Şiir

Page 1

ÜŞÜMEKTEN DEĞİL KORKU

Yorgun savaşçılarız, yengiler eskitti bizi Utanırız tadına varmaktan içkilerimizin Biri bütün güneşleri toplar, vermeye bekletir Üşümekten değil korku, ısınır olmaktan Yorgun savaşçılarız, sevgiler ürküttü bizi

Tutulmuş dağ yolları oklar ve tuzaklar Biri dostluk adına bağışlar çirkinliğimizi Düz yollara düşeriz yeniden oksuz ve tavşansız Yılgın savaşçılarız, sevgiler ürküttü bizi Gülten AKIN

KOÇAKLAMA

Bir çağ ki öyle en olmıyacağı Kuşatır yasaklar üstünü örter Susuz bir tavşansın dolanırsın Suya değerken ayakların

Masalsın korkunçsun, eskisin masalsın Örtük odaların iç içe odaların Üşür senden uzakta senin yanında korkar Tay bacaklı, sıpa gözlü bir kadın

Pis ya vurmak, incitmek kötü ya -Gülünç ya öyle bulmadığı bazılarınınKaygısız yaşamanın ormanlarında Sen avcı olsan avlanamazsın


Gülten AKIN

DELİ KIZIN TÜRKÜSÜ

III

Sana büyük caddelerin birinde rastlasam Elimi uzatsam tutsam götürsem Gözlerine baksam gözlerine konuşmasak Anlasan

Elimi uzatsam tutamasam Olanca sevgimi yalnızlığımı Düşünsem hayır düşünmesem Senin hiç haberin olmasa Senin hiç haberin olmaz ki Başlar biter kendi kendine o türkü

Yağmur yağar akasyalar ıslanır Bulutlar uçuşur geceleyin Ben yağmura deli buluta deli Bir büyük oyun yaşamak dediğin Beni ya sevmeli ya öldürmeli

Yitirmeli büyük yolların birinde ne varsa Böcekler gibi başlamalı yeniden Bu Allahsız bu yağmur işlemez karanlıkta Yan garipliğine yürek yan Gitti giden


gülten akın

KESTİM KARA SAÇLARIMI

Uzaktı dön yakındı dön çevreydi dön Yasaktı yasaydı töreydi dön İçinde dışında yanında değilim İçim ayıp dışım geçim sol yanım sevgi Bu nasıl yaşamaydı dön

Onlarsız olmazdı, taşımam gerekti, kullanmam gerekti

Tutsak ve kibirli -ne gülünçGözleri gittikçe iri gittikçe çekilmez İçimde gittikçe bunaltı gittikçe bunaltı Gittim geldim kara saçlarımı öylece buldum

Kestim kara saçlarımı n'olacak şimdi Bir şeycik olmadı - Deneyin lütfen Aydınlığım deliyim rüzgârlıyım Günaydın kaysıyı sallayan yele Kurtulan dirilen kişiye günaydın

Şimdi şaşıyorum bir toplu iğneyi Bir yaşantı ile karşılayanlara Gittim geldim kara saçlarımdan kurtuldum

Gülten AKIN


ALKIŞLARLA YÜRÜMENİN ŞARKISI

Alkışlar, yürüyoruz, alkışlarla yürüyoruz suskunluğa yenilmemiş ellerin çığlığıyla her avuçta bir kanat, konup kalkan bir kanat - çözülmesi bir düğümün, boşanması bir zincirin yürüyoruz sokakları çarparak sokaklara çarparak, çınlatarak alanlarını kentlerin

Alkışlar bir güneşi katıyor alkışlara - parmaklarımız yansa da o güneşi her ilmik alev alev taşımıştı dokuduğumuz kumaşa, harcını o karmıştı ördüğümüz duvarın alkışlar, yürüyoruz, her adımda bir şafağın kabuklarını çatlatarak, çıkarak yeni bir sabaha

Çıkarak çıkararak eylemin kozasından bunca yıldır kanımızda uğuldayan coşkuyu yürüyoruz bugünden yarına alkışlarla birimizin göğsünde hepimizin soluğu her alkış bir yolculuk emeğin özgürlüğüne yürüyoruz alkışları alkışlarla çoğaltarak

