Gençlik Ne Yapmalı?

Page 1


Genรงlik NE YAPMALI

1


Deniz Kitaplığı: 1 Kitabın Adı: Gençlik Ne Yapmalı Yayına Hazırlayan: Kerem Deniz Birinci Basım: Kasım 2009 İSBN: 978-605-61008-1-9 Yayın Sertifika No:15814

Baskı: Estet Ajans Matbaacılık Merkezefendi Mah. Fazılpaşa Cad. 4. Zer San. Sit.No: 16/26 Topkapı / İstanbul Tel: 212 565 17 74

Telif Eserleri Kanunu gereğince bu eserin bütün hakları Yeni Dönem Yayıncılık’a aittir

Yeni Dönem Yayıncılık Sofular Cad. Sofular Mah. 8/3 Fatih / İstanbul Tel&Fax: 212 533 32 57 www.mucadelebirligi.com 2


Önsöz

21. yüzyýl devrimler ve ayaklanmalar yüzyýlý. Bu yüzyýlýn en belirgin özelliði dünyanýn pek çok noktasýnda, toplumun birçok kesiminden insanýn sokaklarda mücadeleye dahil olmasý. Tüm dünyada emekçi kitlelerin mücadelesi büyük bir geliþim ve sýçrama halinde. Mücadele hem yaygýn, hem yoðun. Kullanýlan araçlar da bir o kadar çeþitli. Savaþýmýn sertleþmesine paralel olarak, zor araçlarý tüm dünyada öne çýkýyor. Öyle ki en sýradan eylemlerde bile bu tür araçlarýn kullanýmýna tanýk oluyoruz. En son Ýngiltere’de gördük. Çevreciler bile molotof kullandýlar! Yüzyýlýmýzýn temel içeriðini anlamayanlar bu durumu da çözemezler. Biz bu döneme Yeni Evre diyoruz. Yani kapitalist sistemin sýçramalý çöküþü ve devrimin sýçramalý yükseliþ süreci… Küresel düzeyde süren iç savaþ… Yüzyýlýmýzýn içeriðini iþte bu sözcükler açýklamaya yetiyor. Bu sürece ilk dahil olan toplumsal kesimlerden biri de gençlik. Özelde ise öðrenci gençlik. Ama bugün devrimci durumun egemen olduðu bu topraklarda, genelde gençlik hareketi, özelde ise öðrenci gençlik hareketinin durumu pek iç açýcý deðil. Bunun birçok sebebi var ve elinizdeki çalýþmada bu sebeplere uzun uzun deðinildi. Fakat biz sadece sorunu ortaya koyup, geri çekilmiyoruz. Bu gidiþata nasýl dur diyeceðimizi, bu týkanýklýðýn nasýl açılacaðýný da söylemiþ oluyoruz. Bu konudaki düþüncelerimiz elinizdeki çalýþmada var. 3


Bu çalýþmanýn esas rolü nedir? Bunu iki þýkta cevaplayabiliriz. Ýlk önce; içinde bulunduðumuz dönemi daha da hýzlandýrmanýn yolunun, toplumun en enerjik, coþkulu ve hareketli katmaný olan gençliðin bu sürece katýlýmý, daha fazla katýlýmý ile olacaðý biliniyor. Bu katýlým kadar, bunun nasýl olacaðý da önemlidir. Yani gençlik ne yapmalýdýr sorusuna doðru cevap verebilmek gerekir. Nasýl bir gençlik örgütünden tutun da, nasýl bir mücadeleye kadar tüm sorulara cevap bulmak gerekiyor. Bu çalýþmada bunu yapmaya çalýþtýk. Bu çalýþmanýn, gençlik hareketindeki teorik ve pratik eksikliðine cevap olacaðýný düþünüyoruz. Ýkincisi; elinizdeki çalýþmada epey bir bölümü öðrenci gençlik ve mücadelesi üzerine yazýlanlar oluþturuyor. Çünkü DÖB (Devrimci Öðrenci Birliði) son 20 yýllýk tarihi ile okuyacaðýnýz düþüncelerin pratiðini ortaya koydu ve bu pratik 20 yýllýk birikimi, öðrenci gençliðe sunmayý gerektiriyor. DÖB öðrenci gençlik hareketini en ileri noktaya getirebilmek için, var gücüyle çalýþýyor. Reformizme karþý mücadeleden tutunda, faþizme karþý mücadele ilkeli ve tutarlý bir yol izleyen DÖB, gücünü Deniz Gezmiþ’lerden alýyor. Çünkü DÖB’ü kuranlar Deniz’lerdi ve DÖB Deniz Gezmiþ’lerin devrimci ruhuyla biçimlenmiþtir. DÖB içinde böylesine devrimci özü barýndýrýyor. Çünkü DÖB, öðrenci gençlik mücadelesinin en aktif bileþeni iken dahi, her zaman emekçilerin yanýnda, yoksul köylülerin toprak iþgallerinin yanýnda oldular. Öðrenci gençliði böyle bir mücadeleye yönlendirdiler. Bu öz hala ilk günkü heyecanýný koruyor ve DÖB bu temeldeki anlayýþýný öðrenci gençliðe ulaþtýrmak için çalýþýyor. Çünkü biz toplum kurtulmadan kurtulamayacaðýmýza inanýyoruz. Bu nedenle öðrenci gençlik için, ilk olarak politik özgürlük hedefini önlerine koyuyoruz. Bugün bunu yapmamýz hem zorunlu hem de koþullarý eskiye göre daha uygundur. 1970’li yýllarda önde olan öðrenci gençlikti ve sýrtýný yaslayabileceði bir sýnýf hareketi yoktu. Ýkincisi, öðrenci gençlik öncü komünist partisine sahip deðildi. Bugünün bir diðer özelliði de(Türkiye ve K. Kürdistan açýsýndan) her ikisine birden sahip olmamýzdýr. 80’in sonlarýndan itibaren iþçi sýnýfý mücadelede öne çýkmaya baþladý. Ayrýca ayný dönemlerde, Leninist Parti reformistlerle yollarýný ayýrýp, “Sosyalizm Kazanacak” þiarý iþe yoluna devam etti. DÖB yeniden oluþturuldu ve öðrenci gençlik 4


hareketinde, hýzla yerini almaya baþladý. O andan itibaren de öðrenci gençlik hareketinde Leninist politikalarý en geniþ kesime yaymaya çalýþýyoruz. Bu kitap, bu pratik amaca hizmet için hazýrlanmýþtýr ve öðrenci gençliði Leninist Partinin bayraðý altýnda toplanmaya çaðýrýyor. Çünkü öðrenci gençlik; politik savrulmanýn çok açýk yaþandýðý günümüzde, yolunu ancak Leninist politikalar ile görebilir. Bu iki koþul da artýk varken, öðrenci gençlik devrimci rolünü üstlenebilir ve devrime çok daha büyük bir güç katabilir. Kitap çeþitli tarihlerde yayýnlanmýþ “Toplumsal Mücadelede Gençlik”, “Öðrenci Gençlik Mücadelesine Somut Yaklaþým” ve “Öðrenci Gençlik Mücadelesine Devrimci Yaklaþým” broþürlerini bir araya getirirken, daha sonraki dönemin de bir özetini içeriyor. Yeni yazýlan bölümler “Öðrenci Gençlik Mücadelesine Somut Yaklaþým” adlý broþürün sonuna Ek’ler baþlýðý ile yer almýþtýr. Ve son olarak, “Sonuç Yerine” adlý yazý ile bütün görüþlerin kýsa bir özeti yapýlmýþ, tek bir yerde toplanmýþtýr. Devrimci dönüþüm sürecinin en önemli unsurlarýndan olan gençlik, ihtiyaç duyacaðý teorik silahý bu kitapta bulacaktýr.

5


6


TOPLUMSAL MÜCADALEDE GENÇLÝK Kapitalist Toplumda Gençlik emeli ücretli kölelik sistemi olan ve tarih sahnesine sýnýflý toplumlarýn sonuncusu olarak çýkan kapitalist toplumda, sömürülen sýnýflarýn gençliði sömürü sisteminin tüm baský ve acýlarýna hedef olmuþtur. Kapitalist toplumun egemen sýnýfý burjuvazi, emekçi sýnýflarýn gençliðine daima taze ve ucuz iþgücü gözüyle bakmýþ, varlýðýný belirleyen kâr hýrsýný tatmin etmenin bir aracý gibi görmüþtür. Gençliðe bu temelde yaklaþan burjuvazi, onu daha fazla sömürmenin yol ve yöntemlerini bulup geliþtirmiþ, bu düzeni gençliðe bir kadermiþ gibi kabul ettirmeye çalýþmýþtýr. Burjuvazinin tüm çabasý gençliði kendi düzeninin uysal köleleri haline getirmek, onu düzenin sýnýrlarý içinde tutmaktýr. Bunun için her yolu deneyerek gençliðin ufkunu daraltmaya, gençliðin geleceðe yönelik istemlerini bu sistemin sýnýrlarý içinde tutmaya ve geleceðini karatmaya çalýþmýþtýr. Ne var ki, kapitalist sistemin baðrýndaki temel çeliþkiler gençliði artan bir þekilde etkilemeye ve düzene karþý tavýr içine sokmaya devam etti. Milyonlarca genç, kapitalist sistemin geleceklerini duyarlýlýk, fedakârlýk, ataklýk gibi gençliðin yapýsal özellikleri, daha iyi bir gelecek için mücadele bilinciyle birleþince gençlik toplumsal kurtuluþ mücadelesinde önemli bir güç olarak ortaya çýktý.

T

7


Kapitalist toplumun temel sýnýflarýndan biri olan iþçi sýnýfý saflarýna, her geçen gün binlerce genç katýlmaktadýr. Teknolojinin geliþimi, çocuk ve kadýn iþgücünün sanayide kullaným alanýný geniþletirken ucuz iþgücü peþindeki burjuvazinin iþtahýný kabartmaktadýr. Öte yandan nüfus artýþý da iþçi sýnýfý saflarýný genç iþçilerle besleyen diðer bir etkendir. Gençlerin ucuz ve taze iþgücü durumunda olmasý, temel hareket dürtüsü “daha çok kâr” olan burjuvazinin gençliðe ilgisini artýrmaktadýr. Genç iþçiler, çoðunlukla en temel haklardan yoksun olarak aðýr çalýþma koþullan altýnda çalýþtýrýlýr ve böylece sömürünün en þiddetlisini sýrtlarýnda hissederler. Genç iþçilerin sendika sosyal sigorta vb. haklardan yoksun olarak asgari ücretle çalýþtýrýlmalarý, kapitalistlerin genç kuþaklara ve taze iþgüçlerine yönelmesinin, onlarý bitmez tükenmez kâr hýrsýnýn tatmin aracý olarak görmesinin temelini oluþturur. Buna karþýlýk, üretim sürecindeki konumu itibarýyla, kapitalist toplumun mezar kazýcýsý olan iþçi sýnýfý bu görevini ,yerine getirirken iþçi gençlik, burjuvaziye karþý mücadele içinde proletaryanýn saflarýný taze güçlerle beslemeye devam eder. Üretim sürecinde proletaryanýn saflarýna katýlmaya hazýrlanan iþçi gençlik, burjuvaziyle proletarya arasýndaki mücadelenin sonucunu belirleyecek bir önem kazanýr. Tekelci aþamada burjuva bürokratik devlet aygýtýnýn ve üretim araçlarýnýn geliþmesi bürokrat ve teknik elemanlara olan ihtiyacý artýrýr. Böylece burjuva eðitim kurumlarýnýn temel iþlevi, burjuva devlet aygýtýna bürokrat ve sanayide çalýþacak teknik eleman yetiþtirmek biçiminde ortaya çýkar. Burjuva devlet aygýtýnýn gelecekteki yönetici adayý olan öðrenci gençlik bu nedenle burjuvazi tarafýndan düzenin uysal köleleri olarak yetiþtirilmeye çalýþýlýr. Egemen sýnýf, öðrenci gençliðin tüm enerji ve yaratýcýlýðýný sömürü düzeninin devamý için kullanmaya büyük çaba harcar. Yine de öðrenci gençliðin büyük bir bölümü okul sonrasý iþsiz kalmanýn endiþesini taþýr, kapitalizmin kendisi için hiç bir gelecek garantisi hazýrlamadýðýný görür. Kapitalizmin tekelci aþamasýnda diplomalý iþsiz sayýsý giderek artar. Sýnýfsal kökeni nedeniyle küçük burjuva karakteri gösteren öðrenci gençlik, tekelci kapitalizmin kendisi için hazýrladýðý bu belirsiz gelecekten dolayý düzene tepki duymakta, muhalefet etmektedir. Öte yandan aydýn özellikler taþýmasý, politik gerçekleri daha çabuk görmesine, po8


litize olmasýna ve çýkarlarýnýn iþçi sýnýfý çýkarlarýyla çakýþtýðýný kavramasýna neden olmaktadýr. Tekelci aþamada toplumda giderek belirginleþen saflaþmada öðrenci gençlik, iþçi sýnýfýnýn yanýnda yerini almaktadýr. Tarýmda kapitalist üretim iliþkilerinin yaygýnlaþmasý ve makine kullanýmýnýn artmasý, küçük mülk sahibi köylülüðü hýzla yoksullaþtýrýyor ve güçlenen tekelcilik, emekçi köylü gençliðin kapitalizme tepki duymasýna, proletarya ideallerine yönelmesine yol açýyor. Topraktan koparýlan köylü gençliðin bir bölümü proletaryanýn saflarýna katýlýrken, iþsiz kalan ve böylece yoksulluk içine itilen kesimi ise bu durumun kaynaðý olan tekelci kapitalizme ve gerici egemen güçlere karþý cephe almaktadýr. Kendi sömürü düzeninin devamý için baský ve gericiliðe baþvurmaktan baþka yol bulamayan sömürücü sýnýflar, gençliðe açlýk, yoksulluk ve zulümden baþka bir gelecek hazýrlamýyorlar. Bu nesnel gerçekliði günlük yaþamýnda hisseden gençlik, tüm toplumu sömürü düzeninden kurtarmayý ve yeni bir dünya kurmayý tarihsel görev olarak üstlenmiþ olan proletarya ile çýkar birliði içindedir. Bu çýkar birliði proletaryaya; tüm gençlik kesimlerini birleþtirme, örgütleme ve mücadelesine yön verme görevini yüklemektedir. Ýþçi, köylü ve öðrenci gençliðin baský ve sömürünün kaynaðý olan kapitalizme ve emperyalizme karþý bir bütün olarak kazanýlmasý gereði bu objektif nedenlerden doðmuþtur.

Bilimsel sosyalist hareket ve gençlik Sýnýfsýz, sömürüsüz yeni bir dünya için mücadele eden proletaryanýn öncüleri bilimsel-sosyalistler, mücadelenin baþýndan beri gençliðe özel bir önem vermiþlerdir. Proletarya ile burjuvazi arasýndaki mücadelenin sonucu; gençlik, özellikle iþçi gençlik tarafýndan belirlenecektir. Bu nedenle geleceði kazanmak, tüm emekçi sýnýf ve tabakalarýn mutlu geleceðini kurmak isteyen proletarya ve onun öncüleri gençliði kazanmak zorundadýr. Kendi sömürü düzenlerini sürdürmek amacýyla gençliðe “ilgi” gösteren gençliðin sahte dostlarýna karþýlýk iþçi sýnýfýnýn öncüleri gençliðe mutlu bir geleceði kendi elleriyle kurmanýn yollarýný gösterir. Sömürü düzeniyle uzlaþmaz çeliþkileri olan ve bu düzenin yýkýlmasýnda çýkarý bulunan tüm toplum kesimlerinin öncüsü olan bilimsel-sosyalistler, gençliðin içinde bulunduðu koþullarý ve yap9


ýsal özelliklerini büyük bir dikkatle inceleyerek, gençliði kazanmanýn yol ve yöntemleri araþtýrmýþ, bulmuþlardýr. Kapitalizme ve emperyalizme karþý mücadelede gençler, proletarya partisi tarafýndan yarýnýn savaþçýlarý olarak yetiþtirilir. Bilimsel-sosyalistler, burjuvazinin aldatýcý, sahte vaatlerine karþýlýk, gençliðin tüm sorunlarýna eðilerek onlarý çözme doðrultusunda gerçek bir çaba gösterir. Gençliði sýnýfsal konumlarýndan koparmadan, ama yapýsal özelliklerinden ötürü ayrý bir kategori olarak ele alan proletaryanýn öncüleri sömürü düzeninden kaynaklanan sorunlarýn çözümünü toplumsal kurtuluþ mücadelesinin geliþtirilmesi doðrultusuna yönlendirir. Gençliðin yapýsal özelliklerinin sýnýf mücadelesinde olumlu yönde deðerlendirilmesi proletaryanýn burjuvaziye karþý zaferini güvence altýna alýr. Kapitalist toplumun tüm sýnýflarýyla birlikte gençliði de en iyi biçimde tahlil eden dünya komünist hareketinin önderi Lenin, gençliðe büyük bir cesaret ve açýk yüreklilikle yaklaþýr ve geleceðin sahiplerinin nasýl kazanýlacaðýnýn yol ve yöntemlerini geliþtirir. Lenin’in temel taþlarýný ortaya koyduðu gençliði kazanmanýn yol ve yöntemleri sayesinde gençliðin cesaret, fedakârlýk, duyarlýlýk ve ataklýk gibi yapýsal özellikleri sýnýf mücadelesi içinde proletaryanýn saflarýnda büyük bir güce dönüþür. Çarlýðýn tasfiyesi ve sömürü düzeninin ortadan kaldýrýlmasý mücadelesinde gençliðin kazanýlmasýna büyük önem veren Lenin, bunun önemini Engels’in þu sözleriyle açýklar: “Biz geleceðin partisiyiz Gelecek ise gençliðindir. Biz bir yenilikçiler partisiyiz, yenilikçileri büyük Bir istekle izleyen de her zaman gençliktir. Biz parti olarak, eski çürümüþlüðe karþý özveri isteyen bir mücadeleyi yürütüyoruz, özveri isteyen bir mücadeleyi yüklenmede ise gençlik her zaman önde gelir.” Lenin’in temel taþlarýný döþediði gençlik örgütlenmesinin modeli, dünya ve Türkiye bilimsel sosyalist hareketine bu konuda esin kaynaðý olmuþtur. Lenin’in mirasýný yaþatan bilimsel sosyalistler tek tek ülkelerin zengin deneylerinden faydalanarak bu mirasý geliþtirmiþ, gençliðin kazanýlmasý yolunda büyük mesafeler almýþtýr. 10


Türkiye’de gençlik mücadelesi Türkiye gençlik mücadelesini bütün yönleriyle bir tek broþürde ele almak olanaklý deðil. O nedenle bu küçük broþürde, Türkiye gençliðinin vermiþ olduðu mücadeleyi belli evreleriyle özetlemek, yarýn neler yapacaðýmýzý tartýþýrken, dün neler yaptýðýmýza kýsaca bir göz atmak ve mücadelemizin gündemini genel hatlarýyla belirlemekle yetinmek zorundayýz. Bir ülkenin gençlik mücadelesi, ülkenin toplumsal ilerleme süreciyle bir bütünlük içinde geliþir. Türkiye gençliðinin mücadelesi Türkiye Cumhuriyeti’nin doðuþundan önceki toplumsal süreçlerde de var olmuþtur. Ancak bir bu çalýþmamýzda, TC’nin kuruluþundan sonraki gençlik mücadelesini ele alcaðýz. Bize en gerekli olan dönem, o da bu dönemdir. Çünkü biz, kapitalizm döneminde gençliðin göstermiþ olduðu deðiþim ve geliþmeleri deðerlendirerek gençliðin eðilimlerini ve hedeflerini belirlemek zorundayýz. Türkiye Cumhuriyeti, çökmekte olan Osmanlý Ýmparatorluðunun topraklarýný paylaþmak üzere Türkiye’yi iþgal eden emperyalist güçlere karþý verilen burjuva ulusal kurtuluþ savaþýnýn kazanýlmasý sonucu, despotik Osmanlý devletinin yýkýntýlarý üzerine kurulmuþtur. Burjuva ulusal kurtuluþ savaþý süreci, sonraki dönemin gençliðinin þekillenmesinde önemli bir etkiye sahip oldu. Ulusal kurtuluþa ve yeni Türk devletinin kuruluþuna önderlik eden burjuvazi, gençliðin örgütlenmesi ve yönlendirilmesi konusunda da önemli bir etkiye sahip oldu. Bu tarihi süreçte, genç Türk burjuvazisi, Mustafa Kemal’in, Gençliðe Söylevinde de görüldüðü gibi, gençliði, þovenizm düzeyine ulaþtýrdýðý milliyetçi bir ideolojik temelde yetiþtirip, etkilemeye çalýþmýþtýr. Anti-emperyalizm, þovenizm boyutlarýna varan milliyetçiliðin kalkýþ noktasý olmuþtur. Ulusal kurtuluþ savaþýnýn moral etkilerinin giderek kaybolmasýna paralel olarak Türk burjuvazisi, gençliðin eyleminden, mücadelesinden, ruhundan anti-emperyalist yönleri silmeye ve onu sadece þovenist, gerici ideoloji ile donatarak yetiþtirmeye çalýþtý. Bu politika ulusal baðýmsýzlýðýný kazanmýþ, ulusal pazarýna sahip çýkmýþ burjuvazinin, geliþmek için emperyalist sermayeye mutlaka gereksinme duyacaðýný bilmesi, emperyalizmle mali ve ekonomik baðlar kurma zorunluluðunu anlamasý ve Kürdistan’ý 11


ilhak etmesi süreciyle uyumlu bir politikaydý. Türk burjuvazisi, Osmanlý devletinin yýkýntýlarý üzerinde kendi ulusal devletine bir kez sahip olduktan soma anti-emperyalizmi unutmak ve unutturmak gerektiðini zaten biliyordu; öyle yaptý. Gençliði, gerici þoven bir ideolojiyle donatan burjuvazi, tek partili dönemde CHP iktidarý aracýlýðýyla gençliði örgütlemiþ, etkilemiþ ve onu militanca kullanmýþtýr. Bu dönemde gerici CHP iktidar, þovenizmin ve anti-komünizmin güçlü etkisi altýnda kalan gençliði, ilerici-devrimci güçlerin üzerine saldýrtmýþ, gençliði vurucu güç olarak kullanmýþtýr. O dönemin gençliði, dünyada esen faþizmin etkisi ve Alman faþizmiyle iþbirliði içindeki CHP iktidarýnýn yönlendirmesiyle birçok ilerici, devrimci yayýn ve kitapevini tahrip etmiþ, TAN dergisinin bürosunu yakýp yýkmýþtýr. Bu durum 1950’li yýllara kadar devam etmiþtir. 1950’li yýllar, Türkiye kapitalizminin geliþimi açýsýndan kilometre taþlarýndan biri olmuþtur. Özellikle II. Dünya savaþý yýllarýnda belli bir sermaye gücüne kavuþan Türk burjuvazisi, savaþ sonrasýnda daha da geliþebilmek için emperyalist sermayeye þiddetle ihtiyaç duymaya baþladý. Bu çerçevede, Türk burjuvazisi 1950’den itibaren emperyalist sermaye ile daha açýktan, daha doðrudan ve daha yoðun bir iliþki içine girmeye baþladý. Türkiye’nin emperyalizme baðýmlý kýlýnma süreci hýzlandý, ekonomik baðýmlýlýk, siyasi ve askeri baðýmlýlýkla beraber yürümeye baþladý. Ama bu süreç, Türk burjuvazisi arasýnda farklýlaþmalara da yol açýyordu. Emperyalist sermaye, Türkiye’ye yoðun giriþiyle birlikte Türk sermayesini kendi egemenliði ve denetimi altýna almaya, bu alana çekemediði kesimleri de tasfiye etmeye baþladý. Emperyalist mali sermaye ile iþbirliði ve tasfiye süreci; birlikte yürüyordu. Türk sermaye sýnýfý içinde, çýkar çeliþkilerinin bu derece ortaya çýkýp derinleþmesi süreci, gençliði de etkisi altýna almaya baþlamýþtý; gençlik arasýnda, çok partili döneme geçiþe uygun olarak çok farklý yönelimler doðuyor, partilerin gençlik kollarý biçiminde örgütlenen gençlik, burjuvazinin farklý siyasi eðilimlerine göre bölünüyordu. Söz konusu dönemde, ilerici, devrimci gençliðin örgütlenmesi, yoðun baský ve komünist örgütlenmenin daðýlmýþ olmasý nedeniyle Türkiye gençliðinin genel eðilimini belirleyici bir etkiye sahip olamýyor, son derece cýlýz kalýyordu. 12


Türkiye’ye giren emperyalist sermayenin, Türkiye pazarýný kontrol ve egemenlik altýna almak için uyguladýðý damping politikasý sonucu, emperyalist sermayeyle iþbirliðine giremeyen ve böylece iflas etme durumuyla karþý karþýya kalan burjuvazinin bir kesimi, yeniden sarýldýðý “baðýmsýzlýk” kavramý etrafýnda gençliði toparlamaya baþladý. Ulusal özellikler taþýyan bu sermaye kesimi, “baðýmsýzlýk” kavramýný yeniden gençlik saflarýnda yaygýnlaþtýrarak, kendi konumunu güçlendirmeye çalýþýyordu. Gençlik, “baðýmsýzlýk” kavramý etrafýnda ulusal burjuvazinin denetiminde DP iktidarýna karþý mücadele platformuna çekildi. Özellikle bu yýllarda, DP iktidarýna karþý gençlik eylemleri etkili olmaya baþlamýþtý. Burjuvazinin bir kesiminin desteðindeki gençlik eylemleri, I960’da ordunun yapacaðý darbeye önemli bir destek, ortamýn oluþmasýnda önemli bir etken durumuna geldi. Dönemin geçerli sloganý “Ordu Gençlik El Ele” biçimindeydi. “Ulusal baðýmsýzlýðý” hedef olarak önüne koyan gençlik, Kemalist ideolojisinin etkisiyle “ilerici subaylarýn Türkiye’yi geliþtirip baðýmsýz kýlacaðý inancýný taþýyordu. Kemalist ideolojinin yarattýðý bu yanýlsama 60’lý yýllar boyunca varlýðýný sürdürdü. 27 Mayýs 1960 askeri darbesinden sonra, ülkenin genel siyasi ortamýnda kimi demokratikleþtirmeler gerçekleþtirildiyse de, gençlik, ulusal baðýmsýzlýk için hiçbir köklü deðiþimin yapýlmadýðýný, burjuvazinin baðýmsýzlýk diye bir sorunu kalmadýðýný, gençliði ülkenin baðýmsýzlýðý için deðil, kendi çýkarlarý için kullandýðýný görmeye baþladý. 1960’lý yýllar, genel olarak dünyada klasik sömürgeciliðin çöktüðü ve yeni sömürgeciliðin emperyalizm tarafýndan bir sisteme dönüþtürüldüðü yýllar olmuþtur. Bu yýllarda emperyalizm; mali, ekonomik, diplomatik baðýmlýlýðýn çeþitli biçimlerini farklý düzeylerde gerçekleþtirerek; baðýmlýlýk, yarý-baðýmlýlýk iliþkilerini geliþtirdi. Klasik sömürgeciliðin yerini alan bu iliþkiler Kapitalizm yoluna geç giren birçok ülkede belirginleþmeye baþladý. Siyasal baðýmsýzlýðýný kazanmýþ, fakat kapitalist sistem dýþýna çýkamamýþ eski klasik sömürgelerin geliþme yollarý þimdi bu iliþkiler tarafýndan týkanýyordu. Toplumsal geliþmenin önündeki bu engel çok zaman geçmeden kendi karþýt güçlerini de yarattý. 13


Bu karþýt güçlerin baþýnda öðrenci gençlik vardý. Aydýn olma özelliðinden ileri gelen bir öngörüyle toplumsal geliþmenin önündeki emperyalizm engelini gören gençlik, dünya çapýnda bir eylemliliðe giriþti. Cesaret, ataklýk ve özveri gibi özellikleri, gençlik hareketini bir isyan düzeyine yükseltti. “68 Gençliði” adýyla anýlan bu kuþak, hemen hemen tüm kapitalist dünyada eyleme geçmiþ, döneme damgasýný vurmuþtur. Emperyalist sistemin metropollerinde geniþ kitle hareketleri olarak ortaya çýkan gençlik eylemleri, yeni sömürge ülkelerde, özellikle Latin Amerika ülkelerinde, giderek gerilla hareketine dönüþmüþtür. Bununla birlikte, tüm bu hareketlerin ortak noktasý, hepsinin güçlü bir anti-emperyalist öz taþýmalarýydý. Genel olarak dünyada ve ülkemiz özgülünde yaþanan nesnel geliþmeler, Türkiye gençliðini de yeni bir mücadele evresine sokmuþ, 1960’lý yallarda, zaten daha önce belli birikimleri de olan anti-emperyalizm, bir düþünce akýmýna dönüþerek, ilerici, devrimci eylemlerin gerçekleþtirilmesini saðlamýþ, giderek gençlik kendisini burjuvazinin ideolojik politik yönlendiriciliðinden kurtarma sürecine girmiþtir. Bu yýllarda burjuvazinin gençlik üzerindeki ideolojik etkinliði kýrýlmýþ, fakat tamamen yok edilememiþtir. Ama artýk burjuvazi gençliði ideolojik-politik olarak yönetme yeteneðini yitirmiþ; gençliði, polis copu, jandarma dipçiði ve zindanlarda yönetme konumuna düþmüþtür. 1960’lý yýllar, Türk gençliðinin yeni bir evreye geçtiði yýllar olduðu gibi, ayný zamanda Kürt gençliðinin de ulusal duygularýnýn geliþtiði, ulusal bilinç doðrultusunda örgütlenmeye baþladýðý yýllar olmuþtur. Türk burjuvazisinin yýllardýr kemikleþmiþ olduðu þovenizm, Kürt gençliðinin ayrý bir örgütlenmeye gitmelerine zemin oluþturmuþtur. Türk gençliði anti-emperyalist devrimci bir çizgiye doðru geliþim gösterirken, henüz kendisini ezen ulus þovenizminin etkisinden tam olarak kurtaramamýþtý. Bu durum, Kürt gençliðinin Doðu Devrimci Kültür Ocaklarý (DDKO) adý altýnda ayrý bir örgütlenmeye gitme nedenlerinden biri olmuþtur. Türkiye’de kurulmuþ olan gençlik örgütlerinin hiçbirisi yýllarýn sorunu olan Kürt sorununu mücadele gündemine almamýþtýr. Bunda, Kemalizm’in etkilerinin yanýnda, yýllarca Kürt sorununun adýný bile söylemekten kaçýnan reformistlerin de rolü vardýr. Ulusal sorunu gençliðin çözmesi gibi bir görev gençlik örgütlerinden beklene14


mez elbette. Ancak, toplumun önemli ve en dinamik kesimi olan gençliðin, özellikle de devrimci gençliðin ezilen Kürt ulusunun sorununu görmezlikten gelmesi de savunulamaz. Türk devrimci gençliðinin Kürt sorununa bu denli kapalý kalmasý, Kürt gençliðinin ulusal temelde bir gençlik örgütlenmesine gitmesini kaçýnýlmaz kýlmýþtýr. Bunun için DDKO’nun doðuþuna neden oluþturan geliþmeleri görmeden, Kürt ilerici devrimci gençliðini DDKO’yu kurduðu için milliyetçilikle suçlamak doðru deðildir. Mevcut koþullarda gençlik de dahil ayrý kitle örgütleri oluþturmanýn gençliðin mücadelesine zararlý olacaðý açýktýr. Ama böyle bir yanlýþa düþmeyi engellemenin yolu, bu olumsuzluklara temel oluþturan þovenizmin tüm etkilerinin ortadan kaldýrýlmasýndan geçer. Türk ve Kürt gençliðinin birleþik mücadelesinin örgütlenmesi için Kürt sorununun Türk gençliðinin de bir sorunu olduðu bilinci kökleþmelidir. Kuþkusuz Türk gençliði, önemli ölçüde hem þovenizmin etkilerini atma, hem de anti-emperyalist konumlardan daha ileri, devrimci düþünsel ve eylemsel aþamaya geçme sürecini çoktandýr yaþamaktadýr. Türkiye devrimci gençliðinin ölümsüz lideri DENÝZ GEZMÝÞ’in idam sehpasý önünde haykýrdýðý þiarlar, Türkiye gençliðinin þovenizmi aþma ve iþçi sýnýfýnýn devrimci bilimi doðrultusunda bir mücadele aþamasýna geçmesinin önemli bir düzeyini vurgulamaktadýr. Türkiye gençliði bu alanda önemli mesafeler katetmiþtir. Türkiye gençliðinin geçirdiði evreler ve geldiði bugünkü aþamada ortaya çýkan mücadele grafiðine bakýldýðý zaman, gençliðin bugün içine girilen döneme uygun, aðýr fakat istikrarlý sýnýf mücadelesine denk bir tempo ile yeni mücadele yöntemleri geliþtirdiði rahatlýkla görülür. Türkiye gençliðinin bugün gelmiþ olduðu düzeyi daha net biçimde görebilmek için gençlik mücadelesinin geçirmiþ olduðu evreleri kýsaca açýklayalým.

A) 1965-1971 Dönemi Daha önce de deðindiðimiz gibi, 40’lý yýllarda ilerici kuruluþlara saldýracak düzeyde gerici siyasi iktidarýn etkisinde bulunan gençlik, DP iktidarýnýn son dönemlerinde” bu etkiyi kýrmaya ve bir daha onun etkisine girmemek üzere yollarýný ayýrmaya baþladý. 15


Daha sonralarý DEV-GENÇ’e dönüþecek olan gençlik örgütlenmesinin ilk toplantýlarý iþte bu yýllarda, DP iktidarýna karþý mücadele eden Fikir Kulüpleri biçiminde ortaya çýkmaya baþladý, il önce Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesinde kurulan Fikir Kulübü giderek diðer fakültelerde de ortaya çýkmaya baþladý. Böylece, Türkiye’de ilk ciddi gençlik örgütlenmesi öðrenci gençlik içerisinden çýkmýþ oluyordu. DP iktidarýnýn baský ve zulmüne karþý mücadele amacýyla kurulan ilk Fikir Kulüpleri, 1965’lerde Fikir Kulüpleri Federasyonu adý altýnda toplandý. Fikir Kulüplerinin bir çatý altýnda toplanmasýnda gericilerin saldýrýlarý önemli bir rol oynadý denebilir. Çünkü federasyonlaþma düþüncesi, ancak gericilerin fiili saldýrýlarý ortaya çýkmaya baþladýktan sonra belirdi. Fikir Kulüpleri Federasyonu, daha önce dernekleri tek tek etkisi altýna almaya baþlayan TÝP’in etkisi altýna girmede gecikmedi. Bunun yaný sýra, eylem planýnda, daha kuruluþunun baþýnda antiemperyalist rengini belli etmeye baþladý. TÝP yönetiminin frenleyici etkisine raðmen cýlýz da olsa anti-emperyalist hareketler gençlik arasýnda bu dönemde baþladý. Gençliðin cesaret, ataklýk ve duyarlýlýk gibi temel yapýsal özelliklerine ayak uyduramayan TÝP yönetimi, frenleyici etkisinin ters tepkisini görmekte gecikmedi. Yönetimde tekrar etkinliðini kurmasýna raðmen, tabanda ve eylemlerin gerçek önderleri arasýnda hýzla bir prestij ve etki kaybýna uðradý. Ýstanbul’da en güçlü anti-emperyalist eylemler Devrimci Öðrenci Birliði(DÖB)’nin öncülüðünde yürütülmeye baþlandý. Bu arada FKF’ye baðlý militan gençler, örgütlerinin merkezine raðmen bu eylemlere katýlýyor, aktif çaba harcýyorlardý. DÖB ve FKF’nin bazý militanlarý, Ýstanbul’da 6.Filo’nun askerlerini denize dökerken, Tip’in barikatlarýný da aþmak zorunda kaldýlar. Proletarya partisinin ideolojik yönlendiriciliðinden teorik ve deney birikiminden yoksun gençlik, kendi yolunu el yordamýyla bulma çabasý içindeyken, kendini “sosyalist devrim mi demokratik devrim mi” tartýþmalarý içinde buldu. Bir ülkenin devrimci hareketi açýsýndan büyük önem taþýyan bu tür sorularýn cevabýný öðrenci gençlik kendisi bulmak zorunda kalýyordu. Kýsacasý gençlik, kendisine ideolojik politik rehberlik edecek, yolunu açýp aydýnlatacak bir proletarya partisinin yokluðunu derin bir biçimde 16


hissediyordu. Sorunlar ve sorunlara çözüm arayýþlarý ön bir teorik birikimden yoksun gençliði, büyük bir susamýþlýkla okumaya araþtýrmaya itiyordu. Bu dönem, Marksist klasiklerin Türkçeye en çok çevrildiði ve okunduðu dönem oldu. Gençlik hareketinin önünde bir engel olmaya baþlayan TÝP, çok geçmeden FKF içindeki etkisini büyük ölçüde yitirdi. Ocak 1969’da yapýlan FKF 3. Kurultayý’nda, MYK’nýn önemli bir bölümü devrimci gençlerin eline geçti. Bununla birlikte TÝP, bazý þubelerde ve Ýstanbul’da yönetimi elinde tutmaya devam ediyordu. Devrimci öðrenciler bu etkiyi tamamen kýrmak için ideolojik mücadelenin yaný sýra anti-emperyalist eylemleri arttýrma taktiðine baþvuruyorlardý. Bu tarihte, ABD Büyük Elçisi olarak atanan Commer’in arabasýnýn DÖB’lü gençlik tarafýndan yakýlmasý ve FKF merkezinin bunu desteklemesi, anti-emperyalist mücadeleye yeni bir boyut kazandýrdý. Yine bu dönemde, FKF ilk olarak Ödemiþ ve Akhisar tütün mitinglerinde yer alarak, grev ziyaretlerinde bulunarak, Ýstanbul ve Ýzmir’de 6. Filoya karþý direnerek, denebilir ki bundan sonraki eylem çizgisinin doðrultusunu belirtiyordu. 1969 yýlýnýn en büyük öðrenci hareketleri Haziran ayýnda meydana geldi. Öðrenci gençliðin, görevden alýnan öðretim üyelerini desteklemek amacýyla baþlattýðý eylem kýsa sürede Ankara, Ýzmir, Erzurum ve Eskiþehir’e yayýldý. Polis, okul ve yurtlarý iþgal eden öðrencilere saldýrdý. Polisin saldýrýsý öðrencilerin hareketini daha da sertleþtirip yaygýnlaþtýrdý. Hükümet üniversiteye polisi soktu. Öðrenciler buna karþý direndi ve eylemlerini yurt çapýnda yaygýnlaþtýrdýlar. Ankara’da öðrenciler bir fakültede forum yaptýktan sonra yürüyüþe geçtiler. Yürüyüþ sýrasýnda baðýmsýzlýk andý içilerek bir Amerikan arabasý yakýldý ve Amerikan Ýkmal Karargâhý Tuslog’u bastýlar. Bu dönemde FKF Merkez yürütme kurulu, akademik nedenlerle baþlayan her kýpýrdanýþýn içinde yer alýp geliþtirerek, ona politik bir nitelik kazandýrýlabileceði kararý alýyordu. Bütün bu hareketlilik içinde DÖB ve FKF’li gençlik liderleri eylem birliði yaparak TÝP’i, FKF yönetiminden tamamen uzaklaþtýrdýlar. Nihayet, 1969 Ekim ayýnda yapýlan 4. Kurultay ile FKF isim deðiþtirerek Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu, kýsa adýyla DEV-GENÇ adým aldý. Tüm bu dönemde, iþçi sýnýfý hareketi içinde büyük bir grev ve fabrikalarý iþgal hareketi yaþanmaktaydý. 17


Ýstanbul’da Demir Döküm iþçileri fabrikayý iþgal ederek polisle çatýþmýþ, 4600 Ereðli Demir Çelik iþçisi, sendikalarýnýn karþý koyuþuna raðmen greve çýkmýþlardý. Daha birçok fabrikada süren grev hareketi arasýnda o dönemin en þiddetli iþçi çatýþmasý GAMAK Elektrik Motorlarý Fabrikasý’nda meydana geldi. Ýþten atýlan arkadaþlarýný desteklemek için fabrikanýn önünde toplanan 500 iþçiye polis saldýrdý. Ýþçiler saldýrýya taþ, sopa ve demir çubuklar kullanarak karþýlýk verdiler. Büyük bir çatýþma oldu. Çatýþmada Þerif Aygün adlý bir iþçi polisin kurþunuyla öldürülürken onlarca iþçi yaralandý. Bütün bu grev, iþgal ve polisle çatýþma eylemlerini devrimci öðrenci gençlik, çeþitli biçimlerde destekliyordu. GAMAK olaylarýndan soma Ýstanbul’un tüm fakültelerinde boykota gidildi. Öðrenciler, en aktif biçimde iþçileri destekliyorlardý. Bu arada, iþçi sýnýfýndaki hareketlenme, köylülüðe de sýçramaya baþladý. Silivri’de, köylüler, aðalara ait 1000 dönüm topraðý iþgal edip sürmüþlerdi. Burdur’da pancar üreticileri, protesto eylemine baþlamýþlardý. Malatya’da, DEV-GENÇ’in düzenlediði anti-emperyalist bir miting yapýldý. Böylece, 1969 sonlarýna kadar hemen hemen sadece öðrencilerden oluþan gençlik hareketi içine, iþçi ve köylü gençlik de katýlmaya baþladý. Bundan sonra DEVGENÇ, artýk sadece öðrenci gençliðin örgütü olmaktan çýkýyor, emekçi halkýn diðer kesimlerinin gençliðini kapsayacak þekilde yaygýnlaþýyordu. 1970 yýlýnýn yaz aylarý, kýrsal kesimde köylü hareketinin yükseldiði aylar oldu. Karadeniz bölgesinin çeþitli il ve ilçelerinde fýndýk mitingleri, Mersin, Turhal, Çarþamba, Çorum da iþsizliði, pahalýlýðý ve zamlarý protesto mitingleri, Salihli’de üzüm ve pamuk üreticilerinin Gaziantep’te üzüm ve fýstýk üreticilerinin mitingleri yapýldý. Haþhaþ ekiminin yasaklanmasý dolayýsýyla zarar gören üreticiler, Çorum, Merzifon ve Çivril’de miting düzenlediler. DEV-GENÇ, bu mitinglerin çoðunu ya kendi düzenledi veya aktif olarak destekledi. Böylece, devrimci gençliðin hareketi hýzlý bir þekilde kýrsal kesimlere yayýldý. Köylü gençlik, gençlik hareketinin içinde yer almaya baþladý. Sadece öðrenci gençlik ve onun sorunlarýyla deðil, halkýn sorunlarý ve siyasal özgürlükleri için savaþmayý, emperyalizme karþý mücadele etmeyi eylem çizgisi haline getiren DEV-GENÇ, kýsa 18


sürede büyük bir saygýnlýk kazandý. Nesnel ortam da aslýnda böyle bir geliþmeye uygun zeminleri hazýrlamýþtý. Toplumdaki çeliþkiler giderek artmýþ ve toplum bir hareketlenme içine girmiþti. Grev hareketleri direniþe dönüþüyor, köylülerin toprak istemleri iþgalle sonuçlanýyor, hayat pahalýlýðý, zamlar ve ürün Hatlarýnýn düþüklüðünden dolayý kýrsal kesim hareketleniyordu. Öðrenci gençlik, zaten daha önceden bir hareketliliði yaþýyordu. Bu nesnel ortam, toplumda ve gençlik alanýnda varolan örgütsel boþluðu doldurmak üzere FKF, daha sonra DEV-GENÇ’i kendine çekiyordu. Bu kendine çekiþ DEV-GENÇ’i her alana koþmaya, her boþluðu doldurmaya, dolayýsýyla gereðinden fazla yayýlýp geniþlemeye zorluyordu. Kendini bir parti gibi görmemeye özen gösteren DEV-GENÇ, halk nezdinde bir parti itibarý kazanmýþtý. Önce üniversite gençliði arasýnda ve aðýrlýklý olarak akademik mücadele þeklinde beliren hareket, giderek gençliðin diðer kesimlerine yayýldý ve anti-emperyalist tonu çok aðýr basan bir gençlik hareketine dönüþtü. DEV-GENÇ’in doðrudan düzenlediði eylemlerin en þiddetli olanlarý anti-emperyalist karakterli eylemlerdi. Yine ayný dönemdeki DÖB’ün eylemleri de ayný içeriði taþýdý. Commer olayý, 6. Filo askerlerinin denize dökülmesi, Tuslog baskýný ve her yýl düzenlenmesi gelenek haline gelen 29 Nisan yürüyüþlerini belli baþlý eylemler olarak saymak mümkün. Antiemperyalizm içeriðinin çok aðýr basmasýnýn baþlýca nedenini gençlik üzerindeki Kemalizm’in etkisi olarak deðerlendirmek yanlýþ olmayacak. El yordamýyla yolunu bulmaya çalýþan devrimci gençlik, proletarya ideolojisini savunduðunu açýkça belirtmesine raðmen, Kemalist etkiyi her zaman görmek mümkün. Nitekim hareketin kýrsal alana yayýldýðý ve devrimci gençliði kendine çekmeye baþladýðý dönemde, DEV-GENÇ’in þehirde düzenlediði ilk eylem “Mustafa Kemal Yürüyüþü” oldu. Hemen arkasýndan Yerli Mallan Haftasý düzenlendi. Buna karþýlýk, eylemlerde sosyalizm vurgusu çok azdý. Ýþçi-köylü hareketi içine girerek bu hareketleri etkilemeye çalýþan gençlik de, bu hareketlerden etkilendi. Devrimde öncülük gibi temel sorunlarý tartýþan ve çözüm bulmaya çalýþan gençlik, 15-16 Haziran iþçi direniþinden büyük ölçüde etkilendi. Proletarya partisinin ideolojik rehberliðinden ve teorik bir ön birikimden yoksun devrimci gençlik üzerinde bu eylemlerin olumlu etkisi oldu. 19


Kemalizm ve yeni filizlenmeye baþlayan Maoculuðun ideolojik etkileri görülmesine raðmen, proletarya davasýna ve MarksizmLeninizme olan içten baðlýlýk, devrimci gençlik önderlerinin Sovyetler Birliði ve diðer sosyalist ülkelere sýcak bakmalarýný saðladý. 12 Mart faþizmi, 1971 baþlarýnda önderlerinin çoðunun, siyasal mücadele alanýna kaymasý nedeniyle eski fonksiyonlarýndan gittikçe uzaklaþan DEV-GENÇ’i daðýttý. Böylece gençlik hareketi tarihinde bir dönem kapanmýþ oldu.

B) 1973-1980 Dönemi: 12 Mart faþizmi, hareketi sosyalizme baðlayan saðlam bir ideolojik-politik perspektiften ve Bolþevik bir partinin yönlendiriciliðinden yoksun gençlik örgütlerini daðýttý; hareketi kesintiye uðrattý. Ancak, 12 Mart faþizminden çýkýþla birlikte, toplumdaki genel canlanmanýn yanýnda-.gençlik ve özellikle üniversite gençliði toplumsal mücadeledeki yerini almaya baþladý. Aðýr baský ve terörle gençlik hareketini kesintiye uðratan, örgütlerini daðýtan faþizm, gençliðin mücadele potansiyelini, devrimci enerjisini yok edememiþti. 1973-74, dev öðrenci gösterilerinin baþladýðý yýllar oldu. on binlerce kiþinin katýldýðý yürüyüþ ve mitingler yapýldý. Faþistler tarafýndan öldürülen devrimci gençlerin cenaze törenleri büyük anti-faþist gösterilere dönüþtürüldü. Üniversite iþgalleri tekrar baþladý. Özerk ve demokratik üniversite mücadelesi boyutlandý. Öðrenci dernekleri yaygýn bir þekilde kuruldu. Kurulan öðrenci dernekleri ilk baþlarda, sosyalist öðretinin en çok tartýþýldýðý, öðrenilmeye çalýþýldýðý yerler oldu. Dernek ve öðrenci yurtlarý yoðun seminer çalýþmalarýnýn ve ideolojik tartýþmalarýn düzenlendiði yerler oldu. Bilgiye susamýþlýk her alanda kendini gösteriyordu. Hareket, liseli gençliði de kapsayacak þekilde geniþledi. Liseli gençlik büyük bir heyecan ve enerjiyle mücadeleye atýldý. Öðrenci gençlik, bu yýllarda sadece kendi sorunlarýna sahip çýkmakla kalmadý, hükümetin, toplumun diðer kesimleri üzerinde estirdiði baský ve teröre; sadece düzenin sonuçlarýna deðil, bizzat kendisine, kapitalist sömürü düzenine karþý tepki ve mücadelesini ortaya koydu. Viranþehir katliamýna ve Kürt halkýna yapýlan zulme tepkiyle kendini ortaya koyan duyarlýlýk, Kahramanmaraþ katliamýna karþý gösterilen tepkiyle en üst boyutuna vardý. Öðrenci 20


gençlik, her fýrsatta, geçmiþte DEV-GENÇ’in yaptýðý gibi, hükümete karþý siyasal mücadelede de etkinliðini gösterdi. Faþist saldýrý ve katliamlara karþý kitlesel gösteriler düzenleyen öðrenci gençlik, polis-asker engellemesiyle karþýlaþtýðýnda çoðu kez sokak çatýþmalarýna dönen mücadele örnekleri verdi. 74-76 yýllan böylesi sokak çatýþmalarýna ve üniversite iþgallerine sýk sýk tanýk oldu. Öðrenci gençliðin bu eylemliliðine karþý, egemen sýnýflar kendi önlemlerini almakta gecikmediler. Daha önce besleyip eðittikleri faþistleri devrimci-ilerici öðrenci gençliðin üzerine saldýlar. Sivil faþistler, polisin açýk desteðini alarak, öðrencilerin can güvenliðini ve öðrenim özgürlüðünü tehdit etmeye baþladýlar. Baþlarda öðrenci gençliðin devrimci liderlerine yönelik saldýrýlar giderek öðrenci kitlesine yönelmeye baþladý. Okullar iþgal edildi ve ilerici-devrimci öðrenciler okullara sokulmaz oldu. Öðrenci yurtlarý gece baskýnlarýyla ele geçirildi ve birer silahlý eðitim kampýna çevrildi. Devrimci öðrenci gençlik, savunma konumuna itildi. Bir yandan akademik-demokratik haklar ve halkýn özgürlüðü için mücadele eden öðrenciler, diðer yandan öðrenim özgürlüðü ve can güvenliði için faþistlerle silahlý çatýþmalara girmek zorunda kaldýlar. Okul ve yurtlardaki faþist iþgallerin kýrýlmaya çalýþýlmasý yoðun çatýþmalara yol açtý. Ne var ki, sýnýf mücadelesinin saðlýklý zeminleri üzerine oturmaya baþlayan gençlik hareketi, ideolojik-politik önderlikten yoksunluðun getirdiði hata ve zaaflarý yaþamaya baþladý. Temeli, emek-sermaye çeliþkisine dayanan bu çatýþmada, hareketin saðlýklý geliþimine karþý, devlet ve toplum yönetmede on yýllarýn deney ve birikimine sahip sermaye sýnýfý, kendisini hedef olmaktan çýkaran tedbirleri almaya baþladý. Devrimci gençliðin, faþist çeteler ve polislerle yaptýðý yoðun çatýþmalarýn toz-dumaný içinde mücadelenin sýnýf niteliði saptý. Tekellere ve onlarýn hükümetine yönelmesi gereken hareket, sivil faþist çetelere yöneldi. Bu mücadele neredeyse ana amaç haline geldi. Bu çatýþmanýn, düzenin kendisini gençlik hareketinin hedefi olmaktan çýkardýðýný gören hükümet ye devlet güçleri, sivil faþistleri desteklemeye devam ettiler. Bunun yaný sýra, çoðu kez, faþistlerle silahlý çatýþmaya giren öðrenci gençliðin önderleri, giderek okulun kitlesinden koptular ve okulun ilerici kitlesi, aktif mücadeleden yavaþ yavaþ uzaklaþýp, 21


devrimci önderlerin yürüttüðü mücadeleyi seyreden birer seyirci konumuna düþtü. Hareketin kitlesel niteliði kayboldu. Öðrenci sorunlarýna, üniversitenin demokratikleþtirilmesi mücadelesine gereken ilgi gösterilemedi. Sonuç olarak, ilerici-devrimci gençlik kitlesi mücadele sürecinden koptu ve devrimci gençlik önderlerinin tecrit durumu ortaya çýktý. Hareketi sosyalizme baðlayan bir perspektif eksikliði, gençlik hareketini üst düzeyde kendiliðindenleþtirdi, hedefi ve amacý belirsiz bir duruma getirdi. Toplumdaki siyasi kümelenmelerin bir yansýmasý olarak, öðrenci gençlik içinde de bölünmeler ortaya çýktý. Bu bölünmelere raðmen 1976-77 yýllarýna kadar hareketin eylemde birliði saðlanabiliyordu. Söz konusu yýllara kadarki süreçte birçok gösteri, polisle çatýþma, üniversite iþgali, miting ve boykot gibi eylemler birlikte düzenlendi. Ýdeolojik farklýlýklar nedeniyle ayrý dernekleþme ve örgütlenme yoluna gidilmekle birlikte hareketin pratik birliði gerçekleþtirildi. Ancak, sözünü ettiðimiz tarihten itibaren örgütsel ve ideolojik ayrýlýklar eylem birliðinin önüne engel olarak dikilmeye baþladý. Birçok siyasi grup, baþkalarýyla birlikte yürümekten, birlikte iþ yapmaktan özenle kaçýndý. Ayrýlýklar çatýþmalara kadar uzandý. Böylece, bir içine kapanma, kastlaþma süreci baþladý. Gençlik hareketinde iþçi-köylü-emekçi gençliðin oldukça düþük bir etkinliðe ve örgütlülüðe sahip olmasý, hareketin yeterince istikrarlý ve kararlý olmasýný engelledi. Bu süreç içerisinde gençlik hareketi denildiðinde, genel olarak öðrenci gençlik hareketi anlaþýlýyordu ve bu anlaþýlma nesnel gerçeði yansýtýyordu. Ýþçi-köylü-emekçi gençliðin ciddi bir örgütlenmesinden ve sendikalar dýþýndaki bir hareketinden söz etmek oldukça güçtü. Ýþçi ve çýrak gençliði örgütlemek için yapýlan giriþimler etkili bir sonuç vermedi. Hâlbuki gençlik hareketinin istikrarý ve kararlýlýðý için iþçi gençliðin iþin içinde yer almasý bir zorunluluktur. Bu zorunluluk baþarýlamadý. Bu nedenle, öðrenci gençliðin hareketsizleþtiði dönemlerde, bir gençlik hareketinden söz etmek mümkün olmadý. Hareketin bir diðer önemli zaafý, iþçi sýnýfýndan gerekli desteði görememesidir. 16 Mart faþist katliamýný protesto için 20 Mart 1978’de DÝSK tarafýndan düzenlenen faþizme ihtar eylemini saymazsak, iþçi sýnýfýnýn öðrenci gençliðe ciddi bir desteði görülmü22


yor. Hem sendikal alanda, hem de siyasal düzeyde reformizmin yoðun etkisi altýnda sýnýf bilinci köreltilmiþ iþçi sýnýfý, bu dönemde öðrencilere yönelik faþist katliamlara karþý tepkisiz kalmýþtýr. Oysa öðrenci gençlik, toplumun siyasal haklarý karþýsýndaki tutumuyla iþçi sýnýfýnýn desteðini fazlasýyla hak etmiþti. “Hükümet öðrenci gençliðe karþý asker yollarken, ilgisizce seyreden bir iþçi, sosyalist adýna layýk deðildin. Öðrenciler iþçilerin yardýmýna geldiler; iþçiler de öðrencilerin yardýmýna gelmelidir.” (Lenin) Lenin’in belirttiði durum ülkemizde ortaya çýktý. Hükümetin öðrenciler üzerinde sürdürdüðü baskýya iþçiler çoðunlukla seyirci kalmýþlardýr. Zaten reformizm tarafýndan bilinci karartýlmýþ, sendikalizmin yoðun etkisi altýnda býrakýlmýþ iþçi sýnýfýndan, farklý bir davranýþýn ortaya çýkmasý oldukça güçtü. Devrimci gençliðin bu iki dönemdeki mücadelesinde görülen ortak yanlardan en önemlisi, sadece kendi sorunlarý deðil, halkýn sorunlarýna gösterilen ilgi ve sistemi her yönüyle sorgulayan mücadeledir. Oysa günümüzde, gençlik hareketinin bu yönüne bakarak onlarý boyundan büyük iþlere kalkýþmakla suçlayan eleþtiriler yapýlýyor. Devrimci gençliðin geçmiþ deneylerinden bugün dersler çýkarmaya çalýþanlarýn bir kýsmý,” bir daha nasýl yapmamalý?” sorusuna yanýt arýyor. Bu, iktidarý hedeflediðini söylemelerine raðmen, eli bir türlü iktidara uzanamayanlarýn yapacaðý iþtir. Bilimsel sosyalistler ise, “bir daha nasýl yapmalý?” sorusuna yanýt arýyorlar. Çünkü öðrenci gençlik hareketinin zaafý, toplumun sorunlarýna duyarlý olmasýnda ve tüm halkýn siyaset özgürlüðü uðruna mücadele etmesinde deðildir. Gerçekte bu yön, gençlik hareketinin övgüye en deðer yanýdýr. “Geçen yýlýn deneyi öðrencilere bir ders kazandýrdý: Yalnýzca halkýn, özellikle iþçilerin desteðinin baþarýlarýný güvenceleyebileceðini ve bu desteði saðlamak için, yalnýzca eðitim (öðrenci) özgürlüðü mücadelesiyle yetinmemeleri, bütün halkýn özgürlüðü için, siyasal özgürlük için savaþmalarý gerektiðini kavradýlar,” (Lenin) Bu durumda eðer öðrenci gençliðe bir eleþtiri yöneltilecekse bile, bu eleþtiri öðrenci gençliðin bu yönde daha kararlý ve daha cesur davranmadýðý için yapýlabilir. Tersi bir durum, yani öðrenci gençliðin sadece kendi sorunlarýyla uðraþmasýný saðlamak, burjuva liberallerin yýllarca yapmaya çalýþýp baþaramadýðý bir þeyi 23


bizim gerçekleþtirmemiz olur. Genel olarak gençlik hareketini, özel olarak öðrenci gençlik hareketini düzen sýnýrlarý içinde tutmak, akademik demokratik mücadeleyle sýnýrlamak sadece burjuvazinin iþine yarar. Bu ise, bizim iþimiz deðildir. Biz, öðrencilerle iktidar arasýndaki her çatýþmadan siyasal eylem ve ajitasyonumuzu on kat artýrmak için yararlanmaya çalýþacaðýz. En ufak bir çatýþmayý bu yönde deðerlendirmeye, okulcu hareketi mümkün olduðunca yaymaya, siyasal gösterilere çevirmeye çalýþacaðýz. 1973-80 dönemi, önceki dönemden farklý olarak, mücadelenin anti-emperyalist tonunun arka planlara geçtiði buna karþýlýk sýnýf çeliþkilerinden kaynaklanan ve siyasi iktidarý, sömürü düzeninin kendisini hedefleyen mücadelenin ön plana geçtiði dönem oldu. Salt emperyalizme karþý düzenlenen eylemler giderek azaldý, yerini iktidarý, faþistleri ve bir bütün olarak düzeni karþýsýna alan eylemlere býraktý. Sýnýf çeliþkilerinin gençlik hareketinde temel unsur olmasý, Kemalist ideolojinin gençlik üzerindeki etkisinin kýrýlmasýna yol açtý. DEV-GENÇ döneminde görülen “Mustafa Kemal Yürüyüþü” vb. eylemler bu dönemde son buldu. Gençlik içinde hiç bir grup Kemalizmi olumlayan çaðrýþýmlarda bulunmadý, bulunmaya cesaret edemedi; teoride Kemalizme duyulan yakýnlýk eylemde yaþama geçirilemedi. Bu durum, bir yerde, Türkiye nesnelliðini gençlik hareketini kendi etkisi altýna almaya baþladýðýnýn bir belirtisidir. Gençlik hareketinde Kemalist etkinin kýrýlmasý, bu hareketin daha saðlýklý geliþmesinin yolunu açtý.

