Dudaktan Kalbe-Reşat Nuri Güntekin

Page 32

için yaratmış diye eğlenirim... Bizimkilerden meselâ Cemil Beyi yük arabalarına üzüm sepetleri yerleştirmek, hamallarla kavga etmek; Kâzım enişteyi daima hoşafla pilâv yiyip oruç tutmak; Hafız Eşref Efendiyi iri kırmızı burnuyle daima nezle olmak; ismini söylemeğe lüzum olmayan... birini bir koltukta oturup tavus gibi kabarmak için dünyaya gelmiş sanırım... Kenan, gülerek sordu : — Kocanız Veysel Beyi?... Nimet Hanım, kollarını yanma bıraktı, dudaklarını büktü : — Doğru söylüyorum... yalnız onun niçin doğduğunu, neye yaradığını anlamadım... — Peki, ben?... Nimet Hanım, hafif bir istihza ile : — Siz malûm ...Bütün cihan söylüyor ...Dünyaya yeni bir ahenk getirmek için... — Eğlenmeyiniz, Nimet Hanım! — Peki, ya ben Nimet Abla?... Bunu derin bir saffetle Lâmia sormuştu. Geldiğinden beri hemen ilk defa konuşuyordu. — Bu bahsi zaten senin için açmıştım, Kınalı Yapıncak... Seni Allah nazlı, şık bir oyuncak olsun diye yaratmış Lâmia... Vücudunda, küçük yüzünde hiç ciddî bir şey yok... Hep oyuncak, hep süs... Sade alnın biraz ciddî görünüyor... înce kaşlarının üstünde hafifçe kabarmış geniş bir alın... Fakat oraya da bu incecik saç kıvrımları musallat olmuş... Hatta bunlara saç bile demek doğru değil... Kuştüyü gibi ince, beyaz şeyler... îş-te bu alnındaki ciddiyeti de onlar bozuyor. Güneş, Ilıca tepelerinin arkasına inmiş, tepeler yavaş yavaş gölgelenmeğe başlamıştı. Bir genç hanım, ağaçlardan birine asılı yeldirmesini aldı : — Ortalık serinledi; artık gitmiyor muyuz? dedi. J. Akşam üstleri bu saatlerde aradaki yoldan Kırk-çamlar'a çıkmayı, ortalık kararmcaya kadar orada vakit geçirmeyi âdet etmişlerdi. Kırkçamlar, yüksek bir tepenin üstünde asırlardan kalma bir çam ormanıydı. Bu ihtiyar ağaçların iri, çatlak gövdeleri göz alıcı yüksekliklere uzuyor, tepelerinde güneşe karşı yeşil şemsiyeler açılıyordu. Bu tenha koru, Bozyaka kadınlarının bir bahçesi gibiydi. Gençler, yeldirmelerini atarak top, köşekapma-ca, körebe oynarlar; çocuklar durmadan dökülen, yerleri deniz gibi kaplayan sararmış çam iğnelerinin içinde yuvarlanırlardı. O akşam, Lâmia'yı da beraber almışlardı. Kenan ile Nimet yürüyordu. Nimet Hanım, ona işittirmemek için yavaş sesle Kenan'a anlatıyordu : — Bu çocuğa asıl muhabbetim merhametten geliyor... Lâmia, nazlı bir İstanbul kızı... Üç sene evvel annesini kaybetmiş... İstanbul'da yakından kimsesi yokmuş... Şark vilâyetlerinden birinde kaymakam olan babası yanına aldırmış... Bu minimini çocuk, iki sene babasına âdeta bir anne gibi bakmış... Geçen sene adamcağız bir kazaya uğramış... Kızcağız, oralarda yalnız kalmış... İzinli bir zabitin yanma katarak buraya, amcası Şükrü Beyin yanına göndermişler... Çocuk, mahrumiyet içinde... Şikâyet etmemekle beraber anlıyorum ki hiç mesut değil... Amcasının çocuklarına âdeta dadı gibi bakıyor. Böyle olduğu halde yengesi yine şikâyet ediyor, onu evde fazla görüyor... Lâmia, şimdi epeyce uzaklaşmıştı. Kenan, lakayt bir gözle ona baktı : F. 5 66


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.