolojik imkanların kullanımı. Başarılı mimarlarımızdan Hasan Çalışlar, kullanılması gereken malzemeleri şöyle sıralıyor: “Mümkün olduğu kadar enerji içeriği düşük malzemeleri tercih etmek gerekiyor. Bu konuda bitkisel ürünler en uygunları, bambu ve çeşitli lifler gibi. Taş, kum, kireç, tuğla gibi işlenmesi az enerji gerektiren geleneksel malzemeler de her zaman kullanılabilir. Çelik, alüminyum, cam gibi malzemelere dikkatli yaklaşmak gerekiyor. Her ne kadar enerji içerikleri yüksek olsa da, geri dönüşüm özellikleri kağıt üzerinde bu malzemeleri çevreci yapabilmekte. Koyun yünü, saman balyası, kullanılmış araba lastikleri, doğal boyalar ve daha birçok malzeme yurtdışında farklı amaçlarla kullanılıyor.” Son yılların yıldız tasarımcılarından Karim Rashid’in ise ilginç bir saptaması var. “Ben arabalar, uçaklar, giysiler, evler, robotlar yani geleceğin şekilleri ve yaşam biçimlerini tasarlamak istiyorum. Aslında gelecek yıllarda, hiçbir şeye sahip olmayacağız. Örneğin, şimdi nasıl araba ya da ev kiralıyorsak, gelecekte her şeyi kiralamayı öğreneceğiz. Satın almak yerine sahip olmak istediğimiz ürünleri deneyeceğiz, sıkıldığımız zaman bir sonrakine geçeceğiz. Bu nedenle, sürekli değişen yaşam tarzlarına ayak uydurabilen, döngüsel, sürdürülebilir, ayrı-

şabilen, dinamik bir hayat biçimi tasarlamalıyız” diyor Rashid. Roma’nın ünlü mimarı Vitruvius’un iyi mimarlık anlamında dile getirdiği ‘doğru tasarım’ tanımında ‘Utilitas’ (fayda), ‘Firmitas’ (kalıcılık) ve ‘Venüstas’ (güzellik) kriterleri bulunuyor. Yani doğru tasarım; maksimum faydanın minimum malzeme ve enerji tüketimiyle sağlanması oluyor. Tasarım evrimin devamıdır diye düşünecek olursak, bu yaklaşımla doğaya aykırı bir ürün tasarlanması ve üretilmesi etik bir hatadır da denilebilir. Tasarımcı Murat Babadağ da bu görüşü savunuyor ve son dönemde bu konu hakkındaki yayınların arttığını ve kamuoyunun görseller ve filmlerle konuya yaklaşımını artırdığına dikkat çekiyor. Tıpkı Al Gore’un sağduyuyu artırmak ve konuya dikkat çekmek için çektiği belgesel içerikli film ile New York Times’ta yayınlanan Dr. Paul Polak’ın konuyla ilgili makalesi gibi.

Sanat, tasarım, mimari ve gastronomide (tıpkı son iki yıldır olduğu gibi) bu yönde yapılan çalışmalar dikkat çekiyor; ‘yeşil’ yaşam tarzı artık lüks olmaktan çıkıp bir gereklilik olarak algılanıyor.


Çevre projelerinin

MIRANDA KERR Avustralyalı süper model, organik ve doğal ürünlerden oluşan kendi cilt bakımı markası Kora’yı çıkardı. Kocası Snapchat’in kurucusu ile oturdukları 7 odalı evi, eko-bilinçle tasarladılar. Havadaki nemi kullanarak kendi sularını üretiyor; bahçelerinde sebze ve meyve yetiştiriyorlar.

gönüllü elçileri

ANNE HATHAWAY ‘Colossal’ filminin turnesi sırasında sadece vintage ve geri dönüşümlü kıyafetler giyeceğinin sözünü verdi. 2012 yılında Adam Shulman ile evlenirken de düğün menüsünde sadece lokal pazarlardan alınmış vegan yiyecekler sunulmuştu.

GWYNETH PALTROW Gwyneth Paltrow şu aralar natürel sağlık ürünleri sunan Goop isimli markasıyla meşgul. Stella McCartney gibi çevreci isimlerle işbirliği yaparak çevreye duyarlı koleksiyonlar çıkardı. Kendisi vegan, çocuklarını da aynı şekilde büyütüyor. Su filtre sistemi ve toksiksiz şampuan kullanıyorlar.

LEONARDO DICAPRIO

DREW BARRYMORE

PIERCE BROSNAN

Leonardo DiCaprio, tıpkı Mark Ruffalo ve Brad Pitt gibi Halkın İklim Yürüyüşü’ne katılıyor. Meksika Başkanı ile Meksika Körfezi’ndeki nesli tükenmekte olan balıkları kurtarmak için çalışıyor. Ayrıca Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Barış Elçisi.

Kadın hakları savunucusu ve hayvan hakları aktivisti olan güzel oyuncu, bugüne dek pek çok köpek sahiplenmiş. Ve tıpkı Jessica Alba’nın The Honest Company markası gibi çevre dostu ve organik makyaj ürünleri markası yarattı: Flower Beauty.

Yasa dışı balina avcılığı ve sulak alanların korunması için mücadelelere destek olan eski James Bond, Sustainable Style Foundation tarafından da en iyi giyinen çevreci ünlü seçildi.

EMMA WATSON

ROBERT REDFORD

GISELE BUNDCHEN

Temiz çevre için mücadele eden Watson, 2011 yılında modacı Alberta Ferretti ile birlikte sürdürülebilir hammaddelerden üretilen çevre dostu giyim markası Pure Threads’i yarattı. Kırmızı halıda da sadece çevre dostu kıyafetler giyiyor.

1970’ten beri Natural Resources Defense üyesi olan Redford, üniversite öğrencilerini sürdürülebilirlikle ilgili bilinçlendirmek için The Redford Conservancy’yi kurdu. BM’de iklim değişikliği konuşmaları yapıyor.

2011’de Uluslararası Yeşil Ödülleri’nde ‘En Yeşil Ünlü Ödülü’nü alan süper model, Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın da global iyi niyet elçisi. 2018 MET Gala’ya çevre dostu Versace elbisesiyle damga vurmuştu.

89


Çöplere karşı

savaş açtılar

Çevre sorumluluğu bilincinde olan ünlülerin bazıları, geçtiğimiz iki yıl boyunca hiç gocunmadan ellerine çöp torbası alıp bulundukları yerleri temizlediler. Bunda Prof. Dr. Selçuk Şirin’in önerdiği ‘Türkiye’yi Temizleme Günü’ çağrısının payı büyük.

SERENAY SARIKAYA VE HEAD&SHOULDERS 2018 yılında 100’den fazla sivil toplum kuruluşu ve binden fazla gönüllünün yardımlarıyla denizlerden ve okyanuslardan toplanan plastik atıklardan dünyanın ilk geri dönüştürülmüş şampuan şişesini üreterek #ÇöpOlmasın kampanyası ile büyük bir farkındalık yaratan Head&Shoulders, geçtiğimiz sene Dünya Çevre Günü’ne desteğini tüm şampuan şişelerinin yüzde 25’ini geri dönüştürülmüş plastikten üreterek gösterdi. Kıyılarımızın ve ormanlarımızın kirliliğine dikkat çekerek farkındalık yaratmak isteyen Head&Shoulders, marka yüzü Serenay Sarıkaya’nın da desteğiyle çeşitli çöp toplama etkinlikleri gerçekleştirdi. Sarıkaya, Kilyos’taki etkinlikte “Head&Shoulders, çok güzel bir hareket başlattı ve kıyılardan toplanan plastikler ile dünyanın ilk geri dönüştürülmüş şampuan şişesini üretti. Ben de bu hareketin bir parçası olmaktan dolayı çok mutluyum. Kıyılarda ve denizlerde kirlenmeye sebep olan bu atıklara bir dur demek için bugün hepimiz buradayız. Plastik atık kirliliği; çevremizin, bir sürü canlının ve bizlerin de hayatını tehlikeye atıyor. Eğer gerçekten güzel ve yaşanılabilir bir dünya istiyorsak doğamıza iyi bakmalı ve sahip çıkmalıyız. Siz de çevrenizde gördüğünüz, evinizde bulunan plastik atıkları toplayıp Head&Shoulders’ın plastik atık toplama ünitelerine bırakarak, bize destek olabilirsiniz. Bugün, bu sıcak günde, böyle bir sebep için bana eşlik eden herkese çok teşekkür ediyorum” dedi. ÇÖP TOPLAMA HAREKETİNE KATILAN ÜNLÜ İSİMLER, BU BİLİNCİN YAYGINLAŞMASI İÇİN ÇALIŞTI l BEREN SAAT Bodrum’da tatil yaptığı otelin plajında insanların akşam bıraktığı çöpleri temizledi. l ATA DEMIRER Bodrum’da 13 kişilik bir ekiple birlikte katıldığı deniz temizliği sonrası şunları söylemişti: “Denizden neler çıkmadı ki... Mavi yolculuk yapanların bütün atıklarını çıkarttık. Dışarıdan parlak ve temiz görünüyor ancak aşağısı biraz sıkıntılı.” l NESLIHAN ATAGÜL VE KADIR DOĞULU Akyaka’da, oldukça mütevazı bir kamp yaparken herkesin bıraktığı çöpleri de toplayarak kamp alanından ayrıldılar. l CELAL ÇAPA VE ŞEBNEM ÇAPA Alaçatı, Bodrum ve Bozburun’da yaz boyu çöp toplayarak çevre temizliği yapıyorlar. l TARKAN Konser verdiği Elazığ’da çevreyi gezerken Hazar Gölü etrafındaki çöpleri topladı.

‘Yeni Plastik Ekonomisi’

Ellen MacArthur Vakfı’nın ‘Döngüsel Ekonomi’ ilkeleri doğrultusunda hazırladığı ‘Yeni Plastik Ekonomisi’ raporu plastik kullanımı konusunda üç temel nokta üzerinde şekilleniyor: 1. Temel tasarım değişimleri ve yenilikler yapılmadan plastik ambalajların ağırlıkça yüzde 30’u, adet olarak da yüzde 50’si hiçbir zaman tekrar kullanılamayacak veya geri dönüştürülemeyecektir. 2. Plastik ambalajların en az yüzde 20’si için tekrar kullanım ekonomik olarak anlamlı bir fırsattır. 3. Tasarım ve kullanım sonrası sistemler dikkate alınarak yapılacak çalışmalar ile geri dönüşüm, kalan yüzde 50 için ekonomik bakımdan daha anlamlı hale getirilebilir.

90


Karbon ayak izimizi azaltmak için döngüsel ekonomi Döngüsel ekonomi endüstriyel iktisatta üretim, kullanım ve imha süreci yerine dönüşümü ve yeniden dönüşümü esas almayı ifade eden endüstriyel bir terimdir. Döngüsel ekonomide üreticiler yeniden kullanılabilir ürünler tasarlar, zira amaç malzemeyi yeniden kullanabilmektir. Örneğin atık cam yeni cam yapmak için, atık kağıt da yeni kağıt yapmak için kullanılır. Elektrikli cihazlar bozulduklarında atılacak şekilde değil, onarımı daha kolay olacak şekilde tasarlanır. Bu şekilde ürünler ve hammaddeler mümkün olduğu kadar tekrar kullanılmaktadır. Bu sayede de çevreye karşı daha sorumlu bir şekilde davranmış ve hammaddeleri adeta sınırsızlarmış gibi değerlendirmemiş oluruz. Günden güne bu vizyonu kendine misyon haline getiren şirketler artmakta. Kaynak: yesilist.com

YAPTIĞINIZ KARBON SALINIMINA GÖRE LIMIT KOYAN KREDI KARTI: DO BLACK Satın aldığımız her şeyin maliyetini para birimleriyle ölçüyoruz. Ancak aslında satın aldığımız her ürünün bir de çevresel maliyeti var. Daha da açık bir şekilde belirtmek gerekirse, aldığımız her ürün karbon salınımına katkıda bulunuyor. Küresel ısınmanın önüne geçebilmek için atmosfere salınan karbon miktarını azaltmamız gerekiyor ve bunu gerçekleştirebilmemiz için her bireyin kendi payına düşeni yapması şart. Ancak hiçbirimiz, atmosfere salınan karbon miktarına ne kadar katkıda bulunduğumuzu bilmiyoruz ve pek çoğumuz kişisel olarak bu miktarı

nasıl azaltabileceğimiz konusunda bilgi sahibi değil. İsveçli finans teknolojisi şirketi Doconomy, müşterilerinin karbon ayak izlerini (üretilen sera gazı miktarı açısından insan faaliyetlerinin çevreye verdiği zararın ölçüsü) takip eden ve kullanıcının karbon ayak izi maksimuma ulaştığında kullanıma kapatılan yeni bir kredi kartı çıkardı. ‘DO Black’ adı verilen bu kredi kartı, her alışverişin karbon etkisini hesaplamak için satın alımlara bağlı karbondioksit emisyonlarını takip ediyor. Amaç, insanları karbon ayak izlerini aktif olarak azaltmaya teşvik etmek ve küçük değişikliklerin çevre üzerindeki etkisini göstermek. Kartın kendisi de biyo kaynaklı malzemelerden yapılmış ve hava kirliliğinde geri dönüştürülmüş karbondan üretilen mürekkep ile basılmış.

İnsanlığın, dünyamızın ve ekonomik aktivitenin sürdürülebilirliği konusunda uluslararası toplum gündeminde yer alan önemli konulardan biri olan ‘Döngüsel Ekonomi’nin temelinde atıkların kaynak olarak kullanılması, yani ‘geri kazanım’ ve ‘sıfır atık’ vizyonu bulunuyor. Greta Thunberg etkisi İsveçli Greta, 2018 Ağustos’unda ülkesindeki seçimler öncesinde cuma günleri okula gitmeyi reddedip tek başına İsveç Parlamentosu’nun önünde pankart açıp üzerinde “Bunu yapıyorum; çünkü siz yetişkinler geleceğimizi yok ediyorsunuz” yazılı el ilanları dağıtarak önce ülkesinde sonra Avrupa Birliği ülkelerinde basının ilgisini çekti. Kendisine amacı sorulduğunda ise ‘ülkeyi yönetenlerin iklim değişimi konusunda acilen etkili kararlar almalarını istediğini’ söylüyordu. Cevaben “Okuluna dön çocuğum” diyenleri ise “Bu gidişle bize içinde yaşanacak bir dünya bırakmayacaksınız, eğitimi ne yapayım?” diyerek tersliyordu. Şubat 2019’da Avrupa’da 224 akademisyen, imzaladıkları bildiriyle Greta Thunberg’in başlattığı ve okul çağındaki çocukların seslerini duyurdukları harekete tam destek verdi. 15 Mart 2019’da Greta Thunberg hareketi 112 ülkeden 1.4 milyon öğrenciyi etkisi altına aldı, geçtiğimiz mayıs ayındaki Avrupa Birliği Parlamentosu’nun seçimleri sırasında ise hareket 125 ülkeden öğrencilerin katılımıyla daha da büyüdü. Sadece İngiltere’de 60 şehirde öğrenciler Greta ile özdeşleşen cuma günü okulu kırıp kendi ülkelerindeki politikacılara iklim değişimiyle ilgili acil önlem alma çağrısında bulundular.

91


Yaşam alanlarına Labofem bitki atölyesinin kurucusu Fem Güçlütürk, Muğla’da 2 dönümlük bir arazideki yeni evinde İstanbul’dan götürdüğü bitkilere eklenen yeni meyve ağaçları, süs bitkileri ve su bitkileriyle kendine mini bir botanik bahçesi yarattı.

daha çok bitki “Her taşındığım evde bir terasım ve terasımda da bol miktarda saksım oldu, hatta 2000 yılında oğluma hamileyken işi abarttığım için alt kat komşular deprem korkusuyla dava açtılar. ‘Bu saksılar kafamıza düşecek, çok su harcıyorsunuz’ diye. Hakim geldi, güldü gitti. Seyahatlerimin neredeyse çoğunda botanik bahçelere koştum ya da endemik bitkilere dair kitaplar aldım, topraktan hiç kopmadım. Bir Kopenhag seyahatinde kaldığımız evde, karanlığa rağmen harika saksılarda harika bitkileri yetiştiren ev sahibine gıpta ederek başladım bu işe. Şu anda Labofem’in YouTube kanalında bitki eğitimlerini devam ettiriyorum. Bana deniz mi, orman mı deseler hep orman, ıslak toprak, yeşillik derdim. Bana verdiği his sanırım herkesin tutkuyla peşine düştüğü şeyi yaparkenkinden farklı değil. Huşu, heyecan, enerji ve tam ters gibi dursa da sükunet, huzur ve doygunluk hissi.” @labofem

Bodrum Tohum Derneği, kaybolmaya yüz tutmuş tohumların yaşatılması, yaygınlaştırılması ve doğal üretim tekniklerinin bir sonraki nesillere aktarılmasını sağlamak için çalışıyor. Siz de yerli tohumun ve doğal tarımın önemini yaygınlaştırarak ve doğa dostu üretim yapan küçük çiftliklerin ürünlerinden alarak yeni nesillere organik bir miras bırakabilirsiniz. @bodrum_tohum

“Her bitki insan gibi farklı karaktere sahiptir. Biraz gözlemlemek, biraz dinlemek ve derdini anlamak için ne dediğini anlamaya çalışmak; tekrar doğaya dokunmak, ait olduğumuz toprağın sesine kulak vermek gibi bir deneyim. Taş, beton ve alışveriş merkezleri arasında duyduğumuz tek ses dijital ve trafikte korna sesi artık...” Fem Güçlütürk, Labofem

“Oyuncu ruhunu beslemeli ki üretebilsin” diyen Tuba Ünsal da yeşil bitki meraklısı.

92

Uzun süredir hobi olarak bitki yetiştirmekle ilgilenen gazeteci Onur Baştürk, kurduğu bitki markası ‘Yuzu’ ile bitki dünyasına dair deneyimlerini paylaşıyor, satış yapıyor.

Ayşe Kucuroğlu tasarım, botanik ve gurme lezzetlerin bir araya geldiği, samimi, canlı ve rahat bir yeni nesil kreatif ‘hub’ olan Avlu Bebek’in müdavimlerinden.


Havayı temizleyen bitkiler Dünya genelinde 24 saati evde geçirdiğimiz sıra dışı günler yaşıyoruz. Dolayısıyla evlerde soluduğumuz havanın temiz olması, maksimum düzeyde oksijen içermesi her zamankinden önemli. NASA’nın yaptığı bir araştırmaya göre bazı bitkiler filtre gibi işlev görerek kapalı mekanlarda havada bulunan kimyasalları absorbe edebiliyor. NASA’nın önerdiği ve ülkemizde bulunabilen bazı bitkileri Buse Terim Bahçekapılı da blog’unda yazdı.

POTOS SARMAŞIĞI İçinde geliştiği odanın havasını temizler ve eğer gözleriniz kanlanmışsa veya onlarla ilgili sıkıntı yaşıyorsanız rahatlamanıza yardımcı olur. Ayrıca göz tansiyonu, katarakt ve karasu hastalığının oluşmasını önler ve tedavisine yardımcı olur. Oda sıcaklığı 16 ile 24 derece arasında olmalıdır ve kapalı alanlarda yaşamayı severler. Biraz ışığa ihtiyaçları vardır fakat doğrudan güneş ışığına maruz kalmamalıdırlar. AREKA PALMİYESİ Gün boyu oksijen üreten bir fabrikadır. Ksilen ve tolüen gazlarını emerek havayı temizler. 2 m kadar büyümüş bir Areka Palmiye fidanı 24 saatte havaya 1 litre su salar. Yaprak veya fidan sayısı çok olursa ona göre iyi bir hava nemlendirici vazifesi görür. DEVETABANI Devetabanı bitkisinin suyu çok soğuk olmamalıdır. Sulama sık-

lığı da havanın sıcaklığı ile orantılı olarak ilerlemelidir. Devetabanı kısıtlı alanlardan çok hoşlanmaz bu sebeple saksısı büyük olmalıdır. PAŞA KILICI Geceleri daha fazla oksijen üreterek bulunduğu ortamın havasının daha temiz olmasını sağlarlar. Doğrudan güneş ışığında kalabildiği gibi gölge alanlarda da gelişimine devam edebilir. Sulama yapılmadan önce toprağın kurumasına izin verilmelidir. Nem bakımından özel isteği yoktur. KAKTÜS Kaktüs zor iklimlerin bitkisi olduğundan ve güneş ışığından hiçbir şekilde zarar görmediğinden, radyasyon emici bir özelliğe sahiptir. Kolay bakımları ve estetik yapıları bilinen kaktüsler için gerekli ortamı hazırladığınız sürece çok uzun süre canlı kalabilirler. PILEA PEPEROMIOIDES Bitki kolek-

siyoncuları için en önemli parçalardan biri. İlkbahardan sonbahara kadar büyüme mevsimidir, hızla gelişir. Sığ saksı, tropik bitki toprağı, fazla uzun süre kuru bırakmadan ama çamur etmeden düzenli sulama gerektiriyor. Devetabanı. Pilea Peperomioides.

