Halkın Devrimci Yolu (2. Sayı)

Page 1



SAYFA

Yeni sömürge devrimcili¤inin izinde Krizle birlikte kapitalizmin zafer naralar› yerini sessiz iç çekifllere ve imkans›z çare aray›fllar›na b›rakt›. Neoliberal yeni sömürgeci kapitalizm, ezilenler taraf›ndan y›llardan sonra ilk kez ciddi ciddi sorgulanmaya baflland›. Y›llard›r emekçi halk s›n›flar› içinde biriken huzursuzluklar, yavafl yavafl yüzeye ç›kmaya bafllad›. Halk›n Devrimci Yolu’nda yürüyen bir THKP-C’li olarak, flimdi yine bir devrimci kopufl zaman›d›r.

K

riz, bütün y›k›c›l›¤›yla, yay›larak ve derinleflerek sürüyor. ‘Finans krizi’yle gündeme gelen ve kapitalizmin bütün düzeylerini saran krize, büyük kapitalist güçler tam seferberlik halinde çareler ar›yor. fiimdiye dek bulduklar› en sa¤lam çare, eme¤i daha fazla de¤ersizlefltiren ve bask› alt›na alan kapitalist y›k›c›l›¤› derinlefltirerek ve bir kez daha iflçi s›n›f›n›n s›rt›na basarak, krizin düzen aç›s›ndan y›k›c› sonuçlar›n› bir süreli¤ine daha ötelemekten ibarettir. Devrimci bir krize dönüfltürülmedi¤i sürece, kapitalizmin, krizinden kendini onararak ve biraz daha güçlenerek ç›kabilece¤i bilinen tarihsel bir gerçektir. Krizin devrimci krize dönüflmesi ise, devrimci güçlerin müdahalesiyle mümkündür. Kapitalizmin ma¤durlar›n›n ve kurbanlar›n›n, yani iflçi s›n›f›n›n, ezilenlerin ve halk›n, kendi s›n›fsal/tarihsel ç›karlar›n›n bilincine varm›fl devrimci bir güç olarak örgütlenmesi, krizin y›k›c›l›¤›n› tersine çeviren kald›raç noktas›d›r. Bu noktada kurbanlar ve ma¤durlar devrimci özneye dönüflmekte ve devrimci ç›k›flla kapitalizmin y›k›m›, güncelli¤i ve inand›r›c›l›¤› olan gerçek bir hedef haline gelmektedir. Tam da krizin ilk patlad›¤› günlerde sermaye uzmanlar›n›n dedikleri gibi, “art›k hiçbir fley eskisi gibi sürmeyecek!” Her ne kadar sermaye hareketleri için söylenmifl olsa da, bu “öngörü”, devrimci öznenin geliflimi aç›s›ndan da do¤rudur. 12 Eylül faflizmi, Reel sosyalizmin yenilgisi ve neoliberalizmin zaferinden sonra, uzun bir flok, bask› ve aldanm›fll›k sürecinde iyice edilgenleflen düzen ma¤durlar›n›n, 2008 sonbahar›ndan beri, yavafl yavafl üzerindeki ölü topra¤›n› atmaya bafllad›¤› görülmektedir. Henüz siyasal toplumsal bir hareket biçiminde olmasa da, k›rsal üreticilerden kent yoksullar›na, güvencesizlerden geleneksel iflçi s›n›f›na halk›n bütün kesimleri huzursuzluklar›n› daha yüksek sesle dile getirmeye bafllad›lar. Yerel seçim sonras› geliflmelerin gösterdi¤i gibi, düzenin sa¤ alternatifinin hemen haz›rda pusuda bekledi¤i bir süreçte, bu huzursuzluklar›n devrimci bir hareket olarak örgütlenmesi, içinde bulundu¤umuz koflullarda devrimcilerin temel hareket çizgisini oluflturacakt›r. ‹flte as›l sorun da burada bafllamaktad›r. Birincisi, Türkiye solu uzun süredir içinde oldu¤u yap›sal kriz nedeniyle üzerine düflen görevleri yapabilecek yeterlilikte de¤ildir. Sol, düzenin krizinin derinleflmesiyle birlikte, silkinip ç›kmak flöyle dursun, çözülerek daha fazla krize gömüldü¤ü koflullarda böyle bir görevle karfl› karfl›ya gelmektedir. Bu bir yana1, ikincisi, acaba sahip oldu¤umuz devrimci siyaset/hareket tarz› böyle bir mücadelenin üstesinden gelmemize yetecek nitelikte midir? THKP-C’den Halk›n Devrimci Yolu’na, yar›m yüzy›ld›r süren bir devrimci gelene¤i daha ileri noktalara tafl›man›n sorumlulu¤unu duydu¤umuz bu günlerde, böyle bir siyasal görevle karfl› karfl›ya geliyoruz. Bu gelene¤in Türkiye soluna birincil katk›s› ‘yeni sömürge devrimcili¤idir’.

2

S‹YASAL GÜNDEM

Yeni sömürge devrimcili¤i

YEN‹ SÖMÜRGE DEVR‹MC‹L‹⁄‹N‹N ‹Z‹NDE

‹flte bu koflullarda ço¤unlu¤unu ö¤rencilerin oluflturdu¤u militan bir gençlik kufla¤›, ilk kez etkili bir siyasal özne olarak tarih sahnesine ç›kt›. Benzerine az rastlan›r kitlesel bir gençlik hareketi olan DEV-GENÇ, toplumda bütün emekçi s›n›flar›n ve ezilenlerin ortak sesi oldu. K›rtasiyecilikten ve bürokratizmden uzak bu militan gençlik kufla¤›, duyarl›, emektar, özverili, dayan›flmac› ve tam adanm›fll›k kültürüyle özgün bir devrimcilik tarz›n›n kadrosal altyap›s›n› oluflturdu. Solun, halk›n içinde yayg›n toplumsal temel oluflturmas›nda bir dönüm noktas›n› temsil eden DEV-GENÇ, toplumsal sorun ve çeliflkilerin içinde oluflarak etkili bir siyasal özneye dönüfltü. K›rdan kente bütün ülkeye saç›lan DEV-GENÇ’liler, halk›n bütün tepki ve eylemlerini etkilemeye çal›flt›. DEV-GENÇ’ten THKP-C’ye2 giden süreç, yeni sömürge kapitalizminin krizinde ülkede bir iflçi s›n›f› hareketinin bofllu¤unun ve öznel yetersizli¤in fark›na var›larak, bu bofllu¤un devrimci bir

2

SAYFA

on aylarda Türkiye siyaseti üç eksenden ilerliyordu: Seçimler, Kürt sorunu ve ekonomik kriz. Beklendi¤i gibi seçimler siyasi tabloyu köklü biçimde sarsacak ola¤anüstü geliflmeler yaflanmadan bitti, ancak seçim sonuçlar› önümüzdeki dönem siyasi iktidar› zorlayacak gerilimlerin ipuçlar›n› verdi: Kürt halk›n›n güçlü irade beyan›, krizin y›k›n›mna karfl› kent merkezlerinde birikmeye bafllayan iflsizlik öfkesi. Bunlar›n yan›nda, krize ve seçim sonuçlar›na ba¤l› olarak egemenler içinde

S

siyasi aray›fllar›n artaca¤›n›n da ilk emareleri görünmeye bafllad›. Tüm bu saptamalar›n ›fl›¤›nda, önümüzdeki dönemin siyaset sahnesini, seçim sonuçlar›n›n da etkiledi¤i üç temel gündemin flekillendirmeye devam edece¤ini söyleyebiliriz: Kürt sorunu, ekonomik kriz ve bu sorunlar›n egemenler aras› çeflitli mutabakat alanlar›n› da¤›tmas› sonucu eflikte görünmeye bafllayan siyasal kriz dinamikleri. Ancak geliflmeler AKP’nin kuruluflundan bugüne öne

Y

erel seçimler, beklendi¤i gibi genel seçim havas›nda gerçekleflti ve gerek sand›ktan ç›kan sonuçlarla, gerek bu sonuçlara yol açan toplumsal-siyasal saflaflma eksenleriyle, gerekse çeflitli siyasal güçlerin bu saflaflmalar karfl›s›ndaki konumlan›fllar›yla ülke siyasetinin yak›n vadedeki seyrine iliflkin önemli bir referans noktas› oldu. En belirgin sonuç 29 Mart seçimlerine kadar hep ç›k›fl e¤iliminde olan AKP’nin inifle geçti¤idir. Türkiye’nin siyasal haritas›na bak›ld›¤›nda AKP aleyhine sars›nt›lar›n yafland›¤› üç fay hatt› görülecektir: Birincisi, Kürt sorununda, inisiyatifin ve temsil merciinin PKK ve DTP’den AKP’ye transferini hedef alan liberal-kültürel

aç›l›m ile kirli savafl sentezi bir neoliberal asimilasyon ve tasfiye çizgisinin Kürt illerinde yaratt›¤› saflaflmad›r. Kanl› b›çakl› has›mlar› dâhil bütün egemenleri arkas›na alarak Kürt Hareketi’nin karfl›s›na ç›kan AKP, bu saflaflmada kaybeden taraf olmufltur. Diyarbak›r’› alma hedefiyle yola ç›kan AKP, Van ve Siirt belediyelerini de kaybetmifltir. Sonuç basitçe AKP’nin kayb› olmam›fl, ayn› zamanda oligarflinin Kürt siyaseti iflas etmifl ve ABD’nin bölgesel tasar›mlar› da zora girmifltir. Kürt sorununda çözüm adresinin Erbil de¤il Diyarbak›r, muhatab›n AKP de¤il DTP oldu¤u görülmüfltür. AKP’nin Kürt illerinde ifle yaramayan kültürel aç›l›mlar›, milliyetçi muhafazakar taban›n yo¤unlaflt›¤› ‹ç Anadolu da

ise tersten bir etkide bulunmufl, milliyetçi oylar MHP’ye kaym›flt›r. Yani AKP ne ‹sa’ya ne de Musa’ya yaranabilmifltir. ‹kincisi, iktidar kibrine kap›lan ve kriz koflullar›nda kendi öz-taban›n› kay›rmaya yönelen AKP’nin gerici-faflist (ayr›mc› ve d›fllay›c›) yüzünü art›k aç›k bir flekilde göstermesi sonucu, toplumsal yaflam›n gericilefltirilmesine iliflkin kayg›lar›n pekiflmesi ile sahil fleritlerinde ve büyük kentlerde yaflanan saflaflmad›r. AKP’nin sahil fleritlerinden silinmesinde ve büyük kentlerde ciddi gerilemeler yaflamas›nda bu saflaflman›n etkisi büyüktür. Üçüncüsü ve sosyalistler aç›s›ndan en kritik olan› da, ekonomik krizin y›k›m› alt›nda neoliberal politikalar›n sonuçlar›n› iflsizlik, temel ihtiyaçlara yap›lan zamlar

ve somut hak gasplar› biçiminde yaflayan iflçi kentleri/havzalar›nda a盤a ç›kan saflaflmalard›r. AKP kimi iflçi kentlerinde kaybetmifl, yeniden kazand›¤› Kayseri, Denizli gibi iflçi kentlerinde de 10-15 puana kadar ç›kan önemli oy kay›plar› yaflam›flt›r. ‹stanbul ve Ankara’da kentsel dönüflüm programlar› nedeniyle y›k›mlar›n ve/veya bar›nma hakk› mücadelelerinin gündeme geldi¤i ilçelerde de AKP ya kaybetmifl ya da ciddi oy kay›plar› yaflayarak k›l pay› kazanm›flt›r. DTP’nin Kürt illerindeki baflar›s› ve AKP iktidar›n›n ezici psikolojik üstünlü¤ünün ortadan kalkmas› bir kenara b›rak›l›rsa, bu fay hatlar›n›n genel olarak sola de¤il sa¤a do¤ru bir hareketlenmeye yol açt›¤› görülmüfl-

20

2007 y›l›nda laiklik tart›flmas› üzerinden egemenler aras›nda yükselen siyasi tansiyon, AKP’nin ikinci misyonunun, egemen s›n›flar›n neoliberal sald›r› etraf›ndaki koalisyonunun temsilcisi olma özelli¤inin y›pranmaya bafllad›¤›n› gösterdi. AKP’nin neoliberal dönüflümü gerçeklefltirirken bir koalisyon gibi davranmaktan vazgeçme e¤ilimi göstermesi, gerilimi iyice yükseltti. Neoliberal dönüflümü, devlet iktidar›n›n tamam›n› devralmak ve üzerinde yükseldi¤i sermaye gruplar›n› ‘kay›rmak’ için kullanan AKP mahkemelik oldu.

ç›kan misyonlar›n› yürütmesi aç›s›ndan ciddi güçlüklerin ortaya ç›kmaya bafllad›¤›n› göstermekte. 1. Il›ml› ‹slam modelinin örnek iktidar› olarak AKP, 2. Sermayenin neoliberal sald›r› ittifak›n›n iktidar› olarak AKP, 3. Ve nihayet Kürt sorununda Amerikanc›-gerici ‘çözüm’ün aparat› olarak AKP. Bu misyonlardan ilk ikisi AKP’nin kurulufl misyonu olarak öne ç›km›flt›. ‹lk misyon, ABD’nin 11 Eylül

Anayasa Mahkemesi’nin hem AKP’nin “Il›ml› ‹slam partisi” oldu¤unu hem de Türkiye yeni sömürge kapitalizminin bu dönemde “Il›ml› ‹slam”a mecbur oldu¤unu tescilleyen karar›n›n ard›ndan oluflan yeni dengeler etraf›nda, AKP’nin üçüncü misyonu genifl bir uzlaflmayla öne ç›kt›. Egemen s›n›flar›n tüm kesimleri, TSK, cemaatler, ABD, AB ve hatta Irak’taki iflbirlikçi güçler AKP’yi, Kürt Hareketi’ni tasfiye edecek bir Kürt partisi olarak tescillediler, desteklediler. ‹flte son seçim sonuçlar› bir süredir piflirilen AKP’nin bu üçüncü misyonunu da krize soktu. AKP’nin bu üç misyonda yaflad›¤› krizleri ve krizlerin olas› seyrini anlamak önümüzdeki dönem devrimci siyasetin karfl›laflaca¤› olanaklar› ve tehditleri anlamak aç›s›ndan büyük önem tafl›yor.

20

SAYFA

8

TÖKEZLEYEN ‹KT‹DAR BLO⁄UNU SOL ÇIKIfiLARLA SARSALIM

9

KR‹Z

S›n›f mücadelesi solu bekliyor 2008 Küresel Krizi, Türkiye’yi de ba¤›ml› ülkelerin hepsinin s›k›flt›r›ld›¤› kurt kapan›na düflen örnek ülkelerden birisi haline getirdi. Türkiye, iflgücünün dörtte birinin iflsiz; henüz bir iflte çal›flanlar›n›n yar›s›ndan fazlas›n›n kay›t d›fl› ve geriye kalan yar›s›n›n da ücretli/ücretsiz izin, k›sa çal›flt›rma gibi esnek çal›flt›rma biçimleriyle “mutlak açl›k yerine yar› toklu¤a raz› edildi¤i” bir ülke olarak topun a¤z›nda duruyor.

Devrimciler, seçim sürecini ne uzaktan izledi ne de halk›n sosyalistlere güvensizli¤ini besleyen imkâns›z giriflimlere kalk›flt›. ‹lk kez bir seçim sürecine, halk›n ba¤›ms›z ç›karlar›na dayal› bir politik-pratik çizgiyi temel alan müdahale biçimleriyle de dâhil olunabilece¤i ve bu do¤rultuda somut hedefler belirlenebilece¤i a盤a ç›kar›ld›

Ortado¤u’da bir model olarak Il›ml› ‹slam projesi, ilk darbesini 1 Mart’ta tezkerenin reddiyle yerken, Meclis’ten ç›kan karar ABD’nin ‘fantastik’ planlar›yla iflbirlikçi gerici iktidar›n uyumunun s›n›rlar›n› göstermiflti. Irak’›n iflgalinin ard›ndan ABD’nin bölgeye yönelik projelerini hayata geçirme yetene¤inin her geçen gün daha da azalmas› Il›ml› ‹slam modelinin Ortado¤u’ya yönelik total bir emperyalist proje olma özelli¤ini giderek güdüklefltirdi. Ve Il›ml› ‹slam iddias›n›n s›n›rlar› AKP’nin ikinci misyonuna, yani Türkiye’deki neoliberal dönüflümün kazas›z yürütülmesine kadar darald›.

8

3

Yerel seçim süreci ve sol

sonras› ortaya att›¤› Il›ml› ‹slam modeli ile bölgede emperyalist planlarla uyumlu bir dinci gericili¤in yayg›nlaflt›r›lmas› hedefi idi. ‹kinci misyon ise Türkiye kapitalizminin neoliberal dönüflümünü, sermayenin tüm kesimlerinin deste¤iyle hayata geçirmek ve yoksullaflt›r›lan ve proleterlefltirilen milyonlar›n rejim için tehdit haline gelmesini (cemaat a¤lar›yla gelifltirilen “dini temelli neoliberal sosyal politika” uygulamalar›ndan da faydalanarak) engellemekti. AKP’nin ilk dönemine (2002-2007) bu iki misyon damgas›n› vurmufltu. Ancak ilk dönem içerisinde bu misyonlar aç›s›ndan ortaya ç›kan kimi ar›zalar AKP projesinin yumuflak karn›n› da göstermiflti.

AKP geriliyor ama düzen içi güçlü bir seçenek de ortaya ç›km›yor. Devletin Kürt mutabakat› çöküyor, bu da Amerikanc› çözüm plan›n› krize sokuyor. Neoliberalizmin çerçevesini belirleyen Washington mutabakat› çöküyor ama emperyalist kapitalist sistem yeni bir mutabakat oluflturam›yor. ABD emperyalizmi tel tel dökülen planlar›n›, baflar› flans› yüksek planlarla revize edemiyor. Bu düzenin ç›k›fl› yok, devrimci ve sol bir ç›k›fl›n tam zaman›!

Bundan türetti¤imiz özgün devrimcilik tarz›, kararl› ad›mlarla üzerine yürüdü¤ümüz çat›flmalar›n içinden geçerek her geçen gün daha fazla olgunlaflmaktad›r. Ne var ki, henüz Türkiye solu ve devrimci hareketi yeni bir kurulufl döneminin gereklerini yerine getirebilecek olgunlukta de¤ildir. Bunun için öncelikli görev, içinde bulundu¤umuz kriz koflullar›nda devrimci mücadelenin sürükleyici halkas›n›n s›k›ca kavranarak çal›flmam›z›n daha ileri bir mücadele aflamas›na s›çrat›lmas›d›r. Bu görevin yerine getirilmesinde, y›llard›r zahmetli mücadelelerden geçirerek bugüne getirdi¤imiz devrimcilik tarz› en büyük yol göstericimizdir.

Yeni sömürge devrimcili¤inin do¤as›, içinde geliflti¤i kriz ortam›d›r. Ülkemizde, 1940’lar›n sonlar›ndan bafllayarak geliflmeye bafllayan yeni sömürgecilik, 1960’lar›n sonlar›na do¤ru çok yönlü bir krize girdi. Yaklafl›k 20 y›l süren ilk büyük at›l›m y›llar›ndan sonra, “modern” anlamda yaflanan bu ilk büyük kapitalist kriz, emekçi s›n›flarda ve halk›n farkl› kesimlerinde fliddetli tepkilere neden oldu. Tar›msal üreticilerde toprak iflgalleri, f›nd›k-tütün mitingleri gibi köylü hareketleri görülürken; kentlerde 15-16 Haziran 1970’le taçlanan iflçi hareketleri; boykot ve iflgallerle gündeme gelen gençlik hareketleri geliflti. Ancak, o y›llarda, bu tepkileri kucaklayacak emek hareketinin c›l›zl›¤› ve bir devrimci hareketin olmay›fl›ndan dolay›, düzenin krizinden emekçi halk eksenli bir devrimci ç›k›fl gerçekleflmedi. Egemenler, 12 Mart darbesiyle toplumsal düzeni daha da faflistlefltirerek krizini bir süre ertelemifl oldu.

S‹YASAL GÜNDEM

Tökezleyen iktidar blo¤unu sol ç›k›fllarla sarsal›m

KR‹Z

2

008 y›l›nda dev ABD finans kurumlar›ndan yay›lan çöküntü, 2009 y›l›n›n ilk aylar›ndan bu yana dünya çap›nda gerçek bir yang›n› körükleyerek derinlefliyor. Uluslararas› Çal›flma Örgütü (ILO) taraf›ndan 2009 Ocak ay›nda yay›nlanan “Küresel ‹stihdam E¤ilimleri” raporu, art›k gerçekten Büyük Bunal›m tablolar› yaratmakta olan bu yang›n›n dünya iflçi s›n›f› aç›s›ndan yaratt›¤› y›k›m› tek bir cümleyle özetliyor: Dünya çap›nda büyük bir iflsizlik krizi. Dünyan›n en geliflmifl sanayi ülkelerini ve Alman çelik sanayi gibi yirminci yüzy›l bafl›ndaki 2. Sanayi Devrimi’nden bu yana dünya kapitalizminin motoru olan en geliflkin sanayi kollar›n› da içeren devasa üretim alan›, ancak 1930’lu y›llarla k›yaslanabilen derin bir durgunluk bata¤›na sapland›. Ancak bu henüz bafllang›ç. Kriz derinleflirken, Financial Times gazetesinin en önemli ekonomi köfle yazar› Martin Wolf’un geçen Aral›k’ta sarf etti¤i, “bütün dünya ticareti sistemi 1930’larda ol-

du¤u gibi parçalanabilir” sözleri, son G20 zirvesinde oldu¤u gibi, uluslararas› sermaye forumlar›nda yap›lan tart›flmalarda gerçek bir tehlike olarak hissedilmeye baflland›. ABD sermaye çevreleri, dolar egemenli¤inin çökmesi ihtimali hakk›nda ciddi endiflelere kap›lm›fl durumdalar. ABD’nin, Çin ve Almanya gibi ödemeler dengesi fazlas› veren ülkeleri, kendisi gibi aç›k veren ülkeler karfl›s›nda “merkantilist” bir siyaset1 izlemekle suçlad›¤› bir gerilim ortam› giderek yayg›nlafl›yor.

SAYFA

30

Büyük kapitalist güçler, “neoliberal küreselleflmenin” s›n›rlar›na ulaflt›¤› bir anda kendi çözüm seçeneklerini ararken, 2008’de tüm dünyada ifl aramaktan henüz vazgeçmemifl olan iflçilerin, yani resmi iflsizlerin oran› yüzde 6’ya, toplam say›s› ise 190 milyon insana yükseldi. Sadece ifl bulmaktan umudunu kesmemifl olanlar› kapsayan resmi iflsizlik oranlar›n›n, gerçek iflsizli¤i önemli ölçüde maskelemesi bir yana, yine ILO’ya gö-

YEREL SEÇ‹M SÜREC‹ VE SOL

SINIF MÜCADELES‹ SOLU BEKL‹YOR

21

TARIM

Kriz eken öfke biçer

Neoliberal tar›m politikalar›n›n as›l y›k›c› biçimini kazand›¤› 2000’li y›llar uzun süredir rastlanmayan biçimlerde, yarat›c›l›kta ve kitlesellikte köylü eylemlerine sahne oldu.

T

ürkiye tar›m›nda neoliberal bir düzenin yerleflmesine özgü sanc›lar›n yayg›nlaflt›¤› bir döneme denk gelen 2008 Küresel Krizi, bu sürecin k›r ve kent emekçileri için çok daha y›k›c› biçimlerde geliflmesine neden olmaktad›r. Üretimi tar›msal tekellerin ç›karlar›na göre düzenleyen neoliberal yap›land›rman›n küçük ve orta tar›msal üreticiye haz›rlad›¤› son bellidir: Topraks›zlaflmak ve iflçileflmek. Mülksüzleflen köylülü¤ün bir bölümü baflkas›n›n topra¤›nda çal›flan tar›m proletaryas› haline dönüflmekte, bir bölümü de güvencesiz çal›flma koflullar›na mahkum edilmifl bir emek y›¤›n› olarak kentlere göçmektedir. Di¤er taraftan, çok say›da üretici, ka¤›t üzerinde topra¤›n›n mülkiyetini kaybetmese de topra¤› üzerindeki egemenlik hakk›n› yitirmekte; uluslararas› ve yerli tar›m-g›da tekellerine ba¤›ml› tafleron çal›flma biçimlerine tabi olarak kendi tarlas›nda iflçileflmek durumunda kalmaktad›r. Kriz koflullar›, k›rsal alanda yaflanan çözülme ve yeniden yap›lanma sürecinde a盤a ç›kan çeliflkileri keskinlefltirecektir. Sermaye, krizini aflma stratejilerinde di¤er tüm alanlarda oldu¤u gibi tar›mda da sald›r›y› as›l olarak tar›msal eme¤e yöneltecektir. Krizin k›rsal alanda a盤a ç›kan ilk sonucu çiftçinin borç krizinin derinleflmesidir. Tar›msal üreticilerin bankalara ve tar›m kredi kooperatiflerine toplam borcu (11.9 Milyar TL) tar›m bütçesinin iki kat›n› aflm›fl ve ödenemez hale gelmifltir. Borç yükü zincirleme biçimde üretim sürecini ve üreticilerin yaflam koflullar›n› etkilemektedir. Kriz, di¤er yandan tar›m iflçilerini de vurmakta, ücretler afla¤› çekilirken, çal›flma ve yaflam flartlar› a¤›rlaflmaktad›r. K›rsal alandan kopan parçal› ve örgütsüz nüfus, krizle birlikte artan iflsizlik koflullar›nda, tüm emekçi kitlelerin çal›flma-ücret koflullar›n›n afla¤› çekilmesinin ç›pas› olarak kentlerde güvencesizlerin en güvencesizi iflsiz-iflçiler biçiminde varl›¤›n› sürdürmeye çal›flmaktad›r. 2008’in son istihdam verilerine göre, genel e¤ilimin tersine tar›m istihdam›nda k›smi bir art›fl yaflanm›flt›r. Bu durum kriz koflullar›nda tar›m d›fl› sektörlerdeki iflsizlik art›fl›n›n tar›msal eme¤in k›rsaldan ç›kamamas›na ve k›smi bir k›ra geri dönüfle neden oldu¤unu göstermektedir. Oysa gelir artmamakta sadece ortadaki geliri ve k›r yoksullu¤unu paylaflan kiflilerin say›s› artmaktad›r. 2008 krizi, bütçelerinin neredeyse %80’ini g›da teminine ay›ran emekçilerin k›rda ve kentte h›zla yoksullaflmas›na; açl›kla yüz yüze gelmesine neden olmaktad›r. Kriz koflullar›nda sermaye, tar›mda yaflanan altüst olufltan nas›l karl› ç›kaca¤›n›n hesab›n› yapmaktad›r. TÜS‹AD, 2008 May›s’›nda aç›klad›¤› ve 2009’un ilk ayla-

r›ndan itibaren tar›msal bölgelerde sanayicilerle ayr› ayr› toplant›larla de¤erlendirmeye ald›¤› “Türkiye’de Tar›m ve G›da: Geliflmeler, Politikalar, Öneriler” bafll›kl› raporunda, “tar›m ve g›dan›n krizde ülke ekonomilerinin yeniden yap›lanmas›nda hayati önemde” oldu¤unu vurgulayarak yeni bir tar›msal dönüflüm reformu ça¤r›s› yapmaktad›r. Tekelci sermaye, DTÖ üyesi olan ve AB üyeli¤ini hedefleyen Türkiye’nin tar›mda “kendine yeterlilik” politikas›ndan tamamen vazgeçmesi gerekti¤ini vurgulamaktad›r. Önerilen reformun ayaklar›; tar›msal üretimin azalt›lmas› ve tar›mda ürüne yönelik uzmanlaflma; mülkiyet yap›s›n›n düzenlenmesi; “rekabetçi” bir tar›m yap›s›n›n oluflturulmas›; tar›msal destekleme politikas›n›n, sermayenin araflt›rma-gelifltirme faaliyetlerinin ve yat›r›m altyap›s› olanaklar›n›n gelifltirilmesine dönük de¤erlendirilmesi; yüksek teknolojili tar›msal üretime geçifl; sulama yat›r›mlar›, suyun yönetimi ve fiyatland›r›lmas›nda yeni düzenlenmelerin yap›lmas›d›r.

SAYFA

46

Tar›mda neoliberal düzenin inflas›

DB, IMF, DTÖ programlar› ve AB Ortak Tar›m Politikas› uyar›nca tar›msal destekleme politikas›n›n; fiyat garantisi ile destekleme al›mlar›n›n, kredi, girdi, prim desteklerinin tasfiyesi3 ve tar›msal alanda düzenleme ve desteklemede belirleyici olan tüm K‹Tlerin özellefltirilmesi tar›msal üreticiyi, tar›m ve g›da alan›na egemen olan uluslararas› tekellerin belirledi¤i tar›m piyasas›na ba¤›ml› hale getirdi. (SEK, Yem Sanayii, EBK, KÖYTEKS, ORÜS, TZDAfi, TÜGDAfi adl› tar›msal kurulufllar 1993-2000 y›llar› aras›nda özellefltirilmifltir.) Gümrük politikalar›nda yaflanan de¤iflim ve ihracat/ithalatta tam serbestlik, AB ve ABD kökenli tar›m tekellerinin büyük sübvansiyonlarla desteklenen ve ço¤u za-

aflta ABD olmak üzere bütün dünya yeni baflkan Barack Obama’y› büyük beklentilerle karfl›lad›. Ekonomik krize batm›fl ve askeri stratejisi derin yaralar1 alm›fl bir ABD devralan Obama’n›n, Bush yönetiminin aksine, daha bar›flç›l ve uzlaflmac› bir d›fl politika ve içerde de ABD halk›n›n ihtiyaçlar›n› gözeten bir ekonomi politikas› izleyece¤i öne sürüldü. Öyle ya! Obama Irak’tan çekilmeyi seçim vaatlerinin üst s›ralar›na koymufl; Guantanamo’yu kapataca¤›n› aç›klam›fl; Suriye ve ‹ran’a temsilciler atay›p ›l›ml› mesajlar yollam›fl; Rusya’ya uzlaflma sinyali vermiflti. Beyaz Saray’›n yeni Genel Sekreteri Rahm Emanuel, savunma harcamalar›n›n yüksekli¤inden yak›n›rken, yeni Baflkan Yard›mc›s› Joe Biden, Obama’n›n iflçi s›n›f› için en iyi tercih oldu¤undan söz etmiflti. Biden, Obama yönetiminin kat›ld›¤› ilk uluslararas› toplant› olan 45. Münih Güvenlik Konferans›’nda (6 fiubat 2009), “Dünyan›n ABD’ye, ABD’nin dünyaya ihtiyac› var” diyerek, Bush döneminin tek tarafl› sald›rganl›k siyasetini terk edecekleri izlenimini vermiflti.

Emperyalist açmaz ve aktif tafleron Türkiye

Kriz koflullar›n›; üretim su, enerji, tohum ve topra¤a yönelik stratejilerini en y›k›c› biçimlerde hayata geçirme f›rsat› olarak de¤erlendirmek isteyen sermayenin önüne geçecek yegane güç ise bellidir: Dayat›lan tar›m politikas›na karfl› tepkilerini kendilerine özgü mücadele yöntemleriyle ve yeni örgütlenme çabalar›yla gösteren küçük-orta tar›msal üretici ve k›r emekçileri. Tar›msal alanda 2000’li y›llarda uç veren hareketlilik, k›rda yeni bir mücadele ve örgütlenme sürecinin ipuçlar›n› vermektedir.

Türkiye’de 1980’lerde bafllayan ancak as›l y›k›c› biçimini 2000’li y›llarda kazanan neoliberal tar›m politikalar›n›n en önemli etkisi Türkiye tar›m›n›n dayand›¤› temel zemin olan ba¤›ms›z küçük üreticili¤in tasfiyesinin h›z kazanmas› ve büyük k›rsal nüfus kitlelerinin geçim araçlar›ndan kopar›lmas› ve iflçilefltirilmesi oldu.1 Sadece AKP’nin iktidarda oldu¤u 2002-2007 y›llar› aras›nda 1 milyon 800 bin insan tar›mdan koptu.2

B

KR‹Z EKEN ÖFKE B‹ÇER

Ancak Obama’n›n, kendisinden beklenti içinde olanlar› hayal k›r›kl›¤›na u¤ratmas› uzun sürmedi. Baflkanl›¤›n›n kesinleflmesi ile görevi devralmas› aras›ndaki geçifl sürecinde ‹srail’in Gazze’ye yönelik insanl›k d›fl› sald›r›s› karfl›s›nda tek söz etmedi. Seçim kampanyas› s›ras›nda, o güne kadar hiçbir ABD baflkan›n›n cesaret edemedi¤i bir aç›kl›kla Kudüs’ü ‹srail’in tart›flmas›z baflkenti ilan etmesi de haf›zalardayd›. Bush yönetiminin kriz karfl›s›nda bankalar› ve otomotiv flirketlerini kurtarma karar›n› benimsedi ve Biden’›n ima etti¤inin aksine, iflçi s›n›f›n›n borçlar›n›, çal›flma hakk›n› ve sa¤l›k güvencesini gözeten bir program aç›klamad›. Yaklafl›k 1 trilyon dolarl›k kayna¤› tekelleri kurtarmaya aktar›rken, 800 milyar dolar› aflan bir askeri bütçe aç›klayarak Bush’u en az yüzde 4’lük bir art›flla sollad›¤› gibi, II. Dünya Savafl› sonras›nda savafla en yüksek bütçeyi ay›ran yönetim unvan›na kavufltu.2 Obama, Bush yönetiminin ‘do¤ru bir amaçla bafllad›¤› savafl› yanl›fl yönetti¤ini’ savunarak, Afganistan’da savafl› t›rmand›rmay› vaat etti. Pakistan’›n insans›z savafl uçaklar›yla vurulmas› için emir verdi. Irak’tan çekilen askeri birlikleri Afganistan’a kayd›rma sözünü tuttu, ilk sefer için 17 bin muharip asker ve 4 bin askeri e¤itimci yollad›. ‹ran’a yönelik yapt›r›mlar›n bir y›l daha uzat›lmas›na ve Küba’ya yönelik ambargonun devam etmesine karar verdi. Venezüella’n›n sosyalist hükümetinin terör ihraç etti¤ini ve bölgedeki ilerlemenin önünde engel oluflturdu¤unu öne sürdü.

Büyük Bunal›m’dan bu yana yaflanan en büyük ekonomik krizin ortas›nda, Mart verilerine göre 1.7 trilyon dolarl›k bütçe a盤› ve 8.1 milyon iflsiz iflçisi olan ABD’nin yeni baflkan› Obama, toplamda 800 milyar dolarl›k askeri bütçeyi onaylad›, 85 milyar dolar da ek bütçe istedi. Bu rakam Bush dönemini de geride b›rakarak II. Dünya Savafl› sonras›n›n en yüksek askeri bütçesine denk geliyor. Bush’u ‘do¤ru bir amaçla bafllad›¤› savafl› yanl›fl yönetmekle’ suçlayan Obama, savafl nas›l olurmufl, göstermeye haz›rlan›yor. Hedef, Ortado¤u ve Güney Asya… Yeni planlarda Türkiye’ye merkezi bir rol biçiliyor.

Kald› ki, ABD’nin yeni yönetimi, Bush yönetiminin as-

47

F‹L‹ST‹N

F‹L‹ST‹N

Sol Filistin’in direnme hakk›na sahip ç›kmal›d›r Yaln›zca ‹srail katliamlar›nda yeniden hat›rlar oldu¤umuz Filistin halk›, y›llard›r iflgal edilmifl topraklarda yaflam mücadelesi veriyor. ‹srail, dünyan›n gözü önünde Filistinlilerin yaflam hakk›n› ellerinden al›yor. Filistinliler ise ‹srail sömürgecili¤ine karfl› direnme hakk›n› kullan›yor. ‹srail iflgali sonlan›p Filistinliler eflit ve özgür bir yaflam hakk›na kavuflana kadar bu hakk›n savunucusu olmal›y›z.

srail, son Gazze sald›r›s›yla, Filistinlilere uygulad›¤› vahfletin sayfalar›na bir yenisini ekledi: 1400 sivil öldürüldü; sivil binalar bombaland›; 42 bin zeytin ve meyve a¤ac› imha edildi; Gazzelilerin hayatlar›n› sürdürmeleri imkans›z hale getirildi. Filistin halk›n›n yaflam›, gelecek umudu ve kendi topraklar›ndaki kökleri, ünlü Siyonist deyiflle, bir kez daha “çöldeki toza” dönüfltürülmek istendi. ‹srail, soyk›r›m tehditleri eflli¤inde t›rmand›rd›¤› sald›r›y› asl›nda aylar öncesinden bafllatt›. 16 ayl›k abluka s›ras›nda Gazze halk›n›n tüm yaflamsal ihtiyaçlar› k›s›tland›. “Hamas terörüne karfl› kendini savunma hakk›” ad›na gerçeklefltirilen harekat süresince, büyükelçisini geri çeken Venezüella hariç, “uluslararas› toplumun” tepkileri Hamas’› k›namaktan ve operasyonun hedefinin (nüfus yo¤unlu¤unun çok yüksek oldu¤u Gazze’de!) “Hamas’la s›n›rl› kalarak sivillere zarar verilmemesini” istemekten öte geçmedi. Taze ABD baflkan› Obama’ya göre ise, ‹srail, kendisini “güvenlik” tehdidiyle karfl› karfl›ya hissetti¤i anda her türlü güç kullanma hakk›na sahipti.

S›n›rs›z güç kullanma hakk› kimin için? Tabii ‹srail için. Çünkü “s›n›rs›z güç kullanma hakk›”, ‹srail aç›s›ndan bir yandan kendi varl›¤›n› sürdürebilmenin mutlak kofluludur: Bölgenin yerli Arap-Filistinli halk›n› topraklar›ndan sürgün edip kölelefltiren ›rkç›-gerici bir ideoloji ve sömürgeci-yerleflimci sürekli bir sald›rganl›k siyaseti olan Siyonizm’in anlam› budur, Öte yandan bölgeye yönelik emperyalist egemenlik stratejileri de her zaman, bu afl›r› militarist-sald›rgan devletin izledi¤i siyasetin ve oynad›¤› bölgesel rolün harçlar›ndan olmufltur. ‹srail ve Siyonizm, Arap yar›madas› ve Ortado¤u’nun ABD için stratejik önem kazand›¤› 2. Paylafl›m Savafl›’n› izleyen y›llardan beri ABD’nin stratejik önceliklerinin hizmetinde oldu. Emperyalist bir savafl makinesi olarak desteklendi, bir müdahale arac› olarak ayakta tutuldu. ABD’nin askeri ve ekonomik d›fl yard›mlar›ndan en fazla yararlanan ülke olagelen ‹srail, hem Siyonistsömürgeci bir devlet olarak emperyalist güçler taraf›ndan sürekli desteklenen hem de varl›¤›yla bu güçlerin egemenliklerini pekifltiren benzersiz bir örnek oluflturdu. ‹srail, kuruldu¤u 1948’den bu yana Filistinlilerle kendisi aras›ndaki “Toprak iadesi, yasad›fl› Yahudi yerleflimleri, s›n›rlar, Kudüs’ün statüsü ve Filistinli mültecilerin geri dönüfl hakk›” gibi bafll›klarda toplanan anlaflmazl›klar›, bölgedeki varl›¤›n› pekifltiren bir çözümsüzlük ve “istikrars›zl›k” ortam›n› üretmekte kulland›. Öte yandan ‹srail’e tan›nan s›n›rs›z güç kullanma hakk›n›n yaratt›¤› istikrars›zl›k da, bölgedeki ABD egemenli¤ini

pekifltiren bir do¤rultuda kullan›ld›. ‹srail savafl makinesi arac›l›¤›yla uygulanan fliddet politikas›, bölgede iflbirlikçi politik aktörlerin yarat›lmas›na ve direnen politik aktörlerin “istikrar›” bozdu¤u gerekçesiyle cezaland›r›lmas›na da hizmet etti.

ABD-‹srail kutsal ittifak› ve Filistin’in yal›t›lmas› Bugünkü Filistin sorununun kökeni, ABD ve ‹srail aras›nda 60’larda kurulan kutsal ittifaka dayan›r. 2. Paylafl›m Savafl› sonras›nda ABD, petrol kontrolünün dünya hakimiyetinin vazgeçilmez önceli¤i olmas›yla birlikte, Arap Yar›madas› ve Ortado¤u’yu egemenlik stratejisinin merkezine koydu. Ancak 60’lara kadar bölgedeki ABD egemenli¤inin tesisindeki bafll›ca güçleri, S.Arabistan merkezli iflbirlikçi-gerici Arap rejimleri oluflturdu. 60’lara gelindi¤inde bölgedeki temel bir geliflme, ABD’nin bölge siyasetinde de¤iflikliklere neden olarak, ‹srail’i ABD’nin stratejik orta¤› konumuna getirdi. Bu temel geliflme, Arap Milliyetçili¤i ak›m›n›n, 1952 y›l›nda M›s›r’da iktidara gelen Nas›r yönetimi sonras›nda giderek yayg›nlaflmas›yd›. Arap Milliyetçili¤inin yay›lmas›, ABD için ikili tehdit oluflturuyordu: “Arap Yar›madas› ve Ortado¤u’nun emperyalizmin ç›karlar›ndan ba¤›ms›zlaflmas› ve Sovyetler

64

SAYFA

64

SOL, F‹L‹ST‹N’‹N D‹RENME HAKKINA SAH‹P ÇIKMALIDIR

GENÇL‹K HAREKET‹

GENÇL‹K HAREKET‹

G

Gençlik hareketi Bugünün gençlik hareketi, AKP eliyle yürütülen neoliberal ve gerici politikalar›n kuflatt›¤› üniversitelerde, üniversitelilerin piyasalaflt›rmaya, gericili¤e ve faflizme karfl› mücadelelerinde sa¤lam ad›mlarla yükseliyor. FKF ve Dev-Genç gelene¤i ülkesine ve üniversitesine sahip ç›kan üniversitelilerin Devrimci Gençlik pratikleriyle sürüyor.

ençlik tarih sahnesine yine ç›k›yor. Fransa ve Yunanistan baflta olmak üzere Avrupa'n›n pekçok ülkesinde milyonlarca liseli ve üniversiteli taraf›ndan okullar ve üniversiteler günlerce iflgal ediliyor, her gün sokaklarda kitlesel eylemler yap›l›yor. Temel olarak neoliberalizmin e¤itime ve ünivirsitelere dönük piyasac› politikalar›na karfl› geliflen bu hareketler giderek militanlafl›yor ve gençlik neoliberal kapitalizmi her geçen gün daha fazla sorguluyor. “Sosyal gerilimin reformlar› rehin almas›n› istemiyorum. Toplumsal sorunlara e¤itim konusunun kar›flt›r›lmas›n› istemiyorum. fiu anda atmosfer, reform için gerekli diyalo¤u engelliyor. Bunu 1 y›l geciktirmek çok sorun de¤il." Yunanistan'da gençli¤in bafllatt›¤› isyan dalgas›n›n Fransa'ya s›çramas›ndan endiflelenen Sarkozy bu aç›klamay› yapm›flt›. Frans›z hükümetinin bu geri ad›m› sokak aç›s›ndan son derece önemli bir ka-

zan›m ama gençlik bununla da yetinmiyor: “Liseliler ahmak de¤il, taleplerimiz yerine getirilinceye ve reform geri çekilinceye kadar eylemdeyiz!” Bugün soka¤a ç›kan gençli¤in mücadelesinin biçim ve içeri¤i, t›pk› y›k›ma u¤rayan di¤er ezilen kitlelerde oldu¤u gibi neoliberal yeni sömürgecili¤in krizi içerisinde flekillenmektedir. Bu krizin üniversiteli gençli¤i en çok ma¤dur etti¤i nokta ise e¤itimin piyasalaflt›r›lmas› ve bilginin metalaflt›r›lmas› süreçlerinin yaratm›fl oldu¤u sömürü iliflkilerinde, eflitsizliklerde ve ideolojik tahrifatta gizlidir. E¤itim de dahil olmak üzere kamusal hizmetlerin piyasaya aç›lmas› ve üniversitelerin bilgi üretim süreçlerinden e¤itim-ö¤retim faaliyetlerine kadar bütün potansiyelinin sermayenin hizmetine sunulmas›n› hedef alan neoliberal düzenlemeler üniversite kurumunu ve üniversitelileri tarihinde daha önce hiç olmad›¤› kadar köklü bir çat›flman›n içerisine çekmifl bulunmaktad›r. Ö¤renciler müflteri haline getirilirken, bilim insanlar›n›n büyük bir ço¤unlu¤u esnek ve güvencesiz çal›flma koflullar›nda sermayenin do¤rudan bilgi iflçisi konumuna sürüklenmifllerdir.

GER‹C‹L‹K

‹slamc› gericilik

Neoliberal yeni sömürgecili¤in ‘zinde gücü’ Siyasal ‹slam, düzenin geleneksel siyasal öznelerinin y›prand›¤› koflullarda, düzenin de¤iflim gereksinimine yan›t vererek neoliberal süreci belli bir olgunluk noktas›na kadar tafl›m›flt›r. Ayn› zamanda iflçi s›n›f› hareketinin olmad›¤› koflullarda, neoliberal sald›r›lar›n y›k›c›l›¤›na ezilenlerden yükselen ilk tepkiler ‹slamc› gericili¤in kanallar›yla düzene eklenmifl; devrimci hareketin bofllu¤u ‹slamc› hareket taraf›ndan doldurulmufltur.

slam dini, neredeyse do¤umundan bafllayarak, pek çok dinsel, toplumsal ve siyasal harekete yol açm›flt›r. Tarihte ender anlar›n d›fl›nda bunlar›n ço¤u gerici hareketlerdir. Zamanla, bu hareketlere dayanan uzun ve köklü bir dinci gericilik gelene¤i ortaya ç›km›flt›r. Bu gelenek, gerici bir dinsel ideolojinin yan›nda, siyasal, ekonomik ve toplumsal alanlarda derin kökler oluflturmufltur. Devlet-siyasal iktidar, ticaret-piyasa ve cemaat-tarikat-vak›f iliflkileri etraf›nda örgütlenen ‹slamc› gericilik, devletin himayesinde uzun ve kararl› bir büyümenin ard›ndan, sonunda ülkemizdeki en güçlü siyasal hareketlerden biri haline gelmifltir.

Devlette ve toplumda derin maddi kökleri olan ‹slamc› hareket, elbette, emperyalist bölge stratejilerinin de vazgeçilmez tahakküm araçlar›ndan biri olmufltur. Bugün, emperyalizmin dördüncü bunal›m döneminde, özellikle Befl Deniz Havzas›’nda (‘Ortado¤u’), emperyalist iflgal, ‹slamc›lardan ciddi güç almaktad›r. Birkaç kurald›fl› hareketi saymazsak, ‹slamc› hareketlerin ço¤u iflbirlikçi hareketler olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r. Bugün ‹srail’in sald›r›lar›na karfl› Filistin kurtuluflunun ‹slamc› bayra¤› olarak selamlanan Hamas bile, t›pk› El Kaide gibi, emperyalizmin gölgesinde büyümüfltür. Bölgesel devrimci süreçleri k›rmak için bunlar kullan›lm›fl; 1960 ve ‘70’lerde Müslüman ülkelerden oluflan ‘Yeflil

Gericilik (Osmanl›ca ‹rtica) dine dayal› ideolojik hareket. Bozulmam›fl, özgün dinsel kurallara geri dönme istemiyle hareket eden; bu kurallara kat› bir biçimde ba¤l› olan; di¤er görüfllere karfl› hoflgörüsüz; laikli¤e karfl›t dinsel görüfl ve hareket. Geleneksel anlam›yla Ayd›nlanma Modernizm ve Laiklik karfl›tl›¤› olarak bilinse de, son zamanlarda, alternatif ‘‹slamc› Modernleflme’ ak›mlar› da geliflmektedir. ‹slamc› gericilik (Siyasal ‹slam ya da ‹slamc›l›k) ‹slam dinini ve gericili¤i temel alan siyasal hareket ve düflünsel ak›m. Genel gericilik (Burjuvazinin genel gericili¤i) Tarihin özü ilerlemedir. ‹nsan potansiyelinin bütünüyle ortaya ç›kar›lmas›, en genifl anlam›yla insani özgürleflme, do¤an›n güçleri karfl›s›nda insan egemenli¤inin tümüyle geliflmesi, yani üretici güçlerin, modern ça¤larda bilimin ilerlemesine ba¤l›d›r. Tarihin içeri¤ini en genel içeri¤iyle ilerlemedir. Burjuvazi, geliflmesinin belli bir aflamas›nda (özellikle tekelci aflama), ç›karlar› gere¤i, insanlar›n ve toplumlar›n ileriye dönük olarak geliflmesini istememektedir. Bunu, en baflta dinsel gericilik olmak üzere, her türlü ilerleme karfl›t› ideoloji, ak›m ya da tavr› kullanarak gerçeklefltirir.

EMPERYAL‹ST AÇMAZ VE AKT‹F TAfiERON TÜRK‹YE

SAYFA

84

SAYFA

74

Kaynak: A¤›rl›kla Orhan Hançerlio¤lu

Kuflak’ hatt›yla, komünizmin geliflmesi, Hindistan’dan Avrupa’ya kadar engellenmeye çal›fl›lm›flt›r. fiimdi art›k misyonu tamamlanan ve ‹ran, Hamas, El Kaide gibi “tehlikeli” boyutlara ulaflan radikal dinci gericilik yerine, ‘Il›ml› ‹slam’ gericili¤iyle, neoliberal yeni sömürgecili¤e yeni ‘zinde güçler’ kazand›r›lmaktad›r. Ülkemizde ‹slamc› gericilik, neoliberal yeni sömürgecili¤in kuruluflunda düzen kurucu bir hareket olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r. AKP iktidar›, gericili¤in gelifliminde bir s›çrama noktas›n› temsil etmektedir. ‹slamc› hareket, sonunda AKP’yle birlikte, bask›n (hegemonik) iktidar güçlerinden biri haline gelmifltir. Art›k, ‹slamc› hareketin bütün ideolojik, siyasal, ekonomik ve toplumsal güçleri neoliberal kapitalizmin ve dinci-liberal (‘teo-liberal’) iktidar›n hizmetinde seferberlik halindedir. Bu bak›mdan AKP iktidar›-gericilik-neoliberalizm ba¤lant›s›n› çözmek, bugün dinci gericili¤in niteli¤ini anlaman›n, dolay›s›yla gericili¤e karfl› mücadelenin denektafl›d›r (‘mihenk tafl›’).

Gericili¤e karfl› mücadele ve sol yan›lsamalar Gericili¤e karfl› mücadele, solun en karmafl›k, tart›flmal› ve üzerinde en fazla anlaflmazl›¤›n oldu¤u sorunlar›ndan biridir. Kargafla ‹slamc›lara iliflkin soldaki yan›lsamalardan kaynaklanmaktad›r. Yan›lsamalara k›saca bakarsak: 1. ‹slamc›lar›n, ‘anti-emperyalist’ (anti-kapitalist) oldu¤una iliflkin yan›lsama; 2. Daha çok “fleriatç›l›k-laiklik” çat›flmas›ndan beslenen ve gericili¤i sadece ‘dinci yobazl›¤a’ indirgeyen yan›lsama; 3. ‹slamc› hareketin, ‘düzen karfl›t›’, ‘reformist’, ‘demokrat’, hatta devrimci dinamikler içerdi¤ine iliflkin yan›lsama. Ne yaz›k ki sol, ‹slamc› gericili¤in, neoliberal yeni sömürgecilikle kazand›¤› özgün niteli¤in alg›lanamamas›n-

dan kaynaklanan bu yan›lsamalar yüzünden kamplara ayr›larak zay›f düflmektedir. Zay›f düfltükçe özgüveni azalmakta; özgüveni azald›kça, baflta ‹slamc›l›k olmak üzere kendi d›fl›ndaki güçlere daha fazla bel ba¤lamaktad›r. Öyle ki, kimi sokak eylemlerinde, kendi içindeki ittifak aray›fllar›ndan çok, ço¤unlukla kitle gücü gibi iflbitirici kayg›larla, ‹slamc›larla ittifak aray›fl›na girmektedir. Dahas›, ne gariptir ki, siyasal ‹slam, hem “emperyalizmle iflbirlikçili¤i”, hem de “emperyalizme karfl›t tavr›” gibi birbiriyle çeliflik nedenlerden dolay› sol ittifaklar›n konusu olabilmektedir.

1. ‹slamc› gericili¤in emperyalizm iflbirlikçili¤i Emperyalist-kapitalist geliflme ve geniflleme, her zaman eski toplumun art›klar›n›n tam tasfiyesi üzerinden seyretmemektedir. Emperyalizm ve sermaye, ço¤u zaman, uzand›¤› yerlerdeki ‘gerici’ unsurlarla eklemlenerek egemenli¤inin temellerini oluflturmaktad›r. Bunlardan biri olan ‹slamc› gericilik ise, yerel çat›flmalarda bir üstünlük sa¤lama arac› olarak, emperyalizmin siyasal-askeri gücüne ve ayn› zamanda bir sermaye hareketi olarak sermayenin sundu¤u imkanlara dayanmaktad›r. Befl Deniz Havzas›’ndaki emperyalist-Siyonist iflgal, ülkemizdeki ‹slamc› gericili¤in potansiyelini sürekli canl› tutan kaynaklardan biridir. A¤›rl›kla “Müslüman halklar”›n yaflad›¤› Befl Deniz Havzas›’nda emperyalist iflgale ve Siyonist sald›r›ya karfl› direniflin önderli¤ini ‹slamc›lar›n yapmas›, “anti-emperyalizm” yan›lsamas›n›n kayna¤›n› oluflturmaktad›r. Bu durum, solun gözünde, ‹slamc› hareketin ülkemizdeki iflbirlikçi-gerici rolünü ikinci plana itmektedir. Savafl karfl›t› harekete ve IrakFilistin dayan›flma eylemlerine ‹slamc›lar özellikle ortak edilmeye çal›fl›lmaktad›r. Eylemlere yans›d›¤› üzere, ‹slamc› harekette, ›srarla, “anti-emperyalist bir dinamizm” ve “ezilenden, emekten, halktan yana” bir e¤ilim arama çabalar› her sefe-

74

65

Neoliberal kapitalizmin krizi içinde filizlenen

56

57

Böylece ABD emperyalizmi için bölgesel istikrar›n tek anlam›n› ifade eden “ABD ç›karlar›yla uyumlu Ortado¤u” hedefi ile ‹srail’in militarist siyasetle kendi sömürgecilik projesini gelifltirme hedefi iç içe geçmektedir. Bu iç içe geçmifllik, ‹srail devletinin hareket alan›ndaki kimi s›n›rl›l›klar kadar, elinde tuttu¤u olanaklar›n da çerçevesini belirlemektedir. Filistin sorunu bu yüzden yaln›zca ‹srail devleti ve Filistinliler aras›nda çözülebilecek bir sorun de¤ildir. ‹srail sald›rganl›¤›n›n geriletilmesi ile ABD’nin bölgesel egemenli¤inin geriletilmesi aras›nda da dolays›z bir iliflki mevcuttur. Sol, ‹srail sald›rganl›¤› karfl›s›nda Filistin halk›n›n ilerici direnifl odaklar›yla yeniden aktif dayan›flma iliflkileri kurmay›, bölgedeki emperyalist egemenli¤i geriletme mücadelesinin kal›c› bir parças›na dönüfltürmelidir. Filistin direniflinin bugünkü siyasal bölünmüfllü¤ü ve özellikle Gazze’deki Hamas a¤›rl›¤› gibi olgular, solun Filistin halk›n›n direnifl e¤ilimi ile aktif biçimde dayan›flmas›n› gerekli olmaktan ç›kartmaz. Tersine sol, Filistin direniflinin yaln›zlaflt›r›lmas›n›n ürünü olan ve Türkiye dahil tüm bölgede gerici-emperyalist egemenli¤i ve iflbirlikçili¤i güçlendiren geliflmeler karfl›s›nda, Filistin direniflini ilerici bir yönde desteklemenin yarat›c› yollar›n› bulabilmelidir.

SAYFA

ERGENEKON VE KONTRGER‹LLA GERÇE⁄‹-2

NEOL‹BERAL YEN‹ SÖMÜRGEC‹L‹⁄‹N Z‹NDE GÜCÜ

75

SAYFA

90

SAYFA

116

Müflterilefltirilen ve bilgi iflçilerine dönüfltürülen üniversitelilerin bafllatm›fl olduklar› hareketlilik flimdilik neoliberal kapitalizmin sald›r› politikalar›na karfl› direnmecikorumac› ya da hak al›c› biçimlerde gelifliyor. Gençli¤in eflit ve paras›z e¤itim hakk› baflta olmak üzere tüm kamusal haklar› için ve demokratik talepleriyle yükseltti¤i mücadele iflçiler, aileler, ö¤retmenler baflta olmak üzere neoliberalizmin y›k›ma u¤ratt›¤› kitleler üzerinde de mücadeleyi güçlendirici bir etki yarat›yor. Ancak Avrupa'daki geliflmelere karfl›n Türkiye'de güçlü bir ö¤renci hareketi “henüz” ortaya ç›kabilmifl de¤il. Her ne kadar bugün üniversitelerde ve ülkenin tümünde gençlik dipten dibe “k›p›rdanmakta” ve çeflitli gerilimler yaflamaktaysa da bunlar politik saflaflmalara dönüfltürülebilmifl de¤iller. Öte taraftan son dört-befl senedir ulafl›m, bar›nma, beslenme gibi en temel kamusal haklar›n gaspedilerek piyasalaflt›r›lmas›; katk› paylar›, ba¤›fl gibi yöntemlerle harçlar›n yükseltilmesi; sosyal-kültürel yaflam›n dahi birey odakl› bir piyasalaflmaya maruz kalmas› ve ola¤anüstü bir bask› ve denetimle olanaks›zlaflt›r›lmas› gibi konularda ünivesitelerde biriken hoflnutsuzluklar çeflitli eylemlerle kendisini gösterebilmektedir. Kuflkusuz buna AKP'nin üniveristeler üzerindeki gerici kuflatmas› da eklenmelidir. Fakat gençlik hareketindeki bu k›smi k›p›rdanma kendili¤inden biçimlerde geliflmemektedir. Üniversitelerde geliflen piyasalaflt›rma karfl›t› hareketlenmeler bugünün devrimci gençlik hareketini yaratma iddias›ndaki "belirli bir

84

GENÇL‹K HAREKET‹

85

HALKIN DEVR‹MC‹ YOLU Yerel Süreli Yayın Okyanus Yayıncılık Adına Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Çiğdem ÇİDAMLI

EMPERYAL‹ZM‹N III. BUNALIM DÖNEM‹

Adres Tomtom Mah. Örtmealtı Sk. 6/1 Beyoğlu / İSTANBUL Tel/Faks 0212 245 9037 Web www.halkindevrimciyolu.org E-Posta İletisim@halkindevrimciyolu.com

ISSN 1308-7460 Bas›ld›¤› Yer Can Matbaacılık Davutpşa Cad. İpek İş Merkezi K:3 N:7 Topkapı / İSTANBUL 0212 613 1547


Yeni sömürge devrimcili¤inin izinde Krizle birlikte kapitalizmin zafer naralar› yerini sessiz iç çekifllere ve imkans›z çare aray›fllar›na b›rakt›. Neoliberal yeni sömürgeci kapitalizm, ezilenler taraf›ndan y›llardan sonra ilk kez ciddi ciddi sorgulanmaya baflland›. Y›llard›r emekçi halk s›n›flar› içinde biriken huzursuzluklar, yavafl yavafl yüzeye ç›kmaya bafllad›. Halk›n Devrimci Yolu’nda yürüyen bir THKP-C’li olarak, flimdi yine bir devrimci kopufl zaman›d›r

K

riz, bütün y›k›c›l›¤›yla, yay›larak ve derinleflerek sürüyor. ‘Finans krizi’yle gündeme gelen ve kapitalizmin bütün düzeylerini saran krize, büyük kapitalist güçler tam seferberlik halinde çareler ar›yor. fiimdiye dek bulduklar› en sa¤lam çare, eme¤i daha fazla de¤ersizlefltiren ve bask› alt›na alan kapitalist y›k›c›l›¤› derinlefltirerek ve bir kez daha iflçi s›n›f›n›n s›rt›na basarak, krizin düzen aç›s›ndan y›k›c› sonuçlar›n› bir süreli¤ine daha ötelemekten ibarettir. Devrimci bir krize dönüfltürülmedi¤i sürece, kapitalizmin, krizinden kendini onararak ve biraz daha güçlenerek ç›kabilece¤i bilinen tarihsel bir gerçektir. Krizin devrimci krize dönüflmesi ise, devrimci güçlerin müdahalesiyle mümkündür. Kapitalizmin ma¤durlar›n›n ve kurbanlar›n›n, yani iflçi s›n›f›n›n, ezilenlerin ve halk›n, kendi s›n›fsal/tarihsel ç›karlar›n›n bilincine varm›fl devrimci bir güç olarak örgütlenmesi, krizin y›k›c›l›¤›n› tersine çeviren kald›raç noktas›d›r. Bu noktada kurbanlar ve ma¤durlar devrimci özneye dönüflmekte ve devrimci ç›k›flla kapitalizmin y›k›m›, güncelli¤i ve inand›r›c›l›¤› olan gerçek bir hedef haline gelmektedir. Tam da krizin ilk patlad›¤› günlerde sermaye uzmanlar›n›n dedikleri gibi, “art›k hiçbir fley eskisi gibi sürmeyecek!” Her ne kadar sermaye hareketleri için söylenmifl olsa da, bu “öngörü”, devrimci öznenin geliflimi aç›s›ndan da do¤rudur. 12 Eylül faflizmi, reel sosyalizmin yenilgisi ve neoliberalizmin zaferinden sonra, uzun bir flok, bask› ve aldanm›fll›k sürecinde iyice edilgenleflen düzen ma¤durlar›n›n, 2008 sonbahar›ndan beri, yavafl yavafl üzerindeki ölü topra¤›n› atmaya bafllad›¤› görülmektedir. Henüz siyasal toplumsal bir hareket biçiminde olmasa da, k›rsal üreticilerden kent yoksullar›na, güvencesizlerden geleneksel iflçi s›n›f›na halk›n bütün kesimleri huzursuzluklar›n› daha yüksek sesle dile getirmeye bafllad›lar. Yerel seçim sonras› geliflmelerin gösterdi¤i gibi, düzenin sa¤ alternatifinin hemen haz›rda pusuda bekledi¤i bir süreçte, bu huzursuzluklar›n devrimci bir hareket olarak örgütlenmesi, içinde bulundu¤umuz koflullarda devrimcilerin temel hareket çizgisini oluflturacakt›r. ‹flte as›l sorun da burada bafllamaktad›r. Birincisi, Türkiye solu uzun süredir içinde oldu¤u yap›sal kriz nedeniyle üzerine düflen görevleri yapabilecek yeterlilikte de¤ildir. Sol, düzenin krizinin derinleflmesiyle birlikte, silkinip ç›kmak flöyle dursun, çözülerek daha fazla krize gömüldü¤ü koflullarda böyle bir görevle karfl› karfl›ya gelmektedir. Bu bir yana1, ikincisi, acaba sahip oldu¤umuz devrimci siyaset/hareket tarz› böyle bir mücadelenin üstesinden gelmemize yetecek nitelikte midir? THKP-C’den Halk›n Devrimci Yolu’na, yar›m yüzy›ld›r süren bir devrimci gelene¤i daha ileri noktalara tafl›man›n sorumlulu¤unu duydu¤umuz bu günlerde, böyle bir siyasal görevle karfl› karfl›ya geliyoruz. Bu gelene¤in Türkiye soluna birincil katk›s› ‘yeni sömürge devrimcili¤idir’.

2


Bundan türetti¤imiz özgün devrimcilik tarz›, kararl› ad›mlarla üzerine yürüdü¤ümüz çat›flmalar›n içinden geçerek her geçen gün daha fazla olgunlaflmaktad›r. Ne var ki, henüz Türkiye solu ve devrimci hareketi yeni bir kurulufl döneminin gereklerini yerine getirebilecek olgunlukta de¤ildir. Bunun için öncelikli görev, içinde bulundu¤umuz kriz koflullar›nda devrimci mücadelenin sürükleyici halkas›n›n s›k›ca kavranarak çal›flmam›z›n daha ileri bir mücadele aflamas›na s›çrat›lmas›d›r. Bu görevin yerine getirilmesinde, y›llard›r zahmetli mücadelelerden geçirerek bugüne getirdi¤imiz devrimcilik tarz› en büyük yol göstericimizdir.

Yeni sömürge devrimcili¤i Yeni sömürge devrimcili¤inin do¤as›, içinde geliflti¤i kriz ortam›d›r. Ülkemizde, 1940’lar›n sonlar›ndan bafllayarak geliflmeye bafllayan yeni sömürgecilik, 1960’lar›n sonlar›na do¤ru çok yönlü bir krize girdi. Yaklafl›k 20 y›l süren ilk büyük at›l›m y›llar›ndan sonra, “modern” anlamda yaflanan bu ilk büyük kapitalist kriz, emekçi s›n›flarda ve halk›n farkl› kesimlerinde fliddetli tepkilere neden oldu. Tar›msal üreticilerde toprak iflgalleri, f›nd›k-tütün mitingleri gibi köylü hareketleri görülürken; kentlerde 15-16 Haziran 1970’le taçlanan iflçi hareketleri; boykot ve iflgallerle gündeme gelen gençlik hareketleri geliflti. Ancak, o y›llarda, bu tepkileri kucaklayacak emek hareketinin c›l›zl›¤› ve bir devrimci hareketin olmay›fl›ndan dolay›, düzenin krizinden emekçi halk eksenli bir devrimci ç›k›fl gerçekleflmedi. Egemenler, 12 Mart darbesiyle toplumsal düzeni daha da faflistlefltirerek krizlerini bir süre ertelemifl oldu. ‹flte bu koflullarda ço¤unlu¤unu ö¤rencilerin oluflturdu¤u militan bir gençlik kufla¤›, ilk kez etkili bir siyasal özne olarak tarih sahnesine ç›kt›. Benzerine az rastlan›r kitlesel bir gençlik hareketi olan DEV-GENÇ, toplumda bütün emekçi s›n›flar›n ve ezilenlerin ortak sesi oldu. K›rtasiyecilikten ve bürokratizmden uzak bu militan gençlik kufla¤›, duyarl›, emektar, özverili, dayan›flmac› ve tam adanm›fll›k kültürüyle özgün bir devrimcilik tarz›n›n kadrosal altyap›s›n› oluflturdu. Solun, halk›n içinde yayg›n toplumsal temel oluflturmas›nda bir dönüm noktas›n› temsil eden DEV-GENÇ, toplumsal sorun ve çeliflkilerin içinde oluflarak etkili bir siyasal özneye dönüfltü. K›rdan kente bütün ülkeye saç›lan DEV-GENÇ’liler, halk›n bütün tepki ve eylemlerini etkilemeye çal›flt›. DEV-GENÇ’ten THKP-C’ye2 giden süreç, yeni sömürge kapitalizminin krizinde ülkede bir iflçi s›n›f› hareketinin bofllu¤unun ve öznel yetersizli¤in fark›na var›larak, bu bofllu¤un devrimci bir

3


2008 sonbahar›ndan beri, yavafl yavafl üzerindeki ölü topra¤›n› atmaya bafllad›¤› görülmektedir. Henüz siyasal toplumsal bir hareket biçiminde olmasa da, k›rsal üreticilerden kent yoksullar›na, güvencesizlerden geleneksel iflçi s›n›f›na halk›n bütün kesimleri huzursuzluklar›n› daha yüksek sesle dile getirmeye bafllad›lar. Yerel seçim sonras› geliflmelerin gösterdi¤i gibi, düzenin sa¤ alternatifinin hemen haz›rda pusuda bekledi¤i bir süreçte, bu huzursuzluklar›n devrimci bir hareket olarak örgütlenmesi, içinde bulundu¤umuz koflullarda devrimcilerin temel hareket çizgisini oluflturacakt›r.

hareket olarak doldurulmas›nda, devrimci inisiyatif ve politik cesaret edimleriyle doludur. K›saca, bu dönemi niteleyen ilk ve öncü yeni sömürge devrimci kufla¤›, yeni sömürgecili¤in ilk büyük krizinde, s›n›f mücadelesinin özgün bir biçiminde, al›nan özgün devrimci bir inisiyatifi ve halk›n henüz olgunlaflmam›fl siyasal duyarl›l›klar›n› temsil eder. ‹flte bu duyarl›l›¤› devrimci-y›k›c› bir hareket ihtiyac› olarak tersine çeviren devrimciler, ancak devrimci bir kopufl hareketi olarak kendini ve geleneksel sol kal›plar› aflabildiler. Bu duyarl›l›k, zamanla, çal›flma tarz›m›z›n, ‘en genifl kitle çal›flmas› içinde en dar kadro çal›flmas›’ ilkesine dönüflerek, kitle çal›flmas› yeteneklerimizin ve üretkenli¤imizin geleneksel kaynaklar›ndan birini oluflturacakt›r. Kopufl, geleneksel kal›plar›n yetersiz kald›¤› s›n›rda, kendini devrimci bir ‘parti’ ve ‘cephe’ olarak örgütlemek ve bunu nitelikli kitlesel hareket ba¤lar› kurabilecek tarzda tasarlamak, asl›nda solun bugün hala süren yap›sal krizine o zamanlar verilmifl devrimci bir yan›tt›r. Bu yan›t en net ve kitlesel ifadesini, yeni sömürge devrimcili¤inin izini süren ‘iç savafl devrimcili¤i’nde bulur. Dünya genelinde geliflen ünlü “74 krizi”nin pekifltirmesiyle iyice derinleflen krizden, oligarflinin gelifltirdi¤i ç›k›fl siyaseti, sa¤›n birli¤i (“Milliyetçi Cephe Hükümetleri”) ve toplumun faflistlefltirilmesidir. Sivil faflist güçler arac›l›¤›yla iç savafl› derinlefltirerek krizden ç›kmaya çal›flan egemen siyasete karfl› DEVR‹MC‹ YOL’un gelifltirdi¤i ‘faflizme karfl› halk›n direnifl savafl›’ o günün ‘sürükleyici halkas›’ oldu. Böylece sol, tarihinin en genifl toplumsal temeline ve en büyük kitleselli¤ine ulaflt›. Her iki harekette de görüldü¤ü gibi, devrimci kopufl, ‘devrimci bir iktidar stratejisi’, ‘devrimci bir kadro kufla¤›’ ve ‘nitelikli bir kitle çal›flmas›’ temelinde devrimci bir hareket haline gelerek gerçekleflmifltir. Politikleflmifl Askeri Savafl Stratejisiyle, “geleneksel komünist partiler” (SBKP yanl›s›) ya da “ikinci bunal›m dönemi gerillac›l›¤›” (ÇKP yanl›s›) gibi uluslararas› sosyalist kamplaflmaya ba¤l› olarak gerçekleflen sol içi kamplaflmalar›n ve TSK’ya bel ba¤layan sol-cuntac›l›k gibi e¤ilimlerin d›fl›nda özgün bir devrimcilik tarz›n›n mümkün oldu¤u görülmüfltür. Devrimci siyasette gelifltirilen bu ‘ba¤›ms›zl›kç›’ tav›r, halk›n siyasal bir özne olarak örgütlenmesi, halka/ezilenlere güven ve kitle çal›flmas›nda duyarl›l›k, yarat›c›l›k, esneklik ve militanl›k gibi yetenekler kazand›rm›flt›r. Devimci kuflak sorununa gelince:

“68 Kufla¤›” efsanesi Türkiye’de 1968 bahar›nda üniversiteli ö¤rencilerin öznesi oldu¤u etkin ve etkili bir eylemcidevrimci tip ortaya ç›km›flt›r. Bugün biraz abart›l› bir ifadeyle, “Dünyay› 68’liler yönetiyor” sözünde karfl›l›¤›n› bulan bir tarihsel gerçek de söz konusudur. Fakat, belirsiz bir 68’lilik kavram›n›n içine dönemin sa¤c›lar› bile dahil edilirken, yeni sömürge devrimcili¤i bunun bir sol-sapmas› ilan edilmektedir. Popüler 68’lilik, ‘devrimci-siyasal bir kuflak’ olarak gösterilemez. O zamandan kalma, ama sadece o zaman için hakl› ünleri ve bugün düzenin siyasal, ekonomik, toplumsal, kültürel, estetik bütün can al›c› noktalar›nda belirleyici olmalar›, onlar› politik bir kuflak yapmad›¤› gibi, devrimci bir kuflak hiç yapmaz. Zaten son y›llarda ‘‹slamc› politik kuflak’ eliyle uygulanan neoliberal program, popüler 68’lilikten devflirilmifl “elit düzen adam›”n› dramatik biçimde yerinden etmektedir. Ülke siyasetine damgas›n› vuran bugünkü siyasal kuflak, ‹slamc› hareketten gelen dinci militanl›ktan devflirilmektedir. Yaln›z iki kuflak aras›nda önemli bir fark vard›r: Faflist darbelerin alt›nda ezilmemifl, tersine o darbelerin himayesinde büyümüfl ve geliflmifl ‹slamc› kuflak, son derece kendine güvenen, cüretkar, iflbitirici, enerjik ve yüksek motivasyonludur. Her an her yerde, örne¤in rant de¤eri yüksek küçük bir kasabada bir kaymakam, genç ifladam›, s›n›f ö¤retmeni, iflkenceci polis, kontrgerillac›, istihbaratç›, maliye bürokrat› ya da ‹slamc› hay›rsever örgütlerin bölge temsilcisi olarak bunlarla karfl›laflmak mümkündür. Özellikle, 1968-1971 aras›nda, THKP-C (ve THKO, TKP-ML) etraf›nda örgütlenen devrimcile-

4


ri popüler ‘68’lilerinden ay›rt etmek gerekir. Bunlar devrimcilik tarz›yla gerçek bir devrimci-siyasal kufla¤› olufltururlar. Sola getirdikleri yeni siyasal kültür, militan mücadele tarz›, kitle çal›flmas› uygulamalar›yla Türkiye halklar›nda ve solda derin izler b›rakan bu kuflak, gelenek oluflturma yetene¤i ve tarihsel rolüyle iz b›rakm›fl, devrimci-solun ana ak›mlar›na kaynak oluflturmufltur. 70’lerin sonlar›nda DEVR‹MC‹ YOL taraf›ndan gelifltirilen iç savafl devrimcili¤i, yine öyle, ard›llar›n› derinden etkileyen özgün bir devrimci kuflak yaratm›flt›r. Özellikle, ‘iflyeri konsey ve komiteleri’, ‘direnifl komiteleri’ ve ‘ö¤renci temsilcileri konseyi’ gibi halk›n devrimci bir özne olarak örgütlenmesi deneyimleri, militan direnifl kültürü yan›nda, devrimci siyasal kültür, sosyalist demokrasi anlay›fl› ve nitelikli kitle çal›flmas› anlay›fl›nda sola özgün katk›lar sunmufltur.

Halk›n Devrimci Yolu’nda Kimi inifl ç›k›fllara ve kopukluklara karfl›n elli y›ll›k bir birikimi temsil eden devrimci gelenek, bugün Halk›n Devrimci Yolu’yla sürmektedir. Biliyoruz ki, “tarih tekerrür etmeyecektir”; geçmifl dönem deneyimlerini yeniden yaflamak ya da önceki devrimci hareketleri (öncülerimizi) ayn› biçimiyle, basitçe tekrar etmek niyetinde de¤iliz. Geçmifle a¤lamak da fayda etmez. Bugün için ise, “Amerika’y› yeniden keflfetmenin” anlams›zl›¤›n›n da bilincindeyiz. Biz bugün, esas olarak, bu köklü birikimi ve özgün devrimcilik tarz›n› temel alarak neoliberal yeni sömürge kapitalizmini y›kan devrimci bir hareket örgütleme misyonunun sürdürücüsüyüz. Sürdürmekte oldu¤umuz mücadele için gerekli olan unsurlar›n bir k›sm› tarihsel devrimci miras›m›zda bulunmaktad›r. Yolculu¤umuza devam ederken bunlar› da mutlaka yan›m›zda bulundurup k›lavuzlu¤una baflvuruyoruz.

Peki nedir bunlar? Devrimci bir hareketin baflar›s›n›n temelinde ‘süreklilik ilkesi’nin bulundu¤unun bilincindeyiz. Politik mücadelede süreklilik asla ödün vermeyece¤imiz bir devrimcilik tarz›d›r. T›pk› 1970’lerde “faflizme karfl› direnifl savafl›”, 1980’lerde “faflizme karfl› demokrasi mücadelesi”nde oldu¤u gibi, 2000’lerde de “neoliberalizme karfl› halk›n hak mücadeleleri”nin örgütlenmesi temel varolufl zeminimizdir. Süreklili¤imizin k›r›lmas› için çeflitli sald›r›lara u¤rayabiliriz. Faflist terörü bir yana b›rak›rsak, devrimci hareketin gücünü k›rmak için y›llard›r kullan›lan burjuva yöntem, onu tarihsel köklerinden koparak gelenek/tarih bilincini buland›rmakt›r. Devrimci mücadelenin kimi dönüm noktalar›nda ortaya ç›kan de¤erleri -devrimci miras›/birikimi- popüler kültüre ve romantik ‘nostalji pazar›’na süren neoliberal strateji, yok edemedi¤i devrimci öncüleri efsanelefltirerek ya da “dinsel-burjuva bir flehit kültürü” yaratarak devrimci gelene¤in etkisini k›rmaktad›r. Devrimci bir gelene¤i sürdürmek, nostaljiden ya da gelenekçilikten farkl› olarak, güncel görevlerin ve gelecek perspektifinin izinden gitmektir. Gelene¤in ‘dar-konjontürel kal›plar›’na saplanmadan, onun devrimci miras›n› devflirip, günü yakalama ve gelece¤i kurma noktas›nda, ayn› zamanda onun karfl›s›nda da özgürleflerek yola devam etmektir. Parlak, ama etkisi k›sa sürede sönen eylemler; devam› gelmeyen devrimci tasar›mlar; yar›m kalm›fl devrimci giriflimler, halkta belli bir sempati yaratsa da gerekli ve yeterli bir destek iliflkisine dönüflmemektedir. ‹flte köklü devrimci gelene¤i sürdürmenin önemi bu noktada belirmektedir. Bu gelene¤in gücü efsane devrimci kahramanlar›n, adlar›n ve amblemlerin arkas›na s›¤›nmaktan öte bir anlam içermektedir. Örne¤in DEVR‹MC‹ YOL’un yaratm›fl oldu¤u “faflizme karfl› mücadele bilinci”, bugün Halk›n Devrimci Yolu’nda yürüyen genç militanlar için, deyim yerindeyse, adeta refleks haline gelmifltir. Hak yoksunluklar›yla hareketlenen yoksul mahallelere gidenlerin akl›na öncelikle ‘meclis türü’ örgütlenmeler ya da güvencesiz sa¤l›k iflçilerini örgütlemeye giriflen militan-

Biz bugün, esas olarak, bu köklü birikimi ve özgün devrimcilik tarz›n› temel alarak neoliberal yeni sömürge kapitalizmini y›kan devrimci bir hareket örgütleme misyonunun sürdürücüsüyüz. Sürdürmekte oldu¤umuz mücadele için gerekli olan unsurlar›n bir k›sm› tarihsel devrimci miras›m›zda bulunmaktad›r. Yolculu¤umuza devam ederken bunlar› da mutlaka yan›m›zda bulundurup k›lavuzlu¤una baflvuruyoruz.

5


Krizin iflçi s›n›f›na verdi¤i kay›plar olanca h›z›yla sürerken, her gün yan› bafl›m›zda binlerce iflçi iflini kaybederken ve onlarca fabrika kapan›rken, iflte hemen orada, Halk›n Devrimci Yolu’nda yürüyen bir DEVGENÇ’li olmak gerekmektedir. Bir zamanlar köylülerin “f›nd›k mitinglerine”, “tütün mitinglerine” ve “anti-faflist mücadelenin ön saflar›na” Halk›n Devrimci Yolu’nda yürüyen DEVGENÇ’liler için eskiden gidilen yerler belki gerilerde kald›, ancak iflçi havzalar›nda, üniversite kampuslar›nda ve yoksul mahallelerinde üstüne yürünecek daha çok yol var.

lar›n akl›na ilkin ‘iflyeri temsilciler meclisi’ gelmektedir. ‹flte devrimci gelene¤in refleks haline gelmifl güncelli¤i budur. Burada bize yol gösteren tarihsel miras›m›zdan devrald›¤›m›z siyaset ve çal›flma tarz› ilkemiz, “en genifl kitle çal›flmas› içinde en dar kadro çal›flmas›”d›r. Devrimci militanlar ve devrimci örgütler tam yeteneklerini, nitelikli bir ‘toplumsal hareket’le iç içe geliflerek; onun ortaya ç›kmas›na ve yükselmesine öncülük ederek kazanabilirler. Bu nedenle devrimci gelene¤i sürdürmek, devrimci, sahici ve güvenilir bir güç haline gelmenin uzun ve dolambaçl› yoludur. Bu yolda, devrimci gelene¤in sürdürülmesi, devrimci hareketin çevresinde kurulaca¤› yeni devrimci hareket kufla¤›n›n yarat›lmas› ve buna ba¤l› olarak günün devrimci eylemi içinde yetiflmifl özgün kadro tipinin yarat›lmas› gene geçmiflten devrald›¤›m›z kadro anlay›fl›n›n ürünüdür. Bütün bunlar›n yan›nda düzen d›fl› ve düzen karfl›t› bir çaban›n gere¤i olarak geçmiflten devrald›¤›m›z militan bir mücadele tarz›, bizi, biraz daha devrimci harekete götüren en temel ilkelerimiz aras›ndad›r. Böylece, tarihsel öncüllerimiz, bugün bir kez daha devrimci hareketin üzerinde yükselece¤i ‘devrimci bir kuflak’, ‘devrimci bir iktidar stratejisi’ ve ‘nitelikli bir kitle çal›flmas›’yla s›nanarak netleflip do¤rulanacakt›r.

Neoliberal yeni sömürgecili¤in krizinde THKP-C’li ve DEVR‹MC‹ YOL’cu olmak Neoliberal yeni sömürgecili¤in krizi dünya çap›nda finans kriziyle de birleflerek derin etkiler yaratmaktad›r. Krizin y›k›c› sonuçlar›na karfl› mücadelede “sürükleyici halka”n›n yakalanmas› ve krizden devrimci bir ç›k›fl›n etkili pratiklerinin gerçeklefltirilmesi yaflamsal önem tafl›maktad›r.

Mücadelenin sürükleyici halkas›: “Neoliberalizme karfl› hak mücadeleleri, devrimci bir halk hareketinin yarat›lmas› aç›s›ndan sürükleyici halka durumundad›r. (…) Ezilen, hak yoksunu gruplar›n sorunlar› proleter bir kimlik kazanmakta, iflçi s›n›f› hareketi, toplumsal bask› ve sömürünün bütün özgül biçimlerine karfl› mücadelenin zengin ve çok cepheli bileflkesi olarak geliflmektedir. Ayn› zamanda, sosyalizmin yeniden somut politik-toplumsal bir hareket olarak ortaya ç›kmas›n›n temelleri oluflmaktad›r. Bu sürecin sürükleyici halkas›, toplumsal haklar mücadelesinin, devrimci iktidar mücadelesi olarak örgütlenmesidir. Toplumsal hak mücadeleleri, iflçi s›n›f› ve ezilen halk kesimlerinin yeniden devrimci bir toplumsal güç haline gelmesinde kald›raç rolü oynamaktad›r. (…) Neoliberalizme karfl› halk›n çeflitli kesimlerinin güncel ihtiyaçlar›n›, ‘toplumsal hak mücadeleleri’ çerçevesinde ifade etmesini sa¤layan politik etkinliklerle, devrimci bir halk hareketinin üzerinde geliflece¤i zeminler üretilebilir.” (Halk›n Devrimci Yolu, s.1, “Ç›karken”)

Buna ba¤l› olarak: Krizin iflçi s›n›f›na verdi¤i kay›plar olanca h›z›yla sürerken, her gün yan› bafl›m›zda binlerce iflçi iflini kaybederken ve onlarca fabrika kapan›rken, iflte hemen orada, Halk›n Devrimci Yolu’nda yürüyen bir DEV-GENÇ’li olmak gerekmektedir. Geleneksel emek hareketi örgütleri ve sendikalar ve dahi siyasal partiler, devrimci örgütlenmelerin hiçbiri krizin ola¤anüstü esnekli¤iyle bafla ç›kabilecek bir hareket tarz› gelifltirememektedir. En sa¤c›-‹slamc› iflçilerden oluflan metal sektörü iflçileri bile her gün fabrika iflgal etmeye giriflmektedir. Güvencesizlik zinciriyle kuflat›lm›fl iflçi s›n›f›n›n can›na tak etmifltir, çok kararl›d›r; fakat s›n›f mücadelesi deneyimi ve taktikleri yetersiz kald›¤›ndan direnifli sonuna kadar götürmeyi baflaramamaktad›r. Bir zamanlar köylülerin “f›nd›k mitinglerine”, “tütün mitinglerine” ve “anti-faflist mücadelenin ön saflar›na” Halk›n Devrimci Yolu’nda yürüyen DEV-GENÇ’liler için eskiden gidilen yerler belki gerilerde kald›, ancak iflçi havzalar›nda, üniversite kampüslerinde ve yoksul mahallelerde üstüne yürünecek daha çok yol var. Hak yoksunluklar› ald› bafl›n› gidiyor. Temel yaflamsal haklar ve bunlar›n ortadan kald›r›lmas›

6


için egemenlerin sald›r›lar›, üstelik kriz de bahane edilerek, olanca h›z›yla sürmektedir. Yerel seçimin de gösterdi¤i gibi, halk bunun sorumlusu olarak gördü¤ü AKP iktidar›ndan yavafl yavafl deste¤ini çekmekte; ne var ki, alternatifsizlikten dolay› gene ayn› halk bu seferde sa¤ partilere yönelmektedir. ‹flte Halk›n Devrimci Yolu’nda yürüyen bir DEVR‹MC‹ YOL’cu için yoksul mahaller, hak mücadelelerinin Fatsa’s›; hastaneler ve okullar, güvencesiz iflçi hareketinin Yeni Çelte¤i; üniversiteler ve liseler, neoliberalizme karfl› ö¤renci isyan›n›n ÖTK’s›d›r. Krizle birlikte kapitalizmin zafer naralar› yerini sessiz iç çekifllere ve imkans›z çare aray›fllar›na b›rakt›. Neoliberal yeni sömürgeci kapitalizm, ezilenler taraf›ndan y›llardan sonra ilk kez ciddi ciddi sorgulanmaya baflland›. Y›llard›r emekçi halk s›n›flar› içinde biriken huzursuzluklar, yavafl yavafl yüzeye ç›kmaya bafllad›. Halk›n Devrimci Yolu’nda yürüyen bir THKP-C’li olarak, flimdi yine bir devrimci kopufl zaman›d›r. Devrimci bir hareket olarak kopufl için sa¤lam, inand›r›c› ve uygulanabilir tasar›mlar zaman›d›r. Devrimci alternatifin halk›n gözünde sahici k›l›nmas› zaman›d›r. Evet, bu durumda, emektarl›k, devrimci mücadele ahlak›, adanm›fll›k, özveri, politik cesaret ve sonuna kadar gitme kararl›l›¤›ndan öte gereken tam olarak yeni sömürge devrimcili¤inin izinde gelecek sosyalizmi somutlaflt›ran bir Halk›n Devrimci Yolu’dur.

Dipnotlar: 1 Dergimizin gelecek say›lar›nda bu sorunu iflleyen çal›flmalar yapaca¤›z. 2 THKO VE TKP-ML de yeni sömürge devrimcili¤inin siyasal/kültürel özelliklerini tafl›makla birlikte, ideal öznesi THKP-C’dir.

‹flte Halk›n Devrimci Yolu’nda yürüyen bir DEVR‹MC‹ YOL’cu için yoksul mahaller, hak mücadelelerinin Fatsa’s›; hastaneler ve okullar, güvencesiz iflçi hareketinin Yeni Çelte¤i; üniversiteler ve liseler, neoliberalizme karfl› ö¤renci isyan›n›n ÖTK’s›d›r.

7


S‹YASAL GÜNDEM

Tökezleyen iktidar blo¤unu sol ç›k›fllarla sarsal›m AKP geriliyor ama düzen içi güçlü bir seçenek de ortaya ç›km›yor. Devletin Kürt mutabakat› çöküyor, bu da Amerikanc› çözüm plan›n› krize sokuyor. Neoliberalizmin çerçevesini belirleyen Washington mutabakat› çöküyor ama emperyalist kapitalist sistem yeni bir mutabakat oluflturam›yor. ABD emperyalizmi tel tel dökülen planlar›n›, baflar› flans› yüksek planlarla revize edemiyor. Bu düzenin ç›k›fl› yok, devrimci ve sol bir ç›k›fl›n tam zaman›!

on aylarda Türkiye siyaseti üç eksenden ilerliyordu: Seçimler, Kürt sorunu ve ekonomik kriz. Beklendi¤i gibi seçimler siyasi tabloyu köklü biçimde sarsacak ola¤anüstü geliflmeler yaflanmadan bitti, ancak seçim sonuçlar› önümüzdeki dönem siyasi iktidar› zorlayacak gerilimlerin ipuçlar›n› verdi: Kürt halk›n›n güçlü irade beyan›, krizin y›k›n›mna karfl› kent merkezlerinde birikmeye bafllayan iflsizlik öfkesi. Bunlar›n yan›nda, krize ve seçim sonuçlar›na ba¤l› olarak egemenler içinde

S 8

siyasi aray›fllar›n artaca¤›n›n da ilk emareleri görünmeye bafllad›. Tüm bu saptamalar›n ›fl›¤›nda, önümüzdeki dönemin siyaset sahnesini, seçim sonuçlar›n›n da etkiledi¤i üç temel gündemin flekillendirmeye devam edece¤ini söyleyebiliriz: Kürt sorunu, ekonomik kriz ve bu sorunlar›n egemenler aras› çeflitli mutabakat alanlar›n› da¤›tmas› sonucu eflikte görünmeye bafllayan siyasal kriz dinamikleri. Ancak geliflmeler AKP’nin kuruluflundan bugüne öne


S‹YASAL GÜNDEM sonras› ortaya att›¤› Il›ml› ‹slam modeli ile bölgede emperyalist planlarla uyumlu bir dinci gericili¤in yayg›nlaflt›r›lmas› hedefi idi. ‹kinci misyon ise Türkiye kapitalizminin neoliberal dönüflümünü, sermayenin tüm kesimlerinin deste¤iyle hayata geçirmek ve yoksullaflt›r›lan ve proleterlefltirilen milyonlar›n rejim için tehdit haline gelmesini (cemaat a¤lar›yla gelifltirilen “dini temelli neoliberal sosyal politika” uygulamalar›ndan da faydalanarak) engellemekti. AKP’nin ilk dönemine (2002-2007) bu iki misyon damgas›n› vurmufltu. Ancak ilk dönem içerisinde bu misyonlar aç›s›ndan ortaya ç›kan kimi ar›zalar AKP projesinin yumuflak karn›n› da göstermiflti. Ortado¤u’da bir model olarak Il›ml› ‹slam projesi, ilk darbesini 1 Mart’ta tezkerenin reddiyle yerken, Meclis’ten ç›kan karar ABD’nin ‘fantastik’ planlar›yla iflbirlikçi gerici iktidar›n uyumunun s›n›rlar›n› göstermiflti. Irak’›n iflgalinin ard›ndan ABD’nin bölgeye yönelik projelerini hayata geçirme yetene¤inin her geçen gün daha da azalmas› Il›ml› ‹slam modelinin Ortado¤u’ya yönelik total bir emperyalist proje olma özelli¤ini giderek güdüklefltirdi. Ve Il›ml› ‹slam iddias›n›n s›n›rlar› AKP’nin ikinci misyonuna, yani Türkiye’deki neoliberal dönüflümün kazas›z yürütülmesine kadar darald›. 2007 y›l›nda laiklik tart›flmas› üzerinden egemenler aras›nda yükselen siyasi tansiyon, AKP’nin ikinci misyonunun, egemen s›n›flar›n neoliberal sald›r› etraf›ndaki koalisyonunun temsilcisi olma özelli¤inin y›pranmaya bafllad›¤›n› gösterdi. AKP’nin neoliberal dönüflümü gerçeklefltirirken bir koalisyon gibi davranmaktan vazgeçme e¤ilimi göstermesi, gerilimi iyice yükseltti. Neoliberal dönüflümü, devlet iktidar›n›n tamam›n› devralmak ve üzerinde yükseldi¤i sermaye gruplar›n› ‘kay›rmak’ için kullanan AKP mahkemelik oldu.

ç›kan misyonlar›n› yürütmesi aç›s›ndan ciddi güçlüklerin ortaya ç›kmaya bafllad›¤›n› göstermekte. 1. Il›ml› ‹slam modelinin örnek iktidar› olarak AKP, 2. Sermayenin neoliberal sald›r› ittifak›n›n iktidar› olarak AKP, 3. Ve nihayet Kürt sorununda Amerikanc›-gerici ‘çözüm’ün aparat› olarak AKP. Bu misyonlardan ilk ikisi AKP’nin kurulufl misyonu olarak öne ç›km›flt›. ‹lk misyon, ABD’nin 11 Eylül

Anayasa Mahkemesi’nin hem AKP’nin “Il›ml› ‹slam partisi” oldu¤unu hem de Türkiye yeni sömürge kapitalizminin bu dönemde “Il›ml› ‹slam”a mecbur oldu¤unu tescilleyen karar›n›n ard›ndan oluflan yeni dengeler etraf›nda, AKP’nin üçüncü misyonu genifl bir uzlaflmayla öne ç›kt›. Egemen s›n›flar›n tüm kesimleri, TSK, cemaatler, ABD, AB ve hatta Irak’taki iflbirlikçi güçler AKP’yi, Kürt Hareketi’ni tasfiye edecek bir Kürt partisi olarak tescillediler, desteklediler. ‹flte son seçim sonuçlar› bir süredir piflirilen AKP’nin bu üçüncü misyonunu da krize soktu. AKP’nin bu üç misyonda yaflad›¤› krizleri ve krizlerin olas› seyrini anlamak önümüzdeki dönem devrimci siyasetin karfl›laflaca¤› olanaklar› ve tehditleri anlamak aç›s›ndan büyük önem tafl›yor.

9


S‹YASAL GÜNDEM

Ekonomik kriz kader birli¤ini zorluyor Bir süre sorunsuz (2002-2006) ilerleyen neoliberal yeniden yap›lanma süreci ve göreli istikrar günleri çok da uzun sürmedi.* AKP’nin 2002 y›l›nda genifl bir egemen s›n›f blo¤unun deste¤iyle kurdu¤u iktidar ve pekifltirdi¤i toplumsal hegemonya ilk olarak egemen s›n›flar kat›nda çatlam›flt›. Özellikle ikinci iktidar dönemiyle beraber, AKP’nin “yeni sömürge kapitalizminin çözümü” kimli¤i “yeni sömürge kapitalizminin krizi” kimli¤inin gerisinde kalm›flt›.1 Son dönemde giderek derinleflen ve ne zaman bitece¤ini kimsenin bilmedi¤i ekonomik kriz bu geliflmeyi pekifltiren bir faktör olmaya devam ediyor. Hem farkl› sermaye gruplar› aras› ç›kar farkl›laflmalar›n›n belirginleflmesi hem de kriz koflullar›nda sermayenin eme¤i de¤ersizlefltirme ve yeni kâr alanlar›na eriflme çabalar›n›n art›fl›, siyasi ve toplumsal krizin giderek fliddetlenmesine yol aç›yor. Bu durum devrimci bir toplumsal silkinifl için önemli olanaklar›n yan› s›ra önemli tehlikeleri de bar›nd›r›yor. Seçimlerde de görüldü¤ü üzere ekonomik kriz, Türkiye’nin kronik politik ve toplumsal kriz dinamiklerini hareketlendiriyor. AKP’nin özellikle sanayi kentlerindeki oy kayb› dikkat çekiyor. Kâr olanaklar› daralan sermaye gruplar›n›n kendi aralar›ndaki ve halk s›n›flar›na karfl› mücadelesi yeni istikrars›zl›k odaklar› olarak keskinlefliyor. Kriz koflullar›nda sermayenin farkl› kesimleri aras›ndaki mücadele bir taraftan “geleneksel modernleflmeci sermaye-yükselen muhafazakâr sermaye” gibi ideolojik görünümlü bir eksende flekillenirken, bir taraftan da ayn› ideolojik kampta bulunsa dahi farkl›laflan ç›karlar ekseninde çat›flma potansiyeli a盤a ç›k›yor.

Kriz karfl›s›ndaki her hamlenin sadece farkl› siyasal yönelimleri olan egemen s›n›flar aras› de¤il AKP içi dengeleri bile de¤ifltirebilece¤i söylenebilir. Unutulmamal›d›r ki dünya kapitalizmi ne merkez ülkeler için ne yeni sömürgeler için egemen s›n›flar›n tamam›n› mutlu edecek bir anti-kriz politikas› üretememektedir. Dünya ekonomilerinin yüzde 87’sini ifade eden G-20 zirvesinde, farkl›laflan ç›karlar nedeniyle difle dokunur hiçbir somut politika önlemi al›namamas›, sadece ve sadece IMF’nin hayata döndürülmesine dair umutsuz ad›mlar›n at›lmas›, bu ad›mlar›n sorun çözmekten ziyade sorunu derinlefltirebilece¤ine dair ciddi flüpheler duyulmas›, çaresizli¤i oldukça net bir biçimde göstermifltir. Emperyalizmin üçüncü bunal›m dönemindeki Keynesçilik, dördüncü bunal›m dönemindeki Washington mutabakat› gibi güçlü mutabakatlar›n ortaya ç›kart›lamamas›, her türlü göz boyama hamlelerine ra¤men sistemin içine düfltü¤ü ç›kmaz› göstermektedir. Bu krizin en kesin sonucu hem küresel ölçekte hem de tek tek ülkelerde, sermayeler aras› ayakta kalma mücadelesinin k›z›flmas› ve mutlaka birilerinin elenecek olmas›d›r. AKP burada tam anlam›yla b›çak s›rt›nda bir politika gütmek durumundad›r. Yerel seçim sürecinde muhalefete geçen geleneksel sermayeyi memnun etmek bir yana kendisinin üzerinde yükseldi¤i tüm sermaye gruplar›n› bile eflit ölçüde kollamas› çok mümkün görünmemektedir. Örne¤in ‹slamc› sermaye içinde finanslaflm›fl gruplar›n (Asya Bank), kriz koflullar›nda kapa¤› Afrika gibi ucuz emek havzalar›na atabilenlerin (TUSKON’a ba¤l› büyük gruplar), enerji-iletiflim gibi yüksek katma de¤erli sektörlerde üretim yapanlar›n (Çal›k) talepleriyle, Anadolu’da AKP’ye destek veren baz› KOB‹’lerin (Küçük ve Orta Boy ‹flletmeler) talepleri de giderek

AKP nas›l AKP oldu * Türkiye kapitalizmi bir süredir politik, toplumsal ve iktisadi istikrar görüntüsü sergilemekteydi. 2001 krizinin ard›ndan DSP-MHP-ANAP koalisyonunun davetiyle, Kemal Dervifl’in öncülü¤ünde bafllat›lan büyük dönüflümün yürütücülü¤ü, 2002 Genel Seçimleri ile hakiki bir toplumsal, iktisadi, politik gücü olan bir aktöre, AKP’ye devredilmiflti. 2001 krizinin zorunlu k›ld›¤› bu devir teslim, o tarihe kadar “modernleflme, sanayileflme, kalk›nma, bat›y› yakalama” gibi iddialarla infla edilen ve derinlefltirilen yeni sömürge kapitalizminin giderek daralan gerçek s›n›rlar›n› ve sonuçlar›n› gözler önüne sermiflti. Yeni sömürge kapitalizminin inflas›n›n en bafl›ndan beri süren ‘d›fl kayna¤a ba¤›ml› sanayileflme’nin yaratt›¤› kronik sorunlar›n, kapitalist kalk›nma sürecinde yol al›nd›kça derinleflti¤i bir süreçte, finansal spekülasyonun girdab›na (ve olanaklar›na) mecbur olan Türkiye egemenleri bir yönetme krizi yaflarken AKP seçene¤ini keflfetmifllerdi. AKP seçene¤i, arkas›na dizdi¤i “yükselen muhafazakar sermaye”nin “ilkel birikimci” talepleriyle ve dinsel referanslar›yla uyumlu biçimde yeni sömürge kapitalizminin neoliberal ve ‹slami bir yorumunu gelifltirmiflti. Bu “yorumun” temel karakteristikleri, cemaatleri d›fl›nda tüm güvencelerinden ar›nd›r›lm›fl proletarya ve özellefltirilen hizmetler alan›n›n ile kentsel rantlar›n ya¤malanmas› oldu. AKP seçene¤i bu süreçte “Milli Görüfl” gömle¤ini ç›kar›p “Yeni Osmanl›c›l›k” gömle¤i giyerek emperyalizmle (bat›yla) iliflkileri yeniden tan›mlad›. Daha da önemlisi “‹slami modernleflme” ad›n› verdi¤i yeni bir “modernleflme” sürecinin tafl›y›c›s› oldu¤u iddialar›yla ideolojik hegemonyas›n› da geniflletti. “Tepeden de¤il halk›n de¤erleriyle uyumlu bir modernleflme” gibi tezlerle toplumun gericilefltirilmesi ve kadercilefltirilmesi, liberallere ve hatta sola kadar uzanan bir yelpazede meflrulaflt›r›ld›. Böylece, yeni sömürgelefltirme sürecinin bafllang›ç referanslar› (modernleflme, sanayileflme, kalk›nma) emperyalizmin yeni dönemine uygun olarak yeniden tan›mlanm›fl oldu.