Kemal ÖZER


BİR YÜRÜYÜŞÜN SONUNDA ŞARKI

Gökyüzü ilk kez benim, çünkü yukarıya kaldırınca parmağımı değecek kadar yakın

Deniz benim, ilk kez benim, sularını ayaklarımla köpürtecek, sesini dolduracak kadar avuçlarıma

Rüzgâr ilk kez, sözcükler ilk kez benim, yelelerine tutunup da uçacak kadar, uçuracak kadar yüreğimi

Bir yürüyüşün sonunda uç veren kanatlarla acıyı silebilirim, yazıldıkça alnına çocukların

Bir adımda geçebilirim kentin ıssızlığından göğün, rüzgârın, denizin coşkulu kalabalığına

İlk kez benim, ilk kez soluğunu elimde bir bayrak gibi tutuyorum, bir daha bırakmamak üzere

Kemal ÖZER

SENİ ANMAKLA ARTIYORUM


korkak değilim umutsuz değilim bundan böyle değiştirdim sana yaraşmayan günlerimi verdiklerinle

sana yaraşmayan ne varsa bir bir çıkarıp attım yeller esiyor şimdi o büyük karanlığımın yerinde

geldin kutsal bildiklerimi yeniden tanımladın ülkemi bir bakışta bağladın güzelliğine

en varılmaz yerlere vardırdın ellerimi en gizli denizleri açtın gemilerime

sensin artık adı bir dönülmezliği çağıran kelimeleri ölümsüz kılan şiire

Kemal ÖZER

SENİ ANMAKLA ARTIYORUM

korkak değilim umutsuz değilim bundan böyle değiştirdim sana yaraşmayan günlerimi verdiklerinle

sana yaraşmayan ne varsa bir bir çıkarıp attım


yeller esiyor şimdi o büyük karanlığımın yerinde

geldin kutsal bildiklerimi yeniden tanımladın ülkemi bir bakışta bağladın güzelliğine

en varılmaz yerlere vardırdın ellerimi en gizli denizleri açtın gemilerime

sensin artık adı bir dönülmezliği çağıran kelimeleri ölümsüz kılan şiire

Kemal ÖZER

AY DOĞAR

ay doğar bir ay doğar umarsız gözlerinden bir ay batar bedir allah karanlıklar bir silâh kahrı gibi oturur yüreğime iflah olmaz bir silâh

ya kara bir kırbaç gibi vur beni küheylânlara ya beni öldür allah

dünyada


nerede olursa olsun dünyada senin umarsız gözlerin kanlı bir avuç zehir bir de yangınlı yaz akşamlarıyla bir gelir ya da

senin umarsız gözlerin mahzun eşkiya ateşleridir tutuşur rüzgârlı bayırlarda

HİLMİ YAVUZ

BİR YAZ GÜNÜ İÇİN ŞİİR

nerde o sarısabır, safran ve sarı sesi akşamın? duymak sanki bir gülün yolculuğu gibidir bahçeden sana doğru; gelsin, bilsin ve sensin, yağdığın o yağmuru alıp gidensin işte, daha ergin bir yaza...

bahçemde yer kalmadı, her taraf tıka basa yaşlı yazlarla dolu... orda elbet o çölün ortasında yabansı, ürkek ve sanki garip bir şeyler duyuyorum... sesler, şeyler? ölünün son gördüğü o gülü çağrıştıran, -nedense...


ben yine bahçemleyim, bu belki kendimleyimmi demek? Zaman ten'dir, eğer yazlar bedense...

HİLMİ YAVUZ

ÇÖL VE SORULAR

kimbilir nereden gelirim? soldu tenimde büyü; yıkasam çıkmıyor kirim; gövdem otuz kuşun tüyü; atsam içimden örtüyü; sayrıya benzerdi dirim.

neden böyle acıyor etin? sen Çöl'le Kitab'ın arası; heybende incir ve zeytin; hani nerde çarmıh yarası? çöl sarsıldı, çöl sarası tutuyor gülünü mahremiyetin.

o çiviyi çakan kim? ve benim çarmıhım kimde? ne Söz'üm ben, ne de Dil'im... kalbim en büyük gerilim; niye ben çarmıhta değilim,


çarmıh benim içimde?