Sürrealist akımın katalizörü sanat destekçisi Edward James’in büyük ütopyası gerçek oluyor. ‘Home jungle’ yani ‘ormana dönüştürülmüş ev’ kavramına hazır olun çünkü bitkiler de tıpkı doğadaki diğer canlılar gibi ruh ve bedeniniz yorgunken sizinle iletişime geçerek enerjinizi artıracak, kendinizi iyi hissetmenizi sağlayacak özelliklere sahipler. Evcil ya da vahşi her kuş elma sever. Onları geleneksel kuş yemlerinin yanında bir teli kıvırarak ucuna yarım ya da tam elmayı sabitleyip asacağınız elma standıyla ekstra mutlu edebilirsiniz. Olayı bir adım ileri taşıyıp bahçeye bir elma ağacı dikmek de bir alternatif.

Kır çiçekleri, yaşam döngüsüne büyük katkı sağlayan beş hayvandan biri olan arıların en sevdiği polenlerin yaratıcısı. O yüzden bahçenizde arıları misafir etmek için bol kokulu kır çiçekleri yetiştirin. Sadece baharda açanları değil, farklı zamanlarda açan çiçeklerden seçerseniz, bahçede sürekli bir çiçek yoğunluğu olur. Bu da hem arıları mutlu eder hem de çocuklarınıza öğretecek türlü çeşit bitkiyi elinizin altında bulmuş olursunuz.

93


ÜNLÜ İSİMLER

DÜNYAYI KURTARMAK IÇIN HAREKETE GEÇTİLER

Etkileme yetenekleri, insanların vicdanlarına ulaşmak adına onları bu konudaki en iyi müttefiklerimiz yapıyor. Çünkü savaşmaya istekli insanlar olduğu sürece umut hep olacaktır. Onlar gezegen için savaşmaya çoktan hazırlar.

ulmasına yardım k kur cı o ttifa i luy l or se re . v e ç

HAZIRLAYAN: SİNEM KIN

Ye ni bi r

LEONARDO DICAPRIO Büyük aktivist Oscar ödüllü oyuncu, dünyanın korunması ve refahına kendini en çok adayan yıldızlardan biri. Onu büyük aktivist olarak tanımlamak için, adını taşıyan vakfından, nesli tükenmekte olan türlerin korunmasına ve iklim değişikliğine karşı sarf ettiği mücadeleye kadar birçok haklı sebep sayabiliriz. DiCaprio, şimdi hayırsever yatırımcılar Laurene Powell Jobs ve Brian Sheth ile birlikte Earth Alliance (Dünya İttifakı) adlı yeni bir organizasyon kuruyor.

94

LIVIA FIRTH Sorumluluk üstlenen bir moda anlayışı Eco-Age’in yaratıcı direktörü ve kurucu ortağı, The Green Carpet Challenge’ın (GCC) yaratıcısı, dünyadaki girişimler ve işbirlikleri sayesinde modayı daha etik ve yeşil bir alan haline getirmeye odaklandı. En sonuncu işlerinden biri ise Dünya Günü vesilesiyle İtalyan tasarımcı Alberta Ferretti ile çalıştığı sürdürülebilir kapsül koleksiyonuydu.

VIVIENNE WESTWOOD Her şey onunla başladı Çevre aktivizminin modadaki önemini anlayan ilk isimlerden biri Vivienne Westwood’du. Punk tasarımcı, Afrika’daki el sanatlarının gelişmesinden, kutuplardaki buzların erimesine karşı mücadeleye kadar çeşitli nedenlerle onlarca yıldır bütün defilelerini ve katıldığı etkinlikleri, konuşabileceği bir platform olarak kullandı.


ARIADNE ARTILES Antiplastik direnişi İspanyol model, insanları plajları plastiklerden arındırmaya teşvik etti ve hatta bir rekora imza attı. Tam bir deniz tutkunu olan Kanarya Adalı model, 304,5 kilo çöp toplamak için Biotherm (Su Sevenler programı), Ecoembes ve Birdlife (İspanya Ornitoloji Sivil Toplum Kuruluşu) ile beraber çalıştı.

ANGELINA JOLIE Dayanışma günü

“Eko-sistemleri ve vahşi yaşamı korumak, iklim adaletini sağlamak, yenilenebilir enerjiyi desteklemek ve yeryüzündeki tüm yaşamın yararına yerli haklarını güvence altına almak için küresel olarak çalışmalıyız.” Leonardo DiCaprio

Oğlu Maddox’un doğum yeri olan Kamboçya’nın onun kalbinde özel bir yeri olduğu sır değil. Angelina Jolie, Maddox Jolie-Pitt Vakfı aracılığıyla, doğal çevresini korumak ve kırsal topluluklarının gelişimine dair çalışmalar yapmak için girişimler yürütüyor.

ELSA PATAKY Okyanus aşkı Çocuklarına doğaya karşı sevgi ve saygılı olmayı aşılamak, İspanyol oyuncunun en önemli önceliklerinden biri. Dünya Okyanuslar Günü vesilesiyle, Mavi Kalp kampanyasının büyükelçisi olarak dünyayı, denizlerimizi ve okyanuslarımızı korumanın öneminden bahsetmek içim kızıyla Hindistan’a, La Mer’e ve Fiji Adaları’na gitti.

inin ka fil Afri , l e od ım l a

korunmas ında ak tif ro la lı

r. yo

Ho lla nd

DOUTZEN KROES Fillerin arkadaşı

Yıllardır Avustralya Byron Bay’de yaşayan oyuncu için okyanus, ikinci evi gibi.

‘Knot On My Planet’ organizasyonunun küresel büyükelçisi olarak üstlendiği rolü, onu kaçak avcılıktan en çok etkilenen türlerden biri olan Afrika fillerini koruma çalışmalarının yüzü haline getirdi. Alman model, Loewe gibi markalara işbirliği yaparak bağış toplayan bu organizasyonlarla aktif olarak çalışmalar yapıyor.

95


Avrupa’dan Amerika’ya, Asya’dan Afrika’ya, denizlerimiz ve okyanuslarımız üzerinden oyuncuların, modellerin ve tasarımcıların dayanışması, bağlılığı tüm dünyaya yayılıyor.

STELLA MCCARTNEY Yeşil amblem

irleşmiş Millet ler eri B Çe nb a d vr ’ 9 e 0

İngiliz tasarımcı, markasını bir eko amblemine dönüştürdü. Stella, geri dönüştürülebilir malzemelerle çalışıyor, derileri sentetik ve metal tüketimini en aza indiriyor. Felsefesi ise hayvanlara, çevreye ve insanlara saygı göstermek.

iyi niyet elçisi ı’nın m a r og Pr

20

GISELE BÜNDCHEN Amazon’u kurtarmak 2008 yılında, Temiz Su Projesi’ni başlattığından beri suların arıtımını, orman katliamına karşı mücadeleyi ve Brezilya’daki biyosferin korunmasını birincil endişesi haline getirdi. Ayrıca süpermodel, Birleşmiş Milletler’in çevre büyükelçisi.

96

STING Orman katliamına karşı Yerli nüfusunun yaşayabilirliğini garantilemek için Güney ve Orta Amerika ormanlarını korumak, şarkıcı Sting tarafından ortaklaşa kurulan ‘The Rainforest Foundation’ın temel hedefi. Ayrıca şarkıcı, kariyeri boyunca sayısız hayırseverlik konserinde işbirliği yaptı.


yapımı ‘Hollywoo dG een r re tG e e an

yon serisi var. leviz e t li im s i n’

BRAD PITT Çevrecilik notu AA+ Hollywood’un en başarılı isimlerinden Brad Pitt, yaşamını yeşili kucaklayacak şekilde düzenledi. Aktörün, doğaya özel hayatında gösterdiği önemin yanı sıra yaptığı projeler de bu amacını destekliyor. New Orleans’ta yaşanan Katrina felaketi sonrasında Global Green USA Holy Cross Project’e destek vermiş, prototip olarak hazırladığı ‘yeşil’ bina projesi ile büyük ilgi görmüştü. Pitt, enerji dostu otomobil kullanıyor.

CATE BLANCHETT Sürdürülebilir sanat Herhangi bir eylemin dünya üzerinde büyük bir etkisi olabilir. Oyuncu, kendi evini daha çevre dostu bir yer haline getirmekle işe başladı ve eşiyle birlikte Sydney Theatre Company için yaptığı projelerle devam etti. Enerji tüketimini ve CO2 emisyonlarını azaltmayı başardıkları güneş panelleri, kullanılmış suların iyileştirilmesi, yeniden kullanımı, geri dönüşümü, ve daha yeşil bir tasarım sayesinde bu ödüllü yapı, sürdürülebilirliğin en büyük örneklerinden biri haline geldi.

Pl eslenme iç rsiz b in d ete y ea e v kt i lık

de bulunuyo evler r. gör k a r la fo

MATT DAMON Afrika’nın su sorunu Birçok duyarlı Hollywood ünlüsü gibi Matt Damon da çevreci bir otomobil kullanıyor. H20 Africa Project isimli projenin başını çeken ünlü oyuncu, Afrika’nın temiz su kaynağı sorununa dikkat çekmek için her fırsatta yardım topluyor, bilgilendirme yapıyor. Çünkü biliyor ki birçok hastalığın kaynağı temiz su sıkıntısı... Ayrıca Damon, 37 milyondan fazla insanı doyuran gıda bankalarının ülke çapındaki ağı olan kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olan Feeding America’nın da temsilcilerinden.

GEORGE CLOONEY Dünya Gıda Örgütü’ne destek George Clooney hayırsever yönüyle de kalplerimizi kazanmış duyarlı bir yıldız. Özellikle Sudan’daki insanlara yardımlarıyla gündeme gelen oyuncunun Dünya Gıda Örgütü’ne büyük destek veren ‘Not On Our Watch’ adında kendi kurduğu bir yardım vakfı da var.

97


YILLARDIR ÇEVRE DUYARLILIĞIYLA İLGİLİ PROJELERE DESTEK VEREN

TARKAN

O, Türkiye’nin megastarı. Şarkıları ülke sınırlarını aşan ve sesini tüm dünyaya duyuran Tarkan, gönüllerimizi sadece sanatıyla değil, doğa için söylediği şarkıları, sevgisi ve korunması yönündeki projeleriyle de fethediyor.

İ

nsanın içinin güzelliği yüzüne, gözlerine yansır denir. Bu sözün en büyük ispatlarından biri, bizce Tarkan’dır. Yıllardır şarkılarıyla sadece Türkiye’ye değil, dünyaya sesini duyuran megastar, doğa sevgisiyle, duyarlılığıyla ve imza attığı projelerle de takdir toplamaya devam ediyor.

HASANKEYF İÇİN MÜCADELE VERDİ

Tarkan, ilk olarak 2008’de Doğa Derneği ve Atlas dergisi tarafından Hasankeyf için başlatılan uluslararası imza kampanyasına destek vermişti. Hasankeyf’in sular altında kalmaması için ciddi bir mücadele sürdürdü. Orhan Gencebay ile birlikte ‘Uyan’ adlı şarkıyı seslendirerek bu bölgeye dikkat çeken Tarkan, “Uluslararası bir konseri en kısa sürede burada vereceğim. Ha-

98

sankeyf gibi çok doğal ve eşsiz tarihi güzelliği olan bir yer yok olmamalıdır. Bu güzelliklerin yaşatılması için mücadele vereceğiz. Bu tarihi yerler bizim kökümüz, sahipleneceğiz. Bu baraja kredi verecek Almanya ve diğer ülkelerdeki sanatçılara da sesleniyorum. Gelin burayı birlikte koruyalım ve yaşatalım. Hasankeyf’in yaşatılması için Doğa Derneği’nin verdiği kampanyaya seve seve katıldım” demişti. Başka birçok kampanyaya da destek olan Tarkan, memleketi Rize/ İkizdere’de hidrolik termik santralın kurulmasına karşı da çalışmalarda bulundu.

EGE’DEKİ ZEYTİNLİKLER İÇİN HAREKETE GEÇTİ

Doğanın korunması için her fırsatta elini taşın altına koyan Tarkan, tükenmekte olan Ege’deki zeytinlikler için de harekete geçti. Kendisinin yanı sıra eşi Pınar Tevetoğlu ile minik kızı Liya’nın sağlığı için organik gıdalardan şaşmayan ünlü sanatçı, yöre halkının ürettiği zeytinyağından tam 100 şişe satın aldı. Tarkan, 18 litrelik şişelere 60 bin lira ödedi. Sık sık Ege’yi ziyaret edip köylülerle bir araya gelen megastar, kurucusu olduğu Doğa Okulu’nun da çalışmalarını yakından takip ediyor. Tarkan, 2018’de Gediz Deltası’nda doğal yaşam alanlarını yok edecek İzmir Körfezi Geçiş Projesi’ne, “Neredeyse her köşesi betona dönüşen ülkemizde geriye kalan birazcık doğamızı koruyalım bari. Bu nasıl bir yok ediştir? Bu nasıl bir rant hırsıdır? Nasıl bir vicdansızlıktır?” diyerek tepki göstermişti. Tarkan’ın yok edilmeye çalışılan doğaya karşı verdiği tepkiler sadece bunlarla sınırlı kalmadı. Geçtiğimiz yıl Kaz Dağları’ndaki ağaç kıyımına karşı da tepki göstermiş, Instagram hesabından’#KazDağlarıHepimizin #KazDağlarınaDokunma’ başlığıyla şu mesajı yayınlamıştı: “Rant uğruna feda edilen Hasankeyf’ler, Allianoi’ler, Karadeniz’in dereleri, ormanları. Dikilen çirkin beton yığınları için kesilen binlerce yıllık zeytin

ağaçları, kurutulan göller, kirletilen, zehirlenen denizler, topraklar... Altın için feda edilen güzelim Kaz Dağları ormanları. Bu ne bitmek bilmeyen bir para ve güç hırsıdır. İnsan ülkesinin doğasını, tarihini, kültürünü rant uğruna bir kalemde nasıl satabilir böyle? Dünyanın neredeyse her yerinde durum aynı. Halkın oylarıyla bulundukları noktaya gelen yetkililer kendilerini o ülkenin sahibi sanıp istediklerini yapma hakkını kendilerinde nasıl buluyorlar? Vatandaş kendi toprağını, doğasını savunmaya, korumaya kalktığında bir de vatandaşa ayar verip, kafa tutup, tehditler savuruyorlar. Yeter artık. Bir durun, kendinize gelin. Sizlere emanet edilen bu topraklara ve de temsilcisi olduğunuz halkınıza ihanet etmeyin artık. Elinizi kalbinize koyun da vicdanınıza kulak verin. Rant için bu doğa katliamlarına bir son verin artık.”

“SİZLERE EMANET EDİLEN BU TOPRAĞA İHANET ETMEYİN”

Tarkan, son olarak 2019 Harbiye Açıkhava konserlerinin ikinci gününde, konserin açılışını iklim krizine değindiği ‘Uyan’ şarkısıyla yaptı. Doğaya verdiği destekle her zaman kitlelere öncülük eden Tarkan, Harbiye Konseri’nde de bu konuyu es geçmedi. Konserin ikinci yarısına son günlerin en dikkat çeken konusu olan iklim krizine farkındalık yaratmak üzere kendi sesiyle hazırlanan video ile giriş yaptı. İzleyenler videoda ‘Uyan’ şarkısının “Yerimiz, yurdumuz, toprağımız yok oluyor ebediyen. Evimiz, yuvamız, biricik ocağımız gidiyor elden. Uyan! Uyan! Uyan! Uyan! Koy elini kalbine geç olmadan. Bu yolun sonu yokuştur deme, dağları aşarız eğer inanırsan” sözlerini Tarkan’ın şiir yorumuyla dinledi. Megastar, elektrikle de çalışabilen, geleceğin otomobili olarak gösterilen bir araç da satın aldı.


99


SUYUN HAYATIMIZDAKİ ÖNEMİNE DİKKAT ÇEKMEK İÇİN ‘25 LİTRE’ BELGESELİNİ ÇEKTİ

GÖKHAN ÖZOĞUZ Ç

“Sadece sevginin gerçek olduğunu anladığımız gün, uyanmışız demektir! O zamana kadar patinaja devam” diyor Gökhan Özoğuz. Çevre dostu ünlü isimler arasında yer alan Athena Grubu’nun solisti, geçtiğimiz yıl suyun önemine dikkat çekmek için etkili bir projeye imza attı.

evreye olan duyarlılığını ve sevgisini her fırsatta sosyal medya hesaplarından dile getiren Athena Grubu’nun solisti Gökhan Özoğuz, ‘25 Litre’ belgeseliyle suyun hayatımızdaki önemine dikkat çekti.

SU KITLIĞINA DİKKAT ÇEKİYOR

Belgesel, son birkaç yıldır kuraklıkla mücadele eden Cape Town’daki su kıtlığına karşı önlem olarak yerel yönetim tarafından planlanan ve günlük kişi başı su tü-

ketiminin 25 litre ile sınırlanmasını öngören ‘Sıfır Günü’ uygulamasından esinleniyor. 2040 yılına gönderme yapan bir kurgusal senaryo ile su konusunda tasarruf bilincinin yerleşmemesi halinde yaşanması muhtemel zorluklar hakkında izleyiciye bilgi veren belgesel, Gökhan Özoğuz’un uzmanlarla ve Özge Özpirinçci ile yaptığı görüşmelerle de farklı bakış açılarını ekrana taşıyor. Belgeselde, Prof. Dr. İlber Ortaylı, Prof. Dr. Levent Kurnaz, Prof. Dr.

Ayşegül Kibaroğlu gibi uzman isimler konuyu farklı açılardan ele alıyor ve mevcut durum ile çözüm önerilerini konuşuyor. ‘25 Litre’ belgeselinin anlatıcılığını üstlenen Gökhan Özoğuz belgesele dair fikirlerini “Bilim dünyasının öngördüğü su kıtlığı sorununun kaynağının yanı sıra hem bireylere hem de kuruluşlara çözüm için düşen sorumlulukları anlatmaya çalıştığımız ‘25 Litre’ belgeselinde yer aldığım için çok mutluyum” sözleriyle ifade etti. Özge Özpirinçci’nin bu konudaki düşünceleri ise şöyleydi: “Cape Town’u ziyaret ettiğimde ‘Sıfır Günü’ kavramı ile yüz yüze geldim ve çok etkilendim. Aynı koşulların İstanbul’da da yaşanmaması için şimdiden farkındalık oluşturmak, bilinçlenmek ve harekete geçmek gerekiyor. Bu anlamlı projenin bir parçası olabilmek mutluluk verici.”

“BİZ KENDİ DOĞAMIZI NEDEN MAHVEDİYORUZ?”

Pek çok çevre felaketinde sesini çıkaran Gökhan Özoğuz, Ordu’nun Fatsa ilçesinde siyanürle altın çıkarılmasını da eleştirmiş, doğanın yok olmasına isyan etmişti. Özoğuz twitter hesabından, Kaz Dağları’nda ağaç kesilerek altın aranmasıyla ilgili şu mesajları yazdı: “Daha da çok yapın! Bunlar iyi günler. Ülkenin tüm ormanlık alanları çöle dönene kadar altın aratın! Biz bu arkadaşların ülkesinde kazı yapıp ekonomimizi kalkındırabiliyor muyuz? Biz neden her şeyimizi diğer ülkelere veriyoruz? Biz kendi doğamızı neden mahvediyoruz? Neden bizim yeraltı zenginliklerimiz üzerinden para kazanıyorlar? Biz bundan ne kazanıyoruz? Doğamız yok oluyor. Olan yine orada yaşayan halka oluyor. Yazık!”

100


TEMA VAKFI GÖNÜLLÜSÜ

SEZEN AKSU

O, Türkiye’nin şarkı rezervini karşılayan, her kalbe eserleriyle, sesiyle ayrı ayrı hitap eden nam-ı diğer ‘Minik Serçe’... TEMA Vakfı’yla bugüne kadar birçok proje yürüten Sezen Aksu, Adile Naşit anısına 5 bin fidanlık bir hatıra ormanı kurdu ve 20 binden fazla fidan dikti.

T

ürkiye’nin Minik Serçe’si, şarkılarıyla en mutlu, en üzgün, en coşkulu, en romantik, en bunalım anlarımıza dokunmayı başaran koca yürekli sanatçı Sezen Aksu... Gönlünden böyle güzel sözler ve besteler çıkan birinin, insanlara, doğaya, hayvanlara neler katabileceğini düşündünüz mü? Aksu, ormanlara ve yeşile olan sevgisiyle biliniyor. Minik Serçe, 2013 yılı boyunca verdiği konserlerinden elde edilen gelirlerin bir bölümünü TEMA Vakfı’nın Manisa Salihli Gökköy Hatıra Ormanı’na aktararak 5 bin adet fidan diktirmişti. Öte yandan, 2008 yılında değerli müzik adamları Şerif Yüzbaşıoğlu, Onno Tunç ve Uzay Heparı’nın adlarına 4 bin adet fidanı TEMA Vakfı’nın Antalya Döşemealtı Hatıra Ormanı’nda, 2015 yılında ise söz yazarı Aysel Gürel adına Balıkesir Kepsut’ta 5 bin adet fidanı Aysel Gürel Hatıra Ormanı’nda toprakla buluşturmuştu. Aksu, 1987 yılında hayatını kaybeden sinema ve tiyatro oyuncusu Adile Naşit anısına, TEMA Vakfı aracılığıyla 5 bin fidanlık bir hatıra ormanı kurdu. Orman Genel Müdürlüğü ve TEMA Vakfı işbirliği ile Denizli’de tesis edilen sahalara kızılçam türü fidan dikimleri yapıldı. Fidanların 2 bin 152 adedi Çal ve 2 bin 848 adedi ise Sundurlu’da bulunan iki ayrı ağaçlandırma sahasında toprakla buluştu. Aksu’nun katkıları ile dikilen fidan miktarı 20 bini geçti.

