Yahyalı Tebessüm Dergisi

Page 1

TEBESSÜM “T e b e s s ü M

S a d a k a d ı r”

İlmi - Fikri - Eğitici - Aktüel Dergi

YA HYA LI

Mart 2010

Yıl - 2

Sayı - 2

UÇURUMUN KENARINDA(MI)YIZ

MÜ’MİN GENCİN AHLAKI Halil İbrahim Ciğer

ÖLMEYECEK GENÇ İSTİYORUZ Mehmet Elmacı

GENÇ VAR Kİ!

Hacı Hasan Efendi (k.s.)


YAHYALI SÜRÜCÜ KURSU


REKLAM


İÇİNDEKİLER DETAY


EDİTÖRDEN


NEBEVİ AHLAKA DAİR

Yaşar Çıraklı

Yaşadığımız çağ,buhran çağıdır. Milletlerin maddi ve teknik yönden ilerleyip daha çok imkanlardan yararlanmalarına rağmen, huzura ulaşamadıkları bir gerçektir.

Yaşam süren her insan mutluluğa ulaşmayı ister. İnsanın bu mutluluğa ulaşabilmesi için bazı değerli şeylere sahip olması gerekir. İman, ibadet, ilim ve ahlak sahibi olmak bu amaca giden yolda vazgeçilmezlerdendir. Bunlara sahip olan kimseler için mutluluğun kapıları açılmış demektir. İman, ibadet ve ilim insanı olgunlaştırır ve güzel ahlak sahibi yapar. “Güzel ahlâk” kavramı da “Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.”buyuran Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in ifadesi ile anlam kazandır. Konuyu daha iyi kavramak için; İslamı bir ağaca benzetirsek; onun kökü iman, kolları amel, yaprakları ilim, meyvesi de güzel ahlaktır. Kökün beslenme kaynakları eğer sağlam ve sağlıklı olursa yetişecek olan üründe aynı şeklide kaliteli olur. Ağacın en tatlı ve en faydalı yerinin meyvesi olduğu gibi müslümanın da en güzel yönü güzel ahlak sahibi olmasıdır. Ni-

8

tekim Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’de buna dair “Mü’minlerin iman yönünden en üstün olanları ahlâkça en güzel olanlarıdır.” buyurmuşlardır. Kur’an’da ifadesini bulan “Andolsun ki, Resulullah da sizlerden Allah’ı ve ahiret gününü ummakta olanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnek vardır.”(Ahzab:21) ilkesi ahlaklanma sürecinin rotasını bize beyan etmektedir. Yine konuya ışık tutan diğer ayetlerle ise konu pekiştiriliyor; “Ey bizim Rabbimiz, bir de onlara içlerinden öyle bir peygamber gönder ki, onlara senin âyetlerini okusun,kendilerine kitabı ve hikmeti öğretsin, içlerini ve dışlarını tertemiz yapıp onları pâk eylesin. Hiç şüphesiz Azîz sensin, hikmet sahibi Sensin.” (Bakara,129) “ Nitekim içinizden size bir peygamber gönderdik. O size âyetlerimizi okuyor, sizi temizliyor, size


kitabı ve hikmeti öğretiyor. Size bilmediğiniz şeyleri öğretiyor”(Bakara,151) Bir diğer önemi bir ilke de Bakara Suresinde dikkatimiz çeker: “Ey iman edenler, hepiniz topluca “barış/silm/ İslam”a girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır.” (Bakara, 208.) İslam’ı, parçalamadan/bölmeden/cımbızlamadan vahye teslim olan insanın ulaşacağı sonuç, iç dünyasındaki barıştır. Bu kazanımı elde edemeyen hiçbir fert,dış dünyaya dair faydalı işler ortaya koyamaz. O zaman şunu rahat bir şekilde ifade edebiliriz ki ; Peygamberin rehberliğinde, “kendi iç barışını yakalamış” fertlerin bu anlayışı aile,akraba,çevre,doğa ve hatta tüm dünyaya yayabilme azmi ve kararlılığında olması elzemdir. Yaşadığımız çağ,buhran çağıdır. Milletlerin maddi ve teknik yönden ilerleyip daha çok imkanlardan yararlanmalarına rağmen, huzura ulaşamadıkları bir gerçektir. İşte bu noktada İslâm ahlâkı, insanın mânevî hayatını, bireysel ve toplumsal davranışlarını gözetip kollayan bir Allah inancı; insanın kendi nefsi ile hesaplaşmasını hedefleyen bir irade eğitimi; bütün dünyaya açık bir ümmet birliği ve kardeşlik ruhu; eşitlik,hak ve adalet gibi evrensel değerleri ikame etmeyi hedefleyen bir değer olarak karşımıza çıkar. “Ey îman edenler! Sizi, size hayat verecek şeylere davet ettiği zaman, Allah’a ve Resûlü’ne itaat ve icabet edin” (Enfal,24) ilahi fermanı ile müminlere yol gösteren Rabbimiz, bu davete gerekçe olarak da “size hayat verecek şeyler”i ifade etmektedir. Yani, islam’ın temel insan algısında İslam insanların hayat kaynağıdır. İslamsız insan düşünülemeyeceği gibi insansız İslam’da düşünülemez. İslâm dini insanda, kendi dışındakilerle kör bir mücadeleye girişmek yerine, kendi nefsiyle

vardır. “Vazife”de öyle, “Vicdan”. İşte İslâm ahlâkı, bu dağınık ve tekli çözüm yolunu bir disiplin içinde ve bir ağacın dalları gibi birbirine uygun bir şekilde düzenlemektedir. 3. İslâm ahlâkı, gerçekçi ve dini bir ahlaktır. Bir yandan metafizik ve tabiat-üstü bir kaynaktan doğmakta; diğer taraftan ise, kuralları akıl ve muhakeme ile güçlendirilmektedir. Diğer ahlâklar, “Vazife ahlâkı”, “Hayır ahlâkı”. “Feragat Ahlâkı” gibi çeşitli kısımlara ayrılırken, İslâm ahlâkı hem ‘vazife’yi, hem ‘hayır’ı hem de ‘feragat’ı kendi bünyesinde ve sisteminin bir gereği olarak içermektedir. 4. İslâm ahlâkı, bütün ahlâk problemlerine cevap veren, hayatta her probleme çözüm teklif eden geniş ve bütün dünyayı kapsayan bir sistemdir. Bu kadar geniş ve büyük bir ahlâk sistemi görülmemiştir. Çünkü bu ahlâk, hem ferdî, hem dinî, hem de sosyal ihtiyaçları karşılamaktadır. O, bir taraftan Liberalist görünürken, diğer taraftan sıkı bir mali disiplin kurar. 6. İslam ahlâkı akla uygun ve teşkilâtlı bir yapıdır. Bu yapıda bütün elemanlar işbirliği ile çalışır. Fonksiyonlarını tam bir düzen ve dayanışma içinde işletir. En yüksek

İslâm ahlâkının en temel özelliklerinden birisi de pratik olmasıdır. Müslümanlar İslâm ahlâkını yeryüzünde yaşayan kimselerdir. Hayata uygulanan bu ahlâk kurallarında bir yumuşaklık ve hoşgörü vardır.

hesaplaşma iradesini geliştirmiştir. Böylece oluşan enerji, zararlı hale gelmeden “kendi iç benliğinde” aktif hale geçmekte ve daha nitelikli iş ve davranışların ortaya konulmasını sağlamaktadır. Tüm dünyadaki din ve ideolojiler,sürekli gençlik üzerine hesaplar yapmakta,kendi geleceklerini ötelere ulaştırmak sürekli bir gayretin içindedir. Dolayısı ile çift boyutlu bir din olan İslam’ın da Allah’ın yeryüzünü huzur mekanı haline getirmek için gayretinin olmaması düşünülemez? Bu anlamda İslam Ahlakı’nın temel özelliklerini fark etmek biz müminler için çok önemlidir. İslâm Ahlâkının özelliklerini şu şekilde sıralayabiliriz 1. İslâm ahlâkında ahiret inancının da devreye sokulmasıyla, ahlâkın genel prensipleri tam bir değişmezlik kazanmış ve hiç sarsılmayacak bir şekilde kuvvetlenip, insanın eylem ve davranışları da istikrara kavuşturulmuştur. 2. İslâm ahlâkı, yaşanan hayatı bütün yönleri ile ele almıştır. Örneğin, “Hazz”ın İslâm ahlâkında yeri vardır; çünkü o bir değer taşır; fakat biricik çözüm yolu ve kurtuluş değildir. Yine “Kemal”in de bir yeri ve değeri

bir ideal, pratik bir fiil ile uyuşur. Çok sert bir kural, yumuşak bir davranışla yumuşatılır ve düzenlenir. Akıl, iman içinde tamamlanır; iman da akılla sağlamlaşır. Fert kendi şahsiyetini geliştirirken, toplumun genel kurallarına da ayak uydurur. Toplum da manevî haklarını fertlerine uygularken, onlardan lüzumsuz ve faydasız fedakarlıklar istemez; herkesten yapabileceği kadarını bekler. 7. İslâm ahlâkının en temel özelliklerinden birisi de pratik olmasıdır. Müslümanlar İslâm ahlâkını yeryüzünde yaşayan kimselerdir. Hayata uygulanan bu ahlâk kurallarında bir yumuşaklık ve hoşgörü vardır. 8. İslâm ahlâkında görevler sınırlandırılmış ve bir hiyerarşiye

tabi tutulmuştur. Mükellef olmanın şartları belirtilmiş, her vazifenin insan gücüne göre ayarlanması esas kabul edilmiştir. Ahlâki bir emir, aynı zamanda, dinî bir vazife halini almıştır. Bu sebeple İslâm, insanı yalnız ahlâklı yaparak orada bırakmaz, daha da yükselterek hayırlara anahtar, şerlere kilit yapmayı hedefler. “Merhamet edene, Allah merhamet eder. Yerdekilere merhamet edin, Allah da size merhamet etsin”,“Size dünya ve ahiret ehlinin en hayırlısını ve dünyadaki amellerin en iyisini haber vereyim mi? “O öyle bir kimsedir ki; kendisiyle alakasını kesenle ilgilenir, kendisini mahrum edene (vermeyene) verir ve kendisine zulmedeni de affeder.” “Üç şey vardır ki; onlar kimde bulunursa, Allah onu kolay bir şekilde hesaba çeker ve rahmetiyle cennetine koyar: Mahrum edene (vermeyene) ihsanda bulunmak, zulmedeni affetmek, uğramayanı arayıp sormak” v.b. gibi tamamen pratiği olan ahlaki davranışlar,ihya edildiği sürece huzura ve mutluluğa giden yolda önemli adımlar atılmış demektir.