HİLMİ YAVUZ

PİR SULTAN

alçacıktan uçarken yaza dokunan sessizliktir belki ahşap kanatlı kulluğa acı tuz vuran son atlı bir hüznün soyadıdır pir sultan

kalın turnalarda balkıyan gizle gök ekin çilerken geceye sazı bir gül derneğinin börklü sonyazı köpükten gömleği, yensiz denizde

şimdi derin doğumlara koşan kim ey bin çiçek soluyan yağız dokuma sorguçlu düşlerle çattığın ova kızıl gülde konaklasın isterdin


HİLMİ YAVUZ

KIŞTAN ÜŞÜYEN VİRGÜL

Defterin bir çok sayfasını koparmışlar, Örtünemez artık virgül bazı sayfalarla, Kış gelir, virgül üşür, Kış insanı üşütür, Üşenen hayvanlar da Girip toprağın altına Uyurlar, Toprağın sayfalarını koparmamışlar,

Çocukların sayfaları her kış koparılır. Kar toplarıyla voleybol oynayan Ağaçlarla, Her çocuğun defterinde Bir çok sayfası olmayan Bir çok güzel virgül vardır,

Virgül kıştan üşür, Çünkü kış gelince koparılır Artık kalmayan öğrenciliğin, Artık kalmayan tembelliğin sayfaları,

Ülkü TAMER

AĞIT


Bu toprakta kalır adın Tohumların arasında Yeşilinde tarlaların Başakların sarısında

Yıllar geçse de aradan Kopar gelir ırmaklardan Işır yine kurşunlanan Dostlarının yarasında

Günü gelir dağa çıkar Yıldızlardan şiir çeker Kanımızı siler yıkar Suların en durusunda

Bir annedir bir kardeştir Ovalarda bir ateştir Sırasında hayat verir Ölüm saçar sırasında

Bayrak olur bize yarın Rüzgârıyla ilkbaharın Dalgalanır genç kızların Gözlerinin karasında

Ülkü TAMER

GECELEYİN


Geceleyin karanlıkta Suya attım ben sesimi Türkü oldu birdenbire Denizinden geçen gemi

Geceleyin karanlıkta Gülümsedim buluta ben Saçlarına düşen yağmur Gökkuşağı oldu birden

Geceleyin karanlıkta Yıldız tuttum gök içinde Işığını sana vurdu Bir gül açtı yüreğinde

Ülkü TAMER

konuşma (ülkü tamer)

Aman, kendini asmış yüz kiloluk bir zenci, Üstelik gece inmiş, ses gelmiyor kümesten; Ben olsam utanırım, bu ne biçim öğrenci? Hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten.

İyi nişan alırdı kendini asan zenci,


Bira içmez ağlardı, babası değirmenci, Sizden iyi olmasın, boşanmada birinci... Çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen

Ben Kandan Elbise Giydim Ben Kandan Elbise Giydim Hiç Değiştirsinler İstemezdim

Kendinden birşeyler kattın Güzelleştirdin ölümü de Ellerinin içiyle aydınlattın Ölüm ne demektir anladım

Yer değiştiren ben değildim Farklılaşan sendin Sendin bana gelen aynalarla Sendin bana gelen sendin

Artık ölebilirdim Bütün İstanbul şahidim Ben kandan elbiseler giydim Bundan senin haberin var mı

Sezai Karakoç

Şehrazat

Sen gündüzün gecenin dişinda Sen kalbin atişinda kanin akişinda Sen Şehrazat bir lamba bir hükümdar bakişinda Bir ölüm kuşunun feryadini duyarsin


Sen bir rüya geceleyin gündüzün Sen bir yagmur ince, hazin Sen şarkilarca büyük uzun Sen yolunu kaybeden yolcularin üstüne Bir ömür boyu yagan bir ömür boyu karsin

Sen merhamet sen şefkat sen tiril tiril kadin Sen bir mahşer içinde en aziz yalnizligi yaşadin Sen başini çeviren cellat başinin güne Sen öyle ki sen diye diye seni anlayamayiz.. Şehrazat ah Şehrazat.. Sen sevgili, sen can, sen yarsin…

Sezai Karakoç

Tut

Son kaya iniyor kuyu aydınlanıyor Ses insanın derinlerde parlayan Son isyan denemesi oluyor güzel İçimde yaman tutuk bir şair doğuyor Tut elimden Dosta düşmana karşı bir iyi konuşayım Tut Kulede saat kırılmasın Geyikler sağır Rüyalar boğuk olmasın

Son kral ağlıyor, üstünde son kuş yoruluyor


Halkın kayıp annelere karşı saygısı yok Tut elimden Düşen tüyleri toplayalım Tut İsimsiz çocuk ağlamasın Kuyuda ışık sönmesin Kırk oda içiçe dönmesin Halayıklar sağır Dualar boğuk olmasın

Son insan yürüyor Tut elimden kaçalım Kaçalım kaçalım Bizi kimseler görmesin Arıyanlar bulmasın Tren duvarları sarsmasın Yürek bu kadar hızlı çarpmasın Kan böylesine hızlı akmasın Aşkın kulakları sağır Sesi boğuk olmasın Sezai Karakoç

Sevgi

1.

