Abdullah Öcalan - Özgürlük Sosyolojisi

Page 292

ÖZGÜRLÜK SOSYOLOJĠSĠ

lektiği idealist bir temele dayandırmasına karĢın, Marks ile Engels‘in onu materyalist bir temele dayandırmasıdır. Marks, diyalektiğe iliĢkin yaptıklarını, Hegel‘in diyalektiğini ayakları üzerine dikmekten ibaret olduğunu savunur. Bunu da Hegel‘in üretimi maddi nedenlerden ziyade insan dürtü ve isteklerine öncelik vermesinden, yani düĢünceyi ön planda ele almasından hareketle yapar. Önderlik, alt-üst yapı değerlendirmelerinde Hegel‘in doğru olduğunu, Marks‘ın doğrultuyorum dediği noktada yanlıĢ yaptığını belirtir. Bütünlüklü olarak bakıldığında doğaya bakarken Mutlak Tin‘i esas alan diyalektik yaklaĢımı nesneldir, ancak idealisttir de. Marks, bu eleĢtirilerden de hareketle geliĢtirdikleri yaklaĢımlarıyla diyalektik de dâhil, doğada olup biten her Ģeyin materyalist bir temele dayandırılması gerektiğine inanmıĢ, savunmuĢlardır. Felsefe, tarih boyunca idealizm ve materyalizm olmak üzere iki ana yöntem çatıĢması Ģeklinde bir geliĢme seyrini izlemiĢtir. 19. yüzyıl bilimlerinin geliĢmesi ile materyalist felsefe daha bir önem kazanır. O ana değin baĢat olan felsefe idealizmdir. Felsefede oluĢagelen bu iki yöntem çatıĢmasında Marks ve Engels, 19. yüzyıl bilimlerinden de hareketle materyalist felsefeden yana bir derinleĢtirme çabası içine girerler. Materyalizmi, insanın duyumlarla algılayabildiği maddi süreçlerin kendisi olan, insan düĢüncesinden bağımsız olarak var olan nesnel gerçekliğe dayandırırlar. Bütün zihinsel etkinliklerin bu nesnel dünyanın bir yansıması olduğunu ortaya koyarlar. Zihinsel ve ruhsal süreçlerin önemini göz ardı etmezler, ama insanın düĢünsel etkinlerinden bağımsız olarak var olan maddi koĢulları öncül kabul etmeyen bütün düĢünsel çabaları da idealizm olarak nitelendirirler. ĠĢte diyalektik materyalizm bu temel görüĢlere dayanır. Bu felsefi görüĢ, bilgi kuramı bakımından asıl olana maddeyi koyar. Buna göre insana dair olan bütün bilgi süreçleri, maddenin kendisi olan nesnelerin duyumlarla algılanması ile oluĢurlar. Maddi dünyanın dıĢında önsel olan hiçbir düĢünsel oluĢma yoktur. Bilgi, insanın nesnelerle olan iliĢkisinden ve etkileĢmesinden gelir. Bu, anlıksal bir duyumsal algılama süreci ile değil, bir bütün olarak insanın toplumsal etkinliği ile oluĢur. Maddi koĢulların geliĢme diyalektiği, insanın düĢünsel geliĢme diyalektiğini de belirler. Öznel olan bütün çabalar, nesnel dünyanın kendisinden doğarlar. Nesnel dünya olmaksızın akıl, salt kendinde hiçbir soyutlama yapmaya muktedir değildir. DüĢünsel bir etkinlik alanı olarak teori de bu temel esaslara dayalı olarak geliĢir. Bu anlamda diyalektik materyalizm, aynı zamanda teori ile pratiğin birlikteliğine de iĢaret eder. Pratik olmadan teori, teori olmadan da pratiğin olamayacağını, her ikisinin de et ile tırnak gibi birbirine bağlılık içinde geliĢtiğini ortaya koyar. Dogmatizm: Din ya da yetkelerce ileri sürülen düĢünce ve ilkeleri kanıt aramaksızın, incelemeksizin ve eleĢtirmeksizin bilgi sayılan anlayıĢ. DeğiĢme ve geliĢmeyi yadsıyan öğretileri ve anlayıĢları adlandırır. Özellikle metafizik öğretilerin tümü dogmatik öğretilerdir. Deney alanının dıĢında kalan bütün tezler dogmatik olmak zorundadır. Bu zorunluluk Tanrı sözünden baĢlayıp Aristoteles‘in sözüne kadar genelleĢmiĢtir. Örneğin Ortaçağ Hıristiyan kültüründe herhangi bir kuralın gerçek sayılması için Aristoteles‘in söylemiĢ olması yeterli sayılıyordu. Dogmatizmin zorunlu sonucu zorbalıktır. Deneylerle tanıtlanamayan kurallar, engizisyon iĢkenceleriyle tanıtlanmaya çalıĢılmıĢtır. Dogmatizm, suçlu olmayanın ateĢe atılsa bile yanmayacağı inancına kadar varmıĢtır. Bundan da ateĢe atılınca yanan kiĢinin suçlu olduğu sonucu çıkarılmıĢtır. Dogmanın inançtan farkı, inancın asla ispatlanamayacak olanı kabul etmesine karĢılık, dogmanın herhangi bir yetkeye bağlanan bir veriyi 298


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.
Abdullah Öcalan - Özgürlük Sosyolojisi by Hayati Balveren - Issuu