9


GENÇ VAR Kİ! Genç var ki imanı kuvvetli, Din-i âli’ye hizmetli, Büyüklerine hürmetli, Adam olacağı belli…

Genç var ki ilme çalışır, Vaaz vermeye alışır, Büyük zatlarla buluşur, Adam olacağı belli…

Genç var ki söylersen tutar, Gayet tevazulu yürür, Din yolunda canın verir, Adam olacağı belli…

Genç var ki imana gelmiyor, Öğüt versen tesiri olmuyor, Büyük, küçüğü bilmiyor, İnsan olmayacağı belli…

Genç var ki sinema işi, Yitirmiş ekmeği, aşı, Geçiyor kıymetli yaşı, İnsan olmayacağı belli…

Genç var ki gayet açık suçu, Danslarda ağarmış saçı, Siyonizmi sever içi, İnsan olmayacağı belli…

Genç var ki abdestini alıyor, Beş vakit namazını kılıyor, Halis müminleri buluyor, Adam olacağı belli…

Genç var ki camiden çıkmaz, Elin namusuna bakmaz, Fanilere boyun bükmez, Adam olacağı belli…

Genç var ki kürsüye çıkar, Sözü müminleri yakar, Gözlerinden yaşlar döker, Adam olacağı belli…

Genç var ki cami görmemiş, Secdeye yüzün sürmemiş, Âlim yanında durmamış, İnsan olmayacağı belli…

Genç var ki namazdan kaçar Korkmaz Haktan, içki içer, Salyasın etrafa saçar, İnsan olmayacağı belli…

Genç var ki açık bacağı, başı, Şeytanın tam olmuş eşi, Gece gündüz kumar işi, İnsan olmayacağı belli…

Genç var ki kuran elinde, Allah’ın zikri dilinde, Büyük zatların yolunda, Adam olacağı belli…

Genç var ki anneyi kırmaz, Babasına karşı durmaz, Sigaraya para vermez, Adam olacağı belli…

Genç var ki kahvede yatar, Evin eşyasını satar, Derya-ı günaha batar, İnsan olmayacağı belli…

Genç var ki babasını döver, Din, iman anneye söver, Para için insan boğar, İnsan olmayacağı belli…

Yahyalı’lı Hacı Hasan Efendi

(k.s.)


DİNİMİZDE HAYA (UTANMAK)*

Mustafa Sandık

Kızlarımız ve hanımlarımız evinden dışarıya çıktığı zaman mantosunu, örtüsünü ve bürgüsünü giyerek tesettür dahilinde çıkmalıdır. Kendini adeta teşhir edercesine, süslenip kokulanıp, ince ve dar giysiler giyerek çıkmamalı, İslamiyetin yüce emirlerine aykırı hareketten son derece sakınmalıdır. Cenab-ı Allah’tan (cc) ve insanlardan utanarak, insanların bakışlarından kendini korumalıdır, başkalarını da günaha sokmamalıdır. Bir insanın fazilet ve şerefi, edep ve hayası ile ölçülür. Haya sahibi her insan ise, son derece edepli olur. Edep ve haya sahibi olan kimselerin de ahlakı son derece güzel olur. Cenab-ı Hakkın; “Mükerrem olarak!” dediği insan da budur. Haya hakkında Peygamber Efendimiz (sav)’in pek çok Hadis-i Şerifleri vardır: 1- “Haya (utanmak) imanın dallarındandır.” 2- “Her şey için bir ahlak vardır. İslam’ın ahlakı da hayadır.” 3- “İnsanlardan utanmayan kimse, Allah’tan (cc) da utanmaz.” 4- “Haya (utanmak) güzeldir! Fakat kadında daha güzeldir.” 5- Allah’tan (cc) gerçek bir haya ile haya edin. Allah’tan haya eden kimse, başını ve başında bulunan göz, dil, kulak gibi organlarını, karnını ve karın boşluğunda buluna uzuvlarını Allah’ın emirlerine aykırı hareketten korusun. (Ayrıca) ölümü ve çürüyüp bir yığın ke“Medeniyet dediğin açmaksa bedeni mik olacağını hatırlasın. ahireti dünya hayatının Desene hayvanlar daha medeni” isteyen, M. Akif ERSOY ziynetlerini, zevklerini ve süsleri-

9

Ey düşünce sahipleri; ibret alın, kendinize gelin! ni terk eder. Bunları yapan, Allah’tan hakkıyla haya etmiş olur.” 6- Ebu Hureyre (r.a): Resulullah (sav) kadın elbisesi giyen erkeklere ve erkek kıyafetleri giyen kadınlara lanet etti demiştir. 7- Peygamber Efendimiz (sav) aynı mevzu ile başka bir Hadis-i Şeriflerinde buyurmuştur ki: “Allah’ın (cc) laneti; Allah’ın yaratmış olduğu hikmeti (yaratılışı) değiştirenlerin üzerine olsun. Bütün bu izahlardan anlaşıldığı gibi ne şekilde olursa olsun kadınların kıyafetlerinin erkeklerin kıyafetlerine benzemesi asla caiz değildir. Bir kadının entari ve başörtüsü yerine bazı Avrupa hayranlarının yaptığı gibi ceket ve pantolon giymesi de asla caiz değildir. Ey düşünce sahipleri; ibret alın, kendinize gelin! Bir ayette de: “Şüphesiz ki namaz insanları bütün kötülüklerden (hayasızlıklardan) alıkoyar.” Buyruluyor. Allah’ın emirlerine sarılmak, yasaklarından şiddetle kaçınmak için ve Allah’ın (cc) emirlerini yapabilmemiz ancak ve ancak namazla mümkündür. Namaz Dinin direğidir ve Cennetin anahtarıdır. ________________ Bu yazının hazırlanmasında Osman Karabulut’un “İslam’da Evlilik Ve Mahremiyetleri” adlı eserinden faydalanılmıştır. *


Halil İbrahim Ciğer

Genç, Allah’a ittiba edendir. Onun elçisinin yolundan gidendir. Genç tevbe etmekte ısrarlı olandır. Genç Allah’ı anmakla gençliğini geçirendir.

Sözlerin en doğrusu Allah’ın sözleridir, yolların en güzeli peygamberlerin yoludur, sünnetlerin en hayırlısı Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin sünnetidir. Milletlerin en hayırlısı Allah Ona selam etsin İbrahim’in milletidir. Sözlerin en şereflisi Allah’ın zikridir. Kıssaların en güzeli Kur’an kıssalarıdır. Çıplaklığın örtüsü takva kelimesidir. İşlerin en hayırlısı azimle yapılanıdır. İşlerin en şerlisi de sonradan türeyenlerdir. Sonradan ortaya çıkan her şey bidat, her bidat sapıklık, her sapıklık da ateştir. Ölümlerin en hayırlısı şehid olarak ölmektir. Körlerin en körü hidayetten sonra sapıtandır. İlimlerin en hayırlısı faydalı olanıdır. Yolların en hayırlısı kendisine uyulan yoldur. Körlüklerin en şerlisi kalp körlüğüdür.

10

Veren el alan elden hayırlıdır, Az olup yeten çok olup azdırandan daha hayırlıdır, mazeretlerin en kötüsü ölüm anında yapılan mazeretlerdir, pişmanlıkların en kötüsü de kıyamet günü pişmanlığıdır. Hataların en büyüğü yalancı dildir, gönül zenginliği en hayırlı zenginliktir. En hayırlı azık takvadır. Hikmetin zirvesi Allah’a karşı saygıdır. Kazançların en şerlisi faizden elde edilen kazançtır. En şerli yiyecek yetim malıdır. Akıllı kimse kendini sürekli kontrol altında tutan ve ölüm sonrası için hazırlanan kimsedir. Aciz kimse ise kendi istek ve arzularına uyarak Allah’tan bağışlanma talep eden kimsedir. Her gelecek yakındır ve her yakın mutlaka gelecektir. Mutlu olan öğüde kulak verendir. Allahın ve Rasûlünün öğütlerine kulak veren sonsuz mutluluğa ulaşmış demektir.


Yukarıdaki bölümde Allah Rasûlünün hutbelerinden değerli sözleri aktarılmıştır. Şimdi ise Onun müminlere yaptığı öğütlerden bir nebze aktarılacaktır. Peygamberimizin de buyurduğu gibi kendisine uyulacak sünnetlerin en hayırlısı Muhammed Sallallahu aleyhi vesellemin sünnetidir. Olgun müminin özelliklerinden bir kısmı şöyledir: Dini kuvvetlidir, dininde asla tavize yer yoktur. Yumuşaklılıkta tedbirlidir, yeri geldiğinde yumuşaklığını terk etmesini bilendir. İmanda yakîn üzeredir, inancında şüphe yoktur. İlimde aç gözlüdür, hırsını faydalı olan bilgilere adamıştır. Yüreğinde şefkat sahibidir. Alim olmakla birlikte yumuşak huyludur, bilmeyen insanlara karşı en olgun şekilde davranandır. Zenginlikte iktisatlı olandır, ne fazla verip pişman olur ne de az verip cimri olur. Fakirlikte sabırlıdır, başına gelen sıkıntılara karşı rahmet kanatları geniştir. Tamahkarlıktan şiddetle kaçınandır, insanların malında gözü yoktur. Kazancında helali benimser, haramın her türlüsüne sınır koyar. İstikamet üzere iyilik yapar. Doğru yolda gayretlidir, Allah’ın yolunda gayret edenlere Allah’ın; kapılarını açtığının farkındadır. Nefsinin isteklerini dizginleyendir. Zorda kalana merhamet edendir. Allah’ın mümin kulları: Kızdığına zulmetmez. Sevdiği kişi için asla günaha girmez. Kendisine emanet edilen şeyi asla zayi etmez. Başkalarına bahşedilen iyiliklere göz dikmez. Başkasının şerefini lekelemez. Karşısındakini küçümsemez. Sövüp saymaz, küfür söylemez, Allahın hoşlanmadığı sözleri ağzında barındırmaz. Şahidi bulunmasa da üzerindeki hakları itiraf eder. Başkasına kötü lakap takmaz. Namazda huşû sahibidir. Zekatını vermekte acele davranır. Sarsıcı olaylarda metanetini kaybetmez. Bollukta çok şükreder. Sahip olduklarına kanaat eder, az olup yeteni tercih eder, çok olup azdırandan kaçınır. Kendisine ait olmayan bir şeyi benimdir diye iddia etmez. Başkalarının kusurlarını biriktirip intikam alma yoluna gitmez. Yapmak istediği bir iyiliğe cimrilik mani olmaz. Öğrenmek için insanlarla haşır neşir olur, hayatında sosyal faaliyetlerden geri durmaz. Meseleleri kavramak için insanlarla konuşur, onların görüşünü alır, istişare eder. Zulüm ve haksızlıkta (haksızlığa engel olmaya gücü yoksa) Rahman olan Allah intikam alıncaya kadar sabreder. Mümin Mümin Mümin Mümin

haya haya haya haya

sahibidir. sahibidir. sahibidir. sahibidir.

