Yenidunya haziran2015 ozelsayi

Page 1

Haziran 2015 Özel Sayı

Yeni bir Dünya için Yeni lere halk gazetesi

Kurucusu: Mustafa Suphi (1883-1921)

25 kuruş (KDV dahil)

15-16 haziran kesk disk menek zonguldak 1 mayıs er hçe mess gezi a b a s a p park kavel yırca 12 eylül 27 mayıs sungu ı rlar r dgm soma tür torunla k-is tös 8 mart 141-142 12 mart tekel

www.yenidunyagazetesi.com

a y i Ç Koma e k s a M

21 Haziran 2015 Pazar aileleri’nin

Yeni bir dünya için yeni direnişleri hep beraber örmek için 21 Haziran'da Kadıköy Evlendirme Dairesi'nde Dayanışma Şenliği'miz var. Bir türküdür direniş, bir ezgidir, bir notadır ve sesdir. Şenliğimizde Sadık Gürbüz, Koma Çiya ve Maske ezgileriyle yer alacak. Notalar bu kez susturulmaya çalışılan işçiler, emekçiler, gençler, kadınlar ve halklar için çalacak. Bak işçi tulumu giymiş umut, görmüyor musun? Her yer direniş, her yer umut. Etkinliğimizde Direnişçi İşçiler de bizimle olacaklar. Kentlerimiz talan edilmek isteniyor. Çocuklarımızın oynayacağı parklar alışveriş merkezine dönüştürülmek isteniyor. Rant uğruna, kâr uğruna insanlığın olan yeşil alanlar birilerine peşkeş çekilmek isteniyor. Bu sadece “üç beş ağaç” meselesi değil diyen Kent Aktivist'leri de 21 Haziran'da Kadıköy'de! Haydi bu direniş tarihini birlikte yazalım! Haydi geleceğimize sahip çıkalım!

Yeni bir dünyayı yeni direnişlerle yaratacak ve emeğimize, geleceğimize, özgürlüğümüze, yeşilimize, suyumuza, kentlerimize, gençlerimize, düşüncelerimize, dayanışmamıza sahip çıkacağız! 15-16 Haziran İşçi Direnişinden Tekel ve Metal Direnişlerine, 1 Mayıs’lardan Mayıs-Haziran 2013 Büyük Halk Direnişine, Maden acakların-

dan Soma - Ermenek - Torunlar’da Yaşanan İşçi Katliamlarına, Maraş Çorum - Sivas’tan Dersim-Roboski ve Reyhanlı’ya, Yırca’dan Validebağ’a,

Cevizli Tekel Direnişinden gericileşmeye teslim olmayanv velilere kadar yeni bir dünya için her yer direniş tarihi yazıyor.

Yeni direnişleri örmek için Haydi 21 Haziran'da Kadıköy'e!


Haziran 2015

Sandıktan çıkan olasılıklar Koalisyon, azınlık hükümeti, erken seçim... 7 Haziran genel seçimleri ile ilgili olarak çok farklı senaryolar gündemde. Fakat bu "seçenek bolluğu" içinde gözden kaçırılmaması gereken kesin bir görev var. Halk meclise giren muhalefet partilerine "AKP’yi iktidardan düşürdüm, bu kararımın gereğini yerine getirin" diyor.

Sandığa giderken Türkiye seçimlere Erdoğan-AKP gericilik, vurgunculuk ve savaş rejiminin ağır baskısı altında; onların belirlediği koşullarda girdi. Muhalefet partileri ise Mayıs Haziran 2013 Büyük Halk Direnişinden itibaren iki yıldır ağır darbe almış şekilde iktidara tutunmaya çalışan ErdoğanAKP rejimine karşı mücadeleyi parlamento içine hapsetmekte ısrar etti. Halkı arkasına alarak seçimlerin daha demokratik bir ortamda geçmesini sağlayacak düzenleri talep etmekten bile uzak durdu. Hal böyle olunca yüzde onluk seçim barajı, faşist İç Güvenlik Kanunu, yoğun terör, beyin yıkama, şantaj, sadaka, her türlü hile politikası; Erdoğan’ın anayasa ve kanunları