12 Eylül ve Gençlik 12 Eylül faþizmi Türkiye’ye bir gecede gelmedi. Uzun ve planlý bir hazýrlýk döneminden soma, emperyalizm ve iþbirlikçi tekelci sermaye, korkulu rüyalar görmelerine neden olan duruma son vermeye, bunun için Türkiye’yi karanlýða boðmaya karar verdikleri gün generaller harekete geçti. “Demokrasiyi kurtarmak için” anayasayý ortadan kaldýrýp meclisi ilga eden 5 generalin ilk iþi, iþçi sýnýfýnýn grevlerine son vermek oldu. Ýþçi sýnýfýnýn sendikal ve siyasal örgütlenmelerinin birçoðunu daðýttýlar. Ýþçi sýnýfýnýn tüm haklarýný gasp ettiler. Yerli ve emperyalist sermayeye gerekli “huzur ve güven ortamý” için ne gerekliyse yaþama geçirmekten 24


çekinmediler. .Emperyalist ve iþbirlikçi tekelci sermayeye korku dolu günler yaþatan devrimci dalganýn içinde gençlik hareketinin özel bir önemi vardýr. Gençlik, iþçi sýnýfýyla birlikte toplumun en diri kesimi olarak, tekelci burjuvazinin. Tüm düþmanlýðým kazanmýþtý. Bu nedenle, 12 Eylül terörü, en acýmasýz biçimde, gençlik üzerinde estirildi. Cezaevleri, iþkencehaneler, toplama kampýna çevrilen okullar gençlerle dolduruldu. Yüzlerce genç iþkencede veya sokakta kurþuna dizildi, onlarcasý idam edildi. Buna karþýlýk, 12 Eylül faþizmi toplumun diðer kesimlerinde olduðu gibi gençlik içinde de onu kazanacak, tarafýna çekecek ve devrimci enerjisini ortadan kaldýracak iyileþtirici önlemleri alamadý. Tersine, gençliðin sorunlarýný daha da aðýrlaþtýrdý, artýrdý ve içinden çýkamayacaklarý bir duruma getirdi. 12 Eylül öncesinde var olan gençlik sorunlarýna yenileri eklendi. Tekelci sermaye ve onun düzeni, gençlik sorunlarýný çözme ve gençliði kazanma yeteneðinden yoksun olduðunu bir kez daha kanýtladý. Kabaran devrimci dalgayý toplumun sorunlarýný çözerek yatýþtýrmak yerine, zor ve terör yoluyla bastýrma yöntemini seçen tekelci egemenlik, varolan sorunlarýn katmerleþmesine yol açtý. Ýþçi sýnýfýyla birlikte kapitalist yapýnýn bu bunalýmýndan en çok etkilenen, bunalýmýn sonuçlarýný yaþamýnda hisseden gençlik oldu. Ýþsizlik gençlik arasýnda yaygýnlaþtý. Toplam iþsizlik içinde en yüksek oran, gençliðin payýna düþtü. Liseyi bitirip üniversiteye giremeyen ve sayýlarý yüz binleri bulan liseli gençler bunalýma itildiler. Üniversiteden mezun olup da iþ bulamayan diplomalý iþsizlerin oraný giderek arttý. Hak arama olanaklarýnýn Generaller tarafýndan gasp edildiði bir ortamda, genç iþçiler bedava denebilecek bir ücret karþýlýðý çalýþtýrýldýlar. Küçük atölyelerde çalýþtýrýlan genç kýz ve erkek iþçiler, asgari ücretle çalýþtýrýlarak, ekonomik bakýmdan sefalete mahkûm edildiler. Her türlü sosyal faaliyetin yasaklandýðý bir ortamda gençlik, kumar ve uyuþturucu kullanma alýþkanlýðýna itildi; genç kýzlar fuhuþa teþvik edildi. Kumar, uyuþturucu madde kullanma, fuhuþ yapan genç kýzlarýn sayýsýndaki artýþ, bu dönemde en üst boyutlarýna ulaþtý. Tekelci basýn-yayýn ve devletin her türlü iletiþim-propaganda araçlarý, gençliði bu yöne sevk etmek için, yoðun bir beyin yýkama kampanyasý baþlattý. Burjuva yargý deðerleri gençliðe empoze edildi. Gençliðin ideolojik olarak kazanýlmasý için 25


Kemalist ideolojiyi benimsetmeye çalýþtýlar. Burjuva yargý deðerlerini sindiremeyen ve Kemalist ideolojiyi çekici bulmayan gençlere baþka bir yol gösterildi: Dine sýðýnma. 12 Eylül, TC. tarihinde imam-hatip okullarýnýn, Kuran kurslarýnýn en çok yayýldýðý dönem oldu. Devlet kendi eliyle bu tür kurumlarý yaygýnlaþtýrmayý görev edindi. Gerici Arap sermayesiyle birlikte tarikatlar ve dini kurumlar finanse edildi, çekici hale getirilmeyi çalýþýldý. Kimlik bunalýmýna itilen gençler, dincilik ile serserilik ikilemi arasýna sýkýþtýrýldýlar. Dine yönelmeyen gençlerin bir kýsmý kimlik arayýþlarýnýn sonucu olarak, sokak serseriliðine baþladý. Emperyalist Avrupa’da görülen gençlik akýmlarý Türkiye’ye taþýndý. Saðlýklý yargý deðerleri yýkýlarak burjuva yaþam tarzýna özendirilen genç kýzlar kendilerini önce diskoteklerde, soma beyaz kadýn tüccarlarýnýn elinde buldular. Evden kaçýþ ve intihar genç kýzlar arasýnda günlük olaya dönüþtü. Öðrenci gençliðin devrimci enerjisini bastýrabilmek için 12 Eylül faþizmi, bir dizi önlem aldý. Öðrenciler bilimden koparýldý, okul-ders-sýnav cenderesi arasýnda sýkýþtýrýldý. Toplumsal sorunlarla ilgilenmeyen, bireyciliði geliþmiþ, apolitik uysal öðrenci tipini ortaya çýkarabilmek için ne gerekiyorsa fazlasýyla yaptýlar. Okul ve yurtlan birer askeri kýþla disiplinine soktular. YÖK sistemi ile üniversitenin kýsmi özerkliðine bile tahammül edemediklerini gösterdiler ve üniversiteyi hükümet ile Cumhurbaþkaný’na baðýmlý kýldýlar. Ýlerici demokrat bilim adamlarýný çeþitli yollarla okuldan uzaklaþtýrarak bilimle ilgisi olmayan insanlarý üniversitenin baþýna diktiler. Böylece, üniversiteye YÖK yasasýnýn girmesiyle bilim dýþarý atýlmýþ oldu. Harçlar ve okula kayýt sýrasýnda alýnan para çok yüksele miktarlara yükseltilerek emekçi halk gençliðinin yüksek okul yolu daha da kapatýldý. Sadece parasýzlýk nedeniyle binlerce öðrenci okulundan ayrýlmak zorunda býrakýldý. Öðrenciye ucuz barýnma saðlama amacýyla kurulan okul yurtlan bir ticaret ve kâr aracý haline getirildi. Öðrenci gençliðin, 60’lý yýllarda ve 70’lerin baþýnda büyük mücadeleler vererek ortadan kaldýrdýðý paralý yüksek öðrenim sistemi tekrar getirildi. Devlet Üniversitelerinin çeþitli yollarla dolaylý olarak paralý hale getirildiði yetmiyormuþ gibi, burjuva gençlerin okuyabileceði özel üniversite de kuruldu. Öðrenim alanýnda en iyi hizmeti paralý özel üniversiteye kaydýrarak, açýkça 26


sýnýfsal ayrýmý ve davranýþý ortaya koydular: Bundan soma en iyi eðitim ve hizmet yüksek burjuvazinin gençlerine sunulacaktýr. Devlet üniversitelerinde okuyan gençlik ise, bilimden habersiz, yetersiz ve yeteneksiz öðretim görevlilerinin eline býrakýlacaktýr. 12 Eylül faþizmi, sýnýfsal yüzünü bundan daha iyi açýða vuramazdý. Bütün bu baský ve uygulamalara karþý gelmenin cezasý okuldan atýlmak ve sorguya çekilmektir. Öðrenciler, en basit ve sýradan haklarý için imza toplamaya kalktýklarýnda ya mahkemeye verildiler ya da okuldan uzaklaþtýrýldýlar. YÖK’ün 44. maddesine dayanarak binlerce öðrenci okuldan atýldý. Haklarýný aramaya kalkýþan binlerce öðrenci soruþturmaya uðradý, disiplin cezasýna çarptýrýldý, okuldan uzaklaþtýrýldý. Kafasýný derslerin arasýna sokan ve oradan çýkaramayan uysal, söz dinler, boyun eðer tek tip öðrenci kalýbý dýþýna çýkmaya teþebbüs edenler, anýnda en sert uygulamalarla karþý karþýya kaldýlar. Kürt gençliði üzerinde faþizmin estirdiði terör çok daha yoðun oldu. Ekonomik-demokratik haklardan yoksunluða, ulusal baský ve kapitalist bunalýmýn bütün sonuçlan eklendi. Kürt gençliði üzerinde baský, koyu þovenizmle içerilmiþ biçimde uygulandý. Faþizm bütün vahþetini, adý bile yasaklanmýþ ülkede gösterdi. Yüzlerce Kürt genci sorguda, iþkencede, cezaevlerinde öldürüldü, sakat býrakýldý. Yüzlercesi daðlarda kurþunlandý. Kürt gençlerinin yoðun olarak tutulduðu Diyarbakýr Cezaevi, akýl almayacak insanlýk dýþý iþkencelerin deneme- uygulama merkezine dönüþtürüldü. Baský ve terör gençliðin mücadelesini geçici bir süre için bastýrabildi, mücadelenin ivmesini, en alt sýnýrýna kadar geriletebildi. Örgütlerinin daðýtýlmasýyla öndersiz ve daðýnýk duruma düþen gençlik, 12 Eylül’ün baþlarýnda eski hareketli konumundan çok gerilere gitmek zorunda kaldý. Bununla birlikte, 12 Eylül faþizminin hiçbir sorunu çözememesi, tersine gençliðin sorunlarýný daha da aðýrlaþtýrmasý ve yemlerini eklemesi, gençlik içinde devrimci enerjinin daha fazla birikmesine yol açtý. Bu sýkýþtýrýlmýþ ve dýþa vurum yollarý týkanmýþ enerji, sistemin zayýf anýnýn yakaladýðýnda kabýndan dýþarý taþacaðýný gösterdi. Ýç ve dýþ birçok etkenin toplam etkisi sonucu geri çekilmek zorunda kalan 12 Eylül faþizminin generalleri, arkalarýnda kendilerini hiç aratmayacak olan ANAP iktidarýný býraktýlar. 27


Bu süreçle birlikte gençlik, özellikle öðrenci gençlik sorunlarýnýn çözümü doðrultusunda yeniden mücadeleye atýldý. Ýþçi sýnýfýnda çeþitli eylem biçimleriyle kendini belli eden canlanma kýsa süre içinde öðrenci gençliðe yansýdý. Dilekçe ve imza kampanyalarýyla baþlayan hareket, her türlü baský ve zora raðmen giderek geniþledi. Öðrenci derneklerinin kurulmasýna baþlandý. Öðrenci dernekleri tekelci iktidarýn en çok karþý durduðu olgu oldu. Buna raðmen, öðrenciler okuldan atýlmayý, soruþturmaya uðramayý göze alarak öðrenci derneklerini kurmaya devam ettiler. Hükümet öðrenci dernekleriyle ilgili yasayý deðiþtirerek bu yolu týkamaya kalkýþtýðýnda öðrencilerden en sert yanýtý aldý. Bu yanýt; öðrencilerin sokak eylemleri oldu. Bir anda eylemler baþta Ýstanbul olmak üzere, Türkiye’nin birçok iline yayýldý. Polis saldýrýlarý ve gözaltýna almalar, tutuklamalar öðrenci gençliðe geri adým attýramadý. Sonunda hükümet çareyi yasa tasarýsýný geri çekmekte buldu. Böylece uzun bir aradan sonra ilk kez hükümet, öðrencilerin eylemleri sonucu bir yasa tasarýsýný geri çekmek zorunda kalýyordu. Öðrenci Gençlik, haklarýný arama mücadelesinde açlýk grevleri dahil birçok eylem biçimini yaþama geçirdi; yeni eylem biçimleri bulmakta yeteneðini sergiledi. Bunun yaný sýra, öðrenci gençlik iþçi sýnýfýyla dayanýþmasýný ortaya koydu. Greve çýkan iþçiler ziyaret edildi, maddi ve manevi yardýmda bulunuldu. Ýþçilerle birlikte cezaevlerindeki devrimci tutsaklarýn eylemlerine destek verildi. Böylece, öðrenci gençlik sadece kendi sorunlarýna deðil, toplumun diðer kesimlerinin sorunlarýna da duyarlý olduðunu kanýtladý. Ancak, bu süreç içerisinde ortaya çýkan mücadele hedefleri, hareketin amaçlarý bakýmýndan henüz kendi dar çerçevesini kýramadýðýný gösteriyor. Gençlik hareketi, özellikle üniversiteler düzeyinde yaygýnlýk göstermesine raðmen, içerik yönünden ayný ölçüde bir derinlik kazanabilmiþ deðil. Þüphesiz bu gençlik hareketinin sosyalizm mücadelesine doðrudan baðlanmasý sonucu gerçekleþebilecektir. Ýstediði kadar yaygýnlýk göstersin, gençlik hareketi sömürü düzeninin kendisine yönelmedikçe, iþçi sýnýfýnýn iktidar mücadelesine baðlanmadýkça kýsýr kalacak ve týkanma durumuyla karþý karþýya gelecektir. 28


Bütün olumlu yönlerine raðmen, günümüzdeki gençlik hareketinde bazý nedenlerden dolayý çeþitli zaaflarýn ortaya çýktýðý gözlemlenebilmektedir. Bunlarýn baþýnda; geçmiþin sorumluluðunu taþýmaktan kaçan anlayýþlarýn gençlik saflarýnda yayýlabilmesi geliyor. Yakýn geçmiþin mücadelesi içinde bazý gençlik önderlerinin sýk sýk “geçmiþten gençlik sorumlu tutulmak isteniyor, geçmiþin sorumlusu gençlik deðildir” diyerek geçmiþ mirasýn sahiplenilemeyecek bir miras olduðunu dolaylý olarak kabul ettikleri görülmektedir. Oysa gençlik, geçmiþ hareketinde utanç duyacak bir þey yapmamýþtýr. Gençler, burjuvazinin karþýsýnda, geçmiþteki hareketin tümüne sahip çýkmalý, utanýlacak bir þey varsa, onun da faþizm ve tekelci burjuvaziye ait olduðunu vurgulayabilmelidir. Sosyalist gençler, geçmiþe; burjuvazi karþýsýnda “bu olup bitenlerin sorumlusu ben deðilim” demek için deðil, tersine nerede hata yaptýðýný görmek ve gelecekteki hareketinde ayný hatayý tekrarlamamak amacýyla ders çýkarmak için bakmalýdýr.

Gençliðin Temel Örgütü Olarak Komsomol Gençliði kazanmak, mücadelesini, burjuvaziyle sürdürülen sýnýf mücadelesinde olumlu bir doðrultuda yönlendirmek gereðini bilen bilimsel sosyalistler, daha iþin baþýnda gençliðin örgütlenmesi sorunlarýyla karþý karþýya kaldýlar. Çünkü, gençliðin taþýdýðý mücadele potansiyeli ancak örgütlü bir ifadeye kavuþturulduðunda gerçek anlam ve etkisini bulurdu. Bu nedenle, gençlik hareketini örgütlemek, onun yapýsal özelliklerini ve toplumdaki konumunu gözönüne alarak bilimsel sosyalist hareketin ona öncülüðünü saðlamak, can alýcý bir sorun olarak ortaya çýktý. 20. yüzyýlýn hemen baþlarýnda gençlik, gün geçtikçe kapitalizme karþý tavýr alýyor, mücadeleye giriyordu. Onlarýn somut talepleri uðruna tutarlý bir mücadele yürütmek ve bu mücadeleyi devrim mücadelesine baðlamak gerekiyordu. Gençliði, sömürü düzenine karþý doðru bir mücadele hattýna çekebilmek için tam ve bütünlüklü bir dünya görüþüyle, Marksizm-Leninizmle eðitmek, onlarý sahte dostlarýnýn tadý vaatlerinden korumak için ideolojik olarak silahlandýrmak gerekiyordu. Öte yandan, geleceðin kurucusu olarak komünist parti, ihtiyacý olan genç savaþçýlarý gençliðin içinden bulup çýkarabilmek için gençliði örgütlemenin, ona yaklaþýmýn özel yol ve yöntemlerini bulup çýkarmanýn zorunlulu29


ðuyla karþý karþýya kalýyordu. Ýnisiyatif ve yetenekleri geliþmiþ, fedakâr ve atak genç savaþçýlar sýnýf mücadelesi içinde komünist parti için temel ihtiyaç durumundadýr. Ýþte bu gereksinimlerin karþýlanmasý sürecinde gençlik örgütlemesinin ilk temelleri ortaya çýkýyordu. Bir sýnýf olmamakla birlikte kendine özgü yapýsal karakteristikleri olan gençlik, bir parti içinde örgütlenemezdi. Partiden örgütsel olarak baðýmsýz bir örgütlenmeye sahip olmalarý gerekiyordu. II. enternasyonal oportünistlerinin gençliðe korkakça ve ikiyüzlüce yaklaþmalarýna karþýlýk, cesaret ve açýk yüreklilikle gençliðe yaklaþan Lenin, bunun nedenini þöyle açýklýyordu: “Orta yaþlýlar ve yaþlýlar çok kere, gençliðe nasýl yaklaþacaklarýný bilmiyorlar. Çünkü gençlik sosyalizme zorunlu olarak,’ babalarýndan farklý bir usulde baþka yollarla, baþka biçimlerde, baþka koþullarda, ilerlemelidir. Sonuçta bu nedenle biz gençlik BÝRLÝÐÝNÝN örgütsel baðýmsýzlýðýndan yanayýz. Yalnýzca oportünistler böylesi baðýmsýzlýktan korktuklarý için deðil, konunun tabiatýnýn ta kendisi nedeniyle. Çünkü onlarýn kesin baðýmsýzlýðý olmazsa aralarýndan iyi sosyalistler yetiþtirmeyi ya da kendilerini sosyalizmi ileri götürmeye hazýrlamayý baþaramayacaklardýr.” (Lenin) Böylece, II. Enternasyonal oportünistlerine karþý verilen mücadele içinde Komünist Gençlik Birliði’nin örgütlenme ilkeleri yavaþ yavaþ ortaya çýkýyordu. Komünist Gençlik Enternasyonalinin kuruluþuyla örgütlenmenin bu ilkeleri en özlü biçimini almýþtýr. Bu özlü formülasyon, örgütsel baðýmsýzlýk, ideolojik baðlýlýk þeklinde son biçimine kavuþmuþtur. Gençlik örgütlenmesinin partiden baðýmsýzlýðý birçok nedenlerden dolayý kaçýnýlmazdý. Her þeyden önce gençliðin kendi özgül sorunlarýnýn olmasý; sorunlara, yaþýtlarýna daha deðiþik yaklaþmalarý, farklý çözüm yollarýna baþvurmalarý bu nedenlerin baþýnda gelmektedir. Genç komünistlerin yetiþmesi en iyi þekilde, sorumluluðunu kendilerinin üstlendiði inisiyatif, deney ve bilgilerini pekiþtirdikleri bir örgütün çatýsý altýnda mümkündür. Öte yandan gençliðin eðitimi henüz parti saflarýna alýnamayacak durumda olan ama bilimsel sosyalizmin saflarýna kazanýlmasý mümkün olan gençlerin eðitimi yine en iyi þekilde yönetimini genç komünistlerin üstlendiði bir örgütle gerçekleþebilir. Böylesi gençler, baðýmsýz gençlik örgütüne kazanýlarak eðitilir ve partinin gelecekteki genç savaþçýlarý olarak yetiþtirilir. 30


Buna karþýlýk, sýnýf mücadelesinin karmaþýklýðýnda hatalardan sakýnmak ve yolunu þaþýrmamak için gençlik örgütlenmesinin proletarya partisinin yol göstericiliðine, ideolojik-politik önderliðine ihtiyacý vardýr. Burjuvazinin her gün yüzlerce yoldan ürettiði ve kitlelerin beynine þýrýnga ettiði burjuva ideolojisinin etkilerinden kurtulmak, burjuvazinin iþçi sýnýfý hareketi içindeki uzantýlarýndan korunmak, Marksizm-Leninizmi kýlavuz edinmiþ proletarya partisinin rehberliðinde yürümeyi gerekli kýlýyordu. Bu ana ilkeler temelinde yükselen komünist gençlik örgütlenmeleri, Komünist Gençlik Enternasyonalinin kurulmasýyla en kapsamlý ifadesine kavuþuyordu. Komünist gençlik örgütleri, sýnýf mücadelesi içinde zengin deneyler kazandý ve güçlendi. Evrensel ilkeleri ayný kalmak üzere, her ülkenin özgül koþullarýna uygun biçimler aldý. Bu biçimlerin her biri komünist hareketin ortak hazinesine bir deðer kattý, onu daha da zenginleþtirdi. Ne var ki, süreç içinde gençlik örgütlenmesinin temel ilkelerinin yanlýþ veya eksik kavranmasýndan doðan hatalara da düþüldü. Esas olarak, örgütsel baðýmsýzlýk ideolojik baðlýlýk ilkelerinin yanlýþ yorumlanmasý veya yaþama tam anlamýyla geçirilememesi, bu hatalara kaynaklýk etti. Çoðu kere, Komsomol’un parti örgütünü taklit etme hatasýna düþmesi onu darlaþtýrdý, gençlik kitlelerinden kopardý. “Birçok kapitalist ülkedeki Marksçý-Leninci gençlik birliklerimiz, çoðunlukla ayrým gözetici, kitlelerden kopuk bir yol izlemektedirler. Bu birliklerin baþlýca kusuru, Komsomol’un gençlere özgü bir sýnýf partisi olmadýðýný unutarak, hala Marksçý-Leninci partilere, onlarýn biçimlerine ve çalýþma yöntemlerine heves etmeleridir. Onlar, Komsomol’un kendine özgü amaçlan bulunan bir örgüt olduðunu iyice anlamýyorlar. Komsomol’un çalýþma yöntemleri ve biçimleri, eðitimi ve mücadelesi, gençlerin gerçek düzeyine ve isteklerine uydurulmalýdýr.”(Dimitrov) Ýllegal çalýþma koþullarýnda Komsomol’un kendi gizliliðini partininkiyle özdeþ tutan hatalara düþmesi geniþ gençlik yýðýnlarýna ulaþmada ve onlarý birleþtirmede bir engel olarak ortaya çýktý. Bunun yaný sýra, ideolojik baðlýlýk ilkesinin örgütsel baðýmsýzlýðý ortadan kaldýracak biçimde yorumlanmasý, Komsomol’un partinin gençlik kolu olarak görülmesine neden oldu. Yukardan müdahalelerin olmasý, Komsomol’un bu þekilde görülmesi, onu hem diðer 31


gençlik birliklerinden dýþlýyor, hem de inisiyatif ve sorumluluk yüklenmesini önlediði için genç komünistlerin daha iyi yetiþmesine engel oluyordu. Ortaya çýkan bu tür hatalarýn Komünist Gençlik Enternasyonali 6. Kongresinde ele alýnýp düzeltilmesinden soma birçok ülkede Komsomol üye sayýsý hýzla artarak, geniþ gençlik kesimlerini birleþtirmede baþarý kazanýldý. Gençliðin ileri unsurlarýný baðrýnda toplayan Komsomollar, sýnýf mücadelesi içinde büyük kahramanlýk göstererek sömürü düzeninin yerle bir edilmesiyle önemli rol oynadýlar. Ülkemizde gençlik örgütlenmesi, dünya devrimci hareketinin ortaya koyduðu ilkeler temelinde ve proletarya partisinin yol göstericiliðinde inþa edilecektir. Þüphesiz, bu inþa süreci Türkiye ve K. Kürdistan’ in özgül koþullan, gençliðin günümüze kadar verdiði mücadelenin incelenmesi ve buradan çýkartýlacak sonuçlarýn evrensel ilkelerle harmanlanmasý sonucu yol alacaktýr.

Gençliðin Bugünkü Örgütsel Durumu Gençlik hareketi, 1980 öncesi dönemde parçalanmýþ olmakla birlikte, belli bir düzeyde örgütlülüðe kavuþmuþtu. Öðrenci gençlik, ister okul dernekleri olsun, ister çeþitli siyasi akýmlarýn gençlik dernekleri biçiminde olsun örgütlü bir yapý arz ediyordu. Akademik-demokratik dernek biçimleri liseli gençliðe kadar yayýlmýþtý. O nedenle, örgütsel bölünmüþlüðe raðmen, siyasi akýmlar eylem birliðinde anlaþabildikleri ölçüde öðrenci hareketinin birliði saðlanabiliyordu. Ýþçi gençliðin ekonomik-demokratik örgütlenmesi esas olarak sendikalarda gerçekleþti. Sendikalaþma hakký olmayan ve ülkemizde önemli bir potansiyele sahip olan çýrak gençlik ise çýrak dernekleri içinde örgütlenmeye çalýþtý. Çýrak gençlik dernekleri kurulmakla birlikte, önemli bir kitle oluþturan çýraklarýn büyük bölümü örgütlenemedi. Emekçi köylü gençlik sýnýfsal karakteri itibariyle faþizme ve tekelci kapitalizme karþý önemli bir potansiyel oluþturmasýna raðmen, geçmiþte örgütlü bir yapýya kavuþturulamadý. Gençlik kesimleri arasýnda en örgütsüz ye daðýnýk kesim olarak kaldý. Kentle yakýn baðlantý içinde olan kesimlerde köylü gençlik diðer gençlik, örgütlerinde kýsmen örgütlenmekle birlikte, esas olarak örgütsüzlük bu kesimde egemen oldu. 32


Kürt gençliði ise daha çok çeþitli siyasal akýmlarýn gençlik derneklerinde kýsmen örgütlü bir yapýya kavuþmuþtu. Bunun dýþýnda Türkiye’deki diðer gençlik dernekleri içinde yer aldýlar. Bir çok dernek içinde Kürt ve Türk gençliði birlikte yer aldý, hareketin yönlendirilmesinde ortak tutuma girildi. Bu durum özellikle öðrenci dernekleri içinde yaþandý. Buna karþýlýk Kürt gençliðini Türk gençliðinden ayýrmaya yönelik örgütsel faaliyetler Türkiye’de fazla ilgi görmedi. Þüphesiz bu, Türkiye’de birbirini tanýma fýrsatý bulma sonucu ortaya çýkan karþýlýklý güven ortamýndan kaynaklanmýþtýr. 12 Eylül faþizmi bütün gençlik örgütlerini daðýttý. Gençlik bir anda örgütsüz ve daðýnýk kaldý. Bu ortamdan yararlanan faþizm gençliðin sorunlarým çözmek bir yana, daha da aðýrlaþtýrdý, sorunlara yenilerini ekledi. Buna daha önce hazýrlýklý olmayan ve uygun örgütlenmesini gerçekleþtirmeyen gençliðin hareketi býçak kesiði gibi durdu. Bütün gençlik kesimleri büyük bir baský altýna alýnmalarýyla birlikte seslerini çýkaramayacak duruma geldiler. Gençlik hareketindeki bu kesinti ve örgütsüzlük durumu kýsa bir dönem sürdü. Toplumdaki canlanmanýn baþladýðý 1984 yýlýnda, önce öðrenci gençlik içinde ilk uyanýþlar ortaya çýkmaya baþladý. Öðrenci gençlik alt düzeyde eylem biçimleriyle de olsa yavaþ yavaþ harekete geçti. Ýmza kampanyalarý ve dilekçe eylemlerini açlýk grevleri izledi. Hareketin geliþimi örgütlenme sorununu da beraberinde getiriyordu. Nitekim çok geçmeden öðrenci dernekleri kurulmaya ve öðrenci gençlik çerçevesinde gençlik dergileri çýkmaya baþladý. Öðrenciler, tüm baskýlara raðmen derneklerini kurmada kararlý olduklarým gösterdiler. Ancak, kendiliðinden geliþen ve saðlýklý bir önderlikten yoksun bu geliþim daðýnýklýðý beraberinde getirdi. Bugün, öðrenci dernekleri yaygýn olmakla birlikte daðýnýk, uzun vadeli hedefi belirsiz, günlük politikalarla yönetilir durumdadýr. Ýþçi gençlik, esas olarak sendikalarda örgütleniyor. Çýrak gençlik ise önemli bir potansiyel oluþturmasýna raðmen tam anlamýyla örgütsüz ve daðýnýk durumdadýr. Çýrak gençliðin haklarýný arayacak hiç bir örgütlü, yapýsý þu anda mevcut deðil. Örgütsel bakýmdan köylü gençlik de ayný durumu gösteriyor. Geçmiþ dönemde de sözü edilir bir örgütlenmeye sahip olamayan köylü gençlik, eski durumunu olduðu gibi koruyor. 33


Ancak bu olumsuz durumdan gençliði sorumlu tutmak doðru bir deðerlendirme olmayacaktýr. Günümüzde gençlik, her fýrsatta örgütlenme isteðinde olduðunu açýða vuruyor. Baþka amaçlarla da kurulsa, varolan derneklere gençlerin gösterdiði ilgi bunun açýk belirtisidir. Arayýþ içindeki gençlik, sosyal-kültürel amaçlý çeþitli derneklere yoðun bir ilgi ve yönelim içindedir. Bu noktada asýl sorumluluk sosyalist harekete düþmektedir. Kapitalizme ve faþizme karþý mücadelede her zaman yer almaya hazýr olan gençliði burjuvazinin etkisinden kurtarýp proletaryanýn saflarýna kazanmak bilimsel-sosyalistlerin ve sosyalist hareketin görevidir.

Nasýl Bir Gençlik Örgütü Faþizme ve tekelci kapitalizme son vermek için toplumsal muhalefetin öncülüðüne soyunan proletarya partisi, gençliði, devrim mücadelesine kazanmak, iktidar yürüyüþünde seferber edebilmek için onun örgüt sorununu çözümleme göreviyle karþý karþýyadýr. Türkiye’de gençlik örgütü, Leninizmin evrensel ilkeleri temelinde dünya devrimci hareketinin ortaya çýkardýðý deney ve birikimler ýþýðýnda, onlarýn yol göstericiliðinde, Türkiye somutunun özellikleri hesaba katýlarak ortaya çýkarýlacaktýr. Bu her þeyden önce, sýnýflar mücadelesinde devrimci proletaryanýn ihtiyaçlarýna cevap veren bir mücadele örgütü olacaktýr. Partinin program ve politikalarýný gençlik özgülünde yeniden üreterek, gençlik hareketinin, proletaryanýn devrimci iktidar yürüyüþünün paralelinde yürümesini saðlayacak bir örgüt. Gençliði Marksizm-Leninizm ilkeleri temelinde ve proletarya enternasyonalizmi ruhuyla eðitmek, örgütün eðitim alanýndaki baþlýca görevi olacaktýr. Böylece, bilimsel sosyalist literatüre Komsomol adýyla geçen böylesi bir gençlik örgütü, proletarya partisinin kadro rezervi olacaktýr. Proletarya partisi yeninin ve geleceðin partisi olarak buradan alacaðý kadrolarla sýnýf savaþýmýnda uygun dinamizme, coþkuya ve ataklýða kavuþur. Öncülük, en ileri unsurlarla saðlanýr ve gençlik hareketinin öncülüðü iddiasýnda bulunacak olan Komsomol, gençliðin en ileri, fedakâr ve cesur unsurlarýnýn gönüllü birliðine dayanmak zorundadýr. Ancak en ileri unsurlarýn gönüllü birliðine dayanan bir örgüt gençlik hareketini faþizme, tekelci kapitalizme, emperyalizme ve ulusal baskýya karþý kararlý bir mücadele içine sokabilir. 34


Komsomol, Marksizm-Leninizm ilkelerini kendi bünyesinde somutlaþtýran proletarya partisinin program ve politikalarýna baðlý, ondan esinlenen ve onlarý gençlik somutunda yeniden üreten bir örgüt olacaktýr. Bu þekilde iþçi-köylü-öðrenci gençliðin en geniþ birliðini saðlayarak iktidar hedefine yönlendirebilir. Sýnýf mücadelesinin karmaþýk sürecinde doðru taktik ve politikalara sahip olmak ve bu politikalarla gençliðin birliðini saðlayarak onun öncüsü olma hakkým kazanmak Komsomol’un parti program ve politikasýný özümleyebilme ve yaþama geçirebilme yeteneðine baðlý olacaktýr. Proletarya partisinin program ve politikalarýna bu gönüllü baðlýlýða karþýlýk, gençlik örgütü, örgütsel bakýmdan proletarya partisinden baðýmsýz olmalýdýr. Devrimci coþku, militan enerji ve yaratýcýlýkla sorunlara yaklaþan gençlik; henüz partili olmayan ve hatta Marksizmi bile bilmeyen gençlik kitlesini örgütlemek ve onlarý mücadeleye çekmek görevini, ancak, böylesi baðýmsýz bir örgüt eliyle yerine getirebilir. Gençler çoðu kez heyecanla ve fazla düþünmeden iþe atýlýrlar. Onlar için önemli olan da budur. Bu nedenle çoðu zaman hatalara düþtükleri olur. Ama bu olmadan gençlerin inisiyatif ve yaratýcýlýklarým geliþtirmeleri, militan mücadeleci özelliklerini koruyabilmeleri olanaksýzdýr. Proletarya partisi, gençliðin bu özelliklerini hesaba katarak, onlarýn tecrübesizliðinden atýlganlýðýndan ve hareketliliðinden doðacak hatalarý “tatlýlýkla düzeltme” yoluna gidecektir. Gençliðin inisiyatifini köreltmek, atýlganlýk ve hareketliliðini ortadan kaldýrmak partinin baþvurmayacaðý yoldur. Bu nedenlerle, Komsomol, partinin gençlik kolu olarak görülmemelidir. Örgütsel baðýmsýzlýða sahip gençlik örgütünün kendi iþleyiþi olacaktýr. Bu iþleyiþ, þüphesiz ki demokratik merkeziyetçi bir iþleyiþtir. Yani kendi yönetim organlarýný en demokratik biçimde kendi seçen, ama seçim bir kez olduktan sonra, seçilen organlarýn iradelerine uyulmasý, azýnlýðýn çoðunluðun kararlarýna uymasý gereken bir iþleyiþ. Komsomol üyeliði belli esaslara tabi olacaktýr. Ýdeolojik yönden gözetilmesi gereken temel kýstas; ilkesel düzeyde bir ayrýlýðýn olmamasýdýr. Bunun dýþýnda, alýnacak üyenin ideolojik yönden geri düzeyde olmasý veya parti program ve politikalarým tam kavramamýþ olmasý üyeliðe kabul için bir engel olmamalýdýr. Aksi durumda Komsomol, sadece parti üyesi genç35


lerin örgütü durumuna gelir. Oysa Komsomol ne parti üyesi gençlerin örgütüdür ne de parti gibi sýký bir disipline ve iþleyiþe sahiptir. Komsomol daha gevþek, daha kitlesel bir yapý olmak zorundadýr. Türkiye’de Komsomol, Kürt gençliðinin varlýðý nedeniyle birleþik bir yapýda olacaktýr. Faþizme ve tekelci kapitalizme karþý Türk ve Kürt halklarýnýn ortak mücadelesini zorunlu kýlan nesnel koþullar, Kürt-Türk gençliðinin de ayný örgüt içinde yer almasýný gerektirir. Kürt gençliðinin bu yapý içinde yer almasý, ona birleþik bir karakter kazandýracaktýr. Marksizm-Leninizmin gençlik içinde yayýlmasý ve burjuva ideolojisinin sökülüp atýlmasý için mücadele edecek olan gençlik örgütü, gençlik arasýnda varolan sað ve sol sapma ideolojilerin etkisizleþtirilmesi için aralýksýz çaba gösterecektir. Ne var ki, Marksizme yabancý bu akýmlarýn etkisizleþtirilmesi için gösterilecek çaba, gençliðin eylem ve güç birliðini saðlamak için gereken çalýþmayý gereksiz kýlmaz. Tersine farklý gençlik kesimlerini güç ve eylem birliði içinde bir araya getirmek, sapma akýmlarýn içyüzünün daha kolay anlaþýlmasýna ve tecrit edilmesine yarayacaktýr. Bu nedenle gençlik örgütü, ideolojik mücadelesinin yanýnda güç ve eylem birliði için de aralýksýz çaba sarf edecektir.

Gençliðin Mücadele programý üzerine Gençlik örgütü, sýnýf mücadelesinde kendisinden beklenen görevleri hakkýyla yerine getirebilmek için proletarya partisinin program ve politikalarýndan esinlenen, gençliðin somut talep ve hedeflerini içeren bir mücadele programýna sahip olmalýdýr. Bu program, sýnýf mücadelesi sürecinde gençlik mücadelesinin proletaryanýn devrimci çizgisine baðlanmasýný saðlayacaktýr. Gençlik örgütü böyle bir program sayesinde gençliðin deðiþik kesimlerim kendi etrafýnda birleþtirebilir, demokrasi ve sosyalizm mücadelesine çekebilir. Komsomol’un gençliðin öncüsü konumuna yükselebilmesi, onun gençlik sorunlarýna ne kadar sahip çýktýðýna, sorunlarýn çözümünde, istem ve hedeflerinin doðru formüle edilmesinde, bunlarýn kazanýlmasýnda ne kadar pratik ve tutarlý hareket ettiðine baðlý olacaktýr. Tutarlý bir program ve bu program uðruna verilecek savaþým gençlik örgütünü gençliðin fiili önderi konumuna yükseltecek, gençlik yýðýnlarýyla baðlarýný güçlendire36


cektir. Gençliðin mücadele programý, faþizme tekellere ve emperyalizmle birlikte ulusal baskýya karþý mücadeleyi içermelidir. Böylece program gençliðin mücadelesini Demokratik Halk Devrimi mücadelesine baðlama olanaðýna kavuþur. Gençliðin mücadelesini toplumsal kurtuluþ mücadelesine baðlamayan bir program gençlik hareketini burjuvazinin çizdiði sýnýrlar dýþýna çýkarma yetisine sahip olamaz. Bu nedenle, gençliðin talep ve hedeflerini ortaya koyarken, sadece düzenin sýnýrlarý içinde gerçekleþebilir akademik-demokratik talepleri deðil, elde edildiðinde hareketi düzenin sýnýrlarý dýþýna çýkarabilecek talepleri de programýn kapsamýna almak gerekmektedir. Böylece gençlik hareketi, kapitalist düzenin bir eklentisi olmaktan çýkar, ona yönelik bir harekete dönüþür. Gençlik programý, gençliðin düzenden kaynaklanan genel somut sorunlarýnýn yaný sýra, her gençlik kesiminin kendine özgü sorun, talep ve hedeflerini de içermelidir. Gençlik örgütü, gençlik hareketini sorunlarýn temel kaynaðý olan kapitalist düzene karþý yönlendirme ve günlük mücadele içinde gençlik yýðýnlarýna öncülük etme, onlarla baðlarýný güçlendirme olanaðýna bu þekilde kavuþur. Tüm gençliðin genel sorunlarýndan kaynaklanan hedeflerin yaný sýra, Kürt gençliðinin özgül durumunu göz önüne alan ayrý bir bölümün programda yer almasý gerekmektedir. Çünkü, Kürt gençliðinin kapitalist iliþkilerden ve gericilikten doðan sorunlarýnýn yaný sýra, þoven baskýlardan kaynaklanan özgül sorunlarý da vardýr. Gençlik örgütü, Kürt gençliðinin bu sorunlarýna cesaretle sahip çýktýðý ve çözümü için tutarlý bir mücadele yürüttüðü oranda Kürt gençliðinin güvenini kazanacak, birleþik örgütlenmeyi yaratabilecektir. Þüphesiz, gençlik programý, uðruna kararlý ve tutarlý bir mücadele yürütüldüðü zaman bir anlam kazanýr. Bu mücadele gençlik yýðýnlarýný örgüt etrafýnda toparlayabileceði gibi, gençliðin Marksizm-Leninizm ilkeleri temelinde ve proletarya enternasyonalizmi ruhuyla eðitilmelerini saðlayacaktýr. Sýnýf mücadelesinin ateþi içerisinde çelikleþmiþ genç savaþçýlarýn proletarya partisine kazanýlmasý, programýn yaþama geçirilmesi için verilecek kavganýn sürekliliðine baðlý olacaktýr. 37


38


ÖÐRENCÝ GENÇLÝK MÜCADELESÝNE SOMUT YAKLAÞIM

GÝRÝÞ roleter devrimler çaðýný baþlatan 20. yüzyýl bitmek üzere. Taþýdýðý tüm devrimci dinamikleri, daha da güçlendirerek yeni bir yüzyýla býrakan 20.yy boyunca, bir toplumsal katman, devrimci potansiyelini kanýtladý. Bu, öðrenci gençliktir. Köylüler 16. yy’dan bu yana bir kurtuluþ savaþýmý içindeler. Proletarya 19. yy’dan itibaren tarih sahnesinde güründü ve bu tarihin bütün kaderini deðiþtirdi. 19. yy’ýn ortalarýndan itibaren ise, bu iki devrimci sýnýfa öðrenci gençliðin katýldýðýný görüyoruz. Öðrenci gençliðin , sýnýf mücadelesinde etkili bir güç olarak yer almasý 20. yy’da daha belirgin bir hal aldý. Öyle ki, bu yüzyýl boyunca tek bir kavga yok ki, içinde öðrenci gençlik bulunmasýn. Büyük Ekim devriminden sonra Avrupa’da yaþanan derin toplumsal sarsýntýda, öðrenci gençlik de iþçi sýnýfýnýn yanýnda ve onun öncülüðünde etkili bir rol oynadý. Nazilerin Almanya’da iktidara yürüyüþü ve egemenliði sýrasýnda öðrenci gençlik, Alman genç komünistleri çatýsý altýnda, silahlý mücadele de dahil, her türlü mücadele biçimleriyle savaþtýlar.

P

39


Asya, Afrika ve Latinlerde yayýlan ulusal-kurtuluþ ideolojisinin en hararetli tartýþýldýðý yerler, üniversite kampüsleri oldu. Fidel, Küba daðlarýnda özgürlük ateþini yaktýðýnda, Kübalý üniversite öðrencileri Devrimci Direktuar adýyla, silahlý bir savaþýma girmiþlerdi. Üniversite yýllarýnda Leninizmle ve ulusal-sýnýfsal kurtuluþ düþüncesiyle tanýþan Ho Chi Minh ve Giap’ýn ateþlediði Vietnam kurtuluþ savaþý, 60’lý ve 70’li yýllarýn üniversite öðrencilerine esin kaynaðý oldu. Amerikan üniversitelerindeki Vietnam yanlýsý gösterilerde polisle çatýþmaya giren öðrenciler bir çok kurban verdi. Atina’da faþist cuntaya karþý direnen Politeknik öðrencileri,70’li yýllarýn en büyük öðrenci katliamýný yaþadýlar. 20. yy’ýn baþýndan itibaren proletaryanýn tutuþturduðu alanlarda gücünü her geçen gün arttýran öðrenci gençlik, þimdi Endonezya ve G. Kore’de halk ayaklanmasýnda ve kapitalizme karþý mücadelede etkin bir rol oynuyor. Bu ülkelerde öðrenci gençliðin direniþi, bütün toplumu sarstý ve ayaða kaldýrdý. 68’in tüm dünyadaki devasa sarsýcýlýðýnda adýný mücadelenin in sýralarýna taþýmaya baþlayan öðrenci gençlik, sonraki yýllarda “öðrenci eksenli kurtuluþ fikirleri”nin doðmasýna yol açsa da, günümüzde, devrim mücadelesinde iþçi sýnýfýnýn önderliðinde ve onun yanýnda gerçek konumunu almaya, iþçi sýnýfýnýn önderliðindeki savaþýmýn bileþeni olmaya devam ediyor. Ülkelerimizde de benzer bir geliþim yaþanýyor. Türkiye ve K. Kürdistan devriminin pek çok devrimin önderini içinden çýkaran öðrenci gençlik, özellikle 60’lý yýllarýn ortalarýndan itibaren devrimci hareket içinde etkin bir rol oynamaya baþladý. Topluma binbir baðla baðlý olan ve dolayýsýyla toplumdaki tüm deðiþim ve geliþmelerden doðrudan etkilenen, bu geliþmeleri kýsa zamanda eylemiyle yansýtan öðrenci gençlik için baþla türlü bir süreç düþünülemezdi. Özellikle 60’lý yýllarýn ortalarýndan 1970’li yýllarýn baþýna kadar, öðrenci gençlik, her iki ülkedeki toplumsal eylemlerin hemen hemen tümünde etkili þekilde yer aldý. Þehirlerdeki fabrika iþgallerinden köylerdeki toprak iþgallerine; þehirlerdeki emekçilerin mitinglerinden kýrsal kesimdeki küçük üreticilerin mitinglerine kadar her eylemde öðrenci gençliði girmek mümkündü. 1970’li yýllarda ise, bu anlayýþ iz olarak varlýðýný korumakla birlikte, öðrenci gençliðin daha çok anti-faþist mücadelede yer 40


aldýðýný görüyoruz. Mücadele ki bu aðýrlýk koymasý, sýnýflar mücadelesindeki geliþime uygun bir seyir izlediðini ortaya koyuyordu. Tekelci sermaye sýnýfýnýn devlet eliyle eðittiði, örgütlediði ve silahlandýrýp emekçi sýnýflar üzerine saldýðý sivil faþistlere karþý mücadelede, inceleri büyük sanayi kentlerinde, sonralarý her yerde, öðrenci gençlik etkin bir rol oynadý. Sýnýf mücadelesi serleþtikçe ve silahlý biçimler in plana çýktýkça, toplumdaki saflaþmaya paralel bir saflaþma öðrenci gençlik içinde de ortaya çýktý. Toplumdaki saflaþma netleþtikçe, öðrenci gençlik içindeki bölünme de netleþti ve çok az bir kesim karþý-devrim cephesinde yer alýrken öðrenci gençlik, ana gövdesiyle devrim cephesinde yer aldý. Fakat bu bölünme, devrim cephesi içinde yer alan öðrenci gençlik içinde, farklý emekçi sýnýflarýn çýkarlarýný, özlemlerini, davranýþlarýný, düþüncelerini yansýtan ideolojik bölünmenin olmadýðý anlamýna gelmiyor. Aksine, özellikle 70’li yýllarda bu bölünme en þiddetli biçimiyle yaþandý. Ve bugünde diyebiliriz ki, mücadelenin her alanýnda olduðu gibi öðrenci gençlik alanýnda da birbirinden farklý pratik yönelimler çýkýyor ortaya. Pratik-politik alandaki farklýlýk, teorik-ideolojik farklýlýðýn somutlanýþý oluyor. Ve hiç kuþku yok ki, görüþ ayrýlýklarýnýn temelinde sýnýfsal ayrýlýklar yatýyor. Günümüzde öðrenci gençlik, daha etkin bir politik güç haline gelmemiþse ve sýnýflar mücadelesinde proletaryanýn yanýnda daha etkili bir rol oynamýyorsa, bunun baþlýca nedenlerinden birisi, öðrenci gençlik içinde azýmsanmayacak bir etkiye sahip olan küçük-burjuva politik akýmlardýr. Küçük-burjuvazinin düþünüþ tarzýna, kararsýzlýðýna, uzlaþmacý karakterine ve politik dar görüþlülüðüne sahip olan politik akýmlar, bu özelliklerini öðrenci gençliðe taþýyarak adeta onlarýn ayaðýna pranga vurmuþ oluyorlar. Marksizm adýna hareket eden bu gruplarýn bir-iki kýrýntý uðruna kopardýklarý kuru gürültünün yarattýðý toz duman içinde sorunun Marksist konuluþu yitip gidiyor. Tümüyle sistem içinde sýkýþmýþ, kapitalizmin dar çeperlerine bile varmayan taleplerle piyasaya çýkan küçük-burjuva politik formasyon, genel söylemdeki keskinlik ve “Marksistliði”ne karþýn, sýnýf mücadelesindeki derinleþmeye paralel bir þekilde teorik açýdan sefaleti ve politik açýdan iflasý yaþýyor. Güncel görevler açýsýndan tüm alanlardaki saða çark ediþ, burada da açýkça görülüyor. Öðrenci gençlik hareketinin dev41


rimci geliþimini saðlamak için, eleþtirisi pratik yaklaþýmýn kendisi tarafýndan yapýlan küçük-burjuva politik dar görüþlülüðün teorik olarak da eleþtirilmesi ve aþýlmasý; Marksist tutumun apaçýk ortaya konmasý gerekiyor. Marksizm’den etkilenmiþ küçük-burjuva siyasal akýmlarýn çýkardýklarý politik yayýnlarda öðrenci hareketinin üzerinde tartýþýlýyor. Çözüm önerileri sunuluyor. Elbette, eðer ortada bir sorun varsa, sorun üzerine tartýþýlacak ve çözüm önerileri sunulacak. Ne var ki, burada da, sorunun bilimsel teþhiri ve çözüm önerileri yerine, küçük-burjuva siyasal akýmlarýn somut durumdan kopuk, pratikten uzak, gevezelikleriyle karþýlaþýyoruz. Soruna yaklaþýmda “tarihsel geliþme süreci” böylesi siyasal akýmlar tarafýndan hiç dikkate alýnmýyor; sýnýflar savaþýnýn genel seyri, ulaþmýþ olduðu düzey vs. göz önünde bulundurulmuyor. Sanki öðrenci gençlik bu toplumun dýþýnda ve ondan baðýmsýzmýþ gibi... sanki sýnýflar mücadelesinin genel geliþim seyri öðrenci gençlik hareketini doðrudan etkilemiyormuþ/belirlemiyormuþ gibi, salt öðrenci alaný içinde düþünülüyor, buna uygun yaklaþýmlar belirleniyor. Diyalektik yöntemi ve tarihsel materyalist yaklaþýmý baþarýyla kullanma yeteneðinden yoksun bu çevreler, ne öðrenci gençliðin alanýyla sýnýflar savaþýnýn diðer alanlarý arasýnda doðru bir bað kurabiliyor, ne de sýnýflar savaþýmýnýn geliþimini doðru olarak kavrayabiliyorlar. Hemen hepsi, 89-90’dan itibaren öðrenci hareketinin (ve öðrenci derneklerinin) sürekli kan kaybettiðini söylüyor. Ama hiçbiri, bu dikkat çekecek denli ortaklaþtýklarý tarihin sýnýflar savaþýmýndaki yerini sorgulamýyor. Sýnýflar mücadelesinin , bu tarihten itibaren “devrimci durum” diye tabir edilen aþamaya ulaþtýðýný giremiyor. Hareketin sorunlarýnýn ancak bu çerçevede, devrimci durum ( ve sonrasýnda iç savaþ) koþullarý göz önünde bulundurarak doðru tespit edilebileceðini ve çözülebileceðini anlamýyorlar. Hal böyle olunca, baþlýyorlar “öðrenci gençliði ilgilendiren sorunlar ine çýkarýlmadýðý için öðrenciler bizden uzaklaþtý” (tipik okulcu/akademist mantýk), “dernekler siyasetlerin kýsýr tartýþma yeri haline getirildiði için kan kaybettik”, “öðrencileri birleþtirecek temel halkalarý yakalayamadýk” vb. demeye. Tüm bu deðerlendirmelerin ortaklaþtýðý nokta, sýnýflar savaþýmýnýn genel seyrini 42


dikkate almamaktýr. Oysa bu nokta, sorunun en temel yanýný oluþturuyor. Ortalama sol bunu yapamadýðý için, yazýp çizdiði bütün görüþleri geçmiþin “þanlý günleri”ne duyulan özlemin teorileþtirilmesinden baþla bir anlama gelmiyor. Bize gelince... Öðrenci gençlik hareketinin genel ve güncel sorunlarý bu sorunlarýn çözümü ve hareketin geliþimine iliþkin görüþ ve önerilerimizi çeþitli broþür ve makalelerde ortaya koyduk. Her broþür ve makalede bazý sorunlar ve bunlarýn çözüm önerileri üzerinde durduk. Ancak, küçük-burjuva siyasal akýmlarýn öðrenci gençlik üzerinde ideolojik-politik etkisini kýrmak ve öðrenci gençliði devrimci proletaryanýn yanýna çekebilmek için sürekli bir ideolojik mücadelenin, Leninist Parti’nin düþüncelerinin daha kapsamlý bir ortaya konulmasýnýn gerektiðini biliyoruz. Artýk þu gerçek yeterince açýða çýkmýþtýr: Sýnýflar savaþýnýn varmýþ bulunduðu iç savaþ aþamasý nedeniyle öðrenci gençlik hareketi, kendisini felç eden, elini-kolunu baðlayan küçük-burjuva siyasal akýmlarýn politik etkisinden kurtulup Leninist Parti’nin devrimci çizgisine çekilmedikçe ileri doðru bir atýlým yapamaz, çözülme ve daðýlmaktan kurtulamaz. Yapýlmasý gereken þey açýktýr: Küçükburjuva siyasal akýmlarýn öðrenci gençlik üzerindeki politik etkisini kýrarak Leninist Parti’nin düþüncelerini; proletaryanýn sýnýf bakýþ açýsýný egemen kýlmak; öðrenci gençliði bu devrimci çizgiye çekmektir. Elimizdeki çalýþma bu pratik amaca hizmet için kaleme alýnmýþtýr.