Başını ve onda bulunanları muhafaza edendir. Batnını ve onda bulunanları koruyandır. Ölümü ve çürümeyi hatırlayandır. Hayaları onların ilmi öğrenmelerine mani olmaz.

Genç, Allah’a ittiba edendir. Onun elçisinin yolundan gidendir. Genç tevbe etmekte ısrarlı olandır. Genç Allah’ı anmakla gençliğini geçirendir. Genç kendisine sunulan teklifleri Kur’an süzgecinden geçirerek hayatına tatbik edendir. Genç sevdiğini yalnız Allah için sevendir. Genç ahlakıyla genç olandır. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem: Allah kıyamete kadar kendisine itatte devamlı olan gençler topluluğunu daima var edecektir, buyurmuşlardır. Allah’ım bizleri de sana itaatte devamlı gençler topluluğunun arasına kat. Allah’ım bizi senin sevginde yanmış, kalbi takvayla dolu gençlerden eyle…


Dağlar, taşlar, ovalar, bağlar, yerler, gökler, güneş, ay ve yıldızlar, gezegenler, galaksi sistemi, kısaca evrende olan her şey; bize, yani insana hizmet ediyor.

Yrd. Doç. Dr. Murat KUMBASAR Çevremize ve etrafımıza dikkatli ve ibretli bir şekilde bakarsak, hiçbir şeyin maksatsız yaratılmadığını görürüz. Kâinatta olan her şeyin insana hizmet ettiğini ve onun emrine verildiğini, ona musahhar kılındığını müşahade ederiz.

beyan buyurmaktadır. “Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etmeleri için yarattım” Az önce yaptığımız genellemeye bir şey daha ekliyoruz: İnsan da Allah için yaratılmıştır. Kendisi için yarattığı insanın, hem bu dünya hayatında mutlu olması hem de ahiret hayatında mesut olması için, aramızdan seçtiği elçileri vasıtasıyla emir ve yasaklarını göndermiştir. Emir ve yasaklarının mevcut olduğu kitaplara, ilâhi kitaplar adını veriyoruz. Son ilahi kitap Kur’an-ı Kerim, son ilahi elçi de Hz. Muhammed (S.A.V.)dir.

Dağlar, taşlar, ovalar, bağlar, yerler, gökler, güneş, ay ve yıldızlar, gezegenler, galaksi sistemi, kısaca evrende olan her şey; bize, yani insana hizmet ediyor. Nitekim Rabbimiz birçok ayet-i kerime ile bu durumu bize bildirmektedir. Biz bunun böyle olduğunu tecrübelerimizle de tespit edebiliyoruz. Bundan sonra şu genellemeyi rahatlıkla yapabiliriz. Kainat, insan için yaratılmıştır!...

Allah Teala’nın gönderdiği ilahi mesaj, dikkatlice incelendiğinde “maslahat”ı temin ettiğini görmekteyiz. Maslahat ise, “def’ü’l-mazarra ve celbü’lmenfa’a” cümlesinin manasında gizlidir. Yani zararlı şeylerden sakındırmak, faydalı şeyleri temin etmek diye açıklayacağımız maslahat, Rabbimizin emir ve yasak

O halde insan ne için yaratılmıştır? İnsanın ne için yaratıldığını da, onu yaratan Zariyat Suresi 56. ayetinde

12


koymasında veya din göndermesindeki gayesi olarak gözükmektedir. Allah Teala’nın emrettiği her şey sadece fayda, yasakladığı her şey de sadece zarardır.

verdiğimiz toplam şehid kadar, her sene trafik kazalarında insanımızı kaybetmekteyiz. Trafik kazaları yüz binleri yaralayıp sakat bırakıp, en verimli çağlarında insanların hayatlarına son verirken; insan hayatı için ileri derecede tehlike arz eden AIDS, kolera ve benzeri hastalıklara gösterdiğimiz duyarlılığı, maalesef trafiğe göstermiyoruz. Bu hastalıklar için Birleşmiş Milletler, Dünya Sağlık Örgütü, Unicef ayaklanıyor; fakat trafik için aynı duyarlılık gösterilmiyor.

Maslahat üç kısımda değerlendirilmektedir. Birincisi, zaruri maslahatlar, ikincisi hâcî maslahatlar, üçüncüsü de tahsinî maslahatlardır. Zarurî maslahat, toplumların olmazsa olmazları diyebileceğimiz, dinin korunması ve kollanması, canın korunması ve kollanması, aklın korunması ve kollanması, neslin korunması ve kollanması ve malın korunması ve kollanmasından ibarettir. Yani din, can, akıl, nesil ve mal diye özetleyeceğimiz “beş temel”in muhafaza edilmesidir. Hacî maslahat, ruhsat ve kolaylıklardan istifadeyi kapsamakta, tahsinî maslahat ise insan-ı kamil’in oluşması için ilgili emir ve yasaklardan, üstün ahlak kurallarından teşekkül etmektedir.

Ülkemizde 10–15 senedir trafik kazalarına karşı sadece “TRAFİK CANAVARI OLMAYIN!” sloganını tekrar edip, gerekli tedbirleri almakta ihmalkâr davranmış, kaderde ne varsa o olur demekle yetinmişiz. Bu anlayış yanlış olduğu için, kazaların azalmasını sağlamasını bir yana bırakın, artmasına dahi engel olamamıştır. Hemen şunu belirmeliyiz ki; böyle bir kader anlayışı, doğru bir anlayış değildir. Bunun aslı “İnsan tedbir alır, Allah takdir eder” prensibidir. Yani bütün tedbirler alındıktan, yapılması gerekenler yerine getirildikten sonra olayları ancak kaderle izah edebilme yoluna

Sıralamadan da anlaşılacağı üzere, maslahatların en önemlisi zaruri maslahatlardır. Bu maslahatlar, temel insan hak ve hürriyetlerini ihtiva etmektedir. Denilebilir ki, Allah Teala’nın koyduğu yasaklar, temel insan hak ve hürriyetlerinin korunmasına yöneliktir. Yani, “beş temel” dediğimiz; din, can, akıl, nesil ve malın muhafaza edilmesi için Rabbimiz emir ve yasaklar koymuştur. Mesela, inanca saldıran, dine hurafe sokan, din ve vicdan hürriyetini ortadan kaldıranları engellediği gibi, kişinin yaşama hakkına tecavüzü de şiddetle yasaklamıştır. Akla zarar veren her şeyi; içki, kumar, uyuşturucu vb. yasaklayarak aklı muhafazayı garanti altına almıştır. Neslin korunması için, nikâhı teşvik etmiş, zinayı yasaklamıştır. Malın korunması için de alışverişin, ticaretin helal, faiz ve haksız kazancın haramlığını gösterebiliriz.

gidebiliriz.

Denilebilir ki, Allah Teala’nın koyduğu yasaklar, temel insan hak ve hürriyetlerinin korunmasına yöneliktir. Yani, “beş temel” dediğimiz; din, can, akıl, nesil ve malın muhafaza edilmesi için Rabbimiz emir ve yasaklar koymuştur.

Makalemizde dikkat çekmek istediğimiz konu, trafiktir. Trafik ise bu beş temel esasın hepsiyle irtibatı olmakla beraber özellikle canın ve malın korunmasını ilgilendirmektedir. Hepimiz, sosyal hayatımızda, işimize giderken, eve gelirken, çocukları okula gönderirken, pazara uğrarken vs. gündelik işlerimizde, şehir içi ve şehirlerarası ulaşımda hep trafiği kullanmaktayız. Hayatı kolaylaştırması gibi müspet tarafı yanında, trafik kazaları ile de menfi yönünü yaşamaktayız. Bu menfi yönü, yani trafik kazaları sadece ülkemizin değil, dünyanın en mühim problemlerinden birisi haline gelmiştir.

Her gün 25–30 kişi ölmekte, 200–300 kişi de yaralanmaktadır. Kanunları yeniliyoruz; fakat çıkardığımız kanunlar da yeterli olmuyor. Görüp dinlediğimiz onca trafik kazasını, beklenen bir afetmiş gibi kabulleniyor, yetkililerin beyanatını dinliyor sonra da unutup gidiyoruz. Trafik kuralları, şayet uyulursa ve yerine getirilirse inanıyoruz ki; kazaların önlenmesinde en etkili faktördür. Çünkü her bir kural, birçok acı tecrübeden sonra “kural” haline gelmiştir. Kim bilir kural haline gelinceye kadar, ne kadar acı olaylar yaşanmıştır! Kuralların beynelmilel olduğu düşünülürse,

çağrımız bütün insanlığa olacaktır. Yukarıda anlatmaya çalıştığımız, zaruri maslahatlardan canın ve malın korunmasına dâhil edebileceğimiz, diğer maslahatlarla da yakından ilgili olduğuna inandığımız trafik konusu, hemen hepimizi ilgilendirmektedir. Dolayısıyla trafik kurallarına uymak, vaciptir hükmüne varıyoruz. Bilindiği üzere vacip hükmü, Hanefî ve diğer mezhepler arasında farklı hüküm olarak değerlendirilse de her iki görüşe göre de yapılması ve yerine getirilmesi mecburîdir. Trafikte olan herkes, belli sorumluluğun altına girdiğinin farkında olmalıdır. O sorumluğun da belli kurallarının olduğu açıktır. Çünkü zarurî maslahatlar (can emniyeti ve mal emniyeti) bağlamında değerlendirdiğimiz trafik kurallarına uymak, yukarıdan beri bahsettiğimiz, Rabbimizin biz kullarına yerine getirip mutlu ve huzurlu bir hayat yaşayalım diye gönderdiği emir ve yasakların bir gereğidir.

