Cehenneme Övgü

Page 21

Psikiyatri, bir baskı aracıdır. Szass, Laing ve Foucault gibi bilim adamları bu konuyu ele almışlardır. Yalnız çok basit iki örnekle yetineceğim burada; biri ABD'den, öbürü de Sovyetler Birliği'nden. ABD: On iki yaşlarında bir erkek çocuk bölge polisi tarafından bir psikoloji kliniğine havale edilir. Nedeni: Yoksul ailesiyle birlikte ormanda bir evde oturmakta olan çocuk, bisiklet ruhsatı olmadığından polis tarafından uyarılmıştır. Bu olayın geçtiği New Hampshire yasalarına göre, tüm bisikletlerin poliste kayıtlı olması, ayrıca bisikletler için ücret karşılığında bir plaka alınması gerekmektedir. Çocuğun ailesi yoksuldur, kendisi de bisiklete sadece evinin yakınında binmektedir. Aile bu parayı ödeyemediği için, polis, iki uyarıdan sonra, çocuğu psikoloji kliniğine havale eder. Psikoloji kliniği ile bisikletler için geçerli ruhsat yasalarına uymak arasında ne ilişki var? Devlet, itaat etmeyenleri uygun gördüğü biçimde dıştalama yoluyla, yönetim yetkisini yeniden kanıtlamaktadır. Sovyetler Birliği: 1968'deki Prag baharından bir süre sonra, Moskova'daki Kızıl Meydan'da, ellerinde mendil kadar Çekoslovak bayraklarıyla toplanan birkaç Sovyet vatandaşı, polis tarafından yakalanır ve bir akıl hastanesine gönderilir. Neden? Sovyet devletinin gücünü Moskova'nın ortasında, uluorta eleştiren hiç kimsenin aklı başında olamaz. Akıl hastanelerindeki delilerin özgürlüğü ve kamusal haklan uğruna pek kimse eyleme geçmez. Oysa, tüm ezilenlerin içinde, kendi davalarını kamuoyuna yansıtamayan, yansıtmalarına izin verilmeyen, bu özgürlüğe sahip olmayan bir tek onlar var. Onların yakınmaları olsa olsa bir başka psikiyatrist tarafından ele alınır ve karara bağlanır. Basın toplantıları, protesto gösterileri düzenleyemezler; oy hakları bulunmadığı gibi, özel mülkiyetlerini bile diledikleri gibi kullanamazlar. Nietzsche'nin bir kitabını, Van Gogh'un bir tablosunu ya da Dostoyevski'nin sara nöbetlerinin inceliklerini saatlerce tartışabildiğimiz halde, bir deliyle çok kısa bir süre birlikte kaldığımızda dahi son derece tedirgin oluruz. Bir an bile yeter. Beklenmedik şeylerden korkarız. Delilerin, beklenmedik şeyler yapmaları beklenir. Bizler ise, beklenmedik şeyler karşısında ne yapacağımızı bilemeyiz. Tüm mesleki, toplumsal ve cinsel ilişkilerimizde, her şeyi önceden bilmek ve denetlemekten hoşlanırız. Gerçekten denetleyemediğimiz tek şey olan düşlerimizi de ya unutur ya da bastırırız. Delilerle ya da delirmiş gibi davranan herhangi bir insanla birlikte olduğumuzda da, bize fiziki bir zarar gelmesinden değil de, beklenmeyenden korkarız daha çok. Karşımızdaki kişi üstünü başını parçalayabilir, bir çocuk şarkısı söylemeye koyulabilir, bilmece gibi konuşmaya başlayabilir, öylece suspus oturabilir, kardeşçe bir sevecenlik gösterebilir ya da cinsel imâlarda bulunabilir. Bunlardan herhangi birini yapabileceği gibi, hiçbirini de yapmayabilir. Ama daima tetikte olan bizler, ondan korkarız. Onun yapılandırılmamış, özgür, belirsiz davranışları, bizler için, nasıl başa çıkacağımızı bilmediğimiz bir durum yaratır. Bu, denetleyebileceğimiz bir durum değildir. Denetleme gereksinimi hepimizin içindeki totalitarizmin bir belirtisidir tabiî. Tümüyle özgür, yapılandırılmamış durumlar bizi rahatsız eder. Tıpkı sessizlik gibi. Delilerle birlikte olmak da böyledir. Önceden üzerinde anlaşmaya varılmış kurallar yoktur. Kendiliğinden ortaya çıkan davranışlar olabilir yalnızca. V Psikiyatri, yirminci yüzyılda, başarısı hiçbir kriterle ölçülmeden kendi başına ayakta kalabilen mesleklerden biri, hatta belki tek meslektir. Bir operatör, ameliyatlarında sürekli başarısızlık gösterir ve hastalarının ölümüne neden olursa, elbette işinden olur. Otobüsü doğru dürüst kullanamayan bir otobüs sürücüsü, ateş etmesini beceremeyen bir asker, hiç seçim kazanamayan bir politikacı, yayınları onaylanmayan bir akademisyen, yemekleri ağza konamayan bir aşçı, frijit bir fahişe; bunların hepsi başarısız kabul edilir. Oysa psikiyatride, tedavinin (hiç tedavi yapılmamasına göre) etkili olduğunu ya da belli bir tedavi yönteminin bir diğerinden daha etkili olduğunu kanıtlayan hiçbir bilimsel kanıt yoktur. Yıllardan beri psikiyatristler ve psikologlar, psikiyatrinin geçerli bir bilim dalı olduğunu, psikiyatriste gidenlerin “iyileşme” şansının gitmeyenlerden daha yüksek olduğunu kanıtlamak için türlü araştırmalara girişmişlerse de, bunda başarılı olamamışlardır. Özetle, kendi hedefleri doğrultusunda ele alınacak olursa, psikiyatrinin işe yaramadığı ortada. Oysa meslek olarak psikiyatrinin ve onu uygulayan psikiyatristlerin, toplumda son derece prestijli bir konumu var. Kapitalist ülkelerde psikiyatristler, en fazla para kazanan meslek gruplarındandır. Hemen herkesten en yüce saygıyı görürler. Đnsanlar onların önünde tedirginlik ve endişe duyarlar. ABD başkanlarından Nixon, seçim kampanyası sırasında, psikiyatristlerle karşılaşmamaya büyük özen göstermişti. Savaş açmaktan ve başka ülkeleri bombalamaktan korkmayanlar, psikiyatristlerden korkarlar. Ne zaman birisine psikolog olduğumu söylesem, aldığım ilk tepkilerden biri daima şu olurdu: “Ooo, seninle konuşurken ağzımdan çıkana çok dikkat etmeliyim.” Psikiyatrist, bugünün totaliter toplumunda, en yüce kolluk kuvvetidir. Birinin toplum normlarına uymadığını, onun deli olduğunu belirtti mi, kararı ancak başka bir psikiyatrist bozabilir. Psikiyatrist, gücünü yalnızca kurulu düzenin kendisine verdiği yetki ve otoriteden almaz. Bizler de birer birey olarak, onun bu gücünü doğrularız. Ne kadar özgür


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.