43


1. BÖLÜM ÖÐRENCÝ GENÇLÝÐÝN TOPLUMSAL KÖKENÝ VE TOPLUMSAL KONUMU NEDÝR? Özellikle, 20. yüzyýlýn baþýndan itibaren, kapitalist toplumlarda, sýnýf mücadelesinin etkin bir öðesi olarak yerini almaya baþlayan öðrenci gençliðin konumunu ve mücadeledeki genel eðilimini doðru saptamak için onun belli bir tanýmýna ulaþmak gerekiyor. Ancak, bir yanlýþ anlamayý daha baþtan inlemek için, geçerken belirtelim ki, öðrenci gençliðin sýnýf mücadelesinde etkin bir iðe olarak ortaya çýkmasýnýn baþlangýç tarihini her ne kadar 20. yüzyýlýn baþlarý olarak ele alýyorsak da, gerçekte gençliðin bu kesiminin tarih sahnesine çýkýþ tarihini çok daha gerilere çekmek mümkündür. Engels, daha 1848 Alman Burjuva Demokratik Devrimi’nde öðrencilerin oynadýklarý rolden söz ediyordu. Demek ki, öðrenci gençliðin, bir ara kategori olarak sýnýf mücadelesinde yer almasý 1848’lere kadar uzanýyor. Ancak, etkin bir iðe haline gelmesi 20. yüzyýlýn baþlarýnda mümkün oluyordu. Þüphesiz bu deðiþim kapitalizmin ve burjuva devletin geliþim süreci ile ilgili ve bu sürecin doðrudan bir sonucudur. Kapitalizmin ve burjuva sýnýfýn geliþimiyle birlikte burjuva devletin burjuva toplumla daha çok iliþki kurma ihtiyacý arttýkça, Eðitim ve kültür kurumlarýnýn bütün kentlerde toplaþmasý, öðrenci gençliðin de buralarda toplaþmasýna ve zamanla toplumsal 0olaylarda etkin bir güç olarak ortaya çýkmasýna yol açtý. Öðrenciler, toplumda, bir mesleki grup veya bir sýnýf teþkil etmezler. Tersine sýnýf ve katmanlardan oluþan toplumsal yapýnýn çeþitli sýnýflarýndan gelen -ve en çok da orta katmanlardan gelenbelli yaþ sýnýrlarý içinde yer aþan bir gençlik kategorisidir. Geldikleri köken itibariyle (ailevi köken itibariyle) öðrenciler, eðitim alanýna sýkýþmýþ olan toplumdan baþka bir þey deðildir. Varolan toplumun, deyim uygunsa, bir minyatürüdür. Dolayýsýyla, kapitalist toplumdaki tüm çeliþkileri ve çýkar çatýþmalarýný az çok yansýtýrlar. 44


Bir öðrenci her þeyden ince bir burjuvanýn, proleterin, yoksul köylülüðün, küçük-burjuvanýn...; bir fabrikatörün, doktorun, bakkalýn, genel müdürün, fabrika iþçisinin, temizlik iþçisinin, çiftçinin... çocuðudur. Köken olarak belli bir kategoriye (sýnýf veya katman) aittir. Toplumun çeþitli sýnýf ve katmanlarýndan gelen bir iþçi çocuk ve gençler, eðitim kurumlarýnda, genel bir ad altýnda, öðrenci olarak karþýmýza çýkar. Þu halde öðrenci kavram, sayýsý milyonlarla ifade edilen bir kitleyi anlatmakla birlikte, kararlý bir toplumsal kategori ifade etmiyor. Türdeþ olmayan, toplumun çýkarlarý birbirinden ayrý ve birbirine düþman olan sýnýflarýndan gelen, karma yapýyý anlatýyor. Öyleyse, gençlik -ki burada kastedilen özellikle üniversite gençliði ve liseli gençliktir- ideolojik gruplandýrma anlamýnda tutarlý bir dünya görüþünü teþkil etmediði gibi , bunun dýþtalar da... Yani, bilimle bir ve entelektüel faaliyetle uðraþmasý nedeniyle aydýn karaktere sahip olan öðrenci gençliðin kendine has bir “ideolojisi” nden söz edilemez. Kapitalist bir toplumda burjuva ideolojisi ve proleter ideolojisinden (ve bu ikisinin arasýnda, baðýmsýz ve tutarlý bir nitelik gösteremeyen küçük-burjuva ideolojisinden) söz edilebilir. Çünkü kapitalizmde iki temel sýnýf (burjuvazi ile proletarya) ve”eriyen sýnýf” / ara tabakalar (küçük-burjuvazi) vardýr. Oysa öðrenciler ne bir sýnýftýr, ne de az çok kararlý bir toplumsal kategori. Burada durmak ve bazý sonuçlar çýkartmak gerekiyor. Ýlk olarak, “öðrenci eksenli kurtuluþ düþüncesi”, hayalden baþka bir þey deðildir. Ýkincisi, öðrenci gençlik, çeþitli bileþenleriyle, çeþitli sýnýfsal ideolojilerin etrafýnda kümelenir. Yani öðrencilerin çeþitli kesimleri toplumsal hareketin farklý saflarýnda (burjuva, proleter, küçük burjuva; devrim ve karþý-devrim) yer alýr. Bu konumlanýþta, sýnýfsal köken, yakýn çevre, sahip olunan olanaklar vb bir dizi faktör etkili olur. Üçüncüsü, ki Marksistlerin önem verdikleri / vermeleri gereken nokta budur, öðrenci gençlik saflarýnda proleter ideoloji yayýlmalý, mümkün olduðunca geniþ öðrenci kitlesinin sosyalizme kazanýlmasý için yoðun bir siyasal mücadele yürütülmelidir. Demek ki, öðrenci gençlik kitlesi, kendinde toplumsal bölünüþü taþýyan bir topluluktur. Peki, yapýsý böylesine birbirine karþý sýnýflardan gelme unsurlardan oluþan öðrenci kitlesi, öðrenci ol45


makla ortak bir niteliðe bürünür mü? Ya da öyle soralým; öðrencilerin “genel olarak öðrenci olmaktan kaynaklý ortak sorunlarý, ortak çýkar ve amaçlarý” var mýdýr? Eðer eðitim sýnýfsal bir niteliðe sahipse -ki sýnýflý bir toplumda sýnýflar üstü bir eðitimden söz etmek saçmalýk olur- ve öðrenciler toplumun çeþitli sýnýf ve katmanlarýndan geliyorsa, “öðrenci olmaktan kaynaklý ortak çýkar ve sorunlar”dan bahsetmek mümkün deðildir. Egemen sýnýflar, toplumun “alt sýnýflarý” için ayrý bir eðitimden, “üst sýnýflarý” için ayrý bir eðitimden yanadýr. Sömürüye dayalý bir düzende bu farklýlýk eðitimin doðasýnda bulunur (Aksi halde kimse kalkýp da “eðitimde fýrsat eþitliði istiyoruz” diye ortaya çýkmazdý). Pratikte eðitim kurumlarýnýn niteliksel farklýlýðý bile “ortak çýkar ve sorunlar”ýn bulunmadýðýný göstermeye yeter. Alabildiðine geri talepler üzerinden düþünülse bile, bir ortaklýk yakalanamayacaktýr. Bu ister yemekhane sorunu olsun, ister yurt, ister har(a)çlar vb olsun... sýnýfsal köken ayrýmý kendini belli edecektir. Örneðin bir burjuva çocuðu arabasýný park edecek bir yer bulamayýnca “park sorunu”ndan muzdarip olurken, bir emekçi çocuðunu ilgilendiren sorunlar elbette farklý olacaktýr. Eðitimin baskýcý niteliði de yine alt sýnýflar açýsýndan sorun teþkil eder. Fakat burada, þimdilik, özellikle dar ekonomik-akademik sorunlarý konu ediniyoruz. Zira siyasal alana geçtiðimizde ilerde de görüleceði gibi, parçalanma had safhaya ulaþýr; emekçi kökenli öðrenciler dahi bir parçalanmaya uðrar. Kýsacasý öðrenci gençlik, çýkarlarý ve sýnýf karakteri bir ve ayný olan türdeþ bir toplumsal kategori deðildir. Aksine; toplumun sýnýfsal ayrýþmalarýna denk düþen gruplara ayrýlýr. Kökeni itibariyle belirli toplumsal sýnýfsal ve katmanlara ait olan öðrenciler, siyasal açýdan da bütünlük saðlamaktan uzak bir yapýdadýr. Bu siyasal parçalanmýþlýk eþyanýn tabiatýna uygun olandýr. Kendi içinde bütünlükten uzak olan öðrenci kitlesine, bu ayrýþma gözetilmeksizin yaklaþmamak gerekir. “Genel olarak öðrenci” deðil, kendi içinde ayrýþmaya uðrayan öðrenci kitlesi vardýr. Öðrenci gençlik arasýndaki devrimci faaliyette ve öðrenci gençliðin toplumsal devrimdeki konum ve öneminin belirlenmesinde dikkate alýnmasý gereken temel noktalardan ilki bu olmalýdýr. 46


SÝYASAL AYRIÞMA Öðrenci gençlik kitlesinin siyasal açýdan tam bir renk cümbüþü olduðunu söylemek bir abartý deðildir. Zira bu alanda burjuva, proleter ve küçük-burjuva gibi üç grup oluþturmak mümkün deðil. Siyasal olarak bölünmüþ daha fazla sayýda grup ortaya çýkýyor. Ancak, meydana gelen “zenginliðe” raðmen siyasal gruplaþmanýn temelinde toplumun sýnýflara bölünmüþ olmasý yatýyor. Ya da baþka bir ifade ile, öðrenci gençlikteki siyasal bölünme, toplumdaki sýnýfsal bilinmeyi ana hatlarýyla yansýtýr. Sýnýfsal bölünme siyasal ayrýþmayý doðrudan deðil ama dolaylý yoldan belirliyor. Kapitalist toplumun tarihsel geliþim süreci, bu sürecin çeþitli yönleri zaman içinde etkin olarak ine çýkýyor. Bilindiði gibi, kapitalist toplum, baþta burjuvazi ve onun karþýtý proletarya olmak üzere birbirinden ayrý sýnýflardan meydana gelir. Bu sýnýflar sürekli bir mücadele içindedir. Ve özünde, “her sýnýf savaþýmý siyasal bir savaþýmdýr”. Dolayýsýyla her sýnýf, kendi siyasal bilinç biçimlerini yaratýr. Sýnýflar arasýndaki savaþýn sertleþtikçe siyasal alandaki mücadele de kýzýþýr. Çünkü, sýnýf mücadelesi esas olarak siyasal mücadele biçimi altýnda karþýmýza çýkar. Böylece, sýnýf mücadelesi geliþtikçe, farklý siyasal gruplar arasýndaki ayrý çizgileri belirginleþir. Görüldüðü gibi, sýnýfsal bölünme, son tahlilde siyasal bölünmeyi belirler. Ama bu tek yanlý bir geliþim süreci deðildir. Siyasal bölünmenin temelinde sýnýfsal bölünme yatýyor ve son tahlilde onu belirliyorsa da, siyasal bölünmenin biçimi üzerinde etkili olan, onu hýzlandýran ve derinleþtiren POLÝTÝK MÜCADELE’den baþka bir þey deðildir. Baþka þekilde ifade edelim. Sýnýflara bölünmüþ kapitalist bir toplumda, sýnýf mücadelesinin kendiliðinden geliþimi zaman içinde belli bir siyasal kamplaþma yaratýr. Ýlk baþlarda bilinçli bir etkinliðin sonucu olmamasýndan dolayý geliþim aðýr aksak ilerler. Ancak kararlý bir politik savaþým sürece bilinç öðesi katar. Geliþimi hýzlandýrýr, derinleþtirir. Böylece siyasal kamplaþma daha hýzlý ve kararlý oluþur. Sýnýfsal ayrýþmaya daha yakýn bir siyasal kamplaþma meydana gelir. Burjuva toplumun ve sýnýf mücadelesinin geliþimine iliþkin tüm bu gerçekler bizi þöyle bir sonuca götürüyor: Devrimci öðrenciler (Marksistler), genel olarak siyasi kamplaþmaya karþý olmak þöyle dursun, onu hýzlandýrmak ve derinleþtirmek için çabala47


malýdýr. Bu kamplaþma, en nihayetinde devrim ve karþý-devrim güçleri þeklinde net bir ayrýma dek devam edecek. Marksistler, tarihsel geliþmenin ve sýnýf mücadelesinin bu yönlü geliþimine karþý olmak þöyle dursun, onu daha da hýzlandýrmak, tarihin bu yönlü akýþýna hýz katmak için var güçleriyle çalýþýrlar; çalýþmalýdýrlar. Bu, devrimin baþarýsý için gerekli ve zorunlu bir süreçtir. Demek oluyor ki, Marksistler burada “bölücülük” görevini üstleniyorlar. Gerçek birliði saðlamanýn yolu buradan geçiyor. Yani, “aman kitleyi bilmeyelim” kaygýsýyla öðrenci gençliðin arasýna siyasal-ideolojik düþüncelerin, dolayýsýyla “ayrýlýklarýn” sokulmasýna karþý duranlar, gerçekte tarihsel bakýmdan kaçýnýlmaz; devrimin geliþmesi için de önemli bir sürecin geliþmesini engellemeye çalýþarak, gerçekte gerici bir rol oynamýþ oluyorlar. Devrimci öðrenciler, Marksist dünya görüþüne sahip öðrenciler, öðrenci gençliðin siyasallaþmasý, öðrenci gençlik arasýna siyasal düþüncelerin sokulmasý gibi, tarihsel bakýmdan kaçýnýlmaz; devrimin geliþimi için ise önemli ve gerekli sürecin geliþimini engellemek bir yana, onu hýzlandýrmakla yükümlüdürler. Bundan dolayý, Leninist öðrenciler, “siyasal ayrýlýklarý” öðrenci gençliðe götürmeli, bu görevi saflarýn yerli yerine oturduðu noktaya kadar sürdürmeli; ve bu çerçevede öðrenci gençliðin en geniþ kesiminin Leninist görüþlere, devrimci Marksist düþüncelere kazanmaya çalýþmalýdýrlar. Marksist-leninist dünya görüþüne sahip, sýnýfsýz-sömürüsüz bir toplum için dövüþen Leninist öðrencilerle devrimci düþüncelere sahip, toplumsal kurtuluþtan yana eðilim taþýyan diðer öðrenciler arasýnda “en geniþ birlik” saðlanacaksa dahi, böyle bir birlik ancak saflarýn böyle bir netleþmesinden sonra söz konusu olabilir. Devrimin güçlerinin birliðini saðlamanýn yolu da budur. Öðrenci gençliðin siyasallaþmasýnýn tarihsel ve siyasal bakýmdan kaçýnýlmazlýðý þundan ileri geliyor: Maden ki öðrenci gençlik toplumun üniversiteye-okula sýkýþtýrýlmýþ bir yansýmasý, bir minyatürüdür, öyleyse burjuva toplumdaki tüm sýnýfsal ve siyasal bölünmüþlüðü doðrudan-dolaylý, þu veya bu biçim altýnda yansýtmasý kaçýnýlmazdýr. Nitekim, her dönemin siyasal bakýmdan belli bir incelenmesini bize bunun sayýsýz örneklerini verecektir. Burjuva toplumdaki sýnýf mücadelesinin ve siyasal bölünmenin derinleþtiði dönemlerde öðrenci gençlik arasýndaki siyasal bölünmenin derinleþmesi ve çatýþmalarýn þiddetlenmesi bir rastlantý deðildir. Aksine, denilebilir ki, aydýn karakterinden ileri 48


gelen duyarlýlýðýndan dolayý, öðrenci gençlik, toplumdaki sýnýf çatýþmasýný ve siyasal bölünmeyi en çabuk yansýtan kesimlerin baþýnda geliyor. Demek ki, öðrenci gençlik arasýndaki siyasal bölünme kaçýnýlmaz olduðu kadar Leninist gençlik açýsýndan arzulanýr bir durumdur da. Öyleyse, mümkün olan en geniþ kesimi Leninist saflara, Marksist-leninist düþünceye kazanmaya çalýþmak koþuluyla, býrakalým bazý kesimler kendilerini farklý siyasal gruplar olarak ifade etsinler ve siyasal konumlarýný netleþtirsinler. Böyle bir durum Leninist saflarý zayýflatmaz, aksine, güçlendirir. Çünkü, ancak böylesi saðlam ve ilkeli bir zemin üzerinde durarak uygulayacaðýmýz esnek politikalarla, yaratýcý ve cesur faaliyetle kararsýzlarý etkiler, saflarýmýza kazanýr ve devrimin yanýnda yer alabilecek farklý siyasal gruplarý saðlam bir zemin üzerinde bir araya getirebiliriz. Çünkü, bir “çekim merkezi” olmanýn ve kararsýzlarý etkileyerek saflarýmýza kazanmanýn yolu budur. Saðlam temellerde bir araya gelebilmek için ayrýlýklarý derinleþtirmek... Ýþte yapmamýz gerekin budur. Bunun için koþullarýn gerektirdiði katýlýk ve kararlýlýkla harekete geçmek gerekiyor. Mevcut durumda genel öðrenci kitlesinin ayrýldýðý gruplarý þu þekilde sýralayabiliriz: 1)Gericiler, 2)Ýlgisizler, 3)Okulcular (akademistler), 4)Devrimciler. Bu genel sýralanýþ tam olmaktan uzak. Zira “Ýlgisizler” ve “devrimciler” grubu da kendi içlerinde iki gruba ayrýlýyorlar. “Ýlgisizler”i, a)Her türlü harekete karþý ilgisiz olanlar (salt ve saf öðrenciler), b)Sistemle bazý sorunlarý olan, ama henüz kendilerini siyasi yelpazenin herhangi bir yerinde girmeyenler (kararsýzlar), olarak ikiye ayýrabiliriz. “Devrimciler” grubunu ise a)Marksist-leninistler ve b)küçük-burjuva oportünizmi (ortalama ‘sol’) biçimde ayýrmak yerinde olur. Böylece, günümüz koþullarýnda kendi içinde az çok tutarlý altý eðilim tespit etmiþ oluyoruz. 1) GERÝCÝLER: Düzenin paramiliter gruplarý olarak sivil (ülkücü ve dinci) faþistler, Türk devletinin “temeli” olan Kemalistler... 2) ÝLGÝSÝZLER: Ýster akademik temelde geliþsin, isterse siyasi olsun, her türlü öðrenci hareketinin dýþýnda kalmaya özen gösteren kesim. Bunlar, burjuvazinin düþlerindeki öðrencilerdir. 3) KARARSIZLAR: Mevcut siyasal harekete mesafelidirler. Uzak duruþ, ailevi meselelerden, bireysel kaygýlardan, korkudan, inançsýzlýktan... herhangi bir nedenler zincirinden 49


kaynaklanýyor olabilir. Küçük-burjuvazinin sýnýfsal karakterini en saf halinde taþýyan bu grup, güçlü bir devrimci harekete katýlmamak için hiç bir nedene sahip deðildir. Bugün deðilse de yarýn, devrim iyice güç kazandýðýnda, yani bu güç küçük-burjuva yýðýnlar tarafýndan apaçýk görülmeye baþlandýðýnda, kararsýzlarýn önemli bir kesimini yanýmýzda görmemizi mümkün olacaktýr. O zamana kadar sallantýlý durumlarý büyük oranda devam edecektir. 4) AKADEMÝSTLER: Baþka bir adlandýrma ile “okulcular”... Siyasal arenada sosyal-reformizm olarak adlandýrýlan kesimin öðrencilerdeki yansýmasýdýr. “Öðrencilerin öðrenci olmaktan kaynaklý ortak sorun ve çýkarlarý” olduðuna inanýrlar. Tüm mücadeleleri, eðitimdeki pürüzlerle uðraþmaktan ibarettir. Kampüs sýnýrlarýna hapsolmuþ bir mücadeledir. “Öðrenci sorunlarý” dýþýndaki sorunlar onlara göre öðrencilere yabancýdýr; ilgilenilmemelidir. Bir benzetme yapmak gerekirse, iþçi sýnýfý söz konusu olduðunda ekonomizm neyi ifade ediyorsa öðrenci gençlik söz konusu olduðunda da akademizm onu ifade eder. 5) KÜÇÜK-BURJUVA OPORTÜNÝZM: Siyasi arenada ortala ‘sol’ olarak adlandýrdýðýmýz kesimin öðrenci gençlik alanýndaki temsilcileri... Bir yanlarý akademist, bir yanlarý devrimci. Tam bir küçük-burjuva radikali. “Bütün düðünlerde niþanlý, bütün gömmelerde ölü”. Bu yüzden en geri talepler peþinden tereddütsüz giden, yaþamýn nesnel akýþý sert kapýþmalarý gündeme getirdiðinde bir þekilde hareketin içinde yer alan kesimdir. Temel olaný bir türlü kavrayamayan, kitlesizlik fobisi yüzünden rüzgar nereden eserse oraya koþan küçük-burjuvalarý ancak devrim adam edebilir. Sýnýf savaþýmýnýn diðer alanlarýnda, tüm devrimci söylemlerine raðmen ekonomik-sendikalist anlayýþý aþamadýklarý gibi, öðrenci gençlik alanýnda da “dernekçilik”in dar sýnýrlarýný aþamazlar. 6) MARKSÝST-LENÝNÝSTLER: Öðrenci gençlik mücadelesinde akademik sorunlarýn gerçek çözümünün ancak politik özgürlüðün elde edilmesiyle gerçekleþebileceðini savunurlar. Günümüz koþullarýnda tüm alanlarda olduðu gibi, bütün sorunlarýn gelip politik özgürlüðün elde edilmesi mücadelesinde düðümlendiðini, iktidar sorunu çözüme kavuþturulmaksýzýn hiçbir gerçek ilerleme kaydedilemeyeceðini belirtirler. Reform mücadelesi politik özgürlük savaþýmýna baðýmlý kýlýnmalýdýr. Reformlar devrimin yan ürünleridir. Mevcut koþullarda hemen sadece Leninistler böyle düþünmektedir. 50


Genel öðrenci kitlesinin ayrýþtýðý belli baþlý siyasal gruplar iþte bunlardýr. Belirtmek gerekiyor; gerçek yaþamda kesin sýnýrlarý olan gruplaþmalar yoktur. Sadece mantýksal dizge için mevcuttur. Soyutlamanýn ürünüdür. Yaþamýn kendisinde ise, sýk sýk sýnýr çizgileri silinir. Bir grup, diðerinin içine geçer, onun özelliklerini gösterir. Örneðin, gericiler kategorisinde saydýðýmýz Kemalistler, Kürt ulusal sorunu karþýsýnda þovendirler, ama diðer sivil-faþistler (ülkücü ve dinci faþistler) karþýsýnda “demokrat” olabilirler. Pek çok okulda onlarla çatýþmaya girebilirler. Pratikte bunun örnekleri sýkça görülüyor. Bir baþka örnek; küçük-burjuva oportünistleri birçok konuda akademistlerle iç içe geçiyor. Çoðu zaman nerede “devrimci” nerede “dernekçi” olduklarýný anlamak mümkün olmuyor. Hatta bazý durumlarda dinci faþistlerle ayný eylemde (veya tersten, Kemalistlerle) ayný saflarda bulunabiliyorlar. Bütün bunlar gizlerimizin önünde gerçekleþen olaylar. Her gün tanýk olduðumuz geliþmeler. Politik ufuklarý kapitalizmin sýnýrlarýný aþamayýnca ,sonuçta her biri karþý-devrimci olan ama kendi içlerinde belli bazý çatýþmalara düþen “gericiler” kategorisinin bazý öðeleriyle birlikte hareket etmek, küçük-burjuva dünya görüþüne sahip siyasal öðrenci gruplarý için kaçýnýlmaz oluyor. Ortaya koyduðumuz sýnýflandýrmada “gericiler” kategorisi içinde yer alan dinci ve öteki sivil-faþistlerin karþý-devrimin paramiliter gücü olduðu ve devletin, sermaye sýnýfýnýn okullarda bu gruplara dayandýðý açýk. Son dönemlerde karþýmýza çýkmaya baþlayan ve kendilerini “Kemalistler” olarak adlandýran kesim ise, kararlý, iç bütünlüðü olan bir grubu ifade etmekten çok, yanýlsamalardan kurtarýldýðýnda devrimci gruplara geçiþ için köprü iþlevi girebilecek kararsýz, þekilsiz bir ara kesimdir. Ama görülüyor ki,i toplumsal kutuplaþma en keskin halini alana deðin, siyasal gruplaþmalar, çoðu yerde birbirine karýþýyor; billurlaþamýyor. Yine de ifade etmek gerekir ki, tüm bu gruplar canlý, sýnýrlarý birbiri içine geçen hareketli yapýlardýr. Doðada olduðu gibi toplumda da mutlak, deðiþmez sýnýrlar yoktur Her þey görecelidir, her þey akýp gider. O halde, gruplarla, gruplarýn hareket alanlarýyla ilgili ana hatlarýyla çizilen sýnýrlar doruk olarak algýlanmamalýdýr. “Okulcu” denilen kesimin küçük-burjuva sol siyasal akýmlarla birlikte hareket ettikleri, az çok siyasal mücadeleye girdikleri görülebileceði gibi, bazý küçük toplumsal olaylarýn “Kararsýzlar”ýn 51


geniþ bir kitlesini etkileyerek siyasal mücadelenin içine çekmesi de mümkündür vb vb. Öðrenci gençlik kitlesinin yapýsý üzerine söyleyebileceklerimiz kýsaca böyle. Yazdýklarýmýzdan, öðrenci gençlik mücadelesinin sýnýflar savaþýmýnýn bir parçasý olduðu kendiliðinden çýkýyor. Toplumun sýnýflara bölünmüþ olmasý öðrenci gençliðin de bu ayrýþmadan nasibini almasýný getiriyor. Ne ve ki, burada dikkat çekmemiz gereken önemli bir nokta var: Bölünmüþlük, sadece öðrencilerin sýnýfsal kökeniyle ilgili olarak ele alýnmamalý. Öðrenci gençlik içindeki bölünme, genel olarak burjuva toplumdaki sýnýfsal bölünmeyi yansýtsa da burada tek tek her öðrencinin kendi sýnýf kökenine uygun bir ideolojik-siyasal kamplaþma içine gireceðini; sýnýf kökeninin birebir ve doðrudan bu kamplaþmayý belirleyeceðini düþünmek, Marksizmin en kaba þekilde anlaþýlmasý ve yaþama uygulanmasý anlamýna gelir. Aksine, çoðu öðrencinin kendi sýnýfsal kökenine uygun olmayan bir ideolojik-siyasal kamplaþma içine girdiðini söylemek gerekiyor. Eðer öyle olmasaydý, emekçi sýnýflardan gelen pek çok öðrencinin sivil-faþist hareket gibi karþý-devrim saflarýnda yer almasý; ayný þekilde küçük ve hatta orta burjuva ailelerden gelen pek çok öðrencinin, kendi sýnýf kökenine uygun olmayan bir þekilde, emeðin kurtuluþ için mücadele eden devrimci saflarda yer almasýný izah etmek mümkün olmazdý. Öðrenci gençlik içindeki ideolojik-siyasal bölünme, genel hatlarýyla temel olarak sýnýfsal kökene uygun düþse de, varlýklý ailelerden gelen öðrenci gençlerin, yoksullarýn kurtuluþu için kendini feda eden bir mücadeleye atýlmalarý; yoksul ailelerden gelen kimi öðrencilerin de, sermaye sýnýfýnýn egemenliðinin devamý için faþist karþý-devrimci saflarda yer almalarý az rastlanýr bir durum deðildir. Demek ki, öðrenci gençlik içindeki bölünmede, sýnýfsal kökenin yanýnda ve bazen ona ters yönde etki eden faktörler de önemli bir rol oynuyor. Baskýya, sömürüye, haksýzlýða, yoksulluk ve sefalete karþý duyarlý olan ve tepki gösteren gençlik karakterinin yaný sýra, olaylarý, geliþmeleri, izleyebilmesine ve çabuk kavramasýna neden olan “aydýn karakteri” öðrenci gençliðin saflarýný belirlemesinde etkin rol oynayan faktörlerden bazýlarýdýr. Kýsacasý, bir yandan gençlik duyarlýlýðý ve çabuk tepki gösterme özelliði, ite yandan eðitimin kazandýrdýðý özellikler, toplumun çeþitli sýnýf ve katmanlarýndan gelen öðrencilerin kampla52


þmasýnda etkin bir rol oynuyorlar. Peki, eðitim süreci nasýl iþliyor? Niteliði nedir? Çeliþkileri nedir? Burada, bu sorun üzerinde en genel hatlarýyla, özet olarak durmaya çalýþacaðýz. KAPÝTALÝST EÐÝTÝM EMEK-SERMAYE ÇELÝÞKÝSÝ ÜZERÝNE YÜKSELÝR Sermaye sýnýfýnýn egemenliðine dayalý kapitalist toplumda, bütün sýnýflý toplumlarda olduðu gibi, eðitim sýnýfsal bir nitelik gösterir. Baþka türlü olmasý beklenebilir mi? Örneðin burjuvazi, kendi egemenliðini yeniden ve yeniden üretmenin aracý olmayan bir eðitim yaratabilir mi? Ýlkokuldan üniversiteye kadar eðitimin herhangi bir basamaðýna þöyle bir giz atmak bile, sýnýflar üstü bir eðitimin mümkün olmadýðýný göstermeye yeter. Verilen eðitimin niteliðini, eðitim kurumlarýnýn niteliðini/farklýlýðýný þöyle bir ele aldýðýmýzda, eðitimin çocuklarý týkýþtýrýldýklarý dersliklerde “normal” bir eðitimden geçirilir. Bütün aþamalarda bu ayrýþmayý görmek olasý. Üniversiteler, ‘güzide üniversiteler” ve “gecekondu üniversiteler” olarak çoktan ayrýþtý. Her geçen gün bu ayrým derinleþiyor. Eðitimin paralý oluþu emekçi çocuklarýný bir haktan mahrum etmeye yetiyor. Bunlarýn en zekileri, tekellerin saðladýðý burslar aracýlýðýyla okuyup kedini kurtarabiliyor. Bu böyle bir kurtuluþ ki, daha okul bitmeden, sermayenin (burs alýnan tekelin) hazýr yetiþmiþ elemaný olunuyor. Sonuçta, sermaye, ihtiyaç duyduðu yetiþmiþ elemaný elde ederken, yýðýnla genç, binbir güçlükle bitirebildiði okulunun, kendisine karnýný doyuracak bir iþ bile saðlayamadýðýný acý bir þekilde görmüþ oluyor. Sistem, peþ peþe konulmuþ eleklerden oluþan bir ayýklama sürecine benziyor. Ayýklama en baþtan baþlýyor. Ýlk ayrým doðuþtan geliyor. (Burjuva bilimciler utanmasa, bunu da genler üzerinden “açýklamaya” kalkacaklar). Toplumun herhangi bir sýnýfýnýn üyesi olarak dünyaya gelen çocuk, ilk eðitimini ailesinden alýyor. Aile, temeli olduðu toplumun bütün özelliklerini taþýr. O “çekirdek toplum”dur. Toplumun rolüne iliþkin ilk eðitimini ailesinden alýr çocuk. Farklý eðitime sahip sýnýflarýn çocuklarý da farklý eðitim almaktadýr. Bu, aileden baþlar. Ýlkokulla birlikte her açýdan farklý farklý özellikler gösteren eðitim süreci baþlar. Binalar, öðretmenler, olanaklar verilen bilgiler... her þey farklýdýr. Ýlk ayýklamadýr bu ve doðal elek ile yapýlýr. Ardýndan, yarýþ atý gibi sýnavlara hazýrla53


nan çocuklar, özel kolejler için yarýþýrlar. Kazananlar, belli ölçüde geleceði “aydýnlýk” olanlardýr. Ýkinci ayýklamada ayakta kalmayý baþarmýþtýr. Sonra üniversite sýnavlarý gelir. Buraya kadar alabildiðine farklý olanaklara sahip, apayrý tarzda eðitilen insanlar, bir elemeye daha tabi tutulur. Kimi “güzide üniversitelere” kapaðý atar, kimi “gecekondu üniversitelere”. Büyük bölümü ise, toplumun sýradan bireyleri olmalarý için sokaða salýnýr. Herkes kendi sýnýfýna, iþçi, bakkal, hamal, iþsiz, serseri... kim nereyi hak ediyorsa, oraya. Üniversiteye girmeyi baþaranlar? Olar bir süre daha kaçýnýlmaz sondan uzak kalýrlar. Üniversitelerin büyük bölümü vasat ya da daha alt düzeyde olduðundan, üniversitelerin büyük bölümü, diplomalarýyla birlikte, daha önce sokaða salýnan kaderdaþlarýnýn yanýna giderler. “Güzide üniversiteler”de ise az sayýda genç, ki bunlarýn hemen hepsi bu üniversitelerin gizde bölümlerinden mezun olurlar, üst sýnýflara doðru týrmanýr. “Kendilerini kurtarýr”. Geri kalanlarýn bir kýsmý, gördükleri eðitim doðrultusunda bir meslek sahibi olurken, bir kýsmý da öncekiler gibi “kaldýrým mühendisliði”nden öteye gidemez. Böylece, ömrün 2025 yýlý geçer. Ayýklama süreci herkesi kapitalist toplumun herhangi bir yerinde konumlandýrýr. Sonuç nedir? Toplum sýnýflardan oluþur. Týpký toplumun burjuva ve proleter sýnýflar arasýnda ayrýþmasý gibi, ayýklama sürecinden geçen gençler de, sonuçta, küçük bölümü üst sýnýflara ve büyük çoðunluðu alt sýnýflara olmak üzere ayrýþýr. Eðitim baþtan sona bu ayýklama üzerine kurulmuþtur. On milyonlarca insaný almýþ, belli bir biçime sokmuþ, kendi ihtiyacý doðrultusunda yetiþtirmiþ ve varolan sýnýfsal duruma uygun þekilde düzene koymuþtur. Sürecin en önemli özelliði, egemen sýnýfýn kendi düþünsel anlamda yeniden üretmesine olanak saðlamasýdýr. Her egemen sýnýf kendini sadece maddi olarak yeniden üretmekle kalmaz, düþünsel anlamda da yeniden üretir. Eðitim, bu iþe yarar. Kapitalizm, maddi üretim sürecinde kendini yeniden üretirken, emeðin eðitilmesine ihtiyaç duyar. Bunu saðlar. Eðitimin genelleþmesiyle birlikte, tüm bir toplumu kapitalist anlamda yeniden üretim sürecine sokmuþtur. Eðitimi, hem kendi maddi üretim sürecinin ihtiyacýna göre biçimlendirir, hem de kapitalizmin “birey”ini yetiþtirir. Bunu eðitim programýyla (müfredatýyla) yapar, disiplin yönetmelikleriyle yapar, oluþturduðu “eðitim geleneði” ile (ya da geleneksel eðitim ile) yapar. 54


Biliniyor. Egemen sýnýfýn düþünceleri, toplumda egemen olan düþüncedir. Maddi açýdan egemen olan sýnýf, manevi-düþünsel açýdan da egemendir. Çünkü manevi-düþünsel üretim araçlarý da egemen sýnýfýn elindedir. Bu araçlarla toplumu düþünsel açýdan biçimlendirir. Okul, bu açýdan, sistematik biçimlendirmenin, eðen en önemli aracý deðilse, en önemli araçlarýndan biridir. Öyleyse okulun (daha genel deyimle eðitimin) sýnýfsal özellik göstermesi, toplumun temel çeliþkilerini taþýmasý olaðan deðil midir? Ta beþikteyken baþlayan ve ömrümüzün ortala 20-25 yýlýný kapsayan eðitim, boydan boya sýnýfsal bir nitelik gösterir. Pratik yaþamda faþist disiplin yönetmelikleri, YÖK, har(a)çlar, sýnava sistemi, müfredat vb vb olarak karþýmýza çýkan olgular, bizi, Türkiye kapitalizminin ihtiyacýna göre biçimlendirmeyi hedefleyen bir sürecin bileþenleridir. Ve burada “adamýna göre muamele” vardýr. Sýnýfsal kökenimiz ne ise, göreceðimiz eðitim de ona uygundur. Zira bizim sýnýfsal konumumuz belirleyen de, eðitimin niteliðini belirleyen de kapitalizmden baþka bir þey deðildir (Biçim olarak Türkiye kapitalizminin niteliði belirliyor. Ama özünde, kapitalizm evrenseldir. Bütün kapitalist ülkelerdeki eðitimin sýnýfsallýðý da evrensel özellik gösterir. Sadece biçimde ayrýlýr. Örneðin sermayenin güçlü olduðu bir ülkede, diyelim Ýngiltere’de veya ABD’de, eðitim kurumlarýnýn görece daha özgür bir yapýsý vardýr. Ama sonuçta sermayeye baðýmlý, toplumun sýnýfsal bölünüþüne uygun bir eðitimdir. Yani, bizde Türkiye’deki eðitimle geliþmiþ bir kapitalist ülkedeki eðitim arasýnda herhangi bir fark yoktur, farklýlýk biçimdedir). Þu halde, eðitimde karþýlaþtýðýmýz sorunlar, kapitalizmin kendisinden kaynaklanmaktadýr. Bu sorunlarýn aþýlmasý, ancak ve ancak kapitalizmin aþýlmasýyla gerçekleþebilir. Diyelim bugün faþist disiplin yönetmelikleriyle, YÖK’le, özel güvenlik birimleriyle, idari yapýyla vs. sorunlarýmýz var. Bunlara karþý mücadele kapitalizme karþý mücadeleden ayrý ele alýnabilir mi? Þöyle söylenecektir: YÖK’ün kaldýrýlmasý için bir devrime gerek yoktur. Doðru, bir devrime gerek olmayabilir. Ama YÖK’ün ortaya çýkmasýný gerekli ve zorunlu kýlan temel, yani kapitalist üretim iliþkisi ve faþist egemenlik biçimi orta yerde durdukça, baþka adlar altýnda yeni YÖK’ler kaçýnýlmazdýr. Eðitimin hemen bütün sorunlarýný için bu durum geçerlidir. Eðitim kendini var eden toplumsal sistemden 55


baðýmsýz deðildir. Toplumda egemen olan iktisadi üretim ve deðiþim iliþkileri üzerinden hareket eder. Eðer karþýmýza baþka türlü deðil de bugünkü gibi bir eðitim sistemi çýkýyorsa, bu, yaþadýðýmýz toplumsal düzen böyle gerektirdiði içindir. Tarihsel toplumsal koþullarýn toplum ürünü olarak böyle biçimlenmek zorunda olduðu içindir. Ve bunlar, son tahlilde, üretim ve deðiþim iliþkisi tarafýndan belirlenir. Yani beþikten belli bir yaþa kadar içinde yer aldýðýmýz eðitim sistemi, bir ayýklama süreci olarak karþýmýza çýkýyorsa ve her türlü akademik-demokratik sorun önümüzde engel teþkil ediyorsa, bu, içinde yaþadýðýmýz sýnýflý sömürü toplumundan kaynaklanýyor. Kapitalist, üretim iliþkisi, kedi temel çeliþkisin eðitime yansýtýyor. Eðitim, emek-sermaye çeliþkisi üzeride yükseliyor. Bu çeliþkiye son verilmeden kapitalizme son verilmeden, “sorunlardan arýnmýþ bir eðitim” geliþemez. Lenin, bu gerçeðin altýný çizmek için, “Politik özgürlük kazanýlmadan, akademik özgürlük kazanýlamaz” demiþtir. Demek oluyor ki, akademik özgürlük mücadelesi, kapitalizme karþý özgürlük mücadelesinden ayrý ele alýnamaz. Bu, iþin akademik yönü. Diðer yandan, emekçi çocuklarýnýn durumu var. Eðitim sistemiyle sorunu olan/olmasý gereken emekçi çocuklarýdýr. Ayný zamanda emekçi çocuklarý, ailelerinin yaþadýðý ekonomik ve politik sorunlardan da doðrudan etkilenmektedirler. Bu sorunlar karþýsýnda doðrudan taraftýrlar. Keza, “sokaða salýndýktan” sonra her biri bir emekçi olacaktýr. Yani, emek-sermaye çeliþkisi her açýdan, öðrenci etiketi yapýþtýrýlan emekçi çocuklarýný doðrudan ilgilendiren temel çeliþkidir. Bu çeliþkiyi, kapýdan kovsanýz bacadan girer. Kapitalist toplumda ondan kurtuluþ yoktur. Kapitalizme karþý savaþmaksýzýn, bu çeliþkiyi ve onun yol açtýðý sorunlarý ortadan kaldýrmak olanaksýzdýr.

56


II. Bölüm Marks bir yerde, proletaryanýn her devrim döneminde geçmiþ deneyimleri iðrenmeye koyulduðunu yazar. Kavgaya atýlan her sýnýf kendi kavgacý geçmiþini iðrenmek ister. Öðrenmelidir. Burjuvazi, egemenlik altýnda kurulan tuttuðu yýðýnlarýn kavgacý geçmiþlerini unutturmak için her yolu dener. Zor kullanýr, içini boþaltýr, tahrif eder...Kapýþma bu alanda da devam eder. Burjuvazi geçmiþi unutturma iþinde yalnýz deðildir. Ezilenler safýnda ona, bu konuda yardýmý esirgemeyecek dönekler her zaman olagelmiþtir. Kimisi açýktan, kimisi örtülü... Daima burjuvazi için çalýþýr. Sosyal-reformistler kendilerini bu iþe adamýþtýr. “Özgürlük uðruna savaþmayý gize almaktansa kilelik içinde barýþý tercih eden “küçük-burjuvalar, geçmiþin kavga dolu yollarýný bir daha yürümemek için bu koroya katýlýr. Yýðýnlar geçmiþin derslerini iðrenmek için, burjuvazi ve yardakçýlarý ise unutturmak için çatýþma, iki karþýt yinelim. Öðrenci gençlik mücadelesi açýsýndan ayný iki karþýt yinelim söz konusu deðil midir? Örneðin bugün, dünya genelindeki öðrenci hareketleri üzerinde durulurken, Fransa’daki öðrencilerin akademik- demokratik temelde geliþen ve henüz köklü bir ayrýþmaya-parçalanmaya uðramýþ sarsýcý eylemlerine gýpta ediliyor. Ama bir Endonezya’nýn bölünmüþ öðrenci eylemleri üzerinde pek durulmuyor. Bahsi geçtiði zaman da sadece genel olarak deðiniliyor. Oysa arasýnda ayrýþtýðý, mücadelenin alabildiðine siyasallaþtýðýný görebilmekteyiz. Orada, “genel olarak öðrenci hareketi” 57


diye bir þey yok. Devrimci ve karþý-devrimci öðrenci hareketi var. Ve bu bakýmdan bizden ilerideler. Ama neylersiniz, mücadele birkaç ývýr-zývýr uðruna geliþmemiþ, demokratik eylem olarak kalmamýþ, bu noktayý çoktan aþmýþ ve devrim mücadelesini henüz keþfedemediðinden, baþka türlü olamaz ki. Böyle bir savaþ, böylesi bir bölünme... “kilelik içinde barýþý tercih eden”lerin inatla üzerinden atladýðý esas yöndür. Onlar, çeþitli taleplerle hareket eden, varolan düzeni deðil onu belli bazý noktalarda düzeltmeyi hedef edinen bir mücadele istiyorlar. Bu yüzden dersliklerden sokaklara uzanan yolda yürümeyi reddediyorlar. Geçmiþte onurluca yürünen bu yoldan köþe bucak kaçýyorlar. Öðrenci gençlik mücadelesindeki asýl týkanmanýn burada olduðunu görmek istemiyorlar. DERSLÝKLERDEN SOKAKLARA UZANAN YOL Burjuvalar okullarý týpký kýþla gibi insanlardan uzak, toplumun dýþýnda yapmaya o kadar özen göstermiþ, öðrencinin toplumsal sýnýflardan uzak olduðu konusunda o denli yanýlsamalý bilinç yaratmýþtýr ki, öðrenci gençlik kitlesi, çoðu zaman sokaðý kendi dýþýnda, kendine yabancý olarak algýlamýþtýr. Oysa sokak, öðrencilere hiç de uzak deðildir. Tersine, öðrenciler sokaðýn bir parçasýdýr. Yolu kaçýnýlmaz olara oraya çýkacaktýr. Bugün de pek çok siyasi çevre,ortaya çýkan hayali kopukluktan þaþkýnlýða düþmüþ vaziyette, kitlelerden kopmama adýna ufkunu iyice daraltmýþtýr. Siyasi talepler, akademik-demokratik talepler yýðýný arasýnda sýkýþtýrýlýveriliyor. Öðrencilere sürekli öðrenci (okul) sorunlarýndan bahsediliyor. Hayali kopukluk böylece maddi bir güce dönüþtürülüyor; derinleþtiriliyor. Ýþin vahim yaný þu; Sýnýflar mücadelesinin dýþýnda ele almakla, öðrenci hareketine asýl zararý veren çevreler, öðrenci gençlik, nesnel yaþamýn kendisi tarafýndan bölünmeye uðrayýnca, “kan kaybediyoruz” yaygarasýný koparýp, siyasallaþmaktan iyice kaçar oluyorlar. Sokaða çýkma çaðrýsý yapmaktan çekiniyorlar. Ne diyelim, kendi düþen aðlamaz Sokakla dersliklerin baðýný, yaþamýn kendisi kurmaktadýr. Geçmiþe þöyle bir giz atsa, kendi geçmiþlerini iðrenme zahmetine görse, bunu hemen görecektir öðrenci gençlik. Bakýn, bu doðal baða nasýl iþaret ediyor burjuvalar. 1969 yýlýnda ODTÜ’de arabasý yakýlan “Vietnam kasabý” Robert Commer, o döneme iliþkin olarak þunlarý söylüyor; “ODTÜ olayý (arabasýnýn yakýlmasý olayý, 58


b.n.) bence siyaset bilimi açýsýndan yeni geliþmenin göstergesiydi. Amerika’nýn meselesi siyasal boyutunu görmeyip baþarýsýzlýða uðramasýnýn göstergesiydi. Biz o yýllarda müfredatýný teknik alanlara oturtmak suretiyle ODTÜ öðrencilerine politika dýþýnda tutabileceðimizi sanmýþtýk, elektriðin ve fiziðin aðýr konsantrasyon gerektiren dersleri, o günkü kafamýza göre, öðrencilerin politize olmasýný inleyecekti. Halbuki, üniversiteyi, giderek politize olan Türkiye’nin dýþýnda tutabilmek olanaksýzdý.” (E.Hike, 1960’tan 1980’e Gençlik ve Mücadelesi, s.49, abç). Ýki noktaya dikkat çekmek istiyoruz: Birincisi, burjuvazinin öðrencileri politikadan uzak tutma çabasýdýr. Niçin böyle biri çabaya görülüyor? Bu sorunun cevabýný, o dönemin öðrenci gençlik hareketinin, devrimci önderler yaratmasý yeterince veriyor. Dikkat edilecek ikinci nokta, öðrencileri politika dýþýnda tutmanýn olanaksýzlýðýna iliþkin söylenenlerdir. Burada toplumla öðrenciler arasýnda doðrudan bir bað kuruluyor. “Politize olan Türkiye”, Türkçe’ye çevirirsek, sýnýflar arasýndaki savaþýmýn sertleþtiði Türkiye, öðrencilerin de politikleþmesini getiriyor. Sermaye sýnýfý, sýnýf mücadelesi ile öðrenci gençlik arasýndaki baðýn bilincinde. Yine de öðrencilerin sokakla buluþmasýný engellemek için umutsuz uðraþýlara atýlýyor. Bu uðraþýný otuz yýldýr kesintisiz sürdürüyor. Ama nesnel gerçekliði, hareketin zorunlu eðilimini deðiþtirebilir mi? Elbette hayýr. Buna hiçbir güç yetmez. Ne var ki, pek çok küçük-burjuvanýn kafasýný deðiþtiremeyeceði anlamýna gelmiyor bu. Nitekim, kendini akademik-demokratik mücadeleyle sýnýrlayan bilinçli ya da bilinçsiz, sokaðý derslikten uzak sana bir yýðýn siyasal çevre çýkmadý mý piyasaya. Ýþte bu, burjuvalarýmýzýn baþarýsý deðilse nedir? Türkiye’deki ‘68 kuþaðýnýn en büyük baþarýsý, öðrenci gençlik mücadelesini salt öðrenci alaný ile sýnýrla görmemekti. Dünya genelinde, Vietnam ulusal-sýnýfsal kurtuluþ savaþý baþta olmak üzere, ulusal ve sýnýfsal kurtuluþ mücadeleleri yükseliþteydi. Sosyalizmin güçlü etkisi hissediliyordu. Kumandan Che genç kuþaklar arasýnda fýrtýnalar yaratan bir örnek olarak öne çýkmýþtý. Bunlar anti-emperyalist hareketin geliþmesinde temel etenler olarak in plana geçti. Meþhur ‘68 hareketinin ortaya çýkýþýnda bunlarýn güçlü etkisi oldu. Uluslararasý koþullarýn etkisiyle kýsa sürede doruða ulaþtý. Ne var ki, geliþmiþ kapitalist ülkelerde sermayenin 59


güçlü yapýsý gençlik hareketini absürde etmeye muktedir oldu. Hareket buralarda yozlaþtý. Ancak bizim gibi baðýmlý ülkelerde sermaye güçlü deðildi ve bu yüzden hareketi kendi sýnýrlarý içine alamadý. O dönemin devrimci öðrenci önderleri, birer devrim önderi haline geldi. Commer’in dediði gibi, öðrencileri “hýzla politize olan Türkiye’nin dýþýnda tutmak olanaksýzdý’. Öðrenciler iþçi elemlerinin içinde yer alýyor, yoksul ve topraksýz köylülerle birlikte toprak iþgali eylemleri yapýyor... Kendilerini emekçi sýnýflarýn GENEL DEVRÝMCÝ HAREKETÝ içinde görüyorlardý. Bizde 68’i devrimci 68 yapan buydu. Öðrenci gençlik hareketinin güçlü zeminde geliþmesine yol açan buydu. Burjuvazi dersliklerle sokaklar arasýndaki baðý kesmek için boþuna çabaladý. Bu doðal bað, dönemin önder kadrolarýnýn da çalýþmalarýyla hýzla güçlendirildi. Öðrenci gençlik hareketi güçlü bir devrimci hareketin temel bileþenlerinden biri haline geldi. Nesnel devrimci koþullar sayesinde öðrenci gençlik hareketi kendi dar sýnýrlarýný hýzla aþtý. Dersliklerden sokaklara uzanan yolu kat etti. Böylece bir üst düzleme geçmiþ oldu. Devrim sarsýntýlarýný derinden hisseden toplum politik arenada kaçýnýlmaz bölünmelere uðradý. O zamana kadar çeþitli bileþenleriyle az çok bütünlüklü geliþen devrimci hareket (genel politik hareket) devrim ve karþýdevrim arasýndaki savaþým keskinleþince parçalandý. Toplumsal dönüþümün ilerici öðeleri yürüyüþünü hýzlandýrarak genel devrimci hareketi oluþturdular. Burjuvaziyle uzlaþan sosyal-reformizm, her alanda kendini geri çekti. Bu ayrým öðrenci hareketine de yansýdý. Uzlaþmacýlar, hareketin ilkel dönemiyle kendilerini sýnýrladýlar. Baþýna Devrimci Öðrenici Birliði’nin (DÖB) çektiði devrimci öðrenciler ise, o dönemin öðrenci gençlik örgütleri içindeki ayrýþmayý derinleþtirdiler. O zamanki, Fikir Kulüpleri Federasyonu’nu bir üst düzleme sýçrayan öðrenci gençlik örgütleri içindeki ayrýþmayý derinleþtirdiler. O zamanki, Fikir Kulüpleri Federasyonu’nu bir üst düzleme sýçrayan öðrenci gençlik hareketinin niteliðine uygun olarak dönüþtürdüler. Ortaya Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu çýktý. Öðrenci gençlik içindeki siyasal ayrýþma bu þekilde hýzlandýrýlmýþ ve derinleþtirilmiþ oldu. Ýleri bölük, sosyalizme giden yola girdi ve devrimci geliþmenin baþýný çekti. Diðer kesim, burjuvaziyle buluþtu. Bu bölünme eþyanýn doðasýna uygundu ve olmasý gerekiyordu. Devrimci hareketin saðlam temellerde geliþmesi için zorunluydu. Çok genel 60


hatlarýyla, tarihsel geliþim böyle idi. Geçmiþin bize öðrettiði ilk þey, iðrenici gençlik hareketini ileri götürebilmenin koþulunun, mücadelemizi genel DEVRÝMCÝ HAREKETE ve sýnýf mücadelesine baðlamak, dersliklerden sokaða kurulan baðý güçlendirmek gerektiðidir. Devrimci öðrenci hareketi ancak bu temeldi geliþebilir. Ýþçi sýnýfý ve emekçilerin mücadelesini kendi mücadelesi olarak görmeyen ve kendi mücadelesinin, emekçi sýnýflarýn devrimci hareketinin bir parçasý olduðunu anlamayan bir öðrenci gençlik hareketi baþarý kazanamaz. Emekçilerin toplumsal mücadelesine doðru açýlmayý beceremeyen öðrenci hareketi çürür, yozlaþýr. 68’in daha sonra devrim önderleri haline gelen devrimci öðrencileri, Deniz ve yoldaþlarý, pratikleriyle bunu bize gösterdiler. GÜÇSÜZLÜÐÜN NEDENLERÝ Günümüzde, geçmiþteki öðrenci gençlik hareketinin “kan kaybetmesinin” sebebi olarak, öðrencilerin sorunlarýyla yeterince ilgilenilmemesi gösteriliyor. Bu sava göre devrimci öðrenciler öðrenci gençlik sorunlarýna burun kývýrýp devrimin sorunlarýyla uðraþýyor, “öðrencilere yabancý sorunlarý” öðrencilerin önüne getiriyorlar. Bu bakýþ, geçmiþin, küçük-burjuvaca deðerlendirmesinden kaynaklanýyor. Zira küçük-burjuvazi, her yenilgiden sonra geçmiþten dersler çýkararak “bir daha nasýl yürümemeli?” sorusunu sormaz. O, “bir daha asla” diye feryat eder. Týpký 70’li yýllarda Deniz Gezmiþlerin yürüdüðü yolu tu kaka ilan etmeleri gibi, 80’li yýllarda ve günümüzde ise70’li yýllarýn devrimci öðrenci hareketini reddediyorlar. O dönemin nesnel koþullarýný göz ardý ederek, kendi dönekliklerine bahane uyduruyorlar 1971 1 Mart faþist darbesi devrim önderlerinin fiziken yok ettikten ve devrimci demokratik örgütlenmeleri daðýttýktan sonra, hareket bir süre için durgunluða girmiþti. Kýsa süre sonra yeniden yükseliþe geçti. O yýllarda karþýlaþýlan en önemli eksiklik, iþçi sýnýfýnýn baðýmsýz sýnýf örgütünün olmamasýydý. Yani Leninist tipte bir komünist partisinin bulunmayýþýydý. Bu zafer kendini her alanda hissettirdi. Öðrenci gençlik, kendi önderlerinden devraldýklarý mirasý, Denizlerin ve Mahirlerin mirasýný korudu. Mücadeleyi okulun sýnýrlarýna hapsetmedi. Öðrenci gençlik mücadelesini asýl güçlen61


diren yön de, bu toplumsal mücadelenin ta kendisidir. Yanlýþlýk, öðrencilerin, emekçi sýnýflarýn devrimci mücadelesi ile doðrudan bað kurmasýnda deðildir. Yanlýþlýk o gücü tarihsel þartlar gereði de olsa, proletaryanýn ve diðer emekçi sýnýflarýn mücadelesini iktidara taþýyacak Leninist tipte güçlü bir komünist partinin önderliði altýna girmemiþ olmaktý. O zaman böyle bir parti henüz yoktu ve bu elbette öðrenci gençliðin suçu olamazdý. Kendi sýnýf partisinden mahrum olan iþçi sýnýfý, bütün hareketliliðe raðmen iktidara yinelemedi; yönelmezdi de. Doðan boþluk, yanlýþ bir bilinçlenmeye yol açmýþtý. “ Öðrenci eksenli kurtuluþ” teorileri o yýllarda yaygýnlaþtý. Ama bu yanlýþ bilinç olanak sunulan yöndür. Öðrenci hareketi eðer daha üst düzlemlere geçememiþse bunun birinci sebebi tümüyle kendi dýþýndaki koþullarýn ürünü olarak, iþçi sýnýfýnýn öncü sýnýf olarak iktidarý ele geçirmeye yönelmemiþ olmasýydý. Ýþçi sýnýfý tarihsel rolünü oynamadýðý için öðrenci gençlik hareketi yaslanabileceði, müttefik olarak yanýnda yer alabileceði öncü güçten kalmýþtýr. Doðan boþluk öðrencilerce doldurulmaya çalýþýlýþmýþ ve sonuçta baþarýsýz olunmuþtur. Taþlar yerli yerine oturuncaya kadar, elbette yanlýþ düþünceler ortaya çýkacak. Burada yaþamýn kendi geliþimini göremeyip kendi reformist/okulcu mantýðýna dayanarak öðrenci gençliðin mücadelesini okul sýnýrlarý içinde boðmaya çalýþmak, oportünizmdir. Öðrenci genlik devrim mücadelesinde iþçi sýnýfýnýn öncülüðünde yol almadýysa ve çoðu zaman kendi baþýna hareket etmek zorunda kaldýysa, bunda baþta en baþta iþçi sýnýfýnýn kendi rolünü oynayamamasý; karþý-devrim tarafýndan öðrencilerin þiddetli savaþa zorlanmasý; komünist partilerin klasik çizgiyi aþmamýþ olmasý... gibi pek çok neden sýralanabilir. Yanlýþlýk, tarihsel nedenleriyle birlikte ortaya konabilir. Ama hiç bir þekilde öðrenci gençlik, sokaða yöneldiði için, toplumun emekçi sýnýflarýnýn sorunlarýný kendi sorunu olarak gördüðü için, mücadelesini daha güçlü zeminlerde hareket etmesi için koþullar yaratýldý. GERÝCÝLÝK YILLARI 12 Eylül askeri faþist darbesi, devrimci hareketi bastýrdý. Hemen bütün örgütlenmelere aðýr darbeler indirdi. Öðrenci gençlik baskýlardan payýna düþeni aldý. Üniversiteler baþta olmak 62