Türkiyemizde trafik kazalarında her yıl 8–10 bin kişinin yaralandığını ve can verdiğini, milyarlarca lira ekonomik kayıplara uğradığımızı göz önüne alırsak, maddî ve manevî sonuçlarının ne derecede önemli boyutlarda olduğu anlaşılacaktır. Kurtuluş savaşında 10885 şehidimiz bize “Vatan” kazandırdı. Hâlbuki trafik kazasında her yıl kaza yerinde ve hastanede 8000 kadar insanı kaybediyoruz. Neredeyse, Kurtuluş Şavaşı’nda 13


ADIM ADIM TÜRKİYE - DOĞU KARADENİZ

üşhane Karaca Mağrası - Güm

Sümela Man astırı - Trabz on

Fatih Bayraktar* Merhaba kıymetli okurlarım. Bu sayımızda sizlere mayıs ayında düzenlediğimiz arazi gezisinden bahsedeceğim. Doğu Karadeniz’in o eşsiz güzelliğini Gümüşhane, Trabzon, Rize ve Artvin’i anlatacağım. Erzurum’dan erken saatlerde yola çıktık. İlk durak yerimiz Gümüşhane. Gümüşhane ’ye öğle saatlerinde vardık. Gümüşhane’nin nüfusu 26.238. Bu nüfusla Türkiye’de 56 sıradadır. Gümüşhane dar bir vadi içerisine sıkışmış km’lerce uzunluğunda bir şehirdir. İsmini de şehir merkezinin 10 km. uzağındaki gümüş madeninden almaktadır. Gümüşhane’de gitmeniz gereken en önemli yer ise Karaca mağarasıdır (Yukarıda). Torul İlçesine bağlı Cebeli Köyü sınırları içerisindeki Karaca Mağarası şehir merkezine 17 km. mesafede, denizden 1550 m. yükseklikte olan ve Gümüşhane turizminin lokomotifi durumunda bir mekandır. Mağara damlataşı şekillerinin en güzel ve en görkemli, görenleri büyüleyici örneklere sahiptir. Sağlık turizmi yönünden özellikle solunum rahatsızlıklarına (astım gibi) iyi gelmektedir. Karaca Mağarası’nın o eşsiz güzelliğini bırakıp yolumuza devam ettik. Trabzon’a gidiyoruz ama yolumuz türkülere konu olan Maçka’dan geçiyordu, size tavsiyem Maçka’da biraz durun ve o güzelim yeşilliğin ortasında o mis gibi orman havasından teneffüs edip ve o meşhur sütlaçtan tamdanız. Trabzon’a girer girmez ilk ilginizi çeken bordo-mavi olacaktır.

Yerleşke Karadeniz’in hemen kıyısında, kampus adeta koca bahçe görünümünde. KTÜ’den ayrılıp, Trabzon şehir merkezini gezecektik. İlk olarak meşhur Boztepe’ye (Altta) gittik. Boztepe şehrin belirgin yükseltileri arasında, akşamüzeri bir semaver çay eşliğinde oturup Trabzon’un tadına varılacak tek yer diyebilirim. Trabzon’un mutlaka gezilmesi gereken bir diğer yeri Sümela Manastırıdır (Yukarıda). Kilise’nin M.S 375-395 tarihleri arasında inşaa edildiği sanılmaktadır. Anlatılan efsaneye göre Atina’lı Barbaros ve Sophronios adlı iki keşiş aynı rüyayı görmüşler, rüyalarında Sümela’nın şimdiki yerinde Hz. Meryem ve Hz. İsa’yı görmüşler ve birbirlerinden habersiz olarak deniz yoluyla Trabzon’a varmışlar, orada karşılaşıp birbirlerine rüyalarını anlatmışlar ve kilisenin ilk temellerini atmışlar. Osmanlı döneminde manastıra dokunulmamış ve statüsünde bir değişiklik yapılmamıştır.

Sümela’dan ayrılıp Trabzon’un bir diğer incisi Uzungöl’e gittik. Haldezen Deresi’nin heyelan sonucu önünün kesilmesiyle meydana gelen göl deniz seviyesinden 1090 m. yüksekte bulunan Uzungöl dik yamaçları ve muhteşem orman örtüsüyle şahane bir görüntüye sahiptir. Gezimizin ikinci gününde Rize’ye geçtik. Zümrüt yeşili yaylaları, tarihi kemer köprüleri ve kaleleri coşkun akan dereleri ile Doğu Karadeniz’de ayrı bir yere sahiptir.Rize’de gittiğimiz ilk mekan Rize Botanik Bahçesi oldu.Botanik Bahçesi Rize merkeze yaklaşık 2 km. uzaklıktadır.Burada sıcacık çayınızla birlikte Rize’nin o eşsiz güzelliğini seyretmenizi tavsiye ederim. Ayrıca bahçede değişik ülkelerin botanik ürünlerini de isim ve özelliklerine göre görme olanağınız var. Daha sonraki durağımız Rize kalesi, kale şehir merkezi’nin güney batısında yer alır.

Boztepe’den Trabzon görüntüsü

14


Kalenin ne zaman yapıldığı tam olarak bilinmemektedir. İç kale ve Aşağı kale den oluşmaktadır. İç kale denizden 150 m. Yüksekte doğal bir yükselti üzerine kurulmuştur, kale duvarlarının kalınlığı ise 1.5 m kadardır. Aşağı kale ise yoğun yerleşme sebebiyle yok olmuştur. Rize denince aklımıza tabiî ki de yaylalar gelmektedir, Ayder yaylası da (Altta) bunların başında gelir. Ayder Çamlıhemşin ilçesinin 19 km. güneydoğusunda 1350 m yükseklikte bulunur. Şelaleleri, yayla evleri, çiçekli düzlükleri, çeşit çeşit çiçeklerden elde edilen balı ve şifalı kaplıcasıyla tam bir doğa harikasıdır Ayder. Rize’den sevdiklerinize hediye almak isterseniz eğer size tavsiyelerim; Hemşin çorabı,Rize bezi (feretiko), çay sepeti, hasır örme eşyalar olabilir. Tabi yörenin ünlü Anzer Balı unutulmamalıdır. Gezimiz yavaş yavaş son buluyordu.gezinin son bulması tüm arkadaşlarımızı üzdü, Karadeniz öyle güzel ki gezmeyle bitmeyen bir cennet adeta bu üç gün yetmedi gerçekten hatta ilerde Karadeniz’e yerleşip orda yaşamayı düşünen arkadaşlarımız bile oldu. Son olarak Artvin vardı önce Türkiye-Gürcistan arasında yer alan Sarp sınır Kapısına gittik ülke ticaretine katkısının yanında, Kafkasya ve Orta Asya’ya açılan karayoludur. Kapı Hopa ilçesinin 15 km. doğusunda yer almaktadır. Daha sonra Hopa ilçesine oradan Artvin’e gittik Artvin şehir merkezini gezemedik, Çoruh vadisi coğrafi açıdan önemli olduğu için oraya gittik vadide zeytin,portakal, kiraz ağaçları gördük bu da bize gösteriyor ki, Karadeniz’de Akdeniz ilkimi de görülmektedir.Çünkü zeytin Akdeniz ikliminin karakteristik bitkisidir. Elimden geldiğince sizlere Doğu Karadeniz’i tanıtmaya çalıştım. Eğer imkanınız olursa gidip gezmenizi tavsiye ederim memleketimizin her tarafı ayrı bir cennet görünümünde Karadeniz de bu cennetlerden biri. Gelecek sayımızda görüşmek dileğiyle. ________________________________

ERAB NATUREL ŞARKÜTERİ Peynir Çeşitleri Zeytin Çeşitleri Kahvaltılık Ürünler Yumurta

Abdullah YILMAZ 0542 552 67 02

Et Sucuğu Karakovan Balı Turşu Çeşitleri Tavuk ve Tavuk Ürünleri Erdal AYDOĞAN 0507 343 36 58

ALO SÜT 0352 611 30 12

Seydili Mah. Eski Sanayi CamiiYanı - YAHYALI

*

Atatürk Üniversitesi Coğrafya Öğretmenliği 3. Sınıf Öğretmenliği

Rize Kalesi

Ayder Y aylası

anastırı Sümele M

15

Avlusu


SANAL TEHLİKE Yusuf Yeşilkaya

İnternet ortamında gerçekleştirilen sanal sohbetler, sosyal paylaşım sitelerindeki paylaşımlar, içeriği kontrol edilemeyen görüntüler sadece çocuklarımızın değil, büyüklerin başına bile dert açabilir.

Mine Hanım, akşam yemeğinin bulaşıklarını makineye yerleştirirken eşi Çetin Bey, mutfaktaki masada gazetenin üçüncü sayfasına göz gezdiriyordu. Okuduğu haberin başlığı ile adeta çarpılmış gibi sıçradı: - Bu kadarına da pes doğrusu! - Ne oldu Çetin? - Daha ne olacak Mine? On dört yaşında kız çocuğu, internette tanıştığı kötü niyetli adamların peşine takılmış, uçurumun kıyısından dönmüş. - Nasıl bulmuşlar? - Kız akşam eve gelmeyince babası polise haber vermiş. Evdeki bilgisayardan kızın girip çıktığı web siteleri incelenmiş. Görüşmeleri, yazışmaları takip edilmiş. Sosyal paylaşım sitelerinden birisi aracılığıyla tanıştığı kişiyle buluşmak üzere Muş’tan İstanbul’a gitmek üzere yola çıktığını öğrenmişler. Otobüs İstanbul’a varınca, otogarda polis takip ediyor. İki kişi kızı alıp bir eve götürüyor. Polis, eve baskın düzenleyip kızı almak istediğinde çok farklı bir manzara ile karşılaşıyor. 16

Küçük yaşta kız çocukları ve yabancı uyruklu kadınları görüyorlar. Ahlaksız buluşma noktası olduğunu anlıyorlar. Ve kızı uçurumun kıyısından alıp ailesine teslim ediyorlar. - Yapma ya! - Ben yapmadım aşkım, onlar yapmış. - Sana demiyorum hayatım. Çivisi çıkmış dünyanın. Neler oluyor şu dünyada da haberimiz olmuyor ya! - Mine baksana, şey diyecektim… - Ne oldu? Söylesene! - Aygül… İnternete giriyor ya hani… - Evet giriyor, şu anda da internette zaten. -Yedinci sınıfa gidiyor kızımız. En deli zamanı çocuğun. Nerelere girip çıktığına bakıyor musun? - Geç kaldın aşkım. Ben her gün bakıyorum. Ama onun da kolayı var. bilgisayarı kapatırken, ziyaret ettiği siteleri silebilir. - O zaman yasaklayalım interneti. - Sence çözüm mü? - Çözüm olmadığını ben de biliyorum ama Aygül’e bir şey olursa ben yaşayamam.