Erdoğan ve AKP kaybetti

ayaklar altına alarak seçim meydanlarında AKP için oy dilenmesi; YSK ve RTÜK’ün Erdoğan’ın seçim güvenliğini bozan tutumlarına seyirci kalması; Ağrı provokasyonu, HDP Mersin ve Adana il merkezlerindeki bombalı saldırılar, Diyarbakır mitingindeki katliam denemesi seçimlerin demokratik bir ortamda geçmesini önledi. Böylece Erdoğan ve AKP, rakiplerinin ellerinde olmayan kamu kaynaklarına yaslanarak; propaganda tekelini ellerinde tutarak halkın iradesinin sandığa tam olarak yansımasını önledi. Ne var ki bütün bu üstünlüklere rağmen Gezi direnişi ile ortaya çıkan gericilik, vurgunculuk ve savaş düzeninden kurtulma umudunun sandık üzerindeki etkisini bu sefer tam olarak kıramadı.

İktidar bloku 81 ilin hepsinde birden oy kaybederek yüzde 41 sınırının hemen altına kadar geriledi. CHP ise oy oranını, emanet olarak HDP’ye kayan oylara rağmen, büyük oranda koruyarak yüzde 25’e yakın bir seviyede kaldı. MHP ise oylarını artıran partilerden biri olarak yüzde 16’ya ulaştı. HDP ise AKP’nin baraj altında kalması için özel olarak saldırmasına rağmen barajı aşmakla kalmadı, sürpriz bir şekilde oy oranını yüzde 13’ün üstüne çıkardı. Henüz tam kesinleşmeyen sonuçlara göre AKP’nin hem yüzde elli efsanesi hem de “yirmi milyon oy alan partiyiz” masalları çöktü. Bu seçimlere yaklaşık üç buçuk

milyon yeni seçmen katılmasına rağmen (YSK geçici sonucuna göre)AKP 18.863.832 oy alabildi. AKP meclis aritmetiği bakımından da ağır bir hezimet yaşadı. Yapılan itirazlarla sonuçlarda ufak değişiklikler olma ihtimali olsa da AKP 258, CHP 132, HDP 80 ve MHP 80 milletvekili kazandı. AKP meclis çoğunluğunu ve tek başına iktidar olabilme ihtimalini kaybetti. Dahası halkın değişim umudunu meclis duvarlarına sıkıştıran muhalefet partilerinin önünde tam da istedikleri gibi AKP’yi parlamento kuralları içinde devirme olanağı çıkmış durumda.

“Düzen sürsün” telaşı Seçim öncesinde emperyalistlerin ve büyük sermaye çevrelerinin planları ve beklentileri AKP’nin zayıfladığı, uzlaşmaya zorlandığı bir şekilde iktidarını sürdürmesine dayanıyordu. Bu nedenle HDP’nin barajı geçmesi için ABD yeşil ışık yakmış, büyük sermaye çevreleri ve ana akım medya da HDP’ye destek olmuştu. Aynı şekilde CHP ve MHP de büyük oranda bu destekten yararlandı. Üç partinin yöneticileri de halkla birleşmek ve Erdoğan-AKP rejimine karşı tutarlı bir muhalefet yürütmek yerine, sermaye çevrelerine kendilerini beğendirme telaşına girmişlerdi. Fakat görülen o ki AKP’siz bir hükümet olasılığı beklenenden daha kuvvetli bir şekilde ortaya çıktı. Bunu ana akım medyada yükselen “AKP fabrika ayarlarına dönsün”, “Erdoğan anayasal sınırlara çekilsin”, “Almanya’da olduğu gibi büyük koalisyon kurulsun (AKP ve CHP)”, “Muhalefet partilerinden birisi AKP ile uzlaşsın, istikrar korunsun” şeklinde yükselen seslerden anlamak mümkün.