üzere, eðitim kurumlarý kýþlaya çevrildi. Faþist disiplin yönetmelikleriyle,faþistleþtirilen eðitim müfredatýyla, YÖK’le ... tam bir sindirme hareketi uygulandý. Küçük-burjuvalar bu koþullarda yýlgýnlýk içine düþtü. Nedamet getirdi. Dersliklerle sokaklarýn düþünsel kopuþu iþte böylesi bir ortamda derinleþti. Geçmiþi suçlayan küçük-burjuvalar, doðmuþ olan ortamda kendilerini tümüyle okullara hapsettiler. Günümüze kadar etkisini sürdüren okulcu mantýk gücünü buradan aldý. Gericilik yýllarýnda ilk harekete geçen yine öðrenci gençlik oldu. 84 yýlýnda üniversite öðrencileri örgütlenmek için harekete geçtiler. Öðrenci dernekleri kurulmaya baþlandý. Bu alanda zorlu mücadeleler oldu. Dernekler için mücadeleler geliþti. Bu arada derneklerde yer alan siyasal çevreler arasýnda ilk ayrýþmalar da baþ göstermekte gecikmedi. Hareket geliþtikçe okulcularla devrimciler kitlesi arasýndaki mesafe açýldý. Söz konusu ayrýþma, sýnýf mücadelesinin genel geliþmesinden baðýmsýz deðildi. Gerek uluslararasý geliþmeler, gerekse sýnýflar savaþýmýnýn geliþimi ilk sað dalgayý yarattý. TBKP; Dev Yol, TKKKÖ gibi örgütler, 80’li yýllarýn ortalarýndan itibaren tümüyle düzene dönmeye, onunla bütünleþmeye giriþtiler. Öðrenci gençlik içinde de bu yinelim yansýmasýný buldu. Hareketin ilk baþlarýnda okulcular devrimcilerden pek ayrý sayýlmazlardý. O dönemde siyasal gruplaþma kesin çizgilerle belirginleþmemiþti. hareketsiz bir gericiler grubu, geniþ bir ilgisizler yýðýný ve “siyasiler”. Ýlk sað dalga sonucu yukarýda saydýðýmýz üç örgüt burjuva limanlara yöneldiðinde, durum buydu. Öðrenci hareketi ileri doðru ilk adýmýný attýðýnda “siyasiler” derhal bölünmeye baþladý. Önce ‘tövbekarlar’ýn gençliði olan Yarýn dergisi çevresi ayrýldý (1985). Ardýndan diðer iki grup kendi farkýný koymaya baþladý. 89-90’a gelindiðinde ilk ayrýþma tamamlanmýþtý. Akademistler belirgin çizgilerle ortadaydý. Öðrenci gençliðin dernekler kurma üzerinden geliþtirdiði mücadele 87 yýlýnda doruðu çýktý. O tarihten itibaren alçalma eðrisi çizdi. Çeþitli yayýnlarda öðrenci hareketini sorunlarýnýn yoðun olarak tartýþýlmaya baþlanmasý “kan kaybetme” tespitlerinin yapýlmasý, bu tarihten sonra baþlar. 89-90 yýlýna gelindiðinde artýk daðýlma süreci yaþanmaktadýr. Dernekler tamamen güçten düþmüþ, yeni arayýþlara girilmiþ, çeþitli öneriler tartýþýlmaya baþlanmýþtýr. (Tabi bu geliþmeler üniversiteli öðrenci gençliðe 63


iliþkindir. Liselerde hareket daha geç baþladý. Üniversiteler iniþe geçtiðinde liseler yükseliþ sürecine girmiþti, Geliþmeleri epey bir farklýlýk gösterdi. Sürekli adým attý. Denilebilir ki mücadelede “abi ve ablalarýný” geride býraktýlar). O dönemi bilmeyen okura ilginç gelecektir ama, günümüzde en geri mantýða sahip olan akademistler, ilk ayrýþmanýn yaþadýðý yýllarda akademistlere en acýmasýz saldýranlardý. Geçmiþte, hareketin ilk adýmlarýnda mücadeleyi kampüsle, akademik-demokratik kýrýntýlarla sýnýrlamaya çalýþan sosyal-reformistlere en sert tepki gösterenler biri, bugün tümüyle burjuva limanlarda yer alan EMEP çevresidir. Yaþam ne ilginç tesadüflerle dolu. Dün reformistleri okulculukla suçlayan ve siyasal mücadeleden söz edenler, bugün geçmiþte küfrettikleriyle kol kola yürüyorlar. Geliþmelerin böyle olmasý kaçýnýlmazdý. Ýlk sað dalga bazý politik yapýlarý burjuva limanlara fýrlattý. Öðrenci hareketinde bunun yansýmasý “siyasiler”in ayrýþmasý þeklinde gerçekleþti. Katýksýz bir akademizm çýktý piyasaya. Onlar gitti. Yaþam boþluk tanýmaz. Taþlar bir kere yerinden oynadý mý, yeniden konumlanmasý kaçýnýlmaz olur. Gidenlerin yerini dolduracak birileri bulunur. Öyle de oldu. Geçmiþte onlara küfredenler, derhal gidenlerin yerini aldý. Sýnýflar savaþý keskinleþti. Burjuva düzene eðimli düzlemde bulunanlar, birbiri peþi sýra kaymaya baþladý. Burjuva limana demirleyen yenileri çýktý piyasaya. “Siyasiler” bir kere daha ayrýþtý. Birinci bölümde bahsettiðimiz siyasal gruplaþmalar ortaya çýktý. Ýlk dalganýn ardýndan gelen bu ikinci sað dalga hala devam ediyor. Yahya Kemal’in “meçhule giden gemi”si her gün birilerini daha götürüyor. TARÝH TEKERRÜR ETMEZ Öðrenci hareketi yeniden yükseliþ çizgisine geçtiðinde 80 incesinin anýlarý hala canlýlýðýný koruyordu. Çok þeyler beklemekteydi öðrencilerden. Uluslararasý geliþmeler küçük-burjuvalarý iyiden iyiye gericileþtirdiðinde ilk sað dalga baþladý. Ülkede pek bir hareketin olmadýðý o günün koþullarýnda düzenle bütünleþen bütünleþti. Öðrenci gençlik hareketine gelince... Yukarýda da bahsedildiði gibi, 87’den itibaren durgunluk ve gerileme, 89-90’dan itibaren de daðýlmaya uðradý. Öðrenci geçliðe iliþkin umutlar bir anda yýkýlýverdi. Koþullarýn deðiþtiði göz ardý edilince bu hayal kýrýklýðý kaçýnýlmaz oldu. 64


Neydi deðiþen? Her þeyden ince uluslararasý arenada sosyalist dünyanýn içine girmiþ olduðu durgunluða dikkat çekmek gerekir. Dünyada güçlü bir anti-emperyalist rüzgar yoktu. Kýsa bir süre sonra da sosyalisti ülkelerde karþý-devrimler varlýklarýný ortaya koymaya baþlayacaklardý. Dünya ölçeðinde esmeye baþlayan sað rüzgarlar elbette sýnýflar savaþýmýný ve bu arada öðrenci hareketini etkileyecekti. Bu koþullar, ilk sað dalganýn ortaya çýkýþ koþullarýdýr. Ýkinci olarak, artýk ülkelerimiz açýsýndan deðiþen bir þeyler vardý. Ýþçi sýnýfý eyleme geçmeye baþlamýþtý. Koþullar onu ince çýkarýyordu. Artýk “öðrenci eksenli kurtuluþ” masallarda olurdu ancak. Proletarya partisi kurulmuþ, komünist ideoloji oluþum sürecini tamamlamýþtý. Bu koþullarda öðrencilerden öncülük bekleyenler kesinlikle umduðunu bulamayacaktý. Ýþin ilginci þu: Eðer iþçi sýnýfý ince çýkmaya baþlamýþsa, eðer komünist ideoloji devrime öncülük edebilecek geliþim sürecini tamamlamýþsa, öðrenci hareketinin daha saðlam temellerde geliþmesinin þartlarý daha saðlam oluþmuyor muydu? Normalde böyle olmasý gerekir. Öðrenci geçlik hareketini iþçi sýnýfý önderliðindeki devrim mücadelesine katmak öðrencilerin omuzlarýna kaldýramayacaklarý ve nesnel olarak mümkün olmayan “öncülük” yükünü yüklenmeden mücadeleyi üst halkalara sýçratmak her zamankinden daha olasýydý. Ama bunun için soruna doðru temelden yaklaþmak gerekiyordu. Tarihin tekrar edeceðini umanlar, öðrenci gençliðe olmadýk payeler biçenler, bunu baþaramazdý. Öðrenci geçlik hareketi belli bir aþamadan sonra iþçi sýnýfýnýn mücadelesine eklemlenerek üst evreye sýçratýlamadý. Kendi ördüðü koza içinde çürüdü. Deyim uygunsa çýkýþ bulamayan öðrenci gençlik, artýk en üst sýnýrýna varan akademik-demokratik mücadelesini devam ettirtemedi. Ettiremezdi de. Bütün sorunlarýn gelip gelip politik iktidarýn ele geçirilmesine dayandýðý bir aþamada, ancak bir devrim mücadelesi kavgayý güçlü zeminlerde sürdürmesinin imkanýný sunar. Bunun yolu ise, bütün alanlarda kendi dar sýnýrlarýný aþan ve toplumun diðer kesimlerine doðru büyüyen bir harekete yönelmektir. Ýþte bu yapýlmadýðý için, öðrenci mücadelesi gerilemeye mecburdu. Tarihsel-toplumsal koþullar öðrencileri eskiden olduðu gibi ine çýkartmayýnca küçük-burjuvalarýmýz, bir uçtan diðerine savruldu. Öyle trajik-komik bir hal aldý ki bu, daha düne kadar ele65


þtirdikleri okulculara doðru bir yinelime girmekten, onlara doðru yürümekten kendilerini alamadýlar. Ve baþladýlar “öðrencilerine kendi sorunlarý etrafýnda örgütlenmesi gerekiyor” demeye... Öðrenci gençlik, fiili olarak kurduðu dernekler uðruna mücadeleye göre ve bu yolda hýzla yürürken, iþçi sýnýfý ve toplumun diðer emekçi kesimleri hala büyük bir suskunluk içindeydi. Öðrenci hareketi doruða çýktýðýnda, iþçi sýnýfý yaygýn harekete yeni yeni geçiyordu. Öte yandan Kürt halký, daðlardaki evlatlarý aracýlýðýyla savaþýyordu. Lakin henüz halk hareketi düzeyine ulaþmasý için epey zaman vardý. Bu koþullarda öðrenciler ne yapacaktý? Ne yapmalýydý? Öðrencilerin bahtsýzlýðý, kendi mücadelelerin yükselttikleri noktada, genel olarak sýnýflar savaþýmýnýn henüz en sert aþamalarýna evrilmemiþ olmasý ve emekçi sýnýflarýn hareketinin diðer alanlara doðru geliþme aþamasýna ulaþmamýþ olmasýydý. Yani doðrudan eklemlenebilecek geliþmiþ bir hareket halihazýrda mevcut deðildi. Burada iradi müdahale gerekiyordu. Bu yapýlmadýðý için çürüme süreci baþladý. Oysa öðrenci gençlik, iþçi sýnýfýný desteklemeye, emekçi sýnýflarýn eylemlerine katýlmaya yönlendirilseydi, yani kendi dar alanýndan dýþarý çýkarýlsaydý... en azandan çalýþmalar bu yönde yoðunlaþtýrýlsaydý, hareket bir üst aþamaya geçebilirdi. Bunun dinamiklerini yaþýyordu. Hem böylece emekçilerin güveni kazanýlmýþ olacaktý. Ne yazýk ki öznel etken kendi dar sýnýrlarýna hapsolmuþ öðrencileri oradan çekip çýkaramadý. Tersine daha fazla kendi alanýna kapandý. Genel devrimci mücadele ile bütünleþemeyen öðrenci hareketi, zamanla sinmekten kurtulamadý. GENEL DEVRÝMCÝ MÜCADELE VE MÜCADELE BÝRLÝÐÝ Ýþçi sýnýfý hareketinin olsun, öðrenci geçlik hareketinin olsun, farklý biçimleri arasýnda sýký bir baðýn kurulamamasý mücadeleninin bütün alanlarýnda karþýlaþtýðýmýz önemli bir sorundur. Ýþçi sýnýfý içinde ekonomizm-sendikalizm olarak karþýmýza çýkar bu hastalýk. Öðrenciler içinde ise akademizm olarak... Ýnatla kendi dar sýnýrlarý içine hapsedilir hareket. Ýster salt ekonomik/öðrenciler için akademik olsun, ister politik, sadece alana özgü düþünülür. Konumuz öðrenci gençlik olduðundan, bu alana dair örnek verelim. Mesela 66


YÖK sorunu, paralý eðitim, bilimsel eðitim, disiplin cezalarý vs. sorunu etrafýnda dönülüp durulur. Ya da çalýþmanýn aðýrlýðý buralara verilir. Ýþte bu, akademizmdir. Akademizm, sanýldýðý gibi salt kantin sorunuyla, sýnav sistemiyle uðraþmak deðildir. Ne de mücadeleyi okul duvarlarý arasýnda vermekten ibarettir, Böyle bir algýlayýþ, darlaþtýrýlmýþ ve donuk bir algýlayýþ olur. Akademizm, öðrencileri sadece eðitimle ilgili, eðitim sürecinde karþýlaþtýðý sorunlarý anlatmaktýr. Politik veya (sözcüðün dar anlamýyla) akademik... öðrencilerin tüm dikkatini kendi üzerlerinde toplamaya yinelik faaliyettir akademizm. Bu açýdan bakýldýðýnda, öðrencilere hep YÖK’ten, özel güvenlik birimlerinden, yurt sorunlarýndan vb. bahsetmek, veya çalýþmanýn aðýlýðýný buraya vermek akademistlere özgüdür. Ve bugün öðrenci gençlik içinde çalýþma yürüten siyasetlerin hemen hepsi bunu yapmaktadýr. Toplumun diðer kesimlerinde sürmekte olan savaþým, sadece geçerken deðinilen, teþhir faaliyetinde yardýmcý unsur olarak seçilen konulardýr. Öðrenci geçlik mücadelesini bu hallere düþüren bu sakat anlayýþýn ta kendisidir. Herhangi bir alanýn mücadelesi diðer alanlardan koparýlýrsa, alanlarýn kendi mücadeleleri belli bir noktada týkanacaktýr. Çünkü mücadele, en nihayetinde gelip politik iktidarýn ele geçirilmesine dayanacak, bu gerçekleþmeksizin hiç bir sorunun çözümü mümkün olmayacaktýr. Bu durumda diðer alanlara açýlamamýþ, onlarla bað kuramamýþ mücadele çürür, yozlaþýr. alanlar arasýnda mücadele birliði saðlanmaksýzýn devrimi gerçekleþtiremeyiz. Sonuçta bu, burjuvazinin iþine yarar. Egemenliðini korur. Ekonomizm/akademizmin yaptýðý budur. Sýnýf hareketi kendiliðinden de olsa kendi sýnýrlarýný aþma eðilimi taþýr. Ýþçi sýnýfý 80’lerin ikinci yarýsýnda tümüyle ekonomik taleplerle, tümüyle kendine has araçlarla kavgaya atýldý. Zamanla hem talepler toplumun diðer emekçi kesimlerinin harekete katýlmasýný olanaklý kýlacak araçlar kullanmaya baþladý. Bunun anlamý çok açýktýr. Ýþçi sýnýfýnýn ve genel olarak emekçi yýðýnlarýn hareketi diðer alanlara doðru geniþleme gösteriyor. Söz konusu geliþme, emekçilerin mücadele birliðini saðlamanýn maddi zeminini oluþtururken, savaþýmýn GENEL bir muhtevaya dönüþtüðünü ifade ediyor. Savaþýmýn genelleþmesi, kendi dar sýnýrlarýný aþmasý düþman cephesine karþý, devrim cephesini yaratmaya baþlamasýdýr. 67


Sýnýf hareketinin bu geliþimi kendiliðinden de olsa nesnel olarak devrim cephesini yaratmaktadýr. Ýþçi sýnýfý sadece ekonomik grev hareketlerine baþvurarak Kürt halkýný yanýna çekemez, diðer emekçileri kendi mücadelesine katamaz. Mücadele biçim ve araçlarý ortaklaþtýkça, talepler ortaklaþtýkça, ortak bir devrimci savaþým olur. Mücadele birliði ancak bu temelde saðlanabilir. Mücadele birliði gerçekleþmeksizin devrim baþarýlamaz. Biz genel devrimci hareketten söz ederken bunu kastediyoruz. Ýþçi sýnýfý için geçerli olan, öðrenci geçlik için fazlasýyla geçerlidir. Öðrenci gençlik kendi mücadelesini emekçi sýnýflara doðru geniþletmelidir. Bunun anlamýný þöyle ifade edelim: Öðrenci gençlik iþçi sýnýfýnýn ve emekçi yýðýnlarýn, Kürt halkýnýn mücadelesini kendi mücadelesi bildiði oranda, kedi mücadelesini diðer alanlara doðru geniþletmiþ olur. Ýþçi sýnýfýna destek ziyaretlerinde bulunmasý, destek eylemleri yapmasý, Kürdistan’daki katliamlarý protesto eylemleri düzenlemesi (örneðin aktif boykot, yasa-dýþý gösteri, miting vs), emekçi eylemlerini desteklemek için aktif eylemlere yönelmesi... Burada, akla gelebilecek her türlü araca baþvurulabilir. Öðrenci gençlik ancak bu yolla emekçilerle mücadele birliðini saðlayabilir. Emekçi sýnýflarýn güvenini kazanabilir. Ancak o zaman (kendi) talepleri için eylem yapan öðrenciler emekçi yýðýnlardan destek görebilir. eðitim alanýndaki taleplerimizi (kýsaca, akademik özgürlüðümüzü diyelim) elde edebilmek için, politik özgürlüðü kazanmak durumundayýz. Politik iktidar mücadelesinin bir parçasý olmalýyýz. Öyleyse emekçi halkalarýn kurtuluþ mücadelesinin bir parçasý olmalýyýz. Diðer taraftan her birimiz zaten emekçi çocuðuyuz. Onlarýn kurtuluþu/çýkarý doðrudan bizim kurtuluþumuz/çýkarýmýz deðil midir? Nereden bakarsak bakalým, kendimizi dar sýnýrlara hapsetmeden emekçi yýðýnlarla mücadele birliðini saðlamak gerekiyor. Mücadelemizi mücadelelerine katmalý, mücadelelerini mücadelemiz olarak kabul etmeliyiz. Öðrenci gençliðe daima GENEL DEVRÝMCÝ HAREKET’ten bahsetmemizin nedeni budur. Onlarý bu harekete katýlmaya çaðýrmamýzýn nedeni budur. 68


KÜÇÜK BÝR ANEKTOD Saat gecenin on ikisini geçmiþ. Bir grup devrimci öðrenci yurtta toplanmýþ sohbet ediyor. Dýþarýdan baðýrýþlar sloganlar geliyor. Sanki bir yürüyüþ var. Koþuyor devrimci öðrenciler. Yanýlmamýþlar. Gerçekten de büyük bir kalabalýk, sloganlar atarak yürüyor. Görevliler kapýlarý kapatýyor. Bizimkiler pencerelerden atlayarak kalabalýða koþturuyor. ama bu öyle normal bir eylem deðil. Besbelli birkaç lümpenin kýþkýrtmasýyla baþlamýþ, ayný yozluða uygun sloganlarýn atýldýðý bir eylem. Eh... koþullar insanlarý zorlamýþ, biraz da “stres atma” isteði var. Serde serserilik, alabildiðine lümpen bir eylem çýkmýþ ortaya. Kadýnlý erkekli bini aþkýn kalabalýk baðrýþýp duruyor, oradan oraya yürüyor. Devrimci öðrenciler “ilk yardým”a giriþiyorlar. Yarým saat sonra eylemin rengi deðiþiyor. Þimdi bini aþkýn aðýzdan “Rektör istifa”, “Müdür istifa”, “jandarma defol”... sloganlarý dökülüyor. “Ýlk yardým” þimdilik iyi. Eylem siyasileþti. Siyasileþmek mi? Elbette... Siyasileþmek. Sadece sosyalizmden, “kahrolsun...”ile baþlayan sloganlar atmak (ki yer yer onlar da atýlýyor) siyasileþmek deðil ya. Peki bundan sonraki adým ne olacak. Devrimci öðrenciler bu kitleye ne anlatacak? Hangi hedefi gösterecek? Kalabalýk iki bin kiþiyi bulmuþ. Saat gecenin birini geçiyor. Hemen bir forum düzenleniyor. Özgür kürsü var. Her isteyen konuþuyor. Bir iki faþist (ki bu lümpen eylemleri ateþleyen onlar), devrimcilerin iþe karýþmýþ olmasýndan rahatsýz. Bu rahatsýzlýklarýný dile getiriyorlar. Ve tabi oradan kibarca uzaklaþtýrýlýyorlar. Yer yer serseri tavýrlar devam ediyor. Serbest kürsüde serbestçe konuþanlar, yine ayný serbestlikte sloganlar haykýrýyorlar. Yurt müdürleri geliyor. Tehdit, gözdaðý... fayda yok. Müdür konuþtukça kalabalýk artýyor. O tehdit ediyor, eylem daha da siyasileþiyor. Sonunda kovuluyor. Herkes konuþuyor. Sorunlar dile geliyor. Devrimci öðrenciler ne anlatacak? Saat üçü gösteriyor. Kantin fiyatlarýnýn pahalýlýðýndan bahsediliyor. Kadýn ve erkek öðrenciler baskýlardan söz ediyor, yurt yönetimine ortak olmaktan söz ediliyor. Ýdari cezalardan dem vuruluyor... Devrimci öðrenciler? Saat dörde geliyor. Kantin boykotu kararý alýnmýþ. Ýdareye yemekhanenin denetlenmesi, yurtlarda öðrencilere ait duvar gazetesinin çýkarýlmasý vb. istemler içeren liste sunulmuþ. Kantinle69


rin özelleþtirilmesine karþý olunduðu açýklanmýþ. Yöneticilerle öðrencilerin ortak toplantýlar düzenlemesi taraflarca kabul edilmiþ. Bu arada öðrenciler kendi aralarýnda boykotu nasýl organize edeceklerini tartýþýyorlar. Bir taraf diyor ki (devrimci öðrenciler konuþuyor), “yurtlarda her kat kendi içinde boykot komitesi oluþtursun, ihtiyaçlarý belediye satýþ bürolarýndan temin etsin. Böylece herkes boykotu sahiplenme konusunda sorumluluk hisseder”. Diðer taraf diyor ki (devrimci öðrenciler konuþuyor), “bu, boykotu tavsamasýna yol açar. Merkezi bir boykot komitesi oluþturulsun. Merkezi bir kantinde belediyenin satýþ bürolarýnýn temin ettiði malzemeleri baðýþ karþýlýðýnda daðýtsýn”. Her iki grubu destekleyen öðrenciler var. Aðýrlýkla ikincisi olmak üzere her ikisi de hayata geçiyor. Bir süre sonra kantin fiyatlarý düþüyor. Duvar gazeteleri çýkarýlýyor. Yöneticilerle ortak toplantýlar düzenleniyor. Sorunlar tartýþýlýyor. Yöneticiler sýkýþtýrýlýyor. Yemekhane öðrencilerin denetimine açýlýyor. Kýssadan hisse, hemen bütün talepler kabul ediliyor. Bir gece yarýsý, saat on ikiden sonra, bine aþkýn insan... ve devrimci öðrenciler, reform, slogan, sesler kýsýlýncaya kadar konuþma... Boykot konusunda iki farklý görüþü savunan devrimci öðrenciler....Acaba hangisi haklýydý? Devrimci öðrenciler anlatmalýydý? Her okur bu soruya kendi cevap verecektir. Bizim cevabýmýza gelince... eðer yeterince açýk deðilse cevabýmýz, okur biraz daha sabretmek zorunda kalacak.

70


III. BÖLÜM DEVRÝMCÝ DURUM VE ÖÐRENCÝ GENÇLÝK Halkýn özgürlük savaþýmý, politik iktidarý ele geçirme mücadelesi... tek sözcükle devrim, düþünülebilecek en düzensiz, sert, us dýþý, sistematik olmayan araçlarla yürütülen, çýplak zora dayalý, hiçbir yasayla sýnýrlanmayan yýðýn eylemidir. Sürekli aþaðýlan halk yýðýnlarýnýn yakmak, yýkmak ve yenisini yapmak üzere harekete geçmesidir. Kitlelerin yaratýcýlýðýný kullanmasýdýr. Lenin’in deyimiyle, “tarihte tek tek kiþilerin bilgeliði yerine, yýðýnlarýn bilgeliðinin kendi gösterdiði anlar”dýr. Bu karmaþa, düzensizlik, yýkým... küçük-burjuvalarý daima korkutmuþtur. Ama korkunun ecele faydasý yok derler. Doðrudur. Sýnýflar mücadelesi evrimi içinde eninde sonunda bu aþamaya ulaþýr. Hiçbir kuvvet buna engel olamaz. Sýnýflar savaþý bir devrimci durumu yaratmaksýzýn hiçbir devrim gerçekleþemez. Ama bir kez savaþým devrimci döneme girdi mi, hiçbir þey de eskisi gibi kalmaz. Bütün kurulu düzenler olaðan çalýþmalar, alýþkanlýklar, mücadele araç ve biçimleri... her þey köklü bir dönüþüme uðrar. Biçim ve içerik deðiþmek zorundadýr. Çünkü, somut durum deðiþmiþtir. Yýllarca propaganda düzeyinde teorik olarak kavranan devrim GÜNCELLEÞMÝÞ; pratik politika açýsýndan ele alýnmayý beklemektedir. Lenin ,bir devrimci durumda “ kitlelere devrimin zorunluluðunu anlatmak , onlara devrim çaðrýsý yapmak ve þiddete dayalý mücadelenin çeþitli yöntemleri ve ‘tekniði’ üzerine en somut olarak konuþmak bizim mutlak görevimiz ve boyun borcumuzdur. Bu mutlak görevimiz, devrimin yeterli güçte olup olmayacaðýndan, (. . . ) baðýmsýzdýr” der. Bu, devrime pratik olarak yaklaþmak demektir. Örgütlenme biçim ve alýþkanlýklarýnýzý, çalýþma tarzýmýzý, eylemeliliðinizi düzenine girer. 71


Türkiye ve Kürdistan’da sýnýflar savaþý 89-90’ la birlikte devrimci sürece evrildi .Kürt halký, iþçi sýnýfý ve emekçiler yoðun bir eylemlilik sürecine girdiler. Yýðýnlarýn öfkesi kabarýyor, birbiri ardý sýra eylemler patlak veriyordu. Baþlangýçta kendi alanlarým aþamayan eylemler sokaða yayýldýkça, diðer kesimlerle kaynaþmanýn pratik olanaðýný yarattý. Devlet güçleriyle çatýþmalar yaygýnlaþtý. Hareket yoðun ve yaygýndý. “Yirmi yýlýn bir güne sýðdýðý” dönem gelmiþti. Devrimcilerin izledikleri/bekledikleri çatýþmalarla dolu günler gelmiþti. Peki öðrenci gençlik cephesinde durum nasýldý? Herkes gider Mersin’e, öðrencilerimiz gider tersine. Her alanda devrimci bir yükseliþ yaþanýyor, öðrencilerimiz gider tersine. Her alanda devrimci bir yükseliþ yaþanýyor, öðrenciler ise kurduklarý derneklerle birlikte eriyip gidiyor. Kürt halk Serhýldanlara kalkýþtýðý sýralarda, üniversitelerin gizde tartýþma konusu “dernekler kitle her yere soru iþaretleri çiziyor, kimileri mü?” idi. Zonguldak maden iþçisi Ankara yollarýna düþtüðünde, kimileri her yere soru iþaretleri çiziyor, kimileri kantin ve yemekhane zamlarý karþýsýnda “zamlara hayýr komiteleri” kurmayý öneriyordu. Böyle bir mantýða sahip öðrenci hareketi tükeniþi yaþamaz da ne yapar? Hadi Kürt halkýnýn, iþçi sýnýfýnýn ve diðer emekçilerin mücadelesi olarak görme meselesini geçtir. Bütün okullarda ve yurtlarda sivilfaþistlerin (MHP’li ve dinci faþistlerin) azgýn saldýrýlarý varken, Bizzat okullarda mücadele sertleþmiþken, hala eski tas eski hamam havasýnda olan bir hareket çürümez de ne olur? Tam da “þiddete dayalý mücadelenin çeþitle yöntemleri ve ‘ tekniði’ üzerine en somut biçimde hiç çekinmeden konuþmak bizim mutlak görevimiz ve boyun borcumuz. . .” haline gelmiþken , hala “faþistlere karþý ideolojik mücadele yürütmek ve onlarý teþhir etmek” tartýþmalarýyla vakit kaybeden, hala eski dönemin alýþkanlýklarýyla hareket eden anlayýþ, elbette gerilemeye ve daðýlmaya mahkumdu. Devrimci dönem bizden devrimci insanlara devrimin propagandasýný yapmak, onlarý devrim mücadelesine çaðýrmak, iþçi sýnýfýnýn ve Kürt halkýnýn mücadelesine katýlmaya çaðýrmak. . . býkmadan usanmadan politik özgürlük için savaþmak gerektiðini ve bunun yollarýný anlatmak. . . Ýþte bunlarý yapmak gerekiyordu. Bunlarýn hiçbiri yapýlmadý. Hareketin gittikçe erimesi ve kitlelerden kopuþ, küçük-burjuvalarýmýzý o kadar korkuttu ki iyice 72


öðrencilere döndüler. Öðrencileri “öðrenci sorunlarý etrafýnda örgütlemeye” yöneldiler. Her geçen gün daha geri taleplerle, her geçen gün daha geri araç ve biçimlerle... genel yinelim bu oldu. Öðrenci gençlik o gündem sonra nerede diþe dokunur bir þeyler yaptýysa, sokaða çýktýðý için yaptý. Talepleri ne olursa olsun, niyetleri ne olursa olsun, bir eylem kendini aþmýþsa, bu, sokak sayesinde olmuþtur. Sokaða çýkan öðrenci gençlik hem devlet güçleriyle çatýþmak zorunda kalmýþ, hem de emekçilerle ortaklaþabileceði fýrsatlar yaratmýþtýr. Bunlar küçük-burjuvalarýn çabalarýyla deðil, onlara karþý gerçekleþmiþtir. Sürekli küçük-burjuva oportünizmini eleþtiriyoruz. Böylece biz de öðrenci gençlik hareketinin gerilemesini “oportünistlerin günahý” olarak görmüþ olmuyor muyuz? Baþtan beri sürecin nesnel yönlerini oraya koymaya çalýþýyoruz. Böylece, öðrenci hareketinin nesnel olarak bir týkanýklýða girdiðini göstermiþ olduk. Týkanýklýk ancak öznel müdahaleyle aþýlabilirdi. Süreci ve sorunlarý doðru olarak kavradýðýmýz takdirde bunu baþarabilirdik. Biz bu noktada öðrenci gençlik arasýnda etin olan çeþitli siyasi oluþumlarýn hatalý olduðuna iþaret ediyoruz. Yoksa, suçu birilerine atarak iþin içinden sýyrýlma gibi bir tutumumuz yok. Tüm bu dönem boyunca bizim de el yordamýyla ilerlemek zorunda kaldýðýmýz oldu. Bazen önümüze çýkan müdahale þanslarýný gerektiði gibi kullanamadýk. Ama nesnel geliþmeleri (somut durumu) doðru tespit ettik ve çözümler ürettik. Birazdan aþaðýda okuyacaklarýnýz bunun kanýtýdýr. Aþaðýdaki þeyleri sadece ÝLK söylemiþ olmakla dýþýmýzdakilerden ayrýlmýyoruz. Ayný zamanda TEK söyleyen olmakla da ayrýlýyoruz. Okuyacaklarýnýz ne ilk defa burada ortaya kondu, ne de son dönemde söylendi. Yýllardýr bunlarý dile getiriyor ve gerçekleþtirmek için çalýþýyoruz. MÜCADELE ARAÇ VE YÖNTEMLERÝ Mücadelenin örgütlenmesi sorunu, mücadele biçim ve araçlarý sorununa sýk sýkýya baðlýdýr. Bu ise tarihsel bir yaklaþýmý gerektirir. Sýnýflar savaþýmýnýn genel geliþim seyrine göre, mücadele yöntem ve araçlarý deðiþiklik gösterir. Zenginleþir. Marksizm, ilkel sosyalizmden, tek bir mücadele biçimine ve aracýna saplanýp kalmamakla ayrýlýr. O, süreci uygun bütün biçim ve araçlarý ustalýkla birleþtirir. Hiçbir mücadele biçimini reddet73


mez. Ama bu, her biçimi peþinen kabul edeceði anlamýna da gelmez. Belli somut koþullarda mücadelenin bir biçimi temel biçim haline gelir ve diðer tüm biçimler bu temel biçime baðlý olarak ele alýnýr. Bir ülkenin iktisadi evriminin farklý aþamalarýnda farklý mücadele biçimleri baþlýca çarpýþma biçimleri haline gelir ve diðer tüm biçimleri kendine baðýmlý hale getirir. Daha önceki aþamada mücadelenin baþat biçimi ikincil bir duruma düþebilir ve ikincil durumdaki bir mücadele biçimi baþat mücadele biçimi haline gelebilir. Belli bir geliþme aþamasýnda hangi biçimin baþat, hangi biçimlerin ikincil derecede olduðunun saptanmasý mücadele biçimleri sorununa tarihsel bir yaklaþýmý zorunlu kýlar. Savaþým basitten karmaþýða doðru geliþim seyri izler. Araçlar ve yöntemler de buna uygun bir seyir izler. Sýnýflar mücadelesi üst aþamalara geçtikçe daha geliþkin mücadele araçlarý ve yöntemleri kullanýlmaya baþlanýr. Genel olarak, savaþýmýn sertleþmesine paralel olarak zor örgütlenmeleri devreye girer, vs. vs. Bütün bunlar Marksizmin abecesidir. Ama insan zaman zaman en basit ve temel doðrularý yinelemek durumunda kalýyor. Sözü dernek tartýþmalarýna getirmek istiyoruz. Yukarýda toplumun emekçi yýðýnlarýnýn ve Kürt halkýnýn yükselen bir hareketlilik içine girdiði dönemde öðrencilerin dernek tartýþmalarý içinde boðulduðunu söyledik. (Yanlýþ anlaþýlmamasý için belirtmek istiyoruz; biz, dernek örgütlenmesinin ilkeleri vb. konular üzerine tartýþýlmasýný küçümsemek istemiyoruz. Tersine, bunlar gereklidir. Yanlýþ olan, öðrencilerin tüm gündemini bu türlü tartýþmalarýn oluþturmasý, kendi ve diðer kesimlerin mücadelelerine uzak kalmalarýdýr) Öðrenciler sadece dernekleþme sorunlarýnda boðulmakla kalmadýlar. Ayný zamanda mücadele aracý bakýmýndan da derneklere saplanýp kaldýlar. Bugün bile bazýlarý çýkýyor ve dernekleri inançla ve inatla savunuyor. Yeni araç önerilerini “kolaycýlýða kaçmak” olarak suçluyor. Sýra bunlara gelecek. Önce þu daðýlýþ sürecine yakýndan bir bakalým. Dernekleþme üzerinden geliþen mücadelenin 87 yýlýnda doruða çýktýðýna iþaret etmiþtik. O tarihten sonra sürekli geriledi. 8990 dönemiyle birlikte daðýlýþ sürecine girdi. Ayný dönem, öðrenci hareketinde siyasal ayrýþmalarýn iyice belirginleþtiði, akademimizle yollarýn kesin ayrýldýðý dönemdir. Siyasal arenada ise ilk sað dalganýn evriminin hemen hemen süreci oluyor bu dönem. Tüm 74


bunlar bir tesadüf olabilir mi? Siyasal alandaki geliþmelerin sebebi sýnýflar savaþýmý ise eðer, derneklerle sendikalar arasýnda bir paralellik kurulur. Küçük-burjuva oportünizminin yayýnlarýna bakýldýðýnda bu rahatlýkla görülecektir. Benzerlik veya benzetme, sýnýrlýlýðýna (ve bu yüzden eksikliklerine) raðmen yerindedir. Küçük-burjuvalar, nasýl ki mevcut burjuva sendikacýlýðýna karþý devrimci sendikalizmi çýkarýyorlarsa (ama sonuçta sendikalizmin sýnýrlarýnda kalýyorlarsa), dernekler söz konusu olduðunda da ayný tavrý gösteriyorlar. Sendikanýn alternatifi yine bir sendikadýr. Derneðin alternatifi yine bir dernektir. Bu, aþýlmamasý gereken sýnýrdýr onlar için. Buna karþý çýktýnýz mý, kolaycýlýða kaçmakla suçlanýrsýnýz. Oysa sendikalar nasýl ki sýnýflar savaþýmýnýn belli bir aþamasýnda mücadeleyi daha ileriye taþýmada yetersiz kalýyorsa... sertleþen savaþýmýn ihtiyaçlarýna ancak baþka araçlar cevap verebiliyorsa, dernekler de savaþýmýn belli bir aþamasýndan sonra ihtiyacý karþýlayamaz hale geliyor. Devrimci durum ve iç savaþ koþullarýnda burjuva sendikacýlýk iflas ediyor. Sendikalar mücadeleyi kucaklayamýyor. Öðrenci gençlik alanýnda da akademizm, mücadelenin geliþmesi sonucu iflas ediyor. Sendikalar mücadeleyi kucaklayamýyor. Öðrenci gençlik alanýnda da akademizm, mücadelenin geliþmesi sonucu iflas ediyor. Dernekler, yeni aþamayý karþýlayamýyor. Arada böyle bir paralellik var. Akademizmin belirgin olarak ortaya çýkýþý ve iflas ediþi ile (siyasal hareketten kopuþu ile) derneklerin erime sürecinin çakýþma nedeni iþte budur. Mücadele mevcut durumda týkanýyor. Bir üst aþamaya sýçramasý için mücadele araçlarýnda da bir sýçrama gerekiyor. Ve nasýl ki Marksistler sendikalarý terk etmeden, onlarýn yanýnda ve onlardan baðýmsýz yeni örgütlerin gereðine iþaret ediyorsa, öðrenci derneklerini tümüyle terk etmeden, onlarýn yanýnda ve onlardan baðýmsýz yani örgütlülüklere iþaret ediyor. Sorun, aslýnda böylesine açýk ve net. Bir parça tarihsel yaklaþým tüm sorunlarýn üstesinden gelmeye yetiyor. Elbette merkezi kitlesel örgütlenmelerden yanayýz. Genel kitleyle en geniþ baðýn kurulmasýný isteriz. Ama bu genel doðrulardan hareketle somut durumu gizden kaçýrmak, enerjimizi bunlara heba etmek Marksist bir tutum deðildir. Sorun bir þeyden “yana” olmak ya da, bir þeye “istek” duymak deðildir. Sorun kitlesel ör75


gütlenmelerin ve kitleyle en geniþ baðlarýn nasýl kurulacaðýný, bunlarýn devrimci amaçlarýmýza ulaþmada nasýl harekete geçirileceðine çözüm bulmaktýr. Kitlesel örgütlenmelerin ve kitlelerle baðlarýn bugünkü durumu göz önüne alýnýrsa, bunlardan “yana” olmanýn ya da bunlara “istek” duymanýn sorunun çözümüne en ufak bir katký yapmadýðý açýktýr. Bir üst düzleme geçmek gerek. Zira genel devrimci hareket, savaþýmýn sertleþmesine paralel olarak sýçrama gerçekleþtiriyor. Bunu dikkate almayan, hareketin gerisinde kalmaktan kurtulamaz. Öðrenci gençlik hareketi bunu saðlayamadýðý için týkandý. Zamanla daðýlma sürecine girmekten kurtulamadý. ÝÇ SAVAÞ VE DEVRÝMCÝ MÜCADELE Sýnýflar mücadelesi, geliþiminin belli bir aþamasýnda iç savaþ halini alýr. Devrim ve karþý-devrim arasýndaki zorlu kapýþma, zor araçlarýný ve örgütlerini ine çýkarýr. Savaþým þiddetlenir. Toplumun düþman kamplarý arasýnda bir varlýk yokluk savaþýdýr bu. Politik iktidarý ele geçirme savaþýdýr. Lenin’in deyimiyle “birbiri” ardý sýra gelen, birbiri üzerine yýðýlmýþ, artmýþ, kýzýþmýþ iktisadi ve siyasal çatýþmalardan sonra iki sýnýf arasýnda silahlý çatýþma haline dönüþen sýnýf savaþýmýnýn en keskin biçimidir” iç savaþ. Sýnýflar savaþýmýn zorunlu bunun devamýdýr. Her devrim eninde sonunda bu süreçten geçer. Hasmýnýn sýrtýný silahlarýn zoruyla yere getirmeyen, bunu gize alamayan sýnýf zafer kazanamaz. Burjuva sýnýf örgütlü zoruyla (devletiyle) emekçi sýnýflarý yenmeye uðraþýr. Yalnýzca devlet deðil, bir bütün olarak karþý-devrim cephesi savaþa girer. Bunun karþýsýnda iþçi sýnýfý ve diðer emekçiler devrim cephesini teþkil eder. Savaþýn gidiþine göre bu cepheler ayrýþmalara ve birlemelere uðrar. Hareket halindedir. Keskin kapýþmaya kadar bu hareketlilik devam eder. Son ana kadar toplumun “kararsýzlar”ý çoðunluðu oluþturur. Ýç savaþ bir kere baþladý mý, iki taraftan birinin yenilmesi gerçekleþmeksizin sona ermez. Bazen durulur gibi görünse de, bu aslýnda karþýt taraflarýn kendi güçlerini toparlamak, düzenlemek, tazelemek, yeni güçlerle takviye etmek ve yorulanlarý dinlendirmek için verdikleri kýsa bir moladan baþka bir þey deðildir. Ama sonuçta, ya devrim ya karþý-devrim... biri mutlaka zaferi kazanacaktýr. Eðer zaferi burjuvazi kazanacak olursa, bir sonraki sefere 76


kadar silahýný saklar proletarya. Her yenilenin yaptýðý gibi, koþullarý çok aðýr olan “barýþ” þartlarýný kabul eder ve yeniden güç toplayýncaya, kavga günleri tarihsel-toplumsal koþullar tarafýndan tekrar yaratýlýncaya kadar “iþine gücünü bakar”. Ýç savaþ böylesine sert kapýþmalarý olduðu süreçtir. Silahlý güçleri yaratmayý gerektirir. Ayaklanmanýn koþullarýný yaratýr. Modern dünyada her toplumsal devrim, iç savaþ sürecinden geçmek zorundadýr. Yani devrimi isteyen, iç savaþý da istemek zorundadýr. Türkiye ve Kürdistan sýnýflar savaþýmý sadece devrimci durum koþullarýný yaratmakla kalmamýþ, iç savaþ sürecine de girmiþtir. (Toplumsal olgularda kesin bir tarih vererek, þu tarihten itibaren þu sürece girildi demek, geliþmeleri kesin tarihlerle ortaya koymak zordur. Hele bunu içinde yaþanýlan süreçte yapmak daha da zordur. Ýlerde tarihçiler zengin materyale dayanarak bunu saptayabilirler. Yine de aþaðýdaki saptamayý yapmamýza da engel deðildir bu). 91-92 yýllarý, burjuva iç savaþýn hazýrlanýp baþlatýldýðý süreç oldu. Emekçi yýðýnlarýn burjuva iç savaþa devrimci iç savaþla karþýlýk vermesi daha sonralara rastlar. Biyelce ülkelerimizde sýnýflar savaþý en sert dönemine girmiþ oldu. Ýç savaþ her geçen gün daha sert biçimler aldý/alýyor. Kapsamý sürekli geniþliyor. ÇALIÞMADA AÐIRLIK NEREYE VERÝLMELÝ? Mücadeleyi örgütlerken sürece tarihsel açýdan yaklaþmak gerektiðini söyledik. Ardýndan, sýnýflar savaþýmýnýn iç savaþ halini aldýðýný belirttik. Somut koþullar, demek ki, devrimci durum ve iç savaþ (burjuva ve devrimci iç savaþ) tarafýndan belirleniyor. Tüm geliþmeler bu tarihsel çerçeve içinde geliþiyor. Mücadele araç ve yöntemlerinin ne olmasý gerektiði sorununu bu temel üzerinde ele almak gerekiyor. Lenin “Ýki Taktik” adlý çalýþmasýna þu soruyla baþlar, “...þimdi en önemli olan, (iþçi sýnýfýnýn) eðitim ve örgütlendirme çalýþmasýnda esas siyasal aðýrlýðý nereye vermemiz gerektiðidir. Sendikalar ve yasal örgütlere mi, yoksa bir ayaklanmaya, devrimci bir ordu ve devrimci bir hükümet yaratma çalýþmasýna mý?” Bu soru sadece iþçi sýnýfýnýn eðitim ve örgütlendirilme çalýþmasýnda deðil, bütün mücadele alanlarýnda kitlelerin eðitim ve örgütlendirilmesi çalýþmasýnda sorulmasý gereken sorudur. Ayný soruyu 77


öðrenci gençlik için de sormalýyýz. Öðrenci gençliðin eðitim ve örgütlendirme çalýþmasýnda esas siyasal aðýrlýðý nereye vereceðiz? Öðrenci derneklerine ve çeþitli yasal örgütlere mi, yoksa bir ayaklanmanýn hazýrlanmasý için gerekli olan örgütlere mi? Devrimci durum ve iç savaþ koþullarýnda ayaklanma pratik bir zorunluluk ve gerçeklik haline gelir. Ayaklanmaya hazýrlanmak, onu örgütlemek, enerjimizin esas bölümünü bu iþ için harcamak marksist olmanýn ölçütü oluyor. Çalýþmalarýmýzýn siyasal aðýrlýðýný vermemiz gereken yer, ayaklanma organlarýný yaratma faaliyetidir. Bir ayaklanma siyasal ve askeri (ve bu ikisinin birleþmiþ ifadesi olarak yarý-askeri) örgütlere dayanýr. Nedir Bunlar? KOMÝTE, KONSEY ve SÝLAHLI MÝLÝSLER. Öðrenci gençlik mücadelesindeki nesnel týkanýklýðý aþmayý saðlayacak araçlar bunlardý. Hala da bu týkanýklýðý aþacak temel araçlar bunlardýr. Öðrenci dernekleri daðýlma sürecine girdiðinde deðiþik araç önerileri getirenler oldu. Örneðin Sovyet (Konsey) önerisi getirenler vardý. Ne gariptir ki, bunu önerenler, devrimci durum ve iç savaþý kesinlikle kabul etmeyenlerdi. Oysa Sovyetler (Konseyler) bir devrim döneminde ortaya çýkarlar. Ha deyince kurulabilecek organlar deðillerdir. Peki, küçük-burjuvalarýmýz bu önerileriyle kendilerine ters düþmüþ olmuyorlar mýydý? Hayýr, ters düþmüyorlardý. Çünkü onlarýn önerdikleri Sovyetler ya derneðin yerini alacak (yani derneðin ad deðiþtirmiþ hali olacak), ya da derneðin alt/taban birimi olacaktý. Týpký sendikalara karþý yine sendika önermek; komiteleri sendikalarýn taban örgütleri olarak görmek gibi. O dönemin bir baþka önerisi “Öðrenci Meclisleri” idi. Ayný öneri bugün de yapýlmakta. Meclisler hakkýnda ayrýntýlý tüzük bile hazýrlanmýþ. Ama burada eksik olan þu: Meclisler, devrimin/ayaklanmanýn organlarý olarak kavranmýyor. Týpký geçmiþin DY’lileri gibi, bir özyönetim aracý olarak sunuyorlar. Devrim olmaksýzýn, ayaklanmaya baðlanmaksýzýn yaratýlan özyönetim, sivil-toplumculuktan baþka bir þey deðildir. Önemli olan, öngörülen örgütlenmelerin iþlevidir, mantýðýdýr, isim hiç önemli deðil. Ýster Sovyet densin, ister Meclis, isterse Konsey... Eðer bir ayaklanmanýn temel organlarý olarak konmuyorsa, savaþ araçlarý olarak yaratýlmýyorsa, devrime sýký sýkýya baðlanmýyorsa, istediðiniz kadar ayrýntýlý taslaklar hazýrlayýn, sivil-toplumculuðu bir adým bile aþamazsýnýz. 78


Komite ve Konsey, örgütlenmesi taban örgütleridir. Ama öðrenci derneðinin taban birimleri deðildir. Ayaklanmanýn siyasal ve yarý-askeri örgütleridir. Bunlar, ufak kýrýntýlar uðruna mücadele için deðil, öðrenci hareketini genel devrimci mücadeleye baðlamak için vardýr. Devrimci öðrencilerin kendi iç mücadele birliðini ve öðrenci gençliðin emekçi sýnýflarla mücadele birliðini saðlamak için vardýr. Bunun anlamý þudur ki, öðrenci gençlik hareketi doðrudan genel devrimci harekete baðlamakla, genel silahlý halk ayaklanmasýnýn iþlevli parçalarýndan biri haline gelecektir. Bu örgütler, öðrencilere devrim propagandasý yapacak, onlarý devrim mücadelesine çaðýracak, genel silahlanma çaðrýlarý yapacaktýr. GENEL SÝLAHLANMA VE SÝLAHLI ÖÐRENCÝ MÝLÝSLERÝ Bir halk sözü vardýr: “Kör bile düþtüðü kuyuya bir daha düþmez” derler. Pratik öðrenme süreci, insanlarý, genel olarak, ayný hatalarý tekrar etmekten kurtarýr. Ama bunun için öðrenmek gerekir. O da yetmez, kavramak, anlamak gerekir. Pratikten dersler çýkarmayý bilen, ileri gider. Ama öðrenci gençlik içindeki bizim sosyal-reformistlerimiz ve oportünistlerimiz, pratikten ders çýkarmayý bir türlü beceremediler. Yýllardýr kah devletin kolluk kuvvetlerinden, kah sivil-faþistlerden dayak yediler. Hala ayný hazýrlýksýzlýk, hala ayný “demokratlýk”, hala ayný aydýn korkaklýðý... Mücadelenin ilk evrelerinde polis saldýrýlarýnda kaçardý öðrenciler. Sonralarý “Yýlgýnlýk yok, direniþ var” sloganý eþliðinde polis saldýrýlarý karþýsýnda oturmaya baþladýlar. Kaçmamak, dayak yiyeceðini bile bile oturmak, o günün koþullarýnda ileri atýlmýþ bir adýmdý. Kararlýlýðýn bir göstergesiydi. Fakat sonra, nedendir bilinmez, dayak yemek sanki baðýmlýlýk yaptý. Sosyal-reformistlerin ve oportünistlerin siyasal etkisi altýndaki öðrenciler daha ileri adým atamadý. Bunun sonucunda, kaçýnýlmaz olarak, tekrar “kaçma taktiði” öne çýktý. Her seferinde sürü gibi döküldüler sokaða, sürü gibi hareket ettiler ve dayak baþlayýnca ayný þekilde kaçtýlar, daðýldýlar. Kuþkusuz öðrenci gençlik mücadelesinin bu zaafý aþamamasýnda çeþitli etkenler var. Ýlk olarak baþtan beri belirttiðimiz nesnel etkenler söz konusu. Kendi alanýna-sýkýþmýþ olan müca79


dele, güçsüzlüðü ve tükeniþi yaþýyor. Bunun sonucu olarak, hala eski mantýða sarýlýyor. “Meþru müdafaa” denilen geri çizgiyi aþamýyor. Ýkinci olarak, öðrenci gençlik alanýnda bir süreklilik yok. Bir öðrenci ancak belli bir zaman dilimi boyunca öðrencidir. Bu ise hareketin kararlý bir yapýya ulaþamamasýnda önemli bir etken. Süreklilik ancak deneyim aktarýmý ve doðru temellere oturtulan bir hareket yaratmakla mümkün olabilir. ‘88-89’larda özellikle Ýstanbul öðrenci gençliði sokak eylemlerinde militan hareket edebiliyordu. Belli bir çatýþma geleneði de oluþturulmuþtu. Ama genel olarak o kuþaðýn mücadelenin diðer alanlarýna geçmek zorunda kalmasý, öðrenci gençliðin nitelikli öncülerden mahrum kalmasýna yol açtý. Çünkü tam da bu yýllarda yýðýn hareketi geliþiyordu ve örgütler kadro ihtiyaçlarýný öðrenci hareketlerinden yetiþmiþ militanlardan saðlamak zorundaydý. Dediðimiz gibi bu bir mecburiyet olarak ortaya çýktý. (Parantez içinde belirtelim ki, öðrenci gençlik mücadelesinin kendi içine kapanmasýnda, diðer alanlara doðru açýlmasýnda, nihayetinde ortaya çýkan devrimci durum koþullarýna ayak uyduramamasýnda, öncü öðrencilerin baþka alanlarda görevlendirilmek zorunda kalýnmasýnýn belli bir payý vardýr). Yeni kuþak, deðiþen koþullara uyum saðlayamadý. Süreç sertleþtikçe, bunu göðüsleyecek araç ve yöntemler ortaya çýkarýlamadý. Kavga geleneði, sürekli bir dayak yeme geleneðine dönüþtü. Bunda, hareketin diyalektik geliþiminin zorunlu ve kaçýnýlmaz sonuçlarý olan yukarýdaki nedenlerin belli bir payý olmakla birlikte, esas ve belirleyici etken, öðrenci gençlik içinde egemen olan sosyal-reformist ve oportünist akýmlarýn ideolojikpolitik çizgileri oldu. Burjuva düzeni, burjuva toplumu hiç bir þekilde aþmayý düþünmeyen ve dolayýsýyla, iktidarý ele geçirme hedefini pratik olarak ele almayan bu akýmlar, doðal olarak, öðrenci gençlik hareketinin zaafýný aþmasýna yardým etmek bir yana, bu zaafýný daha da derinleþtiren etmenler oldular. Bu akýmlar, ideolojik-politik etkileri altýnda tuttuklarý öðrenci gençliðin bu kýsýr ve dar çerçeve içinde kalmasýnýn temel nedeni oldular. Genel siyasal arenada, devrimci durum ve iç savaþýn gereklerini yerine getiremeyen küçük-burjuva devrimciliðinin giderek “meþruiyet” zeminine kaymasý, daha doðrusu bu zemini hiç aþamamýþ olmasý, yansýmasýný öðrenci hareketinde gösterdi. Örneðin ‘90- 91’ yýllarýnda azgýn bir sivil-faþist saldýrý baþladýðýnda, ilk 80


baþta sosyal-reformizmin öðrenci gençliði, “faþizme karþý ideolojik mücadele ile kitleyi yanýmýza çekme” görüþünü savunarak karþýmýza çýktý. Mücadelenin zor araçlarýna dayanýlarak yürütüldüðü bir aþamada sivil-faþistlerin satýrlar, çivili sopalar ve tabancalarla saldýrýya geçtiði bir ortamda, sözün ve kalemin gücüne güvenen ahmaklar sürüsü birçok okulda kavganýn kaybedilmesinde önemli bir rol oynadý. Öyle sanýldýðý gibi kalemin her zaman “kýlýçtan üstün” olmadýðýný acý deneyimlerle öðrenmek gerekti. Ne yazýk ki bunu öðrenenler yine azýnlýkta kaldý. Zira hala gerekli sonuçlar çýkaramayan sosyal-reformistlerle oportünistlerin etkisi altýndaki öðrenciler, faþistlerden dayak yiyip duruyor. Baþka meselelerde deðil ama bu meselede tarih tekerrür ediyor sanki. Polis sivil-faþistlerin saldýrmasýný bekliyor. Devrimciler, silahlanmýþ ve örgütlü faþistlerin kalabalýk saldýrýsý karþýsýnda dayak yiyor ve yaralanýyor. Ardýndan polis geliyor ve devrimci öðrencileri topluyor. Ve en sonunda, basýn karþýsýnda devrimciler “silahlý insanlarýn okula nasýl girebildiðini” gibi kafa açýcý bir soru(.) ile kendilerinin saldýrýya uðrayan mazlum taraf olduðunu anlatmýþ oluyor. Teþhir faaliyeti dediðiniz de böyle yapýlýr hani(.) Oyun yýllardýr ayný. Oyuncular deðiþse de roller deðiþmiyor. “Meþru zemin”i yitirmeyen devrimci ve demokrat öðrencilerin karþýsýnda sopa, býçak, satýr ve silah eksik olmuyor. Baþa gelen çekilir(.) Elbette burada kabahat sadece sosyal-reformist ve oportünist siyasal akýmlarda deðildir. Yýllardýr dayak yemelerine, býçaklanmalarýna, kafalarý, kollarý kýrýlmasýna hatta öldürülmelerine raðmen hala bu akýmlarýn peþinden giden öðrencilerde en az onlar kadar kabahatlidir. Burada pratikten dahi öðrenememenin ibret verici dersi vardýr. Oysa faþistlerin hangi dilden anladýðý, onlara karþý hangi mücadele biçiminin baþarýlý olacaðý Türkiye’de dünya devrim tarihinden yeterince öðrenilmiþ olmalýydý. Direniþ mantýðý sosyal-reformist ve oportünist öðrenciler arasýnda o kadar yaygýn ki, geçmiþten beri saldýrýlar karþýsýnda kendini koruma amacýyla “direniþ komiteleri” kurma önerisinden ileri gidilemiyor. Daima müdafaa (tabi ki meþru müdafa) çýkýyor karþýmýza. Önerilen örgütlenmenin adý ne olursa olsun devrimcilikleri muhalefet sýnýrlarýný aþmadýðýndan, eðer yapýlabilirse, - kendini savunma çerçevesinde hareket ediliyor. 81


DÖB Milislerinden Faþist TC devletinin 19 Aralýk katliamýyla beraber hayata geçirmeye çalýþtýðý Türkiye ve Kürdistan topraklarýnda ki devrimci hareketi yok etme planýyla, kolluk güçlerinin sadece zindanlarda sürmekte olan eyleme deðil ülkelerimiz topraklarýnýn her yerinde yapýlan bütün eylemlere de saldýrdýðý görülmektedir. Okullarýmýzda da faþist öðretmenler ve müdürler sayesinde devrimci potansiyel taþýyan unsurlar üzerinde yoðun saldýrýlar yürütülmektedir. Mesela tek tek öðrenciler polise ihbar edilip gözaltýna aldýrýlmakta. Bunun bir örneði de geçtiðimiz günlerde Esenkent’ teki Ertuðrul Gazi Lisesi’nde meydana gelmiþtir. Cevabýnýn verilmesi ise uzun sürmemiþtir, 25 Mayýs 2001 tarihinde Ertuðrul Gazi Lisesi’ndeki faþist müdürün odasýnýn önüne okul giriþinden 1,5- 2 saat önce “Devrimci Tutsaklara Kalkan Elleri Kiracaðýz! Devrimci Öðrenci Birliði Milisleri” yazýlý bombalý pankart býrakýlmýþ ve bölgeden kayýp vermeden uzaklaþýlmýþtýr. Bomba faþist müdürün odasýnda hasara neden olmuþtur. Bu cevap faþist TC devletinin bütün kolluk güçlerinedir. Devrimcileri teslim almak kolay olsaydý devrimciler canlarýný siper edip savaþmazlardý. Bu 19 Aralýk’taki ve halen sürmekte olan ölüm oruçlarýndaki devrim savaþçýlarýnýn katillerine cevaptýr. Eylemden sonra okul çevresi ve bölge polis tarafýndan ablukaya alýnmýþ, arama ve kimlik kontrolü yapýlmýþtýr. Devrimci Tutsaklara kalkan Elleri Kýrdýk Kýracaðýz! Zindanlarý Yýkacaðýz Halk Ýktidarýný Kuracaðýz! Yaþasýn Ölüm Orucu Eylemimiz! Devrimci-Öðrenci-Birliði-Milisleri 82


