anlatım araçlarını kendi amaçlarının hizmetine almaları, en sık raslanan konum olacaktır. Görünüşte bu, sanatın toplum sal yerinde ve işlevinde önemli bir değişiklik yaratmaz. Ama durum, dediğimiz gibi, yalnızca görünüşte beyledir; çün kü sanatın, doğal karşılanan bir zorunlulukla egemenliğini sürdüren eski bir dünya anlayışına hizmet etmesiyle, oluş ma sürecinde bulunan ve eskisiyle savaşan bir dünya gö rüşüne; onunla bağlaşarak (ittifak kurarak) hizmet etme si, aynı şey değildir. Bu son durumda, hiç kuşkusuz esteti ğin bağımsızlık çabaları açısından belli bir esneklik, belli bir devinim alanı ortaya çıkar. Yeni ideoloji yengi kazan dıktan sonra donmaya yüz tutsa, sanatın içerik ve biçimini sert kuralların boyunduruğuna vurmaya kalkışsa bile, du rum değişmez; çünkü büyüsel ideolojinin başlangıçtaki tar tışmasız egemenliğini yeniden tümüyle kurabilmek, artık çok güçleşmiştir. Burada ortaya çıkan sorunlar üzerinde bu kısmın son bölümünde ayrıntılarıyla duracağız. Burada bi zim için önemli olan, yalnızca bilimin bağımsızlaşması ile sanatın bağımsızlaşması arasında ilke ve felsefe açısından varolan önemli ayrımları ortaya koymaktı. BİRİNCİ CİLDİN SONU