ği Bulut ile kurduğu arkadaşlığın anlatıldığı oyun doğayı, insanları ve hayvanları kapsayan bütüncül bir yaşam anlayışını günümüz çocuklarının dilinden anlatıyor ve onların anlam dünyalarında bir farkındalık yaratmayı amaçlıyor. Aksu kitap için “Çocukluğumuzda kardeşimle başımızdan geçen bir olaydan esinlenerek bir hikaye yazdım. Daha sonra bu senaryolaştırıldı. Animasyonlarıyla, kostümleriyle, şarkılarıyla gerçekten de Disney pro-

düksiyonu gücünde bir sonuç çıktı ortaya. Dilerim çocukları mutlu eder” demişti. Sezen Aksu çevreye, hayvanlara, insanlara, doğaya, yani çevresindeki her şeye karşı aşırı duyarlı olmasını şöyle anlatıyor: “Herkesin derdine yetişmek mümkün değil. Fakat böyle bir ‘gayretkeş ablalığım’ var. Annem, ‘Senin gibilerine Anadolu’da ‘her çıkan gelinin yengesi’ derler’ diyor. Durumdan vazife çıkarıyorum yani.”

BUGÜNE KADAR 20 BİNDEN FAZLA FİDAN DİKTİ

Aksu, 2017 yılında kendisinin kaleme aldığı ‘Sezuş’un Hikayeleri: Efe ile Bulut, Osman Bey’e Karşı’ isimli bir kitap çıkardı. Kitap, hoşgörü, saygı, empati, hayvan sevgisi ve sadakate dair mesajlar içeren, çocuklara yönelik bir müzikale dönüştürüldü. Sokak hayvanlarının dostu Efe’nin, mahallenin köpe-

101


LARA KAMHİ

SIFIRDAN BİR İNSANLIK YARATILABİLİR Mİ?

Sinematik alanda çağdaş üretim yapan sanatçı ve yönetmen Lara Kamhi, en yeni belgesel filmini ücretsiz erişime açtı. Kamhi’nin iki yıl önce Japonya’da çektiği ‘Transparency of Being’ belgesel filmi, şehir hayatının sarhoş edici devinimi ve algının tüketilişini irdeliyor.

K

oronavirüs nedeniyle insanların evlere kapandığı dönemde, sanatın farklı dallarındaki bazı performanslar sanatsevere ücretsiz sunuluyor. Müzik sanatçıları en özel konserlerini YouTube üzerinden canlı veriyor, dünyanın en ünlü müzeleri online gezi imkanı tanıyor. Bu etkinlikler arasında Lara Kamhi’nin ‘Transparency of Being/Varoluşun Şeffaflığı’ adlı belgesel filmi de var. Yurtiçinde ve yurtdışında çeşitli festivallerde gösterilen belgesel; gündelik hayat, teknolojik iletişim ve ulaşım platformlarının istilası ile tinsellik üzerine karşılaştırmalı gözlemlerden oluşuyor ve bireysel izolasyona değiniyor. ÇEKİM, KURGU, SES TASARIMI KENDİSİNE AİT Ses, mekana özgü yerleştirme ve görsel anlatım üçlüsü üzerine çalışmalar gerçekleştiren sanatçı, 2017’de Japonya’da gerçekleştirdiği belgeselinin çekimini, kurgusunu ve ses tasarımını da kendisi yapmış. Gündelik hayat, teknolojik iletişim ve ulaşım platformlarının istilası ile tinsellik üzerine karşılaştırmalı gözlemlerden oluşan belgesel, YouTube ve Vimeo üzerinden izlenebiliyor. BİZİ NASIL BİR GELECEK BEKLİYOR? 10 yılı aşkın süredir sinematik alanda çağdaş üretim yapan Kamhi, ‘Transparency of Being’de görüntüler, şehirdeki güncel hayatın yarattığı sarhoş edici devinimi ve algının tüketilişini irdeliyor. Sanatçı, belgeselde bir yandan güncel hayatın kaosunu, bir yan-

102

dan Japonya’nın geleneksel kültürünün ve ‘şintoizm’in yarattığı sükuneti incelerken; bu iki unsurun ne şekilde birlikte barınabildiğini araştırıyor. Belgesel ayrıca bir dizi soruya da cevap arıyor... Lara Kamhi, “Varlığımızı bütünüyle kaybedecek bir boyuta gelmişken, metafiziğin de irdelediği bu ‘varlığın yitirilişi’ bizi nasıl bir geleceğe taşıyor? Bu, daha tinsel bir toplum yaratabilir mi? Kendine yabancılaşan insan kendi arayışına düşmüşken -teknolojik aletlerin birer uzvumuz haline geldiği bir dünyada, iletişim ve ulaşım platformlarının istilası altında, onca belirsizliğin içinde- temel doğamızın ve gerçekliğin kaybı, bizi onun sürekli bir arayışına düşmeye mi sürüklüyor? Peki içinde bulunduğumuz, her şeyin yittiği bu aşama, sıfırdan bir insanlık ve gerçeklik yaratmamız için bir fırsat doğurabilir mi?” diyor... UZUN METRAJ FİLM HAZIRLIYOR 2009’dan bu yana medya sanatı ve deneysel sinema pratiğini yurtiçi ve yurtdışı sergilerde, festivallerde, kamusal alanlarda ve müzelerde sergilemeye devam eden Lara Kamhi, yeni sinematik projeleri üzerinde çalışmayı da sürdürüyor. Sanatçı, yönetmenliğini üstleneceği ilk uzun metraj filmi ‘Chaosmos’un çalışmaları kapsamında kısa filmlerden oluşan bir klip serisi hazırlıyor. FİGEN NALAN ÖZKAN

Lara Kamhi, “Kendine yabancılaşan insan kendi arayışına düşmüşken, temel doğamızın ve gerçekliğin kaybı, bizi onun sürekli bir arayışına sürüklüyor?” diye sorguluyor.


Lara Kamhi, belgeselde bir yandan güncel hayatın kaosunu, bir yandan Japonya’nın geleneksel kültürünün ve ‘şintoizm’in yarattığı sükuneti inceliyor.

103


ABD’nin Vermont eyaletindeki Champlain Vadisi’nin birbirine bakan 1200 dönümlük tarlalarının ortasında konumlanan çiftlik evinde çoğunluğu kadın olan bilim insanlarından oluşan bir ekip, Tata Harper markasının lüks, doğal cilt bakım ürünlerini hayata geçiriyor. Organik güzellik ürünleri girişimcisi Tata, bizi New England’daki muhteşem çiftliğinde çocukları 10 yaşındaki Hunter Laurence, dokuz yaşındaki Grace Paloma ve yedi yaşındaki Tata Mia ile birlikte karşılıyor.

“Burayı çok önceleri satın almıştık ve her şey sanki bizim amacımızı biliyormuş gibi burada hazırdı.” 104


DOĞAYA DOST CİLT BAKIM ÜRÜNLERİ HAREKETİNİN KRALİÇESİ

TATA HARPER

VERMONT, ABD’DE YER ALAN YEMYEŞİL ÇİFTLİĞİNİN KAPILARINI HELLO!’YA AÇIYOR “Problemlere ve engellere kafayı takan biri değilim. Sadece çalışmaya odaklanıyorum ve ‘Mümkün değil’ cümlesini kabul etmiyorum.” RÖPORTAJ: VICTORIA DE ALCAHUD FOTOĞRAFLAR: CESAR VILLORIA STYLING: LILLI MILLHISER SAÇ: OWEN GOULD MAKYAJ: VIVIAN INFANTINO

105


Aile (üstte) çocuklara ait minyatür oyun evinin verandasında poz veriyor. Oyun evi uçsuz bucaksız arazinin ortasında yer alıyor ve ana evin verandasından görülebiliyor (solda). Tata ve eski eşi Harry, çiftliği yaklaşık 20 yıl önce emlak danışmanlığı işi yaparken satın almış. Aile buraya taşınana kadar çiftliği sadece uzun hafta sonları ve yaz aylarında kullanmış.

A

merika Birleşik Devletleri’nin Vermont eyaletinde yer alan Tata Harper’a ait hayal çiftliğinin merkezinde, uçsuz bucaksız lavanta, papatya ve şark yoncası tarlalarının birbirine karıştığı toprakların koruyucu kucağına oturmuş eski bir köy evi yer alıyor. Bu 1200 dönümlük, verimli New England vadisi, Tata’nın hem ilham kaynağı hem de yüzündeki ışıltının sebebi. Çünkü aralarında Gwyneth Paltrow, Julianne Moore, Kate Hudson gibi Hollywood yıldızlarının bulunduğu ünlülerin ilgisiyle adeta bir fenomene dönüşen lüks

106

doğal cilt bakımı ve makyaj ürünleri markasını burada hayal etmiş ve yaratmış. Kolombiya doğumlu girişimci ve üç çocuk annesi Tata, son 10 yıldır kendi adıyla anılan markasına ait tüm organik cilt bakımı ürünlerini mandıradan atölyeye dönüştürülmüş bu çiftlikte üretiyor, ayrıca diğer yönetim işlerini de buradan yürütüyor. 19. yüzyılın başlarına tarihlenen binanın içi boyanmış rattan mobilyalar, büyük, çiçekli chintz minderlerle, kısaca rustik sadelikte döşenmiş. Özellikle sıcak yaz aylarında iç mekanla dışarıdaki doğa


“Hiç yılmadım, bir an bile… İyi bir fikrim vardı, bunu biliyordum ve üzerine gittim.”

Evin ön ve arka cephesine yayılan; dış ve iç mekan yaşamını birbirine bağlayan açık ve kapalı verandalar, büyük çiçekli kumaşlarla kaplı minderleriyle dikkat çeken rattan mobilyalarla döşenmiş. Yemek bölümü açık verandalardan birinde konumlanıyor (altta).

107


arasındaki sınırlar bulanıklaşıyor. Bununla birlikte markanın araştırma geliştirme, üretim, paketleme ve dağıtım aşamalarının tümü burada, çoğunluğu kadınlardan oluşan bilim insanları ve profesyoneller tarafından gerçekleştiriliyor.

HER ŞEYİ DEĞİŞTİREN O AN

Her ne kadar şu an kır yaşamının keyfini sürüyor gibi görünse de Tata, dünyanın en büyük güzellik markalarından birini ya-

108

ratmadan önce oldukça hareketli bir hayat yaşamış. Endüstri mühendisliği diplomasını aldıktan sonra Kolombiya’dan ayrılıp yaşamak için önce Meksika ve Paris’i, daha sonra 2000 yılında Miami’yi seçmiş. Burada eski eşi Harry ile birlikte patlamakta olan emlak danışmanlığı sektöründe çalışırken bir aile üyesinin sağlık problemleri yüzünden planları değişmiş. “2004’te üvey babama kanser teşhisi kondu. Bu hepimiz için bir uyanış oldu” diyor, bize New England ve

çevresine yaptığı yolculuklar esnasında yerel satıcılardan tek tek topladığı antika ve vintage mobilya ve aksesuarlarla dekore ettiği muhteşem çiftlik evini gezdirirken. “Doktorlar ona sürekli ‘Hangi deodorantı kullanıyorsun’ ya da ‘Yüz kremi kullanıyor musun?’ ‘Et yiyor musun?’ gibi sorular sorup duruyordu. İşte tam o anda konu sağlığımız olduğunda sadece yediklerimizin değil, kullandığımız ürünlerin de etkili olduğunu fark ettim. Üvey babam, şükürler


“Burayı 20 yıl önce yatırım amaçlı almıştık. Sonra atlar, köpekler, inekler ve çocuklarımızla keyfini çıkardığımız doğa hayatı çiftliğimize geldi.”

olsun kanseri yendi.” Bu olayın etkisi olarak yeme içme programında radikal değişiklikler yaptıktan sonra ilk iş, evdeki toksik temizlik ürünlerinden kurtulmuş ve arkadaşlarını da buna teşvik etmiş. Sonra ilgisini kullandığı kozmetik ürünlerine çevirdiğinde yüzüne ve vücuduna kullandığı pek çok ürünün kimyasallar içerdiğini görmüş. Arayışa girdiğinde ise hayal kırıklığı yaşamış. “Gerçekten içime sinen hiçbir bakım ürünü bulamadım” diyor ve devam ediyor: “Evet, bazı süpermarketlerde belli oranda organik ürünler vardı ama onları da pek parlak bulmuyordum. Diğerlerinin içeriğine baktığımda ise hepsinin ismini telaffuz dahi edemediğim sentetik maddelerle dolu olduğunu görüyordum. Ya da örneğin ‘Organik aloe vera içerir’ yazısının altındaki küçük yazıları okumaya devam edince koruyucu olarak antifriz kullanıldığını okuyordum. Dalga geçiyor olmalıydılar. Benim yüzüm araba mı Allah aşkına?”

Tata Harper evin içini dolduran antika ve vintage mobilya ile aksesuarları New England eyaletindeki yerel mağazalardan tek tek seçip almış (üstte). Kırmızı duvardaki çerçeveli siluetler ve üst üste dizilmiş 1940’lara ait bavullar, mekanın eğlenceli detayları. Patchwork, chintz kumaşlar, kadife döşemeli mobilyalar evin bol ışık alan, ferah yaşam alanlarına sıcaklık ve renk katıyor (altta).

HAREKETE GEÇİŞ

Mevcut bakım rutinlerini bir süre tamamen durduran Tata, tam üç yıllık bir araştırma ve kendine uygun ürün bulma çalışmalarını belli bir yerde durdu-

109


Grace ve Tata Mia’nın odası; bembeyaz, renksiz misafir odasının (altta) aksine pembenin en şeker tonlarını barındırıyor. Banyoda (altta sağda) ise duvardaki lambri paneller, yeniden kullanılmış ahşap. Victoria stili pençe ayaklı küvet ise mekanın ilk göze çarpan elemanı. Tata’nın yatak odasında ise bölgeye ait Adirondack söğütünden yapılmış bir karyola dikkat çekiyor. Odanın kendine ait geniş, üstü kapalı bir verandası var (sağ altta). rup kendisine “Yeter artık, madem piyasada böyle bir ürün yok, ben ne yapabilirim, ona bakayım” demiş. Tata kozmetik işinden hiç anlamayan biri olarak yüzde 100 doğal, toksik olmayan ve piyasada satılan dünya markalarına ait ürünler kadar etkili bir ürün yelpazesi yaratmak gibi zor bir hedefi gerçekleştirirken zaman yönetimi ve doğru kaynaklara ulaşmada endüstri mühendisliği altyapısının kendisine çok yardımcı olduğunu düşünüyor. “Hiç yılmadım, bir an bile…” di-

110

yor. “İyi bir fikrim vardı, bunu biliyordum ve üzerine gittim. Bunun yanında problem ve engellere takmak yerine sadece çalışmayı tercih eden yapım devam etmemi sağladı. Elbette, eski eşim Harry her zaman yanımdaydı, beni destekledi ve şu an hâlâ firmanın yönetim kurulu başkanı o” diye ekliyor.

HER ŞEY HAZIR

Bu fikir tam da Tata ve o zamanki eşi Harry’nin büyük koşuşturma içindeki hayatlarını geride bırakıp sağlıklı bir aile yaşa-


“Hiçbir zaman şu anda bulunduğumuz konumda olabileceğimizi hayal edemezdim. Sadece piyasadakilere bir iki alternatif yaratmayı denemek amacındaydım.”

mı için kırsala yerleşme kararı vermelerinin ardından ortaya çıkmış. 20 yıl önce yatırım amaçlı satın aldıkları Vermont’taki Champlain Vadisi’ni çevreleyen bir araziye yerleşik bu çiftlik, hızlı gelişen bir yatırımın merkezi haline gelmiş. “Burayı çok önceleri satın almıştık ve her şey sanki bizim amacımızı biliyormuş gibi burada hazırdı. 19. yüzyıldan kalma evler, şu an laboratuar olarak kullandığımız ahırlar, kurutma alanları, bütün bitkilerimizi büyüttüğümüz tarlalar… Sonra atlar, bekçi köpekleri, inekler ve çocuklarımızla keyfini çıkardığımız doğa hayatı çiftliğimize geldi.”

DOĞANIN ECZA DOLABI

Tata işe, piyasadaki en pahalı ürünlerin içeriğinde yer alan toksik maddelerin yerine konabilecek doğal ürünleri keşfetmekle başlamış. Senegal’den gelen sakız, zeytinin yüzeyindeki koruyucu tabaka gibi ilginç, işlenmemiş malzemelerle çalış-

111


“Yaptığım işi çok seviyorum çünkü insanlara mutluluk veriyor. Bunu her gün söylüyorlar.”

mak isteyen bilim insanlarından oluşan bir ekip kurmuş. Günümüzde 78 ülkeden 300 farklı bitkinin yetiştirildiği, aralarında kimyager ve mühendislerin bulunduğu ‘çiftlikten cilde’ mottosunu benimsemiş toplam 200 kişiye istihdam sağlayan büyük bir fabrika burası. “Hiçbir zaman şu anda bulunduğumuz konumda olabileceğimizi hayal edemezdim” diyor Tata ve ekliyor: “Sadece piyasadakilere bir iki alternatif yaratmayı denemek amacındaydım. Ama şunu eklemeliyim. Benim kavram haznemde ‘Mümkün değil’ cümlesi yok. Eğer bir kimyager daha denemeden bana bu cümleyle gelirse onunla çalışmayı bırakırım.” Ürünlerinin piyasaya çıkmasıyla oldukça yorucu ve sürekli deniz aşırı yolculuk gerektiren bir hayata başlayan, mağa-

112

zaları ziyaret eden, hayranlarıyla ve Stella McCartney gibi iş ortaklarıyla buluşan Tata, sunumlarını ancak uçak yolculukları sırasında yapmaya vakit bulduğunu söylüyor. “Stella’yla birbirimizi hiç tanımıyorduk ama o, benimle bağlantı kurduğunda çok mutlu oldum. Çünkü onun hayranıydım ve onun ruhunu çok iyi anlıyorum. Moda için Stella neyse, cilt bakımı için ben oyum” diye anlatıyor ve ekliyor: “Defilelerinde makyajı minimumda tuttuğu için cilt bakım ürünlerine büyük önem veriyor. Modellerinin ciltleri nemli, buğulu ve mükemmel olmalı. İkimiz de sürdürülebilir bir geleceğe inanıyoruz ve ana akımdan farklı iş yapmayı benimsemiş yepyeni bir neslin temsilcileriyiz.” Tata’nın sürdürülebilir bir gelecek umudu, üç çocuğunu doğanın içinde, hayvanların

arasında kırlarda koşup oynarken izlerken gerçeğe yaklaşıyor. “On yaşındaki Hunter Lawrence şimdiden saygılı, olgun, söz dinleyen bir centilmen. Dokuz yaşındaki Grace, aralarındaki en yaratıcı kişilik. O bir sanatçı, asi ve dramatik bir tip ve yedi yaşındaki Tata Mia, evimizin özel dedektifi. Evde neyin nerede olduğunu her zaman bilir. Ayrıca çok da fenimen bir kız ve benim sürekli yanımdadır.” Aldığının kat kat fazlasını veren verimli toprakların bir parçası olmak ise Tata’nın en önemli ilham kaynağı. “Yaptığım işi çok seviyorum çünkü insanlara mutluluk veriyor. Bunu her gün söylüyorlar. Sanki ciltleri düzelince hayatları düzeliyor. Bu yüzden bana sürekli teşekkür ediyorlar. Sizce de muhteşem bir iş yapmıyor muyum?”


Tata, laboratuarında (üstte) çalışarak güne başlıyor. Tarlalarında (solda ve altta) yetiştirdiği doğal, işlenmemiş çuha çiçeği, papatya, erkeç sakalı, nane ve limon otu gibi bitkiler, ürünlerinin özünü oluşturuyor.

113


GBS sendromu teşhisi konulduktan sonra bir yıl felçli kalan Luit, daha sonra el ve parmak kaslarını çalıştırmak için çekmeye başladığı fotoğraflarla kendi hayal dünyasındaki bambaşka bir uyanışın kapısını araladı.