83


Ýster sivil, ister resmi olsun faþizme karþý mücadelenin kapitalizme karþý mücadelenin bir parçasý olduðu, bir bütün olarak devrim mücadelesinin önemli bir halkasý olarak kavramak gerektiði anlaþýlamýyor. Ele aldýðýnýz olguyu devrimci durum ve iç savaþ gerçekliðinden koparýrsanýz, doðal olarak onun ayaklanma ve devrim ile baðýný kuramazsýnýz. Sonra baþlarsýnýz sistemin dar sýnýrlarý içinde dönüp durmaya. Muhalefet mantýðý aþýlmaksýzýn ne dayak yemekten kurtulabiliriz, ne de dönemin gereklerini yerine getirebiliriz. Çünkü muhalefet olma düþüncesini “devrimci olmayan bir duruma karþýlýk düþen bir fikri, devrim yolduðuna karþýlýk düþen bir fikir içerdiðini” bilmek gerekir (Lenin). Devrimci durum ve iç savaþ þartlarýnda iktidar bilinci gereklidir. Bunun içinse devrimci saldýrý(!) Kapýþma sert. Koþullar keskin. Düþman en modern silahlarla donanmýþ ve örgütlü ve böyle bir düþmana karþý baþarý kazanmak için askeri açýdan örgütlü ve silahlý olmak gerektiði açýk deðil mi? Engels “askeri açýdan, modern silahlarla donatýlmýþ bir orduya karþý silahsýz bir ulus göz ardý edilebilir bir etmendir” der. Baþarýlý ve baþarýsýz bütün devrim deneyimlerinden çýkan pratik bir derstir bu. Eðer devrim için savaþýlýyorsa ve eðer devrimci durum ve iç savaþ koþullarýnda mücadele ediliyorsa, emekçi halkýn derhal silahlanmasý ve silahlý örgütler yaratmasý gereklidir. Emekçi yýðýnlara yapýlan genel silahlanma çaðrýsý bu temel gerçekten hareketle gerçekleþtirilmektedir. Madem mücadelede sert aþamalara girilmiþ, öðrenci gençliðe buna uygun çaðrýlar yapmak gerekiyor. Eðer kafalarýna inen coplar, sopalar, satýrlar... sýkýlan kurþunlar öðrencileri alýklaþtýrmamýþsa, her devrimci ve demokrat öðrenci silahlanmak ve silahlý örgütler oluþturmak gerektiði apaçýk olmalýdýr. Saldýrýlara karþýlýk vermediði sürece, zor yoluyla faþist örgütlenmeleri daðýtmadýðý ve sokaklarda baþarýlý bir þekilde dövüþmediði müddetçe, öðrenci gençlik baþarý kazanamaz ve ‘kararsýzlar’ kitlesini kendi saflarýna kazanamaz. Aksine, daha fazla sayýda öðrenci baský ve þiddetten dolayý sinecek ve mücadeleye seyirci kalacaktýr. (Elbette bu yazýlanlardan askeri anlamda baþarýlý kavga verildiði taktirde ‘kararsýzlar’ kitlesini kendiliðinden ve hemen yanýmýza çekebileceðimiz sonucu çýkmaz. Baþarýlý kavga vermek, bu kitleyi yanýmýza çekmenin bir koþuludur ama tek koþulu deðildir.) 84


Öðrenci gençlik MÝLÝSLER biçiminde örgütlendiðinde, ancak böyle bir askeri oluþuma gittiðinde, saldýrýlara karþý kendini koruyabilir ve karþý saldýrýya geçebilir. Milis örgütlenmesi illegal temelde oluþan, küçük hareketli birliklere dayanýr. Kendi öz silahlanmasýný saðlar. Milislerin en önemli özelliði bir SALDIRI örgütlenmesi olmasýdýr. Burada sorunu salt askeri açýdan ele almýyoruz. Düþünsel anlamda, pratik politik anlamda ele alýyoruz. Milisler duru gökte çakan þimþekler misali çýkmazlar ortaya. Devrimci dönemin örgütlenme araçlarýnýn bir parçasýdýr. Komitekonsey örgütlenmesiyle bir arada, onlarla bað içinde oluþur. Yani politik iktidarý ele geçirme savaþýmýnýn bir aracý olarak meydana getirilir. Bugüne kadar öðrenci gençlik savunma çizgisini aþamadý. Politik anlamda savunma çizgisine sahip olunca, askeri anlamda da buna uygun davrandý. Varabildiði en ileri nokta “direniþ komiteleri” oldu. Oysa askeri bir çarpýþmada zaferin koþulu, kesin, sert ve kararlý saldýrýlarla hasmýn sýrtýný yere getirmektir. Bugün pratik açýdan öðrencileri dayak yemekten kurtaracak organlar þeklinde görünen milis örgütlenmesi komite ve konsey örgütlenmesiyle bir arada alýndýðýnda gerçek politik özüne kavuþur. Komite ve konseylerle ele alýnmazsa, milisler devrimci özünü yitirir. Saldýrý aracý olma özelliðini, politik iktidar mücadelesinin askeri aracý olma niteliðini yitirir. Sýradan “direniþ komiteleri” haline gelir. Milisler, komite ve konseylerden ayrý düþünülemez, ayrý ele alýnamaz. Devrimci öðrenci gençlik hareketini doðru bir çizgiye çekmek ve zafere taþýmak istiyorsak, bunun için önce öðrenci gençlik hareketi içindeki reformizmi aþmak ve savunma konumundan çýkarak saldýrý durumuna geçmek gerekir. Savunma durumundaki bir harekete karþý-devrimin resmi ve sivil-faþist güçlerine karþý baþarý kazanamayacaðý gibi yerinde tutunmayý dahi baþaramaz. Dünya devrim tarihi ve kendi devrim tarihimiz faþizmin hangi dilden anladýðýný yeterince ortaya koymuþtur. Ýþte o dilden konuþmak gerek. Ancak bu da yetmez, kesin ve gerçek bir zafer için öðrenci gençlik devrimci döneme uygun olan politik iktidar mücadelesindeki yerini almalýdýr. Ýþçi ve emekçilerin mücadele birliði temelindeki eylemleri politik olarak iktidar mücadelesine denk düþüyor. Öðrenci gençlik komite, konsey ve milis þeklinde örgütlenerek bu mücadele birliðine katýlabilir ve devrimci öze kavuþur. Yanlýþ bir 85


anlayýþýn hemen önünü alalým. Milisler komite ve konseylerden ayrý ele alýnamaz derken, “henüz komite ve konsey yok, o yüzden milis kurulamaz” gibi bir düþünce yanlýþtýr, ertelemeciliktir. Komite ve konsey örgütlenmesine baðlanmaksýzýn milislerin bir yaný eksik kalýr. Keza milis örgütlenmesiyle birleþtirilmeyen komite ve konseyler, sivil toplumculuktan baþka bir þey deðildir. Önemli olan her þeyden önce düþüncede, teoride bu baðý yakalayabilmektir. Eðer bu baðý doðru temellerde kurmuþsak, önce milisin mi yoksa komitenin mi ortaya çýkacaðý sorunu tümüyle pratik koþullarca belirlenecek bir sorundur. Olanaklar çerçevesinde her ikisinin de örgütlenmesine giriþilmelidir. Biri daha ilerden, diðeri daha geriden gelebilir. Önemli deðil. Pratik içinde bunlarýn dengesi bulunacaktýr. Silahlanma ve silahlý örgütler oluþturma, resmi ve sivil-faþistlerin bize karþý silahlandýðý ve aramýzdan onlarca arkadaþýmýzý katlederek çekip aldýðý bu dönemin yaþamsal sorunlarý olarak karþýmýza çýkýyor. Ýç savaþ koþullarýnda ayaklanma pratik bir gerçeklik ve zorunluluk halini aldýðý için, devrimci proletaryanýn ve onun savaþ kurmayý Leninist partinin çalýþmalarýnýn esas siyasal aðýrlýðýný ayaklanmayý örgütlemek oluþturuyor. Devrimci öðrenci gençlik, þimdi, ayaklanmanýn siyasal, askeri ve yarý-askeri örgütlülüklerini yaratmak ve tüm halkýn genel silahlanmasý için çaðrýlar, çalýþmalar yapan Leninist partinin bu faaliyetine güç vermek, katýlmak, partinin içinde ya da çevresinde yer almak ve Leninist partinin devrimci politikalarý ýþýðýnda tüm enerjisini devrimin örgütlenmesine harcamak zorundadýr. Silahlanma politikasýnýn doðruluðuna ve gerçekliðine inandýktan sonra bunun gerçekleþtirilmesinde, öðrenciler için bir zorluk çýkacaðýný sanmýyoruz. Taþ, sopa, býçak gibi en ilkel silahlardan, molotof yapýmýna... Basit halk tipi patlayýcý imalinden ateþli silahlar edinmeye kadar pek çok araç yaratýlabilir. Þimdilik, dikkatleri molotof ve patlayýcýlara çekmek istiyoruz. Her devrimci “ve demokrat öðrenci molotof yapýmýný ve patlayýcý imalini öðrenmek zorundadýr. Çünkü bu araçlar, gerek yasa-dýþý gösteri türü eylemlerde, gerekse kitlesel çatýþmalarda en etkili silahlar olarak kullanýlabilir. Sivil ve resmi faþistler bu silahlar sayesinde çil yavrusu gibi daðýtýlabilir. Ateþi’ silahlarý belki herkes bulamayabilir, ama basit patlayýcý ve molotof yapýmýnda kullanýlan araç-gereçleri her yerden saðlamak olasý. Öðrenmek isteyen her öðrenci kendine yardým edecek birini mutlaka yanýnda bulacaktýr. Yeter ki öðrenmek istesin. 86


Dönemin gereði olarak silahlanmak, komite-konsey ve silahlý milislerde örgütlenmek zorundayýz. Ancak bu þekilde politik saldýrýya kalkan genel devrimci harekette yer alabilir ve diðer alanlarda mücadele birliðini kurabiliriz. Bu araçlarda örgütlenmek ve “þiddete dayalý mücadelenin çeþitli yöntemleri ve ‘tekniði’ üzerine en somut” araþtýrmalara girmek... önümüzdeki acil görevlerden bin budur. GÜNCEL SORUNLARI DEVRÝME BAÐLAMAK Buraya kadar öðrencilerin ayrýþmýþ yapýsý ve somut durumun öne çýkardýðý TEMEL DEVRÝMCÝ GÖREVLER üzerinde durduk. Tüm öðrenci gençlik kitlesini ilgilendiren öðrenci sorunu diye bir þeyin olamayacaðýna iþaret ettik. Fakat bu hiçbir öðrenci sorunu yoktur anlamýna gelmez. Çeþitli öðrenci kesimlerini ilgilendiren çeþitli öðrenci sorunlarý vardýr. Temel devrimci görevler öne geçti diye emekçi çocuklarýný ilgilendiren öðrenci sorunlarý ortadan kalkmaz. Bu sorunlarýn üzerinden atlamak deðil, bunlarla ilgilenmek gerekiyor. Bütün mesele bu ilgilenme iþinin nasýl yapýlacaðýnda. Sorunlarýn hangi mantýkla ele alýnacaðýnda. Örneðin, paralý eðitim sorununu merkeze alýp, “hak alma bilinciyle... somut kazanýmlar üzerinde mücadeleyi geliþtirmek” türünden bir mantýkla mý hareket edeceðiz? “Artýk har(a)ç ödemiyoruz” türünden kampanyalar düzenleyip açlýk grevlerine mi baþlayacaðýz? Týpký “DGM’ler kaldýrýlsýn” kampanyasýnda olduðu gibi “ÖSS-ÖYS kaldýrýlsýn” mý diyeceðiz? Bu türden kazanýmlar için çeþitli araç ve yöntemlere mi baþvuracaðýz? ya da bunlara hepten sýrtýmýzý dönüp devrim, sosyalizm vb. mi diyeceðiz? Aslýnda bu sorun, reformlar uðruna mücadelenin genel devrimci hareketteki yeri sorunudur. Biz, “genel af’ kampanyasýnda, “DGM’ler kaldýrýlsýn” kampanyasýnda “YÖK kaldýrýlsýn” kampanyasýnda vb vb marksist tutumun ne olmasý gerektiðini ortaya koymuþtuk. Küçük-burjuvalarýn söz konusu kampanyalarýný eleþtirdiðimizde reformlar için mücadeleyi reddetmekle suçlandýk. Öyle ya, þimdi YÖK’ün kaldýrýlmasý için bir kampanya düzenlense ve YÖK kaldýrýlsa fena mý olur? Ýnsanlar somut kazanýmlar elde ettikçe “hak alma bilinci” geliþtikçe, mücadeleye daha istekle sarýlmaz mý? Bu türden itirazlarý dilediðiniz kadar uzatabilirsiniz. 87


Reformlar konusundaki (somut kazanýmlar konusundaki) bu farklýlýk, sadece öðrenci gençlik alanýnda karþýmýza çýkmýyor. Mücadelenin tüm alanlarýnda temelden ayrýlan iki yaklaþým söz konusu. Hak kazanýmý peþinde koþanlar, hareketlerine ne türden teorik kýlýf uydurmaya çalýþýrsa çalýþsýn, mücadelelerini bir-iki kýrýntý ile sýnýrlamýþ oluyorlar. Lenin, Avrupa reformizmini (Kautskiciliði) eleþtirirken, þöyle söylüyordu: “...reformist politik kampanya, ya da reformlardan vazgeçme, sorunun bu biçimde konulusu burjuvacadýr. Gerçekte sorun þudur: Ya devrimci mücadele, ki tam baþarý elde edilmediði durumda bunun yan ürünü reformlar olacaktýr (bunu bütün dünyadaki reformlarýn tüm tarihi kanýtlýyor), ya da reformlar üzerine boþ gevezelik ve reform vaatleri dýþýnda hiçbir þey”. Eðer söz konusu olan birkaç kýrýntý peþinde koþmak deðil de devrimci mücadele ise, bu mücadelenin ne olmasý gerektiði yukarýda açýklandý. Tarihsel-toplumsal koþullar tarafýndan ortaya çýkarýlan “devrimci durumdan doðrudan devrim propagandasý için, burjuva hükümetleri devirmek için, iktidarýn silahlý proletarya tarafýndan ele geçirilmesi için tam kapsamýyla yararlanmakla yükümlü” olan marksistler, reformlar üzerine boþ gevezelik yapmazlar. Reformlarý baþa alan politik kampanyalar düzenlemezler. Onlarý hareketin genel çýkarma, DEVRÝME baðlarlar. Ve bu, sadece devrimci dönemler için geçerli olan bir yaklaþým deðildir; evrensel genel bir doðrudur. “Politik özgürlük kazanýlmadan akademik özgürlük kazanýlamaz” þiarý, bizim için yalnýzca devrimci dönemlerde ileri sürülecek bir þiar deðildir. Bu þiar, öðrenci gençlik mücadelesine yaklaþýmda bizim için temel doðruyu ifade eder. Ayný þekilde politik özgürlük kazanýlmadýðý sürece akademik sorunlarýn kalýcý ve köklü çözümünün mümkün olmadýðýný gösterir ki, reformlarýn, her dönem için, genel kurtuluþa (devrime) baðlý olarak ele alýndýðýnýn bir ifadesidir bu. Sorun bir kere böyle kavrandý mý, bütün dikkat genel devrimci hareketin genel geliþim seyrine kaydýrýlýr. Çalýþmalarýmýz, kendi dar alanlarýmýzýn sýnýrlarýný deðil, bütün olarak devrim mücadelesini gözeterek yapýlýr. Artýk bir-iki kýrýntý için politik kampanyalar düzenlemek söz konusu deðildir. Siyasal çalýþma, devrimci çalýþmadýr. Sorunlarýn asýl nedenini gösterme ve köklü çözümün ne olduðunu anlatmadýr. Evrimci dö88


nemlerde bunun yollarý deðiþiktir, devrim dönemlerinde deðiþiktir. Diðer boyutuyla, devrim dönemlerinde köklü çözüm ve kurtuluþ MÜMKÜN hale geldiðinden, bütün dikkat ve enerji bu pratik kurtuluþa yöneltilmelidir. Uygun araç ve yöntemler geliþtirilmeli, bunlarýn hayata geçmesi için çalýþýlmalýdýr. Evrim döneminde kitleleri yasal örgütlerle, sendikalarla, derneklerle, eðitmek ve örgütlemek için çalýþýyorken, onlarý kavgalý günlere hazýrlýyorken; devrim ve iç savaþ sürecinde illegal araçlarla, ayaklanmaya pratik olarak harlamaya, savaþçý birlikler oluþturmaya giriþilir ve “iç savaþ sözcüðünün o büyük anlamýný eksiksiz aydýnlatmak bu savaþýn tek tek çatýþmalarýndan pratik dersler çýkartmak güçlerimizi örgütlemek ve gerçek savaþ için gerekli olan her þeyi doðrudan ve derhal hazýrlamak” ertelenemez görevler haline gelir. Ancak böyle bir yaklaþým reformlar için mücadeleyi devrim için mücadeleye baðlar. Ve ancak böyle bir yaklaþým marksist nitelemesine layýktýr. Söylediklerimizden, reformist-akademist nitelikli hareketlere katýlmamak sonucu çýkar mý? Günlük sorunlara bu perspektifle yaklaþmak demek, bu sorunlarýn üzerinden atlamak anlamýna gelir mi? Ya da, güncel sorunlar, devrime nasýl baðlanacakta? Lenin, 1908 yýlýnda yazdýðý bir makalesinde öðrenci gençlik mücadelesi üzerinde durmaktadýr. Söz konusu makalede, gençliðin yapýsýný ele alýr, siyasal ayrýþmalara eðilir. Siyasal ayrýþmalarýn derinleþtirilmesi için verilecek olan politik mücadelenin önemine dikkat çektikten sonra, akademizme karþý kararlý siyasal teþhir ve siyasal mücadele yürütülmesi gerektiðini söyler. Marksistlerin akademistlerin baþlattýklarý hareketin baþarýlý olmasý için onlara yardým etmeleri gerektiðini, ama bunun HÝÇ BÝR ZAMAN asýl faaliyet olmadýðýný, hatta enerjimizin önemli kýsmýný bile bu iþ için harcamamamýzýn gerektiðini anlatýr. Yani Marksistler, akademik bir hareket yaratmak þöyle dursun, halihazýrda geliþen bir akademik hareketi bile asýl çalýþma alaný olarak görmez ve enerjisini bu iþlerde heba etmez. Fakat diðer yandan, bu harekete katýlmaktan, onun baþarýsý için akademistlere sýnýrlý yardýmda bulunmaktan ve asýl önemlisi, onu genel devrimci harekete doðru geniþletmekten, ileri taþýmaktan asla vazgeçmez. Lenin bunlarý 1908 yýlýnda, yani devrimin yenildiði azgýn gericilik yýllarýnda yazýyor. Bir de bizim içinde yaþadýðýmýz devrimci 89


koþullarý düþünün. Ve böylesi savaþ koþullarýnda kendilerini ‘marksist’ ilan eden küçük-burjuvalarýmýzýn düpedüz akademikdemokratik hareket yaratma için girdikleri zahmetleri, aþtýklarý kampanyalarý düþünün. Ýþte marksist tutumla onlar arasýnda böylesine büyük bir uçurum mevcut. Sosyal-reformist ve oportünist akýmlarýn öðrenci gençlik içindeki temsilcilerinin reformist kampanyalarýna bir göz atalým. “Üniversite bütçeleri açýklansýn”, “Harçlarý ödemiyoruz”, “ÖSSÖYS kaldýrýlsýn”, “YÖK kaldýrýlsýn”, biraz daha siyasal olanlar... “Savaþa deðil eðitime bütçe” vb. daha bir yýðýn ývýr zývýr. Bunlarýn hepsi de 90’lý yýllarda baþlatýlan kampanyalar. Kimisi son dönemde, kimisi biraz daha önce. Ne ilginçtir ki, söz konusu kampanyalar, ortalama sol’un öðrenci gençlik içindeki asýl faaliyetlerini teþkil ediyor. Ýþte “ya reformist politik kampanya, ya da reformlardan vazgeçme” þeklindeki burjuva mantýk böyle iþliyor. Üniversite bütçeleri açýklansa ne olacak? Bir sonraki adýmýnýz bütçenin kullanýmýný denetleme mi olacak? Artýk her öðrenciye maliye müfettiþliði görevi yükleriz herhalde. Ya diðer talepler? Eðer öðrencilere gerçek kurtuluþ yolunu göstermeyip de ufak tefek sorunlarýn düzeltilmesi için mücadele vereceksek, bunun adý devrimcilik olmaz. Olsa olsa yaþanabilir bir kapitalizm (tabi böyle bir þey mümkünse) istemek olur. Kapitalizm var olduðu sürece ve faþist egemenlik hüküm sürdüðü sürece, bugün YÖK’ü kaldýrtmayý baþarsak, yarýn yeni YÖK’lerin ortaya çýkýþýna tanýk olacaðýz. ÖSS-ÖYS kaldýrýlsa, yeni eleme sistemleri devreye girecek. Bunlar, mevcut koþullarda sistemin kendisinden doðan, var olmalarý zorunlu olan olgulardýr. Eðitimin kendisinin bir ayýklama süreci olduðunu ilk bölümde anlattýk. Kapitalizmi açmaksýzýn bu ayýklama niteliðine nasýl son verebiliriz? Yoksa amaç ayýklama sistemine sahip eðitimi ortadan kaldýrmak deðil de, örneðin 60’lý yýllarda olduðu gibi ve bugün örneðin ABD’de olduðu gibi, her üniversitenin kendi seçme sýnavlar mý yapmasý mý? Yani eðitimi koþullayan, ona niteliðini kazandýran etmenler (mevcut sistem) olduðu gibi kalacak, ama biçimde ufak tefek deðiþikliklere gidilecek? Tüm uðraþý bunun için mi? Peki bunun neresi kurtuluþ oluyor? Yok, eðer bunun kurtuluþ olmadýðýný biz de biliyoruz, diyor ve somut kazanýmlar üzerinden adým adým ilerlemeli ve mücadeleyi yükseltmeli, görüþünü savunuyorsanýz... bunca insanýn enerjisini boþ 90


yere harcadýðýnýzý söyleyeceðiz. Kapitalist egemenlik sistemi, en küçük kýrýntýlarda bile öylesine direngen bir karþý koyuþ sergiliyor ki, mevcut araçlarla, mevcut mücadele yöntemleriyle, bu kýrýntýlarý dahi kazanmamýz çok zor. Ve üstelik bin bir zahmetle elde edeceðiniz kýrýntýlar, ne yazýk, hiç bir gerçek ilerleme yaratmayacak türden þeyler. Bahtsýz Sysyphos gibi her seferinde aþaðý yuvarlanacak olan kayayý durmadan tepeye çýkarmak için didinip duruyorsunuz. Ve henüz daha bir kere bile o kayayý tepeye çýkarabilmiþ deðilsiniz. Hele þu “Savaþa deðil eðitime bütçe” þiarý reformist mantýðýn, boþa kürek çekmenin tipik bir örneðidir... Bu slogan ne maksatla ileri sürülüyor? Elbette savaþý teþhir etmek ve Kürt halkýna destek sunmak (?) için. Ne gariptir, öðrenci gençliðe doðrudan Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkýndan, ayrýlma özgürlüðünden vb. pek bahsedilmiyor da, “bir F- 16 uçaðý kaç okul yapar” türünden sorularla askeri harcamalarýn ürkütücü boyutuna iþaret edilir. Sanýrýz bu þekilde “kirli savaþ” teþhir edilmiþ oluyor. Peki, bu istenilen þey, yani bütçeden savaþa deðil de eðitime, saðlýða, sosyal güvenliðe vb. daha fazla pay ayrýlmasý, mevcut durumda elde edilebilecek bir istem midir? Hadi diyelim kampanyalar baþarýlý oldu ve yýðýnla insan gösteriler-mitingler düzenledi... Talepler karþýlanabilecek mi? Burjuvazi ve devleti, harcamalarý her geçen gün savaþý finanse edebilmek için iç ve dýþ borç bataðýna gömülüyor, yeni vergi yasalarý çýkarýyor, bin bir takla atýyor... Tutup da bu paralarýn daha fazlasýný nasýl eðitime ayýracak? Söz konusu savaþ, burjuva düzenin varlýk-yokluk savaþýdýr. Eðer bu savaþý kaybederse burjuva egemenlik yerle bir olacak. Burjuvalarýmýz böyle bir durumda elbette her yerden kýsarak savaþý finanse edecek. Bu eþyanýn doðasýna uygun olan deðil midir? Bu talebin karþýlanmasý demek, burjuvazinin yenilgiyi kabul etmesi demektir. Yani yýkýlmasý, en azýndan bir dizi devrim sonucu toplumsal yapýnýn belli dönüþümler geçirmesi anlamýna geliyor. Þu halde “savaþa deðil eðitime bütçe” demekle, mevcut koþullarda burjuva egemenlik sisteminin karþýlayamayacaðý bir þeyi istemiþ oluyorsunuz. Yoksa siz, tanrý göstermesin, yýðýnlarý devrime mi çaðýrýyorsunuz? Peki ama... öyleyse yýðýnlarý böylesine “illegal” tarzda devrime çaðýrmanýn anlamý ne ola. Onlara devrim ve ayaklanma için gerekli mücadele biçim ve araçlarýnýn neler olduðunu 91


anlatmadan, savaþ yöntemlerini ve ‘tekniði’ni açýklamadan, onlarý bu doðrultuda hazýrlamadan... hatta tam da bu türlü hazýrlýklardan köþe bucak kaçarak, ancak bir (dizi) devrim sonucu elde edilebilecek talepleri, basit bir reform imiþçesine niye sunuyorsunuz? Yok eðer, bir devrim olmaksýzýn “eðitime bütçe” istiyorsanýz, o zaman yapmanýz gereken, “toplumsal uzlaþma”yý saðlamaktýr. Zira bu ölüm kalým savaþý sürdükçe, Türk sermayesi ve devleti savaþ harcamalarým kýsamaz. Yani Kürt halký kayýtsýz koþulsuz teslim olmadan, iþçi sýnýfý ve emekçiler kölelik koþullarýna kuzu kuzu boyun eðmeden, burjuvazi, silahlanmaya ayýrdýðý payý azaltmaz. Demek siz devrimin yenilgisini istiyorsunuz? Devrim yenilse bile kapitalist ekonomi militarizme yönelecektir. Hem gelecekteki olasý iç savaþlar için, hem olasý dýþ savaþlar için, hem de ekonominin bizzat kendi hareketi yüzünden böyle olacaktýr. O zaman da, küçük-burjuvalarýmýza, týpký Fransa’da olduðu gibi, cümbür cemaat sokaklara dökülmek ve F-16’lar yerine okullar istemek, giderleri az olan eðitim istemek düþüyor. Tam da onlarýn hayallerine uygun bir iþ. Þaka bir yana... artýk en geri ve basit talepler bile gelip politik iktidarýn ele geçirilmesi sorununa baðlanmýþ durumda. Yani reformlar için bile devrimci mücadeleyi yükseltmek gerekiyor. Lenin’in söylediði gibi, reformlar, tam baþarý elde edemeyen devrimlerin yan ürünü olarak gerçekleþebiliyor ve reformlarýn tüm tarihi bunu kanýtlýyor. Ýkincisi, küçük burjuvalarýmýzýn peþinde koþturduðu kýrýntýlar bile (bunlara reform demeye dilimiz varmýyor), þu andaki somut durumda, bir dizi devrimi zorunlu kýlýyor, ister eðitim sorunlarý olsun, ister toplumun diðer alanlarýna dair Sorunlar olsun... mevcut düzene son verilmeksizin ileri doðru en ufak bir adým atmak mümkün deðil. Her þey gelip iktidar mücadelesine dayanýyor. Burada düðümleniyor. Þu halde, güncel sorunlarý devrime nasýl baðlayacaðýz, sorusu, yanýtýný bulmuþ oluyor. Burada anlattýklarýmýz, pratik her sorun karþýsýnda, býkmadan usanmadan kitlelere anlatýlmalýdýr. Bunun yolu ise, kitlelerle birlikte eylemlilik sürecinde bir arada olmaktan geçiyor Kitle eyleminin dýþýnda kalmakla kitleleri pratik etki altýna almak mümkün deðildir. Öðrenci gençliðin eylemlerini yanlýþ kanallara yönlendiren, düzen içinde tutan ve bu yolla geliþimini engelleyen sosyal-reformist ve oportünist akýmlarýn 92


öðrenci gençlik üzerindeki ideolojik-politik etkisine karþý mücadele ediyoruz; bu etkiyi kýrmaya çalýþýyoruz. Þu anda okumakta olduðumuz çalýþma, bunun bir aracýdýr. Ama yetmez. Bunu somut sorunlar üzerinden de yapmak gerekiyor. Bu siyasal akýmlarýn politik kampanyalarýný eleþtiriyoruz. Her fýrsatta da eleþtirmeye devam edeceðiz. Ýlkesel olarak karþý çýktýðýmýz (örneði þu türban eylemlerinde ortaya çýkan durumda olduðu gibi) eylemler dýþýnda, bizler, çoðu kez eleþtirdiðimiz eylemlerin içinde yer almak durumundayýz. Örnek vermek gerekirse, 6 Kasým YÖK’ü protesto eylemlerinde olduðu gibi. Biz YÖK’ün protesto edilmesine karþý olabilir miyiz? Elbette hayýr. Karþý çýktýðýmýz þey, YÖK’ün protesto edilmesi deðil, YÖK’ün kaldýrýlmasý için enerjimizi heba etmektir. Yoksa bu türden her eylemin içinde yer alýr, sorunun gerçek çözümünü anlatýr, Kitlelere devrim propagandasýný yapar, ayaklanma organlarýnda örgütlenmeye çaðýrýr vb vb etkinliklerde bulunuruz. Eðer birlikte yürüyemiyorsak, bunun koþullarý yoksa, sosyal-reformistlerle ve oportünistlerle yan yana ama ayrý ayrý dururuz. Her somut güncel sorundaki yaklaþýmýmýz bu olmalý. Eylemlerde yer almak, eðer birlikte yürümek olanaðýna sahipsek, yani oportünist siyasal akýmlar devrimci savaþýma uygun bir eylemlilik sürecindeyse veya biz onlarý buna ikna etmiþsek, birlikte yürüyerek ve fakat eleþtirerek... yok eðer birlikte yürüyemeyeceksek, eylemden sonra onlarý eleþtirmekten ve yanlýþlarýný teþhir etme görevini yerine getirmekten vazgeçmeden yan yana ama ayrý ayrý yürürüz, öðrencilere ve emekçilere devrimin doðrularýný anlatýrýz, onlarý devrime çaðýrýrýz vb. Geri de olsa nerede kitlelerin içinde yer aldýðý bir eylem varsa, orada Leninistler olmak zorundadýr. Ýnsanlara devrimci politikalarý ancak böyle götürebiliriz. Ancak bu þekilde güncel sorunlar uðruna mücadeleyi genel devrimci mücadeleye baðlayabiliriz. Eðer savaþ alanlarýnda kitleler bizi yanlarýnda göremeyecekse, bizim politikalarýmýzýn, döneme uygun mücadele araç ve yöntemlerimizin hiçbir kýymet-i harbiyesi olmayacaktýr. Kendiliðinden veya baþka þekilde... ortaya çýkan kitle hareketini bir üst düzleme sýçratmak, sosyalist hareket düzeyine çýkarmak, o hareketin içinde olmayý gerektiriyor. Birlikte veya yan yana ama ayrý ayrý yürümek meselesi, iyice anlaþýlmalý. Þöyle düþünelim. Biz somut durumu doðru olarak tespit ediyoruz. Devrimin zaferi için doðru pratik politikalar üreti93


yoruz. Fakat bu politikalarýmýzýn maddi bir güce dönüþmesi için kitlelerle buluþmasý ve kitleler tarafýndan benimsenmesi gerekiyor. Bu birincisi. Ýkincisi þudur: Pratik mücadele alanýnda sadece biz yokuz. Öðrencilerin ayrýþtýðý gruplarý ilk bölümde sýraladýk. Bu gruplar, kendi çaplarýnda mücadele yürütüyorlar. Biz kendi siyasal çalýþmamýzý yürütüyoruz. Öðrencileri kendi görüþlerimiz doðrultusunda örgütleme ve eðitme (burada ikili bir eðitim ve örgütleme faaliyeti söz konusu. Birincisi Leninist saflara kazanma anlamýnda, ikincisi ise, yukarýda ortaya koyduðumuz ayaklanmanýn örgütlenmesi anlamýnda) faaliyetini yürütüyoruz. Öðrenci hareketini genel devrimci mücadelenin iþlevli bir parçasý yapmak ve üst düzleme geçirmek için uðraþýyoruz. Ýþte burada, dýþýmýzdaki faaliyetlere uzak kalamayacaðýmýz gerçeði çýkýyor ortaya. Reformist-akademist eylemlere katýlmalý, ama katýlýrken mevcut devrimci durum ve iç savaþýn bize yüklediði doðru hedefleri gösterme iþini yerine getirmeliyiz. Örneðin YÖK’ün kaldýrýlmasýyla herhangi bir þeyin deðiþmeyeceðini, baþka adlar altýnda yeni YÖK’lerin ortaya çýkacaðýný, gerçek çözümün ancak mevcut toplumsal düzenin tümden deðiþmesiyle saðlanacaðý, bu deðiþme iþinin ise iþçi sýnýfýnýn öncülüðünde gerçekleþecek olan Türkiye ve Kürdistan Birleþik Devrimi ile yaþama geçebileceðini... ayrýntýlý olarak anlatmalý, bunun için gereken mücadele yöntemlerinin ve araçlarýnýn neler olduðunu ortaya koymalýyýz. Her sorunda böyle davranmalýyýz. Askeri araçlarý yaratmak için çabalaman, pratikten örneklerle bunun gerekliliðini anlatmalýyýz. Ýkna edemezsek ne olur? Hiç bir þey kaybetmeyiz. Tekrar, tekrar... doðru bildiðimiz yolda çalýþmayý ýsrarla sürdürmeliyiz. Býrakalým, sosyal-reformistler ve oportünistler kendi doðrularýný anlatsýn; yaþanan her pratik onlarýn hatalý olduðunu ortaya çýkaracaktýr. Yaþamýn eleþtirisi bizim teorik eleþtirimizle örtüþtükçe, kazanan biz olacaðýz. Yeter ki eylem alanýnda olalým. Yeter ki geri taleplerle yola çýkýldý diye kitlelerin bulunduðu eylemlere burun kývýrmayalým. Örneklemeye devam edelim. Örneðin bir yemekhane boykotu gerçekleþiyor. Biz bu eylemin içinde elbette yer alacaðýz. Almalýyýz. Pratik durum hangi tarzda gerektiriyorsa o tarzda, devrimin bize yüklediði aydýnlatma, eðitme ve örgütlendirme faaliyetini orada yürütürüz. Yukarýda anlatmaya çalýþtýðýmýz doðrularý anlatýr, o doðrultuda somut önerilerde bulunuruz. Diyelim, 94


eðer mümkünse, eylemin biçim olarak zenginleþmesini ve bu þekilde baþka bazý sýçramalar gerçekleþtirmesini saðlarýz. Ama hiçbir þekilde varýmýzý yoðumuzu bu eylemin kendi baþarýsý için harcamayýz. Orada bulunmakla yerine getireceðimiz görevler, boykotun kendi dar baþarýsý deðil, genel devrimci hareketin kazanýmý doðrultusunda olan görevlerdir. Akýldan bir an olsun çýkarmamamýz gereken nokta budur. Genel mantýk bu olduktan sonra, her özgül sorun, kendi koþullarýnda, bu doðrultuda bir faaliyet için olanaklar sunacaktýr. Ve eðer biz görevimizin bilincinde isek, her özgül eylem devrim için bir kazanýma dönüþecektir. Yeter ki, “hak alma bilinci” veya “somut kazanýmlar üzerinden mücadeleyi yükseltmek” gibi bir ahmaklýða düþmeyelim. Baþýmýzý eylemin kendi küçük dünyasýna gömmeyelim. Þimdi yeri geldiðine göre, ikinci bölümün sonunda aktardýðýmýz “anektod”a iliþkin yanýtýmýzý açýlayabiliriz. Tüm bu yazdýklarýmýzdan sonra sanýrýz okur, þu veya diðeri haklýydý dememizi beklemiyor. Eðer “hak alma bilinci” ile hareket etseydik kantin boykotunun baþarýsý için çalýþanlarý kutlardýk. Ama orada her iki grup da kafasýný eylemin kendi küçük dünyasýna gömdüðü için, her ikisi de tipik bir akademist bakýþ açýsýna sahipti. Ve ikisi de yanlýþtý. Doðru olan, birkaç kýrýntý uðruna onca çene çalmak deðil, bu çalýþmada ortaya konan görevleri yerine getirmektir. O olaylý gecenin sonunda ne oldu? Alanýn kendi özgün yapýsý idari yapýya esneme olanaðý verdiðinden, talepler eksiksiz kabul edildi. “Somut kazanýmlar üzerinden mücadeleyi yükseltmek” elbette mümkün olmadý. Çünkü öðrenciler, istediklerini elde ettikten soma kabuklarýna çekildiler. Yemekhaneyi denetleme iþi için kendi aralarýnda listeler hazýrlayan öðrenciler, birkaç hafta sonra bu denetleme iþinden sýkýldý ve “hak alma” bilinci söndü gitti. Sistem ayný sistemdi. Bir-iki küçük hava deliði açýldý ve öðrenciler, kazandýklarýnýn bu sistemde hiçbir þey kazandýrmadýðýný pratikte gördüler. Kendiliðinden patlayan bir eylem, binlerce kiþi ve... bize ne yapmamýz gerektiðini öðreten bir ders. Ýþte o “anektod”dan geriye bunlar kaldý. Buraya kadar, öðrenci gençlik hareketinin sorunlarý ve bu sorunlarýn çözümü için neler yapýlmasý gerektiði üzerinde durduk. Artýk ortaya çýkmýþtýr ki, öðrenci gençlik için baþarýya ve zafere doðru yürümenin tek yolu vardýr: Leninist Parti’nin devrimci tak95


tiði ve düþünceleri etrafýnda kenetlenerek devrimci proletaryanýn yanýnda, sermaye sýnýfýnýn egemenliðine, kapitalizme karþý savaþmak; bunun için Leninist Parti’nin öncülüðünde hareket etmek. Sosyal-reformistlerin ve oportünistlerin vaaz ettiklerinin aksine, öðrenci gençlik yaþamým derinden etkileyen, geleceðini karartan ve kendisini boðan sorunlardan kurtulmak istiyorsa, o zaman kapitalizme son verecek toplumsal devrimin bir parçasý olmak zorundadýr. Öðrenci gençlik, mücadelesini emekçi sýnýflarýn ve Kürt halkýnýn mücadelesine katmalý ve onlarýn mücadelesini kendi mücadelesi olarak bilmelidir. Çünkü gerçek ve kesin kurtuluþun baþka bir yolu yok.

96


97


98


“Somut Yaklaşım’a” Ekler

99


100


GENÇLÝK DÜNYAYI DEVRÝMCÝ EYLEMLE DEÐÝÞTÝRECEK!

GÝRÝÞ evrimci gençlik hareketinin devrimdeki rolü biliniyor. Gerek Türkiye ve Kürdistan’da, gerekse de dünyada son on beþyirmi yýl büyük alt üst oluþlarýn yaþandýðý bir dönem oldu. Peki genelde gençlik, özelde de öðrenci gençlik hareketi bu alt üst oluþlarýn neresindeydi? Bu sürece nasýl katýldý? Ne yönde etkide bulundu? Yine bu son dönem öðrenci gençlik hareketini nasýl etkiledi? Böylesine devrimci koþullarýn yaþandýðý bir dönemde, öðrenci gençliðin üstüne düþen görevleri yerine getirebilmesi için, yaþadýðý süreci bilmesi gerekir. Ne yapmasý gerektiðini ve ne yaptýðýný da. Bu çalýþmada bu süreci ve öðrenci gençlik hareketinin bu süreçteki konumunu ele alacaðýz.

D

101


Öðrenci gençlik içinde yaþadýðý toplumdan baðýmsýz deðildir. Dolayýsýyla toplumu etkisi altýna alan her þey onu da etkiler. Kapitalist toplumda iki temel sýnýf vardýr: Proletarya ve burjuvazi. Bu iki temel sýnýf arasýnda süren savaþým, yaþanýlan sürecin temel dinamiðini oluþturur. Bu nedenle yaþadýðýmýz süreci deðerlendirirken, bu iki sýnýf arasýnda süren savaþýmý, bu savaþýn gelmiþ olduðu düzeyi ve sermaye sýnýfýnýn yönelimlerini ele almakla, önümüzü görebilir, süreci doðru tahlil edebiliriz. Bu, hem devrimci öðrenci gençlik hareketinin saðlam adýmlarla yürümesi, hem de öðrenci gençliðin önüne çýkan görevleri kavrayabilmesi için gereklidir. Öðrenci gençlik; nesnel koþullarýn önüne çýkardýðý görevleri yapmakla yükümlüdür. Çünkü nesnel olan bilimseldir, gerçek hareketin tüm izlerini üzerinde taþýr. Gerçek kurtuluþ ancak böyle bir politik anlayýþla mümkün olabilir. Aksi birazdan aþaðýda okuyacaðýmýz, ortalama sol hareketin düþmüþ olduðu politik sefalete götürür. Öyleyse sýnýf savaþýmý nasýl bir yol izliyor? Hangi görevleri karþýmýza çýkarýyor? Devrimci gençlik hareketinin ve devrimci öðrenci hareketinin doðru yolu kat etmesi için bu sorulara doðru cevap vermesi gerekir. Elbette bu iddiayý sürdüren anlayýþlarýn da… Dünyanýn kýsa bir süre moral bozukluðu yaþadýðý 89- 91 karþý devrimleri kapitalizmin sonsuzluðunu ilan etmesine neden olsa da, bu “zafer havasý” kýsa sürede endiþe ve matem havasýna dönüþüverdi. Meksika’da, Zapatista’larýn yürüyüþleri ile ateþlenen kapýþma hýzla þiddetlendi. Kitleler kapitalizme karþý mücadele bayraðýný çekince, kapitalizmin sonsuzluðu hikayesi de, iþçi ve emekçilerin ayaklarý altýnda ezildi. Moral bozukluk yerini, yeni ve daha güçlü temeller üzerinde yükselen devrimci pratiðin moral gücüne býraktý. Pratik süreç, iþçi ve emekçileri anti-kapitalist eylemlere yönlendirirken, bu yükseliþi deðil de, iþçi ve emekçiler tarafýndan pratik olarak aþýlmýþ olan, 89-91 döneminin karþý devrimlerini ve sosyalist blokun daðýlýþýný gören, sosyalizme pamuk ipliði ile baðlý olan anlayýþlar tuzla buz oldular. Dünya büyük bir sýçramanýn eþiðine hýzla yaklaþýyordu ve kapitalizm karþýtý gösteriler dünyanýn her yanýna hýzla yayýlýyordu. Diyalektik yöntemde temel önermelerden biridir, bir þeyde çürüyen ya da yok olan, yükselen ve oluþan yeni unsurlar vardýr. Ve burada çü102


rüyen ve yok olaný deðil, geliþen ve yükseleni esas almak gerekir. Karþý-devrimler sonrasýnda yükselen devrimi göremeyenler, çürüyen ve tarihin çöplüðüne atýlacak olan kapitalizmle birlikte, çöplükteki yerlerini alacaklardýr. Nitekim dünya genelinde silkinme 94’te gerçekleþirken, Türkiye ve Kürdistan topraklarýnda, 12 Eylül faþizminin karanlýk bulutlarý çok daha önce parçalanmýþ, güçlü bir devrim dalgasý yükselmeye baþlamýþtý. Bu dalga nedeniyledir ki, 89-91 karþý-devrimlerinin etkisi bizde çok daha sýnýrlý oldu. Yükselen devrim, “küresel kýrýlma”nýn kýsa sürede aþýlmasýný saðladý. Devrimin nesnel koþullarý 12 Eylül askeri faþist darbesi ile ortadan kalkmamýþtý. Duraðanlýktan çýkýþýn ilk iþaretleri yine 84’lerde öðrenci gençliðin dernekler kurmaya baþlamasý ile ortaya çýkýyordu. Kürt ulusal kurtuluþ hareketi silahlý mücadeleyi baþlatýyor, savaþým sertleþiyordu. 89 yýlý ile birlikte tam bir patlama gerçekleþmekteydi. Ýþçi eylemleri görülmedik bir yaygýnlýk ve kapsayýcýlýða ulaþýrken, Kürdistan’da serhýldan provalarý olmaktaydý. Sýnýflar savaþýmý artýk bir devrimci durumun doðduðu aþamaya iþaret etmekteydi. Ve çok geçmeden savaþým, bir iç savaþ düzeyine ulaþacaktý. Gerici Burjuva Ýç Savaþ Dönemi Her sýnýf savaþýmý, ilerleyen süreçlerinde iç savaþ düzeyine ulaþýr. Ve bir kez bu düzeye ulaþýldý mý, artýk her þey iç savaþa göre ayarlanýr. Ýþçi ve emekçilerin bir patlama halinde büyüyen eylemleri (“Bahar Eylemleri”), Kürt halkýnýn serhýldanlarý, artýk sýnýflar savaþýmýnýn yeni bir aþamaya ulaþtýðýnýn, farklý bir zeminde yürümekte olduðunun göstergesiydi. Devrim adým adým büyüyordu. Geliþen devrimden korkan ve ürken burjuva sýnýf, gerici burjuva iç savaþý hazýrlayýp baþlattý. Burjuva iç savaþýn boyutunu anlamak için yaþananlara, o dönem zindanlarda bulunan on bine yakýn devrimci tutsaða bakmak yeter. Bunun yaný sýra yapýlan baskýlara, kaçýrýlýp öldürülenler, gözaltýnda iþkencede katledilenler, yakýlan binlerce köy... Yaþanan mücadelenin sertliði, devrimci koþullarýn nasýl olgunlaþtýðýnýn ifadesidir de. 103


Peki bu dönem öðrenci gençlik ne yapýyordu? Öðrenci gençliðin yaþanýlan bu sürecin dýþýnda kalmasý düþünülebilir miydi? Elbette hayýr, bu dönemlerde üniversitelerde yaþanýlan faþist saldýrýlar alabildiðine arttý. Devrimci öðrenciler katledildi, tutuklandý. Savaþýn bu cephesi de diðerlerinden farklý deðildi. Nesnel koþullar öðrenci gençliði devrimci savaþýmýn içerisine çekse de, bu dönemler derneklere çöreklenmiþ reformist anlayýþlar yüzünden öðrenci gençliðin baþ gündemini, derneklerin niteliði, YÖK(Yüksek Öðretim Kurumu) vb. oluþturuyordu. Denebilir ki YÖK, düzenin kendisine verdiði deðerden çok daha fazlasýný, reformist ve oportünistlerden gördü. Devrimin koþullarýnýn böylesine olgunlaþtýðý bir dönemde, bu kesimlerin asýl gündemini; “YÖK kaldýrýlsýn”, “ÖSS- ÖYS kaldýrýlsýn”, “Savaþa Deðil eðitime bütçe” gibi kýrýntýlar için mücadele oluþturuyordu. Bu talep ve istemler giderek DÖB dýþýndaki bütün hareketleri etkisi altýna aldý. Öðrenci geçlik bu dipsiz kuyuda ývýr zývýr bir yýðýn akademik sorunla boðuluyordu. DÖB, öðrenci gençliðe “Politik Özgürlük kazanýlmadan Akademik Özgürlük kazanýlamaz” þiarý ile gidiyordu. Politik iktidarý en öne koyarak, politikalarýný bu temelde yürütüyordu. Bu, devrimci öðrenci gençlik hareketinin saðlam temellerde yürümesinin de tek yoludur. Bu nedenle bu temel þiar ile DÖB, öðrenci gençliðe devrimci talepler sunuyordu. Bu dönemde burjuva sýnýf yoðun bir saldýrý içerisindedir. Emekçiler de sert mücadeleler veriyorlar. Ýç savaþ tüm sertliði ile yaþanýyor ve hýzla emekçiler, saldýrý konumuna geçiyorlar. Amansýz mücadele sürüyor. Burjuvazi her dönem için þu ya da bu þekilde mücadele içerisinde yer alan öðrenci gençliði sadece YÖK’ü kurarak durduramayacaðýný biliyor. Bu yüzden devrimci, demokrat yurtsever gençliði sindirmek, yýldýrmak için, kendi eliyle besleyip büyüttüðü, silahlandýrdýðý sivil faþistleri öne sürüyor. Sivil ve resmi faþistler, her devrimci yükseliþ döneminde ya da genel olarak mücadelenin yükseliþe geçtiði dönemde saldýrýrlar; bunun için eðitilip hazýr bekletilirler. Mücadele bu alanda da diþe diþ bir hal alýr. Alabildiðine sertleþir. Bu dönem akademistler arasýnda, faþist saldýrganlýk karþýsýnda, daha örgütlü ve hazýrlýklý bir karþý koyuþ örgütlemek ve saldýrmak yerine direnme mantýðý egemendi. Bu mevcut politik 104


anlayýþýn doðal bir sonucudur. Devrim iddiasý olmayan anlayýþlarýn, devrimi örgütlemek gibi bir çabasý da olmaz. Faþist saldýrganlýðýn, burjuvazinin yürüttüðü gerici burjuva iç savaþtan baðýmsýz olmadýðýný söylemeye gerek var mý? Öðrenci gençlik hareketi içerisinde devrimci süreç, giderek öðrenci gençliði zora dayanan mücadele yöntemlerini öne çýkaran örgütlenmelere itiyordu. Bu nesnel koþullarýn zorunlu bir sonucu olarak, karþýmýza çýkýyordu. Ayný zamanda burjuva iç savaþýn karþýsýnda devrimci iç savaþýn baþladýðý döneme de uygun düþüyordu. Bu tarz örgütlenmelerin esas niteliði savunma deðil, saldýrýdýr. Bunlar, iç savaþ ve iktidar mücadelesinin araçlarýdýr. Devrim ile karþý devrim arasýnda süren savaþým, amansýz bir þekilde devam ediyor. Bu savaþýn devrimci ayaklanmalara evrilmesinin koþullarý hýzla olgunlaþýyordu. Bakýn Gazinin sokaklarý bunun iþaretini veriyor… Gazi Ayaklanmasý Ve Sonrasý Sisteme duyulan öfke bilinçsiz yýðýnlarda farklý biçimde ifade edilirken, bunun yanýnda eylem ve mitingler, gösteriler, fabrika iþgalleri gibi radikal eylemlikler yaygýnlýk gösteriyordu. Burjuvazi, emekçiler ve Kürt halký üzerindeki hakimiyetini kaybediyor ve giderek savunma durumuna çekiliyordu. Yaþanan yoðun iç savaþta iþçilerin ve emekçilerin mücadele deneyimi artýyor ve örgütleniyorlardý. Buna karþýn sermaye sýnýfý baský, katliam, tutuklama, gözaltýnda kayýplar, kaçýrmalar, sokak ortasýnda vurmalarla, savaþý en insanlýk dýþý yöntemlerle sürdürmeye devam ediyordu. Bunun dýþýnda toplumu suni kamplaþmalara bölmeye çalýþýyordu. Alevisünni, laik- þeriatçý kisveleri altýnda toplumu bölmeye ve böylece karþýsýndaki gücü zayýflatmaya çalýþýyordu. Fakat burjuvazinin bu çabasý, devrimci koþullarýn böylesine olgunlaþtýðý bir ülkede baþarý saðlayamazdý; çünkü devrim ve devrimci ayaklanmalar en ufak bir çatlaktan, volkana dönüþebilecek potansiyele sahiptir. 11 Mart gecesi, Gazi sokaklarýnda bir araçtan birkaç kahvehaneye açýlan ateþ sonucu, bir alevi dedesi öldürüldü. Bu saldýrý duyulunca halk sokaklara çýkarak ilk tepkisini gösterdi. Faþist devlet bu saldýrýsýyla, yýllardýr emekçilerde biriken öfkeyi farklý kanallara akýtarak boþaltmak istiyordu. Bu þekilde emekçilerin 105


hareketini kendi iktidarýndan uzak tutabileceðini hesaplýyordu. Yaptýðý saldýrý ile bir alevi- sünni çatýþmasý yaratmak istemiþti. Geçmiþte de buna benzer bir yýðýn saldýrý, katliam gerçekleþtirmiþti… Kürdistan’da yapýlan katliam ve kýsa süre önce Sivas’ta yapýlan katliam akýllarda hala tazeliðini koruyordu. Devlet 11 Mart 1995’de Gazi mahallesinde yaptýðý saldýrýdan sonra halkýn camilere saldýrmasýný bekliyordu, ama öyle olmadý… Deyim yerinde ise burjuvazinin evdeki hesabý çarþýya uymadý… Halk camilere deðil, karakola saldýrdý. Ýþçi ve emekçiler yýllarýn birikimi ile direk karakola yöneldiler. Böylece saldýrýyý kimin yaptýðýný ortaya koymuþ oldular. Ama Gazi mahallesinde olanlar bundan çok daha ötesidir. Her þeyden önce orada olan bir ayaklanmaydý. Ayaklanmalarýn ve ayaklanmacý ruh halinin daha geniþ bir alana yayýldýðýný gösteriyordu. Ýkincisi; Gazi’de yaþanan ayaklanma bu topraklarda yaþayan iþçi ve emekçilerin devrim yapabileceðini gösterdi. “Yaprak bile kýmýldamýyor” diyenlere “asýl siz kýpýrdamýyorsunuz ve ayaða kalkanlarý görmüyorsunuz” demiþ oldu. Ayrýca halkýn silahlanmasýnýn ne kadar önemli olduðunu da gösterdi. Devrimin örgütlenmesi pratik bir sorun olarak karþýmýzda duruyordu. Artýk tüm politikalar bu büyük eylemin örgütlenmesine baðlanmalýydý. Ayaklanma kýsa sürede Ýstanbul’un birçok mahallesine sýçradý, ama yaklaþýk 3 gün süren sokak savaþlarý, öznel güçlerin yetersizliði yüzünden daha ileri gidemedi. Süreç, Leninistlerin söylediði doðrultuda geliþiyordu. Devrim sürecinin yeni bir aþamaya girdiði dönemlerde öðrenci gençlik, 90’lý yýllarýn baþýnda daðýlmaya baþlamýþ olan öðrenci derneklerinden sonra yeni yönelimleri tartýþýyordu. Öðrenci dernekleri yeniden gündeme gelmiþ, bu da bir sonuca ulaþmamýþtý. Ama 94- 95- 96 sürecinde “Öðrenci Koordinasyon”u gündeme geldi. Bir yýðýn reformist ve oportünistin içinde yer aldýðý öðrenci koordinasyonu, öncekilerden farklý bir iþ yapmadý ve akademik sorunlarýn ötesine geçmedi. Hatta alabildiðine pasif hareket etti. Koordinasyonlarýn oluþma tarihine dikkat çekmek istiyoruz. Tam da bu dönemler devrimci mücadelenin güç kazandýðý, artýk ayaklanmalarýn örgütlenmesinin pratik bir sorun haline geldiði bir dönem ve öðrenci gençliðin gündemi her türlü ývýr zývýrla dolduruluyor!.. Bu gidiþat politik olarak iflasýn da habercisidir. Tek baþýna öðrenci gençlik alanýnda yaþanan bir þey de106