10


S‹YASAL GÜNDEM farkl›laflacak ve bu durum AKP içindeki önemli yar›lma noktalar›ndan biri olacakt›r. Bugün ç›karlar› tek bir programda kristalize olan homojen bir ‹slamc› sermayeden çok, ç›karlar› farkl›laflm›fl ‹slamc› sermayeler oldu¤u gerçe¤i çeflitli siyasi yans›malar›yla daha fazla görünür hale gelecektir. Sermaye içi kap›flmalar› derinlefltiren kriz, bir taraftan da, özellikle siyasal ‹slamc› gericili¤in etkisi alt›ndaki kitlelerde “s›n›flar aras› kader birli¤i” illüzyonunu bozma e¤ilimi tafl›yor. Bu durum yeni sömürge kapitalizminin, yeni dönemindeki yeni iktidar modelinin de k›sa bir süre içinde toplumsal hegemonyas›n› yitirmesi anlam›na geliyor. Neoliberal kapitalizmin “türban ile örtülemeyen” a¤›r toplumsal sonuçlar›, halk s›n›flar› aras›ndaki öfkeyi büyütüyor. AKP’nin kitle temelinin ayaklar›n›n alt›ndan kaymaya bafllamas›, yoksul emekçi s›n›flarla AKP aras›ndaki çatla¤› büyütme olana¤› vermekle beraber buradan bir devrimci toplumsal ç›k›fl yaratmak için de önemli engeller bulunuyor. Engellerin bafl›nda sermayenin “kaybeden” kesimlerinin (Erdo¤an’›n ifadesiyle “iflini bilmeyenler”) halk s›n›flar›na yönelik “yeni bir kader birli¤i” kurma ça¤r›lar›n›n toplumsal muhalefet içinde dahi karfl›l›k bulma ihtimali geliyor.2 Özellikle geleneksel tekelci sermayenin örgütü TÜS‹AD’›n bu anlay›flla kimi giriflimlerde bulundu¤u, Türk-‹fl ve D‹SK yönetiminin bu yönde güçlü e¤ilimler tafl›d›¤› biliniyor. Saadet Partisi de yerel seçimlerle birlikte, siyasi stratejisini ‹slamc› tabandaki “kader birli¤i”nin bozulmas›na odaklad›. CHP’nin “çarflaf aç›l›m›” da, sermaye içi bölüflümü öne ç›karan yolsuzluk söylemi de cemaat içindeki çatla¤› s›n›fsal bir direniflle

derinlefltirmek gibi bir ufku bulunmayan “sosyal demokrat”lar›n sermayenin ç›karlar›na halel getirmeden ve neoliberalizmin gericili¤e olan mecburiyetine ikna olarak bu çatlaktan faydalanma çabalar›n›n bir yans›mas› olarak okunabilir. Ve seçimlerde görüldü¤ü kadar›yla, bu çabalar›n k›smen sonuç verdi¤i, özellikle yolsuzluk söylemi etraf›nda sermayenin paylafl›m kavgalar›yla emekçilerin hayat kavgas› aras›nda bir paralellik kurma noktas›nda at›lan ad›mlar›n k›smi karfl›l›klar› oldu¤u anlafl›l›yor. Benzer bir flekilde, Anadolu’da KOB‹’ler çökerken büyük oranda yabanc›laflm›fl bankalar›n kar rekorlar› k›rmas›, bu sermaye kesimlerinin tepkileriyle iflsizli¤e dair tepkilerin milliyetçi-faflist bir eksende buluflturulmas›n›n önünü aç›yor. Düzen içi muhalefetin bu giriflimlerinin ve olanaklar›n›n karfl›s›nda AKP’nin de kozlar› yok de¤il. En güvencesiz ve düflük ücretli kesimler, daha çok AKP’ye yak›n sermaye gruplar› ve özellikle de tafleron a¤lar› taraf›ndan istihdam edildi. Bu kesimlerin -güvencesiz de olsa- ifl bulabilmesinin teminat› olarak kendini göstermeyi baflaran AKP, kriz koflullar›nda yoksullar aç›s›ndan daha fazla k›ymete binen ‘yard›mlar’›n devaml›l›¤›n›n garantisi olarak da kendini gösteriyor. Bu gibi nedenlerden ötürü kriz ne kadar derinleflirse derinleflsin otomatik bir toplumsal kalk›flma vaat etmiyor. Krizin bedelini ödeyen genifl kesimlerin kolektif hareketinin zay›f oldu¤u koflullarda farkl› sermaye gruplar›, kendi taleplerini ve kriz siyasetlerini, genel toplumsal ç›karlar›n ifadesiymifl gibi gösterme olana¤› tafl›yorlar.

120


S‹YASAL GÜNDEM

Devlet siyaseti iflas etti, Amerikanc› çözüm zorda Kimi afl›r› say›labilecek yorumlara göre “AKP’nin kapat›lmamas›n› sa¤layan”, ancak güncelli¤i ve arkas›ndaki genifl mutabakat aç›s›ndan oldukça kritik oldu¤u kesin olan üçüncü misyonunun krizi seçimlerle birlikte tescillendi. AKP’yi “Kürtleri temsil eden” ana parti haline getirme plan›n›n arkas›nda, TSK’dan ABD’ye, geleneksel tekelci sermayeden bölge sermayesine, Barzani-Talabani’den Gülen cemaati baflta olmak üzere tarikatlara kadar uzanan genifl bir mutabakat bulunmaktayd›. TSK’n›n kimi “aç›l›mlar›” aç›ktan desteklemesi bugüne dek fazlaca rastlanmayan bir mutabakat› iflaret ediyordu. Ancak Kürt ulusal hareketi, örgütlü gücünü tasfiye etme planlar›na karfl› sokaklarda yükseltti¤i direnifli bölgedeki tart›flmas›z seçim zaferiyle taçland›rd›. TRT fiefl’in, BOTAfi kuyular›n›n aç›lmas›n›n bedelini hapishanelerde çürütülen çocuklar olarak ödeyen Kürt halk›, gerçek bir çözüm için adres olarak örgütlü gücünü gösterdi. Kürt sorununa dair ulusal mutabakat iflas edince düzen içinden iki farkl› yaklafl›m görülmeye baflland›. Birincisi, Fethullahç›lar›n ve liberallerin öncü deste¤iyle, Kürt sorununu tamamen ABD stratejisine ba¤lama “zorunlulu¤u” yüksek sesle dile getiriliyor. Yeni fiafak ve Zaman gibi ‹slamc› yay›nlarda AKP’yi daha ‘cesur’ olmaya ça¤›ran yaz›lar yay›nlan›rken bir tabu olarak “Öcalan’›n aff›” dahi düzenin çeflitli aktörlerince ifade edilmeye, en az›ndan müzakere edilmeye baflland›. ABD ‹ran’a dair stratejisinde yaflanan de¤iflikli¤in

PJAK’›n hareket alan›n› yok etmesinin ve Irak’tan çekilme takviminin ifllemeye bafllamas›n›n ard›ndan, merkezinde “PKK’yi silahs›zland›rma” ve af olan bir plan› Türkiye’ye öneriyor. Erbil’de düzenlenmesi planlanan Kürt Konferans›’nda bu ça¤r›n›n yap›lmas› karfl›l›¤›nda Irak Kürdistan› ile iliflkilerin gelifltirilmesi hedefleniyor. Ancak Kürt realitesinin tan›nmas› do¤rultusunda zoraki, pragmatist ve kurumsal olmayan ad›mlar atan Türkiye devleti için “PKK’nin silahs›zland›r›lmas›” ifadesi ciddi bir k›r›lmay› ifade ediyor. Zira PKK’nin imhas›n›n yerini silahs›zland›rma hedefinin almas› asl›nda PKK realitesinin tan›nmas› anlam›na geliyor. Fakat o PKK realitesi de hiçbir fley kazanmadan silahs›zland›r›lmay› kabul edecek gibi görünmüyor. Kürt halk›n›n “Öcalan’a tam müzakere yetkisi” vermesinin ilan› olarak kutlanan Newroz’da, çözüm için PKK’nin yoklu¤unda gerçeklefltirilecek Erbil toplant›s›n›n de¤il, Diyarbak›r, ‹mral› ve Ankara’n›n gösterilmesi; ‹mral›’dan da PKK’ye, Kürt sorununda somut ve kal›c›l›¤› güvence alt›na al›nm›fl kazan›mlar elde etmeden (örne¤in Anayasa de¤iflikli¤i ve genel af gibi) silah b›rak›lmamas› ça¤r›s› yap›lmas› Amerikan çözümünün de gelece¤ini zora sokuyor. Bu koflullar alt›nda Erbil’den PKK’nin onay› olmadan ç›kacak bir silah b›rakma ça¤r›s›n›n, ABD’nin Irak Kürdistan› ile Türkiye aras›nda kurmaya çal›flt›¤› köprünün inflas› için halkla iliflkiler faaliyeti d›fl›nda bir ifllevi olaca¤›n› söylemek zor görünüyor. TSK ve milliyetçi kesimler ise pusuda bekliyor. Yerel seçimlerde Kürtlerin AKP’ye teslim olmamas›n› üzerine “tavizlerle bir yere var›lm›yor aksine bölücülük yük-

Kürt halk›n›n, kendini yok sayarak çeflitli mutabakatlara varanlar› sand›kta ve sokakta bozguna u¤ratmas› siyasi dengeleri de sarsabilir. Bozulan hesaplar›n, mutabakatlar› da¤›tmas› TSK-AKP-ABD iliflkilerinde çeflitli sars›nt›lara neden olabilir

12


S‹YASAL GÜNDEM seliyor” propagandas›yla Fethullahç›-liberal tezlerin karfl› cephesini kuruyorlar. MHP’nin yükselifli -ve CHP’nin MHP’den farks›z kimi ç›k›fllar›- karfl›s›nda oylar›n›n milliyetçi saiklarla eriyebilece¤ini gören AKP aç›s›ndan sürecin tüm sorumlulu¤unu alarak Amerikanc› “çözüm” ad›na “cesur” ad›mlar atmak hiç de kolay görülmüyor. Zaten sorumlulu¤u alsa dahi milliyetçilere kaybetti¤i oylar› Kürtler’den telafi etmesi k›sa vadede mümkün görünmüyor. AKP içinde de Cemil Çiçek gibi milliyetçi kökenli isimler ile Gülenciler aras›ndaki daha da görünür hale gelen gerilim ve Erdo¤an-Çiçek at›flmas› yeni siyasi krizlerin iflaretçisi olarak dikkat çekiyor. TSK’n›n y›ll›k de¤erlendirme toplant›s›nda ‹lker Baflbu¤ taraf›ndan dile getirilen “Türkiye halk› aç›l›m›” ile ordu yeniden devreye giriyor. Baflbu¤’un Anayasa’da kimliklerin yer alamas›n›n mükün olmad›¤›n› aç›klamas› bu süreçte inisiyatif alan TSK’n›n pazarl›¤› bafllatmas› anlas›na geliyor. Bu kadar fark› belirleyenler nedeniyle önümüzdeki 2 y›l boyunca Kürt sorununda aç›l›mlarla sertleflmelerin arka arkaya, hatta ayn› anda gündeme geldi¤i bir süreç yaflanabilir. Ölüm kuyular›n›n aç›larak “devri sab›k”lar›n hapse at›ld›¤› bir dönemde polisin Amara’da yeni cinayetlere imza atmas›, ‹lker Baflbu¤’un ‘Türk de¤il Türkiye halk›’ dedi¤i saatlerde DTP’ye yönelik bir intikam operasyonunun bafllat›lmas› bahsetti¤imiz gidiflin tipik bir örne¤i olarak de¤erlendirilebilir. Bu dönemde Amerikanc› “çözüm” noktas›ndaki kimi giriflimlerin sadece yükselen Kürt hareketinin elinin güçlenmesi nedeniyle de¤il yükselen milliyetçi floven ç›k›fllarla ve AKP’nin faflist kitle temelini kaybetmeme kayg›s›yla tökezledi¤i dönemlere tan›k olabiliriz. Bu aç›dan Kürt sorunu Türkiye’de temel bir kriz ekseni olarak yaflanmaya devam edecektir. Kürt sorunu ekseninde düzen saflar›nda belirginleflen gerilimler Ergenekon sürecini de etkileyecektir. Bugüne kadar gelinen nokta hem liberaller hem de ulusalc›lar taraf›ndan genellikle “AKP’nin zaferi” olarak tan›mlanmakta ve bu neticeye ba¤l› olarak memnuniyetler ve flikayetler dile getirilmektedir. AKP ve AKP destekçileri Ergenekon Operasyonlar›n› “çetelerle savafl” olarak seçim sürecinde de de¤erlendirmifl, kimi sol ve ulusalc› kesimler de operasyonu “Cumhuriyet’in tasfiyesi” olarak dile getirmeye devam etmifltir. Oysa gelinen noktada Ergenekon Savafllar›’n›n kontrgerillan›n yeniden yap›land›r›lmas› süreci olarak yafland›¤› daha fazla a盤a ç›km›flt›r. Bu süreçte bir taraftan TSK içerisindeki bir kesim kesin olarak tasfiye edilmifl ancak bu

‹lker Baflbu¤ döneminde TSK’daki retorasyonun ivme kazanmas›n›n politik sonucu, liberallerin beklentilerinin aksi yönde olacak, TSK’n›n siyaseti belirlemede eli güçlenecektir

13


S‹YASAL GÜNDEM tasfiye ile beraber yeniden örgütlenme sürecinde TSK tüm ipleri AKP’ye b›rakmam›flt›r. Genelkurmay hem operasyona geçit vermifl (yer yer bizzat yürütmüfl) hem de kimi “kurumsal” temsiliyeti olan isimlerin hapisten ç›kar›lmas›n› sa¤lay›p kendi kamuoyunu sakinlefltirmifltir. Bu noktada TSK kontrgerillan›n yeniden yap›lanma sürecinde inisiyatif almakta, bunu yaparken de kendi içinin restorasyonunu da sa¤lamaktad›r. Öte yandan Genelkurmay bir iç savafl ordusundan, uluslararas› operasyonel bir güç olma yolunda önemli ad›mlar atmaktad›r ve bu “baflar›l›” ad›mlar›n ABD yönetimi taraf›ndan “memnuniyetle not edildi¤i” de bas›na yans›maktad›r. Özetle sivil ve askeri taraflar›yla Türkiye kontrgerillas›n›n yenilenme sürecinde önemli mesafeler al›nm›flt›r ancak bu durum her iki taraf aras›nda gerilimsiz bir iliflkinin de¤il, aksine güç mücadelelerinin yükselmesinenin nedeni olabilecektir. Örne¤in AKP’nin bu dönüflüm sürecinde kendi siyasi hedeflerini öne ç›kard›¤› her geliflme (Sezer’in rektörlerini, Cumhuriyet mitinglerini ve laik hay›rseverlik faaliyetlerini mahkum etme çabalar› gibi) büyük gerilimler yaratmaya adayd›r.

‘Yeni Osmanl›c›l›k’ ve aktif tafleronlukta uzlaflma AKP’nin Ortado¤u’ya yönelik ABD projelerinin dumura u¤ramas›ndan sonra belirginleflen çizgisi “Yeni Osmanl›c›l›k” da denen “aktif tafleronluk” çizgisi oldu. AKP bir süre ABD’den rol bekleyen de¤il (pasif tafleronluk), emperyalist sistemde kendi rolünü tan›mlamaya çal›flan bir aktör olarak görünmeye çal›flt›.3 ABD emperyalizminin bölgeye dair planlar›n› daha “gerçekçi” gibi gösterilen hedeflerle revize etti¤i bir dönemde AKP, Yeni Osmanl›c› çizgiyle uyumlu olarak daha fazla rol talep etmeyi, gücünü toparlaman›n yolu olarak görebilir. ABD’nin özellikle Afrika’ya, Afganistan’a ve Karadeniz’e dair ajandas› do¤rultusunda AKP’nin “hoplay›p z›playaca¤›na” ve aktif görevler talep edece¤ine dair emareler hiç de az de¤ildir. ABD’nin Irak’tan çekilme plan›n›n Türkiye’ye çekilmek olarak gerçekleflece¤i tart›fl›l›rken Tayyip Erdo¤an’›n “ABD’ye bu konuda yard›mc› olunabilece¤ini” ABD’lilerden önce aç›klamas› ve Afrika sular›na gönderilen savafl gemisi bu e¤ilimin güncel görünümleri olarak de¤erlendirilebilir. Önce ABD D›fliflleri Bakan› Clinton’un ard›ndan da ABD Baflkan› Obama’n›n ziyaretlerinin Türkiye’nin aktif tafleronluk taleplerinin dikkate al›nd›¤›n›n iflareti oldu¤u ve bu taleplerle ABD stratejilerinin uyumlulaflt›r›lmas›n›n hedeflendi¤i konusunda kuflku yoktur. Bu

14

uyumlulaflt›rman›n önümüzdeki dönemdeki yans›mas›, Türkiye’nin yüzünü ABD’nin odakland›¤› bölgelere, yani Kafkasya-Asya hatt›na dönmesi olacakt›r. Afganistan’a ek muharip güç gönderilmesi, Pakistan’a dair kimi askeri giriflimlerde görev talebi, Ermenistan s›n›r›n›n aç›lmas›, enerji “güvenli¤i” konusu ve Karadeniz’deki ABD varl›¤›, Obama’n›n ajandas›ndaki gündemler olarak öne ç›km›flt›r. ‹srail ve Irak Kürdistan’› ile iliflkilerin “normallefltirilmesi” Ortado¤u’ya dair talepler olarak güncelli¤ini koruyacakt›r. Egemen s›n›flar›n ABD’nin taleplerine dair büyük bir uzlaflmazl›k yaflamayaca¤›, ABD Baflkan›’n›n ziyareti s›ras›nda topluca yürütülen “Obamania” kampanyas›yla anlafl›lm›flt›r. Hatta düzen içi muhalefetin zaman zaman kimi gündemler konusunda (‹srail ve ‹ran ile iliflkiler) hükümeti ABD taleplerini yeterince yerine getiremedi¤i için elefltirmesi sürpriz say›lmamal›d›r.

Düzen içi k›r›lmalardan devrimci depremler yaratmak Yerel seçimlerin en önemli sonuçlar›ndan birisi AKP’nin üç misyonunun da derin yaralar ald›¤› ve art›k durdurulamaz bir güç olmad›¤›d›r. Bunun fark›nda olan çeflitli güçler için “bast›r al” devri bafllam›fl say›labilir. Bu yaz› kaleme al›nd›¤› s›rada bu do¤rultuda bir dizi örnek yaflanm›flt›r:


S‹YASAL GÜNDEM Rasmussen’in NATO Genel Sekreterli¤i adayl›¤›na milliyetçi ve ‹slamc› kitlenin hofluna gidecek itirazlar gelifltiren Erdo¤an’›n ikinci “one minute” giriflimini Obama’n›n durduruflu; sermayeler aras› mücadelede hükümetin önemli bir silah› olan vergi idaresinin özerklefltirilmesi konusunda IMF’ye karfl› direncin yitirilmesi; Jandarman›n görev alan›n›n Valilikler kanal›yla polise devredilebilmesine olanak tan›yan yönetmelik de¤iflikli¤inin Genelkurmay taraf›ndan bas›n karfl›s›nda elefltirilmesi bu örnekler aras›nda say›labilir. AKP’nin durdurulamaz güç olmamas› bir taraftan da düzen içi siyasi ç›k›fllar› gündeme getirecektir. Sa¤da yeni aray›fllar›n (Mesut Y›lmaz, Süleyman Demirel, Abdüllatif fiener eliyle) çokça laf› geçse de, ‘bit pazar›na nur ya¤ma’ ihtimali k›sa vadede mümkün görülmemektedir. Zay›flayan AKP’nin karfl›s›nda güçlerini bir miktar art›ran SP, MHP ve CHP önümüzdeki dönemin güçlenme olas›l›¤› daha yüksek siyasi aktörleri olarak görünmektedir. Ancak bu seçeneklerin her birinin düzen aç›s›ndan en az AKP kadar kriz potansiyeli tafl›yan yönleri vard›r ve siyaset sahnesinde düzen içi çok kuvvetli bir alternatif ç›kar›lmas› hiç de kolay görülmemektedir. Bu koflullar alt›nda sa¤da yeni bir iktidar alternatifi için AKP’den kopufllar olmas› zorunlu görülmektedir. Bir taraftan da alternatif olma iddias›nda olan partilerin yeni dönemin ihti-

yaçlar›na uygun biçimde yeniden yap›land›r›lmas› çabalar› sürecektir. K›sacas› önümüzdeki dönem AKP’den kopanlar›n da katk›lar›yla, AKP’lilefltirilmifl (çizgisi ve kadrolar› emperyalist-kapitalist sistemin ihtiyaçlar›yla uyumlulaflt›r›lm›fl) bir siyasi özne yarat›lmas› çabalar› hiç bitmeyecektir. Yeni bir iktidar alternatifi yaratmaya dair çabalar sonuç vermedikçe düzenin AKP’ye mecburiyeti sürmektedir. Düzenin bu mecburiyetiyle cisimleflen siyasi krizinin, Kürt sorunu ve ekonomik kriz ekseninde derinleflecek olmas› devrimci siyasetin nesnel olanaklar›n› da artt›rmaktad›r. Bu iki konuda da düzen içi herhangi bir aktörün, arkas›nda genifl bir iktidar blo¤u oluflturaca¤› gerçekçi programlar, mutabakatlar gelifltirmesi kolay görünmemektedir. Bu nesnel olanaklara ra¤men solun ciddi bir ç›k›fl yapamamas›n›n sebebi tamamen özneldir. Türkiye solunun ve toplumsal muhalefetin genifl bir bölümünün AKP’nin erimeye bafllad›¤› gerilimli alanlara (kentsel dönüflüm bölgeleri, iflçi havzalar› vs…) soldan müdahalelerde bulunma iradesini gösterememesi ve buradaki tepkilerin gerici ve faflist kanallara akt›¤› not düflülmelidir. B›rakal›m bu alanlarda bulunmay› ve afla¤›dan tepkileri a盤a ç›karma çabalar›n›, krize karfl› eme¤in davas›n› savunacak herhangi bir temsili merkez dahi oluflturulabilmifl de¤ildir. Merkez oluflturmay› da bir kenara b›rak›rsak, söylem düzeyinde dahi “yerlerde sürünme” veya “yükseklerden uçma” durumu söz konusudur. Krizin yükü alt›nda ezilen y›¤›nlar, seçim süreci boyunca suyun paras›z olmas› gerekti¤ini, kent içi ulafl›m›n ticaretinin olamayaca¤›n›, her haneye asgari düzeyde do¤algaz sa¤lanmas› talebini, tafleron çal›flt›rman›n yasaklanmas› gereklili¤ini vs. -birkaç bölge hariç- solun ortak adaylar›ndan veya yukar›dan “büyük siyaset” kuran sosyalistlerden ve hatta sosyal demokratlardan de¤il, AKP d›fl›ndaki sa¤c› adaylardan dinlemifltir. Geleneksel sermayenin temsilcili¤ine soyunan CHP’nin, SP ve MHP gibi sa¤ partilerin seçim siyasetlerinin merkezine kriz, yoksulluk ve iflsizlik gibi konular yerleflirken, solun neredeyse Kürt sorunuyla s›n›rl› programlarla yetinmesi veya Cumhuriyet’in korunmas› ihalesinin kendisine kald›¤› yan›lsamas›yla siyasete müdahale etmeye çal›flmas› büyük bir baflar›s›zl›kla sonuçlanm›flt›r. (Bir istisna olarak alg›lanabilecek olan, DTP’nin Kürt illerindeki baflar›s›nda solun anlaml› bir katk›s› olmad›¤›n› rahatl›kla söyleyebiliriz.) Genel olarak düzenin ve özel olarak da siyasi iktidar›n bu kadar içinden ç›k›lmaz krizlerle bo¤ufltu¤u bir dönemde solun baflar›s›zl›kla malul çizgilerde ›srar et-

15


S‹YASAL GÜNDEM

Bakmay›n a¤lad›¤›na, bir hesab› var! Seçim sonras› Fethullah Gülen cemaatinin kimi ad›mlar› önümüzdeki günlerde dikkat çekici siyasi geliflmeler yaflanabilece¤inin iflaretini verdi. Gülen cemaatinden etkili isimler seçim baflar›s›zl›¤›n› Tayyip Erdo¤an’›n liderli¤ine yükleyen aç›klamalarda bulunurlarken, AKP’ye yönelik “de¤iflim” talebini fazlaca dile getirmeye bafllad›lar. AKP içerisindeki en önemli ekiplerden olan Gülen cemaatinin gazetesi olan Zaman’da, yer yer elefltirilerin dozunun fliddetlenmesi ve CHP içinde dönüflümün ›fl›¤›n›n görüldü¤üne dair “pozitif” de¤erlendirmelerin dahi yer almas› dikkat çekti. Gülen bir taraftan da ABD’den yapt›¤› “irtica tehdidi hortlat›labilir, inananlara yönelik komplolar gündeme gelebilir” tarz›ndaki aç›klamalarla kadrolar›n› teyakkuza geçiriyor ve “saf”lar›n› s›k›laflt›rmaya çal›fl›yor. Bu hamlelerle Gülen hem AKP içinden ve “d›flar›dan” gelmesi muhtemel tehditlere karfl› önlem al›yor hem de siyaset sahnesinin olas› bir yeniden yap›lanmas›na kadrolar›n› haz›rl›yor. Sa¤da ve “solda” çeflitli partileri destekleyerek 28 fiubat dahil her dönem iktidar olanaklar›ndan faydalanmay› bilen Gülencilerin hamleleri aras›nda Zaman gazetesinin popülerlefltirilmesi de yer al›yor. Cemaat önümüzdeki günlerde bir kampanya bafllatarak gazetenin okur say›s›n› 1 milyona ç›karmay› hedefliyor. Bu hamlenin yans›mas›n›n evlerin, apartmanlar›n kap›lar›n›n alt›ndan at›lan Zaman gazetesi say›s›n›n artmas› olaca¤› bekleniyor. Bu gibi gerici operasyonlara karfl› “Evine, soka¤›na gericili¤i sokma” tarz› savunmaya yönelik kampanyalar›n yan› s›ra, evlere ve sokaklara, bilimin ve halk demokrasisinin de¤erlerini tafl›mak da önem tafl›yor .

16

me lüksü yoktur. Kürt sorunu ve ekonomik kriz gündemleri baflta olmak üzere, süreci sol ç›k›fllarla sarsmak mümkün ve zorunludur. Bu “sol ç›k›fllar›n” çeflitli gündemler çerçevesinde hareket noktalar› flu flekilde özetlenebilir:

1. Kürt sorununda demokratik halkç› çözüm Gerçekte hiçbir sorunu çözmeyen, pragmatik ad›mlarla durumu idare eden ve durumu idare etmek ad›na asl›nda toplumsal gerilimlerin tohumunu atan Amerikanc›-tarikatç›-liberal çözümlere karfl› devrimciler “demokratik halkç› çözüm”ü savunmal›d›r. Bu çözümün acil talebi halk›n aç›k ara farkla seçilmifl temsilcilerinin kay›ts›z flarts›z çözümün öznesi olarak kabul edilmesidir. Çözümün Erbil’de ve Washington’da de¤il Diyarbak›r’da ve Ankara’da aranmas›d›r. Ve “hizmet siyaseti” yapmakla böbürlenen iktidardan, bölgenin geliflmesi için yat›r›m teflvikleri gibi sermayeye kaynak aktaran ve hiçbir ifle yaramayan mekanizmalar›n de¤il kamu yat›r›mlar›n›n devreye sokulmas›n›n talep edilmesidir. Kuflkusuz demokratik halkç› çözümün gerçek teminat› Kürt ve Türk halklar›n›n mücadeleleri ekseninde yeniden kardeflleflmedir. Daha önce Kürt sorununa ulusalc› ideolojik hegemonya alt›nda oldukça so¤uk bakan kimi toplumsal kesimlerin, AKP’nin bölgede onurlu bir mücadele sonucu silinifli üzerine k›smi bir duygudafll›k hissettikleri gözlenebilmektedir. Bu pozitif durumun gelifltirilmesi veya en az›ndan olas› milliyetçi provokasyonlara karfl› korunmas› için daha çok çabaya ihtiyaç vard›r. Bu çabalar›n bir bölümü elbette DTP’den bek-


S‹YASAL GÜNDEM lenecek, DTP’nin ekonomik krizde emekten yana daha çok ses vermesi, Kürt emekçilerin öfkelerini, tüm emekçilerin duyarl›l›klar›na seslenecek formda a盤a ç›karmaya çabalamas› önem kazanacakt›r. Bu konuda DTP’nin zafiyetlerini kavray›p, bunlar› ortadan kald›rmaya yönelik giriflimlerde bulunmas› k›sa vadede mümkün olmayabilir. Ancak DTP’nin kimi zafiyetleri gerekçe gösterilerek ortak duyarl›l›klar›n gelifltirilmesi yönünde devrimcilere düflen önemli görevler ihmal edilemez. Kürt illerinde sokaklarda öldürülen her bir genç, tutuklanan her bir çocuk, Kürt halk›n›n yaflad›¤› her zulüm karfl›s›nda bat›da yükselecek farkl› seslerin (belirli bir yap›sal s›n›r› olan DTP ve geleneksel çeperi d›fl›ndaki seslerin) kardeflleflme sürecinde etkisi daha büyük olacakt›r. Ki Kürt Hareketinin tutarl›-ekili bir bat› politikas›n›n bulunmay›fl›n›n yaratt›¤› sorunlar ancak solun böylesi bir hareket tarz›n›n bas›nc›yla afl›labilir.

2. Emperyalizme ve gericili¤e karfl› tavizsiz direnifl Emperyalizmin, özellikle de ABD emperyalizminin yeni ajandas› do¤rultusunda AKP’nin att›¤› ad›mlar›n karfl›s›nda egemen s›n›flar›n herhangi bir temsilcisinden söylem düzeyinde dahi köklü bir itiraz gelmemektedir. Bu yüzden bu konulardaki karfl› durufl sorumlulu¤u büyük oranda toplumsal muhalefetin, gerçek anti-emperyalist güçlerin omuzlar›nda olacak gibi görünmektedir. Somali’ye gemi gönderilmesi sürecinde hiçbir itiraz›n yükselmemesi, Davos krizi süresince muhalefetin AKP’nin ikiyüzlülü¤ünden çok ‹srail ile iliflkilerin gelece¤iyle ilgilenmesi ve Obama ziyareti s›ras›nda muhalefet partilerinin özel görüflme talebiyle s›raya girmesi bir mutabakata iflaret etmektedir. Kürt sorunu d›fl›nda emperyalizm ile iliflkilerde düzen içi muhalefetin hakiki bir direnciyle karfl›lafl›lmayabilir. Bu yüzden emperyalizme karfl› mücadelenin hakk›yla yerine getirilmesi, egemen s›n›flardan ba¤›ms›zlaflm›fl bir muhalefet çizgisi oluflturulmas› aç›s›ndan önem tafl›maktad›r. Bu aç›dan bak›ld›¤›nda hem anti-emperyalist mücadeleye ‹slamc›lar›n ortak edilmemesi hem de Kürt/Ermeni düflman› ulusalc› ç›k›fllar›n anti-emperyalizm olarak yutturulmamas› için pratik mücadele esnas›nda kal›n ve net çizgiler çekmek önemini korumaktad›r. ABD’nin “Il›ml› ‹slam modeli” kavram›n› kullanmaktan vazgeçmesine bak›l›rsa AKP’nin model ihrac› bir süre için bu kavram alt›nda gündeme gelmeyecek gibi görünmektedir.4 AKP’nin Hamas, Hizbullah ve hatta Sudan rejimini emperyalist sisteme dahil etme iddias› devam edecek gibi görünse de ABD’nin bu niyete nas›l yan›t verece¤i belirsizli¤ini korumaktad›r. Bu ulus-

lararas› görev talebi karfl›l›k görmese dahi, AKP iç siyasette ›l›ml› ‹slam çizgisini kullanacakt›r. Türkiye’de toplumsal gericili¤i köklefltirmek için çeflitli ad›mlar atmaya devam edecektir. AKP’nin bu süreçte yukar›dan müdahalelerden çok, CHP’nin çarflaf aç›l›mlar›ndan vs. de ald›¤› cesaretle, toplumun yoksul emekçi kesimleri aras›nda daha dipten bir gericilefltirme operasyonunu sürdürebilme olas›l›¤› yüksektir. Kriz nedeniyle ‹slamc› hay›rseverli¤in s›n›rlar›n›n daralmas› ve Saadet Partisi endiflesi AKP’nin tabanda daha kimlik eksenli bir gericilefltirme sürecini yürütmesine neden olabilir. Toplumu gericilefltirmeye yönelik ataklara karfl› çeflitli hamleler gelifltirilmesi zorunludur. Farkl› dinsel kimli¤e sahip olan halk kesimlerinin haklar› için ortak mücadelede buluflturulmas› da, okullarda gerici ajitasyona karfl› bilimi savunmak da, yerellerde özgürlefltirici yaz okullar› açmak da, tabandan örgütlenecek gerçek bir ayd›nlanma sürecinin mütevazi ad›mlar› olacakt›r.

3. Kapitalizmin krizine karfl› halk›n flartlar› Önümüzdeki dönem sol bir ç›k›fl yaratmak için en “elveriflli” ve dinamik gündem kuflkusuz kapitalizmin ölümcül krizi olacakt›r. Seçim öncesi yurt gezilerinde halktan f›rça yiyen Bakanlar ve seçim sonuçlar›n›n gösterdi¤i tablo iktidar partisi için alarm zillerinin çalmaya bafllad›¤›n› göstermektedir. Yukar›da da de¤inildi¤i gibi önümüzdeki günler sermaye içi elenmelerin kaç›n›lmaz oldu¤u ve bu elenmelerin çeflitli siyasi karfl›l›klar›n›n yaflanaca¤› bir dönem olacakt›r. Bu çat›flmal› süreçte emekçi s›n›flar›n tepkilerinin egemen s›n›flar›n kaybedenleri taraf›ndan so¤urulmas›na izin verilmemelidir. Bu noktada devrimcilerin elindeki anahtar halk›n hak mücadeleleri olmaya devam edecektir. Egemen s›n›flar›n herhangi bir kanad›ndan ba¤›ms›z bir sol ç›k›fl›n yolu Halk›n Haklar› mücadelesinden, bu mücadelenin saflar› netlefltiren meflru-militan eylem çizgisinden ve bu mücadelenin kurumsallaflt›r›lmas›ndan geçmektedir. ‹fl, bar›nma, çevre ve su hakk› baflta olmak üzere halk›n kriz karfl›s›ndaki tüm flartlar›na dair mücadelede vites büyütmek, bu mücadeleleri mekan/konu olarak çeflitlendirmek gerekmektedir. Sermayenin çeflitli kesimlerini memnun etmek için arka arkaya paketler açan ancak borç bata¤›na batan emekçileri suçlamakla yetinen AKP hükümetinin karfl›s›na kriz koflullar›nda ölüm kal›m mücadelesine mahkum edilen milyonlar›n kendi flartlar›yla ç›kmas›n›n Türkiye’nin siyasi atmosferini radikal biçimde de¤ifltirecek etkiler yaratabilece¤i unutulmamal›d›r. Artan iflsizlik, seçimler sonras› özellikle yaz aylar›nda kentsel dönüflüme h›z verilmesi, zamlanm›fl su fiyatla-

17


Yaflam› 1 May›s’larla özgürlefltirece¤iz! 1 May›s üzerine tart›flmalar emekçi s›n›flar›n ve hatta sosyalistlerin kazanmay› ne kadar unuttu¤unu gösterdi. Sol kazanmay› kitab›ndan ç›karmasayd›, Hükümet’in 1 May›s’› tatil etmesinin ard›ndan ezberi bu kadar bozulmazd›. Sosyalistler kendi aya¤›na kurflun s›kmaya çal›flmaz, Taksim’i ve Türkiye’nin dört bir yan›ndaki emekçi s›n›flara yasakl› meydanlar›n özgürlefltirilmesi ça¤r›lar›na karfl› “Simgelere takmayal›m”, “Alan fetiflisti olmamak laz›m”, “Önemli olan nerede kutlan›ld›¤›ndan çok ne söylenildi¤idir” gibi ak›l tutulmas›n› gösteren beylik laflar üretmezdi. Oysa “Simgelere tak›lmamak laz›m” derken 1 May›s’›n da bir simge oldu¤unu unutmuyorlar m›? 8 saatlik iflgünü mücadelesiyle bafllayan eme¤in büyük aya¤a kalk›fl›n›n simgesi oldu¤u, 1886 y›l›nda ABD 1 May›s ayaklanmas›n›n önderlerinin idam›yla bayraklaflt›¤› unutulursa 1 May›s’tan geriye ne kal›r? 1 May›s’› simgelefltiren 1886 devrimcilerinden Louis Ling’in flu sözleri de¤il midir: “Sizin yasalar›n›z›, nizam›n›z›, kuvvete dayanan yetkinizi tan›m›yorum! Bu yüzden as›n beni”. Ya da 1890’daki I. Enternasyonal toplant›s›nda karfl›l›¤›n› bulan August Sies’›n mahkeme heyetine flu hayk›r›fl› de¤il midir: “Bizi asarak iflçi hareketini, milyonlar›, yoksulluk içinde çal›flan milyonlarca kifliyi kendisine çeken bir hareketi yok edece¤inize inan›yorsan›z, durmay›n bizi as›n! Burada bir k›v›lc›m› yok edeceksiniz ama orada, önünüzde ve arkan›zda, her yerde baflka k›v›lc›mlar çakacakt›r.” O tarihten sonra dünyan›n dört bir yan›nda çakan k›v›lc›mlar de¤il midir çal›flma saatlerini 8 saate çeken, sosyal haklar› kazanan sonra durmay›p devrimler yapan, yenen, yenilen ama hiç sönmeyen? Yasalarla, mahkemelerle, kolluk kuvvetleriyle güvence alt›na al›nmaya çal›fl›lan bu köhne düzenin üzerine üzerine yürüyüflün simgesi de¤il midir 1 May›s? “Alan fetiflisti olmamak laz›m” derken herhangi bir alandan bahsedilmedi¤i nas›l unutulur? O alan› iflçi s›n›f› için önemli k›lan 1 May›s 1977’deki kontrgerilla katliam›ndaki yitirdiklerimiz de¤ildir sadece; ayn› zamanda tehdide ve katliama pabuç b›rakmayarak 1978’de o alana yeniden ç›kma iradesini gösteren devrimci iradedir. Taksim bu yüzden 1886 k›v›lc›m›n›n söndürülememesinin simgesidir. O k›v›lc›m daha sonra 1980 sonras› faflizmin karanl›¤›n› ayd›nlat›r Taksim’e ç›kan yokufllarda. 1 May›s’larda devrimci gençli¤in, iflçilerin ve kamu çal›flanlar›n›n parolas›d›r Taksim. 1989’da öldürülen Mehmet Akif Dalc›’n›n, 1990’da felç edilen Gülay Beceren’in gözlerindeki atefl 1886’dan beri sönmeyen k›v›lc›m de¤il midir? Ve o k›v›lc›m sayesinde Türkiye’de 1 May›s kutlamalar› yeniden yasallaflmam›fl m›d›r? Hadi hepsi unutuldu, 2004 y›l›nda yaflanan k›r›lma ile 1 May›s’› denetlenmifl alanlara hapsetmeye çal›flanlar›n hesaplar›n›n nas›l bozuldu¤u da m› görülmez? Tüm tehditlere ra¤men fiili bir miting olarak örgütlenen Saraçhane 1 May›s’› ile iflçi s›n›f›n›n yüzünü yeniden Taksim’e dönmesi sayesinde, 2005 y›l›nda yasakl› Kad›köy alan›n›n kazan›ld›¤›n› unutulabilir mi? Kad›köy kazan›m› ile yetinmeyip 2007 ve 2008’de Taksim’i kazanma mücadelesinin sonucu de¤il midir 1 May›s’›n Türkiye’de tatil ilan edilmesi? Bu yüzden Taksim’e ve tüm yasakl› alanlara girme iddias›, iflçi s›n›f›n›n “haf›zas›z”, “tarihsiz”, “iddias›z” b›rak›lmas›na karfl› bir direnifltir. Ama ayn› zamanda bugüne ve gelece¤e dair de bir çizgi önerisidir. 1 May›s iflçi s›n›f›n›n icazetsiz isyanlar›n›n, fiili-meflru-militan-kitlesel direnifllerinin simgesidir. Bu çizgi sayesindedir ki devletten Taksim d›fl›ndaki meydanlarda kutlamalar yap›labilece¤ine dair aç›klamalar gelmekte ve “Taksim ›srar›n› anlayamayan” sol gruplar baflka meydanlara ç›kabilmektedir. Bu çizgi sayesindedir ki iflçi s›n›f› 1 gününü sömürüden özgürlefltirmifltir. Tatil kazan›m›n› bu çizgiyi terk etmenin gerekçesi olarak kullanmak haf›zas›zl›k ve fluursuzluktur. fiimdi iflçi s›n›f›n›n hangi çizgide ›srar ederek kazanaca¤› bir kez daha berraklaflm›flt›r. Devrimciler sadece 1 May›s’ta de¤il mücadelenin her an›nda ve alan›nda fiili-meflru-militan-kitlesel çizgiyi savunmaya devam etmelidir.

18

r›n›n etkisinin bu aylarda daha fazla hissedilmesi, tar›mda yaz aylar›nda yaflanmas› beklenen büyük sorunlar (özellikle ürünlere verilecek çok düflük fiyatlar), önümüzdeki dönem s›n›flar mücadelesinin en net çat›flma konular› olacakt›r. Bu konular etraf›nda acil bir hareket plan› ç›kar›lmas› gerekmektedir. Borçlanma tüm emekçilerin giderek büyüyen ortak sorunu olarak hak mücadelelerinin en temel konular›ndan biri olmaya adayd›r. Bu noktada kredi kartlar› ve köylülerin kredi borçlar› k›r ve kent emekçilerinin ortak mücadele gündemi haline getirilebilir. Böylesi bir süreçte, toplumsal dinamikler bu kadar hareketlenme e¤ilimindeyken, devrimcilerin görevi, sadece bu gündemleri görünür k›lmakla s›n›rl› olamaz. Krize karfl› çeflitli flartlar etraf›nda yürütülecek mücadelelerinin gerçek bir kitle temeline kavuflturulmas› bugünün en somut ödevidir. ‹flten ç›kart›lanlar›n ilk reflekslerini kucaklamak, iflsizleri (özellikle de genç iflsizleri) ifl talebiyle bir araya getirmek; su ve bar›nma hakk› gibi hak mücadelelerini, iflsizli¤in beraberinde getirdi¤i yoksullu¤a karfl› talepleri kad›nlar›n omuzlamas›n› sa¤-


S‹YASAL GÜNDEM

‹lerici emek örgütleriyle sosyalistlerin Taksim mücadelesi sonucu 1 May›s’›n tatil ilan edilirken, hükümet gerçekte baflka hesaplar peflinde. AKP, 1 May›s’›n tatil olmas›n›, Hak-‹fl ve Türk-‹fl’in “sosyal dialogcu” çizgisine ba¤layarak, tam da kriz döneminde fiili-militan mücadeleyi mahkum etmeye çal›fl›yor. Sol bu hesaba güç vermemeli, kazand›ran çizgiyi gelifltirmelidir

lamak; tar›mda neoliberal dönüflümün, kredi borçlar›n›n ve su kaynaklar›n›n gasp›n›n y›k›ma sürükledi¤i k›r yoksullar›yla buluflmak için belirli bölgelerde somut programlar ç›karmak; bu benzeri ad›mlar› atarken iradi bir flekilde örgütlenen mücadeleler d›fl›ndaki tepkiler karfl›s›nda yap›c›, destekleyici ve cesaretlendirici ad›mlar atmak tarihsel bir sorumluluk olarak önümüzde durmaktad›r. Bu sorumlulu¤un omuzlar›m›zda olmas›na neden olan genifl yoksul emekçi kesimlerle belirli bir program etraf›nda temas kurma deneyimimizi, yarat›c›, kapsay›c› ve esnek yaklafl›mlarla kuvvetlendirmek gerekti¤i ak›llardan ç›kar›lmamal›d›r. Özetle, 2002 sonras› yeninden yap›lanma sürecinin lokomotifi AKP iç içe geçmifl birçok krizle bir arada bo¤uflmak zorundad›r ve bu yüzden yeniden yap›land›rma yetenekleri giderek körelmektedir. Böylesi bir kriz ortam›nda kimi zaman düzenin tüm kesimlerini içeren emek ve halk düflman› ulusal mutabakatlarla kimi za-

man da düzen içi büyüyen çat›flmalarla karfl› karfl›ya kalaca¤›m›z zorlu bir dönemden geçilecektir. Bu zorlu dönemin dinamiklerini kavramak, do¤ru yerlere mevzilenmek, ›srarla ve sab›rla bu mevzileri çeflitlendirmeye, güçlendirmeye çal›flmak yaflanacak k›r›lmalardan devrimci depremler yaratman›n bafll›ca kofluludur.

Dipnotlar 1 Bkz. “Yeni Sömürgecili¤in Krizi Olarak AKP”, Halk›n Devrimci Yolu, 1.say›, Ocak 2009 2 Yolsuzluk temas›, seçim süresince CHP ve MHP taraf›ndan s›kça kullan›ld›¤› biçimiyle, asl›nda sermayeler aras› kay›rmalara son verilmesi ve sermaye için adil paylafl›m› ifade etmektedir. Yoksullu¤un kayna¤›n›n kapitalizm de¤il, kapitalizmin do¤ru (rekabet kurallar›na uygun) iflletilmemesi olarak gösteren yolsuzluk temas› uzun dönem neoliberal dönüflümün meflrulaflt›r›lmas› için uzun dönemden beri Dünya Bankas› taraf›ndan kullan›lm›fl, kulland›r›lm›flt›r. Dolay›s›yla CHP ve MHP’nin yolsuzluk söylemleri, s›n›flar aras› kaybedenler ittifak› kurulmas› için bir aray›fl› ifade etmektedir. 3 AKP’nin bu hevesinin en bariz ve uç örne¤i “HAMAS’› uluslararas› sisteme dahil ederek uyumlulaflt›rmak” olarak göze çarp›yor 4 Il›ml› ‹slam Modeli kavram›n›n kullan›lmas› bir kenara b›rak›l›rken, Obama ziyaretiyle popülerlefltirilen “Model ‹flbirli¤i” kavram›n›n gelece¤i flimdilik belirsizdir. Ancak kavram›n niyet olarak yeni sömürgecilik iliflkilerinde yeni bir modeli ifade etmesi oldukça önemlidir.

19


Yerel seçim süreci ve sol Devrimciler, seçim sürecini ne uzaktan izledi ne de halk›n sosyalistlere güvensizli¤ini besleyen imkâns›z giriflimlere kalk›flt›. ‹lk kez bir seçim sürecine, halk›n ba¤›ms›z ç›karlar›na dayal› bir politik-pratik çizgiyi temel alan müdahale biçimleriyle de dâhil olunabilece¤i ve bu do¤rultuda somut hedefler belirlenebilece¤i a盤a ç›kar›ld›

Y

erel seçimler, beklendi¤i gibi genel seçim havas›nda gerçekleflti ve gerek sand›ktan ç›kan sonuçlarla, gerek bu sonuçlara yol açan toplumsal-siyasal saflaflma eksenleriyle, gerekse çeflitli siyasal güçlerin bu saflaflmalar karfl›s›ndaki konumlan›fllar›yla ülke siyasetinin yak›n vadedeki seyrine iliflkin önemli bir referans noktas› oldu. En belirgin sonuç 29 Mart seçimlerine kadar hep ç›k›fl e¤iliminde olan AKP’nin inifle geçti¤idir. Türkiye’nin siyasal haritas›na bak›ld›¤›nda AKP aleyhine sars›nt›lar›n yafland›¤› üç fay hatt› görülecektir: Birincisi, Kürt sorununda, inisiyatifin ve temsil merciinin PKK ve DTP’den AKP’ye transferini hedef alan liberal-kültürel

20

aç›l›m ile kirli savafl sentezi bir neoliberal asimilasyon ve tasfiye çizgisinin Kürt illerinde yaratt›¤› saflaflmad›r. Kanl› b›çakl› has›mlar› dâhil bütün egemenleri arkas›na alarak Kürt Hareketi’nin karfl›s›na ç›kan AKP, bu saflaflmada kaybeden taraf olmufltur. Diyarbak›r’› alma hedefiyle yola ç›kan AKP, Van ve Siirt belediyelerini de kaybetmifltir. Sonuç basitçe AKP’nin kayb› olmam›fl, ayn› zamanda oligarflinin Kürt siyaseti iflas etmifl ve ABD’nin bölgesel tasar›mlar› da zora girmifltir. Kürt sorununda çözüm adresinin Erbil de¤il Diyarbak›r, muhatab›n AKP de¤il DTP oldu¤u görülmüfltür. AKP’nin Kürt illerinde ifle yaramayan kültürel aç›l›mlar›, milliyetçi muhafazakar taban›n yo¤unlaflt›¤› ‹ç Anadolu da


ise tersten bir etkide bulunmufl, milliyetçi oylar MHP’ye kaym›flt›r. Yani AKP ne ‹sa’ya ne de Musa’ya yaranabilmifltir. ‹kincisi, iktidar kibrine kap›lan ve kriz koflullar›nda kendi öz-taban›n› kay›rmaya yönelen AKP’nin gerici-faflist (ayr›mc› ve d›fllay›c›) yüzünü art›k aç›k bir flekilde göstermesi sonucu, toplumsal yaflam›n gericilefltirilmesine iliflkin kayg›lar›n pekiflmesi ile sahil fleritlerinde ve büyük kentlerde yaflanan saflaflmad›r. AKP’nin sahil fleritlerinden silinmesinde ve büyük kentlerde ciddi gerilemeler yaflamas›nda bu saflaflman›n etkisi büyüktür. Üçüncüsü ve sosyalistler aç›s›ndan en kritik olan› da, ekonomik krizin y›k›m› alt›nda neoliberal politikalar›n sonuçlar›n› iflsizlik, temel ihtiyaçlara yap›lan zamlar

ve somut hak gasplar› biçiminde yaflayan iflçi kentleri/havzalar›nda a盤a ç›kan saflaflmalard›r. AKP kimi iflçi kentlerinde kaybetmifl, yeniden kazand›¤› Kayseri, Denizli gibi iflçi kentlerinde de 10-15 puana kadar ç›kan önemli oy kay›plar› yaflam›flt›r. ‹stanbul ve Ankara’da kentsel dönüflüm programlar› nedeniyle y›k›mlar›n ve/veya bar›nma hakk› mücadelelerinin gündeme geldi¤i ilçelerde de AKP ya kaybetmifl ya da ciddi oy kay›plar› yaflayarak k›l pay› kazanm›flt›r. DTP’nin Kürt illerindeki baflar›s› ve AKP iktidar›n›n ezici psikolojik üstünlü¤ünün ortadan kalkmas› bir kenara b›rak›l›rsa, bu fay hatlar›n›n genel olarak sola de¤il sa¤a do¤ru bir hareketlenmeye yol açt›¤› görülmüfl-

21


YEREL SEÇ‹M

DTP bu seçimlerde tart›flmas›z bir baflar› kazand›. Gerek Kürt illerinde sa¤lad›¤› oy art›fl› gerekse de kazand›¤› belediye say›s›ndaki art›fl DTP’nin kazand›¤› baflar›n›n aç›k kan›tlar›d›r. Kürt nüfusu yo¤un illerde (Diyarbak›r, Mardin, Siirt, Bitlis, Bingöl, fi›rnak, Hakkari, Van, Ardahan, Kars, A¤r›, Mufl, Tunceli, Batman, Urfa, I¤d›r) seçmen say›s›nda %13.4 art›fl olmas›na ra¤men, AKP’nin oylar› genel oy oran› içinde %14’lük düflüflle 170 bin azalm›flt›r. DTP ise kendi oylar›na göre %82, genel oy oran›na göre %13’lük yükseliflle oylar›n› 640 bin artt›rm›flt›r. 2004’te 1 büyükflehir, 3 il, 32 ilçe belediyesi kazanm›flken; bu seçimde 1 büyükflehir, 7 il, 50 ilçe belediyesi kazanm›flt›r. AKP’nin yard›mlarla yüklendi¤i Tunceli’de, DTP seçimi yeniden kazansa da, AKP’nin oylar›n› yaklafl›k 14 puan art›rmas› dikkat çekmifltir.

tür. DTP, Do¤u’da ezici bir üstünlük elde ederken Bat›’daki Kürtlerin ‹slamc› partilere yönelmesini engelleyememifl ve oy kaybetmifltir. Kürt sorununda devlet politikas›n›n iflas›n› ve Kürtlerin temsilcisi olarak muhatab›n kendisi oldu¤unu tescillemifltir ama bu baflar›ya milliyetçi kutuplaflman›n derinleflmesi de efllik etmifltir. Bu kutuplaflman›n Kürt göçü alan iflçi kentlerinde de AKP’nin gerileyifli karfl›s›nda MHP’nin yükselifle geçmesi fleklinde bir yans›mas› olmufltur. Krizin y›k›c› etkileri, emekçilerde s›n›f içi rekabet e¤ilimlerini tetiklemekte, Kürt ve Türk emekçilerin ç›kar ortakl›¤›na dayal› somut bir siyasetin ortaya konmamas› bu e¤ilimi güçlendirmektedir. Siyasete emek eksenli de¤il milliyetçi politikalar hâkim oldukça, iflini kaybeden ve yoksullaflan Türk emekçi, u¤rad›¤› y›k›mdan sermaye politikalar›n› de¤il kentin ekonomik olanaklar›ndan faydalanmak için gelen Kürt emekçiyi sorumlu tutabilmektedir. Kürt göçü alan illerde s›klaflan linç vakalar› bu e¤ilime yönelik önemli bir uyar› niteli¤indedir. CHP’nin s›n›rl› yükseliflinde ve yeniden bir iktidar alternatifi olarak tart›fl›lmas›nda ise Kemal K›l›çdaro¤lu flahs›nda simgeleflen “yolsuzlukla mücadele” eksenli siyasetin belirleyici etkisi olmufltur. K›l›çdaro¤lu, yoksullu¤un nedenini yolsuzluk yani bir kötü yönetim sorunu olarak tarif etmifl; yoksullar›n yaflam›nda, sermayenin ç›karlar›na dokunmadan hatta sermayenin ç›karlar›na daha iyi hizmet ederek bir iyileflme yarataca¤›n›n propagandas›n› yapm›flt›r. AKP’li yönetimleri belediye iflletmelerini kâr ettirmemekle, yeterince rant yaratmamakla ve var olan kaynaklar› da yaln›zca kendi yandafllar›na da¤›tmakla elefltirmifl; kendisinin kârl›l›¤› ve daha fazla rant yaratmay› temel alaca¤›n›, bunun için

22

gerekirse özellefltirme yapaca¤›n›, bu sayede de yoksullar› gözetebilecek bir kaynak yarataca¤›n› söylemifltir. Oysaki ekonomik kriz, emek ile sermaye aras›ndaki, insan ihtiyaçlar› ile kârl›l›k aras›ndaki uzlaflmazl›¤› çok net bir biçimde a盤a ç›karmaktad›r. Sonuç olarak, AKP’nin hem sermayenin bütün kesimlerine hitap etme hem de neoliberal (bütünüyle sermaye ç›karlar›n› temel alan) politikalar nedeniyle yoksullaflan emekçilerin r›zas›n› alma yetene¤inin s›n›rlar›na geldi¤i görülmüflken, sosyal demokrasi, yoksullara ve sermayeye ayn› anda hitap eden bu yönelimiyle yeniden ‘sermayenin yedek lasti¤i’ olabilece¤i beklentisini yaratmay› baflarabilmifltir. Sosyal demokrasinin bu yeni yönelimi, K›l›çdaro¤lu flahs›nda somutlaflsa da, vaktiyle Kemal Dervifl taraf›ndan “sosyal-liberal sentez”, yani sosyal bir yönü de olan liberalizm olarak telaffuz edilmifl ve bu seçimlerde ilk kez somut bir seçenek haline gelmeye bafllam›flt›r. Murat Karayalç›n da, daha halkç› bir dile sahip olmakla birlikte, sosyal-liberal sentez üzerine kurulu bir yerel yönetim program›yla seçimlere girmifltir. Krizin y›k›m› nedeniyle oluflan tepkileri ›rkç›-milliyetçi ya da sosyal-liberal kanallardan yeniden neoliberal politikalara yedeklemeye çal›flan bu sa¤ ç›k›fllar d›fl›nda, “cumhuriyetin kazan›mlar› ve yaflam tarz› kayg›s›” temelinde geliflen saflaflma, ikincil ve k›smi de olsa bir rol oynam›flt›r. Ne var ki, bu da, nüfusun yaklafl›k yüzde 30’luk bir bölümünü AKP karfl›s›nda sosyal demokrasi etraf›nda kenetlerken, emekçilerin gerici tahakküm alt›ndaki büyük ço¤unlu¤unu yaflam tarzlar› nedeniyle d›fllamakta ve gericili¤e teslim etmektedir. AKP’den kopan oylar›n esasen MHP, SP, DP gibi di¤er sa¤ seçenekler aras›nda pay edilmesi de bundand›r.


YEREL SEÇ‹M

Güçsüzlük ve politikas›zl›k k›skac›ndaki sol Seçim sürecine girilirken ilerici toplumsal muhalefetin çeflitli bileflenleri tam bir kriz içindeydi. Solun ana ak›mlar›n› temsil eden aktörler iç krizler, bölünmeler ve t›kan›kl›klarla bo¤ufluyordu. ÖDP parti içindeki iki kanad›n çekiflmeleri nedeniyle fiubat bafl›nda, yani tüm ülkenin seçim atmosferine girdi¤i bir zamanda ola¤anüstü kongreye giderek kendi kendisi ile u¤raflmay› tercih etti. TKP de, ilk baflta seçime sol birlik oluflturarak girme fleklinde bir tav›rla hareket ederken, istedi¤i birlik koflullar›n› bulamay›nca yol ortas›nda tav›r de¤ifltirip seçimlere tek bafl›na kat›lma karar› ald›. DTP ile y›llard›r sürdürdü¤ü ittifak›n›, adayl›k paylafl›m› konusunda a盤a ç›kan anlaflmazl›k nedeniyle bozunca, bugüne kadar Kürt Hareketi’nin gölgesinde siyaset yapan EMEP ayr›lmak durumunda kal›nca krize girdi ve tutarl›, anlafl›l›r bir tav›r oluflturamad›. Yine Kürt Hareketi’nin gölgesine s›¤›nmay› adet edinen ESP, SDP gibi yap›lar ve boykot ça¤r›s› yapma ya da ba¤›ms›z aday ç›kar›p kendi propagandas›n› yapma fleklinde tutum alan küçük gruplar da, en yak›n çeperleri d›fl›nda bir etki de¤eri olmayan çizgilerini sürdürdüler. ‹lerici emek örgütleri aç›s›ndan da durum iç aç›c› de¤ildi. ‹flsizlik rekor k›rarken, iflçi havzalar›ndan ard› ard›na iflyeri iflgalleri ve direnifl haberleri gelirken, bilim emekçisinden postac›s›na iflçi s›n›f›n›n güvencesiz ve örgütsüz kesimleri harekete geçerken emek örgütleri uykudayd›. Önceki y›l parti, sendika, meslek odas›, kitle örgütü vb. toplumsal muhalefetin genifl kesimlerini Herkese Sa¤l›k Güvenli Gelecek Platformu çat›s› alt›n-

da harekete geçiren taban dinamizmini de yitiren emek örgütlerinin bu hali, hem anlaml› bir birlik zemininin yitirilmesine hem de eme¤in sesinin flafl›rt›c› derecede k›s›k ç›kmas›na yol aç›yordu. Özetle, seçim sürecinde partiler, parti olman›n; sendikalar, sendika olman›n asgari koflullar›n› yerine getirmekten uzakt›. Bu durumda solun ve emek hareketinin, seçim sürecine etkin bir müdahalede bulunmas› beklenemezdi. Zaten as›l sorun da, manzaraya hâkim olan aç›k güçsüzlük hali de¤il bu güçsüzlü¤ün temelinde yatan politikas›zl›kt›. Asl›nda, yerel seçime giden süreç sol aç›s›ndan da önemli olanaklar bar›nd›r›yordu. Yerel yönetimlerin yaflamakta oldu¤u dönüflümün neoliberal sald›r›n›n temel unsurlar›ndan biri olmas› ve ekonomik krizin tam da yerel seçim arifesinde ad›m ad›m tüm hayat› etkileyecek biçimde harekete geçmesi, emek eksenli bir saflaflman›n nesnel temelini oluflturuyordu. Ayr›ca, genel siyasal düzlemin halk›n beklenti ve talepleri karfl›s›nda görece k›r›lganlaflt›¤› seçim öncesi süreçler, halk muhalefetinin etkisinde bir çarpan etkisi yaratarak çeflitli sand›k d›fl› kazan›mlara da olanak sa¤l›yordu. Devrimciler tam da bu nedenlerle, solun temel görevinin, halk› gerici saflaflmalardan kurtararak AKP iktidar›n›n ve bir bütün olarak egemen s›n›flar›n karfl›s›nda ba¤›ms›z bir siyasal güç haline getirmek oldu¤unu ve bunun yegâne yolunun halk›n hak mücadelelerinin yükseltilmesinden geçti¤ini ifade etmiflti. Çünkü ancak hak mücadeleleri yoluyla halk kesimleri, sermaye yanl›s› politikalar ve sadakac› neoliberal sosyal politika karfl›s›nda ba¤›ms›z ç›karlara sahip birleflik bir güç olarak kendini ifade edebilirdi. Gericilik karfl›tl›¤›, ancak dinci ge-

Kürt Hareketi y›llard›r pek çok belediyeyi elinde bulundurmas›na karfl›n, ilerici toplumsal muhalefetin referans gösterebilece¤i alternatif bir yerel yönetim prati¤i a盤a ç›karamam›flt›r. Bugün, alternatif bir yerel yönetim anlay›fl›ndan söz edilirken hala Fatsa deneyimi örnek verilmektedir. Oysa Kürt Hareketi, Fatsa deneyimi gibi örnek gösterilebilecek bir deneyim a盤a ç›karabilseydi, Bat›’daki etkisi çok daha büyük olur, sosyalistler ile Kürt Hareketi’nin birli¤i gerçek bir sinerji yaratabilirdi.

23


YEREL SEÇ‹M ricili¤in ard›ndaki s›n›fsal gerçekli¤i bilince ç›kartan böylesi bir mücadele yoluyla, belli bir yaflam tarz›n› savunan kesimlere daralm›fl bir mücadele olmaktan ç›karak gerici siyasetlerin etkisi alt›ndaki halk kesimlerini de kapsayabilirdi. fiovenizm karfl›t› mücadele ancak bu yolla mevcut toplumsal kutuplaflmay› k›rabilirdi. Bu yaklafl›m, emekçileri seçmene indirgeyen sand›k merkezli siyasetin (yasal particili¤in) ve sermaye egemenli¤ini güvenceye alan verili kat›l›m mekanizmalar›n›n s›n›rlar›na s›k›flmay› reddediyordu. Siyaset zeminini halk›n talep ve beklentileri karfl›s›nda görece k›r›lganlaflt›ran seçim süreci, ancak halk kendini gerçek bir güç olarak ifade edebildi¤i ölçüde, mücadelenin bir u¤ra¤› ve y›¤›nak noktas› olarak de¤erlendirilebilirdi. Hal-

k› gerçek bir güç haline getiren fley de ‘oy kullanma/kullanmama eylemi’ de¤il, kendi ba¤›ms›z ç›karlar›, bir baflka deyiflle haklar› için yürüttü¤ü mücadeleydi. ‹flyerinde, mahallede, sokakta, meydanda var olmayan bir siyasal tercihin/iradenin sand›¤›n kerametiyle oluflmas› hayaldi. Bu nedenle de seçim sürecinde, neoliberal politikalar karfl›s›nda hak mücadelelerini gelifltirmeyi, neoliberal yeniden yap›land›rman›n kurucu aktörü olan AKP iktidar›n› geriletmeyi temel alan ve ilerici muhalefetin birli¤ini de bu temelde sa¤lamaya çal›flan bir mücadele çizgisi izlenmeliydi. Sand›¤a da bu çizgi temel al›narak müdahale edilmeliydi. ‹lerici siyasal saflaflmalara temel olabilecek bir toplumsal saflaflma örgütlemeyi öneren bu yaklafl›m, ayn› za-

Solun ne yapmamas› gerekti¤i aç›s›ndan Hopa örne¤i üzerinde durulmaya de¤erdir. Befl y›l önce seçimin hangi taktiklerle al›nd›¤›na bak›lmad›; bir yerel yönetim program›na sahip olmaman›n s›k›nt›lar› de¤erlendirilmedi; partinin befl y›l boyunca ‘kol k›r›l›r yen içinde kal›r’ tutumuyla belediyeyi elefltirmekten kaç›nm›fl olmas› sorun edilmedi. Seçimin hemen öncesinde ise herhangi bir özelefltiri yap›lmadan, tek problem belediye baflkan› fleklinde tarif edilerek, çözümü baflkan aday›n› de¤ifltirmekle s›n›rlayan s›¤ bir yaklafl›m sergilendi. ÖDP’nin tüm sola ve Hopa halk›na verdi¤i ‘hediye’ bu sonuç oldu. Sonuçta yenilen sadece ÖDP olmad›, Devrimci Hareketin tarihsel birikimlerinden bir tanesi daha tüketilmifl oldu. ÖDP’nin bu befl y›l boyunca bafl afla¤› giden, Hopa’daki devrimcilerle sürekli sorun yaflayan ilçe örgütüne de, belediyesine de müdahale etmemesi, seçim sürecinde de devrimcilerin tüm ‘toparlama’ çabalar›n›n sekter yan›tlarla bofla ç›kart›lmas› örnek model olabilecek bir olana¤› sorumsuzca heba etmifltir. Seçim sonras›ndaki de¤erlendirmelere bak›ld›¤›nda da halka hesap verme anlay›fl›ndan uzak, durumu geçifltirmeye çal›flan küçük burjuva kibirlili¤inin, sorumsuzlu¤unun ›srarl› bir flekilde sürdürüldü¤ü görülmektedir.

24


YEREL SEÇ‹M manda yasal parti siyasetinin, emek eksenini geri plana itmenin ve geleneksel sendikal anlay›fl›n bir elefltirisini içeriyordu. Bu nedenle, söz konusu yaklafl›m sol birlik çabalar›nda ve birli¤in baflar›lamad›¤› durumda a盤a ç›kan ayr› tutum al›fllarda genel olarak benimsenmedi; devrimcilerin ve çeflitli istisnai yerel inisiyatiflerin mütevaz› çabalar›yla s›n›rl› kald›. Yasal parti siyaseti her seçim döneminde oldu¤u gibi yine kendi yap›sal krizini sergiledi ve sol partiler sand›kta gerçek bir seçenek olmamalar›na ra¤men öyleymifl gibi davranma hatas›na düfltüler. Birlik giriflimleri, güçlü bir toplumsal temele sahip tek güç olan Kürt Hareketi’nin kendini dayatt›¤› zeminlere dönüfltü. Bu durum, halk›n ilerici potansiyeli ile buluflamamakla malul sol yap›lar›n, bu temel sorunu aflmay› temel alan ve kendi gerçekliklerine uygun somut müdahale biçimleri gelifltirmelerinin önünde engel oluflturdu. Emekçilerin ba¤›ms›z ç›karlar›na dayanan pratik bir mücadele örgütlemeksizin güçsüzlü¤üne deva bulmak isteyenler ilkesiz ittifaklara, politik kimli¤ini korumak isteyenler de sekterli¤e yöneldiler. Yolun sonunda, sosyalistlerin etkisiz kald›¤› bir sürecin ard›ndan pek çok yap›n›n kendi varl›¤›n› sorgulad›¤› ya da yoklu¤unu kabul etti¤i trajik seçim sonras› de¤erlendirmelerine var›ld›.

Biz Var›z Platformu deneyimi Seçim sürecinde oluflturulmaya çal›fl›lan güç birlikleri, yukar›da bahsedilen zaaflar›n bas›nc› alt›nda gündeme geldi ve bu nedenle istenilen sonuç elde edilemedi. AKP iktidar›n›n yerel yönetim siyasetinin elefltirisini halk›n tepkileriyle ve halk›n güncel sorunlar›na yönelik çözüm önerileriyle birlefltiren alternatif bir yerel yönetim program› oluflturulamad›. “Biz Var›z” ad›yla kurulan ve bafllang›çta neredeyse tüm solun içinde yer ald›¤› platform, bu sorunu ne yaz›k ki çözemedi hatta kendi bünyesinde yeniden üretti. DTP’nin ça¤r›s›yla bir araya gelen gruplar, kitle örgütleri ve partiler, süreci neredeyse hiçbir anlay›fl ve program tart›flmas› yapmadan bafllatmay› zorlad›lar. Oluflturulmak istenen ‘çat›’n›n ‘temel’siz ifle yaramayaca¤› gerçe¤ini ihmal ettiler. Seçmen potansiyelinden dolay› platformun belirleyici ve sürükleyici gücü olan DTP, Kürt illerine dönük olarak haz›rlanan ve Kürt halk›n›n ulusal-demokratik taleplerine öncelikli yer veren program›n› birebir “Bat›” için de önerdi. Yani, solun DTP-AKP saflaflmas›n› temel referans olarak kabul etmesi istendi. Buna haliyle itirazlar olmas›na karfl›n, kimi gruplar›n Kürtlerin seçmen gücü nedeniyle bu yaklafl›ma boyun e¤meleri ya da bu politikaya gönüllü olarak angaje olmalar› sonucunda, “sol birlik” gerçek anlam›n› yitirdi ve ayr›l›klar gündeme geldi.

DTP’nin, Kürt seçmeni “AKP’den kurtarmak” üzerine kurdu¤u siyasetin, sonuçlarla da do¤ruland›¤› gibi, referandum havas›na giren Kürt illerinde sahici bir karfl›l›¤› vard›. Ancak bu siyasetin “Bat›’da” güçlü bir karfl›l›¤› olmad›¤› seçim sonras›nda bir kez daha aç›kl›¤a kavufltu. Sosyalistlerin ve Kürt Hareketi’nin birli¤inden bir sinerji a盤a ç›kaca¤› beklentisine karfl›n, ikisinin ayr› ayr› harekete geçirdi¤i kitlelerin aritmetik toplam›n›n dahi alt›nda sonuç elde edildi (Sosyalistlerin Kürt illerinde elde edilen baflar›daki katk›s› ise zaten sembolik düzeydeydi). DTP’yi destekleme pozisyonu ile yetinen, Kürt halk›n›n ulusal-demokratik talepleri üzerine kurulu bir programla hareket eden bir muhalefetin AKP karfl›s›nda tepkisel aray›fllar içinde olan “Kürt olmayan” iflsiz, yoksul kitleler aç›s›ndan bir seçenek olmas› anlaml› de¤ildi. Bu durumda do¤al olarak “Kürt olmayan” sol kitleler aç›s›ndan s›k›nt›l› bir durum ortaya ç›kt›. Sosyalistlerin etki alan›ndaki sosyal demokrat kesimler CHP’ye yöneldi. Ne var ki, “Biz Var›z Platformu”nun program› Kürt seçmeni de cezbedemedi ve Kürt seçmenin de AKP ve SP’ye yöneldi¤i görüldü. Kürt Hareketi ile sosyalistlerin birli¤inden bir sinerji yarat›lmas› ancak Kürt emekçi ile Türk emekçiyi ç›kar ortakl›klar› temelinde seferber eden, flovenizme ve gericili¤e karfl› mücadeleyi de bu çerçevede bütünlefltiren bir programla mümkün olabilirdi. Devrimciler, bu nedenle platform tart›flmalar›nda, Bat›’da neoliberalizme karfl› halk›n hak mücadelelerini öne ç›karan bir program oluflturulmas›n› önermifllerdi. Platformun program› gibi sand›k tavr› da somut koflullar gözetilmeksizin belirlenmeye çal›fl›ld›. Platformun her yerde seçime girmeye çal›flmas› gücünü aflan bir durumun ortaya ç›kmas›na, harekete geçmede daha bafltan sorunlar ç›kmas›na ve çeflitli yerelliklerin özgünlüklerinden kaynaklanan ayr›l›klara neden oldu. Oysa Platform olarak her yerde de¤il de “ortak baflar›n›n mümkün oldu¤u yerlerde” seçime girme yaklafl›m› esas al›nsa ve zaten s›n›rl› olan enerji bu bölgelere yo¤unlaflt›r›lsayd› az say›da yerde ama anlaml›-baflar›l› sonuçlar ortaya ç›kabilirdi. Bat›’da seçime DTP ad›yla girmenin Kürt olmayan taban› CHP’ye, DTP d›fl›ndaki bir adla girmenin ise Kürt taban› AKP’ye ve SP’ye itti¤i herkesçe bilinen ve ‘ortak baflar›y›’ pek çok bölgede olanaks›zlaflt›ran nesnel bir durumdu. Devrimciler bu nedenle ‘ortak baflar›n›n’ mümkün olmad›¤› yerlerde de seçimlere platform çat›s› alt›nda girme ›srar›na karfl› ç›kt›lar. Çünkü bu ›srar seçim sonuçlar›nda da görüldü¤ü gibi pek çok bölge-

25


YEREL SEÇ‹M de AKP’nin ve CHP’nin elini güçlendirerek, sol birlik giriflimleri aç›s›ndan halk nezdinde bir inand›r›c›l›k sorunu yaratm›flt›r. Burada Tunceli’de yaflananlara da de¤inmek gerekir. DTP d›fl›nda sosyalist yap›lar›n da güçlü bir etki alan›na sahip oldu¤u Tunceli’de, AKP’nin büyük mali kaynaklar›n aktar›ld›¤› yard›m kampanyalar› ile seçimlere yüklenmesini de gerekçe gösteren DTP, solu kay›ts›z flarts›z kendisini desteklemeye zorlam›flt›r. Listelerde sol bileflenleri geri plana itti¤i gibi, geçmifl dönemin de¤erlendirilmesi ve program tart›flmalar› yürütülmesine yönelik önerileri de önemsememifltir.1 Bunun sonucunda EMEP ittifaktan ayr›lm›fl, Dersim Demokratik Halk Dayan›flmas› da (DDHD) ba¤›ms›z aday ç›karm›flt›r. AKP’nin elini güçlendirmekle suçlanan DDHD seçimleri AKP’yi de geride b›rak›p ikinci s›rada tamamlayarak, DTP’nin solla kurdu¤u iliflkiyi gözden geçirmesi yönünde anlaml› bir uyar› niteli¤i de tafl›yan, kendi içinde önemli bir baflar›ya imza atm›flt›r. DTP ile kurulan ittifak›n anlaml› ve etkili sonuçlar›na Mersin Büyükflehir ve ilçe belediyelerine yönelik seçim çal›flmalar› örnek gösterilebilir. Kürt halk›n›n yoksulluk, iflsizlik, e¤itim, sa¤l›k, bar›nma haklar› gibi konularda nas›l bir mücadele ihtiyac› içinde oldu¤u ve bu eksende ortak mücadelenin ve yeniden kardeflleflmenin olanaklar›n›n elle tutulur hale geldi¤i görülmüfltür. Bu de-

neyim, gerek yap›lan çal›flmalar gerekse de al›nan sonuçlar aç›s›ndan da ‘ortak baflar›n›n’ ne anlama geldi¤ini ve CHP’nin de AKP’nin de ekme¤ine ya¤ sürmeyen taktiklerin izlenebilme becerisini göstermifltir.

TKP ve egemen saflaflmada ilerici dinamik aray›fl› Bir süredir solun ç›k›fl yolu olan mücadele hatt›n› ‘Osmanl›’ya dönüfl isteyenlere karfl› Cumhuriyetin kazan›mlar›na sahip ç›kanlar›n mücadelesini örgütlemek’ fleklinde tarif eden TKP’nin yerel seçim sürecindeki tavr› da ayr›ca incelenmeyi hak etmektedir. “Ya Osmanl›’ya Dönüfl Ya Sosyalist Cumhuriyet” ve “Durdurun” sloganlar›yla seçime giden TKP, AKP’nin temsil etti¤i ‘gerici, faflist, iflbirlikçi ve emek düflman›’ Osmanl›’ya dönüfl tehdidinin yaln›zca sosyalistler taraf›ndan durdurulabilece¤inin propagandas›n› yapm›flt›r. Ülke böylesi bir “felaketin efli¤inde” iken, CHP’yi çarflaf aç›l›m› vs. ile gericili¤e taviz vermekle elefltirerek kendince ‘CHP’cili¤in’ önünü kesmeye çal›flm›flt›r. TKP, “Türkiye Cumhuriyeti de Frans›z Devriminde oldu¤u gibi iflçiler emekçiler taraf›ndan kurulmufltur”2 gibi zorlama yorumlarla, bu siyasetinin s›n›f eksenli bir siyaset oldu¤unu iddia etse de, gerçek basittir. Felaket uyar›lar›yla harekete geçirilebilecek olan duyarl›l›k s›n›f eksenli duyarl›l›klar de¤il, aslolarak CHP taban›n›n


YEREL SEÇ‹M geleneksel duyarl›l›klar›d›r. Ça¤r› da CHP taban›na yönelik bir ça¤r›d›r. TKP’nin bu çizgisi, büyük ço¤unlu¤u sa¤›n etkisi alt›nda olan emekçi kitleleri kavrayamamakla malul oldu¤u gibi; egemen siyasetin dengelerini de¤ifltirecek bir güç olmad›¤› için bu dengelere müdahale ça¤r›lar› seslenilen kitleyi reel politik adrese, CHP’ye yönlendirmifltir. Sonuçta TKP’nin politikas›n›n CHP’ye pek zarar vermedi¤i hatta ifline yarad›¤› görülmüfltür.

ortaya koydu¤u hedeflerin hakk›n› vermek aç›s›ndan esasen baflar›s›zd›r. Ancak devrimciler, seçim sürecini ne uzaktan izledi ne de halk›n sosyalistlere güvensizli¤ini besleyen imkâns›z giriflimlere kalk›flt›. ‹lk kez bir seçim sürecine, halk›n ba¤›ms›z ç›karlar›na dayal› bir politik-pratik çizgiyi temel alan müdahale biçimleriyle de dâhil olunabilece¤i ve bu do¤rultuda somut hedefler belirlenebilece¤i a盤a ç›kar›ld›.

TKP’nin temel sorunu, siyasal önermelerini dayand›racak emek eksenli bir saflaflma örgütlemeye çal›flmak yerine, verili siyasal saflaflmalar› baz almas›d›r. ‹flçi s›n›f› hareketinin henüz bir güç olmad›¤› koflullarda mevcut saflaflmalardan, parti propagandas› ve kitlesel mitinglerle s›n›rl› bir eylem hatt›yla ilerici sonuçlar türetmenin mümkün olmad›¤› görülmektedir.3 Öyleyse emek eksenli bir siyasal saflaflma yaratmak için afla¤›dan mücadelelere giriflmek gerekmektedir ki TKP’nin siyaset tarz› ve genel kadro tipolojisi buna uygun de¤ildir. Bu nedenle de TKP dönüp dolafl›p verili saflaflmalar içinde konumlanmaya çal›flmakta, böylece niyeti solcuysa bile konumu sa¤c›laflmaktad›r.

Devrimciler seçim sürecinde, toplumsal çeliflkilerin ilerici yönünü öne ç›karmak için neoliberal politikalar karfl›s›nda hak mücadelelerini gelifltirmeyi, bu mücadeleleri k›smi de olsa kazan›mlarla buluflturmay›, neoliberal yeniden yap›land›rman›n kurucu aktörü olan AKP iktidar›n› geriletmeyi ve ilerici muhalefetin birli¤ini de bu temelde sa¤lamay› hedeflediler. Bu hedeflere ulaflma do¤rultusunda k›smi kazan›mlar› ve mevzi elde etmeyi önemsediler. Mevcut siyasal dengeler içinde kendine yer açabilecek ilerici-halkç› somut bir seçene¤in henüz olmad›¤› koflullarda bu hedefleri yak›nlaflt›racak yerel taktikler izledi ve her yerde aday ç›karmad›lar. Genel olarak “Gericilere, faflistlere, liberallere oy verme; Halk›n haklar› için mücadele et” slogan›yla hareket etti ve “ortak baflar›n›n mümkün oldu¤u yerlerde” sand›¤a yönelik çeflitli sol ittifaklarda kurucu rol oynad›lar.

Devrimcilerin yerel seçim deneyimi ve sonuçlar Devrimciler de gerek sürecin en baflar›s›z unsuru olan ilerici toplumsal muhalefetin bir parças› olarak gerekse

Yerel seçim sürecinde üniversitelilerin belediyelere yönelik özgün talepleriyle yürüttükleri eylem ve etkinlikler flafl›rt›c› bir etki yaratt›. Kentin önemli bir bilefleni olmalar›na ra¤men, a¤›rl›kla potansiyel müflteri olarak alg›lanan üniversiteliler “fiirket de¤il belediye istiyoruz, Müflteri de¤il ö¤renciyiz” slogan› ile bu zaafl› durumu tersine çeviren pratiklere imza att›lar. Ö¤renci Kolektifleri’nin burs kesintilerine ve fahifl ulafl›m ücretlerine karfl› yürüttü¤ü mücadele, gençli¤in sorunlar›n› kentin sorunuyla birlefltirmeyi baflard›.

Türk-Kürt geriliminin egemenlerce özel olarak k›flk›rt›ld›¤› Mersin ve ilçelerinde ‘yeniden kardeflleflme’ perspektifiyle DTP ile ortak çal›flma yürütülürken, Hatay’›n Dursunlu beldesinde ÖDP çat›s› alt›nda ve Rize’nin Pazar ilçesinde ÖDP ile ortak, Manisa’n›n Akhisar ilçesinde EMEP ve ÖDP’nin de içinde yer ald›¤› sol dinamiklerle ortak seçim çal›flmalar› örgütlendi. Devrimciler, mevcut siyasal dengeleri etkileyebilecek somut bir ilerici-halkç› seçene¤in bulunmad›¤› ve Gökçek’in AKP’nin yumuflak karn› durumuna geldi¤i Ankara’da ise Gökçek’e kaybettirme politikas›n› esas ald›lar. Sand›k tavr› konusunda da, “kentsel dönüflüm konusunda bar›nma hakk› meclislerinin inisiyatifini tan›yaca¤›n› ve halk›n onaylamad›¤› bir projeyi uygulamayaca¤›n› taahhüt eden” Murat Karayalç›n’a “oy verilmesi” ve karfl›s›nda aday ç›kar›lmamas› tavr›n› benimsediler. Ancak Karayalç›n’la ortak bir seçim kampanyas› düzenlemediler. Karayalç›n’a kefil olmad›, kendi ba¤›ms›z seçim kampanyalar›n› örgütlediler. Bunu do¤al bir gere¤i olarak da, Karayalç›n’a “destek” fleklinde bir sand›k tavr› ifade etmediler. Ankara’n›n yoksul mahallelerinde sa¤c›s›yla solcusuyla binlerce emekçiyi, Gökçek eliyle uygulanan neoliberal sald›r›lara karfl› bar›nma, su ve ulafl›m hakk› mücadeleleri çerçevesinde seferber eden devrimciler, yerel seçim sürecinde aslo-

27


YEREL SEÇ‹M

Bu seçimlerde birçok yerde hak gasplar›na dönük tepkilerin sonuçlar›n›n sand›kta belirleyici bir karfl›l›k buldu¤u da gördük. AKP’nin Sinop’u kaybetmesinde nükleer santral projesine karfl› geliflen kent muhalefeti, Samsun Tekeköy’ü kaybetmesinde ise termik santrale karfl› tepki etkili oldu.

larak emekçilerin ba¤›ms›z eylemini örgütlemeyi temel ald›lar. Binlerce kiflinin kat›ld›¤› toplant› ve mitinglerde herhangi bir partiye ya da partiliye inisiyatif vermediler, sand›ktan kim ç›karsa ç›ks›n halk›n haklar› için mücadele edeceklerine söz verdiler. Çokça elefltirilen bu tavr›n gerçek karfl›l›¤› Gökçek’in yaflad›¤› y›pranmada ve Karayalç›n’›n yenilgisine ra¤men bar›nma hakk› mücadelesinin durmadan yoluna devam etmesinde görülmelidir. Devrimcileri sand›k tavr› nedeniyle elefltirenler, halk› seçmen de¤il politik özne olarak kavrayan hak mücadelesi çizgisini görmezden gelerek, burjuva demokrasisinin ölçütlerini temel referans almak gibi bir hataya düflmektedir. Di¤er yandan, DTP ve çevresinde kümelenen çeflitli sol gruplar›n Ankara’da ortak aday ç›karmas› veya TKP’nin aday ç›karmas›, halk nezdinde de bir karfl›l›k bulmam›flt›r. ÖDP ve EMEP ise Ankara’da aday ç›karmamalar›na karfl›n herhangi bir politika deklere etmemifllerdir. Bu tav›rlar›n solun inand›r›c›l›¤›n› ve güvenilirli¤ini zedeledi¤i ortadad›r. Devrimciler solun temel görevini, halk› gerici saflaflmalardan kurtararak egemen s›n›flar›n karfl›s›nda ba¤›ms›z bir siyasal güç haline getirmek ve bunun yegâne yolunu da halk›n hak mücadelelerinin yükseltilmesinden

28

geçmek olarak tarif ettiler. Taktik olarak da de solun verili koflullar›n› göz önünde bulundurarak yine afla¤›dan sokak aralar›ndan at›lan ad›mlara a¤›rl›k verdiler. Seçim sürecinde bu perspektifle “Halk›n Haklar›” program› ekseninde yürütülen çal›flmalar üç temel noktada etkili olmufltur. Birincisi halk›n haklar› program›ndaki talepler, muhtar adaylar›ndan büyükflehir belediye baflkan adaylar›na kadar, soldan sa¤a birçok aday›n programlar›nda veya söylemlerinde yer alm›flt›r. Bu durum hak mücadelelerinin meflruiyet temelinin güçlenmesi aç›s›ndan önemlidir. Bu baflar› seçim sürecinden daha çok, uzun y›llara dayanan bir mücadele program›n›n seçim sürecine de tahvil edilmesiyle sa¤lanm›flt›r. ‹kincisi, seçim sürecinde yukar›da belirtilen ana politikaya ba¤l› olarak yerellere özgü farkl› taktikler izlenmesinin, ayn› anda farkl› toplumsal muhalefet bileflenleri içindeki ilerici e¤ilimlerle buluflma ve somut kazan›mlar elde etme olana¤› yaratt›¤› görülmüfltür. Üçüncüsü Halk›n Haklar› program›n›n “Halk›n fiartlar› Var” slogan› alt›nda ifllenen taleplerinin de sa¤lad›¤› olanakla özellikle muhtarl›k çal›flmalar›nda, canl›-politik bir kitle çal›flmas› yürütülmesi aç›s›ndan baflar›l› olunmufltur. Tüm bunlar›n yan›nda genç militanlar politik bir araç olarak sand›k ile tan›flt›lar. Hemflerilik, komfluluk, ak-


YEREL SEÇ‹M rabal›k, mezhep, cemaat gibi iliflki biçimlerinin belirleyicili¤ini ve kendi politik çizgilerinin bu iliflki biçimlerini “yarma” yetene¤ini s›nad›lar. Sonuç olarak, devrimciler bu süreçte politik söylemlerinin yayg›nlaflmas›n› sa¤lam›fl, iliflki a¤lar›n› geniflletmifl, baflar›l› baflar›s›z önemli deneyimler kazanm›fl ve mütevaz› kazan›mlar elde etmifltir. Kuflkusuz sözü edilen bu k›smi baflar›lar seçim atmosferinde topyekûn etkili olabilme ölçüsüne göre de¤il tercihen s›n›rlanm›fl hedeflere göre de¤erlendirilmektedir. Dönem takti¤inin bu olmas›n›n öznel s›n›rl›l›klar›n bir gere¤i oldu¤una yukar›da de¤inmifltik. Di¤er yandan gerek muhtarl›k çal›flmas›n›n öneminin geç kavranmas› gerekse Halk›n Haklar› program›n›n ilk defa aktif müdahil olunan bu seçim dönemine özgü bir siyaset olarak prati¤e dökülmesinde yaflanan acemilikler çok daha etkili olabilecek bir seçim çal›flmas›n›n s›n›rl› kalmas›na neden olmufltur. Devrimcilerin bütün çal›flma alanlar›nda gere¤ince seferber olamad›¤›, olanlar›n geç kald›¤›, izlenen temel politikaya yönelik sa¤lam bir haz›rl›k yap›lmad›¤› da bir kenara not düflülmelidir. Ayr›ca solun birli¤i için anlaml› bir zemin tarif eden devrimciler, do¤ruyu göstermekle yetinmemeli; bu birli¤in önünde engel olan sekterlik, kuyrukçuluk, dayatmac›l›k gibi, solun yap›sallaflm›fl sorunlar›n yaratt›¤› t›kan›kl›¤› aflabilecek müdahale biçimleri gelifltirmek zorundad›r. Önümüzdeki dönemde yak›c›l›¤›n› hissettirecek bir di¤er önemli sorun da, halk›n hak mücadeleleri içinde a盤a ç›kan politikleflme düzeyinin sosyal-liberal sentezle de hesaplaflacak geliflkinli¤e kavuflturulmas› sorunudur. Tüm bu eksikler ve zaaflar, sol içinde umut verici ve yol gösterici bir konuma eriflen devrimcilerin hedeflerini büyütürken, kendi eksikliklerini bilince ç›kararak silkelenmesini gerektirmektedir. Bu seçimin büyük foto¤raf› AKP’nin geriledi¤ini, halk›n bir alternatif göremedi¤ini ve yeni bir politikleflme sürecinin uçlar›n› gösteriyor bize. Foto¤raf›n ayr›nt›lar›nda ise ancak halk›n ba¤›ms›z ç›karlar›na dayanan bir politik hat yaratmay› önüne koyan bir bak›fl aç›s›n›n görebilece¤i birçok ders var. Devrimcilerin görevi bu ayr›nt›lar› yakalay›p devrimci bir halk hareketinin kalk›fl noktalar› haline getirmektir.

Dipnotlar: 1 Demokratik Haklar Federasyonu: Dersim Halk› Kazanm›flt›r, http://sendika.org/yazi.php?yazi_no=22965 2 TKP Genel Baflkan› Erkan Bafl: Ya Osmanl›’ya Dönüfl Ya Da Sosyalist Türkiye, 26 fiubat 2009, Birgün gazetesi 3 Kemal Okuyan’›n seçim de¤erlendirmesi de bu tespitle örtüflmektedir. Bkz. http://haber.sol.org.tr/yazarlar/12148.html

Seçimlerin en dikkate de¤er yanlar›ndan biri de kad›n mücadelesi aç›s›ndan ortaya ç›kan umutlu tabloydu. Baflta halk›n muhtarlar adaylar› olmak üzere genelde kad›n adaylar›n say›s›n›n fazla olmas›; krefl, e¤itim merkezi gibi kad›n taleplerinin muhtar ve belediye baflkan› adaylar›n›n programlar›nda yer bulmas› kad›nlar›n sürdürdü¤ü mücadelenin görünür hale geldi¤ini göstermesi bak›m›ndan anlaml›.

29


KR‹Z

S›n›f mücadelesi solu bekliyor 2008 Küresel Krizi, Türkiye’yi de ba¤›ml› ülkelerin hepsinin s›k›flt›r›ld›¤› kurt kapan›na düflen örnek ülkelerden birisi haline getirdi. Türkiye, iflgücünün dörtte birinin iflsiz; henüz bir iflte çal›flanlar›n›n yar›s›ndan fazlas›n›n kay›t d›fl› ve geriye kalan yar›s›n›n da ücretli/ücretsiz izin, k›sa çal›flt›rma gibi esnek çal›flt›rma biçimleriyle “mutlak açl›k yerine yar› toklu¤a raz› edildi¤i” bir ülke olarak topun a¤z›nda duruyor.


KR‹Z

2

008 y›l›nda dev ABD finans kurumlar›ndan yay›lan çöküntü, 2009 y›l›n›n ilk aylar›ndan bu yana dünya çap›nda gerçek bir yang›n› körükleyerek derinlefliyor. Uluslararas› Çal›flma Örgütü (ILO) taraf›ndan 2009 Ocak ay›nda yay›nlanan “Küresel ‹stihdam E¤ilimleri” raporu, art›k gerçekten Büyük Bunal›m tablolar› yaratmakta olan bu yang›n›n dünya iflçi s›n›f› aç›s›ndan yaratt›¤› y›k›m› tek bir cümleyle özetliyor: Dünya çap›nda büyük bir iflsizlik krizi. Dünyan›n en geliflmifl sanayi ülkelerini ve Alman çelik sanayi gibi yirminci yüzy›l bafl›ndaki 2. Sanayi Devrimi’nden bu yana dünya kapitalizminin motoru olan en geliflkin sanayi kollar›n› da içeren devasa üretim alan›, ancak 1930’lu y›llarla k›yaslanabilen derin bir durgunluk bata¤›na sapland›. Ancak bu henüz bafllang›ç. Kriz derinleflirken, Financial Times gazetesinin en önemli ekonomi köfle yazar› Martin Wolf’un geçen Aral›k’ta sarf etti¤i, “bütün dünya ticareti sistemi 1930’larda ol-

du¤u gibi parçalanabilir” sözleri, son G20 zirvesinde oldu¤u gibi, uluslararas› sermaye forumlar›nda yap›lan tart›flmalarda gerçek bir tehlike olarak hissedilmeye baflland›. ABD sermaye çevreleri, dolar egemenli¤inin çökmesi ihtimali hakk›nda ciddi endiflelere kap›lm›fl durumdalar. ABD’nin, Çin ve Almanya gibi ödemeler dengesi fazlas› veren ülkeleri, kendisi gibi aç›k veren ülkeler karfl›s›nda “merkantilist” bir siyaset1 izlemekle suçlad›¤› bir gerilim ortam› giderek yayg›nlafl›yor. Büyük kapitalist güçler, “neoliberal küreselleflmenin” s›n›rlar›na ulaflt›¤› bir anda kendi çözüm seçeneklerini ararken, 2008’de tüm dünyada ifl aramaktan henüz vazgeçmemifl olan iflçilerin, yani resmi iflsizlerin oran› yüzde 6’ya, toplam say›s› ise 190 milyon insana yükseldi. Sadece ifl bulmaktan umudunu kesmemifl olanlar› kapsayan resmi iflsizlik oranlar›n›n, gerçek iflsizli¤i önemli ölçüde maskelemesi bir yana, yine ILO’ya gö-


KR‹Z re, özellikle ba¤›ml› ülkelerde henüz iflini kaybetmemifl olan iflçilerin yar›dan fazlas› da insan onuruna yak›flmayan ücret ve güvencesiz çal›flma koflullar›nda istihdam edilmeye baflland›. ILO’nun 2009 iflsizlik tahminleri de son derece karanl›k: ‹yimser ve kötümser senaryolara göre, 2009 sonunda dünya çap›ndaki iflsizlik oran›n›n yüzde 6.1 (198 milyon insan) ile yüzde 7.1 (200 milyon insan) aras›nda de¤iflmesi bekleniyor. 2009’da ayr›ca 200 milyon insan›n da mutlak yoksulluk s›n›r›nda çal›flmaya devam edece¤i ve güvencesiz koflullarda istihdam edilen iflçilerin oran›nda önemli bir s›çrama yaflanaca¤› tahmin ediliyor. Uluslararas› kurumlar›n so¤uk resmi oranlar› asl›nda flunu gösteriyor: Resmi iflsizler, çal›flan yoksullar, güvencesiz istidam edilenler aileleri ile birlikte hesaba kat›ld›¤›nda dünya nüfusunun yaklafl›k yar›s› önümüzdeki y›l sefalet koflullar› içinde yaflayacak ve bu say› gelecek y›llarda daha da artacak. Dünya kapitalizmi 1990’l› y›llardan bu yana ola¤anüstü boyutlarda geniflletti¤i büyük proleterlefltirilmifl emek kitlesini, flimdiden h›zl› ad›mlarla ilerleyen sert bir de¤ersizleflme sürecine maruz b›rakmaya çal›fl›yor.

Ba¤›ml› Ekonomilerde Yolun Sonu

Durgunlu¤un finans kanal› cephesinde, finansal alandaki entegrasyon derecesi en yüksek olan ba¤›ml› ülkeler Wall Street’in çökmesiyle neredeyse eflzamanl› bir finansal kriz yaflad›lar. Örne¤in Singapur, Hong Kong, kimi Körfez ve Latin Amerika ülkeleri ile Lehman Brothers gibi iflas eden finans kurumlar›nda ya da çöken büyük ABD, ‹sviçre ve Britanya bankalar›nda yat›r›m› olan yükselen piyasalar, bu kurumlar›n zehirli ka¤›tlar›n›n batmas›n›n etkilerini birinci elden hissettiler. Bu kurumlarda büyük yat›r›mlara sahip olan Çin de ayn› nedenlerden dolay› finansal yat›r›mlar›nda ciddi bir de¤ersizleflmeye maruz kald›. Yani ani s›cak para kaç›fllar›n›n yarataca¤› çöküflten korunmak için yabanc› finans kurumlar›na yat›r›m yapacak fazlalara sahip olan ülkeler de krizde savunmas›z kald›lar. Öte yandan ba¤›ml› ülkelere giden sermaye ak›mlar› da durdu, hatta önemli ölçülerde geriledi. Uluslararas› Finans Enstitüsü’nün verilerine göre, “yükselen piyasalara” yap›lan net sermaye ak›fllar› 2007 y›l›ndaki 929 milyar dolar iken, 2008 y›l›nda 466 milyar dolara düfltü. 2009 y›l›nda bu rakam›n daha da azalarak 165 milyara düflmesi bekleniyor. Üstelik, sermaye girifllerinin, portföy, kredi ve do¤rudan sermaye olarak, üç ö¤esin-

Yak›n gelecekte mutlak sefalet koflullar›na mahkum edilece¤i flimdiden belli olan emekçilerin büyük ço¤unlu¤unun ba¤›ml› ülkelerde yo¤unlaflt›¤› da biliniyor ve bu tesadüf de¤il. Kriz yeni sömürgeler dünyas›n› sert biçimlerde etkilemeye bafllad›. Krizin merkezini oluflturan ABD ekonomisi, 2008 y›l› itibar›yla yüzde 3-4 küçülürken, yeni sömürge ekonomilerinde daralma daha da sert gerçekleflti. Aralar›nda Güney Kore, Tayvan, Singapur gibi bir zamanlar›n “Asya kaplanlar›”n›n da oldu¤u birçok ba¤›ml› ülke ekonomisi derin bir durgunlu¤a sürüklendi. Merkezdeki çöküntünün fliddetini genelde belirli bir zaman aral›¤›ndan sonra hisseden ba¤›ml› ekonomiler, krizden ekonomilerinin büyüklü¤ü, çokuluslu finans ve üretim a¤lar›yla bütünleflme derecesi ve co¤rafi konumlar›na göre farkl› farkl› biçimlerde etkileniyorlar. Ancak farkl›l›klar temelde iki ayr› kanalda yo¤unlafl›yor. Finans ve ticaret alanlar›, ba¤›ml› ülke ekonomilerinin durgunlu¤a sürüklenmesinin iki ayr› kanal›n› oluflturuyor. Çünkü ba¤›ml› ülkelerin sermaye piyasalar›na yönelen s›cak para ak›mlar›, 1995’ten bu yana görülen en düflük düzeylere ulaflt›. Bu ülkelerde 2000’li y›llar›n bafllar›nda kimi mallar üzerinde oluflan köpükler, fiyatlar›n düflmesiyle birlikte patlad› ve bu ülkelerin ihraç mallar›na olan talep durdu. Kimi ülkelerin bu sayede elde ettikleri d›fl ticaret fazlalar› ve rezervler erimeye bafllad›. Yükselen piyasa borsalar› çöktü.

32

Resmi iflsizler, çal›flan yoksullar, güvencesiz istidam edilenler aileleri ile birlikte hesaba kat›ld›¤›nda dünya nüfusunun yaklafl›k yar›s› önümüzdeki y›l sefalet koflullar› içinde yaflayacak ve bu say› gelecek y›llarda daha da artacak. Dünya kapitalizmi 1990’l› y›llardan bu yana ola¤anüstü boyutlarda geniflletti¤i büyük proleterlefltirilmifl emek kitlesini, flimdiden h›zl› ad›mlarla ilerleyen sert bir de¤ersizleflme sürecine maruz b›rakmaya çal›fl›yor.


