George orwell 1984

Page 7

eden bir sesti bu. Nefret başlamıştı. Her zamanki gibi, halkın düşmanı Emmanuel Goldstein'ın yüzü ekranda belirdi. Đzleyiciler arasında, orada burada fısıltılar dolaştı. Kum rengi saçlı, ufak tefek kadın korku ve iğrenme belirten bir ciyaklama sesi çıkardı. Goldstein doğru yoldan sapmış bir haindi. Bir zamanlar (kimse ne kadar zaman önce olduğunu kesin anımsayamıyordu) Partinin önderlerinden biriydi; aşağı yukarı Büyük Biraderin düzeyindeydi; ama sonraları bir karşı devrim hareketine giriştiği için, ölüme mahkûm edilmiş ve sonra gizemli bir biçimde kayıplara karışmıştı. Đki Dakikalık Nefret izlenceleri günden güne değişmekteydi, ama hepsinde Goldstein en önemli kişiydi. O, en büyük hain, partinin saflığını kirleten ilk adamdı. Partiye karşı olan, bunu izleyen tüm suçlar, ihanetler, sabotaj eylemleri, karşı doktrinler, sapmalar onun öğretilerinden kaynaklanıyordu. Goldstein hâlâ bir yerlerde yaşıyor ve suikastler tasarlıyordu, iletiyordu; belki de denizaşırı bir yerde yabancı efendilerinin koruması altındaydı ya da Okyanusya'nın içinde bir yerlerde gizleniyordu-en yaygın söylenti buydu. Winston'ın göğsü daraldı. Goldstein'ın yüzünü her gördüğünde karışık duygular yüreğini sıkıştırırdı. Bu ince bir Yahudi çehresiydi. Beyaz kabarık saçlarla çevrelenmiş, küçük, keçi sakallı, zeki, ama yine de ince, uzun burnundaki o bunak sersemlikle, küçümsenen bir yüzdü bu. Burnunun ucunda bir çift gözlük vardı. Bu çehre bir koyununkini andırıyordu; sesi de öyle, koyun melemesine benzer bir tondaydı. Goldstein, Partinin doktrinlerine karşı alışılmış, kin dolu, diş bileyici saldırısına başlamıştı. Bu öylesine abartıyla dolu ve rayından çıkmış bir saldırıydı ki, bir çocuk bile onun sahte olduğunu anlayabilirdi, ama tümüyle mantıksız da değildi; insan anlayışı biraz kıt olanların kanacağını düşünerek kaygılanıyordu. Büyük Biradere sövüp sayıyor, Partinin diktatör düzenini açığa vuruyordu. Avrasya ile ivedi barış anlaşması yapılmasını buyuruyor; konuşma özgürlüğünü, basın özgürlüğünü, toplantı özgürlüğünü, düşünce özgürlüğünü savunuyor, devrime ihanet edildiğini çılgınca haykırıyordu. Bu çok heceli, hızlı söylev, Parti konuşmacılarının alışılagelmiş stilinin abartılı bir taklidi gibiydi, içerdiği yeni dildeki sözcük sayısı, herhangi bir parti üyesinin günlük yaşamda kullanacağı sözcük sayısından çok fazlaydı. Goldstein'ın yapmacıklı sözlerinin gizlediği gerçek hakkında kimsenin bir kuşkusu kalmasın diye, tele ekranda arka plandan, sonu gelmeyen bir Avrasya ordusu geçiyordu; Asyalı yüzlerinde sert bir anlamsızlık taşıyan adamlar birbirlerinin ardı sıra ekranda beliriyor ve kayboluyorlardı; biri öbürünün tıpkısı gibiydi. Asker potinlerinin sıkıcı, düzenli yürüyüş sesleri, Goldstein'ın melemeye benzer sesinin arka fonunu oluşturuyordu. Odadaki insanların yarısından, dizginlenmesi güç öfke ün-lemeleri yükselmeye başladığında, Nefret henüz otuz saniyesini doldurmamıştı. Ekrandaki, güvenli, koyuna benzer yüzün gerisindeki Avrasya ordusunun ürkünç gücü, giderek katlanılmaz oluyordu; üstelik Goldstein'ın görüntüsü ya da düşüncesi bile, otomatik olarak korku ve öfke yaratmak için yeterliydi. O, Avrasya ya da Doğu Asya'ya karşı duyulan nefretten daha sürekli bir nefret hedefiydi, çünkü Okyanusya, bu kuvvetlerden biriyle savaş halindeyken diğeriyle genellikle barış ilişkileri içinde olurdu. Ama garip olan bir şey vardı: Goldstein herkes tarafından nefretle karşılandığı, küçümsendiği, her gün binlerce kez platformlarda, tele ekranda, gazetelerde, kitaplarda kuramları yadsındığı, parçalandığı, alaya alındığı, acınacak paçavralar olarak sergilendiği halde, yine de Goldstein etkisinin azaldığı söylenemezdi. Onun tarafından kandırılmaya hazır yeni aptallar her an vardı. Aldıkları emirlerle eylemlerde bulunan casuslar, sabotajcılar, sürekli olarak Düşünce Polisi tarafından açığa çıkarılıyorlardı. Goldstein, büyük bir karanlık ordunun, kendilerini devleti yıkmaya adamış gizli bir suikastçılar örgütünün başıydı. Kardeşlik adıyla anılıyordu örgüt. Ayrıca bir de, el altından orada burada dolaştırılan, yazarının Goldstein olduğu, egemen siyasal doktrinlerin karşıtı olan düşüncelerin özetlendiği müthiş bir kitabın öyküsü kulaktan kulağa dolaşıyordu. Bu kitabın bir adı yoktu. Herkes ona yalnızca kitap diyordu. Tüm bunlar, ancak belli belirsiz söylentiler aracılığıyla öğrenilebiliyordu. Eğer ka-çınabilirlerse, Parti üyeleri ne Kardeşlikten, ne de kitap'tan söz ederlerdi. Đkinci dakikasında Nefret, çılgınlık düzeyine ulaşmıştı. Seyirciler yerlerinden zıplıyor; ekrandan gelen,


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.