Ah benim sevgim çiçek örneği Çarpılmışların kinini yeniler Beni alnımdan vurmak ister Saraların iftiraların gençliği


Bilirim geçmektir sevgi Ölümün en yumuşak en ayarlı yerinden Çünkü çocuklar geçer Ölümün en yumuşak en ayarlı yerinden

Zarif vakitlerin seçkin kadınları Hazırlardı kızlıklarında (doğum)ları Kaçmakla kurtulamadıkları Arada uyguladıkları

2.

Çölden farklı olmayan bu korku Çocukların bu korkudan olur neşeleri Siyah sepete baktıkça her biri Sıcak hoşluğunu anlarlar ölmenin

O gün gün ışığından mahrum Mahrum bırakılmış genç kızlar Anneleriyle parka çıkarlar Anneleriyle anneleriyle anneleriyle Sezai Karakoç

Bulmak

Bir an kayboldun gibi! yaşadım kıyameti Yoruldun ama buldun ey kalbim emaneti

Yeniden su yürüdü dalıma yaprağıma Bir bakışın can verdi kurumuş toprağıma


Çiçeğe durdu kalbim içtim parmaklarından Göz çeşmem suya erdi sevda kaynaklarından

Bir aydınlık denizin sonsuz derinliğinde Yüzüyorum gözünün yeşil serinliğinde

Bir ışık bir kelebek biraz çiçek biraz kuş Yeni bir ülke yüzün ellerimde kaybolmuş

Soluğum bir kuş gibi uçuyor ellerine Kapılıp gidiyorum saçının sellerine

Gözlerinden göğüme sayısız yıldız akar Bir gülüşün içimde binlerce lamba yakar

Bir kurtuluştur o an çağrılsa senin adın Sesin ne kadar sıcak sesin ne kadar yakın

Tabiat bir bembeyaz gelinlik giymiş gibi Yüzüme kar yağıyor sanki elinmiş gibi

Sensiz geçen zamanı belli yaşamamışım Sensizlik bir kuyuymuş onu aşamamışım

Bir yol buldum öteye geçerek gözlerinden İşte yeni bir dünya peygamber sözlerinden

Ölüm bize ne uzak bize ne yakın ölüm Ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm


(Güzlek, 1971)

Erdem Beyazıt

Haber Veriyorum

Altımızda kayan bu ölü şehri durdursana Ey gücü toprak kadar eski Ey gücü yer kadar ağır çocuk

Büyüyen elimin üstüne koy elini Sana bir yürek vuruşu gibi belirli Gelen zamanı haber veriyorum

(Ankara,1967)

Erdem Beyazıt Sevmek

'Allahin elcilerinden sonra en büyük insana'

Bir orman gibi büyür icimde sevmek Icimde insan bir mahser gibi kabarirken Ey her suca ortak cikan kalbim.

Erdem Beyazıt

Yok Gibi Yaşamak

Boğuk bir bakışın oluyor senin Bir girdap derinliğinde kayboluyor gibiyim


Yok gibi yaşamak bu kalkıp kurtulmak gibi kalabalıktan Durma bana türkü söyle Anadolu olsun Susuz dudak gibi çatlak olsun Karanfil gibi olsun kara çiçek gibi solgun yüzün Durmadan akıyor kalbim ayaklarına bana karanlık bakma Ağıyorum bir karanlık karayel saçlarına Çekme ülkemden nar yangını gözlerini Beni bu kentten kurtar beni yalnız ko git beni Arıyorum arıyorum o ilk çağ ırmaklarında sedef ellerini

Susmam seni ürkütmesin içimde çağlar var bilmelisin Katı bir yalnızlık bu bilmelisin Kaçmam kendimi bulmam ben senden yoksunum iyi bilmelisin.

