Fiat Justitia Dergi

Page 32

anayasaya aykırı bir kanun hükmü vardı. İşte bu aykırılık nedeniyle, Yüce Mahkeme, Marbury’nin talebini kabul etmemiştir. Davanın sonuç bölümünden ziyade Marshall’ın yürütmüş olduğu mantık daha büyük önem taşır. Hakim Marshall gerekçesinde şu ifadelere yer vermiştir: “Yasama organının yetkileri tanımlanmış ve sınırlandırılmıştır. Ve bu sınırlar konusunda hata yapılmasın veya bu sınırlar unutulmasın diye anayasa yazılmıştır. Eğer bu sınırlar, bunlarla sınırlandırılması istenen organlar tarafından her zaman aşılabilecekse, iktidarın sınırlandırılmış olması ve sınırlandırmanın yazılı olarak yapılmış olması neye yarar? Eğer sınırlar kendileri üzerine konulmuş kişileri sınırlandıramıyorsa ve eğer yasaklanmış işlemler ile izin verilmiş işlemler aynı bağlayıcılıktaysa, sınırlı yetkili hükümet ile sınırsız yetkili hükümet arasındaki ayrım yıkılır. Şu kendisine itiraz edilemeyecek derecede apaçık bir önermedir ki, ya anayasa kendisine aykırı olan her yasama işleminden üstündür; ya da yasama organı anayasayı adi bir kanunla değiştirebilir. Bu iki şık arasında ortalama bir yol yoktur. Anayasa ya olağan kanun yapma yoluyla değiştirilemeyen üstün, yüce bir kanundur, ya da yasama organının istediği zaman değiştirebileceği, alelade yasama işlemleriyle aynı seviyede bulunan, diğer kanunlar gibi bir kanundur.

olaya hem kanun hem de anayasa uygulanabiliyorsa, mahkeme ya anayasayı görmezden gelerek kanuna göre; ya da kanunu görmezden gelerek Anayasaya göre karar vermek zorundadır. Mahkeme, olayın çatışan kurallardan hangisiyle düzenlendiğini tespit etmek durumundadır. Yargılama görevinin gerçek özü de bizzat budur.” Hakim Marshall’ın yazmış olduğu bu güçlü gerekçelere rağmen dönemin ABD yargısı 54 yıl boyunca bir kanunun anayasa aykırı olduğuna karar vermeye cesaret edememiştir. Çünkü bu cüretkar kararın mantıken doğru olduğuna inanılsa bile mahkemenin böyle bir yetkiye sahip olduğunu belirten bir kanun hükmü anayasada yer almadığından dolayı aslında bu karar usulen hatalı bir karardır. Çünkü kanunların denetimi için anayasaların sahip olması gereken “üstünlük” ve “katılığın” yanı sıra mahkemelerin anayasada açıkça bu konu hakkında yetkilendirilmiş olması gerekmektedir.

O halde eğer bir kanun anayasaya aykırıysa, belli bir olaya hem kanun hem de anayasa uygulanabiliyorsa, mahkeme ya anayasayı görmezden gelerek kanuna göre; ya da kanunu görmezden gelerek Anayasaya göre karar vermek zorundadır. Mahkeme, olayın çatışan kurallardan hangisiyle düzenlendiğini tespit etmek durumundadır. Yargılama görevinin gerçek özü de bizzat budur.”

“Yasama organının yetkileri tanımlanmış ve sınırlandırılmıştır. Ve bu sınırlar konusunda hata yapılmasın veya bu sınırlar unutulmasın diye anayasa yazılmıştır. Eğer bu sınırlar, bunlarla sınırlandırılması istenen organlar tarafından her zaman aşılabilecekse, iktidarın sınırlandırılmış olması ve sınırlandırmanın yazılı olarak yapılmış olması neye yarar?

ABD Yüksek Mahkemesi,Marbury v. Madison kararından tam 54 yıl sonra yani 1857 tarihli Dred Scott v. Sanford kararında bir kanunun anayasaya aykırı olduğuna karar vermiştir. Anlattığımız bütün bu gelişmeler Birleşik Devletler’de gerçekleşirken Kıta Avrupası daha o zamanlarda anayasa yargısı ile ilgili bir fikre sahip bile değildi. Hatta anayasa yargısı ve buna ilişkin bütün gelişmeler dönemin bir Fransız yazarı tarafından “kovboy filmleri ve Broadway şovları gibi ABD’ye özgü bir garabet” olarak nitelendirilmiştir. Bu düşüncenin sebebi ise o dönemde Avrupa’da etkisini güçlü bir şekilde sürdürmekte olan Rousseau’nun fikirleridir. Rouessau’ya göre toplumun genel iradesi mutlak ve yanılmaz olduğundan,onun ifadesi olan kanunların da mahkemece denetlenmesi mümkün değildir. Anayasa yargısının Kıta Avrupa’sındaki ilk örneği, Avusturyalı hukukçu Hans Kelsen’in etkisiyle oluşturulmuş 1920 Avusturya Anayasasında görülür. Ancak bu anayasanın ön gördüğü anayasal yargı sistemi Amerikan sisteminden farklı olarak düzenlenmiştir. ABD’de genel mahkemeler kanunları denetleme yetkisine sahipken, 1920 Avusturya anayasasında bu yetki özel bir mahkemeye devredilmiştir. Bu

Bu şıklardan birincisi doğruysa,anayasaya aykırı olan bir yasama işlemi kanun değildir; yok eğer ikinci şık doğruysa,o zaman yazılı anayasalar,doğası gereği sınırlandırılamaz nitelikte olan bir iktidarı sınırlandırmak için halk tarafından yapılan saçma sapan teşebbüslerdir. Şüphesiz ki, yazılı bir anayasa yapan kişilerin hepsi,yaptıkları bu anayasayı milletin temel ve üstün kanunu olarak düşünüp tasarlamışlardır. Bundan dolayıdır ki, böyle bir devlet sisteminde ilke,anayasaya aykırı olan yasama işleminin geçersiz olmasıdır. (…) Hukukun ne olduğunu söylemek muhakkak ki yargı organının görev ve yetkisidir. Bir hukuk kuralını belli olaylara uygulayan kişiler,kaçınılmaz olarak o kuralın anlamını açıklamak ve onu yorumlamak zorundadırlar. Eğer iki kanun birbiriyle çatışıyorsa, mahkemeler, bunlardan hangisinin uygulanacağına karar verirler. O halde eğer bir kanun anayasaya aykırıysa, belli bir

30


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.