ÇAĞDAŞ SANATÇI

MARCEL VAN LUIT

“RÜYALARIMI SANAT ESERLERİNE DÖNÜŞTÜRÜYORUM”

Şüphesiz tüm sanat dallarının sonsuz ilham kaynağı Doğa Ana... Hollandalı çağdaş sanatçı Marcel van Luit için de bu kural değişmiyor. “En büyük ilham kaynağım kendi gücüm. İşim umut ile ilgili” diyen sanatçının hayatına ve eserlerine ışık tutuyoruz. 114


D

oğa Ana ile bağımızın hayat damarlarımızdan biri olduğunu net biçimde öğrendiğimiz bir dönemden geçerken; sizleri, yaptığı muhteşem çalışmalarla rüyalar aleminin kapısını aralayan çağdaş sanatçı Marcel van Luit ve ilham verici hikayesi ile tanıştırmak istiyoruz.

BEKLENMEDIK BIR KAZA ILE DEĞIŞEN HAYAT

Hollanda’nın kuzeyindeki bir şehir olan Groningen’de doğup büyüyen Marcel, öğretmen olmak istiyordu ve bir süre sosyal hizmetlerde çalıştı. Bugün geldiği noktaya varmadan beş yıl önce beklenmedik bir rahatsızlık geçiren Marcel, bu deneyimden sonra kariyerinde ve hayatında köklü bir değişiklik yapmaya karar verdi. İlk oğlu Otis’i kucağına aldıktan sonra sosyal hizmetler uzmanı olarak hayatına devam eden Marcel, beklenmedik bir anda çok nadir görülen bir hastalık olan GBS’ye (GuillainBarre Sendromu) yakalandı ve hayatı tersine döndü. İlerleyici kas zayıflığı veya felciyle seyreden akut bir hastalık olan GBS, vücudun bağışıklık sisteminin kendi sinir sistemine saldırıp sinir kılıfını zedeleyerek iltihaplanmaya yol açtığı bir otoimmün bozukluk olarak biliniyor. Bu hastalığa yakalandıktan sonra uzun süre tamamen felç olan Marcel, hastanede birkaç ay geçirdikten sonra bir rehabilitasyon merkezine transfer edildi. Yeniden eve dönmesi bir yılını alan Marcel, üst vücudu ile yeniden hareket kabiliyeti kazandığında, fazla zamanını elleriyle yapabileceği bir hobi ile değerlendirmeye karar verdi. Bu süreçte halen tekerlekli sandalyede olan sanatçı, elleriyle yapacağı bu hobiye, aynı zamanda el ve parmak kaslarını güçlendiren etkisi yüzünden de sıkı sıkıya sarılmaya karar verdi.

Hayal ettiği dünyayı dijital ortamda yaratan sanatçı bu tekniği, rehabilitasyon merkezinde tedavi gördüğü süre boyunca çok özlediği oğlunun fotoğraflarına bakarak keşfetmiş. Oğlu Otis’i götürmek istediği yerlerin hayalini görsel olarak düzenlediği fotoğraflarla yaratmış ve bir zaman sonra tekniğini geliştirdiğinde ortaya bu hayvanlar alemini kapsayan harika seri çıkmış.

TERSINE DÖNEN DÜNYANIN MUCIZEVI ŞEKILDE GÜZELLIKLERE GEBE OLMASI...

Kamerasıyla fotoğraflar çekmeye başlayan Marcel, ne zaman küçük oğlu Otis, onu ziyarete gelse olabildiğince çok fotoğrafını çekti. Onu çok özlediği için, fotoğrafla-

115


Yeni serisini Instagram üzerinden yayınlayan van Luit, bu eserleri ile Doğa Ana’ya duyduğu saygıyı ve sevgiyi bir kez daha vurguluyor. Bizleri, iyiliğin ve sevginin olduğu bambaşka rüya alemlerine götürüyor.

116


“İşim umut etmekle ilgili. Hayatta her şey mümkündür. Tek yapmanız gereken, buna inanmak. Karanlık olduğu sürece ışık da vardır.” rını kendi hayal dünyasını dışa aktaracak şekilde yeniden düzenlemeye başladı. O dönemde oğlu ile hiçbir yere gidemediği için, hayal dünyasında onu götürmek istediği mekanları yaratmaya başladı. Ve böylece Marcel’in asıl yeteneği ve mesleği ortaya çıkmış oldu... Oğlunun fotoğraflarıyla başlayan düzenlemeler, Marcel’in Doğa Ana’ya duyduğu saygı ve sevgi ile yepyeni bir seriye dönüştü. Vahşi hayvanların fotoğraflarını hayal dünyasında onları görmek istediği şekilde düzenleyen sanatçı, eserleriyle hepimizi daha sevecen, huzurlu ve iyilik dolu bir dünyaya davet ediyor. Yeni dünyalar yaratmak için farklı fotoğraflar düzenlerken kendi içindeki tutku ve yeteneği keşfeden sanatçının, kendi hayatında da bizzat deneyimlediği, ‘karanlıktan doğan ışık’ felsefesiyle eserlerindeki ışık ve gölge oyunları kısa sürede imzası haline geldi. Çalışmalarını sosyal medyada paylaştıktan kısa bir süre sonra keşfedilen Marcel van Luit, 2018 yılından beri dünyanın dört bir yanında sergilerine devam ediyor ve bu muhteşem hikayesiyle hepimize ilham kaynağı oluyor.

“ILHAM KAYNAĞIM KENDI GÜCÜM”

Hastalığa yakalandıktan sonra iç dünyasına dönen ve başarmaktan vazgeçmeyen Marcel, öyküsü ile eminiz ki birçoğumuza ilham vermeye devam edecek. “Rüyalarımı sanat eserlerine dönüştürüyorum. En büyük ilham kaynağım kendi hayal gücüm ve çocuklarım. Yeni dünyalar yaratmak için illüzyonu gerçekle karıştırmayı seviyorum. İki oğlumun da içinde bulunduğu, hayatın yoğunluğundan

Sanatçı, ilk oğlu Otis’in fotoğraflarını çekerek başladığı yeni mesleğini, imzası haline gelen gölge oyunlarıyla üç boyutlu hale taşıyor. kaçmak istediğim zaman yarattığım dünyalar... Hayal gücünüzü kullandığınızda her şey mümkündür. İşim umutla ilgili. Eserlerimin oğullarıma sevgi ve güven anlamında hayat dersi verdiğini düşünüyorum. Hayatta her şey mümkündür. Tek yapmanız gereken buna inanmaktır.” Eserlerinde gölge ve ışığı üç boyutlu harikalar yaratmak için kullanan van Luit, usta olduğu

bu konuyu şu sözlerle özetliyor: “Karanlık ve ışığın el ele olduğuna inanıyorum ve bu iki kavramla oynamayı seviyorum. Tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi... İyilik ve kötülük el eledir ve karanlık olduğunda ışığın gelmesi kaçınılmazdır.”

DÜNYANIN DÖRT BIR YANINDA SERGILER VE DAHA FAZLASI...

Dünyanın dört bir yanında

sergilerine devam eden sanatçının karantina dönemi ve pandemi sona erdiğinde sergilerinden birine konuk olma olasılığınız yüksek. Bunun yanı sıra kitapları ve özel yapım sanat eserlerini daha detaylı görmek isterseniz, sanatçının web sitesini ziyaret edebilirsiniz. marcelvanluit.com BÜŞRA NAZLAN ÜREGÜL

117


TREN SEYAHATLERİ Toplam karbon emisyonunu azaltmak için daha az uçmak veya uzak bir uçuş yapmışken daha fazla destinasyonu birleştirmek, bu sene gündemde olacak. İşte tam da bunlar konuşulurken eskinin en önemli seyahat aracı olan trenler, lüks yolculuk sevenler için geri dönüş yaptı. Özellikle de üstsınıf seyahat deneyimi yaşatmayı vaat eden trenlerle enfes manzaralar eşliğinde Hindistan, Afrika, İskoçya, Peru gibi destinasyonlara bu sene daha çok seyahat edilecek.

118


COVID-19 SONRASINDA NASIL SEYAHAT EDECEĞİZ?

ÖZLEM AVCIOĞLU

“OYUNUN ADI EKO-TURİZM OLACAK” Geçen yıl Kaliforniya, bu yıl da Avustralya’da yaşanan yıkıcı yangınlarla, dünya artık bize çok daha yüksek sesli alarm veriyor. Ama yine görmezden geldik. Sonunda olmasını hayal bile edemeyeceğimiz bir şey oldu ve COVID-19 tüm ülkeleri evine kapadı. Sonrasında Venedik’in çamur rengi kanalları yeşile döndü, kuğular geri geldi. Bir ayı, Bursa teleferik istasyonunu ziyaret etti. Paris’in dış mahallelerinde geyikler dolaştı. Onlarca yıldır hava kirliliğinden görünmeyen karlarla kaplı Himalayalar görünür oldu. Yani doğa eski haline dönmeye başladı. Önümüzdeki dönemde neler olacak? Çevreye zarar vermeden gerçekleştirilen, doğal ortamın sürdürülebilirliğini ve yerel halkın sosyo-ekonomik gelişimine katkı sağlayan eko-turizm artık kilit kelime ve bir çeşit turizm etiği olacak. Sürdürülebilir bir dünya ve çevre için kriterler hızla turizme de uyarlanmaya başlanacak. Başka çaresi yok! ÖZLEM AVCIOĞLU

119


Amandari tatil köyü, Ubud-Bali.

YEREL HALKA SAYGI Eko-turizm sadece çevreye zarar vermeden ondan yararlanma değil, aynı zamanda yerli halkların kültürlerini yok etmeden, onların turizm faaliyetlerinden yararlanmalarının sağlanması. Bu anlamda Bali Ubud’da bulunan Amandari tatil köyü çok iyi bir örnek. Amandari bir Bali köyünden esinlenilerek tasarlanmakla kalmamış; Aytung Nehri’nin coşkun suları ile çevrelenmiş, güzel teraslarıyla gerçek bir Bali köyünün tam ortasında yer alıyor. Sabahın erken saatlerinde, balkonunuz önündeki patikalardan geçen ya da odanızın önündeki pirinç tarlalarında çalışan köylüleri görebiliyorsunuz. Köylüler geceleri, otelin ara geçitlerinden geçerek evlerine dönüyorlar. Köy ile Amandari arasında bir sınır olmadığı için, bir Bali köyünde yaşadığınız hissine kapılıyorsunuz. Tabii köyde yaşayanların birçoğuna da Amandari iş vererek çalışma olanağı sağlamış. Karşılıklı güzel bir alışveriş... Aslında Aman otel zincirlerinin en büyük özelliği otellerinde sadece yerel halktan insanları eğiterek çalıştırmasıdır. Bodrum’daki bir sürü otel ve lokanta maalesef hâlâ İstanbul’dan gelen kalifiye kişileri çalıştırıyor. Artık bunun değişmesi gerekecek; lokal çalışanın eğitilmesi ve işe alınması öncelik olacak.

SADECE 6 AY VAR OLAN OTEL Aman-i-Khás, Hindistan’da dünyanın az sayıda kalan ulusal parklarından biri olan Ranthambore’un hemen kıyısında konumlanıyor. Bu lüks resort’un sadece 13 özel çadırı var ve Rajasthan’ın, bir zamanlar Maharajah’ın av bölgesi olan alanında yer alıyor. Burası, vahşi yaşamı, kaplanları ve kültürel güzellikleri ile ün yapmış. Her biri 108 metrekare alana sahip birbirinin aynı 10 çadır, misafirlerin konaklaması için ayrılmış. Diğerleri ise dinlenme alanı, yemek salonu ve spa. Kampın merkezinde, dev bir ateş alanı, bunun çevresinde de rahat divanlar yer alıyor. Aman-i-Khás, diğer tüm Aman otelleri gibi çevresindeki yaşama benzersiz bir şekilde uyum gösteriyor. Çalıların arasından bir patikayla, kuşları ve geyikleri izleyebileceğiniz, insan yapısı bir gölete ulaşıyorsunuz. Tüm bu yerleşim sene içinde sadece ekim-nisan ayı içinde var. Muson yağmurları zamanı bahar ve yaz aylarında ise tüm çadırlar toplanıyor ve bölge adeta insan eli değmemişçesine doğaya bırakılarak terk ediliyor.

120


LOKANTALARDA SON TREND: LOKAL ÜRETICI Paris’te, şef Alain Passard’ın üç Michelin yıldızlı lokantası Arpège, yemeklerinde kullanılan tüm sebze, meyve ve otları kendi çiftliğinden getirtiyor. Yani artık sadece organik malzemeler kullanmak yetmiyor, malzemelerin menşeini bilmek gerekiyor. New York’un en güzel mağazalarından biri olan ABC Home and Carpet’ın lokantası ABC Kitchen’i ünlü şef Jean George işletiyor. Yemeklerde kullanılan tüm et, balık, sebze ve diğer malzemeler organik olmakla beraber sadece yerel üretici, çiftlik sahibi, mandıra ve balıkçılardan alınıyor. Dünyanın bir ucundan gelen balık yerine karbon izini en aza indirgeyerek en kısa mesafeden alınıyor malzemeler, üstelik tazeliklerini korudukları ve ufak üreticiler tarafından özenle yetiştirildikleri için çok daha lezzetli oluyorlar. Dondurulmuş egzotik bir balık yerine yörenizde tutulan taze bir balık yemiş oluyorsunuz. Geçen sene yeniden açılan Kopenhag’daki dünyanın en iyi restoranı Noma 2.0, yemeklerde kullandığı tüm malzemeleri restoranın hemen yanında bulunan bahçede yetiştirdiğini ve bu nedenle menüsünün mevsimlere göre sürekli değiştiğini açıkladı.

ABC Kitchen, New York. Arpège, Paris.

Noma 2.0, Kopenhag.

“Enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji kaynakları ile dünyayı ciddi oranda kurtarabiliriz. Ve artık düşük karbon yetmez, şimdi sıfır karbon zamanı!” Özlem Avcıoğlu

SIFIR KARBON OTELLER Çin dünyayı en çok kirleten ülkelerin başında geliyor, bu yüzden Şanghay’da açılan butik otel URBN’nin misyonu daha da önem kazanıyor. Sıfır karbon otel olan URBN, Mongolya ormanlarına milyon tane ağaç projesi başlatmış. Otel inşa edilirken kullanılan tüm malzemeler yerel ve geri dönüşümlü. İç mekanlar enerjiyi minimum kullanan teknolojiler ile ısıtılıp soğutuluyor. Temizlikte kullanılan tüm malzemeler organik. Güneş ışığı ile ısıtma sağlanan, su harcamasını ve enerji kullanımını minimuma indiren The Whitepod Eco Resort (İsviçre), The Saffire Freycinet (Avustralya) ve The LeFay Resort (İtalya) da sıfır karbon otellerin dünyadaki diğer örneklerinden.

DOĞAYA ZARAR VERMEDEN, DOĞANIN ORTASINDA Patagonya, Güney Amerika’nın en ucunda bulunan buzullar, göller ve nehirlerle dolu doğa harikası bir yer. Bugün yüzlerce bitki ve hayvana ev sahipliği yapıyor. Yerel komünite ve çevreye zarar vermeden UNESCO tarafından korunmaya alınan Torres Ulusal Parkı’nın kıyısında kurulan Salto Chico Oteli de eko turizme iyi bir örnek. Organik formuyla kayaların içine rahatsız etmeden yerleşen otelin müşterileri çevreden izole olmadan tam tersi doğanın içinde konaklıyorlar, yerlilerle bir arada olma imkanı buluyorlar.

121


“Organik yiyecek ve içecekler sunan lokantalar, doğal terapiler yapan spa’lar ve sıfır karbon otellere kadar birçok çevreci turizm seçeneği var. Turizm yeniden açılsa da ilk önce her ülkede yerel ve lokal olana talep olacak.” Özlem Avcıoğlu DÖNÜŞÜM PROJELERI Sürdürülebilirlik dönüşüm projeleriyle de sağlanabiliyor ve bunların arasında en başarılı olanlardan biri, Londra’nın Southwark bölgesinde Bankside semtinde bulunan Tate Modern binası. Çok başarılı sergilere imza atan müzenin hikayesi, hükümetin çok sayıda kullanılmayan deponun bulunduğu Southwark’ı koruma altına alıp, burayı kalkındırma kararı alması, insanların pek uğramadığı bu bölgenin kültür merkezi olması fikriyle başlıyor. Tate Modern binasının orijinali, 1947-1963 yılları arasında mimar Sir Giles Gilbert Scott tarafından yapılmış bölgedeki en büyük yapı olan Bankside Enerji Santralı. 1994 yılında belediyenin düzenlediği mimari proje yarışması ile bu binayı müzeye dönüştürme işi Herzong&De Meuron mimarlık ofisine veriliyor. Böylece eski bir bina yıkılmadan, bir mahalle yok olmadan bambaşka bir şeye dönüşüyor. Benzer bir dönüşüm projesi de Manhattan’ın yeni parkı High Line. Meatpacking bölgesine yayılan parkın birinci bölümü Gansevoort Sokağı’ndan, 34. Sokak’a uzanıyor. Aslen High Line 1930’larda yüksek bir demiryolu olarak inşa edilmiş. Yük trafiğini yerden 10 metre yukarı çekerek, tehlike arz edebilecek yük trenlerini Manhattan’ın sanayi bölgesinden uzaklaştırmak istenmiş. Ancak zamanla ihtiyacı karşılamayan High Line’dan son tren 1980 yılında geçmiş. 1999 yılında bu tarihi hattın yıkılmasının gündeme gelmesi ise ‘Firends of High Line’ isimli bir toplum hareketinin başlamasına neden olmuş. Zamanla kâr amacı gütmeyen bir şirket kimliği kazanan bu hareket, New York Belediyesi ile işbirliğine giderek, yapının halka açık bir parka dönüştürülerek korunmasını sağlamış. Çürümekte olan demiryolundan halkın yararlanabildiği, şehrin nefes aldığı bir parka dönüşen High Line’ı şehre kazandıran mimarlar Diller Scofidio + Renfro, sadece bir park tasarlamakla kalmayıp şehrin en gözde mahallesini de yaratmış oldular.

DOĞAYA UYGUN MIMARI Güney Amerikalı ünlü Fasano otel grubunun Sao Paulo dışında açılan Fasano Boa Vista’sı 100 hektarlık bir arazinin içinde konumlanıyor. Arazide doğal ormanın yanı sıra 15 göl, bahçeler, golf sahaları, otele organik ürünler sağlayan çiftlikler ve haralar var. Doğaya mükemmel entegre binaları ile baktığınızda herhangi bir aykırılık göremeyeceğiniz mimarisi, Brezilyalı mimar Isay Weinfield’in elinden çıkma. Doğanın bu kadar içinde olması size yanıltmasın, şık dekorasyolu yaşam alanları ve odaları, organik mutfağı ile her türlü konforu bulabileceğiniz ve çeşitli sporları yapabileceğiniz bir tatil yeri Fasano.

EKOLOJIK LOFTLAR Meksika’nın şarap bölgesi Valle de Guadalupe’de bulunan önemli şarapevlerinden birinin arazisinde geçen sene hizmete açılan Endemico Silvestre, birbirinden bağımsız 20’şer m2’lik 20 adet loftevden oluşan bir otel. Tamamen dönüşümlü materyallerin kullanıldığı loftların bir özellikleri de doğaya zarar vermemek için çelik direklerle yükseltilerek tamamen havada bulunmaları.

122


SAĞLIK TURİZMİ Wellbeing denilen kişinin kendine yatırım yaptığı turizm şekli yükseliyor. Güzellik merkezleri, yerlerini daha bütüncül olarak konuya yaklaşan detoks merkezlerine bıraktılar. Detoks denince de kilo kaybetmek anlaşılmasın. Detoks artık günlük yaşantınızdan uzaklaşmak, size özel hazırlanan yemekler, kişisel hareket, spor programları, vücudunuzun gereksinimi vitamin ve ilaçları almak olarak tanımlanıyor.

YEŞILINI KORUYAN ŞEHIRLER Tokyo, dünyanın en kalabalık, en büyük şehirlerinden biri. Öyle ki zaman zaman insanı ‘Blade Runner’ filminin bir sahnesindeymiş gibi hissettiriyor. Hem çok modern, çok temiz, çok medeni hem çok egzotik. Hem çok Batı hem çok Doğu... Kendi medeniyetini, kendi değerlerini bozmadan yaratmış olan Tokyo, aynı zamanda da dünyanın en çok parka sahip, en yeşil şehirlerinden biri. Şehir bu parklar sayesinde nefes alıyor. İçlerinde birkaç yüzyıllık bina ve ağaçları barındıran parkların başında, 75 farklı tür kiraz ağacı bulunan Shinjuku Gyoen geliyor. Yaşam alanları çok ufak olmasına karşı yeşilin içinde yaşayan Tokyolular, bundan da oldukça memnunlar. 50 katlı bir binadan 16. yüzyıla ait bir samuray bahçesine bakmak, onlar için büyük zevk.