KR‹Z de birden ciddi azalmalar yaflan›yor. S›cak para ak›fllar› önemli ölçüde geriliyor; uluslararas› bankalar yeni kredi açmak yerine borç geri ödemelerini sa¤lama almaya çal›fl›yorlar ve ba¤›ml› ülkelere yap›lan do¤rudan yabanc› sermaye yat›r›mlar› da önemli ölçüde geriliyor. Bu alanda Malezya s›cak para kaç›fl›ndan en fazla etkilenen ülkelerden birisi oldu; bu ülkede milli gelirin yüzde 11’ine ulaflan sermaye kaç›fllar› ‹zlanda, Macaristan ve Ukrayna gibi Do¤u Avrupa ülkelerinin para birimlerinde de yüzde 50’lere varan de¤ersizleflmelerle sonuçlanarak, d›fl aç›klar› daha da t›rmand›rd›. D›fl ticaret kanal› cephesindeki manzara da yine çok karanl›k. D›fl ticaretteki daralma, ba¤›ml› ülkelerin farkl› ihracat biçimlerinin hepsini birden vurdu. Petrol dahil hammadde sat›fllar›; mamul mal sat›fllar› ve re-exporttan elde edilen gelirler büyük ölçüde geriledi. Özellikle Güney Do¤u Asya, Latin Amerika ve Do¤u Avrupa’daki ihracat merkezli ekonomilerin uzmanlaflt›¤› elektronik, tekstil, giysi vs. gibi mamul mal sektörlerinin tamam›ndaki d›fl talep, kriz nedeniyle durdu. Tayvan, Filipinler, Singapur, Güney Kore gibi ülkelerin ihracat› yüzde 45’lere varan oranlarda geriledi. Re-export denilen, çok uluslu flirketlerin tedarik zincirleri üzerin-

den geliflen, ithal mallar›n ifllenip yeniden d›fla sat›lmas›ndan ibaret olan ihracat kanal› da t›kand›. Sadece Çin’de bu yüzden iflsiz kalanlar›n say›s› 20 milyon iflçiyi buldu. Körfez ülkeleri ile petrol ihraç eden di¤er ülkeler, petrol fiyatlar›n›n varil bafl›na 40 dolar civar›na düflmesinden etkilenirken; tar›m ve madencilik ürün-

leri fiyatlar›n›n bir önceki y›la oranla ortalama yüzde 42 düflmesi, baflta yoksul Afrika ülkeleri olmak üzere birçok ekonominin krizden ana etkilenme kanal› haline geldi. Turizm gelirlerinin de Karayipler’de bile üçte bir oran›nda düflmesi bekleniyor. Hindistan gibi tele-hizmet sektörlerinde uzmanlaflan ülkeler de, dünyadaki toplam istihdam›n en a¤›rl›kl› parças›n›, yani yüzde 43’ünü oluflturan hizmet sektöründeki daralmadan en fazla etkilenen ülkeler aras›na kat›ld›lar. Ba¤›ml› ülkelerin genelinde 2009 bafllar›nda finans ve ticaret kanallar› üzerinden geliflen bu toplu durgunluk manzaras› asl›nda, önümüzdeki dönemde bu ülkelerdeki s›n›f mücadelesinin ne denli sert koflullarda gerçekleflece¤ini gösteriyor. 2008 Küresel Krizi, ba¤›ml› ülke ekonomilerinde 4. bunal›m dönemi ekonomisi paralelinde 1980’lerden bu yana yaflanan dönüflümü tam bir iflas manzaras› haline getirdi. Brezilya’dan Singapur’a Hindistan’dan Güney Afrika’ya uzanan bir hatta yer alan ba¤›ml› ülkelerin hepsi h›zla batakl›¤a sürükleniyorlar. Çokuluslu flirketlerin tedarik zincirleri üzerinden üretim ve sermaye ak›mlar›yla finans alanlar›nda gerçekleflen bütünleflme yoluyla dünya piyasalar›na olan ba¤›ml›l›klar› artan ye-

ni sömürgeler, krizin derinleflmesiyle birlikte, asl›nda kendilerini koruyacak bir iç pazar ya da sermaye fazlas› kalkan›ndan tamamen yoksun olduklar› gerçe¤iyle yüzleflmek zorunda kald›lar. D›fl pazarlar ve yabanc› sermaye girifli kurudu¤unda ba¤›ml› ülke ekonomilerinin de tamamen durmas›na neden olan bu durum, ne-

33


KR‹Z

G›da Egemenli¤i ve Bugünkü G›da Krizi Günümüz dünyas›nda açl›¤› t›rmand›ran ve baz› k›talarda g›da isyanlar›na yol açan küresel bir g›da fiyatlar› krizi yafl›yoruz. Tar›msal fiyatlar›n, geçen 20-30 y›ld›r, dünyan›n her yerindeki milyonlarca köylü ve çiftçi ailesini topraklar›ndan sökecek ve uluslararas› göçmenler dalgas›na katacak kadar düflük düzeylerde seyretti¤i bir düflük fiyat krizi yaflad›¤› düflünülürse, yüksek g›da fiyatlar› krizi yafl›yor olmam›z saçma gibi görünmektedir. G›da fiyatlar›ndaki afl›r› art›fl›n nedenleri nedir? Otuz y›ld›r süren neoliberal bütçe kesintilerinin, özellefltirme ve serbest ticaret anlaflmalar›n›n birikmifl etkileri ortaya ç›kmaktad›r. Dünyan›n birçok ülkesinde ulusal g›da üretim kapasitesi sistematik biçimde parçalanm›fl ve bunun yerini, hükümetlerin tar›msal ticarete ak›tt›¤› muazzam teflviklerle desteklenen tar›msal ihracat flirketleri alm›flt›r. Dünya halklar›n› doyuranlar köylüler ve küçük çiftçilerken, art›k büyük tar›m flirketleri ihracat merkezlidir. Çokuluslu flirketlerin ana piyasa pay›n› ele geçirmesiyle birlikte, ülkelerin ba¤›ml› hale geldikleri g›da ithalat› t›rmanmaktad›r. Dünya Bankas› ve IMF’nin hükümetleri kamu sektörü hububat rezervlerini satmaya zorlamalar›n›n sonucu ise art›k birçok ülkenin yeterli g›da rezervi ya da üretken kapasiteye sahip olmamas›; fiyatlar› t›rmanan ithal mallara ba¤›ml› hale gelmeleridir. Krizin en önemli k›sa vadeli nedenlerinden birisi spekülatif finans sermayesinin g›da pazarlar›na görece h›zla girmesidir. Konut köpü¤ünün çökmesiyle birlikte umutsuzca yeni yat›r›m alanlar› arayan bu fonlar g›da piyasalar›n› keflfetmektedirler. Bu da temel g›da fiyatlar›n›n maliyetlerini birçok ülkedeki yoksullar›n ulaflamayaca¤› biçimde yükselten bir fiyat köpü¤ü yaratmaktad›r. Bir baflka önemli k›sa dönemli ö¤e de agro-yak›t patlamas›d›r. Agro-yak›t ürünleri, ekim alanlar›nda g›da ürünleri ve otlakç›l›kla yar›flmaktad›r. Örne¤in Filipinler’de hükümet, ülkenin temel g›da maddesi olan pirinç ekim alanlar›n›n yaklafl›k yar›s›na eflit bir alana agro-yak›t ürünlerinin ekilmesini öngören bir anlaflma imzalad›. ‹nsanlar yerine otomobillerin beslenmesini insanl›¤a karfl› bir suç olarak yaftalamam›z gerekiyor. Kimyasal girdilerdeki küresel fiyat art›fllar›, kurakl›klar ve di¤er iklim olaylar›, çok uluslu flirketler ve özel sektörün fiyat spekülasyonu yapmak üzere g›da ürünlerini istiflemesi de di¤er önemli faktörler. Uluslararas› köylü örgütü Via Campesina taraf›ndan belirlenen ve artan say›daki toplumsal hareketle baz› ilerici hükümetlerin savundu¤u G›da Egemenli¤i ilkesi ise bu geliflmeler karfl›s›nda tek gerçek alternatif. Bu ilke neoliberalizm taraf›ndan kurals›zlaflt›r›lan g›da mallar› piyasalar›n›n yeniden düzenlenmesini öngörüyor. Böyle bir düzenleme, ülkelerin ulusal g›da üretimlerinin, hem yerel çiftçilerle rekabet eden suni biçimde ucuzlat›lm›fl g›dalar›n ithalat› hem de bugün karfl›laflt›¤›m›z suni biçimde pahal› g›da ithalat› karfl›s›nda korunmas›n› gerektiriyor. Ülkelerin özellikle köylü ve aile çiftlikleri alan›ndaki ulusal g›da üretimi kapasitelerini h›zla iyilefltirmeleri gerekiyor. Bunun için de kamu sektörü bütçelerinin art›r›lmas›, taban fiyatlar› ve di¤er desteklerle, gerçek bir tar›m reformu gerekiyor. Yine birçok ülkenin, kendi halklar›n›n umutsuzca ihtiyaç duydu¤u g›da ürünlerinin zorla ihrac›n› durdurmak için, ihracat kontrolleri getirmesi gerekiyor. Son olarak, do¤aya, yerel kültürlere ve geleneksel çiftçi bilgilerine sayg› duyan ve bunlarla uyum içinde olan tar›msalekoloji ilkelerine dayal› bir tar›m için, mevcut hakim teknolojik pratikleri de de¤ifltirmek gerekiyor. Peter Rosset, (IDEAS) özetlenerek çevrilmifltir. (http://www.networkideas.org/news/jan2009/news13_Peter_Rosset.htm)

34

doliberal ba¤›ml›l›k iliflkilerini parlatmay› amaçlayan büyük bir miti de çökertti. Ad›na “ayr›lma” (decoupling) denilen bu mit, Brezilya, Hindistan, Çin gibi dünya piyasas› ile yüksek düzeyde bütünleflmifl ülkelerin, serbest sermaye hareketi nedeniyle merkezdeki çöküflten fazla etkilenmeyecekleri; dünya piyasas›n›n bir ucunda yaflanan daralman›n di¤er ucunda yeni fliflkinlikler yaratmaya devam edece¤i ve “yat›r›m ortam›n›n” toplamda dengelenece¤i tezine dayan›yordu. Ancak 2008 Krizi, Erdo¤an’›n Türkçe’ye “te¤et geçmek” olarak tercüme etti¤i ayr›lma mitini, öne sürülen bütün bu örneklerin hepsinde birden çökertti. Brezilya’n›n agrosanayiye dayal› büyüme ile bölgesel güç haline gelme hayali 2009’da eksi büyüme, yani küçülmesi beklenen milli gelir hesaplar›yla birlikte söndü. Uluslararas› telehizmet sektörünün parlak y›ld›z› Hindistan, ülkeye giren net sermaye giriflinde 2008-9’da yüzde 91’e varmas› beklenen düflüflle birlikte durgunlu¤a sürüklendi. Güney Kore, Tayvan ve Vietnam gibi Güney Asya’n›n çokuluslu flirketlerin üretim zincirlerine ba¤›ml› dinamik ve karl› ihracat merkezli büyüme örnekleri büyük kay›plar yafl›yorlar. 2004-2008 dönemindeki yüksek petrol fiyat› art›fllar›ndan elde ettikleri afl›r› birikimle semiren rantiye Körfez oligarflileri gayr› menkul ve finans köpü¤ü patlamalar›n›n alt›nda kald›lar. Ayr›lma miti, neoliberal safsatalar dünyas›nda serbest piyasaya duyulan iman› ifade ederken, s›n›flar mücadelesinin gerçek dünyas›nda giderek durgunlaflan dünya ekonomisindeki ba¤›ml› ülkelerin birbirleriyle sert bir rekabet ortam›na sürüklenerek eme¤i de¤ersizlefltirmeleri anlam›na geliyordu. Üstelik öne ç›kart›lan Brezilya, Hindistan, Körfez ülkeleri vs. gibi örneklerin hepsinde, hem uluslararas› rekabetin hem de büyük bir yoksullar y›¤›n›n›n bas›n-


KR‹Z c› alt›nda de¤ersizlefltirilen dar bir ucuz vas›fl› emek kitlesi de göze çarp›yordu. 2008 Küresel Krizi öncesinde öne ç›kart›lan örneklerdeki büyüme görüntüsünün kayna¤› emek verimlili¤i, karlar ve finansal fazlalarda elde edilen büyük art›fla karfl›n, gerçek ücretlerin sürekli daha da afla¤›ya çekilmesiydi. Bu yolla sermayeye büyük bir art›k aktar›m› gerçeklefltirildi. Neoliberal piyasalarla bütünleflmifl oligarflik sermaye s›n›flar›n›n elde ettikleri yüksek karl›l›k art›fl›, büyüme görüntüsünü ayakta tuttu. Ancak ba¤›ml› ekonomilerin hemen hepsinin büyüme oranlar› hem karlar›n hem de kendi tarihsel ortalamalar›n›n gerisine düfltü. S›n›f iliflkileri muazzam ölçülerde kutuplaflt›. Ekonomik büyüme ancak kronik iflsizlik ve büyük spekülatif ak›fllar eflli¤inde gerçeklefltirilebildi. Bu süreçte gerçek ücretlere ayr›lan pay ba¤›ml› ekonomiler boyunca yüzde 50’ye varan oranlarda azald›. Gerçek ücretlerin düflürülmesinde eme¤e yönelik çeflitli ekonomik ve siyasal sald›r›lar kadar, 1980’ler sonras›nda yaflanan irili ufakl› krizler de son derece etkili oldu. Her seferinde istihdam ve gerçek ücret düzeylerinin kriz öncesi y›llara dönmesi y›llar al›rken, 2008 Küresel Krizi patlak verdi¤inde, ba¤›ml› ülkelerin ço¤unda bu düzeyler henüz 2000’lerde yaflanan krizler öncesi düzeylere bile geri dönmemiflti.

Ancak, ayr›lma mitini çökerten ve dünya piyasalar›nda parçalanma tehdidini ciddi biçimde gündeme getiren 2008 Krizi, 1980’lerden beri özellefltirme, sendikas›zlaflt›rma, esneklefltirme gibi sald›r›larla, gerçek ücret kay›plar›yla ve kronik iflsizlikle bo¤uflan ba¤›ml› ülke iflçi s›n›flar›n› daha sert bir tehditle yüz yüze b›rak›yor. Bugün sermayenin ihtiyaç duydu¤u emek de¤ersizleflmesi, ba¤›ml› ülkelerin sert bir uluslararas› rekabet ortam›nda sürdürdükleri “göreceli de¤ersizlefltirme yar›fl›”n›n s›n›rlar›n› kat kat afl›yor. Sermaye, emek maliyetlerini 1980’lerden bu yana yaflanan düflüfl e¤risini basit bir biçimde daha da afla¤›lara do¤ru bükerek de¤il, çok daha afla¤›larda yer alan yeni bir düflüfl e¤risine do¤ru kayd›rarak bast›rmak istiyor. Fransa Cumhurbaflkan› Sarkozy’nin son G20 toplant›s›nda dile getirdi¤i, emek maliyetlerini büyük çapta afla¤›ya çekme vurgusu, sermayenin bu ihtiyac›n› yans›t›yor. Bu ise görece de¤ersizleflmenin yerini emek gücünün bütün kollar›nda yaflanacak mutlak bir tarihsel de¤ersizleflme anlam›na geliyor. Sermaye, yeni sald›r›s›n›, devasa finans köpüklerini besleyen art› de¤er üretiminin s›n›rlar›n› krizi aflacak ölçüde geniflletecek çözümler bulana kadar doludizgin sürdürecek.

Türkiye’de Kriz ve Emekçiler 2008 Küresel Krizi, Türkiye’yi de ba¤›ml› ülkelerin hepsinin s›k›flt›r›ld›¤› kurt kapan›na düflen örnek ülkelerden birisi haline getirdi. Türkiye’nin krizde Türk-tipi bir ayr›lma-te¤et geçme yaflamad›¤›n› görmek için fazla


KR‹Z söze gerek yok. En son TÜ‹K (Türkiye ‹statistik Kurumu) verileri bile aylard›r yerel seçim itiflmeleriyle üstü örtülen gerçe¤i herkesin yüzüne vurdu. Türkiye, Ocak ay›nda, yüzde 21.9’a ulaflan iflsizlik oran›yla dünya birincisi olan Güney Afrika’dan sonra, genelde yüzde 15’e, tar›m d›fl›nda yüzde 19’a varan resmi iflsizlik oran›yla ‹spanya ile birlikte dünya ikincisi, Avrupa birincisi oldu ancak Türkiye’nin fiubat ay›nda ‹spanya’n›n önüne geçmesi bekleniyor. Güney Amerika’da bu düzeye yak›n bir iflsizlik oran› sadece yüzde 12.5’la Kolombiya görülürken, Avrupa’da krizden en çok etkilenen ülkeler yüzde 10’u biraz aflan Letonya, Belçika, ‹rlanda ve Polonya oldu. Cumhuriyet tarihinin rekorunu k›ran iflsizlik oran› genç iflsizlerde yüzde 28’lere var›rken, iflsizlerin yüzde 90’›n› daha önce bir iflte çal›flanlar; bunlar›n yüzde 30’unu da geçici ifllerde çal›flanlar oluflturuyor. Kay›t d›fl› istihdam›nsa yüzde 41’e ulaflt›¤› aç›klan›yor. Ancak D‹SK, daha 2008 Aral›k sonunda, mevsimlik çal›flanlar ve ifl aramaktan vazgeçti¤i için resmi olarak iflsiz bile say›lmayanlar da dahil edildi¤inde, iflsiz oran›n›n yüzde 22,5’u, iflsiz say›s›n›nsa 3 milyon 200 bin kifliyi buldu¤unu ve iflgücü piyasas›n›n dörtte birinin iflsiz oldu¤unu aç›klam›flt›. Ayr›ca, bu rakamlara iflgücüne kat›l›m oran› sadece yüzde 18 olmas›na karfl›n, iflsiz kalma oran› ortalamay› aflarak yüzde 22’ye varan kad›nlar dahil edilmiyor. ‹flgücü piyasas› d›fl›nda b›rak›larak ücretsiz aile iflçisi olarak çal›flan ev kad›nlar› da, “aktif olarak ifl aramayan” bütün kesimler gibi ifl-

sizden say›lm›yor. Üstelik, 2001 krizi sonras›nda kronik iflsizli¤e karfl›n, önceki dönemlerde oldu¤undan daha düflük bir h›zla da olsa büyümeye devam eden Türkiye ekonomisi bu kez durdu. 1998-2007 y›llar› aras›nda her y›l ortalama yüzde 3.6 oran›nda büyüyen ekonomi, TÜ‹K’in t›pk› iflsizlik oranlar›nda oldu¤u gibi flaibeli olan aç›klamalar›na göre, 2008’de sadece yüzde 1.1 büyüyerek, kronik durgunlaflma dönemine girdi. Böylece Türkiye 2. Dünya Savafl› hariç, Cumhuriyet döneminin tamam›n›n en düflük büyüme h›z›n› da görmüfl oldu. Özel sektör imalat sanayi kapasitesinin yar›s›ndan biraz fazlas›yla (yüzde 63) çal›fl›rken, g›da, tekstil, makine imalat›, büro, bilgi ifllemcilik ve tafl›t imalat› durgunlu¤a en ciddi etkide bulunan sektörler oldular. Türkiye’de iflsiz say›s›n› 3 milyon kifli düzeyinde tutabilmek için bile ekonominin yüzde 5-6 büyümesi gerekti¤i dikkate al›n›rsa, 2009’un Dünya Bankas› tahminlerine göre yüzde 2-6 aras›nda daralaca¤› koflullarda yaflanacak y›k›m›n boyutlar›n› tahmin etmek zor de¤il. fiu ana kadarsa y›k›m iflçi s›n›f› aç›s›ndan en çok imalat›n yo¤unlaflt›¤› sanayi kentlerinde ve iflten ç›karmalar›n yar›s›ndan fazlas›n›n yafland›¤› Marmara bölgesinde hissedildi. Birleflik Metal-‹fl Sendikas›n›n 2009 Nisan bafl› verilerine göre, Marmara bölgesinde her yüz iflçiden yedisi iflten at›l›rken, bunu s›ras›yla Ege, ‹ç Anadolu, Güneydo¤u Anadolu, Akdeniz, Karadeniz ve Do¤u Anadolu bölgeleri takip etti. ‹flten at›lan iflçi sa-


KR‹Z y›s›nda ‹stanbul, Bursa, Kocaeli, Tekirda¤ ve Kayseri ilk s›ralarda yer al›rken, toplam iflçi say›s›na oranla iflsiz kalanlar›n en yüksek oldu¤u iller Bilecik, Tekirda¤ ve Bursa oldu. Siirt, Gaziantep, ‹zmir, Eskiflehir, Çank›r›, Adana, Yalova ve Aksaray da iflten at›lmalar›n ortalaman›n üstünde seyretti¤i iller oldular. ‹flçileri zorunlu ücretsiz izne ç›karma uygulamas› ise baflta metal ve tekstil olmak üzere bütün iflkollar›n› vurdu. Ücretsiz izne ç›kart›lanlar›n say›s› ve u¤rad›klar› toplam kay›plar hakk›nda toplu bilgiler bu uygulaman›n özellikle sendikas›z iflçiler aras›nda yayg›n oldu¤u düflünülürse oldukça zay›f. Ücret, ikramiye, mesai ve di¤er haklar› ödememe gibi uygulamalar›n ulaflt›¤› toplam boyutlar da ayn› nedenlerle bilinmiyor. Ancak ücretsiz izin uygulamalar›n›n yayg›nlaflt›¤› alan otomotiv sektörünün büyük bir bölümü, Bursa Nilüfer gibi organize sanayi bölgeleri, ‹stanbul K›raç gibi tekstil havzalar›, belediyeler, Tofafl, Ford Otosan, Kordsa, Asil Çelik, Alia¤a, DYO, Tarifl, ‹DAfi, Il›su baraj› inflaat›, Gediz ‹plik, Bosch, Toyota, Sifafl, Do¤an Holding gibi irili ufakl›, yerli yabanc› birçok iflyerini kaps›yor. Türk-‹fl’in “Krize Karfl› Emek Masas›”, konfederasyona ba¤l› sendikalarda ücretsiz ve yar›m ücretli izne ç›kart›lan toplam iflçi say›s›n›, metal, çimento ve g›da iflkolu a¤›rl›kl› olarak 31 bin olarak aç›klarken, D‹SK bin 700 ve Hak-‹fl 4 bin civar›nda iflçinin ücretli/ücretsiz izne ç›kar›ld›¤›n› duyurdu. Ücretli/ücretsiz izin, iflten ç›karma, hak gasplar› elbette emekçi ailelerin gelirlerinde büyük bir erime yarat›yor. Ama yine D‹SK’in çal›flmas›na göre 2009 fiubat ay›nda halk›n zorunlu tüketim harcamalar›ndaki art›fl son 5 y›l›n en yüksek düzeylerinde gerçekleflti; g›da ürünlerindeki fiyat art›fl› yüzde 12,3; konut harcamalar›nda yüzde 20 ve ulaflt›rmada yüzde 7.4’e ulaflt›. Kredi kartlar›nda geri ödeyememe oran› yüzde 7.5’e yükseldi. Bu k›sa tablo bile Türkiye’de eme¤in, 2008’in son yar›s›ndan bu yana etkileri h›zla yayg›nlaflmaya bafllayan bir biçimde büyük bir de¤ersizleflme sürecine girdi¤ini gösteriyor. Türkiye, iflgücünün dörtte birinin iflsiz; henüz bir iflte çal›flanlar›n›n yar›s›ndan fazlas›n›n kay›t d›fl› ve geriye kalan yar›s›n›n da ücretli/ücretsiz izin, k›sa çal›flt›rma gibi esnek çal›flt›rma biçimleriyle “mutlak açl›k yerine yar› toklu¤a raz› edildi¤i”2 bir ülke olarak topun a¤z›nda duruyor.

Sermayenin Krizi, Talepleri ve Kriz Siyaseti… Emek krizi mutlak açl›k-yar› tokluk s›n›r›nda yaflarken, Türkiye’yi ba¤›ml› yeni sömürgeler dünyas›n›n tama-

m›yla birlikte ayn› kapana k›st›rm›fl olan Türkiye sermaye s›n›flar›, kaynak ve pazar sorunlar›n›n kendileri için yaratt›¤› karl›l›k t›kanmas› karfl›s›nda kamu kaynaklar›n› ya¤malama mücadelesini yo¤unlaflt›r›yor. Sermayenin kardeflini bo¤azlama kavgas›, finans sektörüreel sektör; küçük-büyük gibi yap›sal ve AKP taraf›ndan kollananlar-kollanmayanlar gibi siyasal hatlar› çaprazlamas›na kesen bir biçimde yayg›nlafl›yor. Çat›flman›n finans sektörü-reel sektör cephesinin temel belirleyicilerinden birisi, finansal geniflleme dönemine özgü d›fl kaynak bollu¤unun sona ermesi oldu. Boratav’›n verilerine göre, 2007 ve 2008 Ekim-Aral›k dönemleri aras›nda Türkiye’ye yönelik yabanc› sermaye hareketleri, art› 12.1 milyar dolardan, eksi 10.8 milyar dolara düfltü. Yani yabanc› sermaye hareketlerindeki toplam azalma 22.9 milyar dolarla, 2007 milli gelirinin yüzde 3.5’una ulaflt›. Buna ek olarak yerli sermaye de 1.2 milyar dolarl›k kayna¤› yurtd›fl›na ç›kard›. Bu durum ekonomiyi her an döviz k›tl›¤› ve para de¤erinin h›zla düflmesi tehlikesine aç›k hale getirirken, gerek bankalar gerekse di¤er flirketler, özel sektörün 100.9 milyar dolara yükselen d›fl borçlar›n›n ödenmesi sorununu en önemli risk kaynaklar›ndan birisi olarak gördüklerini vurguluyorlar. Nitekim geçen ekim ay›nda dolar›n fiyat›n›n bir ayda yüzde 37 artmas›yla daha da görünür hale gelen bu risk, döviz rezervlerindeki 5,3 milyar dolarl›k erime ve ödemeler dengesi tablosunun “hata-noksan” kaleminde görülen 12.5 milyar dolarl›k muazzam bir kara para girifliyle geçifltirildi. Dolar fiyat›ndaki art›fl bu sayede yüzde 25’te sabitlenirken; finans kurumlar› önemli bir sars›nt› yaflamad›lar. Böylece Deloitte isimli finans araflt›rma kurumu taraf›ndan yay›mlanan “Türkiye Finans Sektörü Raporu”na göre 2007 y›l›nda 12 milyar dolarla Cumhuriyet tarihinin karl›l›k rekorunu k›ran ve ekonomi s›f›r büyürken bile finansal arac›l›k sayesinde büyüme potansiyelini yitirmeyen bankalar, piyasaya verdikleri kredileri daraltmaya ve piyasa yerine devlete borç vermeye yöneldiler. Sonuçta, son 10 y›lda oldu¤u gibi kamu kaynaklar›n› ya¤malamaya devam eden bankalar›n Ocak-fiubat dönemi net karlar› iflsizlik rekoru ile ayn› gün aç›klanan verilere göre, önceki y›la k›yasla yüzde 38 artt›. Türkiye Odalar ve Borsalar Birli¤i (TOBB) baflkan› R›fat Hisarc›kl›o¤lu, bu ortamda, “bankalar insafs›zl›k yap›yor; mevduata yüzde 12 faiz verip, yüzde 24 faizle borçland›r›yorlar; devletin sa¤lam gördükleri için hazine bonolar›na yüzde 14 faizle yat›r›m yap›yorlar, devletin iç borçlar›n›n azalt›lmas› laz›m” derken, suyun kurudu¤u yerde kamu kaynaklar›n› hangi sermaye kesimlerinin daha fazla ya¤malayaca¤›n› tart›flmaktan fazlas›-

37


KR‹Z n› yapm›yor. Banka faizlerinden yak›n›rken sürekli olarak iflsizlik rakamlar›n› vurgulayan TOBB’a ba¤l› ekonomi araflt›rma vakf› TEPAV’›n yay›nlad›¤› “Türkiye Ekonomisi ‹çin Kriz Önlemleri” bafll›kl› raporda, uygulanan modelde de¤il, kamu kaynaklar›n›n sermaye içi bölüflümünde de¤ifliklik öneriliyor: “d›fl ve iç kredi kanallar› kamu kaynaklar› devreye sokularak yeniden ifller hale getirilsin”; yani, IMF anlaflmas› yap›ls›n; devlet bir kredi garanti fonu mekanizmas› kurarak, bat›k flirketlerin iç ve d›fl borçlar›n› garanti alt›na als›n; sermaye taraf›ndan seçilmifl alanlarda iç talep uyar›ls›n; flirketlerin iflsizlik sigortas› ödene¤ini kullan›m› kolaylaflt›r›ls›n. Baflta TOBB olmak üzere bütün sermaye kesimleri “devletten özel sektöre kaynak aktar›m mekanizmalar› kurulsun” derken, kayna¤›n kim taraf›ndan nas›l paylafl›laca¤› meselesi sermayeyi sadece finans-reel sektör olarak bölmekle kalm›yor. Sermaye bu noktada özellikle büyükküçük, sektör ve co¤rafi da¤›l›ma göre de paylafl›m kavgas›na girifliyor. Kaynaklar›n darald›¤› bir anda yap›lan bütün paylafl›m kavgalar›nda oldu¤u gibi, siyasi kay›rmac›l›k-yandafll›k iliflkileri yine özel bir önem kazan›yor. Örne¤in son dönemde ç›kar›lan Araflt›rma Gelifltirme (ArGe) Teflvik yasas›, Ar-Ge birimleri olan büyük sermaye gruplar›na büyük vergi indirimleri ve teflvikler sa¤lad›. KOB‹ temsilcileri ise yasay› sadece büyük sermayeye kolayl›k sa¤lad›¤› noktas›nda elefltirdiler. “‹hracatç›lar için Destekleme Fiyat ‹stikrar Fonu”ndan, devlet taraf›ndan fonu art›r›lan Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Gelifltirme ve Destekleme ‹daresi Baflkanl›¤› ve Türkiye ‹hracat Kredi Bankas› kaynaklar› da sermaye içi paylafl›m savafllar›n›n konusu haline geldi. Kriz öz kaynak yetersizli¤i olan sermaye gruplar› aras›ndaki birleflme e¤ilimlerini de t›rmand›rd›. Özellikle yeni yükselen muhafazakar sermayenin daha büyük kesimleri ve fikri önderleri sürekli olarak birleflmeyi teflvik ederken, MÜS‹AD, “Küçük güzeldir” döneminin bitti¤ini ifade edip KOB‹’leri birleflerek büyümeye ça¤›r›yor. Hükümetse KOB‹’lerden yükselen isteklere 2.5 milyar TL’lik bir bafllang›ç kayna¤› ay›rarak, banka borçlar›n›n yüzde 60’›n› üstlenen bir kredi garanti mekanizmas›n› “5. Paketin” ana ö¤elerinden birisi haline getirerek yan›t verdi. Hükümet kay›rmac›l›¤›n›n önem kazand›¤› bir baflka alansa, d›fl kaynak aray›fl›ndaki tüm sermaye örgütlerinin ortak faaliyetleri aras›nda olan pazar çeflitlendirmesi alan›. Sermaye, iç pazar›n tükendi¤i bir anda içeriye k›s›l›nca bir yandan vergi indirimleri ve teflvikler kavgas›n› sürdürürken, öte yandan özellikle AKP yandafl› sermayenin uluslararas›laflm›fl kesimleri, yeni em-

38

peryalist stratejilerle uyumlu pazar aray›fllar›nda bir ad›m öne ç›kt›lar. Bu alanda geleneksel sermayenin üretim geri ba¤lant›lar›n› oluflturan fason ve tafleron a¤›n›n örgütü TÜRKONFED Avrupa, Rusya ve Kafkaslar’da umutsuzca eflinip duruyor. Öte yandan Gülen cemaatinin ihracata yönelik KOB‹ a¤›n›n örgütü TUSKON, özellikle Afrika’da ve Uzakdo¤u’da ticari ba¤lant›lar kuruyor. Bu ba¤lant›lar›n da sonucu olarak, Türkiye ihracat› 2008’in iki ay› itibar›yla yüzde 35 daral›rken Afrika’ya yap›lan ihracat yüzde 31 artt›. Yükselen muhafazakar sermayenin girmek istedi¤i bölgelerin, ayn› zamanda emperyalistlerin askeri operasyonlar› için asker gönderilen yerler (Afganistan ve Somali gibi) olmas› da dikkat çekiyor. Türkiye’deki ihracata yönelik KOB‹’lerle daha iri muhafazakar sermaye gruplar›n›n d›fl pazarlarda karfl› karfl›ya kald›klar› rakiplerinin ABD, AB sermayesi de¤il Çin ve Hindistan sermayesi olmas› nedeniyle, pazar çeflitlendirme stratejilerinde girilen rekabetin emperyalist stratejilerle uyumlu olmas› avantajlar yarat›yor. ‹ç pazar›n k›flk›rt›lmas› tart›flmas› ise sermayeye sa¤lanacak vergi indirimleri, “mali dengeler gözetilerek art›r›lacak kamu yat›r›mlar›” noktas›nda dönüp duruyor. Burada da tart›flma konusu olan, vergi ayr›cal›klar›n›n kimlere tan›naca¤›. AKP beyaz eflya, otomotiv ve lüks konuta yönelik ÖTV indiriminin hemen ard›ndan di¤erlerinin talepleriyle köfleye s›k›flt›. Kendisine yak›n sermaye temsilcilerinin hakim oldu¤u mobilya sektörüne kulak t›kayamad›. Ama taleplerin de ard› arkas› kesilmedi. Özellikle beyaz eflya ve otomotivin yaz aylar›nda daha büyük bir bunal›ma girece¤i söylenerek ek taleplerde bulunuluyor. Kamu kaynaklar›n›n kullan›m› konusunda co¤rafi bir tart›flma da mevcut. Örne¤in Müstakil Sanayici ve ‹fladamlar› Derne¤i (MÜS‹AD) Kuzeydo¤u ve Ortado¤u Anadolu bölgesinin sanayi, yat›r›mlar ve hizmetler aç›s›ndan acil olarak desteklenmesi gerekti¤ini ifade ediyor. TÜS‹AD ise zaten Marmara’da yo¤unlaflm›fl olan yüksek katma de¤erli sektörlere destek istiyor. D›fl kaynaklar›n ve pazarlar›n tükendi¤i noktada sermaye içi kaynak bölüflümde vergi ayr›cal›klar› o denli önem kazand› ki, hükümet ile IMF aras›ndaki yeni kredi anlaflmas› da aylard›r esas olarak bu bafll›k üzerinden kilitlendi. IMF’nin son dönemde kredi anlaflmas› yapt›¤› Ukrayna, Macaristan, Pakistan, Letonya ve Beyaz Rusya gibi ülkelerin hepsinden kamu harcamalar›n› afla¤›ya çekerek ekonomileri daha da daraltmalar›n›; kamu personel giderleri ve emekli ödeneklerini t›rpanlamalar›n› istedi¤i ve rekabet gücün art›rmak için sert bir emek maliyeti düflürme ve tüketici-çiftçi teflvikleri-


KR‹Z nin iptali politikas› istedi¤i biliniyor. IMF, Obama’n›n Türkiye ziyareti öncesinde isteklerini bir ölçüde yumuflatt›¤›n› belirtmekle birlikte, önerilen program bu y›lki bütçede 10 milyar TL’lik bir küçülme talep etmeye devam ediyor. “D›fl kaynak kanallar›n›n aç›k tutulmas›” talebini hep bir a¤›zdan dile getiren sermaye, bu bafll›klar›n hiçbirine itiraz etmezken, IMF’nin daralan kamu kaynaklar›n›n bölüflümü noktas›nda önem kazanan vergi denetiminin özerklefltirilmesi iste¤i, bütün anlaflma süresince kriz yaratt›. TÜS‹AD hükümetin vergi denetiminin özerklefltirilmesini reddetmesini, “iktidar› ve mali denetimi bask› arac› olarak kulland›¤›” gerekçe-

siyle elefltirirken, Gülen cemaatinin bas›n sözcüleri “IMF istedi¤i için flirketlere 'nereden buldun' diye sormak felakete yol açar” diyerek bu düzenlemenin “Anadolu kaplanlar›n›n” sonunu getirece¤ini savunuyor. Gelinen son noktada IMF ile henüz bir ön anlaflma yapmam›fl olan hükümet, 3 y›ll›k yeni stand-by anlaflmas›n›n “d›fl finansman kayg›lar›n› çözmeyi” hedefleyece¤ini ve IMF’nin mali destek, teflvik, vergi özerkli¤inde yumuflama gibi aç›k art›r›c› uygulamalara kaynak ayr›lmas›n› yeflil ›fl›k yakmad›¤›n› aç›klad›. Anlaflman›n, miktar› hala aç›klanmayan bir krediyi 3 ayl›k gözden geçirmelere ba¤l› olarak kulland›raca¤› belirtiliyor.

Metal iflkolunun ard›ndan tekstil iflkolunda da iflçi direniflleri yayg›nlafl›yor. ‹flsiz kalan, ücretlerini alamayan iflçiler çal›flt›klar› atölyeleri iflgal ediyor, yollar› kesiyor. ‹stanbul’da önce Ümraniye’de ard›ndan ‹kitelli’de yaflanan iflgaller iflçilerin büyüyen öfkesini gösteriyor. Patronun ücretlerini ödemeden ortadan kayboldu¤u ‹stanbul ‹kitelli’de Kerem Tekstil iflçileri 4 günlük iflyeri iflgalinin ard›ndan 16 Nisan Perflembe günü Bas›n Expres Yolu’nu trafi¤e kapatarak taleplerini hayk›rd›.

39


KR‹Z

S›n›f Mücadelesine Bilinçli Müdahale fiimdi De¤ilse Ne Zaman! 2008 Küresel Krizi, dünyada g›da krizi, ekoloji krizi, egemenlik krizi gibi ço¤ul kriz dinamikleriyle iç içe gelifliyor. Kapitalizmin meflruiyetinin insan›n insanla ve insan›n do¤ayla kurdu¤u bütün iliflkiler bak›m›ndan sorgulanmas› için emekçi s›n›flara ve sola son derece elveriflli zeminler sunan bu iç içe geçmifllik, henüz kendi potansiyeline efl bir mücadele alternatifi yaratm›fl de¤il. Türkiye’de ise krizin ço¤ul çat›flmalarla eflzamanl› biçimde geliflmesi, özellikle yerel seçim ortam›nda egemenler aras› çat›flma dinamiklerinin ön plana ç›kmas›yla birlikte, ciddi bir perspektif kaymas› yaratt›. Solun istisnas›z bütün kesimleri, krizin geliflimi; IMF anlaflmas› vs. gibi geliflmeleri, esas olarak sermaye içi kap›flmalar üzerindeki olas› sonuçlar› noktas›ndan görmeye ve de¤erlendirmeye odaklan›rken, emekçi s›n›flar cephesinde krizin alttan alta yaratt›¤› dinamikleri kavrayan ve esas önemlisi kendisini bu dinamikler paralelinde yeniden konumland›rmas›n› sa¤layacak bir bak›fl aç›s› ve programdan yoksun durumda. Solun kriz sürecine müdahale biçimi, k›smi olumluluklar yaratan birkaç istisnai örnek ve krizin derinli¤ine k›yasla oldukça naif kalan denemeler d›fl›nda, krizin yarataca¤› sonuçlar›n kendisine gelmesini beklemek düzeyinde kald›. Geleneksel sendikal hareketin 2008 sonu ve 2009 bafl›ndaki bir-iki miting d›fl›nda mücadelede bir çekim merkezi oluflturmak bir yana, ortaya ç›kan tepkilerin basit koordinasyonu fikrinden bile uzak durmas›, krize müdahale edilememesini yaratan önemli ö¤elerden birisidir; ama esas mesele bu de¤ildir. Geleneksel sendikal hareket, krizin emekçi s›n›flar aras›nda yaratt›¤› depremlerle bafla ç›kabilecek yap›, konum ve nitelikte olmad›¤›n›n bilinciyle, müdahaleden bilinçli bir biçimde uzak durmaktad›r. Esas mesele, geleneksel sendikal hareketin d›fl›ndakilerin ve solun da krize herhangi bir gündelik vaka gibi muamele etmesi; kendisini krizin yaratt›¤› toplumsal sonuçlarla buluflturacak bir konum de¤iflikli¤i plan›na sahip olmamas›d›r. Ama Musa da¤a gitmezse, bu da¤ Musa’ya hiç gidemez. Nitekim bu bilinçli konumlanma eksikli¤i, kriz bafllad›¤›ndan bu yana ortaya ç›kan onlarca kendili¤inden tepkiye, örnek hale getirilebilecek kimi direnifl giriflimlerine ancak kenardan müdahale edilebilmesine yol açm›fl; flimdi kriz nedeniyle emekçi s›n›flar›n hayatlar›n›n farkl› farkl› mücadele alanlar› aras›nda kurulmas› çok daha gerekli ve mümkün hale gelen ba¤lant›larsa zaten kurulamam›flt›r. “‹flgücünün dörtte birinin iflsiz; henüz bir iflte çal›flanlar›n›n yar›s›ndan fazlas›n›n kay›t d›fl› ve geriye kalan

40

yar›s›n›n da ücretli/ücretsiz izin, k›sa çal›flt›rma gibi esnek çal›flt›rma biçimleriyle “mutlak açl›k yerine yar› toklu¤a raz› edildi¤i bir ülkede” bilinçli bir müdahale konumlan›fl›n›n ve program›n›n yoklu¤unun Türkiye’de krizin etkilerinin henüz yeterince derinden hissedilmedi¤i gibi gerekçelerle aç›klanmas› da mümkün de¤ildir. Çünkü bu sonuçlar daha da derinden hissedilmeye baflland›¤›nda s›n›flar aras›ndaki politik güç dengeleri, emekçi s›n›flar›n politik tercihleri ve toplumsal hayatlar›n›n kazand›¤› nitelikler bak›m›ndan zaten ifl iflten geçmifl olacakt›r. Nitekim sermaye s›n›flar› da aralar›ndaki bütün farkl›l›klara karfl›n bu bilinçle sald›rmaktad›r. Ankara Sanayi Odas› Yönetim Kurulu Baflkan›’n›n “Çal›flma mevzuat›m›z›n iflçiyi de¤il ifli koruyan bir zihniyetle elden geçirilmesi gerekir” sözleri, yerli-yabanc›, finansal-reel, büyük-küçük, AKP’den yeterince beslenen-beslenemeyen bütün sermaye kesimlerinin ortak mutabakat›d›r. Ancak sermaye bu ortak mutabakat noktas›nda yap›s›, iflgücünün nitelikleri ve iktidardan beslenme mesafesi uyar›nca ayn› madalyonun iki yüzünü oluflturan iki siyaset üzerinden birbiriyle ayr›flmaktad›r. Esneklefltirme siyaseti yoluyla güvencesizlefltirme ve mutlak kay›t d›fl›l›k yoluyla güvencesizlefltirme. Bu yüzden a¤›rl›kla birincisinden yana olan geleneksel sermaye as›l iflveren-alt iflveren iliflkileri; toplu ifl sözleflmelerinin esneklefltirilmesi, ücretsiz izin, k›sa çal›flma düzenlemelerinin kendi avantaj›na düzenlenmesini ve k›sa çal›flma ödene¤inde yandafl sermayenin kay›r›lmas›n› elefltirmekte; IMF’nin vergi denetimini özerklefltirme istemini desteklemektedir; zaten kay›t d›fl›nda faaliyet gösteren ve iktidar kay›rmas›na abanan sermaye ise herhangi bir vergi denetiminin “felaketi” olaca¤›ndan yak›nmaktad›r. Kat› ideolojik ayr›flmalar bir yana, sonuçta AKP esas olarak eme¤e karfl› sald›r›da bu kesimleri yeterince etkili biçimde kollamas› ya da kollamamas› ölçütüyle elefltiri konusu yap›lmaktad›r. Egemen s›n›flar›n eme¤e sald›r› yöntemindeki bu farkl›laflmalar toplam bir mücadele çerçevesinde elbette dikkate al›nmal›d›r ancak T‹SK çevrelerinin son günlerde dillerine dolad›klar› esnek-güvence sald›r›s› da, büyük-orta boy tedarikçi sermayenin kay›t d›fl›l›k alan›n› geniflleterek yürüttü¤ü sald›r› da, iflçiler için ayn› kap›ya ç›kar: Güvencesizlefltirme ve de¤ersizlefltirme. Egemen s›n›flar›n özellikle imalat gibi sektörlerde yo¤unlaflan kesimlerinin mutlak anlamda kendi ç›karlar› do¤rultusunda gündeme getirdikleri “iç pazar›n canland›r›lmas›, kamu yat›r›mlar›” vurgular›n›n, emekçi s›n›flar›n çal›flma ve yaflama alanlar›ndaki hak talepleriyle hiçbir akrabal›¤› yoktur. Tersine bu vurgularla, kendileriyle birlikte k›st›rd›klar› ül-


KR‹Z ke emekçilerinin yaratt›¤› de¤erleri ve kaynaklar› ya¤malayarak ayakta kalma derdinin peflindedirler. Egemen s›n›flar›n bu vurgular› ile emekçi s›n›flar›n kriz ortam›nda çeflitli biçimlerde ifade ettikleri temel taleplerinin mutlak anlamda uzlaflmaz bir nitelikte oldu¤unun ortaya ç›kmas› ise, ancak ve ancak bu temel taleplerin, krizin yaratt›¤› fay hatlar›na göre konumlanm›fl bilinçli bir müdahale etkinli¤inin uzun çabalar› sayesinde gerçek bir politik program düzeyine yükselmesiyle mümkün olabilir. Sol, Erdo¤an’›n “te¤et geçme” propagandas› karfl›s›nda yükseltti¤i kendi elefltirisine gerçekten inan›yorsa, müdahalede karfl›laflt›¤› zafiyetin, krizin etkilerinin gerçekten hissedildi¤i alanlarda ya hiç ya da etkili biçimlerde bulunmamas›ndan kaynakland›¤›n› görmelidir. Marmara bölgesinin genifl iflçi havzalar›, Anadolu’da felç olan güvencesiz sanayi kentleri, bu kentlerde iflten ç›kart›lan iflçilerin tersine göç yaflad›klar› tar›m alanlar› bu alanlar›n bafll›calar›d›r. Öte yandan kimi zihinsel barikatlar da krize karfl› mücadelede el kol ba¤lamaya devam etmektedir. Türkiye’nin son iflsizlik verileri, iflçi ile kent yoksulu aras›nda kategorik bir ayr›m yap›lmas›n› anlams›zlaflt›rmaktad›r. Sermayenin iki cepheli sald›r› biçimi ise, kamu çal›flanlar› ve iflçileflen meslekler dahil, en alttaki tafleron iflçi ile en yüksek verimlilikteki imalat sektörlerinde çal›flanlar gibi iflçi s›n›f› katmanlar›n› tek bir

de¤ersizlefltirme süreci içinde birlefltirmektedir. Böyle bir ortamda s›n›f mücadelesine yaklafl›mda yeni-eski iflçi kitlesi ayr›flt›rmas› yap›lamayaca¤› gibi; ücret-çal›flma hakk› ve sosyal hak mücadeleleri aras›na zihinselpratik duvarlar koymak da yap›labilecek en büyük hatad›r. Tersine bugün ücret-çal›flma hakk› ve sosyal hak mücadelelerini birlefltirebilmek büyük bir önem kazanmakta; halk›n temel flartlar›n›n eylemli bir devrimci politik programa dönüfltürülebilmesinde olmazsa olmaz koflul haline gelmektedir. Ama krize karfl› etkin bir do¤rudan eylem çizgisinin gelifltirilebilmesi için afl›lmas› gereken en ciddi barikat, özel mülkiyetin meflruiyeti barikat›d›r. Krizin patlamas›yla birlikte yayg›nlaflan fabrika-atölye iflgal hareketlerinin üretim bölümü de¤il, yemekhane iflgali düzeyinde kalmas›; maafllar›n› aylard›r alamam›fl iflçilerin iflas görüntüsüyle makine kaç›ran iflverenler karfl›s›nda yasal meflruiyet s›n›r›nda çaresiz kalmas›; sosyal hak gasplar›na karfl› yasall›¤›n s›n›rlar›n› aflan fiili kazan›mlar elde etme çizgisinin yayg›nlaflmamas› bu durumun çeflitli görüntüleridir. Bu fiili direnifl biçimleri flu ana kadar sadece gecekondu y›k›mlar› karfl›s›nda geliflebilmifltir; ancak bu tepkiler de tek bafllar›na kald›klar›nda, ne kadar militan dinamikler bar›nd›r›rlarsa bar›nd›rs›nlar, “tapu hakk›” mücadeleleri s›n›r›nda kalmakta; ne iflyeri iflgalleri ne de mahalle direniflleri, özel mülkiyetin

41


KR‹Z meflruiyetini fiilen sorgulayan mücadelelere dönüflebilmektedir. Yaflanan manzara “kamusal alan›n dönüflümü sorunu devrimci bir sorundur” saptamas›n›n do¤rulu¤unu bir kez daha kan›tlamaktad›r. Emperyalizmin yeni sömürgelerin önüne att›¤› “ayr›lma” mitinin çöktü¤ü noktada emekçiler s›n›f mücadelesinde mevzi kazanacaklarsa, bu ancak kopuflçu bir alternatifin kitlesellefltirilmesiyle mümkün olacakt›r. IMF’nin emekçi s›n›flara yönelik kamusal harcamalar› daha da küçültme önerisi karfl›s›nda, kamusal haklara sahip ç›k›lacaksa, bu ancak devrimci biçimlerde yap›labilir. Çünkü, “günümüzde yeni demokratik kamusal alan, yaln›zca okuldan, hastaneden ve iflten yoksun b›rak›lan güvencesiz, geleceksiz, birçok ulustan proleterler y›¤›n›n›n topra¤›, e¤itimi, sa¤l›¤› ve ifli do¤rudan eylem ile ele geçirdi¤i anda ve yerde varolmaktad›r… Köylünün iflgal etti¤i toprak; iflsizin kesti¤i yol; kay›t paras›n›n ödenmedi¤i her okul ve ameliyat paras›n›n ödenmedi¤i her hastane, yani halk egemenli¤inin icras› olarak geliflen toprak, ifl ve sosyal haklar mücadelesi alan›, emperyalizmin ekonomi-politi¤i ile proletaryan›n ekonomi-politi¤inin çarp›flma alan›”d›r. (Devrim dergisi). Buradan ç›kan sonuç, sadece direnen iflyerine hak yoksunu mahallenin sahip ç›kmas› ihtiyac› de¤ildir. Ç›kmas› gereken sonuç direnen iflyeri ve hak yoksunu mahallenin bir ve ayn› özne oldu¤unu kavrayan ve gösteren bir hareket biçimidir. Bu hareket biçimi ise mahallenin direnen iflyerine ya da iflsiz kalan iflçiye, baflkas›yla dayan›flmak için de¤il, kendi çal›flma ve insanca yaflam hakk› davas›n›n bayra¤› haline getirmek için sahip ç›kmas›n› gerektirir. Ancak hak mücadelelerinin sahip oldu¤u devrimci potansiyel de, iflgal edilen fabrikaya yönelik sald›r›y› kendi varl›¤›yla önleyen; sa¤l›k, e¤itim, ulafl›m gibi alanlardaki hak taleplerini, iflgal edilen, direnen fabrikan›n avlusuna s›çratan ve bu talepleri direnen iflçilerin acil talepleri haline getiren bir çizgi olmadan a盤a ç›kamaz. Dolay›s›yla hedef iflten at›lmalara ve hak gasplar›na karfl› iflgal eylemlerini; iflsizlerin tepkisel hareketlerini; bar›nma hakk› gasp›na karfl› yükselen militan direniflleri, halk›n temel taleplerinin savunulaca¤› ortak direnifl odaklar› haline dönüfltürmeyi hedefleyen bir program çerçevesinde ilerlenmelidir. Örne¤in kira yard›m›, ücretsiz ulafl›m, sigorta ve hatta çocuklar›na süt ve g›da gibi çeflitlendirilebilecek taleplerle iflsiz kitlelerin harekete geçirilmesi kolaylaflt›r›lmal›, devlet sermayenin yaratt›¤› y›k›m› kamusal kaynaklar› seferber ederek telafi etmeye zorlanmal›d›r. Emekçilerin üretim üzerindeki söz, karar ve iktidar hakk› ile üretim d›fl›ndaki alanlardaki insanca yaflama mücadelesine yönelik sosyal hak talep-

42

leri tek bir mücadele çizgisi olarak kaynaflt›r›lmal›d›r. Bugüne kadarki krizlerde baflka ülkelerde ortaya ç›kan kitlesel iflsiz iflçi hareketleri ve kal›c› fabrika iflgalleri böyle bir mücadele çizgisinin yarat›c› biçimde gelifltirilmesine yard›mc› olacak genel bir ufuk yaratmak aç›s›ndan yol gösterici tecrübeler bar›nd›rmaktad›r. Örne¤in iflsiz iflçi hareketlerinin kitlesel mücadele yöntemleri, çal›flma hakk›ndan yoksun b›rak›lan iflçilerin, çal›flmakta olan iflçinin sermaye karfl›s›nda flalteri indirerek üretimi durdurmas›n›n ve üretimden gelen gücünü kullanmas›n›n iflyeri-üretim alan› d›fl›ndaki karfl›l›klar›n›n yarat›lmas›na dayanm›flt›r. Üretimi durdurma olana¤›ndan yoksun b›rak›lan iflsizler, sermaye üzerinde gerçek bir yapt›r›m gücüne, üretilmifl olan mallar›n dolafl›ma girmesini engelleyerek ulaflabilmifllerdir. ‹flsiz iflçi hareketlerinin geliflkin bir nitelik kazand›klar› noktadaki en önemli do¤rudan eylem biçiminin üretim alanlar›n›n çevresindeki ya da ana mal da¤›t›m güzergahlar› üzerindeki yollar›n kesilmesini içermesinin nedeni budur. ‹flsizler kesilen yollar› belirli bir bölgedeki halk›n bütün temel taleplerinin ifade edildi¤i bir mücadele alan›na dönüfltürülmeden uzun süre kapal› tutamam›flt›r. Ancak bu gerçekleflti¤inde yol kesme gibi do¤rudan eylem biçimleri, t›pk› grev gibi, bölge halk›n›n toplam çal›flma ve sosyal haklar›n›n elde edilebilmesini sa¤layan güçlü bir toplu pazarl›k arac›na dönüflebilmifltir. Yine iflgal fabrikalar› da bölge halk›n›n bütün taleplerini kucaklayan ortak direnifl mekanlar›na dönüfltürülebildi¤inde kal›c› bir varl›k kazanabilmifltir. Çal›flma hakk› için direnifle geçen, yemekhane iflgal eden, yol kesen iflçiler elbette mücadeleye haz›rl›ks›zd›r; politik bilince ve cürete sahip de¤illerdir ve elbette kazan›mlar› hedefleyen bu mücadelede, kay›p gibi görünen davalara sahip ç›kmadan ve birçok kay›p yaflanmadan hiçbir gerçek kazan›m elde edilebilmesi mümkün de¤ildir. Önemli olan devrimcilerin, krizin bafl›ndan bu yana haz›rl›ks›z ve cüretsiz biçimlerde yayg›nlaflan s›n›f mücadelesinin geliflme hatlar›n› kucaklayabilecek bir haz›rl›k ve cürete sahip olmalar›d›r.

Dipnotlar: 1 Tüccar kapitalizmi döneminin baflat sömürgecilik siyaseti olan, sömürgeci bir dünya piyasas›n›n oluflumunda oynad›¤› rolü tamamlad›ktan sonra, 19. yüzy›l ortalar›ndan itibaren yerini serbest piyasac›l›¤a b›rakarak, Britanya sömürgecili¤inin resmi ideolojisi olmaktan ç›kan iktisat politikas›. Devletin, elinde tuttu¤u ekonomik varl›klar› ve sermayeyi, ihracat› özendiren ve ithalat› k›s›tlayan korumac›l›k önlemleri yoluyla di¤er ülkeler karfl›s›nda d›fl ticaret fazlas› yaratarak art›rmas›n› öngörür. Asl›nda emperyalistlerce “neoliberal küreselleflme” döneminde de belirli ölçülerde fiilen uygulanan ve “neo-merkantalizm” olarak adland›r›lan bu siyaset, flimdi yüksek düzeyde bütünleflmifl dünya piyasas›n›n parçalanmas› tehlikesine dikkat çekmek üzere aç›k bir suçlama olarak dile getirilmektedir. 2 Fuat Ercan, Gaye Y›lmaz


KR‹Z

G20

Uyum de¤il çatlak ‹stikrar de¤il y›k›m

Kapitalizmin büyük bunal›m›ndan ç›k›fl› için bir umut olarak sunulan G20 zirvesine, emperyalistler aras› çatlaklar damgas›n› vurdu. G8 toplant›lar›n› G20’ye geniflleten emperyalistler, iddia edildi¤i gibi yeni sömürge ülkelerle güç paylaflmay› de¤il maliyet “paylaflmay›” amaçl›yorlar

E

mperyalist kapitalist sistem ç›kmaz sokakta. Bu ç›kmazdan kurtulmak ad›na Londra’da düzenlenen G20 zirvesi çözümün de¤il derinleflen ekonomik krizin y›k›c› etkisini art›racak yeni krizlerin ipuçlar›n› verdi. ‹ngiltere Baflbakan› Gordon Brown’un, Londra’daki G20 zirvesinin kapan›fl konuflmas›nda kurdu¤u umutlu cümleler bir ç›k›fl› ifade etmeye çal›fl›rken asl›nda tükenifli itiraf etti. Brown, Washington Mutabakat›’n›n miad›n› doldurdu¤unu ilan ederek tükenifli, yeni bir dünya düzeni kuruldu¤unu müjdeleyerek sistemin yenilenme kapasitesinin ne kadar s›n›rl› oldu¤unu gösterdi. Zira G20

toplant›s›nda Washington mutabakat›n›n yerini dolduracak herhangi bir kurucu bütünlüklü model ortaya ç›kmad›. Aksine G20 toplant›s›na Washington Mutabakat›’n›, farkl› yönlerde esnetmeye çal›flan emperyalistler aras› k›z›flan rekabet damgas›n› vurdu. Almanya ve Fransa ABD’nin tüm ülkeler için önerdi¤i ekonomik teflvik paketlerini uygulamay› fliddetle reddederken, ABD de Almanya-Fransa cephesinin finansal piyasalara yönelik denetimin art›r›lmas› önerisini “suland›rd›”. Washington mutabakat›n›n s›k›-denk bütçe uygulamalar›n›n sermaye lehine esnetilmesini isteyen ABD’ye kar-

43


KR‹Z fl› Almanya-Fransa cephesinin direncinin arkas›nda, ihracata dayal› ekonomilerini d›fl fazla veren özelli¤inin korunmas› çabalar› yat›yor. Herhangi bir teflvik paketinin iç talebi art›rarak, ithalat› geniflletmesinden korkan Almanya ve Fransa, teflvik uygulamalar›na karfl› ç›k›yor. Bu iki ülke daralan pazarlarda ihracatlar› için rekabet güçlerini art›racak emek düflman› politikalar› yeterli görüyor. Ancak Avrupa ülkelerinin bu e¤iliminin Avrupa içi “tüketici talebini” iyiden iyiye düflürmesi sonucu, bu ülkelerin ticaretinin büyük bölümünü oluflturan Avrupa içi ticaretin daha da daralma olas›l›¤› büyük bir ç›kmaz olarak dile getiriliyor. Bu durumda Avrupa ülkelerinin d›fl pazar aray›fllar›nda “merkez”in yani Almanya-Fransa ittifak›n›n daha avantajl› olaca¤› “Avrupa’n›n çevresinin”, özellikle Do¤u Avrupa’n›n ise büyük bir y›k›mla karfl› karfl›ya kalabilece¤i endifleleri giderek gerçeklik kazan›yor. Bugüne kadar verdi¤i d›fl aç›klarla dünyada üretilen mallar›n önemli bir bölümünü emen ABD aç›s›ndan ise bu durum sürdürülemez hale geliyor. Zira ABD’nin ithalat talebinin kayna¤›n› as›l olarak ihracat gelirleri de¤il, dolar basma hakk› sa¤l›yor. Ancak y›llard›r devasa miktarlara varan d›fl a盤›n daha da büyümesi durumunda, dolar›n de¤erinin ve konumunun sars›laca¤›ndan giderek daha fazla korkan ABD, giderek ç›kmaza sürükleniyor. Obama G20 yolunda, ABD’nin “doymak bilmez tüketimiyle” dünya talebinin ana kayna¤›n› oluflturdu¤u dönemin geri gelmeyece¤ini bildirirken, Fransa ve Almanya’n›n tav›rlar› asl›nda dolar›n egemenli¤inin daha da sars›lmas›n›n yolunu aç›yor. Büyük oranda ihracata dayal› bir çokuluslu flirketler ekonomisi olan, d›fl aç›k tehdidi yapamayan ve y›llard›r resesyonun s›n›rlar›nda yaflayan Japonya ise teflvik konusunda ABD cephesine yak›n duruyor. S›k› maliye politikalar› uygulayan ülkeler yüzünden ihracat›n›n daralmas›ndan endifle eden ve içeride de teflvik programlar› uygulamak zorunda kalan Japonya’n›n bu tavr› ABD’ye soluk ald›rsa da sonuç almaya yetmiyor. Uluslararas› talebin büyük tafl›y›c›s› ABD zorda iken, uluslararas› ticaretin motor gücü Çin, daralan ticaret hacimlerinin etkisini büyük bir toplumsal y›k›m olarak yafl›yor. Milyonlarca emekçinin iflsiz kald›¤› ve tam anlam›yla güvencesiz sefalete sürüklendi¤i Çin’de iktidar›n kriz politikas›, ABD zay›flarken IMF gibi uluslararas› kurumlarda gücünü artt›racak hamlelere dayan›yor. Çin hükümeti, IMF’de etkinli¤ini güçlendirmek için kullanmak istedi¤i genifl dolar rezervlerini ve dolara dayal› varl›klar›n› art›rmak/korumak ad›na eme¤in korkunç yaflam koflullar›na müdahalede bulunmuyor aksine rekabet gücü ad›na y›k›m› destekliyor. G20 toplant›s›ndan Çin ad›na ç›kan ise, Brezilya, Hindistan gibi ülkelerle beraber belirsiz bir gelecekte IMF’deki söz haklar›n›n artmas› vaadi oldu. ABD’nin toplant›daki en önemli baflar›s› ise, Merkel ve Sarkozy’nin ›srarla üzerinde durdu¤u mali denetim mekanizmalar›n›n s›k›laflt›r›lmas› talebini önemli ölçüde bertaraf edebilmek oldu. Küresel bankalar›n, hedge fonlar›n ve kredi derecelendirme kurulufllar›n›n daha s›k› izlenmesini isteyen ve hatta bu u¤urda masadan kalkma tehdidini aç›ktan dile getiren Almanya ve Fransa, finansal serbestli¤in sa¤lad›¤› kaynaklarda aslan pay›n› alan ABD’nin karfl› ç›k›fllar› karfl›s›nda k›smi tavizler verdi. Toplant› sonucunda zaten var olan Finansal ‹stikrar Forumu, Finansal ‹stikrar Kurulu’na çevrilirken, bu kurulun hiçbir yapt›r›m gücüyle donat›lmamas›

44

G20 zirvesi s›ras›nda Londra sokaklar›n› dolduran binlerce kifli finans tekellerini kurtarmaya yönelik planlar› protesto etti. Kaynaklar›n istihdam ve sosyal güvenlik için kullan›lmas›n› isteyen göstericiler bankalara sald›rd›


KR‹Z Fransa ve Almanya’n›n uluslararas› denetim talebinin havada kalmas›na neden oldu ve güçlü finansal düzenlemeler toplant›n›n sonuç metninde tek tek ülkelerin kendi içlerinde halletmeleri gereken bir ortak temenni olarak yer ald›. Ancak, bütçe denkli¤ine özel önem veren Avrupa’n›n vergi cennetlerine yönelik önlem talepleri karfl›l›¤›n› buldu. Aç›klanan sonuç metninde vergi kaçakç›l›¤›n›n önlenmesi konusunda iflbirli¤i yapmayan ülke ve organlara yönelik yapt›r›mlar uygulanaca¤› aç›klan›rken, Çin’in en büyük baflar›s› kendi egemenli¤inde olan “vergi cennetleri” Hong-Kong ve Macau’yu kara listeden ç›kartt›rmak oldu. G20 toplant›lar›nda al›nan kararlara bak›ld›¤›nda sistemde köklü bir de¤ifliklik öngörülmezken, güç dengelerinde k›smi de¤iflikliklerin yaflanmakta oldu¤u berraklaflt›. ABD’nin finansal serbestli¤i koruma çabalar›n›n da, Almanya-Fransa cephesinin s›k› mali politikalar› sürdürme çabalar›n›n da, Çin’in inisiyatif alan›n› geniflletme çabalar›n›n da izleri toplant›n›n sonuç metninde yer ald›. Ancak Avrupa ve Asya merkezli inisiyatiflerin ve Çin’in Anglo-Sakson cephesi karfl›s›nda a¤›rl›¤›n› koymas› önümüzdeki döneme dair önemli bir geliflme olarak göze çarpt›. G20 toplant›s›, sunulan›n aksine, istikrar günlerine dönüflün de¤il, ekonomik krizin yan› s›ra emperyalist kapitalist sistemin liderli¤i sorununun giderek derinleflece¤i gerilimli bir sürece girildi¤inin de habercisi olarak de¤erlendirilebilir. G20 ülkelerinin korumac›l›ktan kaç›nmas›, toplant›da sorunsuzca mutabakat›n sa¤land›¤› tek konu olarak ifade edildi. Beyanlara bak›l›nca, bu konuda sorun yaflanmad›¤› iddias› inand›r›c› gibi gelse de Dünya Bankas›’n›n Kas›m ay›nda aç›klad›¤› bir raporda G20 ülkelerinin 17’sinin DTÖ hükümlerinin aç›klar›ndan yararlanan yeni korumac› önlemler gelifltirdi¤ini aç›klamas›, küreselleflme sürecinin gizlenemez hale gelen krizini gösteriyor. Yeni bir düzenin kuruluflu olarak sunulan toplant›dan ç›kan en somut karar ise, varl›¤› ve ifllevi ciddi biçimde sorgulanan IMF’nin aya¤a kald›r›lmas› oldu. Ödemeler dengesi problemleri artmas› beklenen ve kredi olanaklar› daralan geliflmekte olan ülkelere kredi sa¤lanabilmesi için IMF’ye 1.1 trilyon dolar kaynak aktar›lmas› kararlaflt›r›ld›. Böylece ülkelerin bankalara olan borçlar›n› ödeme güçlü¤ü çekmesi durumunda, b›çak s›rt›ndaki küresel finansal sistemin tamamen parçalanmas›n›n önüne geçilmesi hedefleniyor. ‹hracata yönelik “geliflmekte olan” ekonomilerin, özellikle daralan uluslararas› ticaret hacmi nedeniyle özel ve devlet borçlar›n› ödemekte güçlük çekmesi bekleniyor. Mortgage balonu patlayan küresel finans aç›s›ndan, baflka bir önemli de¤erlenme alan› olan azgeliflmifl ekonomilere likidite bollu¤u koflullar›nda “cömertçe” saç›lan kredilerin geri dönmemesi olas›l›¤› felaketin büyü¤ünü ifade ediyor. Bu felakete karfl› IMF’yi mezardan ç›karmak için gerekli oldu¤u söylenen 1.1 trilyon dolar›n kayna¤› ise belirsizli¤ini koruyor. G20 toplant›s›na kat›lan merkez ülkelerin vaatleri üst üste kondu¤unda ancak 250 milyar dolara ulafl›l›yor. Bu aç›dan bak›ld›¤›nda finansal tekellerin karl›l›¤›n› güvence alt›na almak için IMF’nin ayakta tutulmas› projesinin “geliflmekte olan” ülkelerden sa¤lanaca¤› beklentileri art›yor. Sürecin G8 de¤il G20 toplant›s›yla yürütülmesinin amac›n›n, iddialar›n aksine, gücün de¤il maliyetin “paylafl›lmas›” oldu¤u anlafl›l›yor.

45


Kriz eken öfke biçer

Neoliberal tar›m politikalar›n›n as›l y›k›c› biçimini kazand›¤› 2000’li y›llar uzun süredir rastlanmayan biçimlerde, yarat›c›l›kta ve kitlesellikte köylü eylemlerine sahne oldu.


TARIM

T

ürkiye tar›m›nda neoliberal bir düzenin yerleflmesine özgü sanc›lar›n yayg›nlaflt›¤› bir döneme denk gelen 2008 Küresel Krizi, bu sürecin k›r ve kent emekçileri için çok daha y›k›c› biçimlerde geliflmesine neden olmaktad›r. Üretimi tar›msal tekellerin ç›karlar›na göre düzenleyen neoliberal yap›land›rman›n küçük ve orta tar›msal üreticiye haz›rlad›¤› son bellidir: Topraks›zlaflmak ve iflçileflmek. Mülksüzleflen köylülü¤ün bir bölümü baflkas›n›n topra¤›nda çal›flan tar›m proletaryas› haline dönüflmekte, bir bölümü de güvencesiz çal›flma koflullar›na mahkum edilmifl bir emek y›¤›n› olarak kentlere göçmektedir. Di¤er taraftan, çok say›da üretici, ka¤›t üzerinde topra¤›n›n mülkiyetini kaybetmese de topra¤› üzerindeki egemenlik hakk›n› yitirmekte; uluslararas› ve yerli tar›m-g›da tekellerine ba¤›ml› tafleron çal›flma biçimlerine tabi olarak kendi tarlas›nda iflçileflmek durumunda kalmaktad›r. Kriz koflullar›, k›rsal alanda yaflanan çözülme ve yeniden yap›lanma sürecinde a盤a ç›kan çeliflkileri keskinlefltirecektir. Sermaye, krizini aflma stratejilerinde di¤er tüm alanlarda oldu¤u gibi tar›mda da sald›r›y› as›l olarak tar›msal eme¤e yöneltecektir. Krizin k›rsal alanda a盤a ç›kan ilk sonucu çiftçinin borç krizinin derinleflmesidir. Tar›msal üreticilerin bankalara ve tar›m kredi kooperatiflerine toplam borcu (11.9 Milyar TL) tar›m bütçesinin iki kat›n› aflm›fl ve ödenemez hale gelmifltir. Borç yükü zincirleme biçimde üretim sürecini ve üreticilerin yaflam koflullar›n› etkilemektedir. Kriz, di¤er yandan tar›m iflçilerini de vurmakta, ücretler afla¤› çekilirken, çal›flma ve yaflam flartlar› a¤›rlaflmaktad›r. K›rsal alandan kopan parçal› ve örgütsüz nüfus, krizle birlikte artan iflsizlik koflullar›nda, tüm emekçi kitlelerin çal›flma-ücret koflullar›n›n afla¤› çekilmesinin ç›pas› olarak kentlerde güvencesizlerin en güvencesizi iflsiz-iflçiler biçiminde varl›¤›n› sürdürmeye çal›flmaktad›r. 2008’in son istihdam verilerine göre, genel e¤ilimin tersine tar›m istihdam›nda k›smi bir art›fl yaflanm›flt›r. Bu durum kriz koflullar›nda tar›m d›fl› sektörlerdeki iflsizlik art›fl›n›n tar›msal eme¤in k›rsaldan ç›kamamas›na ve k›smi bir k›ra geri dönüfle neden oldu¤unu göstermektedir. Oysa gelir artmamakta sadece ortadaki geliri ve k›r yoksullu¤unu paylaflan kiflilerin say›s› artmaktad›r. 2008 krizi, bütçelerinin neredeyse %80’ini g›da teminine ay›ran emekçilerin k›rda ve kentte h›zla yoksullaflmas›na; açl›kla yüz yüze gelmesine neden olmaktad›r. Kriz koflullar›nda sermaye, tar›mda yaflanan altüst olufltan nas›l karl› ç›kaca¤›n›n hesab›n› yapmaktad›r. TÜS‹AD, 2008 May›s’›nda aç›klad›¤› ve 2009’un ilk ayla-

r›ndan itibaren tar›msal bölgelerde sanayicilerle ayr› ayr› toplant›larla de¤erlendirmeye ald›¤› “Türkiye’de Tar›m ve G›da: Geliflmeler, Politikalar, Öneriler” bafll›kl› raporunda, “tar›m ve g›dan›n krizde ülke ekonomilerinin yeniden yap›lanmas›nda hayati önemde” oldu¤unu vurgulayarak yeni bir tar›msal dönüflüm reformu ça¤r›s› yapmaktad›r. Tekelci sermaye, DTÖ üyesi olan ve AB üyeli¤ini hedefleyen Türkiye’nin tar›mda “kendine yeterlilik” politikas›ndan tamamen vazgeçmesi gerekti¤ini vurgulamaktad›r. Önerilen reformun ayaklar›; tar›msal üretimin azalt›lmas› ve tar›mda ürüne yönelik uzmanlaflma; mülkiyet yap›s›n›n düzenlenmesi; “rekabetçi” bir tar›m yap›s›n›n oluflturulmas›; tar›msal destekleme politikas›n›n, sermayenin araflt›rma-gelifltirme faaliyetlerinin ve yat›r›m altyap›s› olanaklar›n›n gelifltirilmesine dönük de¤erlendirilmesi; yüksek teknolojili tar›msal üretime geçifl; sulama yat›r›mlar›, suyun yönetimi ve fiyatland›r›lmas›nda yeni düzenlenmelerin yap›lmas›d›r. Kriz koflullar›n›; üretim su, enerji, tohum ve topra¤a yönelik stratejilerini en y›k›c› biçimlerde hayata geçirme f›rsat› olarak de¤erlendirmek isteyen sermayenin önüne geçecek yegane güç ise bellidir: Dayat›lan tar›m politikas›na karfl› tepkilerini kendilerine özgü mücadele yöntemleriyle ve yeni örgütlenme çabalar›yla gösteren küçük-orta tar›msal üretici ve k›r emekçileri. Tar›msal alanda 2000’li y›llarda uç veren hareketlilik, k›rda yeni bir mücadele ve örgütlenme sürecinin ipuçlar›n› vermektedir.

Tar›mda neoliberal düzenin inflas› Türkiye’de 1980’lerde bafllayan ancak as›l y›k›c› biçimini 2000’li y›llarda kazanan neoliberal tar›m politikalar›n›n en önemli etkisi Türkiye tar›m›n›n dayand›¤› temel zemin olan ba¤›ms›z küçük üreticili¤in tasfiyesinin h›z kazanmas› ve büyük k›rsal nüfus kitlelerinin geçim araçlar›ndan kopar›lmas› ve iflçilefltirilmesi oldu.1 Sadece AKP’nin iktidarda oldu¤u 2002-2007 y›llar› aras›nda 1 milyon 800 bin insan tar›mdan koptu.2 DB, IMF, DTÖ programlar› ve AB Ortak Tar›m Politikas› uyar›nca tar›msal destekleme politikas›n›n; fiyat garantisi ile destekleme al›mlar›n›n, kredi, girdi, prim desteklerinin tasfiyesi3 ve tar›msal alanda düzenleme ve desteklemede belirleyici olan tüm K‹Tlerin özellefltirilmesi tar›msal üreticiyi, tar›m ve g›da alan›na egemen olan uluslararas› tekellerin belirledi¤i tar›m piyasas›na ba¤›ml› hale getirdi. (SEK, Yem Sanayii, EBK, KÖYTEKS, ORÜS, TZDAfi, TÜGDAfi adl› tar›msal kurulufllar 1993-2000 y›llar› aras›nda özellefltirilmifltir.) Gümrük politikalar›nda yaflanan de¤iflim ve ihracat/ithalatta tam serbestlik, AB ve ABD kökenli tar›m tekellerinin büyük sübvansiyonlarla desteklenen ve ço¤u za-

47


TARIM man maliyetlerinin alt›nda Türkiye pazar›na sürülen dampingli ürünler karfl›s›nda yerli üreticinin rekabet etmesini olanaks›z hale getirdi. Türkiye tar›msal alanda uluslararas› sermayenin aç›k pazar› haline dönüfltü. Bu süreç tar›msal ürün fiyatlar›n› yerel maliyet koflullar›ndan kopartarak uluslar aras› piyasaya tabi k›ld›. Öte yandan küçük-orta tar›msal üreticiyi y›k›ma sürükleyerek borsalarda spekülasyon4 konusu haline getirilen g›da fiyatlar› kentli emekçilerin de g›daya ulafl›m hakk›n› sermayenin insaf›na5 b›rakt›. Örne¤in 2007 y›l›nda mali sermayenin spekülasyon arac› olarak g›da mallar›na yönelmesi sadece bir y›l içinde bu¤day fiyat›n› %120, pirinç fiyat›n› %75 artt›rd›. Tar›msal girdi desteklerinin afla¤› çekilmesi ve büyük bölümü yine tar›msal tekellerce belirlenen girdi fiyatlar›n›n yüksekli¤i küçük-orta tar›msal üreticiyi ekim yapamaz ya da ekti¤i ürünü satamaz hale getirdi. Çiftçi, 2008 y›l›nda gübrede %150’yi aflan; mazotta %40, elektrikte %50-60’›, tohumda ve tar›msal ilaçta %42’yi bulan fiyat art›fllar› nedeniyle ürünlerini zarar›na satt› ve girdi maliyetlerini karfl›lamak için ald›¤› borçlar› ve elektrik-su faturalar›n› ödeyemedi. Birçok üretici bankalara borcunu ödemek için çal›fl›r hale geldi. Tar›mda üretimden gelen gelirle borcunu ödeyemeyen birçok çiftçi, varl›k sat›fl yöntemine gitti ve traktör, tar›m makineleri gibi üretim araçlar›n› ve topra¤›n› sat›fla ç›kard›. Bu süreç bir zamanlar tar›msal ürün yeterlili¤i ile övünen Türkiye’nin ithalatç› ülke haline gelmesine yol açt›.6 Di¤er yandan ihracata yönelik tar›msal üretimin zorlanmas›, üreticiyi ihraç edilebilir belirli tar›msal ürün-

ler üzerinde uzmanlaflmaya yöneltti ve d›fl pazarlara ba¤›ml›l›¤› artt›rd›. Tüm bunlar yerli tar›m ürünleri çeflitlili¤inin, ekolojik-genetik zenginli¤in ve yerel koflullara uygun üretim özelliklerinin korunamamas›na, ülkenin kendine yeterli bir g›da rejimi oluflturmak için gereken tar›msal üretim altyap›s›n›n ve g›da güvenli¤inin tahrip edilmesine neden oldu. Çiftçinin üretim süreci üzerindeki tasarruf hakk›n› tar›msal tekeller lehine ortadan kald›rmaya dönük di¤er bir yap›sal düzenleme, AKP iktidar› taraf›ndan ç›kar›lan Tohumculuk Kanunu ile yaflama geçirildi.7 Dünya çap›ndaki örnekleriyle benzer biçimde haz›rlanan Tohumculuk Kanunu’nun temel mant›¤›, binlerce y›ld›r geleneksel tar›m yöntemleri ile kuflaktan kufla¤a aktar›lan bilginin özel mülkiyetlefltirilmesi, çiftçilerin tohum üzerindeki kolektif fikri haklar›n›n flirketlerin eline geçmesi, küçük üreticilerin üretim maliyetlerinin artmas›, yerel tohumlar›n terk edilerek endüstriyel tar›ma geçilmesi ve üreticilerin GDO’lu tohumlara yönlendirilmesine yol açmak üzerine kuruldu.8

Tar›msal yeniden yap›land›rmada tar›msal emek cephesi Tar›mda neoliberal yeniden yap›land›rman›n bir aya¤› da “yönetiflim” ayg›tlar›n›n devreye sokulmas› oldu. fieker Kurumu ve Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü ‹çkiler Piyasas› Düzenleme Kurumu gibi, tar›m flirketlerinin içinde yer ald›¤› Kurullar, üretime, iç pazara verilecek ürün miktar›na kota koyma yetkisiyle donat›l›rken, ürün al›m fiyat›n›n iflletmeci-üretici mutabakat›na b›rak›lmas› ve ürün sat›fl fiyat›n›n flirketlerce belirlenmesi gibi uy-


TARIM

Büyük bölümünü Kürt tar›m emekçilerinin oluflturdu¤u mevsimlik iflçiler y›lda 3-4 bölgede insanl›k d›fl› koflullarda çal›fl›yor. Ülkeyi bir bafltan bir bafla, doldurulduklar› kamyon kasalar› üzerinde katederken yollarda can veriyorlar, ekmeklerini kazanmak için gittikleri yerlerde ›rkç›-milliyetçi sald›r›lara u¤ruyorlar.

gulamalar devreye sokuldu.9 Bu durum binlerce üreticinin geleneksel ürünlerini ekemez hale gelmesine yol açt›. Örne¤in fieker Yasas› sonras› 175 bin üretici flekerpancar› üretimini b›rakt› ve üretim 18 milyon tondan 11 milyon tona geriledi. Tütün Kanunuyla TEKEL’in destekleme al›mlar›ndan çekilmesi, sözleflmeli üretime geçilmesi ve özellefltirme10 süreciyle birlikte 2002-2007 döneminde tütünde üretici say›s› 410 binden 180 bine, ekim alan› 195 bin hektardan 140 bin hektara, üretim de 163 bin tondan 75 bin tona geriledi. Tar›m sektöründe belirleyici olan kamu kurumlar›n›n özellefltirilmesi ayn› zamanda o sektörlerde pazar egemenli¤inin birkaç flirketin eline geçmesi ile sonuçland›. Yerli sermaye gruplar›n›n çokuluslu flirketlerle ortakl›klar› artarken, küçük üreticili¤e dayanan Türkiye tar›m yap›s› üzerine oturan çokuluslu flirketlerle g›da piyasas› katmanlaflt›.11 Tar›m ve g›da üretimi uluslararas› sermayenin, yerli tekelci sermayenin ve bunlar›n tafleronlar›n›n denetimi alt›na girdi. Art›k Türkiye tar›msal üreticileri ç›plak biçimde sermayeyle karfl› karfl›yayd›. Özellefltirme süreci, devlet denetiminde sözleflmeli üreticilik sistemini köylüler için flirketlere sözleflmeli kölelik sistemine dönüfltürdü. Sözleflmeli üreticili¤in12 flirketlere ba¤›ml› k›l›nmas›yla sermaye, toprak mülkiyetini alma maliyetine katlanmadan güçsüzlefltirilmifl tar›msal üreticinin mal›n› ve iflgücünü birlikte kiralamaya bafllad›. Üretim süreci üzerinde üretici egemenli¤ini ortadan kald›rarak kendine ba¤›ml› k›ld›. Mal›n› ve iflgücünü kiralayan üretici; tarlas›, ürünü, üretim süreci üzerindeki tasarruf hakk›n› kaybederken, kendi tarlas›nda iflçi haline geldi. Örne¤in, flirketle belirli nitelikteki ürün için sezon zaman› oluflacak piyasa fiyatlar›na göre sat›n alma taahhüdüyle sözleflme yapan üretici, flirket uzmanlar›nca denetlenebilmekte, kimi zaman tar›msal girdiler flirket taraf›ndan temin edilmekte, vakti geldi¤inde sözleflmeye ra¤men flirket taraf›ndan ürün tarlada b›rak›labilmektedir.

Tar›mda neo-liberal y›k›m›n tar›msal emekçiler aç›s›ndan di¤er bir sonucu da tar›mda güvencesiz çal›flman›n biçimleri olarak geçici ve gezici tar›m iflçili¤inde yaflanan art›fl oldu. Anadolu’nun topraks›z yoksul köylülerinin tarla, ba¤, bahçelerde mevsimlik, haftal›k, günlük tar›m iflçisi olarak çal›flmas› yeni de¤ildir. Ancak bu say› giderek artmakta, topra¤› olup tar›msal üretimle geçimini sa¤layamayan aileler bu çal›flma biçimine kat›lmakta, mevsimlik iflçiler ülkeyi bir bafltan bir bafla katetmektedir. Mevsimlik iflçilerde ana a¤›rl›¤› Kürt tar›m emekçileri oluflturmaktad›r. Resmi verilere göre say›lar› 200 bin civar›nda olan mevsimlik iflçilerin ailelerin tamam›n›n kat›l›m›yla çal›flt›klar› göz önüne al›nd›¤›nda say› tahmini iki milyona yaklaflmaktad›r.13 Geçici ve gezici iflçilerin büyük bir bölümünü kad›n ve çocuklar oluflturmaktad›r.14 Düflük ücret ve insanl›k d›fl› koflullarda çal›flman›n yan› s›ra özellikle mevsimlik iflçilerin bar›nma, beslenme, e¤itim, sa¤l›k haklar›n›n varl›¤›ndan söz etmek mümkün de¤ildir. Mevsimlik tar›m iflçileri y›lda 3-4 bölgede ve iflte çal›flmakta, kamyon kasalar›na doldurulup tafl›nmakta, çad›rlarda bar›nmakta, gelirlerinin bir bölümünü ifli ve ücreti toprak sahibiyle görüflerek belirleyen, iflin kontrolünü sa¤layan, ücretlerin ödenmesine arac›l›k yapan kifli olan “elçi-çavufl-day›”ya vermektedirler. Yine mevsimlik Kürt iflçiler, birçok yerde, daha önce Ordu Valisi’nin ald›¤› “göçmen iflçilerin flehre girmelerini” yasaklama ve çal›flmak için gelen Kürt iflçilerin GBT sorgulamas›ndan geçirilmesi gibi kararlarla, devlet kurumlar› taraf›ndan da do¤rudan yönlendirilen milliyetçi sald›r›larla, ›rkç›l›k ve ayr›mc›l›kla karfl›laflmaktad›r. Tar›mda emek genel anlamda güvencesizdir. Tar›mda istihdam edilenlerin %46.3’ü ücretsiz aile iflçisi olarak çal›flmaktad›r. Bu oran kad›nlarda %87.3’tür. Sosyal güvenlik kurulufllar›na kay›t olma oran› tar›mda %11.8’dir. Bu oran kad›nlarda %0.8’dir yani her 100 kad›ndan 99’u tar›mda sosyal güvenceden yoksun istih-

49


TARIM dam edilmektedir. Bu durum tar›msal alanda yaflananlar görmezden gelinerek ülke çap›nda güvencesizli¤e karfl› mücadele stratejileri oluflturulamayaca¤›n› göstermektedir. K›rsal kentlere ve büyükflehirlere göç eden kitleler ise tafleron çal›flman›n, fason üretimin, gündelikçi çal›flma biçiminin ana kitlesini oluflturmaktad›r. Kentteki “köy-

lüler” olarak kentle bütünleflmeye çal›flan emekçiler, kentsel hizmetlere ve kamusal haklara ulaflmada en dezavantajl› kesimi oluflturmakta, ucuz emek havuzlar›n›n ana kitlesi olarak emekçiler aras›nda rekabet ve düflmanlaflt›rma politikas›n›n somut hedefi haline dönüflmektedirler. Türkiye’de k›rsal alandan kente göçün önemli bir belirleyeni, 90’lardan itibaren Kürt illerinde yaflanan kirli savafl, zorunlu göç ve köy boflaltmalar›, yayla ve k›fllaklara ç›k›fl yasa¤› gibi nedenlerle y›k›ma u¤rayan tar›m ve hayvanc›l›k olmufltur. Özellikle Kürt illerinden göç alan kentlerde yerel emekçilerin iflsizli¤e ve yoksullu¤a karfl› tepkilerinin milliyetçiler taraf›ndan Kürt iflçilere yönlendirilmesi kimi yerde göçmen iflçilerin potansiyel suçlu muamelesi görmesine yol açmakta, kimi yerlerde ise linçe varan sald›r›lar yaflanmaktad›r. Kente göçen ve tamamen örgütsüz bir emekçi kitlesini oluflturan k›rsal nüfus, güvencesizlik ve a¤›r yaflama/çal›flma flartlar› alt›nda geleneksel dayan›flma iliflkilerinin içine girme, hemflericilik iliflkileri ya da cemaat yap›lar› içinde ayakta kalma stratejileri oluflturmaktad›r.

Tar›msal yap› ve örgütlenmede geleneksellik

Son y›llarda köylü eylemlerinin gündemlerinden birini su hakk› oluturuyor

50

Neoliberal tar›m rejimiyle beraber, büyük toprak sahipleri, emperyalist tar›m ve g›da tekelleri ve onlar›n tafleronu tar›m flirketlerinin ç›karlar› ile tar›m emekçileri, yoksul topraks›z köylüler ve küçük üreticilerin ç›karlar› aras›ndaki çeliflkiler derinleflmektedir. Ancak hala büyük bölümü küçük-orta ölçekli aile iflletmelerine dayanan tar›mda, üreticilerin ana örgütlenme kanallar› gelenekseldir. Geleneksel örgütlenme biçimleri bugünün k›rsal çeliflkilerine yaslanmamakta, tar›msal eme¤in ortak ç›karlar›n› ve ihtiyaçlar›n› savunmamaktad›r. Tar›msal alanda devletin piyasada belirleyici rol ald›¤› döneme göre flekillenen, uzun y›llar siyasal iktidarlar›n atad›¤› müdürler taraf›ndan yönetilen ekonomik örgütler olarak Tar›m Sat›fl Kooperatifleri ve anti-demokratik tüzük ve yasalarla flekillendirilen meslek örgütü Ziraat Odalar› ve Birlikler siyasal iktidarlar›n vesayeti alt›ndad›r. Milyonlarca küçük-orta üreticinin üye oldu¤u geleneksel üretici örgütlenmeleri yap›sal olarak k›rsal alanda sömürü ve rant› paylaflman›n, k›r› denetim alt›na alman›n, köylü muhalefetini pasifize etmenin araçlar› olmufllard›r.15 Geleneksel tar›m örgütlenmelerinin önderlikleri daha çok zengin köylülü¤ün elinde sa¤ siyasal hegemonya alt›ndad›r ve küçük-orta köylülü¤ün söz ve karar hakk› yoktur. Ziraat Odalar› tar›msal alanda yaflanan y›k›m›n büyük bir öfkeye dönüfltü¤ü 2000’li y›llara damgas›n› vuran üretici eylemlerinde etkin güç olmufltur.


TARIM Ziraat Odalar›’n›n etkinli¤inin birkaç temel nedeninden bahsedilebilir. Tar›msal alandaki büyük altüst olufl, tar›msal tekellerle çeflitli kanallarla bütünleflmifl olsalar dahi sömürü ve kar oranlar› aç›s›ndan büyük toprak sahiplerinin de ç›karlar›na de¤mektedir ve bu kesimler kendi konumlar›n› en az hasarla koruma refleksi göstermektedirler. Di¤er yandan büyük toprak sahipleri, taban üzerindeki etkinliklerini ancak küçük-orta köylülü¤ün afla¤›dan yükselen tepkiselli¤inin kendi denetimlerinde a盤a ç›kmas›n› sa¤layarak koruyabilmekte, ayn› zamanda bu tepkiselli¤i belli bir noktaya kadar kendi ç›karlar›n› korumakta dayanak haline getirmektedirler. 2004’te üretici eylemleri yay›l›rken, Ayd›n’da binlerce üreticinin hükümeti istifaya ça¤›rd›¤› mitingden hemen bir gün sonra, Tar›m Bakan›’n›n da kat›ld›¤› bir toplant›da Ziraat Odalar› Birli¤i ad›na hükümetten özür dilenmesi ve tabandan gelen bask› ile mitingin yap›ld›¤›n›n söylenmesi Odalar›n yap›s›n› anlatan iyi bir örnektir ama tekil de¤ildir. 2000’li y›llar gerçeklefltirilen üretici eylemleri kadar Ziraat Odalar›’n›n üretici tepkilerini bast›rd›¤› say›s›z giriflimle doludur. Tar›m alan›nda geleneksel örgütlenme kanallar›n›n hegemonyas›n›n k›r›lamamas›nda, tar›m toplumunda siyasal gericili¤in; milliyetçilik ve ‹slami gericilik biçimlerinde örgütlü olmas›n›n da etkisi vard›r. Sa¤›n oy deposu özelli¤ini koruyan k›rsal alan›n siyasi tercihleri bu alandaki aktörler aras›nda sal›nmakta, seçim önceleri k›smi kaynak aktar›m›na dayanan hamleler oy ak›fl›n› siyasal iktidar lehine yönlendirebilmektedir. Tar›msal alan›n siyasal tercihindeki geleneksellik, köylülük içinde köklü bir siyasal parti olan DP(DYP)’nin, Türkiye siyaset sahnesinden silinmesine ra¤men, 2009 seçimlerinde hiçbir bölgede alamad›¤› oy oran›n› tar›m yo¤un yerleflimlerden almas› örne¤inde kendini göstermektedir. Tar›msal y›k›ma yönelik büyüyen öfke k›rsal nüfusun

siyasal tercihlerinde do¤rudan köklü bir dönüflüme yol açmamaktad›r. Tar›msal alan› örgütlemeye dönük ilerici inisiyatiflerin zay›fl›¤› da bu konuda bir di¤er etkendir. Üreticinin geleneksel/muhafazakar örgütlenme biçimlerine alternatif bir giriflim, sosyalist gelenekten gelen inisiyatiflerle bafllat›lan sendikalaflma çabas› olmufltur. Tütün Yasas›’n›n Meclise gelmesi sürecinde, yasaya karfl› bilgilendirme ve örgütlenme çabas› için Uflak Eflme’de köylerin gezilmesiyle bafllayan ve Akhisar’da tütün sorunlar›n›n ele al›nd›¤› Tütün Kurultay›’n›n gerçeklefltirilmesiyle devam eden süreç boyunca, benzer yöntemlerle köyler gezilerek üzüm, zeytin, f›nd›k, bu¤day, çay, flekerpancar›, hayvan yetifltiricili¤i, ayçiçe¤i kurultaylar› örgütlenmifltir. Kurultaylar sonucunda ürün bazl› sendikalar›n kurulmas› karar› al›nm›flt›r. Devlet çiftçi sendikalar›na yönelik davalar açm›fl, Mart 2009’da ise 8 ürün bazl› sendikan›n birleflimi ile kurulmufl olan Çiftçi-Sen’in kapat›lmas›na karar verilmifltir. Hukuki süreç devam etmektedir. Çiftçi sendikalar› deneyimi, sendikal örgütlenme gelene¤i olmayan k›rsal alanda sözleflmeli üreticiye flirketlere karfl› sendika alt›nda örgütleme hedefini tafl›mas›; kimi zaman sembolik düzeyde kalsa da ilerici muhalefetin gündemine tar›msal üreticilerin/alan›n sorunlar›n› tafl›mas› ve as›l olarak tar›msal alandaki neoliberal y›k›ma karfl› tepkileri örgütlemeye dönük cesur bir ad›m olmas› bak›m›ndan de¤erlidir.

Tar›msal alanda mücadele gelene¤i ve yeni dinamikler Türkiye’de köylü hareketleri, özellikle toplumsal muhalefetin gençlik hareketi ve iflçi s›n›f› mücadelesinin üzerinden yükselerek siyasallaflt›¤› ve tüm ülkeyi etkiledi¤i 1967-68’lerden bafllayarak k›sa dönemli de olsa özel

Ordu F›nd›k Mitingi

Sa¤ siyasal hegemonya alt›ndaki Ziraat Odalar›, taban üzerindeki etkinliklerini köylülü¤ün afla¤›dan yükselen tepkiselli¤inin kendi denetimleri alt›nda a盤a ç›kmas›n› sa¤layarak korumaya çal›fl›yor

51


TARIM deneyimler biriktirmifltir. 1967’de Fatsa köylülerinin tefecili¤i ve sömürüyü protesto ederek borçlar›n›n ertelenmesi için yapt›¤› eylemler; 1969’da Samsun’nun Çarflamba ve Bafra ilçelerinde gerçeklefltirilen tütün üreticileri mitingleri; ‹zmir’in Torbal› ilçesine ba¤l› köylerde a¤a iflgalindeki hazine arazilerini ele geçiren köylülerin eylemleri; Tokat Uzunburun köylülerinin yapt›¤› 2 bin dönümlük hazine topraklar› iflgali; Nall›han ve Bafa Gölü köylülerinin iflgalleri, 1970’te Do¤u Karadeniz’de çay üreticilerinin eylemleri ve çay fabrikalar› iflgalleri; Giresun, Ordu, Fatsa, Bulancak, Tirebolu, Espiye ve Vakf›kebir’de f›nd›k üreticilerinin tefeci-tüccar sömürüsüne karfl› düzenledikleri mitingler; haflhafl üretiminin k›s›tlanmas›na karfl› Merzifon ve Çorum’da binlerce köylüyü harekete geçiren eylemler; 1971 y›l›n›n bafl›nda Uflak Eflme’de ve Alaçam’da düzenlenen tütün mitingleri; Ayd›n Söke’de gerçekleflen toprak reformu mitingi; Gaziantep O¤uzeli’nde köylülerin a¤alar taraf›ndan baflkalar›na kiraya verilen 3 bin dönümlük topra¤a el koymalar› döneme ait mücadele örneklerinden baz›lar›d›r. Bu dönem tar›m emekçilerinin, küçük üreticilerin ve topraks›z köylülerin eylemlerinde, baflta Karadeniz olmak üzere tar›m bölgelerinde örgütlenme çabalar›n› artt›ran Dev-Gençlilerin rolü atlanamaz. Yine devrimci hareketin 1978-79 aral›¤›nda anti-faflist mücadelede elde etti¤i konumu somut politik hedeflere yöneltti¤i Fatsa’da örgütlenen “F›nd›kta Sömürüye Son” mitingi ve kampanyas›; yörenin en önemli sorununa karfl› mücadelenin halkla birlikte örgütlenmesinin avantajlar›n› göstermifl, Fatsa deneyiminin yarat›lmas›nda kritik bir rol oynam›flt›r. 70’lerdeki köylü hareketlili¤i kesintiye u¤rad›ktan sonra, uzunca bir süre köylülük toplumsal muhalefet aç›s›ndan belirleyici bir pratik içinde bulunmam›flt›r. 2000’li y›llara kadar geçen süre içinde bugünkü köylü hareketlerinde iz b›rakan bir di¤er önemli deneyim ise Bergama köylülerinin Eurogold maden flirketine karfl› verdikleri mücadele olmufltur. Bergama köylüleri, siyanürle üretim yapan alt›n madenine karfl›, flirketin tüm ifl, para vaatlerine, kendilerine yönelik fliddete, devletin madeni korumas›na ra¤men mücadele etmifllerdir. Sürdürdükleri mücadele; eylem zenginli¤i ve yarat›c›l›¤›, köylü kad›nlar›n kat›l›m›, y›llara yay›lan süreklili¤i ve inatç›l›¤›, tüm Türkiye toplumsal muhalefetinin gündemi haline gelmesi, köylü mücadelesinin ihtiyaç duydu¤u hukuksal ve bilimsel-teknik bilgi ile buluflmas›yla toplumsal mücadeleler tarihimizde yerini ald› ve tüm ülke halklar›na bir direnifl gelene¤i b›rakt›. Bergama köylülerinin mücadelesi bugünün köylü hareketlerinde yaflanan ekolojik duyarl›l›¤›n da temel ç›k›fl noktalar›ndan

52

birini oluflturdu. Aç›lan davalar› kazanmaya odaklanan ve çeflitli düzeylerde davalar› kazanmas›na ra¤men hükümetlerin ayak oyunlar›yla alt›n flirketinin çal›flmalar›n› durduramayan Bergama köylülerinin mücadelesi, hukuki mücadele alan›n›n s›n›rlar›n› ve ancak sistem karfl›t› bir siyasallaflmayla kazan›m›n mümkün olaca¤›n› göstermesi bak›m›ndan da kritik bir önem tafl›yordu. Tar›mda neoliberal y›k›m›n fliddetiyle geçen 2000’li y›llar ise uzun süredir rastlanmayan biçimlerde, yarat›c›l›kta ve kitlesellikte köylü eylemlerine ve üretici mitinglerine sahne oldu. Manisa ve Ordu’da 100 bin ve Ayd›n’da 50 bin üreticinin, ürünlerine verilen düflük fiyatlar› ve destekleme oranlar›n› protesto etti¤i mitingler tar›m bölgelerinin neredeyse tamam›nda karfl›l›¤›n› buldu ve yayg›nlaflt›. Cüneyt Zapsu’nun maketlerinin yak›ld›¤› Ordu mitinginden sonra Samsun-Ordu karayolunu 9 saat boyunca 20 bin kifliyle trafi¤e kapatan ve bizzat Tayyip Erdo¤an’›n emriyle sert müdahaleye maruz kalan üreticiler, gözlerin tar›m alan›nda yaflanan y›k›ma çevrilmesini sa¤lad›. Artvin Hopa ve Kemalpafla’da çay vermeye getirilen s›n›rlama nedeniyle ürünlerini toplayamaz hale gelen ve özel firmalardan alacaklar›n› zaman›nda tahsil edemeyen çay üreticileri, özellikle kad›nlar›n önderli¤inde yol kesme eylemleri yapt›lar. Mersin’de narenciye üreticileri limon hasat gününde ürünlerini yollara dökerek D400 karayolunu trafi¤e kapatt›lar. fiarköy Mursal› köyü


TARIM O¤uzeli ilçesi yak›nlar›ndaki Kayac›k Baraj Gölü`nden yeterince su alamayan köylüler, kuruyan tarlalardaki bu¤daylar›n bir k›sm›n› yakarak eylem yapt›. Sakarya’da Teketaban köylüleri kendi elleriyle oluflturduklar› su flebekelerine sayaç takmak için gelen görevlileri “suyumuz bizimdir” diyerek sopalarla karfl›lad›lar. Do¤u Karadeniz’de derelerden akan sular›n kullan›m hakk›n›n HES projeleri ile çokuluslu firmalar ve yerli flirketlere sat›lmas›na karfl›, F›rt›na Vadisi’nden bafllayan mücadele örne¤inden hareket eden F›nd›kl›, ‹kizdere, Hemflin ve Çayeli halk› do¤al kaynaklar›n ve yaflam alanlar›n›n ya¤malanmas›na karfl› uzun soluklu bir mücadeleye giriflti. F›rt›na, F›nd›kl›, ‹kizdere, Kemalpafla, Hopa, Hemflin, Arhavi, Parat, Çayeli Senoz ve Trabzon dereleri ad›na Derelerin Kardeflli¤i Platformu oluflturuldu.

