F m dostoyevski ilyuşa

Page 32

"Malın var, Osip Maksimoviç, bizde alıcıyız," dedi Va-sili'nin annesi. " Bu yüzden geldim... Ne düşünüyorsun?" Şehirde oturan, Osip şöyle bir döndüğünde sedirin tozları döküldü, düşüncesini açıkladı: "Görüyorsun, ne olduğunu, Timofevna... Muhtemelen karşı çıkmayacağım... Vasili çiftliğimiz için uygun bir delikanlı... Sadece kızımı evlendirmiyorum... Evlenmesi için zaman henüz çok erken..." "Bu durumda verdiğim sıkıntı için özür dilerim," dedi kadın. 112 Vasili'nin annesi dudaklarını büzdü, oturduğu yerden kalktı, başıyla Osip'i selamladı. "Sıkıntı yok" diye yanıtladı. "Niçin böyle acele ediyorsunuz Timofevna? Öğleden sonrasını birlikte geçirebilirdik?" "Korkarım, mümkün değil. Acele eve dönmeliyim... Hoş-çakalın Osip Maksimoviç." "Tanrı seninle olsun!.. İyi günler!" dedi Vaska'nın annesi kapıyı kapatırken. Niura'nın annesi avludan içieri girdi. Tavada kızartılmış ayçiçekleri gibi, sordu: "Timofevna ne istedi?" dedi Nivra'nın annesi. Osip kızgınlıkla küfretti: "Çiçekbozuğu oğlu için söz kesmeye gelmiş. Nerede istersen bulabilirsin bu kokmuş böcekleri! Kendi tahtasını yerine koysun! îyi görücü ama!" Elini salladı havada sallayarak, "Sorun değil!" dedi. Bütün ekinler biçildi. Harman yeri, dövülmemiş çavdar kümeleriyle pejmürde ve paslı bir görünüme büründü. Çiftçilerin harman yapmasını bekliyorlardı. Biçme makinelerinin taraklarıyla uğraşan adam, boğuk zorla çıkan bir sesle haykırdı: "Buraya gelin! Buraya..." Sonbahar, yağmur ve koyu sisiyle toprağın içine işledi. Bozkır, her sabah atın sırtındaki yaraların kabuk, bağlaması gibi sisle kapandı. Güneş, bir göründü bir kayboldu bulutların arasından. Sadece ormanlar yaz sıcağına rağmen hâlâ taze görünüyorlardı, bahar gibi yeşil ve yumuşak yapraklarını doygunlukla hışırdattılar. Yağmurlar birbiri ardına aralıksız yağdı. Bu yağmurlar se113 viınsiz sisi ortadan kaldırdılar. Kendileri için iyi nedenlerle vahşi kazlar batıya doğru uçtular; kuru ot yığınları oldukları yerde kaldı, kahverengiye dönüştüler, hastalıklı bir adama benzediler. Sürülmemiş topraklar erken sonbahar uykusuna daldılar. Biçilen, çayırlar, parlak yeşile döndü. Ama parlaklıkları aldatıcıydı, tıpkı insanın yüzüne hücum eden kan gibi, tıpkı insanı yiyip bitiren verem gibi. Sadece Vaska, Niura'yı hergün gördüğü için kuvvetli bir devedikeni gibi gelişti, çiçeklendi. Ya ırmağın kıyısında ya da köydeki eğlencelerde buluştular. Duygulan, özünü yitirmeye başladı. Bir süre sonra çalışmayıda iyice bıraktı. Ve sonra aniden, bulutlu bir sonbahar günü, öğleden sonra akordion, evsiz bir enik gibi ağlayıp, büzülürken boğazı yırtıldı. Müzikten ve gülmekten soluk soluğa kaldı. Köyün Genç Komünist grubu sekreteri Grişka, Vaska'nın avlusuna koşarak geldi. Vasili'yi görünce ellerini salladı ve gülümsemesi, giderek bütün yüzüne yayıldı. "Ne sırıtıyorsun böyle: Hazine mi buldun yoksa ne?" diye sordu Vaska ona. "Boşver onları, seni aptal! Ne hazinesi?" Grişka soluklamak için durdu, ardından Vasili'ye ateşe başladı: "Orduya çağrılma yılımız. Üç gün içinde toplanacağız!" Fakat Vaska için bu haber, kafasına çakılan bir kazık gibi geldi. İlk düşüncesi: "Ya Niura ne olacak?" oldu. Başını ellerinin arasına aldı, kalın bir sesle sordu: "Ne sevinci böyle?" Grişka'nın kaşları saçlarına kadar kalktı: '114 "İyide niçin olmasın? Askere gidiyoruz. Seni aptal dünyayı göreceğiz. Gübreden başka buraların neyi var? Fakat askerde, ders çalışacağız..." Vaska topuklarının üzerinde döndü, başı önünde gerisine bakmadan harman yerine gitti. O gece Vaska, Osip'in bahçe çitinin yanındaki boşlukta Niura'yı bekledi. Kız biraz geç geldi. Soğuktan korunmak için babasının paltosunu giymişti, buna rağmen gece ayazında titriyordu. Vaska gözlerine baktı, ama bir şey göremedi. Kızda onun gözlerine baktı, ama bir şey görmedi; yuvalarında karanlık bir boşluk vardı. "Askere gideceğim, Niura!" "Duydum." "Peki ne diyorsun? Beni bekleyecek misin? Başka biriyle evlenmeyeceksin değil mi?" Niura sessizce gülümsedi; sesi ve gülüşü tanıdık değildi, yabancıydı. "Söyledim ya sana, anneme ya da babama seninle gideceğim diye bir şey diyemem. Ve ben... ama şimdi değil... iki yıl beklemek kolay değil. Belki orada bir kasaba kızı bulursun, ben burada bakire kalmışken! Bu günlerde çevrende ahmaklar yok... Başka birine sor. Belki seni beklemeye istekli bir kız bulabilirsin..." Vaska kekeleyerek, başını sinirli sinirli sallayarak uzunca bir süre yalvardı. İkna edemedi. Tanrı adına yemin etti. Ama Niura kuru dallar gibi çıtırdadı. Tek bir sözcükle, tersçe ve katılıkla yanıtladı: "Hayır. Hayır."


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.