ðildir bu. Genel devrimci harekette yaþanan politik savrulmanýn öðrenci gençlik alanýnda yansýmasýdýr. 95 Gazi ayaklanmasý sonrasý her hareket kendisine göre dersler çýkardý. Ve elbette ki, kendi sýnýfsal konumunun ve ufkunun sýnýrlarýna göre. Kimisi iþçi sýnýfýnýn yetersizliðine iþaret etti, kimisi ise barikat savaþlarýný yere göðe sýðdýramadý. Ama Leninistler dýþýnda hiç kimse geliþen süreçte, sokak savaþlarýnýn strateji ve taktiðini, ayaklanmanýn hazýrlanmasý ve örgütlenmesi, yürütülen 3 günlük savaþta ileriye dönük ve ilerdeki savaþlara iliþkin dersler çýkarýp hazýrlanýlmasý gerektiði konusunda vs. görüþler öne sürmedi. Böylesi politik duruþun sonuçlarý baþka ne olabilirdi ki… Ayaklanma koþullarýnýn varlýðýný görmeyip, ona göre hazýrlanmayanlar kaybetmeye mahkumdur! Bu nedenle öðrenci gençlik içerisinde, reformist ve oportünistlerin, yaný baþlarýnda ki devrimi göremeyip, düzenin yýrtýðýný söküðünü dikmeye yönelmesi kimseye þaþýrtýcý gelmesin. Bu onlarýn sýnýfsal konumlarýna tamý tamýna uyuyor! Zaten öðrenci koordinasyonlarýnýn ömrü de fazla olmadý ve öðrenci dernekleri gibi onlarda iç- savaþýn sertliðine ayak uyduramayýp daðýldýlar. Ama varlýklarýnýn sürdüðü dönemde onlarda “YÖK”ü, “Disiplin Yönetmelikleri”ni “ÖSS- ÖYS” gibi konularý aþamadý. Bu zamanlarda biraz daha öne çýkan bir baþka konu ise “Paralý Eðitim” idi. Bu, reformist- oportünistlerin zannettiklerinin çok daha ötesinde olan bir þeyin eðitim alanýna yansýmasýdýr. Daha 80’li yýllarýn baþýndan itibaren emperyalistlerin, baðýmlý ülkelerin ekonomik tam ilhaký planýnýn bir sonucudur. Dahasý bu sermayenin hareketinin zorunlu bir sonucudur. Kapitalizm fiziksel sýnýrlarýnýn sonuna geldikçe, kar alanlarýný arttýrmaya yönelir. Ayrýca kar alanlarýný yaratmak onun için yaþamsal önemdedir. Bu nedenle bu ekonomik tam ilhak sürecinin, üst yapý kurumlarýnda da bir deðiþiklik yaratmasý þaþýrtýcý deðil. Eðitim tarih boyunca egemen sýnýflar için önemli rol oynadý. Hem iþ-gücünün eðitimi açýsýndan hem de egemen sýnýfýn kendisini yeniden düþünsel olarak üretmesi açýsýndan. Fakat eðitim kurumlarý, bugünkü koþullarda hýzla sermayenin kar alanlarý haline geliyor. Özel dershaneler, okullar, üniversiteler, vakýflar vs. çoðalýyor. Bunun doðal sonucu elbette, emekçi çocuklarýnýn eðitim olanaklarýndan yararlanamamasý oluyor. Çünkü sermayenin zorunlu eðilimi tek tekele doðrudur. Bu tekellerin güçlenmesi oranýnda, tekeller 107


dýþýnda kalan toplumsal kesimlerin yaþam alanlarýnýn kýsýtlanmasý, daha dar alanlara sýkýþtýrýlmasý sonuçlarýný da doðuruyor. Saðlýk alanýnda, eðitim alanýnda ulaþýmda ve daha pek çok alanda bu süreç yaþanýyor. Ama sermayenin bu hareketi de, karþýsýnda daha büyük boyutlarda toplumsal mücadeleleri doðuruyor. Ýþte burada reformist- oportünist hareket, sermaye hareketinin zorunlu bir sonucu olan ve ancak sermayenin ortadan kaldýrýlmasý ile son bulacak olan bu süreçte sermayeyi ortadan kaldýrmak için yani devrim için mücadele edeceðine, onun sonuçlarýna karþý mücadele ediyor. “paralý eðitim” karþýtý eylem ve gösteriler tam anlamýyla sivil toplumcu anlayýþa uygundur ve Marksizm ile de bir alakasý yoktur. Çünkü yýllar öncesinden Mark ve Engels, Gota ve Erfurt programlarýnýn eleþtirisinde kapitalizm koþullarýnda parasýz eðitim istemenin son tahlilde burjuva çocuklarýn eðitimin dahi tüm toplumun sýrtýna yýkýlmasý anlamýna geldiðini, asýl olarak eðitimi burjuva devletin ellerinden almak gerektiðini söylemiþlerdi. Sonuç olarak burada da akademist anlayýþ öðrenci hareketini hýzla sivil toplumcu sýnýrlarýn içerisine çekmeye çalýþýyor. Tabi ilk baþta oraya kendileri giriyorlar, sonrasýnda bir bütün olarak devrimci mücadelenin geliþmesinin önünde engel oluyorlar. Yani akademizm burada da özünü gizleyebilmiþ deðil. Oysa yapýlmasý gereken geliþen toplumsal devrimi baþa koymak ve bu sürecin öznesi olabilmektir. Bunu öðrenci gençlik içerisinde yapan tek anlayýþ DÖB’dür. Bu mücadelenin her alanýna bakýþ açýsýnda da kendisini açýða çýkarýyor. Bunun en net görüldüðü alanlardan biri olan zindanlar cephesi ise bu konuda baþvurulacak en önemli alanlardandýr. Çünkü zindanlarda devrimci irade devlete boyun eðdiriyor ve devlet zindanlardaki hakimiyetini kaybediyor. Dýþarýdan sonra içerisinin de burjuvazinin yönetemeyeceði alanlar haline gelmesi, sýnýf mücadelesinin en keskin haline ulaþtýðýný da gösteriyor. Bu ise; en keskin mücadele araç ve yöntemlerinin gündeme gelmesi demek. Ve böylesi dönemlerde her eylem ya da hareket, kendi sýnýrlarýnýn ötesinde etki ve sonuçlar yaratýr. Ölüm Oruçlarý ve Gerileme Zindanlar; devrim mücadelesinin önemli bir cephesidir. Sýnýflar savaþýmýnýn her dönem en keskin geçtiði alanlardýr. Özellikle 12 Eylül sonrasýnda son derece sert mücadelelere sahne olan 108


zindanlar, iç savaþ döneminde de en sert mücadelelerin alaný oldu. 1995 yýlýna gelindiðinde sermaye sýnýfý artýk zindan cephesinde de hakimiyeti tümden yitirmiþti. Katliamlar süreci engelleyemiyor, zindanlar ve dýþarýsý aralarýndaki güçlü baðlarýn etkisiyle, devrimci doðrultuda ilerliyordu. Sermayenin zindan saldýrýlarý þiddetlendi. Katliamlar peþ peþe gelmeye baþladý. Hücre cezaevleri açýldý. Tutsaklarýn buna yanýtý önce genel direniþ, ardýndan 1996 ölüm orucu eylemi oldu. Ve bu süreçle birlikte “Cezaevleri Merkezi Koordinasyonu”, devrimci bir birlik olarak hayata geçiyordu. Tüm toplumu derinden etkileyen ölüm orucu eylemi, mücadelenin zirvesini teþkil ediyordu. Ama artýk küçük-burjuva devrimciliðinin soluðu kesilmiþ, dizlerinde derman kalmamýþtý. Bu en güçlü dönemde, küçük-burjuva sosyalizmi düzene dönmeye baþladý. Kitle hareketinin zirve noktasý, gerilemenin de baþladýðý nokta oldu. Ortalama sol hareket her alanda hýzla gerilemeye baþladý. Uzlaþma arayýþlarý, devrimci anlayýþýn terk edilmesi, zaten aþamamýþ olduklarý “muhalefet cephesi”ne hýzla geri dönüþ... Ýþte dönemin özü budur. Daha öncesinde 94- 95- 96 sürecinde var olan “öðrenci koordinasyonu”ndan bahsettik. Bu koordinasyon kurulurken de, ve öncesinde( hatta bugünde geçerlidir bu durum) öðrenci gençlik mücadelesine bir “marjinalleþmekten” bahsedilir. Bu burjuva jargonun ortalama solun yazým dilinde yer almýþ olmasý bile, onlarýn burjuvazinin politik çevirme saldýrýlarýna karþý koyamadýklarýnýn da bir göstergesidir. Dahasý Küçük burjuvaya özgü baðrýnda taþýdýðý çeliþkinin de bir ifadesidir. Öðrenci gençlik hareketinde bu dönemde de “muhalefet” çizgisi aþýlamadý. Akademizm; mücadele ne kadar sertleþirse, devrimden o kadar hýzla kopuyor ve savruluyordu. Zindanlarda yükselen mücadele sürecinden sonra da bu kesimlerin devrimci tutsaklarýn mücadelesine dair söyleyecek tek sözü koþullarýn iyileþtirilmesi ve var olan haklarýn korunmasýndan öteye gidemedi. Oysa zindanlardaki binlerce devrimci tutsaðýn içerinde, binlerce öðrenci de yer alýyordu. Ve devrimci tutsaklarýn özgürleþtirilmesi, öðrenci gençliðin özgür olmasýnýn koþuluydu. Bu nedenle öðrenci gençlik, mücadelesini bu talep etrafýnda örgütlemeli ve yaymalýydý. Fakat ortalama sol ve onlarýn öðrenci gençlik alanýnda ki 109


temsilcileri “YÖK”ten, “Parasýz Eðitim”den vs. den baþka bir þeyi görmüyordu. Devrimci tutsaklarýn özgürleþtirilmesi mücadelesinin propaganda, ajitasyon ve örgütlenmesini yalnýzca DÖB yapmaya çalýþtý. “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük” DÖB’ün temel þiarlarýndan biridir ve DÖB devrimci tutsaklar özgürleþmeden, öðrenci gençliðin özgür olamayacaðý bilinci ile hareket eder. Yeni Bir Evre Kapitalizm dünyada ebediliðini ilan ettikten kýsa bir süre sonra yeni bir evreye girdi. Leninist yazýnda yer almaya baþlayan Yeni Evre belirlemesi, dünya devrim mücadelesinin yeni ve daha uygun koþullarda geliþmesini, sermayenin sýçramalý çöküþünü ve sosyalizmin sýçramalý yükseliþini ifade ediyordu. Elbette bu sürecin gençlik mücadelesinin geliþimine etkisi de olacaktý. Bu süreçte proletarya mücadelede öne çýkýyordu. Sermaye birikimi muazzam boyutlara ulaþmýþ ve karþýsýnda da muazzam boyutlarda yoksulluk, açlýk ve sefalet yaratmýþtý. Sermayenin önündeki en büyük engel kendisiydi ve artýk tarihsel ve fiziksel sýnýrlarýna gelip dayanmýþtý. Sermaye kendisini yeniden gerçekleþtiremeden var olamaz, ama iþçi ve emekçiler ise sermayeyi ortadan kaldýrmadan tarihsel sorumluluklarýný yerine getiremez ve kendilerini var edemezler. Çünkü bugünkü koþullarda dünya halklarýnýn ve geçliðin önünde iki seçenek bulunuyor. Ya kapitalizm dünyayý ve insanlýðý büyük bir yýkýma götürecek; ya da kapitalizm aþýlarak sosyalist topluma ulaþýlacak. Yani bir toplumsal devrim! Bu nesnel koþullarýn zorunlu bir sonucudur. Nesnel koþullar devrimcidir ve bu kalýcý bir sonuçtur. Çünkü; nesnel koþullarý devrimci yapan olgular ortadan kalkmak bir yana hýzla derinleþmekte ve giderek daha da güçlenmektedir. Bugün kapitalizmden bir kopuþ süreci yaþanmaktadýr. Bundan dolayý Yeni Evre; çaðýmýzýn özünü devrimci dönüþüm süreci olarak ifade etmekte; devrimci ayaklanmalar, iç savaþlar ve anti-kapitalist dev gösteriler bu süreçte öne çýkmaktadýr. Kitleler her gün daha fazla olarak yüzünü sosyalizme dönmektedir. Sosyalizm hücuma kalkmýþ durumdadýr! Latin Amerika’da, Asya’da, Avrupa’da, baðýmlý ülkelerde yaþanan sert mücadeleler bunun en açýk ifadesidir. Ve hiç kuþkusuz hangi temelden çýkarsa çýksýn mücadelenin yönü sosyalizme doðrudur. Çünkü maddi koþullar hareketi sosyalizme yöneltiyor. 110


Sermaye sýnýfý bu koþullarda ayakta kalabilmek için, kendisini ve kendisine baðýmlý ülkeleri, yeniden biçimlendirmektedir. Baðýmlý ülkeler hýzla bu sürece girmiþlerdir. Çünkü buralarda geliþen savaþlar, baðýmlý ülke burjuva sýnýflarýný çok zor durumlara soktu ve yalnýzca emperyalizmin desteði ile ayakta kalabilirlerdi. Emperyalizm ise baðýmlý ülkeleri daha fazla ilhak ederek, sömürüyü en azgýn boyutlara çýkardý. Bu da onun ihtiyaç duyduðu þeydi. Ama bu hali ile çeliþkileri derinleþtirmekten ve dünya ekonomisini hiç olmadýðý kadar birbirine baðlamaktan baþka bir þey yapmadý. Bu sermayenin zorunlu bir eðilimidir, iliþkiler en üst boyutta yeniden ve yeniden üretilir. Ve dünya birbirine sýký sýkýya baðýmlý bir yumak haline gelir. Bu sermayenin toplumsal bir iliþki olmasýndan ötürüdür. Bu iliþkinin özünde bir tarafta üretim araçlarýna sahip olan bir egemen sýnýf ve üretim araçlarýndan yoksun olan, ancak emeðini satarak yaþamýný sürdürebilecek olan ücretliler sýnýfý arasýndaki üretim iliþkisi vardýr. Bu iliþki sermayenin özüdür ve bu iliþki olamadan sermaye de var olamazdý… Ýþte tarihin bu en devrimci hareketinin ortadan kaldýracaðý þey budur. Ve bu üretim araçlarýnýn toplumsal mülkiyeti ile mümkün olacaktýr. Yani sosyalizm ile… Kapitalist ekonominin gelmiþ olduðu düzeyin ayýrt edici bir diðer özelliði de ardýþýk devrimlerin koþullarýnýn hýzla olgunlaþmýþ olmasýdýr. Daha öncesinde dünya ekonomisi bu düzeyde birbirine baðýmlý deðil iken, bir yerde yaþanan devrim ya da ayaklanma, kriz vs. iliþki içerinde olduðu bölgeyi ya da yerleri etkileyebilirdi. Kimisi ise kendi sýnýrlarýndan öteye gidemezdi. Bu kapitalizmin eþitsiz geliþim yasasýndan kaynaklanmaktaydý. Bu yasadan dolaya devrim ilkin bir ya da birkaç ülkede gerçekleþebilirdi. Fakat þimdi ekonomik iliþkiler dünya ölçüsünde o kadar iç içe geçmiþ durumda ki, bu ekonomiden kopacak bir zincir çok daha büyük bir kütleyi kapitalist dünyadan koparabilir ve geride kalanlar ise çok daha zor durumlara düþerek geliþecek devrimler için uygun koþullar oluþturmaktan baþka bir þey yapamaz. Yani artýk ardýþýk devrimlerin koþullarý olgunlaþmaktadýr.( En son 2008 yýlýnýn Ekim ayýnda dünyanýn gündemine oturan kapitalizmin krizi buna en sýcak örnektir. ABD merkezli baþlamasýna raðmen, hýzla dünya ekonomisini etkiledi ve büyük yaralar açtý. Krizin bu derece etki ve geniþ bir çevreyi etkilemesinin nedeni yukarýda bahsettiðimiz nedenlerdir.) 111


Bu süreç baðýmlý ülkelerin yeniden biçimlendirilmesini de gündeme getiriyor dedik. Aslýnda bu da nesnel yasalarýn bir sonucudur. Çünkü ekonomik alt yapý deðiþtikçe üst yapýda da buna uygun deðiþiklikler gündeme gelir. Eðitimde, Saðlýkta, Ulaþýmda, konut sorununda vs. yaþanan ve devlet kurumlarýnda yaþanan deðiþiklikler bununla iliþkilidir. Sermaye çok geniþ bir alanda emekçilerin kazanýlmýþ haklarýna pervasýzca saldýrýyor. Doðayý büyük oranda yýkýma uðratýyor. Ve bu belli bölgeler ile de sýnýrlý deðil, dünya ölçüsünde yaþanýyor. Bu durumun doðal sonucu bu kesimlerde çalýþan emekçiler yan yana geliyor ve kapitalizme karþý mücadeleye giriyorlar. Mücadele uluslar arasý bir niteliðe her zamankinden daha fazla bürünüyor. Seattle’da, Cenova’da yaþanan anti-kapitalist eylemler buna örnektir. Ve bunlar bugünün temel özelliðinin bir sonucudur. Sermaye ayakta kalma savaþýný sürdürdüðü sürece, bu sonucu da daha büyük oranlarda yeniden üretecektir. Tüm bu süreç emekçilerde büyük bir bilinç sýçramasý yaratýyor. Bunun altýnda ise sosyalizmin sýçramalý yükseliþi ve on yýllardýr verilen uzun süreli iç savaþlar mevcut. Bunlarýn hepsi sonuç alýcý çarpýþmalarýn geldiði anda zaferin getiren etkenler olacak. Ve tüm bu süreçler boyunca proletarya, devrimin bu önder gücü, sýnýflar arasý güç dengelerini kendi lehinde geliþtiriyor. Bu durum öðrenci gençlik hareketinin mücadelesini ileriye sýçratabilecek muazzam koþullarý doðuruyor. Ayrýca gençlik genel olarak bu sürecin kaldýracý olacaktýr. Tabi burada iþçi, emekçi ve öðrenci gençlikten bahsediyoruz.(En son kapitalizmim krizi ile birlikte hem bu topraklarda hem de dünya da gençliðin büyük bir kýsmýnýn iþsiz kalmýþ olmasý, tekellerde büyük korku yarattý. Her açýklamada iþsizliðin tehlikeli boyutlara ulaþtýðýný ve iþsiz kalanlar içinde gençliðin yoðunlukta olmasýnýn bu tehlikeyi daha da arttýrdýðýný belirtiyorlardý. Çünkü gençlik geliþen devrimci harekete en kýsa sürede destek verecek ve bu hareketin motor gücü olacak olan kesimdir. Burjuva sýnýflarýn gençlikten korkmasý ve bu konunun bu kadar üstüne düþmesinin nedeni budur.) Bir taraftan ekonomik tam ilhak sürecinin, paralý eðitim uygulamalarýný arttýrmasý ve emekçi çocuklarýna üniversite kapýlarýnýn kapatýlmasý, öðrenci hareketini ciddi biçimde etkiliyor. Ayrýca üniversiteye girmiþ dahi olsa, üniversite sonun da iþ bulma umudunun olmamasý, gençliði 112


geleceksizliðin bekliyor oluþu- ki bu Yeni Evre’de çok daha belirgin bir olgudur- gençliði mücadelenin tam ortasýna atýyor. Elbette tüm bunlarýn devrimci kitle eylemlerinin ve devrimci mücadelenin hýz kazandýðý bir ortamda gerçekleþtiðini söylemeye gerek yok. Bu koþullardan ötürü öðrenci gençlik hareketi kimi zaman iþçi ve emekçilerle girilen dayanýþma eylemlerinde kimi zaman devrimci tutsaklara yapýlan saldýrýlara karþý verilen cesur çýkýþlarda militan bir hal alýyor. Devrimci eylemliklerde bir an için düzen içi talep ve istemler unutuluyor. Ama daha sonra ayný kýsýr döngü devam ediyor. Koþullarýn dayatmasý sonucu devrimden ve devrimci mücadeleden bahseden akademizm, burada bile sað bir yaklaþýmla hareketi en geri noktaya, “çatýþmasýzlýk” noktasýna çekmeye çalýþýyor. Ve “gergin” ortam biter bitmez, ayrýlamadýklarý taleplerine yeniden sarýlýyorlar. Ve ayný okul duvarlarý, koridorlarý… Öðrenci koordinasyonunun daðýlmasýndan sonra(96 yýlý) her anlayýþ kendi yöntemleri ile öðrenci hareketini örgütlemeye çalýþsa da, güncel politikada birbirinden kopamayan reformist- oportünist hareketler, artýk klasikleþmiþ taleplerini gür sesle haykýrarak duyurmaya çalýþýyor, ve neden öðrenci hareketinin- kendi deyimleri ile- “marjinallikten” kurtulamadýðýný saatlerce tartýþýp, ayný yollarý yeniden yürümek için ayrýlýyorlar… Dünya devrimi olgunlaþadursun ortalama sol hareket iyice saða kayýyor, tamamen düzen içi taleplerle sýnýrlýyordu kendini. 19 Aralýk 2000’e, zindanlarýn “Dört Gün Savaþlarý” gelip dayandýðýnda durum buydu. Kendini her alanda düzenle sýnýrlayan oportünist ve sosyal-reformist hareket, öðrenci gençlik hareketi açýsýndan da farklý bir durumda deðildi. Sermaye ve faþist devlet kanlý bir savaþa hazýrlanýrken, bu kesimler “nasýl bir cezaevi istiyoruz” tartýþmalarý yapýyorlardý. Ýçeride ve dýþarýda kendilerini tamamen “muhalefet” (veya “aþýrý muhalefet”) ile sýnýrlayanlar, býrakýn politik iktidar hedefini, süreci belirli sýnýrlar içinde dahi karþýlayabilecek durumda deðillerdi. Faþist devlet 28 devrimci tutsaðý katletmiþ olmasýna ve yüzlerce tutsaðýn sakatlanmasýna, yaralanmasýna raðmen, devrimci tutsaklarý teslim alamadý. Devrimci tutsaklar sürdürdükleri ölüm orucu eylemi ile halklarýn bilincinde ve yüreðinde büyük bir zafer kazandýlar. Bu dönemler toplumun birçok kesimi zindanlara ilgi 113


duymuþ, gündemlerine almýþlardý. Öðrenci gençlik de ayný þekilde devrimci tutsaklarla dayanýþma eylemleri düzenledi. Katliam saldýrýsýna ve öncesinde tutsaklar için eylemler düzenledi. Ama bu eylemlerin mantýðý tutsaklarýn özgürleþtirilmesi politikasýndan tamamen uzaktý. Ölüm orucu eylemine ve devrimci tutsaklara destekten öteye gitmiyordu. Ortalama sol siyaset içerisindeki politik savrulma, burada da yaþanýyordu. Ýlk baþlarda ortaya çýkan F- tipine karþý eylemlikler, giderek yerini “üç kapý üç kilide” ve sonrasýnda ancak katliam gününde yapýlan, eylemliklere kadar geriledi. DÖB ise devrimci tutsaklarýn özgürleþtirilmesi sorunu her zaman gündeme getirip, temel þiarlarýndan bir haline getirmiþtir. Bu tutum kimi çevrelerce, “þimdinin sorunu deðil, gündem bu deðil” sözleriyle geçiþtirilmeye çalýþýlsa da, bu onlarýn kendi dar bakýþ açýlarýnýn ifadesiydi ve zamanla bu gerçek daha açýk çýktý ortaya. Bu arada þunu da belirtmekte fayda var. Akademist hareketin, en devrimci dönemlerde dahi devrimden ziyade “devrimci muhalefet”ten bahsetmesi, ya da devrimin pratik örgütlenmesinden ziyade, bunu propaganda olarak ele alýp, politikalarýnýn merkezine reformlarý koymuþ olmalarý ve bunlarýn da kýsýr bir döngü gibi hep benzer talepleri ileri sürmeleri okuyucuya þaþýrtýcý gelebilir. Ama bu dünya reformist hareketi için de aynýdýr. Her dönem koþullarýn iyileþtirilmesini amaçladýklarýndan, bu yönde bir faaliyeti ve talepleri öne çýkartýrlar. Zindanlarda devrimci tutsaklarýn koþullarýnýn iyileþtirilmesi, düzen içinde de iþçilerin emekçilerin, öðrencilerin koþullarýnýn iyileþtirilmesi. Mücadelelerinin bütün özü özeti bu! Sürecin arkasýndan sürüklenmek bu hareketlerin temel özelliklerindendir. Bu nedenle kimi zamanlar devrimci eylemliklere katýlmýþ olmalarý hiç kimse için þaþýrtýcý olmasýn. Bu dahi sürecin arkasýndan sürüklenmelerinden ötürüdür. Ama her dönem ve her zaman sað bir politikayý savunurlar, ve “tehlikeli” gördükleri dönemlerde reformist taleplerine daha fazla sarýlýrlar. Dikkat edilirse son on beþ yirmi yýl, bu hareketlerin bütün gündemini; “YÖK”, “Parasýz Eðitim”, “ÖSS Kaldýrýlsýn”, “Disiplin Yönetmelikleri Deðiþsin” gibi ývýr zývýr þeyler için mücadele oluþturur. Ve hatta mücadele süreci içerisinde daha da gerilerler. Hem talepler düzeyinde hem de pratik olarak. Bu savrulmanýn dýþýnda kalabilen tek siyaset DÖB’dür. DÖB’ün bayraðýnda “Po114


litik Özgürlük Kazanýlmadan Akademik Özgürlük Kazanýlamaz” temel þiarý yazar. Ve politik iktidarýn kazanýlmasý için gerekli olan politikalardýr onun savunduðu. Pratik süreç gösteriyor ki bu kesimlerin bilinç düzeyi ya iþçi sýnýfýnýn kendiliðinden bilincine(sendikal mücadele düzeyi) denk düþüyor, ya da iþçi sýnýfýndan daha geri bir düzeye. Böylesi anlayýþlarýn, dünya defalarca yýkýlýp yeniden kurulurken, hala ayný düzeyde kalmalarý( ve doðal olarak gerilemeleri), bu hareketlerin giderek gericileþmesine de neden oluyor. Sýnýf mücadelesinin gerisinde kalýnca sonuç baþka türlü de olamazdý… Ve Dünya 3. Dünya savaþýný Görüyor! Yeni Evre ile birlikte kapitalizmin sýçramalý çöküþü o kadar belirgin bir halde ki, kitlelerin devrimci dönüþüm sürecinde etkin rol almasý, proletaryanýn mücadele sancaðýný en önde taþýmasý, uluslararasý sermayenin gözünü korkutuyor. Emperyalizmin askeri gücü olan NATO kendi varlýðýna gerekçe bulmakta pek de zorlanmadý. NATO 2000 yýlýnda yaptýðý toplantýda 21. yüzyýlý ayaklanmalar yüzyýlý olarak tanýmladý ve varlýðýný bu ayaklanmalarý bastýrmaya dayandýrdý. Fakat gelin görün ki ortalama solun bunu görmesi hala mümkün olmadý! Arjantin’de gerçekleþen ve bir ayda üç hükümet deviren halk ayaklanmasý bu belirlemenin somut kanýtýydý. Yine ayný dönemler Türkiye’de gerçekleþen esnaf ayaklanmasý bunun bir baþka kanýtýdýr. Türkiye tekelci kapitalizmi büyük bir kriz yaþýyordu. Hem Kürt halkýna karþý yürütülen savaþ hem de emekçilerin iktidar mücadelesine karþý verilen savaþ sermaye egemenliðini iliklerine dek sarsýyordu. Küresel bir anti-kapitalist ayaklanma, küresel bir iç savaþ... sürecin özü budur! Yeni Evre tam da bu durumu ifade etmektedir! Ýþte tam bu þartlar altýnda ABD emperyalizmi, kendi tezgahladýðý 11 Eylül saldýrýlarý ile Üçüncü Dünya Savaþý’ný baþlattý. Leninistler bunun ABD eliyle yapýldýðýný ve halkalara karþý baþlatýlacak savaþýn gerekçesi olduðunu söyledi. Sonraki süreç Leninistlerin bu belirlemesini doðruladý. Bu saldýrý sonrasýnda gerek ABD’de gerekse de baþka ülkelerde çýkarýlan yasalar tek kelime ile geliþen devrimi ve ayaklanmalarý ezmek içindi. ABD’de “Vatanseverlik Yasasý”, Türkiye’de 115


çýkarýlan “Yeni Terörle Mücadele Yasasý”, polislere verilen geniþ yetkiler, Ýngiltere’de çýkartýlan yasalar, hepsi devrimci sürecin önünü týkamak, engellemek için örülmüþ yasal kýlýflardý. Bu yasalardan ve bahanelerden de, açýkça anlaþýlýyor ki, 3. dünya savaþý bir paylaþým savaþý deðildi. Devrimleri yok etme, ezme, ve kapitalist dünyanýn çöküþünün engellenmesi için verilen savaþýmdý. Bu savaþ, emekle sermaye arsýnda küresel ölçekte yaþanan iç savaþýn ne kadar sert olduðunu gösteriyor. Bu savaþýn ilanýndan sonra, ABD Irak’a saldýrdý. Baðdat’a ilk bombalar düþtükten sonra Taksim de savaþ alanýna dönmüþtü. Kitleler kendiliðinden Taksim’e yönelmiþ, çatýþmalar çýkmýþ, iþçilerden, emekçilerden, öðrencilerden, iþsizlerden oluþan kitle bankalara, otellere vs. saldýrmýþtý. Halk kitleleri bu gerici savaþa olmasý gerektiði gibi karþýlýk veriyordu. Ayný zamanda dünyanýn geri kalanýnda, bu gerici savaþa dev gösterilerle karþýlýk verilmiþti. ABD’de bile uzun yýllardýr görülmeyen eylemler oldu. Yüz bin kiþilik eylemler yaþanýyordu. Ýngiltere’de beþ yüz bine varan dev mitingler yaþanýyordu. Dünya böyle bir seçenekle karþý karþýya iken, reformizm yine bildik türküyü söylemeye baþladý. Yýðýnlarýn daha savaþ baþlamadan önce ifade ettikleri görüþleri, reformist- oportünistler ýsýtýp yeniden halka sunuyordu: Ayný þekilde akademistler de okullarda “Savaþa Hayýr” sloganýnda özetlenen çalýþmalar yapýyordu: Oysa kitleler pratikte nasýl bir tutum içine girmek istediklerini, Baðdat’a ilk bombalar düþtüðünde Taksim’i savaþ alanýna çevirerek göstermiþti. Akademistler ve diðerleri tarafýndan yapýlan bu çalýþma, ne öðrenci gençliði ve mücadelesini bir adým ileriye götürdü, ne de kitleleri… Kitlelerin daha ileriye gitmesi, eylemlerinin nitelik olarak daha yükselmesi için onlara doðru bir politika sunmak gerekiyordu. Oysa ortalama sol, kitlelerden bile daha geri olduklarýndan baþka bir þeyi göstermiþ olmuyor… Dahasý kitleleri kendi geri bilinçlerine çekmeye çalýþýyorlardý. Ne akademistlerin, ne de diðerlerinin aklýna bu savaþýn yarattýðý koþullardan devrim için yararlanmak gelmiyordu. Kitleleri böyle bir mücadeleye çaðýracaklarýna “savaþ karþýtlýðýnda” durmuþ olmalarý, onlarýn “aþýrý muhalefet partisi” olmaktan öteye geçemediklerinin kanýtý deðil miydi? Bu dönemde öðrenci gençliðe bu noktada çaðrý yapan ve çalýþmalarýný bu yönde yoðunlaþtýran tek hareket DÖB oldu. “Em116


peryalist Savaþý Ýç Savaþa Çevir”. Bu, tek doðru Leninist politikaydý. Öðrenci gençlik “savaþ karþýtý” gösterilere etkin olarak katýldý, ama daha ileri gidemediyse önündeki akademist (oportünist ve sosyal-reformist) barikatlardan ötürüdür. DÖB okullarda akademizme karþý tutarlý bir mücadele yürüterek, öðrenci gençliðin üzerindeki bu kara bulutu daðýtmaya çalýþýyordu. Öðrenci gençlik hareketinin ilerlemesinin baþka bir yolunun olmadýðýný biliyordu çünkü. Pembe Hayaller Ve Gerçekler Irak halký ABD’ye, Irak’ý dar ede dursun, Türkiye tekelci kapitalizmi yeni bir sürece girdi. Emekçiler yeni bir saldýrý ile karþý karþýyaydýlar. Bu aslýnda çok daha öncesinde dile getirilen ama bugün öne çýkan bir politikaydý. Ýþçi ve emekçiler uzun bir dönem AB (Avrupa Birliði) pembe hayalleri ile oyalandý. Bir beklenti içerisine sokuldular. Toplumda önemli bir kesim bu beklentiyi belli bir süre taþýdý. Bu dönemde ortalama sol “hak”, “adalet” arayýþlarýný daha baskýn olarak dile getirdi. Buraya kadar gördük ki öðrenci gençlik içerisinde ki hiçbir ayrýþma, genel devrimci mücadeledeki ayrýþmadan baðýmsýz deðildir. Ve bu sadece ülkemiz ile de sýnýrlý deðildir. Dünya koþullarýnýn ortaya çýkardýðý ayrýþmalar, toplumun bir parçasý olan öðrenci gençliði de etkiliyor. Dünyanýn genel politik yönelimi de onu ayný þekilde etkiliyor. Bu nedenle, 2000 yýlýndan sonra, Türkiye tekelci kapitalizmin AB yönelimi, ki bunu emekçileri aldatarak, pembe hayaller sunarak yapmasý; düzenden umudunu kesmemiþ ve ufku düzen sýnýrlarýný aþmayan herkesi, bu pembe hayallerin þemsiyesi altýna topladý. Haliyle toplumda AB’ci ve AB karþýtlarý gibi iki ayrý kamp ortaya çýktý. Sanki sorun AB’ye girip girmemekmiþ gibi. Reformizm burada da burjuvazi için üstüne düþeni yaptý. Toplumda böyle bir kamplaþmanýn etkin üyeleri oldular. AB’den bir beklenti içerisinde olan küçük burjuvalar, bu beklentiyi uzun süre korudular. Haliyle küçük burjuva sol hareketler de bu beklentilerini baþka biçimlerde ifade ettiler. Esasýnda AB’ye girip girmemek sorunu burjuvazinin bir sorunudur, emekçilerin deðil. Burjuvaziyi buraya yönlendiren þey onun güçsüz sermayesidir. Bu haliyle geliþen devrimci hareketi durdurabilmesi ya da önleye bilmesi mümkün deðil. Ve emperya117


lizme de iyi hizmet edemez. AB’ye girme isteðinin nedeni budur. Ve bu sorunda emekçiler, gençlik kesinlikle þu ya da bu tarafta olmamalýlar. Çünkü bu onlarýn sorunu deðil! Emekçilerin ve gençliðin sorunu kapitalizmdir. Onlar her koþulda, bu sömürü sisteminin ortadan kaldýrýlmasýný gündeme getirmelidir. Yani devrim ve devrimci mücadele burada da en öndedir ve devrim iddiasýný taþýyanlar için, her zaman da böyle olacaktýr. Ama öðrenci gençlik içersisinde aðýrlýklý olarak yer alan akademizm, AB karþýtlýðýný geliþtirerek, burjuvazinin tuzaðýna düþmüþ oldu. Haliyle öðrenci gençlik hareketi, burada da ileriye çýkabileceði olanaðý doðru deðerlendiremedi. Bu karþý çýkýþa raðmen bir beklenti içerisinde olduklarýný da eylemleri ve eylemlerinin içeriði ile ortaya koyuyorlardý. Fakat gerçekler daha baþka elbette. Ayný dönemler Ekonomik tam ilhak süreci hýz kazandý. Ve bu yönde özelleþtirmeler gündeme geldi. Ýþsizlik artmaya baþladý. Ýþgaller, grevler, mitingler, yürüyüþler… Tarihten ders alan iþçi sýnýfý, özelleþtirmeler baþlar baþlamaz, söylentisi bile duyulsa eyleme geçti. Seydiþehir iþçileri fabrikalarýný satýn almak isteyen burjuvanýn arabasýný yakmýþlardý. Polislerle çatýþmalara girmiþlerdi. Militan bir mücadele sergilemiþlerdi. Yine SEKA iþçilerinin onlarca gün süren iþgalleri, TEKEL iþçilerinin iþgalleri önemliydi. Öðrenci gençlik iþçi ve emekçilerin yanýndaydý. Onlarla beraber özelleþtirmelere karþý mücadele yürütüyordu. Ama bilinçlerinde reformizmin yarattýðý tahribat onlarýn daha ileri gitmesinin önünde engeldi. Ortalama sol, akademizm “Özelleþtirmelere Hayýr” þiarýný öne çýkardýlar ve yanýna “Parasýz Eðitim” talebini koydular. Özelleþtirmeleri, ekonomik tam ilhak sürecinin bir parçasý olarak gören, gerek Leninistler, gerekse de DÖB, emekçilere, gençliðe iktidar için savaþmayý önemle anlattý. Burjuvazi yeni koþullara ayak uydurabilmek için her yolu deniyordu. Ýþçilerin kazanýlmýþ haklarýna yönelik saldýrýlarda bu dönemde yoðunlaþtý. Türkiye’de 1980 Faþist darbesi döneminde dahi gündeme gelmeyen “Tazminat hakkýnýn kaldýrýlmasý” bu dönemde gündeme geldi. Bu burjuva sýnýfýn artýk son oksijenlerini de tüketmeye baþladýðýný gösteriyordu. 118


Eðitimde yaþanan dönüþüm de bu sürecin bir parçasýdýr ve bunun ilk yansýmasý eðitimin hýzla paralý hale gelmesi ve bunun yetkinleþmesidir. Bu yönelime karþý dünyanýn pek çok bölgesin de büyük eylemlikler yaþandý. Þili’de lise öðrencileri, eðitimde yapýlan ekonomik kesintileri protesto eylemleri düzenledi. On binlerce öðrencinin katýldýðý bu eylemler, ciddi çatýþmalara sahne oldu. Ayrýca okullar iþgal edildi ve bu günlerce sürdü. Yine Yunanistan’da öðrenciler, üniversitelerin özelleþtirilmesine karþý mücadeleye giriþti. Günlerce süren çatýþmalar yaþandý. Yine burada üniversiteler iþgal edildi. Devrimler ülkesi Fransa’da öðrenci gençlik ve emekçiler CPE yasasýna karþý sokaða döküldüler. Ýþçiler ve emekçilerle birlikte öðrenci gençlik-yüz binlerce kiþi- günlerce bu yasanýn geri çekilmesi için mücadele ettiler, çatýþtýlar. Ayný süreçte on binlerce Fransýz lise öðrencisi tarafýndan liseler iþgal edildi. Sonuçta Fransýzlar istediklerini elde etti, yasa geri çekildi… Almanya’da ise pazartesi eylemleri gerçekleþiyordu. On binlerce iþçi ve emekçinin yanýnda öðrenci gençlik de hazýr bekliyordu. Türkiye’de de öðrenci gençlik bu süreçte iþçi ve emekçilerin yanýndaydý. Öðrenci gençlik iþçi ve emekçilerin özgürleþmeden kendisinin de özgürleþemeyeceði gerçeðini pratikte yaþýyordu. Öðrenci gençlik “bütün iktidar emeðin olacak” þiarýný bayraðýnýn en üstüne yazmalýdýr. Sonuç Devrimci öðrenci gençlik hareketi bugün olmasý gerektiði yerde deðil. Hem de çok uygun koþullara sahip olmasýna raðmen, 90 öncesi dönemde sahip olmadýðý olanaklara raðmen bu durumda. Bu konu üzerine herkes düþünüyor, çeþitli öneriler gündeme geliyor. Fakat þu ana kadar istenilen devrimci çýkýþ yakalana bilmiþ deðil. Bunun nedeni yukarýda anlatmaya çalýþtýk. Dikkat edilirse, sýnýf mücadelesi ne kadar sertleþirse, ve devrim için koþullar olgunlaþýrsa reformist oportünist hareket o kadar devrimden ve devrimci mücadeleden uzaklaþýyor. Çünkü proletaryanýn baðýmsýz sýnýf çýkarlarýný sonuna kadar savunma anlayýþýna sahip deðiller. Onlar küçük burjuva bakýþ açýsý ile hareket ediyorlar ve bu “yaþayan çeliþki”nin, devrim mücadelesinde tutarlý bir politikasý yoktur. Öðrenci gençlik alanýnda da, yaþanan sorunu ancak sýnýf mücadelesi temelinde yürütülen bir politika ile aþabiliriz. 119


90’lý yýllar itibari ile bu ülkede devrimci durum ve iç- savaþ yaþanýyor. Bu koþullar her geçen gün olgunlaþýyor. Burada devrimci mücadele ve talepler dýþýnda, her þey burjuvazinin lehinedir. Akademist hareketin savunduðu politikalar, bulunduðu yer ise devrimci deðil. Çünkü hiç biri düzen sýnýrlarýna dahi varamýyor. Bizim gibi ülkelerde ise, bu politikalarla öðrenci gençlik hareketini geliþtirmek bir hayalden öteye gidemez. Zaten akademist hareketin her dönem yaptýðý deðerlendirmede, öðrenci gençlik mücadelesine dair daha olumsuz düþüncelere sahip olmasý, politik duruþlarýnýn kofluðunu gösteriyor. Bizim ülkemizde iþçi sýnýfý hareketi daha geç geliþti. Devrimci öðrenci hareketi ise daha önce. Ve uzun süre öðrenci hareketi sýrtýný yaslayacak bir dayanaktan yoksun mücadele etti. Bu dayanak elbette iþçi sýnýfý ve emekçilerin mücadelesidir. Ama daha sonra, yani 89- 90 dönemleri itibari ile iþçi sýnýfý mücadelede öne geçti ve öðrenci hareketinin de ilerleyebileceði koþullar olgunlaþmýþ oldu. 90’lý yýllardan sonraki süreç gösteriyor ki, emekçilerde hýzla yükselen devrimci pratik ve bilinç, öðrenci gençlik hareketini daha ileriye götürebilir. Burada öðrenci gençlik genel toplumsal mücadele içerisinde yer alarak geliþemez, o eski dönemde yaþanýlmýþ ve aþýlmýþtý. Artýk burada öðrenci gençlik hareketi hýzla devrimci harekete eklemlenmelidir. Ancak bu þekilde ileriye sýçrayabilir. Çünkü gençlik ve devrimci hareketin birbiri ile iliþkisi, bunlarýn karþýlýklý etkileri üzerine düþünüldüðünde þunu görürüz: Birincisi(gençlik) ikincisini(devrimci hareketi) tetikleyebilme kapasitesine sahip olmasý ve ikincisinin, birincisini belirleme kapasitesinin olmasý. Bu baþarýlmadan ortaya çýkabilecek sorunlar, yýllardýr yaþanýlan sorunlardýr. Ve bu sorunlarýn aþýlmasýnýn tek yolu da gençlik hareketinin devrimci hareketle sýký bað içinde olmasý ve devrimci hareketin bayraðýnda yazan hedefler için mücadele edilmesidir. Ýkincisi; ülkemizde reform- devrim iliþkisini kavrayamayan roformist- oportünist hareket, sorunu tam da burjuvaca ortaya koyup devrim mücadelesi yerine ývýr zývýr þeyler uðruna mücadeleyi öne çýkarýyor. Yani akademizm! Hal böyle olunca yanýnda fýrtýnalar dahi kopsa, o akademik sorunlarýn ötesini görmüyor. Oysa þu reformlar devrimin yan ürünüdür! Ama her þeyden önce böyle bir bakýþ açýsýna sahip olmak gerek. Devrimci öðrenci gençlik hareketinin örgütlenebilmesi için bu düzen içi anlayýþlardan 120


hem pratik olarak hem de politik olarak ayrýþma þarttýr. Býrakalým onlar tatlý sularýnda sakince yüzsün! Devrimci koþullara uygun araç ve yöntemleri öne çýkarmanýn, bu koþullara uygun örgütler kurmanýn yaþamsal önemde olduðu açýk. Akademistler dernek, koordinasyon, platform... akla gelebilecek her araca baþvurdular ve sonuç alamadýlar. (Sanki bakýþ açýsý deðiþmeksizin araçlarý deðiþtirmenin bir faydasý olabilirmiþ gibi!) Þimdilerde Gen-Sen denilen öðrenci sendikasý ise akademizmin yeni sýðýnaðý! Bu, AB’nin sivil toplum örgütlerini yaygýnlaþtýrdýðý, desteklediði bir dönemde, onun etkisi ile ortaya çýkmýþ bir araç. AB sürecine endekslenmiþ bir yönelim. Öylesine zavallý, öylesine uysal bir “muhalefet”! Oysa çeliþkiler derin, savaþým sert. Dönemin bu karakterini kavramadan, doðru mücadele araçlarý belirlemek mümkün deðil. Es kaza uygun bir araç önerilmiþ olsa bile, kýsa sürede içinin boþaltýlmasý kaçýnýlmaz. Son yaþanan krizle birlikte, hemen her alanda emekçiler, öðrenciler sokakta yan yana geldi. Bu bizzat kapitalizmin kendi koþullarýndan ötürüydü. Devrimci kitle eylemlerinin geniþlik kazanmasý da, devrimlerin þafaðýnda olduðumuzu gösteriyor. Sistemin bunalýmý artarak devam ediyor. Geliþmeler devrimci sürecin koþullarýný olgunlaþtýrýyor. Bu ise devrimci pratiði ve devrimci eylemi öne çýkartýyor. Esas olanýn deðiþtirmek olduðu mücadelede, gençlik dünyayý devrimci eylemle deðiþtirecek!

121


122


GENÇ-SEN REFORMÝZMÝN SON BAÞKALAÞIMI

eçtiðimiz yýlýn (2008) Kasým ayýnda Yunanistan’da yaþanan ayaklanma, yaþadýðýmýz yüzyýlýn temel özelliðini ifade ediyor: Ayaklanmalar ve devrimler yüzyýlý. Dahasý 21.yy’ýn baþlarýnda hem Arjantin’de, hem de Türkiye’de yaþanan ayaklanmalar, vb. geliþmeler, 21 yy’ýn nasýl geçeceði konusunda iþaret verirken, Yunanistan bunun baþka bir kanýtý oldu. Yunanistan’daki ayaklanma, kapitalizmin, tarihin en büyük bunalýmýný yaþadýðý bir dönemde gerçekleþti ve haliyle dünya burjuvazisi, en baþta da diken üstünde duran burjuva sýnýflar korkuya kapýldý. Haksýzda deðiller. Yýllarca kan ve gözyaþý üzerine kurulmuþ, þatafatlý ve zevkli bir yaþamýn bu korkunç sonu ve bunun tüm dünyayý kaplayarak gerçekleþmesi, onlara baþka bir þeyi düþündürtemiyor. Daha krizin baþýnda “kapitalizm ölmedi” diye çýðlýk atan burjuvalar, kendi sonlarýndan baþka neyi anlatýyordu ki?

G

123


Yunanistan’da ki ayaklanmada temel güç gençlikti. En baþta da üniversite gençliði, orta öðretim gençliði ve iþsiz gençlik... Bir bütün olarak öðrenci gençlik bu ayaklanmada itici güç oldu. Ayný dönemlerde, Avrupa’nýn diðer bölgelerinde de; Fransa Ýtalya ve Almanya gibi yerlerde de öðrenci gençlik eylem halindeydi, öðrenci gençliðin bu eylemlikleri mücadeleye güç katýyor, hýzlandýrýyordu... Burada öðrenci gençliðin, sýnýf mücadelesi içerisindeki yerinin önemini ya da gücünün katkýsýný ele almayacaðýz, çünkü yaþanmýþ tarih ya da yaþadýðýmýz tarih bunu defalarca ortaya koydu, koymaya da devam ediyor. Ama burada ele alacaðýmýz konu, devrim mücadelesindeki bu önemli gücün, bugünkü koþullarda, kendi üstüne düþen sorumluluðu nasýl yerine getireceðidir. Zira Türkiye ve K. Kürdistan’da süren sýnýflar savaþýmý, bunu tekrar tekrar ele almayý gerekli kýlmakla birlikte ayný zamanda öðrenci gençliðin önündeki engelleri açýklamak da zorunludur. Çünkü bu sorunun nasýl çözüleceði sorusuna verilen cevap, her zaman için, nasýl yapýlmayacaðýnýn da örneklerini içeriyor, gündeme getiriyor. ÖÐRENCÝ MÜCADELESÝNDE TANIDIK “YENÝ YÜZ” Genelde devrimci gençlik hareketi; özelde de öðrenci gençlik hareketinin bugün istenilen düzeyde olmadýðý bilinen bir gerçek. Ama bu bilinen gerçeðin çözümü konusunda önerilen ya da hayata geçirilmeye çalýþýlan, bazý araç ve yöntemler, ne geçmiþ deneyimlerden ders alýndýðýný ve bilince çýkarýldýðýný gösteriyor, ne de (konumuz öðrenci gençlik olduðu için) öðrenci gençliðin toplumsal yapýdaki konumunun doðru deðerlendirildiðini. Ayrýca günümüz koþullarýnýn doðru bir tahlilinin yapýlmadýðý ve bu koþullarýn bize dayattýðý, mücadele araç ve yöntemlerinin de kavranýlmadýðý, kendiliðinden ortaya çýkýyor. Sonuçta bir kez yanlýþ tespit yapýnca, doðru çözümler üretmek genellikle mümkün deðildir. Ve sýnýf mücadelesinde, bu yanlýþ tespitlerin bedeli fazlasýyla aðýr olur. Birçok kez öðrenci gençlik hareketi içerisinde yanlýþ yönelimleri -reformizm, oportünizm, akademizm- eleþtirmemize raðmen, son dönemde belli bir olgunluða eriþen “yeni” yönelimlerin eleþtirisi de zorunlu oldu. Mücadele geliþtikçe, yayýldýkça, sertleþtikçe, her dönem, böyle “yeni” yönelimler ortaya çýkar ve bunlara 124


karþý da ideolojik mücadele durmaksýzýn devam eder. Çünkü devrim mücadelesi, gerek gençlik hareketini, gerekse de bir bütün olarak iþçi sýnýfý mücadelesini güçsüzleþtiren akýmlarýn, yeniden ve yeniden kitleler nezdinde teþhirini zorunlu kýlar. Bu ideolojik mücadele devrimin zaferi için, durmaksýzýn verilmelidir. Öðrenci gençlik mücadelesi içerisinde son dönemde, týknefes bir yüz ortaya çýktý. Ortaya çýkýþ koþullarý, iddiasý ve kendi arasýndaki büyük uçurumdan dolayý, nefessiz kalmýþ durumda. Yaklaþýk 4 yýl önce kurulan öðrenci gençlik sendikasý, Genç-Sen’den bahsediyoruz. “Birleþik, kitlesel ve devrimci bir gençlik hareketi” yaratma iddiasý ile kurulan Genç-Sen’den... GENÇ-SEN VE ORTAYA ÇIKTIÐI KOÞULLAR: Mücadele araç ve yöntemleri, mücadelenin üzerinde sürdüðü koþullardan baðýmsýz düþünülemez. Dahasý bu koþullar, hangi mücadele araç ve yöntemlerinin öne çýkacaðýný belirler. Öyleyse Genç-Sen’î incelerken, onun doðduðu koþullarý da inceleyeceðiz. Bu tek incelememiz olmayacak elbette, yazýnýn devamýnda, GençSen’i bütünsel olarak ele almak için baþka açýlardan da inceleyeceðiz. Genç-Sen’in ortaya çýkýþý, yani kuruluþu hem ülkemizde, hem de dünyada mücadelenin yükseldiði bir döneme rastlar. Öyle ki tüm dünya, kapitalizmin önlenemez çöküþüne ve iþçi-emekçilerin yükselen mücadelesine sahne oluyordu. Sermaye sýnýfý içine yuvarlandýðý bu zor durumdan, ancak iþçi ve emekçilere, onlarýn kazanýlmýþ haklarýna saldýrarak, baskýyý, zoru arttýrarak ayakta kalmaya çalýþýyordu. Yaþanan bu büyük çöküþü durdurmanýn onlara göre baþka yolu yoktu. 2008 yýlýnýn Ekim ayýnda tüm dünyayý kaplayan, kapitalizmin en büyük bunalýmý da gösteriyor ki; (bu süreç 2009 yýlý boyunca da tüm þiddeti ile ve daha büyüklerini hazýrlayarak devam ediyor.) nesnel geliþmeler, baský ve zor ile durdurulamaz, ülkemiz de dünyanýn bu genel görünümünden farksýz deðildi. Bu saldýrýlar döneminde Fransa’da, gençliðin ve emekçilerin CPE yasasýna karþý ve kazanýlmýþ haklarýný korumak için verdikleri mücadeleler Almanya’da pazartesi eylemleri vb., çökmekte olan büyük tekellerin, dünyanýn birçok bölgesinde iþten atmalarý çoðaltmasýyla, buralarda, iþsiz kalan iþçilerin mücadelesi tüm dünyada yaygýnlýk gösteriyordu. Ve bu sistemin güçsüzlüðünün, çürümüþlüðünün, gelmiþ olduðu noktayý ifade ediyordu. 125


Bunun karþýsýnda ise, yukarýda bazý örnekleri verilen mücadeleler yaygýnlýk ve derinlik kazanýyordu. Bu dönemler bu topraklarda da, özelleþtirmelere karþý iþçilerin verdiði mücadeleler; grev, iþgal, miting gibi, çeþitli eylemliklerle sürüyordu. Gece kondu halký ise, gece kondu yýkýmlarýna karþý cesur bir mücadele veriyordu. Kürt Halký ise serhýldanlara kalkmýþ, devrimin bu en dinamik gücü, bir kez daha devrimci dinamiðini her kesime göstermiþti. Tüm bunlar, devrimin koþullarýnýn hýzla olgunlaþtýðý bir ortamda gerçekleþiyordu, ayrýca, bu koþullarýn doðal bir sonucudur da ve çürümüþ olan sistemin son dayanaklarýný da güçten düþüren, devrimin zaferini hazýrlayan geliþmelerdir. Sonuç olarak iç-savaþ yayýlýyor, giderek daha fazla kesimi etkisi ve sýnýrlarý içerisine alýyordu. Bu dönemde özellikle Kürt halkýna karþý faþist devlet, sivil faþistleri sokaða salarak, Kürt halkýnýn evlatlarýna, devrimcilere, demokratlara saldýrtýyordu. Bu saldýrýlar üniversitelerde de gerçekleþiyordu. Öðrenci gençlikte hem liselerde, hem üniversitelerde mücadeleye dahil oluyor, bu mücadeleyi körüklüyordu. O dönemin kaba bir gözlemi dahi þunu görebilir: devrimci mücadele yükseliyor ve devrimci araç ve yöntemler öne çýkýyor. Bu kiþilerin, partilerin ya da örgütlerin niyetlerinden baðýmsýz, nesnel koþullarýn bir dayatmasý olarak ortaya çýkýyor. Yoksa Þifa mahallesindeki gecekondu halkýnýn kararlý ve sert mücadelesi -ki zor araçlarýný da kullanmýþ ve iyi kullanmýþlardý, polis geri çekilmek zorunda kaldý- nasýl açýklanabilir? Ya da barýþ söylemleri ortalýkta dolaþýrken, görkemli Diyarbakýr ayaklanmasý? Ve bunun gibi daha pek çok örnek. Bir ayaklanma, ayaklanma koþullarý var olmadan gerçekleþemez. Yukarýda saydýðýmýz sayamadýðýmýz örneklerin varlýðý, bu topraklarda ayaklanma koþullarýnýn olduðunu gösteriyor. Ya da sonraki süreçte 2007 1 Mayýs’ý (ve 2008, 2009 1 Mayýslarý) iç-savaþýn en açýk ve berrak göstergesiydi. Tüm Ýstanbul, devrim ile karþý-devrimin çarpýþmasýna sahne olmuþtu. Günümüze gelene kadar ki tüm süreçte, bu tespitimizi doðruluyor, kanýtlýyor ve kanýtýn kanýtýný gösteriyordu. Genç-Sen böylesi bir sürecin içinde -üstelik Genç-Sen’in kuruluþ çalýþmalarý biraz daha öncelere dayanýr. Bir bütün olarak kuruluþ çalýþmalarýný da ele alýrsak, ki almamýz gerekir; Þemdinli ayaklanmasýný, SEKA iþgalini, Seydiþehir iþçilerinin, tekel iþçilerinin eylemliklerini, fýndýk iþçilerinin ayaklanmasýný da vb. ekle126


memiz gerekir. (Bunlar daha öne çýkan eylemliklerdir. Bunlarýn dýþýnda da, bu düzeyde eylemlikleri hazýrlayan, birçok irili ufaklý eylem vardýr.) Ayrýca dünyada da hem gençliðin hem iþçi-emekçilerin sert mücadelelerini söylemek gerekir.- doðdu ve belli bir olgunluða eriþti. Eriþmiþ olduðu bu olgunluk ise, onun, devrimci dönemin ortaya çýkardýðý devrimci bir çocuðu deðil, bu sürecin bir üvey çocuðu olduðunu gösteriyor. Zira doðmuþ olduðu koþullardan, üzerinde iz dahi yok... Ama o koþullar tarafýndan dýþlanan her þeye sahip. Sonuç olarak, eðer bir yerde devrimci koþullar var ise ve nesnellik devrimci mücadeleyi dayatýyor ise, orada öne çýkacak ve kullanýlacak birincil araçlar devrimci mücadele araçlarý ve yöntemleridir. Aksi, nesnel koþullara raðmen hareket etmek demektir ve bu da gerici bir tutumdur. Ýþte Genç-Sen böyle bir tutumun ürünüdür. Ayrýca sermaye sýnýfý, sert sýnýf savaþýmý koþullarýnda, sadece iþçi ve emekçilere, gençliðe saldýrarak iktidarýný korumaya çalýþmaz. O, tüm bunlarýn yaný sýra, emekçi halklara pembe hayaller sunarak, sisteme karþý tükenmiþ olan umutlarýný yeniden var etmeye çabalarken, bir yandan da politik çevirmelerle var olan mücadeleyi de farklý kanallara akýtmaya çalýþmaktadýr. Koþullar devrimci mücadele araç ve yöntemlerini, taleplerini dayatýrken, sermaye sýnýfý bu sürecin önüne geçmek için, düzen içi anlayýþ ve yönelimlerin önünü açar, yaygýnlaþtýrýr. Tam da bu dönem de, (Genç-Sen’in kuruluþ süreci ve kuruluþu) AB’nin sivil toplum örgütleri yaratma giriþimleri ve bu yolla mücadeleleri düzen içine kanalize etme çabasý görülüyor. Ki bu sivil toplum örgütleri; çevrecilerden, hayvan severlere, ‘sol’ örgüt ve partilere kadar uzanabilir. Burada esas olan, kapitalizmin kendisine deðil, onun sonuçlarýna karþý mücadele etmektir. Fakat kapitalizme karþý çýkmadan, onu alaþaðý etmeyi hedeflemeden, düzen sýnýrlarý içerisinde, düzenin yýrtýðýný, söküðünü dikme çabasý içerisinde olarak... Elbette bu sert savaþýmlarýn yaþandýðý dönemde, mücadeleyi daha üst bir aþamaya çekmenin, süreci daha ileriye götürmenin aracý, bu tür sivil toplum tarzý anlayýþlar, ya da örgütlenmeler olamaz. Bu koþullar altýnda sendikal bir örgütlenmeyi, mücadeleyi ileriye taþýmanýn bir aracý olarak görmek, AB’nin sivil toplumcu örgütler kurma giriþimleri ile örtüþürken, yakayý da, semaya sýnýfýnýn politik çevirme saldýrýsýna kaptýrmak 127


demektir. Çünkü nesnellik devrim diyor. (Hatýrlanacaktýr, en son Ýngiltere’de çevrecilerin eylemleri dahi sert ve çatýþmalý geçmiþti. Molotof tarzý araçlar dahi kullandýlar. Ýþte koþullarýn getirdiði yer burasý.) Genç-Sen’nin oluþumu AB’nin sivil toplumcu giriþimleri ile örtüþürken, Genç-Sen’nin, devrimci gençlik hareketlerinin örneklerinden yola çýktýðýný söyleyebilir miyiz? Hayýr! Genç-Sen’nin temel aldýðý þey, “Avrupa Komünizmi” denen reformist anlayýþtýr. Bu ise sizi kabul edilebilir sýnýrlar içerisine sokar. Devrim mücadelesinin hýz ve güç kazandýðý bir dönemde, düzen içi giriþimler, örgütlenmeler (kabul edilebilir sýnýrlar) devrimi görememek (ki bu, Genç-Sen’nin taleplerine ve pratiðine de yansýyor. Bunu ileride göreceðiz.) ve sermayenin politik çevirme saldýrýlarýna teslim olmak demektir. Genç-Sen böyle bir teslimiyetin ürünündür! AMAÇLAR VE ARAÇLAR Mücadele araç ve yöntemlerinin, mücadelenin üzerinde sürdüðü koþullardan baðýmsýz olamayacaðýný söyledik. Ama ayný zamanda bu araç ve yöntemlerin, amaç ile de uyumlu olmasý gerekir. Yani “... Devrimci bir gençlik hareketi” iddiasý, bu iddiayý gerçekleþtirmek için gerekli olan araçlarý da zorunlu kýlar. Amacý isteyen aracý yaratýr. Peki Genç-Sen bu iddianýn sorumluluðunu kaldýrabilecek bir araç mýdýr? Ama Genç-Sen ile “birleþik kitlesel, devrimci bir gençlik hareketi” arasýndaki iliþkiye geçmeden önce þunu açýklamak da fayda var: sendikalarýn kökleri 18. yy. ‘ýn ortasýna kadar uzanýr. Ýþçilerin ekonomik dayanýþmalarýnýn sonucu kurulmuþtur. “Yardým sandýklarý” ya da “dayanýþma sandýklarý” sendikanýn baþlangýcýný oluþturur. Bu sandýklar, iþçilerin patronlarýna karþý giriþmiþ olduklarý mücadelede, örneðin grevlerde, grev yapan iþçilerin geçmiþini de karþýlýyordu. Yani verilen mücadelenin mali kaynaðýný oluþturuyordu. Fakat kapitalist daha fazla kar için, iþçi ve emekçilere karþý her türlü saldýrýyý yapar, emek sömürüsünü arttýrmak için her yolu dener. Kapitalizmin geliþmesi ve deðiþen koþullarla birlikte, sendika da deðiþikliðe uðrar. Onun mücadele kapsamý, daha geniþ bir alana yayýlýr ve daha esnek hale gelir. Ýþte bu deðiþen koþullarla birlikte, ekonomik dayanýþma sonucu kurulmuþ olan sendika, emeðin korunmasý için mücadele eden sýnýf örgütleri halini alýr. Yani sendika emeðin korunmasý için mücadele eden sýnýf örgütleridir. 128