K›rsal yaflam›n mirasç›s› olarak köylülerin tarihsel kolektif bilgilerini koruyarak, do¤aya hükmederek de¤il onun bir parças› olarak ve emperyalist tar›m tekellerinin de¤il halk›n ortak ihtiyaçlar› do¤rultusunda üretme haklar› vard›r.

üzüm üreticileri, sözleflme yapt›¤› halde üzümlerini almayan MEY A.fi’yle mücadele ederken, Manisa K›rka¤açl›lar tütünde özel sektör dayatmas›yla imzalad›klar› sözleflme fiyatlar›na dahi uyulmamas›na karfl› eylem yapt›lar. Tar›m Kredi Kooperatifi’nden ald›klar› krediler nedeniyle hacizle karfl› karfl›ya kalan çiftçiler, Konya’da Tar›m Kredi Kooperatifi önünde iki gün süren oturma eylemi yapt›lar. Manisa, Burdur, Konya, Manisa, Afyonkarahisar, Denizli, Karaman, Bursa, Mu¤la, Ankara ve ‹zmir Tire'den Antalya'ya gelen binlerce süt üreticisi “Alak›z sütünü helal etmiyor" slogan›yla eylem yapt›lar. Neoliberal su ve enerji politikalar› nedeniyle artan enerji ve su faturalar›; özellikle yerel su kaynaklar› üzerinde tasarruf ve kullan›m haklar›n›n ellerinden al›nmas› ve kaynaklar›n sermaye kullan›m›na aç›lmas›, köylülerin bir di¤er temel gündemiydi. Urfa Akçakale’de faturalar› ödeyemedikleri için elektrikleri kesilen köylüler DEDAfi’a yürürken, Urfa'n›n Virahflehir ilçesinde elektrik kesintileri yüzünden trilyonlarca lira zarar eden köylüler AKP ilçe binas›n› bast›lar. Malatya'n›n Akçatoprak köylüleri borçlar› nedeniyle sular›n›n kesilmesi sebebiyle traktörleriyle karayolunu trafi¤e kapatt›. Gaziantep`in

Sermayenin, köylülü¤ün do¤al yaflam alan›n› y›k›ma u¤ratan giriflimleri ve neoliberal maden, sanayi, çevre politikalar›, köylülerin giderek daha fazla ekolojik sorunlar› gündem yapmalar›na ve bu sorunlar etraf›nda harekete geçmelerine yol açt›. Antalya, Milas, Alanya, Eskiflehir, Afyonkarahisar, Kocaeli gibi birçok yerde köylüler taflocaklar›na karfl› eylemler örgütlediler, ‹zmir Germiyan köylülerinin mücadelesi sonucu tafloca¤› mühürlendi. Manisa’n›n Develi köyünde kat› at›k bertaraf tesisini ve ürünlerinin para etmemesini çeflitli eylemlerle protesto eden, Manisa Belediyesi’ni basarak “pis bir yer varsa o da buras›d›r” diyerek deterjanlarla y›kayan köylüler sonunda TBMM kap›s›na dayand›lar. Kat› at›k depolama alanlar›n›n köylerine getirece¤i kirlilik ve yap›m s›ras›nda kesilen a¤açlar› korumak için Marafl’ta yol kesen köylüler, Samsun Bafra’da ayn› taleplerle yapt›klar› eylemde kendilerini a¤açlara ba¤lad›lar. Köylüler Kaz da¤lar›nda maden aramalar›na karfl› düzenlenen eylemlere kat›l›rken, ocaklara madencileri sokmamak için gece nöbetleri tuttular. Uflak ‹nal K›fllada¤ köylüleri siyanürle alt›n arayan, Tüprag Metal Madencilik fiirketi'ne karfl› sürdürdükleri uzun soluklu mücadelede, flirketin suyunun kendi topraklar›ndan geçmesine izin vermediler. Gümüfltafl Madencilik fiirketi’nin Ni¤de’de siyanür yöntemi ile iflletmek istedi¤i alt›n madeniyle yap›lmas› planlanan “ÇED halk›n kat›l›m› toplant›s›” halk›n engellemesiyle yapt›r›lmad›. Marafl Narl› köylüleri verimli tar›m arazilerinin üstüne dikilen Sanko Çimento fabrikas›na karfl› bafllatt›klar› direnifli, “Onuruma, Ovama Dokunma” sloganlar›yla yap›m› devam eden ikinci fabrikaya karfl› da sürdürüyorlar. Bismil’in topraks›z köylülerinin hazine arazilerini kiralayan toprak a¤as›na karfl› sürdürdükleri eylemler, Çukurova tar›m iflçilerinin yevmiyelerin yükseltilmesi talebiyle örgütledi¤i ifl b›rakma eylemi, Ankara Polat-

53


TARIM l›’da ço¤unlu¤u Kürt 30 bin tar›m iflçisinin grevi, Hatay’da kamyonla tafl›nan mevsimlik iflçilerin trafik kazas› sonucu ölmesi üzerine 1500 iflçinin yaflam hakk› talebiyle üç günlük yas ilan edip ifl b›rakmas›, tar›msal eme¤in ve yoksul köylülü¤ün mücadeleleri aç›s›ndan di¤er örnek deneyimler oldular. 2000’li y›llar neoliberalizme karfl› mücadelede tar›msal alan›n direnifl potansiyelini a盤a ç›kard›. Türkiye tar›m bölgelerinde bireysel ya da küçük ölçekli protestolar yayg›nlaflt›. Üreticilerin ve tar›m emekçilerinin mücadeleleri; tar›mda sömürünün ana a¤›rl›¤›n› çeken kad›nlar›n kat›l›m›, sermayenin üretim ve yaflam alanlar›n› oluflturan do¤al çevrede yaratt›¤› y›k›ma karfl› akarsular›na, ormanlar›na, topraklar›na sahip ç›kmak üzere ekolojik duyarl›l›klarla harekete geçmeleri ve baflta yol kesme olmak üzere neoliberalizme karfl› direniflte mücadele yöntemi olarak kritik önem tafl›yan do¤rudan eylem biçimlerini kullanmalar› aç›s›ndan önemli göstergeler tafl›maktad›r. Tar›msal üreticilerin ve emekçilerin mücadele e¤ilimleri, tar›msal alanda yaflanan y›k›m karfl›s›ndaki hareketlilikleri, örgütlenmesi gereken büyük bir potansiyelin varl›¤›na iflaret etmektedir. K›rsal yaflam›n mirasç›s› olarak köylülerin mücadelesi, insanl›¤›n tüm varl›¤›n› ve ihtiyaçlar›n› piyasaya ba¤›ml› k›lan ve yaflam› metalaflt›ran neoliberal yeni sömürgecili¤e karfl› mücadelede de emekçi halklar›n bugünü ve gelece¤i aç›s›ndan belirleyici bir önem tafl›maktad›r. Tar›msal üreticilerin ve tar›m emekçilerinin tarihsel kolektif bilgilerini koruyarak, do¤aya hükmederek de¤il onun bir parças› olarak ve emperyalist tar›m tekellerinin de¤il halk›n ortak ihtiyaçlar› do¤rultusunda üretme haklar› vard›r. Su, enerji ve di¤er do¤al kaynaklar›, toprak ve tohumlar›n› koruma ve bunlar üzerindeki kolektif kullan›m haklar›n› tekellere ve iflbirlikçilerine karfl› savunma haklar› vard›r. Tar›msal eme¤in güvenceli

ve insanca çal›flma ve yaflama hakk› vard›r. Tar›msal alanda tüm bu haklar›n savunusu üzerine ilerici örgütlenme ve mücadele biçimlerinin a盤a ç›kar›lmas› mümkündür. Bu olanak yaflanan y›k›m›n keskinlefltirdi¤i tar›msal çeliflkilerde; köylülerin talep ve hareket etme biçimlerinde belirmektedir. Di¤er yandan neoliberal sald›r›n›n yaratt›¤› y›k›m›n fliddeti, kent ve k›r emekçilerinin ortak gündemlerini oluflturmaktad›r. Kent emekçilerinin güvenceli çal›flma; g›da ve beslenme hakk›, enerji, su, çevre hakk› mücadelelerinin k›rsal alandaki karfl›l›klar›, özneleriyle birlikte a盤a ç›kmaktad›r. K›r ve kent emekçilerinin ortak politik talepleri ve hak mücadele biçimlerinin a盤a ç›kar›lmas› bak›m›ndan kriz dönemi önemli olanaklar sunmaktad›r. Küçük ve orta tar›msal üreticilerin kredi borçlar›n›n silinmesi; icra ifllemlerinin durdurulmas›; kaynaklar›n tar›m flirketlerini kurtarmak için de¤il köylülü¤ün piyasaya karfl› korunmas› ve küçük-orta üreticinin desteklenmesi için kullan›lmas›; IMF, DB, DTÖ ve AB taraf›ndan dayat›lan ve AKP iktidar›nca uygulanan neoliberal tar›m politikalar›na son verilmesi; tar›m iflçilerinin sosyal güvenlik ve çal›flma koflullar›n›n düzeltilmesi; arac›lar›n ve g›da spekülatörlerinin aradan ç›kar›larak g›dalar›n insanlara ulaflt›r›lmas›nda dolays›z kanallar kurulmas› gibi k›rsal alanda a盤a ç›kan acil taleplerin; kentlerde temel g›da maddelerinin fiyatlar›n›n kontrol alt›nda tutulmas›, tüm insanlar›n temel g›da maddelerine ücretsiz ulafl›m ve beslenme hakk›n›n garanti alt›na al›nmas› talepleriyle beraber krize karfl› emekçilerin ortak mücadele program›n›n parçalar› olarak ele al›nmas› gerekmektedir. Tar›msal alandan gelen sese kulak verilmelidir; tar›msal alanda örgütlenmesi gereken mücadele mevsimlik Kürt iflçilerin, yoksul topraks›z köylünün, köylü kad›nlar›n, güvencesiz tar›m emekçilerinin, küçük üreticinin, k›rsal kentlerde y›¤›lan iflsizlerin, kentli emekçinin özgün talepleriyle içinde büyük bir zenginlik potansiyeli bar›nd›rmaktad›r.

Bergama köylüleri

54


TARIM

Dipnotlar: 1 Tar›msal alan›n neoliberal dönüflümünde k›r›lma noktas›n› 1999 y›l›nda IMF’ye verilen niyet mektubu ve ard›ndan 2000’li y›llarda devreye sokulan Tar›m Reformu Uygulama Projesi oluflturdu. AKP iktidar› yeni tar›m rejiminin altyap›s›n› oluflturmay› misyon edinmifl ve AB Ortak Tar›m Politikas› ve ilerleme raporlar› AKP’nin bu alanda k›lavuzlu¤unu yapm›flt›r. 2 Tar›msal istihdam›n pay› 1923’lerde % 90 olan Türkiye’de, 2006 y›l›nda % 27,3’e gerilemifltir. 3 2000 y›l›nda DB ile imzalanan Ekonomik Reform Kredisi anlaflmas› çerçevesinde “Tar›mda Reform Uygulama Projesi” ile destekleme sistemi tamamen de¤ifltirilerek do¤rudan gelir deste¤i uygulamas›na geçildi. DGD’nin en önemli özelli¤i, üretime ve ürüne ba¤l› olmaks›z›n çiftçiye verilmesidir. AB’nin üretim fazlas› olan ürünlerde üretim art›fl›n› frenlemek için uygulad›¤› DGD’nin Türkiye’de uygulanmas› bir çok üründe üretimin düflmesine neden oldu. Üretim maliyetlerinin artt›¤› koflullarda çiftçi üretim yapmadan destek ald›. DGD büyük toprak sahiplerini zenginlefltirdi. 4 Tahminlere göre dünyada yat›r›mc›lar›n ürünü hiç al›p satmadan yapt›klar› vadeli ifllemler ve opsiyon piyasalar›nda dönen spekülatif para 2000’de 5 milyar dolarken 2007’de 175 milyar dolara ç›kt›. Yat›r›m fonlar› dünyan›n büyük pazarlar›ndaki bu¤day ticaretinin %50-60’›n› kontrol ediyor. (Özkaya, T. ) 5 Geçti¤imiz y›l Türkiye’de pirinç fiyatlar›nda yaflanan ani s›çrama üzerine AKP “stok yaparak fiyat artt›r›yorlar “diyerek spekülatörleri halka flikayet etmiflti. Oysa s›f›r gümrük ile bu¤day ithalini flirketlere devrederek spekülasyon zeminini bizzat AKP haz›rlam›flt›. 6 2007 y›l›n›n Ocak-Ekim döneminde 986 milyon dolar olan tar›m ürünleri d›fl ticaret a盤›, 2008 y›l› Ocak-Ekim döneminde yüzde 150 oran›nda artarak 2 milyar 470 milyon dolar ile 85 y›ll›k Cumhuriyet döneminin en yüksek de¤erine ulaflt›. 7 Kanunla yurtiçinde sadece kay›t alt›na al›nm›fl çeflitlere ait tohumluklar›n ticaretine izin verilmifl, çiftçilerin üretti¤i tohumlar› satmalar›na engel getirilmifl, kamu kurumlar› tohum üretim alan›n›n d›fl›na ç›kar›lm›flt›r. Tohumun sertifikaland›rma, ticaret ve denetimini flirketlere b›rakan ve flirketlerle çiftçiler aras›nda ç›kacak anlaflmazl›klarda, tohum flirketlerinin oluflturdu¤u Tohumcular Birli¤ini yetkili k›lan kanunla çiftçiler ihtiyac› olan tohumu flirketlerden karfl›lamaya mecbur b›rak›lm›flt›r. 8 2006 verilerine göre dünya tohum pazar› 22.8 milyar dolard›r. On tohum flirketinin tohum pazar›ndaki pay› %57’dir. Yine büyüklü¤ü 35.4 milyar dolar olan dünya tar›m kimyasallar› pazar›n›n %84’üne on flirket egemendir. Tohum pazar›na egemen olan firmalar›n dördü ayn› zamanda bu listededir. Bunlar Monsanto, Dupont, Syngenta ve Bayer'dir. Bunlardan Monsanto ayn› zamanda GDO’lu tohum

piyasas›n›n tamam›na yak›n›n› elinde tutmaktad›r. GDO’lu tohum üreten di¤er önemli firmalar Dupont, Syngenta, Bayer ve Dow’dur. Uluslararas› Tohum Federasyonu’nun yapt›¤› araflt›rma bütün dünyada çiftçilerin kendi yetifltirdikleri tohumlar engellenebilirse piyasa genifllemesinin 73 milyar dolara ç›kaca¤›n› söylemektedir. (bknz: Özkaya, T. Tohumda Tekelleflme ve Etkileri) 9 2001’de kabul edilen fieker Kanunu ile özellefltirme süreci bafllam›fl, fieker Kurumu ve Kurulu oluflturulmufltur. 10 Tütün Yasas› ile tütün ve mamulleri piyasas›n›n Philip Morris-Sabanc› ortakl›¤›, R.J. Reynolds (JTI) ve Tire'de yat›r›ma haz›rlanan BAT-Koç ortakl›¤› egemenli¤ine girmesi için özel bir düzenleme yap›lm›flt›r 11 Yerli tekelci sermaye 80’lerin sonunda bafllayarak h›zla et, süt ve sütlü ürünler üretimi, g›da paketlemesi, sebze ve meyve ifllenmesi ve dondurulmas›, çay üretimi, tam ve haz›r g›da üretimi, g›da pazarlamas› ve perakendecili¤i gibi alanlarda etkinlik göstermeye bafllad›. Türkiye tar›m›nda egemen flirketler; süt sektöründe; DANONE-Sabanc›, NESTLE, tütün sektöründe; PH‹LSA (PH‹L‹P MORR‹S-SABANCI), R.J.RAYNOLDS, JTI, BAT-KOÇ, fleker sektöründe; CARGILL, çay sektöründe; UNILEVER ve TEEKANE, hububat sektöründe; CARGILL, GLENCORE; LUI DREYFUS. 12 “Ço¤unlukla yabanc› sermaye ile ortaklafla etkinlikte bulunan tohumculuk flirketleri, Akdeniz ve Marmara Bölgelerinde sözleflmeli tar›m uygulamaktad›r. Uluslararas› sigara tekeli Rothmans, Marmara Bölgesinde (Bolu, Adapazar›, Bal›kesir) Amerikan tipi tütün üretimini yapt›¤› sözleflmelerle yürütmektedir. Modelin yayg›nlaflt›r›lmaya çal›fl›ld›¤› yörelerden birisi de GAP Bölgesi (örne¤in Koç-Ata Grubunun Harran’daki sözleflmeli besi hayvanc›l›¤› projesi). ‹znik Gölü’nü kirleten Cargill; Konya, Karacabey ve Ege’de ayn› modeli uyguluyor. Bunlar›n d›fl›nda Bursa’da sanayi tipi domates, Ni¤de ve Nevflehir’de patates, Antalya ve Mu¤la’da kesme çiçek üretiminde; ayr›ca Ege ve Akdeniz Bölgelerinde konserve ve dondurulmufl g›da sanayii için sebze ve meyve üretiminde sözleflmeli tar›m uygulamas› yayg›nd›r.”(aktaran Dr. Necdet Oral) 13 Mevsimlik iflçilerin büyük bölümü Orta Anadolu'da so¤an, fleker pancar›, kay›s›, Çukurova'da pamuk, Ege'de yafl sebze, zeytin, Karadeniz'de f›nd›kta çal›flmaktad›r. 14 UN‹CEF verilerine göre dünyada çal›flt›r›lan 15 yafl alt› 158 milyon çocu¤un %70’i tar›mda çal›flmaktad›r. Türkiye’de Ç12-14 yafl aras› 87 bin çocuk tar›mda çal›flmaktad›r. Oran›n büyük bölümünü k›z çocuklar› oluflturmaktad›r. 15 Ziraat Odalar›n›n say›s› 700 civar›ndad›r ve 4 milyona yak›n çiftçi üyeleri var. 12.219 birim kooperatifin 4. 764.281 orta¤› bulunuyor, Mahalli ‹darelere ait birlikler ve sulama, köye hizmet götürme ve dam›zl›k s›¤›r yetifltiricileri birliklerine ortak ve kay›tl› iflletme say›s› 1 milyona yaklaflmaktad›r. 2004 y›l›nda ç›kar›lan Üretici Birlikleri Yasas›na göre 16.260 orta¤› olan 268 birlik kurulmufltur.

55


Emperyalist açmaz ve aktif tafleron Türkiye Büyük Bunal›m’dan bu yana yaflanan en büyük ekonomik krizin ortas›nda, Mart verilerine göre 1.7 trilyon dolarl›k bütçe a盤› ve 8.1 milyon iflsiz iflçisi olan ABD’nin yeni baflkan› Obama, toplamda 800 milyar dolarl›k askeri bütçeyi onaylad›, 85 milyar dolar da ek bütçe istedi. Bu rakam Bush dönemini de geride b›rakarak II. Dünya Savafl› sonras›n›n en yüksek askeri bütçesine denk geliyor. Bush’u ‘do¤ru bir amaçla bafllad›¤› savafl› yanl›fl yönetmekle’ suçlayan Obama, savafl nas›l olurmufl, göstermeye haz›rlan›yor. Hedef, Ortado¤u ve Güney Asya… Yeni planlarda Türkiye’ye merkezi bir rol biçiliyor.


B

aflta ABD olmak üzere bütün dünya yeni baflkan Barack Obama’y› büyük beklentilerle karfl›lad›. Ekonomik krize batm›fl ve askeri stratejisi derin yaralar1 alm›fl bir ABD devralan Obama’n›n, Bush yönetiminin aksine, daha bar›flç›l ve uzlaflmac› bir d›fl politika ve içerde de ABD halk›n›n ihtiyaçlar›n› gözeten bir ekonomi politikas› izleyece¤i öne sürüldü. Öyle ya! Obama Irak’tan çekilmeyi seçim vaatlerinin üst s›ralar›na koymufl; Guantanamo’yu kapataca¤›n› aç›klam›fl; Suriye ve ‹ran’a temsilciler atay›p ›l›ml› mesajlar yollam›fl; Rusya’ya uzlaflma sinyali vermiflti. Beyaz Saray’›n yeni Genel Sekreteri Rahm Emanuel, savunma harcamalar›n›n yüksekli¤inden yak›n›rken, yeni Baflkan Yard›mc›s› Joe Biden, Obama’n›n iflçi s›n›f› için en iyi tercih oldu¤undan söz etmiflti. Biden, Obama yönetiminin kat›ld›¤› ilk uluslararas› toplant› olan 45. Münih Güvenlik Konferans›’nda (6 fiubat 2009), “Dünyan›n ABD’ye, ABD’nin dünyaya ihtiyac› var” diyerek, Bush döneminin tek tarafl› sald›rganl›k siyasetini terk edecekleri izlenimini vermiflti. Ancak Obama’n›n, kendisinden beklenti içinde olanlar› hayal k›r›kl›¤›na u¤ratmas› uzun sürmedi. Baflkanl›¤›n›n kesinleflmesi ile görevi devralmas› aras›ndaki geçifl sürecinde ‹srail’in Gazze’ye yönelik insanl›k d›fl› sald›r›s› karfl›s›nda tek söz etmedi. Seçim kampanyas› s›ras›nda, o güne kadar hiçbir ABD baflkan›n›n cesaret edemedi¤i bir aç›kl›kla Kudüs’ü ‹srail’in tart›flmas›z baflkenti ilan etmesi de haf›zalardayd›. Bush yönetiminin kriz karfl›s›nda bankalar› ve otomotiv flirketlerini kurtarma karar›n› benimsedi ve Biden’›n ima etti¤inin aksine, iflçi s›n›f›n›n borçlar›n›, çal›flma hakk›n› ve sa¤l›k güvencesini gözeten bir program aç›klamad›. Yaklafl›k 1 trilyon dolarl›k kayna¤› tekelleri kurtarmaya aktar›rken, 800 milyar dolar› aflan bir askeri bütçe aç›klayarak Bush’u en az yüzde 4’lük bir art›flla sollad›¤› gibi, II. Dünya Savafl› sonras›nda savafla en yüksek bütçeyi ay›ran yönetim unvan›na kavufltu.2 Obama, Bush yönetiminin ‘do¤ru bir amaçla bafllad›¤› savafl› yanl›fl yönetti¤ini’ savunarak, Afganistan’da savafl› t›rmand›rmay› vaat etti. Pakistan’›n insans›z savafl uçaklar›yla vurulmas› için emir verdi. Irak’tan çekilen askeri birlikleri Afganistan’a kayd›rma sözünü tuttu, ilk sefer için 17 bin muharip asker ve 4 bin askeri e¤itimci yollad›. ‹ran’a yönelik yapt›r›mlar›n bir y›l daha uzat›lmas›na ve Küba’ya yönelik ambargonun devam etmesine karar verdi. Venezüella’n›n sosyalist hükümetinin terör ihraç etti¤ini ve bölgedeki ilerlemenin önünde engel oluflturdu¤unu öne sürdü. Kald› ki, ABD’nin yeni yönetimi, Bush yönetiminin as-

57


DÜNYA keri sald›rganl›¤›n›n temelinde yatan ç›karlar›ndan vazgeçmifl de de¤il. Genifl Ortado¤u bölgesinin enerji kaynaklar› ve ucuz iflgücü deposuyla yeni sömürgelefltirilmesi, ABD’ye rakip olabilecek herhangi bir küresel gücün ortaya ç›k›fl›na izin verilmemesi gibi önceliklerinden en ufak bir taviz verilmifl de¤il. Obama, Bush yönetimi taraf›ndan bu sömürgeci sald›rganl›¤a k›l›f olarak uydurulan “teröre karfl› savafl” konseptini farkl› kelimelerle de olsa savunmaya devam ediyor. Ancak, ABD’nin ciddi bir meflruiyet krizi yaflad›¤›, her cephede savaflma yetene¤inin mutlak ve savaflt›¤›nda da her zaman kazanmaya kadir olmad›¤›n›n görüldü¤ü koflullarda, tek tarafl›l›k vurgusunu geri plana iterek zay›flayan ittifak zeminlerini tahkim etmeye, askeri sald›rganl›¤› sürdürürken diplomasi kanallar›n› devrede tutarak da Bush’un zedeledi¤i sistem içi “meflruiyeti” yeniden kazanmaya çal›fl›yor. Özetle, Obama yönetiminin iflbafl›na gelmesi, Bush dönemi politikalar›na göre esasta de¤il usulde bir de¤iflim anlam›na geliyor. Çünkü, Obama da, ayn› Bush gibi, kendisinden ba¤›ms›z olarak var olan nesnellik içinde, temsil etti¤i s›n›flar›n ç›karlar› do¤rultusunda hareket etmek zorunda. Bu zorunluluk Obama’y› ABD emperyalizminin gücündeki gerilemeyi durdurmak gibi bir görevle karfl› karfl›ya b›rak›yor. Bu da, ABD emperyalizminin egemenlik krizini tan›mlayan üç temel meydan okumaya, y a n i ‘ezilen

halklar›n sömürgeci fetih hareketlerine karfl› direnifllerine’, ‘neoliberalizme karfl› geliflen proleter nitelikli toplumsal-siyasal hareketlere’ ve ‘merkezkaçlaflma e¤ilimleriyle beraber yükselifle geçen emperyalistler aras› rekabete’ karfl› koymas›n› gerektiriyor. Ne var ki, Obama’n›n önünde duran bu görevler ayn› anda yerine getirilmelerine izin vermeyen çeliflkiler bar›nd›r›yor. ABD’nin bir meydan okumaya karfl› gelifltirdi¤i çözüm, di¤er meydan okuman›n fliddetini art›ran sonuçlara yol aç›yor. Örne¤in, emperyalist rekabetin yükselme e¤ilimi karfl›s›nda tek tarafl› askeri sald›rganl›¤a giriflilmesi, ABD askeri ayg›t›n›n elini kolunu ba¤layan direnifl hareketlerine yol açarken, bu durum di¤er emperyalist güçlerin ABD karfl›s›nda pozisyonlar›n› daha da güçlendirebiliyor. ABD’nin son birkaç y›ld›r giderek belirginleflen bu açmaz›, kimi zaman göz göre göre bata¤a saplanma, kimi zaman politika bofllu¤u, kimi zaman savurdu¤u tehditlerin havada kalmas› fleklinde aç›k zafiyet, kimi zaman da flafl›rt›c› tavizler biçiminde a盤a ç›k›yor. ABD emperyalizminin mutlak belirleyicili¤inde bir dünya dengesinin ortadan kalkt›¤›na iflaret eden bu durum karfl›s›nda sistemin çeflitli güçleri, “krizi f›rsata çevirerek”, ABD emperyalizmiyle çeliflen ya da örtüflen ç›karlar› temelinde inisiyatif almaya girifliyor. Bat› Avrupa gibi geleneksel emperyalist güçlerle, Çin ve Rusya gibi yeni yükselen emperyalist güçlere emperyalist kapitalist sistem içinde daha etkili pozisyon alma flans› tan›yan bu durum, Venezüella ve Küba gibi devrimci ba¤›ms›z güçlere emperyalizmin çeflitli müdahale biçimleri karfl›s›nda kendi gerçek gücüne görece daha etkin bir savunma, ezilenlerin ba¤›ms›z ç›karlar›na dayanan halk hareketlerine ise sisteme karfl› daha etkili ataklara giriflme olanaklar› sa¤l›yor. Türkiye gibi, egemenlerinin emperyalizmle entegrasyona dayal› bir askeri ve ekonomik güce ve yeni sömürgecilikle örtüflen ç›karlara sahip oldu¤u yeni sömürge ülkeler ise, ABD emperyalizminin çözümsüzlü¤e düfltü¤ü alanlarda “çözüm için ben var›m”3 diyerek, görücüye ç›k›yor. Yani art›k ABD emperyalizminden görev beklemekle s›n›rl› olmayan, görev gelmedi¤i zamanlarda da durumdan vazife ç›karan, “aktif tafleronluk” da diyebilece¤imiz bir yeni sömürge d›fl politikas› ortaya konuyor. AKP dönemi d›fl politika yönelimini tarif eden bu tarz›n olas› risklerine, Güney Kafkasya’daki durumdan Barack Obama, 6-7 Nisan’daki Türkiye ziyaretini tamamlad›ktan sonra ‹stanbul’dan Ba¤dat’a uçtu. Burada iflgal askerlerini ziyaret eden Obama, seçim kampanyas› öncesinde ilan etti¤i 2011’e kadar çekilme taahhüdünü yineledi. Ancak flubat sonunda yapt›¤› aç›klamaya göre 50 bin kadar ABD askeri Irak ordusunun e¤itimi ve “terörle mücadele” gibi “s›n›rl›” görevler için Irak’ta kalmaya devam edecek.


DÜNYA vazife ç›kar›rken Rusya’ya yem olan Gürcistan ve Do¤u Avrupa’daki durumdan vazife ç›kar›rken siyasi krize saplanan Ukrayna örneklerinde flahit olunmufltu. Obama dönemi ABD’sinin d›fl politika öncelikleri ve bunlar›n Türkiye’ye olas› yans›malar›n› inceledi¤imizde, Türkiye d›fl politikas›ndaki de¤iflimin düzen aç›s›ndan ne kadar k›r›lgan bir gelece¤e iflaret etti¤ini görebiliriz.

Ortado¤u’dan Güney Asya’ya uzanan savafl ve hakimiyet mücadeleleri Dünyan›n kaderini eline almak için Ortado¤u’ya sefere ç›kan ABD, bata¤a saplan›nca, kaderlerini ABD’ye teslim etmek istemeyen güçler durumdan istifade ederek kendi pozisyonlar›n› güçlendirmenin olanaklar›na bakt›lar. Etkinlik alan›n›, derin siyasal kriz içinde bir nükleer güç olan Pakistan’a do¤ru geniflleten Afganistan direnifli; ABD karfl›t› pan-‹slamist bir söylemle Ortado¤u’da bölgesel güç haline gelen ‹ran; ABD’yle boy ölçüflemeyecek bir askeri güçle eski nüfuz alanlar›n›n s›n›rlar›n› da zorlayan ve özel olarak enerji kaynaklar› ve nakil hatlar›na odaklanan genifl bir alanda etkinlik kazanan Rusya; Do¤u Asya, Afrika ve Latin Amerika’da pazar, enerji ve hammadde kaynaklar› üzerindeki hakimiyetini h›zl› bir flekilde ilerleten, ekonomik büyümesi ve t›rmanan askeri yat›r›mlar›yla 21. yüzy›l içinde ABD ile boy ölçüflecek bir duruma gelmesi en olas› güç olarak gösterilen Çin, ABD’nin tehdit alg›lamas›nda giderek daha a¤›rl›kl› yer almaya bafllad›lar. ABD’nin tek tarafl›l›k siyasetiyle kenara itilen Bat› Avrupal› rakip-müttefik emperyalist güçler ise kuvvetlenen bir merkezkaçlaflma e¤ilimi ile aradaki mesafeyi açt›lar. Obama bu koflullar alt›nda d›fl politika ön-

celikleri olarak iki somut sürece iflaret etmifltir: Irak’tan çekilme ve Afganistan savafl›n› t›rmand›rma. Obama yönetiminin ABD’nin stratejik hedeflerinin oda¤›na yerlefltirerek öne ç›kard›¤› bu iki süreç, Suriye ve ‹ran’la olan iliflkilerden, Orta Asya dengelerini yeniden kurmaya ve Rusya, Hindistan ve Çin’i kontrol alt›na almaya dönük tasar›mlarla do¤rudan ilgilidir. Barack Obama’n›n deniz afl›r› ilk ikili ziyaret noktas› olan Türkiye’nin de ABD’nin Afganistan ve Irak’a iliflkin planlar›nda merkezi ve aktif bir rol oynamas› beklenmektedir. Afganistan iflgalinde giderek daha fazla rol alan, ABD birliklerinin Irak’tan çekilmesinde geçifl hatt› olarak kullan›lmas› öngörülen, son dönemde iflbirlikçi Irak (ve Kürdistan) yönetimiyle güvenlik ve enerji anlaflmalar› imzalamak üzere yo¤un bir diplomasi trafi¤i iflleten, ABD-‹srail “müttefiki” Türkiye zorlu görevlere haz›rlanmaktad›r. Irak savafl›, daha genifl anlam›yla da Ortado¤u gerilimi, yeni ABD liderli¤inin kaç›n›lmaz s›nav› durumunda. ABD’nin Irak’ta sapland›¤› batak, ABD askeri kapasitesinin önemli bir bölümünü meflgul ederek (Latin Amerika ve Kafkasya gibi) yeni a盤a ç›kan ya da (Afganistan gibi) ifllerin kötüye gitti¤i çat›flma alanlar›na müdahale edilmesini engellemifl, düflmanlar›n› birlefltirip cesaretlendirirken, dostlar›n› da kendinden uzaklaflt›rm›flt›r. Savafl›n sürdürülmesi söz konusu krizin sürdürülmesi anlam›na gelecektir. Ancak ABD, Irak’tan çekilme durumunda, kendisini Irak’› iflgale zorlayan hedefleri de garanti alt›na almak zorundad›r. Bununla ba¤lant›l› olarak bölgedeki iflbirlikçileri olan ‹srail ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin güvenli¤ini sa¤lamas› ve ‹ran-Suriye-Hizbullah-Hamas eksenini kontrol alt›nda tutmas› gerekecektir. ABD, 2011’e kadar birliklerini tedricen çekece¤i-

Genelkurmay Baflkan› ‹lker Baflbu¤’un, göreve bafllarken yapt›¤› ilk konuflmas›, adeta TSK’n›n ABDNATO eksenine ba¤l›l›k yemini fleklindeydi. TSK-ABD iliflkilerinin “mükemmel bir seviyede oldu¤unu” belirten Baflbu¤, ABD’nin “küresel güvenlik” anlay›fl›n› benimsedi¤ine özel bir vurgu yapm›flt›.

59


Türkiye-Afganistan-Pakistan üçlü zirvesinin 1 Nisan’da Ankara’da gerçekleflen üçüncü buluflmas›nda Af-Pak bölgesindeki güvenlik ve istihbarat iflbirli¤inin gelifltirilmesi konufluldu. Türkiye, Afganistan ve Pakistan liderlerini biri 2007, di¤eri 2008 y›llar›nda olmak üzere daha önce de iki kez üçlü zirvede bir araya getirmiflti.

ni aç›klam›flt›r ancak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin kontrolü alt›ndaki Kuzey Irak d›fl›nda, ne ABD aç›s›ndan güvenilir bir yönetim oluflmufl ne de petrol yasas› ve özellefltirmeler konusunda istenen ad›mlar at›labilmifltir. Direniflin zay›flamas› ve görece “istikrar”›n sa¤lanmas›, ABD’nin, birliklerini karargahlara çekip Baasç›lar ve ABD ile uzlaflmaya yanaflmayan fiii milisler dahil silahl› direnifl güçlerini yönetime ortak etmesi ile mümkün olmufltur. Irak çap›nda ortak bir ç›kar temelinde de¤il, etnik ve mezhepsel ayr›mlar ekseninde hareket eden ve dönem dönem alevlenen bir iç savafl›n taraflar› olan bu güçlerin, ABD’nin k›smen de olsa çekilmesi durumunda petrol kaynaklar›n›n paylafl›m› üzerinden yeniden çat›flmaya bafllamas› iflten de¤ildir. Petrol zenginli¤inin yo¤unlaflt›¤› ve bu nedenle Saddam döneminden bu yana etnik gerilimlere sahne olan Kürdistan ise topun a¤z›ndad›r. Irak’›n güvenli¤inin ve “istikrar›n›n” sa¤lanmas› için mevcut Irak yönetiminde a¤›rl›¤› oluflturan fiiiler üzerinde etkisi bilinen ‹ran’›n ve Irak’la genifl bir s›n›ra sahip olan ve Sünni bölgedeki direnifli kontrol etmede istihbarat deste¤i sunabilecek Suriye’nin katk›s› kritik önem tafl›yacakt›r.4 Ancak her iki güç de ABD’nin vaktiyle fler ekseninde sayd›¤› ve Obama’n›n iyi niyet beyanlar›na karfl›n yapt›r›mlar› sürdürdü¤ü has›mlar›d›r. Bu nedenle Kürdistan’›n güvenlik sorununun daha acil ve güvenilir bir çözüme kavuflturulmas› gerekmektedir. Burada da Türkiye öne ç›kmaktad›r. ABD son iki y›ld›r çeflitli üçlü (ABD-TC-Irak/Kürdistan) mekanizmalar oluflturarak güvenlik, altyap› ve enerji alan›nda yo¤unlaflmak üzere Türkiye-Kürdistan iflbirli¤inin temellerini haz›rlam›flt›r. Ekonomik ve diplomatik anlamda önemli mesafeler kateden bu iflbirli¤inin güvenlik alan›na da tafl›nmas›, Türk taraf›n›n kat›l›m› aç›s›ndan, PKK güçlerinin Kuzey Irak’tan tasfiyesini gerektirmektedir ki bu da, plan›n kriz noktas›n› oluflturmaktad›r. Meflruiyet temeli afl›nd›r›larak zay›flat›lm›fl bir PKK’nin tasfiyesinin daha kolay olaca¤›ndan hareketle devreye sokulan plan-

60

lar›n, Türkiye yerel seçimlerinde DTP’nin Kürt illerinde elde etti¤i baflar› ve AKP’nin u¤rad›¤› hezimet ile ters tepmesi ise süreci egemenler aç›s›ndan daha da zorlaflt›rm›flt›r. Di¤er temel sorun oda¤›n› da, ‹ran ve Suriye’nin s›radaki hedefler olarak ilan edildi¤i Irak savafl› sonras›nda t›rman›fla geçen ABD karfl›tl›¤›, Lübnan ve Gazze’ye yönelik baflar›s›z sald›r›lar›ndan sonra ABD ile kendisine karfl› nefreti büyüten ‹srail’in (yani Ortado¤u’daki ABD ç›karlar›n›n teminat›n›n) karfl› karfl›ya oldu¤u direnifl ve bölgesel tepkidir. Savaflta baflar›l› olamayan ABD’nin yeni baflkan›, baflar›s›z askeri müdahalelerin sonucunda oluflan ABD-‹srail karfl›t› ‹ran-Suriye-Hizbullah-Hamas eksenini zay›flatmak için Bush döneminin sald›rgan dilini bir kenara b›rak›p, ‹ran ve Suriye’ye karfl› diplomasi seçene¤ini de gündeme getirmifltir. Ayr›ca Filistin konusunda iki devletli çözüm taahhüdünü sürdürdü¤ünü de aç›klam›flt›r. Asl›nda bu süreç Bush döneminin son iki y›l›nda, ‹srail-Suriye bar›fl görüflmeleri, Filistin’de iki devletli çözümün yeniden masaya yat›r›ld›¤› “Annapolis bar›fl süreci” ve ‹ran ile dolayl›/gizli temaslar biçiminde bafllat›lm›flt›. Türkiye’nin arabuluculuk etti¤i ‹srail-Suriye bar›fl görüflmelerinde, ABD karfl›t› eksenin zay›f halkas› Suriye, ‹ran’dan kopar›lmaya, Hamas ve Hizbullah’a verdi¤i deste¤i kesmeye zorlan›yordu. Yine Türkiye’nin arabuluculuk etti¤i Annapolis sürecinde Filistin’de iflgale direnen örgütler gayri meflru say›larak görüflmelerden d›fllan›yor, ABD-‹srail iflbirlikçisi El Fetih liderli¤i Filistinlilere hiçbir güvencenin sunulmad›¤› görüflmelerde meflru ulusal temsilci ilan ediliyordu. ‹ran’la görüflmeler ise Irak’›n güvenli¤i üzerine yo¤unlafl›yor, ‹ran’›n Irak’taki fiii bölgesinde nüfuzunu kullanarak “istikrar”a katk›da bulunmas› karfl›l›¤›nda kendisine bir askeri müdahalede bulunulmamas› öneriliyordu. Obama’n›n uzatt›¤› el, tam bir bar›fl eli olmamakla birlikte, Bush döneminin sonunda örtülü biçimde bafllat›lan sürecin bir tür aç›kl›k kazanmas›d›r. ABD bu stratejiyle ABD-‹s-


DÜNYA rail karfl›t› ekseni bölmeyi, böylece etkisi s›n›rlanacak olan ‹ran’› kontrol alt›nda tutmay›, direnifl güçlerini yaln›zlaflt›rmay› ve etkisizlefltirmeyi hedeflemektedir. Ne ‹ran ne de Suriye böylesi bir çözülmeyi kolay kolay kabul edecektir. ‹ran’›n ve bir ölçüde de Suriye’nin bölgesel etkinlik sa¤layabilecek, uluslararas› iliflkilerde pazarl›k paylar›n› art›rabilecek ve olas› sald›r›lar karfl›s›nda birtak›m kozlar öne sürebilecek bir güçte olmas›, ABD-‹srail karfl›t› durufllar› ve direnifl güçleriyle ba¤lant›lar› dolay›s›ylad›r. Güvenlik kayg›lar› giderilmedikçe, bölgesel ç›karlar›n› korumaya/telafi etmeye yönelik taahhütler sunulmad›kça ABD’nin elini s›kmalar› mümkün görünmemektedir. Mevcut koflullar Irak’taki ABD-‹ran anlaflmas›nda yafland›¤› gibi örtülü ve geçici uzlaflmalara olanak sa¤lamaktad›r. Yine de Suriye ve ‹ran’›n ABD ile bir tür uzlaflmaya gitmesi kategorik olarak imkans›z de¤ildir. Her iki ülke de mevcut rejimlerini koruyarak emperyalist kapitalist sistemle entegrasyonu ilerletebilmekten yanad›r. Ancak giderek sald›rganlaflan ‹srail, görüntüdeki bir uzlaflmaya dahi s›cak bakmamaktad›r. Yeni iflbafl›na gelen Benjamin Netanyahu hükümeti ‹srail iflgali alt›ndaki Golan Tepeleri’nden geriye çekilmeye s›cak bakmad›¤› için ‹srail-Suriye bar›fl görüflmelerinin sürdürülmesi mümkün görünmemekte, ‹ran’a karfl› sald›r› tehdidini ise nükleer program›n› gerekçe göstererek sürekli yinelemektedir. Ayr›ca ‹srail’in en sa¤ ucunu temsil eden yeni D›fliflleri Bakan› Avidor Lieberman, Filistin’in aç›k reddine dayanan program›n› yüksek sesle savunmaktad›r. ‹srail’in sertlikteki ›srar› ABD karfl›t› cepheyi diri

tutmakta, ABD’nin diplomasi ve yumuflama siyasetinin/takti¤inin kriz noktas›n› oluflturmaktad›r. Kendi varl›¤›n› sürekli savafl ve iflgalle özdefllefltiren ‹srail aç›s›ndan bölgedeki tek güvenilir güç ise, en büyük askeri orta¤› Türkiye’dir. Türk Silahl› Kuvvetleri aç›s›ndan da ABD-‹srail-Türkiye askeri iflbirli¤i yaflamsal bir önem tafl›makta ve AKP hükümeti de bu iflbirli¤ini tavizsiz savunmaktad›r. Türkiye aç›s›ndan bu durum, ‹srail’in sald›rganl›¤› ve bölgedeki ‹srail nefreti büyüdükçe giderek daha büyük bir gerilim, giderek riskli bir hal alan bölgesel askeri görevler ve Türkiye hükümetleri aç›s›ndan meflruiyet krizleri biçiminde yaflanacakt›r.

Obama’n›n bata¤›: Afganistan-Pakistan Irak, Bush’un bata¤› olmufltu. Afganistan da Obama’n›n bata¤› olaca¤a benziyor. Obama, yard›mc›s› Biden taraf›ndan “Vietnam kadar ç›k›lmas› zor bir batak” olarak tan›mlanan Afganistan’a ilk elden 4 bini e¤itimci 21 bin asker yollad› ve bu say›y› di¤er NATO üyeleri ve bölge ülkelerinin de katk›s›yla daha da art›rmay› düflünüyor. Obama, “Taliban ve El Kaide terörü”nün kökünü kaz›ma gerekçesini paylaflarak, Afganistan savafl›n›, “do¤ru” bir flekilde sürdürme iddias›nda. Yaln›z burada gerek savafl›n ve direniflin boyutu, gerek uluslararas› dengeler aç›s›ndan Bush’un 2001’de iflgal etti¤inden farkl› bir Afganistan var. Birincisi, 7 y›l içinde iflgal güçlerini ve iflbirlikçi yönetimi baflkent Kabil’e hapseden Taliban, savafl› (ABD’nin de katk›lar›yla) istikrars›z ve nükleer bir güç olan Pakistan’› da kapsayacak biçimde geniflletmifltir. Hatta Taliban sald›r›lar› karfl›s›nda

ABD emperyalizminin egemenlik krizi h›zla derinleflse de, emperyalist kapitalist sistem içinde ABD’nin yerini alacak bir baflka hegemonik güç henüz ortaya ç›km›fl de¤il. Ancak, bu gidiflle 2020’de dünyan›n en büyük ekonomik gücü haline gelecek olan; Amerikan dolar› d›fl›nda bir küresel kur olas›l›¤›ndan söz eden; askeri harcamalar›n› h›zla art›ran; Afrika, Latin Amerika ve Do¤u Asya’da sinsi bir egemenlik yar›fl›na giren Çin, ABD aç›s›ndan s›n›rlanmas› gereken bir rakip olarak görülüyor. Çin ve Hindistan’›n yükseliflinden “tehdit” olarak söz eden Obama’n›n 300 d›fl politika dan›flman›n›n 60’› Çin uzman›, 40’› da Asya ve Japonya uzman›.


DÜNYA direnemeyen Pakistan hükümeti, ateflkes yapabilmek için ülkenin kuzeydo¤usunda yer alan Svat Vadisi adl› bölgede fleriata geçilmesi flart›n› kabul etmifltir. Obama iktidara gelirken Hindistan’›n Mumbai kentinde düzenlenen ve Pakistanl› El Kaide unsurlar›yla ba¤lant›land›r›lan sald›r›lar savafl›n daha da geniflleme olas›l›¤›na iflaret etmektedir. Her aç›dan giderek tehlikeli ve maliyetli bir hal alan bir savafl söz konusudur. ‹kincisi, ABD’nin askeri y›¤›na¤›n› güçlendirmeyi hedefledi¤i Afganistan-Pakistan; ‹ran, Rusya (ve yeniden bir Rusya nüfuz alan› olarak tescillenen Orta Asya) ve Obama yönetiminin tehdit olarak tan›mlad›¤› bir yükselifl yaflamakta olan Çin ve Hindistan’›n ortas›ndad›r. Yani Af-Pak5, basitçe El Kaide-Taliban ile ABD’nin de¤il, küresel ç›karlar›n da çat›flt›¤› bir cephe olarak anlam kazanacakt›r. Afganistan’a yönelik askeri y›¤›na¤›n art›r›laca¤›n› göreve gelmeden çok önce vaat eden Obama, göreve geldikten sonra, Richard Holbrook’u Af-Pak özel temsilcisi olarak atad›. ‹ki ülkeye tek bir temsilci atayarak, her ikisini tek bir strateji içine yerlefltirdi¤ini ve ikisi için ortak bir kader öngördü¤ünü ortaya koydu. Taliban direniflinin Pakistan’a da uzanmas› ve Pakistan’›n s›n›r bölgelerinin ABD uçaklar› taraf›ndan bombalan-

mas› ile Pakistan’›n ad›m ad›m Afganistan savafl›n›n içine çekilmesi de bu durumu destekliyor. Ayn› süreçte, ABD’nin Pakistan’a yönelik Taliban’a karfl› savaflmas› konusundaki bask›lar›n› güçlendirmesi ise Pakistan’›n içinde bulundu¤u istikrars›zl›¤› derinlefltiriyor. Kuzeydeki Veziristan ve güneydeki Belucistan bölgesinde ayr›l›kç› hareketlerle karfl› karfl›ya olan, Keflmir’de Hindistan’la ezeli anlaflmazl›¤› devam eden, yolsuzlu¤a batm›fl neoliberal iktidarlar alt›nda giderek yoksullaflan halk›n radikal ‹slamc›lara meyletti¤i ülkenin, ABD’nin Taliban’la savafl›na do¤rudan dahil olmas› Pakistan devletinin sonunu getirebilir. Pakistan ordusunun ve istihbarat servisinin Taliban’la savafltaki isteksizli¤i, Taliban ba¤lant›s› iddialar›n›n yan› s›ra, böylesi nesnel bir gerekçeye de sahiptir. Pakistan’›n ABD yanl›s› hükümetinin tek bafl›na yapabilecekleri ise s›n›rl›d›r. Ancak ABD, Pakistan istese de istemese de savafl› bu ülkeye yaymaktad›r ve bu durum Pakistan’› nükleer gücü nedeniyle uluslararas› bir güvenlik sorunu haline getirebilecek ve uluslararas› müdahale tart›flmalar›n›n oda¤›na yerlefltirebilecektir. ABD sorunu büyüterek uluslararas› bir sorun haline getirmek için elinden geleni yapmaktad›r. Mevcut haliyle bile ABD’nin yeni asker takviyesinin yetersiz oldu¤u dile getirilmekte, Obama yönetimi, yaln›zca “NATO müttefiklerini de¤il” ayn› zamanda “Orta Asya ülkelerini, Körfez uluslar›n›, ‹ran’›, Rusya’y›, Hindistan’› ve Çin’i” kapsayacak bir ‹liflki Grubu yaratmay› tasarlamaktad›r. ABD’nin bu tasar›m›, yeni d›fl politika ekibince de dile getirilen, has›mlar›n› ürkütmeden ortak düflmanlara karfl› yan›na çekerek kontrol alt›na alma stratejisiyle uyumludur. Do¤rudan has›mlar› hedef alan askeri operasyon ve y›¤›naklar›n ters tepti¤i önceki dönemde görülmüfltür. Afganistan-Pakistan savafl›nda ABD, hedefinin Taliban ve El Kaide oldu¤unu söyleyerek ‹ran, Rusya-Orta Asya, Hindistan ve Çin’e komflu bir bölgeye büyük bir askeri y›¤›nak yapmaktad›r. Hala dünyan›n en büyük askeri gücü olan ABD, Af-Pak’ta askeri iflbirli¤ine ça¤›rd›¤› bu has›mlar›ndan olumlu yan›t ald›¤›nda, ba¤›ms›z geliflmeleri halinde ABD ç›karlar› aç›s›ndan tehdit oluflturabilecek bu askeri güçleri bir tür entegrasyona zorlayarak tehdit olmaktan ç›karabilecektir.

Obama’n›n, 6-7 Nisan’daki Türkiye ziyaretinden birkaç gün sonra, Türk-Amerikan Konseyi Baflkan› James Holmes, ziyaret s›ras›nda ABD’nin Afganistan'da savaflacak 800-1000 Türkiye askeri daha gönderilmesini istedi¤ini söyledi. Türkiye’nin bölgede flu anda 800 muharip askeri bulunuyor.

62

Bu ABD aç›s›ndan pembe bir senaryodur. Ancak tablo o kadar da pembe de¤ildir. Pakistan kaynakl› oldu¤u öne sürülen flaibeli Mumbai sald›r›lar› karfl›s›nda, ABD kaynakl› bütün k›flk›rtmalara ve 11 Eylül benzetmelerine karfl›n Hindistan, Pakistan’a müdahale seçene¤ine itibar etmemifltir. ‹ran ve Rusya Afganistan konusunda ABD’yle birlikte hareket edebileceklerinin sinyal-


DÜNYA lerini verse de bunu ABD karfl›s›nda kendi ç›karlar›n› güçlendirmek ad›na yapmaktad›r. Çin ise, çat›flmalar› uzaktan izleme ve taraf olmaktan kaç›nma fleklindeki so¤ukkanl› d›fl politikas› gere¤i hiç oral› olmamaktad›r. NATO üyesi ülkeler y›llard›r ABD’nin askeri takviye ça¤r›lar›n› yan›ts›z b›rakmaktad›r. Türkiye Af-Pak konusunda ABD ile birlikte hareket etmektedir ve önümüzdeki dönemde de katk›s›n› güçlendirece¤ini ilan etmifltir. Türkiye Afganistan’da iflgal boyunca muharip birlik bulundurmufltur; hala 800 olan asker say›s›n›n yaklafl›k 2000’e ç›kar›lmas› planlanmaktad›r. Hikmet Çetin, NATO Genel Sekreteri’nin Afganistan’daki K›demli Sivil Temsilcisi olarak Kas›m 2003–A¤ustos 2006 aras›nda art arda iki dönem görev yapm›flt›r. Türkiye 2007’de Kabil Merkez Bölge Komutanl›¤›’n› üstlenmifltir ve hala, iflbirlikçi Afgan ordusu ve polisinin e¤itim ifllerini yürütmektedir. Ayr›ca, AKP hükümeti, iki y›ld›r Pakistan ve Afganistan liderlerini Türkiye’de bir araya getirmektedir. ABD’nin tek bir plan içerisine yerlefltirmeye çal›flt›¤› bu iki ülkenin liderlerinin ilk kez ve yaln›zca Türkiye’de bir araya gelmeleri düflündürücüdür. Son NATO toplant›s›nda da, Türkiye’ye Genel Sekreter Yard›mc›l›¤›, Afganistan Özel Temsilcili¤i ve Silahs›zlanmadan Sorumlu Sekreter Yard›mc› Vekilli¤i görevlerinin verilmesi öngörülmüfltür. Böylece Türkiye’ye, önümüzdeki dönem ABD’nin yeni bata¤›na dönüflmesi beklenen Af-Pak’ta daha fazla görev verilmesinin altyap›s› oluflturulmufltur. AKP hükümeti Afganistan’a daha fazla muharip güç göndermeye ve iflgal güçlerinin komutas›nda daha fazla rol almaya s›cak bakt›¤›n› ifade etmektedir. Ayr›ca, K›rg›zistan lideri Kurman Bakiyev, flubattaki Rusya ziyareti s›ras›nda ABD’nin ve NATO’nun Orta Asya’daki son askeri üssü olan ve Afganistan’daki iflgal güçlerinin 2001’den beri kulland›¤› Manas’›n kapat›laca¤›n› aç›klam›fl, bu da gözlerin bir kez daha ‹ncirlik Üssü’ne çevrilmesine yol açm›flt›r. Yak›n dönemde ABD’den ‹ncirlik Üssü’ne iliflkin yeni taleplerin gelmesi sürpriz olmayacakt›r.

Sonuç Obama’n›n seçim slogan› olan “de¤iflim” esasta de¤il usulde hayata geçirilecektir. Obama yönetimi de Bush yönetiminin ortaya koydu¤u stratejik hedefleri benimsemekte ve iyimser beklentilerin aksine askeri sald›rganl›¤› t›rmand›rmay› vaat etmektedir. Obama döneminin yak›n vadedeki d›fl politikas› Irak’tan çekilme ve AfPak savafl›n›n t›rmand›r›lmas› süreçleri çerçevesinde belirlenecek, emperyalist kapitalist sistemin kaderi Ortado¤u ve Güney Asya’daki bu iki çat›flma ekseninde flekillendirilmeye çal›fl›lacakt›r. Bu iki çat›flma da ABD

aç›s›ndan egemenlik krizini daha da derinlefltirecek açmazlara gebedir. AKP hükümetinin “aktif” yeni sömürge d›fl politikas› ise Türkiye’nin ABD’nin çözümsüzlü¤e düfltü¤ü cephelerde, “çözüm için ben var›m atakl›¤›nda davranarak” görev almas›n› öngörmektedir. AKP hükümetinin izledi¤i bu politikaya uygun olarak, ABD’nin Irak ve Afganistan merkezli tasar›mlar›nda Türkiye’ye merkezi bir rol verilmifl ve bu durum NATO zirvesi ve Obama ziyaretinde büyük ölçüde karara ba¤lanm›flt›r. Ancak Türkiye’nin çeliflkilerle dolu bu iki süreçte giderek yaln›zlaflan ve bata¤a saplanan ABD ç›karlar› do¤rultusunda rol üstlenmesi, ABD emperyalizminin egemenlik krizinin toplumsal, askeri ve politik maliyetlerinin Türkiye’ye tafl›nmas› anlam›na gelecektir.

Dipnotlar: 1 2003’te bafllayan Irak savafl› karfl›s›nda geliflen direnifl, 1991’den beri tüm dünyay› hizada tutan ‘ABD askeri gücünün karfl› konulmazl›¤›’ fikrinin egemenli¤ine son verdi. 2006 Lübnan savafl› ABD’nin Ortado¤u’daki en büyük müttefiki ‹srail’in 1967’den beri geçerli olan yenilmez güç konumuna son verdi. 2006’da Kuzey Kore, ABD’nin askeri sald›r›da bulunma tehditlerine ra¤men nükleer silah elde ederek hem nükleer silah tekelinde önemli bir gedik açt›, hem de bu durum karfl›s›nda hiçbir fley yapamayan ABD’nin sald›r› yetene¤inin s›n›rl› oldu¤unu göstermifl oldu. Rusya’n›n Orta Asya’da yeniden inisiyatif almas› ile ABD bu bölgedeki bütün askeri üslerini yitirdi. ABD’nin silahland›rd›¤› ve NATO’ya üye yapmaya çal›flt›¤› Gürcistan, 2008 yaz›nda Rusya ile girdi¤i savafltan hezimetle ç›kt›. Böylece hem Kafkasya’da ABD kontrolündeki tek enerji hatt›n›n güvenli¤i ortadan kalkt› hem de ABD, iflbirlikçisini savunamayarak öteki iflbirlikçilerinin güvenini sarst›. 2 Ekonomik krizde askeri harcamalar›n art›r›lmas› çeliflki gibi görünse de, ABD 1945 sonras›nda askeri harcamalar› ekonomisini canl› tutacak bir çözüm olarak devreye sokmufltur. Bu durum son yaflanan krizde de do¤ruland›. ABD’de dayan›kl› mal sipariflleri üst üste alt› ay düfltükten sonra fiubat 2009’da artt›. Ticaret Bakanl›¤›’n›n aç›klad›¤› verilere göre, fiubat 2009’da dayan›kl› mal sipariflleri, yüzde 2’lik düflüfl beklentisine ra¤men yüzde 3,4 yükseldi. Bu art›flta, askeri uçak ve uçak parçalar› siparifllerinin yüzde 32,4 artmas›n›n büyük etkisi oldu. Art›fl gösteren di¤er ürünlerin de, makine, bilgisayar ve ifllenmifl metal gibi askeri sanayi ba¤lant›l› ürünler olmas› dikkat çekti. 3 AKP dönemi d›fl politikas›n›n bir numaral› ismi olarak son dönemde ad›ndan çokça söz ettiren Baflbakanl›k D›fl Politika Bafldan›flman› ve Büyükelçi Ahmet Davuto¤lu, Türkiye’nin yeni yönelimine iliflkin öneri ve öngörülerini 2001’de yay›nlanan ‘Stratejik Derinlik: Türkiye’nin Uluslararas› Konumu’ adl› kitab›nda ortaya koymufltu. Davuto¤lu, So¤uk Savafl sonras›nda uluslararas› iliflkilerin k›sa süreli olarak ABD eksenli tekelci bir yap›lanmaya girdikten sonra giderek güçler dengesi özellikleri göstermeye bafllad›¤›na dikkat çekerek, Türkiye’ye çok yönlü ve esnek bir d›fl politika öneriyor. Ancak, Stratejik Derinlik’e referansla “Yeni Türkiye Cumhuriyeti” adl› bir kitap yazan eski CIA Türkiye Masas› fiefi Graham E. Fuller’in de dedi¤i gibi; Davuto¤lu, anti-Amerikanc› bir strateji sunmuyor. Türkiye’yi ABD politikas›n›n basit bir uzant›s› olarak alg›lanmaktan ç›karmay› öneriyor. “Türkiye, ABD iktidar ve politikas›n›n bir arac› olarak alg›lanmaya devam etti¤i ölçüde, Ankara’n›n itibar› ve bölgeye aç›labilme düzeyi oldukça s›n›rl› kalacakt›r” diyen Fuller, Türkiye’nin ABD politikalar› ile mesafeli bir görüntü vermesinin, ABD aç›s›ndan da tercih edilir oldu¤unu ima ediyor. Zaten Davuto¤lu da, ABD egemenli¤inin zafiyet tablosu karfl›s›nda, bir kopuflu de¤il “çözüm için ben var›m atakl›¤›nda” davran›lmas›n›, yani heveskâr bir ABD uflakl›¤›n› öneriyor. Yani Davuto¤lu’nun ve dolay›s›yla da AKP hükümetinin d›fl politikadaki ‘stratejik derinli¤i’, ‹srail ile olan iliflkilerde de görüldü¤ü gibi bir ‘stratejik ikiyüzlülük’ olarak gerçeklik kazan›yor. 4 Y›llard›r ABD’nin dolayl› ya da dolays›z deste¤iyle ‹ran’a karfl› savaflan PJAK’›n fiubat 2009’da ABD taraf›ndan terörist ilan edilmesi, PKK taraf›ndan ‹ran ile Irak üzerinden örtülü bir pazarl›¤›n sonucu olarak de¤erlendirilmifltir. 5 Af-Pak, ABD yönetiminin Afganistan-Pakistan için buldu¤u yeni k›saltmad›r.

63


F‹L‹ST‹N

Sol, Filistin’in direnme hakk›na sahip ç›kmal›d›r Yaln›zca ‹srail katliamlar›nda yeniden hat›rlar oldu¤umuz Filistin halk›, y›llard›r iflgal edilmifl topraklarda yaflam mücadelesi veriyor. ‹srail, dünyan›n gözü önünde Filistinlilerin yaflam hakk›n› ellerinden al›yor. Filistinliler ise ‹srail sömürgecili¤ine karfl› direnme hakk›n› kullan›yor. ‹srail iflgali sonlan›p Filistinliler eflit ve özgür bir yaflam hakk›na kavuflana kadar bu hakk›n savunucusu olmal›y›z.

64


F‹L‹ST‹N

srail, son Gazze sald›r›s›yla, Filistinlilere uygulad›¤› vahfletin sayfalar›na bir yenisini ekledi: 1400 sivil öldürüldü; sivil binalar bombaland›; 42 bin zeytin ve meyve a¤ac› imha edildi; Gazzelilerin hayatlar›n› sürdürmeleri imkans›z hale getirildi. Filistin halk›n›n yaflam›, gelecek umudu ve kendi topraklar›ndaki kökleri, ünlü Siyonist deyiflle, bir kez daha “çöldeki toza” dönüfltürülmek istendi. ‹srail, soyk›r›m tehditleri eflli¤inde t›rmand›rd›¤› sald›r›y› asl›nda aylar öncesinden bafllatt›. 16 ayl›k abluka s›ras›nda Gazze halk›n›n tüm yaflamsal ihtiyaçlar› k›s›tland›. “Hamas terörüne karfl› kendini savunma hakk›” ad›na gerçeklefltirilen harekat süresince, büyükelçisini geri çeken Venezüella hariç, “uluslararas› toplumun” tepkileri Hamas’› k›namaktan ve operasyonun hedefinin (nüfus yo¤unlu¤unun çok yüksek oldu¤u Gazze’de!) “Hamas’la s›n›rl› kalarak sivillere zarar verilmemesini” istemekten öte geçmedi. Taze ABD baflkan› Obama’ya göre ise, ‹srail, kendisini “güvenlik” tehdidiyle karfl› karfl›ya hissetti¤i anda her türlü güç kullanma hakk›na sahipti.

S›n›rs›z güç kullanma hakk› kimin için? Tabii ‹srail için. Çünkü “s›n›rs›z güç kullanma hakk›”, ‹srail aç›s›ndan bir yandan kendi varl›¤›n› sürdürebilmenin mutlak kofluludur: Bölgenin yerli Arap-Filistinli halk›n› topraklar›ndan sürgün edip kölelefltiren ›rkç›-gerici bir ideoloji ve sömürgeci-yerleflimci sürekli bir sald›rganl›k siyaseti olan Siyonizm’in anlam› budur, Öte yandan bölgeye yönelik emperyalist egemenlik stratejileri de her zaman, bu afl›r› militarist-sald›rgan devletin izledi¤i siyasetin ve oynad›¤› bölgesel rolün harçlar›ndan olmufltur. ‹srail ve Siyonizm, Arap yar›madas› ve Ortado¤u’nun ABD için stratejik önem kazand›¤› 2. Paylafl›m Savafl›’n› izleyen y›llardan beri ABD’nin stratejik önceliklerinin hizmetinde oldu. Emperyalist bir savafl makinesi olarak desteklendi, bir müdahale arac› olarak ayakta tutuldu. ABD’nin askeri ve ekonomik d›fl yard›mlar›ndan en fazla yararlanan ülke olagelen ‹srail, hem Siyonistsömürgeci bir devlet olarak emperyalist güçler taraf›ndan sürekli desteklenen hem de varl›¤›yla bu güçlerin egemenliklerini pekifltiren benzersiz bir örnek oluflturdu. ‹srail, kuruldu¤u 1948’den bu yana Filistinlilerle kendisi aras›ndaki “Toprak iadesi, yasad›fl› Yahudi yerleflimleri, s›n›rlar, Kudüs’ün statüsü ve Filistinli mültecilerin geri dönüfl hakk›” gibi bafll›klarda toplanan anlaflmazl›klar›, bölgedeki varl›¤›n› pekifltiren bir çözümsüzlük ve “istikrars›zl›k” ortam›n› üretmekte kulland›. Öte yandan ‹srail’e tan›nan s›n›rs›z güç kullanma hakk›n›n yaratt›¤› istikrars›zl›k da, bölgedeki ABD egemenli¤ini

pekifltiren bir do¤rultuda kullan›ld›. ‹srail savafl makinesi arac›l›¤›yla uygulanan fliddet politikas›, bölgede iflbirlikçi politik aktörlerin yarat›lmas›na ve direnen politik aktörlerin “istikrar›” bozdu¤u gerekçesiyle cezaland›r›lmas›na da hizmet etti. Böylece ABD emperyalizmi için bölgesel istikrar›n tek anlam›n› ifade eden “ABD ç›karlar›yla uyumlu Ortado¤u” hedefi ile ‹srail’in militarist siyasetle kendi sömürgecilik projesini gelifltirme hedefi iç içe geçmektedir. Bu iç içe geçmifllik, ‹srail devletinin hareket alan›ndaki kimi s›n›rl›l›klar kadar, elinde tuttu¤u olanaklar›n da çerçevesini belirlemektedir. Filistin sorunu bu yüzden yaln›zca ‹srail devleti ve Filistinliler aras›nda çözülebilecek bir sorun de¤ildir. ‹srail sald›rganl›¤›n›n geriletilmesi ile ABD’nin bölgesel egemenli¤inin geriletilmesi aras›nda da dolays›z bir iliflki mevcuttur. Sol, ‹srail sald›rganl›¤› karfl›s›nda Filistin halk›n›n ilerici direnifl odaklar›yla yeniden aktif dayan›flma iliflkileri kurmay›, bölgedeki emperyalist egemenli¤i geriletme mücadelesinin kal›c› bir parças›na dönüfltürmelidir. Filistin direniflinin bugünkü siyasal bölünmüfllü¤ü ve özellikle Gazze’deki Hamas a¤›rl›¤› gibi olgular, solun Filistin halk›n›n direnifl e¤ilimi ile aktif biçimde dayan›flmas›n› gerekli olmaktan ç›kartmaz. Tersine sol, Filistin direniflinin yaln›zlaflt›r›lmas›n›n ürünü olan ve Türkiye dahil tüm bölgede gerici-emperyalist egemenli¤i ve iflbirlikçili¤i güçlendiren geliflmeler karfl›s›nda, Filistin direniflini ilerici bir yönde desteklemenin yarat›c› yollar›n› bulabilmelidir.

ABD-‹srail kutsal ittifak› ve Filistin’in yal›t›lmas› Bugünkü Filistin sorununun kökeni, ABD ve ‹srail aras›nda 60’larda kurulan kutsal ittifaka dayan›r. 2. Paylafl›m Savafl› sonras›nda ABD, petrol kontrolünün dünya hakimiyetinin vazgeçilmez önceli¤i olmas›yla birlikte, Arap Yar›madas› ve Ortado¤u’yu egemenlik stratejisinin merkezine koydu. Ancak 60’lara kadar bölgedeki ABD egemenli¤inin tesisindeki bafll›ca güçleri, S.Arabistan merkezli iflbirlikçi-gerici Arap rejimleri oluflturdu. 60’lara gelindi¤inde bölgedeki temel bir geliflme, ABD’nin bölge siyasetinde de¤iflikliklere neden olarak, ‹srail’i ABD’nin stratejik orta¤› konumuna getirdi. Bu temel geliflme, Arap Milliyetçili¤i ak›m›n›n, 1952 y›l›nda M›s›r’da iktidara gelen Nas›r yönetimi sonras›nda giderek yayg›nlaflmas›yd›. Arap Milliyetçili¤inin yay›lmas›, ABD için ikili tehdit oluflturuyordu: “Arap Yar›madas› ve Ortado¤u’nun emperyalizmin ç›karlar›ndan ba¤›ms›zlaflmas› ve Sovyetler

65


1946 y›l›ndan bugüne kadar aral›ks›z olarak süren iflgali ve Filistinlilerin toprak kayb›n› gösteren bu harita, ‹srail’in toprak iflgaline dayal› yerleflimci-sömürgeci politikalar›n› ortaya koyuyor. Y›llard›r çözülemeyen sorun ‹srail’in varolma hakk›n›n tan›nmas› ve güvenli¤inin sa¤lanmas› de¤il. As›l sorun ‹srail sömürgecili¤inin asla durmamas›.

Birli¤i’nin ABD için stratejik önemi olan bölgedeki yönetimlerle yak›nlaflmas›”. Nas›r iktidar›na karfl› bafllarda ›l›ml› bir siyaset izleyen ABD’nin tavr›, gerici Arap rejimlerinin önlemekte yetersiz kald›¤› bu tehditler alt›nda de¤iflmeye bafllad›. Arap Milliyetçi¤inin yay›lmas› sonras›nda kurulan BAAS partilerinin güçlenmesi, hatta M›s›r, Suriye ve Libya aras›nda Arap Birli¤i’nin oluflmas› gibi geliflmeler, ABD’nin, bölgedeki “yegane Bat› yanl›s› ülke” olarak nitelenen ‹srail’i vazgeçilmez müttefik haline getirmesiyle sonuçland›. ‹srail, bölgedeki tüm devletlerden daha yüksek savafl gücü ile, ABD ç›karlar›n›n garantörlü¤üne getirildi. Arap Milliyetçili¤i, anti-emperyalist nitelikleriyle yeni sömürgecilik politikalar›n›n tesisinde önemli bir engel teflkil eden, sosyalizan ö¤eler bar›nd›ran ve ‹srail devletinin varl›¤›n› tan›mayan bir hareketti. Filistin Kurtulufl Örgütü (FKÖ) Arap Birli¤i’nde yer almakla kalmad›, Filistin direnifli Arap Milliyetçi¤inin simgesi haline geldi. FKÖ Program›nda yer alan sosyalist ö¤eler, devrimci örgütlerle iliflkileri ve kamplar›n› bu devrimci örgütlere açmas› gibi nedenlerle, Arap Milliyetçili¤inin sosyalizme do¤ru ilerleyiflindeki devrimci özne konumundayd›. ABD’nin 60’lar boyunca Arap Milliyetçili¤ine karfl› sürdürdü¤ü sertleflme siyaseti, 1967’deki Arap-‹srail Savafl›’na (Alt› Gün Savafllar›) kadar t›rmand›. ABD destekli ‹srail ordusu 6 gün içerisinde Sina, Süveyfl Kanal›, Kudüs, Ürdün’ün bir k›sm›, Bat› fieria, Gazze ve Suriye’nin Golan Tepeleri’ni iflgal etti. Bu askeri yenilgi, Araplar aç›s›ndan askeri yenilgiden öte sonuçlar yaratt›. Arap Milliyetçili¤i, bu savaflla birlikte ciddi bir yenilgiye u¤rad› ve bölgedeki etkisini yitirdi. ABD-‹srail sömürgeci ittifak› ise güç kazand›. Arap gericili¤inin bölgedeki rejimler üzerindeki etkisi artt›, iflbirlikçilik e¤ilimleri güçlendi. ‹srail, bölge devletlerinin iliflkilerini ad›m ad›m “normallefltirdikleri” bir devlete dö-

66

nüfltü. Yenilginin bölgenin politik dengelerinde yaratt›¤› de¤iflim, ‹srail-Filistin sorununda, Oslo görüflmelerine ve Filistin direniflindeki mevcut açmaza varan süreci bafllatt›. Ayn› süreçte, bir ucunda Türkiye’nin, di¤er ucunda gerici Arap rejimlerinin oldu¤u birçok bölge ülkesi ile ‹srail aras›ndaki askeri-ekonomik iliflkiler, bölgedeki eski iflbirlikçilik a¤›n›n yerini alan yeni bir Ortado¤u iflbirlikçiler a¤›na dönüfltü.

1967’den Oslo’ya pekiflen sömürgecilik Arap Milliyetçili¤inin yenilgisi, Ortado¤u’daki anti-emperyalist kalk›flman›n yenilgisiydi. Topraks›z, kitle temeli iflgal edilmifl topraklara dayanan ve Filistin devletini kurma mücadelesini tek bafl›na baflar›ya ulaflt›rmas› nesnel anlamda imkans›z bir direnifl hareketi olan FKÖ de yenilgiden pay›na düfleni ald›; yaln›zlaflt›. Filistin halk›n›n mücadelesi, Arap devletlerinin taraf olduklar› bir sorun olmaktan ç›k›p, ‹srail ile FKÖ aras›ndaki bir sorun haline geldi. Bölgedeki iflbirlikçilik e¤ilimlerinin güçlenmesiyle, ‹srail devletinin varl›¤›ndan ziyade yükselen direnifl hareketlerinden rahats›z olan gerici Arap rejimleri, silahlar›n› zaman zaman FKÖ’ye çevirdiler. Filistinlilere uygulanan soyk›r›m daha da pervas›zca t›rman›rken FKÖ mücadeleyi sürdürmeyi baflard›. Ancak bölgedeki antiemperyalist mücadelenin “devrimci bir öznesi” olmaktan ç›karak, ‹srail’in yerleflimci-sömürgeci politikalar›na karfl› anti-sömürgeci bir direnifl hareketine indirgendi. Arap devletlerinin Filistin sorunundaki ikiyüzlü sözde “tarafs›zl›k” politikas›, sorunu Birleflmifl Milletler’e tafl›ma yönündeki traji-komik giriflimler haline geldi. ‹flgal edilmifl topraklarda bir Filistin devleti kurulmas›n› öneren FKÖ önergesi, 1976 ve 1981’de baz› Arap devletleri taraf›ndan BM’ye getirildi ama ABD taraf›ndan veto edildi. ‹srail ise önergeyi varl›¤›na karfl› tehdit ilan etti. 1981 çözüm önerisine verilen ilk tepki, ‹srail jetlerinin S.Arabis-


F‹L‹ST‹N tan petrol sahalar› üzerinde gezmesi; ard›ndan ‹srail’in, ABD aç›k deste¤iyle 1982’de Lübnan iflgalini bafllatmas› oldu. ABD-‹srail ittifak›, sorunu uluslararas› düzeye tafl›yan FKÖ’ye Lübnan’daki mülteci kamplar›ndaki binlerce Filistinliyi katlederek yan›t verdi. 1967 yenilgisi ayr›ca “iflbirlikçilik yan›lsamas›n›n” yaln›zlaflan FKÖ’nün çizgisine yans›mas›yla da sonuçland›. Enver Sedat’›n, 1967 savafl›nda kaybedilen M›s›r topraklar›n›n geri verilmesi karfl›l›¤›nda bölgedeki iflbirlikçi rejimlere kat›lmas›yla M›s›r, ABD d›fl yard›mlar›ndan ‹srail’den sonra en fazla nasiplenen bölge ülkesi konumuna gelmiflti. ‹flbirlikçili¤in ödüllendirilmesi, “Ortado¤u’da her türlü kazan›m ancak ‘radikallikten’ vazgeçip ‘›l›ml›laflarak’ ve ABD’nin onay›n› alarak gerçeklefltirilebilir; direnifl muhakkak cezaland›r›l›r” fikriyat›n› daha da güçlendirdi. Bu politik yan›lsama FKÖ’nün mücadele çizgisine de sirayet edip, sonu Oslo’ya ve bugünkü Gazze trajedisine varan sürece damgas›n› vurdu. Arafat’›n “her türlü terörizmi ve fliddeti k›nad›¤›n›” bildiren aç›klamalarla Oslo’ya gitmesi, FKÖ’nün mücadelesini “›l›ml›” bir çizgide sürdürmenin garantisini veriyordu. Ancak Oslo görüflmeleri, bu politik yan›lsaman›n topyekun iflas› ve Filistin halk›n›n kurtulufl mücadelesinin en önemli k›r›lma noktas› oldu. ‹srail devletini Oslo sürecine iten temel neden, iflgal alt›ndaki topraklardaki Filistin halk›n›n direnifliydi. 1987 tarihli 1. ‹ntifada’da, Filistin halk› ‹srail a¤›r silahlar›na karfl› tafllarla mücadele etti. Y›llard›r süren FKÖ direniflinin en kitleselleflmifl hali olan ve 3 y›l süren 1. ‹ntifada’n›n ard›ndan Filistin sorunu konusunda oluflan duyarl›l›k, ‹srail devletini ABD arabuluculu¤unda 1993’de “Oslo bar›fl masas›na” oturmak zorunda b›rakt›.

‹srail ve Filistin aras›ndaki ilk resmi temas olan Oslo görüflmeleri 1993 y›l›nda ABD öncülü¤ünde bafllad›. ‹srail Baflbakan› ‹zak Rabin’in, el s›k›flmak için dahi ABD Baflkan› Clinton’un pazarl›klar›yla ikna edilmesinin ard›ndan, FKÖ önderi Yaser Arafat’›n elini s›kmas›yla bafllayan görüflmeler, Filistin direniflindeki en büyük k›r›lman›n bafllang›c› oldu. Filistin halk›n›n kitlesel direnifli olan 1. ‹ntifada’n›n ard›ndan masaya oturmak zorunda kalan ‹srail, Oslo sürecini noktalayan 2000 y›l›ndaki Camp David buluflmas›nda masadan kalkana kadar, Filistin direniflinin kazan›mlar› masada tüketilmifl ve ‹srail masada kazan›lacak her fleyi kazanm›flt›.

Ancak süreç, ‹srail ve FKÖ aras›nda bir bar›fl anlaflmas› ile sonuçlanmad›. Filistin Ulusal Konseyi’nin 1988’de ‹srail’in varl›¤›n› tan›mas› ve Arafat’›n verdi¤i tavizler, ‹srail’in reddiyeci tutumunu de¤ifltirmedi. ‹srail, alabilece¤i en büyük tavizi ald›, varl›¤›n› kabul ettirdi ve Filistin halk›n›n direniflini “terörizm” olarak tescilletti. Arafat’›n “›l›ml›l›k” yan›lsamas›yla gelinen noktada, iflgalin sonland›r›lmas›, ba¤›ms›z bir Filistin devletinin kurulmas›, ‹srail ve Filistin devletlerinin bar›fl içinde yaflayabilecekleri bir ortam›n sa¤lanmas› hayal oldu. ‹srail, iflgal etti¤i topraklardan parça parça geri çekilmesi karar›na karfl›n, topraklar›n büyük ço¤unlu¤undan çekilmedi. Görüflmeler gere¤i kurulmas› gereken Filistin Özerk Yönetimi kuruldu, fakat iflgal alt›ndaki topraklarda kurulan yönetim, bir sömürge yönetimi olmaktan öte gidemedi. Zaten görüflmelerde Filistinlilere iade edilmesi söz konusu edilen topraklar›n toplam›, ‹srail kuruldu¤unda Filistinlilere ait olan topraklar›n sadece %22’sini oluflturuyordu. Filistin yönetimi, tarihsel Filistin topraklar›n›n %78’inden vazgeçmifl oldu.

‹srail sömürgecili¤inin derinleflmesi ve direnifl ‹srailliler, sürecin son görüflmesi olan Camp David’de Arafat’›n Filistin halk›n›n iradesini tamamen yok sayan anlaflmay› imzalamamas› ve masadan kalkmas›na karfl›n, Oslo sürecini “Siyonizmin ikinci büyük zaferi” ilan ettiler. Arafat’›n imzalamas› istenen anlaflma ise, Bat› fieria’n›n birbirinden kopuk üç ayr› bölgeye bölünmesini ve Filistinlilerin Kudüs, mülteciler, do¤al kaynaklar ve 1967 öncesi s›n›rlarla ilgili her türlü hak iddias›ndan vazgeçmesini içeriyordu.


‹srail’in Bat› fieria’da güvenlik gerek çesiyle ördü¤ü duvarlar, Filistin yönetimindeki topraklar› birbirinden ba¤›ms›z parçalara ay›r›yor. Filistinlileri ay›ran bu duvarlardan geçifl ancak ‹srail’in kontrolünde ve izniyle olabiliyor.

Arafat masadan kalkm›fl ama ‹srail istediklerini zaten alm›flt›. ‹flgal ve sürgün yoluyla Yahudi yerleflimlerinin kurulmas› süreç boyunca devam etti. Yasad›fl› ‹srail yerleflimleri %52, yerleflimci nüfusu %100 artt›. ‹srail, yerleflim bölgelerinin etraf›na infla etti¤i yollarla Bat› fieria’da birbirinden kopuk gettolar oluflturdu. Bat› fieria ve Gazze’deki yeralt› su kaynaklar› hariç bütün su kaynaklar›na el koydu. Oslo görüflmeleri öncesi Kudüs ve Gazze’ye girifl ç›k›fl serbestken, yüzlerce ileri karakol ve kontrol noktas›yla bu flehirlere girifl ç›k›fl› kendi kontrolü alt›na ald›. Filistin direniflini iflgal edilmifl topraklara s›k›flt›ran ‹srail, Filistin yönetimini de direniflin ve Filistinli emek gücünün kontrol alt›nda tutulmas›yla görevlendirdi. Kurtulufl mücadelesinin ilk y›llar›nda çok önemli roller üstlenen Filistin iflçi s›n›f›n›n geleneksel mücadele yollar›n› t›kad›. 1. ‹ntifada y›llar›nda, Filistinli emek gücü toplam›n›n %50’si ‹srail’de çal›fl›yorken, 2000 y›l›nda 2. ‹ntifada’n›n bafllad›¤› dönemde, Filistinli emek gücü toplam›n›n sadece %20’si ‹srail ya da yasad›fl› ‹srail yerleflimlerinde çal›fl›yordu. Süreç boyunca ‹srail, ucuz Filistinli eme¤ine duydu¤u ihtiyac› azalt›p Filistinlileri kendi ekonomisinin durumu ve siyasi koflullara ba¤l› olarak kullanabildi¤i bir yedek iflçi ordusuna dönüfltürdü. Çal›flma izni olmadan di¤er ülkelerden getirdi¤i göçmen iflçileri pasaportlar›na zorla el koyup, yüksek sömürü flartlar›nda çal›flt›rarak, Filistinli iflçilerin grev, boykot gibi direnifl biçimlerini etkisizlefltirdi. Sömürgecili¤in derinlefltirilmesinde ise iki temel yöntem kullan›ld›: S›n›rlar üzerinde artan ‹srail kontrolü ve Filistin ekonomisi ile yönetiminin ‹srail’e ba¤›ml› hale getirilmesi. Filistin’in dünyayla ba¤lant›s› kesildi, Bat› fieria ve Gazze’de ithalat-ihracat›n neredeyse tamam› ‹srail’le yap›l›r, Filistin yönetiminin gelirinin %60’› ‹srail tara-

68

f›ndan ödenir hale geldi. El Fetih’i çürütüp, Hamas’› güçlendiren bu ortam, Filistin mücadelesinin ilerici ö¤elerinin budanmas›na da büyük katk›da bulundu. Oslo anlaflmalar› uyar›nca Filistin’e giren mallardan ‹srail taraf›ndan al›nan dolayl› vergilerin, Filistin yönetimine ödenmesi gerekiyordu. ‹srail, bu paray› ödemeyerek (2. ‹ntifada döneminde oldu¤u gibi), Filistin yönetimi üzerinde yapt›r›m gücü kazanabildi. Filistin ekonomisini ve s›n›rlar›n› dolays›z ‹srail kontrolü alt›na sokan bu koflullar, Filistin siyasi idaresinin bugünkü bölünmüfllü¤üne de katk›da bulunmaktad›r.

Güvenlik duvar›yla aç›k hava hapishanesi ‹srail iflgalinin derinleflmesi ve artan bask› uygulamalar›, Eylül 2000’de, Filistin halk›n›n iflgal alt›ndaki topraklardaki ikinci büyük direnifl eylemi olan 2. ‹ntifada’y› bafllatt›. Bu direnifl eylemleri karfl›s›nda ‹srail’in cevab› yine katliam, Yahudi yerleflim birimlerinin kurulmas› ve bu kez özellikle, Filistin Yönetimi’ne ait bölgeleri “güvenlik duvarlar›yla” aç›k hava hapishanelerine çevirmek oldu. ‹srail’in güvenlik duvar›yla yaratt›¤› kontrol rejiminin, G. Afrika’daki eski Apartheid rejiminden (›rk ayr›mc› emek rejimi) fark› yok. Filistin topraklar›n› duvarlarla parçalanm›fl gettolara dönüfltüren ‹srail, Filistinlileri kontrol noktalar›yla denetliyor. Filistin halk›n›n kendi yönetimiyle iliflkisi dahi ‹srail’in izniyle kuruluyor. Bu uygulamalarla, iflgal edilmifl topraklarda yeni-sömürgecilik iliflkilerinin kal›c›laflmas› hedefleniyor. 11 Eylül sald›r›lar›n›n ard›ndan ilan edilen “terörizme karfl› önleyici savafl” stratejisi de, ‹srail’e yeni bir kap› açt›. Verdi¤i tüm tavizlere karfl›n Arafat’› “‹srail’in Bin Ladin’i” olarak ilan eden Bush ve fiaron, Filistin yönetiminin kontrolü alt›ndaki topraklarda “Büyük Ortado¤u


F‹L‹ST‹N Projesi”ne paralel yeni sald›r›lar bafllatt›lar. Sald›r›larda ulafl›lmak istenen temel hedef ise Filistin direniflini Filistin hükümeti eliyle cezaland›rarak, yönetimi iflbirlikçi bir kukla yönetimine dönüfltürmekti. Bush yönetiminin Temmuz 2002’de aç›klad›¤› Ortado¤u bar›fl› için yeni “yol haritas›” da bunu destekledi. “Yol haritas›”nda, Filistin yönetiminin önüne koyulan ilk madde, Filistin halk›n›n, ‹srail için “terör” anlam›na gelen direniflini bast›rmas›yd›. ABD, Filistin yönetiminin Filistinli direnifl gruplar›n› bast›ramad›¤› durumda, ‹srail’e her türlü fliddet kullanma hakk›n› tan›yordu. ‹srail bu “hakk›” son Gazze sald›r›s›nda da tepe tepe kulland›. Dünyan›n, Hamas “terörüne” karfl› bafllat›ld›¤› ileri sürülen katliama sessiz kalmas›n› sa¤layarak, Filistinlilere karfl› yürüttü¤ü sald›rgan güç dengesi siyasetini sürdürdü. ‹srail’deki ›rkç›l›¤›n yükseldi¤i bir genel seçim ortam›nda, Hamas’›n Güney ‹srail’e karfl› güvenlik tehdidi oluflturdu¤u gerekçesiyle bafllat›lan önleyici sald›r›n›n gerçek hedefi ise, Filistin halk›n› bir kez daha ‹srail karfl›s›nda hiçbir hak talep edemeyece¤i bir ma¤duriyet psikolojisinin içine s›k›flt›rmak; Hamas’› döverek El Fetih’i daha da geri ad›mlar atmaya raz› etmek ve Filistin’de meflru bir siyasal iradenin oluflma koflullar›n› baltalamakt›.

Hamas ve Filistin siyasal iradesinin parçalanmas› Son Gazze sald›r›s›n›n gerekçesi olarak kullan›lan Hamas (‹slami Direnifl Hareketi), 1928’de M›s›r’da kurulan Sunni Müslüman Kardefller kökenli bir örgüt. ‹srail, ABD’nin Yeflil Kuflak doktrini paralelinde, 1970’li y›llarda Gazze’de Mujama Al ‹slamiya adl› bir yard›m a¤› olarak örgütlenen Filistinli Sunni Siyasal ‹slam hareketinin yay›lmas›n›, saflar›nda Filistinli H›ristiyanlar›n da a¤›rl›kl› bir yer tuttu¤u Filistin ulusal hareketine karfl› destekledi. Gazze’de bir ‹slam Üniversitesi kurulmas›na ve hareketin okul, cami gibi yerlerde toplumsallaflmas›na izin verdi. Hamas, 1987’de hareketin ruhani lideri fieyh Ahmet Yasin taraf›ndan grubun askeri kanad› olarak kuruldu. Ancak Yasin, Nas›r’a karfl› suikast giriflimi nedeniyle M›s›r taraf›ndan tutukland›ktan sonra, ‹srail’in 1967 zaferi sonras›ndaki ilk giriflimlerinden birisi olarak serbest b›rakt›¤› Müslüman Kardefller grubunun da üyesiydi. 1980’lerin sonuna kadar ‹srail yerine El Fetih’i ve laik ulusal kurtulufl hareketini bafl düflman› ilan eden Hamas, bu tarihten sonra Siyasal ‹slamc› hareketin bütünü paralelinde bir dönüflüm yaflad› ve 1988’de anti-semitist (Yahudi düflman›) ›rkç›-cihatç› tüzü¤ünü ilan etti. 1989’da iki ‹srail askerini kaç›r›p öldürmesi ve intihar sald›r›lar›n› bafllatmas›ndan sonra ‹s-

Hamas’›n kontrolündeki Gazze bir buçuk y›ld›r ‹srail ablukas› alt›nda yafl›yor. Kentin tüm ihtiyac› yeralt› tünellerinden sa¤lan›yor. Bu tüneller Gazzelilerin bir k›sm› için geçim kayna¤› ve tünelden geçirilen ihtiyaç maddeleri karaborsada.

rail taraf›ndan düflman ilan edildi. 2005 seçimlerinde önemli bir güç elde eden Hamas’›n yükselifli, Müslümanlar› ve H›ristiyanlar› kapsayan laik Filistin ulusunun top yekun kurtuluflu davas›n› “Filistin topraklar› üzerinde bir ‹slam devleti kurma” hedefi ekseninde bölerek Filistin siyasal iradesini daha da zay›flatt›. Filistin davas›n›n “‹slami bir davaya” dönüfltü¤ü, iç savafl boyutlar› kazanan bu parçalanmada, El Fetih liderli¤indeki Filistin yönetiminin yozlaflmas› da küçümsenmeyecek bir rol oynad›. El Fetih yönetimi, Filistin halk›n›n yoksulluk ve bask› politikalar›yla ezilmesi karfl›s›nda, ABD-‹srail ittifak›n›n kendisini muhatap kabul etmesini sa¤layacak politikalar› tercih edip, halk›n direnifl e¤ilimlerini bast›rmak görevini üstlendi. Filistin direniflini bürokratik bir devlet mekanizmas›na hapseden El Fetih’in yozlaflmas›, Hamas’›n toplumsal dayan›flma a¤lar›n› kullanarak ›rkç›-gerici bir temelde örgütlenmesi kanallar›n› güçlendirdi. Suudi Arabistan, Kuveyt gibi gerici Arap rejimlerinin maddi destekleri ve ‹srail’in himayesi ile dayan›flma a¤lar› örgütleyen Hamas, yönetimde oldu¤u Gazze fieridi’nde izledi¤i politikalarla Filistin halk›n›n dilencilefltirilmesine hizmet etti. El Fetih yönetimi ise sosyalizan ö¤eleri budanm›fl bütün ulusal kurtulufl hareketleri liderlikleri gibi kurtulufl davas›n›n umudu olmaktan ç›kt›. Gelinen noktada, bir zamanlar Ortado¤u’daki anti-emperyalist kalk›flman›n devrimci öznelerinden birisi olan Filistin kurtulufl hareketi, bürokratik, yozlaflm›fl, iflbirlikçi El Fetih ile anti-semit, ›rkç›, cihatç› Hamas aras›na

69


F‹L‹ST‹N s›k›flan Filistin halk›n›n trajedisine dönüfltü. Filistin davas› ile 1970’lerdekine benzer bir iliflki kurma olana¤› bulman›n zorlaflt›¤› koflullar bu süreçte flekillendi. Türkiye solunun kimi kesimlerinin Hamas’› Filistin kurtulufl davas›n›n “önderi” olarak kabullendi¤i, di¤erlerinin Gazze gibi büyük trajediler olmad›¤›nda konuya ilgisiz kald›¤› bir manzara ortaya ç›kt›.

Bugünkü Filistin sorunu ve sol Türkiye solunun 60-70’li y›llarda Filistin kamplar›yla tarihsel iliflkisi ve Türkiye’deki kalabal›k Filistinli ö¤renci kitlesinin de katk›s›yla Filistin davas›yla kurabildi¤i olumlu iliflkinin birebir tekrarlanmas› mümkün de¤ildir. Öte yandan, ‹srail’in, Türkiye’nin emperyalizmin yeni bölge stratejileri aç›s›ndan tafl›d›¤› önem ve a¤›rl›k, geçmiflle k›yaslanamaz ölçüde artm›flt›r. Filistin sorunu, Türkiye’nin ‹srail ile kurdu¤u iliflkileri pekifltirerek aktif biçimde dahil olmaya çal›flt›¤› yeni bölgesel iflbirlikçilik ekseninin geriletilmesi meselesinin bir parças› haline gelmifltir. Mevcut durum bütün olumsuzluklara karfl›n, Türkiye ve Filistin halklar›n›n bölgesel egemenler karfl›s›nda, somut ve kal›c› mücadeleler infla edebilecekleri ortak ç›kar ve dayan›flma iliflkileri alan›n› geniflletmifltir. Bu alanda ilerici sol bir çizginin görünür k›l›nmas› bugünden yar›na baflar›lacak bir görev olmayabilir. Ancak bu uzun soluklu çaba Türkiye ve Ortado¤u halklar›n›n içine s›k›flt›r›ld›klar› yoksulluk, iflsizlik ve savafl cenderesinden kurtulmalar› ve halklar›n kardeflli¤i mücadelesinin de

zorunlu bir parças›d›r. Ortado¤u yak›n gelecekte böyle bir mücadeleye daha da fazla ihtiyaç duyacakt›r. ABD’nin 2002’de Filistin sorunu hakk›nda aç›klad›¤› “yol haritas›”, parças› oldu¤u “Büyük Ortado¤u Projesi” ile birlikte iflas etti. Revizyonlara gitme ihtiyac› hisseden ABD, “‹srail-Filistin bar›fl›” için yeni bir yol haritas› belirlemek amac›yla Aral›k 2007’de Annapolis görüflmelerini bafllatt›. ‹srail baflbakan›n›n görüflmelerin ertesi günü yapt›¤›, “E¤er iki devletli çözümün çöktü¤ü gün gelirse ve eflit oy hakk› için Güney Afrika stili bir mücadele ve kavga ile karfl› karfl›ya kal›rsak, ‹srail devleti için yolun sonu gelmifl olacakt›r” sözleri, ‹srail’in bütün “çözüm” önerilerinin oda¤›n› ayd›nlatmaktad›r:1 Sald›rgan sömürgeci siyasetlerle elde edilen ‹srail üstünlü¤ünün korunmas› ve Filistin halk›n›n adil ve eflit yaflama hakk›n›n, Filistin Yönetimi denilen flimdiki manda yönetimi alt›nda yok say›lmaya devam edilmesi. ‹srail’in 2006 Lübnan yenilgisi, Obama’n›n yeni yol haritalar› ve ‹srail’deki yeni Netanyahu iktidar› sonras›nda, bu üstünlük siyasetinin hangi hedeflere ulaflmaya çal›flaca¤› da az çok görülmektedir. Obama’n›n d›fl politika ak›l hocas› Brzezinsky “Ortado¤u’da ‹srail-Filistin sorunu çözümlenmeden ‹srail’in güvenli¤ini sa¤lamak mümkün de¤ildir. Askeri tedbirlerle bu sorun çözümlenemez” demektedir. ‹ki devletli çözüm fikrinden bile vazgeçme sinyalleri veren Netanyahu hükümeti ise, bir yandan da El Fetih’le yeni müzakereler yürütmeye aç›k oldu¤unu bildirmektedir. ABD’nin, Afganistan’a yüklenme ve Irak’tan çekilme stratejilerinin etkisi alt›nda biçimlenecek yeni Filistin siyaseti, Filistin halk›n› bir kez

ABD’nin Annapolis kentinde Bush’un öncülü¤ünde gerçeklefltirilen “Annapolis Bar›fl Zirvesi”ne ‹srail Baflbakan› Ehud Olmert ve Filistin’i temsilen de El Fetih lideri Mahmud Abbas kat›ld›. Hamas’›n ça¤r›lmad›¤› zirveden tabii ki bar›fl ç›kmad› ama Filistin siyasi iradesindeki bölünme daha da büyüyerek ç›kt›.