123


İSPANYOL MODEL

EUGENIA SILVA

DOĞA SEVGİSİYLE DOLU BİR ÇİFTLİK KIZI Kendini bulmak için köklerine geri dönmek gibisi yoktur. Moda dünyasının güzel modeli Eugenia Silva, İspanya’ya gelir gelmez bu eski aile merasını satın aldı ve kendisi için huzur dolu bir yer hazırladı. Etrafı meşe ağaçları, domuzlar ve keçilerle çevrili modelin, hiç bilinmeyen bir yönü gün yüzüne çıkıyor. PRODÜKSIYON: EUGENIA & THE CREW FOTOĞRAF: GONZALO MACHADO RÖPORTAJ: ESTEFANÊA ASENJO

124


Siyah gömlek, Dior. Etek ve kemer, Marcos Luengo. Çizmeler, Mascaró. Şapka, T.ba. Bilezikler, Hermès.

125


“Ben dört taraftan Ekstremadura’lıyım. Kelimenin tam anlamıyla söylüyorum çünkü dört büyükannem ve büyükbabam burada doğdu. Çocukluğumda burada geçen harika anılara sahibim.”

Burada, öğle yemeği için Cristina Oria marka tabaklarla hazırlanmış masanın bulunduğu yemek odasını görüyoruz. Arkada, Eugenia’nın büyükannesinin portresi asılı. Diğer sayfada ise model, Max Mara kazağı ve Mascaró botlarıyla, çiftliğin girişinde poz veriyor.

126


E

n şık partilerde görmeye alışkın olduğumuz Eugenia Silva’yı, çamurlu çizmeleriyle Ekstremadura’nın ortasındaki bir kırsalda hayal etmek zor. Ama bu otantik Eugenia, flaşlardan çok uzakta, büyüdüğü bu topraklarda, bir aile olarak geçirdiği kıymetli zamanlardan çok keyif alıyor. “Ben dört taraftan Ekstremadura’lıyım. Kelimenin tam anlamıyla bu böyle çünkü dört büyükannem ve büyükbabam burada doğdu. Çocukluğumda burada geçen harika anılara sahibim ve şimdi çocuklarımın da bundan hoşlandığını görmek beni mutlu ediyor (Alfonso, 5 ve Jerónimo, 2). Buraya her gelişimizde çok mutlu oluyoruz.” “Buranın Toscana’dan tek farkı, reklamının iyi yapılmaması” diye anlatan Eugenia, tarımsal üretimin ve meşe ağaçlarının olduğu 400 hektarlık alana ve yüzme havuzlu güzel bir eve sahip Puebla del Maestre’deki çiftliğinde bizi gezdirmeye başlıyor. HELLO!: Eugenia, bu özel yerin tarihinden bahseder misin? Eugenia Silva: Burası, babaannem Pepa Jaraquemada ve kız kardeşi Pina’nın kır eviydi. Buraya yakın bir köy olan Bienvenida’da büyümüşler ve evlendiklerinde Sevilla’ya yerleşmişler. Kırsalı özledikleri için oldukça yakın olan bu bölgede bir ev satın almaya ve her iki aile arasında paylaşmaya karar vermişler. Büyükannem ile büyükbabam ve büyük teyzem ile kocası vefat ettiğinde, amcalarım burayı satışa çıkarmak istedi ama ailemizden ayrılacağı fikri beni çok üzdü. Burada çok güzel anılarım vardı. Aileme, burayı satın almak istediğimi ve onların ne düşündüklerini sordum ve onlar da çok iyi bir fikir olacağını söylediklerinde de satın almaya karar verdim. HELLO!: Dönüşüm ve burayı ‘size ait yapma’ süreci nasıldı? E. Silva: Biraz zaman aldı. O zamanlar New York’ta yaşıyordum, yıl 2001’di ve İspanya’ya neredeyse hiç gelemiyordum. Evi Noel için hazırlamayı düşünüyordum yani hemen bir şeyler yapmaya başlamadım. Evin ne suyu ne de elektriği vardı, bu yüzden neler yapılması gerektiğini hayal edin… Dört, beş sene önce, harabeye

127


“Çiftlikte, Alfonso ve Jerónimo her öğleden sonra bir meşe ağacının altına oturup hayvanları izleyerek bir şeyler atıştırırlar, buna bayılıyorlar.”

Bu sayfada, baştan aşağı Hermès giyen Eugenia, çiftlikteki İber domuzlarıyla poz veriyor. Diğer sayfada, oturma odasındaki makrome döşeli Marco Zanuso marka koltuklar ve Lou & Hernández marka metal kafes ile okuma köşesi detayları görülüyor.

128


“Üç kardeş burada bir araya geldiğimizde, akşam yemeğinden sonra ‘Continental’ isimli bir kağıt oyunu oynuyoruz. Bu bizim geleneğimiz.”

dönmüş bu eve, bir moda röportajı yapmaya gelmiştim ve birkaç gün sonra Formentera’daki evimi dekore eden ve çok yakın arkadaşım olan iç mimar Luis Galliusi’yi aradım ve şöyle dedim: “Ne oldu biliyor musun? Bir merada çalışmaya başlıyoruz.” Mimar olan kardeşim José María Silva’dan bir dönüşüm planı hazırlamasını istedim

ve hep birlikte, orijinal yapının üzerine yapılan tüm eklemeleri ‘temizleme’ kararı aldık. 17. yüzyıldan kalma döşemelere ve kubbeye dokunmadan, köyden su ve elektrik hattı çektik ve bu evin koruyucusu olan bekçimiz Manoli’yi aradım. Büyükbabası ve büyükannesi benimkiler için çalışmıştı, bizimle çocukken ilgilenirdi ve her zaman çok ya-

kındık. Şimdi eve böyle üstümdekilerle gelip gidiyorum; anahtarım bile yok. HELLO!: Buraya sık geliyor musun? E. Silva: İstediğim kadar çok gelemiyorum, yılda dört-beş kez. Geldiğimde de en az üç, dört gün kalmak istiyorum ama zaman bulmak her zaman kolay olmuyor. Ama artık çocuk-

lar büyümeye başladı ve burada iyi vakit geçirdiklerini görüyorum. O yüzden daha sık gelmeyi düşünüyorum. Onlarla birlikte gezmek daha da kolaylaşıyor. Burada mutlular. HELLO!: Çiftlikte birçok hayvan var, onları çok sevdiğin belli oluyor... E. Silva: Evet. Burası tipik bir meşe merası. Iber

129


Yukarıda, mutfak detaylarını, sağda, oturma odasındaki şömineyi görüyoruz. Diğer sayfada, Eugenia tam bir çiftçi görünümünde... Elbise, Isabel Marant; botlar, Hermès; şapka, H&M ve küpeler, Ouibyyou.

“Sıcaklığı hissedebiliyorsunuz. Erkek kardeşim ve Luis ile birlikte, kireç duvarlı, sade bir ev yarattık. Eski güvercinliği odalara, kulübeyi de havuza dönüştürdük.” 130

domuzları yetiştirmek için kiraladım. Arazinin sahibi Eduardo, büyükbabam ve büyükannemin arazi sahiplerinin torunu. Nesiller boyu burada gerçekten çok özel ilişkiler kuruldu. Şu anda tüm domuzları yerel üreticilere ve Joselito gibi markalara satıyoruz. Ayrıca keçiler, inekler, boğalar da var... Burada olduğumuzda, Alfonso ve Jerónimo her öğleden sonra bir meşe ağacının altına oturup hayvanları izleyerek bir şeyler atıştırıyorlar, buna bayılıyorlar. HELLO!: Bunlar seni kendi çocukluk anılarına götürüyor mu? E. Silva: Çok fazla. Çocukken önce Toledo’da, sonrasında Madrid’de yaşadım. Çünkü babam savcı olarak oraya atanmıştı. Yaklaşık sekiz saat süren o yolculukları hatırlıyorum. Çok uzundu ama biz halimizden memnunduk. Bekçinin çok sevdiğim eşeklerini hatırlıyorum. Ve burada mum ışığında geçirdiğimiz Noelleri hatırlıyorum çünkü elektrik yoktu. Sadece yemek ve diğer küçük işler için küçük bir motor vardı. Zor zamanlardı ama bence ailem bu romantizmi seviyordu. Ailelerinin çok daha tedarikli çiftlikleri vardı ama onlar buraya gelmeyi seviyordu. Belki evin çok büyük olmaması da evi bu kadar sıcak yapıyordu. Hem kış hem de yaz için çok uygun çünkü bu duvarlar ısıya karşı çok iyi bir izolasyona sahip. HELLO!: Hâlâ burada ailecek bir araya geliyor musunuz? E. Silva: Elimizden geldiğince. Kız kardeşim Inés üç çocuğu ile birlikte Oviedo’da yaşıyor, erkek kardeşim José María ise Londra ve Madrid arasında gidip geliyor. Yazları Formentera’da bir araya gelmeye çalışıyoruz ve bazen Noel’de burada ya da Madrid’de buluşuyoruz. Ama benim olmama gerek yok, onlar kendi başlarına da buraya geliyorlar. Sonuç olarak denk gelmek zor olsa da üçümüz de köyümüze çok düşkünüz. HELLO!: Birkaç günlüğüne buraya geldiğinde neler yapmaktan hoşlanıyorsun? E. Silva: Dinlenmek, okumak, uzun yürüyüşlere çıkmak… Hepsi de çok rahatlatıcı. Kardeşlerim burada olduğunda, akşam yemeğinden sonra her zaman ‘Conti-


“İki yıl önce bir kundakçı bölgedeki çiftlikleri ateşe verdi. Yanmış ağaçları görmek beni derinden üzdü.”

131


Makrome örgülü yatak örtüsü ve eski tabloların bulunduğu misafir odası.

132


“Çocukken yılbaşını burada geçirmeyi çok severdim. Elektriğimiz yoktu ama bu romantizmden mutlu oluyorduk.” Etro elbisesi, Mango küpeleri ve Ferragamo clog’ları ie Eugenia, keçilerden birini kucağına alıyor.

133


Bu sayfada, Eugenia’nın odasını, Missoni pelerin ve Mascaró botlarıyla Silvia Tcherassi kombini ile meraya doğru yürüyen Eugenia’yı ve çocuk odasını görüyoruz.

134

nental’ (kağıt oyunu) oynarız. HELLO!: Ev bu tür aktiviteler için uygun gibi görünüyor... E. Silva: Evet, çok keyifli. Sıcaklığı hissediyorsun. Çiftlik evi istemiyordum aslında. Hoşuma gidiyor ama kendimi içinde göremiyordum. Erkek kardeşim ve Luis ile birlikte, kireç duvarlı, sade bir ev yarattık. Eski güvercinliği odalara, kulübeyi de havuza dönüştürdük. Tadilata başlamadan önce Luis ile gelip her şeyi dışarı çıkarttık. Neleri atacağımıza ve neleri tamir edip kullanabileceğimize baktık. Her şeyin fotoğrafını çekip o fotoğraflarla Paris’e, bitpazarına gittik ve eksik olan her şeyi oradan aldık. Hiçbir şeyin birbiriyle uyuşmasını istemedim. Çok organik bir dekorasyon ve tamamen tarih ile dolu parçalar istedim. Birkaç konteyner eşya aldık ve sonra Arjantin’e gittik. Oradan da battaniyeler, kilimler aldık… Ne tecrübeydi! HELLO!: Sen ve Luis nasıl tanıştınız? E. Silva: Çok uzun zaman oldu. 17 yıl önce, Madrid’deki ilk evimi satın aldıktan sonra. Dekorasyon için onunla iletişime geçmiştim ama ben New York’ta, o ise Paris’te yaşıyordu. Denk gelmek imkansızdı. Sonra onu Formentera’daki ev için aradım ve arkadaşlığımız hemen başladı. Oğlum Alfonso’nun vaftiz babası, birlikte seyahat ediyoruz, tatile gidiyoruz… Buraya çok gelir. İşi olmasaydı bugün muhakkak onunla tanışırdınız. Birbirimizi çok iyi tanırız ama iki yıl önce, bir kundakçı bir sürü çiftliği ateşe verdi ve burada çok acı çekildi. Ev mucize eseri kurtarıldı. Bu bir tür yerel travma oldu çünkü burada genellikle hiç sorun yaşanmaz. İtfaiye araçları üzerinden geçtiği için çitler yıkıldı, helikopterler havuzdan su aldılar… Ağustos ayında oldu. Ben de o sırada Marbella’daydım. Üzüntüden ölmek üzereydim. Hemen buraya geldik ve gördüklerim yüreğimi ezdi. Hâlâ yanmış dalları gördükçe çok üzülüyorum. Artık korumada oldukları için meşe ağaçlarını budama ya da herhangi başka bir şey yapamıyorsun. Kendi başlarına yenilenmelerini bekleyeceğiz sadece... Çünkü kırsalda, hayatta da olduğu gibi, zaman her şeyin ilacıdır.



HAFTANIN

PANORAMASI HAZIRLAYANLAR: BÜLENT KAYA, GÖKSEL MENTEŞOĞLU, MURAT TAMAY

ÇABA ALIŞVERİŞ ŞENLİĞİ BU YIL SANAL OLACAK

ÇABA Derneği’nin gelirini sosyal sorumluluk ve eğitim projelerine aktarmak üzere her yıl düzenlediği alışveriş şenliği Türkiye’nin önemli yardım etkinliklerinden biri. Bu yıl 11’incisi 21-22 Nisan’da Four Seasons Hotel Bosphorus’ta gerçekleşmesi planlanan ÇABA Alışveriş Şenliği, koronavirüs nedeniyle bu kez sanal ortamda düzenlenecek. Bir süre önce derneğin yeni başkanı olan Eda Kosif, arkadaşları ile alışveriş şenliği için aylardır çalışıyor. Türkiye’nin önde gelen markalarının katıldığı şenlik, yine aynı tarihlerde yapılacak. Dünyadaki ilk online alışveriş şenliğine imza atacak olan ÇABA Derneği üyeleri, hayırseverlerin şenliğe büyük ilgi göstereceğini belirtti.

CANLI YAYINDA ANTRENMAN Elif Boyner, Red Bull Project: Pro aracılığıyla buluştuğu Dünya ve Avrupa Cimnastik Şampiyonu Ayşe Begüm Onbaşı ile evde antrenman yapmak isteyenlere ilham verdi. Spor ile daima iç içe olan Boyner, kendi girişimi olan aktif yaşamayı sevenlerin buluşma noktası Sweaters Community Instagram hesabı üzerinden Red Bull sporcusu Ayşe Begüm Onbaşı ile canlı yayında bir araya geldi. Red Bull Türkiye ve Sweaters Community Instagram hesaplarından yapılan canlı yayında ikili, karşılıklı olarak bilgilendirici ve aynı zamanda eğlenceli bir antrenman gerçekleştirdi. Antrenman öncesinde konuşan Boyner, şampiyon sporcuya “Muhtemelen sana yetişeceğim derken biteceğim” dedi. Boyner, canlı yayına geçildiğinde ise Ayşe Begüm Onbaşı’nın antrenman hareketlerini yakalamak için çaba gösterdi.

136

GİRİŞİMCİ KADIN ÖDÜLÜ Ekonomist dergisi tarafından bu yıl 29’uncusu düzenlenen ‘Yılın İş İnsanları Listesi’ açıklandı. Üç binin üzerinde iş insanına gönderilen ankete gelen yanıtlarla sekiz kategoride ödüller sahiplerini buldu. ‘Yılın İş İnsanı Listesi’nde, ‘Girişimci Kadın’ kategorisinde ikinci olan Zeynep Dereli, bu özel listede yer almaktan büyük onur duyduğunu belirtti. Eğitim sektörünün listedeki tek temsilcisi Dereli, kendisine oy veren herkese teşekkür etti. Dereli, “Şimdi sıra bu listeye girecek gençlerimizi Türkiye genelinde yetiştirmektedir. Teknoloji ve İnsan Koleji, değişimi öngörebilen ve yönlendirebilen gençler yetiştirerek büyük bir başarı kazanmıştır” dedi.


SAĞLIK ÇALIŞANLARI İÇİN ANLAMLI HEDİYE Altınbaş Üniversitesi öğretim görevlisi ve kurucusu olduğu Mevaris mücevher markasının kreatif direktörlüğünü yapan iş kadını Fatoş Altınbaş, bu yıl doğum gününde anlamlı bir bağış yaptı. Hem akademisyen kişiliği hem de iş kadını kimliği ile yıllardır başarılı çalışmalara imza atan Fatoş Altınbaş, doğum gününde seçtiği hediyeyle Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi’ne destek olmayı tercih etti ve kalp sağlığı için hayati önem taşıyan EKG cihazları bağışladı. Sağlık çalışanlarının iş yükünü azaltmak ve bu dönemde malzeme ve teknik donanım ihtiyaçlarına destek olmayı seçen Altınbaş, bu desteğini kendisine doğum günü hediyesi vermek isteyen sevdikleri ve bağış yapmak isteyen herkesle paylaşarak Mevaris öncülüğünde bir kampanyaya dönüştürdü.

GÖNÜLLÜ PERSONEL SAĞLIKÇILAR İÇİN ÇALIŞIYOR

n Cem Hakko

Türkiye’nin en büyük hazır giyim markaları arasında bulunan Vakko, COVID-19 salgını ile devam eden mücadelesinde sağlık çalışanlarının ihtiyaçlarını karşılamak üzere maske üretim kapasitesini artırıyor. Bu amaçla yatırım yapan Vakko, sterilize koşullarda üretilen 3 milyon adet maskeyi T.C. Sağlık Bakanlığı’na teslim etmeye hazırlanıyor. Milli Dayanışma Kampanyası’nın ilk günlerinden itibaren üretim merkezini maske dikimine tahsis eden marka, şimdi de bu desteğini, yeni bir maske üretim teknolojisine geçerek sürdürüyor. Bu yatırımla birlikte Vakko, salgınla mücadele seferberliğine, tamamen strelize koşullarda üretilen ve paketlenen 3 milyon adet daha maske bağışlayacak. Sağlık çalışanlarının ihtiyaçlarını mevcut maske üretim kapasitesini artırarak sağlamayı düşündüklerini belirten Vakko Yönetim Kurulu Başkanı Cem Hakko, “Vakko yönetimi olarak salgınla mücadele etmek için gece gündüz mesai yapan sağlık çalışanlarımızın ihtiyaçlarını gözetmek ve karşılamak öncelikli görevimiz. Türkiye’nin salgınla mücadelesi kapsamında başlatılan seferberliğe katkıda bulunmaya devam edeceğiz” dedi.

16. AKBANK KISA FİLM FESTİVALİ’NDE KATEGORİ ADAYLARI BELLİ OLDU

n Ceyda Düvenci

74 ülkeden toplam 2 bin 217 kısa filmin başvurduğu 16. Akbank Kısa Film Festivali’nde kategori adayları, Ceyda Düvenci’nin sunumuyla Akbank Sanat Instagram hesabında gerçekleşen canlı yayında açıklandı. Görüntü yönetmeni Cansu Boğuşlu, akademisyen Ahmet Bikiç ve yönetmen Selim Evci’den oluşan yarışma ön eleme jürisinin değerlendirmesi sonucu, ‘Ulusal Yarışma Festival Kısaları Bölümü’ne seçilen 14 film ve ‘Uluslararası Yarışma Dünyadan Kısalar Bölümü’ne seçilen yine 14 film ‘En İyi Film

Ödülü’ için yarışmaya hak kazandı. Festival kapsamında bu yıla özel ‘Evde Kısa Film Yarışması’ da düzenleniyor. 4-24 Mayıs arasında yapılacak jüri değerlendirmeleri sonrasında sonuçlar 5 Haziran’da yine Instagram sayfasından açıklanacak.

137


OXFORD’DA OKUMAYA HAK KAZANDI

n Pınar Sabancı

Ya-Sa Holding Yönetim Kurulu Üyesi işadamı İlhan Sabancı’nın eşi Pınar Sabancı, ABD’de psikoloji öğrenimi görüyordu. Mezuniyet sonrası aynı dalda yüksek lisans yapmak için İngiltere’nin ünlü üniversitelerine başvuran Pınar Sabancı, Oxford Üniversitesi Psikoloji Yüksek Lisans Programı’na kabul edildi. “Dünyanın en iyi üniversitelerinden birinde çok değerli profesörlerden eğitim alacak olmak paha biçilmez” diyerek sosyal medya hesabından mutluluğunu dostları ve arkadaşları ile paylaşan Sabancı’ya tebrik mesajları yağıyor. Üç çocuk sahibi bir anne olmasına rağmen kariyer yapmaya karar veren Pınar Sabancı’ya büyük alkış!

n Tansa - Can Ekşioğlu

KORONAVİRÜS KORKUSU NEW YORK’U TERK ETTİRDİ Yaklaşık üç yıl önce çocuklarının eğitimi için yerleştikleri New York’ta mutlu bir yaşam süren Tansa - Can Ekşioğlu çifti, koronavirüs salgını nedeniyle New York’u terk edip Türkiye’ye döndü. Bir süredir COVID-19 salgınının merkezi haline gelen ABD’nin sağlık sistemindeki aksaklık Can - Tansa Ekşioğlu’nu da etkilemiş. 2003 yılında işadamı Olivier Reza ile evlenip New York’a yerleşen kardeşi Yosun Reza’nın yaşadığı aynı apartmandan daire satın alan Ekşioğlu çifti, salgın nedeniyle çok ciddi sıkıntılar yaşayan ABD sağlık sistemine güvenmeyip Türk Hava Yolları yurtdışı uçuşlarını durdurmadan önce çocuklarını da alıp İstanbul’a döndü.

n Buse Terim Bahçekapılı

n Milka Karaağaçlı İnce

138

MİNİKLERE ÖZEL KOLEKSİYON

YARDIM ZİNCİRİ İÇİN HAREKETE GEÇTI

Buse Terim ve Boyner’in çocuk modasına heyecan katan işbirliği, yeni sezonda da devam ediyor. 2-8 yaş arası kız ve erkek çocuklar için hazırlanan ‘Buse Terim X Boyner 2020 İlkbahar-Yaz Çocuk Giyim Koleksiyonu’, çocukların hayallerini süsleyen, neşeli ve enerjik dünyalarına uyum sağlayan, renkli detayların yer aldığı temalardan oluşuyor. Renkli ve dikkat çekici tasarımlar, çocuklara yeni sezonda da şıklık ve konfor vaat ediyor. Koleksiyon, sezonun trend çizgilerini yansıtmakla birlikte, çocukların rahat edebileceği ve severek giyebileceği parçaları bir araya getiriyor.