- Dur hemen panikleme! Ama farklı bir çözüm üretmemiz lazım. - Haklısın, çözüm bulmalıyız ama nasıl? - Biz akşamları nerede oturuyoruz? - Tabi ki oturma odasında. - O zaman bilgisayarı da oturma odasına kuralım. - Bilgisayar kullanmak isteyen, internete girmek isteyen aile üyeleri oturma odasında bulunsun. Bir çeşit oto kontrol sistemi olur. - Peki, biz de mi? - Elbette! Biz çocuklardan gizli saklı bir yerlere mi giriyoruz? - Hayır yani… - Hem bizim için de iyi olur. Sanal ortamda girip çıktığımız yerlere dikkat ederiz. Evimizde fazla odamız olmuş olsaydı daha farklı bir önerim olurdu. - Nasıl yani? - Şöyle ki, evin bir odasını kültür odası yapmayı öne rirdim. Kitap okuma, bilgisayar, internet girişleri bu odada yapılırdı. İnternet kullanmak isteyen aile bireyleri bu oda dışında sanal âleme dâhil olamazdı. Bu sayede hem

Yetişkin bireyler olarak, teknolojiyi iyi ve güzel işlerde kullanmaya, bize ve çevremize yararlı çalışmalar doğrultusunda değerlendirmeye özen göstermeliyiz.

edebildiği, bireylerin kendilerine ve çevrelerine güven duyabildiği otokontrol sistemini harekete geçirmek daha sağlıklı bir yaklaşım tarzı olacaktır. Çocuklarımıza, teknolojiyi ve sanal ortamı, doğru amaçla ve doğru yöntemlerle kullanabilmeyi öğretmek, seçici olma alışkanlığını kazandırabilmek; anne ve baba olarak en önemli görevlerimiz arasında olmalıdır. İş işten geçtikten sonra bu amaçla yapılacak çalışmalar, çok anlamlı olmayacaktır.

hepimiz birbirimizi kontrol etmiş olurduk hem de herkes takipte olduğu bilinciyle giriş çıkış yaptığı yerlere daha dikkat ederdi. - Hay aklınla bin yaşa aşkım! Televizyonlardaki programlar, izleyici kitlesine göre sınıflandırıldı. Bu anlamda anne ve babalar, daha dikkatli davranabiliyor. Televizyonlarda yayınlanan programların tamamı için olumsuz ifadeler kullanmak yanlış olur. Bu nedenle yasaklamak yerine anne ve babaların kontrollü olması ve daha önemli olanı çocuklarımıza seçici olabilmeyi öğretmemiz daha mantıklı bir yaklaşım olur. İnternet ortamında gerçekleştirilen sanal sohbetler, sosyal paylaşım sitelerindeki paylaşımlar, içeriği kontrol edilemeyen görüntüler sadece çocuklarımızın değil, büyüklerin başına bile dert açabilir. Kiminle görüşüldüğü, ne alınıp satıldığı bilinmeden albenisi hoş gözüken reklâmlara kanarak dolandırıcıların, iyi niyetli olmayan insanların tuzağına düşmemize neden olabilir. İnternetin cep telefonlarına girmesiyle beraber, dünyayı cebimizde taşımış oluyoruz bir anlamda. Son

REKLAMMM

teknolojiyle güncellenen cep telefonları, telefon makinesi olarak kullanımın dışında saat, takvim, ajanda, video kaydedici ve oynatıcı, fotoğraf makinesi, internet erişimi gibi birçok fonksiyonu olan küçücük bir bilgisayar şekline dönüşmüştür. Bütün bu özellikler, çok faydalı amaçlara hizmet edebildiği gibi olumsuz amaçla kullanıldığı zamanlarda da tarifi mümkün olmayan zararlara yol açabilmektedir. Yetişkin bireyler olarak, teknolojiyi iyi ve güzel işlerde kullanmaya, bize ve çevremize yararlı çalışmalar doğrultusunda değerlendirmeye özen göstermeliyiz. Kendimiz için bu durum elbette gerekli bir hassasiyettir. Ancak, teknolojiye karşı söz konusu olan çocuklarımız ise daha çok dikkat etmek ayrı bir görev hatta zorunluluktur. Özellikle çocuklarımızı sanal ortamından tehditlerinden korumaya çalışırken, yasakçı zihniyetle hareket etmek sorunun çözümü olmak yerine problemi daha da içinden çıkılmaz bir şekle dönüştürecektir. Baskı ve yasakçı düşünceyle ortaya konulan hareket tarzı, çocuklarımızla aramıza sur gibi güçlü duvarlar örecektir. Dayatmacı ve yasakçı bir anlayış yerine herkesin kendi kendini kontrol 17


ANLA BİZİ ERCİYES “Şanlı dağ bu mu?” diyor, halini gören herkes, Evvel böyle değildin, çok değiştin Erciyes! Malazgirtten bu yana, direğiydin bu yurdun, Allah aşkıyla daim, sağlam ve dik dururdun. Milletine şefkatle bakardın bir zamanlar, Gölgende yaşıyordu, erenler kahramanlar. Gözlerine bakardı, Balkan Kafkas ve Cudi, Vakarlı duruşunla, zalim yola gelirdi. Şanlı gemiler sana bağlardı halatları, Sen beslerdin akınlar için yiğit atları. Fırtına bulutları, sana çarpıp erirdi, Gül kokulu fidanlar, gölgende yeşerirdi. Yüzyıllarca sırtını sana dayadı Konya, İstanbul’a bakınca, seni görürdü dünya. Sakarya’da sen vardın, Çanakkale’de de sen, Dayatılan atlası sen yırttın desen desen. Zor günlerde açmıştın, Ankara için kucak, Sen ana rahmimizdin, yine sensin sığınak. Dost kılıklı düşmandan, pahalı dersler aldık, Şimdi muhtacız sana, inan ki çok bunaldık. Zulüm yine hortladı, yutmak istiyor bizi, Sen dinlemezsen kime dökeriz derdimizi. Korkarım büyülemiş seni dünya hayatı, Kalıbına güvenme, kuşan maneviyatı. İmanın mı zayıf ki, kapılmışsın gurura? Yoksa ferasetin mi paslandı dura dura… Oyuncağı gibisin, zirvedeki dumanın, İnanmak zor bu kadar sarsıldı mı imanın? Sırtına mühür vurur, görmez misin her bahar? Kendine gel Erciyes! Unuttun mu? ALLAH var!..

Ekrem ŞAMA


BEN YOKUM

Dost arkadan vurursa Taptığın nemrut olursa Mahşer günü hesap sorulursa Ben varım! Avcı avlanmaktan yorulursa Geçmişten gelen gurursa Gelecek geçmişten kurtulursa Ben varım! Leyla ayrılıktan dem vurursa Mecnun arar gözleri kör olursa Papazın büyüsü bozulursa Ben varım! Hasta Eyübe gam sorulursa Lokman hastaya şifa bulursa Şemi söndüren pervane olursa Ben varım! Muhabbetten ceza müebbet olm uşsa Kalem yazmaz, kağıt susmuşsa Zalimin adı adil konmuşsa Bil ki o zaman ben yokum!...

*

ım y a S n a n d

A

_____________________________________________________ *

Kar’a Kalem Kültür Sanat Edebiyat Dergisi Editörü | adnansayim@hotmail.com


3D TEKNOLOJİSİ M. Fatih Öztürk | fmehmet84@msn.com

Şu aralarda üç boyutlu sinemalar üç boyutlu görüntüler konuşuluyor. Bu günlere kadar yok muydu? Tabiî ki vardı. Ama ilgilenenler dışında pek bilinmiyordu. Sinema salonlarında üç boyutlu çekilmiş şekliyle gösterime girmiş bir sinema filminin tirajı uğruna da olsa üç boyutlu medya ile daha yakından tanışmış olduk. Filmin adı ‘AVATAR’ izlenmeye değer mi değer. Peki bu 3D görüntü nasıl oluşuyor ve normal görüntüden ne farkı var? Stereo tekniği ile çift objektif kullanılarak çekilen fotoğraflar sol ve sağ göz için yan yana basılıyor akabinde izleyici ya gözlerini orta noktaya odaklayarak görüntüyü 3 boyutlu görüyordu ya da 3 boyutlu görmeyi sağlayan gözlüklerle bakıyordu. Şuan 3D görüntülü sinemayı resimleri ancak stereoviewer denen gözlüklerle görebiliyoruz. Bu gözlüklerin 3d gözlüklerin bir çok türü var. 3d gözlüklerin teknik yönlerini anlattık. Kırmızı mavi, kırmızı yeşil, sinemaya özgü polarize ve televizyona özgü gibi.

3D Görüntü sağ ve sol göz için oluşturulan görüntüleri beynin birleştirmesi ile oluşuyor. 3 boyutlu görüntünün normal görüntülerden farkı sizi görüntünün içinde hissettiriyor, buda sinemayı veya resmi daha inandırıcı daha sahici kılıyor. Aslında bu konulara çok da uzak değiliz. Önceleri büyüklerimiz hacca gittiklerinde hediye olarak getirdikleri dürbün şeklinde olan gözlük içindeki şerit

Bir çok ayrı yazıda gözlükleri anlattım. Yani sinemada kullandığımız gözlüklerin farklarını ve bu sitede çok kullandığımız genelde kağıttan yapılan kırmızı mavi camlı gözlükleri. İki gözlük tipi tamamen farklı. Aşağıdaki video bu işe en iyi anlatan örneklerden birisi. Baştan sona izlemenizi tavsiye ediyorum. Özellikle sinema gözlükleri bölümünde projeksiyondan ışığın yatay ve dikey dalgalar şeklinde gönderilmesi ve diğer bir modelde gözlerden birisinin karartılan cam kullanmasını. Şahsi olarak gözlüklerin teker teker karartıldığı gözlükleri sevmiyorum. Çoğu kişide baş ve göz ağrısı yapıyorlar. Düz renksiz plastik şeklinde kulanılan polarize gözlükler ise daha kullanışlı.

üzerindeki filmleri görüntülemeye yarayan alette bir örneğini görmüşüz. Bu modellerde 3 boyutlu görüntü veriyor. Ancak bunlar için kırmızı mavi renk gözlük kullanılmıyor. İki göze de aynı görüntü gösteriliyor. Işık yarı saydam olan ön taraftan girince bir sinemaya bakılıyor gibi oluyor. Beyin iki gözden gelen bilgiyi üst üste bindirerek üç boyutlu algıyı oluşturuyor. Dönerek hareket eden şeritler gözlüklere takılıp çıkarılabiliyor. Böylece farklı görüntü şeritleriyle aynı makineler daha verimli kullanılıyor.

Gelişen teknoloji ile tvler önce renkli sonra LCD ve Plazma şekli ile karşımıza çıktı. Yeni nesil Televizyonlarda 3 boyutlu görüntülemeye geçilmeye başlayacaktır. Bakın SONY 2010 yılı sonu itibariyla 3D TV lerin piyasaya çıkacağını açıklamış bile.