70


F‹L‹ST‹N

Türkiye solunun Filistin direnifliyle olan tarihsel ba¤lar› zedelenmifl olsa da, yapaca¤›m›z ileri eylemlerle, bu direniflin anlaml› unsurlar›yla yeni ba¤lar kurabilir ve Filistin halk›n›n mücadelesine destek olabiliriz.

daha “göstermelik müzakere-derinleflen sömürgecilik” k›skac›nda, ‹srail flartlar›na tam anlam›yla boyun e¤meye zorlayacak gibi görünmektedir. ‹srail, Gazze’de oldu¤u gibi hiçbir zaman cezaland›r›lmayan sald›rganl›¤›n›n ve ABD aç›s›ndan vazgeçilmezli¤inin güveniyle, zaman zaman ABD siyasetinin s›n›rlar›n› da zorlayan fiili kazan›mlar›n› sürdürmeye çal›flmakta; Türkiye ise, yeni aktif Ortado¤u siyasetiyle bu yeni sald›rganl›k-oyalama-boyun e¤dirme sürecinden iflbirlikçi faydalar elde etmeye çal›flan aktörlerden birisi olmaya soyunmaktad›r. ‹srail’in ba¤›ms›zl›¤›n› tan›yan ilk “Müslüman ülke” olarak 1949’dan bu yana Türkiye’nin ‹srail ile kurdu¤u iliflkiler, Filistin ulusal kurtulufl davas›n›n yaln›zlaflt›r›lmas›, geriletilmesi ve yozlaflt›r›lmas› oran›nda geliflmifltir. ‹liflkiler, Erbakan liderli¤indeki (1987-93’deki 1. ‹ntifada’n›n hemen ertesindeki) 1996 Refah-Yol hükümeti döneminde 4 ekonomik, 2 askeri iflbirli¤i anlaflmas› imzalanmas›yla s›caklaflmaya bafllam›fl, 2. ‹ntifada sonras›ndaki AKP hükümeti döneminde “stratejik ortakl›k” düzeyine yükselmifltir. ‹srail iflbirlikçili¤i sürecinde siyasal ‹slamc› hareketin de en az ordu kadar önemli bir rol oynam›fl olmas› ise tesadüf de¤ildir. ‹deolojik, politik ve mali olarak Suudi Arabistan baflta olmak üzere Ortado¤u gericili¤inden ve ›rkç›l›ktan beslenen Türkiye Siyasal ‹slamc› hareketi, Filistin-Arap davas›na karfl› hep ikiyüzlü bir mesafe tak›nm›flt›r. Bugünse iktidardaki AKP’si ve sokaktaki ‹slamc› “muhalefetiyle” bu geleneksel iki yüzlü¤e yeni bir biçim vermektedir. Genel olarak Ortado¤u gericili¤i ve siyasal ‹slamc› hareket, Filistin kurtulufl mücadelesinin yal›t›lmas› ve açmaza sürüklenmesi sürecinin bafl sorumlular›ndan biridir. CIA tezgahl› din savafllar›na yüzlerce militan gönderirken Filistin halk›n›n direniflini görmezlikten gelen Türkiye siyasal ‹slamc› hareketi ise, Filistin davas›n›n laik-sosyalizan bir ulusal dava olmaktan ç›k›p bir “‹slam davas›” görüntüsü kazanmas›n› suiistimal etmektedir. Gazze sald›r›s› s›ras›nda sokaklarda ç›nlayan “Fi-

listin’e gidelim” sloganlar› ve Erdo¤an’›n Davos ç›k›fl›, siyasal ‹slamc› hareketin Ortado¤u’da bir ‹slam devleti kurma projesinden, ABD flemsiyesi alt›nda “Yeni Osmanl›c›l›k” yapma hayallerine kadar uzanan siyasal aral›ktaki heveslerini ve yerel seçim öncesi oy avc›l›¤›n›n yans›malar›d›r. Eylül 2007’de ‹srail jetlerinin Türkiye hava sahas›n› ihlal ederek Suriye’yi bombalamas› karfl›s›nda homurdanmak d›fl›nda somut bir ad›m atmayan; ‹srail sald›r›s›n›n k›ramad›¤› Lübnan direniflini engellemek için bölgeye gönderilen BM Bar›fl Gücü’ne askeri birlik yollayan ve ‹srail’in son Gazze sald›r›s› sürerken, ‹srail’den 167 milyon dolarl›k tank al›m anlaflmas› imzalayan AKP hükümeti, hem El Fetih’le, hem Hamas’la hem de ‹srail ile iliflki kurabilecek bir konumun avantajlar›n› elde tutmaya çal›flmaktad›r. ‹srail ile Türkiye aras›ndaki iliflkilerin s›caklaflmas›n›n önemli parçalar›ndan birisi de Türkiye sermayesinin yeni aktif tafleronluk siyasetinden nasiplenme arzular› ile ‹srail sermayesinin bölgesel yat›r›mlar›n› geniflletme arzular›d›r. ‹srail-Türkiye sermayesi aras›ndaki iliflkiler, Sabanc›’n›n Gebze ‹leri Sanayi Bölgesi Projesi’nden, Türkiye’nin ‹srail yat›r›m alanlar›ndan birisi haline getirilmesine dek uzanan bir alanda organik bir yak›nlaflma yaflamaktad›r. ‹srailli Ofer önemli bir yat›r›mc› haline gelirken, Çal›k Grubu, Türkiye-‹srail aras›nda petrol, do¤al gaz, su ve elektrik nakli sa¤lamas› planlanan Akdeniz Boru Hatt› (Med Stream) projesinin yap›m›n› üstlenen flirketlere kat›lm›flt›r. Gazze’nin kuzeyindeki Erez Sanayi Bölgesi’nin Filistin Serbest Sanayi Bölgesi ad› alt›nda yeniden yap›land›r›larak TOBB taraf›ndan iflletilmesi planlar› da, Türkiye-‹srail sermayesinin “bar›fl plan›n›n” büyük lokmalar›ndand›r. ‹srail’in Filistin yönetimi ile iflbirli¤i halinde; Dünya Bankas› ve G8 deste¤iyle yayg›nlaflt›rd›¤› bu sanayi bölgeleri, güvenlik duvarlar›yla çevrelenen ucuz Filistinli eme¤inin, bölge egemenleri ve dünya kapitalizminin ç›karlar› için ya¤malanmas›n› ifade etmektedir.

71


F‹L‹ST‹N Gelinen noktada ‹srail savafl ayg›t›n›n güçlenmesindeki y›ll›k katk›s› 1,8 milyar dolar› bulan Türkiye; ordusu, AKP hükümeti ve laik-dinci sermaye gruplar›yla Filistin’in sömürgelefltirilmesi siyasetinin bafll›ca destekçilerinden birisi haline gelmifltir. ‹srail ile kurulan stratejik ortakl›k iliflkileri art›k Türkiye egemen s›n›flar›n›n ve AKP hükümetinin siyasi ve ekonomik ç›karlar› bak›m›ndan vazgeçilmezleflmifltir. Böyle bir noktada ‹srail’i geriletmenin ve Filistin halk›yla dayan›flman›n ilk ad›m› Türkiye’deki ‹srail’in, yani ‹srail iflbirlikçilerinin geriletilmesidir. Filistin halk›n›n Filistinli mülteciler, iflgal alt›ndaki topraklarda yaflayan Filistinliler ve ‹srail vatandafl› Filistinlilerden oluflan üç temel ö¤esini temsil eden yüzlerce sendika, dernek ve politik partinin 2005 y›l›ndan bu yana oluflturdu¤u; dünyan›n birçok ilerici ayd›n›n ve iflçi sendikas›n›n destekledi¤i “Boykot, Yat›r›mlar›n Durdurulmas› ve Yapt›r›mlar ‹çin Filistin Ça¤r›s›” platformunun talebi de bu do¤rultudad›r: “Bütün Arap topraklar›ndaki iflgal ve sömürgelefltirme durdurularak Duvar y›k›lana; Arap-Filistinli ‹srail vatandafllar›n›n tam eflitlik haklar› kabul edilene ve Filistinli mültecilerin geri dönüfl haklar› garanti alt›na al›nana kadar” ‹srail ile olan tüm siyasi, ekonomik, askeri, diplomatik ve kültürel iliflkilerin iptal edilmesi, Filistin halk›n›n uluslararas› dayan›flma hareketlerinden ilk beklentisidir. Filistinli yazar Ali Abunimah’›n “Altm›fl y›ll›k bask› ve k›rk y›ll›k askeri iflgal, Filistinlilere, destekledi¤imiz siyasi çözüm ne olursa olsun, sadece halk direniflinin sa¤lam ve etkili bir uluslararas› bask›yla desteklenmesi vas›tas›yla kesin bir bar›fl› gerçeklefltirme flans›na sahip olunaca¤›n› ö¤retti” sözleri, Filistin halk›n›n, ABD’nin onaylamad›¤› hiçbir karar› uygulamayan BM gibi güçlere olan köklü güvensizli¤ini yans›t›r. Filistinlilerin ABD-‹srail plan›n›n uygulanmas› için gönderilecek “BM Bar›fl Gücü” operasyonlar›na ve Filistin topraklar›nda y›llarca sömürgeci bir güç olarak hüküm süren Osmanl›’n›n yeni versiyonlar›na karn› toktur. Yaflad›¤› bütün trajedilere karfl›n direnmeyi sürdüren Filistin halk›, ‹srail’i durduracak gerçek bir dayan›flma hareketinin yarat›lmas›na duydu¤u ihtiyac› usanmadan tekrarlamaktad›r. ‹srail ile ortak tatbikatlar yürüten, topraklar›n› ‹srail ordusunun e¤itim faaliyetlerine açan, yeni ekonomik ve askeri iflbirli¤i anlaflmalar› imzalayan Türkiye devletinin karfl›s›nda, güçlü ve kal›c› bir dayan›flma hareketinin yarat›lmas› için önemli olanaklar bulunmaktad›r. Öte yandan Türkiye’deki ‹srail’in geriletilmesi Türkiye’deki ilerici muhalefetin de ihtiyac›d›r. Önümüzdeki dönemin Ortado¤u’sunda ABD-‹srail eksenli yeni iflbirlikçilik iliflkileri, bir ucu yeni s›cak çat›flmalara, di¤er

72


F‹L‹ST‹N kurmas› daha da önem kazanmaktad›r. El Fetih’le olan çat›flmas›n› pazarl›k masas›nda yer edinmek için t›rmand›ran; ‹slami kurallarla kontrol alt›nda tuttu¤u Gazze’de karaborsac›l›ktan ç›kar sa¤layan; serbest sanayi bölgelerinin yayg›nlaflmas›n› destekleyen ve Yahudi düflmanl›¤›na dayal› ›rkç›-gerici bir söylemi bayrak edinen Hamas, t›pk› El Fetih yönetimi gibi Filistin ulusunun kurtuluflunun de¤il, mevcut açmaz›n›n parças›d›r. Hamas ve El Fetih’in önümüzdeki dönemdeki siyasal konumlar›n› da esas olarak ‹ran merkezli süreçler ve ABD emperyalizminin “medeniyetler çat›flmas›” tezlerini emperyalist egemenlik do¤rultusunda ne ölçüde seferber edece¤i belirleyecektir. Lübnan Hizbullah’›ndan daha fazla ‹ran’a yak›n olan Hamas ve FKÖ içinde bile itibars›zlaflan El Fetih yönetimi, Ortado¤u’nun bütün siyasal ‹slamc› ve dar bürokratik milliyetçi partileri gibi böyle bir süreçte egemen güçlerin ç›karlar› u¤runa birbirlerine karfl› kullan›lmaya son derece yatk›nd›r ve Ortado¤u’da emperyalizmi geriletebilecek bir mücadeleye yan›t verecek siyasal stratejilere sahip de¤illerdir.

‹srail, Filistin topraklar›n› her iflgal etti¤inde ilk ifl olarak zeytin ve portakal a¤açlar›n› yok etmeye giriflir. Zeytin ve portakal a¤açlar› ‹srail’e karfl› savaflamaz. Ama ‹srailliler gayet iyi bilir ki, zeytin ve portakal a¤açlar› Filistin halk› için yaflam›, umudu ve kök salmay› temsil eder. Onun için Filistinli kad›nlar zeytin ve portakal a¤açlar›na çocuklar›na sar›l›r gibi sar›l›r.

ucu Kürt co¤rafyalar›n› da kapsayan genifl bir emek alan›n›n aktif biçimde sömürgelefltirilmesine uzanan bir zeminde pekiflecektir. Su, enerji ve di¤er kritik kaynaklarla ilgili birçok çat›flman›n gelece¤i, bu iliflkiler ekseninde belirlenecektir. Bugün “kaybedilmifl” trajik bir dava gibi görünen Filistin davas›, önümüzdeki dönemin Ortado¤u’sundaki geliflmelerin odak noktalar›ndan birisi olmay› sürdürecektir. Solun bu mücadele ve dayan›flma alan›n› bofl b›rakmas›, Filistin davas›n›n “‹slami dava” görüntüsünü pekifltirerek Türkiye’deki gerici hareketlerin etkinlik alan›n› ve dolay›s›yla Türkiye’deki ABD-‹srail iflbirlikçili¤ini güçlendirmektedir. Böyle bir dönemde solun ‹srail iflbirlikçili¤inin bugünkü siyasi öznesi ve sorumlusu AKP hükümetini ‹srail ile iliflkileri kesmeye zorlayan; mücadele çizgisi, dili ve talepleriyle siyasal ‹slamc› hareketten ayr›flan bir hatt›

Ancak Filistin halk› bu açmaza karfl›n hala tabanda birlik sa¤layabilmekte ve Filistin mücadelesi çok zay›flam›fl olsa bile hala ihmal edilemeyecek sol, ilerici gelenekler bar›nd›rmaktad›r. Su, enerji, bar›nma, sa¤l›k, e¤itim, çal›flma ve beslenme hakk› mücadeleleri ve kad›n örgütlenmeleri Filistin halk›n›n temel yaflama hakk› mücadelesi içinde baflka siyasal anlamlar kazanmakta ve ilerici dayan›flma iliflkilerinin kurulabilece¤i kanallar sunmaktad›r. Uluslararas› boykot ve yapt›r›m kampanyalar›na aktif biçimde kat›larak ‹srail gemilerindeki mallar› boflaltmay› reddeden Güney Afrikal› liman iflçileri; ‹srail’le iliflkilerin kesilmesi için mücadele eden Kanadal› ö¤retmen sendikalar›; ‹srail elçiliklerini iflgal eden savafl karfl›t› bilim kad›nlar›; ‹srail savafl gemilerinin tehdidi alt›nda küçük teknelerle Gazze’deki ablukay› denizden aflan Özgür Gazze eylemcisi doktorlar; Uluslararas› Dayan›flma Hareketi’nin (ISM) ça¤r›s›yla evleri, zeytin a¤açlar›n› y›kan dev buldozerlerin önüne dikilen Rachel Corrie gibi ABD’li, ‹skoç, ‹spanyol, Kolombiyal›, ‹talyan yüzlerce eylemci, Türkiye solunun Filistin halk›n›n direnme hakk›yla yeniden aktif dayan›flma iliflkiler kurmas›n›n yollar›n› göstermektedir. Bu yol uzakta de¤il, yak›n›m›zdad›r.

Notlar: 1 ‹ki devletli “çözüm” fikrinin çöktü¤ünü düflününler zaten var. ‹flgalin sona ermesi ve 1967 s›n›rlar›n›n tan›nmas› mücadelesi sürerken, ‹srail denetimi alt›ndaki ayr› bir devlet yerine Filistinlilerle Yahudilerin birlikte yaflayacaklar› Siyonist olmayan tek bir demokratik devlet tercihi ‹srailli ve Filistinli ayd›nlar›n da kat›ld›¤› “Tek Devlet Deklarasyonu” ile ifade edildi. Deklarasyon ›rk ve din temelli ayr›mlar›n olmad›¤›, Siyonizmin son buldu¤u, bütün kökenlerden yurttafllar›n eflit haklara sahip oldu¤u bir çözüm önerisini dile getiriyor.

73


‹slamc› gericilik

Neoliberal yeni sömürgecili¤in ‘zinde gücü’ Siyasal ‹slam, düzenin geleneksel siyasal öznelerinin y›prand›¤› koflullarda, düzenin de¤iflim gereksinimine yan›t vererek neoliberal süreci belli bir olgunluk noktas›na kadar tafl›m›flt›r. Ayn› zamanda iflçi s›n›f› hareketinin olmad›¤› koflullarda, neoliberal sald›r›lar›n y›k›c›l›¤›na ezilenlerden yükselen ilk tepkiler ‹slamc› gericili¤in kanallar›yla düzene eklenmifl; devrimci hareketin bofllu¤u ‹slamc› hareket taraf›ndan doldurulmufltur.

slam dini, neredeyse do¤umundan bafllayarak, pek çok dinsel, toplumsal ve siyasal harekete yol açm›flt›r. Tarihte ender anlar›n d›fl›nda bunlar›n ço¤u gerici hareketlerdir. Zamanla, bu hareketlere dayanan uzun ve köklü bir dinci gericilik gelene¤i ortaya ç›km›flt›r. Bu gelenek, gerici bir dinsel ideolojinin yan›nda, siyasal, ekonomik ve toplumsal alanlarda derin kökler oluflturmufltur. Devlet-siyasal iktidar, ticaret-piyasa ve cemaat-tarikat-vak›f iliflkileri etraf›nda örgütlenen ‹slamc› gericilik, devletin himayesinde uzun ve kararl› bir büyümenin ard›ndan, sonunda ülkemizdeki en güçlü siyasal hareketlerden biri haline gelmifltir.

74

Devlette ve toplumda derin maddi kökleri olan ‹slamc› hareket, elbette, emperyalist bölge stratejilerinin de vazgeçilmez tahakküm araçlar›ndan biri olmufltur. Bugün, emperyalizmin dördüncü bunal›m döneminde, özellikle Befl Deniz Havzas›’nda (‘Ortado¤u’), emperyalist iflgal, ‹slamc›lardan ciddi güç almaktad›r. Birkaç kurald›fl› hareketi saymazsak, ‹slamc› hareketlerin ço¤u iflbirlikçi hareketler olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r. Bugün ‹srail’in sald›r›lar›na karfl› Filistin kurtuluflunun ‹slamc› bayra¤› olarak selamlanan Hamas bile, t›pk› El Kaide gibi, emperyalizmin gölgesinde büyümüfltür. Bölgesel devrimci süreçleri k›rmak için bunlar kullan›lm›fl; 1960 ve ‘70’lerde Müslüman ülkelerden oluflan ‘Yeflil


GER‹C‹L‹K

Gericilik (Osmanl›ca ‹rtica) dine dayal› ideolojik hareket. Bozulmam›fl, özgün dinsel kurallara geri dönme istemiyle hareket eden; bu kurallara kat› bir biçimde ba¤l› olan; di¤er görüfllere karfl› hoflgörüsüz; laikli¤e karfl›t dinsel görüfl ve hareket. Geleneksel anlam›yla Ayd›nlanma Modernizm ve Laiklik karfl›tl›¤› olarak bilinse de, son zamanlarda, alternatif ‘‹slamc› Modernleflme’ ak›mlar› da geliflmektedir. ‹slamc› gericilik (Siyasal ‹slam ya da ‹slamc›l›k) ‹slam dinini ve gericili¤i temel alan siyasal hareket ve düflünsel ak›m. Genel gericilik (Burjuvazinin genel gericili¤i) Tarihin özü ilerlemedir. ‹nsan potansiyelinin bütünüyle ortaya ç›kar›lmas›, en genifl anlam›yla insani özgürleflme, do¤an›n güçleri karfl›s›nda insan egemenli¤inin tümüyle geliflmesi, yani üretici güçlerin, modern ça¤larda bilimin ilerlemesine ba¤l›d›r. Tarihin içeri¤ini en genel içeri¤iyle ilerlemedir. Burjuvazi, geliflmesinin belli bir aflamas›nda (özellikle tekelci aflama), ç›karlar› gere¤i, insanlar›n ve toplumlar›n ileriye dönük olarak geliflmesini istememektedir. Bunu, en baflta dinsel gericilik olmak üzere, her türlü ilerleme karfl›t› ideoloji, ak›m ya da tavr› kullanarak gerçeklefltirir. Kaynak: A¤›rl›kla Orhan Hançerlio¤lu

Kuflak’ hatt›yla, komünizmin geliflmesi, Hindistan’dan Avrupa’ya kadar engellenmeye çal›fl›lm›flt›r. fiimdi art›k misyonu tamamlanan ve ‹ran, Hamas, El Kaide gibi “tehlikeli” boyutlara ulaflan radikal dinci gericilik yerine, ‘Il›ml› ‹slam’ gericili¤iyle, neoliberal yeni sömürgecili¤e yeni ‘zinde güçler’ kazand›r›lmaktad›r. Ülkemizde ‹slamc› gericilik, neoliberal yeni sömürgecili¤in kuruluflunda düzen kurucu bir hareket olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r. AKP iktidar›, gericili¤in gelifliminde bir s›çrama noktas›n› temsil etmektedir. ‹slamc› hareket, sonunda AKP’yle birlikte, bask›n (hegemonik) iktidar güçlerinden biri haline gelmifltir. Art›k, ‹slamc› hareketin bütün ideolojik, siyasal, ekonomik ve toplumsal güçleri neoliberal kapitalizmin ve dinci-liberal (‘teo-liberal’) iktidar›n hizmetinde seferberlik halindedir. Bu bak›mdan AKP iktidar›-gericilik-neoliberalizm ba¤lant›s›n› çözmek, bugün dinci gericili¤in niteli¤ini anlaman›n, dolay›s›yla gericili¤e karfl› mücadelenin denektafl›d›r (‘mihenk tafl›’).

Gericili¤e karfl› mücadele ve sol yan›lsamalar Gericili¤e karfl› mücadele, solun en karmafl›k, tart›flmal› ve üzerinde en fazla anlaflmazl›¤›n oldu¤u sorunlar›ndan biridir. Kargafla ‹slamc›lara iliflkin soldaki yan›lsamalardan kaynaklanmaktad›r. Yan›lsamalara k›saca bakarsak: 1. ‹slamc›lar›n, ‘anti-emperyalist’ (anti-kapitalist) oldu¤una iliflkin yan›lsama; 2. Daha çok “fleriatç›l›k-laiklik” çat›flmas›ndan beslenen ve gericili¤i sadece ‘dinci yobazl›¤a’ indirgeyen yan›lsama; 3. ‹slamc› hareketin, ‘düzen karfl›t›’, ‘reformist’, ‘demokrat’, hatta devrimci dinamikler içerdi¤ine iliflkin yan›lsama. Ne yaz›k ki sol, ‹slamc› gericili¤in, neoliberal yeni sömürgecilikle kazand›¤› özgün niteli¤in alg›lanamamas›n-

dan kaynaklanan bu yan›lsamalar yüzünden kamplara ayr›larak zay›f düflmektedir. Zay›f düfltükçe özgüveni azalmakta; özgüveni azald›kça, baflta ‹slamc›l›k olmak üzere kendi d›fl›ndaki güçlere daha fazla bel ba¤lamaktad›r. Öyle ki, kimi sokak eylemlerinde, kendi içindeki ittifak aray›fllar›ndan çok, ço¤unlukla kitle gücü gibi iflbitirici kayg›larla, ‹slamc›larla ittifak aray›fl›na girmektedir. Dahas›, ne gariptir ki, siyasal ‹slam, hem “emperyalizmle iflbirlikçili¤i”, hem de “emperyalizme karfl›t tavr›” gibi birbiriyle çeliflik nedenlerden dolay› sol ittifaklar›n konusu olabilmektedir.

1. ‹slamc› gericili¤in emperyalizm iflbirlikçili¤i Emperyalist-kapitalist geliflme ve geniflleme, her zaman eski toplumun art›klar›n›n tam tasfiyesi üzerinden seyretmemektedir. Emperyalizm ve sermaye, ço¤u zaman, uzand›¤› yerlerdeki ‘gerici’ unsurlarla eklemlenerek egemenli¤inin temellerini oluflturmaktad›r. Bunlardan biri olan ‹slamc› gericilik ise, yerel çat›flmalarda bir üstünlük sa¤lama arac› olarak, emperyalizmin siyasal-askeri gücüne ve ayn› zamanda bir sermaye hareketi olarak sermayenin sundu¤u imkanlara dayanmaktad›r. Befl Deniz Havzas›’ndaki emperyalist-Siyonist iflgal, ülkemizdeki ‹slamc› gericili¤in potansiyelini sürekli canl› tutan kaynaklardan biridir. A¤›rl›kla “Müslüman halklar”›n yaflad›¤› Befl Deniz Havzas›’nda emperyalist iflgale ve Siyonist sald›r›ya karfl› direniflin önderli¤ini ‹slamc›lar›n yapmas›, “anti-emperyalizm” yan›lsamas›n›n kayna¤›n› oluflturmaktad›r. Bu durum, solun gözünde, ‹slamc› hareketin ülkemizdeki iflbirlikçi-gerici rolünü ikinci plana itmektedir. Savafl karfl›t› harekete ve IrakFilistin dayan›flma eylemlerine ‹slamc›lar özellikle ortak edilmeye çal›fl›lmaktad›r. Eylemlere yans›d›¤› üzere, ‹slamc› harekette, ›srarla, “anti-emperyalist bir dinamizm” ve “ezilenden, emekten, halktan yana” bir e¤ilim arama çabalar› her sefe-

75


rinde fiilen iflas etmektedir. Düzenlenen ortak eylemlerde ‹slamc›lar, say›sal azl›¤› bir yana, tutarl›-düzen karfl›t› bir savafl ve emperyalizm karfl›tl›¤›ndan çok, “Müslüman dayan›flmas› duyarl›l›¤›” s›n›rlar›nda kalmaktad›rlar. ‹flin kötüsü, “dayan›flma eylemleri”ni ülkemizde ‹slamc› gericili¤in potansiyelini sürekli canl› tutmak için kullanmaktad›rlar. Hamas ve Nasrallah gibi ‹slamc› imgelerin öne ç›kar›ld›¤› eylemlerin yan›nda, ‹HH ‹nsani Yard›m Vakf›, Deniz Feneri, Kimse Yok Mu, Cansuyu Derne¤i gibi ‹slamc› yard›m örgütlerinin düzenledi¤i yard›m kampanyalar›yla ‹slamc› iliflkiler sürekli hareketli k›l›nmaktad›r. Bu kampanyalar›n, gündeme gelen yolsuzluklarla, ‹slamc› gericili¤in yozlaflmas›n›n kaynaklar›ndan birini oluflturdu¤u görülmedi¤i gibi, ‹slamc›lar›n emperyalizm karfl›s›ndaki çifte iflbirlikçili¤i de görülmemektedir. Birincisi, ‹slamc› gericilik, iflbirlikçi bir tav›r sergileyerek emperyalizmin bölgemize yerleflmesinin ve bütün ilerici-devrimci hareketleri tasfiye etmesinin dayanak noktalar›ndan biri olmufltur.1 ‹kincisi, AKP iktidar› arac›l›¤›yla, hala, emperyalist-Siyonist sald›rganl›¤›n en h›rsl› iflbirlikçisi durumundad›r. ‹slamc› hareket bu durumu mücadele ve hesaplaflma konusu yapmamaktad›r.

2. ‘fieriatç›l›k-laiklik’ çat›flmas›nda mevzilenen ‘gericilik’ yan›lsamas› Cumhuriyet’ten beri süren “fleriatç›l›k-laiklik” çat›flmas›, bugün neoliberal dönüflümün krizinde yeniden canland›. AKP’nin temsil etti¤i, içinde pek çok ‹slamc› grubun bulundu¤u ‹slamc› hareket, liberaller ve ‹slamc› sermayeden oluflan iktidar blo¤uyla, asker-sivil bürokrasinin temsil etti¤i egemen s›n›flar aras›ndaki çat›flma, “fleriatç›l›k-laiklik” çat›flmas› olarak sunulmaktad›r. Egemen s›n›flar aras› iktidar savafl›m›na, bu türden bir ideolojik kamplaflmayla, iflçi s›n›f› ve halk taraf edilmeye çal›fl›lmaktad›r. Ne var ki, neoliberal sömürgecili¤in krizinden türeyerek ‘iki gericilik’ten birini dayatan bu çat›flma ilerici

76

bir nitelik tafl›mamaktad›r. Halk›n taraf olarak ya da egemenler aras› çatlaklardan yararlanarak ileri inisiyatifler alabilece¤i olanaklar sunmamaktad›r. Halk›n inanç özgürlü¤ünü bu kamplaflmadaki “fleriatç›lar” temsil etmedi¤i gibi, devrimci-özgürlefltirici bir laiklik anlay›fl›n› da bu kamplaflmadaki “laikler” temsil etmemektedir. Bu çat›flmadan do¤an “gericili¤e karfl› mücadele alg›s›”, sadece “dinci yobazl›¤a karfl› mücadeleyle” s›n›rl›d›r ve bunun egemenler içindeki asli taraf› ‘Ulusalc›Kemalist-Laik’ kanatt›r. Onlara göre, “laik, demokratik, sosyal hukuk devletinin karfl›s›ndaki en büyük tehlike dinci gericiliktir. ‘Kürt ayr›l›kç›l›¤›’n›n yan›nda ‘irtica’, ülkemizin bafl›na musallat olan en büyük iki tehlikeden biridir; Cumhuriyetin kazan›mlar› tehlikededir.” Böylece, “dinci yobazl›¤a karfl› mücadele” körlü¤ünün ard›nda, neoliberal yeni sömürge kapitalizminin kurucu öznelerinden biri olarak ‹slamc›-Liberal (teo-liberal) gericili¤in getirdi¤i neoliberal sald›r› ve dinsel temelli neoliberal “sosyal politika” uygulamalar› gözden kaç›r›lmaktad›r: Örne¤in, ülkemizde sa¤c›laflma-faflistleflmedincileflme e¤ilimi sürekli yükselmekte; Kürt düflmanl›¤› artmakta; ucuz emek sömürüsü, iflsizlik, yoksulluk ve güvencesizlik yayg›nlaflmaktad›r.

3. “Devrimci ‹slamc› hareket” yan›lsamas› ve laikli¤in üzerindeki faflist ipotek Uzun zamand›r ‘laiklik’ kavram›n›n üzerinde faflist-militarist bir ipotek bulunmaktad›r. Dayat›lan ‘fleriatç›l›klaiklik’ çat›flmas›nda ‘laikli¤in önderlik bayra¤›’, ‘Ulusalc›-Kemalist-Laik’ cephenin elindedir. “Laikler”, Hilafetin kald›r›lmas›ndan (Mart, 1924), bugün ‘‹mam Hatipler’ ve ‘türban’ sorununa kadar ödünsüz bir “dinci yobazl›k” karfl›tl›¤›n›n tek temsilcisi olduklar› iddias›ndad›rlar. Oysa ülkemizde ‘laiklik’, burjuva/sermaye egemenli¤inin en gerici siyasal biçimlerinden birinin kurucu/meflrulaflt›r›c› ideolojik dilini oluflturmaktad›r. Bir zamanlar,


Çekirde¤inde cemaat/tarikat iliflkilerinin oldu¤u sermaye/s›n›f örgütlenmeleri, AKP iktidar blo¤u içinde yukardan afla¤›ya palazland›r›l›rken iktidar›n nimetleri arac›l›¤›yla ‹slamc›laflt›rma projesini büyütmektedirler.

laiklik, örne¤in Fransa’da, devrimci burjuvazinin, feodal dinsel egemenli¤e karfl› ideolojik mücadele silah› olarak ortaya ç›km›flt›. Ülkemizde sömürge kapitalizminin yukardan-çarp›k geliflimine ba¤l› olarak laiklik de en gerici biçimine indirgenerek, sömürge tipi faflizmin ideolojik silah› olarak ortaya ç›km›flt›r. Yani ülkemizde laiklik, Fransa’daki gibi dinsel inanc› bireysel özgürlü¤ün (özel alan›n) konusu haline getirerek, burjuvazinin kamusal at›l›m›n› bu yolla sa¤lamam›flt›r. Tersine, dinci gericili¤i himaye ederek sermaye egemenli¤inin toplumsal siyasal temellerini ‹slamc›laflt›rarak sa¤lama alm›flt›r. K›saca bizdeki laiklik, laikli¤in en gerici biçimlerinden birini temel alan gerici siyasal ideolojiyi temsil etmektedir. ‹slamc› gericilik özgür bir toplumsal yaflam›n kurulmas›na karfl› gerçek bir tehlikedir ve sol zay›fl›¤›ndan, yal›t›lm›fll›¤›ndan ve ideolojik y›pranm›fll›¤›ndan dolay› ‹slamc› gericilik karfl›s›nda ciddi bir varl›k gösterememektedir. ‹flte tam bu noktada, laiklik ad›na ‹slamc›lara uygulanan bask›lara iyicil (hay›rhah) bir tav›r olarak yaklaflabilmekte, gerici siyasal bir ideoloji olarak laiklikle aç›ktan hesaplaflmaktan kaç›nmaktad›r. Ne var ki, “fleriatç›l›k-laiklik” kamplaflmas› ve ‹slamc›lara uygulanan bask›lar, solun önemli bir k›sm›n› siliklefltirirken, “mevcut laiklik” karfl›s›nda gözle görülür bir ezilme duygusu yaratmaktad›r. Solun baflka bir k›sm›nda ise, ‹slamc› hareketin, “afla¤›dan-sivil toplumun temsilcisi, düzen-devlet karfl›t›-muhalif”, ‘reformist’, ‘demokrat’, hatta ‘devrimci’ dinamikler içerdi¤ine iliflkin bir yan›lsaman›n oluflmas›na yol açarak, onlarla “demokrasi mücadelesinde” dayan›flmaya yöneltmektedir. (Asl›nda bu basit bir yan›lsama olmaktan öte derin tarihsel köklere dayanmaktad›r. Liberalizmin ‹slamc›l›kla tarihsel ittifak›, sömürge kapitalizminin/Türk-‹slam burjuvazisinin kuruluflundaki siyasal ayr›flmalara kadar gitmektedir. Yani faflist/liberal çat›flmas› ve ittifak›, asl›nda, Türkiye’de burjuvazinin ve onun genel gericili¤inin

oluflum sürecinde de vard›r. Osmanl›’n›n sonlar›ndan bafllayarak Türkiye kapitalizmindeki her “liberal s›çrama” ‹slamc›l›kla bitiflik yaflanmaktad›r. Liberaller, hep ‹slamc›l›ktan kuvvet almaktad›r. Liberaller, ‹slamc›l›¤› demokrasi mücadelesinde sa¤lam bir müttefik olarak görmektedir. Onlara göre, ülkemizin temel sorununu temsil eden “devlet-sivil toplum” çeliflkisinde, kurulu düzeni savunan devlete karfl› demokrasiyi savunan sivil toplumu desteklemek gereklidir. ‹flte ‹slamc› hareket de t›pk› sermaye s›n›flar› ve öteki AB’ci güçler gibi, bu sivil toplumun yani demokrasi mücadelesinin öznesidir ve gerçek düflmana karfl› onlarla iflbirli¤i yap›lmal›d›r) Laikli¤in üzerine konan faflist ipote¤in “devrimci bir laiklik” anlay›fl› gelifltirilerek ortadan kald›r›lmas›, hem laik siyasal gericili¤e, hem ‹slamc› gericili¤e hem de f›rsatç› iflbitirici liberal zihniyete karfl› mücadelede militan bir mevzinin ele geçirilmesidir. Gericili¤in devrimci bir laiklikle afl›lmas› bugünkü “cumhuriyetin” de devrimci bir yolla afl›lmas›n› gerektirir. Asl›nda Anadolu’da TC sonras› bir özgür gelece¤in yarat›labilmesinin de temel kofluludur. (Laiklik konusu gelecek say›da ifllenecektir.)

‹slamc› gericili¤in temel dinamikleri ‘Siyasal ‹slam’ ya da ‘‹slamc›l›k (‘‹slamizm’)’ kavramlar›, yayg›n kullan›mlar›nda görüldü¤ü üzere, dinci-‹slamc› gericili¤i adland›rmak için kullan›lmaktad›r. Yani ‹slamc›l›k, bir din olarak ‹slam’› tan›mlamak için de¤il, ‹slam’a dayanan gerici siyasal hareketi tan›mlamak için kullan›lmaktad›r (“‹slam gerici midir, de¤il midir” türünden teolojik bir ‘din’ tart›flmas› bu yaz›n›n konusu de¤ildir). ‘Devlet ve piyasa karfl›tl›¤›’ tezleri bir yana, ‹slamc›l›k, devletin, cemaat-tarikat-vak›f iliflkilerinin (toplumun) ve piyasan›n ‹slamc›laflt›r›lmas›-dincilefltirilmesi üzerine yükselmektedir. Özü, dinin siyasallaflt›r›lmas›, siyasetin dincilefltirilmesidir. Bat› tipi bir dinsel reform sürecinden geçmemifl olan ‹slamc›l›k, ülkemizde-

77


GER‹C‹L‹K ki en gerici emperyalist-kapitalist egemenlik süreçlerine kat›larak ve yeni süreçlere uyarlanarak büyümüfltür. (Bu bak›mdan ‹slamc› gericili¤e karfl› mücadele, stratejik olarak, ‘demokratik devrim’in görevlerinden birini oluflturmaktad›r). ‹slamc›l›k, hep siyasal iktidarlara tutunarak geliflen “iktidar-odakl›” bir hareket olmufltur. ‹ktidarlar ise, her f›rsatta ‹slamc›l›¤› bir toplumsal meflrulaflma arac› olarak kullanm›fl, onun s›rt›na basarak toplumsal temelini geniflletmifltir. Örne¤in ‹slamc›l›¤›n can al›c› dönüm notalar›n› k›saca an›msayacak olursak:

“‹slam Milletinin Kurtuluflu”ndan Neoliberal ‹slam’a Asl›nda Siyasal ‹slam’›n tarihsel kökleri çok eskilere kadar gitmektedir. Peygamberin ölümünden (Medine ‹slam’›) sonra ‹slam dünyas›nda hem yönetsel (teokratik) olarak, hem de ö¤retisel (doktriner) olarak çeflitli gerilimler, bölünmeler, iktidar/rejim biçimleri, mezhepler ve siyasal hareketler ortaya ç›km›flt›r. Denebilir ki, 9. yüzy›ldan (özellikle Abbasi-Mutezile döneminden) sonra, kimi farkl› mezheplere/yorumlara dayal› isyan hareketlerini saymazsak, Siyasal ‹slam, hep çeflitli sünni (fiiilik dahil dinin bütün kat› yorumlar›) yorumlara dayanan iflgalci, sömürgeci bask›c› devletlerin hizmetinde olmufltur. Bir siyasal-düflünsel ak›m olarak ilk kez 19.yüzy›l›n sonlar›nda Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda “‹slam Milleti’nin kurtuluflu”nu temel alan bir amaç etraf›nda oluflmufltur. San›ld›¤›n›n tersine, “‹slam Milleti’nin kurtuluflu”ndan halk›n kurtuluflunu ya da toplumsal kurtuluflu de¤il, asl›nda saltanat ve hilafetin kurtuluflunu anlamak gerekmektedir. ‹kinci Meflrutiyet’le birlikte hem iktidara karfl› (örne¤in, “31 Mart Vakas›”), hem iktidar› destekleyen (örne¤in hem Abdülhamitçi, hem de ‹ttihatç›) biçimlerde geliflen ‹slamc›l›k, liberal inan›fllar›n aksine, hep devletçi ve iktidar çat›flmalar›nda iddial› olmufltur. Cumhuriyet’ten ‘46’lara kadar olan süreçte, devrimin ilk y›llar›nda sistemin kurulufluna gerekli hizmeti yapt›ktan sonra bast›r›l›p yeralt›na itilmifltir. 1950’lerden sonra ülkemizde yeni sömürgecili¤in kurulufl sürecinde ‹slamc›l›k gene önemli bir yer tutar. Gerek dünyadaki kapitalizm-sosyalizm kamplaflmas›nda “Komünizme Karfl› Yeflil Kuflak” doktrininin temel öznesi olarak, gerekse ülkemizde komünizme karfl› mücadelenin etkin öznesi olarak tarihsel görevini yerine getirmifltir. Örne¤in bugün art›k uluslararas› zeminlere aç›lm›fl olan Fethullah Gülen Cemaati’nin önderi, o zamanlar Erzurum Komünizmle Mücadele Derne¤i’nin (1963) kurucusudur. Yine Milli Nizam Partisi’nin kapat›lmas›ndan sonra ‹sviçre’ye giden Necmettin Erbakan’›, dönemin Hava Kuvvetleri komutan› Muhsin Ba-

78

tur ülkeye getirterek Milli Selamet Partisi’nin kurulmas›n› sa¤lam›flt›r. ’60-80’ aras› Türkiye tarihinin önemli bir dönüm noktas›nda, sol hareketin ve toplumsal muhalefetin s›çrama kaydetti¤i y›llarda, olanca gericili¤i, iflbirlikçili¤i, ›rkç›l›¤› ve cinsiyetçi ayr›mc›l›¤›yla ‹slamc›l›k, gerici karfl›-devrimci engelleme stratejilerinin hizmetinde olmufltur. 12 Eylül faflizmiyle birlikte bu sefer de cuntan›n hizmetine giren ‹slamc›l›k, “Türk-‹slam Sentezi”yle ulusal bir proje haline gelmifl, biraz daha Türkçüleflmifltir. 28 fiubat’tan sonra ise, AKP’nin önünün aç›lmas›nda ABD’nin ve TSK’n›n katk›lar› hiç de yads›namaz. Bugün geli-

Ortado¤u’da, emperyalist iflgale ve Siyonist sald›r›ya karfl› direniflin önderli¤ini ‹slamc›lar›n yapmas›, ‘anti-emperyalizm’ yan›lsamas›n›n kayna¤›n› oluflturmakta; bu durum solun bir bölümünün gözünde ‹slamc› hareketin ülkedeki iflbirlikçi-gerici rolünü ikinci plana itmektedir.

nen aflamada ola¤anüstü boyutlarda büyüyen ‹slamc› gericilik, neoliberal yeni sömürgecili¤in krizine gerici bir yan›t olarak tarihin en ciddi s›çramas›n› kaydetmifltir.

‘Yeflil Kuflak’tan ‘Il›ml›-Uyumlu ‹slam’a: Neoliberal ‹slamc› gericilik Neoliberal yeni sömürgecilikle birlikte, art›k, yeni tipte bir dinci gericilik hareketiyle karfl› karfl›ya bulunuyoruz. O art›k, sadece, ‘cami cemaati’nden çevreye yay›lan, eski tarzda büyüyen bir dinci yobazl›k de¤il, neoliberal yeni sömürge kapitalizminin krizinden sermaye lehine gerici bir ç›k›fl›n asli öznesidir. Neoliberal dönüflümle birlikte Türkiye kapitalizmi, ‹slamc› gericilikte arad›¤› zinde özneye ve ‹slamc› gericilik ise arad›¤› s›çrama olana¤›na kavuflmufltur. ‹slamc› özneyle s›n›f savafl›m›na, piyasalara ve iktidar çat›flmalar›na yeni bir canlanma gelmektedir. ‹slamc› gelenekten gelen h›rsl›, enerjik, iflbitirici kadrolar, eski


GER‹C‹L‹K dönemin yorgun, iktidar olanaklar› yüzünden çürümüfl kadrolar›n› kolayl›kla tasfiye etmektedir. ‹slamc› de¤erleri devletin, belediyelerin ve toplumun bütün hücrelerine kadar yayan bu kadrolar, hem devleti, piyasay› ve toplumu dönüfltürmekte, hem de kendisi dönüflüp serpilmektedir.

ma düzene¤i olarak kullanmaktad›rlar. “MÜS‹AD, 2008’de 28 ilde üç bine yak›n üyesine ait 10 binden fazla iflyerinde 5 milyar dolarl›k y›ll›k yat›r›m, GSMH’ye 60 milyar dolarl›k katk› ve 15 milyar dolarl›k ihracat›yla yaklafl›k 1 milyon kifliye istihdam sa¤l›yor.” (Newsweek Türkiye, 22 Mart 2009)

Bu, gericili¤in bir tehlike olmaktan ç›kmas› anlam›na gelmemektedir. Tersine, gericili¤in devletleflmesi, piyasalaflmas› ve toplumsal temelini daha da geniflletmesi anlam›na gelmektedir. ‹çinde farkl› türden (‘heterojen’) ‹slamc› e¤ilimler, tarikatlar, cemaatler bar›nd›ran ‹slamc› hareket, elbette dinci yobazl›¤› da bir tehlike olarak

Çekirde¤inde cemaat/tarikat iliflkilerinin oldu¤u bu sermaye/s›n›f örgütlenmeleri, AKP iktidar blo¤u içinde yukardan afla¤›ya palazland›r›l›rken iktidar›n nimetleri arac›l›¤›yla ‹slamc›laflt›rma projesini büyütmektedirler. Belediye, inflaat, enerji, medya ihaleleri sayesinde kendi organik sermayedarlar›n› yarat›rlarken çevrelerini de ge-

gündemde tutmaktad›r. “Mahalle bask›s›” olaylar›nda görüldü¤ü üzere, dinci gericilik ad›m ad›m biraz daha fazla toplumsal yaflam› kuflatmaktad›r. Ancak bunun yan›nda, onun yeni aç›l›mlar› söz konusudur. Özellikle yeni ‹slamc› sermaye/burjuvazi, yeni ‹slamc› entelektüel kuflak ve devlete/belediyelere yerleflen yeni ‹slamc› kadro kufla¤› bu aç›l›m›n kald›raç noktalar› olarak de¤erlendirilebilir.

niflletmektedirler. ‹slamc›l›k neoliberal küresel piyasalara aç›lmaktad›r. Bunun en iyi örneklerinden birini Fethullah Gülen cemaati vermektedir. Anadolu’da büyük bir sermaye birikimine ulaflan Fethullahç›lar, ABD/CIA’n›n da ‘himmet’iyle küresel aç›l›mlar yapma noktas›na gelmifltir. Brezilya’dan Güney Afrika’ya, Ukrayna’dan Yemen’e uzanan Türk okullar›yla birlikte (114 ülkeden ve 100 milyar dolarl›k potansiyelden söz ediliyor) ‹slamc› sermaye de yeni yat›r›m alanlar› buluyor. (Ali Bulaç)

Neoliberal piyasan›n ruhuna ve esnekli¤ine uygun olarak, ‹slamc› gericilik de piyasalara aç›lmaktad›r. AKP’yle birlikte palazlanan ‹slamc› sermaye gruplar› konfederal ifladamlar› dernekleri olarak örgütlenmeye bafllad›lar. MÜS‹AD, TUSKON gibi ‹slamc› sermaye örgütleri, neoliberalizmin açt›¤› yoldan ilerleyerek, özellefltirmelerle, küresel piyasalara aç›larak ‹slamc›laflt›rma projesine hizmet etmektedirler. Bunlar san›ld›¤› gibi, kapitalizme karfl› bir hareket olmad›klar› gibi, ‹slamc›l›¤›, neoliberal piyasa içinde alternatif bir meflrulaflt›r-

‹slam’›n ticaret ve çal›flma ahlak›, ‹slamc›l›¤›n yeni piyasalarla bütünleflmesinin ideolojik altyap›s›n› oluflturmaktad›r. T›pk› ‘Milli Görüfl’ gömle¤ini ç›karan Tayyip Erdo¤an örne¤inde oldu¤u gibi, ‹slamc›lar art›k rasyonel ç›karlar› peflinde koflmamaktad›rlar. Böylece f›rsatlar› de¤erlendirip kazanan ‹slamc›lar, (Tayyip Erdo¤an’›n “kazan kazan” formülü ya da Fethullah’›n “en büyük iman çal›flmakt›r” ilkesi), ad›m ad›m sistemi ‹s-

79


GER‹C‹L‹K lamc›laflt›rmakta, ‹slamc›l›¤› normallefltirmektedir. T›pk› ‘s›radan faflizm’ gibi ‘s›radan gericilik’ olgunlaflmaktad›r. ‹slamc›lar, bir yandan, yeni tarz giriflimciliklerini ‹slamc›l›¤›n kelime da¤arc›¤›yla ve ilkeleriyle destekleyerek yeni bir savaflma gücü kazan›rlarken; öte yandan, yeni kapitalist düzeni meflrulaflt›rmaktad›rlar. (Husam-Patrick, Ayflen Uysal-der.) Bu ekonomik sürecin gereksinim duydu¤u nitelikli kadrolar, ‹slamc› hareketin e¤itim politikas›nca uzun süredir yetifltirilmekteydi ve art›k meyvelerini vermeye bafllam›flt›r. Vak›f-dershane-yurt ve üniversiteden oluflan ö¤renci yetifltirme düzene¤i sayesinde ciddi bir nitelikli kadro birikimi ortaya ç›km›flt›r. 2,5 milyar dolarl›k dershane piyasas›n›n yaklafl›k 1,5 milyar dolarl›k bölümünü Fethullah cemaati elinde bulundurmaktad›r. ‹stanbul Üniversitesi rektörü Yunus Söylet ‹slamc› bir vakf›n eski baflkan›d›r. Üniversitelerdeki ‹slamc› kadrolaflma, hem e¤itimin gericilefltirilmesi, hem de toplumun/devletin ‹slamc›laflt›r›lmas› için önemli olanaklar sunmaktad›r. Milli E¤itim Bakanl›¤› eliyle y›llard›r gericili¤in köklefltirildi¤i e¤itim sitemi, üniversitelerin de ele geçirilmesiyle bütünsel bir hamle yapm›fl olacakt›r. Dinsel ideoloji, art›k, mollalar›n sözlü irflatlar›yla yay›lmamaktad›r. Yeni ‹slamc› entelektüel kuflak modern yöntem ve teknikleri kullanarak ‹slamc› ideolojinin yayg›nlaflmas›n› sa¤lamaktad›r. Çok satan kitle gazetelerinde yazan, yay›n evlerinde çal›flan, ‹slamc› televizyonlarda gündelik programlar yapan ve özellikle üniversitelerde say›lar› her gün artan ‹slamc› entelektüeller taraf›ndan üretilen ‹slamc› ideolojinin hegemonya gücü sürekli artmaktad›r. Yüz binlerce bas›lan, kap› kap› paras›z da¤›t›lan, bu gazeteler arac›l›¤›yla çok daha genifl kitlelere ucuz ve kolayca ulaflabilmektedir.

‹slamc›l›k cemaatlerden STK’lara, emperyalist yönetiflim rejiminin esnek halkalar› Burjuva kamusal alan›n dönüflümüyle birlikte ortaya ç›kan bofllu¤un doldurulmas›nda ‹slamc› tarikat, cemaat ve vak›flar inisiyatif almaktad›rlar. Genel olarak kimlik gruplar›n›n ideolojisi, eski tip faflist-gerici ideolojilerin yerini al›yor. Eskinin sömürge burjuvazisinin kamusu, ancak “kaynaflm›fl s›n›fs›z zümresiz bir millet” gericili¤iyle tahakküm alt›nda tutulabilirken, bugünün neoliberal sömürge kamusu gerici cemaatlerle de denetlenmektedir. ‹slamc› gericili¤in en geleneksel unsurlar›, cemaat, tarikat ve vak›flard›r. Deyim yerindeyse, bunlar ‹slam toplumunun yap›tafllar›d›r. Bunlar h›zla yeni düzenin gereksinim duydu¤u yönetiflim ve STK’laflma sürecine uyarlanmaktad›rlar. Böylece hem neoliberal dönüflümün, hem devletin yeniden yap›lanmas›n›n, hem de y›k›ma u¤rayan halk›n düzene eklemlenmesinde etkin roller üstlenmektedirler. Örne¤in, 2006’da 700 milyon dolarl›k “yard›m piyasas›”n›n 250 milyon dolar› ‹slamc› derneklere gidiyor. (Newsweek) Bunlar ‹slamc› kitlelerdeki motivasyonu art›rmak ve ‘devlet karfl›tl›¤›n›’ vurgulamak için flöyle iddialarda bulunmaktad›rlar: Hantal devletin tersine, her biri bir proje fabrikas› gibi çal›flan ‘inançl›’ sivil toplum kurulufllar›, kamusal (devlet) hizmet üretimi karfl›s›nda aç›k ara öndedir. Zaten hizmet üretimini içsellefltirmifl (Fethullah Gülen’in deyimiyle, ‘hizmet erleri’) bu son derece esnek kurulufllar, hizmet yar›fl›nda devletten ve kamudan üstündürler. Görüldü¤ü üzere temel kamusal hizmet üretimini bir hak olmaktan ç›karan neoliberal piyasalar›n tam arad›¤› türden esnek ve k›vrak özneler, ‹slamc› sivil toplum kurulufllar› ad› alt›ndaki cemaat,

Devletin fliddet ayg›tlar›n›n yeniden yap›lanmas›nda dinci kadrolaflma, sömürge tipi faflizmin kurum, kural ve al›flkanl›klar›na yeni bir soluk getirmektedir. ‹slamc› faflist bir söylem, ›rkç›-milliyetçi uygulamalar, otoriter bir devlet yönetimi zihniyetiyle, ‹slamc›lar, gideni aratacak türden icraatlara imza atmaktad›r.


tarikat ve vak›f iliflkileridir. Bunlar yönetiflim düzeneklerinin zinde çekirdek birimleri olarak, yeni düzenin hizmetine girmektedirler. Ne var ki, bu projelerin afla¤›dan, kurulu düzen karfl›t› demokratik bir toplumsal hareketi temsil etti¤i san›lmas›n. Tersine, bunlar yukardan, neoliberal/yönetiflimci bir mühendislik çal›flmas›n›n parças›d›r. ‹slamc› hareketin olanca gerici, otoriter olanaklar›n› harekete geçiren bu yap›lar›n, yerel kaynaklar›n talan edilmesi, hizmet sat›fl›, emperyalist fonlama iliflkilerine ba¤lanma konular›nda son derece ifllevsel olduklar› kesindir. Yönetiflimci ‘toplumsal sorumluluk ahlak›, ‹slamc› kitle ahlak› olarak yeniden yaflam buluyor. Kendilerine ‘Anadolu Kaplanlar›’ diyen iflbitirici ‹slamc› giriflimciler, piyasan›n yeni ‘yavrukurtlar›’na dönüflüyor. TÜS‹AD etraf›nda örgütlenen KOB‹’lerin temsilcisi TÜRKONFED’le dalaflmay› bir yere kadar göze alamayan ‹slamc› sermaye toplumsal haklar›n ortadan kald›r›lmas› ve iflgücünün ucuzlat›lmas› yoluyla kendisine kap› aralamaktad›r. Grevi, “‹slam’a uygun olmad›¤›” için yasaklamaya çal›flan ve ‹slam’a uygun sendikac›l›¤›n “s›n›f uzlaflmac›l›¤›n› temel almas› gerekti¤i”ni savunan ‹slamc›lar, iflçi düflmanl›¤›nda inayetleriyle büyüttükleri HAK‹fi’le bile anlaflamayacak kadar ileri gitmektedirler. ‹slamc› ilke ve de¤erler vas›tas›yla, s›n›fsal çeliflkileri kimlik sorunlar›na hapseden ‹slamc›lar, neoliberal y›k›m›n ma¤durlar›n› düzene eklemleme konusunda son derece atak davranmaktad›rlar. Cemaat bask›s› alt›nda ezilen insanlar, hay›rseverlik hiyerarflisi içinde iyice haklar›ndan yoksun b›rakmaktad›rlar. Onlar›n gözünde halk, asla hak sahibi bir politik özne de¤il, sürekli yard›ma muhtaç, itaatkar, asla talepkar olmayan bir nesnedir; t›pk› “kul”un Allah’›n nesnesi olmas› gibi.

1963’de Erzurum Komünizmle Mücadele Derne¤i’nin kurucusu Fethullah Gülen, CIA’n›n “dinler aras› diyalog” projesi gere¤i, 1998’de, Vatikanda, Papa II. John Paul ile görüfltü.

devletin bütün vurucu birimleri tarikatç› kadrolar taraf›ndan ele geçirilmifl durumdad›r. Kontrgerillan›n yeniden yap›lanmas›, art›k sadece TSK merkezli olmamakta, bu ifller devletin yeni ‹slamc› kadrolar›yla ortak yürütülmektedir. ‹slamc› faflist bir söylem, ›rkç›-milliyetçi uygulamalar, otoriter bir devlet yönetimi zihniyetiyle, ‹slamc›lar, gideni aratacak türden icraatlara imza atmaktad›r. ‹flçihalk düflmanl›¤›, Kürt düflmanl›¤›, cinsiyetçilik-maçoluk (“faflist yönelimli erkek cinsiyetçili¤i”), farkl›l›klara ve muhalefete tahammülsüzlük, devletçilik-statükoculuk ve özellikle toplumsal gericili¤i afla¤›dan kavrama ve güdümleme yetene¤i bunlardan sadece baz›lard›r.

Faflizme ‹slamc› soluk: Yeni ‹slamc› kadro kufla¤›

‹slamc› gericili¤in krizi ve gericili¤e karfl› mücadele

Sömürge tipi faflizmin yeniden yap›land›r›lmas›, ‹slamc› gericili¤in tam seferberli¤inde, ‹slamc› bir tarzda yap›lmaktad›r. Bir zamanlar nas›l ki, faflist yap›lanman›n etkin kadrolar› MHP kökenliler taraf›ndan oluflturulduysa, bugün onlar›n yerini ‹slamc›lar almaktad›r. Devletin fliddet ayg›tlar›n›n yeniden yap›lanmas›nda dinci kadrolaflma, sömürge tipi faflizmin kurum, kural ve al›flkanl›klar›na yeni bir soluk getirmektedir. AKP, ‹slamc› hareketin gerici-otoriter pratiklerini ve tarikat okullar›nda yetiflmifl, ‹ngiltere’de ve ABD’de ‘yüksek yönetiflim’ e¤itimi alm›fl kadrolar›n› devletin yeniden yap›lanmas›n›n hizmetine sunmaktad›r. ‹stihbarat, polis, içiflleri, adalet, maliye ve iletiflim baflta olmak üzere

‹slamc› gericili¤in kriz odaklar›n› ve bunlara ba¤l› olarak gericili¤e karfl› mücadeleyi flöyle s›ralayabiliriz: 1. Siyasal ‹slam, düzenin geleneksel siyasal öznelerinin y›prand›¤› koflullarda, düzenin de¤iflim gereksinimine yan›t vererek neoliberal süreci belli bir olgunluk noktas›na kadar tafl›m›flt›r. Ayn› zamanda iflçi s›n›f› hareketinin olmad›¤› koflullarda, neoliberal sald›r›lar›n y›k›c›l›¤›na ezilenlerden yükselen ilk tepkiler ‹slamc› gericili¤in kanallar›yla düzene eklenmifl; devrimci hareketin bofllu¤u ‹slamc› hareket taraf›ndan doldurulmufltur. Bu noktada AKP, hem ‹slamc› hareketin içindeki dönüflüm gereksinimine, hem sermayenin neoliberal yeni sömürgecili¤e uyarlanma ge-

81


GER‹C‹L‹K reksinimlerine, hem de ezilenlerin ilk y›k›mdan do¤an tepkilerine yan›t olmufltur. Böyle bir kavflak noktas›nda uzun süre duramayaca¤›, birbiriyle çeliflik bu misyonlar› uzun süre belli bir denge çerçevesinde götüremeyece¤i ve krize girece¤i beklenmelidir. Onun krizi ayn› zamanda önderli¤ini yapt›¤› siyasal ‹slam’›n krizidir. Bütün bu neoliberal ‹slamc› sald›rganl›¤›n kurmay partisi olarak AKP’nin yenilgiye u¤rat›lmas› gericili¤e karfl› mücadelenin s›çrama tahtas›d›r.

dayan›flmas›” ad› alt›nda yap›lan eylemlerin ‘antiemperyalist’ eylemler olmamas› gibi, ‹slamc› harekette görülen, “din elden gidiyor” slogan›yla simgelenen dinci kitlesel eylemler; komünizm ya da Alevilik karfl›tl›¤›ndan do¤an sald›r›lar ve Devlete/hükümete karfl› yap›lan türban /‹mam Hatip protestolar›n›n hiçbiri demokratik nitelikte de¤ildir. Tersine bunlardan baz›lar›, kontrgerilla k›flk›rtmalar› sonucu ortaya ç›kan karfl› devrimci eylemlerdir (‘Kanl› Pazar’, ‘Sivas-Marafl Katliamlar›’).

2. Siyasal ‹slam’›n en zay›f noktalar›ndan biri, derinleflen s›n›fsal çeliflkileri, art›k kimlik sorunlar›n›n arkas›na saklama ustal›¤›n› yitirmeye bafllamas›d›r. Palazlanmakta olan ‹slamc› burjuvazinin yaflam tarz› ‹slamc› kitlelerde ciddi tepkiler yaratmaktad›r. Yaflam flekli hep elefltirdikleri elitlerin yaflam flekline benzemeye bafllayan ‹slamc› burjuvaziyle, ‹slamc› harekette yavafl yavafl çatlamalar oluflmaya bafllad›. Pahal› tüketim, lüks tatiller, jeepler, yüksek güvenlikli siteler, markal› k›yafetler, hatta gösterifle yönelik abart›l› iftar sofralar› yüzy›llard›r “bir lokma, bir h›rka” ahlak›yla avutulmufl kitleleri rahats›z etmektedir.

En fazla ilgi konusu olan ‘Türban’ eylemleri, kurulu düzen karfl›t›-muhalif görüntüyü en fazla üzerinde tafl›yan eylemlerdir. Bunlar “Müslüman kad›n›n özgürlü¤ünün/kurtuluflunun” simgesi olmaktan çok, ‹slamc› gericili¤in iktidar savafl›m›n›n mevzi çat›flmas› olarak görünmektedir. Müslüman kad›n›n konumunda hiçbir de¤iflim yaratmamas›na karfl›n ‘Türban eylemleri’, ‹slamc› hükümetle birlikte b›çak gibi kesilmifltir. Kald› ki, son y›larda büyük dönüflümlerle birlikte ‹slamc› erkeklerin yaflam›nda önemli de¤iflimler olmakla birlikte, ‹slamc› kad›nlar›n konumu çok fazla de¤iflmemifltir.

3. ‹slamc› hareket, ona büyük hareket üstünlü¤ü sa¤layan kitle seferberli¤i dinamiklerini kaybetmektedir. Ücra sokak aralar›na kadar örgütlenmifl ve bütün toplumu a¤lar›yla sarm›fl enerjik ‹slamc› militanlar, AKP iktidar›yla birlikte h›zla devlette ve belediyelerde kadrolaflt›r›ld›lar. Böylece bir yandan, tipik yolsuzluk, yozlaflma ve çürüme süreci bafl gösterirken; öte yandan genç militan ve entelektüel kadrolar hantal ‘devlet memuru’ haline gelmektedir. Yerel yönetimler ve cemaatler üzerinden kurulan parti (iktidar)-‹slamc› kitle ba¤lar› çözülmektedir. Bir zamanlar büyük beklentilerle iktidar talep eden ‹slamc› kitleler, flimdi kendi iktidarlar›n›n yard›mlar›na muhtaç hale gelerek beklenti k›r›kl›¤›na u¤ramaktad›r.

Gene ayn› flekilde, “zulme karfl› isyan hakk›” ya da “Müslümanlar›n kardeflli¤i” ilkeleriyle yo¤rulmufl ‹slamc› kitleler, yan› bafl›nda katledilen Kürt halk›na, her geçen gün daha fazla ucuz ve güvencesiz biçimlerde çal›flt›r›lan iflçi s›n›f›na, sürekli yoksullaflt›r›lan ve yoksunlaflt›r›lan halk›n hak ve talep mücadelelerine karfl› sessiz kalmaktad›r. AKP’yle birlikte iyice kesinleflen çeliflkilerin sonucunda, art›k daha fazla tafl›namaz olan bu gerilim, yavafl yavafl bu kesimlerden de duyarl›l›klar yükselmesine yol açmaktad›r.

4. ‹slamc› hareketin devrimci/demokratik dinamizmi yoktur; AKP iktidar›n›n uygulamalar› ve sokak eylemleri bunun en belirgin göstergesidir. Dinci-yerel gericilik, y›llard›r oluflturdu¤u kat› söyleminin tersine, emperyalizme ve kapitalizme eklemlenerek sermayenin gerici tahakkümünün aleti durumuna gelmifltir. Kendi kitle temeli dahil, ‹slamc› liberallerden demokratik aç›l›m bekleyen kesimler hayal k›r›kl›¤›na u¤ramaktad›r. Üstelik, sokakta demokratik bir ‹slamc› muhalefet de yoktur. Zaten ülkemizde ‹slamc› sokak/kitle eylemleri demokratik nitelikte hareketler de¤ildir (Ayflen Uysal). T›pk› “Müslüman

82

5. Siyasal ‹slamc› iktidar, fabrikadan mahalleden, itaatkar, hak aray›fllar›na kapal›, hay›rseverlik hiyerarflisine ba¤l›, edilgen kitleler yaratmaya çal›flmaktad›r. Kimlik politikalar›, gerici dinsel ideoloji ve cemaat disipliniyle denetlenen bu kitleler, ancak s›n›fsal eksenlerde ve hak mücadeleleriyle harekete geçirebilirler. Hak mücadeleleri k›smi ç›karlar› aflarak parçalanm›fl kitleleri s›n›fsal-politik bir güç haline getirebilecek bütünselli¤e sahiptir. 6. Liberaller, AB ve ABD’li çevreler, bir süredir, AKP’nin temsil etti¤i “‹slamc› modernleflmenin” toplumsal gericileflmeyi frenleyece¤i, piyasalaflman›n beraberinde alternatif bir laikleflmeyi de getirece¤i yönünde bir beklentiyi büyütmekteydiler. Ne var ki, “alternatif ‹slamc› ayd›nlanman›n” bayra¤›n› ‹slamc› burjuvaziye veren bu anlay›fl, özellikle son zamanlarda güçlenen toplumsal gericili¤in ataklar› karfl›-


GER‹C‹L‹K s›nda dümen k›rarak laikli¤in önemini vurgulamaya bafllad›lar. ‹slamc› örnek üzerinden de görülmektedir ki, ülkemizdeki bütün demokratik, ilerici, devrimci, özgürlefltirici at›l›mlar›n bayra¤› iflçi s›n›f› ve emekçi halklar›n elindedir. Ve dinci toplumsal gericili¤e karfl› mücadelenin tek sa¤lam zemini, iflçi s›n›f› ve halk›n devrimci eylemidir. 7. Toplumsal ve siyasal kültürün demokratiklefltirilmesi; devrimci bir laiklik anlay›fl›n›n gelifltirilmesi, toplumsal ve bireysel özgürlük için müsait bir ortam›n yarat›lmas› için mücadele stratejik önem tafl›maktad›r. ‘Demokratik bir toplum ve proleter demokratik bir kamu’, ancak demokratik devrimin temelinde yer alan devrimci bir laiklikle mümkündür. 8. ‹slamc›l›¤›n krizi, yeni aç›l›mlara yöneldi¤i s›n›fsal, toplumsal, siyasal, ideolojik her alanda birden olgunlaflmaktad›r. Ancak devrimci hareketin etkin müdahalesi olmadan aç›k bir kriz görünümüne ulaflmas› söz konusu olamaz, her zaman için kendi içinden alternatifini ç›karacakt›r. Çünkü, ‹slamc› gericilik, ülkemizdeki en köklü siyasal ideolojik gelenektir ve en yayg›n toplumsal temeli temsil etmektedir. Bu toplumsal temel, ‹slamc› hareketleri ve kitlesel tepkileri olas› k›lan bir potansiyeli sürekli canl› tutmaktad›r. Özellikle, güçlü temellere sahip devrimci bir hareketin olmad›¤› koflullarda cemaat ve tarikat gibi toplumsal taban› güçlü ‹slamc› hareketler, kolayca muhalefet bofllu¤unu doldurarak iflçi s›n›f hareketinin yarat›lmas›n›n en ciddi engellerinden biri haline gelmektedir. Bu bak›mdan, gericili¤e karfl› mücadele, toplumsal gericili¤e, AKP’ye, neoliberalizme ve emperyalizme karfl› mücadele içinde iflçi s›n›f› hareketinin yarat›lmas› mücadelesinden ayr›lamaz.

Dipnotlar: 1 Filistin yaz›s›na bak›n›z.

Kaynaklar: Ayflen Uysal (der.), Siyasal ‹slam ve Liberalizm, Yak›n Yay., ‹zmir, 2009 Modern Türkiye’de Siyasal Düflünce, ‹slamc›l›k, ‹letiflim Yay., ‹stanbul, 2005 Ali Bulaç, Din, Kent ve Cemaat-Fethullah Gülen Örne¤i, Ufuk Kitaplar›, ‹stanbul, 2008 Menderes Ç›nar, Siyasal Bir Sorun Olarak ‹slamc›l›k, Dipnot Yay., Ankara, 2005 Mehmet Metiner, Yemyeflil fieriat Bembeyaz Demokrasi, Karakutu Yay., ‹stanbul, 2008 Hakan Yavuz, Modernleflen Müslümanlar, Kitap Yay., 2005 Tar›k Zafer Tunaya, ‹slamc›l›k Ak›m›, Bilgi Üniversitesi Yay., ‹stanbul, 2003

Gerici hareket içinde kad›nlar Kad›nlar, her birinde farkl› biçimde konumlansalar da toplumsal hareketlerin temel dinamiklerinden birisidir. Örne¤in Türkiye solu kad›n militanl›¤›n›n yayg›nlaflmas›yla daha özgün duyarl›l›klar kazan›rken Kürt halk›n›n özgürlük mücadelesi ise kad›n›n özgürleflme mücadelesi ile ele ele gitmifl ve hareketin özgün bir karakter kazanmas›nda etkili olmufltur Kad›nlar, Kürt hareketi ve Türkiye soluna özgürleflerek nefes verirken Siyasal ‹slam içinde ayn› dinamizmi tam tersi bir kapanma/kapat›lma yaflayarak sa¤lam›flt›r. Gerici ideolojinin tasavvurundaki ‹slami toplumun bekaas›, kad›n›n evden ç›kmamas› ile sa¤lan›r. Toplumsal yaflama kat›lmas› caiz ‘erkek müminler’in ‘d›fl dünyan›n’ tüm olanaklar›ndan sonuna kadar nasiplenerek dünyevi yaflam›n zevklerine kap›l›p gitmeleri, kapat›ld›klar› evlerde onlar› bekleyen kad›nlar sayesinde engellenir. Erkekler ve toptan tüm hareket kad›nlar sayesinde ‘muhafazakar’ de¤erlere kopmaz ba¤larla ba¤lanabilir. Böylece evlerinden ç›kmayarak, sokaklardan uzak duran kad›nlar da ‹slamc› hareketin ideolojik bekçileri haline getirilir. Bu görüflün aksini savunanlar›n kendine dayanak olarak seçti¤i türban eylemleri bile kad›n›n etken de¤il edilgen olarak varl›k göstedi¤i bir süreçtir. AKP’nin iktidara gelmesinin hemen ard›ndan türban davas›nda vuslata erilmeden eylemlerin b›çak gibi kesilmesi de bu süreçte kad›nlar›n iradesinin de¤il hareketin toptan ç›kar›n›n ve iradesinin as›l belirleyen oldu¤unu göstermifltir. Gericili¤in, ataerkil toplumun ortaya ç›kmas› ve varl›¤›n› sürdürmesinde önemli bir rolü vard›r. Gücünü dinden alan gerici hareket, bu sayede erke¤in üstün kabul edildi¤i toplumsal iliflkilerin, toplumsal cinsiyete dayal› ifl bölümünün, kad›na karfl› ifllenen suçlar›n, toplum nezdinde meflru görülmesini sa¤lar. Dini mitler, hadisler ve kutsal kitaplar arac›l›¤›yla erke¤in her türlü haks›zl›¤›n› aklar. Üstelik bunun için kullan›lan dinsel de¤erlerin sorgulanamay›fl› erke¤in egemenli¤inin sürdürülebilir olmas›na da yarar. Gericilik, kad›na karfl› fliddet, taciz, bask› ve her türden eziyet dini referanslarla aç›klan›rken kendisine asla sorgulanamaz nitelikte “sa¤lam” dayanaklar oluflturur. Kocaya itaati dinin bir gere¤i olarak sunar ve pekifltirir. Kad›na yönelik fliddetin taciz ve benzeri suçlar›n da yine Kuran’daki sureler, Peygamberin hadisleri ve bizzat yaflam hikayesi arac›l›¤› ile meflrulaflt›r›ld›¤› görülür. Peygamberin efllerinin yafllar› Türkiye toplumunda yayg›n olan erken yaflta evlendirmenin en bilindik savunusudur. Kad›na yönelik fliddet ise Allah'›n erke¤e verdi¤i bir hak olarak nitelenir. Türkiyeli kad›nlar için din ve onun beraberinde getirdi¤i tüm inan›fllar dünyaya geldi¤i andan itibaren kad›na ö¤retilen ve tek seçenekmiflçesine önüne koyulan bir zorunlu tercih halini almaktad›r. Bu inan›fl kad›n› bir düflman unsur olarak tan›mlayan ve gücünü eril söylemi ile pekifltiren bir dünya görüflüdür. Gerici toplumsal görüflü bir özgürlük tercihi olarak tart›flmak ancak toplumsal bask› ve otoriter erkek egemen aile yap›s›n› göz ard› ederek mümkün olabilir.


GENÇL‹K HAREKET‹

Neoliberal kapitalizmin krizi içinde filizlenen

Gençlik hareketi Bugünün gençlik hareketi, AKP eliyle yürütülen neoliberal ve gerici politikalar›n kuflatt›¤› üniversitelerde, üniversitelilerin piyasalaflt›rmaya, gericili¤e ve faflizme karfl› mücadelelerinde sa¤lam ad›mlarla yükseliyor. FKF ve Dev-Genç gelene¤i ülkesine ve üniversitesine sahip ç›kan üniversitelilerin Devrimci Gençlik pratikleriyle sürüyor.

84


GENÇL‹K HAREKET‹

G

ençlik tarih sahnesine yine ç›k›yor. Fransa ve Yunanistan baflta olmak üzere Avrupa'n›n pekçok ülkesinde milyonlarca liseli ve üniversiteli taraf›ndan okullar ve üniversiteler günlerce iflgal ediliyor, her gün sokaklarda kitlesel eylemler yap›l›yor. Temel olarak neoliberalizmin e¤itime ve ünivirsitelere dönük piyasac› politikalar›na karfl› geliflen bu hareketler giderek militanlafl›yor ve gençlik neoliberal kapitalizmi her geçen gün daha fazla sorguluyor. “Sosyal gerilimin reformlar› rehin almas›n› istemiyorum. Toplumsal sorunlara e¤itim konusunun kar›flt›r›lmas›n› istemiyorum. fiu anda atmosfer, reform için gerekli diyalo¤u engelliyor. Bunu 1 y›l geciktirmek çok sorun de¤il." Yunanistan'da gençli¤in bafllatt›¤› isyan dalgas›n›n Fransa'ya s›çramas›ndan endiflelenen Sarkozy bu aç›klamay› yapm›flt›. Frans›z hükümetinin bu geri ad›m› sokak aç›s›ndan son derece önemli bir ka-

zan›m ama gençlik bununla yetinmiyor: “Liseliler ahmak de¤il, taleplerimiz yerine getirilinceye ve reform geri çekilinceye kadar eylemdeyiz!” Bugün soka¤a ç›kan gençli¤in mücadelesinin biçim ve içeri¤i, t›pk› y›k›ma u¤rayan di¤er ezilen kitlelerde oldu¤u gibi neoliberal yeni sömürgecili¤in krizi içerisinde flekillenmektedir. Bu krizin üniversiteli gençli¤i en çok ma¤dur etti¤i nokta ise e¤itimin piyasalaflt›r›lmas› ve bilginin metalaflt›r›lmas› süreçlerinin yaratm›fl oldu¤u sömürü iliflkilerinde, eflitsizliklerde ve ideolojik tahrifatta gizlidir. E¤itim de dahil olmak üzere kamusal hizmetlerin piyasaya aç›lmas› ve üniversitelerin bilgi üretim süreçlerinden e¤itim-ö¤retim faaliyetlerine kadar bütün potansiyelinin sermayenin hizmetine sunulmas›n› hedef alan neoliberal düzenlemeler üniversite kurumunu ve üniversitelileri tarihinde daha önce hiç olmad›¤› kadar köklü bir çat›flman›n içerisine çekmifl bulunmaktad›r. Ö¤renciler müflteri haline getirilirken, bilim insanlar›n›n büyük bir ço¤unlu¤u esnek ve güvencesiz çal›flma koflullar›nda sermayenin do¤rudan bilgi iflçisi konumuna sürüklenmifllerdir. Müflterilefltirilen ve bilgi iflçilerine dönüfltürülen üniversitelilerin bafllatm›fl olduklar› hareketlilik flimdilik neoliberal kapitalizmin sald›r› politikalar›na karfl› direnmecikorumac› ya da hak al›c› biçimlerde gelifliyor. Gençli¤in eflit ve paras›z e¤itim hakk› baflta olmak üzere tüm kamusal haklar› için ve demokratik talepleriyle yükseltti¤i mücadele iflçiler, aileler, ö¤retmenler baflta olmak üzere neoliberalizmin y›k›ma u¤ratt›¤› kitleler üzerinde de mücadeleyi güçlendirici bir etki yarat›yor. Ancak Avrupa'daki geliflmelere karfl›n Türkiye'de güçlü bir ö¤renci hareketi “henüz” ortaya ç›kabilmifl de¤il. Her ne kadar bugün üniversitelerde ve ülkenin tümünde gençlik dipten dibe “k›p›rdanmakta” ve çeflitli gerilimler yaflamaktaysa da bunlar politik saflaflmalara dönüfltürülebilmifl de¤iller. Öte taraftan son dört-befl senedir ulafl›m, bar›nma, beslenme gibi en temel kamusal haklar›n gaspedilerek piyasalaflt›r›lmas›; katk› paylar›, ba¤›fl gibi yöntemlerle harçlar›n yükseltilmesi; sosyal-kültürel yaflam›n dahi birey odakl› bir piyasalaflmaya maruz kalmas› ve ola¤anüstü bir bask› ve denetimle olanaks›zlaflt›r›lmas› gibi konularda ünivesitelerde biriken hoflnutsuzluklar çeflitli eylemlerle kendisini gösterebilmektedir. Kuflkusuz buna AKP'nin üniversiteler üzerindeki gerici kuflatmas› da eklenmelidir. Fakat gençlik hareketindeki bu k›smi k›p›rdanma kendili¤inden biçimlerde geliflmemektedir. Üniversitelerde geliflen piyasalaflt›rma karfl›t› hareketlenmeler bugünün devrimci gençlik hareketini yaratma iddias›ndaki "belirli bir

85


GENÇL‹K HAREKET‹ çizginin" kendisini gençli¤in gözünde "nispeten görünür k›lmas›na" ve piyasalaflt›rma-gericilik karfl›t› mücadelesini "belirli bir istikrara" kavuflturabilmifl olmas›na ba¤l›d›r. Bugün “demokratik ö¤renci hareketinin” yarat›labilmesi bu çizginin güçlendirilmesiyle mümkündür.

Neoliberalizmin üniversitelileri sürükledi¤i yozlaflma ve y›k›m... Neoliberalizmin y›k›c› sonuçlar› kendisini son derece net biçimlerde göstermeye bafllad›. Uflak Üniversitesi rektörünün geçen haftalardaki itiraf› varolan somut durumu göstermesi aç›s›ndan oldukça önemlidir: “Kriz flartlar›, ö¤rencilerimizi olumsuz etkiliyor. 2008-2009 akademik y›l›n›n ikinci kay›t döneminde 700 ö¤rencimiz para bulamad›¤› için kay›t yapt›ramad›. Harç kredisi alan ö¤rencilerden 20-50 TL fark ödemeleri isteniyor. Ancak flunu biliyoruz, bu fark› bile ödeyemeyen velilerimiz var. As›l sorun, velilerin çocuklar›n›n okumalar› için ayl›k harcad›klar› paray› temin edemiyor olmalar›.” Bu cümleler asl›nda malumun küçücük bir parças›n›n ilan› niteli¤inde. As›l kritik olan› ise rektörün cümlelerinin devam›nda gizli: “E¤itimin kalitesinden ödün veremeyiz, bu durum karfl›s›nda elimizden bir fley gelmedi¤i için üzgünüz.” Neoliberal kapitalist sistem e¤itimde piyasay› temel ilke haline getirdi¤i oranda e¤itimde s›n›f ayr›mc›l›¤›n› derinlefltiriyor ve giderek yaratt›¤› y›k›m›n yaralar›n› saracak telafi mekanizmalar›n› iflletmekte zorlanmaya bafll›yor. Kamusal bir hak olarak e¤itime herkesin eflit ve paras›z bir flekilde ulaflmas› gerekti¤i, bunun en temel insan haklar›ndan birisi oldu¤u gerçe¤i art›k a¤›za dahi al›nm›yor. Okumak için çal›flmak zorunda kalanlar, e¤itim masraflar›na para yetifltiremedi¤i için bunal›ma girenler, son derece sa¤l›ks›z ve niteliksiz koflullarda e¤itim hayat›n› tamamlamaya çal›flanlar ve her durumda karfl›lafl›lan iflsizlik. Yeni sömürge bir ekonomiye sahip olan Türkiye'de egemenlerin sadece e¤itim alan›nda de¤il sa¤l›k, ulafl›m, bar›nma, gelecek güvencesi gibi çok temel alanlarda da gençli¤e vaat edebilecek hiçbir fleyleri kalm›yor. Öte taraftan neoliberalizmin y›k›c› sonuçlar› kendisini sadece ekonomik yönleriyle hissettirmiyor. Gençlik sosyal, kültürel alanlarda da büyük bir yoksunluk içerisinde. Siyasi olarak d›fllanan kitleler piyasan›n, faflizmin ve gericili¤in kuflatmas› alt›nda “özgürlük” sorununu en basit düzeyde “yaflama biçimi” kayg›s›ndan “güvenli bir gelecek” korkusuna kadar ve oradan giderek, örne¤in savafl karfl›t› olmak gibi, en “basit” bireysel ve toplumsal iddialar›n›n-de¤erlerinin önünün kesilmesi gibi yak›c› flekillerde hissediyor.

86

Bilginin metalaflt›r›lmas›n›n en köklü sonuçlar›ndan birisi bilimin tüm insanl›¤›n evrensel ve ortak ç›karlar›na göre de¤il mülk sahibi s›n›flar›n ç›karlar›na uygun bir flekilde yeniden yap›land›r›lmas› oldu. Bilim, sermayenin verimlili¤i, neoliberalizmin yoksullarla savafl›, emperyalizmin fetih planlar› ve varolan politik-toplumsal statükonun devam›n›n sa¤lanabilmesine dönük olarak üretilirken; sürecin bilim insan› ve üniversite ö¤rencisinde yaratt›¤› y›k›m›n ad› “ayd›n kimli¤inin” afl›nd›r›lmas› oldu. Akademisyenlerin mülk sahibi s›n›flar›n ve iktidar güçlerinin basit birer hizmetkar›na dönüfltürülmesi süreci ayn› zamanda en vahfli, esnek ve güvencesiz çal›flt›rma biçimlerine de maruz kald›klar› bir eflzamanl›l›kla ilerlemektedir. Öte taraftan sermaye, toplumsal hayata s›n›fsal konumlar›n›n belirleyicili¤inin d›fl›nda ideolojik bir tav›r al›flla da kat›labilen üniversitelilerin -sermayenin ve iktidar›n hizmeti d›fl›ndaki- her türlü ideolojik-politik tercihini bilim-d›fl› kabul etmekte ve üniversitenin d›fl›na itmektedir. Üniversitelilerin itildikleri bu pozisyonun devaml›l›¤›n› sa¤layabilmenin yegane yolunu ise üniversite üzerinde denetim-gözetim mekanizmalar›n›n›n abart›l› boyutlara varmas›n› da içeren faflist bask›y› derinlefltirmekte bulmaktad›r. Sonuç olarak üniversite ö¤rencileri baflta olmak üzere bütün üniveristeliler neoliberal kapitalizmin y›k›ma u¤ratarak ma¤dur etti¤i önemli ve özgün bir toplumsal kesimi oluflturmaktad›r. Üstelik bu ma¤duriyet sadece bu kesimleri de¤il tüm toplumu ilgilendiren y›k›c› sonuçlar do¤urmaktad›r. Bu anlamda tart›flma giderek neoliberal politikalar›n yaratm›fl oldu¤u bu y›k›m ve ma¤durluk halinden, ma¤duriyetin kayna¤› olan neoliberalkapitalist sistemi y›k›ma götürecek devrimci bir hareketin ve devrimci bir öznenin ç›k›p ç›kmayaca¤› noktas›nda dü¤ümlenmektedir.

...ve ma¤dur-müflteri konumuna itilen ö¤rencilerin devrimcileflmesi Üniversiteliler devrimci bir özne olabilir mi? Bu sorunun yan›t› kesinlikle “evet”tir. Çünkü neoliberal kapitalizmin e¤itim ve üniversite kurumunun tamam›na dönük bir flekilde olanca gücüyle giriflti¤i piyasalaflt›rma ve metalaflt›rma sald›r›s›, tüm dünyada ve ülkemizde ezilenlerin devrimci bir hareketin birlefltirici ve sürükleyici önderli¤inden yoksun olduklar› koflullarda bile karfl›t hareketini yaratmaktad›r. Y›k›m›n son derece a¤›r oldu¤u, devrimci bir öznenin ve alternatif toplumsal sistemin (sosyalizmin) henüz kendisini inand›r›c› bir flekilde ortaya ç›karmad›¤› koflullarda bile üniversitelilerin içine girdikleri mücadele çizgisi, sermayenin yaratm›fl


oldu¤u ablukada kamusal gedikler açabilecek ve giderek onu tamamen y›rt›p atabilecek özelliklere sahiptir. Bireycilik, rekabet ve pragmatizm gibi piyasac›l›k ideolojileri üniversiteliler üzerinde belirli bir hegemonya kurabilmifltir; ancak yaratt›¤› ma¤duriyeti çözebilecek olanaklardan yoksundur. Yeni sömürge bir ekonominin eflitsizlik ve iflsizlik gibi yap›sal sorunlar›n›n içerisinde gençli¤e geleceksizlik ve yoksunluktan baflka bir fley vaat edemeyen neoliberal sistem, ma¤dur etti¤i kitleler taraf›ndan daha fazla sorgulan›r hale gelmeye bafllanm›flt›r. Ancak neoliberalizmin y›k›ma u¤ratt›¤› kitlelerin kendili¤inden harekete geçmedi¤i Türkiye'de ma¤dur pozisyonundan özne olmaya gidecekleri bu süreç bafl›ndan sonuna kadar mücadelenin bütün aflamalar›nda devrimcilerin inisiyatif almas›na ve mücadeleyi sürekli bir ad›m ileri tafl›yacak ideolojik, politik ve örgütsel kurmayl›¤›na ihtiyaç duymaktad›r. Bu anlamda 80'lerin sonlar›ndan itibaren Devrimci Gençlik'in sürükleyicili¤i sayesindedir ki ülkemizde gençlik hareketi neoliberalizme karfl› mücadele konusunda ilk karfl› ç›k›fl› örgütleyebilmifltir. Ünivesiteler üzerindeki neoliberal tasar›mlar›n ana özellikleri Devrimci Gençlik hareketi taraf›ndan daha 90'lar›n bafllar›nda kavranm›flt›.1 Türkiye'de 80 sonras›nda faflizme karfl› demokrasi mücadelesi ekseninde yeniden canlanan ö¤renci hareketinin 90'lar›n bafllar›nda gerileyifl sürecine girmesinde ana faktörlerden bir tanesi piyasalaflt›rma ve metalaflt›rma sald›r›s› idi. (Kuflkusuz buna Türkiye sol hareketinin 80 yenilgisi ve üzerine sosyalizmin tarihsel bir döneminin sona ermesiyle birlikte

içine girilen ideolojik-politik sa¤a savrulman›n etkisi de eklenmelidir) Neoliberal sald›r› üniversiteyi hedefledi¤i kadar elbette emekçi yoksul halk›n kamusal haklar›n› ve eme¤in yeniden üretim alanlar›n› da hedef almaktayd›. Ancak piyasalaflt›rma sald›r›s›na karfl› ilk tepki hareketini güçlü bir flekilde örgütleyebilen kesim üniversite ö¤rencileri olmufltur. “Harç protestolar›” ile haf›zalarda yerini koruyan Ö¤renci Koordinasyonu asl›nda daha o dönemden sezgisel bir düzeyde de olsa “paras›z e¤itim” mücadelesiyle neoliberalizme karfl› devrimci mücadele çizgisinin yarat›lmas›nda ön ayak olmufltur.2 Öte taraftan bütün bu süreç Türkiye'de siyasi gençlik gruplar›n›n varl›k-yokluk mücadelesi süreci olarak da geçmifltir-geçmektedir. Üniversitelerin yaflad›¤› dönüflümü tüm bu süreç boyunca kavramakta s›k›nt› çeken, geçmifl dönemlerin al›flkanl›klar› ve çal›flma yöntemleriyle üniversitelerde tutunmaya çal›flan siyasi gençlik gruplar›, sol parti gençlik yap›lar› vs. bugünün gençlik mücadelesinin temel karakterini kavrayamam›fl, üniversite üzerindeki gerçek çat›flma süreçlerinde seyirci konumundan kurtulamam›fllard›r. 70'lerde dahi yanl›fll›¤› sürekli vurgulanan üniveristeleri salt siyasi propaganda yapabilcek mekanlar olarak alg›lamak, üniversitelileri ise kendisine s›n›rl› oranda kadro olarak devflirece¤i bir kesim olarak görmek gibi iki temel eksenden hareket eden bu zihniyetler gençli¤in ba¤›ms›z ve devrimci bir güç olarak örgütlenmesi gibi bir hedefle hareket etmemektedirler. Neoliberalizmin meta rejiminin ve piyasac›l›¤›n›n üniversitelerde yaratm›fl oldu¤u y›k›ma karfl› "geleneksel ve liberal uçlar›yla" bu tip siyasi tutumlar›n gelip t›-

87


GENÇL‹K HAREKET‹ kand›¤› nokta gençli¤in bir özne olarak elefltirel akl›n› ve direnme gücünü küçümsemeye kadar varm›flt›r. Bu durumun, üniversite ö¤rencilerinin sistem karfl›t› devrimci ve ba¤›ms›z bir güç olarak örgütlenebilmesinin imkâns›zl›¤› fikrinin genel kabul görmesi, gençli¤in içerisindeki az say›daki ilerici unsurun sola kadro olarak devflirmeyle s›n›rlanmas›, gençli¤in sistemle çarp›flmas›nda parti vs. gibi yap›lanmalar›n›n öznel program ve ç›karlar›n› her fleyin üstünde tutarak üniveristenin kendi devrimci dinamiklerin yerine ikame edilmesi, neo-liberalizmin do¤rudan üniversiteye dönük politik sonuçlar›n›n örgütlenmesinin küçümsenmesi gibi politik ve örgütsel sonuçlar› olmufltur.3

yaflamad›¤› bir dönemden geçilmektedir. Solun içinde bulundu¤u güçsüzlük, yaflad›¤› liberal ve ulusalc› versiyonlar›yla ideolojik ve politik savrulmalar gençli¤i de olumsuz yönde etkilemektedir. Gençli¤in gerek gündelik hayat içerisinde gerekse aktüel konularda sistemle yüzleflme süreçleri giderek yak›c› bir hal almaya bafllamaktad›r. Ancak gençli¤in ma¤duriyeti, yoksunluklar› ya da ideolojik tercihleri noktas›nda sol ideolojilerin ve devrimci siyasi gençlik örgütlenmelerinin yeterli ikna edicilikten ve çekim gücü olma özelli¤inden halen uzak bir noktada duruflu gençli¤i düzene yeniden eklemleyen kanallarda savunmas›z b›rakmaktad›r.

Bugün FKF ve Dev-Genç gelene¤i ile kendisini tan›mlayanlar›n çizgileri bu gelenekle tam bir z›tl›k içindedir. Bunun en güncel örne¤i ba¤›ms›z üniversite gençli¤i mücadelesini oluflturmay› partilere, sendikalara, vb. havale etmifl olmalar›d›r. Bu anlamda TKP ve birkaç siyasi gençlik grubunun içerisinde yer ald›¤› Genç-Sen ilk akla gelen örneklerdir.

Öte yandan ülkemiz neoliberal kapitalizmin yaratt›¤› y›k›mlar›n yan›nda bir dizi özgün sorunla da karfl› karfl›yad›r. Kürt halk›n›n özgürlük mücadelesi ve gericilik sorunlar› bunlardan en görünür olanlar›d›r. Egemenlerin laik-‹slamc›, ulusalc›-liberal biçimlerde kendisini gösteren ve hiçbir surette devrimci bir yön içermeyen saflaflt›rmalar› da gençli¤i etkilemektedir. Devrimci ideolojilerin bofllu¤unda memleket, etnik aidiyet, dini-mezhepsel farklar gençlik içerisinde birer kimlik olarak öne ç›kmakta, bu da gençli¤in devrimci potansiyelinin sis-

Bugünün devrimci çizgisi ve gelecek vaat eden bir deneyim olarak Ö¤renci Kolektifleri Türkiye toplumsal muhalefeti aç›s›ndan da son derece ileri ad›mlar tafl›yan üniversitelilerin neoliberalizmin ilk sald›r› dalgas›na karfl› gelifltirmifl olduklar› “ilk tepki hareketi” olan Koordinasyon kendisini daha güçlü bir politik kurumsall›¤a tafl›yamam›fl, toplumsal muhalefetten ve sosyalist hareketten yeterli deste¤i görememifl ve zamanla yenilmifltir. Hem ö¤renci hareketi hem de toplumsal muhalefet aç›s›ndansa bu yenilginin vebali tahmin edilenden daha a¤›r olmufltur. Üniversitelerde kendilerine direnç oluflturabilecek tek gücü afl›nd›rabilmeyi baflaran egemenler piyasalaflt›rmay› derinlefltirmifl ve piyasa ideolojilerinin hegemonya alan›n› geniflletmifllerdir. Ancak 2000'li y›llara gelindi¤inde üniversiteler üzerinde egemenler aras› kavgan›n alevlendi¤i bir dönemde piyasalaflt›rma karfl›t› mücadelenin kendisini üniversite içerisinde güçlendirmeye bafllamas› ve Ö¤renci Kolektifleri'nin mücadele içerisinde kurulmas› ile ö¤renci hareketinde k›smi bir toparlanma sürecine girilebilmifltir. Bugünün devrimci gençlik hareketini yaratma noktas›nda k›smi ve dönemsel k›p›rdanmalar yaflanmaktad›r. Ancak süreci tüm yönleriyle çekip sürükleyecek bir devrimci özne kendisini henüz tam anlam›yla gösterebilmifl de¤ildir. Öte taraftan ülkede sosyalist hareketin ve toplumsal muhalefetin de güçlü bir kabarma

88


GENÇL‹K HAREKET‹ tem karfl›s›nda ortak ve devrimci bir zeminde “güç” haline gelmesini engellemektedir. Bu noktada Ö¤renci Kolektifleri neoliberalizmin ma¤dur-müflteri haline getirdi¤i üniversitelileri neoliberalizme karfl› mücadelenin içerisinde devrimci bir özne haline getirme amac›yla ve gençli¤in ba¤›ms›z üniversiteli örgütü olma iddias›yla hareket etmektedir. Demokratik, meflru, militan ve kitlesel bir mücadele çizgisiyle hareket eden Kolektifler ö¤renci kimli¤i temelinde üniversitelileri ülkenin ve üniversitenin devrimci sesi k›labilecek bir araç olarak bugün demokratik ö¤renci hareketinin yarat›lmas› yolunda gelecek vaat eden tek örnek olarak ortaya ç›kmaktad›r. “Herkese eflit, paras›z e¤itim” slogan›n›n dünyan›n pek çok yerindeki gençlik hareketlerinde ortak tema olmas› tesadüfi bir durum de¤il, bugünün eflgüdümlü devrimci k›p›rdan›fllar›n ortak ve mecburi kalk›fl noktalar›ndan birisi olmas›ndand›r. Gençlik hareketi içerisinde piyasalaflt›rma ve e¤itimin gericilefltirilmesine karfl› gelifltirilen hareket, akademisyenler içinse esnek ve güvencesiz çal›flt›rma koflullar›na karfl› gelifltirilen hareket üniversitelilerin mücadelesinin temel sürükleyici halkalar›n› oluflturmaktad›r.

Neoliberalizmin üniversitelere dönük ilk kapsaml› sald›r›s›na karfl› gelifltirilen ilk tepki hareketi 1995-96 döneminde Ö¤renci Koordinasyonu ile yarat›lm›flt›. Bu tepki hareketinin geri çekilmesiyle birlikte üniversitelere iyice yerleflme olana¤›na kavuflan sermayeye karfl› bugün çok daha sert bir mücacdele süreci Ö¤renci Kolektifleri’nin öncülü¤ünde yükselmektedir.

Devrimci bir gençlik hareketi yine mümkün Gençlik hareketi, ülkemizde sosyalist hareketin ve toplumsal muhalefetin hala en önemli dinamiklerinden birisi olmaya devam etmektedir. 40 y›l› aflk›n bir süredir güçlü bir mücadele gelene¤ine sahip olan gençlik, egemenlerin hem en sert hem de en inceltilmifl yöntemlerle sürekli sald›rd›¤› bir hedef olmas› nedeniyle yer yer kesintili ve süreklili¤ini sa¤layamayan dönemlerden geçse de, Türkiye halklar›n›n topyekun kurtulufl mücadelesinin içerisinde her daim yerini almas›n› bilmifltir. Ülkemiz gençlik hareketi farkl› dönemlerde, hep ayn› amaç u¤runa ama farkl› mücadele içeriklerine sahip olmufltur. 60'lar›n ortalar›ndan itibaren “anti-emperyalist” bir çizgide geliflen hareket, 70'lerde “anti-faflist mücadele” ile karakterize olmufl, 80 darbesinin ard›ndan “faflizme karfl› demokrasi mücadelesiyle” yeni bir evreye girmifl ve 90'larla birlikte “emperyalizmin neoliberal politikalar›na karfl›” geliflen toplumsal muhalefetin içerisinde en etkili güçlerden birisi olarak tarih sahnesindeki onurlu mücadele gelene¤ini korumufltur. Devrimci Gençli¤in her dönemde kulland›¤› araçlar dönemin gündemi ile paralellik tafl›m›flt›r-tafl›maktad›r: FKF, DevGenç, Ö¤renci Dernekleri, Ö¤renci Koordinasyonu ve bugün Ö¤renci Kolektfileri. ‹stisnas›z her dönemde devrimci gençlik hareketinin ortak ve en önemli amac› ülkemizde devrimi gerçeklefltirecek nitelik ve düzeyde devrimci bir hareketin yarat›lmas› ve onun devrimci örgütünün oluflturulmas› sorunu olmufltur. Bu anlamda Devrimci Gençlik hareketi Türkiye sosyalist hareketinin gerek dünyadaki geliflmeler gerekse bununla ilintili olarak ülkemizde yaflanan de¤iflimler içerisinde karfl› karfl›ya kald›¤› her ideolojik-politik-örgütsel k›r›lma, tercih ve de¤iflim evresinde “devrimci yaklafl›m biçimini” sözüyle ve eylemiyle “yaratma” sorumlulu¤unu hep s›rt›nda tafl›m›flt›r. Gençlik bugün de bu sorumlulu¤un bilinciyle hareket etmektedir. Gençlik, tarihsel deneyimlerin ›fl›¤›nda bugünü örgütleyecek politik ve pratik birikime sahiptir.

Dipnotlar: 1 “Gençlik hareketinde kriz: Temeller”, Emperyalizme ve Faflizme Karfl› Devrimci Gençlik, 28 Ekim 1991, Say› 9, “Üniversitede bilgi üretiminden meta üretimine”, Emperyalizme ve Faflizme Karfl› Devrimci Gençlik, 7 Ekim 1992, Say› 12, 2 “Dipten gelen dalga”, Emperyalizme ve Faflizme Karfl› Devrimci Gençlik, May›s 1995, Say› 17, “Ferman devletinse üniversiteler bizimdir”, Emperyalizme ve Faflizme Karfl› Devrimci Gençlik, Aral›k 1995, Say› 18, “Paras›z E¤itim Paras›z Sa¤l›k”, Emperyalizme ve Faflizme Karfl› Devrimci Gençlik, Mart 1996, Say› 19, 3 “Piyasac›l›¤›n, gericili¤in, faflizmin AKP`sine karfl› mücadele ve Ö¤renci Hareketi”, Emperyalizme, Oligarfliye Karfl› Devrimci Gençlik, Aral›k 2008, Say› 16

89


KONTRGER‹LLA - 2

S›n›f mücadeleleri ekseninde

Ergenekon ve kontrgerilla gerçe¤i-2 gerçe¤i Günümüzde Türkiye’de rejim aç›s›ndan yaflanan de¤iflimi, egemenler aras›ndaki çeflitli çat›flmalar›n nedenini ve çerçevesini anlayabilmek için kontrgerillan›n köklerini, kuruluflunu ve evrimini analiz etmek üzere yay›nlad›¤›m›z bu dosyan›n 12 Eylül’e dek geliflmeleri içeren ilk bölümü HDY 1. say›da yer alm›flt›. Bu ikinci bölümde ise 12 Eylül’den günümüzdeki Ergenekon operasyonlar›na kadar süren geliflmeler de¤erlendiriliyor.

90


KONTRGER‹LLA - 2

12 Eylül Sonras›nda Yeniden Yap›lanan Rejim ve Kontrgerilla 12 Eylül darbesi, önceki 27 May›s ve 12 Mart darbelerinden farkl› olarak, egemenlerin tüm kanatlar›n›n ABD’nin bölgesel politikalar›na uyum, ülke içindeyse halk muhalefetini ezme do¤rultusunda birlefltikleri bir ittifak etraf›nda gerçekleflti. 12 Eylül’le birlikte kontrgerilla güçleri devrimcilere dönük operasyonlarda çok aktif bir rol üstlendi. Tüm iflkenceli sorgular ve çökertme operasyonlar› ordu, polis, M‹T ve Özel Harp Dairesi (ÖHD) içindeki kontrgerillac›lar›n bafl›nda oldu¤u ekiplerce yürütüldü. Bu süreçte kontrgerilla kanatlar› içindeki rekabet, halk muhalefetini ezerken elde edilen inisiyatifler üzerinden sürdü. Örne¤in, halk muhalefetinin ana sürükleyici gücü olan Devrimci Yol’un çökertilmesinde asli rol oynayan An-

kara’daki DAL grubunun tüm önde gelen isimleri, sonraki dönemde özellikle Emniyet ve M‹T, ÖHD, kontrgerilla içinde önemli pozisyonlar elde ettiler.1 Cuntaya sonradan dahil olmas›na ra¤men, ordu içindeki gücü nedeniyle 1981 A¤ustos’undan itibaren MGK Genel Sekreterli¤i’ni yürütmeye bafllayan dönemin Kara Kuvvetleri Komutan› Necdet Üru¤, tayin edici geliflmelerde son derece etkili bir pozisyon elde etmiflti. Evren dahil tüm cunta üyeleri, ordu içinde çok güçlü bir deste¤i olan Üru¤’un pozisyonundan hoflnut de¤illerdi. Daha sonra Genelkurmay Baflkan› olan Orgeneral Necdet Üru¤ devletçi-otoriter kanad›n en güçlü ismi olarak cunta sonras› sivil yönetime geçifli düzenleyen ekibin de bafl›n› çekecekti. Üru¤’un gücü hem ordu içindeki karizmas›ndan hem de 12 Mart cuntas›n›n bafl› olan eski Genelkurmay Baflkan› Faruk Gürler’in ye¤eni olmas›ndan ileri geliyordu.

