Abdullah Öcalan - Bir Halkı Savunmak

Page 179

Özellikle siyasal alanda rol oynayan her iki kanat partilerinde, CHP ve DP geleneğinde iyice tutuculaşan bu eğilim, Kürt özgürlük hareketindeki yükselişle birlikte 1990'lardan sonra kontrgerilla eyleminin siyasi uzantısına dönüştü. Birçok hukuk dışı saldırıyı maskelemeye çalıştı. Toplum adına siyaset yapmayı unutarak, sözde devleti kurtarmayı temel görev bellediler. Sonuç daha derin bir devlet ve toplum krizi oldu. Kendileri de CHP, DYP ve MHP başta olmak üzere, bu krizlerle birlikte tarihen bitmiş oldular. Bu durumu daha gerçekçi değerlendiren sermaye çevreleri, AKP ile yeni bir süreci başlattılar. Sonuçta çok güvendiği ABD tarafından da stratejik olarak terk edilip kaderiyle baş başa bırakıldı. ABD bu eğilimi faşist tırmanış halinde 1950'den sonra sürekli destekledi: Hem AP hem MHP ve birçok antikomünist kuruluş olarak. Fakat 1980'lerdeki yeni küresel hamlede aşırı tutuculuklarını, devletçiliğini görerek, önce kısmen, sonra tamamen desteğini çekip, ANAP ve 2000'lerden sonra da AKP'yi destekleyerek tutum tazeledi. Geriye cumhuriyetin en tutucu bloğu olarak devletçi iktidar kesimleri kaldılar. Bunlar devlet ve toplumda reform karşıtı olup, 'cumhuriyet muhafazakarları' olarak da adlandırılabilir. Son dönemde moda deyimle 'Kızıl elma' ittifakı ismi de verilmektedir. Devrimci cumhuriyeti halk karşıtı, şoven ulusçu, devlet kapitalisti bir muhafazakar bloğa dönüştürdüler. Böylece Atatürk dönemindeki otoriter cumhuriyetten iki bloklu bir iktidar yapılanmasının, oligarşik cumhuriyetin sonuna gelindi. Bu eğilimin Kürt politikasına yansıması inkarcılık, küllendirme, tümüyle Kürtleri sistem dışında tutma, başını kaldırdıklarında sürekli ezme biçiminde olmuştur. Kürtlüklerine ihanet etmiş geleneksel işbirlikçi bir kesimi halkın başında kontrol aracı olarak bırakma da bu politikanın önemli bir öğesidir. PKK'nin geliştirmek istediği Kürt özgürlük hareketine karşı tüm sağı ve soluyla bu sistem yekpare hareket etti. İç ve dış politikada tek ses olmayı 'kutsal politika' olarak benimsediler. Hukuku, ekonomiyi, siyaseti, sanat ve sporu askeri seferberlik ruhuyla kullandılar. Toplum tümüyle şoven milliyetçi, saldırgan bir bloğa dönüştü. Türk-Kürt ilişkilerinde görülmemiş bir dönem, bir yol, bir eğilim yarattılar. Aslında bunun adından çok söz ettikleri Atatürkçülükle de alakası yoktur. Mustafa Kemal Atatürk'ün Kürt politikasını antiemperyalist konumu belirler. Antiemperyalizm dışında özgür Kürtlüğe bir düşmanlığı olduğunu kanıtlayacak belge yoktur. Belki Kürtlerin emperyalizmin elinde bir cumhuriyeti yıkma, sultanlığı ve halifeliği geri getirme rolünü abartmış olabilir. Ama politikasının özünün bu olduğunu kimse inkar edemez. Muhafazakar, şoven ulusçu, cumhuriyetçi geçinenlerin tüm politikaları ise Atatürk'ün bu yaklaşımına terstir. Başta ABD ve AB ülkeleri olmak üzere, Türkiye'yi onların her tür bağımlığına sokarak, Kürtlerin özgürlük mücadelesine karşı desteğini alıp ezmek istediler. PKK karşıtlığı temelinde ekonomik, politik, diplomatik ve askeri bağımlılık alabildiğine gelişti. En son ilkel milliyetçi ve feodal Kürt unsurların ABD ve İsrail ile birlikte oluşturdukları Federe Kürdistan devletinin oluşumunda Türkiye yöneticilerine ebelik rolü yaptırdılar. Devlet içinde de tarikatçı bir kesime geniş örgütlenme imkanı tanıdılar. Tüm bu gelişmelerin antikemalist olduğu açıktır.

b) İkinci eğilim ve yol, birincisinin içinden ayrışarak ortaya çıkmıştır. Cılız liberal burjuva yol da denilebilir. Asıl açılımını 1980 sonrası kapitalist küreselleşme hamlesinde yapmıştır. Başını Turgut Özal'ın çektiği ANAP deneyimi bu eğilimin ilk versiyonudur. İçe kapanmacı, aşırı milliyetçi devlet kapitalizmi olarak özetlenebilecek, statükoculuğa karşıt olarak gelişen bu yeni yol ve eğilim dışa açılma, liberal ve farklılıklara müsamahayla bakan özellikler taşır. Uluslar üstü küresel eğilimle eklemlenmeyi hedef beller. DP ve AP'yi aşar, ama onların yeni çağdaş versiyonu olarak hareket etmeyi esas alır. Antioligarşik değildir. Demokrasiye tümüyle açık olmaktan uzaktır. Fakat statükocu muhafazakar cumhuriyetçilerden de daha çözümleyicidir. Sorunlara çağdaş yaklaşmaya açıktır. Esas olarak Türk kapitalizminin sanayici kesiminin eğilimi olmakla birlikte, diğer kesimlerini de ortak paydada birleştirme kabiliyetindedir. TÜSİAD bu eğilimin ciddi sözcülerinin başında gelmektedir. AKP bu eğilimin ikinci versiyonu olma yolundadır. ABD, AB ve Japonya tarafından desteklenmektedir. Fakat halen kendi çizgilerinde de olsa, devlet reformu toplumsal dönüşüm projelerinde ciddi bir başlangıç yapmaktan uzaktır. Devletin önemli odaklarından çekinmekte, bürokratik aygıtları aşamamaktadır. AKP'nin Özal kadar etkili olması bir ihtimal olmakla beraber kesinlikten uzaktır. Turgut Özal'ın donanımı, cesareti R.T. Erdoğan'da pek yansımamaktadır. R. T. Erdoğan'ın bürokrasiye teslim olma ihtimali az değildir. Özellikle Kürt sorunundaki yaklaşımında maskesinin düşmesi güçlü bir ihtimaldir. Uzun süre kaçak güreşmesi mümkün değildir. Bu eğilimin Kürt politikası sınırlı bir çözümleyiciliğe açıktır. Özellikle Turgut Özal cumhuriyet tarihinde liberal bir yaklaşımla bazı adımlar atmak istedi. Bu da sonunu getirdi. Ölümünden sonra Türkiye'nin yaşadığı kaos durumu bu çelişkiyle bağlantılıdır. Uzun süre Birinci ve İkinci Cumhuriyetçilerin çatışması da denilen bu süreç, Abdullah Öcalan'ın İmralı süreciyle yeni bir aşamaya girdi. Kriz daha da derinleşti. Klasik inkarcı yaklaşımı esas alan B. Ecevit önderlikli DSP-ANAP-MHP hükümetinin politikaları tüm toplumu ayağa kaldırdı. Geliştirilen ateşkes süreci


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.