20


Size şimdi gözlük olmadan hareketsiz bir 3 boyutlu resim veriyorum ve şöyle göreceksiniz. Birbirine benzeyen iki noktayı birbirinin üzerine gözlerinizi şaşı yaparak getirip 1 dakika beklemek. Daha da ipucu resimle gözünüz mesafesi arasına parmağınızı ttun ve parmağınıza bakın arkadaki görüntü ikilenecektir. Sonra ikilenmiş görüntü içinden birbirine benzeyen iki noktayı birbirinin üzerine getirip 1 dakika bekleyin… Göreceğiniz nesne ise kelebek, keçi yada helikopter nesnelerinden biri… Kolay gelsin.

ŞEBNEM KİTAP VE KIRTASİYE ALTINOLUK AYLIK DERGİ ABONE TEMSİLCİLİĞİ tel: 0352 611 44 87 Adres: Kayseri Cad. NO: 34/B Yahyalı / Kayseri


ÖLMEYECEK BİR GENÇ İSTİYORUZ

Mehmet Elmacı

Kişinin anne ve baba hukukunu gözetmesi gerekir. “Babana saygılı ol ki oğlun da sana saygılı olsun.”

*İnsan ne ile yaşar ne ile ölür? *Bebekliğini hatırlayan ve bebekliği zamanında yaşadıklarına pişman olan var mı? *Çocukluk yıllarında başlayıp da gençliğine hatta yaşlılığına kadar giden alışkanlığı olan var mı? *Sadece gençlik döneminde yaşayıp da ihtiyarlık döneminde bıraktığı bir meşguliyeti olan var mı? *Peki, hem çocukluğunda hem gençliğinde hem de yaşlılığında aynı özelliklere sahip olan var mı? İşte bütün bunların bir tek kilit noktası var ki o da gençliktir. İster çocukluğumuzu, ister orta yaş zamanımızı, ister ihtiyarlığımızı sorgulayalım. En çok üzüldüğümüz veya en çok sevindiğimiz dönem gençliğimiz olacaktır. Çünkü bir hayatın başı ve aklı büyüklerdir, ayakları çocuklardır, kalbi de gençlerdir. Gençlik hayatın kan merkezidir. Gençlikten gelen kan 16

temiz ve canlı ise hayat ilerlemeye yöneliktir. Gençlikten gelen kanın içinde mikroplar varsa ve yavaş akıyorsa hayat bir çiçekten farksız olur, sadece güzel görünür. Gençlik denen kalbin görevlerini on madde halinde sıralayabiliriz: 1. Kişinin anne ve baba hukukunu gözetmesi gerekir. “Babana saygılı ol ki oğlun da sana saygılı olsun.” Hz. Ali İnsan yıllarca annesini sırtında taşısa annesinin evladına hamileliği sırasında aldığı bir nefesin bile hakkını ödeyemeyeceğine göre, insan babasını köle olarak bulup da onu serbest bıraktığında hakkını ödemek için zerre miktarı adım atmış sayılacağına göre anne ve baba hakkı için önce onların huzurunu sağlayacak bir evlat olmalıyız. Bu ise gençliğin görevidir. Çünkü gençlik ne çocukluktur ne olgunluktur. 2.

Arkadaş

seçimi

de

büyük


bir öneme sahiptir. Çünkü genç kişinin kötü kişilerle arkadaşlık etmesi ona iyi insanları da kötü olarak tanıtır. Ayrıca kişinin kendisi iyi olsa bile kötülerle birlikte olduğu için diğer insanlar onu da kötü kabul eder ve ondan uzak durmak isterler. Bu ise kişiyi kötülük dünyasına daha kuvvetli bir biçimde yerleştirebilir. “Arkadaşlık niyetlere göre tat verir.” 3. çalışmak, çaba ve gayret göstermek gençliğin işaretleridir. Hayaller kurarak, planlar yaparak sadece zaman geçirilir. Ancak genç kişi çalışırsa ona kapılar açılacaktır. “Herkes dünyanın düzelmesini ister; fakat gayreti komşusundan bekler.” Tardeu “Tembellik dünyada en büyük israftır. Çünkü hayatın israfıdır.” Marshall 4. Gençler aceleci olmamalıdır. O artık bir çocuk değildir ki hemen olmasını beklesin, bir ihtiyar değildir ki gücünün yetmediği yerde bıraksın. Genç kişi gücünün yetmediği yerde bırakmaz ve başka yolları dener. Hiçbir zaman olmadı diye kısmetinde olmayanı da istemez. “Ağlayıp sızlanmak sabırdan daha yorucudur.” “Acele etme; ama tembellik de etme.” Goethe Çünkü genç bilir ki fillere göre lokmalar karıncaların ağzına girmez. Ancak çalışılırsa o lokmalar karıncalara göre hazırlanabilir. 5. Gençlik, paylaşmayı bilmek ve paylaşmaktır. Eğer paylaşması gereken şeylerin kendisinin olduğunu düşünüyorsa bu havayı nasıl paylaşıyor? İnsan en çok gençlik yıllarında dünya güzelliklerine ihtiras duyar. Kişi gençliğinde paylaşmayı bilmiyorsa veya istemiyorsa ihtiyarladığında da kimse onunla yolu paylaşmak istemeyecektir ve onu yolda ayak bağı olan bir taş parçası olarak göreceklerdir. Kişi ihtiyarlık gelince paylaşmaya başladığında ise onu tanıyanlar onun bu durumundan

yaşamadan başkasına öğretmeye kalkışırsa sadece konuştuğu sırada dinleyiciler bulabilir. “Az bilgi çenesine, çok bilgi hedefine çalışır.” “Kendini bilene öğretilecek bir şey yok iken kendini bilerek yaşayana öğrenci çoktur.” 8. Temizlik ve düzen de gençliğin vazgeçilmez bir özelliğidir. Genç kendini önce ev temizliği ve düzeniyle belli eder. Dağınık ve kirli bir hayat gençliği huzursuz bir şekilde güne başlatacağı için o gün boyunca amaç günün bitmesi olacaktır. “Temizliğin tescil belgesi verdiği huzurdur.” “Düzenli hayat, çizgisini bozmayan kalplerin işaretidir.” 9. Kıskanmak ve hırs da gençlik için büyük engellerdendir. Çünkü genç kişinin görevi aklını kullanarak diğerlerinin başarısını takdir ederek onlar gibi olmaya çalışmaktır. Kıskançlık oluşursa hırs onunla birlikte gelir. Hırs ise ısıtılmış bir kap sütün yok yere dibini yakmaktır. Bu durumda genç kişi, bir başkasının başarısının ardındaki değerleri inceleyerek kendini bu ölçütlere göre hazırlamalıdır. Böyle olunca hırs yerine azim gelir ki

Gençliğin bilgi sahibi olması ve ilim öğrenmesi gereklidir.

şüphelenecekler ve ona gayet dikkatli yaklaşacaklardır. “Bir mum diğer bir mumu tutturmakla ışığından hiçbir şey kaybetmez.” Said Nursî “Yaşamak sanat, birlikte yaşamak büyük sanattır.” Sâdi Şirâzî 6. Gençlik için ileriyi kazandıracak diğer bir özellik de doğruluktur. Doğruluk; eğrilikten ve yalancılıktan daha kolaydır aslında. Ok yayına geri gelmez; ama söz sahibine geri gelir. Sahibine dönen söz ise onu ağlatmak için veya güldürmek için dönmüştür. “Yalan öyle zehirli bir oktur ki hedefi değil atanı yakalar.” Yabancı atasözü “İnsan diliyle değil yaptığı işlerle konuşmalı.” Stehr “Bir söz, sözünü bilen kişinin yüzünü ak eder.” Yunus Emre 7. Gençliğin bilgi sahibi olması ve ilim öğrenmesi gereklidir. Ancak bu bilgiler ezberlemek ve başkalarına anlatmak için değildir. Bu bilgiler önce çalışmak içindir. Kişi öğrendikleri ile önce kendini düzeltmeli ve değiştirmelidir. Böyle olursa kişi konuşmasa bile başkalarına bir şeyler öğretebilir. Ancak kendisi

azim bilinçli çalışmanın ve gerekli başarının kalbidir. “Hırs, doğru düşünmeyi engeller.” “Kıskançlık, adalete karşı çıkmaktır.” 10. Bütün bunların hepsini de içine alan meziyet ise edeptir. Gençlik edebi en güzel yansıtacak dönemdir. Aynı zamanda edepsizliği de en çok belli edecek dönemdir. Hiçbir genç edepsizlik kimliğiyle tanınmak istemez; ama edep kimliği için uğraşmazsa bu durumda kendini edepsizlik kimliğinin içinde bulabilir. Edep, insanı hayvandan ayıran bir farklılıktır. Hiçbir hayvana ahlakın, utanmanın ne demek olduğunu öğretemezsiniz; ama insan doğduğu andan itibaren edep yolunun içindedir zaten. “Milletler parasızlıktan değil

ahlaksızlıktan çöker.” Çiçero “En az bulunan mücevher güzel ahlaktır.” “Asalet görgünün temeli ise utanç görgünün merkezidir.” “Bir tebessüm cinayeti, bir öfke güneşi engeller.” “Güzel ahlakın belki tanımı yapılamaz; ama utanan bir kişi sunumunu yapabilir.” Bir de gençlik için söylenmiş şu özdeyişlere dikkat edelim: “Gençlik servetlerin anahtarıdır. Herkes istediği servetin kapısına uzanır.” “Gençlikte elde edilememiş bir güzel ahlak yaşlılıkta elde edilse bile çok asılsız görünür.” “Gençlik bir heves uğruna çiçekleri dalından kopartır. O zaman kökleri de kurur. Böylece yaşlılığa giden yolda çorak topraklar kalır.” Turabî Fakrî

13


“YE” GİBİ YUMULDUK, “ELİF” GİBİ BAŞLADIĞIMIZ HAYATA

Abdullah Cahit Dinç | acdinc@gmail.com

“Şın” gibi pulları vermeli getirip… “Sad” kadar şişse de karnın, “Dat” gibi hayata bir göz kırp… “Tı” gibi bir yelkenlidir hayat, “Zı” kadar yükü olan… “Ayn” gibi göğe çevir yüzünü… “Ğayn’ın” noktası kadar şüphe olmasın kalbinde… “Fe” eyne tezhebuun… (kaçış nereye) “Gaf” gibi iki gözünü aç… “Kef” kadar karizmatik ol… “Lam” gibi tutunacak bir dal ol gariplere… “Mim’lenmiş” olsan da yılma yıkılma… “Nun” kadar suskun… “Vav” kadar edepli ol… “He” gibi haykır içinden geçenleri… “Lamelif” gibi ellerini O (c.c)’na aç… “Ya” Rabbi rahmet ve mağfiret kapılarını bize aç