AKP’de panik havası

Muhalefet için karar anı

İktidardan düşme korkusu Erdoğan-AKP cephesinde ciddi bir panik yaratmış durumda. Seçim akşamından bu yana ortalarda görünmeyen Erdoğan yaptığı yazılı açıklamada çatışmacı bir dilden uzak durarak uzlaşma çağrısı yapıyor. Ama bir yandan da “hâlâ iktidar bizde sorun yok” görüntüsü vermeye çalışıyor. AKP adına her konuşan, biz olmadan hükümet kurulamaz, diyor. Abdullah Gül de yaptığı açıklamada telaşa düşmeden hükümeti kurma çalışmaları başlasın, diye telkinde bulunuyor. Davutoğlu’nun yakın çevresine “öncelikli görevim hükümeti kurmak” dediği basına sızdırılıyor. Bütün bunların altında bir yandan “iktidar biziz” vurgusunu bir yandan da “düşmek üzereyiz” kaygısını görmek mümkün.

Matematiksel açıdan bakıldığında AKP her hangi bir muhalefet partisiyle uzlaşarak hükümet kurabiliyor. Muhalefet partileri ise ancak üçünün uzlaşması hâlinde koalisyon kurabiliyor. Bu aşamada meclise giren muhalefet partileri hızla karar vermek zorunda kalacaklar. Ya oylarını aldıkları halkın isteğine uygun davranıp ülkeyi AKP diktasından kurtaracaklar ya da AKP’ye bu yaralı halinde el uzatıp bütün suçlarına ortak olacaklar. Burada muhalefet partilerini zorlayan gerilim, çözüm süreci ve MHP’nin tutumu dolayısıyla ortaya çıkıyor. MHP ve HDP’nin hükümet ortağı olamayacağı dolayısıyla buradan kalıcı bir hükümet çıkamayacağı düşünülüyor. Devlet Bahçeli’nin seçim gecesi yaptığı açıklama da buna işaret ediyor.

Acil taleplerde uzlaşmak mümkün Eğer CHP, MHP ve HDP uzlaşamadıkları hâlde de sözlerini tutarlar ve AKP ile koalisyon kurmazlar ya da AKP azınlık hükümetine destek olmazlarsa ufukta erken seçim görülecek. Bu durumda da seçime hangi koşullarda girileceği kritik önem taşıyor. Muhalefet elindeki parlamento çoğunluğuyla AKP’yi iktidardan düşürüp ülkeyi seçime götürme şansına sahip. Böylece seçim barajının kaldırıldığı; despo-

tun elinden terör, şiddet, propaganda, beyin yıkama, şantaj ve sadaka gücünün alındığı; ülkeyi faşizme götüren yasaklar ve yasaların iptal edildiği; yolsuzluk dosyalarının yeniden açıldığı; Erdoğan’ın kaçak saraydan çıkarıldığı bir ortamda seçime gidilebilir. Ayrıca bunun için kurulacak seçim hükümeti üç partinin de üzerinde rahatlıkla uzlaşabileceği taşeronun kaldırılması; emekliye iki maaş ikramiye

verilmesi; asgari ücretin üzerinden verginin kaldırılması ve insani bir yaşamı sürdürecek düzeye çıkarılması; AKP’nin Yeni Osmanlı hayaliyle başlattığı Suriye savaşını durdurarak IŞİD, Nusra, El Kaide, İhvan, Fetih gibi kod adlarını kullanan cehennem zebanilerine verilen desteğin kesilmesi gibi konularda gerekli düzenlemeleri yapabilir. Çözüm sürecinin nasıl işleyeceği veya barış umudunun ne şekilde

hayata geçeceğinin kararını ise halka bırakarak seçime bu atmosfer içinde girilebilir. Halkın AKP iktidarını yıkma görevini verdiği partiler için karar anı. Ya bu görevi yerine getirecekler ya da emperyalistlerle, büyük sermaye çevreleriyle girdikleri ilişkiler nedeniyle gericilik, vurgunculuk ve savaş rejiminin devamına payanda olacaklar.


