sorunlan goruşme fırsatı çıkmadı. Bu fırsatları yaratma ya da çalışmadım. Ayn ufuklardan geliyorduk Yaş farkı da vardı. Daima aramızda bir mesafe bulundu. Davetler de, ya da mecliste paşanın esprili sözlerine muhatap ol duğum oldu. Bir keresinde yanında Hıfzı Oğuz Bekata, Çağ layangil ve bir iki kişi daha bana doğru geldiğini göriin ce, ben de İsmet paşaya doğru ilerledim. «Sana bir müjdem var;
Çağlayanyil TİP'e giriyormuş...
Büyük
diplomattır»
dedi. Gülüştük. Bir başka davette de garsona seslendi: «Ay bar'a bir koka-kola getir» dedi. Sayenizele buna da alışı rız,. yanıtını verdim gülerek. Mecliste Amerikan üsleri hak «
kında açıklamalarda bulunduğum günlerdeydi . . .
Çevresi
Paşa'yı Milli Şef ilan etti. Ebedi Şef'ten sonra Milli Şef. . . Çok parti rejimine geçilene kadar paşaya Milli Şef den di. Benim tanıdığım paşa bunu ciddiye almayacalt kadar gün görmüş ve ince bir insandı. Büyük Osmanlı Sadrazam larının sonuncusu . . .
Temel Hakları Yaşatma Derneği
Anayasa hazırlıldan ilerliyordu. Kurucu Meclis üye si Galatasaray lisesinden sınıf arkadaşım Suphi Batur'dan çalışmalar hakkında bilgi alıyordum. Temel hakiann özü ne dokunulamayacağı, ilke olarak kabul olunacaktı. Gü .zel bir şeydi. Ama bir hakkın özünü belirlemek hiç de ko lay değildi. Düşün özgürlüğünün, örneğin, özü ne idi, öz olmayan yanı ne idi? Parlamento'da herhangi bir çoğun luk bu yasağa karşın düşünce özgürlüğünün özünü zede leyen bir yasa çıkarabilirdi. Özgürlükler kuşkusuz Ana yasal güvence altında olmalıydı. Ama asıl güvence bun lara halkın sahip çıltmasıydı. Ötedenberi bunun gereğine inanmışımdır. Birleşmiş Milletler Örgütünün kuruluş ça lışmaları yapıldığı günlerde, İstanbul Üniversitesi Devlet ler Hukuku Enstitüsü'nde bir konferans vermiştim. Bura da barışın gerçekten korunması isteniyorsa, savaşın acıla nnı yaşamış olanlann, yani basit halk çocuklannın bu ör gütte temsil edilmesini önererek şöyle demiştim: 96