“Elif” gibi dosdoğru olunmalı hayatta… “Be” gibi tek nokta üzerinde durabilecek kadar dengeli olunmalı… “Te” gibi olmalı, veda hutbesinde emanet bırakılan iki şeyi (kuran ve sünnet) sürekli başının üzerinde taşımalı insan… “Se” gibi az konuşup 3 dinlemeli toplumda… “Cim” gibi çocukça bakmalı hayata, ama cim kadarda çok iş yapmalı… “Ha” gibi gönlü geniş dostlar edinmeli insan, “Hı” kadar ağlamaklı olduğunda yardımcı olabilecek… “Dal” gibi boynunu bükse de hayat, “Zel” gibi şapkasını takmayı bilmeli zorluklara karşı… “Rı” kadar rahat olsa da insan bu dünyada, “Ze’nin” noktası gibi başında dolanan bir sineğin olduğunu mutlaka bilmeli… “Sin” midir sanki bu dünyada noktasız pulsuz tek garip…

16



TOPLUMU GENÇLER; GENÇLERİ AİLELER İNŞA EDER! Emin Sandık | eminsandik@gmail.com

Bir toplumun geleceğini şekillendirmesinde, değer yargılarını belirlemesinde ve gideceği yolu çizmesinde genç nüfusun rolü azımsanamayacak kadar büyüktür.

Bir yerlerde gençlerden bahsedeceksek; oturup bir daha düşünmemiz, ince eleyip sık dokumamız gerekecektir. Çünkü “gençler” deyince aklımıza “topluma yön veren kişiler” gelmelidir. Yani bir toplumun geleceğini şekillendirmesinde, değer yargılarını belirlemesinde ve gideceği yolu çizmesinde genç nüfusun rolü azımsanamayacak kadar büyüktür. Yine milletlerin ayakta durmasında da genç nüfusun rolü büyüktür. Durum böyle olunca gençleri konuşmak maharet isteyen bir iştir. Nerede bir ıslah hareketi varsa orada gençler vardır. Yine aynı şekilde nerede bir ifsad hareketi varsa orada da gençler vardır. Gençler bir toplumu baş tacı yapabileceği gibi ayaklar altına da düşürebilir. Milli ve manevi değerlerine bağlı, kendini tanıyan, alemi tanıyan ve Rabbi’ni 16

tanıyan bir gençlik hiç şüphesiz ki ülkenin teminatı, büyük medeniyetlerin kurucularıdır. Ama maneviyatı kalp temizliğine indirgeyen, zevklerinden başka hiçbir şeyi tanımayan, nefsine kullukta zirve yapmış bir gençlik ise ülkesini zelil ettiği gibi tüm insanlığın da zulüm görmesine ön ayak olur. İslam’ın ilk yıllarına bakacak olursak; Peygamber Efendimiz (sav)’in yanında hep gençleri görürüz. İslam o gençlerin omzunda yükselmiş, en ağır savaşlar da bile gençler hep en önde olmuşlardır. Hz. Ömer bir toplulukta gençlere duyduğu özlemi belirterek şöyle demiştir: “Ben, Ebu Ubeyde bin Cerrah, Muaz bin Cebel ve Huzeyfe bin Yeman gibilerden şu oda dolusu genç isterim ki onları, Allah yolunda görevlendirebileyim.” Aynı durum karşı taraf içinde geçerliydi. Küfrün ce-


phesinde de gençler ön saftaydılar. Ama bir tarafın gençleri Hakkı üstün tutarak hem kendileri kazandı, hem de davaları. Diğer tarafta ise Batılı üstün tutan gençler hüsrana uğradı.

Tavsiyeler: 1. Çocuğunuzla ilgilenmek için “boş vakit” aramayın. Ona zaman ayırın. 2. Çocuğunuzla birlikte eğlenceli oyunlar oynayabilirsiniz. Bu onları önemsediğinizi gösterir, çocuğunuzun size karşı güveni artar. 3. İki yaşından itibaren çocuğunuzla birlikte kitap okuyabilirsiniz. Bu dönemde yazısız, ilgi çekici resimler bulunan hikaye kitapları, 4-6 yaşlarında az yazılı hikaye kitapları tercih edilmelidir. Ebeveynin çocuğuyla birlikte kitap okumaya zaman ayırması ileri ki yaşlarda çocuğun kitaplara ilgi duyması açısından hayati önem taşımaktadır! 4. Televizyonun çok izlenmesi çocukları durgunlaştırır, üretkenliği azaltır. Televizyon seyredileceği zaman seçici olunmalı; eğitici çizgi filmler tercih edilmelidir. Televizyon izleme süresi günde bir saati geçmemelidir. 5. Bilgisayar kullanımında da ebeveynler çocuklarını kontrol altında tutmalıdır. Özellikle internet kullanımına dikkat edilmelidir. 6. Çocuklarınızla konuşmayı önemseyin. Sorduğu sorulara mantıklı ve onun anlayacağı şekilde cevap verin. 7. Çocuğunuza yapabileceği, küçük sorumluluklar verin. Bu onların hayatta başarılı olmalarını sağlayacaktır.

Bu söylediklerimizin ışığında kendi toplumumuza bir bakacak olursak; durumun hiçte iç açıcı olmadığını görürüz. Bir toplumda uyuşturucuya başlama yaşı 12’ye, alkole başlama yaşı 11’e, sigaraya başlama yaşı ise 10’un altına düşmüşse o toplum uçurumun kenarına gelmiş demektir. Böyle bir durumda toplum gençlerine sahip çıkmaz, onları bu bataklıktan kurtaracak mekanizmaları hayata geçirmezse durum çok daha vahim bir hal alır, bataklığa saplanan gençlik kendisiyle beraber içinde bulunduğu toplumu da bataklığın içine çeker. Burada yukarıda da bahsettiğimiz gibi yeni bir medeniyetin kurucusu olan “Milli ve Manevi değerlerine bağlı bireylere” ve ailelere büyük sorumluluklar düşüyor. Çünkü başlıkta da belirttiğimiz gibi “Toplumu geçler; gençleri ise aileler inşa eder.” Bir insanın karakterinin %60’ının 0-6 yaş aralığında geliştiğini de göz önüne alırsak ailelerin öneminin bir kat daha arttığını görürüz. İnsan yetiştirmek gerçekten zor ve emek isteyen bir iştir. Hele ki günümüz şartları insan yetiştirmeyi daha zor kılıyor. İnternet kullanımının hızla artması, sanal ilişkilerin hayatımızı kuşatması, şehirleşmenin getirdiği aşırı özgürlük algısı, akraba bağlarının anormal şekilde azalması gibi birçok neden ebeveynlerin çocuklarını denetlemesini zorlaştırıyor, çocuklarını yetiştirirlerken daha dikkatli olmalarını zorunlu kılıyor. Bütün bu zorluklara rağmen, ailelerimizin, Allah’ın rızasını gözeterek “Allah’ın rızasını gözetecek” bireyler yetiştirmesi hem kendileri için hem de toplumun geleceği için önem taşımaktadır. Çocuk sahibi olan yada olacak aileler gerek uzmanlardan yardım alarak gerekse kendileri kitap vs. gibi bilgi alanlarından yararlanarak geleceğe güvenle bakan bireyler inşa etmelidir. Bizde burada ebeveynlere yardımcı olmak amacıyla birkaç tavsiye ile yazımızı sonlandırıyoruz:

Çocuğunuzla ilgilenmek için “boş vakit” aramayın. Ona zaman ayırın.

Ailelerimizin, Allah’ın rızasını gözeterek “Allah’ın rızasını gözetecek” bireyler yetiştirmesi hem kendileri için hem de toplumun geleceği için önem taşımaktadır. 13


Tefekk

Hazırlaya

ür

nlar: Safinaz S andık Mücahid e Bulut

Kösesi

Çocuklar İçin Derler ki;

Dil ne bilir şekeri, şerbeti, Aldığın lezzeti baldan mı sandın?

“Hiç bir baba çocuğuna güzel terbiyeden daha üstün bir hediye vermiş olamaz.”

Ne arı ne de ağaç verir nimeti Elmayı narı daldan mı sandın.

(Hadis-i Şerif)

"İlk söz olarak çocuklarınıza güzel bir şekilde «lâ ilahe illallâh» demeyi öğretiniz!" (Hadis-i Şerif) “Çocuklarınız sizin zamanınızdan başka bir zaman için yaratılmıştır. Dümya işlerinde onları yetişecekleri zamanın ihtiyacına göre hazırlamalısınız.” (Hz. Ali)

O’nun sanatı varlığın nakışında O’nun şefkati mürşidin bakışında O’nun rahmeti suyun akışında Suyu pınardan gölden mi sandın?

Gençliğine güvenip vakit çok erken derken, belki elveda bile diyemezsin giderken. nfk

“Çocuğunu akıllı ve güzel ahlak sahibi olarak yetiştir. Eğer çocuğunu seviyorsan, onu nazlı yetiştirme.”

(Şeyh Sadi Şirazi)

ğunu, Helal ile beslersen çocu nu, rcu bo Hürmet ile öder u, on Haram ile beslesersen Hakaret ile öder borcunu

k ı düzeltme Başkaların zelt! kendini dü

için önce

Zor is. zamanında i yapmamız gerektig ız ım halde yapmadıg kolay is. lerin birikimidir.