Haziran 2015

Tam da Haziran zamanı Türkiye bir seçimi daha geride bıraktı. Tarihin cilvesi olsa gerek 7 Haziran 2015 genel seçimleri Mayıs Haziran 2013 Büyük Halk Direnişi'nin ikinci yıldönümüne denk geldi. Atmosfer gergindi. Seçime günler kala, IŞİD'e tırlar dolusu silah taşıyan iktidarın suçüstü yakalanma görüntüleri gazetelere ve televizyonlara düştü. Görüntüler dünya basınında bir numaralı gündem oldu. Yine sadece seçimden iki gün önce Diyarbakır’da HDP mitinginde bombalar patladı, mahşer yerine dönen miting alanında ölen ve yaralanan yurttaşlar vardı. İşte Türkiye böyle bir tabloda seçime girdi. AKP’nin sayısız yalanına, dolanına; havuz medyasının bütün karanlık senaryolarına, Anayasa’yı ayaklar altına alan Erdoğan’ın tüm çırpınmasına rağmen AKP ülkenin tamamında sandıkta geriledi. Tek başına iktidar şansını yitirdi. Yine de yüzde 40’ın üzerinde oy alarak mecliste en fazla temsilci sayısını yakaladı. Muhalefet partileri olan CHP, MHP ve HDP ise ayrı bağlamlarda başarılar elde ettiler. Seçim tablosunun netleştiği ilk saatlerden başlayarak memleket havasında bir rahatlama ve soluklanma hali gözlendi. Muhalefet cesaretini artırırken, AKP üst yönetiminde ve ‘sarayda’ bozgun havası vardı. Şimdi de gündemde koalisyon tartışması var. Hükümet için kim kiminle ortaklık kuracak? Erken seçim olur mu, yoksa AKP ile CHP arasında ‘büyük koalisyon’ mümkün mü? Sorular uzayıp gidiyor, ihtimaller de... Ama bir soru daha sormak gerekmez mi: Galibi olmayan bu seçimin hükmü ne olacak? HDP: yumurta küfesi veya riskli çoğunluk Yüzde 13 oy alarak meclise 80 milletvekili sokan HDP hiç kuşkusuz seçimde önemli bir başarı elde etti. HDP seçim yarışında diğer üç rakibine göre ciddi engelleri aşmak zorunda kaldı. Seçime katılan onca parti arasında miting meydanlarına, ilçe binalarına bomba konulan tek parti HDP. Bu bile HDP’nin süreç içerisinde ne kadar organize bir saldırı altında olduğunu görmeye yetti. Ancak madalyonun öbür yüzünde dikkat çekici başka noktalar da yok değildi: HDP bu süreçte Amerika’nın ve Avrupa’nın büyük basın kuruluşlarının ve önemli siyasi çevrelerinin manevi desteğini aldı. İçeride başta Doğan medyası olmak üzere merkez basından, liberal ve ‘yetmez ama evetçi’ çevrelerden de destek gördü. Kürt bölgelerindeki neredeyse tüm aşiretlerin de desteğini arkasına aldı. Dahası TÜSİAD başta olmak üzere sermaye çevrelerinden de HDP’nin barajı aşması yönünde açık mesajlar verildi. Yıllardır örgütlü devlet şiddetiyle imtihan edilen bir hareket için karanlık saldırılardansa bu ‘yeni destekçiler’ daha şaşırtıcı olsa gerek. HDP’nin bugün için büyük avantaj olarak bahsedilen 80 vekiline yakından bakınca işinin aslında pek de kolay olmadığı ortaya çıkıyor. Samimi sol, sosyalist, yurtsever isimleri bir kenara koyarsak, AKP’nin parlamentoda en güçlü olduğu dönemde bile hakkındaki iddialar nedeniyle taşıyamadığı Dengir Mir gibi isimlerle, Al-