COVID-19 sebebiyle gecesini gündüzüne katarak çalışan sağlık personellerine destekler sürüyor. Tasarımcı Milka Karaağaçlı İnce, verilen bu destekleri bir zincire dönüştürmek için harekete geçti. Şişli ve Sarıyer Etfal hastanelerinin acil servis çalışanlarına bir hafta boyunca Bross Life Catering’den yemek gönderecek olan tasarımcının sosyal medyadan yaptığı duyuru sonrasında destek yağdı. Önce Manu Çanta Atölyesi, daha sonra da Burcu Esmersoy destek zincirine katılacaklarını duyurdu. Milka Karaağaçlı, “Böyle bir hareketin içinde bulunurken desteğimizi zincire dönüştürmek istedik” dedi.


23 NİSAN’A ÖZEL UMUT PARÇASI

Piyanonun ‘harika çocuğu’ İlyun Bürkev, ‘Hope for Future’ şarkısını, koronavirüs salgınını yaşadığımız şu günlerde herkese umut olması ve müziğin iyileştirici etkisini hissettirebilmek için bestelediğini söyledi.

Dünyaca ünlü piyanistimiz, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası solisti ve devlet sanatçısı Gülsin Onay’ın “Veliahdım” dediği, genç yaşına altı ödül, dört birincilik sığdıran piyanonun ‘harika çocuğu’ İlyun Bürkev’den yaşadığımız şu sıkıntılı günlerde herkese umut olacak, müziğin iyileştirici etkisini hissettirecek çok özel bir beste geldi. 11 yaşındaki piyanist İlyun Bürkev, Gülsin Onay’dan ilham alarak hazırladığı ‘Hope for Future’ (Geleceğe Umut) adlı parçasını ilk kez 23 Nisan’da canlı olarak çalacak. Bürkev, son olarak geçtiğimiz temmuzda İspanya’nın Grana-

n İlyun Bürkev, Gülsin Onay da şehrinde gerçekleşen 9. Maria Herrero International Piano Competition’da birincilik ödülünü aldı. Bürkev, aynı yarışmada tüm kategorilerde en iyi müzik kalite ödülü olan ‘Special Prize for Musicality Ödülü’ne de layık görülmüştü.

18 YILLIK GELENEĞE KORONAVİRÜS ENGELİ Doğuş Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ferit Şahenk ile annesi Deniz Şahenk, 1 Nisan 2001’de vefat eden duayen işadamı Ayhan Şahenk için her yıl nisan ayında Bebek Camii’nde mevlit okutuyordu. Tam 18 senedir devam eden bu geleneğin koronavirüs yüzünden bu yıl gerçekleşemeyeceği açıklandı. Doğuş Grubu çalışanları, Şahenk Ailesi ve dostlarının katıldığı, her yıl ikindi namazından önce cami mevlithanları tarafından okunan mevlit, bu yıl okutulmayacak. Yapılan açıklamaya göre Ferit Şahenk, babası Ayhan Şahenk için bu yıl sadece hatim duası okutturacaklarını açıklamış.

TURAN ÇİFTİNDE İKİ HEYECAN BİR ARADA n Arda Aslıhan Turan

Ünlü futbolcu Arda Turan ve eşi Aslıhan Turan, bu günlerde oldukça heyecanlı bir bekleyiş içinde. Çok yakında ikinci kez anne ve baba olmanın mutluluğunu yaşayacak olan Turan çifti, yine bir erkek çocuk sahibi olacak. Minik oğulları Asil Aslan’ı kucaklarına almaya hazırlanan çift, kiracı olarak oturdukları Beykoz Çubuklu Vadi’deki evlerinden taşınıp yine aynı sitede satın aldıkları daha büyük bir eve taşınıyorlar.

SOSYALBEN VAKFI’NIN GÖNÜLLÜ ELÇİSI Başarılı oyuncu Bensu Soral, dezavantajlı bölgelerde yaşayan 7-13 yaş arası çocukların yeteneklerini keşfetmelerini ve geliştirmelerini hedefleyen SosyalBen Vakfı’nın 2020 yılı için gönüllü elçisi oldu. SosyalBen Vakfı ile #HayaldenGerçeğe söylemiyle çocuklara rol model olmayı hedefleyen Bensu Soral, birlikte yürütülecek SosyalBen Vakfı saha çalışmalarının yanı sıra hayvan hakları projesini de hayata geçirecek.

n Bensu Soral

139


TIKLAYIN HEMEN INDIRIN!

www.elle.com.tr TWITTER/ELLETurkey

FACEBOOK /ELLETurkey

INSTAGRAM/ELLETurkiye


lifestyle 2

1

3

4 5

ALIŞVERİŞ

STİLİ YAKALA Sarah Jessica Parker

22 Nisan Dünya Günü özel sayımızın ‘lifestyle’ bölümünü, modası hiç geçmeyen, her zaman güncel ve doğayı yansıtan çiçekli bir elbiseyle açmak istedik. Sarah Jessica Parker’ın çiçekli Maje elbisesi içimizi açıyor ve enerji veriyor.

1. Elbise, Ulla Johnson 2. Bilezik, Chloé 3. Kolye, Laura Lombardi 4. Çanta, Loewe 5. Stiletto, Christian Louboutin

Lifestyle: HOLLY WOOD STİ L GÜZELLİ K SAĞLI K SA NAT FOKUS ASTROLOJ İ l

l

l

l

l

l


lifestyle Kroşe çanta, Nannacay.

Çiçekli pantolon, Mother of Pearl.

Drapeli pembe bluz, Reformation.

STİL

Denim çanta, Stella McCartney.

DUYARLI BİR STİL ANLAYIŞI

Artık tüm dünyanın yaşadığımız evrene karşı daha vicdanlı olma zamanı. Bu anlamda önemli bir role sahip sektörlerin başında ise kuşkusuz moda geliyor. Son yılların en öncelikli sorunu olan iklim krizi ve doğa tahribatı, moda endüstrisinin de alarmı kapsamında. Birçok marka bu konuya öncelik vermiş durumda. İşte o markalar ve en başında Sussex Düşesi Meghan’ın olduğu ünlü isimler. HAZIRLAYAN: SİNEM KIN sinemkin@doganburda.com

Lacivert ceket, Vivienne Westwood.

Yeşil elbise, Reformation.

Spor ayakkabı, Veja.

142

EN ETKİLİ SÜRDÜREBİLİR MODA INFLUENCER’I

Sürdürülebilir modaya destek veren Sussex Düşesi Meghan Markle’ın en sevdiği gezegen dostu markaları arasında Stella McCartney (mavi elbisesi), Gabriella Hearst (yeşil elbisesi), Maggie Marilyn ve Reformation bulunuyor.


Sürdürülebilir moda denince kafanız biraz karışıyor olabilir… Vegan mı? Etik mi? Çevre dostu mu? Eşitlik ile mi üretildi? Bunlardan hangisi sürdürülebilir moda oluyor? Veya sürdürülebilir moda ‘hızlı moda’ kavramının zıttı mı? Haklısınız, cevap biraz uzun ve komplike. Özünde sürdürülebilir moda bir tasarımın malzemeleri, üretimi ve dağıtımına kadar uzanan birçok şeyi kapsıyor. Bir parçanın sürdürebilir olması üretiminin en başından tüketimine kadar her şeyin etik ve organik olması gerekiyor.

Pembe tulum, Stella McCartney.

Kırmızı şort tulum, Gucci. Çanta, Kayu.

Batik desenli sweatshirt, Ninety Percent.

Deniz kabuğu çanta, Kairi. Shailene Woodley çevre dostu ünlü isimler arasında yer alıyor. Baştan ayağa takımı, Stella McCartney.

Çiçekli terlikler, Gucci.

Kırmızı elbise, Mara Hoffman.

Çiçekli mayo, Mara Hoffmann.

Çizgili etek, Gabriela Hearst.

143


lifestyle LÜKS

DOĞAYA, KAYNAKLARA VE İNSANA SAYGILI

ETİK IŞILTI

Sürdürülebilirlik, mücevher sektörünün de son yıllardaki yeni sınırlarını oluşturuyor. Günden güne daha da bilinçli bir hale gelen yeni nesil mücevher alıcısı, üreticilerden sadece göz kamaştıran ışıltılı tasarımlar değil; artık daha yüksek standartlar ve çevreye, insana dair fark yaratan etik yaklaşımlar bekliyor.

M

GÖKÇE ATEŞ gates@doganburda.com

ücevher endüstrisi, son yıllarda etik standartlar hakkında çokça eleştirildi. Leonardo Di Caprio’nun başrolü üstlendiği ‘Kanlı Elmas’ gibi Hollywood yapımı filmler ile ışıltılı dünyanın arkasında dönen acımasız gerçekler anlatılırken; altın madenciliği, çevreye verilen zarar, çocuk işçiler gibi konular da gözler önüne serildi. Yüzyıllardır pozitif duygular yansıtan, insan ruhunu okşayan mücevherlerin böylesine negatif haberlerle gündeme gelmesi, aslında uzun zamandır olması gereken bir aksiyonu da beraberinde getirdi. Bu anlamda gerçekten hassasiyet taşıyan mücevher evlerinin öncü girişimleriyle büyüleyici dünyada yeni bir dönem başladı. Tiffany & Co. Vakfı Woodland Gardens, ünlü peyzaj sanatçısı Piet Oudolf tarafından tasarlanmış.

Tiffany & Co.

Çevre bilincinde 20 yıllık bir öncü

S

144

Elmaslarını sürdürülebilir ilkelere uygun bir şekilde temin eden Tiffany&Co., her mücevherde kullanılan taşın hangi kaynak / ülkeden geldiği bilgisini ise garanti belgeleri ve sertifikalarında şeffaf bir şekilde paylaşıyor.

ürdürülebilirlik konusunda uzun zamandır kendi endüstrisindeki öncü markalardan biri olan Tiffany & Co., pırlanta çıkartma uygulamalarında global anlamda en ileri etik kurallarını savunuyor. Mücevher evi, pırlanta ve değerli metallerin büyük bölümünü ilk kaynağından, madenlerden ham olarak almakta. Bir mücevherin sürdürülebilirlik konusundaki en önemli temel taşlarından birisi, çevreye saygılı ve sosyal açıdan sorumlu şekillerde çalışan madenlerden ve kaynaklardan yola çıkarak yapılması. Bu çerçeve içinde tüm tescilli Tiffany pırlantalarının tek tek hangi kaynaktan ve ülkeden geldiğinin bilgisini sertifikalarında ve garanti belgelerinde satın alan müşteriler ile paylaşılıyor. Bu pırlanta endüstrisinin şeffaflığı adına çok önemli bir adım ve bunu uygulayan ilk ve tek global lüks


Donald Claflin tasarımı, renkli taş ve pırlantalarla süslü kelebek broş ve yüzükler. marka olmanın gururunu yaşıyor. Uzun yıllar alan bir çalışmanın sonucunda, artık bir Tiffany pırlantasının madenden çıkıp parmağınıza ulaşana kadar tüm yolculuğunun sadece ışıltılarla dolu olduğunu; bu yolculukta hiçbir doğa katliamı, gözyaşı veya insan hakları ihlalinin olmadığının bir kanıtı olarak sertifikalarda pırlantanın kaynağının coğrafi bilgisi de paylaşılıyor. Tiffany & Co., pırlantanın çıkarıldığı madenden onu taşıyan kişiye, mücevher olarak tüketiciye ulaşana kadar tüm yolculuğu bizzat kendi içinde denetliyor. 1500’e yakın kesimci ve cilacıyı kendi bünyesinde çalıştıran marka, tüm süreçleri kontrol edebilme adına ortalama 20 yıllık tecrübeye sahip bir insan kaynağı ile tüm bu kritik işlemleri kendi çatısı altında, yüksek kalite ve sürdürülebilirlik standartları uygun bir şekilde yapıyor. Bu zanaatkarlar ekibi sayesinde uluslararası bir kontrol sistemi olan Kimberley Süreci’nin de ötesine geçiyor ve kendi kontrol zinciri ile daha güçlü küresel standartlar için savunuculuk yaparak insan haklarının ve evrenin korunmasını sağlıyor. 180 yılı aşkın yaşamı boyunca mücevherlerini doğadan ilham alarak tasarlayan Tiffany & Co., çevreyi korumaya, birlikte çalıştığı küresel topluluklara değer vermeye ve işini özenle yürütmeye kararlı.

180 yılı aşkın yaşamı boyunca mücevherlerini doğadan ilham alarak tasarlayan Tiffany&Co., çevreyi korumaya ve birlikte çalıştığı küresel topluluklara değer vermeye özen gösteriyor.

Tiffany&Co., zaman zaman doğal ve vahşi yaşamı sembolize eden özel mücevherler koleksiyonları yaratarak, bunlardan elde ettiği geliri de doğal yaşamı koruyan vakıflara bağışladığı projeler yürütüyor.

145


lifestyle Chopard, ‘Etik Altın’ kavramını, çevre ve toplumsal standartlar bakımından en iyi uluslararası uygulamalarla, sorumlu kaynaklardan elde edilen altın olarak tanımlıyor.

CHOPARD

‘Sürdürülebilir Lüks Yolculuğu’ ile büyülüyor

İlk sene 70, ikinci yıl 250 kg altını, etik yollardan elde ettiğini belirten Chopard, üç dört yıl içinde tüm yüksek mücevherlerinin hepsini etik altın ile üretmiş olacağını duyurdu.

146

İ

sviçreli mücevher ve saat üreticisi, Cannes Film Festivali’nin ve ünlü yıldızların yıllardır değişmeyen ışıltısı Chopard, 2013 yılında, 30 yıldır hazırlıklarını yaptığı hareketinin olumlu bir fark yaratmaya yönelik ilk adımını atarak, sürdürülebilir lüks yolculuğuna başladı. Mücevher endüstrisini çevreleyen sosyal ve çevresel zorlukların farkında, köklü bir aile şirketi olarak Chopard her zaman insana ve çevreye saygılı bir şekilde çalışma gayretinde. Yıllar içinde, bu değerlerin giderek daha somut bir hale gelmesi ve bir bütün olarak hissedilmesiyle


‘The Journey to Sustainable Luxury’ adı verilen sürdürülebilir lüks programıyla gurur duyduğunu belirten Chopard’ın Eş Başkan ve Kreatif Direktörü Caroline Scheufele, “Gerçek lüks ancak tedarik zincirinizin el izini takip edebildiğiniz sürece mümkündür” diyor.

mücevher evi , iş uygulamaları ve operasyonlarında etik bir yaklaşımı resmi olarak benimsedi. Nihai hedefleri uzakta olsa da bugünün eylemlerinin şirketleri, çalışanları ve gelecek nesiller için nasıl bir fark yarattığını çok iyi biliyorlar. Bu sebeple sürdürülebilir lüks ilkelerinin odağında hammaddeleri elde ettikleri kaynakları ve dünyayı korumak yatıyor. Kurallara ve doğrulanmış endüstri standartlarına uygun bir şekilde çalışan Chopard, müşterileriyle de bu süreci şeffaf bir sorumluluk anlayışı içinde paylaşıyor. Hammadde kaynaklarından üretim ve tedarik zincirine, şirket çalışanlarından yerel topluluklara kadar tüm süreç boyunca çevresel, sosyal ve ticari davranış politikalarından ödün vermiyor. 2010 yılından beri Responsible Jewellery Council (RJC) üyesi olan Chopard, İsviçreli sivil toplum kuruluşu Swiss Better Gold Association’ın (SBGA) belirlediği Adil Madencilik ve Adil Ticaret ilkelerine uygun çalışıyor. Temmuz 2018’den itibaren de mücevher ve saat tasarımlarında yüzde 100 etik altın kullanmaya başladı ve bu girişimin BM Küresel Sürdürülebilirlik Hedefleri’ne etkisini ölçeceğini belirtti. ‘Green Carpet’ koleksiyonu ile de çevreye olan desteklerinin altını çizen Chopard’ın Eş Başkanı ve Kreatif Direktörü Caroline Scheufele, “Lüks genel anlamda sürdürülebilir olmalı. Hepimiz satın aldığımız şeylerin nasıl üretildiği konusunda hassas olmalıyız. Bu müşterinin en temel hakkı. Ve eğer bir seçeneğiniz varsa, bunu her zaman ‘yeşil’ olandan yana kullanın” diyor.

Chopard ‘Green Carpet’ Yüksek Mücevher Koleksiyonu, ilk olarak 2013 yılında Marion Cotillard, Cate Blanchett ve Julianne Moore gibi yıldızlarla kırmızı halıda lanse edildi. Etik yöntemlerle elde edilmiş altın kararlılığının bir parçası olarak tasarlanan yeni sürdürülebilir lüksün yansıması olan koleksiyon, her yıl eklenen ve adeta birer sanat eserini andıran eşsiz parçalarla genişlemeye devam ediyor. Bu koleksiyonun yanı sıra markanın seçkin saatçilik koleksiyonlarında yer alan L.U.C Full Strike ve Happy Palm saat modelleri de tamamen Adil Madencilik sertifikalı altından üretiliyor.

147


lifestyle HOLLYWOOD

GÜNDEMİ YAKALAYIN

Tüm dünya evlerindeyken Hollywood yıldızları karantina günlerini nasıl geçiriyor ve nelerle meşgul oluyorlar? Sizin için derledik... HAZIRLAYAN: BÜŞRA NAZLAN ÜREGÜL nuregul@doganburda.com

David’in hesabı UNICEF’e emanet UNICEF İyi Niyet Elçileri’nden biri olan David Beckham, bu zorlu süreçte koronavirüs mücadesini desteklemek için UNICEF ile işbirliğine devam ediyor. Geçen hafta Instagram hesabını 1 günlüğüne UNICEF’e teslim eden Beckham, gün boyunca koronavirüs ile mücadele eden aileleri destekleyici ve herkesi bilgilendirici paylaşımlarda bulundu.

Chiara ve Fedez evde kalmaya devam ediyor Karantina sürecinde severek takip ettiğimiz isimlerden biri de Chiara Ferragni ve Fedez. Küçük oğulları Leone ile birlikte evdeki keyifli zamanlarını ve ilham verici videoları takipçileriyle paylaşan çift, bu süreci olabildiğince sevgi dolu geçiriyor. Chiara’nın oğlu ile birlikte yatakta kahvaltı yaptığı bu kare ve birlikte oyun oynadıkları paylaşımı çok sevdik.

Josephine 27 yaşında

148

Güzel model Josephine Skriver da yeni yaşını karantinada geçirenlerden. Victoria’s Secret meleği geçen hafta yaptığı bu paylaşımla sevgilisi Alexander DeLeon ile birlikte yaş gününü kutladı.


Karlie’nin tıraşı Kuaför konusunda sıkıntı yaşamakta yalnız değiliz. Geçen hafta Karlie Kloss, eşi Joshua Kushner’ı tıraş ettiği bir videosunu Instagram’a yükledi. Eşinin saçlarını kısacık kesen Kloss, tıraş sırasında bir hayli tedirgin ve espriliydi.

Kaia güneşleniyor Karantina zamanlarını edindiği sevimli yavru köpeği ile birlikte geçiren Kaia Gerber, bir yandan da güneşli havanın keyfini çıkarıyor. Evlerinin bahçesinde bikini ile güneşlenen Gerber, köpeğiyle zaman geçirip kitap okuyor.

Shanina’dan ‘banana bread’ denemesi

Instagram’da çokça zaman geçirenler bilirler, ‘banana bread’ denemeyen Türk ve yabancı ünlü neredeyse kalmadı. Bu furyaya Shanina Shaik da katıldı. Şef Neda Varbanova’dan öğrendiği tarifle ilk ‘banana bread’ini hazırlayan Shaik, aynı zamanda Instagram’ı bu süreçte çok aktif kullanarak spor, beslenme ve bakım rutinlerini paylaşmaya devam ediyor.