Şu yalnızlık çıkmazında önümde niye sen varsın Niye herşey bir anda kayıyor sen kayıyorsun Kalbim niçin bu kadar yabancı sen niye yoksun Bir sam yüklü geceleri içimden atamıyorum Niye bunları bir anda unutamıyorum

Hadi tut elimden gök gibi ölü kadar yalnızım.

Erdem Beyazıt

Anasayfa

Hakkında


ESERLERİ

ŞİİRLERİ

FOTOĞRAFLARI


İLETİŞİM

yoksa

joomla 3.5 новогодние поздравления sмs


Bir kar tanesinde ısınmak mahmur Yağmur damlasında üşümek sırmış Karla karışıksa yürekte yağmur Hem üşürmüş sevda, hem ısınırmış

Nasıl da değişti dünyada her şey Kutuplarda ateş, ekvatorda buz Batıyı kuzeyde arıyor güney Kanla yıkanıyor doğuda sonsuz

Kanla yıkanıyor rüya ve umut Ben bana düşmanım darağacında Derde soruyorum; diyor ki: unut Derman karanlığın öte ucunda

Kalk, kalbinde hala merhamet olan Hayalin başına yıkılıyor Şam Çanakkale midir yoksa vurulan Bu yorgun toprakta bu kanlı akşam

перчатки фитнеса тяжелой атлетики бесплатные игры для android

sonu nasıl oldu anlamadım ;)çaktırma kopyala yapıştır mağduru oldum nurullah gencin şiiri bu

unuttuğumda seni

joomla 3.5


новогодние поздравления sмs

gelip döndün ya yokluğun kapısından

sönmeyen ateşine düştüm yalnızlığının

kuşlar biliyorsa çiçeklerin derdini

bulutlar içini döküyorsa gölgeler toprağına

ben neden uzaktayım

avunmalıyım biliyorum vefalı gözlerinle

rüzgârı ağlatan saçlarınla yanmalıyım

bir fanusun içinden nasıl alırım seni

sen nasıl geçersin yorgun bir rüya için

yıldızlara gönül verme çağından

ne kadar güzeldi oysa gireceğini bilmek

bir kapının yürek aralığından


şimdi soruyor bana kelebekler, kumrular

kimdir o can kalesi, dağları bağlayan kim

oysa bilmiyorlar seni unuttuğumda

ürkek bir ceylan gibiydi kalbim

tuhaf çıkan yazıları görme yawrum tamam mı nurullah genç bu da

KAVUŞMA Şiire Yorum Yapın sana geliyorum yalnızlıklardan yürüdükçe hicran gülüyor gibi yüreğimde dağlar yükseldi kardan vuslat, ağır ağır ölüyor gibi

gözlerim, buzlayan kanatlarıyla yorgun umutların peşinde her an düşlerim, şahlanan kır atlarıyla birer birer kopuyorlar zamandan

kısalan yolların uzadığını kulağıma fısıldıyor her diken mehdabına gömdüm hayal çağını senden geliyorum sana gelirken Yazar : NURULLAH GENÇ

SİTEM Şiire Yorum Yapın Benden anlamadın şiirden anla Senin gülüşünle yaşadığımı


Akşamı ettiğim senden kalanla Sabaha seninle başladığımı Benden anlamadın şiirden anla Yazar : NURULLAH GENÇ

#

ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE Şiire Yorum Yapın Şüheda gövdesi, bir baksana dağlar taşlar... O, rûkü olmasa, dünyada eğilmez başlar, Vurulmuş temiz alnından uzanmış yatıyor; Bir hilâl uğruna ya Rab, ne güneşler batıyor! Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker! Gökten ecdâd inerek öpse o pak alnı değer. Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid'i... Bedr'in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi... Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? "Gömelim gel seni tarihe!" desem, sığmazsın. Herc u merc ettiğin edvara ya yetmez o kitab... Seni ancak ebediyyetler eder istiab. "Bu, taşındır" diyerek Kabe'yi diksem başına; Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına; Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namiyle, Kanayan lahdine çeksem bütün ecramiyle; Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan; Yedi kandilli Süreyya'yı uzatsam oradan; Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına, Uzanırken gece mehtabı getirsem yanına, Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem; Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem; Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...


Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana. Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini, Şarkın en sevgili sultanı Selahaddin'i, Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran... Sen ki İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran, O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın; Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın; Sen ki; a'sara gömülsen taşacaksın... Heyhat, Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat... Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber, Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber. Yazar : Mehmet Akif Ersoy

HÜSRAN Şiire Yorum Yapın Ben böyle bakıp durmayacaktım, dili bağlı, İslâmı uyandırmak için haykıracaktım. Gür hisli, gür imanlı beyinler, coşar ancak, Ben zaten uzun boylu düşünmekten uzaktım? Haykır! Kime, lâkin? Hani sâhipleri yurdun? Ellerdi yatanlar, sağa baktım, sola baktım; Feryâdımı artık boğarak, na'şını, tuttum, Bin parça edip şi'rime gömdüm de bıraktım. Seller gibi vâdîyi enînim saracakken, Hiç çağlamadan, gizli inen yaş gibi aktım. Yoktur elemimden şu sağır kubbede bir iz; İnler "Safahât"ımdaki husran bile sessiz! Yazar : Mehmet Akif Ersoy

GİDERSEN YIKILIR BU KENT Şiire Yorum Yapın Gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da gider Bir nehir gibi susarım yüzünün deltasında Yanlış adresteydik, kimsesizdik belki Sarışın bir şaşkınlık olurdu bütün ışıklar


Biz mi yalnızdık, durmadan yağmur yağardı Üşür müydük nar çiçekleri ürperirken

Gidersen kim sular fesleğenleri Kuşlar nereye sığınır akşam olunca

Sessizliği dinliyorum şimdi ve soluğunu Sustuğun yerde bir şeyler kırılıyor Bekleyiş diyorum caddelere, dalıp gidiyorsun Adını yazıyorum bütün otobüs duraklarına Öpüştüğümüz her yer adınla anılıyor Birde seni ekliyorum susuşlarıma

Selamsız saygısız yürüyelim sokakları Belki bizimle ışıklanır bütün varoşlar Geriye mapushaneler kalır, paslı soğuklar Adını bilmediğimiz dostlar kalır yalnız Yüreğimize alırız onları, ısıtırız Gardiyan olamayız kendi ömrümüze her akşam

Gidersen kar yağar avuçlarıma Bir ceylan sessizliği olur burada aşklar

Fiyakalı ışıklar yanıyor reklam panolarında Durmadan çoğalıyor faili meçhul cinayetler Ve ölü kuşlar satılıyor bütün çiçekçilerde Menekşeler nergisler yerine kuş ölüleri Bir su sesi bir fesleğen kokusu şimdi uzak Yangınları anımsatıyor genç ölülere artık

Bulvar kahvelerinde arabesk bir duman


Sis ve intihar çöküyor bütün birahanelere Bu kentin künyesi bellidir artık ve susuşun İsyan olur milyon kere, hiç bilmez miyim Sokul yanıma sen, ellerin sımsıcak kalsın Devriyeler basıyor karartılmış evleri yine

Gidersen yıkılır bu kent kuşlar da ölür Bir tufan olurum sustuğun her yerde Yazar : AHMET TELLİ

GÜLÜŞÜN EKLENİR KİMLİĞİME Şiire Yorum Yapın Gün biter gülüşün kalır bende anılar gibi sürüklenir bulutlar Ömrümüz ayrılıklar toplamıdır yarım kalan bir şiir belki de

Aykırı anlamlar arayıp durma güz bitip sular köpürür de kapanmaz gülüşünün açtığı yara uçurum olur zaman her gece

Her gece yeni bir savaş baslar acı ses olur, ses deli yağmur

Sığındığım her yer adınla anılır ben girerim sokağı devriyeler basar Bir de gülüşün eklenir kimliğime. Yazar : AHMET TELLİ

YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİR ŞEY VAR Şiire Yorum Yapın Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten


Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır Kopmaz kökler salmaktır oraya

Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin

İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına İnsan balıklama dalmalı içine hayatın Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın Değişmemelisin hiçbir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana. Yazar : ATAOL BEHRAMOĞLU


YIKILMA SAKIN Şiire Yorum Yapın Kötü şey uzakta olmak Dostlarından, sevdiğin kadından Yasaklanmak bütün yaşantılara Seni tamamlayan, arındıran Kapatıldığın dört duvar arasında Sağlıklı, genç bir adam olarak