Peki, öðrenci gençlik bir sýnýf mýdýr? Biz bu soruya kesinlikle hayýr diyoruz! Öðrenci gençlik bir sýnýf deðildir. Bir sýnýf gibi kararlý, tutarlý bir topluluk deðildir. Ve bir sýnýf gibi ortak ekonomik, siyasi, kültürel çýkarlarý, hatta ortak akademik çýkarlarý dahi yoktur. Çünkü kapitalizmde eðitim sýnýfsaldýr. Ve her sýnýf “kendi üstüne düþen” sorumluluklar düzeyinde eðitim görür. Her sýnýftan gelen öðrenci gençliðin sorun ve problemleri epey farklýdýr. Ve kendi sýnýfsal konumlarýna denk düþer. Bu nedenle öðrenci gençlik toplumun her sýnýf ve tabakasýndan üyeler içeren, toplumun küçük bir minyatürü gibidir. Ýþçi ve emekçi kesiminden gelen, küçük burjuva çevreden gelen, yoksul köylülükten ve burjuva sýnýflardan gelen öðrencilerin oluþturduðu bir toplumsal kategoridir. Eðer öðrenci gençliðin, öðrenci olmaktan dolayý ortak çýkarlarý vardýr deniyorsa; Öðrenci gençliðin sýnýfsal kökenleri gözden kaçýrýlýyor ve yadsýnýyor; Böyle bir söylem, her bir öðrencinin geldiði sýnýf ve tabakalarýn da ortak çýkarlarý olduðunu söylemek demektir; Böyle bir kabul ya da, sýnýflarýn uzlaþýsý düþüncesi, toplumsal barýþ düþüncesi, bu kabulün iz düþümleridir. Çünkü her ikisi de sýnýf savaþýmýný reddeder; Sýnýflarýn uzlaþýsý düþüncesi ise, kaçýnýlmaz bir þekilde devrimden vazgeçmeyi ve düzen içerisinde iyi bir yer bulamanýn yollarýný aramaya koyulmak ve bunun çabasýný, bu boþ çabayý harcamaya götürür. Þimdilik elimizde ne var? a) Bir sýnýf olarak nitelendirilmeyecek olan öðrenci gençlik, b) Emeðin korunmasý mücadelesini veren ve sýnýf örgütleri olan bir sendika; c) Birleþik, kitlesel ve devrimci bir gençlik hareketi iddiasý. Buradaki uyumsuzluðu bulmak çok zor olmasa gerek. Ve üstelik tüm bu sürecin devrimci koþullar üzerinde gerçekleþtiðini hiç unutmayalým. Böylesi koþullarda “... devrimci bir gençlik hareketi” amacý doðru bir amaçtýr. Sorun burada deðil, sorun tam da bu amacý gerçekleþtirmede. Çünkü o aracýn kendisi, zaten düzen sýnýrlarý içerisini ifade eder. Oysa devrimci bir gençlik hareketi, düzen sýnýrlarýný aþmayý ve var olan düzeni yýkmaya yöneliktir. Ve bu devrimci yöntem ve araçlarla olur. Üstelik bu politik bir 129


mücadeledir. Politik özgürlük mücadelesidir. Sendika ise, böyle bir mücadele veremez. Evet, sendika ile iþçi sýnýfý mücadele etmeyi öðrenir, orasý bir okuldur, ama politik mücadele, iktidar mücadelesi için baþka araçlar devreye girer. Ýþte bu nedenden ötürü, öðrenci gençliðin kimyasýna uygun olmayan, böyle bir sendikal oluþum, devrimci bir gençlik hareketi örebilecek bir araç deðildir. Ve bu Genç-Sen’ nin iddia ettiði “birleþik, kitlesel, devrimci bir gençlik hareketi” amacý ile uyumsuzluðunu, yani böyle bir iddia için, Genç-Sen’ nin uygun bir araç olmayýþýnýn nedenlerinden sadece birisidir. BÝÇÝM ÖZ’Ü YANSITIR Gençlik mücadelesi içerisindeki araç ve gereçler çok çeþitli olabilir. Önemli olan Öz’dür. Ve zaten bu Öz’e göre de biçimlenir. Genç-Sen için þu tür itirazlar duyabiliriz: “Aracýn adýnýn ne önemi var? Biz gençliði merkezi bir örgütlenme altýnda örgütlemek ve mücadeleye dahil etmek istiyoruz. Sendika olduðu için, böyle bir eleþtiri yöneltmemiz doðru deðil. Bu biçimsel bir sorundur.” Elbette þu ana kadar sadece biçimsel yönü ile inceledik. Ve gerçekten salt biçimsel yönü ile karþýmýzda dursaydý, bu önemsiz bir sorun olurdu. Ama bunun salt biçimsel olmadýðýný ileride göreceðiz. Bunu görebilmek için, Genç-Sen’nin Öz’üne bakmalýyýz. Politikalarýna, öðrenci gençliðe nasýl bir mücadele ve ne için mücadele etmesi yönünde propaganda yaptýðýna, Genç-Sen’i oluþturan kurumlarý, Genç-Sen’i oluþturmaya iten nedenlere bakmalýyýz... O zaman biçimin, nasýl da Öz’lerini yansýttýðýný göreceðiz. Genç-Sen’in oluþumu döneminde, bir öðrenci gençlik sendikasýnýn gerekliliðini ifade eden görüþler öne sürülmüþtü. Bunlardan biri, yukarýda söylediðimiz, daha doðrusu Genç-Sen savunucularýndan duyabileceðimizi söylediðimiz þey; Merkezi bir gençlik örgütü... Merkezi bir gençlik örgütlenmesinin gerekliliðinde deðil sorun, sorun bu örgütün nasýl olduðunda... Bu örgütün nasýl bir örgüt olduðu sorusunun cevabýný kendi aðýzlarýndan duyuyoruz. “Eðitim alanýnda, üniversitelerin ve öðrencilerin sorunlarýný çözecek iradeyi ve iddiayý ortaya koyan, dinamik, esnek, hak alýcý, 130


hýzlý örgütlenebilen merkezi kitlesel bir öðrenci sendikasýna ihtiyaç vardýr.” (Demokratik üniversite kurultayý, 14–15 Mayýs- sf. 49, 4. prf., Þubat Yayýnlarý*) Neden bir öðrenci sendikasý peki? Cevap ise yine kendilerinde; “Çünkü öðrenci gençlik, hareketinin karakterinde sýnýf hareketiyle ve talepleriyle kaynaþma vardýr... Bu, bugüne kadar dediðimiz sendikal tipte örgütlenmenin de anlamý budur.” (ayný yayýn*) Ya da bir baþka aðýzdan; “... üniversitelerde öðrenci gençliðin akademik- ekonomik mücadele aracý olan Genç-Sen ...” (Özgür Gençlik, Ekim sayýsý, 2008) Aslýnda sadece yukarýdaki bir iki görüþ dahi onlarýn politikalarýnýn özünü anlamak için yeterli, fakat biz yine de bu görüþlerin özünde yatanýn ne olduðuna bakalým; Ýlk olarak; “Eðitim alanýnda, üniversitelerin ve öðrencilerin sorunlarýný çözecek iradeyi ve iddiayý ortaya koyan, dinamik, esnek, hak alýcý (altýný biz çizdik, abç), hýzlý örgütlenebilen, merkezi kitlesel bir öðrenci sendikasýna ihtiyaç vardýr.” Ve bu ihtiyaçtan yola çýkanlar, önlerine devrimci bir gençlik hareketi hedefi koyuyorlar. “dinamik, esnek...” Sendika aracýnýn kendisini bu özelliklere sahip bir araç olduðunu sanmýyoruz. Zira bu aracýn pek ünlü bir hastalýðý vardýr ve hemen her dönem ortaya çýkmaya müsaittir. Bu hastalýk bürokratizmdir. Ve bu hastalýðýn Genç-Sen’i daha þimdiden kapladýðý, bizzat kendi bileþenlerinin aðzýndan söyleniyor zaten. “Bir kitle örgütlenmesi iddiasý olmasýna raðmen Genç-Sen, bugün için büyük ölçüde hem kitlelerin hem de mücadelenin dýþýndadýr. Bunu koþullayan etkenlerin baþýnda, kendisini hareket içerisinde ve onun ihtiyaçlarý doðrultusunda var etme pratiðinden uzaklýk, yaný sýra tüzüksel normlara sýkýþan bürokratik kavrayýþýn genele hakim olmasý...” (Ekim Gençliði, 15 Þubat–15 Mart, 2009, sayý 114) Evet kendilerinin de ifade ettiði gibi bürokratizm daha GençSen kurulurken ve sonrasýnda da genele hakim olmuþ durumda. Ýtiraflara bakýlýrsa Genç-Sen, “...dinamik, esnek...” bir mücadele aracý deðildir. Ve bu nedenle de devrimci koþullara ayak uyduramaz, sürecin dýþýna itilir. Ama bu aracý ‘... dinamik...’ yapmayan 131


tek baþýna sendikanýn kendisi de deðildir. Altýný çizdiðimiz yerlerden biri olan “...hak alýcý...” belirlemesi, onlarýn nasýl bir mücadele kapsamý içinde olduðunu gösteriyor. Çünkü gerçekten “... dinamik, esnek...” bir yapý dahi, böyle bir anlayýþýn altýnda, hareket edemez hale gelir, “...hak alýcý...” bu ne demektir? Devrimci bir gençlik hareketi ne demektir? “... hak alýcý...” mücadele, düzen sýnýrlarý içerisinde, düzeni iyileþtirmeyi amaçlayan bir mücadeledir. Gerek üniversite içinde, gerekse de toplumsal yapý içinde bu anlayýþla hareket etmek reformizmdir. Zira ilerleyen kýsýmlarda bunu daha belirgin olarak göreceðiz. Ama “...hak alýcý...” mücadeleye ihtiyaç duyan bu kesimler, neden devrimci bir gençlik hareketi hedefi ortaya koysun ki? Devrimci bir gençlik hareketi ile, “... hak alýcý...” bir mücadelenin baðdaþmayacaðýný pekala onlar da bilirler. Ýþte bu sorunun cevabýný da onlarýn kendi aðýzlarýndan duyuyoruz: “Çünkü, öðrenci gençlik hareketinin karakterinde sýnýf hareketi ile ve talepleri ile kaynaþma vardýr... bu, bugüne kadar dediðimiz sendikal tipte örgütlenmenin de anlamý budur.” þeklindeki ifadeleri, taþlarý yerli yerine oturtuyor. Demek ki siz, iþçi sýnýfý talepleri ile ve sýnýf hareketi ile kaynaþmayý, sendikal tipte bir örgütlenme anlýyorsunuz. Týpký devrimci bir gençlik hareketi dediðiniz halde, düzen içi bir mücadele anlayýþýný savunmanýz gibi. Oysa sýnýf hareketi ile ve onun talepleri ile kaynaþmak, her þeyden önce sýnýflar savaþýmýnýn düzeyinin, önümüze çýkardýðý görevleri kavramaktan geçer. Ayrýca, “sýnýf hareketi ile kaynaþmayý” daha yeni keþfetmiþ olmak da ayrý bir konu. Ama burada bile ayaklarý üzerine duracaklarýna, baþ aþaðý duruyorlar. Daha ilk baþta Genç-Sen’ in devrimci koþullarýn olgunlaþtýðý bir ortamda, bu koþullarýn bir üvey çocuðu olarak doðduðunu söylemiþtik. Bu üveyliði burada da kanýtlanýyor. Bugünkü koþullar, öðrencilerin, iþçi ve emekçilerle birlikte, kapitalizme karþý mücadelesini zorunlu kýlýyor. Aksi taktirde öðrenci gençliðin kurtuluþu mümkün deðildir. Bu ise bizi, devrimin ihtiyacý ve gerekliklerine göre örgütlenmeyi, devrimi hýzlandýracak örgütlenmeleri kurmaya iter. Ayrýca iþçi sýnýfýnýn mücadelesi ve talepleri ile kaynaþmak ilk olarak; okul sýnýrlarýnýn dýþýna çýkarak olur. Bu talepler düzeyinde de, pratik olarak da böyledir. Yoksa bir sýnýf örgütü olan sendikayý kurmak, hiçbir þekilde 132


Genç-Sen’cilerin söylediði gibi, sýnýf hareketi ile kaynaþmayý saðlamaz. Çünkü bu, sorunu biçimsel deðerlendirmek demektir. Ama bu biçimsel bakýþ açýsýnýn altýnda bir baþka gerçek yatýyor. Sözdeki tüm “radikallik” ve “militanlýk” bunun için, kendilerinin sendikalist mantýklarýný gizlemek, bunun üstünü örtmek içindir. Sýnýf hareketi ile kaynaþmaktan sendikayý ve devrimci bir gençlik hareketi hedefinden ise hak alýcý bir mücadele sonucunu çýkaran mantýk baþka ne olabilir ki? “... hak alýcý...” mücadeleye tekrar dönmek istiyoruz. Bu “reform” için mücadelenin bir baþka adýdýr ve politik Öz’lerinin gizlenmesinde bütün reformist-oportünistlere, kol kanat gerebileceði düþünülen, “sol” süslü bir adlandýrmadýr. Ama bu, gerçeði deðiþtirmez, deðiþtiremez. Burada reform- devrim iliþkisine deðinmek gerek. Bu konuda proletaryanýn devrimci önderi Lenin’in, Avrupa reformizmini (Kautskciliði) eleþtirirken söyledikleri, bize doðru yolu gösterecek: “...reformist politik kampanya ya da reformlardan vazgeçme, sorunun bu biçimde konuluþu burjuvacadýr. Gerçekte sorun þudur: Ya devrimci mücadele, ki tam baþarý elde edilemediði durumda bunun yan ürünü reformlar olacaktýr (bunu bütün dünyadaki reformlarýn tüm tarihi kanýtlýyor) ya da reformlar üzerine boþ gevezelik ve reform vaatleri dýþýnda hiçbir þey.” iþte sorun bu kadar açýk ve net. Devrimci bir gençlik hareketi, “...hak...” peþinde koþmaz, o, devrim mücadelesinin örgütlenmesi ve yükselmesi için çaba harcar. Sýnýf hareketi ile kaynaþmanýn anlamý da ya da öðrencilerin mücadelesi, iþçi ve emekçilerin mücadelesinden baðýmsýz deðildir, demek de bu anlama gelir. Devrimin çýkarý ve onun gereklilikleri en baþtadýr. Haliyle böyle bir mücadele de, bayraðýmýza yazacaðýmýz ilk hedef, politik iktidar olmalýdýr. Ve bu hedef, bu hedefe ulaþacak araç ve yöntemleri de gündeme getirir. Ama sendikalist mantýðýn ürünü olan talep ve istemler ya da Genç-Sen’cilerin bahsettiði gibi, “hak alýcý...” bir mücadele ihtiyacý, elbette bu anlayýþa uygun araçlarý gündeme getirir. Ýþte Genç-Sen böyle bir mantýðýn ürünüdür. Ama hala Genç-Sen’cilerin kendilerini haklý çýkaracak bazý þeylerden bahsedebilirler. Örneðin “sistem öðrencileri çalýþmaya zorluyor. Yoðun bir sömürüye tabi tutuluyorlar. Eðitimin deðiþen yapýsýnýn sonucunda öðrenciler iþçileþiyor. Öyleyse iþçileþen öðrenci gençliðin, bir sendikada hem akademik hem de ekonomik haklarýnýn savunulmasýnda ne kusur var.” diyebilirler. Hemen þunu 133


söyleyelim, böyle bir gerekçe ev ödevini yapmayan bir öðrencinin, “sular kesikti” demesi gibi bir þeydir. Ki Özgür Gençliðin 2008 Ekim sayýsýnda tanýmladýðý gibi, Genç-Sen, öðrencilerin akademik-ekonomik mücadele aracýdýr. Ýlk olarak gerek meslek liselerinde, gerekse de stajyerliklerde (avukat, doktor) ucuz emek olarak, öðrenci gençliðin sömürüldüðü doðrudur. Bu kesimlerin dýþýnda da kuþkusuz çalýþmak zorunda kalan öðrenciler vardýr. Ama yine de bu kesimlerin dernek, oda türü ya da sendikal tipte örgütlenmeleri zaten var. Genç-Sen boþta kalan “emekçi öðrencileri” örgütlemek için, araç yokluðundan doðan bir boþluðu mu dolduruyor? Üstelik öðrenci gençliðin, geleceðinin ‘iþçi öðrenci’ oluþundan bahsedebilir miyiz? Yani böyle bir eðilim var mýdýr? Öðrenci gençlik bir kategori olarak nitelik deðiþikliðine mi uðruyor? Hayýr! Çok sýnýrlý alanlarda çalýþan öðrenci gençliðin varlýðý, bir kategori olarak öðrenci gençliðin, ‘iþçi öðrenciye’ dönüþtüðü anlamýna gelmez! Çünkü genel öðrenci kitlesi bu tür alanlardan uzak. Üstelik bugünkü iþ gücü oranýný ve milyonlarca kalýcý iþsizi düþündüðümüz zaman, sermaye açýsýndan bunun gereksizliði ortaya çýkýyor. Ayrýca üretimin maddi koþullarýndaki geliþmelerin doðal sonucu da daha az iþçi ile üretim yapmak oluyor. Öyleyse gerçekte sorun nedir? Eðitim her zaman için iþ-gücünün eðitimi ile birlikte düþünülmelidir. Bir bütün olarak eðitimin tarihi, iþ-gücünün eðitiminin tarihidir. (Burada egemen sýnýfýn, düþüncelerinin, ideolojisinin, kültürünün aktarýlmasý kýsmýna girmiyoruz, sadece konuyla ilgili kýsmýný ele alýyoruz.) kapitalizmin geliþme dönemi boyunca eðitim, sistemin ihtiyaç duyduðu eðitimli iþ-gücü ihtiyacýný karþýlamaya yöneliktir. Ama bugünkü gelinen ortamda, burjuvazi açýsýndan, bu durum kapitalizmin ilk dönemindeki önemini yitirdi. Fakat bu demek deðildir ki, burjuvazi eðitimi genel halka yönelik yapmaktan da uzak durur. Hayýr! O, yine de genel halk eðitimine yönelir. Neden? Çünkü sermaye sýnýfý, her zaman için en yüksek kar peþinde koþar ve bu durum onu en düþük maliyette, en yüksek kar kazanma çabasýna iter. Bundan dolayýdýr ki, ne kadar çok eðitimli iþ-gücü varsa, bu iþçinin deðerini o kadar ucuzlatýr. 134


Peki genel halk kitleleri için nasýldýr bu durum? Genel halk kitleleri ise, gelecek kaygýsýyla kendi iþ-gücü niteliklerini arttýrmak için eðitime yönelir. Fakat yukarýda bahsettiðimiz durum; hem kalýcý iþsizlik hem de daha az iþ-gücü ile üretimin yapýlýyor oluþu, bu nitelikli iþ-gücünün artýk yaygýn ve geniþ oluþu (ki bunlarýn birçoðu iþsiz) nedeniyle; halk kitleleri iþ-güçlerinin niteliklerini ne kadar arttýrsa da deðerinin düþmesine sebep olur. Haliyle ücretlerde ucuzlar. Ve bu süreç iþlediði sürece de ucuzlamaya devam eder. Üstelik yoksul kesimlerden gelenlerin, iþ-güçlerinin deðeri daha da düþer. Ýþte sermaye bu þartlar altýnda eðitim kurumlarýný kendi üzerine alýr. Ama ticari olarak, paralý eðitim olarak. Bu haliyle sermayeye özel okullardan, dershanelere, üniversite vs.ye kadar, çok büyük bir kar kapýsý açýlmýþ olur. Son tahlilde sermaye, hem eðitim sürecinin kendisinden kazanýr, hem de sayýsal olarak çoðunlukta olan eðitimli iþ-gücü niteliðinin varlýðý, rekabeti arttýrdýðý için, düþük maliyet, düþük ücret anlamýnda kazanýr. Ve artýk iþsizlerin eðitim düzeyleri açýklandýðýnda, bugün üniversiteli ya da liseli kesimin aðýrlýkta oluþu sonuçtur. Yani artýk eðitilmiþ iþsizler ordusuna sahip oluruz. Eðitimin deðiþen yapýsýnýn sonuçlarý ve süreci bu, yoksa bir “iþçi öðrenci” ya da “emekçi öðrenci”ye gidiþ deðil. Peki öyleyse Genç-Sen’in varlýðýnýn arkasýnda ne yatýyor? Ýþte burada da onlarýn sendikalist mantýklarý, tüm sislerin içinde kendini belli ediyor. Bunu sadece Genç-Sen’in varlýðýnda deðil, ayný zamanda Genç-Sen’i oluþturan kurumlarýn ortak özelliklerinde de görürüz. Bu mantýk öyledir ki, devrimci mücadelenin en sert olduðu anda dahi, hep geriye, daha geriye doðru hareket eder. Genç-Sen’i oluþturan kurumlarýn hepsi, sendikalist bir mantýða sahiptir. Bunu tek tek her kurumun incelemesinde de görebiliriz, ya da birleþmiþ bir güç olarak Genç-Sen’in kendi yapýsýnda da. Gelin bu mantýðýn Genç-Sen’in taleplerine nasýl yansýdýðýný görelim. Talepler politikanýn ifadesidir çünkü... GENÇ-SEN ve TALEPLER Yukarýda söylediðimiz nedenlerin yaný sýra, ki þimdi incelemekte olduðumuz þey de, yukarýda sayýlan nedenlerin bir sonucudur. Genç-Sen’e talepler düzeyinde de bakýlsa, gençlik mücadelesinin nabzýný tutamayacaðý ortadadýr. Bu kýsmý iki þekilde iþleyeceðiz. 135


Muhataplarý tarafýndan “birleþik, kitlesel, devrimci bir gençlik hareketi” ihtiyacýný karþýlamak adýna kurulan Genç-Sen’in, devrimci gençlik hareketinin nabzýný tutamayacaðýný söyledik. Bu kendi dar talep ve istemleri içinde geçerli olan bir þey. Daha ilk kurucu kongresinde, Genç-Sen’in neyle uðraþtýðý, neyi çözmeye çalýþtýðýna bakýlýrsa bu daha net görülür. Genç-Sen burada, devrimci bir gençlik hareketinin ihtiyaçlarýný, yol ve yöntemlerini konuþacaðý yerde, bürokratizmle uðraþtý, cebelleþti. Ve daha yola çýkarken düzenin kýyýlarýna dahi varamayacak istemlerini yanýna aldý. Ama dikkat çekeceðimiz unsur, bürokratizmin sendikalarda sýk görülen bir hastalýk olmasýna raðmen, burada esas olan GençSen’in oluþumunda, onlarýn sendikalist-ekonomist anlayýþlarý ve AB’nin sivil toplumcu yönlendirmenin etkisi altýnda, Genç-Sen’ de bürokratizmin daha kalýcý olarak oturmuþ olmasýdýr. Ayrýca devrimci koþullar olgunlaþtýðý oranda, bu hastalýk daha kronik bir hal alacaktýr. Hele de sarý sendikacýlýðýn egemen olduðu bir sendikal yapýya baðlý olarak kurulan Genç-Sen, bürokratizmden arýnamaz. Bu yüzden bürokratizmin zehirli iðnelerini yiyen bazý Genç-Sen bileþenlerinin yararsýz yakarýþlarý, aslýnda Genç-Sen’in ne olduðunu daha doðarken gösteriyor. Taban inisiyatifinin çiðnendiðini, aþaðýdan yukarýya doðru bir mekanizma ile karar alýnmadýðýný söylüyorlar ve hala da söylemeye devam ediyorlar. Ama ne bekliyordunuz ki! Bataklýða girmek istediniz ve girdiniz! Þimdi girdiðiniz bu bataklýk, sizi aþaðýya çekiyor, canlý, dinamik dünyadan alýp, cansýz gri bir dünyaya atýyor. Ýþte o dünyadan yükselen Genç-Sen’in talepleri, Daha yukarýda ele aldýðýmýz, Reform-Devrim iliþkisi bu konunun özüdür. Bu iliþki doðru kavranýldýðý sürece, yürüyeceðimiz yoldaki engeller bizi güçlendirir, aksi halde engelsiz bir yol dahi olsa, sonuca ulaþamayýz. Marksist-Leninist’lerle, oportünist, reformist ya da sendikalist anlayýþlarýn reform’a bakýþlarý farklýdýr. Kimisi hiç devrimi aðzýna almazken, kimisi sözde “militan” davranýp, pratikte reformisttir. “Reformlar, devrimin yan ürünüdür.” Lenin’in bu sözleri, reform-devrim iliþkisinin özüdür. Burada anlatýlan politik özgürlük, yani iktidar mücadelesinin esas oluþudur. Gerek sýnýf hareketi içerisinde, gerekse de öðrenci gençlik mücadelesi içerisinde, re136


formlar devrime baðlanýr. Devrim mücadelesinin yan ürünleri olarak hesaba katýlýr. Bu nedenle talep ve istemlerle, devrim mücadelesine ivme katacak, güçlendirecek özellikte olmalýdýr. Daha özlü bir ifade ile, gençliðin önüne dövüþülmesi için, gerçekleþmesi bir dizi devrime baðlý olan talep ve istemler konmalarýdýr. Reformist-oportünistler ise, sorunu tam tersinden ele alýyorlar. Onlar tüm güç ve enerjilerini bir dizi düzen içi iyileþtirmelere harcýyorlar. Bütün talepleri, düzenin kabul edebileceði sýnýrlarýn ötesine geçmiyor. Bu kabul edilebilir talepler, onlarýn kabul edilebilir politik duruþlarýnýn bir sonucudur. Geçmiþ dönemde DGM’ler karþýtý hareket buna örnek olarak gösterilebilir. Ya da günümüzde de hala, reformistlerin baþ gündemlerini oluþturan (öðrenci alanýnda), YÖK karþýtý gösterilebilir. Fakat bu reformist anlayýþ, 2009 1 Mayýs’ýnda düþtüðü durumla, bu politikalarla ne yapabileceðini gösterdi. Hiçbir þey! Zira bu kesimlerin birliði durumundaki “Devrimci 1 Mayýs Platformu”nu öne sürdüðü talepler, daha meydana çýkmadan silindi. Çünkü burjuvazi, bir kýsmýný kitleleri aldatmanýn bir aracý olarak kullanýp, ilan etti. Ýþte reformist taleplerin ömrü ancak bu kadar olur. Sýnýf mücadelesine ise hiçbir þey katmaz! Ömrünün uzun olduðu dönemlerde ise, kitlelerin enerjisini yok eden, bilinçlerini körelten bir etkiye sahip olur. Bu iki farklý anlayýþ, iki farklý mücadelenin örgütlenmesini de belirliyor. Marksist reform anlayýþý ile, reformist reform anlayýþý arasýndaki fark, kendisini devrimci mücadele ile, reformist mücadele arasýnda gösteriyor. Genç-Sen, hem pratik olarak hem de talepler düzeyinde kendisini burjuvazi açýsýndan kabul edilebilir kýlmýþ durumda. “...devrimci bir gençlik hareketi...” iddiasý ile yola çýkan Genç-Sen’in bayraðýnda yazan ve dövüþülmesi için gençliðe sunduðu bazý talep ve istemler! “Eðitim olanaklarýnýn geliþtirilmesi, kalitesinin arttýrýlmasý ve herkesin eþit bir þekilde eðitim alabilmesi amacýyla, kamu bütçesinden silahlanmaya deðil, eðitime daha fazla pay ayrýlmasýný talep eder... Burs karþýlýðý çalýþma programlarýnýn kaldýrýlmasýný, tüm öðrencilere öðrenimleri boyunca karþýlýksýz burs verilmesini -harç, katký payý gibi her türden paralý eðitim uygulamalarýnýn kaldýrýlmasýný- Ders kitaplarýnýn ve diðer eðitim araçlarýnýn ücretsiz olarak temin edilmesini... talep eder... isteyen herkesin yetenek ve ilgisi doðrultusunda parasýz eðitim 137


alabilmesini ve öðrenciler arasýnda fýrsat eþitliðinin saðlanmasýný ve öðrencilerin haklarý konusunda bilgilendirilmesini... talep eder. …Lise ve üniversitedeki gerici disiplin yönetmeliklerinin, kamera ve turnike uygulamalarýnýn kaldýrýlmasýný, güvenlik görevlilerinin, polisin ve jandarmanýn okullardan çýkarýlmasýný, öðrencilerin, üniversite yönetimlerinde; -söz-yetki-karar hakkýnýYÖK’ün kaldýrýlarak eðitimin baskýcý ve ezberci deðil, özgür ve demokratik olmasýný talep eder. Buna bir de “...emek, barýþ, demokrasi gündemiyle toplumsal sorunlar üzerinden de sendika ve diðer kitle örgütleri ile ortak çalýþma yaparak bu konularda ortak mücadeleyi amaçlar.” kýsmýný ekliyorlar. Bunlarýn hepsi “GençSen Manifestosu”nda yazýyor. Bu uzun alýntýnýn okuyanlarý sýkacaðýna eminiz, çünkü “devrimci bir gençlik hareketi” deyip de, böyle –reformist, akademist, sendikalist, ne derseniz deyin- talepler ile yola çýkmak, ancak Genç-Sen’cilere ve bileþenlerine özgü olabilirdi. Bu talep ve istemlerin hangisi devrimcidir diye sorarsanýz, biz hiçbiri diyeceðiz. Çünkü hiçbiri bugünkü koþullarda, düzen sýnýrlarýna varmayan talep ve istemlerdir. Ýkincisi; ki bu konu çok önemlidir. Marksizm bir bilimdir ve bir bilim öðrenilir gibi öðrenilmelidir. Genç-Sen’in bazý talepleri, bizim daha önce eleþtirdiðimiz, bizden daha önce ise, proletaryanýn öðretmeni Marks tarafýndan eleþtirilmiþ olan taleplerdir. Üstelik saçma olarak nitelendirilmiþtir. Burada bunun kapsamlý eleþtirisine girmeyeceðiz, ama kýsaca bahsedeceðiz. “…Parasýz eðitim talebi…” ve “…Eðitimde fýrsat eþitliði…” “Eþit temel eðitim.” Bu sözcükler ne anlama gelir? Bugünkü toplumda (ve bizim sorunumuz bugünün toplumudur), eðitimin, bütün sýnýflar için eþit olabileceðine mi inanýlýyor? Yoksa; yalnýzca ücretli iþçilerin deðil, köylülerinde ekonomik koþullarýyla baðdaþabilen tek eðitimden, ilkokul eðitiminden ötesinin, yukarý sýnýflar için de zorunlu olarak kapalý olmasý mý talep ediliyor? Herkes için zorunlu eðitim; Parasýz Eðitim. Birincisi Almanya’da bile þimdiden var; ikincisi Ýsviçre ve Amerika Birleþik Devletleri’nde ilkokullar için uygulanmaktadýr. Eðer ABD’nin bazý eyaletlerinde yüksek öðrenim kurumlarý da “parasýz” ise, bu, yalnýzca yukarý sýnýflarýn okul masraflarýnýn genel vergi gelirlerinden karþýlanmasý anlamýna gelir… ‘Devlet tarafýndan temel eði138


time’ kesinlikle karþý çýkýlmalýdýr.” (Gota ve Erfurt programýnýn eleþtirisi; sf: 40–41, Marks-Engels) Marks bunu 19 yy.ýn 3. çeyreðinde yazýyor. Bugün için birçok ülkede eðitimin koþullarý deðiþmiþ ve farklý biçimlere bürünmüþ olsa da, eðitimin özü deðiþmemiþtir. Hala “parasýz eðitim”in gerçekleþmesini istemek, iþçi ve emekçilerin sömürüsünün arttýrýlmasýný ve egemen sýnýflarýn çocuklarýnýn da, eðitim masraflarýnýn bu sömürüden elde edilen kaynakla karþýlanmasýný istemek demektir. Genç-Sen’cilerin ve Genç-Sen’in bahsettiði “eðitimde fýrsat eþitliði” istemi ise saçmadýr. Çünkü sýnýflar var olduðu sürece, eðitim de her sýnýfa göre ve o sýnýflarýn ihtiyaçlarýna göre deðiþecektir. Dolayýsýyla bir “fýrsat eþitliði” istemek, burjuva toplum içerisinde, burjuvalarý dahi güldürür. Ve burjuvanýn iþine de gelir. Çünkü, siz “fýrsat eþitliði” isteyen akýmlar, sýnýflarýn varlýðýný ve savaþýmýný red mi ediyorsunuz? Ya þuna ne demeli? Genç-Sen, “Kamu bütçesinden silahlanmaya deðil, eðitime daha fazla pay ayrýlmasýný” talep eder. Marksizm bilinmeyince sonuçlar da böyle vahim oluyor. Bu talep ilk bakýþta iyimser ve halk yararýna gibi görünüyor. Ama bu sadece reformist ve oportünistlerin gözlerinden bakýnca böyledir. Yukarýda Marks “Devlet tarafýndan temel eðitime kesinlikle karþý çýkýlmalýdýr.” diyor. Ve Marksizm’den bihaber olan Genç-Sen’ciler eðitimle; egemen sýnýflarýn istediði insan tipinin yetiþtirildiðini; egemen sýnýfýn kültürünün, ideolojisinin verilmeye çalýþýldýðýný bilmiyorlar mý? Eðer biliyorlarsa, bu, daha vahimdir. Çünkü bilerek ve isteyerek, sermaye sýnýfýnýn silahla deðil de, eðitim yoluyla; hem de K. halkýna karþý asimilasyonu sürdürmesini ve arttýrmasýný; hem de emekçi çocuklarýnýn burjuva anlayýþla yetiþtirilmesini ve bunu daha yaygýn yapýlmasýn, yani devrimin yenilgisi için eðitim alanýnda daha fazla saldýrý yapýlmasýný istemek demektir. Ya da tam tersi ifade ile, “silahlanmanýn” durmasý için, dünya üzerinden kapitalizmin egemenliðini söküp atmak gerekir. Yani bu “silahsýzlanma” için, “dev. için makineleþmeyi ve kapitalizmi yerle bir etmek demektir. Devrimi istemek demektir! Peki baylar ve bayanlar siz ne istiyorsunuz? Artýk bazý þeyler iyice kesinleþti ve berrak bir hal aldý. O da Genç-Sen’le yola çýkýlamayacaðýdýr. Çünkü sert dalga ve rüzgarlara karþý, Genç-Sen’in, ne dayanabilecek bir gövdesi, ne de yel139


kenleri mevcut. O, sakin sularda yürümeyi amaç edinmiþ ve ona göre biçimlenmiþ. Ve “devrimci gençlik hareketi” iddiasý ise, bu sakin sulardaki balýklardan korunmak için, esas yönelimini gizlemek içindir! Þimdi Genç-Sen’i bütün “önemli” yanlarý ile incelemiþ bulunmaktayýz. Görülüyor ki, Genç-sen, “devrimci bir gençlik hareketi” iddiasýna uygun þekillenmiþ deðil. Öyleyse Genç-Sen nedir? Genç-Sen, bugün için, reformist bir oluþumdur ve mevcut koþullarda gericidir de. Genç-Sen; öðrenci gençlik alanýnda, uzun süredir varlýk gösteren akademist anlayýþýn birleþmiþ merkezi örgütüdür. Ve Genç-Sen reformizmin en son baþkalaþýmýdýr. (Bu arada öðrenci gençlik alanýnda reformist ve oportünistler denince, akademist bir bakýþ açýsýna sahip olanlar anlaþýlmalýdýr. Tersi de doðrudur, akademist anlayýþa sahip olanlar denince reformist ve oportünistler anlaþýlmalýdýr.) sonuç olarak Genç-Sen; þu hali ile bir akademistler birliðinden baþka bir þey deðildir. Peki akademizm nedir? Bu soruyu cevapladýðýmýzda, aklýnýza hemen GençSen’in talep ve istemleri gelecek ve buna hiç mi hiç þaþýrmayacaksýnýz! Akademizm; öðrenci gençlik hareketini, öðrenci sorunlarýndan ibaret gören ve mücadelesinin merkezine okul içi sorunlarý koyan, okulcu bir anlayýþtýr. Bu anlayýþ öyledir ki, çoðu zaman hiçbir konuda göstermedikleri hýrçýnlýðý ve öfkeyi, örneðin bir kýlýk kýyafet konusunda gösterebilirler. Akademizmin bütün dünyasý “eðitim içi” ve “eðitimi etkileyen” sorunlardýr. Toplumun, emekçilerin ve mümkünse devrimin sorunlarý hiç mi hiç onlarý ilgilendirmez. Öðrenci gençliði devrimci hareketten koparýp, okul içi bir anlayýþýn egemen olduðu mücadele hattýna çekmek ister. Týpký ekonomizm (sendikalizm) gibi. Nasýl ki ekonomizm, iþçi sýnýfýnýn salt ekonomik-sendikal bir mücadele vermesini ister ve siyasal mücadeleyi aydýnlarýn iþi olarak görürse, akademizm de ayný bakýþ açýsýna, politik Öz’e kendi kulvarýnda sahiptir. Ekonomizm nasýl ki, iþçi sýnýfýný devrimci bir mücadeleden, iktidar mücadelesinden alýkoyuyorsa, akademizm de öðrenci gençliði böyle bir mücadeleden alýkoyar. Eðer akademizm, bazý dönemler devrimin sorunlarýna ilgi duymak zorunda kalýrsa, bu hiç de onun isteðinden kaynaklanmaz. Tamamen kendi konumunu korumak ve kurtarmak içindir. Ama o an dahi, her zaman için gerici, sað bir eðilim içerisinde olur. 140


Bu akademist anlayýþ, Genç-Sen’i oluþturan bütün kurumlarda olduðu gibi, Genç-Sen’i de baþ koltuða oturtmuþ bulunuyor. Genç-Sen de kullanýlan bütün “militan” sözler, sendikalist-akademist mantýklarýný gizlemek içindir. Ýnanmayan Genç-Sen’in mücadele, amaç ve ilkelerine, taleplerine bakabilir. Ve orada baþtan aþaðýya sendikalist mantýðýn ürünü olan Genç-Sen’in “…devrimci bir gençlik hareketi” ile uzaktan yakýndan bir alakasýnýn olmadýðýný görecektir. Devrimci geliþmeler, devrimci olanaklarý, araçlarý ortaya çýkardýðý, devrimin koþullarýný olgunluða eriþtirdiði oranda, mücadele içerisindeki reformist ve oportünist, her türlü sað ve sol eðilimleri de keskin bir biçimde ayýrýr. Görece durgunluk döneminde devrimci lafazanlýkta bulunan reformist-oportünistler (akademistler), devrimci geliþmeler döneminde de toplumsal uzlaþýdan, barýþtan, burjuva adaletinden ve bu anlama gelecek her türlü politikadan vs. þarkýlar düzer. Tüm bu nedenlerden ötürü Genç-Sen; 1) Ýþçi ve emekçilerle, sermaye sýnýfý arasýnda süren savaþým, iç savaþ düzeyindedir. Devrimci koþullar olgunlaþmýþ ve devrim pratik bir sorun haline gelmiþtir. Artýk her þey devrimin örgütlenmesine, o aný yakýnlaþtýracak araç ve gereçlere, yöntemlere baðlanmýþtýr. Ve bu mücadelede gençliðin üstüne düþen görevi yerine getirmesi, bu koþullara uygun araçlarý gündeme getirir. Sendika bugünkü koþullarda, böyle bir araç deðildir, olamaz ve sendika bu amaçla da mücadele yürütemez. 2) Genç-Sen kendisine devrimci gençliðin deðil, ‘Avrupa Komünizmi’ denen reformist anlayýþýn örneklerini temel alýyor. Bu ise onlarý (ki taleplerinde ve gerekçelerinde bunu açýkça gördük) kabul edilebilir talepleri savunmaya ve kabul edilebilir sýnýrlara itiyor. Genç-Sen burada, burjuvazinin politik çevirme ve saldýrýsýna teslim oluyor. Çünkü yine ayný dönemlerde, AB yoðun olarak sivil toplum örgütleri kurmaya yöneldi, bu sürecin önünü açtý. Fakat sert sýnýf savaþýmý koþullarýnda, süreci ilerletmenin bir aracý olarak sendikal örgütlemeyi görmek, tam da AB’nin bu yönelimi ile örtüþüyor. Böylelikle Genç-Sen’ciler bir kez daha yakayý, politik çevirme saldýrýsýna kaptýrarak, devrimci gençlik hareketi iddiasýný sürdüremeyeceðini göstermiþ oluyor. 141


Gençlik düzen sýnýrlarýný aþan, bu sýnýrlarýn kabuklarýný parçalayan bir mücadeleye girmek istiyor. Oysa sendika, gençliði böyle bir mücadele içerisine sokamadýðý gibi engel de olur. Gençlik kendisine ayak baðý olabilecek, her türlü tüzüksel ifadeler, normlar dýþýnda, hareketli, hýzlý ve devrimci bir mücadele yürütmek istiyor. Oysa Genç-Sen, daha ilk kurucu kongresinde tüzükler ve normlar yüzünden bitap düþmüþtür. “…hak alýcý...”, bu devrimci bir hareketin ve bu hareketin bir parçasý olan, devrimci öðrenci hareketinin literatüründe yoktur. Devrimci öðrenciler politik bir mücadele yürütür. Çünkü politik özgürlüðün kazanýlmasý gerektiðini, akademik özgürlüklerinin ise böylelikle kazanabileceðini bilir. Bununla birlikte sürekli her alanda sorun üreten bir sistemde, devrimci öðrenciler bu sorunlarla (akademik sorunlar) esas olarak ilgilenmezler. Hatta bu konudaki konumlarý, bu tür çalýþma yapan kimselere, en iyi halde destekten öteye gitmez. Gençliðin devrimci enerjisini. Bu gibi düzen içi faaliyetlerle söndürmek, devrime verilebilecek en büyük zararlardandýr. Devrimci öðrenciler için esas olan devrimdir, devrimci mücadeledir. Zira, var olan ya da bu süre içerisinde türeyecek olan sorunlarýn hepsi, mücadele içerisinde çözülecektir. ki bu iktidar için mücadele demektir. Bu mücadeleyi vermeyen Genç-Sen, bundan dolayý, “…devrimci bir gençlik hareketi” yaratacak araç deðildir. Bir araç olarak sendikanýn bürokratik, düzen içi oluþu, hem nesnel koþullarýn dayattýðý süreci, hem de düzen sýnýrlarýný aþmak isteyen gençliði kaldýramaz. Bürokratizm, bu her devrimci hareketin amansýz düþmanýdýr ve gençlik mücadelesinde ise hiç yeri yoktur. Daha þimdiden, Genç-Sen’i sarýp sarmalayan bürokratizm, ne demek istediðimizi daha iyi anlatýr, ki bu gençliðin parçalayýp, daðýtacaðý bir anlayýþ. Tüm bu ve bunun gibi sonuçlarý doðuran, ya da onlarý bu tür yönelimlere, yeni reformist oluþumlara iten þey; hepsinde egemen olan “akademist” anlayýþtýr. Devrimci hareketle hiçbir þekilde bað kurmak istemeyen, akademist anlayýþ, gençliðin devrimci enerjisini soðurmaktan baþka bir þey yapmaz. Aslýnda bu anlayýþa sahip kimseler, kafalarýný bir an olsun, okul penceresinden, kapýsýndan ya da bacasýndan dýþarý çýkarsalar, dýþarýda süren savaþýmýný ve devrimin nasýl da yükseliþe geçtiðini, güçlendiðini görebilirler. 142


Ama hayýr! Akademizm onlara, kapýlarý kapamalarýný, perdeleri dahi kapatmalarýný ve okul içinde, o bitmez tükenmez sorunlar yumaðý ile uðraþmasýný emreder. Ve bu haliyle de devrime, devrimci harekete deðil, karþý devrime hizmet eder. Genç-Sen’de bu anlayýþ, baþ köþede duruyor ve akademizm sopasýný, kafasýný dýþarýya çýkarmak isteyenleri üzerinden gezdiriyor. Ki Genç-Sen, yasallýðýn ve tüzüksel yaþamýn zevklerini, sýnýf mücadelesinin zorlu yollarýna tercih ederek, akademizme sonuna kadar baðlý kalacaðýný ilan etti. Bu anlayýþtan ve araçlarýn nazik koþullarýndan ötürü GençSen, YÖK, parasýz eðitim, disiplin yönetmezlikleri gibi burjuva demokrasinin bile sýnýrlarýný aþamayan, hatta Marksizm’e yandan bakýp, ters okuyan talepler uðruna gençliði mücadeleye çaðýrarak, iþçi sýnýfýnýn mücadelesine katký sunamaz. Tam tersine güçten düþürür. Çünkü yukarýda da söylediðimiz gibi, bu talep ve istemler, devrimci öðrenci gençliðin esas mücadele alanýný dahi oluþturamaz. Bu nedenle Genç-Sen, “devrimci bir gençlik hareketi” iddiasýna uygun bir araç deðildir; bu yeteneðe, anlayýþa, esnekliðe ve harekete sahip deðildir. Gen.-Sen, reformist hareketin ancak merkezi olarak örgütlenmiþ bir aracýdýr. Býrakýn “devrimci gençlik hareketi”ni , “devrimci gençlik hareketi”nin önünde engel teþkil etmektedir. Devrimci Öðrenci Gençlik Hareketi Buraya kadar; devrimci öðrenci hareketinin ya da genel anlamýyla, devrimci gençlik hareketinin, nasýl oluþturulamayacaðýný gördük. Bunu ise Genç-Sen üzerinden yaptýk. Çünkü Genç-Sen akademist anlayýþýn uðradýðý en son baþkalaþýmdý ve bu anlayýþýn gelmiþ olduðu düzeyi temsil ediyordu. Þimdi; devrimci öðrenci hareketine geçmeden önce, bir konuya daha dikkat çekmek istiyoruz. O da son dönemde reformistoportünist siyasetler ve bunlarýn gençlik oluþumlarý tarafýndan dile getirilen “toplumsal muhalefet” ya da biraz daha sol kývamlý “devrimci muhalefet” türü ifadelerdir. Öðrenci gençlik alanýnda bu, “güçlü bir devrimci gençlik muhalefeti” türünden þeylerle ifade ediliyor. Bu ifadelendirmenin, yukarýda saydýðýmýz tüm nedenlerinin yaný sýra, sosyalist hareket 143


içerisindeki politik savrulmanýn da bir sonucu olduðunu söyleyelim. Neden? Çünkü “muhalefet” düzen içi bir anlayýþ ve mücadeledir. Onun olduðu bir yerde “devrim” yoktur. Ne böyle bir amaç, ne de devrimci bir mücadeleden bahsedilmiþ olur. Muhalefet dendiðinde “… Gene de muhalefetin barýþçýl ve salt bir savaþým fikrini, yani devrimci olmayan, bir duruma karþýlýk düþen bir fikre, devrim yokluðuna karþýlýk düþen bir fikri içerdiðini bilmeliydiniz.” diyor Lenin. (Proleter Devrim ve Dönek Kautsky) Ýþte bu nedenle “muhalefet” ya da “devrimci muhalefet” denildiðinde, bilinmeli ki, orada devrimden ve devrimci mücadeleden bahsedilmiyor. Dil düþüncedir, düþünce dildir. Her yerlerinden, devrim dýþýnda her þey akan bu kesimler, devrimin önünde engeldir. Bu “muhalefet” düþüncesi, haliyle devrimci hareketin olmadýðý bir toplumsal hareketten bahsediyor. Oysa gerek sýnýf mücadelesi, gerekse de, öðrenci gençlik hareketi bu düzeyi çoktan aþtý. Artýk, o, ilerlemek için (öðrenci gençlik hareketi) baþka bir þeyin eklentisi olmalýdýr. Yoksa yýllar öncesi düzeye dönmek, onu ilerletmeyeceði gibi, bu gerici bir çabadýr da. Ve reformistlerimize soruyoruz, yýllardýr gençlik hareketinin ilerlemeyiþinin nedeni, sakýn sizin bu boþ çabanýz olmasýn? Ve sizin dönüp dolanýp ayný noktaya, hatta daha da gerilere gidiþinizin? Genel gençlik hareketini, özelde de öðrenci gençlik hareketini istenilen düzeye getirmenin tek yolu, gençlik hareketini genel devrimci hareketine eklemek ve devrimci hareketin program ve hedefleri doðrultusunda, mücadeleye çekmektir. Kurumsal olmayan gençliðin doðasýna uygun olarak dinamik, hareketli olan, devrimci araçlarla bu mücadele örgütlenebilir. Gençliðin ihtiyaç duyduðu þey budur. Ki bize bunu saðlayacak araçlar ise; Komite ve Konsey’lerdir. Bu araçlar ayný zamanda devrimci kurumun koþullarýnýn bir ürünü ve geleceðin sosyalist iktidarýnýn temelidir. Haliyle devrimci geliþmelere de uygun, hýzlý karar alabilen, bürokratizmi içinde barýndýrmayacak ilke ve anlayýþlara sahip araçlardýr. Ýçinde bulunduðumuz dönemde ise bu hareketlilik, hýzlýlýk ve esneklik büyük önem arz ediyor. Yunanistan’da patlayan ayaklanma, bu hareketlilik ve hýzlýlýðýn ne kadar önemli olduðunu gösterdi. Bir anda onlarca ayrý noktada, merkezde toplanan kalabalýklar, Yunan devletine çok büyük zorluk yaþattýlar. 144


Devrimci gençliðimiz! Ýþçi sýnýfýnýn iktidar mücadelesinde önemli bir güç odaðý olan, devrimci öðrenci gençlik hareketi, bu araçlar temelinde, “Politik Özgürlük Kazanýlmadan, Akademik Özgürlük Kazanýlamaz” temel þiarý ile mücadele etmelidir. Bu iktidar için mücadele demektir. Sermaye sýnýfý ile, iþçi-emekçiler arasýndaki savaþým, öyle bir noktaya gelmiþ durumdaki, en basit hak ve talepler için bile devrim zorunludur. Burjuvazinin alaþaðý edilmesi zorunludur. Bugün Genç-Sen’in ve bileþenlerinin program ve hedeflerini oluþturan, istem ve talepleri, politik mücadelenin seyri içerisinde zaten yan ürünler olarak elde edilecektir. Tüm güç ve enerjiyi bu talepler uðruna mücadeleye ayýrmak, esas olaný, kapitalizme karþý olan mücadeleyi gözden kaçýrmak olur. Devrimci bir gençlik hareketi ve devrimin geliþimi ise, bu þekilde esas olaný, gözden kaçýranlarý, gözden çýkararak ilerleyebilir.

145


146


ÖĞRENCİ GENÇLİK MÜCADELESİNE DEVRİMCİ YAKLAŞIM

DÖB NEDÝR, NEDEN DÖB? Deniz Gezmiþ’lerin kurduðu DÖB adýnýn bilinçli seçimi, geçmiþe özlemin ya da geçmiþin adýný kullanarak sömürü gibi bayaðý düþüncelerin sonucu yapýlmýþ deðil. Böylesi basit ve bayaðý düþünceler yolu marksizm-leninizmin parlak ýþýðýyla aydýnlanmýþ devrimci gençliðin raðbet edeceði þeylerden uzak. Bizim Deniz Gezmiþ’lerin mirasýyla ilgimiz var. O dönemin hem parlak mirasýna sahip çýkmak devrimci deðer ve gelenekleri yaþatmak bizce devrimci gençlik mücadelesinin baþarýsý için vazgeçilmez koþullardan biridir. Deniz Gezmiþ ve kurduðu DÖB, deneylerinden faydalanacaðýmýz zengin bir laboratuvar konumundadýr. Devrimci kimliðini bir an bile aklýndan çýkarmadan kitleyle birlikte olmak, onlarýn genel ve özel sorunlarýyla ilgilenmek, çözüm aramak, hemen her konuda ve sorunda öðrenci kitlesine yol gösterip önde yürümek ve nasýl inisiyatif kullanabileceðini bilmek vb. özellikleri kendinde toplayan Deniz Gezmiþ gerçek bir kitle önderiydi. 147


Devrimci Öðrenci Birliði, adýndan da anlaþýldýðý gibi öðrenci gençlik içindeki en ileri sýnýf bilincine sahip, devrimci amaçlan olan ve amaçlar uðruna mücadeleyi yaþamýnýn bir parçasý, iþçi sýnýfýna, emekçi halka ve ülkesine karþý sorumluluðun gereði sayan öncü öðrencilerin birliðidir. Marksist-Leninist teori ile donanmýþ mücadele amacý, hedefi, araç ve yöntemleri belirlenmiþ öncü gençlerin böylesi bir birliði olmadan öðrenci gençlik hareketinin iþçi sýnýfý mücadelesine kopmaz baðlarla baðlanmasý olanaksýzdýr. Bu nedenle devrimci öðrencilerin belirlenmiþ bir dünya görüþü hedef ve amaçlarý büyük bir netlikle belirlenmiþ bir program etrafýnda bir araya getirilmeleri zorunludur. Bu bize öðrenci gençlik arasýnda proletarya partisinin ideolojisi ve programýnýn propagandasý görevini yüklemektedir. Daha açýk bir ifadeyle, bu mücadelede dayanacaðýmýz ideoloji ve programýn benimsetilmesi görevi, öncü gençliðin birliðini saðlamanýn ilk ve temel koþuludur. Biz öðrenci gençlik içinde sosyalizmin ve demokrasi mücadelesinin öncülüðünü yapan devrimci öðrencilerin birliðinden; örgütsel birliðinden yanayýz. Ama bu ne olursa olsun, birlikten yana olduðumuz anlamýna gelmez. Ýdeolojik temelleri saðlam atýlmamýþ bir birlik koftur ve daðýlmaya mahkumdur. Devrimci öðrencilerin örgütsel birliði ancak en ileri teorinin kýlavuzluk ettiði proletarya partisinin ideolojik programatik görüþleri etrafýnda saðlanabilir ve ancak böylesi bir birlik saðlam ve kalýcý olabilir. Bu nedenle Devrimci Öðrenci Birliði, Deniz Gezmiþ’lerin döneminden farklý olarak proletarya partisinin temel ideolojik ve programatik görüþleri etrafýnda gerçekleþmiþtir. Ve bu görüþlerin propagandasýný býkýp usanmadan yapar. Ne var ki; devrimci öðrencilerin böylesi bir birliðinden yana olmamýz bizim dýþýmýzda varolan ve sosyalizm-demokrasi kavgasýnda yer alabilecek olan deðiþik güçlerin varlýðýný görmezlikten geldiðimiz, onlarýn çeþitli düzlem ve düzeylerdeki birliðine karþý olduðumuz, böylesi birliklerin gerçekleþmesi için çaba harcamadýðýmýz ya da harcamayacaðýmýz anlamýna gelmez. Böylesi yaklaþýmlar çizgisini rehber edindiðimiz proletarya partisine dolayýsýyla bizlere yabancýdýr. Günümüzde öðrenci gençliðin varolan birlik düzlemlerini güçlendirme yerine kendi dar hesaplarý için baltalamaya ve daðýtmaya çalýþan güçlerin varlýðýný biliyoruz. Kendini dünyanýn mer148


kezi sanan bir yaklaþýmla “ya benim dediðim olur ya da hiç bir þey olmaz” mantýðýyla hareket eden siyasi grup; öðrenci gençliðin eylem, birliðini bozmak, devrimci hareketin prestijini düþürmek ve devrimci gençliði birbirine düþman etmek pahasýna kendi politikasýný kabul ettirmeye çalýþmaktadýr. Devrimci Öðrenci Birliði sorumlu bir yaklaþýmla öðrenci gençliðin eylem birliði için elinden gelen çabayý gösterirken ayný düzeye düþmemek koþuluyla böylesi gruplarý teþhir ve tecrit için elinden gelen çabayý harcayacaktýr. Böylece Devrimci Öðrenci Birliði’nin birbirinden farklý olan ama birbirinin karþýsýna konulmayan iki ayrý birlikten yana olduðu ve bunlarý gerçekleþtirmek için mücadele ettiði kendiliðinden ortaya çýkar. Birincisi; öðrenci gençliðin devrimci unsurlarým proletarya partisinin Ýdeolojik programatik görüþleri tarafýnda bir araya getirecek olan örgütsel birlik, ikincisi; farklý siyasi görüþler etrafýnda kümelenmiþ devrimci gruplarýn faþizme ve kapitalizme karþý güç ve eylem birliði. Buraya kadar anlattýklarýmýzdan DÖB’ ün belirlenmiþ bir dünya görüþünün temel çizgileri etrafýnda bir araya gelmiþ devrimci öðrencilerin yarattýðý bir birlik olduðu kendiliðinden anlaþýlýyor. Açýktýr ki, bu birliðin kendi içinde hiyerarþik yapýsý ve organlarý yoktur ve dolayýsýyla kelimenin geniþ anlamýnda bir örgüt deðildir. Ama her okulun, fakültenin vb. birimin içinde yer alan ve kendini DÖB mensubu sayan devrimci öðrenciler propaganda ve ajitasyon çalýþmalarýnýn, pratik faaliyetlerinin daha düzenli daha sýk ve sistemli yürümesi için o birimde komiteleþmeye gidebilirler; gitmelidirler de. Bu komiteler kurulduklarý birimlerde DÖB taraftarlarý ya da mensuplarý çoðaldýkça bir yürütme organý gibi iþleyecek iþleri düzenleyecek, öðrenci hareketindeki etkileyicilik ve kapsayýcýlýklarý artýrmak için arkadaþlarýna yön verecektir. DÖB komiteleri her birimde DÖB adýna faaliyet gösteren þu veya bu þekilde mücadeleye katýlan devrimci öðrencilerin tam katýlýmý ve özgür iradeleriyle seçim yoluyla oluþturulur. Seçilen kiþiler gerekli görüldüðü durumlarda geri alýnabilir, deðiþtirilebilir. Böylece dolaysýz bir demokrasi yoluyla seçilen öðrencilerin söz ve kararlarýna uymak onlarý seçenlerin görevi haline gelir. DÖB komiteleri herhangi bir tüzüksel sýnýrlamayla karþý karþýya 149


olmadýðý için bu komitelere girebilmek için hareketin pratik faaliyetlerinde aktif rol almanýn, temel ideolojik-politik çizgide asgari ölçüde de olsa anlayýþ birliðini saðlamýþ olmanýn dýþýnda her hangi bir koþul yoktur. Komitelerin geniþliði, pratik faaliyetin ihtiyaçlarýna göre ve onu seçen öðrencilerin kararlarýyla saptanacaktýr. Yine de bugünden edinilen deneyler ýþýðýnda söylenebilir ki, hýzlý, düzenli faaliyet ile pratik ve etkili karar alabilmek için komitelerin geniþliðini 4–5 kiþiyle sýnýrlamak yerinde olacaktýr. DÖB yapýlanmasý sosyalist gençliðin siyasi yapýlanmasýnýn karþýtý, alternatifi, ya da iz düþümü deðildir. Aksine DÖB tüm gençlik hareketinin önderi olma amaç ve iddiasýndaki yapýlanmanýn öðrenci hareketi içinde etkinliði olabilmesi için bulunmuþ yöntemlerden bir tanesidir. Dolayýsýyla bu þekillenmeyi gevþek tutmak, sadece asgari anlayýþ birliði ölçüsünü getirmek, sakýncalý olmasý bir yana gerekli olan bir þeydir. Bundan anlaþýlýyor ki, DÖB þekillenmesinden çok onun savunduðu temel ideolojik programatik görüþler gençliðe, gençlik mücadelesine yaklaþýmý birinci derecede önem taþýmaktadýr.