Kavramlara dair hat›rlatma Bu çal›flmada egemenler içindeki kümelenmeleri adland›rmak için kulland›¤›m›z “devletçi-otoriter, gerici-sömürücü” gibi kavramlar›n, sözkonusu kümelenmelerin karakteristiklerini tam ve do¤ru olarak ifade etmedi¤inin, yani “kavramlaflt›rmad›¤›n›n” fark›nday›z. “Devletçi-otoriter” ve “sömürücü-gerici” nitelemeleriyle, sadece sözkonusu gruplar›n birbirlerine karfl› öne ç›kan niteliklerine dikkat çeken bir adland›rmaya gittik. Yoksa her iki grup da devletçi, otoriter, sömürücü ve gerici niteliklere sahiptirler. Ayr›ca egemenler aras›ndaki bu kümelenmeler tam anlam›yla homojen ve sabit unsurlardan de¤il, aksine ideolojik ve politik aç›dan nispi de¤iflkenlik gösterebilen unsurlardan oluflmaktad›r. Bürokratik elit içindeki kümelerden1 birincisi, “Milli fief” ‹nönü döneminin yönetim kadrosunu oluflturan ve kendisini devletin kurucusu ve sahibi, kendi yetifltirmesi “türedi” yerli burjuvazinin “hamisi” olarak gören devletçi-otoriter gruptu. Bu kesim, s›n›fsal olarak, ordu ve yüksek idare bürokrasisinden geliyordu. ‹ttihat Terakki “komitac›l›¤›”n›n “devletin kurtar›lmas›” temas›n›n da mirasç›s› olan bu grup, ayn› zamanda “‹mparatorluk haf›zas›”n›n da tafl›y›c›s›yd› ve “bölgesel bir güç merkezi olma” hayalini canl› tutuyordu. Bu grup emperyalist güçlerle girilen “iflbirli¤i” iliflkilerini, Türkiye’yi yeniden en az›ndan içinde bulundu¤u bölgenin “emperyal” bir gücü haline getirmek için geçilmesi gereken bir “köprü”, faydalan›lmas› gereken bir “ortam” olarak kavrama e¤ilimindeydi. Bürokratik elitin ikinci kümesi ise, Anadolu’nun mülk sahibi s›n›flar›n›n “organik temsilcisi ve uzant›s›” olarak, devlet iktidar›na, büyük mülk sahibi s›n›flar ad›na yönetme iddias›yla talip olan sömürücügerici gruptu. Bu grup, emperyalizmin küresel ve bölgesel egemenlik stratejisinde kendi s›n›fsal egemenli¤inin koflullar›n› gören bir “do¤rudan s›n›f perspektifi”nin savunucular›ndan olufluyordu. Kendi konumlar›n› “gerçekçilik” olarak tan›ml›yor ve Türkiye toplumunun do¤rudan, hatta afla¤›dan gelen “temsilcisi” olduklar›n› düflünüyorlard›. Bu kesim, emperyalist sömürgecilik politikalar› ile “tam bir uyum”la hareket edilmesini bir “zorunluluk” olarak kabul ediyor ve Türkiye’nin “geliflmesi ve kalk›nmas›” için tek yolun emperyalist stratejiyi olanca güçle “desteklemek”, sömürücü s›n›flar›n do¤rudan ç›karlar›n› tereddütsüzce savunmak oldu¤unu ileri sürüyorlard›. Devletin bütün kurumlar› boyunca izlenebilecek olan bu gruplaflma, kontrgerilla yap›s›na, bu kurumun özgünlüklerine ba¤l› olarak yans›d›.

91


KONTRGER‹LLA - 2 1983 seçimlerinde, bafl›nda özel harpçi emekli General Turgut Sunalp’in oldu¤u MDP’yi iktidara getirmeyi amaçlayan devletçi-otoriter kanat, iktidar›n› cunta sonras› dönemde de sürdürme çabas› içindeydi. Bu nedenle de Demirel, Ecevit, Erbakan gibi yasakl›lar›n yan›s›ra, seçimlere girmek için baflvuran Erdal ‹nönü gibi iddial› isimler de MGK taraf›ndan veto edildi ve seçime kat›lmalar› engellendi. ANAP’› kuran Turgut Özal’›n veto yememesi ABD’nin do¤rudan bask›s›yla sa¤land›. 12 Eylül’deki Bülent Ulusu Hükümetine bakan olarak al›nan ve 1982’de bakanl›ktan istifa ederek cuntaya içerden muhalefet etti¤i izlenimi yaratan Özal, cunta sonras› dönemin temel aktörü olmak için ABD’ye giderek aylarca haz›rland›. Ülkeye döndü¤ünde TÜS‹AD’›n da deste¤ini arkas›na ald›. Böylece 1980’leri belirleyecek ve ucu bugünlere dek uzanan gerilim, ABD’ye yaslan›p neoliberal politikalar›n kaptanl›¤›n› yaparak gerici-sömürücü kanad›n bafl aktörü pozisyonunu elde eden Özal ve partisi ANAP’›n 1983 seçimlerinde büyük bir zafer kazanmas›yla bafllad›. Genelkurmay’da odaklanan ve MGK üzerinde etkili olan devletçi-otoriter kanat ise, 1983 seçimleri öncesinde ana kurumlar› kontrol alt›nda tutabilmek için bu kurumlar› yeniden düzenleyen yasalar› peflpefle ç›karm›flt›. Bu dönemde Cumhurbaflkanl›¤› Genel Sekreterli¤i Kanunu; TBMM Genel Sekreterlik Teflkilat Kanunu; M‹T kanunu; MGK Genel Sekreterlik kanunlar› art ar-

da de¤ifltirildi. Devletin “sinir merkezleri” bu yasalar arac›l›¤›yla yeniden yap›land›r›ld›. “Psikolojik savafl” M‹T’ten al›n›p MGK Genel Sekreterli¤i’ne ba¤l› olan Toplumla ‹liflkiler Baflkanl›¤›’na verildi. Bafl›na devletçi-otoriter kanad›n kilit isimlerinden özel harpçi Orgeneral Sabri Yirmibeflo¤lu getirildi. M‹T’in bafl›nda ise ayn› kanattan Korgeneral Burhanettin Bigal› vard›. Bu dönemde ekibin bir di¤er kritik aktörü Nuri Gündefl M‹T içinde öne ç›karken, karfl› ekipten Hiram Abas ise istifa ettirilmiflti. ÖHD’nin bafl›na da yine devletçi-otoriter kanattan Tu¤general Do¤an Beyaz›t getirildi. MGK Genel Sekreteri olarak da Orgeneral Necip Torumtay atan›nca, Genelkurmay Baflkan› Üru¤ ordu ad›na parlamento d›fl›ndaki tüm kilit kurumlar› denetimi alt›na alm›fl oluyordu. Üstelik Necdet Üru¤, kendi Genelkurmay Baflkanl›¤› süresi içinde ordunun 2000 y›l›na kadarki hiyerarflisini belirleme çabas› içine girerek, tafllar› buna göre dizmeye yönelmiflti. Bu arada 12 Eylül öncesinde Hiram Abas-Mehmet Eymür ekibine ba¤l› olarak Türkiye’yi sarsan önemli suikast ve katliamlar›n neredeyse tümünde yer alan Abdullah Çatl›, cuntan›n gelifliyle birlikte Avrupa’ya gönderilmiflti. Çatl›, ekibinden arta kalanlar› tekrar Avrupa’da toplad› ve bu kez kontrgerilla-mafya faaliyetlerini CIA-M‹T tafleronu olarak uluslararas› düzlemde sürdürmeye bafllad›. 1981 May›s’›nda CIA ve ‹talyan Gladyosu’nun tezgahlad›¤› Papa suikast›nda tafleron-tetikçi olarak yer alan bu ekip, Papa’n›n yaralan›p, M.Ali A¤ca’n›n yakalanmas›yla bir anda uluslararas› flöhrete kavufltu. 1982’de ise Ermeni milliyetçisi ASALA örgütünün çeflitli ülkelerdeki Türkiye büyükelçiliklerine dönük artan sald›r›lar› ve Paris-Orly ve Ankara-Esenbo¤a havalimanlar›nda gerçeklefltirdi¤i katliamlar›n ard›ndan, Çatl› ve ekibi bu kez de M‹T taraf›ndan ASALA’ya ve Ermenilere karfl› eylemlerde kullan›ld›. Ayr›ca 1982 y›l›nda M‹T ve ÖHD ekiplerinin yer ald›¤› Türk kontrgerillas›n›n Hiram Abas gibi di¤er resmi unsurlar› da öncelikle Fransa ve Lübnan’da ASALA’ya karfl› çeflitli suikastlar ve bombalamalar gerçeklefltirdi.

Evren flahs›nda simgeleflen 12 Eylül Darbesi’nde kontrgerilla güçleri, devrimcilere yönelik operasyonda çok aktif bir rol ald›.

92

Siyasi mültecili¤in yayg›nlaflt›¤› bu y›llarda Avrupa’y› daha çok gündemine alan Türk kontrgerillas›, Avrupa’ya uyuflturucu sat›p karfl›l›¤›nda yurda alt›n ve mücevher sokma iflini sistematik hale getirmiflti.2 Bununla ekonomik kriz bata¤›nda debelenen devletin ve kontrgerillan›n kirli-gizli faaliyetleri finanse ediliyordu.3 Çatl› ve ekibi de bu süreçte Avrupa’da uyuflturucu trafi¤ine dahil olmufltu. Ekip üyelerinden Mehmet fiener ve Çatl› birkaç y›l sonra ‹sviçre’de uyuflturucu kaçakç›l›¤›ndan yakalanarak cezaevine girdi.


KONTRGER‹LLA - 2

Necdet Üru¤ (üstte), Turgut Özal ve dönemin MGK Konseyi (sa¤da)

Üru¤-Özal Çat›flmas› Derinlefliyor ANAP’›n kapitalist dünyadaki güçlü neoliberal rüzgar› arkas›na alarak uygulamaya giriflti¤i neoliberal program rejimi de¤iflime zorluyor, devletçi-otoriter ekibin ezberini bozarken kimi tepkilerine de neden oluyordu. Bu arada PKK’nin 1984’te Eruh ve fiemdinli bask›nlar›yla silahl› mücadeleye bafllamas›, bu yeni dönemde egemen kanatlar aras›ndaki inisiyatif elde etme yar›fl›nda belirleyici zemini Kürt sorunu haline getirmekteydi. Yerel seçimlerde de büyük fark atarak kitle deste¤ini arkas›na alan Özal, 1985 sonras›nda iktidar›n “sinir merkezlerini” aflamal› bir flekilde ele geçirme plan› yapmaya yöneldi. Bu plan dört ana bafll›k etraf›nda toplan›yordu: 1 Genelkurmay’da Necdet Üru¤-Necdet Öztorun’un yürüttü¤ü 2000 plan›n› bozarak, ordunun komuta kademesini devletçi-otoriter ekibin hakimiyeti d›fl›na ç›karmak; 2 Genelkurmay Baflkanl›¤›’n› Milli Savunma Bakanl›¤›’na ba¤layarak denetim alt›na almak; 3 Güneydo¤u’da bir “süper valilik” kurumu oluflturarak askeri güçleri bu alanda da kontrol alt›na almak; 4 M‹T’i dönem politikalar›na göre yeniden yap›land›r›rken denetim alt›na almay› da sa¤layacak bir “sivillefltirme sürecinin” ilk ad›m› olarak öncelikle kurumun bafl›na bir sivil müsteflar atamak. Özal ifle M‹T’ten bafllad›. Bu süreçte Fuat Do¤u, Bülent Öztürkmen gibi CIA’ya yak›n eski M‹T’çiler Özal’a dan›flmanl›k4 yap›yorlard›. Hepsi, mevcut güç dengeleri aç›s›ndan M‹T’teki de¤iflimin en tepeden de¤il ancak ikinci adam düzeyinden bafllat›labilece¤inde hemfikirdi. Orduyla dengeleri gözetmekle birlikte esas olarak Üru¤ ekibine mesafeli duran ve esen liberal rüz-

gar›n etkisiyle giderek daha fazla Özal’la paralel düflmeye bafllayan Cumhurbaflkan› Evren, Özal’›n talebini yerine getirdi ve 1986 Nisan’›nda M‹T’e ikinci adam olarak Hiram Abas atand›. Yeniden teflkilata dönen Hiram Abas devlete hakim olma aç›s›ndan en kritik pozisyonlardan birisi olan ‹ç ‹stihbarat Daire Baflkan› olarak göreve bafllarken, ayn› göreve talip olan ve M‹T’te karfl› ekibin sürükleyicisi Nuri Gündefl istifas›n› vermek durumunda kald›. M‹T’i -CIA gibi- operasyonel bir güç haline getirmeyi hedefleyen Hiram Abas, PKK’ye karfl› mücadele için Güvenlik Daire Baflkanl›¤›’n› kurarak bafl›na Mehmet Eymür’ü getirdi. Özel harpçi Yarbay Korkut Eken ve Binbafl› Yavuz Ataç’› da yan›na verdi. Böylece 1996’da Susurluk kazas›n›n ard›ndan meflhur olacak ekip bu Daire’de toplanm›fl oldu. 1986’da ÖHD Baflkanl›¤›’na Sabri Yirmibeflo¤lu’na çok yak›n olan Tu¤general Cumhur Evcil getirildi.5 Cumhur Evcil döneminde ÖHD faaliyetleri tamam›yla PKK’ye yöneltildi, operasyonel ekipler yayg›nlaflt›r›ld›. Bu uygulama asl›nda ÖHD’nin 1990 sonras›nda Özel Kuvvetler Komutanl›¤› olarak a盤a ç›kart›lmas›n›n ön zeminini oluflturdu. Jandarma Genel Komutanl›¤›’na ba¤l› illegal bir yap› olarak Jandarma ‹stihbarat Merkezi (J‹TEM) kuruldu. Bafl›na Albay Cem Ersever getirildi. Böylece Özal’›n güvenlik ayg›tlar›n› kontrol alt›na alma çabas› karfl›s›nda, Genelkurmay bir yandan sürecin dayatt›¤› dönüflüme yönelirken, di¤er yandan da gayri resmi olarak kendi ayg›tlar›n› infla etmifl oldu.

K.Irak Senaryolar› ‹ç Gerilimleri T›rmand›r›yor 1980’li y›llar boyunca süren ‹ran-Irak savafl› 1986’da Irak aleyhine do¤ru evrilmeye bafllam›flt›. Saddam’›n ordusu, ‹ran’›n destekledi¤i Barzani güçlerini püskürtmek için petrol bölgeleri Musul ve Kerkük’e do¤ru ha-

93


KONTRGER‹LLA - 2 rekete geçerken, ABD Türkiye’yi Kürtlerin hamisi olarak K.Irak’a sokma senaryolar›n› piflirmeye bafllam›flt›. Türkiye’de ise Fuat Do¤u öncülü¤ündeki bir grup “yurtta sulh cihanda sulh” fliar›ndan vazgeçilmesini, “dünya Türklü¤ü” kavram›n›n öne ç›kar›lmas›n› ve Musul ile Kerkük’ün al›nmas›n› savunmaya bafllam›flt›. Bu fikirlere Özal ve çevresi de s›cak bak›yordu. Devletçi-otoriter kanad›n topland›¤› Genelkurmay ise bu düflünceleri onaylam›yordu. Genelkurmay, ABD’nin 1960’lardan beri ›s›tt›¤› bu senaryonun bir Kürt devletini ortaya ç›karaca¤› ve Türkiye’nin bölünmesi tehlikesini yarataca¤› fikrine sahipti. Bu tepkinin ifadesi olarak Kas›m 1986’da Ankara’ya gelerek “Musul-Kerkük” dosyas›n› getiren ve randevusuz bir görüflme yapmak isteyen ABD Savunma Baflkan Yard›mc›s› W.Taft, Genelkurmay Baflkan› Necdet Üru¤ taraf›ndan geri çevrildi. Görev süresinin dolmas›n›n hemen öncesinde (1987 Nisan’›nda) Genelkurmay Baflkan› Necdet Üru¤, 15 Haziran’da emekliye ayr›laca¤›n› aç›klad›. Niyeti ekip arkadafl› Orgeneral Necdet Öztorun’un emekliye sevk edilmesini engelleyerek Genelkurmay Baflkanl›¤›’na getirilmesini sa¤lamakt›. Ancak ordu içinde Özal’la ayn› kanatta yer alan Kemal Yamak gibi generallerle, Üru¤’a karfl› t›pk› Evren gibi tepki duyan cuntac› Nurettin Ersin’e yak›n olan Recep Ergun gibi generallerin ittifak› sayesinde Necdet Öztorun’un önü kesildi. Evren ile Özal’›n mutabakat sa¤lamas› suretiyle ç›kar›lan kararnameyle Genelkurmay Baflkanl›¤›’na daha arada duran bir isim olan Orgeneral Necip Torumtay getirildi. Ancak Üru¤ ekibi 1987 YAfi atamalar›ndan fazla etkilenmedi. Ekipte yer alan Sabri Yirmibeflo¤lu, Burhanettin Bigal› orgeneralli¤e; Kemal Yavuz, Eflref Bitlis, Hikmet Bayar korgeneralli¤e; Atilla Atefl ise tümgeneralli¤e atand›lar. Genelkurmay’daki devletçi-otoriter ekibin yap›lanmas›n›n “duraklat›lmas›n›n” ard›ndan, s›ra Güneydo¤u illerinde bafllat›lan Ola¤anüstü Hal uygulamas›n›n bir “süper vali” (OHAL valisi) arac›l›¤›yla yürütülmesine ve Kürt sorunundaki müdahalelerin denetim alt›na al›nmas›na gelmiflti. Bir kararnameyle OHAL valisi olarak Hayri Kozakç›o¤lu atan›rken, bölgedeki M‹T, emniyet ve ordu birimleri OHAL valisine ba¤land›. Kürt sorununda gerilim t›rman›rken ve K.Irak’taki belirsizli¤in derinleflti¤i bir ortama denk gelmekte olan 1989 Cumhurbaflkanl›¤› seçimleri yaklafl›rken, egemenler aras›ndaki çat›flma gittikçe k›z›flmaktayd›. Bu esnada Özal’›n kamp›nda bir iç çat›flma bafllam›flt›. Özal’›n yan›nda yer alm›fl olan ama ç›kar iliflkileri nedeniyle DYP ile de iliflkilenmeye bafllayan ‹stanbul Emniyeti ile

94

Cumhurbaflkanl›¤› yolundaki Özal, ‘Özel Harp yetifltirmesi eski ülkücü’ Kartal Demira¤’›n düzenledi¤i suikastten yaral› kurtuldu. Suikastin üzerine gidilmedi.

Hiram Abas’›n ekibi aras›nda mafya iliflkileri ve ç›kar paylafl›m› üzerinden çat›flma ç›km›flt›.6 ‹stanbul Emniyeti’nin bafl›ndaki Ünal Erkan-Mehmet A¤ar ikilisi ile Mehmet Eymür-Atilla Aytek ikilisi kap›flmaya bafllam›flt›. 1996’daki Susurluk vakas›n›n ilk tohumlar› bu s›rada at›lmaktayd›. Ünal Erkan-Mehmet A¤ar ikilisi ayn› zamanda Emniyet Genel Müdürü Saffet Ar›kan Bedük, Abdülkadir Aksu, Vecdi Gönül, Galip Demirel gibi Korkut Özal’›n döneminden gelme tarikatç› polis ekibiyle de alttan alta çat›flmaya bafllam›fl, bas›na “Emniyet’te takunyal› kavgas›” gibi haberler s›zd›rmaktayd›. Di¤er taraftan DYP’nin kuruluflu sonras›nda parlamenter siyasette de karfl›s›nda etkili bir rakip bulan Özal, DYP baflkan› Cindoruk’u bir k›s›m banker yolsuzluklar› ve mafya ile iliflkilendirerek y›pratma gayreti içindeydi. Bu arada gözünü Cumhurbaflkanl›¤›’na diken Necdet Üru¤’un da önünün kesilmesi gerekiyordu. 1988 bafl›ndaki bu gergin ortamda “1.M‹T raporu” olarak bilinen belgenin bas›na s›zd›r›lmas›yla büyük kap›flma bafllad›. O güne dek egemenler aras›nda bu denli ortal›¤a saç›lm›fl bir mahalle kavgas› üslubuna al›fl›k olmayan kamuoyu flaflk›nl›kla bilumum kirli çamafl›rlar›n ortal›¤a dökülmesini izledi. Raporu yazan Mehmet Ey-


KONTRGER‹LLA - 2

Neoliberal Politikalar›n ‹lk Döneminde ‹ktidar Ayg›tlar›nda De¤iflim ve Ço¤alma

Özal’›n flüpheli ölümü sonras›nda Demirel cumhurbaflkan› olacak ve ABD politikalar›yla uzlaflmak için partide Çilleri destekleyecekti.

mür ile bilgileri veren Kemal Yaz›c›o¤lu ve Atilla Aytek bu raporla, Necdet Üru¤’un çapk›nl›klar› ve yeralt› dünyas›yla ba¤lant›lar›ndan; ‹stanbul emniyetindeki A¤ar-Erkan ikilisinin yolsuzluk ve mafya iliflkilerinden; M‹T’teki Nuri Gündefl ekibinin mafya ba¤lant›lar›ndan; DYP ve Cindoruk’un Banker Bako taraf›ndan finanse edilmesine kadar bir dizi iddiay› ortaya saçt›lar. fiok etkisi yaratan rapora karfl› Nuri Gündefl ekibi de Hiram Abas-Mehmet Eymür ikilisi hakk›nda bir dizi yolsuzluk, çapk›nl›k gibi iddialar içeren ihbar mektuplar›n› M‹T içinde ve bas›nda dolaflt›rmaya bafllad›. Sonuçta 1.M‹T raporu ters tepti ve M‹T Müsteflar› ve M‹T’in ikinci adam› Hiram Abas istifa ettirildi. Mehmet Eymür, Korkut Eken ve Emniyet’ten Atilla Aytek pasif görevlere sürüldü. Egemenler aras›nda giderek t›rmanan çat›flman›n düzeyi art›k suikastlara kadar varmaya bafllam›flt›. Bu dönemde Üru¤ ve Öztorun’a yönelik (PKK içine yerlefltirilen kontrgerilla ba¤lant›l› provokatörler üzerinden) düzenlenecek bir suikast tezgah› engellendi. Buna karfl›n art›k Cumhurbaflkanl›¤› hedefine iyice kilitlenmifl olan Özal da 1988 Haziran’›nda yap›lan ANAP kongresinde “özel harp yetifltirmesi eski bir ülkücü” olan

1980’lerde ama özellikle de Özal iktidar›yla birlikte polis gücü, iktidar ayg›tlar› içinde h›zla mesafe kat ederek son derece önemli hale geldi. Zira ordunun ana omurgas›n› karfl›s›nda bulan kanad›n temsilcisi Özal, silahl› güçler aras›nda kendi etki alan›n› geniflletmek için, hem istihbarat çal›flmas› yapan hem de etkili operasyonel özelliklere sahip olan polisi seçmiflti. Bu nedenle polis kuvvetlerini yeniden yap›land›ran Özal, özellikle polisin güçlendirilmesine özel bir önem verdi. Bir yandan a¤abeyi MSP’li Korkut Özal’›n 1970’lerdeki ‹çiflleri Bakanl›¤›’nda bafllatt›¤› tarikatç› kadrolaflmaya h›z vererek, 2000’li y›llarda polisi kontrol alt›na alacak Fethullahç› yap›n›n temellerinin sa¤lamlaflt›r›lmas›na giriflti. Di¤er yandan ise polis içinde “terörle mücadele” amac›yla Özel Harekat ekipleri organize ederek inisiyatif elde etmek için kendi denetiminde bir vurucu güç oluflturmay› hedefledi. Özel Harekatç› polisleri özel harpçi Yarbay Korkut Eken e¤itti, ‹brahim fiahin ise ekiplerin bafl›nda yer ald›.7 Buna karfl›n devletçi-otoriter kanat da Kürt Hareketine karfl› mücadelede kontrgerilla yap›lanmas›nda son derece önemli bir yeni ad›m atarak 1986’da Jandarma Genel Komutanl›¤› bünyesinde illegal bir yap›lanma olarak kurulan J‹TEM’i kurdu ve öne ç›karmaya yöneldi. Albay Cem Ersever’in öncülü¤ünde kurulan ekibe bir dizi PKK itirafç›s› dahil edilerek seri cinayetlere giriflildi. Bu geliflme kontrgerillan›n Kürt sorunu ekseninde yeniden yap›lanmas›n›n bafllang›c›n› olufltururken, orduya egemen olan “devletçi-otoriter” kanad›n do¤rudan kendi kontrgerilla birimini infla etmeye yönelik ilk ad›m›yd›. 1990’lara gelinirken iktidar ayg›tlar›n›n çeflitlenmesi ve güç mücadelelerinde yeni odaklar›n belirginleflmesi aç›s›ndan yeniden biçimlendirilen di¤er kritik kurumlar üniversiteler, yarg› ve medya oldu. 1960-70’li y›llarda halk muhalefeti ve devrimci hareketler aç›s›ndan son derece önemli bir rol oynayan üniversitelerin zapt-u rapt alt›na al›nmas›na egemenler özel bir önem verdiler. Bu nedenle onlarca ö¤retim üyesi üniversitelerden at›l›rken, YÖK kuruldu.8 YÖK’le birlikte üniversitelerdeki güvenlik yap›lanmas› M‹T ve kontrgerillan›n denetimine geçti.9 Üniversiteler, bu örgütlerin uygulama alanlar›na, teflkilatlar›na “eleman” yetifltirme birimlerine ve kamuoyunu etkileme merkezlerine dönüfltürüldü. 1980’lerin ikinci yar›s›nda S›k›yönetim Mahkemeleri’ne son verilmesinin ard›ndan onlar›n ifllevini doldurmak üzere DGM’lerin faaliyete geçirilmesi de yarg› alan›na son derece etkili bir müdahale oldu. Elbette DGM’ler toplumsal muhalefeti bast›rmak aç›s›ndan çok önemli bir rol oynad›. Ancak DGM’lerin ifllevi aç›s›ndan en az bunun kadar önemli bir di¤er husus ise yarg› erkinin içinde gerici-faflist bir odak yarat›lmas› suretiyle yarg›n›n sadece cunta dönemlerinde de¤il, her dönemde sömürge tipi faflist yap›n›n sistematik bir uzant›s› haline dönüfltürülmesiydi. Böylelikle 1990’lardan itibaren sömürge tipi faflist yap›n›n “sinir merkezlerinden” birisi haline getirilen yarg›, iktidar erkinin di¤er parçalar› gibi, do¤al olarak egemenler aras› iktidar çat›flmalar›nda oldukça aktif roller oynamaya bafllad›. Aradan geçen y›llarda yarg› hiyerarflisi içinde yükselen ve kritik zamanlarda rol alanlar›n çok büyük bir bölümünün DGM saflar›nda yetiflmifl olmas› ya da DGM’ler üzerinden gerçeklefltirilen iktidar manevralar›nda kritik roller oynayan Nusret Demiral, Nuh Mete Yüksel gibilerinin kazand›¤› operasyonel pozisyon, müdahalenin sistematikli¤inin ve ¦¦¦

95


KONTRGER‹LLA - 2

¦¦¦ yol açt›¤› sonuçlar›n kan›t› olarak de¤erlendirilmelidir. 1990 bafllar›ndan itibaren devletin TRT arac›l›¤›yla sa¤lad›¤› yay›n tekelinin k›r›larak özel sektöre aç›lmas› ve geliflen teknoloji arac›l›¤›yla ola¤anüstü dinamik özelliklere kavuflmas› sonucunda toplumsal yaflamda çok daha ön plana ç›kmaya bafllayan medya, iktidar çat›flmalar›nda da öncelikli roller oynamaya bafllad›. Egemenler aras›ndaki çat›flmalarda baflrollerden birisine oturan medya, kontrgerilla aç›s›ndan da önemli bir örgütlenme alan› haline geldi. Tekelleflen medya alan›na do¤rudan polis, M‹T, kontrgerilla elemanlar› sistematik olarak yerlefltirildi. Bu nedenle de sadece toplumsal muhalefete dönük de¤il, ayn› zamanda egemenler içi çat›flmalar›n tümünde medya en baflta gelen sald›r› ve maniplasyon araçlar›ndan birisi haline geldi. 1990’larda kontrgerillan›n faaliyet ve müdahale alan›na mafya iliflkileri çok daha yo¤un biçimlerde girmeye bafllad›. Gerek Eymür, gerek Mehmet A¤ar, gerekse de Çatl› ve ekibinin bu alana müdahaleleri önceki süreçlerdeki kadar k›smi veya ar›zi de¤ildi. Özellikle 1990’larda Sovyetler’in da¤›lmas›, Irak savafl›, Afganistan’daki uyuflturucu trafi¤inin kayda de¤er bir k›sm›n›n ülkemize kaymas› 1990’larda mafya iliflkilerinde ve ortada dönen para miktar›nda muazzam bir patlamaya yol açt›. Kürtlerle savaflta elde edilen, ad› konmayan ama fiilen iflletilen, “dokunulmazl›k” z›rh› da bu muazzam mebla¤lar›n çevresinde faaliyet örgütlemek için ola¤anüstü uygun koflullar yaratt›. Ayr›ca bafl›bofl kald›¤› takdirde mafya iliflkilerinin “bölücü-y›k›c›” ak›mlara da destek olabilece¤i düflünülüyordu. Nitekim 1990’lardaki uyuflturucu kaçakç›s› Kürt ifl adamlar›n›n varl›¤› ve imha edilmeleri de bu gerçe¤in ifadeleriydi. Yine bu bak›fl aç›s›n›n gere¤i olarak, 1990’lar›n kumarhaneler kral› ve uluslararas› uyuflturucu kaçakç›s› olarak mafyan›n önde gelen figürlerinden Ömer Lütfi Topal’›, Çatl› ve ekibinin öldürmesi herhangi bir çat›flma/cinayet de¤il, mafya iliflkilerine a¤›rl›k konulmak üzere gerçeklefltirilen bir eylemdi. 1990’lar›n ikinci yar›s›ndan itibaren sistematikleflen bu iliflki a¤› çerçevesinde, mafya iliflkilerini düzenlemek üzere Sami Hofltan’›n mafya içi gerilimleri çözecek hakem mercii haline getirilmesi; Sedat Peker’in ise bu alanda ideolojik motiflerle yükseltilmesi ve bu ikilinin ulusalc›l›¤a dönüflen devletçiotoriter kanat taraf›ndan özel olarak kollanmalar›, yönlendirilmeleri bu sistematik kuflatman›n parçalar›yd›. Polis, ordu, DGM’ler, YÖK, medya ve mafya alanlar›ndaki bu düzenlemeler/geliflmeler sonucunda iktidar ayg›tlar›n›n çeflitlenmesine ba¤l› olarak, 1980’lerin ikinci yar›s›ndan itibaren kontrgerillan›n etkinlik alan› da sistematik biçimde geniflledi. Bu geniflleme ayn› zamanda sömürge tipi faflist rejimin 1980’ler sonras›nda ilkel birikim politikalar›n›n (neoliberal politikalar) uzant›s› olarak bask›c›laflma ve otoriterleflmeye yönelerek, yeniden yap›lanmas›na tekabül etmekteydi.

D›fliflleri Bürokrasisinde Yar›lma 1980’lerin ortalar›ndan itibaren egemenler içinde derinleflen yar›lma D›fliflleri Bakanl›¤› bürokrasisinde de görüldü. D›fliflleri bürokrasisi emperyalizmle ba¤lant›lar ve yeni emperyalist politikalar›n Türkiye’ye tafl›nmas› bak›m›ndan daima son derece kritik bir iflleve sahip olmufltur. 1980’ler ve özellikle de 1990’lar sonras›nda asker-sivil bürokrasi içindeki geleneksel “devletçi-otoriter” güçlerin, özellikle de Kürt sorununa yönelik, ABD’nin bölge politikalar›na karfl› direnmesine ve pazarl›k etme çabalar›na ba¤l› olarak D›fliflleri bürokrasisi de ikiye yar›ld›. Bir yanda ‹lter Türkmen, Özden Sanberk gibi liberal bürokratlar, di¤er yanda ise Coflkun K›rca, Onur Öymen, fiükrü Elekda¤, Gündüz Aktan gibi geleneksel devletçiotoriter e¤ilimli bürokratlar yer ald›. D›flifllerindeki bu yar›lma 1990’l› y›llar boyunca da devam etti.10

96

Kartal Demira¤’›n kendisine düzenledi¤i suikasttan yaralanarak kurtulabildi. Özal’a dönük suikast giriflimiyle “devletçi-otoriter” kanad›n hamlesi yar›m m› kalm›flt›, yoksa gözda¤› vermeyi mi amaçl›yordu, bu nokta halen tart›flmal›d›r. Nihayet 1989 bahar›nda dünyada duvarlar›n y›k›ld›¤›, reel sosyalist rejimlerin çökmeye bafllad›¤› günlerde Özal Cumhurbaflkan› oldu. Özal’›n Cumhurbaflkanl›¤›’na ç›k›fl› ayn› zamanda ANAP iktidar›n›n da çözülme sürecine denk geldi. 1989 Mart’›ndaki yerel seçimlerde SHP’nin tüm büyük flehirleri kazanarak yapt›¤› oy patlamas› ve ard›ndan “1989 ‹flçi Bahar›” olarak an›lan kitlesel iflçi eylemlerinin yükselifli ANAP’›n ard›ndaki kitle deste¤inin çekildi¤ini göstermekteydi. Nitekim Özal sonras›nda ANAP’›n, bir daha ikincil bir politik aktör olman›n ötesine geçememesi, bu partinin 12 Eylül’ün hemen sonras›ndaki özel koflullar›n do¤urdu¤u bir parti oldu¤unu ve o koflullar›n ortadan kalkmas›yla da siyasal ifllevinin tükendi¤ini gösterdi.

Duvarlar Y›k›l›rken Avrupa’da Kontrgerillan›n Tasfiyesi ve Özel Harp Dairesin’de De¤iflim 1989-1990’da sosyalist rejimlerin çöküflü kapitalist dünya egemenleri aras›nda tam bir zafer sarhofllu¤una yol açt›. Bu dönemde ortaya at›lan “Yeni Dünya Düzeni” kavram› ABD’nin mutlak egemenli¤ine dayal› tek kutuplu yeni bir dünya sistemine iflaret etmekteydi. Birinci Irak harekat›, ABD’nin tüm geçmifl müttefiklerine oldu bitti yapt›¤› bir meydan okuma ve emperyalizmin bu yeni kavray›fl›n›n ilk aç›k-fiili ifadesi oldu.11 1990’lar›n ortalar›nda ise ABD’nin dünya üzerinde tek bafl›na egemenlik iddias› (gelip geçici oldu¤u art›k günümüzde tümüyle a盤a ç›kan) “imparatorluk” kavram›yla dillendirilir hale geldi. Bu büyük de¤iflim sürecinin uluslararas› kontrgerilla faaliyetleri aç›s›ndan son derece önemli sonuçlar› oldu. Sosyalist Blo¤un y›k›lmas›yla birlikte, so¤uk savafl dönemindeki “güvenlik tehdidi” ortadan kalkan Avrupa’n›n hemen tüm ülkelerinde “Süper NATO” içinde yer alan So¤uk Savafl ayg›tlar›, kontrgerilla örgütlenmeleri büyük gürültülerle tasfiye edilmeye baflland›. Zira Avrupa egemenleri art›k ihtiyaç duymad›klar› CIA ve MI-6 denetimindeki bu ayg›tlar›n varl›¤›ndan rahats›zd›lar. Yeni döneme daha ba¤›ms›z politikalarla ve bu ayg›tlardan kurtularak girmeye yönelmifllerdi. 1990 sonras›nda ‹talya’dan bafllayarak “Süper NATO” ad› verilen ve merkezi ABD ve ‹ngiltere’de olan bu gizli örgütlenme bünyesindeki illegal kontrgerilla yap›-


KONTRGER‹LLA - 2 lar› Avrupa’n›n çeflitli ülkelerinde büyük gürültülerle ve kapsaml› soruflturmalarla da¤›t›ld›. ‹talya’da Gladio (Roma K›l›c›), Fransa’da Roses des Vents (Rüzgar Gülü), Portekiz’de Aginter Pres (Aginter Yay›nc›l›k), Belçika’da Glaive (Roma K›l›c›), Norveç’te Rocambole (ROC), Hollanda’da ‹stihbarat ve Operasyonlar (‹&O), Danimarka’da Absalon, Almanya’da Anti-komünist Sald›r› Birli¤i, ‹sviçre’de Gizli Müdafaa Birli¤i, Avusturya’da Gezici Spor ve Dostluk Birli¤i, ‹sveç’te ise Sveaborg Silah Kardeflli¤i ad› alt›ndaki gizli paramiliter örgütler, düzenledikleri çeflitli darbe giriflimleri, suikastlar, cinayetler, bombal› katliamlar, yönettikleri uyuflturucu trafikleri ile birlikte a盤a ç›kart›ld› ve çökertildi. NATO bünyesinde sadece Türkiye’de böylesi bir tasfiye gerçekleflmedi. Zira 1990’larda yeni sömürgecilik iliflkileri içinde ba¤›ml›laflma düzlemi daha da derinleflen Türkiye egemenlerinin, ABD-‹ngiliz politikalar›na kökten direnç göstererek/baflkald›rarak baflka bir iliflki düzlemi infla etme gibi bir konumlan›fl› olamayaca¤› için, sömürge tipi faflist rejimin ve onun en temel organlar›ndan birisi olan kontrgerillan›n tasfiyesi gibi bir “lüksleri” de olamazd›. Ancak rejim aç›s›ndan bir makyaj de¤iflimine ihtiyaç duyuldu¤u da aç›kt›.

Türkiye kontrgerillas›, CIA kontrolündeki Çeçen direnifline mali ve askeri destek verdi.

1980 sonlar›nda PKK ile savaflta personel say›s› büyük art›fl göstererek neredeyse aleni faaliyet sürdürür hale gelen ÖHD, 1992’de “Özel Kuvvetler Komutanl›¤›” ad›n› al›rken tümen seviyesine yükseltilerek yeniden yap›land›r›ld›. Üç bölümden oluflan Özel Kuvvetler Komutanl›¤›’n›n yüzbinlerle ifade edilen sivil unsurlar› kapsayan en genifl biriminin ad› “Seferberlik Tetkik Kurulu” oldu. Di¤erleri ise s›zma harekatlar› düzenleyen “Muharebe Arama Kurtarma” ile iki tugaydan oluflan operasyonel vurucu güç, yayg›n ad›yla “Bordo Bereliler”di. K›sacas› 1990 bafllar›ndaki fleffaflaflma söylemleri, art›k zaten gizlenemeyecek duruma gelen ÖHD’nin tasfiyesiyle de¤il, aksine geniflletilip alenilefltirilmesiyle son buldu. Kürtlerle savafl politikalar›nda durumu s›çratan illegal suikast gibi eylemler, provokasyonlar ise a¤›rl›kla 1986’da kurulan ama 1990’larda ola¤anüstü hareketlenen J‹TEM üzerinden organize edildi. 1990’l› y›llarda polis bünyesinde kurulan Özel Tim de Kürtlerle savafl içinde kontrgerilla faaliyetlerinin bir parças›n› oluflturdu. Böylece Kürtlerle savafl politikalar›nda farkl› egemen güçlerin farkl› güvenlik ayg›tlar› ve farkl› kontrgerilla birimleri olufltu. Bu farkl› birimler zamanla egemenler aras›ndaki iktidar çat›flmalar›n›n da en aktif unsurlar› haline geldi.

1990’larda Sovyetler Birli¤i’nin da¤›lmas›n›n ard›ndan Rusya’ya ba¤l› Türk veya Müslüman halklar›n yaflad›klar› cumhuriyetlerin ABD nüfuz alan›na geçirilmesi için bafllat›lan sözde “ba¤›ms›zl›k” mücadeleleri, yenilenen Türk kontrgerillas›n›n beslendi¤i di¤er ana kaynaklardan birisini oluflturdu. Örne¤in CIA kontrolündeki Çeçen direnifline mali, askeri malzeme, askeri e¤itim ve milis deste¤i verildi ve Çeçen direnifline verilen milis deste¤inin Türkiye aya¤› a¤›rl›kla BBP/Alperen Ocaklar› kanal› üzerinden yürütüldü. Sonraki süreçte, Karadeniz (a¤›rl›kla da Trabzon) civar›ndaki mafya faaliyetlerinin de bu kanal arac›l›¤›yla kontrol edildi¤i, bu yöredeki kontrgerillan›n ana “sivil” omurgas›n›n bu kanal etraf›nda örgütlendi¤i, örne¤in 2000’li y›llarda Trabzon’da (Papaz Santoro ve Hrant Dink dahil) ifllenen cinayetlerin a¤›rl›kla bu kanal üzerinden organize edildi¤i art›k günümüzde iyice belirginleflmifltir.

Bunun yan›s›ra Türkiye’deki kontrgerilla örgütlenmesi, 1990’lar sonras›nda (a¤›rl›kla Rusya’ya karfl› yo¤unlafl-

t›r›lan) CIA ve MI-6 merkezli yurtd›fl› operasyonlar›nda e¤itilen/kullan›lan unsurlarla takviye edilmeye baflland›. 1980 sonlar›ndan itibaren Afganistan’da CIA’n›n organize etti¤i ‹slami direnifl içinde Rusya’ya karfl› savaflmak üzere Türkiye’den gönderilen bir k›s›m ‹slamc›, 1990’l› y›llarda PKK’ye karfl› savaflt›r›lan Hizbullah’›n oluflumunda yer ald› ve bini aflk›n cinayet ve katliam düzenledi.

1990’lar›n bafllar›ndan itibaren Azerbaycan da, Türk kontrgerillas›n›n da¤›lan Sovyetler Birli¤i’ne ba¤l› cumhuriyetlerde etkili olmak ve ya¤madan pay kapmak için at koflturdu¤u ana alanlardan birisini oluflturdu. Azerbaycan’›n, Rusya’n›n nüfuz alan›n›n d›fl›na ç›kart›lmas› için Ebulfeyz Elçibey liderli¤indeki Amerikanc› Azerbaycan Halk Cephesi’nin iktidara tafl›nmas› do¤rultusunda -darbe giriflimi dahil- çeflitli operasyonlar Türk kontrgerillas› taraf›ndan yönetildi. Abdullah Çatl›, Ay-

97


KONTRGER‹LLA - 2 vaz Gökdemir ve M‹T’çi “ö¤retim üyesi” Ferman Demirkol’un Azerbaycan’da ordu ve milis e¤itmekten, 1995’te Cumhurbaflkan› Haydar Aliyev’e karfl› darbe organize etmeye dek varan giriflimleri söz konusu kontrgerilla faaliyetlerinin sadece bir yüzünü oluflturdu. Orta Asya’daki Türki cumhuriyetlerde CIA ba¤lant›l› Türk kontrgerillas›n›n ana ayaklar›nda ise Fethullahç›l›k üzerinden ‹slami misyonerlik faaliyetlerinin organize edilmesi yer ald›. A¤›rl›kla e¤itim alan›nda yo¤unlaflan bu faaliyetler, öncelikle ülke elitlerinin Amerikanc› yönelim içinde yer almalar›na zemin haz›rlamakla meflgul olmaktayd›.12

Cumhurbaflkanl›¤›’n›n avantajlar›n› kullanmaya yönelen Özal, askeri ve sivil bürokrasinin fliddetli bir direnifliyle karfl›laflt›. Körfez Savafl› yaklafl›rken Özal’›n savafla dahil olup K.Irak’› ele geçirme ve Kürtleri Türkiye bünyesinde bir federasyon içinde toplama fikrine karfl› ç›kan devletçi-otoriter kanad›n tepkisi 1990’da Genelkurmay Baflkan› Necip Torumtay’›n sürpriz istifas›yla sonuçland›. Genelkurmay, Necip Torumtay’›n istifa

Özal’›n Cumhurbaflkanl›¤›: Egemenler-içi Çat›flma Kürt Sorunu Etraf›nda Derinleflirken, Laiklik-fieriatç›l›k Geriliminin ‹lk Tohumlar› At›l›yor 1989-1993 aras›nda Özal’›n Cumhurbaflkanl›¤› y›llar›, Türkiye’yi derinden etkileyen dünyadaki büyük de¤iflim döneminin bafllang›c›na denk geldi. Türkiye egemenleri aras›ndaki çat›flma da bu dönemin tetikledi¤i dinamikler nedeniyle doruk noktalar›ndan birisine ulaflt›. Özal, daha Körfez Savafl› öncesinde Musul ve Kerkük’ü ele geçirerek Kürtlerin hamili¤ine soyunma fikrini zaten benimsemiflti. Körfez Savafl›’na dahil olmay› ve Kuzey Irak’›n iflgal edilmesini savunurken, Kürtlerin hamili¤inin yürütülebilmesi için öncelikle Barzani ve Talabani ile iflbirli¤ini hedeflemekteydi. PKK’nin sistem içine çekilmesi aç›s›ndan da A.Öcalan’la diyalog kurma çabas› gütmekteydi. Bu do¤rultuda bir yandan kamuoyu oluflturmaya çal›fl›rken, di¤er yandan Kürt sorununda büyük bir aç›l›m tasarlamaktayd›. Özal, PKK’yi da¤dan indirme, siyasal kulvara sokma, af, bar›fl ve kimi kültürel haklar›n tan›nmas› etraf›nda biçimlenen bu aç›l›m do¤rultusunda hareket etmekteydi. Bu arada 1990 y›l›nda ucu yine bugünlere uzanan yeni bir çat›flma eksenine tan›k olunuyordu: Laiklik-fleriatç›l›k gerilimi. 1990 y›l›nda birkaç ayl›k aralarla Prof. Muammer Aksoy, gazeteci Çetin Emeç, yazar Turan Dursun ve Doç. Bahriye Üçok öldürüldü. Kamuoyunda ilk kez fleriat tehlikesi dile getirilmeye baflland›. ‹ran ‹stihbarat›n›n üzerine at›lan bu cinayetler, ABD’nin Ortado¤u’da ‹slam’› bafl düflman ilan etmesinin zemin haz›rl›klar› olarak CIA-MOSSAD ba¤lant›l› kontrgerilla eylemleri olarak hala ayd›nlat›lmay› bekliyor. Cumhurbaflkan› Özal’›n devlet içinde konsensüse de¤il, oldubittilere dayal› tarz›yla Ortado¤u eksenli geliflmelere ve Kürt sorununa yaklafl›m› egemenler aras›nda büyük bir k›r›lmaya yol açt›. ANAP siyaseten gerilerken

98

Körfez Savafl›’n›n hemen ard›ndan Irak’taki otorite bofllu¤unu da de¤erlendiren Kürt hareketi önemli bir s›çrama gerçeklefltirdi. Ayn› dönem kontrgerilla taraf›ndan hareketin kitlesel geliflimini bast›rmak amac›yla Kürt ayd›nlara, DEP’li siyasilere yönelik suikastler düzenlendi.

hamlesiyle ordunun kesin tavr›n› d›fla vurdu ve Özal’›n savafla girme plan›n› engelledi. Bu geliflmelerin ard›ndan 1990 yaz›nda Türkiye’nin askeri deste¤i olmadan harekete geçen ABD ordusu, Irak ordusunu cephede h›zla yendi. Buna ra¤men, Saddam’›n yerine getirilecek bir siyasi alternatif bulunamad›¤› için geri çekilirken Amerikan birlikleri K.Irak’› fiilen iflgal etti. 2003’teki 2.Irak Savafl›na kadar sürecek olan iflgal, KDP ve KYB etraf›nda Kürtlere fiili bir devlet kurma olana¤› sa¤larken, K.Irak’ta oluflan otorite bofllu¤u da Kürt sorunu aç›s›ndan PKK’nin yararland›¤› ve ana üssünü konumland›rd›¤› yeni bir durum yaratt›. Bu geliflmeler ›fl›¤›nda, Türkiye’de iç siyaset de devletçi-otoriter kanad›n a¤›rl›¤›n›n hissedildi¤i yeni bir sürece do¤ru evirilmekteydi. ANAP h›zla düflüfle geçerken Özal’›n önü kesilirken, politik inisiyatif devletçiotoriter kanad›n eline geçmekteydi. Ayn› günlerde 1.M‹T Raporu’nun kamuoyuna s›zd›r›lmas›n›n ard›ndan M‹T’ten tasfiye edilen Hiram Abas, 26 Eylül 1990’da


KONTRGER‹LLA - 2 ‹stanbul’da Devrimci Sol taraf›ndan öldürüldü.13 Bu geliflmelere paralel olarak devletçi-otoriter kanat, parlamenter siyasette ve askeri-sivil bürokrasi içinde 1990’lar boyunca sürecek etkili bir pozisyon yakalad›. Bu atmosferde gerçekleflen 1991 Eylül’ündeki genel seçimlerde art›k iyice y›pranm›fl olan ANAP’›n yerine, ana muhalefette olmas›na ra¤men belediyelerdeki baflar›s›zl›¤› nedeniyle y›pranan SHP’yi gö¤üs fark›yla ge-

çen (1988’de referandumla siyasi yasa¤› kald›r›lan) Demirel’in DYP’si iktidara geldi. Ancak ço¤unluk elde edemeyen DYP, SHP ile koalisyon kurdu. So¤uk savafl›n son buldu¤u bu dönemde, Demirel’in politikalar› bir yandan demokrasi ve refah vaadine dayan›yor, di¤er yandan ise Özal karfl›s›nda “devletçi-otoriter” kanad›n hamili¤ini yapmak üzerinden flekilleniyordu. Kürt hareketi ise Irak’taki otorite bofllu¤undan yararlanarak k›rlardaki etkinli¤ini s›çratm›flt›. Kürt kentlerini tümüyle etkisi alt›na almaya bafllad›¤› bu dönemde, hareketin kitlesel geliflimini bast›rmak üzere 7 Temmuz 1991’de DEP’li Vedat Ayd›n öldürüldü ve cenazesinde Diyarbak›r’da toplanan onbinlerce kiflinin üzerine atefl aç›ld›, 10 kifli ölü ve yüzlercesi yaraland›. 1992 Newroz’unda Kürt illerindeki kutlamalara atefl aç›ld›, 82 kifli öldü, yüzlerce kifli yaraland›. Ayn› do¤rultuda 20 Eylül 1992’de Kürt yazar Musa Anter, Yeflil ve itirafç› ekibi taraf›ndan öldürüldü. Kas›m 1992’de Ankara’da DEP binas› bombaland› 4 kifli öldü, onlarcas› yaraland›.

Kas›m 1992’de M‹T’in sivillefltirilmesi do¤rultusunda Demirel’in önerisi ve Özal’›n mutabakat›yla Sönmez Köksal M‹T müsteflarl›¤›na getirildi. M‹T’in bafl›na ilk kez bir sivil atanm›flt›. Sönmez Köksal, Demirel’e yak›n bir kifliydi ve Demirel nezdindeki kredisi yüksekti. Böylece M‹T’i sivillefltirme operasyonu sa¤lanmakla birlikte, kurum devletçi-otoriter kanad›n denetimi d›fl›na ç›kmam›fl oldu.

1993: Devletçi-Otoriter Kanat Ata¤a Kalk›yor 1993 y›l›yla birlikte, karfl› taraf› zay›flatarak elini güçlendiren devletçi-otoriter kanad›n ülkenin sonraki 10 y›ll›k tarihini sarsacak büyük ataklar› bafllad›. 17 fiubat 1993’te Jandarma Genel Komutan› Eflref Bitlis, uça¤›n›n flüpheli biçimde düflmesi sonucu öldü.14 J‹TEM’in ba¤l› bulundu¤u Eflref Bitlis’in öl(dürül)mesi kontrgerilla içindeki dengeler aç›s›ndan çok önemli bir geliflmeydi. 17 Mart 1993’te itirafç›lardan kurulu T‹T’i (Türk ‹ntikam Tugay›) yöneten J‹TEM kurucusu Albay Cem Ersever, Eflref Bitlis’in ölümü üzerine 30 arkadafl›yla birlikte ordudan ayr›ld›. Ersever, kimi faili meçhul cinayetlere iliflkin önemli bilgiler verirken, ad› yüzlerce cinayete kar›flan ve Susurluk sürecinin önemli isimlerinden olan “Yeflil” kod adl› Mahmut Y›ld›r›m’› kamuoyuna ilk kez aç›klayan kifli olmufltu. Bu geliflmeler J‹TEM’de ve devletçi-otoriter kanat içinde bir tasfiyeye iflaret ediyordu.

99


KONTRGER‹LLA - 2 16 May›s 1993’te Turgut Özal öldü.15 Özal’›n ölümü rejim dengeleri aç›s›ndan sonraki on y›la damgas›n› vuran geliflmelerin önünü açt›. Nas›l ki 1983-1993 aras› Özal’›n bafl›n› çekti¤i Amerikanc›-liberal politikalar›n önünü açarak gerici-sömürücü kanad›n ataklar›na karfl›n devletçi-otoriter kanad›n savunmalar›yla geçtiyse, 19932002 aras› da yeniden kritik noktalar› ele geçiren devletçi-otoriter kanad›n ataklar› ve hegemonik üstünlü¤üyle geçecek, buna karfl›n uzun bir kriz dönemine giren gerici-sömürücü kanat kendini yeniden organize etmeye giriflecekti. Özal’›n ölümü sonras›nda Demirel’in Cumhurbaflkan› olmas› ve ABD politikalar›yla uzlaflmak için Cindoruk’un karfl›s›nda DYP’nin bafl›na Tansu Çiller’i desteklemesiyle birlikte geleneksel parti iliflkilerinin tasfiyesi h›zland›. Böylece rejimin yap›sal krizine bir de temsil krizi eklenerek sorun alan› derinleflmifl oldu. Bu dönemde de, neoliberal politikalar›n yaratt›¤› yoksullu¤un yol açt›¤› sosyal karmafla giderilemedi. Bu sosyal karmafla rejimin tüm geleneksel partilerini eritirken, kirli savafl da siyasal inisiyatifin giderek daha fazla ordu ve polis gücüne devredilmesine neden oldu ve parlamenter zeminin çözülmesini h›zland›ran bir rol oynad›. Böylece bu yeni dönemde 1990’lara damga vuracak iki önemli süreç karfl›l›kl› etkileflim içerisinde geliflmeye bafllad›: 1) Kürt sorununda kirli savafl›n Kürt Hareketinin topyekun imhas›n› hedefler bir tarzla fliddetlendirilmesi, 2) Neoliberal yoksullaflt›rma politikalar›n›n yo¤unlaflmas› sonucunda, devletçi-otoriter kanad›n yeniden hakimiyetine giren siyasal arenan›n istikrars›zlaflarak, 1990’l› y›llardaki tüm geleneksel siyasal ak›m ve partilerin erimesine yol açmas›. Sol muhalefetin liberalizmin etki alan› içine girdi¤i16 bu süreçte, rejimin temsil krizini derinlefltiren bu iki büyük olgu, siyasal ‹slam’›n genifl kitlelerin özlem ve tepkileri aç›s›ndan makul bir seçenek olarak görülmeye bafllamas›na yol açt›.17 1993 May›s’›nda Özal’›n yerine Cumhurbaflkan› olan Demirel’in parti baflkanl›¤›n› ve DYP-SHP Hükümetinde Baflbakanl›¤› Çiller’e devretmesi DYP’yi yeni bir mecraya sürükledi. Demirel’in Cindoruk yerine Çiller’i tercih etmesinin ana nedeni, Çiller’i öne ç›karan ABD ve sermaye çevreleri ile iliflkilerde bir denge sa¤lamakt›. Ancak bu tercih geleneksel AP/DYP çizgisinin oturmufl iç dengelerinin ortadan kalkmas›n› beraberinde getirdi. Siyasi birikimden yoksun olan ve kayda de¤er bir kadrosal yap›y› arkas›na almayan Çiller, pragmatik kiflili¤iyle h›zla Demirel’in güdümünden ç›kt›. Çiller, neoliberal politikalara yol verirken, egemenler aras› dengelerde pragmatik bir tutum tak›narak devletçi-otoriter

100

yönelime ayak uydurdu. Kiflisel olarak da vurgunlardan nasiplenmeyi tarz haline getirdi. Torumtay’›n istifas›ndan sonra Genelkurmay Baflkan› olan Orgeneral Do¤an Gürefl ise, Çiller’in sözünden ç›kmayarak kamuoyunda “tak-flak Pafla” lakab›yla an›l›r olmufltu. Böylece savafl ganimetinden yararlanan Çiller’in ve bu dönemde Emniyet Genel Müdürü olarak atanan Mehmet A¤ar’›n önü tümüyle aç›ld›. Özal’›n kurdu¤u tüm “sivil” güvenlik mekanizmalar› devletçi-otoriter kanad›n özel olarak da Çiller-A¤ar ekibinin eline geçerek manevra alanlar›n› iyice artt›rd›. Bu dönemde PKK ile savafla a¤›rl›k verilmesi etraf›nda asl›nda devletin tüm kanatlar›n› kapsayan bir yönelim benimsenmiflti. Emniyet Genel Müdürlü¤ü’ne Mehmet A¤ar getirilirken, flafl›rt›c› bir biçimde hasm› Mehmet Eymür’ün de M‹T’e geri dönmesi sa¤land›. Buna karfl›n Eymür’ün bir di¤er rakibi olan Nuri Gündefl de Baflbakan ‹stihbarat Baflmüflavirli¤i’ne getirildi. A¤ar yan›na müflavir ve Özel Harekat Timlerinin e¤iticisi olarak emekli Albay Korkut Eken’i ald›. Bu dönemde polisin rejimin güvenlik ayg›tlar› içindeki pozisyonu ön plana ç›kt›. PKK ile mücadelede de (Emniyet içinde) oluflturulan ve say›s› 8 bini bulan Özel Harekatç›lar arac›l›¤›yla polis inisiyatifi ele geçirdi. Bu süreç kontrgerilla faaliyetlerinde çok h›zl› bir t›rmanmay› beraberinde getirdi. 1992’den itibaren yo¤unlaflan 1993’ler boyunca a¤›rl›kla Devrimci Sol’a yöne-

Siyasi birikimden yoksun olan ve kayda de¤er bir kadrosal yap›y› arkas›na almayan Çiller, giderek Demirl’in güdümünden ç›karak, pragmatik tutumuyla egemenler aras› dengelerde devletçi-otoriter yönelime ayak uydurdu.


KONTRGER‹LLA - 2 len yarg›s›z infazlar, medyada sansasyonel biçimlerde yans›t›larak yeni dönemin kritik halkas› olan “terörle mücadele” konseptine toplumsal meflruiyet sa¤layacak tarzda organize edildi. Bu hamle, toplumsal muhalefet saflar›nda yaflanan krizi derinlefltirerek sa¤a savrulmay› körükleyen bir etki yarat›rken, Mehmet A¤ar-Korkut Eken ekibinin de inisiyatifini gelifltiren bir rol oynad›. Sonraki y›llarda Susurluk sürecinde a盤a ç›kt›¤› üzere, bu dönemdeki yarg›s›z infazlar›n tümünde Emniyet’e ba¤l› olarak oluflturulan Özel Harekatç›lar› yöneten Korkut Eken, ‹brahim fiahin, Kaflif Kozino¤lu, Ayhan Akça, Ayhan Çark›n, O¤uz Yorulmaz, Ercan Ersoy, Ziya Band›rmal›o¤lu ekibi yer almaktayd›. Özel Harekat polislerinin çok büyük bir ço¤unlu¤u bu ekibin referanslar›yla ifle al›nmaktayd›. Abdullah Çatl›’n›n yönlendiricili¤inde davranan bu ekip, Yeflil kod adl› Mahmut Y›ld›r›m’la da iliflki içindeydi. Asl›nda bafllang›çta Eymür’e ba¤l› olarak çal›flan bu ekibin Abdullah Çatl›Korkut Eken gibi ana elemanlar› 1990’l› y›llarda ç›kar iliflkileri nedeniyle Eymür’ün kontrolünden ç›km›fl, M‹T’çi Yavuz Ataç’›n kontrolünde karfl› tarafa, devletçi-otoriter ekibe dahil olmufllard›. Böylece bu süreçte sonraki dönemleri sarsacak ve Susurluk sürecinde ipli¤i pazara ç›kacak olan ekip kirli savafl›n doru¤a t›rmand›¤› 1990’l› y›llarda bir araya gelmifl ve kontrgerilla faaliyetlerinin yan›s›ra dünyal›klar›n› da yapmaya yönelmiflti. Bu süreçte, kontrgerillan›n birçok unsuru

raydan ç›karak çeteleflti, çok büyük miktarlarda paralar›n kiflisel ikballer için elde edilmesine yönelik her yola baflvuruldu. Ekipleflmelerin ve iç gerilimlerin oluflumunda maddi ç›kar iliflkileri asli unsur haline geldi. 2 Temmuz 1993’de Sivas’ta 34 ayd›n Mad›mak Oteli’nde yak›larak öldürüldü. Katliama yol açan sürecin tafllar› gerici-faflist karma bir ekip taraf›ndan örülmüfl olmakla birlikte a¤›rl›kla BBP militanlar›n›n varl›¤›, o tarihlerde ‹slam’› tehdit olarak öne ç›kartmay› hedef alan bir CIA tezgah›n› akla getirmektedir. Hemen ard›ndan da 5 Temmuz’da Erzincan’a ba¤l› Baflba¤lar köyünde bir katliam gerçeklefltirilerek PKK’nin üzerine at›ld›. Bu katliam kamuoyuna PKK’nin Sivas Katliam›’na misillemesi olarak yans›t›ld›. Tüm Türkiye bir anda barut f›ç›s›na döndü. Ülke fliddetli bir gerilim girdab›n›n içine ittirilmekteydi. Alevi toplumu fleriatç›l›¤a karfl› iyice bilenirken, kimlik siyasetine do¤ru ittirilmekte ve PKK’ye karfl› da yeni yeni güçlü bir tepki birikmekteydi. Zira o günlerde henüz bir iç savafl paranoyas› ve Kürtlere karfl› ›rkç›l›k toplumda yeterince karfl›l›k bulmam›fl ve linç kültürü yeterince oluflmam›flt›. K.Irak’ta oluflan boflluk nedeniyle Türkiye içinde o güne dek en güçlü dönemini yaflayan PKK’ye karfl› Baflba¤lar türü provokasyonlara yönelen devletçi-otoriter kanat, bu ad›mlarla toplumu psikolojik olarak Kürtlere karfl› yürütülen savafla haz›rlama amac› gütmekteydi. ‹flte bu geliflmelerin hemen ard›ndan Ayd›nl›k dergisine itiraflarda bulunmaya bafllayan emekli Albay Cem Ersever 4 Kas›m 1993’de eski adamlar› Yeflil ve birkaç itirafç› taraf›ndan Ankara’da kaç›r›larak öldürüldü. Sevgilisi Neval Boz ve yard›mc›s› itirafç› Mustafa Deniz de beraberinde öldürüldü. Devletçi-otoriter kanat kirli savaflta yeni bir aflaman›n haz›rl›klar›na giriflmiflken (tabii bu arada ç›kar çat›flmalar›na da girdi¤i) eski ekip arkadafllar›n›n oluflturdu¤u olas› sorun alanlar›n› ortadan kald›rmaya yönelmiflti. Bu politikalar›n uzant›s› olarak Çiller PKK’ye yard›m eden Kürt mafyas› ve ifladamlar›n› medya üzerinden aç›kça tehdit etti. Bunun ard›ndan, Kürt mafyas›n›n önemli isimlerinden Behçet Cantürk ve floförü Recep Kuzucu, ifladamlar› Fevzi Aslan ve Salih Aslan, ifladamlar› Savafl Buldan, Adnan Y›ld›r›m ve Hac› Karay Ocak-Haziran 1994 aras›nda ‹stanbul’da kaç›r›larak Sapanca-Adapazar›-Düzce “ölüm üçgeninde” öldürüldüler. Kirli savafl›n sosyal-siyasal bas›nc› artarken, 29 Mart 1994’te yap›lan yerel seçimlerde ‹stanbul ve Ankara’y› RP ald›. Böylece toplumdaki neoliberal politikalara ve kirli savafla karfl› tepkilerin siyasal ‹slam’› güçlendirdi¤inin ilk önemli göstergesi ortaya ç›km›fl oldu. Seçi-

101


KONTRGER‹LLA - 2 min hemen ard›ndan yaflanan ekonomik kriz nedeniyle 5 Nisan 1994 kararlar› al›nd› ve devalüasyona gidildi. Kitlelerdeki tepkiler iyice artt›.

1

A¤ustos 1994’te ‹smail Hakk› Karaday› Genelkurmay Baflkan› oldu. Karaday›’n›n Genelkurmay Baflkanl›¤› ile birlikte devletçi-otoriter kanat güçlü figürünü bulmufl oldu ve süreç h›zland›. 1994 Aral›¤›nda MGK Kürtlere karfl› savafl›n derinlefltirilmesine yönelik kararlar ald›. Ayn› günlerde Özgür Ülke gazetesi bombaland›, 1 kifli öldü, 23 kifli yaraland›. Çat›flmalar ve bask›lar fliddetlenerek t›rmand›. Kürt illerindeki çat›flmalarda ölümler büyük say›lara ulaflt›.

2

12 Mart 1995’te ‹stanbul Gazi Mahallesi’nde bir kahve taran›p, sald›r›y› protesto eden kitlelerin üzerine keskin niflanc›larla atefl aç›ld›. 17 kifli Gazi’de, 6 kifli de Ümraniye’de olmak üzere toplam 23 kifli öldürüldü, 408 kifli yaraland›. Mahkeme sürecinde Gazi Katliam›’n› A¤ar’›n ekibinin gerçeklefltirdi¤i ortaya ç›kt›. Bir süre sonra özel ç›karlar› nedeniyle daha da bafl›na buyruklaflan Çiller, Mehmet A¤ar’›n inisiyatifinde kendi özel ekibini yaratmaya yöneldi. Da¤›lan Sovyetler Birli¤i ve Irak savafl› sonras›nda oluflan talan atmosferinden h›zla nemalanmaya ve kirli savafl ortam›ndan yararlanmaya çal›flan devletçi-otoriter kanat içinde yer alan bir tak›m öbekler Çiller-A¤ar ikilisinin etraf›nda toplan›rken, giderek güçlü ç›kar çetelerine dönüflmeye bafllad›lar. Çiller’in yaratt›¤› yolsuzluklar ise art›k Yüce Divan’a tafl›nacak düzeye ulaflm›flt›. Öte yandan, Türkiye yabanc› istihbarat servislerinin cirit att›¤› bir ülke haline gelmiflti. 25 Kas›m 1995’te MOSSAD’›n Türkiye’ye soktu¤u 17 milyar dolar›n 10 milyar dolar›yla tefecilik yapan Nesim Malki öldürüldü. Nesim Malki, büyük patronlar›n önemli bir k›sm›na borç vermekteydi. Elbette bu borçland›rma iliflkisinin baflka hangi tür iliflki ve ç›karlara yol açt›¤› ancak tahmin edilebilir. fiubat 1996’da ise Azerbaycan’da Ebulfeyz Elçibey’i bafla getirmek isteyen bir darbe giriflimi bast›r›ld›. T.C. vatandafl› “ö¤retim üyesi” Ferman Demirkol kaçak duruma düfltü ve yakalanarak ceza almaktan zor kurtuldu. Darbe plan›n› Haydar Aliyev’e, Demirel’in haber verdi¤i sonradan anlafl›ld›. Darbenin haz›rlanmas› CIA kanal›yla Çatl› ekibi üzerinden geliflmiflti. Ancak süreç içinde çeflitli pazarl›k ve geliflmelerin sonucunda ABD ile Rusya, Haydar Aliyev üzerinde uzlaflt›. Buna ra¤men Çatl› ve ekibinin darbe niyetinden vazgeçmemesi üzerine darbeci güçleri tasfiye etmek ABD aç›s›ndan da kaç›n›lmazlaflt›. Devletçi-otoriter kanat ile ABD aras›nda sa¤lanan mutabakat gere¤i Azerbaycan’da kon-

102

3 1- Hiram Abbas 2- Sedat Peker 3- Mehmet Eymür

trolden ç›kan darbeci unsurlar elimine edildiler. Bu hamle, Susurluk sürecindeki tasfiyenin temel altyap›s›n› oluflturdu.

REFAHYOL: ‹lk ‹slamc› Hükümet, Susurluk ve 28 fiubat 24 Aral›k 1995 genel seçimlerinde de RP t›rman›fl›n› sürdürerek birinci parti olurken, rejimin temsil krizi en yüksek doruklar›ndan birine ulaflt›. Devletçi-otoriter kanad›n ve kamuoyunun bas›nc›yla di¤er partiler RP ile ittifak yapmak istememekte, hükümetin kurulmas› da zorlaflmaktayd›. Hükümet kurma turlar› Mart 1996’da Mesut Y›lmaz’›n Baflbakanl›¤›nda ANAP-DYP koalisyonu olan ANAYOL Hükümeti’nin kurulmas›na dek sürdü. Ancak bu hükümetin ömrü Çiller’in yolsuzluklar›n›n gündemi t›kamas› nedeniyle çok uzun olmad›. Tansu Çiller, Yüce Divan’a gitmemek için RP ile koalisyona raz› oldu ve Haziran 1996’da Erbakan Baflbakanl›¤›’nda REFAHYOL Hükümeti kuruldu. Hükümete karfl› sert elefltiriler yöneltilirken, Erbakan’›n A¤ustos ve Ekim 1996’daki ‹ran ve Libya gezileri barda¤› tafl›ran damlalar oldu. ABD sert ç›k›fllar yaparken, içerde de d›fl politikan›n ters yüz edildi¤i elefltirileri yo¤unlaflt› ve hükümetin ipini çekecek haz›rl›klar içerde ve d›flar›da bafllat›ld›.


KONTRGER‹LLA - 2 ne bu kirli iliflkiler kontrgerilla iliflkileri aç›s›ndan kaç›n›lmaz biçimde sistematikleflmekteydi ve do¤as› gere¤i muazzam yayg›nl›kta bir ç›kar iliflkileri yuma¤›na yol açmaktayd›. Bu süreçte söz konusu olan, kontrol d›fl›na ç›kmay› adet haline getiren ve yarardan çok zarar veren çeteleflmifl iliflkiler a¤›n›n egemen kanatlar›n kap›flmalar›yla iç içe geçerek tasfiye edilmesiydi. 1

Nitekim bu sürecin hemen ard›ndan peflpefle Yüksekova Çetesi, Söylemezler Çetesi ve Kocaeli Çetesi ortaya ç›kart›larak operasyonlara giriflildi. Bunlar›n parças› olarak, PKK’nin vurdu¤u iddia edilen Tu¤general Bahtiyar Ayd›n’›n muazzam boyutlardaki uyuflturucu trafi¤i içinde yer alan Yüksekova Çetesi’nin faaliyetlerine zorluk ç›kard›¤› için öldürüldü¤ü; yine PKK’nin üzerine at›lan Albay R›dvan Özden’in de J‹TEM cinayetlerine karfl› ç›kt›¤› için öldürüldü¤ü iddialar› günümüzde güçlü biçimde dile getirilmekte.

2

3

4

1- Korkut Eken 2- Sami Hofltan- ‹brahim fiahin 3- Mehmet A¤ar 4- Abdullah Çatl›

1996 Temmuz’unda Mehmet Eymür taraf›ndan kaleme al›nan 2. M‹T raporu bas›na s›zd›r›ld›. Rapor, Susurluk’ta tasfiye edilen ekibi hedeflemekteydi. Devletin zirvesinde devletçi-otoriter kanad›n kontrgerilla içindeki vurucu gücünü oluflturan bu ekibin tasfiyesi do¤rultusunda ok yaydan ç›km›flt›. Nitekim 2 Kas›m 1996’da Susurluk’ta meydana gelen kazada ölen Çatl›’n›n gerçek kimli¤i 15 dakikada çözüldü ve yan›ndaki DYP milletvekili Sedat Bucak ve Emniyet müdürü Hüseyin Kocada¤ etraf›ndaki bilumum kirli ba¤lar bir anda ortal›¤a saç›ld›. Susurluk sürecinde özellikle kontrgerillan›n mafya iliflkileri ortaya döküldü ve bunlar Çatl› ve tayfas›n›n yoldan ç›km›fll›¤›n›n kan›tlar› olarak kullan›ld›. Bu süreçte mafyan›n en önde gelen figürlerinden birisi olan kumarhaneler kral› ve uluslararas› uyuflturucu kaçakç›s› Ömer Lütfi Topal’›n öldürülmesi, uyuflturucu kaçakç›s› Mehmet Ali Yaprak’›n kaç›r›larak fidye istenmesi, uyuflturucu trafi¤i içinde yer alan M‹T muhbiri Tar›k Ümit’in kaç›r›larak öldürülmesi, Bodrum’da Hikmet Babatafl cinayeti gibi olaylar ön plana ç›kt›. K›br›s’ta First Merchant’s Bank’› kurarak18 uluslararas› doland›r›c›l›k ve kara para aklama ifline de yönelen bu iliflkiler a¤›n›n, basitçe kirli savafl sürecinde bireysel ç›karlar peflinde koflan bir avuç insandan ibaret olmad›¤› ortadayd›. Aksi-

Elbette Susurluk sürecinde bir yandan Kafkaslar’da ve içerde çoktand›r kontrolden ç›km›fl olan Çatl› ekibi baflta olmak üzere çeflitli çeteleflmifl iliflkilerin tasfiyesi gerçeklefltirildi. Di¤er yandan ise baflar›l› hamlelerle Susurluk’un Çiller-A¤ar ikilisiyle ba¤lant›s› kurularak REFAHYOL hükümetinin düflürülmesi ve RP’nin y›prat›larak rejim iliflkilerinin d›fl›na ittirilmesi hedeflenmekteydi. “Kurflun atan da yiyen de flereflidir” diyerek Susurluk’ta ortaya dökülen kontrgerilla pisliklerine sahip ç›kan Çiller’in geliflmeleri örtbas etmek için baflvurdu¤u hamasi vatanseverlik büyük tepki toplad›. Susurluk vakas›n›n ayd›nlat›lmas›na direnen hükümete karfl› halk tepkisi merkez medyan›n da kabartt›¤› ve haftalarca süren “›fl›k söndürme” protestolar›na yol açt›. Art›k REFAHYOL hükümetinin sonu gözükmüfltü. Egemenler bu kitlesel tepkinin yükselmesinde anlaml› bir rol oynayan solu ve demokrat kamuoyunu arka plana ittirerek, tepkileri REFAHYOL hükümetini sonland›racak olan 28 fiubat sürecine ön zemin haline getirmeyi baflard›lar. Önceki ve sonraki süreçlerde ABD yanl›s› gerici-sömürücü kanad›n düzenledi¤i neredeyse tüm operasyonlarda oldu¤u gibi, Susurluk’un deflifre edilerek 28 fiubat’a zemin oluflturulmas›nda da ana aktör yine Mehmet Eymür oldu. 28 fiubat 1997’de literatüre “post-modern darbe” olarak giren ordu muht›ras› gündeme geldi. O dönemde henüz ›l›ml› ‹slam politikas›n› benimsemeyen ve ‹slamc›lar›n tümünü karfl›s›na alan ABD, ülke egemenleriyle ittifak yaparak hükümetteki siyasal ‹slam’dan kurtulmak istedi. Buna ba¤l› olarak, 28 fiubat’ta ordu içinde tam bir mutabakat sa¤lanm›flt›. ‹slamc›l›¤›n geliflmesinin önünü kesmek üzere çok önceden kurularak 28 fiubat projesini ha-

103


KONTRGER‹LLA - 2 z›rlayan Bat› Çal›flma Grubu (BÇG), Mart 1997’de aç›k faaliyete yöneldi ve laiklik karfl›t› hareketler takibe al›nd›. BÇG’nin mimar› Deniz Kuvvetleri Komutan› Güven Erkaya idi. Orgeneral Çevik Bir de medyada en öne ç›kan unsuruydu.19 BÇG’nin siyasi projesi çaresizlik neticesinde Y›lmaz ve Cindoruk üzerinden yürütüldü. May›s sonunda hükümet DYP’den istifalarla düflürüldü ve Demirel’in “keyfi” tutumuyla hükümeti kurma görevi en büyük partilerin baflkanlar› olan Erbakan ya da Çiller’e de¤il, Mesut Y›lmaz’a verildi. Temmuz 1997’de ANASOL-D koalisyonu kuruldu. 28 fiubat atmosferinin ilk s›cakl›¤›n›n ard›ndan gerilim yine yükselmeye devam edecekti. Ordu ile polis aras›nda yükselen bu gerilimler sonraki aylarda ordunun Fethullahç› polis odaklar›n›n üzerine gitmesinin ve genel olarak polisin rolünün ve inisiyatifinin zay›flat›lmas›n›n zeminini oluflturdu. Neoliberal yoksullaflt›rma politikalar› ve Kürt sorununda kirli savafl politikalar› toplumda derin izler b›rakarak sürmekte, tüm geleneksel partileri eritmekte, devletçi-otoriter kanad›n ataklar›ysa istikrars›zl›¤› artt›rmaktan baflka bir sonuca yol açmamaktayd›. Ülke içinde siyasal arenan›n bu denli istikrars›zlaflt›¤› ve siyasal ‹slam’›n güçlenmeye bafllad›¤› koflullarda ABD’nin bas›nc› giderek artmaktayd›. ABD, tarihinin “en güçlü” dönemini yaflad›¤› varsay›m› ile “imparatorluk” politikalar›n› özellikle Ortado¤u’ya yo¤unlaflt›rmakta, öncelikli hedef olan Irak aç›s›ndan da Kürt sorunu kilit meselelerden birisi haline gelmekteydi. Bu durum Türkiye egemenlerini sert tercih farkl›l›klar›na ittirmekteydi.

Egemen Kanatlar›n Yeni Yönelimleri: Ulusalc›l›k ve ‹slam’›n Liberallefltirilmesi 28 fiubat’ta güç birli¤i yapan egemen kanatlar›n her ikisi de, sonraki yeni süreçte önemli de¤iflimler geçirdi. Devletçi-otoriter kanad›n, özellikle de ordu içindeki a¤›rl›kl› bölümü Türk-‹slam sentezini reddeden ideolojik bir de¤iflim içindeydi. Bu ideolojik de¤iflimin kökeninde, 1) ABD’nin “imparatorluk” politikalar›n›n Ortado¤u’daki izdüflümlerine, özellikle de Kürt sorununa yaklafl›m›na ve ba¤›ms›z bir Kürt devleti olas›l›¤›na yönelik tehdit alg›s›, 2) Neoliberal politikalar›n yaratt›¤› yoksullaflma ve siyasal istikrars›zl›k nedeniyle yükselen siyasal ‹slam’a yönelik tehdit alg›s› yatmaktayd›. Bu tehdit alg›lar›, devletçi-otoriter kanatta 1980’lerde devletin ana ideolojik harc› olan Türk-‹slam sentezinden vazgeçilmesini, ‹slam vurgusunun arka plana ittirilmesini ve yay›lmac› bir Türk milliyetçili¤inin benimsenmesini beraberinde getirdi. Devletçi-otoriter kanad›n bünyesindeki bu dönüflümle birlikte, askeri-sivil bürokrasi ve kontrgerilla içindeki ›rkç›-Türkçü çekirdek ön

104

plana ç›kt›. Ancak tehdidin büyüklü¤ü karfl›s›nda, bu kesim ittifak aray›fl›nda yan›na eski 9 Mart kal›nt›lar›n› ald›. 12 Mart’ta ordudan tasfiye edilen ve art›k tümüyle düzen içine çekilmifl olan eski cuntac› Kemalist ak›m›n kal›nt›lar› ve (‹P gibi) sonradan Kemalist olan baz› sol çevreler ›rkç›-Türkçü çekirde¤e vitrin oluflturmaktayd›. Eski 9 Martç›lar ve Kemalist çevreler arac›l›¤›yla ulusalc›l›¤›n sosyal demokrasiye nüfuz etmesi nispeten kolay oldu. Daima gerici-sömürücü kanatta yer alm›fl olan MHP ise, özellikle Türkefl’in ölümü sonras›nda karizmatik lider s›k›nt›s› yaflad›. Bu dönemde, devletçi-otoriter kanad›n ulusalc›l›¤a yönelmesiyle birlikte “milliyetçilik ve vatanseverlik” savunusunda nispeten geri kald› ve oldukça s›k›fl›k dönemler geçirdi. Gerici-sömürücü kanat da de¤iflim ve yeni ittifak aray›fllar› içindeydi. ‹slamc›l›k yükselmekteydi ama Milli Görüfl etraf›nda biçimlenen Türkiye’deki ana ‹slami ak›m, ça¤›n gereklerine uyum sa¤layabilecek özelliklere sahip de¤ildi. Fethullahç›l›k üzerinden yandafl, hatta ajanlaflt›r›lm›fl bir ak›ma sahip olan ABD ve egemenler, ülkemizdeki ana ‹slami ak›m›n liberalize edilmesi için kollar› s›vad›lar. Zaten 28 fiubat yenilgisi ‹slamc›lar içinde büyük bir tart›flmaya neden olmufl ve mevcut çizgi ile ilerlenemeyece¤i art›k yüksek sesle söylenir hale gelmiflti. Böylece ‹slam’›n liberalize edilerek gerici-sömürücü kanada dahil edilmesi ve sürecin liberal-‹slam (›l›ml› ‹slam)


KONTRGER‹LLA - 2 üzerinden ilerlemesinin zemini olgunlaflmaktayd›. A¤ustos 1997’de eski M‹T müsteflar› ve Veli Küçük’ün kalkan› Jandarma Genel Komutan› Teoman Koman ile Kara, Hava ve Deniz Kuvvetleri komutanlar› emekli oldu. Çevik Bir yerini korusa da önü kesildi ve K›vr›ko¤lu’nun önü aç›ld›. 28 fiubat kadrosu a¤›rl›kla emekli olmakla birlikte, devletçi-otoriter kanad›n yeni ideolojik harc› olan ulusalc›l›k komuta kademesinde a¤›r bast› ve sonraki y›llardaki çat›flmalar›n ilk tohumlar› at›lm›fl oldu. Bu süreçte ordu içindeki çat›flma tekrar k›z›flmaya bafllad›. 6 Ekim 1997’de K›br›s’taki TSK tatbikat›nda bir albay öldü, Orgeneral Çevik Bir’in K›vr›ko¤lu’na suikast düzenledi¤i iddias› gündeme geldi. Ancak siyasal süreç ilerlemekte ve ulusalc›l›k ak›m›n›n a¤›rl›¤› giderek daha fazla hissedilmekteydi. 1997 Ekim’indeki MGK toplant›s›nda Milli Güvenlik Siyaseti Belgesi’nin de¤ifltirilmesi karar› al›nd›. ‹rtica ve afl›r› milliyetçilik kavramlar› bölücü terör gibi tehdit unsuru olarak belgede yer ald›. Bu geliflmenin ard›ndan Ocak 1998’de RP kapat›ld›. Ard›ndan FP kuruldu, yasakl› hale gelen Erbakan’›n mutemedi Recai Kutan’›n baflkan olmas›yla parti “yenilikçiler” ve “gelenekçiler” olarak ikiye ayr›ld›. D›fl dünyaya aç›lmay› ve ça¤a ayak uydurmay› savunan “yenilikçiler” arac›l›¤›yla siyasi ‹slam’›n liberalize edilme süreci ilk d›flavurumunu yaflam›fl oldu.20 fienkal Atasagun,

fiubat 1998’de kanatlar aras›nda bir mutabakat adam› olarak M‹T Müsteflarl›¤›’na getirildi. Ordunun a¤›rl›¤› fiubat 1998’de polis Özel Timlerindeki a¤›r silahlar›n orduya devredilmesi ve Özel Harekat Dairesinin zaptu rapt alt›na al›narak budanmas›yla sürdü. 1997 y›l›ndan itibaren Kürt illerinde güvenlik ordunun sorumlulu¤una geçerken, Emniyet Müdürlü¤ü Özel Harekat Daire Baflkanl›¤›’na devletçi-otoriter kanad›n güvendi¤i Behçet Oktay getirildi.21 Ulusalc› ataklar sürmekteydi. Nisan 1998’de yay›nlanan And›ç’la liberallerin medyadaki etki alan›n›n daralt›lmas› hedeflendi. ‹HD’nin yan›s›ra Birand, Çandar, Altan’lar gibi bir dizi liberal gazeteci, PKK yöneticisi iken yakalanan ve itirafç› olan fiemdin Sak›k’›n ifadelerinde ad› geçirilerek sak›ncal›lar listesine konuldu. Yine ayn› dönemde Tayyip Erdo¤an’a hapis cezas› verildi. 1998 A¤ustos’unda Hüseyin K›vr›ko¤lu Genelkurmay Baflkan› oldu ve YAfi’da ulusalc› ak›m›n ana tafllar› dizildi. Karfl› ekipten sadece Çevik Bir yerini 1. Ordu Komutan› olarak korudu ama önü t›kand›. Zira Kara Kuvvetleri Komutanl›¤›’na (Üru¤ ekibinden gelme) Atilla Atefl getirildi. Dünyan›n Asya’dan bafllayan derin bir ekonomik kriz yaflad›¤› bu dönemde siyasal süreç iyice h›zlanmaktayd›. Kitlelerin hoflnutsuzlu¤u giderek art›yordu. Ocak 1999’da “ifladam› Korkmaz Yi¤it skandal›n›n” ard›ndan düflen hükümetin yerini Ecevit Az›nl›k Hükümeti ald›. 15 fiubat 1999’da ise sars›c› bir geliflme yafland›. ABD ve Türkiye’nin Suriye’yi s›k›flt›rmas›yla Suriye’den ayr›lan Abdullah Öcalan ABD operasyonuyla Türkiye’ye teslim edildi. ABD, 2. Irak savafl›na haz›rlan›rken, Kürt sorununda yeni bir sayfa açmak üzere A.Öcalan’› Türkiye’ye teslim etmiflti. Niyet Türkiye’nin Kürt sorunu ile yüzleflmesini sa¤lamak ve Amerikanc› çözümün önünü açmakt›. Öcalan’›n yakalanmas›n›n damga vurdu¤u bu atmosferde gerçekleflen 18 Nisan 1999 seçimlerinde, toplumun siyasal tercihlerinde ortaya ç›kan önemli de¤iflim/savrulma sand›¤a yans›d› ve sand›ktan galip ç›kan Ecevit’in Baflbakanl›¤›nda DSP-MHPANAP koalisyonu kuruldu. AB sürecinde tereddütlü ad›mlar, liberal politikalarda ise büyük dönüflüm hamleleri, idam›n kald›r›lmas› ve Öcalan’›n ömür boyu hapse mahkumiyeti bu hükümetin politikalar› oldu. 2000’leri etkileyecek önemli bir geliflme ise Genelkurmay’›n yay›nlad›¤› yeni AB And›ç’› ile CHP’ye rota ayar› verilmesiydi. Baykal’›n parti baflkanl›¤›ndan ayr›lmas›n›n ard›ndan Altan Öymen önderli¤inde yeniden yap›lanan CHP’nin özellikle Kürt sorununa yaklafl›m› ve nispi sol yönelimleri sert bir

105


KONTRGER‹LLA - 2 elefltiri konusu olmufltu. Nitekim bir süre sonra Baykal kamuoyundan gelen yo¤un elefltiri bombard›man›na ald›rmaks›z›n yeniden CHP’nin bafl›na geçecek ve sonraki Kurultay’da CHP’nin yeni ulusalc› çizgisini aç›klayacakt›.22 Ulusalc›lar›n parlamenter zemine dönük ileriki y›llardaki bir di¤er manevras› da Ümit Özda¤’›n kongrede MHP Baflkanl›¤›’na getirilme çabas› olacak ama baflar›s›zl›kla sonuçlanacakt›. Kontrgerilla içindeki tepiflme de yo¤un biçimde sürmekteydi. May›s 1999’da Telekulak Çetesi ortaya ç›kar›ld›, bu operasyon, Emniyetteki Fethullahç› ekibin Korkut Eken, Nuri Gündefl, Cevdet Saral gibi devletçi-otoriter kanatta yer alan önemli isimlerle ba¤lant›l› bir “hücreyi” tasfiye ifllemiydi. 1999 sonundan itibaren Konya’da Hizbullah operasyonlar› bafllat›ld›. Ocak 2000’de Hizbullah lideri Hüseyin Velio¤lu Beykoz’da ölü ele geçirildi. A.Öcalan’›n yakalanmas› ve PKK’nin süresiz ateflkes ilan etmesi sonras›nda, PKK ile mücadelede binlerce cinayet iflletilen Hizbullah art›k gereksizleflmiflti ve tasfiye edilmekteydi. 2000 fiubat’›nda 5+5 formülünün Anayasa de¤iflimiyle geçmesini engelleyerek Demirel’in yeniden Cumhurbaflkan› olmas›n›n önünü kesen Mesut Y›lmaz’›n önü de K›vr›ko¤lu taraf›ndan kesildi ve Nisan’da sürpriz biçimde Ahmet Necdet Sezer Cumhurbaflkan› oldu. Böylece devletçi-otoriter kanat umulmad›k biçimde etkili yeni bir aktör kazand›. A¤ustos 2000’de Orgeneral Hilmi Özkök Kara Kuvvetleri Komutan› olurken, Aytaç Yalman da Jandarma Genel Komutan› oldu. Hilmi Özkök ulusalc›lar›n egemen oldu¤u komuta kademesindeki yegane çatlakt›. fiubat 2001’de ekonomik kriz patlad›. Kemal Dervifl hükümetin 4. orta¤› olarak Dünya Bankas›’ndan getirildi ve ekonomi kendisine teslim edildi. Art›k yeni bir dönem bafllam›flt›. Ecevit’le ve hükümetle aray› iyi tutan Fethullahç›lar bu süreçte hayli mesafe kat ettiler. Bu geliflmenin sonunda bardak taflmaya bafllam›flt›. Haziran 2001’de Sadettin Tantan tarikatç›l›k suçlamalar›yla ‹çiflleri Bakanl›¤›’ndan istifa ettirildi. ‹stanbul Emniyet Müdürü Halim Abanoz da Fethullahç›l›k suçlamas›yla görevinden al›nd›. Fethullahç›lar, Ecevit Hükümeti ile de uzlaflmakta ve Emniyet içinde mesafe kat etmeye devam etmekteydi. Bu süreçte, 11 Eylül (2001) sald›r›s›n›n ard›ndan yeni Bush yönetimiyle birlikte ABD daha sald›rgan, daha cüretkar politikalara yönelmiflti. Bu do¤rultuda Ortado¤u’yu yeniden dizayn etmeye yönelen ABD, siyasal ‹slam’› topyekun karfl›s›na alan politikalardan vazgeçti. Bunun yerine tüm ‹slam co¤rafyas›nda siyasal ‹slam’›n

106

revize edilerek ›l›ml›-‹slam projesi çerçevesinde liberalizmle ve ABD politikalar›yla uyumlu yandafl bir ‹slamc›l›k ak›m› gelifltirilmesine a¤›rl›k verildi.23 Ecevit, ulusalc›l›kla ça¤dafl ‹slam’›n (Fethullah Gülen cemaati üzerinden) uyumlu birlikteli¤ini savunan bir çizgiye oturmufltu. Ancak Ecevit Genelkurmay’daki ulusalc› ekibin do¤rudan yönlendirmesine uygun olmad›¤› gibi, yeni Irak savafl›na haz›rlanan ABD aç›s›ndan da bu döneme hiç uygun bir politikac› de¤ildi. Bir kez daha ulusalc› ekiple ABD’nin yollar› çak›flm›flt›. EylülEkim 2001 aylar›nda Ecevit’in düflürülmesi ve “H.Özkan-K.Dervifl” senaryosu Genelkurmay taraf›ndan ›s›t›lmaya baflland›. 2002 bahar›ndan itibaren de ABD Irak operasyonu için turlar› s›klaflt›rd›. Ecevit’in düflürülmesi için bas›nç artt›. Bu ba¤lant›lar içinde Dervifl-ÖzkanCem üçlüsü, Hükümetin düflürülmesine ve iktidara aday yeni bir parti (YTP) kurmaya yöneldi ama proje tutmad›. Bahçeli’nin bast›rmas›yla erken seçim karar› al›nd›. Türkiye’de rejimin temsil krizinin yap›sal kriziyle çak›flt›¤› ve muazzam bir siyasal bofllu¤un olufltu¤u o günlerde, kapat›lan FP içindeki “yenilikçi” kanat Milli Görüfl çizgisinden ayr›larak AKP’yi kurdu. ABD’nin uzun bir süredir ‹slam’›n içinden kendi yan›na devflirebilece¤i, neoliberal politikalara uyum sa¤layabilecek bir çizgi ve bunu yaflama geçirecek ekip/tarikat/cemaat aray›fllar›, ülkemizde ilk olgun meyvesini AKP ile verdi.


KONTRGER‹LLA - 2 ci liberalizm” gerilimi had safhaya t›rmand›. Bu süreçte ABD’nin ›l›ml› ‹slam projesi, Irak iflgali, AB ve K›br›s yönelimleri karfl›s›nda ayak direyen devletçi-otoriter kanad›n bir bölümü içerden/d›flardan gelen nesnel bas›nçla çözülürken bir bölümü de radikalleflme e¤ilimi göstermekteydi.

2002 YAfi atamalar›yla Hilmi Özkök Genel Kurmay Baflkan› oldu. Böylece komuta kademesine hakim olan ulusalc› ekip en tepe noktay› kaybetti ve Genelkurmay’da gerilimli y›llar bafllad›

Türkiye AKP’nin iktidara gelece¤i seçimlere do¤ru yol al›rken, Genelkurmay’da da kritik geliflmeler yaflanmaktayd›. Temmuz 2002’de YAfi yaklafl›rken, K›vr›ko¤lu önce görev süresinin uzat›lmas›n›, e¤er olmazsa da Aytaç Yalman’›n Genelkurmay Baflkan› olmas›n› istedi. Kendi cumhurbaflkanl›¤›n›n önünü kesti¤i için K›vr›ko¤lu’na h›nçl› olan Mesut Y›lmaz’›n bas›nc›yla Hükümet bu istekleri reddetti. 2002 YAfi atamalar›nda Hilmi Özkök Genelkurmay Baflkan› olurken, K›vr›ko¤lu’nun bas›nc›yla Jandarma Genel Komutan› Aytaç Yalman, Kara Kuvvetleri Komutan› oldu. Boflalan Jandarma Komutanl›¤›’na ise Orgeneral fiener Eruygur atand›. Böylece ülke, seçimlerle birlikte önemli bir de¤iflime do¤ru sürüklenirken, komuta kademesine hakim olan ulusalc› ekip en tepe noktay› kaybetti ve Genelkurmay’da da gerilimli y›llar bafllad›.

AKP ‹ktidar›, Egemen Blokta De¤iflim ve Rejimin Dönüflümü 3 Kas›m 2002 seçimlerinde AKP tek bafl›na oy patlamas› yaparak hükümet oldu. DSP, SP, ANAP, DYP gibi geçmiflin merkez partilerinin neredeyse hepsi marjinalleflerek siyasi rollerini yitirdi. CHP ise ulusalc›l›k ak›m›na paralel çizgide yürümeye bafllayarak parlamentoda ana muhalefet partisi rolünü üstlendi. Ülkedeki tüm siyasal arena yeniden oluflurken, her iki kanad›n içinde yaflanan yenilenme ve yeni ittifaklarla birlikte 2000’li y›llara damgas›n› vuracak olan “ulusalc›l›k-din-

AKP iktidar›, ülkemizdeki ana ‹slami ak›m›n 28 fiubat arac›l›¤›yla liberalize edilerek sermayenin küresel yap›lanmas›na uygun flekilde rejimin dönüflmesi için ihtiyaç duyulan siyasi güç olarak egemen arenada yerini ald›. Zira 1980 ve 1990’larda di¤er laik-liberal merkez siyasal güçler rejimin bu do¤rultudaki dönüflümünü gerçeklefltirecek politik kadro, örgüt ve liderlik vas›flar›n› büyük ölçüde kaybetmifllerdi.24 AKP iktidar›, ayn› zamanda ABD’nin Büyük Ortado¤u Projesine (BOP) kimi itirazlar gelifltiren ve BOP’un ilk aya¤› olan Irak operasyonu öncesinde ayak sürçen ulusalc›l›¤›n etki alan› içinde davranan merkez partilerinin ve Genelkurmay’daki ekibin, yani rejimin ifllevsizleflen, tarih d›fl› kalan güçlerinin iktidar ayg›t›ndan tasfiye sürecini bafllatt›. Bu do¤rultuda AKP ihtiyaç duydu¤u güçlü d›fl deste¤i alabilmek için ABD’nin tam kontrolünde bir çizgi izledi. Bu nedenle ülkenin d›fl politikas›n›n ABD politikalar› çerçevesinde aktif askeri güç kullan›m›n› da içeren bir do¤rultuda de¤iflime tabi tutulmas›n› hedefledi. Bu yan›yla AKP iktidar› ve ›l›ml› ‹slam projesi, 1990’lar boyunca istikrars›z geleneksel merkez (liberal) parti ve siyasi ak›mlar›n erime sürecinde, emperyalizmle geçmifl dönem iliflkilerine özlem duyarak ABD politikalar›nda tadilat isteyen askeri-sivil bürokrasinin bir bölümünün tasfiye süreci olarak yafland›. Bu tasfiye süreci ‹slami ak›m›n ayn› zamanda sermaye ve bürokrasiyi kuflatmas› sonucunda yeni bir egemen blo¤un oluflma süreciyle de çak›flt›. Bu de¤iflim sürecinin kontrgerilla aç›s›ndan en önemli yans›mas› ise AKP’nin ihtiyaç duydu¤u silahl›/istihbaratç›/operasyonel gücü, ele geçirdikleri polis teflkilat› arac›l›¤›yla sa¤layan Fethullahç›lar›n son derece etkili bir biçimde bu alana dahil olmas›yd›. Fethullahç› polis istihbarat› bu süreçte son derece güçlü CIA ba¤lant›lar› sayesinde gerçeklefltirdi¤i say›s›z operasyonla ve yürüttü¤ü psikolojik savafl arac›l›¤›yla rejimin dönüflümünde tart›flmas›z en etkili manivelay› oluflturdu. Genelkurmay’daki de¤iflim ve AKP’nin etkili bir oyla parlamentoda büyük bir hakimiyet elde etmesiyle birlikte, devletçi-otoriter kanad›n egemenler üzerindeki hakimiyeti sona erdi. Ancak ulusalc› ekibin bunu hazmetmesi mümkün de¤ildi. Hükümet aya¤›n›n tozuyla kendisini ABD’nin Irak Savafl›n›n içinde buldu. Türki-

107


KONTRGER‹LLA - 2 ye’nin savafla kat›lmas› için Meclis’e gelen 1 Mart (2003) tezkeresi reddedildi. Tezkere konusunda Genelkurmay ikiye bölündü. Kürt illerindeki askeri ekibin ve bölgedeki kontrgerilla cihaz›n›n kontrolünde kritik bir pozisyon tutan Orgeneral Büyükan›t saf de¤ifltirerek Genelkurmay Baflkan› Özkök’le birlikte hükümetin yan›nda tav›r ald›. Yalman, Eruygur ve MGK Genel Sekreteri Tuncer K›l›nç ise onlar›n karfl›s›ndayd›. Büyükan›t’›n saf de¤ifltirmesiyle birlikte Genelkurmay Baflkan› Özkök yaln›zl›ktan kurtuldu¤u gibi, ABD, Hükümet ve tekelci sermayenin deste¤ini de arkas›na alarak ordu içinde a¤›r basmaya bafllad›. Çok uzun y›llardan sonra, ordunun komuta kademesi ilk kez devletçi-otoriter kanad›n hakimiyeti d›fl›na ç›kmaktayd›. 2003 YAfi’› da bu denge tablosunu çok de¤ifltirmedi. Ulusalc›lar›n en etkili figürlerinden olan Tuncer K›l›nç emekli oldu. Hava Kuvvetleri Komutanl›¤›’na Orgeneral ‹brahim F›rt›na, Deniz Kuvvetleri Komutanl›¤›’na Özden Örnek atan›rken ulusalc› ekip görünürde pozisyonlar›n› korudu. Ama ABD ve tekelci sermayenin hükümet yanl›s› tutumlar› komuta kademesinin hemen alt›nda önemli de¤iflimler yaratmaktayd›. Özkök, Kuvvet Komutanlar› aras›nda yine yaln›zd› ama Büyükan›t-Baflbu¤-Koflaner ekibi sayesinde bir alt kademe içinde gücü ele geçirmiflti. Ulusalc› kanat ise egemenlerin uygulad›¤› hükümet yanl›s› abluka nedeniyle içerden çatlam›flt›. Yalman, Ö.Örnek’le birlikte daha temkinli hareket ederken, Eruygur ise ‹.F›rt›na ile birlikte ortak tav›r alarak radikalleflmekteydi. Aral›k 2003’te Genelkurmay Baflkan› Hilmi Özkök di¤er kuvvet komutanlar› taraf›ndan istifaya zorland›. Bu dönemde kuvvet komutanlar› aras›ndaki s›k›yönetim tart›flmas› darbe aray›fllar›na kadar gitti. Sonradan kamuoyuna yans›yan darbe tart›flmalar› bu dönemde gündeme gelmekle birlikte, tekelci sermaye, ABD ve di¤er güç odaklar› içinde yap›lan yoklamalar›n sonucunda klasik ya da postmodern herhangi bir darbe girifliminin tutmayaca¤› anlafl›ld›. Bunun sonucunda Yalman-Örnek ikilisi darbe/müdahale fikrine karfl› ç›karken, ›srarc› olan Eruygur-F›rt›na ikilisi ise baflar›s›zl›¤a boyun e¤di. Bu koflullarda tekelci sermaye ve ABD, ulusalc›-radikallerin inisiyatifine geçen devletçi-otoriter kanad› tümüyle karfl›s›na ald›. Ulusalc›lar›n siyasal ataklar›, egemen s›n›flar içinden ç›kan bir afl›r›l›k giriflimi, ayaklar› yere basmayan (zira tekelci sermaye ve emperyalist odaklar›n destek vermedi¤i) bir iktidar giriflimi olarak tarihe geçti. Böylece ulusalc›l›¤a yönelmifl olan devletçi-otoriter kanat, egemenler ad›na tarih-d›fl› bir konuma düflmüfl oldu. AKP’nin iktidar olmas›n›n ard›ndan yönelinen bafla-

108

Aral›k 2003’te Genelkurmay Baflkan› Özkök kuvvet komutanlar› taraf›ndan istifaya zorland›. Bu dönemde kuvvet komutanlar›n›n darbe aray›fllar›, sonras›nda Ergenekon Operasyonu’nun vesilesi oldu.

r›s›z darbe aray›fllar› bu tarih-d›fl›l›¤›n kan›tlar› olurken, devletçi-otoriter kanad›n kendi içinde de ayr›flmas›na, çözülmesine ve Genelkurmay’dan tasfiye edilmesine zemin haz›rlam›fl oldu. Böylece ülkemizde bürokrasinin tarihsel rolünde yap›sal bir gerileme ortaya ç›kt›. Sermaye içinde bu afl›r›l›¤a oynayan tek büyük aktör Uzanlar oldu. A¤ustos 2003’ten itibaren ordunun muht›ra verece¤ine inanarak muhalefetin dozaj›n› had safhaya ç›kartan Uzanlar’›n yanl›fl ata oynad›¤› mal varl›klar›na el konuldu¤u fiubat 2004’te netleflti. Ordu içindeki nispi pat durumu, 2004 YAfi’›nda Yalman ve Eruygur’un emekli edilip, Kara Kuvvetleri Komutanl›¤›’na Büyükan›t’›n getirilmesiyle sona erdi. Böylece ulusalc›l›k defteri Genelkurmay’da kapand›. Gerici-sömürücü kanad›n muzaffer aktörleri olan AKP ve yeni Genelkurmay ekibi, iktidarlar›n› perçinlemek üzere h›zla köfle bafllar›n› tutmaya yöneldiler. AKP zaten görülmemifl boyutta bir kadrolaflma sürdürmekteydi. Yeni Genelkurmay ekibi de, özellikle Jandarma Komutanl›¤› içinde etkili bir kaz›ma operasyonuna giriflti. Jandarma ‹stihbarat ekibinin önemli aktörlerinin tümü tasfiye edildi. Ergenekon davas›nda tutuklanan General Levent Ersöz bu süreçte bofla ç›kart›lan, emeklili¤i için bekletilenlerin bafl›nda yer ald›. Haziran 2005’te beklenen geliflme M‹T’te de yafland›. Yeni iktidar güçlerine yak›n olan Emre Taner M‹T Müsteflarl›¤›’n› fienkal Atasagun’dan devrald›.