Jasmine’nin bakım rutini Yakın arkadaşı Josephine Skriver ile birlikte bir yandan JoJa isimli Instagram hesabında antrenman önerileri vermeye devam eden Jasmine Tookes, geçen hafta kişisel hesabından pek çok ünlü ismin yaptığı gibi bakım rutinini paylaşarak takipçilerine hangi ürünleri kullandıklarını sordu. Bakalım Tookes güzellik paylaşımlarına devam edecek mi?

149


lifestyle GÜZELLİK

SÜRDÜRÜLEBILIR GÜZELLIK En sık kullandığımız kişisel bakım, kozmetik ve hijyen ürünlerinde hem kendi sağlığımız hem de ekolojik yaşama saygı çerçevesinde artık daha bilinçli olma zamanı. Çoğu zaman gerçek anlamını bildiğimizden emin olamadığımız o terimlerin nelere gönderme yaptığını ve uzak durmamız gereken içerikleri sizler için listeledik. GÖKÇE ATEŞ gates@doganburda.com

E

co-bio, vegan, cruelty-free… Uzun zamandır bildiğimiz, duyduğumuz ve aslında sıkça savunduğumuz tüm bu terimler ne demek? Özellikle güzellik dünyasında bilinçli bir tüketici olmak çok önemli. Bu, sadece çevreye karşı sorumluluk sahibi olmak değil; kendi bedenimize de iyi davranmamız için olmazsa olmaz bir kural. Bakım ve kozmetik ürünlerin kutuların üzerinde aslında merak edebileceğimiz tüm bu bilgiler detaylı şekilde yazılı, sertifika ve logolar da mevcut. Ama kaçımız bunları doğru okuyabiliyoruz? İşte bu sebeple, özellikle de söz konusu doğal içerikli ürünler ise sizlerle çok basit ve temel birkaç terimin altını çizelim istiyoruz. Sürdürülebilirlik denildiğinde güzellik dünyasındaki önemli terminolojiler ve uzak durmamız gerekenler burada! Cruelty-free Türkçeye ‘zulüm içermeyen’ olarak çevirebileceğimiz bu terim, üretim aşamasında ve sonrasında, ürün raflardaki yerini alıncaya kadar geçen o süreçte hiçbir

150

canlı üzerinde test edilmediği anlamına geliyor. Son yıllarda birçok markanın kutusunda ‘cruelty-free’ logosuyla karşılaşabilirsiniz. Fakat ürünleri satın almadan da hayvanlar üzerinde test edilip edilmediğini web sitelerinden veya direkt kendilerine e-posta yoluyla ulaşarak da sormanız mümkün. PETA ise kendi sitesinde ‘cruelty-free’ markaları güncel bir şekilde paylaşıyor. ‘Cruelty-free’ olduğu halde başvuru yapmadığı için PETA’nın listesine girmemiş birçok marka olduğunu da unutmamak gerek. Burada iş biraz da sizin araştırmacı ruhunuza kalıyor. Eco-bio Bu terim günlük hayatımızda çok daha sıkça karşılaştığımız ve her türlü tüketim alanında dikkat ettiğimiz bir tanesi. Ekolojik ve biyolojik olarak uyumlu anlamlarına gelen bu terim, kozmetiklerin çevre üzerindeki düşük etkisinin altını çiziyor. Çev-

re dostu ürünler, bitki dünyasından işlenmemiş içerikler, toksik olmayan, yaşayan organizmalar, hızla biyolojik olarak parçalanabilir ve çevre kirliliğine sebep olmayacak şekilde ekstrakte edilebilir bir formülasyonla üretilmiştir. Bir diğer önemli nokta ise sıkça karıştırılan, aslında organik tarımdan elde edilen orijinal yapıdaki bitki hammaddesiyle ortaya çıkan ‘organik’ olma konusu. Bu sebeple şöyle açıklayabiliriz: Çevre dostu ürünler doğal içeriklere sahiptir. Bunlar bazen organik (sertifika ve logoları ile) olabilirler. Çoğunlukla karşımıza çıkanlar Ecolabel, Ecocert, CosmeBio, USDA, NaTrue, Soil Association, BDIH, EcoControl veya ICEA gibi dünyada en bilinen ve yaygın olan sertifikasyonlardır. Mesela bunlardan biri olan ICEA (The Institute for Ethical

A


Güzellik dünyasında bilinçli bir tüketici olmak çok önemli. Bu, sadece çevreye karşı sorumluluk sahibi olmak değil; kendi bedenimize de iyi davranmamız için olmazsa olmaz bir kural.

151


lifestyle Bazı saf yağlar hariç, yüzde 100 doğal bir ürün yaratmak aslında mümkün değil. Tüm bu temiz diyebileceğimiz kozmetikler de yine kimyasal bir sentezden geçiyor. Fakat bunların hepsi, sürecin geri kalanında da olduğu gibi çevresel açıdan sürdürülebilir ve biyolojik olarak uyumlu bir şekilde gerçekleşiyor. and Environmental Certification) ekosürdürülebilir kozmetik üretiminin parametrelerini net bir şekilde belirliyor ve sertifika talep eden şirketleri sıkı kontrollere tabi tutuyor. Kendilerini ‘ekosürdürülebilir’ olarak adlandırmak isteyenler, enstitünün belirlediği şu kurallara uymak zorundalar: 1. Yüzey aktif maddeleri, parafin, silikonlar, petrolden elde edilen sentetik boyalar, parabenler ve alerjenikler gibi agresif içerikler bulundurmamak. 2. Uygun olan yerlerde sertifikalı organik tarım hammaddeleri kullanmak. 3. GDO kullanımından kaçınmak. 4. Kesinlikle hayvanlar üzerinde test etmemek.

152

5. Geri dönüştürülmüş materyalden yapılan bir ambalaj kullanmak. Bu kalite kontrolleri son derece katı ve seçici bir şekilde yapılıyor. Bu yüzden bilinir bir organik sertifikasyona sahip kozmetikler emin olun ki geri kalanından çok daha yüksek standartlarda ve iyidir. Bunların yanı sıra şunu da belirtmek gerekiyor ki, bazı saf yağlar hariç, yüzde 100 doğal bir ürün yaratmak aslında pek mümkün değil. Tüm bu ürünler yine de emülgatörler, koruyucu ve yüzey aktif maddeler gibi kimyasal bir sentezden geçiyor. Fakat bunların hepsi yine çevresel açıdan sürdürülebilir ve biyolojik olarak uyumlu bir şekilde gerçekleşiyor.

Bileşenlere gelince, formülasyonlarında bildirdikleri sıralamaya da dikkat etmek gerekiyor. Uluslararası Kozmetik İçerikleri Terminolojisi INCI’nin hükümlerine göre, bir kozmetik üründeki bileşenlerin listesi, içinde bulundukları yüzdeye göre azalan bir sırayla rapor ediliyor. Tüm içeriklerin ne olduğunu bilmemiz mümkün değil elbette ama bu konuda da yardım alabileceğiniz, çoğu İngilizce olsa da ‘bio’ uzantılı birçok online kaynak ve uygulama var. Arama kısmına merak ettiğiniz içeriğin adını giriyorsunuz ve size cevabı anında veriyor. Vegan Vegan kozmetikler tamamen bitkisel içerikli elementlerle yapılmış anlamına gelir. Bu sebeple gliserin, balmumu, bal gibi hiçbir hayvan türevli madde içermezler. Hayvansal yağlar yerine argan veya hindistancevizi yağı gibi bitkisel yağlar kullanılır. Eğer bir ürün vegan ise ambalajında ‘veganOK’ standart logosunu mutlaka görürsünüz. Son bir not: PAO’ya dikkat! Sizlere verebileceğimiz bir final önerisi de ürünlerin üzerinde yazan PAO sembolüne dikkat etmeniz. ‘Period after opening’in kısaltması olan bu terim Türkçede ‘açılıştan sonraki dönem’ olarak anlamına geliyor. Bu, ambalajı ilk kez açtıktan sonra kozmetik ürünün yararlı ömrünü tanımlayan grafik bir sembol ve kapağı açık bir kap tasvir edilerek, üzerinde yazılı bir ay veya yıl ibaresi ile birlikte görülür. Tıpkı yiyeceklerdeki ‘tavsiye edilen tüketim tarihi’ ya da ‘son kullanma tarihi’ gibi. Tahmin edeceğiniz üzere çevre dostu ürünler, doğal kaynaklı koruyucu maddeler içerdikleri için kimyasal koruyucu kullanan kozmetiklerden daha düşük bir PAO’ya sahiptirler.


1

UZAK DURULMASI GEREKEN İÇERİKLER

2

4

3

6

5

8

10

11

9

KURALINA GÖRE OYNAYANLAR

1- The Organic Pharmacy ‘Flower Petal’ derinlemesine temizleme ve maske. 2- Ecowell ‘Organic Myrtrus’ şampuan. 3- Dr. Hauschka ‘Revitalising’ gündüz bakım kremi. 4- Florame ‘Nutrition’ dudak balmı. 5- Yes to ‘Ultra Hydrating’ misel temizleme suyu. 6- This Works ‘Morning Expert Hyaluronic’ serum. 7- Zao Organic aydınlatıcı pudra. 8- Nvey Eco ‘Organic Moisturising’ likid fondöten. 9- Skin Blossom ‘Reviving’ göz bakım kremi. 10- The Body Shop ‘Carrot Cream’ nemlendirici krem. 11- Patyka ‘Huile Absolue’ yüz, vücut ve saç için serum.

Parabenler Bunlar ürünlerde, mantar, bakteri ve diğer zararlı maddelerin oluşumunu engelleyen kimyasal koruyuculardır. Uzak durmamızı gerektiren sebep ise insanın organizmasına şüpheli görülen toksiklerdir. Bunlar epidermise nüfuz edebilir ve cilt tabakasında birikebilir. Aynı zamanda östrojenlerin etkisini azaltabilir. Sağlık üzerindeki uzun vadeli sonuçları henüz tam olarak açıklanmamış olmakla beraber uzak durmakta fayda var. Uluslararası Kozmetik İçerikleri Terminolojisi INCI’de de sonları ‘paraben’ ile bittiği için kolayca fark edilebilir. Petrolatum Petrolatumlar, petrolün rafine edilmesinden elde edilen koruyucu maddelerdir. Kozmetiklerde kullanılan beyaz petrolatumların, insan sağlığı için güvenli olduğu düşünülür. Bu maddeler, saç ve cilt üzerinde bir tür su itici patine oluşturarak etki eder ve dehidrasyondan kaçınırlar. Görünüşte yararlı gibi görünen bu eylem aslında oksijeni emerek ve toksinleri atarak doğru bir şekilde cildin nefes almasını imkansız hale getirir. Bunun yerine vazelin tarafından oluşturulan patine içinde sıkışıp kalır. Tüm bu durum cilt üzerinde güçlü bir komedojenik etkiye dönüşür. Çünkü ürünler, gözeneklerin tıkanmasına, sivilce ve siyah nokta oluşumuna katkıda bulunur. En bilinen ve sıkça kullanılan petrolatumlar arasında vazelin, sıvı parafin, mikrokristalin balmumları ve mineral yağlar bulunuyor. Doğal yağların yerine tercih ediliyor çünkü çok daha ucuzlar, işlenmesi kolay ve bitkisel yağlar gibi kokmazlar. Silikonlar Ürünlerin kullanımını daha keyifli, kıvamını daha akıcı ve pürüzsüz hale getirme görevini üstlenen sentetik koruyucu maddelerdir. Ancak sadece su itici ve dolaşıklıkları giderici etkisiyle elbette saçlar daha parlak, yumuşak ve pürüzsüz görünecek. Silikon bazlı kremler de yüz ve vücudu anında ipeksi bir etkiyle sarar. Fakat öte yandan silikonlar cilt yüzeyinde terlemeyi önleyici, besleyici ve nemlendirici özlerin geçişini engelleyen tıkayıcı bir film oluşturur. Bu sebeple de cilt iritasyonlarına, siyah noktalara, saçlarda ise kırık uçlara ve saç telinin güçsüzleşmesine sebep olurlar. Yine Uluslararası Kozmetik İçerikleri Terminolojisi INCI’de kolayca ayırt edilebilir çünkü terimlerin sonları ‘-one’, Türkçede de ‘kon/kan’ şeklinde biter. Mesela ‘dimetikon’ ve ‘siloksan’ bunlardan en sık karşılaşılanıdır. SLES ve SLS Bunlar ise yağ arıtımı ile türetilen ve cilt için agresif olarak kabul edilen koruyucu maddelerdir. Ayrıca çevre üzerinde de büyük yan etkileri olan ve cilt için de son derece irite edici maddeler. Bunların en agresif olanları SLES (Sodyum lauril eter sülfat) ve SLS (Sodium lauret sülfat) olarak biliniyor. Uzun vadede bu maddeler hidrolipidik filme zarar verir ve kuruluk, dehidrasyon, kızarıklık, kepek ve alerji gibi birçok can sıkıcı soruna neden olabilir.

153


lifestyle SAĞLIK

SÜRDÜRÜLEBİLİR BESLENME VE GEZEGEN DİYETİ

A DİLAR

S

154

K KOÇA

‘Sürdürülebilir beslenme’ aslında çok uzun yıllar önce üzerinde durmamız gereken bir konuydu. Özellikle son dönemde çok daha fazla bahsetmeye başladık ve bu gidişle önümüzdeki yıllarda daha çok konuşuyor olacağız.

ürdürülebilir beslenme aslında beslenme ve kültürel ihtiyaçları karşılayan, aktif bir yaşam tarzını mümkün kılan, yeterli, güvenilir, besleyici gıda demek. Aynı zamanda suya fiziksel, ekonomik ulaşılabilirlik ve bunların gelecek nesillere aktarılabilmesini de temel alıyor. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ise sürdürülebilir beslenmeyi şöyle tanımlıyor: “Sürdürülebilir beslenme, besleyici olduğu kadar güvenli, sağlıklı ve düşük çevresel etkiye sahip olmalıdır. Bu beslenme şekli kültürel olarak kabul edilebilir, adil, ekonomik, herkes için ulaşılabilir, gıda güvencesine katkı sağlayan ve nesillerin devamı için olması gereken yaşam biçimidir.” Üzülerek söyleyebilirim ki; yılda üretilen 3.9 milyar ton yiyeceğin 1.3 milyar tonu israf ediliyor. Bir tarafta obezite problemi varken diğer tarafta yetersiz beslenen insan sayısı dünyada ortalama 800 milyon. Her gün sekiz insandan biri aç yatıyor. 1.3 milyar ton israf edilen gıda, 800 milyonun dört katı kadar insanı doyurabilir… Dünyadaki 7 milyar insanın 1 milyarı

yaşamını temiz sudan uzak sürdürüyor. Bu da her gün 4 bin çocuğun ölümüne neden oluyor. Bütün bunların ışığında sürdürülebilir beslenme çok büyük önem taşıyor; evinizde önünüze gelecek 1 kg etin su maliyeti 15 ton. Ama bugün sofraya, önünüze gelen tarım ürünlerinin 1 kilogramının su maliyeti 1.5 ton. Doğanın ve toprağın bize verdiklerinin değerini bilmeliyiz. ‘Gezegen Diyeti’ Beslenme programlarında bugüne kadar hep yeterli ve dengeli beslenmeyle ve besinlerin sağlık faydalarına odaklandık. Fakat artık besinlere sağlık faydalarından çok daha fazla anlamlar yüklememiz gerekiyor. Bir besini tüketirken sadece bize olan fayda veya zararını değil, gezegene olan etkilerini de düşünmek önemli. Ocak 2019’da yayınlanan en prestijli sağlık dergilerinden biri olan The Lancet’de iki yıl boyunca 37 farklı ülkeden uzmanın çalışarak oluşturduğu ‘Gezen Diyeti’ bakın hangi besinleri ne kadar içeriyor?

Sebze: Günlük ortalama 300 gram. Meyve: Günlük ortalama 200 gram. l Yağlı tohumlar: Günlük 25 gram. l Baklagil: Günlük ortalama 50 gram. l Süt ürünleri: Günlük yaklaşık 250 ml süt (yaklaşık bir su bardağı). l Ekmek ya da pirinç gibi tam tahıllar: Günlük 232 gram (10-12 yemek kaşığı pirinç ya da 8-9 dilim ekmek). l Nişastalı sebzeler: Günlük yaklaşık 50 gram. l İlave şeker: Günlük maksimum 31 gram (yaklaşık altı küp şeker). l İlave yağ : Günlük ortalama 4-5 yemek kaşığı. l Yumurta: Günlük ortalama 13 gram (haftada maksimum 2 yumurta). l Tavuk: Günlük maksimum 58 gram (haftada toplam maksimum 400 gram). l Kırmızı et: Günlük maksimum 14 gr (haftada maksimum 100 gr). Görüldüğü üzere bu beslenme düzeni bizim ülkemiz şartlarında da uygulanması çok zor olan bir beslenme planı değil. Geleneklerimize döndüğümüzde ve doğala yöneldiğimizde aslında hem doğamıza hem bedenimize hem de geleceğimize sahip çıkabiliyoruz. l l



lifestyle SAĞLIK

PSIKIYATRIST PROF. DR. MANSUR BEYAZYÜREK EN MERAK EDİLEN SORULARDAN BİRİNİ YANITLIYOR

Koronavirüs günlerinde ruh sağlığı nasıl korunur? Beykoz Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi ve Psikiyatrist Prof. Dr. Mansur Beyazyürek, koronavirüsten korunmak için evde kaldığımız bugünlerde ruh sağlığımızı korumanın da önemli olduğunu söylüyor. BÜŞRA NAZLAN ÜREGÜL nuregul@doganburda.com

Evde olduğunuz süre boyunca, dışarıdaki rutininizi elinizden geldiğince takip etmek, sizi daha iyi hissettirebilir. Sporunuza evde devam etmek, beslenme rutininizi bozmamak bu dönemi mental ve fiziki olarak daha yumuşak geçirmenizi sağlayabilir.

156

K

oronavirüsü nedeniyle evde kaldığımız bugünlerde beden sağlığımız kadar ruh sağlığımıza da dikkat etmemiz gerekiyor. Alışılmış düzenlerimizi terk etmek zorunda kaldığımız bu dönemde yeni yaşam şartlarımıza uyum sağlayamadığımızda ruhsal bozukluklar ortaya çıkabiliyor. Beykoz Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi ve Psikiyatrist Prof. Dr. Mansur Beyazyürek, öncelikle yaşananların bize özel bir durum olmadığının kabul edilmesi gerektiğini belirterek, “Hiçbir sosyo-ekonomik ve etnik sınıf tanımadan herkese bulaşan bu virüs, insanlarda kaygı ve panik oluşturuyor. Bilinmezlik, öngörülmezlik hissi kaygıyı artıyor. Kaygı sağlıklı ama bunun paniğe dönüşmesi normal değil” diyor. Gençler ve çocuklar hızlı uyum sağlıyor Prof. Dr. Mansur Beyazyürek’e göre insanın ruhsal yapısı uyuma odaklı… En yakınlarımızı, annemizi-babamızı kaybetsek bile 10-15 gün sonra hayat bizler için devam ediyor; etmek zorunda. Aksi takdirde insanın ruh sağlığını koruması mümkün değil. Bu nedenle evde kendini izole edenlerin, en kısa zamanda uyum sağlamaya çalışmaları gerekiyor. “Sanılanın aksine, ev ortamına gençler ve çocuklar daha çabuk uyum sağlıyor” diyen Beyazyürek şöyle devam ediyor: “Teknolojiyi iyi kullanan gençler ve çocuklar, yaşananları biraz bilimkurgu gibi algılıyorlar. Kendilerini bu bilimkurgunun içinde yaşıyormuş gibi hissediyorlar. Böylece onların durumu kabullenmesi kolay oluyor.” Büyüklerin kaygılarını çocuklara çok yansıtmamaları gerektiğini söyleyen Profesör Beyazyürek, “Çocuklarda devamlı ağlama, uykusuzluk, idrarını tutamama gibi reaksiyonlar görürlerse ciddiye alınmalı ve bir uzmana başvurulmalı” uyarısında bulunuyor.


“Bu dönemde herkes ev ortamına çabuk uyum sağlamaya gayret etmeli. Evde kalma fırsata dönüştürülmeli. Sanatla uğraşmak ya da sanattan beslenmek ruh sağlığı için çok faydalı.”

BU DÖNEMDE KAYGILARLA NASIL BAŞA ÇIKABILIRSINIZ? n Panik yapmayın. Bu durumun yalnızca sizin başınıza gelmediğini düşünün.

Tedbir alın ve sabredin.

n Aile bireylerinizle iletişiminizi artırın. Hissettiklerinizi onlarla paylaşın. Bu tip kay-

gılar, paylaştıkça hafifler.