üne rezilin göz a t k a m t a iffeti b ne.” “Bacımın rsem yüzü ü k ü t e ğ ü r ü Acırım tük


ESSELAMÜ ALEYKÜM YA RASULALLAH! Bizim dünyaya gelişimizin yegane sebebi sensin. Sen olmasaydın hiçbir şeyi yaratmayacaktı Rabbim. Sen ki bütün yaratılanları bir ümmetin bir de Rabbin için terk ettin. Doğdun işaret parmağınla “La ilahe illallah” dedin. Rabbim bir gün seni yanına çağırdı Miraca çıktın. Sen yine kendini değil ümmetini düşündün. Oradaki hiçbir güzelliği kendi başına yaşamadın. Hep ümmetin ile beraber yaşamak istedin. O günün hürmetine cam bardakları kullanırız. O günün hürmetini asansöre bineriz. Çünkü Ref Ref’e binerken, Ya Rabbi ümmetim demiştin de, Rabbim de ümmetin ahir zamanda yüksek binalara çıkmak için binecekler buyurdu. Ya Rasulallah! Bugün bir yazı okudum. Bir ümmetinin küçükken yaşadıkları hakkında. Ve çok gıpta ettim. Onun yaşadıklarını ben de yaşamak isterdim. Bu ümmetin senin Ravzan’ ın çok yakınında Dünya’ya gelmiş. Ve babası kulağına ezan okumadan senin Ravza’ nın ezanını dinlemiş. Kırk günlük olduğunda ilk gittiği yer senin Ravzan olmuş. İlk adım attığı yer, ilk secdeye vardığı yer senin Ravzan olmuş. Her sıkıldıklarında parka değil senin Ravza’na gitmişler. İçleri senin gibi bir güneşle ısınmış, ayakları Ravza’ nın mermerlerinin sıcaklığıyla ısınmış. Ya Rasulallah! Ben bunların hiçbirini yaşamadım. Ama senin sevginle ve muhabbetinle şimdi ağlıyorum. Ağlamak aslında insanları çok üzer. İnsanlar üzülünce ağlarlar. Ağlayınca da üzülürler. Ama ben hiç üzülmüyorum. Senin sevginden ağlamak bana dünyadaki her şeyden tatlı geliyor. Hani miraca çıktığında Rabbim sana demişti ki: Habibim her şeyi senin için yarattım. Sende demiştin ki Rabbim bende her şeyi senin için terk ettim. Ya Rasulallah! Senin sevgiyin beni ağlatması beklide Rabbimle senin arandaki bu muhabbetin bir kıvılcımıdır. Ya Rasulallah! Şimdi çok üzgünüm. 33 yaşındayım ve ben bu muhabbeti şimdi yaşıyorum. Bu 33 seneyi senin sevgin, muhabbetin şimdiki kadar fazla olmadan ağlıyorum şimdide. Ya Rasulallah! Sadece kendime değil, evlatlarıma da ağlıyorum. Çünkü onlar doğduğundan bu zamana kadar, senin muhabbetinle bu denli yanan bir annenin evlatları olsalardı, şimdi onlarında senin muhabbetinle gönülleri yanardı. Kendimi sana layık bir ümmet olarak göremiyorum. Çünkü evlatlarıma seni gereğince anlatamadım. Ya Rasulallah! Şimdi yine içim yanıyor ve ağlıyorum. Cahilliğime ağlıyorum. Neden dersen? Duyuyorum ki sen bazen sevdiğin ümmetlerinin rüyasını şereflendiriyor, bazende evlerini şereflendiriyormuşsun. Ben bunları duyunca cahil cahil Peygamberim benimde rüyama girse, bizim evimize gelse istiyorum. Ama yine cahilliğimden istiyorum. Sen rüyama gelsen seni hangi gönülle ağırlayacağım. Sen evimize gelsen sana hangi gözle bakacağım. Bu gözler sana bakmaya layık mı ki seni görmek ister. Bu ev sana layık mı ki. Ya Rasulallah! Sen ola ki rüyama gelsen, ola ki evimize gelsen; bu gözler dile gelipte, gördüğü haramları anlatsa, bu ev bu duvarlar bu kanepeler bu halılar dile gelip anlatsalar benim yaşantımı, hatalarımı sen kapıdan geri dönmez misin? Ya Rasulallah! Ama ben bütün bu tükenmiş halime rağmen seni seviyorum ve bu sevgini hiçbir zaman bile zerre bile eksilmesini istemiyorum. Her eksilen eksilen zerre için eğer yaptığım bir hasenem var ise sana feda olsun. Ya Rasulallah! Şimdi gönlümü açtım ve Rabbimden diliyorum ki senin bütün benliğimi sarsın. Sadece kendim için değil evlatlarım için de istiyorum. Bir gün ola ki bizi şereflendirirsen sana layık bir aile olabilmek için Ya Rasulallah! Şimdi daha mutluyum. Çünkü senin geleceğin günü tükenmez bir ümitle bekliyorum. Biliyorum ki o zaman sende bizi seviyorsun.

Yayına Hazırlayan: Fatma Sandık


BULMACA SAYFASI

ŞEHİR AVI Niğde - Samsun - Adana - Malatya Elazığ - İzmir - Ankara - İstanbul Antalya - Bursa - Edirne - Manisa Çanakkale - Muğla - Urfa - Mersin Tekirdağ - Giresun - Hakkari Denizli

SUDOKU Bulmacayı tamamlamak için tabloyu öyle bir şekilde doldurmalısınız ki dokuz kareden oluşan her satır, her sütun ve her blok 1’den 9’a kadar bütün rakamları içersin, hiçbir rakam tekrarlanmasın ve eksik kalmasın.

32



DURUN KALABALIKLAR! Mehmet Elmacı

“Bir ülkenin asıl gücü ne parasıdır ne tankıdır. İnançlı evlatlarıdır.”

Toplumsal çözülmenin yoğun bir şekilde ortaya çıktığı ve milli, manevi değerlerimizden uzaklaştığımız bu dönemde bu buhranlardan nasibini hiç şüphesiz ki en fazla gençliğimiz almaktadır. Maalesef gençliğimizin ahlaksızlık okyanusunda boğulduğunu aleni olarak gören ve bu gömülmeye müdahale etmesini beklediğimiz şahıs ve kuruluşların bir can simidi uzatmayışı büyük bir alaboranın en büyük belirtisi durumundadır. Hepimiz biliriz ve yeri geldikçe söyleriz; “Bugünün gençleri ve çocukları yarının büyükleridir.” Diye. Şimdi rahat rahat tv karşısında oturduğunuz koltukta biraz doğrulun ve kendinize sorun; “Günümüz gençliği, hayallerinizi süsleyen ,hedeflerinizde şekillenen geleceğin İslam aleminin mimarı olabilecekler mi?” Tarihimizdeki hiçbir başarı,zafer,ya da herhangi bir alandaki ehliyetler tesadüfler ürünü değildir.21 yaşında İstanbul’u fetheden ordunun komutanı olan Sultan Fatih, yıkılması imkansız 13

görülen Bizans surlarını yerle bir eden şahi toplarının balistik ayarlarını bizzat kendisi yapmıştır.Çocuk denecek yaşta “Ya İstanbul beni alır, ya ben İstanbul’u.”diye peygamberin müjdesine nail olabilmek için gece gündüz çalışan,hayaller kuran Sultan Fatih’in torunları bugün gazetelerin 3.sayfasının vazgeçilmez öğesi haline gelmiştir. Anlatacaklarımızı söylemeye bizlerin terbiyesi müsaade etmiyor ama devekuşu gibi kafamızı kuma sokup gerçeklere sırt çevirmek de istemiyoruz. Açın bakın 3.sayfa haberlerine ve Allah aşkına gençlik ne durumda sorusuna cevap arayın. Bir ilimizde gayri meşru ilişki sonucu hamile kalan 22 yaşındaki bir üniversite öğrencisi dinlenme tesisinin tuvaletinde doğum yapıp çöpe atıyor. Yazmaya, söylemeye, anlatmaya haya ettiğimiz daha bu tür yüzlerce gayri ahlaki davranışlar artık yüz kızarmadan işlenmeye başlanmıştır. Hatta artık birilerine nakledildiğinde


normal karşılanır hale gelmiştir. Yukarda da söylediğim gibi günlük gazetelerden herhangi birinin 3.sayfasına bakmamız içerisinde bulunduğumuz manevi buhran ve çöküntüyü en açık şekilde yansıtır. Faili meçhuller, çocuk kayıp haberleri, kelle kesmeler, kar altına gömülmüş cesetler, intiharlar, hırsızlılar, yolsuzluklar, tecavüzler ve aklımıza gelmeyen daha başka sosyal edepsizliklerin yüzlercesi bir günde işlenir hale gelmiştir. Artık özentilerimiz, Mevlanalar, Yunus Emreler, Itriler,Mimar Sinanlar,Dede Efendiler,Sultan Fatihler, Mehmet Akifler,Mustafa Kemaller olmaktan çıkmış, ya kim olduklarını bilmediğimiz, hiçbir şekilde faydası olmayan dizi-film karakterleri ya da zehirlerini dışarı akıtan ses yılanları olarak değişmiştir.Herkesin tutkusu haline gelen sanal ortamlarda ya da tv kanallarında milletimizin geleneğine, kültürüne ,fikir ve duygu dünyasına yerleşmiş değerlerimiz açıkça konuşulur hale gelmiştir. Fikir ve kavram kargaşalarıyla bizi değerlerimizden uzaklaştırmışlardır. Gençlerimizi içerisinde bulundukları çıkmaz sokaktan kurtarmanın tek yolu,onları milli ve manevi değerlerine bağlı bir şekilde yetiştirmektir. Gençlerimizin küfür seline kapılıp akmasını istemiyorsak, isyan denizinde boğulmasını, günah okyanusuna batmasını istemiyorsak bir takım önlemler almamız gerekiyor. Gençliği istikamette tutan direklerin “önce ahlak ve maneviyat” olduğunu unutmamalıyız. Bir İslam büyüğünün beyan ettiği gibi; “Bir kimse hak ile meşgul olmazsa batıl onu istila eder.” Onların batıla endeksli programlarını bertaraf edip, hakkı üstün tutan bir zihniyete uygun yaşaması için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız. Futbola, filme, fuhşa filme müptela gençliği o durumdan kurtarıp, ilme, irfana, maneviyata, mukaddesata hayran hale getirmeliyiz. Birileri art niyet çerçevesinde kalıplaşan kelimelerin arkasına sığınarak bizi yadırgamaya kalkışmasın. Eğer ki kalkışırsa bu milli problemin bir parçası haline gelmiş olur. Kitap okumayı kesinlikle ihmal etmemeliyiz. Kütüphanelere destek vermeliyiz. Bir kütüphanenin bir cezaevi kapatmak gibi olduğunu düşünmeliyiz. Yavuz Sultan Selim’in sefere çıkarken develer dolusu kitapları yanında bulundurduğunu gençlerimize hatırlatmalıyız. Yazıma son vermeden önce Prof.Dr. Necmettin Erbakan’ın gençlikle alakalı hoş sözlerine yer vermek istiyorum. “Bir ülkenin asıl gücü ne parasıdır ne tankıdır. İnançlı evlatlarıdır. Bir ülkenin gençliği milli manevi değerlere bağlı olursa güçlü olur. Bunun ispatı bizim tarihimizdir.”

Gençlerimizi içerisinde bulundukları çıkmaz sokaktan kurtarmanın tek yolu,onları milli ve manevi değerlerine bağlı bir şekilde yetiştirmektir. 13





Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.