KONTRGER‹LLA - 2 alan›nda oldu. Büyük medya odaklar› birer ikifler ‹slamc› sermayenin eline geçti ve medya alan›ndaki hegemonya ‹slamc›lardan yana oluflmaya bafllayarak, AKP lehine son derece etkili bir güce dönüfltü.

Egemen güç odaklar›ndan tasfiye olan ulusalc›lar, eskisi gibi “yukardan afla¤›” de¤il, bu kez “sivil” siyasete h›z verip, çeflitli derneklerde örgütlenmeyi yo¤unlaflt›rarak “afla¤›dan yukar›” bast›rmaya bafllad›lar. Ancak gerek egemenler nezdinde kaale al›nmak için gerekse de al›flkanl›klar› gere¤i hala devleti yönetiyorlarm›fl gibi yukardan hareket etmeye devam ediyorlard›. Elbette bu sürece kendi “klasik” (kontrgerilla) yöntemleriyle de müdahale ederken, özellikle ordunun alt kademelerini etki alanlar› içinde tutarak Genelkurmay’› AKP karfl›s›nda hareket etmeye zorlamaktayd›lar. Bu süreçte di¤er ekip de bofl durmamakta, benzer yöntemlerle süreci buland›rmaya çal›flmaktayd›. 2005 Newroz’unda en gergin kent olan Mersin’de bir bayra¤›n yak›lmas› üzerine “bayrak krizi” patlat›ld›. Kas›m 2005 fiemdinli’de Umut kitap evini bombalayan kontrgerillac› subaylar halk taraf›ndan yakaland›. Bu dönemde, adeta “medeniyetler çat›flmas›”n› körükleyen, rahip cinayetleri gündeme geldi. Trabzon’da Rahip Santoro öldürüldü. May›s 2006’da Cumhuriyet gazetesi peflpefle birkaç kez bombaland›. Yine May›s 2006’da Dan›fltay bask›n› gündeme geldi. Her iki taraf karfl›l›kl› gerçeklefltirdikleri bu eylemleri birbirinin üzerine att›. A¤ustos 2006 YAfi’›nda Büyükan›t Genelkurmay Baflkanl›¤›na, ‹lker Baflbu¤ Kara Kuvvetleri Komutanl›¤›’na, Ifl›k Koflaner Jandarma Genel Komutanl›¤›’na atand›. Böylelikle Büyükan›t’tan sonra Baflbu¤ ve Ifl›k Koflaner’in Genelkurmay Baflkanl›klar›n›n yolu aç›ld› ve art›k Genelkurmay ulusalc›lardan temizlenmifl oldu. Bu sürecin en önemli de¤iflimlerinden birisi de medya

2007’de Cumhurbaflkanl›¤› seçimi yaklaflt›kça, gerilimin dozaj› artmaya bafllad›. Bu süreçte her iki taraf›n kontrgerilla güçleri durmaks›z›n çal›flt›.25 19 Ocak 2007’de Hrant Dink’in öldürülmesiyle tüm ülke aya¤a kalkt›. Yüzbinlerin “Hepimiz Ermeniyiz” slogan›yla yürümesini, bir bast›rma operasyonu takip etti. Nisan 2007’de Abdullah Gül’ün Cumhurbaflkan› adayl›¤›n› ilan etmesinin ard›ndan, 14 Nisan’daki Tando¤an Mitingi’yle birlikte gericili¤e karfl› çok genifl bir kitle duyarl›l›¤›n› yans›tan ulusalc› mitingler furyas› bafllad›. 18 Nisan’da Malatya’da misyonerler öldürüldü. 25 Nisan’da ise YÖK Baflkan› Erdo¤an Teziç’e suikast giriflimi gerçekleflti. 27 Nisan’da Genelkurmay sitesinde sanal muht›ra yay›nland›. AKP yandafllar›, liberaller bu “hatan›n” üzerine derhal giderken, siyasal inisiyatifi yeniden ele geçirdiler, AKP’ye tepki üzerinden mobilize olan büyük kitle hareketi geri çekildi. 4 May›s 2007’deki Erdo¤an-Büyükan›t görüflmesiyle AKP ile ordu aras›nda “Dolmabahçe Mutabakat›” gerçekleflti. 12 Haziran 2007’de bu mutabakat›n maddelerinden birisi olan Ergenekon Operasyonlar›n›n birinci dalgas› Ümraniye’de ele geçirilen bombalar›n ard›ndan bafllad›. 22 Temmuz genel seçimlerinden AKP iktidar›n› ezici bir üstünlükle perçinleyerek ç›kt›. Hemen ard›ndan da Abdullah Gül Cumhurbaflkan› oldu. 22 Temmuz seçimleri ve ard›ndan Abdullah Gül’ün Cumhurbaflkan› olmas›yla tekelci sermaye ve AKP aras›ndaki mutabakat bozuldu. Ancak ifl iflten geçmiflti. AKP ‹slamc› sermayeyi ola¤anüstü ölçeklerle gelifltirme ve tekelci sermayenin önde gelen unsurlar›n› geriletme aç›s›ndan önemli mesafeler kat etmifl, bu tarihsel dönemeçte politik hamlelerle sermaye güçlerinin bileflimini de¤ifltirmeye yönelmiflti. Genelkurmay’› kaybeden, YÖK’ü kaybetmek üzere olan ulusalc›lar, son büyük ataklar›n› Ocak-fiubat 2008’de AKP’nin üniversitelerde türban› serbest b›rakma giriflimine karfl› “AKP’yi kapatma davas›” aç›lmas›yla gerçeklefltirdiler. AKP bu ata¤› hafif s›yr›kla, uyar› alarak atlatt›. Ancak AKP’nin Ergenekon Operasyonlar›yla bafllatt›¤› ulusalc›l›¤› tasfiye operasyonlar› s›klaflan dalgalarla devam etti. Tüm muhalif kesimler üzerinde de etkili bir psikolojik operasyon haline geldi. AKP iktidar›n›n ve rejimin otoriterleflmesinin simgesine dönüfltü. ‹çinden geçti¤imiz bu dönem sadece rejim aç›s›ndan bir dönüflümü de¤il, ayn› zamanda sermayenin iç bileflen-

109


KONTRGER‹LLA - 2 leri aç›s›ndan da önemli bir dönüflümü içeriyor. Günümüzde muazzam ölçekte bir servetin el de¤ifltirmesi, ›l›ml›-‹slamc› AKP’nin siyasal iradesi etraf›nda ‹slamc› sermaye lehine gerçekleflmekte. Geleneksel tekelci sermayenin bir bölümü (Do¤an, Koç, vb.) afla¤›dan büyük bir h›rsla gelen ‹slami sermaye karfl›s›nda direnç örgütlerken, bir bölümü (Do¤ufl) uzlaflma aray›fl›nda, di¤er bir bölümü ise (bölünen Sabanc›, Karamehmet gibi) küçülüp eski etki alan›n› yitirirken, bir k›s›m ‹slami sermaye güçlenerek sermayenin ana unsurlar› aras›na dahil olmakta. Bu dönüflüm, henüz en olgun sonuçlar›na ulaflmam›fl olsa dahi, flimdiden egemen s›n›flar ittifak›n›n bileflenleri aras›nda da tarihsel bir de¤iflime iflaret etmekte.

Sonuç 1950’lerden bafllay›p 2000’li y›llarda iyice ayyuka ç›kan ve kontrgerilla ekseninde yo¤unlaflan egemenler aras›ndaki çat›flmay› analiz ederken, ilk olarak egemen s›n›flar ad›na yönetim erkini elinde tutan ve/veya sürece son derece kritik müdahalelerle dahil olarak “adeta bir s›n›f gibi hareket eden” askeri-sivil bürokrasinin özel rolü üzerinde durmak gerekir.26 Cumhuriyetin kurucu kadrolar› olarak askeri-sivil bürokrasi, kuruculuk misyonu ve burjuvaziyi kendi eliyle yetifltirmifl olmas› nedeniyle devlet iktidar› üzerinde belirgin bir egemenli¤e sahip oldu. Ola¤anüstü bir yetki, inisiyatif ve özgüvenle kendisini “devletin sahibi” olarak gören bu zümre çok uzun bir süre, 1923’ten 2000’lere dek devlet yönetiminde Türkiye egemen s›n›flar ittifak› ad›na belirleyici ve/veya kritik roller üstlendi. Di¤er yeni sömürge ülkelere k›yasla istisnai uzunlukta bir süre-

ce yay›lan askeri-sivil bürokrasinin bu etkili pozisyonu, güncel ifllevlerinin yan›s›ra, ayn› zamanda merkezi-feodal Osmanl› ‹mparatorlu¤u’ndan devral›nan güçlü bürokrasi gelene¤inin de bir miras›yd›. 1946 sonras›nda Türkiye’nin yeni sömürgeleflmesi süreciyle birlikte, askeri-sivil bürokrasinin devlet iktidar› içerisindeki konumu yeniden tan›mland›. Kemalist dönemde siyasi egemenli¤i tek bafl›na elinde tutan bürokrasi iktidar› büyük mülk sahibi s›n›flar›n do¤rudan temsilcileriyle paylaflmay› kabullendi. Bu dönüflüm, ayn› zamanda bürokrasinin iç yap›s›nda da de¤iflim dinamiklerini harekete geçirdi. DP iktidar› alt›ndaki 1950’ler d›fliflleri, ordu, milli istihbarat (MAH) içinde do¤rudan ABD’ye ba¤›ml› bir yap›lanman›n kurulmaya çal›fl›ld›¤›, CIA ve MI-6 kanallar›ndan ise kontrgerillan›n (ÖHD) inflas›na giriflilerek emperyalizmin elinde geliflen yeni bir askeri-sivil bürokrat çekirde¤in tohumlar›n›n at›ld›¤› y›llar oldu. Bu yeni bürokrat çekirdek, ticaret burjuvazisi, tefeciler, toprak a¤alar› ittifak› ile do¤rudan ve yak›n bir iliflki içine sokuldu. Bu geliflme egemen blo¤un biçimlenifli aç›s›ndan dönüm noktalar›ndan birisini oluflturdu. Bu süreçte emperyalizme ba¤›ml› bir tekelci sanayi sermayesi de do¤up geliflmeye bafllad›. “Tek parti bürokrasisi” gücünü ve a¤›rl›¤›n› eriten geliflmeler karfl›s›nda, geliflmekte olan bu yeni sanayi burjuvazisiyle iliflki içine girdi. Birinci grup, sömürücü s›n›f kimli¤ini ve toplumsal gericili¤i ay›rt edici ideolojik çizgileri haline getirirken, ikinci grup devletçi-seçkinci-otoriter yönetim anlay›fl›na sahipti. Böylece egemen güçler içerisinde “gerici-sömürücü” ve “devletçi-otoriter” olarak tasnif edilebilecek iki kanat olufltu.

Günümüzde Kontrgerilla Ayg›tlar›nda Geliflim ve De¤iflimler Bugün egemenler aras›nda yaflanan siyasal çat›flma, yap›sal bir dönüflüm geçiren sömürge tipi faflist rejimin ve bu rejimin vazgeçilmezi olan kontrgerillan›n yeniden yap›land›r›lma mücadelesidir. Ancak süreç sadece yap›ya egemen olan güçler aç›s›ndan bir de¤iflim olarak görülmemelidir. Bir bak›ma sadece ekipler de¤il oyunun zemini ve kurallar› da de¤iflmektedir. Son dönemde ülkemizde özel güvenlik flirketlerinin oynamaya bafllad›¤› rol, önümüzdeki dönemde bu flirketlerin kontrgerilla faaliyetleri aç›s›ndan önemli ifllevler edinece¤i izlenimi yaratmaktad›r. ABD’de 1980 sonras›nda h›zla geliflen bu e¤ilim, Irak’ta Blackwater flirketine ait paral› askerlerin oynad›¤› rollerle bariz biçimde ortaya saç›ld›. Buna ra¤men güvenli¤in özellefltirilmesi sonras›nda geliflen bu e¤ilim, bir ölçüde ordunun güvenlik alan›ndaki tüm geliflmeleri kendi denetimi alt›nda tutma al›flkanl›¤›yla da ba¤lant›l› olarak, henüz Türkiye’de yeterince palazlanm›fl say›lamaz. Ancak günümüzde ordunun daralt›larak profesyonellefltirilmesi ve iç güvenli¤in a¤›rl›kla polis ve/veya jandarmaya terk edilme hedefi, beraberinde askeri bürokrasinin yeni iktidar blo¤u içindeki gücünün de daralmas›n› beraberinde getirmeye aday olup, güvenli¤in tafleronlaflt›r›lmas› yoluyla özel flirketlere devrini kaç›n›lmazlaflt›racak ve kontrgerillan›n yap›s›n› da de¤iflime zorlayacakt›r. Ayr›ca günümüzde iktidar yap›lanmas›nda do¤rudan kritik rol oynayan finans sektörünün de kontrgerillan›n faaliyet alan›n›n d›fl›nda kalmas› düflünülemez. Yönetiflim mekanizmalar› ve sermaye ile iç içe geçen ulusüstü bürokrat bir elit oluflumunun da kontrgerilla yap›lanmas›yla rab›tas› beklenmelidir. Kontrgerilla içinde de yaflanan tasfiye süreci, bu ayg›t›n sadece yeni güçlerle yeniden yap›land›r›lmas›n› de¤il, ayn› zamanda yeni donan›mlarla pekifltirilmesini de içeren bir süreç olarak görülmelidir.

110


KONTRGER‹LLA - 2 Egemen güçlerin devletçi otoriter kanad›, askeri-sivil bürokrasi içindeki a¤›rl›¤› sayesinde, 27 May›s hareketini geliflen tekelci sanayi burjuvazisinin ihtiyaç duydu¤u yeni vizyon çerçevesinde yönetti ve iktidar› ele ald›.27 Yeni-sömürgecilik iliflkilerinin do¤urdu¤u oligarflik egemen s›n›f ittifak›n› dönemin koflullar›na uygun olarak biçimlendirecek ad›mlar bu dönemde at›ld›. 12 Mart darbesi, askeri bürokrasi içindeki “Kemalist” radikalizmi 9 Mart cuntac›lar› flahs›nda tasfiye ederken, emperyalizme tam anlam›yla ba¤›ml› bir sömürge tipi faflist yap›n›n yerleflmesinin ve bürokratik yap›n›n bu do¤rultuda dönüflümünün önünü açt›. Bu sayede 1970’ler tekelci sermayenin de oligarfli içinde belirleyicili¤i ele ald›¤› y›llar oldu. Bu dönemde, emperyalizme ba¤›ml›l›k iliflkilerinin derinleflmesi ve sömürge tipi faflizmin kurumsallaflmas›na ba¤l› olarak, ülkemiz egemenlerinin içinde rejimi de krize sokan geçmiflten gelen çatlaklar›n ortadan kalkmas›, bürokrasinin etki alan›n›n daralmas› beklenirdi. Ancak 1975 sonras›n›n iç savafl koflullar›n›n ve bu dönemdeki ekonomik krizin “zorunlu sonucu” olarak gündeme gelen 12 Eylül darbesi, askeri bürokrasinin politik inisiyatifini yeniden öne ç›kararak egemen s›n›flar ad›na yönetim erkini sürdürebilmesine olanak sa¤lad›. Fakat art›k devletçi-otoriter kanad›n bafl›n›, ordu içindeki “Türk-‹slam sentezi” etraf›nda kümelenen sa¤ e¤ilimli unsurlar çekmekteydi. Çünkü 12 Mart’taki tasfiye ve 1970’lerdeki iç savafl e¤iliminin yaratt›¤› kutuplaflman›n ard›ndan askeri bürokrasinin komuta kademeleri muazzam bir anti-komünizmi içsellefltirmiflti. 1980’li y›llarda, cuntan›n uzatmal› belirleyicili¤i neoliberalizmin ittirdi¤i yap›sal dönüflüme karfl›, bürokratik bir direnç oluflmas›na uygun bir zemin haz›rlad›. Yeni yeni alevlenen Kürt isyan› da askeri bürokrasinin politik inisiyatifinin geliflmesine uygun ortam yaratt›. O dönemde gerici-sömürücü kanat ile devletçi-otoriter kanat aras›ndaki bu gerilim, Özal-Üru¤ çat›flmas›nda somutlaflmaktayd›. 1990’larda ABD’nin “imparatorluk” rüyas› ve “ulus devletin çözülmesi” gibi neoliberal tezler, bu hayallere endekslenen gerici-sömürücü kanada ideolojik üstünlük sa¤lamas›na ra¤men, giderek fliddetlenen Kürt ayaklanmas›na karfl› savaflta elde edilen ola¤anüstü güçlü inisiyatif sayesinde devletçi-otoriter kanad›n direnifli ve savunma çizgisi geçici olarak baflar› kazand›. Böylece egemenler ad›na devletçi-otoriter kanat, Kürt ayaklanmas› yani yeni bir iç savafl üzerinden siyasal inisiyatifi ele geçirmifl oldu. Bu geliflme ile birlikte devletçiotoriter kanat Türk-‹slam sentezinden vazgeçerek, (›rkç›-Türkçü çekirdek ile 9 Mart kal›nt›lar›n›n ittifak› ola-

Son y›llar›n en etkili kontrgerilla eylemlerine imza atan Yasin Hayal, Erhen Tuncel ve Alparslan Aslan’›n Alperen Ocaklar›’yla iliflkileri h›zla deflifre oldu.

rak biçimlenen) ulusalc› politikalara yönelirken emperyalist politikalar karfl›s›nda da baz› tadilat talepleri (Kürt sorunu, K›br›s, AB) gelifltirdi. 2000’li y›llarda ulusalc› politikalara yönelen kanat tadilat taleplerine ABD’nin Irak politikalar›n› ve ›l›ml› ‹slam projesini de eklemiflti. Bu koflullarda askeri-sivil bürokrasinin bu bölümü, tekelci sermayenin geleneksel güçlerini neoliberal politikalar›n yol açt›¤› istikrars›zl›k ortam›nda büyüyen “siyasal ‹slam tehdidine” karfl› pozisyon almalar› için ikna etmeye çal›flt›. Böylece askeri-sivil bürokrasinin bir bölümü geçmifl y›llardaki iç savafllar›n (komünizm tehdidi, bölünme tehdidi) ard›ndan bu kez de yeni bir tehdit (fleriat tehdidi) üzerinden egemenler ad›na yeniden inisiyatif almak ve rejim içindeki pozisyonunu korumak istedi. Ancak bu kez emperyalistler ve ülke egemenleri, bu sorunlar çerçevesinde rejimin yap›lanmas›nda önemli dönüflümlere yönelmekte ve askeri-sivil bürokrasi içinden geliflen k›smi direnci k›rmaya çal›flmaktayd›lar. Egemenler içinden yeterli destek bulamayarak kendi içinde de çatlayan ulusalc›l›¤›n 2003 sonras›ndaki son siyasal ataklar›, egemen s›n›flar içinden ç›kan bir afl›r›l›k giriflimi, ayaklar› yere basmayan bir iktidar alma giriflimi olarak tarihe geçecektir. ‹flte tam da bu noktada, Ergenekon Operasyonu, askeri-sivil bürokrasi içinde yer alan ve iktidar erkini paylaflan bir k›s›m unsurlar›n afl›r›laflm›fl ve tepkisel yönlerinin ifadesine dönüflen ulusalc›l›¤›n tasfiye operasyonu görüntüsüyle bafllad›. Giderek de devletin neoliberal-›l›ml› ‹slam rejimi do¤rultusunda dönüflümünün önünü açan bir misyon üstlendi. Zira bu güçler zaten Genelkurmay’daki a¤›rl›klar›n› yitirmifl, ordu ve kontrgerilla içindeki etkin po-

111


zisyonlar›n› kaybetmifllerdi. Ergenekon Operasyonu, ordu ve bürokrasi içinde sermayenin küresel ihtiyaçlar›na/dönüflümüne ba¤l› olarak rejimin de¤iflim geçirmesine karfl› direnen ve geçmifl iliflki tarzlar›n›n aray›fl› içinde olan bir k›s›m egemen güçlerin tasfiyesini ibreti alem bir tarzla sa¤larken, yerini yeni güç iliflkilerinin ald›¤› bir manivela ifllevi gördü ve görüyor. Bu süreci ele ald›¤›m›zda: 1. Türkiye’deki bugünkü siyasal süreçlerin aç›klay›c› parametresini egemen blok içindeki birbirine denk iki kuvvetin “iktidar savafllar›” de¤il, neoliberal prensipler çerçevesinde yaflanan çok boyutlu dönüflüme yerlefliklik kazand›r›lmas› (konsolidasyon) çabas› oluflturmaktad›r. 2. Yerlefliklik kazand›rma sürecinin büyük gürültü ç›karmas›n›n temel nedeni, neoliberal yeniden yap›lanman›n salt siyasal toplumu de¤il fakat siyasal rejimi de (mevcut laik ve üniter yap›y› da) dönüfltürüyor olmas›d›r. 3. Bu dönüflümün rejimin asli kadrolar› (geleneksel merkez siyasal güçler) eliyle de¤il de, geçmiflin merkez karfl›t› hatta neredeyse “rejim karfl›t›” olarak adland›r›labilecek ak›mlar› içinden devflirilen siyasal yap›lanmalar (AKP, Gülen Cemaati) eliyle gerçeklefltiriliyor olmas›, “iktidar savafllar›” yan›lsamas›n› besleyen bir etkide bulunmaktad›r. 4. Bu çapta bir dönüflümü, siyasal örgüt ve siyasal kadro özellikleri silikleflmifl, kiflisel ikbali her fleyin önüne geçirmifl geleneksel merkez parti kurmaylar›n›n üstlenebilmesi mümkün olmad›¤› için bu kadrolar›n “tarih d›fl›na” düflmüfl olmalar› anlafl›l›rd›r. 5. Ergenekon davas›n›n varl›k nedenini basitçe iktidar savafllar› olarak formüle etmek yeterli de¤ildir. Ya da bu davan›n varl›k nedenini sadece iktidar blo¤u içinde hamle üstünlü¤ünü eline geçirmifl muhafazakar-liberal (gerici-sömürücü) kanad›n rakip kanad› tasfiyesi olarak aç›klamak da yeterli olmayacakt›r. Daha da ilerisinde, bu dava, iktidar blo¤u içinden zaten tasfiye edilmifl bulunan klikler arac›l›¤›yla, siyasal toplum ve siyasal rejimin konsolidasyonu sürecindeki en kritik halkalardan birini teflkil eden ordunun iktidar blo¤u ile iliflkisinin ve devlet içindeki yerinin tanzimine yönelik bir hamledir. a. Türkiye Cumhuriyeti ordusu kuruluflundan itibaren esasen bir “iç ordu” karakterine sahipken, neoliberal dönüflümünün bir gere¤i olarak 1990’lardan itibaren “d›fl ordu” (profesyonel ordu) niteli¤i kazanmak üzere yeniden yap›land›rma bas›nc›yla karfl›laflm›flt›r. “‹ç ordu” ifllevinin

112

ise yayg›nlaflt›r›lmas› ve güçlendirilmesi yoluna gidilen polis ve jandarma teflkilat› taraf›ndan üstlenilmesi gündeme getirilmifltir. b. Ancak buna karfl›n, 1980’li y›llar›n ortalar›ndan itibaren varl›¤›n› güçlü flekilde hissettiren silahl› Kürt isyan›, devletin silah tekelini elinde bulunduran kuvvetlerin ifllevsel farkl›laflmas›n› öngören bu de¤iflimi güçlü bir flekilde etkilemifl, zora sokmufl, çetrefillefltirerek sürecin bugünlere kadar uzamas›na ve karmafl›k biçimler almas›na yol açm›flt›r. 6. Neoliberal yeniden sömürgelefltirme sürecinin bir gere¤i olarak laik ve üniter yap›da giriflilen restorasyon kaç›n›lmaz olarak Türkiye’nin öne ç›km›fl “kimlik sorunlar›n›” (Kürt, ‹slamc›, Alevi kimlik sorunlar›n›) da çözüme kavuflturmak durumundad›r. Bu çözüm, ezilen kimliklerin toplumsal iliflkiler bak›m›ndan eflitsiz konumlar›n› derinlefltirerek gerçekleflecek bir kimlik serbestisi niteli¤i tafl›d›¤› için “özgürlefltirici” olmaktan uzak, k›s›tl› bir “burjuva çözüm” olarak görülmelidir. Ergenekon Davas›, sözü edilen burjuva çözüme hem “Susurluk” hem de “28 fiubat” ve son olarak da “Kürtlere karfl› kirli savafl” boyutu ile meflruiyet kazand›rmay›, di¤er yandan da ordunun profesyonelleflmifl bir ayg›t olarak “siyasetsizlefltirilmesini” ve böylece emperyalizmin tafleronlu¤una dayal› bölgesel bir uzvu haline getirilmesini hedefleyen bir operasyon niteli¤i tafl›maktad›r. 7. Ergenekon Davas›, (iktidar blo¤unun yeniden oluflumuna ba¤l› olarak rejimin yeniden yap›land›r›lmas›n›n bir parças› de¤il de) daha geri bir aflaman›n uzant›s› olarak iktidar blo¤u içindeki bir yar›lman›n ürünü olsayd›, hakim s›n›flar aras›ndaki çeliflkilerden yararlanma stratejisi ileri sürülerek davada taraf olmak ve bu dava zemininde kontrgerilladan hesap


Kontrgerilladan hesap sormak, ilke gere¤i de¤il, somut koflullar›n gere¤i olarak da ancak ve ancak devrimci bir halk hareketinin gerçeklefltirebilece¤i bir eylemdir. Bu aflamada yap›lmas› gereken davada taraf olmak de¤il, ba¤›ms›z bir pozisyondan kontrgerillan›n geçmifl, bugünkü ve gelece¤e dair icraatlar›n›n teflhir edilmesi olmal›d›r.

sorulmas› talebini ›srarla savunmak anlafl›l›r olabilirdi. Oysa mevcut durumuyla Ergenekon Davas›na taraf olmak, Kürt sorununun “burjuva çözümüne” ve TSK’nin bölgesel tafleron konumuna destek olman›n ötesinde bir anlama sahip olmayacakt›r. 8. Kontrgerilladan hesap sormak, ilke gere¤i de¤il, somut koflullar›n gere¤i olarak da ancak ve ancak devrimci bir halk hareketinin gerçeklefltirebilece¤i bir eylemdir. Bu aflamada yap›lmas› gereken davada taraf olmak de¤il, ba¤›ms›z bir pozisyondan kontrgerillan›n geçmifl, bugünkü ve gelece¤e dair icraatlar›n›n teflhir edilmesi olmal›d›r. Bu da geçmiflten gelen deneyimler ›fl›¤›nda kontrgerillan›n yeni biçimlenifline odaklanarak gerçeklefltirilmelidir. Ergenekon Davas› etraf›nda toplumsal muhalefetin bir bölümünün “sürece müdahale etme iddias›yla yola ç›karak egemen politikalara yedeklenmesi” problemiyle, di¤er bir bölümünün “rejimin yeni egemen güçlerinin tasfiye politikalar›na alet olmayal›m kayg›s›yla geçmiflte -yaflanan iç savafllarda- toplumsal muhalefetin ezilmesi süreçlerinde yarat›lan zulmün görmezden gelinmesi” problemi madalyonun iki yüzü olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r. Elbette buradaki as›l sorun, yap›sal bir derinlikte yaflanan “muhalefet krizi” nedeniyle toplumsal muhalefetin ba¤›ms›z bir aktör olarak devreye girerek süreci sürükleyememesinde yatmaktad›r. Bu denklemdeki kritik olgu toplumsal muhalefetin nesnel krizinin yaratt›¤› yetersizliktir. Bu nedenle de rejim yeniden yap›land›r›l›rken, toplumsal muhalefete uygulanan zulmün aktörleri ve tarihsel olgular çarp›t›lmakta, maniple edilmekte, yeni bir tarih yaz›m› gerçeklefltirilmeye çal›fl›lmaktad›r. Bunlar ›fl›¤›nda, toplumsal muhalefet öncelikle yeni egemen güçlere kan verecek ad›mlardan kaç›nmal›, sonra kendine uygulanan zulmü kendi ba¤›ms›z ini-

siyatifiyle28 ortaya ç›karmaya çal›flmal›d›r. Zira tarihsel gerçeklerin bütün boyutlar›yla ortaya ç›kar›lmas›n›n devrimci bir halk hareketinin eylemiyle mümkün olabilece¤i nesnel bir do¤rudur ve bugün yap›labileceklere nesnel bir s›n›r getirmektedir. 9. Geçti¤imiz 30 y›l boyunca neoliberal esaslar çerçevesinde yaflanan ve son 10 y›lda ise ivme kazanan tasfiye ve yeniden infla süreci, kriz duvar›na toslam›fl durumdad›r. Devlet ve toplumun neoliberal yap›lanmas› ve rejim krizinin burjuva çözümü do¤rultusunda son kulvara girilmiflken, bütün bu dönüflüme zemin teflkil eden uluslararas› kapitalizmin neoliberal formu, derin ve yap›sal bir krizle sars›lmaktad›r. Emperyalist sistemin sinir merkezlerinden neoliberal defterin kapand›¤› yolunda ciddi de¤erlendirmeler gelmektedir. Bu durum bir bak›ma Türkiye’de neoliberal dönüflümde çeyrek as›rl›k bir faz fark›n›n ortaya ç›kt›¤›n› göstermektedir. Bugünden bak›ld›¤›nda hiç kuflku yok ki, 1980’lerdeki Özal dönemi neoliberal dönüflümün “do¤ru zaman›yd›”; fakat ekonomik/siyasal politikalardaki bu dönüflüm dönemi ayn› zamanda siyasal rejimi de dönüfltürmeyi gerektirdi¤i için erken do¤um karakteri kazand›. Özal neoliberal politikalar› oturttu ama bunun gerektirdi¤i egemen blok içindeki de¤iflimi ve rejimin dönüflümünü gerçeklefltiremedi. Karfl›s›ndaki bürokrasi a¤›rl›kl› devletçi-otoriter kanad›n direnci bu de¤iflim bas›nc›n› suland›rd› ve engelledi. AKP ise yaklafl›k 20-25 y›ll›k bir gecikmeyle olgun do¤umu gerçeklefltiren aktör durumundad›r. 2000’li y›llarda, AKP devletçi-otoriter kanad› tasfiye ederken rejim aç›s›ndan da bu sanc›l›, gecikmifl dönüflümü gerçeklefltirmifl oldu. Ama bu de¤iflim/dönüflüm “operasyonu”, neoliberal dönemi sona erdirmesi kaç›n›lmaz olan bir büyük ekonomik krizin arifesinde/içinde gerçekleflti. Bu “e¤retili¤in” beraberinde getirece¤i tarihsel sonuçlar/zaaflar önümüzdeki döneme damga vuracak en önemli olgulardan birisi olmaya adayd›r. Nitekim 29 Mart yerel seçimleri bu k›r›lganl›¤› gözler önüne sermifltir. Bu lik ise bu

saptamalar ›fl›¤›nda, emperyalizmin yeni sömürgecipolitikalar›na ba¤l› olarak, içte “›l›ml› ‹slam” d›flta “Yeni Osmanl›c›l›k” politikalar›yla karakterize olan yeni süreç,

1. Yeni bir sermaye bileflimi ve yeni bir hakim s›n›flar ittifak›n›n oluflma sürecidir, yani oligarflinin yeniden yap›land›r›lma sürecidir; 2. Siyasal rejimin yeniden yap›land›r›lmas› süreci ya da ayn› anlama gelmek üzere sömürge tipi faflizmin yeniden infla sürecidir. Buna ba¤l› olarak, bu süreç;

113


KONTRGER‹LLA - 2 a. ‹slami kural ve yaflam tarz›n›n beraberinde getirdi¤i gereksinimlerin rejimle uyumlulaflt›r›lmas›n›n hedeflenmesiyle birlikte, Cumhuriyetin bafllang›c›ndan bu yana sürdürülen burjuva-laisizminin de¤iflim sürecidir;29 b. Kürt sorununun do¤rudan ABD eksenli yeni sömürgecilik politikalar›na ba¤l› olarak geliflmesi ve neoliberal kimlik politikalar›n›n uygulamaya sokulmas›yla birlikte gündeme getirilen burjuva “çözümün” itkisiyle Cumhuriyetin bafl›ndan beri mevcut olan “üniter devlet” anlay›fl›n›n (ortadan kalkmas› de¤il) dönüflüm sürecidir;30 c. Yönetiflim mekanizmalar›n›n da devreye girmesiyle birlikte, sömürge tipi faflizmin s›n›rlar› içinde varolan temsili demokrasiye/parlamenter demokrasiye özgü kurumlar›n›n iyice ifllevsizleflmesi ve sömürge tipi faflizmin icras›n›n daha da elitistleflmesi ve otoriterleflmesi sürecidir; d. Yaflanan otoriterleflme ve elitleflmenin zorunlu siyasal/toplumsal sonucu olarak, bugüne dek “kamu-yurttafllar” iliflkisi olarak düzenlenen kapitalist toplumun örgütlenme ilkesinin, (neoliberal politikalar›n yaratt›¤› güvencesizlefltirme ve uygulanan kimlik politikalar›na paralel) yerini “kamucemaatler” iliflkisi olarak (ülkemizdeki ‹slami a¤›rl›kl› versiyonuyla) düzenlenmesinin önünün aç›lmas› sürecidir; e. Ordunun rejim içindeki konumlan›fl›n›n ve a¤›rl›¤›n›n afla¤› çekilmesi rejimin demokratiklefltirilmesi de¤il, tam aksine ordunun “iç ordu” ve “d›fl ordu” rolleri ayr›flt›r›l›rken devletin bask› ayg›tlar›n›n ço¤alt›lmas›, güçlendirilmesi ve bask› ayg›tlar›n›n merkezinin de¤iflmesini de içeren bir flekilde yeniden yap›land›r›lmas› sürecidir; f. Ordunun bu yeni misyonu çerçevesinde rejim içindeki rol de¤iflimi/kayb›, geleneksel askeri bürokrasinin bir k›sm›n›n öncülü¤ü etraf›nda toplanan “devletçi-otoriter” kanad›n egemen ittifak›n d›fl›na ç›kar›lmas› ve misyonunun yok edilmesi giriflimidir; g. Oluflan yeni hakim s›n›flar kombinasyonuna ba¤l› olarak ve iktidar ayg›tlar›ndaki de¤iflim ve çeflitlenmeye uygun olarak rejimin ana unsurlar› aras›nda yer alan kontrgerillan›n yeniden yap›land›r›lma sürecidir; h. Geleneksel askeri-sivil bürokrat elitin dönüflüm sürecinde bir bölümünün yönetiflim mekanizmalar› içinde yer alarak sermaye ile tam anlam›yla bütünleflen, ulusüstü ba¤lant›lara sahip yeni bir

114

bürokratik elitin oluflum aflamas›nda, bürokrasi içindeki siyasal a¤›rl›k merkezinin el de¤ifltirme sürecidir. 2000’lerin yaklafl›k ilk on y›l›n› gittikçe fliddetlenen ve rejim krizi do¤rultusunda derinleflen siyasal çalkant›larla tamamlayaca¤› anlafl›lan Türkiye, flimdi bir de çok yönlü ve köklü etkilerine tabi olaca¤› küresel bir ekonomik ve (son yerel seçimlerin ard›ndan iyice netleflti¤i üzere) siyasal krizle karfl› karfl›yad›r. Kuflkusuz bu koflullarda yönetenler, “eskisi gibi yönetme” yeteneklerini büyük ölçüde kaybedeceklerdir. Buna paralel olarak tarihte pek çok kez görüldü¤ü gibi, bir sürecin en ideal formuna ulaflt›¤› an, ayn› zamanda onun deformasyonunun da bafllad›¤› an olmaktad›r. Örne¤in, “Keynesyen politikalar›n ve Refah devletinin” en geliflkin dönemi olan 1960 sonlar›-1970 bafllar› ayn› zamanda onun krizinin ve çözülmesinin de bafllad›¤› dönemdir. Bu benzetmeden yola ç›karak, AKP’nin dümenine geçti¤i “neoliberal politikalar ve rejim modelinin” de, yaflanan küresel krizle birlikte olgunluk aflamas›ndan giderek düflüfl ve de¤iflim aflamas›na geçmesinin kaç›n›lmaz gözüktü¤ünü söyleyebiliriz. Buna karfl› egemenlerin “yönetememe” durumunun, 1980’lerden bu yana çözümsüz bir flekilde varl›¤›n› sürdüren “muhalefet krizi” ortam›nda yaflanacak olmas›, Türkiye’de kriz ve siyaset iliflkisinin bir di¤er öne ç›kan özelli¤idir. Bugün yaflanan ekonomik krizin yarataca¤› sonuçlar›n giderek siyasal bir krize de dönüflerek, ülkemizdeki neoliberal modelin çözülmesinin nesnel koflullar›n› yaratmas› akla uygun olmakla birlikte, tarihin ak›fl›n›n hangi do¤rultuda seyredece¤i egemenlerin müdahaleleriyle birlikte, esas olarak toplumsal muhalefetin geliflimi ve sürece müdahale yetene¤ine ba¤l› olacakt›r.

Dipnotlar: 1 Bunlar aras›nda Ünal Erkan, Mehmet A¤ar, Cevdet Saral, Kemal Yaz›c›o¤lu gibi sonraki dönemlerin flöhretli emniyet mensuplar› ve siyaset adamlar› yer almaktayd›. 2 1990’larda yurda geri dönen ve bat›k banker olarak ünlenen Nasrullah Ayan, Avrupa’ya uyuflturucu sevk edilerek karfl›l›¤›n›n alt›n ve mücevher olarak ülkeye geri döndürülmesi trafi¤inin kilit ismiydi. 3 Y›llar sonra 1994 krizinden ç›kmak için Tansu Çiller de ayn› yola baflvuracak, eroin trafi¤inden elde edilen paralar ile ülke ekonomisinin içine girdi¤i krizi aflmaya çal›flacak ve bu durum iddianamelere yans›yacakt›. 4 1980’lerde demokrasi havarili¤i yapan Özal’›n güvenlik konular›nda di¤er dan›flmanlar›n›n neredeyse tümü 1977 darbe haz›rl›¤› nedeniyle ordudan at›lma özel harpçiler Kemal Yamak, Recai Engin, Hulusi Say›n, Rüfltü Naibo¤lu gibi isimlerdi. 5 Ordu içinde parlayan ve daha tu¤generalken gelece¤in Genelkurmay Baflkan› olarak görülen Cumhur Evcil, 1990’daki YAfi’da korgeneralli¤i beklerken Özal’›n iste¤iyle emekliye sevk edilecekti. 6 Bu çat›flman›n ikinci raundu ve as›l hesaplaflma 1996’daki Susurluk sürecinde yap›lacakt›. 7 1996’da Susurluk’ta ortaya ç›kacak tafllar bu süreçte döflenmekteydi.


KONTRGER‹LLA - 2 8 YÖK’ün iktidar ayg›tlar› aras›nda ne denli kritik bir role sahip oldu¤u 2000’li y›llarda AKP ile süren gerilimler esnas›nda çok daha somut olarak görülecekti. 9 2000’li y›llar›n birçok provokasyonunun üniversitelerde meydana gelmifl olmas› veya önemli olaylarda rol alanlar›n üniversite ba¤lant›l› olmas›, yine bilumum “stratejik araflt›rmac›n›n” istihbarat faaliyetlerine meflruiyet kazand›r›lmak üzere üniversitelerde konumland›r›lmas› asla tesadüf olarak ele al›nmamal›d›r. 10 Örne¤in 28 fiubat sonras›nda egemenli¤ini yeniden tesis eden otoriter-devletçi kanad›n bas›nc›yla, AKP’nin yeni iktidara geldi¤i 2003’lerde dahi, 2.Irak harekat› ve K.Irak pazarl›klar› devletçi-otoriter kanatla ba¤lant›l› (flimdiki MHP milletvekili) Deniz Bölükbafl› arac›l›¤›yla yürütüldü. 2000’lere do¤ru D›fliflleri bürokrasisi ABD-‹ngiliz-‹srail politikalar›na tam anlam›yla teslim olan ilk kalelerden birisi oldu. 2000’li y›llarda ABD’nin ›l›ml› ‹slam projesinin Türkiye’de hayata geçirilifl sürecinin uzant›s› olarak devletin kuflat›lmas›, AKP iktidar›n›n ve ›l›ml› ‹slam rejiminin inflas›nda, politikalar›n›n oluflumunda D›fliflleri bürokrasisi, M‹T ve polisle birlikte motor rol oynayan üçlüyü oluflturacakt›. 11 Yeni ABD politikalar›na eklemlenen ‹ngiltere, bölgedeki tarihsel deneyimi nedeniyle bu süreçte özellikle Ortado¤u ve Kafkaslar’da öncü roller üstlendi. 12 Nitekim bu faaliyetlerden dolay› 1999 Haziran’›nda Özbekistan’da (cemaate ait) Türk okullar›n›n kapat›lmas› karar› al›nd›. 2009 fiubat›nda da üçü Türk 11 kifli Gülen Cemaatine üye olmak suçundan hapis cezas›na çarpt›r›ld›. Yine Rusya’ya ba¤l› bir Federe Cumhuriyet olan Baflkurdistan’daki cemaat okullar› kapat›ld›, 10 ö¤retmen s›n›r d›fl› edildi. 13 Sonraki y›llarda Eymür, Ergenekon Davas› sürecinde de operasyonlar› yönlendiren Fethullahç› polis odaklar›, Hiram Abas’›n öldürülmesinin devletçi-otoriter kanad›n sa¤lad›¤› istihbarat ve yönlendirme sonucunda gerçekleflti¤ini sürekli vurgulad›lar. Ancak bu konuda hiçbir somut kan›t gösterilmedi. Devrimci Sol ise daima eylemi üstlendi ve iddialar› devrimcilerin karalanmas› olarak niteledi. 14 Eflref Bitlis kazas› üzerinde suikast iddialar› halen sürmekte. Orgeneral Eflref Bitlis genel anlam›yla devletçi-otoriter kanada yak›n olmakla birlikte, Kürt sorununda bask›c›l›kla yetinmemeyi öngören farkl› bir yönelime sahipti. ABD’nin K.Irak politikalar›na karfl›yd› ama sorunun K.Irak Kürtleriyle birlikte, onlara hamilik yap›larak çözülebilece¤i fikrindeydi. Devletçi-otoriter kanad›n politik inisiyatifi ele geçirdi¤i, kirli savaflta topyekun bir sald›r›ya haz›rland›¤› bu dönemde, J‹TEM’i kontrol eden, J‹TEM’de Albay Cem Ersever’in bafl›n› çekti¤i bir ekip üzerinden genifl bir inisiyatif alan›na sahip olan Jandarma Komutan›n›n ç›karabilece¤i pürüzler ortadayd›. 15 Özal’›n ölümüne dair kuflku oluflturan çeflitli iddialar mevcut. Eflref Bitlis ve Özal’›n flüpheli ölümlerinin tüm yetkililer ve tüm egemenler taraf›ndan geçifltirilmesi ve Özal’a yönelik 1988 suikast›n›n üzerine ciddi biçimde gidilmemifl olmas› ortada bir “ABD ile devletçi-otoriter kanat” konsensüsünün varl›¤› ihtimalini akla getiriyor. Zira Özal politikalar› Türkiye’nin Ortado¤u’da özellikle de Irak’ta fazla ileri gitme ihtimalini do¤urabilir ve ABD politikalar› aç›s›ndan soruna yol açabilirdi. ABD, Kürtleri istedi¤i gibi maniple edemeyebilirdi. Keza, Eflref Bitlis’in Kürt sorununa yönelik yaklafl›m› da K.Irak’ta benzer sonuçlar do¤urabilirdi. 16 Soldaki yasallaflma tart›flmalar›n›n önünü açarak soldaki liberalleflme bas›nc›n›n baflat hale gelmesinde kritik rol oynayan Devrimci Yol gelene¤inden gelenler aras›ndaki “Tart›flma Süreci” 1992 Nisan’›nda bafllad›. 17 1990’larda ‹slam’› topyekun düflman ilan eden ABD’nin 2000’li y›llarda ›l›ml› ‹slam politikalar›na yönelmesiyle birlikte, çözülen siyasal arenan›n ve rejimin yeniden inflas› AKP üzerinden sa¤lanacakt›. 18 Susurluk sürecinde bu banka üzerinden a盤a ç›kan uluslararas› doland›r›c›l›k ve kara para aklama iliflkileri, K›br›s’›n Türk kontrgerillas›n›n lojistik üssü olarak kullan›ld›¤›n›n aç›k kan›t› oldu. K›br›s konusunda egemenler aras›nda kopart›lan gürültülerin önemli bir bölümünün alt›nda, özellikle de devletçi-otoriter kanat aç›s›ndan, K›br›s’›n oynad›¤› bu lojistik üs rolü yatmaktad›r. 19 28 fiubat sürecinde Amerikal› yetkililer taraf›ndan en çok “pohpohlanan” general olan Çevik Bir, emekli olduktan sonra, AKP döneminde ‹slamc› bir flirketin yönetim kurulu üyesi oldu ve bu pozisyonunu halen de sürdürüyor. 20 T.Erdo¤an ve A.Gül’ün bafl›n› çekti¤i Yenilikçi kanat sonraki y›llarda FP’nin de kapat›lmas›n›n ard›ndan Milli Görüfl’ten koptu ve AKP’yi kurdu. 21 Behçet Oktay’›n ad› Ocak 2009’daki Ergenekon Operasyonunda ‹brahim fiahin’in ifadelerinde geçecekti. Ordudan madalya alan yegane polis olan Behçet Oktay 1998’den beri bu görevini kesintisiz sürdürdü ve 2009 fiubat’›nda -geliflmelerin ard›ndan- intihar etti. 22 ABD yetkilileri bu kurultay’la birlikte CHP’nin ulusalc› çizgiye kaymas›n› endifle verici bir geliflme olarak de¤erlendireceklerdi. 23 ABD’nin 1990’lar›n ortalar›ndan itibaren ‹slam co¤rafyas› için yeni bir politika olarak gelifltirdi¤i ›l›ml› ‹slam projesi, Malezya’da Malezya ‹slam Partisi (PAS), Fas’ta Adalet ve Kalk›nma Partisi (PJD), Tunus’ta Yeniden Do¤ufl Partisi (ALNAHDA), M›s›r’da Müslüman Kardefller’den kopan liberal kanad›n kurdu¤u Merkez Partisi (AL-WASAT) üzerinden yaflama geçirilmekteydi.Türkiye’de ise AKP, ›l›ml› ‹slam projesinin uluslararas› ölçekte örnek modeli oldu. 24 Asl›nda neoliberalizmin öngörüleri aç›s›ndan gereken y›k›m süreci ile yeniden infla

sürecinin genellikle ayn› güçler taraf›ndan gerçeklefltirilememesi, neoliberalizmin bir paradoksu olarak neredeyse evrensel bir gerçekliktir. Yeni-sömürge ülkelerde 1980’lerde darbe ve/veya darbe sonras› süreçlerde gerçekleflen neoliberal y›k›m, neoliberal zihniyetli politikac›lar ve bürokratlar eliyle gerçeklefltirildi. Ancak eski yap›n›n çözülebilmesi aç›s›ndan zorunlu olarak her fleyin kurals›zlaflt›r›ld›¤› bu y›k›m süreci ayn› zamanda büyük bir ya¤ma ve talan süreci olarak da yafland›. Bu kurals›zlaflt›rma, ya¤ma ve talan operasyonlar›yla siyasi kadrolar›n yozlaflmas› ve ideolojik tutunumlar›n›n kaybolmas› sonucunu h›zla do¤urdu. Cebini doldurmaktan baflka hiçbir ideali kalmayan ve kolayl›kla her tür siyasal entrikaya bulaflan siyasal kadrolar›n, neoliberalizmin öngörülerine uygun olarak rejimlerin gereksindi¤i kapsaml› yeniden infla sürecine öncülük etmesi mümkün de¤ildi. Bu nedenle de neoliberal yeniden yap›lanma genellikle düzend›fl› güçler içindeki ak›mlar›n düzen içine devflirilerek liberalize edilmesi arac›l›¤›yla ve bu yeni “idealist” kadrolar›n oluflturdu¤u örgütler eliyle ve yeni iktidar blo¤una yeni bir sosyal zemin deste¤inin sa¤lanmas› sayesinde gerçeklefltirilebildi. Bunun soldan tipik örnekleri Brezilya’da Lula önderli¤indeki ‹flçi Partisi iktidar›, Güney Afrika’da Mandela önderli¤indeki Afrika Ulusal Kongresi (ANC) iktidar› ve ‹slami co¤rafyada AKP iktidar› olarak gerçekleflti. Asl›nda Türkiye’de sol ve Kürt Hareketi içindeki AB’cilik ak›m›n›n bilinçalt› rüyas›n›n, bu misyonu ‹slamc›lar yerine kendilerinin gerçeklefltirmesi oldu¤unu söylemek abart›l› olmayacakt›r. 25 Son dönemin tüm kontrgerilla eylemleri Ergenekon’a ba¤lanmaya çal›fl›larak rejimin yeni egemenleri tarihsel olarak aklanma gayreti içindedir. Oysa bu geçmifl süreç her iki taraf›n ortak imalat› oldu¤u gibi, birbirlerine karfl› da benzer yöntemlerle mücadele etmektedirler. Devletçi-otoriter kanad›n ayyuka ç›kan kontrgerilla icraatlar› art›k herkesin malumu. Ancak örne¤in Yasin Hayal/Erhan Tuncel gibi BBP art›klar›n›n iflledi¤i ve AKP’nin bugün hala Emniyet ‹stihbarat›n›n bafl›nda tuttu¤u (16 Mart 1978’de 7 ö¤rencinin öldürüldü¤ü ‹.Ü. katliam›yla ba¤lant›s› bilinen) Ramazan Akyürek’in de ad›n›n geçti¤i Hrant Dink cinayeti; PKK’nin üzerine at›lmaya çal›fl›lan 27 Temmuz 2008’de 18 kiflinin öldü¤ü 150 kiflinin yaraland›¤› Güngören Katliam› gibi bir dizi olay, ba¤lant›lar› itibariyle Ergenekon’dan ziyade di¤er kanad›n kontrgerillas›na ve MOSSAD, CIA, MI-6 gibi iliflkilere daha fazla iflaret etmektedir. 26 Buradaki bürokrasi çözümlemesi; bürokrasiyi bir s›n›f olarak gören, s›n›flar mücadelesi perspektifini de merkezi temsil eden askeri-sivil bürokratik s›n›f ile burjuvaziyi de içinde bar›nd›ran çevrenin mücadelesi fleklinde takdim eden ve böylece sömürü ve kanla bezenmifl iktidar pratiklerinden burjuvaziyi soyutlayarak onu masumlaflt›ran sivil toplumcu analizlerden ayr› tutulmal›d›r. Buradaki yaklafl›m, bir k›s›m bürokrasinin yeni-sömürgecilik iliflkileri çerçevesinde kendini koflullara uyarlayarak egemen ittifak içindeki pozisyonunu iç savafllar üzerinden bir süre uzatabilme mücadelesi olarak ele al›nmal›d›r. 27 Dönemin ilerici uluslararas› atmosferi ve hareketin kimi “afla¤›dan” özellikleri, darbenin “özgürlükçü”, “ba¤›ms›zl›kç›”, “ilerici” unsurlar›na özel bir inisiyatif ve hareket alan› sa¤lad›. 27 May›s hareketinin siyasi liderli¤i, hareketin tarihsel geliflme koflullar›na ba¤l› olarak “devletçi-otoriter” oligarfliyle, “özgürlükçü, ba¤›ms›zl›kç›” “Kemalist sol kanat” aras›ndaki kendine özgü bir “koalisyon” görünümü kazand›. 1961 Anayasas›n›n özgürlükçü ve demokratik karakteri bu geçici denge durumunun bir sonucu olarak ortaya ç›kt›. K›sa bir sürede ipleri eline alan oligarfli için bu nispi dengenin, ürünleriyle birlikte ortadan kald›r›lmas› bafll›ca bir sorun oluflturdu. Oligarfli bu sorunu 12 Mart darbesiyle çözdü. 28 “Genç siviller” ve birtak›m ‹slamc› odaklar/dernekler gibi yeni egemen güçlerin yan›nda yer alan ve süreci “tasfiye edilen cuntac›lara karfl› mücadele” etraf›nda tan›mlayan (hatta baz› platformlarda tarihsel bir netlikle “görevimiz davan›n savc›lar›na yard›mc› olmakt›r” fleklinde bir k›s›m ifadelerde bulunan) düzen içi/iktidar yanl›s› güçlerle bir araya gelerek Ergenekon Davas›na/Sürecine müdahale etmeye çal›flmak, (örne¤in SDP, ESP ve Kürt hareketindeki sol-liberalizmden etkilenenlerin izledi¤i bu çizgi) toplumsal muhalefetin almas› gereken ba¤›ms›z pozisyonu bulan›klaflt›rmaktan öteye gitmemektedir. Oysa davaya/sürece müdahale aç›s›ndan ittifaklarda netlik ve söylem berrakl›¤› en kritik noktalar›n bafl›nda gelmektedir. 29 Ülkemizde Cumhuriyetin 1923’ten beri mevcut “laik ve üniter yap›s›nda” gündeme gelen de¤iflimin devrimci-sosyalist muhalefet aç›s›ndan do¤rudan politik sonucunu “cumhuriyetin korunmas›” olarak ifade eden ve TKP’de cisimleflen statükocu yaklafl›m, “yeni sömürgecilik” iliflkilerinin do¤as›n› kavramaktan uzak, “kesintisiz devrim” esprisiyle tan›flmam›fl, düflünce sistemati¤i daima “aflamal› devrim” kavray›fl›yla ilerleyen, bu nedenle de reformizm ve düzen içi güçlerle ittifak politikalar›na kolay yönelebilen bir politik kavray›fl›n ürünüdür. 30 Bugünlerdeki “Kürt aç›l›m›n›n” baflar› ya da baflar›s›zl›¤›, s›n›rlar›n›n dar ya da genifl olmas›, zaman içinde ileri s›çramalar ya da geriye dönüfllerle yüz yüze gelinmesi bu tespiti de¤ifltirmez. Burada esas olan, Kürtlerin yok say›ld›¤› ve asimile edilecekleri varsay›m›na dayal› bir rejimden, flu ya da bu ölçekte Kürt “realitesinin” (varl›¤›n›n) tan›nd›¤› bir rejime evrilinmifl olmas› ve bunu inkar edecek giriflimlerin mevcut jeopolitik dengeler içinde ancak tarih-d›fl› kalmakla malul olaca¤› bir düzleme girilmifl olmas›d›r. Bu yeni düzlem üniter yap›n›n ortadan kalkmas›n› içermemektedir.

115


EMPERYAL‹ZM‹N BUNALIM DÖNEMLER‹ - 2

Emperyalizmin III. Bunal›m Dönemi III. Bunal›m döneminin özeti, emperyalist bütünleflme biçimini de¤ifltiren yeni bir emperyalist dünya piyasas›n›n, sosyalizmin, ba¤›ms›zl›k hareketlerinin ve örgütlü iflçi s›n›f›n›n bas›nc› alt›nda ve ABD’nin mutlak egemenlik koflullar›nda yaflanm›fl olan genel bir ekonomik büyüme döneminde infla edilmesi ve genifllemesidir.


EMPERYAL‹ZM‹N BUNALIM DÖNEMLER‹ - 2

Teorik bir pusula: Yeni Sömürgecilik Sistemati¤i Solun egemenler aras› siyasal çat›flmalar› çözümlerken sergiledi¤i birçok savrulma, emperyalist sistem içinde biçimlenen ba¤›ml›l›k iliflkileri hakk›ndaki hatal› çözümlemelerden kaynaklanmaktad›r. Ucu hep s›n›f uzlaflmac›l›¤›na varan ve yeni türden bir “aflamac›l›kla” karakterize olan bu yaklafl›mlar, solun 1960’larda önemli ölçüde aflt›¤› alanlarda yeni hayaletler üretmektedir. Kah çözülen otoriter egemen s›n›f güçlerini varolmayan “milli burjuvazilerin” yerine koyarak “milli demokratik devrimlere”; kah liberal entegrasyonist egemen s›n›f güçlerini varolmayan “devrimci burjuvazinin” yerine koyarak “demokratik devrimlere” ulaflan bu yaklafl›mlar, bugünün yeni reformizmine teorik g›da sa¤lamaktad›r. Eski “metropol devrimi” ve “sömürgesel devrim” flemalar›n›n bu yozlaflm›fl tekrarlar›, güncel ba¤›ml›l›k iliflkilerini ya ba¤›ml› ülkeleri “metropollefltirererek” ya da “resmi-klasik sömürgecili¤e” gönderme yaparak kavramaya çal›fl›rlar. Çünkü her iki yaklafl›m da, yeni “emperyalist” iliflkilerin genel olarak ulus devletin güç yitimine neden oldu¤unu varsaymaktad›r. “Emperyalizmin III. Bunal›m Dönemi Teorisi”nin dayand›¤› temel yöntemse, emperyalist ba¤›ml›l›k iliflkilerini, tekelci sermaye birikimi ve yeni sömürgecilik sistemati¤i aras›nda kurdu¤u iliflki sayesinde baflka bir gözle görmemizi sa¤lar. Bu kavramsal çerçeve, düne ait de¤ildir. Çünkü t›pk› tekelleflme olgusu gibi yeni sömürgecilik olgusunun da belirli bir tarihsel geliflme efli¤inde nas›l ortaya ç›kt›¤›n› ve geliflti¤ini görmemizi sa¤lar. Bu çerçeve militarizmin, tekelci sermaye birikiminin zorunlu, ayr›lmaz bir parças› oldu¤unu vurgular: Emperyalizmin belirli bir geliflme aflamas›nda, piyasa zorun yerini almam›flt›r. Yeni türden bir ekonomik zorbal›k, yeni türden bir askeri zorbal›k arac›l›¤›yla uygulanmaya bafllanm›flt›r. Yeni sömürgeci “gizli iflgal” ise, ba¤›ml›l›k iliflkilerinin gerçek anlamda gizlenmesi de¤il, tekelci birikimin hizmetindeki ekonomik, mali ve militarist araçlarla en ücra köflelere kadar yay›lan kapitalist iliflkiler içinde do¤allaflt›r›lmas›d›r. Emperyalistlerin ba¤›ml› ülkeleri aç›k zor dahil ekonomik, askeri, kültürel yöntemlerle içerden fethetmesi anlam›na gelen gizli iflgal, günümüzün evrensel piyasas›n›n da gerçek kurucusudur. Üstelik ancak bu iflgali do¤allaflt›ran yerli egemen s›n›flarla ve onlar›n faflist rejimleriyle birlikte anlafl›labilir. Sömürgecili¤in tekelci kapitalizm koflullar›nda nas›l yeniden üretildi¤ine ›fl›k tutan yeni sömürgecilik kavram› ve “anti oligarflik-anti emperyalist devrim” yaklafl›m›, bu yüzden devrimci kopufl hareketlerinin ortak kalk›fl noktas›n› oluflturmufltur. Bu kopufl hareketleri, faflizme karfl› mücadeleyi emperyalizme karfl› mücadele ile kaynaflt›ran, her iki mücadeleyi kapitalizme karfl› “kesintisiz devrim” yaklafl›m›yla ele alan ba¤›ms›z devrimci hareketlerdir. Bu hareketler günümüz devrimci siyaseti aç›s›ndan yol göstermeye devam etmektedir. Çünkü tekelci kapitalizm, ne emperyalizm sonras›na geçmifl ne de emperyalizm öncesine dönmüfl; sadece yeni bir bunal›m dönemine girmifltir. Bu dönüflümse ne “tarihsel benzetmeler” yoluyla ne de eskinin hayaletleri canland›r›larak kavranabilir. 3. Bunal›m dönemi teorisinin ana ö¤elerinden birisini oluflturan yeni sömürgecilik sistemati¤inin canl› miras›, günümüzün devrimci stratejisinin oluflturulabilmesi için en de¤erli teorik kaynak olmaya devam etmektedir.

117


EMPERYAL‹ZM‹N BUNALIM DÖNEMLER‹ - 2

III. Bunal›m Dönemi: (1944–1980/90) ‹ki bloklu dünyada egemenlik devri, yeni tip emperyalist bütünleflme modeli ve yeni sömürgecili¤in genelleflmesi III. Bunal›m dönemi, önceki iki dönemin tamam›ndan önemli farkl›l›klarla ayr›l›r.

III. Bunal›m Dönemi’nde ortaya ç›kan bu önemli farkl›l›klara neden olan temel geliflmeler flöyle s›ralanabilir: 1. Emperyalist sistem içindeki egemenlik mücadelesinin ABD’nin zaferi ile sonuçlanmas›; emperyalistler aras› bütünleflme ile birlikte yeni bir emperyalist dünya piyasas›n›n kurulmas› ve emperyalistler aras› rekabet iliflkilerinin biçim de¤ifltirerek yeni bir paylafl›m savafl› olas›l›¤›n› ortadan kald›rmas›; 2. Emperyalist iflgalin biçimini de¤ifltiren yeni bir sömürgecilik tarz›n›n; yeni sömürgecili¤in, baflat sömürgecilik biçimi haline dönüflmesi. Bu iki temel geliflmenin III. Bunal›m dönemine özgü tarihsel biçimini belirleyen ise Sosyalist blo¤un genifllemesi ve genel olarak sistemden kopufl e¤iliminin güçlenmesi olmufltur. Dönemin So¤uk Savafl, nükleer güç dengesi ve refah devleti gibi di¤er ay›rt edici yönleri de bu temel olgu üzerinden biçimlenmifltir. Öte yandan III. Bunal›m döneminin genel özellikleri bak›m›ndan baz› önemli farkl›l›klar içeren üç evreden söz edilebilir: Emperyalist sistem içi iliflkilerin yeniden

düzenlendi¤i 2. Dünya Savafl›’n›n hemen sonras›; genel ekonomik büyümenin yayg›nlaflt›¤› So¤uk Savafl dönemi ve dünya ekonomik bunal›m›n›n yafland›¤› 1970’ler. III. Bunal›m Dönemi’nin 2. Dünya Savafl›’n›n hemen sonras› ve 1. So¤uk Savafl’tan oluflan ilk iki evresi (1945–1970) dönemin tipik iliflki biçimlerine sahne olurken, 1970–80/90 aras›nda, dönemi biçimlendiren bütün temel dengelerde önemli sars›nt›lar yaflanm›flt›r. Benzer bir s›n›fland›rma, dönemin devrimci dinamiklerinin geliflmesi aç›s›ndan da yap›labilir. 2. Dünya Savafl›’n›n hemen sonras›ndaki dönemde, sömürge ba¤›ms›zl›k hareketleri hâlâ a¤›rl›k tafl›maktad›r. So¤uk Savafl dönemi ise özellikle sömürgecilik yöntemlerinin geçirdi¤i farkl›laflman›n tam anlam›yla berrakl›klaflt›¤› ve yeni sömürgelerdeki devrimci kurtulufl hareketlerinin, dönemin yeni devrimci siyasal olgusu niteli¤ini kazand›¤› y›llard›r. Bu yeni devrimci siyasal olgu, yeni sömürgelerdeki devrimci siyasal geliflme sürecine öncülük eden birçok devrimci hareket aç›s›ndan, kendi stratejik yaklafl›mlar›n›, önceki dönemlerin teorik-politik canl›l›klar› hâlâ devam eden devrimci stratejilerinden farkl›laflt›rmay› da somut bir siyasal sorun olarak dayatm›flt›r. Örne¤in Türkiye’de THKP-C bu siyasal sorunu s›rtlayan bir devrimci kopuflu ifade etmektedir. Emperyalizmin III. Bunal›m dönemindeki emperyalist iliflki ve sömürü biçimlerinin daha önceki bunal›m dönemleri karfl›s›ndaki temel farkl›l›klar›, önceki dönemin “aflamal› devrim” anlay›fl›, “milli cephe” politikas› ve

30 Nisan 1945 Berlin: Sovyet askerleri Reichstag’da: 2. Dünya savafl› sonras›nda emperyalist sistemin sosyalist blo¤un bas›nc›na maruz kalmas›, ABD egemenli¤i alt›ndaki yeni dünya piyasas›na baz› dönemsel özellikler kazand›rd›.


EMPERYAL‹ZM‹N BUNALIM DÖNEMLER‹ - 2 “klasik Halk Savafl›” gibi temel ö¤elere yaslanan devrimci stratejisinden köklü farkl›l›klar tafl›yan bir stratejinin temellerini oluflturmufltur. Yeni dönemin devrimci stratejisi “Kesintisiz Devrim” anlay›fl›na dayal› Politikleflmifl Askeri Savafl Stratejisi’dir. III. Bunal›m döneminde ortaya ç›kan köklü de¤iflimlerin önemli bir k›sm› IV. Bunal›m döneminde farkl› biçimlere bürünerek de olsa devam eden birçok temel e¤ilimin kayna¤›n› oluflturmaktad›r. Bu nedenle IV. Bunal›m Dönemi, ancak III. Bunal›m Dönemi ile tarihsel süreklili¤i içinde kavrand›¤›nda bugüne özgü bir uluslararas› devrimci süreç ve yeni sömürge devrimi kavray›fl›n›n anahtar› olacakt›r. ‹ki dönemin devrimci stratejisi aras›nda kimi devaml›l›klar oldu¤u gibi kimi farkl›laflmalar da do¤al olarak mevcuttur.

1. ABD Egemenli¤i ve Emperyalistler Aras› Entegrasyon 1.1 Sosyalizm koflullar› alt›nda “Amerikan Bar›fl›” III. Bunal›m dönemi’ni bafllatan ve sona erdiren en önemli ö¤elerden birisi, tekelci kapitalist geliflmenin birçok ülkede yayg›nlaflmas›yla birlikte I. ve II. Bunal›m dönemlerindeki emperyalist güçler aras› çat›flmalar› belirlemifl olan “emperyalist sistem üzerindeki egemenlik” sorusunun önce yan›tlanmas› sonra da yeniden güncellik kazanmaya bafllamas›d›r. 2. Dünya Savafl›’n›n hemen ard›ndan ve So¤uk Savafl döneminde uzun bir süreli¤ine rafa kalkan bu sorun 1970’lerin dünya bunal›m› ortam›nda farkl› bir biçimde yeniden gündeme gelmeye bafllam›flt›r. Emperyalist güç iliflkilerinde dönemin bafl›ndan sonuna do¤ru yaflanan bu kayman›n yol açt›¤› de¤iflimler, elbette, yine ayn› dönemde tekelci sermaye birikiminin ve uluslararas›-s›n›fsal güç iliflkilerinin u¤rad›¤› dönüflümlerle de karfl›l›kl› iliflki içinde ele al›nmal›d›r. III. Bunal›m döneminin özeti, emperyalist bütünleflme biçimini de¤ifltiren yeni bir emperyalist dünya piyasas›n›n, sosyalizmin, ba¤›ms›zl›k hareketlerinin ve örgütlü iflçi s›n›f›n›n bas›nc› alt›nda ve ABD’nin mutlak egemenlik koflullar›nda yaflanm›fl olan genel bir büyüme döneminde infla edilmesi ve genifllemesidir. III. Bunal›m dönemiyle (I. ve II. Bunal›m dönemleri aras›nda var olana benzeyen) organik bir devaml›l›k oluflturan bir sonraki dönemde ise bu koflullar tam tersine dönmüfltür. IV bunal›m dönemi, sosyalizmin, ba¤›ms›zl›k hareketlerinin ve örgütlü iflçi s›n›f›n›n bas›nc›n›n ortadan kalkt›¤› ve ABD’nin mutlak egemenlik konumunun temel baz› dayanaklar›n›n sars›ld›¤› bir ortamda, emperyalist bütün-

4-11 fiubat 1945’deki Yalta Konferans›’nda ABD, Britanya ve SSCB devlet baflkanlar› Roosevelt, Churchil ve Stalin Avrupa’n›n savafl sonras›ndaki yeniden yap›lanmas›n› tart›fl›yor.

leflme biçiminin kendisinde de baz› de¤iflimleri giderek daha fazla zorlayan genel bir ekonomik kriz dönemi olarak özetlenebilir. Ancak bu farkl›laflmaya karfl›n, III. Bunal›m dönemiyle birlikte var›lan temel bir sonuç, bugün hâlâ önemli ölçüde geçerlili¤ini sürdürmektedir: Emperyalistler aras› iliflkilerde önemli kaymalar yaflanm›fl olmakla birlikte bugün hâlâ, III. Bunal›m döneminde oldu¤u gibi, dünyan›n toprak bak›m›ndan paylafl›lmas› de¤il, emperyalist bütünleflme dâhilindeki pazar paylafl›m› yöntemi temel yöntem olmaya devam etmektedir. Dün, “emperyalistler aras› rekabetin (uzlaflmaz çeliflkilerin) emperyalistler aras› yeniden paylafl›m savafl›na yol açmas› imkân› ortadan kalkm›fl”t›; bugünse bu ihtimal ancak çok uzak ve çok zay›f bir ihtimal olarak ele al›nabilir niteliktedir. Bu durumun temel nedenlerinden birisi, emperyalistler aras›ndaki bütünleflme biçimini 1945’ten bu yana belirlemifl olan “Amerikan Bar›fl›”n›n baz› temel ö¤elerinin hâlâ varl›¤›n› sürdürmesidir. Daha önceki “Britanya Bar›fl›”n›n Napolyon savafllar›na dayanmas› gibi, “Amerikan Bar›fl›” da, II. Dünya Savafl›’n›n ABD’ye, yeni bir dünya düzenini kurmas›n› mümkün k›lan tart›flmas›z bir egemenlik konumu sunmas›na dayand›. ABD merkezli bu yeni dünya düzeninin temel hatlar› flu olgularla çizildi: ABD’nin savafl›n hemen sonras›nda dünya imalat›n›n yüzde 60’› ve toplam ç›kt›lar›n yar›s› ile simgelenen mutlak ekonomik ve teknolojik üstünlü¤ü; bu üstünlük paralelindeki yeni parasal sistemin temellerini kuran Bretton Woods düzenlemeleri; atom bombas› ile simgelenen yeni fliddet araçlar› tekeli ve ulus devlet oluflumlar›yla uluslararas› siyasal iliflkilerin meflruiyet s›n›rlar›n› belirleyen Birleflmifl Milletler’in kurulmas›.

119


EMPERYAL‹ZM‹N BUNALIM DÖNEMLER‹ - 2 ABD, savafltan sonra ekonomik, teknolojik, mali, askeri ve politik aç›dan elde etti¤i üstünlü¤ü, yeni bir egemenlik sistemati¤ine dönüfltürmek için, 2. Dünya Savafl›’ndan önce çöken emperyalist dünya piyasas›n›n yerine, farkl› bir politik yap›ya dayanan ABD-merkezli yeni bir emperyalist dünya piyasas› kurmak zorundayd›. Ancak bu üstünlük konumunun, kapitalizmin tarihte görülmemifl ölçüde geri çekildi¤i ve alternatif bir sosyalist blo¤un çok yönlü bas›nc›na maruz kald›¤› bir dönemde elde edilmifl olmas›, ABD egemenli¤i alt›nda yeniden infla edilen emperyalist dünya piyasas›na da baz› dönemsel özgünlükler kazand›rd›. Olgunlaflm›fl tekelci sermayenin dünya çap›ndaki birikim süreçlerinin zorunlu k›ld›¤› e¤ilimlerle, sosyalist sistemin ve örgütlü iflçi s›n›f›n›n emperyalist sistem üzerindeki bas›nc›n› denetim alt›na alma ihtiyac› aras›ndaki canl› gerilim dönemin s›n›fsal sömürü ve emperyalist egemenlik yöntemlerinin tafl›d›klar› özgünlüklerin bafll›ca kayna¤›d›r. Sistemin bu gerilimi yönetme Daha önceki “Britanya Bar›fl›”n›n Napolyon savafllar›na dayanmas› gibi, “Amerikan Bar›fl›” da, II. Dünya Savafl›’n›n ABD’ye, yeni bir dünya düzenini kurmas›n› mümkün k›lan tart›flmas›z bir egemenlik konumu sunmas›na dayand›.

zorunlulu¤unun daha da keskinlefltirdi¤i çeliflkilerin üzerlerinin çeflitli örtülerle belirli bir süreli¤ine ve k›smen örtülebilmesini mümkün k›lan ise dönemin kapitalizm aç›s›ndan genel bir büyüme dönemi olmas›d›r. Bu dönemde, uzunca bir süre boyunca, tekelci sermayenin üretken yat›r›mlar›na dayal› genel bir büyüme yaflanm›flt›r. Bütün bunlar kapitalizmin kendi y›k›c› do¤as›n› denetim alt›na ald›¤› iddialar›na yayg›nl›k kazand›rm›flt›r. Tekelci sermayenin çokuluslu flirketlerin hâkimiyeti ile birlikte ulaflt›¤› yeni olgunlaflma düzeyi, “refah devleti, tüketim toplumu, rasyonel kapitalizm” olarak; genelleflen yeni sömürgecilik iliflkileri ise sömürgecili¤in gölgesinden uzak “eflit ve ortak ç›kar iliflkileri” olarak sunulmufltur. Zora dayal› egemenlik araçlar›n›n önemi azalmak bir yana daha da artarken, aç›k emperyalist söylem k›smen arka plana çekilmifl ve 2. Dünya Savafl› sonras›n›n dekolonizasyon (sömürgesizleflme) dalgas›n›n üzerine oturan ulus devletler sistemati¤i oluflmufltur. Bu durum ulus devletlere dair, uluslararas› piyasan›n kendi yönetimleri alt›ndaki parçalar› üzerinde egemen siyasal güç olduklar› kan›s›n› yayg›nlaflt›rm›flt›r. Bütün bunlar kuflkusuz yaln›zca kapitalizmin belirli bir süreli¤ine yaratt›¤› saf “ideolojik görüntüler” de de¤ildir. Tersine, dönemin bütün bu görüntülerin temelini oluflturan esas özgün yönü, ideolojik olarak en güçsüz dönemini yaflayan, ancak yeni bir büyüme döneminde olan tekelci kapitalizmin, kendisinin yaratt›¤› çeliflkileri, “karfl›t›n› içerme” yöntemleriyle k›smen denetim alt›na almaya dayanan yeni bir egemenlik tarz›n› hâkim k›labilmesidir. Bu yöntemlerin yaratt›¤› maliyetler, eme¤in geniflleyen üretken yat›r›mlar içinde etkin biçimde sömürülmesi mümkün oldu¤u ölçüde ve sürece, sistemin genel bekas› ve genifllemesi ad›na sermaye taraf›ndan istemeye istemeye de olsa üstlenilmifltir. Devletin genel rolünde ve uluslararas› para sisteminin iflleyiflinde önceki bunal›m dönemlerinden farkl› özelliklerin ortaya ç›kmas›na yol açan bu durumun temelinde, gerçek bir s›n›fsal uzlaflma de¤il, ABD’nin özel ç›karlar›yla, tekelci sermayenin genel ç›karlar› aras›ndaki örtüflme yatmaktad›r. Savafl sonras› oluflan yeni emperyalist dünya piyasas›, hem özel olarak ABD egemenli¤inin devam›n› sa¤layacak hem de genel olarak tekelci sermayenin dünya çap›ndaki birikim koflullar›n›n önünü açacaksa, sistemin ekonomik ve politik-s›n›fsal k›r›lganl›klar›n›n denetim alt›na al›nmas› zorunluydu. Zira bu k›r›lganl›klar, sosyalizmin genel bas›nc› alt›nda daha da ölümcül sonuçlar yaratabilirdi. K›sacas› yeni emperyalist dünya piyasas›, eski tip dünya piyasas›n›n tekelci sermayenin birikim süreçlerini k›s›tlayan ve em-

120


EMPERYAL‹ZM‹N BUNALIM DÖNEMLER‹ - 2

6 A¤ustos 1945 Hiroflima - 9 A¤ustos 1945 Nagazaki’ye at›lan ve toplam 160 bin insan› öldüren atom bombalar›, ABD’nin nükleer fliddet araçlar› tekeli ile sahip oldu¤u askeri üstünlü¤ünü kan›tlarken, insanl›k tarihine birer utanç an›t› miras b›rakt›.

peryalistler aras› rekabetin s›cak çat›flmaya dönüflmesini h›zland›ran özelliklerini mümkün oldu¤unca ortadan kald›rmal›yd›. Bu özelliklerin bafl›nda da üretim ve hammadde alanlar› üzerindeki kartelci denetim; sömürgeler üzerinde yat›r›m tekeli ve çokuluslu flirketler aç›s›ndan faaliyet s›n›rl›l›klar› gelmekteydi. Bu özellikleri ortadan kald›rman›n anlam› ise di¤er emperyalist güçlerle kapitalizme yönelen eski sömürgelerin bütünleflerek dâhil olduklar› ABD merkezli yeni bir serbest ticaret ve yat›r›m düzeninin oluflturulmas›yd›. Bu bütünleflme, emperyalist güçler aras›nda III. Bunal›m döneminin bitimine kadar sorunsuz biçimde süren (ve IV. Bunal›m döneminde farkl›laflmakla birlikte devam etmekte olan) bir “Amerikan Bar›fl›” yaratm›flt›r. “Amerikan Bar›fl›”n›n, emperyalizmin ortaya ç›kmas›yla beraber yerle yeksan olan “Britanya bar›fl›” karfl›s›ndaki en önemli yenili¤i, emperyalistler aras› rekabetle sömürgecilik aras›ndaki iliflkide yaratt›¤› farkl›laflmad›r. Bu dönemde genelleflen sömürgecilik yöntemi haline gelen yeni sömürgecili¤in a¤›rl›kla “gizli iflgalcilik” biçimine bürünmesi, sosyalizmin ve ba¤›ms›zl›k hareketlerinin yaratt›¤› bas›nc›n yan› s›ra, emperyalistler aras›ndaki rekabet iliflkilerinin biçim de¤ifltirmesiyle de yak›ndan iliflkilidir. Britanya egemenli¤ine dayal› eski tip emperyalist dünya piyasas›, Britanya’n›n Avrupa güçler dengesi üzerindeki hâkimiyeti ve Avrupa d›fl›ndaki topraklar› sömürgelefltirme önceli¤i temelinde afla¤›dan yukar›ya do¤ru oluflmufl olan bir piyasa niteli¤ini tafl›yordu. Bu sistematikte, hâkim kapitalist güç, di¤er kapitalist ülkelere tek tarafl› biçimde dayatt›¤› serbest ticaret sistemati¤inden sa¤lad›¤› avantajlar›, resmi sömürgeler üzerindeki tekelinin olanakl› k›ld›¤› büyük mali haraçlarla birlefltiriyordu. Yabanc› yat›r›m alanlar› da dâhil olmak üzere, birbirlerinin bölgesine giremeyen kartelci oluflumlar-

la; kapal› birer av alan› durumundaki etki ve nüfuz alanlar› ile resmi sömürgelere dünya piyasas›n›n bölünmesine neden olan bu durum, tekelci sermaye aç›s›ndan sistem çap›ndaki iflleyifli top yekûn düzenleyecek araçlar›n inflas›n› zorlaflt›r›yordu. Merkantalizmin karfl›l›kl› olarak yayg›nlaflmas› nedeniyle uluslararas› ekonomide ve sermaye birikimde parçalanmalar yarat›yordu. Bu koflullar alt›nda emperyalistler aras› gerilimlerin aç›k çat›flmalara dönüflmesi kolaylafl›yordu. Özetle, do¤as› gere¤i kesintisiz bir uluslararas› piyasaya ihtiyaç duyan tekelci sermayenin birikim koflullar›, emperyalist dünya piyasas›n›n somut-tarihsel yap›s› taraf›ndan s›n›rland›r›l›yordu. 2. Dünya Savafl› sonras›n›n ABD merkezli “küresel ekonomik bütünleflme” sistemati¤i ise, bu yap›sal s›n›rl›l›¤›n, yerkürenin tamam›n› kapsamasa da, önemli ölçüde ortadan kald›r›lmas›n› hedefledi. ABD’nin emperyalistler aras› rekabet aç›s›ndan egemen k›ld›¤› temel teknik, askeri-politik araçlarla di¤er emperyalistlerin girifline kapal› tutulan toprak alanlar›n›n geniflletilmesine ve bu alanlardaki ekonomik iliflkiler üzerinde k›smi ve d›flsal bir tekel oluflturulmas›na yaslanmad›. Tersine, ABD’nin egemenlik tekni¤i, top yekûn emperyalist istilaya aç›k hale getirilerek emperyalist dünya piyasas›n›n bütünlüklü parçalar›na dönüfltürülen toprak alanlar›n›n geniflletilmesi ve ABD çokuluslu flirketlerinin bu alanlar üzerindeki azami tekelci denetiminin, genifllemeyi sa¤layan askeri-politik araçlarla garanti alt›na al›nmas› biçimini kazand›. K›sacas› bafl›ndan itibaren bilinçli politik bir kurguyla yukardan afla¤›ya do¤ru infla edilen yeni emperyalist dünya piyasas›, ABD egemenli¤inin, emperyalistler aras› güç dengesi siyasetine ve aç›k sömürge savafllar›na baflvurulmaks›z›n yeniden üretilmesini ve güçlendirilmesini hedefleyen bir nitelikte oldu.

121


24 Ekim 1945’te kurulan Birleflmifl Milletler, III. Bunal›m dönemindeki uluslararas› iliflkilere eflit ve ba¤›ms›z bir görüntü kazand›r›rken, 9 Nisan 1949’da kurulan Kuzey Atlantik Anlaflmas› Örgütü (NATO) So¤uk Savafl’ta ABD’nin temel askeri cihaz› oldu.

Bu yeni “küresel bütünleflme” modelinin sermaye cephesinde öne ç›kan yeni aktörleri ise ABD çokuluslu flirketleri ve uluslararas› bankalar› olmufltur. Bu aktörler dikey biçimde bütünleflmifl ve merkezileflmifl örgütlenme yap›lar›yla emperyalist piyasan›n tamam›na flubeler, acenteler, ifltirakler, patent ve lisans anlaflmalar› vs. gibi araçlar yoluyla kök salabilmektedir. ABD sermayesinin 1970’lere kadar uluslararas› üretken yat›r›mlar alan›ndaki tart›fl›lmaz üstünlü¤ü, ABD devletinin egemenlik stratejisinin ABD uluslararas› sermayesinin ç›karlar›yla bire bir özdeflleflmesine yol açm›flt›r. Sermayenin (para sermaye, ticari sermaye ve yat›r›m sermayesi olarak) III. Bunal›m dönemine özgü uluslararas›laflma biçimlerine de önemli ölçüde bu flirketlerin imalat sanayi merkezli geniflleme stratejileri damgas›n› vurmufltur. Fakat ABD çokuluslu sermayesinin bu geniflleme stratejisi, ancak dönemin egemenlik iliflkilerinin iki kurucu ö¤esi olan yeni uluslararas› para sistemi ve yeni askeri düzen sayesinde, ABD egemenli¤inin temellerini azami ölçüde yeniden üretebilen bir strateji niteli¤ini kazanm›flt›r. ABD çokuluslu sermayesinin ç›karlar› ile ABD’nin mali ve askeri gücü aras›ndaki bu organik bütünsellik, ABD merkezli dünya piyasas›n›n III. Bunal›m dönemindeki iflleyiflini aç›klad›¤› gibi, ayn› dünya piyasas›n›n emperyalistler aras› güç iliflkilerinde önemli ekonomik kaymalar›n yafland›¤› IV. Bunal›m döneminde emperyalistler aras› askeri rekabetle parçalanma e¤ilimi göstermemesinin nedenlerini de ayd›nlatmaktad›r.

1.2 ABD’nin mali üstünlü¤ü ve yeni uluslararas› para sistemi ABD çokuluslu flirketlerinin geniflleme stratejisinin önünü açan temel dayanaklardan birisi, yeni bir uluslararas› para sistemi kurarak, uluslararas› ticaret ve ödemeler sisteminde ABD’yi resmi merkez haline getiren 1944 tarihli Bretton Woods düzenlemeleri oldu. ABD’nin daha 2. Dünya Savafl› öncesinde elde etti¤i

122

mali üstünlük, bu yolla resmi bir nitelik kazand› ve yeni bir emperyalist dünya piyasas›n›n kurulmas›n› sa¤layan bafll›ca dayanak haline getirildi. Bu düzenlemelere göre dolarla alt›n belirli bir oran üzerinden eflitleniyor; di¤er ulusal paralar, yaln›zca köklü bir dengesizlik durumunda de¤ifltirilebilen sabit bir kur üzerinden dolara ba¤lan›yordu. Bretton Woods taraf›ndan yeni bir emperyalist dünya piyasas›n›n inflas› için devreye sokulan di¤er araçlar, k›sa vadeli parasal dengesizliklerin etkilerini gideren IMF ile dünya piyasas›n›n genifllemesine yönelik yabanc› yat›r›mlara fon sa¤layan Dünya Bankas›’yd›. Bu düzenlemeler ve ayn› dönemde yürürlü¤e giren Ticaret ve Tarifeler Genel Anlaflmas› (GATT), ABD flirketlerinin d›fl yat›r›m olanaklar›n› dünya çap›nda güçlendirmeyi hedefledi. Ancak Bretton Woods düzenlemelerinin as›l önemi, ABD’nin bir önceki dönemin ortalar›ndan itibaren üretim alan›nda elde etti¤i gerçek üstünlükten do¤an mali avantaj›, üretken sermaye yat›r›mlar›na dayal› “normal” (a¤›rl›kla “ilkel birikim” yöntemlerine dayanmayan) sermaye birikimi olanaklar›n› sistem boyunca güçlendiren parasal bir genifllemenin motoru haline getirmesinden kaynaklanmaktad›r. Sermayenin III. Bunal›m dönemindeki genel egemenlik stratejisinin temel ö¤elerinden birisini oluflturan bu siyaset, gerçek ekonomideki emek üretkenli¤ini ola¤anüstü art›rmaya dayal› emek sömürüsü yöntemlerine “yumuflak bir yüz” kazand›rarak, ideolojik aç›dan zay›flayan kapitalizmin piyasa despotizmini meflrulaflt›r›rd›. Öte yandan ABD yeni sömürgecili¤inin “kalk›nmac›l›k” iddias›n› bütünüyle anlams›z bir iddia olmaktan ç›kard›. Sistem çap›ndaki “normal” birikim olanaklar›n›n parasal geniflleme ile güçlendirilmesi, mali fonlar üzerindeki özel denetim ilkesinin yerine, sermayenin üretken te-


EMPERYAL‹ZM‹N BUNALIM DÖNEMLER‹ - 2 melini güçlendiren emperyalist kamusal denetim ilkesinin konulmas›n› gerektirir. Mali fonlar üzerindeki emperyalist kamusal denetim, tan›m› gere¤i, ancak k›smi bir kamusal denetimdir. Ancak bu dönemde gerek ulusal gerekse uluslararas› düzlemde geçerli k›l›nan Keynesçilik yaklafl›m›, bu k›smi parasal denetim düzenlemelerine dayal› olarak infla edilmifl ve dönemin emeksermaye çat›flmalar› ile yeni sömürgecili¤in özelliklerini belirlemifltir. ABD’de toplanan mali fonlar›n emperyalist kamusal denetim alt›na al›nmas›, öncelikle, savafl›n yaratt›¤› kaos sonras›nda yeni bir dünya ekonomisinin kurulmas›n› mümkün k›ld› ve mali kaynaklar›n dünya piyasas› ile bütünlefltirilmek istenilen alanlara yeniden da¤›t›lmas›n› garanti alt›na ald›. Avrupa kapitalizminin politik ve askeri bir müttefik olarak inflas›n› ve güçlendirilmesini hedefleyen Marshall Plan› ve bütünleflmenin ilk araçlar› olarak devreye sokulan ekonomik yard›m programlar›, bu fonlar sayesinde gerçeklefltirildi. Marshall Plan›, büyük Avrupa firmalar›n› ve Avrupa ekonomilerini rehabilite edip, bu ülkelerde ABD flirketlerinin yat›r›mlar› için elveriflli bir ortam yaratarak emperyalistler aras› ekonomik bütünleflmenin genel koflullar›n› güçlendirdi. Emperyalist yay›lmac›l›¤›n koflullar›n› bir bütün olarak güçlendiren sabit kura dayal› bu parasal düzenlemelerin önemli bir özelli¤i, 2. Dünya Savafl› döneminde kendi kabuklar›na çekilen ulusal ekonomilerin, uluslararas› sermaye ak›mlar›ndan yal›t›lm›fl durumlar›ndan ç›kart›lmas›, ancak k›sa dönemli para ak›mlar›n›n acil etkilerinden de k›smen korunmas›d›r. S›cak mali fonlar üzerindeki emperyalist kamusal denetimin yan› s›ra varl›¤›n› sürdüren çeflitli korunma kalkanlar›, “normal” sermaye birikim tarz›n›n önemli bir destekçisi olan aktif devlet müdahalecili¤inin olmazsa olmaz koflullar›n› oluflturur; üretken sermayenin mallar›na yönelik “talep yönetimini” mümkün k›lar. III. Bunal›m döneminde üretim sermayesinin kârlar›n› destekleyen aktif devlet müdahalecili¤i yöntemi, emperyalist refah devletinde cisimleflmifltir. Bu dönemde emek verimlili¤ini ola¤anüstü art›ran mekanizasyona dayal› kitlesel bant üretimi, ABD ve Avrupa dâhil bütün emperyalist ülkelerde egemen hale geldi. ‹flyerleri düzeyindeki s›n›f mücadeleleri de, sermaye taraf›ndan giderek daha fazla parasallaflmaya ve ücretler üzerinde yo¤unlaflmaya yönlendirildi. Bu k›r›lgan uzlaflma biçimi, art› de¤er sömürüsünün ola¤anüstü oranlarda yükseldi¤i bir ortamda emperyalist ülkelerdeki sendikal hareket taraf›ndan da kabul edildi. ‹flçi s›n›f›n›n hayat› devrimci biçimlerde dönüfltürme arac› olarak kamu üze-

rindeki iddias›n›n, son derece genifl bir sosyal faaliyet yelpazesini üstlenen refah devleti taraf›ndan “sosyal ücret” iddias›na indirgenmesiyle bu uzlaflma pekifltirildi. Üretmek ve tüketmek için piyasaya ba¤›ml› hale gelmifl ücretli eme¤in sosyal ihtiyaçlar›n›n zorunlu gerçekleflme biçimi olan toplumsall›k ilkesinin devrimci gerçekleflme biçiminin (sosyalizmin) elde etti¤i politik gücün yaratt›¤› bas›nçlar, toplumsall›k ilkesinin, paras›z evrensel sosyal hizmetler biçimindeki reformcu gerçekleflme biçimini zorunlu k›ld›. Ancak iflçi s›n›f›n›n sosyal hizmetlerden yararlanma ihtiyac› ve bunlar› elde etme gücü, dönemin ruhuna son derece uygun bir biçimde, tekelci kapitalist devlet ayg›t›n›n güçlendirilmesine, sermayenin çeflitli sömürü maliyetlerinin sosyallefltirilmesine ve toplumsal hizmet ihtiyac›n›n arz-talep dengesinin bir unsuru haline dönüfltürülmesine tercüme edildi.


EMPERYAL‹ZM‹N BUNALIM DÖNEMLER‹ - 2 “Normal” sermaye birikimi koflullar› alt›nda son derece yüksek bir sömürü oran›na tabi k›l›nan iflçi s›n›f›, bu flekilde sadece maliyet de¤il, ayn› zamanda bir pazar ö¤esi olarak da anlam kazand›. Bu durumsa, emperyalist ülke sendikal hareketi ile sosyal demokrat partilerini tekelci devlet kapitalizmi ile bütünlefltirirken, bu ülkelerdeki iflçi s›n›f›n›n “tüketim toplumlar›” içindeki yabanc›laflmas›n› derinlefltirdi. Ancak mali fonlar üzerindeki k›smi denetime dayal› aktif devlet müdahalecili¤i ve talep yönetimi, tekelci sermayenin parasallaflma e¤ilimini engelleyebilmifl de¤ildir. Tersine 1970’lere gelindi¤inde, kal›c› gibi görünen istikrarl› bir üretken yat›r›m ortam›nda sermaye birikiminin bafll›ca sürükleyicisi haline gelen kredi genifllemesinin, ekonominin üretken temelinden ba¤›ms›z yeni bir mali üstyap›n›n, üstelik 1920’lerdekinden de güçlü bir biçimde ortaya ç›kmas›na neden oldu¤u belirginlik kazanm›flt›r. 1970’lerse, bu mali üstyap›n›n daha da güç kazanmas›yla beraber, 1945 sonras› uluslararas› para sisteminin çöküflüne tan›k olmufltur.