tan Tan’ından Hüda Kaya’sına kadar solla ve demokrasi mücadelesiyle zerre ilgisi bulunmayan kimi vekillerle bu zorlu süreci tutarlı bir şekilde yürütmek güç. Öte yandan HDP’nin içeriği belirsiz anti-kapitalizm vurgusuna rağmen ne ekonomik vaatleri arasında ne de ulusal ve uluslararası programında Amerika ve AB karşıtı bir renk görmek olası değil. HDP’ye en çok beklenti yüklenen ‘demokratikleştirici’ olma iddiası ise yine partinin ne olduğu belli olmayan ‘radikal demokrasi’ söylemiyle birlikte belirsizliğe düşüyor. Bütün bunlara rağmen HDP’nin en azından siyasi geleneğiyle diğerlerinden farklı olduğunu da belirtmek gerekiyor. Bir önceki dönemde meclis aritmetiği nedeniyle HDP’nin elinde bulunan 30 civarındaki milletvekili ne genel kurulda ne de komisyonlarda pratik etkiye sahip değildi. Koalisyona mahkûm bir mecliste ise HDP’nin elinde tuttuğu sayısal güç kilit nitelikte. HDP bu dönemde sadece yaptıkları ile değil yapmadıkları ile de göz önünde olacak. Yani temsil gücündeki artış yanlış adımlar atılması durumunda büyük bir riski de beraberinde getirebilir. HDP daha tutarlı ve net bir politik çizgi izlemediği her durumda kitlelerde yarattığı umudu kaybetme riski ile karşı karşıya. Umarız HDP bu şansını düzgün kullanır. Ancak şurası kesin ki yumurta küfesi HDP’nin sırtında. CHP ve MHP CHP ve MHP ise uzun zamandan sonra kısıtlı da olsa hükümete ortak olma şansı yakaladılar. Seçim sürecinde ciddi sosyal ve ekonomik vaatlerde bulunan CHP’nin de işi hiç kolay değil, ekonomi yönetiminde tescilli İMF’ci Kemal Derviş’ten medet uman, halen Amerika’nın ulusal ve bölgesel planlarına karşı tek doğru düzgün söz söyleyemeyen, büyük sermaye çevrelerine koşulsuz bağlılık sergileyen CHP’nin olası koalisyon veya azınlık hükümeti ihtimalinde halkçı bir programı hayata geçirme ihtimali düşük. MHP içinse durum daha basit. Dört parti içinde belki de çizgisi en ‘oturaklı’ ve açık olanı MHP. Basmakalıp milliyetçiliğini kenara koyarsak

