bulunduğunu değil, en azından öğleye kadar da dışarı çıkamaya cağını müjdeleyen iyi bir haberdi. Yukardakilere duyurmamak için dokundu kapıya yavaştan. Kimseyi beklemediği belliydi, Cengiz’in. Duyuramamıştı. İkinci vuruşu karşılıksız kalmamıştı. Perde aralandı, bir baş göründü. Ama içerdeki onu görmemiş, görse de tanımamış, tamsa da inanmamış olacaktı ki perdeyi tümüyle açıp baktı. İşte tanımıştı sonunda... Duyuyordu söylene söylene geldiğini: «Aman Abi, sensin haaa? Vallaha gözlerime inanamadım... Bayağı gençleşmişsin, dipdiri olmuşsun!..» Kapı açılmıştı: «Hoş geldin Abı! Ne kadar sevindim bir bilsen! Seni böyle sapasağlam gördüğüme... Sen gittikten sonra ne kadar üzül düm, ne kadar kızdım kendime! Çok anlatacaklarım var sana! Ko nuşmuyoruz Çiğdem’le! Bir bakıma iyi de oldu! İnsanların birbirini-tanıması için böyle olaylar gerekirmiş demek. Geç şöyle!.. Çı kar paltonu! Odam çok sıcak değil mi? Odun bol!» Hiçbir yapmacık yanı yoktu bu içten karşılayışın! Gerçekten sevinmişti, hiçbir anlamı olamazdı, onun bu duygusallığından kuşkulanmanın: «Bilemezsin Abi, sen ayak bastığın günden beri evde bir be reket... Dışardan özel dersler çıktı. Yabancı bir firmanın temsilcisi ne Türkçe dersi veriyorum... «Beş ders oldu, aylığım kadar para aldım. İyi oldu geldiğin, adama kolay dil öğretmenin yollarını gösterirsin bana!» «Hele sen bir soluk al da, biraz da ben konuşayım!» dedi Mustafa Ural. «Konuşursun Abi! Hele ben içimi dökeyim bir! Kendime öy lesine kızdım ki o günkü olay için... Bir kıza açık vermenin yersiz liğini o gün anlamıştım ancak, hem de benim gibi düşünmeyen bir kıza... Böyle birinin, zamanı gelince nasıl karşımda olabilece ğini düşünmemiştim. Görüş ayrılığının bu kadar sert uç vereceği ni aklımdan geçirmemiştim o güne kadar...Aklımdan geçirsem de önemsemezdim ki! Biraz duygusal davransaydık, doğrusu bi
176