koku

Page 15

ıslanmadık bir parmak yeri kalmadı vücudunda, akşamları elbiselerinden sular süzülüyordu, derisi buza kesiyor, yumuşuyor, kırış kırış oluyordu. Bu insanca olmaktan çok hayvanca yaşayış, bir yıl sonra, çok korkulan ve genellikle ölümle biten bir tabakhane hastalığı olan karakabarcığa yakalanmasına yol açtı. Grimal onu çoktan defterden silmiş, yerine birini aramaya başlamıştı - üzülmüyor da değildi, çünkü bu Grenouille'den daha yetingen ve daha çok iş gören bir işçisi olmamıştı hiç. Ama herkesin beklediğinin tersine, Grenouille iyileşti. Hastalıktan geriye yalnızca kulaklarının arkasında, boynunda, yanaklarmdaki büyük siyah kabarcıkların, görünüşünü bozup onu zaten olduğundan daha da bir çirkinleştiren izleri kaldı. Bir de elinde kalan, -paha biçilmez bir kazanç- karakabarcığa bağışıklık oldu, bundan sonra artık, hastalığa yeniden yakalanma korkusu olmadan, çatlamış, kanayan ellerle en kötü derilerin etini sıyırabilecekti. Böylece 37 yalnız çıraklardan, kalfalardan değil, onun yerini alabilecek olanlardan da ayrılan bir yönü oluyordu. Artık eskisi gibi yeri kolayına doldurulabilecek biri olmadığından ötürü de işinin değeri, dolayısıyla hayatının değeri arttı. Birdenbire, kuru toprakta yatması gerekmez oldu, odunlukta kendine tahtadan bir yatak çatmasına izin çıktı, yatağın üzerine kuru ot döküldü, bir de kendi örtüsü oldu. Yattığı zaman üstüne kilit vurmayı bıraktılar. Yemek daha bir doyurur hale geldi. Grimal onu artık herhangi bir hayvan gibi değil, yararlı bir ev hayvanı gibi tutuyordu kapısında. On iki yaşma geldiğinde Grimal ona yarım pazar gününü tatil verdi, hatta on üçünde her iş günü akşam paydosundan sonra bir saat çıkıp istediğini yapmasına izin verdi. Zaferi kazanmıştı Grenouille, çünkü yaşıyordu, hem hayatını sürdürmesi için gereken küçük bir miktar özgürlüğe de kavuşmuştu. Kışlama zamanı bitmişti. Kene Grenouille kıpırdamaya başlıyordu. Ufukta bir umudun kokusunu almıştı. Canı ava çıkmak istiyordu. Dünyanın en büyük av yatağı açılmıştı önüne: Paris şehri. VII Cennet gibiydi. Yakındaki, Saint-Jacques-de-la-Boucherie ve Saint-Eustache mahalleleri bile bir cennetti. Rue Saint-Denis'yle Rue Saint-Martin'in alt yanındaki sokaklarda insanlar o kadar sıkışık yaşıyor ve evler, beş, altı kat yüksekliğindeki evler birbirinin o kadar içine giriyordu ki, insan yukarıda gökyüzünü göremiyor, aşağıda gerek sokakta gerek rutubetli kanallardaki hava kıpırtısız duruyor, kokulardan geçilmiyordu. İnsan kokuları, hayvan kokuları, yemek, hastalık, su ve taş, kül ve deri, sa38 bun ve taze pişmiş ekmek ve sirkede haşlanan yumurta, makarna ve yeni ovulup parlatılmış pirinç, adaçayı ve bira ve gözyaşı, yağ, yaş ve kuru ot buğuları birbirine karışıyordu. Binlerce, kaç binlerce koku görülmez bir bulamaç oluşturuyor, buysa sokakların kuytularını dolduruyor, damların üstünden arada sırada uçup dağılsa da aşağıda, yerde öylece kalıyordu. Burada yaşayan insanlar için bu bulamacının kokusunda dikkati çekecek bir şey yoktu; öyle ya, koku onlardan çıkıyor ve gene kat kat içlerine işliyordu, soludukları, onlara hayat veren havaydı, uzun bir zaman giyilip artık kokusu duyulmaz, vücutta hissedilmez olmuş bir elbiseydi. Ama Grenouille, bu her şeyin kokusunu ilk kez duyuyordu. Hem yalnız bu kokular öbeğinin toplamını duymuyor, çö-zümleyerek en küçük, en uzak parçalarına, parçacıklarına ayırıyordu. Keskin burnu, buğu ve pis kokular yumağını çözüp, tek tek, artık daha fazla ay-rıştırılamayacak olan temel koku iplerini buluyordu. Bu ipleri sarıp yeniden örmekten anlatılmaz bir zevk alıyordu. Çoğu zaman bir evin duvarına yaslanıp ya da bir köşeye büzülüp, gözleri kapalı, ağzı yarı açık, burun kanatları şişmiş, sessizce duruyordu büyük, karanlık, yavaş yavaş akan bir suda duran yırtıcı bir balık gibi. Bekleyip bekleyip de sonunda küçük bir esinti burnuna incecik bir koku ipliğinin bir ucunu getirince birden saldırıyor, bir daha bırakmıyor, bu bir tek kokudan başkasını duymaz oluyor, onu sıkı sıkı tutup içine çekiyor ve orada sonsuza kadar yitirmemek üzere saklıyordu. Bu eskiden tanıdığı bir koku olabilirdi ya da bir çeşitlemesi, ama yepyeni bir şey de olabilirdi, o zamana kadar görmek şöyle dursun, kokusunu aldıkları ile en ufak benzerliği bile olmayan bir şey: örneğin ütülenmiş ipeğin kokusu, yabankekiği çayının kokusu, gümüş


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.