MHP’nin ne dışta ne içte egemenlerin istemlerine aykırı hareket etmesi olası değil. MHP’nin Kürt meselesindeki yerleşik şoven çizgisinden bahsetmeye bile gerek yok. Bu haliyle toplumun büyük kesiminin özlemlerine derman olacak partinin MHP olmayacağı bugünden belli. Bu seçim niye yapıldı ya da AKP’ye ne oldu? Her seçimden sonra duymaya alışkın olduğumuz standart bir laf var: ‘Seçmenin (halkın) mesajını doğru okumak lazım’ şeklinde. Söz çok doğru olmakla birlikte seçmenin mesajını okuyanı bulmaksa her zaman o kadar kolay olmuyor. 7 Haziran seçimleri de böyle giderse ilerde örnek olarak gösterilecek. Son seçimle halkın ezici çoğunluğu esasen tek bir mesaj verdi: ‘AKP devletine hayır’. Kısaca, halk son derece şaşırtıcı keskinlikte sadece Erdoğan’a veya emanetçi Davutoğlu’na değil AKP eliyle inşa edilen devlet biçiminin kendisine itiraz etti. On milyonun üzerinde yurttaşın sokağa çıktığı Gezi halen bu itirazın en açık seçik belgesi olarak ortada iken ‘Erdoğan gitsin ama AKP düzeni kalsın’ demeye getirecek hiçbir mazeret kabul edilebilir ve meşru olamaz. Bu noktadan sonra AKP’nin restore edilmesi ile oluşacak veya AKP düzeninin fiilen devam etmesine yarayacak ‘yeni’ projelerden de medet umulamaz. Umanları da bu halk affetmez. AKP öncesi ‘cumhuriyet’ Türkiye’sini belirleyen temel paradigma 1950’li yıllardan başlayarak Türk-İslam-NATO sentezi oldu. Kuruluşundan itibaren uzun süre uluslararası sermayenin açık desteğini alan AKP ise 13 yıllık iktidarında bu denklemi yine egemenler lehine olacak şekilde İslam-Türk-NATO sentezi olarak değiştirmeyi başardı. Bu ufak gibi gözüken değişiklik toplumsal alanın tümüne dönük yeni ve büyük bir sınıfsal saldırıydı. Sorun şu ki ‘tarihî’ seçim sonuçlarına göre işte bu ‘AKP devleti’ halen yerli yerinde. O sebeple 7 Haziran seçimleri koparılan onca yaygaraya rağmen ‘çözücü’ seçim ol(a)madı. Özetle 7 Haziran 2015 seçimlerine atfedilen beklentilere rağmen sonuçların mevcut paradigmayı değiştirdiğini söylemek mümkün değil. Belki kapıyı aralar mı, olabilir ama kapıyı kim zorlayacak? Soruyu bir de şöyle soralım: Ekonomik kriz beklentisinin kuvvetlendiği, sömürünün doludizgin devam ettiği, gericiliğin alıp başını gittiği, yanı başımızdaki Irak’ın ve Suriye’nin yakın tarihin gördüğü en vahşi iç savaş görüntüleriyle sarsıldığı, NATO’nun neredeyse her gün Rusya’ya karşı yeni askerî hamleler yaptığı bir dönemde çatışma alanın ortasındaki bu memlekette NATO ve Amerikan savaş planlarına kurşun asker olmamayı, Avrupa Birliği’nin sömürü ve tahakküm politikaları karşısında ekonomik bağımsızlığı ve kamuculuğu, gericiliğin karşısında demokrasiyi ve tutarlı bir laikliği kim temsil edecek? Ne kadar ilginç; tüm bu soruların adeta ağır bir zincirle düğümlendiği dönem, tam da Haziran! Öyleyse cevabı bir kez daha burada aramaya başlamak lazım!


www.yenidunyagazetesi.com

halk gazetesi

AYLIK YEREL SÜRELİ YAYIN ISSN 1301–9031 uluçınar sanat basın yayın reklam ve turizm hizmetleri san.tic.ltd.şti. adına sahibi ve sorumlu yazı işleri müdürü: onur balcı tomtom mh. yeni çarşı cd. no: 26/8 beyoğlu - istanbul 0212 245 28 11 baskı: yön matbaası davutpaşa cd. güven san. sit. b blok k 1 no: 366 topkapı - istanbul 0212 544 66 34

insanca, kardeşçe yaşamak için Elinizdeki özel sayı 21 Haziran 2015 tarihinde gerçekleştireceğimiz dayanışma şenliğinde dağıtılmak için de hazırlandı. Bu yüzden Haziran 2012’deki ilk sayımızda gazetemizi tanıtmak için yayınladığımız yazıyı tekrar sizlere sunmak istedik. Gazetemiz Gezi Parkı’ndan Türkiye’ye yayılan Mayıs-Haziran 2013 Büyük Halk Direnişi’nden yaklaşık bir yıl önce yayın hayatına başladı. Bu yazıda Büyük Halk Direnişi’ne yol açan bütün sebepleri ve halkın direnerek dile getirdiği taleplerin kaynağını görmek mümkün. Sizlerin de desteğiyle yeni direnişlere yürümek için yolumuza devam ediyoruz.