Evde kalmayı fırsata çevirin Profesör Beyazyürek evde zaman geçirmek zorunda kalanlara şu önerilerde bulunuyor: “Evde zaman geçirmek sıkıntılı olabilir ama insanlar bunu fırsata çevirebilirler. Bireyler evde kaldıkları bu dönemde, bugüne kadar yapamadıkları şeyleri yapabilirler. Örneğin kütüphanelerini düzenleyebilirler. Okuma alışkanlığı edinebilirler. Teknolojiyi kullanmada acemilerse, bilgisayar kullanmayı öğrenebilirler. İletişim bozukluğu olanlar eşler ya da aile bireyleri ilişkileri tazeleyip, iletişimlerini güçlendirebilirler. Bu dönem, birbirine katlanamadığı halde birlikte yaşamak isteyenler için bir fırsat olabilir. Sıkıntılı süreçler en karşıt olanları bile birbirine yaklaştırabilir.” Sanatla kalın, sağlıklı kalın Türk insanının genellikle insan ruhunu besleyecek gereksinimlerle yetiştirilmediğini vurgulayan Beyazyürek, okumaya, okuyan insana, liyakata, sanata ve sanatçıya değer verilmediğini söylüyor. “Sanattan beslenen ve sanatla uğraşanlar böylesi sıkıntılı durumların üstünden daha kolay gelebiliyor” diyen Beyazyürek, II. Dün-

n Çocuklara kaygılarınızı fazla yansıtmayın. Evde kalmaya gençlerin ve çocukla-

rın daha iyi uyum sağladığını unutmayın.

n Evde kalma dönemini fırsata çevirin. Yapmak isteyip de yapamadıklarınıza za-

man ayırın. Kitap okuyun, teknoloji okur yazarlığınızı geliştirin.

n Sanatı yok saymayın. Sanatla ilgilenmek ve sanattan beslenmek ruh sağlığımı-

za iyi gelir.

n Geçmişte obsesif ve paranoid ruh bozuklukları olanlar tedavilerini mutlaka

devam ettirsin.

n İletişimde ‘çatışmacı’ ve ‘ayrılıkçı’ dil kullanmayın.

ya Savaşı’nda Leningrad Savunması’nda yaşananları şöyle hatırlatıyor: “Bu dönemde bunalanlar II. Dünya Savaşı’nda Leningrad Savunması’nı okusunlar. Hitler tarafından iki yıl kuşatılan şehirde insanlar açlık ve sefalet içindeler. Ekmeği bile karneyle alıyorlar. Bu durumdayken Dmitriy Şostakoviç, Leningrad Senfonisi’ni besteliyor. O sefalet içinde senfoni sahneye konuluyor. Bu senfoniyi çalarken, açlıktan sahnede düşüp ölenler oluyor. Ama insanlar senfoniyi dinlemeye gidiyor. Burada sanata ve sanatçıya verilen değer var. Sanattan beslenme var. Senfoni hoparlörlerle şehrin dışına verildiğinde Hitler’in komutanları ‘Biz şimdi yenildik. Her şeye rağmen bunu yapıyorlarsa biz onlarla başa çıkamayız’ diyorlar.”

Obsesif hastalara dikkat! Psikiyatrist Prof. Dr. Mansur Beyazyürek, geçmişte ciddi ruhsal bozuklukları olanların bu dönemde dikkatli olması gerektiği uyarısında bulunuyor. 10 gündür evinden hastalarıyla görüştüğünü belirten Beyazyürek, gözlemlerini şöyle anlatıyor: “Daha önce obsesif ve paranoid bozukluk gibi ciddi ruhsal bozuklukları olanları, bu dönem tetikliyor. Telefonla bana ulaşan hastalarımdan; bu tip hastalıkların alevlendiğini görüyorum. Bu durum beni endişelendiriyor. Böylesi rahatsızlıkları olanlar ilaçlarını kullanmalılar. Telefonla ya da görüntülü olarak hekimlerine danışmayı ihmal etmesinler. Tedavilerini kesinlikle aksatmasınlar.”

157


lifestyle

SEYAHAT

TITANIC HOTELS

SAKİN VE HUZURLU

Özel güneşlenme alanları ve size özel hizmetlerle Akdeniz’in en güzel kıyılarında bir tatile ne dersiniz? Yeşilin her tonunu barındıran çam ormanlarının arasında, doğanın tüm renkleri ile iç içe ve izole bir tatil için Titanic Hotels sizlere konfor ve ihtişamı bir arada sunuyor... BÜŞRA NAZLAN ÜREGÜL nuregul@doganburda.com

Ş

ehrin yoğunluğundan sıyrılıp biraz kendinizi dinlemek, sevdiklerinize doyasıya vakit ayırmak ve kalabalıktan uzak sakin bir tatil geçirmek istiyorsanız Titanic Hotels, özel ayrıcalıkları ile izole bir tatil vaat ediyor. Yeşil ve mavinin bembeyaz kumsallar ile taçlandığı Titanic Hotels’te kişiye özel yalıtılmış özel güneşlenme alanları, deniz keyfini sadece kendiniz ve sevdiklerinizle Titanic Hotels’in Bodrum ve Antalya’daki otelleri çevre gezileri, doğa yürüyüşleri ile izole tatilinizi taçlandıracak birçok imkan sunuyor.

158

yaşamanız için mahremiyet sağlıyor. İtina ile hazırlanan gün boyu kişiye özel hizmetin verildiği ‘cabana’larda plajın büyüleyici güzelliğini doyasıya yaşayabilirsiniz. Sevdiklerinizle baş başa sakin ve şık yemekler için uluslararası ve ödüllü şeflerin yönettiği, her damak tadına hitap eden alakart restoranları iddialı lezzetleri ile size benzersiz bir yeme içme deneyimi yaşatıyor. Tatilinizi daha özel, kalabalıktan müm-

kün olabildiğince uzak yaşamak istiyorsanız da Titanic Hotels’in özel havuzlu villalarında gününüze şefinizin size özel hazırladığı nefis bir kahvaltıyla başlayabilir, yemeğinizi ister terasınızda ister havuz başında veya yatak odanızda yiyeceğinize, hangi saatte yiyeceğinize kendiniz karar verebilirsiniz. Tarihi ve doğal güzellikleri ile Akdeniz’in en güzel bölgelerinde yer alan Titanic Hotels’in Bodrum ve Antalya’daki otelleri çevre gezileri, doğa yürüyüşleri ile izole tatilinizi taçlandıracak birçok imkanı ile huzurlu ve dingin bir tatil için sizleri bekliyor. TITANIC DELUXE BELEK Titanic Deluxe Belek’i denize ulaştıran Beşgöz Nehri’nin masmavi deniz ve gökyüzü ile buluşması her mevsim görülmeye değer… Nehrin denizden getirdiği ılık esintiler, her mevsimin rengini alan sazlıklar, kaplumbağalar, sazlıklardan havalanan ördekler, kuşlar ve aheste tekneler… Doğanın bütün cömertliğini sunduğu Titanic Deluxe Belek’te günbatımına doğru kuş sesleri eşliğinde ağaçların arasından tekneyle nehirde yolculuk yapmanın keyfi hiçbir şeyle kıyaslanamaz…



lifestyle SANAT

The TO-DO list KONSER

‘EVİN CAZ HALİ’ KONSERLERİNE DEVAM

160

4

FESTİVAL

5

ETKİNLİK

TEKNOLOJİK MUCİZELERE

İklim değişikliği, doğal kaynakların tüketilmesi, kontrolsüz nüfus artışı, gelir adaletsizliği, toplu göçler, eğitim ve sağlık eşitsizliği en büyük küresel sorunların başında geliyor. Şehir plancısı Jonathan Rose’un yazmış olduğu ‘İyi Akort Edilmiş Şehir’ kitabı, bu küresel sorunlara çözüm önerilerinin bulunması ve hayata geçirilmesi için bir yol haritası niteliği taşıyor.

Akbank Sanat, kültür sanat etkinliklerini sosyal medya kanallarında sanatseverlerle buluşturmaya devam ediyor. 30. Akbank Caz Festivali’nin ‘Yıl Boyu Caz’ konserleri ‘Evin Caz Hali’ ile devam ediyor. Davul ve performans sanatçısı Berke Can Özcan ile başlayan seri 24 Nisan’da saat 19.00’da Ece Göksu - Can Çankaya, 8 Mayıs’ta saat 19.00’da Serhan Erkol, Akbank Sanat Instagram hesabında canlı olarak dinlenebilir.

2

3

KİTAP

SERGİ

#EVDESANATLAKAL

Borusan Contemporary, sergilerini ve Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu’ndaki eserleri internet sitesi ve Google Arts & Culture platformu üzerinden ziyarete açıyor. 13 Eylül’e kadar video sanatının öncü ismi Bill Viola’nın İstanbul’daki ilk kişisel sergisi ‘Bill Viola: Geçici’, ‘Mika Tajima: Esir’, ‘Uvertür: Borusan Sanat Çağdaş Koleksiyonu’ndan seçki, ‘Üvercinka’ ve ‘Universal Everything: Akışkan Bedenler’ isimli geçmiş dönem sergileri izlenebilir.

ÖDÜLLÜ FİLMLERE ÖZEL GÖSTERİM

39. İstanbul Film Festivali’nin ulusal ve uluslararası yarışmalarında ödül kazanmış 12 filmlik özel seçkisini ‘mubi. com/istanbul’ adresinden izleyebilirsiniz: Tony Manero, Körlük/Blind, Faydalı Hayat/A Useful Life, Oslo, Mikrofon / Microphone, İşe Yarar Bir Şey, Ne Yaptın Richard/What Richard Did, Şeylerin Boktanlığı/The Misfortunates, Taş Bebek/Papusza, Camille Claudel, İmkansızın Şarkısı/Norwegian Wood, 93 Yazı/Summer 1993.

SANAT VE SİHİR

Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, sanatseverleri sanat ve edebiyatla buluşturuyor. Sagalassos, Hoşgeldin Gazi, Turhan Selçuk Retrospektifi, Tombak, Orhan Pamuk ‘Balkon’ ve İlhan Berk 100 Yaşında gibi ses getiren sergilerinin üç boyutlu sanal turlarını Instagram hesabından sanatseverlere açtı. ‘Kitap Hayattır’ sloganıyla Twitter, Facebook, Instagram ve YouTube’dan yazarların kitap önerilerini izleyebilirsiniz.

HAZIRLAYAN: FİGEN NALAN ÖZKAN fozkan@doganburda.com

1

Kültür - sanat etkinlikleriyle dopdolu bir hafta... Sergiler, konserler, tiyatrolar, filmler ve kitaplar sizi bekliyor.


GERI DÖNÜŞÜMLÜ KAĞIT HAVLU

Eczacıbaşı Profesyonel’in ev dışı tüketim kanalında yaptığı ‘Çevre Duyarlılığını Anlama Araştırması’, sektörde yer alan firmaların çevre duyarlılığına bakışını gözler önüne serdi. Eczacıbaşı Profesyonel’in en sevilen ürünlerinden biri, Selpak’ın geri dönüşümlü kağıt havlusu.

HER AŞAMADA SÜRDÜRÜLEBILIRLIK

Wellthread’in temel esasları ele alınarak uygun teknoloji ve altyapının mevcut olduğu yerlerde geri dönüştürülebilir olarak tasarlanan materyaller, Levi Strauss & Co.’nun ‘Worker Well-Being’ girişimi kapsamında yürütülen fabrikalarda üretiliyor. Wellthread’in bir yıl önce tanıttığı pamuklaştırılmış kenevir inovasyonu uygulaması olasılıkları genişletiyor.

FOKUS

HAZIRLAYAN: BÜŞRA NAZLAN ÜREGÜL nuregül@doganburda.com

ÇAĞDAŞ BIR STIL

Ecoalf, şık bir kentsel spor ayakkabı olan Camper Courb’un yüzde 100 geri dönüştürülmüş üst yüzey, bağcık ve astarla geliştirilmiş üç uniseks seçeneğini sunuyor. Satılan her bir çift için Camper, denizden çöpleri toplayarak giysiler üretmek için yüksek kaliteli ipliğe dönüştüren uluslararası bir proje olan ‘Upcycling the Oceans’ aracılığıyla Ecoalf Vakfı’na bağışta bulunacak.

HELLO! LOVES

Moda, seyahat, teknoloji, en son piyasaya çıkan ürünler, en trend etkinlikler... HAFIF DOKUMA

Bir seneyi aşkın süredir, rahatlık ve şıklık bir arada olacak şekilde, ekstra yumuşaklık, hafiflik, dayanıklılık, ipeksi doku ve dökümlü duruş için üstünde çalışılan, ekolojik olarak sürdürülebilir Tencel Lyocell kumaştan hazırlanan tişört koleksiyonu, truproject. net’te satışta. Koleksiyonun en önemli özelliği tamamen doğal olan kumaşı.

DOĞAYA SAYGILI ÜRETIM Nisse, insana ve doğaya saygılı üretim anlayışıyla sürdürülebilir modayı benimsemiş bir marka olarak adından söz ettiriyor. Çevre dostu kumaşların başrolü üstlendiği markada, vegan deri, organik pamuk ve doğal boya kullanımı ‘daha iyi bir gelecek’ mottosuna atıfta bulunuyor. Nisse’in Avrupa Vejetaryen Birliği sertifikası da bulunuyor.

ELMA KABUĞUNDAN GERI DÖNÜŞÜM Tommy Hilfiger, elma sektörünün atıklarından elde edilen biyolojik bazlı bir deri alternatifi olan ve elma kabuğundan geri dönüştürülen elyaf kullanılarak geliştirilen iki ayakkabı stilini tanıttı. Ayakkabıların üst yüzleri yüzde 24 oranında geri dönüştürülmüş elma elyafı içeriyor.

161


lifestyle Jonathan Cainer’ın yeğeni Oscar Cainer, ünlü astroloğun 150.000’den fazla astrolojik yorum içeren arşivinden yararlanarak oluşturduğu eşsiz bakış açısıyla tüm dünyada HELLO! okurlarına burçları yorumluyor. Hayatlarımızın baş aşağı olmasına bakınca, zamanın bu kadar ilginç bir hızda geçiyor (23 Haziran - 23 Temmuz) gibi görünmesine şaşmamak lazım. Öyle ki yeni yıl dileklerimizin üzerinden sanki yıllar geçmiş gibi. Tüm bu zorluklara rağmen hayatının bir bölümünde mümkün olduğunu düşündüğünden daha fazlasını başarabildin. Bu hafta, bunun kanıtlarını gördüğünde, hayatını nasıl değiştirebileceğini anlayacaksın.

Aslan

Gigi Hadid 23 Nisan 1995

Koç Sanki ince bir ip üzerinde yürüyor gibisin. Sonunda başarılı olamayacağının farkında olmana rağmen birisini (21 Mart - 20 Nisan) memnun etmeye fazlaca çabaladığın zor bir pozisyondasın. Ve aslında başkalarının ihtiyaçları kendi arzularınla zıt düştüğünden, bunu bile yapabilmen pek kolay olmayacaktır. Bu hafta, her ne kadar yapmayı istediğin şeyi yapamayacak olsan da yeniden daha mutlu bir dengenin yolunu bulabilirsin.

Boğa Güneş senin burcuna geçerken, sen de değişik bir astrolojik iklimin içerisine gireceksin. Zorlayıcı şartlara rağmen, (21 Nisan - 21 Mayıs) yeni bir dönemin doğuşuna dair ibareleri görmeye başlıyorsun. Daha önceleri ulaşılmaz gelen metaforik kapıları açmayı dene ve tüm çabanı artık neredeyse başarabileceğinden umudunu kesmiş olduğun bir şeyleri yapmaya yönlendir. Son zamanlarda elde ettiklerinden daha fazlasını bekleyebilirsin.

İkizler

162

Yeniay Uranüs’le bir araya gelirken, senin hayatına da bir ilham ışığı getiriyor. İşte (22 Mayıs - 22 Haziran) seni zorlu bir durumdan çıkaracak o muhteşem yeni yolu bulmanda yardımcı olacak anlayış. Göz korkutucu şekilde problemli görünen bir şey, düşündüğünden çok daha kolay çözülebilir durumda. Enerjini bu tatmin edicilikten uzak düzenin üzerine yönlendirdiğin sürece ilerleyeceksin. Endişelerini paylaşabileceğin birisini bulman ise bu süreci hızlandıracak.

Seni ele geçiren birçok endişeyle birlikte, bu belirsizlik ikliminde kozmos seni, kuruntularını bir kenara koy(24 Temmuz - 23 Ağustos) mak ve bir durumun kontrolünü eline almakla ilgili daha az endişeli olman konusunda destekliyor. Ortalıkta bu kadar anksiyete dolaşırken, kenara çekilip olanlara objektif bir şekilde bakmak oldukça zordur. Duygusal ve psikolojik tüm düğmelerine basılıyor. Kendini bu durumdan biraz ayırmak sana iyi gelecek.

Başak Yazılmıştır tersten cümle bu. Bunu senin zihinsel kıvraklığını test etmek için yazmıyo(24 Ağustos - 23 Eylül) rum, zira düşünce işleyiş gücün her zamanki gibi sapasağlam. Sadece hayatındaki her şeyin nasıl tersine döndüğünü hatırlatıyorum. Artık hiçbir şey doğru bir sıraya göre gerçekleşmiyor gibi görünüyor. Bu hafta kafa karışıklığı saltanatından kaçınabilmek için, bazı ihtiyaçların diğerlerinden neden daha önemli olduğunu sakin bir şekilde değerlendirmelisin.

Terazi Sabit durmayan bir masa düşün. Ayaklarından birisi diğerlerinden daha kısa oldu(24 Eylül - 23 Ekim) ğu için üzerinde çalışmak çok zor. Bir testere kapıp uzun olan ayakları kısaltıyorsun. Ama bu sefer de sarsıntı başka bir taraftan kaynaklanıyor. Böyle böyle ortada hiçbir ayak kalmayana kadar testereni kullanıyorsun. Ama o da ne, masa hâlâ sallanıyor! Hayatına bir şeyler eklemek, bir şeyleri çıkarmaktan daha kolay. Hayatına olumlu şeyler ekle.

Akrep Eğer hayatın bir pembe dizi olsaydı, senaristler bu hafta bir senaryo konferansı dü(24 Ekim - 22 Kasım) zenliyor olurdu. Hikaye mevcut şartlarına göre mi ilerlemeye devam etmeli yoksa daha dramatik ve yeni bir olay örgüsü

mü oluşturmalı diye tartışırlardı. Hayat hikayene yeni bir karakter yerleştirmek ve çok dikkat çekici yeni bir element eklemenin zamanı geldi mi? Hayatının kontrolü arzu ettiğin kadar elinde değildi. Ancak bu hafta, işin başına tam olarak geçiyorsun, bunu çok iyi kullanmalısın.

Yay Online doğum günü partine virtüöz bir opera solistini çağırdığını ve ondan sadece çocuk şarkıları söylemesini iste(23 Kasım - 21 A ralık) diğini düşün. Şimdi de evrenden yardım istediğini ama senin faydalı olacağını düşündüğün şeylerin dışındaki her seçeneği reddettiğini düşün. Destekleyici gökyüzü tarafından korunup kollanıyorsun. Evet, kendini bilmediğin bir alanda, eşi benzeri olmayan bir dizi şartla mücadele ederken bulacaksın.

Oğlak İnsan o kadar çelişkili bir varlıktır ki, biz en çok şeyi birbirimize karşı çıktığımız(22 Aralık - 20 Ocak) da öğreniriz. Basit bir şekilde, her şeyin ortak kabul üzerinden yürümesini istediğimizde, işler olduğu gibi öylece devam eder. Bu son zamanlardaki stresli şartlar altında, günlük zorlukların üstesinden gelmemiz gerekiyorken, çok değerli bir öğrenme durumu ortaya çıkıyor. Yeniay, önemli bir kendi kendini iyileştirme fırsatı getiriyor.

Kova Eğer uslu duramayacaksan dikkatli ol ve eğer dikkatli (21 Ocak - 19 Şubat) olamayacaksan yaramazlık yapma derler. Problem şu ki, göreceli algılarımız devreye girdiği anda neyin iyi neyin değil, neyin dikkatli neyin dikkatsiz olduğunu ayırt edememeye başlarız. Endişelenme, önceliklerimizin karışmış olabileceğine dair kaygılandığımızda, yani bir problem ortaya çıktığında onları sorgulamayız. Bu hafta, tevazuyu elden bırakmadığın sürece, muhteşem kararlar vereceksin.

Balık Son zamanlarda neye en çok değer verdiğini düşünüyorsun ve önceliklerinin nerede (20 Şubat - 20 Mart) yattığını merak ediyorsun. Sinir bozucu bir biçimde, öyle görünüyor ki bunu düşünmeye başladığın anda çok net bir cevaba ulaşıyorsun. Sürekli değişen durumlar olması demek, senin de fikirlerini değiştirmen ve yine başladığın yere dönmen demek. Ancak kendini çok ideal beklentiler üzerinden değerlendiriyorsun. Kendine inanarak, bir değişiklik yap.

FOTOĞRAF: GETTY IMAGES

Yengeç


TEGV ANNELER GÜNÜ SERTİFİKASI

ANNENİZE MUTLULUK, ÇOCUKLARA UMUT OLSUN!

Dijital ya da basılı sertifikamızdan almak için: kaynak@tegv.org / 0 216 290 70 84

www.tegv.org

TEGV



Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.