1.3 ABD’nin askeri üstünlü¤ü ve yeni uluslararas› askeri düzen ABD’nin emperyalist dünya sisteminin egemen imalatç›s›, tüccar› ve bankeri haline geldi¤i III. Bunal›m dönemindeki egemenlik koflullar›n› güçlendiren en önemli ö¤e, di¤er emperyalistler karfl›s›ndaki mutlak askeri üstünlü¤e dayal› yeni bir uluslararas› düzenin oluflturulmas›d›r. ABD’nin dünya tarihinin gördü¤ü en güçlü askeri ayg›t› kurarak yayg›nlaflt›rd›¤› So¤uk Savafl militarizmi, ABD merkezli yeni emperyalist dünya piyasas›n›n gerçek anlamda kurulmas›n› sa¤layan en belirle-

Sir John Maynard Keynes, 1-22 Haziran 1944 tarihli Bretton Woods Konferans›’nda

124

yici ö¤edir. So¤uk Savafl siyasetini yaln›zca sosyalizm tehdidi karfl›s›nda oluflturan geçici ve edilgen bir kurgudan ibaret görmek ise eksik bir yaklafl›md›r. So¤uk Savafl siyaseti, yaln›zca sosyalizmi çevrelemek ve y›kmakla s›n›rl› bir amac› olmayan; tersine, bu siyasetin mimarlar›n›n bafl›ndan itibaren ifade ettikleri gibi, dünyan›n sosyalizm d›fl›nda kalan bölgelerini ABD egemenli¤i alt›ndaki bir politik, kültürel ve ekonomik bütünleflmeye açacak aktif önlemlerin yaflama geçirilmesini öngören ABD Büyük Egemenlik Stratejisi’nin parças›d›r. Sovyet blo¤unun ortadan kalkmas›n›n ard›ndan gizlisi sakl›s› kalmam›fl bir ABD ‹mparatorlu¤u Projesi biçimine bürünecek olan bu büyük strateji, daha en bafl›ndan itibaren, dünyadaki tüm kapitalist ülkelerle ABD aras›ndaki ekonomik bütünleflmenin ana kanallar›n› yaratm›fl ve bu bütünleflme kanallar›n› emperyalizm tarihinde efli görülmedik ölçüde kurumsallaflt›rm›flt›r. 1940’lar›n sonlar›nda dünya hâlâ yeni bir emperyalist dünya piyasas›n›n oluflumunu s›n›rland›ran ciddi bir dolar k›tl›¤› yafl›yordu. ABD çokuluslu flirketlerinin itiraz etmedikleri tek sermaye ihraç biçiminin do¤rudan yabanc› yat›r›mlar oldu¤u koflullarda yayg›nlaflan para darl›¤› ABD yabanc› yat›r›mlar›n› daraltan bir k›s›r döngü yaratmaya bafllad›. Yabanc› hükümetlerin piyasalar›n› serbestlefltirme konusundaki s›n›rl›l›klar› da bu k›s›r döngünün do¤mas›nda önemli bir etkendi. Bu koflullarda Avrupa’n›n bütünlefltirilmesini ve yabanc› yat›r›mlar›n artmas›n› sa¤layacak, dünya çap›nda bir ekonomik büyümenin koflullar›n›n önünü açacak yeni bir müdahale arac› gerekli hale geldi. Bu yeni müdahale arac›, ABD’nin savafl sonras›ndaki d›fl ticaret fazlalar› taraf›ndan finanse edilen Marshall Plan›’n›n ve di¤er ekonomik yard›m programlar›n›n s›n›rlar›n› aflan büyüklükte bir para bollu¤u yaratmal›yd›. Bu kapsaml› siyasi müdahale, ABD Baflkan› Harry S. Truman’›n, Kore Savafl›’n›n ard›ndan gündeme getirdi¤i So¤uk Savafl doktrini ile sa¤land›. Truman bu doktrinle ABD egemen s›n›flar›n›, fazla sermayenin ABD s›n›rlar› içinde hapsolmas› halinde dünya piyasas›yla bütünleflmemifl alanlardaki devrimci güçlerin iktidara el koyma imkânlar›n›n artaca¤›na ve kendi nükleer silah tekellerini k›rm›fl olan SSCB’nin etki alan›n›n güçlenece¤ine ikna etti. Dünyan›n nakit kaynaklar› sorunu, So¤uk Savafl’›n dünya tarihinin en büyük silahlanma yar›fl›n› harekete geçirmesiyle birlikte tam anlam›yla çözüldü ve bu sayede Marshall Plan›-ekonomik yard›m programlar›n›n s›n›rlar› afl›labildi. Yabanc› hükümetlere yap›lan askeri yard›mlar ve ABD’nin dolays›z askeri harcamalar› 1950–58 ve 1964–73 aras›nda sürekli olarak büyüdü. Tüm rakiplerinin kendisine borçlu olma-


ABD’nin dünya tarihinin gördü¤ü en güçlü askeri ayg›t› kurarak yayg›nlaflt›rd›¤› So¤uk Savafl militarizmi, yayg›n ABD askeri üsleri sistemiyle birlikte, ABD merkezli yeni emperyalist dünya piyasas›n›n gerçek anlamda kurulmas›n› sa¤layan belirleyici ö¤e oldu.

s›ndan da yararlanan ABD, dünya çap›ndaki silahlanma yar›fl›n› destekleyen büyük mali fonlar› askeri yard›mlar ad› alt›nda seferber ederken, ayn› dönemde dünya ticareti ve üretimi de bu mali fonlar›n da¤›t›m›na paralel biçimde büyüdü. Askeri harcamalar, Kore Savafl› döneminde Alman ve Japon ekonomilerini canland›ran bafll›ca kaynak haline gelirken, Vietnam Savafl› döneminde de dünya ekonomisini uyarmaya devam etti. Bu iki savafl aras›ndaki 23 y›ll›k dönem, “dünya kapitalizmi tarihinin en sürekli ve kârl› ekonomik büyüme dönemi” oldu. So¤uk Savafl silahlanmas›, 2. Dünya Savafl› s›ras›nda tüm dünyan›n askeri ihtiyaçlar›n› karfl›layarak güçlenen ABD flirketlerini daha da semirtti. Bu alandaki araflt›rma-gelifltirme faaliyetlerinin ABD devleti taraf›ndan finanse edilmesiyle birlikte sivil üretimle askeri üretim tek bir “askeri sanayi kompleks” içinde birleflirken, So¤uk Savafl silahlanmas› emperyalistler aras› bütünleflmenin derecesini art›ran baflka geliflmelere de yol açt›. “Militarizmin kurulu ç›karlar aç›s›ndan güzel taraf›, yeni sanayilerin yarat›lmas›na yönelik araflt›rma ve gelifltirme ürünlerini oldu¤u kadar sermaye mallar›ndaki yat›r›mlar› da uyarmas› ve desteklemesidir”. (Harry Magdoff) Askeri harcamalar›n ABD “sivil ekonomisinin” büyümesi aç›s›ndan tafl›d›¤› önem tek bir örnekle bile aç›kl›k kazanmaktad›r: 1985 y›l›na var›ld›¤›nda, ABD ordusu hava tafl›mac›l›¤› alan›ndaki yerel imalat›n yüzde 66’s›n›, gemi yap›mc›l›¤› imalat›n›n yüzde 93’ünü ve iletiflim ekipmanlar› üretiminin yüzde 50’sini sat›n alan kaynak durumundayd›. Silah sanayine yönelik AR-GE faaliyetlerinden do¤an hava yolu tafl›mac›l›¤›, iletiflim ve bilgisayar sistemleri gibi yeni sanayilerse, ABD’nin üretim teknolojisi alan›ndaki üstünlü¤ünü pekifltirirdi. Bu teknolojilerin gerekli k›ld›¤› uluslararas› üretim ölçekle-

ri, emperyalistler aras› ekonomik-mali bütünleflmenin en önemli kanallar›ndan birisi haline geldi. III. Bunal›m döneminde emperyalist dünya piyasas›n›n en önemli ekonomik uyaran› olarak ifllev gören silahlanma yar›fl›, “komünizm tehdidi”ni çevrelemeye yönelik bir giriflim olarak meflrulaflt›r›ld›. Dönemin uluslararas› düzeni bu hedef do¤rultusunda biçimlendirildi. Sürekli anti-komünist ajitasyon; sosyalist devletlerin yal›t›lmas›; sosyalist ülkelerin ekonomik, politik ve askeri bak›mdan sürekli tehdit alt›nda tutulmas›; sosyalist rejimlere karfl› hoflnutsuzluklar›n özendirilmesi, gizli ve aç›k komplolar›n örgütlenmesi ve bütün bu taktiklerin nükleer savafl gerilimiyle desteklenmesi, emperyalist devletlerin temel So¤uk Savafl politikas› haline geldi. Dünyan›n kapitalist ve sosyalist kamp olarak iki büyük kampa ayr›ld›¤› koflullarda, kapitalist kamp›n uluslararas› politik birli¤i ABD’nin liderli¤inde kurulan NATO ve di¤er bölgesel askeri paktlarla kurumsallaflt›r›ld›. Bu dönemde ABD askeri faaliyetleri ve uluslararas› bir a¤ oluflturan ABD askeri üsleri sürekli olarak genifllemeye devam etti. Dönemin aç›k ve örtük ABD askeri müdahaleleri Çin (1945); Yunanistan (1947-49); Kore (195053); ‹ran (1953); Guatemala (1954); Vietnam (1954-73); Lübnan (1958); Kongo (1960-64); Küba (1961); Endonezya (1965); Dominik Cumhuriyeti (1965-66); fiili (1973); Türkiye (1971-1980); Angola (1976-92); Lübnan (1982-84) gibi örneklerle t›rman›fla geçti. ABD’nin III. Bunal›m Dönemi’yle birlikte tüm dünyay› saran ve birbirlerine ba¤l› s›çrama tahtalar› olarak ifllev gören askeri üsler a¤› ise, “resmi sömürgecili¤in” mevcut olmad›¤› koflullardaki emperyalist egemenli¤in en önemli araçlar›ndan birisi oldu. ABD askeri üsleri hem bu dönemde hem de daha sonra, askeri boyutlar› çok aflan bir anlama sahip olmufl, ABD egemenli¤i

125


EMPERYAL‹ZM‹N BUNALIM DÖNEMLER‹ - 2 alt›ndaki alan›n haritas›n› ve m›zrak bafllar›n› belirlemifltir: “Deniz afl›r› üsler, Birleflik Devletler silahl› kuvvetlerine ba¤l› ö¤elerin mevcudiyeti, ortak planlama, ortak tatbikat ya da afl›r› askeri destek programlar›… bunlar›n tümü de Birleflik Devletler’in ev sahibi hükümetin iç içlerine müdahalesini güvence alt›na al›r”. (ABD Senatosu D›fl ‹liflkiler Komitesi). 2. Dünya Savafl› bitti¤inde, Kutup Çemberi’nden Antarktika’ya uzanan 100 ülkeyi ve bölgede 2 bin askeri üsse sahip olan ABD, III. Bunal›m dönemi boyunca askeri üs yap›s›n› savafl sonras› dönemin politik ihtiyaçlar› paralelinde yeniden yap›land›rd›. 2. Dünya Savafl›’ndan Kore Savafl›’na kadar yar› yar›ya azalan üs say›s›, Kore ve Vietnam Savafllar› ile birlikte yeniden savafl dönemindeki say›ya ulaflt›. 1967 y›l›nda toplam 1014 yabanc› üsten 673’ü Avrupa, Kanada ve Kuzey Atlantik bölgesinde yo¤unlafl›rken, geriye kalanlar›n 271’i Pasifik ve Güney Do¤u Asya’da, 55’i Latin Amerika ve Karayipler’de ve 15’i Ortado¤u bölgesinde bulunuyordu. Bu askeri yay›lma biçimi, kapitalist devletler aras›nda NATO içi ve d›fl› kanallardan oluflturulan ve dünya çap›ndaki istihbarat /güvenlik ayg›tlar›n› ABD güvenlik/istihbarat sistemiyle bütünlefltiren bir kontrgerilla örgütlenmesinin de temellerini oluflturdu. “Hür dünyan›n” serbest yat›r›m düzenini komünizm tehdidinden korumak ve sosyalist dünyay› çevrelemek ad›na oluflturulan bu askeri düzen, emperyalist egemenlik koflullar› aç›s›ndan birbiriyle ba¤lant›l› iki sonuç do¤urdu. 1. Bat› Avrupa ve Japonya, savafl sonras›n›n ABD merkezli emperyalist dünya piyasas›n›n ana garnizonlar› ve bütünleflme odaklar› haline dönüfltüler. Bu yeni türden bütünleflme, III. Bunal›m döneminde, ekonomik büyümenin hâkim oldu¤u ilk iki evrede

1964 Aral›k ay›ndaki kitle katliamlar›nda Endonezya’da 1 milyon komünist katledildi.

emperyalist güçler aras›nda görece sorunsuz biçimde yafland›. III. Bunal›m döneminin son evresinde bu bütünleflme, 1970’lerde patlak veren dünya ekonomik krizine, gerek biçimi gerekse sonuçlar› aç›s›ndan, emperyalizmin bir önceki büyük ekonomik krizinden farkl› nitelikler kazand›rd›. Emperyalizmin IV. Bunal›m döneminde ortaya ç›kan birçok geliflme, sosyalizmin sistem üzerindeki bas›nc›n›n ortadan kalkmas›na ve ABD üstünlü¤ünün birçok aç›dan sars›lmas›na ra¤men devam etmekte olan bu bütünleflme tipinin bar›nd›rd›¤› ve t›rmand›rd›¤› büyük gerilimlerin ürünüdür. 2. Yeni askeri düzen, ABD emperyalizminin Latin Amerika ve Pasifik’teki geleneksel dolays›z müdahale alan›n› tüm ba¤›ml› ülkeleri kapsayacak biçimde geniflletti. Bu genifllemeyi sosyalist sistemle bütünleflmeyen bütün eski sömürgeleri, yar›-sömürgeleri, nüfuz alanlar›n› ve ba¤›ml› ülkeleri hedef alan gerçek ya da potansiyel bir askeri müdahale ayg›t›n›n oluflturulmas› sa¤lad›. ABD’nin tüm dünyan›n kolluk kuvveti olarak ba¤›ml› ülkeler üzerinde elde etti¤i bu özel askeri egemenlik konumu, 1960’l› y›llara gelindi¤inde, yaln›zca geleneksel müdahale alan›ndaki ABD merkezli yeni sömürgeci iktisadi iliflkilerin derinlefltirilmesini sa¤layan ana kanal olmaktan ç›kt›. ABD yabanc› yat›r›mlar›n›n bafll›ca oda¤›n› oluflturan di¤er emperyalist güçler taraf›ndan kurulan bütün yeni sömürgeci iktisadi iliflkilerden elde edilen kaynaklar›n da ABD ekonomisi taraf›ndan emilmesini garanti alt›na alan bafll›ca kanal haline dönüfltü. Bu durum, ABD’nin, üretim alan›nda di¤er emperyalist güçler karfl›s›ndaki aç›k ara ekonomik üstünlü¤ü eridikten sonra da mali ve askeri alanlardaki üstünlü¤ünü devam ettirebilmesini mümkün k›lm›flt›r. Ayr›ca yeni sömürgecili¤in günümüz dünyas›nda kazand›¤› birçok özelli¤i de bu durum biçimlendirmifltir.

1.4 Ekonomik büyüme koflullar›nda emperyalistler aras› ekonomik bütünleflme Yeni mali ve askeri sistem ABD’nin 1960’lar›n ortalar›na kadar emperyalist piyasaya dâhil olan tüm kapitalist “ulusal piyasalar” (ve bu piyasalar› yöneten devletler) üzerinde görülmemifl boyutlara ulaflan bir denetim elde etmesini sa¤lad›. Emperyalist piyasan›n kendisi ise, eski sömürgelere daha ilk ba¤›ms›zl›k günlerinden itibaren çeflitli ince dekolonizasyon tekniklerinin dayat›ld›¤›; Britanya Hazinesi’nin yar› yar›ya ABD’ye ba¤land›¤›, ABD’nin emperyalist piyasaya dâhil ülkelerde ön-


Sosyalist devlet baflkan› Allende, 11 Eylül 1973 fiili darbesinin ilk gününde öldürülmeden hemen önce radyodan halka sesleniyor: “Ülkemin iflçileri, fiili’ye ve gelece¤ine inan›yorum. ‹hanet son buldu¤unda bu karanl›k an› baflkalar› alt edecektir. Unutmay›n, daha iyi bir toplumu kuracak insanlar›n geçece¤i genifl caddeler er geç aç›lacakt›r. Yaflas›n fiili! Yaflas›n halk›m›z! Yaflas›n iflçiler!”

ceki hiçbir “bar›fl döneminde” görülmemifl süre ve boyutlarda asker bulundurma yetkisine sahip oldu¤u; Almanya ve Japonya’n›n uzunca bir dönem ABD iflgali alt›nda bulundu¤u koflullarda yeniden düzenlendi. ABD’nin en güçlü politik müttefikleriyle birlikte dikkatle izleyip yönetti¤i iki tarafl› ve çok tarafl› bir serbestlefltirme süreci (GATT) ile yeni bir uluslararas› yat›r›m düzeni, ABD çokuluslular›n›n yat›r›m alanlar›n› daha da geniflletmeyi öngörüyordu. ABD’de 1930’lar›n ortalar›ndan 1950’lerin bafllar›na kadar kesintisiz biçimde süren ekonomik büyüme dönemi, ABD çokuluslu flirketlerinin gerek say›ca gerekse faaliyet alan› bak›m›ndan ciddi bir s›çrama kaydetmeleriyle sonuçland›. Ekonomik büyümenin arka plan›n›, tüm dünyada büyük bir yol ve konut inflaat› patlamas›n›n yaratt›¤› yan geliflmelerle birlikte cam, çelik, kauçuk, enerji, tar›m ve tafl›mac›l›k baflta olmak üzere di¤er birçok sektörü canland›ran bir üretken yat›r›mlar hamlesi oluflturdu. Savafl›n ve silahlanma yar›fl›n›n sa¤lad›¤› teknolojik üstünlü¤ü de arkalar›na alan dev uluslararas› ABD flirketlerinin bu alanlardaki üretken faaliyetleri, yeni sanayilerdeki verimlilik art›fl›, savafl döneminde ertelenmifl olan tüketici talebinin yeniden canlanmas› gibi birçok nedenden dolay›, birikmifl mali fonlar› uzunca bir süreli¤ine emebilen yeni kârl› yat›r›m olanaklar› sa¤lad›lar. Uluslararas› yat›r›mlar›n geniflletilmesi, bu flirketler taraf›ndan üretilen mallar›n sat›n al›nmas›n› kolaylaflt›ran bir döviz-kredi bollu¤u yarat›larak sa¤land›¤› için, sermayenin mali genifllemesinin de önünü açt›. Savafl döneminde a¤›r biçimde borçlanan di¤er kapitalist ülkelere ABD taraf›ndan verilen yeni borç ve krediler ile bu amaca da hizmet eden yurtd›fl›na yönelik askeri harcamalar, bir dönem öncesinin s›cak pa-

ra (portföy) hareketlerinin yerini ald›. Öte yandan, ilk ad›mlar› at›lan ticari serbestlefltirme hareketleri de, çokuluslu ABD flirketlerinin faaliyet gösterdi¤i ülkelerin ihracat-dolar gelirlerini art›rarak ve ABD iç pazar›n› ucuz ithal mal ve girdilerle doldurarak, çokuluslu yat›r›mlar›n yararland›¤› fonlar› besledi. Bu durum ABD’nin dünya çap›ndaki do¤rudan yabanc› sermaye stokunun yüzde 48’ine ve çokuluslu flirketlerin ezici bir ço¤unlu¤una (örne¤in 1956’da dünyan›n en büyük 50 flirketinden 42’sine) sahip olmas›na neden oldu ve çokuluslu üretim faaliyetlerinin uzun süre bir tür “iç rekabet” olarak sürdürülmesini olanakl› k›ld›. III. Bunal›m döneminde, do¤rudan yabanc› yat›r›mlar›n yöneldi¤i ana alan, (petrol hariç) 2. Dünya Savafl› öncesindeki gibi hammadde ve tar›m olmaktan ç›kt›. Do¤rudan yabanc› yat›r›mlar›n imalat yo¤unluklu bir hale gelmesi, üretken sermaye ihrac›n›n ana istikametini de sömürge ülkeler olmaktan ç›kartarak, geliflmifl ülkeler haline getirdi. 1960’ta do¤rudan yabanc› yat›r›m stokunun yüzde 67’si, 1973’te yüzde 72’si ve 1983’te yüzde 75,5’i genel olarak “geliflmifl” denilen kapitalist ülkelere; a¤›rl›kla da ABD (yüzde 15), Britanya (yüzde 13), Almanya (yüzde 14) ve Kanada’ya (yüzde 11) yöneldi. Dönemin do¤rudan yabanc› yat›r›mlar›ndaki imalat a¤›rl›¤›, hizmetler (özellikle de mali ve ticari alanlarla ilgili hizmetler) alan›ndaki do¤rudan yabanc› yat›r›mlar›n ciddi bir yükselme gösterdi¤i 1980’l› y›llara kadar sürdü. Ancak hizmet sektörünün 1980’lerde kazand›¤› a¤›rl›k, imalat›n uluslararas›laflmas›n› destekleyen bir nitelikte oldu. Hizmet sektöründeki do¤rudan yabanc› yat›r›mlar da yine a¤›rl›kla geliflmifl kapitalist ülkelerde yo¤unlaflt›.

127


III. Bunal›m dönemi sonunda, Orta Amerika ülkelerinde patlak veren yeni sömürge devrimlerine karfl› CIA-MOSSAD önderli¤inde örgütlenen kirli iç savafllarda yüzbinlerce insan “ölüm mangalar›”, “yan›k toprak” stratejileri ve iflkence ile katledildi.

Bu dönemin emperyalistler aras› iflbölümü ABD’nin gerek kendi do¤rudan egemenlik alanlar› gerekse Avrupa’daki do¤rudan yat›r›m faaliyetlerinde, Avrupa flirketlerinin ise baflta genifl ABD iç piyasas› olmak üzere dünya piyasalar›ndaki ticari faaliyetlerde yo¤unlaflmalar› biçimindeydi. Bu süreçte çokuluslu flirketlerin uluslararas› faaliyetlerindeki yayg›nlaflma, ABD’nin 1950’lerle birlikte geniflleyen ve giderek daha fazla emperyalist rekabete konu olan uluslararas› ticaret alan›ndaki üstünlü¤ünü bir süreli¤ine daha korumas›n›n da gerçek güvencesini oluflturdu. Ayn› dönemde, 30 kadar ülke kendi paralar›n› dolar karfl›s›nda de¤ersizlefltirdiler; Almanya ve Japonya, uluslararas› ticaretteki paylar›n› art›rmaya yönelik bir hamle bafllatt›lar. Bu ülkeler dönemin çokuluslu yat›r›mlar›nda oldukça düflük bir paya sahip olmalar›na karfl›n, k›sa sürede ABD’dekinden daha da yüksek bir emek üretkenli¤i, emek disiplini ve yat›r›mlar üzerinde mali denetim düzeyi yakalad›lar ve dünya piyasalar›ndaki ticari paylar›n› art›rmaya yönelik olarak ihracat merkezli bir sanayileflme modelini benimsediler. Baflta Avrupa’n›n ve Japonya’n›n ticari ç›karlar›n›n geniflledi¤i bütün ülkelerde ABD’nin yeni sömürgecilik iliflkilerini de kal›c›laflt›ran bu iliflki biçimi, Almanya ve Japonya’n›n dönemin sonlar›nda ABD’nin çokuluslu yat›r›mlar alan›ndaki üstünlü¤üne meydan okumalar›n› sa¤layan çok yüksek bir sermaye birikimi düzeyi ve tekelleflme derecesi yaratt›. Ancak uluslararas› ticaretteki gerilimin yükselmesiyle birlikte di¤er emperyalist ülkelerin ABD iç piyasas›na yapt›¤› bas›nçlar, çokuluslu flirketlerin yurtd›fl› sat›fllar› ile bir süreli¤ine daha dengelendi. ABD ve yak›n müttefiki Britanya çokuluslular›n›n yurtd›fl› üretim ve sat›fllar› bu ülkelerin gerçeklefltirdi¤i ihracat rakamlar›n›n çok ötesine ulaflt›. 1970’lerin bafl›nda ABD çokuluslular› taraf›ndan yap›lan üretim, de¤er olarak ABD ihracat›n›n 4 kat›ndan daha büyükken, yine bu tarihe kadar ihracat›n yüzde 62’si ve ithalat›n yüzde 34’ü çokuluslu fir-

128

malar taraf›ndan gerçeklefltirildi. Ancak sonuçta 1950 y›l›nda dünya ihracat›n›n yüzde 20’sini elinde bulunduran ABD, ayn› y›l toplam ihracat içinde sadece yüzde 6,3’lük paya sahip olan Almanya ve Japonya karfl›s›nda 1970’e gelindi¤inde yüzde 15’e gerilemifl (Almanya ve Japonya yüzde 19); fakat bu gerilemenin etkileri çokuluslu faaliyetlerle k›smen dengelenmiflti. Bu koflullar, ABD ekonomisinin esas sürükleyicisini uluslararas› ekonomik faaliyetler haline getirirdi. Bunun sonucu da ABD devletinin yay›lmac› siyasetiyle ABD çokuluslu flirketlerinin geniflleme stratejilerinin organik düzeyde kaynaflmas›yd›. ABD ekonomisinde, iç pazar için üretim yapan flirketlerle, uluslararas› üretim faaliyetlerinden beslenen çokuluslu flirketler ve uluslararas› mali kurumlar aras›ndaki ayr›flma giderek derinleflti. Savafl sonras›n›n ekonomik uyar›c›lar›n›n ABD yerel ekonomisi üzerindeki etkilerinin yavafllamas› ve 1950’lerde bafllayan kârl›l›k düflmesi ve durgunlaflma koflullar›nda bu ayr›flma daha da belirginlik kazand›. 1950–57 aras›nda yerli imalat sanayinin kârlar› yüzde 41 oran›nda düfler ve ABD y›ll›k mamul mal ihracat› k›smen gerilerken, 1957–65 aras›nda ABD çokuluslu flirketlerinin yurtd›fl›ndaki yat›r›mlar› y›ll›k ortalama yüzde 15 oran›nda büyüdü. ABD çokuluslu flirketleriyle uluslararas› bankalar›n›n büyük Avrupa piyasas›nda yapt›klar› yat›r›mlar, uzunca bir dönem Avrupa’daki genel büyümeyi destekleyen mali ve ticari teflviklerle desteklendi. Bu durum, ABD ekonomisindeki büyümenin, dönemin genel büyüme düzeyinin alt›na düfltü¤ü koflullarda daha da önem kazand›. Gerçekte, 1950–73 aras›ndaki büyüme döneminin, ABD tekelci sermayesinin ilk geliflimini yaflad›¤› 1890–1913; yani I. Dünya Savafl› öncesindeki büyüme dönemiyle k›yasland›¤›nda, çok daha yavafl bir geliflmeye sahne oldu¤u görülmektedir. 1950–73 aras›ndaki dönemin önceki büyüme döneminden temel fark›, emperyalist rekabetin dönemin bafl›ndan itibaren aç›k bir kamplaflma biçimine dönüflmeyip, uzunca bir dönem boyunca sü-


EMPERYAL‹ZM‹N BUNALIM DÖNEMLER‹ - 2 ren rakip-müttefik iflbirli¤i biçiminde sürdürülebilmesi olmufltur. Ortalama y›ll›k art›fllar GSY‹H ortalama art›fl

Net sermaye yat›r›m/GSY‹H

1890-13

1950-73

1890-13

1950-73

3,9

3,6

15.75

13,2

Almanya 3,2

5,9

-

17,2

Japonya 2,7

9,3

11,1

23,7

ABD

Bütün bunlar, ABD aç›s›ndan emperyalist sistem içindeki rakip-müttefik iliflkilerinin kendi denetimi alt›nda sürdürülmesinin ne denli önemli oldu¤unu göstermektedir. Öte yandan ayn› rakamlar, ABD merkezli ekonomik bütünleflme modelinin 1970’lerden itibaren t›rmanan çözülme e¤ilimlerinin gerçek kaynaklar›na da iflaret etmektedir. 1960’lar›n sonlar›ndan itibaren uluslararas› ticari rekabetin yan› s›ra çokuluslu yat›r›m alan›ndaki rekabetin de ola¤anüstü t›rmanmas›, 1971 y›l›na gelindi¤inde, tüm kapitalist ekonomilerin ihracat toplamlar› 312 milyar dolarken, çokuluslu flirketlerin yurtd›fl› ifltiraklerinin toplam sat›fl›n›n 330 milyar dolar› buldu¤u bir manzaraya yol açt›. Ayn› zamanda uluslararas› ticaretin önemli bir bölümü de çokuluslu flirketlerin kendi flube ve ifltirakleri aras›nda gerçeklefltirdikleri flirket içi ticaret biçimini ald›. Üstelik çokuluslu flirketlerin faaliyette bulundu¤u ülkelerin genifllemesine, hemen tüm emperyalist ülkelerin çokuluslu faaliyetler alan›na ç›kmas› efllik etti. ABD çokuluslular›n›n mutlak tekelinin Avrupa ve Japonya taraf›ndan sars›lmas›yla sonuçlanan bu durum, 1970’ler ve 1980’lerin durgunluk ortam›nda çokuluslu flirket fa-

aliyetlerinin genelleflmesiyle sonuçland›. 1974–78 aras›nda çokuluslu yat›r›mlar ABD için yüzde 50, Bat› Avrupa için yüzde 89 ve Japonya için yüzde 122 art›fl gösterirken, ayn› ülkeler 1977–81 aras›nda uluslararas› üretimlerini s›ras›yla yüzde 68, yüzde 91 ve yüzde 103 art›rd›lar. ABD çokuluslu flirketleri eskiden en yak›n rakiplerinden iki kat büyükken fark kapanmaya bafllad›. Bu durum, 1970’lerde ABD’nin kendisinin de giderek daha fazla rakipleri taraf›ndan gerçeklefltirilen çokuluslu yat›r›mlara hedef olmas›yla ve bu alandaki üstünlü¤ünü yitirmesiyle sonuçland›. 1970’lere gelindi¤indeyse ABD’nin di¤er emperyalistler karfl›s›nda genel ekonomik ve teknolojik üstünlü¤ünü yitirmeye bafllad›¤› aç›kl›k kazand›; emperyalist piyasada uzunca bir dönem geçerli olan güç dengelerinde önemli bir kayma ortaya ç›kt›.

2. Yeni Sömürgecilik Yöntemlerinin Genelleflmesi III. Bunal›m döneminde emperyalist sistemin yeni bir “egemenlik devri” kriziyle aç›k bir çat›flma halinde yüz yüze gelmemesini sa¤layan “Amerikan Bar›fl›”, dönemin genelleflen yeni sömürgecilik iliflkileri içinde hiç de bar›flç›l sonuçlar yaratmad›. Yeni sömürgecili¤in genelleflmesi sürecinin bir yüzü, eski sömürgelerin “ulus devlet” kurma haklar›n›n tan›nmas›ysa, öbür yüzü bu dönemde 21 milyon insan›n flu ya da bu biçimde yeni sömürgecili¤in patronu ABD ile ba¤lant›l› vahfli savafllarda öldürülmesidir. Sürecin bu iki çeliflkili yönü, 1945 sonras› yeni sömürgecili¤inin üzerine oturdu¤u temel gerilimin ürünüdür. Dönemin yeni sömürgecilik iliflkileri, sermayenin yeni bir üretken serbest yat›r›m düzeni kurulmas› yönündeki dönemsel talebiyle, ba¤›ms›zl›kç› e¤ilimlerin ve emperyalistler aras› rekabetin ay-

Emperyalistlerin 1959-30 Nisan 1975 aras›nda devrimci Vietnam halk›na karfl› sürdürdükleri savaflta 4 milyon Vietnaml› öldürülürken, Vietnam savafl› karfl›t› gösteriler 60’lardaki devrimci kalk›flmay› tetikledi ve dünya halklar›na cesaret verdi.

129


‹çerme, yans›zlaflt›rma ve geri döndürme stratejisi, ulusal egemenlik hakk› ilkesinin yayg›nlaflmas›yla, aç›k ya da örtük emperyalist müdahalecili¤in iç içe geçti¤i bir süreçte hayata geçirildi. Ancak bu genel stratejinin baflar›ya ulaflmas›nda, dönemin uluslararas› iflçi s›n›f› hareketi içinde giderek öne ç›kmaya bafllayan reel sosyalist ve sosyal demokrat e¤ilimlerden türeyen s›n›f uzlaflmac›l›¤›n›n da önemli bir katk›s› oldu.

Mao’nun 1934’te bafllatt›¤› “Uzun Yürüyüfl” Ekim 1949’da Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulmas›yla sonuçland›.

n› anda denetim alt›nda tutulmas› ihtiyac›n›n yaratt›¤› gerilimin alt›nda infla edildiler. Bu gerilimler, III. Bunal›m döneminde yeni sömürgecili¤in s›n›rlar›n›n, yöntemlerinin ve yeni sömürgelerin sistemin bütünü aç›s›ndan oynad›¤› rolün bugünkünden baz› farkl›l›klar göstermesine neden olmufltur.

2.1 Ulus devletin ve yeni sömürgecili¤in genelleflme koflullar› Yeni sömürgecilik, ulusal kurtulufl hareketlerinin, kapitalizmin tarihindeki en büyük geri çekilmenin yaflanmas›na paralel biçimde yükselifle geçti¤i bir dünyada infla edildi. 2. Dünya Savafl›’n›n ard›ndan, Sovyetler Birli¤i’nin etraf›ndaki emperyalist abluka parçalanm›fl; Do¤u Avrupa SSCB’nin aç›k ve do¤rudan etkisi alt›na girmiflti. Fransa, ‹talya ve Yunanistan’da komünistlerin anti-faflist direniflte oynad›klar› öncü rol ve Yugoslavya devrimi, Güney Avrupa’da güçlü bir devrim tehlikesi yarat›yordu. Çin devrimi, sömürge halklar›na örnek olmufl ve komünistler, ulusal kurtulufl hareketlerinin liderli¤ini büyük ölçüde ele geçirmifllerdi. Dünyan›n nüfus ve toprak bak›m›ndan üçte birlik bölümünün emperyalist-kapitalist sistemden kopmas›na neden olan bu koflullar, ulusal kurtulufl hareketlerini içermeyi, yans›zlaflt›rmay› ya da geriye döndürmeyi hedefleyen siyasal stratejilere dönemin en bafl›ndan itibaren büyük bir önem kazand›rd›.

130

2. Dünya Savafl› öncesinin sömürgecili¤i, temelde emperyalist güçlerin dünya piyasas›n› paylaflmalar›n›n bafll›ca yöntemi olmakla birlikte, emperyalist merkezdeki s›n›f çeliflkilerinin yaratt›¤› büyük sosyal sorunlar› ba¤›ml› ülkelere ihraç edecek bir çözüm arac› olarak da görülmüfltü. 1884–1945 aras›ndaki y›llarda kapitalist ülkelerde yükselen s›n›f mücadelesinin, bu ülkelerdeki h›zl› kapitalist geliflmenin yaratt›¤› afl›r› birikimi yeniden bölüflümcü politikalar yoluyla emmesine fliddetle karfl› ç›kan sermaye s›n›flar›, bütün ekonomik sorunlar›n çözümünün sömürgecilik yoluyla d›flar›da aranmas›n› savundular. Birçok burjuva reform savunucusunun emperyalist siyasetin avukat›na dönüflmesiyle sonuçlanan geleneksel sömürgecilik siyaseti, özellikle sistemin hâkimi Britanya’da bir iflçi aristokrasisinin yarat›lmas›na ve devlet politikalar›, ideolojik ayg›tlar, askeri güç ve dolay›s›yla tüm toplum üzerindeki burjuva egemenli¤inin pekifltirilmesinde önemli katk›larda bulundu. Ancak sömürgecilik siyaseti, 2. Dünya Savafl› öncesi koflullarla bu bak›mdan da iki önemli s›n›ra dayanm›flt›: Sosyalist ülkelerdeki iflçi s›n›flar›n›n emperyalist ülke iflçilerinin siyasal beklentilerini yükseltmesi ve savafl öncesinin serbest sermaye hareketleri ortam›nda sömürgelerden elde edilen kazançlar›n iflçi s›n›f›na hiç yans›mayan biçimde özel kapitalist ellerde toplanmas›. Emperyalist güçleri merkezde kendi iflçileri, sömürgelerde kurtulufl hareketlerine karfl› iki ayr› cephede dövüflmeye zorlayan ve bu devrimci iki güç aras›nda aç›k bir ç›kar birli¤i yaratan bu durum, 2. Dünya Savafl› sonras›n›n özel koflullar›nda sürdürülebilir olmaktan tamamen ç›kt›. Frans›z sömürgecili¤inin Vietnam ve Cezayir’de ald›¤› yenilgiler ve Hollanda sömürgecili¤inin çözülmesi, eski tip sömürgesel denetim mekanizmalar›n› yaflatmakta ›srar etmenin son derece pahal›ya patlayaca¤›n› gösterdi. Britanya ise, sömürgecili¤in maliyetini düflüren yeni teknikleri benimseyerek bu yöntemlerle elde edilen kazançlar› refah programlar›na ak›tan öncü ülkelerden birisi oldu. Emperyalist ülke egemen s›n›flar› aras›nda, uluslararas› sermaye hareketlerinin kamusal denetim alt›na al›nma-


Britanya ‹mparatorlu¤u’nun en önemli sömürgesi olan Hindistan’da yüzlerce y›l süren ulusal kurtulufl mücadelesi, 1930’larda Tuz Yürüyüflü’nü bafllatan Mahatma Gandhi’nin Hindistan Ulusal Kongresi liderli¤inde 1950’de ba¤›ms›zl›kla sonuçland›. Dünyan›n ilk kad›n hava korsan› Leyla Halid ise 60’lar›n Filistin kurtulufl mücadelesinin simgelerinden birisi oldu.

s›na ve üretken sermayenin saf rantiye aleyhine desteklenmesine paralel bir güç kaymas› yaratan bu durum, refah devleti programlar›n›n en büyük destekçisi haline gelen sosyal demokrat partiler ve sendikalar taraf›ndan dolays›z biçimde desteklendi. Sömürgesel kurtulufl hareketleri karfl›s›nda tak›n›lan tav›r uluslararas› iflçi s›n›f› hareketi içindeki ilk büyük k›r›lma noktas›n› oluflturdu. 1945’de faflizme karfl› verilen mücadelenin ilk zafer günlerinde Amerikan Emek Federasyonu (AFL-American Federation of Labor) hariç tüm dünyadaki sendikal örgütlenmelerin kat›l›m›yla kurulan sol e¤ilimli Dünya Sendikalar Federasyonu (WFTU), 1949’da Britanya Sendika Kongresi’nin (TUC) bafl›n› çekti¤i bir inisiyatifle bölünerek, III. Bunal›m döneminde yeni sömürgecili¤in beflinci kolu gibi çal›flan ICFTU (Uluslararas› Hür ‹flçi Sendikalar› Konfederasyonu) kuruldu. 10 y›l boyunca TUC taraf›ndan kontrol edilen ICFTU, uluslararas› sermayenin Afrika, Asya ve Latin Amerika’daki süper kârl› faaliyetlerinin bafll›ca destekçisi olarak görev yapt›; dönemin birçok ulusal kurtulufl mücadelesi içinde önemli roller oynayan iflçi s›n›f› önderlerinin emperyalist siyasete kazan›lmas›nda önemli katk›larda bulundu. 1959’da ABD’nin (önceki AFL ve CIO’nun (Sanayi Sendikalar› Kongresi-Congress of Industrial Unions) 1955 y›l›nda birleflmesiyle oluflan) AFL-CIO federasyonunun denetimi alt›na giren ICFTU, So¤uk Savafl sendikac›l›¤›n›n ve yabanc› sermaye yat›r›mlar›n›n geniflletilmesi destekleyen sendikal etkinlikler örgütleyen “emek emperyalizminin” simge kurumu haline geldi. Bu dönemde sömürgesel kurtulufl hareketlerinin sosyalist sistemle ve emperyalist-kapitalist merkezlerdeki iflçi s›n›f›n›n iktidar mücadelesiyle birlefltirilmesi uluslararas› devrimci sürecin temel görevi haline geldi. Ancak iki kutuplu uluslararas› iflçi s›n›f› hareketinin di¤er cephesi, reel sosyalist siyasetin hâkimiyeti alt›na girmesiyle bu görevden giderek uzaklaflt›. SBKP’nin 2. Dünya Savafl› sonras›nda SSCB’nin korunmas› ve gücünün

art›r›lmas› siyasetini uluslararas› devrimci sürecin temel görevi olarak belirlemesine ba¤l› olarak, SBKP’nin hegemonyas› alt›ndaki hemen bütün komünist partileri, uzlaflmac› ve reformist politikalara yöneldiler. Avrupa komünist partileri, utanç verici bir sosyal flovenizmle, sömürgesel kurtulufl mücadelelerine karfl› kendi emperyalist devletlerinin yan›nda yer al›rken, sömürge ve yeni sömürge ülkelerdeki komünist partileri, her koflul alt›nda “yasall›¤› koruma”y› temel alan parlamentocu, pasifist politikalar› benimsediler; yasa d›fl› konuma itildikleri ülkelerde ise burjuvazinin çeflitli fraksiyonlar›na bel ba¤layan gerici politikalar› savundular. Sömürgelerdeki ulusal kurtuluflçuluk e¤ilimlerinin emperyalist merkezlerdeki iflçi s›n›f› hareketleri taraf›ndan bu biçimde yaln›zlaflt›r›lmas›, bu hareketlerin yeni uluslararas› iliflkiler sistemati¤inin belirlenmesi bak›m›ndan tafl›d›¤› önemi azaltmad›¤› gibi, h›z›n› da kesmedi. ABD D›fliflleri Bakanl›¤› 1958’de yirmi iki ve 1965’te k›rk dört silahl› ulusal kurtulufl hareketinin varl›¤›n› saptarken, bu hareketlerin devrimci ve radikal biçimleri ABD taraf›ndan, dönemin “Amerikan ç›karlar› karfl›s›nda gemlenmesi en az muhtemel ve en ciddi tehlikesi” olarak belirlendi. Bu devrimci radikal hareketlerin So¤uk Savafl söyleminin egemenli¤i alt›ndaki III. Bunal›m döneminin sahici tehdit kayna¤› olarak görülmeleri ise, “emperyalist yap›y› destekleyen ve güçlendiren birbirleriyle iliflkili üç temel dayana¤›n varl›¤›na” meydan okumalar›ndan kaynaklan›yordu: “çokuluslu flirketler; Bat› ve kapitalizm yanl›s› yerli burjuvazi ve devlet ayg›t›n›n bask› ve denetimi.” Emperyalist piyasan›n bu üç temel dayana¤›n›n “eflit ve ortak ç›karlara dayal› siyasal ittifak” görüntüsü alt›nda güçlendirilmesini sa¤layan en önemli geliflme ise, 2. Dünya Savafl› sonras›n›n uluslararas› iliflkilerini düzenleyen Birleflmifl Milletler’in kurulmas› oldu. Kapitalist “ulus devlet”in hatal› biçimde 1980’lerde bafllad›¤› belirtilen dönüflümünün gerçek kayna¤› asl›nda III. Buna-

131


EMPERYAL‹ZM‹N BUNALIM DÖNEMLER‹ - 2 l›m döneminin emperyalist politik egemenlik tarz› ile temel ad›mlar› tamamlanm›fl olan bu düzenlemelerdi. Birleflmifl Milletler, sadece sömürgeci devletleri egemen ulus devlet sayan ve 1. Dünya Savafl› sonras›nda sömürgelerin yeniden paylafl›m›n› düzenleyen Millet Cemiyeti’nin tersine, Wilson ve Roosevelt doktrinleri ile temelleri at›lan ancak Truman’›n So¤uk Savafl siyaseti ile gerçek anlam›na kavuflan yeni bir düzenleme yaratt›. “Toprak bütünlü¤ü yani aç›k sömürgeci iflgale u¤ramama hakk›na sahip egemen ulus devlet” kavram›n›, bütün eski sömürge ve yar› sömürgeleri kapsar biçimde geniflleten bu yeni düzenleme, bir yandan ulus devlet ilkesini genellefltirerek uluslararas› iliflkilerin temel ö¤esi haline getirirken, öte yandan ayn› ulus devlet ilkesini görülmedik ölçülerde anlams›zlaflt›rd›. Bu düzenleme bir yandan “bizatihi varl›¤›, egemen güçlerle daha az dostça iliflkiler kuran uluslararas› kurum biçimleri aç›s›ndan cayd›r›c›” olan Birleflmifl Milletler örgütünün kendisini, kaç›n›lmaz biçimde, 2. Dünya Savafl› sonras›n›n temel bir gerçekli¤i olan iki hegemonya blo¤u aras›ndaki uluslararas› mücadelenin ana sahnelerinden birisi haline getirdi. Ancak Birleflmifl Milletler emperyalizme de çok önemli bir olanak sa¤lad›. Bu, tüm kapitalist ulus devletleri emperyalist piyasan›n genifllemesini sa¤layacak yekpare bir kurallar dizisini uygulayan ba¤›ml› ayg›tlar haline getirme; hatta kimi devletleri en bafltan itibaren bu tip ayg›tlar olarak infla etme olana¤›yd›. Yeni iflgal ve politik denetim biçimleri bu sistematik dâhilinde uluslararas› piyasa iliflkilerinin uzant›s› olarak normallefltirilip genellefltirilirken biçimsel aç›dan çeflitli farkl›l›klar gösterdiler. Örne¤in, yeni sömürgecilik kav-

ram›n› devrimci politik dile dâhil eden önemli mücadelelere sahne olan Afrika’ya o dönemde hâkim olan “gizli iflgal” biçimi, Sovyetler Birli¤i’nin da¤›lmas›ndan sonra Balkanlar’da gözlenen politik parçalama stratejisiyle büyük benzerlikler tafl›d›. Zira “Yeni sömürgecilik eski genifl birleflik sömürge topraklar›n› ba¤›ms›z geliflme yetene¤ine sahip olmayan, savunmalar› ve hatta iç güvenlikleri için eski sömürgeci güce yaslanmak zorunda b›rak›lan bir dizi küçük, yaflama flans› olmayan devletlere bölme ilkesine yaslanm›flt›r. Bu devletlerin ekonomik ve mali sistemleri, t›pk› sömürgecilik günlerinde oldu¤u gibi, eski sömürgeci egemene ba¤l› durumdad›r”. Pan-Afrika Kongresi’nin kurucusu Gana devlet baflkan› Nkrumah taraf›ndan 1965 y›l›nda kaleme al›nan “Yeni Sömürgecilik: Emperyalizmin Son Aflamas›” isimli kitapç›kta, dönemin di¤er yeni sömürgecilik teknikleri flöyle tarif ediliyordu: “Yeni sömürgecili¤in özü, buna tabi olan devletin, teoride, ba¤›ms›z olmas› ve uluslararas› egemenli¤in tüm d›flsal boyunduruklar›na tabi k›l›nmas›d›r. Gerçekte ekonomik sistemi ve siyaseti d›flar›dan yönetilir. Bu yönelimin yöntemleri ve biçimi çeflitlilik gösterebilir. Örne¤in, uç bir durumda, emperyal gücün ordular› yeni sömürge devletin topra¤›na girebilir ve hükümetini kontrol edebilir. Ancak, daha genel olarak, yeni sömürgeci denetim, ekonomik ya da parasal araçlarla gerçeklefltirilir. Yeni sömürge devlet di¤er yerlerden gelen rakip mallar yerine emperyalist gücün mamul ürünlerini sat›n almaya zorlanabilir. Yeni sömürge devletin hükümet politikas› üzerindeki denetim, devlet idaresinden do¤an maliyetlere yönelik ödemelerle, çeflitli politikalar› dikte edecek pozisyonlara memurlar›n atanmas›yla ve emper-

1954-1962 aras›nda Cezayir Ulusal Kurtulufl Cephesi’nin Fransa’ya karfl› verdi¤i Ba¤›ms›zl›k Savafl› gerilla mücadelesi ile 2. Dünya Savafl›’ndaki Frans›z direnifl hareketinin k›r gerillas› taktiklerini birlefltiren en önemli ulusal kurtulufl mücadelelerinden birisidir. 6 Eylül 1960’da 121 Frans›z ayd›n taraf›ndan yay›nlanan 121’ler Manifestosu’nda Cezayir Savafl› sömürgecili¤e karfl› meflru ve güçlü bir darbe olarak selamland›.

132


EMPERYAL‹ZM‹N BUNALIM DÖNEMLER‹ - 2 yal güç taraf›ndan denetlenen bir bankac›l›k sisteminin dayat›lmas› yoluyla d›fl ticaret üzerindeki parasal denetim biçimiyle sürdürülebilir. (…) Yeni sömürgeci denetimin belirli bir devletle özel olarak özdefllefltirilemeyecek bir mali ç›karlar konsorsiyumu taraf›ndan icra edilmesi de mümkündür. Kongo’nun büyük uluslararas› mali ç›karlar taraf›ndan denetlenmesi bunun bir örne¤idir”. Dönemin bafllar›ndan itibaren yayg›nl›k kazanan en önemli di¤er yöntem, faflist askeri darbelerin tezgâhlanmas› halini ald›. 1953’te ‹ran’daki yabanc› petrol iflletmelerinin, 1954’te de Guatemala’daki ABD muz plantasyonlar›n›n kamulaflt›r›lmas›na karfl› bafllat›lan askeri darbeler zinciri, Güney ve Orta Amerika ile Güneydo¤u Asya’y› saran bir darbeler zinciriyle sonuçland›. ABD bu dönemde kendisi aç›s›ndan en kritik sayd›¤› bölgelerde askeri iflgallerden de kaç›nmad›. Kore savafl›yla çevrelemeye çal›flt›¤› Çin’e karfl› Vietnam’da aç›k bir iflgal bafllatman›n yan› s›ra, 1958’de Lübnan’a ve 1965’te Dominik Cumhuriyeti’ne deniz piyadelerini yerlefltirdi. Bu dönemde ABD destekli askeri darbeler ve iflgaller kadar, eski sömürgeci güçlerin son derece etkili araçlarla, ba¤›ms›zl›klar›n› elde eden devletleri eski ekonomik, politik ve askeri çerçevelere uymaya zorlamalar› da biçimsel politik ba¤›ms›zl›¤›n bir baflka dayana¤›n› oluflturdu. Örne¤in Güneydo¤u Asya’n›n tipik yeni sömürgesi Filipinlerde, bu ülkeyi 1899 y›l›ndan beri iflgal alt›nda tutan ABD, 1946’da ba¤›ms›zl›¤› tan›d›¤› anda, genifl bir askeri üs a¤›yla bu ülkeye asker yerlefltirdi; do¤rudan do¤ruya kendisine ba¤l› bir ordu kurdu ve genifl bir ekonomik egemenlik alan› yaratt›. Filipinler, savafla asker gönderen Güney Kore ile birlikte, ABD’nin Vietnam savafl›ndaki bafll›ca askeri sevk›yat kanal› haline gelirken, süreç her iki ülkede de 1990’lara kadar devam eden aç›k diktatörlüklere yol açan darbelerle tamamland›. Afrika, Asya ve Latin Amerika ülkelerini büyük bir ideolojik ve kültürel iflgal harekât› eflli¤inde sürdürülen bir darbeler, darbe tehditleri ve politik cinayetler sarmal›na sürükleyen yeni sömürgeci politik denetim yöntemlerinin bir baflka önemli bilefleni ise bu ülkelerde yayg›nlaflt›r›lan “sand›ksal demokrasi” mekanizmalar› oldu. Sand›ksal demokrasi, yeni sömürgelerdeki devlet iktidar›n›n, emperyalizmle bütünleflmifl ç›karlara sahip iflbirlikçi yerel sermayenin hegemonyas›nda oluflturulan oligarfliler taraf›ndan ele geçirilmesini sa¤layan bir politik süreç olarak infla edildi. Ba¤›ml›l›k iliflkilerinin neden oldu¤u toplumsal sorunlardan do¤an isyanlar karfl›s›nda feda edilebilir iflbirlikçi siyasal kadrolar›n çeflitlendirilmesini de sa¤layan sand›ksal demokrasi meka-

2. Dünya Savafl›’nda Yugoslav Partizanlar› liderli¤indeki Halk Kurtulufl Hareketi isimli direnifl hareketinin öncülü¤ünü yapan Josip Broz Tito, 1980’deki ölümüne kadar devlet baflkanl›¤›n› yürüttü¤ü Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti’ni 1961’de Ba¤lant›s›zlar Hareketi’nin kurucular›ndan birisi haline getirdi. Stalin’e ve SSCB’ye karfl› “özyönetimci sosyalizm” anlay›fl›n› gelifltirdi.

nizmalar›, emperyalist siyasetlerin içsel birer siyaset haline dönüfltürülmesinin en önemli kanallar›ndan birisini oluflturdu. Bu içsellefltirme, sömürge ülke ordular›n›n emperyalist merkeze ba¤›ml› hale getirilmesi ve klasik sömürgecili¤in yabanc› ordular›n›n yerine kendi ülkesinde emperyalist bir iflgal ordusu gibi ifllev gören yeni sömürge ordular›n›n infla edilmesiyle gerçek kurumsal güvencesine kavuflturuldu. Emperyalizmle bütünleflmifl yerli egemen s›n›flar›n belirleyici konumda oldu¤u oligarflilerin siyasi egemenli¤ini sa¤lamak için, bu ülkelerin devlet ayg›tlar›, sömürge tipi faflizmin kurumsal alt yap›s›n› oluflturacak bir tarzda yeniden yap›land›r›ld›. Ordunun ve devletin emperyalist egemenli¤in bir arac› haline getirilmesi, devletin yukar›dan afla¤›ya faflistlefltirilmesi biçimini al›rken, sömürge tipi faflizmin resmi kurumlar› ›rkç›, faflist ideolojilerin yayg›nlaflt›r›lmas›n›n ve sivil faflist partilerle para-militer örgütlenmelerin yarat›lmas›n›n da ana kayna¤›n› oluflturdu. “Hür demokratik parlamenter sistemin” yayg›nlaflt›r›lmas› söylemi alt›nda infla edilen yeni sömürge devletinin bu köklü anti-demokratik karakteri, yeni sömürgeleri emperyalist dünya sistemiyle bütünlefltiren sermaye egemenli¤i biçiminin dolays›z bir uzant›s› olarak görülmelidir. Yeni sömürgelerdeki sermaye egemenli¤i biçimi, bu ülkelerdeki burjuva demokratik devrimlerini mutlak anlamda tamamlanamaz devrimler haline getir-

133


1965’te, “emperyalizmin zay›f halkas›” oldu¤unu düflündü¤ü Afrika’ya, Kongo’ya gitme karar› alan Che, Arap Milliyetçili¤inin kurucusu M›s›rl› Cemal Nas›r’›n da yak›n dostuydu.

mifltir. Ve “hür demokratik parlamenter sistem” iddias›yla gerçeklefltirilen bütün politik, hukuksal ve kurumsal düzenlemeleri, gerçekte emperyalist sermaye birikiminin yerel kanal ve dayanaklar›n› güçlendiren dönüflümlerin koçbafl› haline getiren de, bu sermaye egemenli¤i biçiminin yap›sal-tarihsel özelliklerdir. III. Bunal›m döneminin genel büyüme ortam›nda k›smi demokratik görünümlü “korporatist” biçimlere bürünebilen bu düzenlemeler, emperyalist sermaye birikiminin önemli dönüflümler geçirdi¤i IV. Bunal›m döneminde bu niteliklerini bütünüyle yitirerek aç›k emek ve halk düflman› özellikler kazanmaktad›rlar.

2.2. Uluslararas› sermaye birikiminin arac› olarak yeni sömürge ulus devleti III. Bunal›m döneminin 1970’e kadar bir genel büyüme dönemi olarak yaflanmas›, 2. Dünya Savafl› öncesi ve sonras›nda resmi egemenlik haklar›na kavuflmufl olan eski sömürge ve yar› sömürgelerdeki zay›f sermaye s›n›flar›n›n kendi ülkelerini de yeni birer kapitalist merkeze dönüfltürebilecekleri yan›lsamas›na güç kazand›ran en önemli ö¤elerden birisi oldu. Ulusal kurtulufl hareketlerinin küçük burjuva önderliklerine ba¤›ms›zl›k öncesinden beri yön veren ve kurtulufl hareketlerinin kopuflçuluk e¤ilimlerinde önemli budanmalara yol açan bu yan›lsama, emperyalist dünya piyasas›n›n bütün geniflleme dönemlerinde oldu¤u gibi 2. Dünya Savafl› sonras›n›n geniflleme döneminde de ba¤›ml› ülke burjuvazilerinin bafll›ca politik-ekonomik projesi halini ald›. Ne var ki, bu yerel sermaye oluflumlar› aç›s›ndan yeni bir kapitalist merkeze dönüflmenin yegâne arac› gibi görünen yeni sömürge “ulus devleti”, daha en bafltan itibaren bu geliflmeyi sa¤layabilecek iki temel özellikten yoksundu. Yeni sömürgecilik iliflkilerine dâhil olan ülkelerdeki yerel sermayenin ulus devleti, emperyalist ülke burjuvazi-

134

lerinin eski egemen s›n›flarla mücadele süreçleri içinde oluflan s›n›fsal-politik birliklerinin kristalleflmesini temsil eden ve güçlü bir toplumsal temele sahip olan kapitalist ulus devletin, her bak›mdan son derece silik bir kopyas› olarak olufltu. Bu durum, yeni sömürge ulus devletinin, h›zl› sermaye birikiminin önündeki eski toplumsal engelleri y›kmas›n› ve toplumsal hayat›n tamam›nda kapitalist ak›lc›l›¤›n temsilcisi olmas›n› imkâns›z k›ld›. Emperyalist ülkelerde sermayenin egemenli¤i ile burjuvazinin egemenli¤i birbirleriyle özdeflleflirken, yeni sömürgelerde burjuvazinin egemenli¤i biçimini alamayan sermaye egemenli¤i ancak yeni düzen içinde belirli ölçülerde çözülen eski egemen s›n›f katmanlar›yla k›r›lgan bir ittifak› ayakta tutarak kendisine toplumsal bir temel oluflturabildi. Irkç›, gerici, faflist, korporatist ideolojik ö¤eler, egemen s›n›flar›n yeni bir kapitalist merkez yaratma iddias›n› temsil eden yeni sömürgecilik projesinin kendisine özgü ideolojisi ile kaynaflt›r›ld›. Egemen mülkiyet iliflkilerinin ve uluslararas› iflbölümünün daha da derinlefltirdi¤i sermaye yetersizli¤i sorunu, yerel sermaye aç›s›ndan kronik bir sorun haline dönüflürken, k›r›lgan oligarflik ittifak›n çeflitli ö¤eleri aras›ndaki politik iliflkiler esas olarak uluslararas› sermaye birikim süreçleri arac›l›¤›yla kurulan bir nitelik kazand›. Uluslararas› sermaye birikim süreçleri ile oligarflik ittifak›n varl›k koflullar› aras›nda böylesine dolays›z bir iliflkinin oluflmas›, yeni sömürge ulus devletinin kendi d›fl›ndaki koflullar› yerel birikim lehine denetim alt›na alma olanaklar›n› tamamen ortadan kald›rm›flt›r. Yeni sömürge ulus devleti, emek gücünün yeniden üretimi, piyasa koflullar›, art›¤›n merkezi kullan›m biçimi, do¤al kaynaklar ve teknoloji gibi yerel birikimin olmazsa olmaz nitelikteki ö¤eleri üzerinde herhangi bir denetim gücüne sahip olmayan bir devlettir. Gerçek ifllevi, yerel toplumun uluslararas› sermaye birikim sürecinin ihtiyaçlar›na göre biçimlendirilmesi ve bu biçimlendirme sonucunda ortaya ç›kan çarp›k ve krizli toplumsal ya-


EMPERYAL‹ZM‹N BUNALIM DÖNEMLER‹ - 2 p›n›n sosyal s›n›flar›n› genifl bir bürokratik ve askeri ayg›t arac›l›¤›yla egemenlik alt›nda tutmakt›r. Emperyalist ulus devletin tersine, bütün faflist yap›lanmas›na karfl›n temelde zay›f bir devlet olan yeni sömürge ulus devleti, yerel sermaye birikimini güçlendirmenin de¤il, yeni sömürgelerdeki kronik sermaye yetersizli¤ini derinlefltirmenin bafll›ca kanal› ve güvencesidir. Yeni sömürge devletinin bu özellikleri, emperyalist uluslararas› iflbölümünün III. Bunal›m döneminde kaydetti¤i tarihsel geliflmeler içinde olgunlaflm›flt›r. Bu tarihsel geliflmeler, yeni sömürgelerin önce geleneksel tar›m-hammadde üreticisi rollerinin yeni emperyalist piyasa içinde güvence alt›na al›nmas›, daha sonra ayn› rolün emperyalizme ba¤›ml› bir ithal ikameci sanayileflme modeli içinde yeniden üretilmesi biçimini kazanm›flt›r. Bütün bunlar›n sonucunda, 1970’lerle birlikte patlak veren borç krizi, yeni sömürgeci iflbölümündeki yeni kaymalar›n haz›rlay›c›s› olmufltur.

geldiler. Dönemin sonlar›na gelindi¤inde yeni sömürgelerde birincil mal ihracatç›l›¤›, ithal ikamecilik ve ihracata yönelik sanayileflmeden oluflan üç ayr› tip bütünleflme biçimi ortaya ç›kt›. 2. Dünya Savafl›’n›n hemen sonras›nda yeni sömürgelere yönelik ilk do¤rudan yabanc› yat›r›mlar dalgas› da önceki dönemde oldu¤u gibi hammaddeler ve tar›m ürünleri alan›nda yo¤unlaflt›. Ancak bu dönem bir bütün olarak yeni sömürgelere ve dolay›s›yla da birincil ürünler alan›na yönelik do¤rudan yabanc› yat›r›mlar›n eskiye göre ola¤anüstü azalmas›na sahne oldu. Dönemin ABD flirketleri veri al›n›rsa, bu sektörler 1950 y›l›nda yabanc› yat›r›mlar içinde hâlâ yüzde 30’luk bir

2.3 III. Bunal›m Döneminde Yeni Sömürgeci ifl bölümü III. Bunal›m döneminde yeni sömürgelefltirilen ülkelerin tabi k›l›nd›klar› uluslararas› iflbölümü, kuflkusuz homojen bir yeni sömürgeler dünyas›nda gerçekleflmedi. Bu dönemde emperyalist merkez içindeki kifli bafl›na gelir fark› 1’e 3 oran›nda de¤iflirken, yeni sömürgeler aras›ndaki fark›n 1’e 27 gibi bir orana sahip olmas›, bütünleflme biçiminde önemli farkl›laflmalar yaratt›. Dönemin bafl›nda yeniden infla edilen emperyalist dünya piyasas›na ucuz hammadde ve girdi sa¤lamaya devam eden yeni sömürgeler giderek iç pazarlar›n›n büyüklü¤üne, alt yap›lar›n›n ve üretici güçlerinin geliflkinli¤ine ve politik iliflkilerinin niteliklerine vs. ba¤l› olarak çokuluslu yat›r›mlar›n ve ticari yay›lman›n hedefi haline

Güney Amerika’n›n en yoksul ülkelerinden birisi olan Bolivya, Ulusal Devrimci Hareketi (MNR) önderli¤inde 1951’de yaflanan baflar›l› devrimin çürümesiyle birlikte sürekli politik istikrars›zl›k yaflarken, ba¤›ms›zl›kç› devlet baflkan› Arbenz’e karfl› 1954’te ABD United Fruit fiirketi’nin ç›karlar› için yap›lan CIA darbesine sahne olan Guatemala “Muz Cumhuriyetleri”nin simgesi oldu.


EMPERYAL‹ZM‹N BUNALIM DÖNEMLER‹ - 2 a¤›rl›¤a sahipken, bu oran 1966’da yüzde 17’ye (1990’da yüzde 7’ye) düfltü. Ba¤›ms›zl›k sonras›nda baz› ülkelerde özellikle madencilik alan›nda gerçeklefltirilen kamulaflt›rma hareketleri uluslararas› sermayenin bu ülkelerdeki birincil mal üretiminden çekilmesinde belirli bir rol oynarken, eski sömürgeci güçlerin yeni yapt›r›mlar› bu geri çekilmeyi telafi eden boyutlar kazand›. Örne¤in, eski Frans›z ve Britanya sömürgelerinin ba¤›ms›zl›k sonras›nda da “ana” ülkelerin para birimlerini kullanmaya zorlanmalar›; sömürgecilik günlerinden kalma mal ticareti kotalar›n›n devam ettirilmesi; bu ülkelerdeki kaynak tahsisinin hâlâ eski sömürgeci güçlerin bankerleri, yat›r›mc›lar› ve tüccarlar› taraf›ndan do¤rudan denetlenmesi; bu ülkelerin hammadde ve tar›m ürünleri ihracatç›s› konumlar›n›n ciddi bir de¤iflime u¤ramadan sürmesiyle sonuçland›. Ayn› dönemde hammadde ve tar›m ticareti üzerindeki tekelci denetim de yo¤unlaflt›. Hammadde ihtiyaçlar›n›n temin edilmesini ABD devletinin stratejik savunma belgelerinin temel ekseni haline getiren çokuluslu flirketler, nikel, petrol, boksit, alüminyum, bak›r gibi hammadde ve minerallerin yan› s›ra muz gibi ticari tar›m ürünlerinin ticareti ve fiyat düzeyleri üzerinde ciddi bir tekelci denetim elde ettiler. 1951–61 y›llar› aras›nda (petrol hariç) birincil mallar›n genel fiyat düzeyi yüzde 33 oran›nda düflerken, mamul mal fiyatlar› yüzde 3,5, daha da önemlisi yat›r›m mallar›n›n fiyatlar› yüzde 31 oran›nda artt›. ‹ki mal türü aras›ndaki bu büyük fiyat fark›, ayn› dönemde dünya toplam ticaretinde son derece s›n›rl› (yüzde 7) bir yer iflgal eden yeni sömürge ülkelerin ihracatlar›n› art›rmalar›na karfl›n 42 milyon dolarl›k bir gelir kayb› yaflamalar›yla sonuçland›. Yeni sömürge ülkelerin pazara ba¤›ml› küçük meta üreticileri taraf›ndan geri bir teknolojiyle üretilen tar›msal

mallarla, emperyalist ülkelerde ola¤anüstü bir emek verimlili¤iyle üretilen yat›r›m mallar› aras›ndaki bu devasa fiyat fark›ndan do¤an gelir transferi, görece geliflkin yeni sömürge ülkelerde 1960’larda h›zland›r›lan ba¤›ml› sanayileflme modeli taraf›ndan daha da derinlefltirildi. Yeni emperyalist bütünleflme sistemati¤i içinde, çokuluslu imalat yat›r›mlar›, bu yat›r›mlar› emebilecek geliflkin iç piyasalar›n, yüksek emek verimlili¤inin ve etkin talep yönetiminin oldu¤u di¤er emperyalist ülkelere yöneldi. Bu dönemde baz› yeni sömürge ülkeler taraf›ndan benimsenen ithal ikameci sanayileflme ise, yat›r›m mallar› için yeni bir pazar oluflturarak, do¤rudan yat›r›mlar›n azalmas›n› telafi eden yeni bir kazanç alan› haline dönüfltü. Emperyalist ülkelerin imalat sanayi flirketleri aç›s›ndan, yeni sömürge ülke imalatç›lar›yla yap›lan patent, know-how, teknoloji ve marka lisans anlaflmalar› üzerinden elde edilen ticari kazançlar, do¤rudan yabanc› yat›r›mlara efllik eden en önemli sömürü yöntemi haline geldi. Bu yönelim, dünya ticaretinin kapitalist üretim içindeki pay›n› 1965 sonras›nda art›r›rken, özellikle çokuluslu ABD flirketleri, yeni sömürge ülkelerden yap›lan hammadde ticaretinde ulafl›m ve sigortac›l›k alanlar› üzerindeki hâkimiyetleriyle yeni bir gelir transferi kap›s› daha yaratt›lar. Yeni sömürgelerin belirli bir bölümünde vas›fs›z montaj sanayinin bu biçimde geliflmesinin do¤rudan sonuçlar›ndan birisi, bu ülkelerdeki yabanc› marka egemenli¤inin 1964–74 aras›nda yüzde 25’den yüzde 50’ye yükselmesi oldu. Yabanc› marka egemenli¤i, ana firma ile ba¤›ml› yerel sermaye gruplar› aras›nda yap›lan sözleflmelere özel hükümler konulmas› sayesinde ba¤›ml›l›k iliflkilerini daha da güçlendirdi. Bu lisans, patent ve teknoloji sözleflmeleri, sermaye gruplar›n› büyük tekellerin dolays›z uzant›lar› haline getirdiler. Çeflitli ihracat-pazar

3. Bunal›m dönemi Ortado¤usu’nun en önemli ABD iflbirlikçisi olan ‹ran’da faflist fiah rejimine karfl› bafllayan 1978 ayaklanmalar›n›n ilk dönemine; petrol iflçilerinin grevi ve fabrika fluralar› hareketi, ‹ran Halklar› Fedai Gerilla Örgütü-Fedayeen eylemleri, kad›n örgütleri ve köylülerin toprak iflgalleri damgas›n› vurdu. fiah sonras› ‹ran’›n ilk 1 May›s’› 1.5 milyon insan›n kat›l›m›yla yafland›. Humeyni liderli¤indeki ‹slam devrimi bütün bu hareketleri “karfl› devrimci” ilan ederek fliddetle bast›rd›.

136


EMPERYAL‹ZM‹N BUNALIM DÖNEMLER‹ - 2 k›s›tlamalar›, yeni girdi ve makine al›mlar›n›n ana flirketten yap›lmas› zorunlulu¤u, özel teknoloji fiyatland›rmalar›, sonradan gerçeklefltirilen bütün teknolojik iyilefltirmelerin ana firmaya ait olmas› gibi dayatmalar bu amaçla etkili biçimde kullan›ld›. Ayn› sözleflmeler, ABD, Japon ve Avrupa tekelleri taraf›ndan oluflturulan 2-3 firmal› kartellerin, yeni sömürgelerin dayan›kl› üretim mallar› piyasalar›nda yüzde 70’lere varan bir denetim düzeyi ve süper kârlar elde etmesiyle sonuçland›. Bu iliflki biçimi, gerçekte yerel birikimlerin aktar›lmas›na dayanan yeni sömürgecili¤in bu dönemde “yerel birikim” olanaklar›n› ve yerel pazar› göreceli biçimde geniflletti¤i görüntüsünü yaratm›flt›r. Bu görüntünün tek gerçek kayna¤›n› ise, bu dönemde de ciddi miktara ulaflan bir kaynak transferine neden olan sermaye ihrac›sermaye geri transferi döngüsünün, üretim a¤›rl›kl› bir sermaye birikim süreci içinde daha dolayl› ve orta vadeye yay›lm›fl biçimde gerçekleflmesidir. Yeni sömürgelerdeki yerel birikim ve pazar genifllemesi bu dönemde de uluslararas› sermayenin kaynak transferleri taraf›ndan belirlenen s›n›rlar içinde gerçekleflti. Eflitsiz mallar›n ticareti yoluyla gerçekleflen sömürünün do¤rudan yabanc› yat›r›mlar›n yerini alm›fl gibi göründü¤ü dönemin en ilginç özelliklerinden birisi, uluslararas› sermaye ile kurulan acentelik iliflkilerinin yeni sömürgelerdeki yerel sermayenin ba¤›ml› tekelleflmesini h›zland›ran özellikleridir. Bu dönemde çokuluslu flirketler taraf›ndan yurtd›fl› faaliyetlerini geniflletmek için kullan›lan mali fonlar›n yaln›zca çok küçük bir bölümü bu flirketlerce do¤rudan ihraç edilen sermaye kaynaklar›ndan (do¤rudan yat›r›mlardan) olufltu. Fonlar›n yar›s›ndan fazlas› yerel sermayenin yeniden yat›r›ma dönüfltürülen kârlar›ndan ve üçte biri de d›fl borçlardan elde edilen kaynaklardan gelmekteydi. Bu durum, eski sömürgecili¤in ticari ve mali sömürü mekanizmalar›n›n, yeni dönemin sanayileflme ve yerel pazar genifllemesi görüntüsü alt›nda, yerli sermaye s›n›flar›n›n ve yeni sömürgeci devletin iflbirli¤iyle yeniden üretilmesi anlam›na geliyordu: Uluslararas› sermayenin a¤›r yapt›r›mlar› alt›nda yat›r›m yapan yerel sermaye gruplar›, yerel piyasadaki yüksek kârlar›n› hem tekelci yöntemlerle hem de emek maliyetini göreceli olarak ucuz tutarak garanti alt›na almaya çal›fl›yor; bu biçimde elde edilen yüksek kazançlar›n yurtd›fl›na aktar›lan miktar›n›n daima bu ülkelerde yeniden yat›r›ma dönüflen miktar› aflmas›, yeni sömürge pazarlar›n›n genifllemesine ve yerel sermaye birikimine ciddi s›n›rlar oluflturuyordu. Yeni sömürgecili¤in III. Bunal›m dönemindeki en önemli özgünlüklerinden

Brezilyal› Carlos Marighella, reformculukla elefltirdi¤i BKP’den koparak, Ulusal Kurtulufl Eylemi-ALN isimli komünist flehir gerillas›n› kurdu. 1964 askeri cuntas›na karfl› silahl› mücadele yürütürken, 4 Kas›m 1969’da sokak çat›flmas›nda öldürüldü. “fiehir Gerillas›’n›n El Kitab›” ve “Brezilya’n›n Kurtuluflu ‹çin” isimli kitaplar›yla flehir gerillas› teorisine katk›da bulundu.

birisini oluflturan bu durum, yerel sermaye gruplar›n›n emperyalist dünya piyasas›na hâkim tekelci gruplar›n ikinci s›n›f parçalar› olarak bir yandan ciddi ölçülerde palazlanmalar›, öte yandan (d›fl pazar, öz sermaye, teknolojik birikim gibi)ba¤›ms›z yay›lma olanaklar›ndan daima yoksun kalmalar›yla sonuçland›. Emperyalist ülke piyasalar›n›n genifllemeye devam etmesi oran›nda büyük bir sistem sorunu oluflturmayan bu art›k aktarma mekanizmas›, daha da büyük bir sömürü kanal› yaratan ve özellikle 1970’lerde t›rmanan d›fl borçlarla ayakta tutuldu. Yeni sömürge devleti bu mekanizmada d›fl borçlar› özel teflvikler olarak yerel sermaye gruplar›na da¤›tan, ana tekelci güçler taraf›ndan tercih edilen alanlar› kay›ran ve d›fl borç biçimindeki kaynak aktar›m›n› garanti alt›na alan ana kanal olarak ifllev gördü. Kamu ve özel kurumlardan al›nan d›fl borçlar›n t›rmanmas›, art›k aktar›m›n› yo¤unlaflt›rman›n ötesinde, emperyalist üretim iliflkilerinin (sömürge kapitalizminin) yukar›dan afla¤›ya do¤ru yayg›nlaflt›r›lmas› ile yeni sömürge devlet ayg›t›n›n emperyalizm taraf›ndan askeri, politik ve ekonomik yöntemlerle ele geçirilmesini tek bir süreç içinde kaynaflt›rd›. 1956 ile 1962 aras›nda 56 ülkeye ekonomik yard›m ad› alt›nda verilen y›ll›k 6 milyar

137


EMPERYAL‹ZM‹N BUNALIM DÖNEMLER‹ - 2

Vietnam Savafl›’nda yoksul halk güçlerinin ABD emperyalizminin devasa savafl ayg›t›n› alt etmesi, ABD’de 1991 1. Körfez Savafl›’na kadar süren “Vietnam Sendromu”nu bafllatt›.

dolarl›k d›fl borçlar, 12 milyar dolarl›k faiz ve anapara geri ödemesi yaratt›. IMF, Dünya Bankas› ve Uluslararas› Yard›m Ajans› gibi kurumlar verdikleri kredileri, plan ve programlar›n onaya tabi k›l›nmas›, ülke ekonomileriyle ilgili düzenli bilgi sa¤lanmas› ve kredi kullan›mlar› üzerinde denetim hakk› gibi hükümlere ba¤lad›lar. D›fl borçlar, özellikle de özel kaynaklardan al›nan borçlar, hem uluslararas› yard›mlarda ciddi kesintilerin ortaya ç›kt›¤› hem de yabanc› yat›r›mlar›n iyice darald›¤› 1970’lerde ba¤›ml› sanayileflme modelinin yafland›¤› bütün ülkelerde ola¤anüstü boyutlara ulaflt›. Bu borçlar›n di¤er art›k transferleriyle beraber yeni sömürge ülkelerin ödemeler dengesinde meydana getirdi¤i büyük aç›klar da toplam miktar›n›n hesaplanmas› bile mümkün olmayan k›sa vadeli yeni borçlar› t›rmand›rd›. Bu a¤›r borç yükü alt›ndaki baz› ülkeler 1970’leri ithal ikamecili¤in maliyetlerini fiyatlar› biraz daha yükselen birincil mal ihracat›n› art›rmaya çal›flarak (Türkiye), do¤rudan yabanc› yat›r›mlar›n daha fazla yöneldi¤i di¤erleri ise (Güney Kore) düflük katma de¤erli sanayi mal› ihracat›n› art›rarak geçirdiler. Ancak her iki ülke tipi de 1970’lerde astronomik biçimde artan d›fl borçlar›n dönemin sonunda büyük bir borç krizine dö-

138

nüflmesinden kaç›namad›. K›sacas›, ba¤›ml› sanayileflme ister Türkiye’de oldu¤u gibi ithal ikameci isterse Güney Kore’de oldu¤u gibi ihracat merkezli biçimde yürütülsün, eski sömürgeci iflbölümünün ticari sömürü, d›fl aç›k, d›fl borç, daha da büyük d›fl aç›k döngüsünün k›r›lmas›n› sa¤lamam›flt›. Tersine ayn› k›s›r döngü, ba¤›ml› sanayileflmenin flu ya da bu tipinin yaratt›¤› yeni sömürü kanallar›yla birlikte daha genifl çapta yeniden üretilmiflti. Üstelik bu k›s›r döngü emperyalistlerin III. Bunal›m döneminin riskli yeni sömürge pazarlar›ndaki do¤rudan yat›r›mlar›n› s›n›rl› bir düzeyde tutarak da bu ülkelerin üretim yap›lar› üzerinde gerçek bir tekelci denetim elde etmelerine olanak sa¤lam›flt›. Uluslararas› tekellerin denetimi alt›ndaki tipik yeni sömürge ekonomisi, giderek a¤›rlaflan borç yükü ve ödemeler dengesi sorunlar› d›fl›nda, bafl›ndan itibaren yo¤un iç ve d›fl göç, iflsizlik, özellikle küçük sanayi üretimine hâkim olan enformel çal›flma koflullar› ve altyap› eksikli¤i gibi koflullar›n hâkim oldu¤u bir ekonomi haline dönüfltü. Çokuluslu flirketlerin do¤rudan yat›r›mlar› ya da bunlara ba¤›ml› sanayilerde tercih edilen sanayi-yo¤un üretim teknikleri kentli iflçi s›n›f›n› önceki dönemlere göre önemli ölçüde geniflletiyor, ancak nüfusun genel kitlesinin proleterlefltirilmesi bak›m›ndan ciddi k›s›tlar da yarat›yordu. Genellikle düflük bir ücret düzeyinin hâkim oldu¤u bu sanayilerin d›fl›nda kentlerdeki genifl küçük üretim alan› ise daha da düflük ücret ve güvencesizli¤in hâkimiyeti alt›ndayd›; bu üreticiler giderek fabrikalara yedek parça üretenler, do¤rudan tüketim mallar› üretenler ve fasoncular gibi gruplara ayr›flt›lar. Yabanc› ya da yerli özel sermayenin girmedi¤i alanlarda genifl ekonomik faaliyetler yürüten kamu sektörü, bürokratik örgütlenmenin genifllemesine paralel olarak ciddi biçimde artan memurlar d›fl›nda iflçi s›n›f›n›n en kalabal›k kesimlerini istihdam ediyordu. K›rda ise (özellikle Türkiye’de) genifl bir küçük meta üreticileri denizi varl›¤›n› sürdürüyordu. Son derece s›n›rl› tar›msal yat›r›mlar, k›smi tar›msal mekanizasyon ve ücretli iflçi kullan›m› ve düflük üretkenlik tar›m sektörünü karakterize ederken, küçük tar›msal üreticilerin çok büyük bir bölümü bu dönemde gerek ürün sat›m› gerekse girdi al›m› aç›s›ndan kapitalist pazarla bütünlefliyordu. Aile eme¤i kullan›m› ve genifl devlet destekleri, pazara ba¤›ml› küçük meta üreticilerine bu olumsuz koflullara karfl›n ayakta kalma gücü veriyor; ancak kentler ne sanayinin ne de tar›m›n ememedi¤i kent yoksullar› ve gecekondularla dolmaya bafll›yordu. Bu koflullarda ortaya ç›kan s›n›fsal yap›, emperyalist ül-


EMPERYAL‹ZM‹N BUNALIM DÖNEMLER‹ - 2 kelerdekinden önemli farkl›l›klar sergiliyordu. Ekonominin tepesinde (yabanc› yat›r›mlar›n genifl oldu¤u ülkelerde) yabanc› flirketler, sanayi ve finans alanlar›nda bu flirketlerin uzant›s› olan yerel tekelci sermaye gruplar›, ihracata yönelik üretim yapan büyük toprak sahipleri, bütün bu ç›kar gruplar›yla yak›n ç›kar ba¤lar› olan siyasetçiler, üst düzey bürokratlar ve yüksek subaylar yer almaktayd›. Mimarlar, mühendisler, avukatlar, esnaf, orta düzeyli memurlar ve zengin-orta köylüler gibi görece genifl bir orta s›n›f, ba¤›ml› sanayileflmenin yaratt›¤› istihdam ve tüketim nimetlerinden yararlanabilirken; iflçiler, kentteki ve k›rdaki en küçük üreticiler ve kent yoksullar› ekonominin bütün yap›sal krizlerinin yükünü çeken s›n›flar› oluflturuyorlard›. Kentli emekçiler aç›s›ndan bu dönem, sanayi iflçili¤inin artmas›na ve sendikal örgütlenme ile ücret ve çal›flma koflullar› merkezinde geliflen bir mücadele gelene¤inin yayg›nlaflmas›na kar-

Yeni sömürge devletinin, emperyalist dünya piyasas› içinde yeni kapitalist merkezler yaratan bir homojenleflme de¤il, tersine güçlü bir kutuplaflma e¤iliminin güvencesi haline gelmesi, yeni sömürge ekonomilerinin süreklileflen krizine paralel biçimde yerel burjuvazilerin politik projelerinin iflas›yla sonuçland›. Yeni sömürge ekonomilerinin krizi, emperyalist egemenli¤in, hangi biçim alt›nda olursa olsun temel bir niteli¤e sahip oldu¤unu gösteren bir biçimde derinleflti: “Hem sömürgecilikte hem de yeni sömürgecilikte emperyalist egemenli¤in temel niteli¤inin ayn› kald›¤›n› görüyoruz: Bu ilke, ezilen halk›n tarihsel sürecinin, ulusal üretici güçlerin özgürce geliflmesinin fliddete dayal› araçlarla inkâr edilmesidir. Yaln›zca üretici güçlerin özgürce geliflmesi sürecinin bir halk›n normal tarihsel gelifliminin garantisi oldu¤una inand›¤›m›z için, ulusal kurtuluflun da yaln›zca ulusal üretici güçlerin her türlü yabanc›

1912-33 aras›nda ABD iflgali alt›nda olan Nikaragua’da 1934’te öldürülen General Agusto Sandino taraf›ndan yerel oligarfli ve ABD’ye karfl› bafllat›lan ilk isyan, 1936-79 iflbirlikçi Somoza rejimini deviren Sandinista Ulusal Kurtulufl Cephesi (FSLN) önderli¤indeki Nikaragua devriminin ilham kayna¤› oldu.

fl›n, henüz tam anlam›yla k›rdan kopuflun yaflanmamas›, siyasallaflma düzeyinin düflüklü¤ü gibi nedenlerle proleterleflme sürecinin henüz s›n›rl› bir politik geliflme düzeyini temsil ediyordu. Bu dönemde iflçi s›n›f› içinde proleter s›n›f bilincinin temsilcisi olan küçük bir devrimci çekirdek oluflurken, iflçi s›n›f›n›n önemli bir ço¤unlu¤u ücret sendikac›l›¤› taraf›ndan sa¤ ya da sol düzen siyasetiyle eklemlenebiliyor; iflçi s›n›f› içinde etnik, mezhepsel kökenlerle hemflerilik iliflkilerini aflan bir s›n›f bilinci s›n›rl› biçimlerde yayg›nlaflabiliyordu.

2.4 III. Bunal›m Döneminde Zay›f Halka: Yeni sömürgelerde milli kriz ve devrimci hareketlerin yükselifli

egemenlikten tam anlam›yla özgürlefltirilmesi halinde mevcut olaca¤› sonucuna varabiliriz. Ve e¤er ulusal kurtuluflun üretici güçlerin geliflimi sürecinde köklü bir dönüflüm talep etti¤ini kabul edersek, bu ulusal kurtulufl olgusunun da muhakkak bir devrime denk düfltü¤ünü görebiliriz”. (Amilcar Cabral, Gine’de Devrim.) “Sahte ulusal kurtulufl”tan baflka bir anlam ifade etmeyen yeni sömürgeci durumun, emperyalizmin kontrolünde yukar›dan afla¤›ya do¤ru infla edilen çarp›k ve tekelci sömürge kapitalizmini tasfiye edecek bir devrimle ortadan kald›r›labilece¤i fikri, bu geliflmenin tipikleflti¤i 1960’l› y›llarla birlikte yeni sömürgelerdeki devrimci hareketlerin ortak bilinci haline dönüflmeye bafllad›. Bu fikirleri ortaklaflt›rmakta önemli bir pay› olan 1.Tri-Con-

139


EMPERYAL‹ZM‹N BUNALIM DÖNEMLER‹ - 2 tinental Konferans› sonras›nda Che Guevara’n›n bafllatt›¤› gerilla mücadelesi, Che’nin öldürülmesine karfl›n Latin Amerika’n›n hemen bütün ülkelerinde yank›land›. Meksika, Brezilya, Uruguay, Kolombiya, Arjantin ve Venezüella’da ço¤unlu¤u resmi Komünist Partileri’nden kopan devrimci gruplar taraf›ndan bu bilince dayanan flehir ve k›r gerillas› mücadeleleri bafllat›ld›. Ortado¤u egemenli¤inin emperyalistler aras›nda t›rmanan rekabet nedeniyle daha da önem kazanmas› Filistin direnifli ile 1967 Arap-‹srail savafl› sonras›nda yükselen yeni bir Arap milliyetçili¤i dalgas›n›n temelini oluflturdu. Ayn› dönemde yükselen Güney Vietnam devrimci ulusal kurtulufl hareketi ise ekonomik üstünlü¤ünü önemli ölçüde yitirmekte olan ABD emperyalizminin tarihinin en ciddi askeri yenilgisine u¤rad›¤› bir süreç biçiminde geliflti. Ayn› dönemde Afrika’da Portekiz sömürgecili¤ine karfl› geliflen ulusal kurtulufl hareketleri ve genel olarak Pan-Afrikac›l›k hareketi temel düflmanlar›n›n “yeni sömürgeci” durum oldu¤unu ilan ettiler. Hâlâ ba¤›ms›zl›k mücadelesi veren Afrika kurtulufl hareketleri içindeki muhafazakâr ulusal kurtuluflçu kanatlar karfl›s›nda devrimci bir hareketin ilk do¤um sanc›lar› ortaya ç›kt›. Ayn› hareketler, Afrikal› iflçi ve köylü kitlelerinin kendili¤inden eylem gelene¤inin zay›fl›¤›n›n ve “gerçek ulusal ba¤›ms›zl›¤› sahte ba¤›ms›zl›ktan ay›rma” konusunda yaflad›klar› bilinç bulan›kl›¤›n›n afl›lmas›n›n yollar›n› aramaktayd›. Bu bulan›kl›¤›n, bafllang›çta devrimci küçük burjuva kadrolar taraf›ndan oluflturulacak devrimci bir öncünün “kendi kendisini iflçi ve köylü kitleleri biçimine bürünerek yeniden yaratmak üzere feda edece¤i” politikleflmifl bir ulusal kurtulufl mücadelesi içinde ortadan kald›r›labilece¤i tezi Afrikal› kurtulufl hareketleri içinde yüksek sesle dile getirilmeye baflland›. “Öncelikle politik alan›n fethedilmesi” ilkesi, sürekli bir yönetim krizi yaflayan

ve ezilen s›n›flar›n›n sürekli “aray›fl” durumu ile karakterize oldu¤u yeni sömürgelerdeki yeni devrimci hareketlerin ortak bafllang›ç noktas› oldu.

Bu ortak ilke üzerinden flekillenen devrimci strateji ise temelde flu noktalar› vurgulanmas›na dayand›: Yeni sömürgelerin sürekli milli kriz ortam›nda verilecek savafl, ilk etapta bir iç savafl ve anti-emperyalist bir kurtulufl savafl› olarak geliflir ve klasik sömürgecilikte d›fl düflmana karfl› yürütülen ulusal direnme savafl›ndan önemli farkl›l›klar gösterir. Elbette ulusal kurtulufl savafllar›n›n da, “iflbirlikçi güçlere karfl› savafl” anlam›nda bir iç savafl boyutu mevcuttur; ancak devrimci savafl›n temel geliflme eksenini bu iç savafllar de¤il, d›fl düflmana karfl› yürütülen savafl oluflturur, iç savafl yard›mc› bir roldedir. Di¤er yandan, yeni sömürgelerde geliflen devrimci iç savafllar, Güney Vietnam örne¤inde oldu¤u gibi, emperyalist müdahaleyle karfl›laflarak, ulusal kurtulufl savafl› niteli¤ini de kazanabiliyordu kazanabilmifltir. Ancak, devrimin ulusal yönünün öne ç›kmas›, klasik sömürge devrimlerinde oldu¤u gibi onun sosyalist içeri¤ini daraltmaz, tam tersine devrimin sosyalist içeri¤i daha da gelifltirir. Yeni sömürge devriminin dayand›¤› temel s›n›flar da farkl›laflm›flt›r. Yeni-sömürgecilik iliflkileri, yerel burjuvazinin ulusal niteliklerini ortadan kald›r›r ve onu emperyalizmle bütünlefltirir. Di¤er yandan, ba¤›ml› sanayileflmenin ve kentleflmenin geliflmesine paralel olarak iflçi s›n›f› nicel olarak büyür ve s›n›fsal nitelikleri geliflir. Yerli burjuvazinin iflçi s›n›f› korkusu, onun emperyalizme daha fazla yaslanmas›na neden olur. Bu durum yerli burjuvaziyi emperyalizme karfl› mücadelenin müttefiki de¤il, hedefi haline getirmifltir. Devrimin dayand›¤› temel s›n›flar ise, emekçi s›n›flar içindeki sa-

20 A¤ustos 1968’de SSCB önderli¤indeki Varflova Pakt› askerleri taraf›ndan, Pakt üyesi Çekoslovakya’n›n iflgal edilmesi Türkiye’de Fikir Kulüpleri Federasyonu taraf›ndan Türkiye üniversite gençli¤i ad›na k›nand›.


1968 May›s ay›nda patlayan ve de Gaulle hükümetini düflüren ö¤renci isyanlar› ve genel grevler dalgas›; Avrupa’da Alman ve ‹talyan ö¤renci hareketiyle, ABD’de savafl karfl›t› hareketle ve sivil haklar hareketiyle ve Meksika, fiili, Brezilya’daki ö¤renci protestolar›yla bulufltu.

y›sal a¤›rl›¤› artmaya bafllam›fl olan kentli iflçi s›n›f› ve kent yoksullar› ile hâlâ önemli bir oran oluflturan pazara ba¤›ml› küçük köylülük ve topraks›z iflçilerdir. Sömürge valilerinin ya da içi boflalm›fl aristokrasinin kukla yönetimlerin yerini oligarflilerin almas›yla birlikte, siyasi mücadelenin temel konusu “ba¤›ms›z devlet veya cumhuriyet” için mücadele olmaktan uzaklaflm›fl, “ekonomik ba¤›ms›zl›k ve siyasi demokrasi” için mücadele öne ç›km›flt›r. Bu nedenle yeni sömürge devriminin program›, Milli Demokratik Devrim gibi “milli, demokratik ve sosyalist” olmak üzere birbirlerinin ard›nca s›ralanan aflamalara ayr›larak ele al›namaz. Dönemin önemli devrimci önderlerinden Carlos Marighella, bu durumu “Savafl›m›z, anti-oligarflik bir ulusal kurtulufl savafl›d›r. Bundan dolay›, ayn› zamanda antikapitalisttir” biçiminde ifade ediyordu. Mahir Çayan ise, Leninist “Kesintisiz Devrim” anlay›fl›n›n geri b›rakt›r›lm›fl ülkelerde demokratik ve sosyalist devrimin görevlerinin tek bir devrimci süreç içinde yerine getirilmesini gerektirdi¤i düflüncesindeydi. Bu devrimin bütün geliflme evrelerinde önderi proletarya, temel gücü ise iflçi s›n›f›, yoksul ve küçük köylülük ile küçük burjuvaziden oluflacakt›. Bu tip bir devrimci sürecin herhangi bir aflamas›nda, proletarya d›fl›ndaki herhangi bir gücün siyasi önderli¤inin söz konusu olamayaca¤›, devrimin demokratik (burjuva) ve sosyalist görevlerinin birbirinden ay›rd›¤› iki ayr› devrimci sürecin yaflanmayaca¤› ortadayd›. Di¤er yandan, yeni sömürgecilik iliflkilerinin sanayi, ticaret ve hizmetler alan›nda yaratt›¤› geliflmeler, kentlerin toplumun politik yaflant›s›ndaki rolünü ve a¤›rl›¤›n› öne ç›karm›flt›. Buna karfl›l›k, yine ayn› geliflmeler, k›rsal alanlarda emperyalizmin ve oligarflinin denetimini art›rmaktayd›. Kapitalizmin geliflimi, toplumun büyük bir ço¤unlu¤unun ekonomik olarak kentle ba¤lant› kurmas›na ve eski k›rsal yaflam biçimlerinin h›zl› bir biçimde sanayi toplumunun yaflam biçimleri yönünde de-

¤iflmeye bafllamas›na neden olmufltu. Sömürge kapitalizminin gelifliminde oynad›¤› yat›r›mc› rolü ve geliflen bask›c› niteli¤i birlikte iflleyen devlet, geleneksel toplumsal iliflkilerin çözülmesi sürecinde halk› hem “destekleyen” ve hem de ayn› zamanda bask›c› denetim alt›nda tutan bir güç görünümü kazanm›flt›. Bu olgular, ekonomik, toplumsal ve politik iliflkilerde yaflanan onca de¤iflikli¤e karfl›n halk›n politik pasifli¤inin (suni dengenin) önemli bir kayna¤›n› oluflturdu. Sömürge tipi faflizmin egemen oldu¤u koflullarda, t›pk› klasik ve yar› sömürge ülkelerde oldu¤u gibi, proletarya partisinin iktidar mücadelesi bafllang›c›ndan itibaren silahl› mücadele temelinde gelifltirilmek zorundayd›. Çünkü sömürge tipi faflizm, terörü sürekli ve temel bir yönetim metodu haline getiriyordu. Ezilen s›n›flar›n en temel talepleri için gelifltirdikleri hareketler politik bir anlam kazanmaya bafllad›¤› anda faflizmin terörist yüzü öne ç›k›yor ve y›¤›n hareketini, e¤er uygun bir biçimde silahlanmam›flsa, da¤›t›yor ve bast›r›yordu. Bu nedenle, yeni sömürge ülkelerde de t›pk› klasik ve yar› sömürgelerde oldu¤u gibi, “proletarya ve komünist partisi silahl› mücadele olmaks›z›n, hiçbir varl›k kazanamaz ve hiçbir devrimci görevi yerine getiremez”di. Ancak, yeni sömürge ülkelerde devrimci savafl›n geliflme çizgisi, “yar› sömürge-yar› feodal” Çin’deki gibi ele al›namazd›. Çin’de devrimci savafl›n temel alan› k›rlar, mücadelenin temel gücü de köylülüktü. Devrimci savafl, k›rlardan flehirlere do¤ru bir geliflme çizgisi izlemiflti. Daha sonraki bütün klasik ve yar› sömürge devrimleri de bu stratejik çizgi ile baflar›ya ulaflt›. Komünist Partisi taraf›ndan örgütlenen gerilla mücadelesi genellikle yoksul köylülü¤ün büyük toprak sahiplerine ve emperyalist talana karfl› isyan hareketleriyle birlefliyor, düzenli bir ordunun oluflumunu ve genifllemesini sa¤l›yor, ortaya ç›kan devrimci halk ordusu iflgalci güçlerle iflbirlikçilerini k›rlardan kuflat›yor ve bo¤uyordu.

141


EMPERYAL‹ZM‹N BUNALIM DÖNEMLER‹ - 2

1981-89 dönemi ABD devlet baflkan› Ronald Reagan ve 1979-90 dönemi Britanya baflbakan› Margaret Thatcher neoliberal politikalar› sistem çap›nda egemen k›lan ve topyekun sald›r›y› bafllatan iki simge isim oldular.

Oysa yeni sömürge ülkelerde köylülü¤ün ne emperyalizme, ne de büyük toprak sahiplerine karfl› kendili¤inden baflkald›r›lar›ndan söz edilemezdi. Bu durumun birinci nedeni, bütün toplumsal yap› üzerinde h›zl› ve çok yönlü y›k›c› sonuçlar yaratan aç›k bir emperyalist iflgalin olmamas›; ortada somut, elle tutulur bir “yabanc› düflman” bulunmamas›yd›. ‹kincisi oligarflinin, k›rsal bölgelerdeki yoksul ve orta köylülü¤ü hem devletin zor ayg›t›yla hem de bir k›sm› kapitalizm öncesi köklere sahip olan ekonomik egemenlik iliflkileri arac›l›¤›yla denetim alt›nda tutmas›yd›. Üçüncüsü ise “kapitalizmin yukardan afla¤› gelifltirilmesi” nedeniyle, bu ülkelerde kapitalist iç pazar›n k›smen geliflmesi, bunun da baflta köylülük olmak üzere nüfusun bütün kesimleri aç›s›ndan “göreli bir refah” ortam›n›n do¤mas›na yol açmas›yd›. Bu koflullar, yeni sömürge ülkelerde devrimci bir savafl›n gelifltirilebilmesi için öncünün, klasik sömürge devrimine göre çok daha bilinçli ve örgütlü bir politik-askeri müdahalesini gerekli hale getiriyordu. Sömürge kapitalizminin geliflmesi, ülkedeki yollar›n ve haberleflme koflullar›n›n, profesyonel ordu ve polis ayg›t›n›n da geliflmesi demektir. Bu geliflmeler, klasik sömürgeler ve sömürgelerin k›rlar›nda görülen ve düzenin “yumuflak karn›” olarak nitelendirilen “denetim d›fl› alanlar›n” daralmas› ve ortadan kalkmas› yönünde bir e¤ilim yarat›r. Ancak di¤er yandan, yeni sömürge kapitalizminin geliflmesi, k›rdan kente do¤ru büyük göç dalgalar›n›n ve yoksul nüfusun afl›r› ölçüde y›¤›ld›¤› büyük çarp›k kentlerin ortaya ç›kmas›na da neden olur.

142

Kentlerin çevresini saran ve büyük bir iflçi ve iflsiz nüfusunun bar›nd›¤› gecekondular, denetimi güç bir yaflam alan› oluflturur. Bu durum, yeni sömürge ülkelerde “k›z›l siyasi iktidar” olarak adland›r›labilecek devrimci üs bölgelerinin ancak mücadelenin oldukça ileri evrelerinde ortaya ç›kabilece¤i ve askeri mücadele için bir üslenme alan› olarak k›rlar›n aç›k üstünlü¤ünün göreli bir üstünlü¤e dönüfltü¤ü anlam›na gelir. Bu iki nedenle Mao’nun “k›rlar›n düzenin yumuflak karn›” olmas›ndan hareketle gelifltirdi¤i klasik “Halk Savafl›” modelinin yeni sömürgelere bu geliflmeler hesaba kat›larak uyarlanmas› gerekmifltir. Yeni sömürgelerde geliflen devrimci hareketlerde gerilla savafl›n›n bafllang›çtaki temel ifllevi, klasik ve yar› sömürgelerdekinden farkl› olarak, “siyasi gerçekleri aç›klamak”, yani emperyalizmin gizli iflgalini ve faflizmin gizli yüzünü a盤a ç›karmak, görülebilir hale gelmesini sa¤lamak ve bu büyük güçlere silahla karfl› konulabilece¤ini göstermektir. Yeni sömürge ülkelerde, silahl› devrimci mücadelenin süreklili¤ini sa¤layacak üslenme olanaklar›n›n oluflumunda, k›rlar›n yan›nda, kentler de giderek önemli bir yer tutmaktad›r. Güney Vietnam ve Küba devrimlerinde, k›rdaki güçleri ve hareketlerini destekleyen kent ayaklanmalar›, flehir gerillas› flebekeleri devrimci savafl›n gelifliminde etkili roller oynam›fllard›r. Uzat›lm›fl savaflla kent ayaklanmalar›n›n ayn› devrimci strateji içerisinde birlefltirilebilece¤i, Küba devriminin bir olgusu olarak 2. Havana Deklarasyonu’nda ifade edilmifltir. Yeni sömürge devrimlerinin klasik sömürge devrimlerinden bu ilk


EMPERYAL‹ZM‹N BUNALIM DÖNEMLER‹ - 2 farkl›laflmalar› Türkiye’de Mahir Çayan taraf›ndan “Politikleflmifl Askeri Savafl Stratejisi” ve “Birleflik Devrimci Savafl” kavramlar›yla ifade edilmifltir. Çayan’›n bu vurgular›n›n isabetlili¤i, daha sonraki Orta Amerika devrimci savafllar›nda (Nikaragua, El Salvador, Honduras), Türkiye’deki iç savafl sürecinde, ‹ran’daki “‹slam devriminde” ve Kürt ulusal hareketinde görülmüfltür. III. Bunal›m döneminde, klasik sömürgecilik sisteminin çözülüflünün tamamlanmas›yla beraber genelleflen yeni sömürgecilik iliflkileri, emperyalist sistemin zay›f halkas›n› oluflturdu; Küba ve Güney Vietnam devrimlerinden bafllayarak bütün yeni sömürgelerde büyük bir yayg›nl›k kazanan devrimci hareketler bu durumun en somut ifadesiydi. Ayn› dönemde Arap dünyas› Baasc›l›k, Nas›rc›l›k ve Filistin kurtulufl mücadelesi gibi radikal ulusal hareketlerin geliflmesine sahne olurken, emperyalist sistem bu sars›nt›n›n yeni sömürgecilik sisteminin çöküflüne dönüflmesine engelleyebilmek için siyasal ‹slamc› hareketin canland›r›lmas› ve kanl› iç savafllar gibi birçok araca baflvurdu. Ayn› zamanda bütün Güney ve Orta Amerika ile Ortado¤u, Asya ve Pasifikler’de büyük bir darbeler dizisi harekete geçirildi. Yeni sömürgecilik sisteminin bu ilk büyük krizi içerisinde geliflen devrimci hareketler, var olan sosyalizm taraf›ndan yaln›z b›rak›ld›lar; alternatif bir uluslararas› devrimci hareket merkezi oluflturma yönündeki giriflimleri baflar›s›zl›¤a u¤rad› ve yenildiler. Yeni sömürgecilik sisteminin ilk genel krizi içerisinde geliflen devrimci durumlar ve devrimler, yeni sömürgecilik sistemini y›k›ma sürükleyemediler. Ayn› dönemde 1960’l› y›llarda parçalanan sosyalist sistemin en büyük merkezi SSCB ve Do¤u Avrupa ülkeleri, 1980’den itibaren çok daha aç›k bir biçime bürünecek olan ekonomik, politik ve ideolojik bir kriz sü-

recinde ilerlemeye bafllad›lar. Bu kriz süreçleri 1980’lerin sonlar›nda birço¤una revizyonist-bürokratik komünist parti yöneticilerinin önderlik etti¤i karfl› devrim süreçlerine dönüflecek; SSCB ve ona ba¤l› ülkelerin ard›ndan Arnavutluk ve Yugoslavya’da da benzer karfl› devrim süreçleri bafl gösterecekti. Bu süreçlerde, “sosyalist” devletler ulusal bileflenlerine parçaland›lar, milliyet ve din savafllar› içinde emperyalist merkezin egemenli¤ine girdiler. Komünistlerin önderli¤indeki ulusal kurtulufl savafllar›yla ba¤›ms›zl›¤›n› kazanm›fl olan ülkeler ile Ba¤lant›s›zlar Hareketi içerisinde yer alan görece ba¤›ms›z ülkeler, 1991 Körfez Savafl› sonras›nda, emperyalist tahakküme karfl› dirençlerini yitirdiler; emperyalist merkezin dayatt›¤› yeni sömürgecilik politikalar›yla sömürgeleflme yoluna girdiler. Sosyalist sistemin ortadan kalkmas›yla ve yeni sömürge devrimlerinin denetim alt›na al›nmas›yla sonuçlanan bu süreç, emperyalist sömürü iliflkilerinin ve emperyalistler aras› rekabetin III. Bunal›m döneminde sergiledi¤i birçok özellikte köklü de¤iflimleri zorlayan bir baflka kriz süreciyle, emperyalist sistemin kriziyle efl zamanl› biçimde yafland›. 1970’lerin ortalar›ndan 90’lara kadar süren dönem, hem emperyalist krizin sermaye birikimi süreçlerinde köklü de¤iflimleri hedefleyen bir sald›rganl›¤› zorunlu k›ld›¤›, hem de uluslararas› politik-s›n›fsal güç dengelerindeki köklü de¤iflimlerin bu sald›rganl›¤›n önündeki politik-s›n›fsal engelleri ciddi biçimde zay›flatt›¤› kurucu bir dönemdi. Kapitalizmin, III. Bunal›m döneminde serpilen; bu dönemin son evresini oluflturan 1970’li y›llar›n dünya krizinde iyice görünürlük kazanan çeliflkileri, yo¤un bir ideolojik sald›rganl›k alt›nda yaflanan bu kurucu dönemin ard›ndan, IV. Bunal›m döneminin top yekûn y›k›c› özelliklerine dönüfltüler.

1984-85’te ‹ngiltere’nin Güney Galler bölgesindeki binlerce madenci ailesinin Thatcher’›n 200 kömür oca¤›n› kapatma sald›r›s›na karfl› mücadelesinin ülke çap›nda “yasad›fl›” bir genel madenci grevine dönüfltü¤ü Büyük Madenci Grevi’nin yenilgisi, iflçi s›n›f› hareketindeki bir dönemin bitiflinin simgesi oldu.

143





Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.