yenidünya ilk sayısıyla elinizde. yenidünya halkın gazetesidir. yenidünya insanca, kardeşçe yaşamak isteyen emekçilerin gazetesidir. Günümüz dünyası maalesef eskimiş, çürümüş bir dünyadır. yenidünya, eskimiş, çürümüş bu dünyayı reddedenlerin sesidir.

“yenidünya, eskimiş, çürümüş bu dünyayı reddedenlerin sesidir” Eskimiş, çürümüş dünyada fabrikalara, bankalara, dev çiftliklere, büyük işletmelere, medyaya sahip dolar milyarderleri şebekesi, işçileri, şehir ve köy emekçilerini, alınteriyle yaşayan bütün insanları sömürüyor ve eziyor. Kapitalist patronlar zulüm aracı olarak kullandıkları devleti, hakkını arayan emekçilerin üzerine sürüyor. Kârlarına kâr katmak için, halkları birbirine düşürüyor, savaşlar çıkarıyor, koskoca ülkeleri işgal ediyor; insanı, canlıları ve doğayı toptan mahvediyor. Bu dünyada, işçiler insanca yaşama olanağından yoksun bırakılıyor, sigortasız ve kadrosuz çalıştırılıyor. Sendikalaşan, hakkını arayan işçi işten atılıyor; grev yapan, gösteri yapan işçi gazlanıyor, coplanıyor. Çiftçiler ürününü değerlendirme imkânını bulamıyor, karın tokluğuna çalışıyor, mazota ilaca para yetiştiremediği için toprağını kaybediyor, işsiz kalıyor. Kamu emekçileri, memurlar hâlâ ağzı var dili yok kapıkulu sayılıyor; grev hakları tanınmıyor. Evrensel haklarını kullanıp greve çıktıklarında gazlanıyor, coplanıyor, yerlerde sürükleniyor. İşçiler, emekçiler, emekliler, parasız sağlık, parasız ilaç, parasız bakım imkânından yoksun. Zaten insanca yaşamaya yetmeyen ücretlerini hastalık durumunda sağlık tekellerine kaptırmak zorunda kalıyor. “Paran kadar sağlık; paran yoksa öl” zulmü egemen oldu. Esnaf ve zanaatkârlar, yabancı sermayeli tekellere tanınan imtiyazlar karşısında üretimini sürdüremiyor. Devlet sömürgeci Amerika ve Avrupa Birliği şirketlerinin çıkarlarına öncelik veriyor, onlarla işbirliği yapan büyük holdingleri baş tacı ediyor.

Geleceği elinden alınan gençler iş bulamıyor, annesinin babasının eline bakmak zorunda kalıyor, yuva bile kuramıyor.

da kapitalist şirketlerin “iş kazası” olarak geçiştirilen cinayetlerinde her gün işçiler ölüyor.

Öğrenciler parasız, bilimsel, nitelikli, kamusal, eşit ve özgür eğitim göremiyor. Sesini çıkaran, örgütlenen, muhalefet yapan öğrenciler okuldan atılıyor, hapishanelere gönderiliyor.

Günümüz dünyasında Türkiye, Amerika’nın, NATO’nun emrinde, komşu halklara karşı topraklarında füze üsleri kuran, yabancı ve yerli sömürücülerin çıkarı için içeride ve dışarıda savaş politikasını benimseyen, bağımsızlığını yitirmiş bir yeni sömürge durumuna düşmüştür.

Eğitim ve oyun çağındaki çocuklar erken yaşta ekmek kavgasına mahkûm ediliyor, işyerlerinde, atölyelerde sömürülüyor. Kadınlar, kamu yaşamından dışlanıyor, yıpratıcı ev işlerine mahkûm ediliyor. Kişilikleri yok sayılıyor; akılları, bedenleri kontrol altına alınıyor, dövülerek “terbiye ediliyor”, öldürülüyor.