Neler gelmez ki insanın aklına Sevinçli, özgür günlere dair Kalmıştır yüzlerce yıl uzakta Onunla ilk kez öpüştüğün şehir Acı, zehir zemberek bir hüzün Kalbinden gırtlağına doğru yükselir

Görüyorsun işte küçük adamları Köhnemiş silahlarıyla saldıran sana Kimi tutsak düşmüş kendi dünyasına Kimisi düpedüz halk düşmanı Diren öyleyse, diren, yılma Yürüt daha bir inatla kavganı

Babeuf'u hatırla, Nazım Hikmet'i Bir umut ateşi gibi parlayan zindanlarda Hatırla Danko'nun tutuşan kalbini Karanlıkları yırtmak arzusuyla Ve faşizme karşı, zulme, zorbalığa Düşün acılar içinde vuruşan kardeşleri

Kötü şey uzakta olmak


Dostlarından, sevdiğin kadından Yasaklanmak bütün yaşantılara Seni tamamlayan, arındıran Ama bir devrimciyi haklı kılan Biraz da acılardır unutma

Yıkılma sakın geçerken günler Yaralayarak gençliğini Onurlu, güzel geleceklerin Biziz habercileri düşün ki Ve halkın bağrında bir inci gibi Büyüyüp gelişmektedir zafer. Yazar : ATAOL BEHRAMOĞLU

DİYALEKTİĞE ÖVGÜ

Yaşıyorsan eğer´ hiçbir zaman deme´. Yıkılır, yıkılmaz görünen, Kalmaz hiçbir şey nasılsa öyle Buyuranlar verdiklerinde son buyruklarını Buyruk altındakiler başlar konuşmaya, Kim´hiçbir zaman´ demeyi göze alabilir? Zulüm yürürlükteyse, kim suçlu: Kendimiz Ve kimdir omu yıkmak zorunda olan: Biz Yenilen kalk ayağa! Herşeyini yitiren, dövüşe devam! Kavramışsan olup biteni, seni kim tutabili...

İSTERSEN HİÇ BAŞLAMASIN


İstersen hiç başlamasın Bu hikaye eksik kalsın Onca yaraların ardından Yeni bir aşk yaratamazsın

Örselenmiş bir çocukluk İşte benim bütün hikayem Kaç sevda geçse de yüreğimden Bu yıkıntıları onaramazsın

İstersen hiç başlamasın Geç kalmışız birbirimize Yanlış kapılarda geçmiş bunca yıl Dönemeyiz artık ilk gençliğimize İstersen hiç başlamasın Söz verelim kendimize

GELME...

baktığın yerde karanlık bir tomurcuk bırakıyorum çarşılar avuçlarında aykırı sokakların lisanı adımlarında gelme, geldiğinde her şey yitiriyor kendini vurgun: ölümlerin en kostağı vurgun ölümlerden kaçgun yanımız konaklarda boğulmuş eski bir ana şöyle buyurur:

sen seç kendine bir hayat ve öylesine yaşa, nasılsa kaldığın yerden vurgun sürdürür


ve hep bak kendine birörnek aynalara asi bir suret bırak baktıkça gözlerin kendini öldürür...

BANA ZAMANDAN SÖZ EDİYORLAR

Zamanla yerleşir yaşadıkların, yeniden konumlanır, çoğalır anlamları, önemi kavranır. Bir zamanlar anlamadan yaşadığın şey, çok sonra değerini kazanır. Yokluğu derin ve sürekli bir sızı halini alır. Oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır artık Mutluluk geçip gitmiştir yanınızdan Her şeye iyi gelen zaman sizi kanatır...

ANLAŞILMAYAN ŞEYLER

Kolay bir hüzündür gecenin kovuğundan sarkan Ellerindeki paramparça geçmişin sığ bir gövdesidir yolun ortasında Erken bir gülüşe başlarken (tutanabildiğin yalnızca bir gülüş) Ve sanki (kendinden korkan) bir erken bağlanmışlık varoluş ve tükenişin. Bir görüntü anlatır (sanki) bir yolun, bir yoğunluğun ortasında bal rengi kanı Ve ayrılığın ta içinde biriken küllüğüdür özlemin. Eski, hep eski anlatılmamışlıktır defterlerin. Kuruyan su. Kuruyan uykusu. Ve kan yine de bal rengi derbederliğin.

son şiirler murathan munganın yawrum


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.