leyecektir: Demokrasiye (yasal bir sömürü biçimi olarak "biçimsel burjuva demokrasisi”ne karşı mahut "gerçek demokrasi"); feminizme (kadınların sömürülmesi sınıf temelli işbölümünün sonucudur); çev reciliğe (doğal kaynakların tahrip edilmesi, kâr yönelimli kapitalist üretimin mantıksal bir sonucudur); banş hareketine (barışın önündeki başlıca tehlike maceracı emperyalizmdir), vb. İdeolojik mücadelede mesele, bu yüzergezer unsurları hangi "dü ğüm noktalan"nın, p o in t de capitori lann bütünleştireceği, kendi eşdeğerlikler dizisine dahil edeceğidir. Sözgelimi bugün yeni muhafaza kârlık ile sosyal demokrasi arasındaki mücadelenin konusu "özgürlük"tür: Yeni muhafazakârlar refah devletinde cisimleşen eşitlikçi de mokrasinin zorunlu olarak yeni kölelik biçimlerine, bireyin totaliter devletlere bağımlı olmasına yol açtığını göstermeye çalışırken, sosyal demokratlar bireysel özgürlüğün herhangi bir anlamı olabilmesi için demokratik toplumsal hayata, ekonomik fırsat eşitliğine, vb. dayan ması gerektiğini vurguluyorlar. Bu bakımdan, verili bir ideolojik alanın her unsuru bir eşdeğerlikler dizisinin parçasıdır: Diğer bütün unsurlara bağlanmasını sağlayan metaforik artısı/fazlası da geri dönüşlü olarak kimliğini belirler (Ko münist bir perspektifte, banş için savaşmak kapitalist düzene karşı sa vaşmak dem ektir, vb.). Ama bu zincirlenme ancak, belli bir gösterenin -Lacancı "Bir"- bütün alanı "dikmesi" ve onu cisimleştirerek, kimli ğini icra etmesi koşuluyla mümkün olur. Laclau-Mouffe'un radikal demokrasi projesini ele alalım: Burada, hiçbiri bütün diğerlerinin "Hakikat"i, son Gösteren'i, "gerçek Anla mı" olma iddiasında olmayan tek tek mücadelelerin (banş, çevre, fe minizm, insan haklan, vb. için verilen mücadelelerin) eklemlenme siyle karşı karşıyayızdır; ama "radikal demokrasi" başlığının kendisi bile, tam da bu eklemlenme imkânının, belli bir mücadelenin "düğüm noktası" rolünü, belirleyici rolü oynamasını içerdiğini gösterir; bu mücadele, tam da tikel bir mücadele olarak diğer bütün mücadelelerin ufkunu çizecektir. Bu belirleyici rol tabii ki demokrasiye, "demokra tik müdahale"ye aittir; Laclau ve Mouffe'a göre diğer (sosyalist, femi nist...) bütün mücadeleler, demokratik projenin aşama aşama radikal leştirilip kapsamının genişletilerek yeni alanlara (ekonomik ilişkilere, cinsler arasındaki ilişkilere...) uygulanması olarak kavranabilir. Diya lektik paradoks şuradadır ki hegemonik bir rol oynayan tikel mücade le, farklılıklan şiddet yoluyla bastırmak şöyle dursun, tam da tikel mücadelelerin görece özerklikleri için gereken alanı açar: Örneğin fe