“Günümüzün eskimiş, çürümüş dünyası, kapitalizmin, emperyalizmin, sömürgeciliğin, savaşın, zorbalığın, ayrımcılığın, adaletsizliğin dünyasıdır” Halkların, toplumların varlığı, kültürü, dili, inancı, kendi kendini yönetme hakkı tanınmıyor. Türk, Kürt, Arap, Ermeni, Süryani; Müslüman, Hıristiyan, Yahudi; Alevi, Sünni; eşit ve özgür, kardeşçe bir yaşam kuracak yerde, ırkçılık ve ayrımcılık körükleniyor; devlet tek bir ırkın, tek bir dinin, tek bir inancın tekelinde tutuluyor. Kapitalizmle kaynaşan, emperyalizmle bütünleşen şovenist milliyetçilik ve bağnaz dincilik, demokrasinin en küçük izini bile ortadan kaldırıyor. Eğitim sistemi, öğrencilerin beynini bilime ters dogmalarla, hurafelerle dolduruyor, yeni nesilleri sakatlıyor. Devlet ile din, din ile eğitim iç içe geçti, laiklik ayaklar altında. Özgür düşünce, eleştirel yaklaşım lanetleniyor. Düşünce özgürlükleri ellerinden alınan aydınlar, hapishanelere dolduruluyor. Üniversiteler kapitalistlerin ve yüksek bürokratların zaptiyeliğini yapan YÖK’ün kıskacında boğuluyor. Kamu görevini ciddiye alan, toplumun derdini kendi derdi sayan, halk için bilim ilkesini benimseyen eğitimciler düşman sayılıyor. Günümüzün eskimiş, çürümüş dünyasın-

Kısacası, günümüzün eskimiş, çürümüş dünyası, kapitalizmin, emperyalizmin, sömürgeciliğin, savaşın, zorbalığın, ayrımcılığın, adaletsizliğin dünyasıdır. Özlediğimiz yeni dünya ise, işçi sınıfının, emekçi halkların kendi kaderini kendi eline aldığı, gündüzlerinde sömürülmeyen, geceleri aç yatılmayan bir dünyadır; bağımsız halkların başı dik, onurlu dünyasıdır. Yeni dünya, karnı tok, sırtı pek insanların barış ve kardeşlik içinde yaşadığı; bebelerin sağlıklı büyüdüğü; çocukların ve gençlerin yaşam sevinci veren bir eğitimöğretimle kendilerini bulduğu; halkların eşitliğe ve özgürlüğe kavuştuğu, anadillerin özgürce geliştiği; kadınların kölelikten kurtulduğu; adaletin işlediği; insanların hayvana, kuşa, suya, toprağa, ağaca, dağa taşa saygı duyduğu; sömürüsüz, savaşsız, sınırsız bir düzenin ülkede, bölgede ve bütün yeryüzünde egemen olması demektir.

yenidünya halk gazetesi işte bu özlemle yayına başlıyor. Bu özlemimize kavuşmak için el ele vermemiz gerekiyor. Ancak işçiler, emekçiler, ezilen halklar gücünü birleştirdiğinde yeni dünya hayal olmaktan çıkar, gerçek olur.

“Ancak işçiler, emekçiler, ezilen halklar gücünü birleştirdiğinde yeni dünya hayal olmaktan çıkar, gerçek olur” Bütün okurlarımızdan, fabrikalarında, okullarında, köylerinde, mahallelerinde yaşadıklarını, duygu ve düşüncelerini, eleştiri ve önerilerini bizlere iletmelerini bekliyoruz. Yeni Dünya, yeni dünyayı birlikte kuracak olan bütün güçlerin ortak sesi olacaktır.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.