FRA NZ K A FK A MI, THOM AS MANN M I?
Q3
Bitmiş eser bir nedensellik sıralam asına uyması bakım ından hayata benzeyebilir; fakat sözünü ettiğimiz değişiklik olma sa, yazılan eser gelişigüzel bir olay dizisi olm aktan öteye gi demez. Bir sanat eserindeki her öğenin önemini belirleyen şey işte bu perspektif, bu varış noktasıdır. Perspektifin bunu da aşan ve doğrudan doğruya yaratıcı lık eyleminin kendisiyle ilgili bir rolü vardır. Ne var ki, pers pektifle edebî yaratıcılık arasındaki genel ilişkiyi göstermek yetmez. Bir yazarın perspektifinin somutluğu, elbette, o ya zarın sanatının canlılığını ve çağrışım gücünü kesin bir şekil de etkiler. Burada önemli olan, herhangi bir hikâye kahra manının kişisel özellikleri ile — tipik bir kahram anın özellik leri arasındaki dolaylı ve karm aşık ilişki ile — belli bir sanat eserindeki perspektifin gerçekleşme derecesidir. Şimdiye ka dar bu ilişkinin ne estetik bir açıklaması yapılmış; ne de, ka nımca, böyle bir soru sorulm uştur. Burada, biz de bir iki aşırı örneği ele alm aktan öteye gidemeyiz. Bunu da sözkonusu et tiğimiz özel sorunla ilgili olarak, yani günümüzde eleştirel gerçekçiliğin gelişmesi için elverişli olan perspektifi araştır mak amacıyla yapabiliriz. Şu noktaları belirtm ek yerinde olur sanıyorum. Önce, ta rihsel bir dönemin genel çizgilerinden yararlanan ve yergi sa natında tipik kişileri ve durum ları işlemek için kullanılan (Swift, Saltikov-Şçedrin) soyut bir perspektif vardır. Şüphe siz, teknik bakımından, tipik durum ları çizmek hem kişisel, hem de tipik nitelikleri olan kahram anları çizmekten daha kolaydır. Ayrıca, karşıt uçta, gündelik olayları ele alan ve da ha çok doğalcı ayrıntılara ya da yüzeysel tipik özelliklere önem veren bir perspektif türü vardır. Tarihsel gelişimin di yalektiği oldukça dolambaçlı bir yol izler ve hele kişisel özel likler bakım ından bu yolun günümüzde nereye yöneleceği kes tirilemez. Ancak geleceği bilebilen bir görüş ya da sona ermiş bir dönemin daha sonra yapılan bir incelemesi kesin çelişki lerin temelindeki birliği kavrayabilir. Ne var ki, «geleceği gö-