150


EÐÝTÝM ÜZERÝNE Burjuvazi gençlikle, ona verecek bir þeyi olmasa da, “gereðince” ilgilenmiþtir. Fakat onu görmek istediði biçime yönlendirerek. Þimdilerde, burjuva basýn ve televizyonda bol bol gençlik yayýný var. Marka tüketen ve anlamsýz þarkýlar mýrýldanan müzikçilere anlamsýz danslarla eþlik eden gençlik çýkarýlýyor önümüze. Bir zamanlar hazýrladýklarý programlarda, gençlik sorunlarýyla “ilgilenilirdi”. Kerameti kendinden menkul bir psikolog çýkar, “kendi bedeniyle yeni tanýþan genç, bu geliþimden ürkerek,...” diye masalýna baþlardý. Neredeyse gençlik, baþtan baþa cinselliðin yarattýðý bir olgu haline gelirdi. Bir kere daha açýklamaya gerek yok; burjuvazi, bilimselliði ne hale getiriyor ve topluma nasýl sunuyor. Her zaman olduðu gibi gençlik konusunda da karþýmýza “ezeli ebedi” gerçeklerle çýkýyor, gençlik sorunlarýný toplumun aktif ve deðiþken özünden koparmak istiyor.Oysa gençlik, sadece psikolojik-biyolojik bir olgu deðildir. Gençlik sorunlarýný, salgýlanan hormonlarla, komplekslerle ya da cinsel tatminsizlikle açýklamak, burjuva dar görüþlülüðüdür. Ayný zaman diliminde yaþayan farklý toplumlarda ya da ayný toplumdaki çeþitli zamanlarda, çeþitli biçimler ve öze sahip olan gençlik sorunlarý, bu dar görüþlülüðün cevap bulamayacaðý olgulardýr. Gençlik, sosyolojik ve belli bir yaþ grubu ifade etmesi anlamýnda biyolojik oluþumdur. Gençliðin eðitimi toplumsal- tarihsel yapýlarýn içinde süre geldiðinden dolayý gençliðin, eðitimine tarihselsýnýfsal bir yöntemle yaklaþmak zorunludur. Ýlkel toplumlarda gençliðin eðitimi farklýdýr. Temel toplumsal örgütleniþ biçimi olan kabile ya da klanda üretimin ve paylaþýmýn koþullan oldukça basittir. Buna paralel olarak eðitim de kýsa pratik ve basittir. Her yaþ grubu, klanýn bir parçasý olarak, komünal bir biçimde örgütlenir ve yaþ gruplarýnýn eðitimi, bu komün içinde kendi kendine verilir. Ve yaþýný tamamlayan bir üst gruba geçer. Özel mülkiyetle birlikte ortaya çýkan sýnýflý toplumlarda eðitim ailenin üzerine yüklenir. Ortaçaðda ise usta-çýrak iliþkisi, toplumun verili üretim koþullarýna denk düþen bir eðitim çizgisine sahiptir. 151


Modern Çað’da ise “hayata hazýrlýk” eðitimi, daha uzun sürelidir. Çünkü üretim karmaþýklaþmýþ, bilgi muazzam boyutlara ulaþmýþ ve iletiþim korkunç bir hýz almýþtýr. Artýk eðitim sadece aile ve öðretmenle deðil, radyo, tv, sinema ile verilmektedir. Ailenin eðitim içindeki rolü baský ve otoriteden sýyrýlýp duygusal ve psikolojik yönlendirmeye kaymýþtýr. Bununla paralel olarak, çocuðu aile içinden çýkarýp toplumsallaþtýran okul yeniçaða ayak uyduruyor. Gücünü resmi otoriteden alan öðretmenin yerini, kiþisel beceriler alýyor. DEVLET ÝDEOLOJÝ EÐÝTÝM Þimdiye kadar eðitime iliþkin söylediklerimizi biraz daha inceleyelim. Eðitim tarihine bakýþta göz önünde tutulmasý gereken; devletin biçimleniþi, ideolojisi, insana bakýþý ve eðitimi arasýndaki iliþkidir. Pedagojinin tarihi Rönesansla baþlar, topluma ve eðitimine sistemli bakýþ Rönesans Avrupasý’nda görünür. Rönesans sonrasýnda güçlü bir mutlakiyetçi devlet arayýþýna giriliyor. Tarihi Roma imparatorluðunun temelini oluþturan Roma hukuku yeniden keþfediliyor. Afrika’dan getirilen zenci kölelerle canlanan kölelik, kendi yasalarýný Roma hukukunda buluyor. Kilisenin elinde olan eðitimde daha çok Latince ve gramer dersleri veriliyor. Fakat hala büyük ölçüde paganlýktan kurtulamamýþ köylülere boyun eðmeyi ve mutlak itaati öðretecek bir Hristiyanlýk ideolojisi yaymak gerekiyor. Bu yüzden, her derebeyin bir manastýrý, her manastýrýn da köyleri, köylüleri ve topraðý oluyor. Roma devrinde “site” ideolojisiyle yapýlan eðitim, ikinci Roma hukuku devrinde “Hristiyanlýk alemi” ideolojisiyle yapýlýyor. Bu eðitimin örgütleyicisi devlete iliþkin rasyonel model arayýþlarýnda tarih sahnesine iki ütopist çýkýyor. T. More ve Campanella. T. More’un ütopik adasýyla, Campanella’nýn güneþ devleti çok daha sonra sosyalist pedagojinin temelleri olacak olan kiþiliðin tüm yönlü geliþimi ve eðitimle iþin birleþtirilmesi ilkesini benimserler. More ve Campanella, herkesin çalýþmakta zorunlu olduðu ve en büyük mutluluðun çalýþmak olduðu ütopyalarýnda, çocuklar 152


toplum tarafýndan yetiþtirilecek ve pratik el sanatýyla eðitilecekti. Feodalizmden kapitalizme geçiþ döneminde ortaya atýlan bu düþünceler özel mülkiyetin ortadan kaldýrýlmasýný hedeflediði için gerçekleþme olanaðý bulamamýþtýr. Bu dönemde çocuða bakýþ Hristiyan öðretisinin damgasýný taþýyor. Gelecekteki günahlarýn tohumlarýnýn çocuklukta atýldýðýna inanýlýr. Kesin bir otorite ve baskýyla bu tohumlarýn büyümesini önlemek gerekir. Bilinçsizce yaptýklarý tercihlerle, sürekli kötülüðe açýk olan çocuklarý dýþ dünyanýn etkisinden kurtarmak için yatýlý okullar ve kolejler ortaya çýkar. Bu kolejlerde ve yatýlý okullarda mesleki eðitim verilmiyordu. Çünkü o zamanlar meslek, ya satýn alýnýr ya da babadan oðula geçerdi. Fizik, kimya, matematik yerine dürüstlük, doðruluk ve akýllýlýk öðretilirdi. Ýþte yasaklamalar zinciriyle yönetilen bu manastýr tipi yatýlý okullarda, yüksek kürsüler, öðrencilerin sýralarda oturmasý, tek tip elbiseler, teneffüs saatleri, parmak kaldýrarak söz istemek, sözlü yapmak, okula düzenli ve sýralý girip çýkmak... vb. gibi bugünde geçerliliðini koruyan uygulamalarýn temelleri atýlmýþtýr. Þunu belirtmekte yarar var. O yýllarda gençlik, bugünkü anlamýyla ortada yoktur. Çünkü gençler ve çocuklar, giyiniþi ve davranýþýyla büyüklerinin týpa týp benzeridir. Kýz; çocuklar, týpký anneleri gibi giyinir, erkek çocuk da babasýnýn iki numara küçük tipidir. Her ailenin 10- 15 çocuðu vardýr. Tek zenginlik kaynaðý olan topraðýn, en büyük erkek çocuða verilmesiyle topraklarýn küçük parçalara bölünmesi önlenir. Böylece devletin temeli olan büyük toprak sahipliði sistemi korunmuþ olur. Topraklarýn birleþtirilmesi için, -bizdeki beþik kertmesini anýmsatan- daha bebek yaþta evlendirmeler, ya da taraflara haber vermeden evlendirmeler yapýlýrdý. Bu yüzden aþk, evlilik, aile gibi kavramlar kutsal sayýlmýyor, tabii bu ilgisizlikten en çok çocuklar nasibini alýyor. Feodalizmden çýkýp kapitalizme ilerledikçe, zenginlik kaynaðýnýn topraktan çok ticarette görülmesiyle yeni ideoloji ve yeni aile tipi biçimleniyor. Ticaret, topraðýn bölünmekten korkmuyor, aksine, ne kadar çok müteþebbis çýkarsa zenginlik o kadar çok artýyor. Kurulan þirketlerin hemen hepsinin adlarý aynýdýr:”ve oðullarý”. 153


Bu durum aileyi ve çocuklarý kutsallaþtýrýyor. Kötülük çocuðun doðasýnda aranmýyor artýk, içinde yaþadýðý çevrede aranmýyor. Bu nedenle aile içi eðitim önem kazanýyor. Fakat, artan teknik olanakla birlikte, hýzla topraktan kopan ve þehirlere yýðýlan köylülere eðitimin götürülmesi için, bu iþin devlet tarafýndan örgütlendirilmesi gerekiyor. Bu köylülerin en azýndan parayý tanýmalarý, para ile iþ yapabilecek basit hesaplarý az çok bilmeleri gerekiyordu. Burjuvazi genel eðitim sorunuyla karþý karþýyaydý. Bu sorunun çözülmesi için Fransýz devrimini beklemesi gerekiyor. FRANSIZ DEVRÝMÝ VE DÜNYEVÝ OKULUN SAVAÞI Özellikle Fransýz devrimini hazýrlayan düþünürlerin etkisiyle, gerçeklik gökyüzündeki þatosundan yeryüzüne indiriliyor. Ýlk nedenin sorgulanmasý gereksizdir, çünkü insan hayatý yeterince zengindir. Tanrý geri plana düþer. Artýk amaç, Fransýz Devrimi’nin yarattýðý ve kurumsallaþtýrdýðý “ulus”u, vatansever yurttaþlar yetiþtirerek korumaktýr. Robespiere’in görüþleri doðrultusunda, genel halk için eðitim planlanýyor. Fakat gerek burjuvazinin yönetmeye hazýr olmasý, gerekse yükselen iþçi hareketleri karþýsýnda aristokrasiyle uzlaþma zorunluluðu, bu genel halk eðitiminin tam anlamýyla gerçekleþmesini engelliyor. Ve böylece, Allah “baba” ile “ana” vataný bir araya getiren, dinine ve vatanýna baðlý bir nesil yetiþtirmeyi düþünen “gerçekçi” eðitim, “devrimci” eðitimin yerini alýyor. Bu yeni dönemle birlikte öðretmenin kiþisel kutsal otoritesinin yerini, öðretmenin kendisinde cisimleþen sistemin mutlak otoritesi alýyor. Öðretmene hakaret, “vatana, millete” vs hakaret oluyor. Ýþte tam bu yýllarda Marks, “1844 El Yazmalarý’nda, Engels de “Ýngiltere’de iþçi sýnýfýnýn durumu” adlý eserinde, kapitalist sistemin devrimci eleþtirisiyle birlikte, sosyalist eðitimin temellerini atýyorlar. NÝHAYET SOSYALÝST EÐÝTÝM “Devrim yalnýzca egemen sýnýf baþka türlü ortadan kaldýrýlamayacaðý için deðil, ayný zamanda ortadan kaldýran sýnýfýn ancak ve ancak devrimde eskinin pisliklerinden temizlenmesi ve toplumun yeni oluþumuna yetenekli kýlýnmasý için de gereklidir” (K. Marks-Engels) 154


Sosyalist eðitimin kurucularý Marks ve Engels, devrimci pratikle yalnýzca “üretici güçlerin geliþmesine ayak baðý olan üretim iliþkilerini yýkmakla” kalýnamayacaðýný, ayný zamanda bilinçte de bir sýçrama yaþanacaðýný bu paragrafta dile getiriyorlar. Bunun anlamý açýk: dünyayý ancak bilinçli yýðýnlarýn devrimci eylemi deðiþtirecektir. Ve proletarya, devrim için bir kere ayaða kalkýnca, devrimin ateþini bütün alanlara yayacak, “kesintisiz devrim” sloganýyla tarih sahnesinde yerini alacak ve politikanýn milyon kat daha yoðunlaþtýðý bu durumda, proletarya bütün burjuva önyargýlarýndan sýyrýlacaktýr. Buna ancak proletarya yeteneklidir ve proletarya deðiþimin en otoriter silahýný ele almadan bu yeteneðe kavuþamaz. Marks ve Engels, bu düþüncelere ulaþýrken, birçok idealist ve kaba materyalist düþünürle hesaplaþmak zorunda kalmýþtýr. Marks, Engels ve önceki birçok düþünür þu soruya cevap arýyorlar: Ýnsanýn özü nedir? Bu soruya kaba materyalistlerin cevabý basittir: Ýnsan kendi çevresinin ürünüdür. Bu görüþ insanýn çevresi karþýsýnda edilgen bir konuma düþürüyor. Eðitimin rolü, bu düþüncede, insaný çevrenin etkisinden olabildiðince kurtarmak olacaktýr. Ütopik sosyalistler (Owen, Fourer, S. Simon) insanýn özünü çalýþmakta buldular. Onlara göre, insanlarda çalýþma bir içgüdüdür. Ve kapitalizm, bu çalýþma içgüdüsünü yeterince örgütleyemiyor. Bu yüzden kapitalizmi iyi iþleyen, herkesin mutlu bir þekilde çalýþabileceði bir hale getirmek gerekiyordu. Onlara göre sosyalizm, aydýnlanma, eðitim ve propaganda yoluyla gelecektir. Marks ve Engels, en çok Hegel ve Feuerbach’la hesaplaþýrken, insanýn özü sorununa eðiliyorlar. Ünlü idealist Alman düþünürü Hegel, insanýn özünü Tin’de (Bilinç, düþünce, Tanrý) buluyor. Ýnsan görüntüsü yalnýzca bu Tin’in bir biçimidir. Ýnsanýn yabancýlaþmasý, Tin’in ve bilincin yabancýlaþmasýdýr. Ýnsan bu yabancýlaþmayý tekrar Tin’e dönerek aþacaktýr. Feuerbach ise, Hegel’e karþý savunduðu materyalizmde, doðanýn özünü maddede bulurken, insanýn antropolojik varlýðýný onun gerçek temeli saydý. Görme, duyma, dokunma ve koku alma duyularý, zihinsel yetenekleriyle insan; antropolojik, öncesi ve sonu olmayan tarih dýþý bir kategoridir. 155


Ýnsan, doðayla iliþkisini, duyarak düþünerek, koklayarak anlayabilir ve bütün bilimler, bu anlama çabasýna hizmet etmelidir. Feuerbach, insanýn özünü bu þekilde açýklarken, onu, toplumsal-tarihsel kesitin içinden çýkarmýþ ve ezeli-ebedi deðiþmez bir varlýða büründürmüþtür. Marks, insanýnýn özünü eylemde görmüþtür. “Ýnsan doðrudan doðruya, doða varlýðýdýr. Doða varlýðý ve canlý doða varlýðý olarak o, kýsmen doðal güçlerle, yaþam güçleriyle donatýlmýþtýr, eylemde bulunan doða varlýðýdýr.” (Marks’tan aktaran F. Korolyov) Burada vurgulanan insanýn pratik bir varlýk oluþudur. Deðiþen ve deðiþtiren varlýk olan insanýn toplumsal pratiði neyse kendisi de odur. Özelikle kapitalist sistem, insaný bu özünden çýkarmýþtýr. Aðýr sömürü koþullan altýnda insan, makinede bir vida, fabrikada bir robot haline gelmiþtir. Bu yabancýlaþmayý Feuerbach, insanýn en iyi yönlerini dine yansýtmasýnda buldu. “Ýnsan kendi yapar, kendi tapar”. Amaç dini yerle bir etmektir. Fakat Feuerbach, eylemsiz insana yeni bir din sunuyor. Kendisine tapýnmayý öðütlüyor. Fakat Marks yabancýlaþmayý farklý biçimde temellendirdi. O, iþçi ne kadar çok üretirse, o kadar çok yoksulaþtýðý gerçeðini gördü. Ýnsan üretir, ürettiði nesneler süreç içinde somutlaþýr. Bu yaratýlan ürün, deðiþime girer, kendine üretim iliþkileri ve dolaþým aðý kurar. Bu dolaþým da sermayeye dönüþür ve sonuçta onu üreten iþçinin karþýsýna tamamen yabancý bir nesne olarak çýkar. Ýnsanýn üretiminin bir sonucu olan meta, alýnarak, satýlarak ve deðiþtirilerek kendine bir deðer oluþturur. Bu deðiþim-deðeri, toplumsallaþmýþ emeðin deðerini yansýtýr. Bu toplumsallýk içinde, özele ait ne varsa, bireysellik adýna ne varsa, yadsýnmýþ ve erimiþtir. Ve bu “piyasa hareketi”, onu gerçekte üretenin kontrolü dýþýnda, baþýna buyruktur. Ýnsan kendi emeðine böyle yabancýlaþýr. Kapitalizmde üretimin maddi temeli bu þekilde nesnellikten çýkýp öznelleþir. Þeylerin kiþileþmesi, kiþilerin þeyleþmesini beraber getirir. Ýnsan artýk bütün varlýðýyla kendi yarattýðý metanýn bir kölesi olmuþ ve o metanýn üretiminin maddi bir gücü haline gelmiþtir. 156


Ýþte, insanýn özü olan toplumsal varlýðýna, yani ortaklaþa bir hayatý yaþamak, birlikte yaþamak kendi özgür geliþimini kendi avuçlarýna almak olan toplumsal bütünlüðüne kavuþmasý için, öncelikle kendini yabancýlaþtýran bu etmenlerden kurtulmasý gerekmektedir. Yani mülksüzleþtirenleri mülksüzleþtirmek. Þunu unutmamak gerekir, yabancýlaþma kapitalizmle baþlamýþtýr ve meta ekonomisinin bir üründür. Meta ekonomisinin yok oluþuyla birlikte, insanýn yabancýlaþmasýný koþullandýran maddi güçler de ortadan kalkmýþ olur. Fakat yabancýlaþma, hemen ve kendiliðinden ortadan kalkmaz. Bu sosyalist eðitimin iþidir. Sosyalist eðitimle yaratýlacak yeni tip insan, yabancýlaþmayý tarihin çöplüðüne atacaktýr. Ýnsaný insan yapan, hayvanlardan farklýlaþtýran þey, kendi ürettiklerinin sonucuna hükmedebilme özelliðidir. “Ýþ insaný yaratmýþtýr” diyor Engels. Yaþamýn tüm toplumsal ve kültürel ürünleri, iþ ve üretim temelinden doðmuþtur. Ýþte bu temellerden hareketle, sosyalist eðitim, iþ ve dersin birleþtirilmesi ilkesine dayanýr. Zihinsel, kültürel ve sosyal faaliyetle, üretici faaliyetin birleþtirilmesi, sadece üretici güçleri geliþtirmekle kalmaz, zihinsel emek ile bedensel üretim arasýndaki ayýrýmý ortadan kaldýracaktýr. Sosyalist eðitim iþ ve dersin birleþtirilmesiyle, kiþiliðin çok yönlü geliþimini de saðlamýþ olur. Sosyalist eðitim, insanýn içindeki yetenekleri bulup çýkartmaz. Fakat, insanlarýn bu yeteneklerini kendilerinin sýnamalarý, geliþtirmeleri ve yetenekleriyle deðiþtirdikleri maddi üretimi, kendilerinin kontrol edebilmelerini saðlar. Bu konuda Sovyet pedagoglarýnýn, özellikle Makarenko’nun oldukça ilginç deneyimleri vardýr. Makarenko’nun eðitimin temel yönetimine iliþkin saptamalarý ve ortaya çýkardýðý yöntem, mutlaka okunmasý ve ders çýkarýlmasý gereken bir zenginlik içeriyor. “Eðitim iþinin gerçek özünü, çocukla konuþmalarýnýz, onu etkilemeniz oluþturmaz, tersine - belki siz de çoktan bu görüþe ulaþmýþ olabilirsiniz ailesini, kiþisel ve toplumsal yaþamýný organize etmek oluþturur. Eðitici çalýþma her þeyden önce organize eden çalýþmadýr.” (Makerenko, akt. Korolyov) Sosyalizmle birlikte, insanýn kiþisel geliþimini engelleyen bütün zorluklar ortadan kalkmýþtýr. Makarenko’nun yaptýðý tek þey, atölyesinden kütüphanesine, tiyatrosundan spor olanaklarýna 157


kadar yaþamýn bütününü organize etmek ve gençlere bu konuda sorumluluklar vermektir. Geliþen bilince uygun pratikler için maddi olanaklar yaratýlmýþtýr bu sayede, bilinç ile pratik arasýndaki ayrým gitgide kapanýr. Ýþte size bir örnek: Makarenko’nun organize ettiði okulda, hata yapmanýn cezasý, bir ya da birkaç gün hapistir. “Hapishane” ise makam odasý. Ve cezalýnýn kapýsýnda ne bir nöbetçi vardýr, ne de kapýsý kilitlenir. Fakat hiç bir öðrenci hiçbir zaman cezasý dolmadan, o kapýdan çýkmayý düþünmemiþtir bile. Sosyalist insan budur. EÐÝTÝMDE TEMEL ÇELÝÞKÝ, EMEK-SERMAYE ÇELÝÞKÝSÝDÝR Marksizm-Leninizm, olgularý sýnýfsal bakýþ açýsýyla çözümler. Sýnýfsal bakýþ açýsýný yitirmenin, olgularý ve deðiþimleri açýklamada birçok “komünisti” nasýl Marksizm dýþý, bilim dýþý sonuçlara ulaþtýrdýðýný görmek için “dünyanýn deðiþtiði” (sanki eskiden deðiþmiyordu) son yýllardan çok sayýda örnek verilebilir. Biz, eðitimin sosyo-ekonomik yapý içindeki yerini ve iþlevini çözümlerken ve bu alandaki deðiþimleri açýklarken de bu bakýþ açýsýndan sapmamaya çalýþacaðýz. Bundan dolayý bu yazý, kapitalizmin temel çeliþkisinin, söz konusu alandaki bunalým ve sorunlarýn asýl nedeni olduðu tezini iþlemektedir. Konusunu incelerken sýnýfsal bakýþ açýsýndan sapmama anlamýnda bir iddia taþýmakla birlikte, yazýmýzýn kapsamý dardýr; tüm misyonu, ileride daha geniþ bir kollektivitenin ürünü olarak sunacaðýmýz kapsamlý bir çalýþmanýn “giriþ notlan” olmakla sýnýrlýdýr. EÐÝTÝME GENEL BÝR BAKIÞ “Materyalist anlayýþa göre, tarihte egemen etken, sonunda maddi yaþamýn üretimi ve yeniden üretimidir. Ama bu üretim ikili bir özelliðe sahiptir. Bir yandan yaþam araçlarýnýn, beslenmeye, giyinmeye, barýnmaya yarayan nesnelerin ve bunlarýn gerektirdiði aletlerin üretimi, öbür yandan bizzat insanlarýn üretimi, türün üremesi. Belirli bir tarihsel dönem ve belirli bir ülkedeki insanlarýn içinde yaþadýklarý toplumsal kurumlar, bu iki türlü üretim tarafýn158


dan, bir yandan emeðin öbür yandan da ailenin eriþmiþ bulunduðu geliþme aþamasý tarafýndan belirlenir.” (1) Engels’in bu sözlerinden birkaç sonuç çýkarýlabilir. Birincisi, belirli bir ülkede, insanlarýn içinde yaþadýklarý toplumsal kurumlarýn, bunlara eðitim de dahildir, o toplumun içinde bulunduðu üretim iliþkilerinden baðýmsýz ele alýnamayacaðý... Burjuva düþünürler her ne kadar eðitimi kendine özgü bir alan olarak tasarlayýp onu toplumsal yaþamýn temel öðelerinden ekonomi, politika ve kültür- ayýrmaya çalýþsalar da, Marksizm, bunlara inanmanýn yanýlgý olacaðým kanýtlamýþtýr. Tüm bir tarih boyunca eðitim, üretim iliþkilerine baðlý olmuþ, onunla birlikte geliþip karmaþýklaþmýþtýr. Üretimin en ilkel biçimde, üretim sürecine ve topluluk yaþamýna iliþkin tüm bilgiler, aðýzdan aktarma yolu ile yeni kuþaklara öðretilirdi. Yazýnýn bulunmasýyla yazýlý bir kültür haline gelen bu aktarým, üretim sürecine paralel bir biçimde karmaþýklaþtýkça, yeni bir alan olarak eðitim ortaya çýkmýþ oldu. Aslýnda maddi yaþamýn yeniden üretilmesi için gerekli olan bilgi ve görgünün aktarýlmasý demek olan eðitim, sýnýflý toplumlarda, üretim iliþkilerinin devamýný saðlayan bir mekanizma haline geldi. Engels’in yukarýda aktardýðýmýz sözünden varacaðýmýz ikinci sonuç þudur: Ýlkel, köleci ve feodal toplumlara göre daha ileri bir aþamayý temsil eden kapitalist toplumda, en geliþkin biçimde özgürleþmiþ ve metalaþmýþ emeðin sahneye çýkýþýna ve kan baðý üzerine kurulmamýþ bir toplumda üretim birimi olmaktan çýkan ailenin çözülüþüne tanýk oluyoruz. Feodal düzende aile içinde ve usta-çýrak iliþkileriyle loncalarda gerçekleþtirilen eðitim, deðiþen üretim iliþkileri sonucu ailenin çözülmesi, aile içinde eðitimi veren kadýnýn üretim sürecine doðrudan katýlýmý ve diðer yandan üretimin karmaþýklaþmasýyla, ayrý bir kategoriye dönüþüyor; eðitim üretimin dýþýna taþýnýyor. Ortaçaðda daha çok kilisenin ve medreselerin yönlendirdiði eðitim, sadece ayrýcalýklý sýnýfýn müstakbel yöneticilerine açýktý. Eðitimin genel karakteri ise dinsel ve idealistti. Çünkü üretim iliþkileri, maddi güçlerden çok ekonomi dýþý zora dayanýyordu. Henüz piyasa ve meta iliþkileri geliþmemiþti ve egemen sýnýfýn ayrýcalýklý konumunun tanrýsal bir iradenin ürünü olduðu varsayýlýyordu. 159


Ekonomi dýþý zor yerini esas olarak ekonomik zora, kan baðý iliþkisi de yerini tümüyle meta iliþkilerine býrakýnca, Aydýnlanma hareketinin önderi olarak burjuvazi kilise ve medreselere savaþ açtý. Bunun sonucunda idealist ve dinsel eðitimin yerini, burjuva düþüncesinin belirleyici olduðu laik eðitim aldý. * En genel tanýmýyla “Ýnsanlarýn belli bir amaca göre geliþtirilip yetiþtirilmesi”(2) demek olan eðitimin tarihsel serüvenini böylece özetledikten sonra þu sonuca varabiliriz: Eðitim, içinde biçimlendiði toplumun ekonomik ve politik düzeni ve bu toplumun maddi teknik temeli tarafýndan belirlenir. Ayný zamanda eðitim, üretici güçlerin ve üretim iliþkilerinin yeniden üretiminin en önemli aracýdýr. KAPÝTALÝST TOPLUMDA EÐÝTÝM Eðitimin genelleþmesine karþýn bu eðitimden burjuvazinin ne beklediðini, daha 1967’de söylenmiþ þu sözler en açýk biçimde gösterir: “Alt sýnýflar üzerlerine düþecek görevleri yerine getirebilecek biçimde eðitilmelidirler. Daha yüksek bir kültürün zenginliklerini deðerlendirebilmelerine ve saygý göstermelerine yetecek bir öðrenim görmelidirler. Üst sýnýflar ise tümüyle deðiþik, alt sýnýflarýn önünde saygýyla eðilecekleri, kendilerine daha yüksek bir yetiþme düzeyi saðlayacak bir eðitime yönelmelidir.” (3) (R. Lowey) Burjuvazi, genel eðitim sürecinden, sýnýfsal farklýlýklarý derinleþtirerek ya da en azýndan koruyarak çýkmak ister. Böylece eðitim süreci toplumsal bir eleme sistemine dönüþür, her sýnýf kendisine uygun görülen iþ-payýnýn gerektirdiði biçim ve düzeylerde eðitilir. Örneðin, orta öðretimde korkunç bir disiplin, dayak ve bunlarla birlikte din ve ahlak dersleri olmasýnýn nedeni, orta öðretim bitiminde elenenleri yönetilmeye, susmaya ve þükretmeye hazýrlamaktýr. Diðer yandan, orta öðretim sürecini atlatabilenleri ya geliþkin bir yüksek öðrenim ya da ikinci sýnýf bir eðitim beklemektedir; yönetmek için seçilenlere birincisi sunulur. Bu ayrýcalýklý kesim, din ve ahlak eðitiminden uzak, disiplinin görece gevþek olduðu bir okulda, þükretmeye deðil doymak bilmeyen bir hýrsa hazýrlanýr. Her öðrenci, kendisine seçtiði (ya da seçebildiði) dalda dü160


zene hizmet edecek biçimde yetiþtirilir; bilinçsiz bir bireysellikle eðitilir; üniversite bitiminde, düzenin iþlemesini saðlayan küçük çarklardan biri olarak mekanizmadaki yerini alýr Bundan sonraki amacý, daha büyük bir çark olmaktan baþka bir þey deðildir. Kapitalist düzende eðitimle insana kazandýrýlan niteliðin bir “çark” olmanýn ötesine geçmediðinin en önemli göstergesi, kiþilerin yaptýklarý iþe göre tek yönlü biçimlenmeleridir. Doktorlar doktorluðu, mühendisler mühendisliði, iþletmeciler iþletmeciliði bilirler. Felsefecilerden güzel konuþmalarý ve sadece konuþmalarý, öðretmenlerden müfredat programýndan þaþmadan yeni kuþaklarý biçimlendirmeleri istenir. Ýktisatçýlar, “siyasetin”, sýnýflarýn, hatta insanýn olmadýðý modeller üzerinde, kapitalizmin ne kadar harika bir sistem olduðunu, piyasada nasýl denge oluþtuðunu ispatlamakla görevlidirler; bu iþ için yetiþtirilir, bu iþ için para alýrlar. Ýþletmeciler, emekçileri ince politikalar ve psikolojik yöntemlerle yönetebilmeleri için verilen “sosyal psikoloji” derslerinde insanlarý sürüleþtirdikçe, kendileri insanlýklarýndan uzaklaþýrlar. Tüm burjuva eðitim dallarýnda egemen temel felsefe ise pragmatizmdir. Pragmatizmin(faydacýlýk) nasýl bir felsefi düþünce olduðuna, ekonomi alanýndaki yansýmasýndan bir örnek verelim: “... diðer görüþ açýlarýndan, bir uyuþturucunun bir doktor tarafýndan hastasýný iyileþtirmek için mi kullanýlacaðý, yoksa bir katil tarafýndan ailesini öldürmek için mi kullanýlacaðý sorusu ciddi bir soru olabilir. Ama biz, her iki durumda da faydalý olduðu, hatta ikincinin birinciye göre daha faydalý olduðu durumlarý göz önüne alýr ve o kadarýyla ilgileniriz. “(4) Hem pragmatizmin insanlýk dýþý niteliðine, hem kapitalist “bilim”in insaný dýþlayan niteliðine, hem de kapitalist eðitimin insaný soktuðu tek yönlülüðe çok güzel bir örnektir bu alýntý. Pragmatizmin mantýðýnýn iyice görülmesi için kurucusu Bentham’dan vereceðimiz þu örnek inanýlmaz gelebilir, ancak isteyen bu konuda bir araþtýrma yapýp daha inanýlmaz þeylerin de düþünüldüðünü kendisi görebilir. Pragmatizmin babasý sayýlan Ýngiliz düþünür Jeremie Bentham’a (1748-1832) göre, zengin bir kiþinin güzellik banyosunda kullanýlan süt, toplumsal refaha, yoksul bir ailenin aç bebeðine içirdiði sütten daha fazla katký saðlamaktadýr. (5) 161


Burjuvazinin her alanda insanlýk dýþý pragmatizm felsefesine sarýlmasýnýn temelinde, sahibi olduðu sistemin, yani kapitalizmin insanlýk dýþýlýðý yatar, insana deðer veren bir felsefenin, kapitalizme saldýrmadan bunu baþarmasý olanaksýzdýr. Bu iðrenç düzen, insanlarý basit birer araç, birer meta olarak gösteren felsefeler üretmeden, yani ekonomik ve toplumsal yaþamda pratik olarak yaptýklarýna teorik kýlýflar uydurmadan ayakta durabilir mi? Tarihsel serüvenini özetlerken eðitimin temel iþlevi konusunda yaptýðýmýz saptama, kapitalist toplumda da deðiþmiyor. Bu iþlev, üretici güçlerin ve üretim iliþkilerinin yeniden üretilmesidir. Emek kategorisi açýsýndan üretici güçlerin yeniden üretimi konusuna baktýðýmýzda, emek gücünün yeniden üretilebilmesi için iþçinin iki üretimde bulunmasý gerektiðini görürüz; 1) Kendisini yeniden üretmesi, 2) Neslini üretmesi. Ýþçinin kendisini yeniden üretmesi, klasik olarak, ertesi gün yeniden iþe baþlayabilmesi için gerekli yiyecek, içecek, barýnak vs. gereksinimlerinin karþýlanmasýdýr ve bu gereksinimler tarihsel olarak belirlenmiþtir. Ancak sadece bunlarla sýnýrlý deðildir; üretim sürecinin karmaþýklýðýndan doðan ve emeðin “kullanýlabilirliði” için gerekli olan eðitimi de eklemeliyiz. “... insanýn doðasýný, ona belirli bir iþ türünde yetkinlik kazandýracak biçimde deðiþtirmek için, yani onu özel bir alanda geliþmiþ bir iþgücü haline getirmek için bir eðitim gereklidir. Niceliðine ve niteliðine göre bu eðitim için bir para ödenir. Bu para iþgücünün karakterinin az ya da çok olmasýna göre deðiþmektedir. Basit iþgücü için zaten çok düþük düzeyde olan eðitim harcamalarý, iþgücünün yeniden ücretimi için gerekli mallar toplamý içinde yer alýr.”(6) Emek gücünün yeniden üretilmesinin ikinci koþulunun iþçinin kendi neslini üretmesi olduðunu yazdýk. Bu koþulun gerçekleþmesi, emekçi ailelerin çocuklarýnýn eðitimi ve yetiþmesi için gerekli tarihsel olarak belirlenmiþ bir gereksinimler toplamýnýn karþýlanmasýna denk düþüyor. Gereksinimler için “tarihsel olarak belirlenmiþ” dememizin nedeni, verili koþullarýn, sýnýf mücadeleleri içerisinde belirlenmiþ olmasýdýr. Genel eðitim hakký burjuvaziden, mücadele koþullarýnýn proletarya lehine olduðu dönemlerde ve uzun mücadeleler sonucu alýnabilmiþtir. 162


Ancak, eðitimin içeriðini saptayan sýnýf deðiþmediði için, eðitim olanaklarýnýn halka da açýlmasý eðitimin içeriðini deðiþtirmemiþtir. Aksine, sömürünün gizlenmesinde ve düzenin ideolojisinin yeniden üretiminde artan önemi, okulun toplumsal iþlevinin temel karakteristik, düzenin yeniden üretiminde gerekli olan “uyumluluðu” saðlamaktýr. Eðitim sözcüðünün Osmanlýca karþýlýðý “terbiye” sözcüðüdür. Türkçe’ de “terbiye etmek” fiilinin “uslandýrmak, alýþýlmýþa boyun eðdirmek, uyumlaþtýrmak” anlamlarýyla yerleþmiþ olmasý, sýnýflý toplumlarda eðitimin nasýl bir toplumsal iþlev gördüðüne basit bir örnektir. Toparlayacak olursak, kapitalist bir ekonomik ve politik yapýnýn belirleyiciliðindeki eðitimin birincil iþlevi burjuva kültürünü bir miras olarak yeni kuþaklara aktarmaktýr. Bu, düzenin sürekliliði açýsýndan temel zorunluluktur. Çünkü emek gücünün kendisini yeniden üretmesi için her þeyden önce verili koþullan kabullenmesi gerekir; bu nedenle burjuvazi öncelikle düþünsel planda sistemi yeniden üretir. Buraya kadar burjuva eðitimin sisteminin genel çizgilerini ortaya koyduk. Þimdi, tekelci kapitalizm döneminde ortaya çýkan üçüncü sanayi devriminin burjuva eðitim sistemine etkilerine deðineceðiz. BÝLÝMSEL ÝLERLEME VE EÐÝTÝMDE BUNALIM Tekelciliðin getirdiði sermayenin olaðanüstü yoðunlaþmasý olgusuna baðlý olarak artan oranda üretime sokulan bilimsel-teknik ilerlemeler (tartýþmalý adlandýrýlmasýyla “bilimsel-teknik devrim” ya da “üçüncü sanayi devrimi”) emeðin ve eðitimin karakterlerinde nicel ve nitel deðiþimlere yol açtý. Marx bunu kendi çaðýnda görmüþtü: “Büyük endüstrinin doðasý iþ deðiþtirmeyi, görevin akýcýlýðýný, iþçinin tüm yönlü hareketliliðini gerektirir. Diðer yandan da eski iþbölümünü kapitalist formundan katýlaþmýþ özellik ve ayrýntýlarýyla yeniden üretir... Fakat iþ deðiþtirme þimdi yalnýzca çok etkili bir doða yasasý olarak, her yerde engellerle karþýlaþan bir doða yasasýný kör bir biçimde tahrip eden etkisi olarak kendini gösterirken, büyük endüstri yol açtýðý yýkýmlarla iþ deðiþtirmeyi ve böylece de iþçinin olasý en yüksek tüm yönlülüðünü genel toplumsal üretim yasasý olarak tanýmayý ve iliþkileri bu yasanýn normal gerçekleþmesine uydurmayý, ölüm kalým sorunu yapmaktadýr. “(7) 163


Marx, sanayi devriminin durmayacaðým, teknolojinin sürekli olarak kendini yenileyeceðini, bu nedenle de iþçinin kendisini sürekli yeni teknolojilere hazýrlamasý gerektiðini ortaya koydu. Fakat gelinen aþamada, üretici güçlerin geliþmesi emeðin çok yönlü geliþimini zorlamaktayken, kapitalizm bunun önüne geçerek tercihini ters yönde kullanýyor, yani insanlarý tek yönlü biçimlendiriyor. Öyle ki, haritada ülkesinin yerini bulamayan bilgisayar uzmanlarýna rastlanabiliyor. “Uzmanlaþma” ile toplum, koyu bir bilgisizliðin pençesine itiliyor. Bilimsel-teknik ilerlemelerin üretime katýlmasýyla üretim süreci karmaþýklaþýyor. Buna baðlý olarak, bu karmaþýk üretim sürecine katýlacak olan emek gücünün yeniden üretimi de zorlaþýyor. Kültür ve birikimiyle insanýn üretimdeki rolü artarken, eðitim tüm sýnýflar için genelleþip yaygýnlaþýyor. Çünkü daha fazla sayýda eðitilmiþ emekçiye gereksinim doðuyor. Bu gereksinimin karþýlanmasý burjuvazi açýsýndan “bilinçli iþçi” tehlikesini de beraberinde getirir. Genel eðitimden yararlanan yýðýnlarýn, edindikleri bilgi ve birikimi burjuvaziye ve onun düzenine karþý silah olarak kullanmalarý olanaksýz deðildir. Çünkü bilinç, emekçilerin kendilerini sisteme karþý daha özgür hissetmelerini saðlayacaktýr. “Özgürlük, doða yasalarý karþýsýnda dýþlanmýþ bir baðýmsýzlýkta deðil, ama bu yasalarýn bilinmesinde ve bu bilme aracýyla bu yasalarýn belirli erkler için yöntemli bir biçimde kullanýlma olanaðýndadýr.” (8) Meta iliþkilerine zincirlerle baðlý bulunan emekçiler, bu iliþkiler üzerine edinecekleri bilgilerle düzen karþýsýnda özgürleþirler, zincirlerini kýrma olanaklarýný yaratabilirler. Burjuva eðitim sistemiyle kazanýlan bilgiler, beyinlerde çakan þimþeklere de dönüþebiliyor. En baþta da toplumsal eleþtirici genç beyinlerde. 1968’de Paris, 1970’te Chicago, yine o yýllarda Türkiye ve þimdi de Seul... bu öðrenci hareketlerinin nedenlerini bilimsel olarak çözümleyebilmek ancak sýnýfsal bakýþ açýsýyla mümkün olacaðýndan, sadece komünistler gerçek nedenleri bulabiliyorlar. Bu gerçek nedenleri gizleme ve halký yanýltma çabalan zavallý burjuva ideologlarýnýn “oedipus kompleksi” teorilerine sarýlmak zorunda býrakýyor.** Oysa tüm bu ayaklanmalarýn kaynaðý burjuva eðitim sisteminin ekonomi alanýndaki iþleviyle, toplumsal alandaki iþlevi arasýndaki uzlaþmaz çeliþkiden doðmu164


þtur. Bu çeliþki de, temelde emek-sermaye çeliþkisinin eðitim alanýna yansýmasýndan baþka bir þey deðildir. Bu tür geliþmelerin önünü týkayabilmek için burjuvazi, sýnýfsal farklýlýklarý korumak amacýyla eðitim sistemine getirdiði basamaklandýrmayý kullanmaktadýr. Þöyle ki, alt basamaklarda emekçi adaylarý baskýyla “eðitilmekte”, üst basamaklar ise seçilmiþ bir azýnlýða açýlmaktadýr. Tüm bunlar eðitim alanýnda emeksermaye çeliþkisinin keskinleþmesinden baþka bir sonuç yaratmaz. Son günlerde gündeme getirilen “özel statülü üniversiteler” konusunu da bu çerçevede ele almak gerekir. Burjuvazi, birkaç üniversiteyi emekçi halk çocuklarýndan tümüyle arýndýrmak istemektedir. Bunun için de bu üniversitelerde okumayý, ancak burjuva çocuklarýnýn karþýlayabileceði miktarda para ödeme koþuluna baðlamaktadýr. Kuþkusuz “özel statülü” üniversitelerdeki eðitim diðerlerinden çok farklý olacaktýr. Burjuvazi kendi yönetici adaylarý bu üniversitelerde yetiþtirecek, bununla birlikte diðer üniversitelerin önemi gittikçe azalacaktýr. 44 yeni üniversite açýlmasý tasarýlarýnýn, “özel statülü” üniversite tasarýsýyla birlikte gündeme gelmesi bunu doðrulamaktadýr. Bu yeni üniversiteler, düþük nitelikli ve düzenin kilit noktalarýna yaklaþamayacak mezunlar verecektir. DEVLET VE EÐÝTÝM Sosyalist yayýnlarda, eðitimin ekonomik ve politik öðelerle iliþkilerine deðinilmekle birlikte, bir üstyapý öðesi olarak ‘devletle iliþkileri pek tartýþýlmamaktadýr. Biz bu konuya da bir giriþ yapmak istiyoruz. Marksist açýdan burjuva devlet, kendi egemenliðinin devamýný saðlamak ve üretim iliþkilerini yeniden üretmek için burjuvazinin elinde bulundurduðu özel bir baský örgütüdür. Bu özel baský gücünün iþlevini yerine getirebilmesi için eðitim bulunmaz bir araçtýr. Eðitimin içeriðini ve örgütlenmesini belirleyen devlettir. Bu durumda eðitimin içeriði ve örgütleniþi, devlet iktidarýný elinde bulunduranlarýn sýnýfsal çýkarlarýna ve bu egemenliði ellerinde bulundurma yöntemlerine göre deðiþir. Unutmamak gerekir ki, eðitim alaný, barýndýrdýðý çeliþkilerin derinliðinden dolayý sýnýf mücadelelerine oldukça açýktýr ve bu anlamýyla devletten görece bir baðýmsýzlýðý da vardýr. (Egemen sýnýfýn, örneðin polis ve ordu kurumlarý üzerindeki denetimi çok daha fazla ve açýktýr). Fakat 165


bir devlet biçimi olarak faþizm, eðitim alanýnýn bu görece özerkliðini de açýk terör yoluyla ortadan kaldýrýr. Üyeleri devletin baþý tarafýndan atanan YÖK’ün elinde bulundurduðu olaðanüstü geniþ yetkiler, faþist devlet hiyerarþisinin yerel düzeydeki bir temsilcisinin imzasýyla görevden alýnan 1402’lik profesörler, okullarýn birer parçasý haline getirilen jandarma-polis... Ülkemizde bu görece özerkliðin yok edilmiþ olduðunun göstergeleri. Faþist devlet güdümündeki eðitimin, normal iþlevine ek olarak faþist ideolojiyi yayma iþlevi de ortaya çýkar. Türkiye’de bu amaçla eðitim sistemine egemen kýlýnan, yaygýnlaþtýrmaya çalýþýlan faþist ideoloji, devletin açýk yardýmý ve desteðiyle geliþtirilmiþ olan Türk-Ýslam sentezidir. Bu “sentez”, toplumsal yeniden üretimin ideolojik harcý yapýlmýþtýr. Ders kitaplarýnda açýkça savunulan, hatta anatomi kitaplarýna bile sokulan bu faþist- gericiýrkçý ideoloji, özellikle taþra üniversitelerinde antikomünizm yaný aðýr basan bir biçimde yaygýnlaþtýrýlmýþtýr. Örneðin Erzurum’daki Atatürk Üniversitesi kampüsü giriþine Mustafa Kemal imzalý çok büyük bir tabela konmuþtur. Bu tabelada “Türk aleminin en büyük düþmaný komünizmdir, görüldüðü yerde ezilmelidir” yazmaktadýr. Burasý ne bir siyasi polis merkezi, ne de MÇP binasýdýr; burasý üniversitedir. Sýnýfsal bileþimin burjuvazi lehinde tutulmaya çalýþýldýðý bazý üniversitelerde ise (ODTÜ, Boðaziçi Üniversitesi gibi), böylesi kaba antikomünizmin yerini, sýnýrý entellektüelizmle çizilen özgürlükler, hava boþluklarý ve sübaplar almaktadýr. Hayatýnda hiç bir örgüte yaklaþmamýþ kimi marksologlarýn buralarda ders vermelerine ses çýkarýlmamaktadýr. Çünkü bu, söz konusu üniversitelerin sýnýfsal tabanlarýndan dolayý pek kaygý yaratmamaktadýr. Öte yandan, eðitimin ekonomik iþlevi de, faþizmin sýnýfsal özünün çýkarlarýyla bütünleþtirilmiþtir. Devletin eðitim alanýyla iliþkisinin doðal sonucu olarak bu böyle olmak zorundadýr. Örneðin, ithal ikameci politikalarýn geçerli olduðunu görürüz. Çünkü bu politikalar mühendis gerektirmektedir. Eþitsiz geliþme yasasýnýn belirlediði uluslararasý emperyalist iþbölümünde Türkiye’nin bugünkü rolü emek-yoðun sektörlerde uzmanlaþmak ve ihracata yönelik politikalar izlemek. Bunun anlamý, reel iþçi ücretlerini en aza indirmek ve teknolojik ilerlemenin uzaðýnda kalarak vasýfsýz iþgücüne dayanmaktýr. Bu politikanýn eðitim alanýna yansýmasý zorunludur. Mühendislik bir 166


iki üniversite dýþýnda - mühendisliðin bazý dallarý dýþýnda- bu üniversitelerden mezun olanlar bile iþsizlikle karþý karþýya kalabilmektedir- gözden düþmüþtür. Bu düþüþle ayný dönemde öne fýrlayan bölümler ise, daha çok uluslararasý iþ bölümünün gerektirdiði iþbirlikçilik politikalarýný yaþama geçirecek iþletme, iktisat gibi bölümler olmuþtur. Mühendise gerek yok, çünkü teknolojiye gerek yok; sisteme asýl gerekli olan, sermaye ve bankacýlýk alanýnýn geniþlemesi, sigorta þirketlerinin meta dolaþým üzerindeki denetimini artýrmasýdýr. Faþizm koþullarýnda, tekeller-devlet eðitim iliþkisi daha sýký ve dolaysýz saðlanýyor. Mütevelli heyetlerinin neyi ifade ettiði de bu noktada anlaþýlabilir. Üyeleri devletin baþý tarafýndan saptanacak ve içinde tekellerin temsilcilerinin yer alacaðý kurullarýn üniversiteyi yönetmeye baþlamasý, yukarýda sözünü ettiðimiz tekeller - devlet -eðitim iliþkisinin dolaysýzlýðýný saðlayacaktýr. Amaç sadece bu “dolaysýzlýðý” yerleþtirmektir. Yoksa üniversitelerin þimdiki yöneticileri de zaten iþbirlikçi tekelci sisteme sadýktýrlar. Hatta birçok üniversite hocasý ve yöneticisi, “danýþmanlýk”, “yönetim kurulu üyeliði” gibi sýfatlarla tekellerden maaþ almaktadýr. Sembolik bir olay olarak, iþbirlikçi tekelci sermaye yöneticilerinden Vehbi Koç’a ODTÜ tarafýndan “felsefe doktoru” unvaný verilmesi üzerinde düþünmek gerekir. PARASIZ EÐÝTÝM VE ÖZERK DEMOKRATÎK ÜNÝVERSÝTE Devlet-eðitim iliþkisi üzerine bunlarý ortaya koyduktan sonra taleplerimizin baþýna “herkese üniversite eðitimi, devlet tüm giderleri karþýlasýn” (9) yazamayýz. Devletle eðitim arasýndaki iliþkileri gözden kaçýrmamak için, Gotha Programý’nýn talepleri arasýnda yer alan “Devlet tarafýndan genel ve eþit ilköðretim. Genel öðretim” maddesine karþý Marx’ýn yazdýklarýný bilmek önemlidir. “Marx, övgüye deðer bu liberal taleplerin özü ve amacýnýn tamamen farklý olduðunu gösterdi. Burjuva toplumunda gerçek devrimciler, okulu devletin ellerine teslim etmeyi istemezler; tam tersine hükümetin ve kilisenin okulu etkilememesi için mücadele etmeleri gerekir. Parasýz öðretim, burjuva toplumunda, “üst sýnýflarýn eðitim giderlerinin genel bütçeden karþýlanmasý, emek167


çilerin sömürülmesiyle karþýlanmasý demektir. Sýnýf mücadelesi var olduðu sürece, eþit eðitim yalnýzca bir yanýlmadýr, bir küçük burjuva düþüdür. Marx, Modern burjuva toplumunda herkes için eþit, eðitimin asla olamayacaðýný kanýtladý. Üst sýnýfýn eðitim düzeyini iþçi ve köylülerin mütevazi eðitim düzeylerine indirmeyi talep etmek saçma olurdu.” (10) Bizler taleplerimizi Özerk Demokratik Üniversite baþlýðý altýnda topluyoruz. Özerk Demokratik Üniversite, mali, yönetsel ve bilimsel özerkliðe sahip üniversite demektir. Bu üç koþul birlikte gerçekleþmedikçe özerk ve demokratik bir üniversiteden söz edilemez. Bu üç koþulun gerçekleþmesi ve Özerk Demokratik Üniversite’nin yaratýlabilmesi ise, ancak bir dizi devrimin gerçekleþmesiyle olanaklýdýr. Bu anlamda Özerk Demokratik Üniversite reformist bir talep deðil, devrimci bir taleptir. Bilimsel özerklik koþulunu, Leninist “Politik özgürlük kazanýlmadan akademik özgürlük kazanýlamaz” (11) ilkesi ýþýðýnda ele almak gerekir. Düzen içi mali özerklik ise, ancak devletten kopup bir sermaye grubunun eline düþmek anlamýný taþýr; çünkü öðrenciler ve öðretim üyeleri maddi üretimde bulunmadýklarý için üniversitenin kendi gelirinin olmasý olanaksýzdýr. Yönetsel özerkliðe gelince; Üniversiteyi yönetenlerin öðrenci, öðretim üyesi ve çalýþanlarca seçilmesi talebi düzen içinde gerçekleþebilecek bir talep olmakla birlikte, yönetsel özerklik tek baþýna Özerk Demokratik üniversite talebinin devrimci bir talep olduðunu savunuyoruz. Özerk Demokratik Üniversite talebinin düzen dýþý bir talep olmasý, zaten muadelemizin nesnel olarak genel siyasal mücadeleye baðlý olduðunu ortaya koyuyor. Ve Lenin yine yol gösteriyor: “Esas olan þeyi sosyalist devrimi gözden kaçýrmayýn, onu en baþa koyun... Sonra bütün demokratik talepleri alýn, bunlarý ona baðýmlý ve iliþkili kýlýn... Ve hiç unutmayýn ki kýsmi bir þey için mücadele þeklinde bile baþlasa, esas þey için mücadele buradan yükselebilir. Benim kanýmca sorunu bu þekilde koymak en doðru olanýdýr.(12)

168


* Geniþ bir konu olan, burjuvazinin laik eðitimi getirmesinin nedenleri üzerinde burada fazla durmayacaðýz. Ancak, daha geniþ bir kollektivitenin ürünü olarak ileride sunmayý tasarladýðýmýz çalýþmada bu konuyu ve günümüz Türkiye’sinde eðitimin yeniden dinselleþtirilmesinin nedenlerini inceleyeceði* ** Bilimdýþý Freud’cu psikolojiye göre, doðan çocuk, çýktýðý ana rahmine dönmek isteði içindedir ve buna engel olan babasýna kin duymaktadýr. Freud buna oedipus kompleksi adýný vermiþtir. Birçok burjuva düþünürü baskýcý babayý simgeleyen devlete baþkaldýrýyý öðrenci ayaklanmalarýnýn temeli olarak göstermeye çalýþýr. 1. F. Engels, Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni. S. 12 2. O. Hançerlioðlu, Toplumbilim Sözlüðü. 3. W. K. Richmond_, Teacher and Machines. S. 26’dan aktaran, V. Turçenko, Bilimsel Teknik Devrim ve Eðitimde Devrim 4. Walras, The Theory of Püre Economics. S. 65 5. E. K Hunt (zikreden), History of Economic Thought. S. 268 6. K. Marx, Kapital, cilt l’den aktaran, V. Turçenko, a.g.y S. 49 7. K Marx, Kapital cilt l’den aktaran, F. Korolyov, Lenin ve Eðitim. S. 51 8. F. Engels, Anti-Dühring. S. 202 9.”Özgür Emekçiler Üniversitesi Ýçin Sosyalist Öðrenci Platformu”(Sosyalist Öðrenci gazetesi, tanýtým özel sayýsý:1) S. 59 10. F. Korolyov a.g.y S. 63- 64 11. F. Korolyov, a.g.y S. 93’te; “Lenin, öðrenci gençliðe politik özgürlüðü ele geçirmeden akademik özgürlüklere kavuþamayacaklarýný býkýp usanmadan açýkladý.” 12. V.I. Lenin, Collected Works. C. 35, S. 267- 268

169


ÖZERK DEMOKRATÝK ÜNÝVERSÝTEYE LENÝNÝST BAKIÞ Özerk- demokratik üniversite, geçtiðimiz dönemlerde yoðun bir biçimde tartýþýlmýþ ve o dönemin hareketliliðine bir canlýlýk getirmiþti. Þu günlerde tartýþma bitmiþ görünüyor. Bu konuda herkes söyleyeceðini söylemiþ ve köþesine çekilmiþ gibi. Bu konuyu yeniden açmamýzýn amacý soyut akademik tartýþma yapmak isteyiþimizden deðil, ancak toplumsal tansiyonun oldukça yükseldiði, kendiliðinden eylemlerin birdenbire patlak verdiði günümüz koþullarýnda, bizleri bekleyen yýðýnsal hareketlerde güdülecek politikalarýn güçlülüðünün garantisi, bu konuda net olmaktan geçiyor. Bu sebeple, özerk ve demokratik üniversiteyi yeniden açýmlamakta yarar görüyoruz. Bitmiþ görünen tartýþma kendi içinde zengin görüþ açýlarý çýkarsa da, söylenen sözlerin pek çoðu politik sýðlýðýn göstergesi olmuþ ve deyim yerindeyse; “Bir kaþýk suda fýrtýna kopartýlmýþtýr.” Hatta en sol söyleme sahip olma tutkusuyla bir takým tahriflere de gidilmiþti. Bu konuda en tipik örnek de Dev-Genç’tir. Dev-Genç kapitalist toplumda “özerkliðin” savunulabileceðini, fakat sosyalizmde sistemden baðýmsýz bir üniversitenin, olumsuz olacaðý düþüncesiyle, özerk- demokratik üniversiteden vazgeçmiþ ve “Demokratik Halk Üniversitelerini” savunmaya baþlamýþtý. Bir konu tartýþýlýrken, ayný dilden konuþmak çok önemlidir. Yoksa iþ, saðýrlar diyaloðuna döner. Bu nedenle “özerklik” kavramýnýn “baðýmsýzlýk” kavramýyla örtüþmediði asýl anlamýnýn özerk, yani öz iktidar olduðunu belirtmekte yarar var. Yani kendi iþleyiþinde belirleyicilik ve denetleme gücü. Ayrýca kapitalizmden “baðýmsýz” olabilecek bir üniversite düþünülemez. Bizler, kapitalist sistem içerisinde bir adacýk gibi varlýðýný ve baðýmsýzlýðýný sürdüren bir “özerk üniversite” olamayacaðýný söylüyoruz. Bu, Marksist toplum- bilime aykýrý bir bakýþ açýsýdýr. Üretimin örgütlendiði ve üretilenin paylaþýldýðý bir toplumsal sürecin dýþýnda bulunan üniversite kendi alanýnda “baðýmsýz” varlýðýný sürdüremez. Çünkü bu sürecin dýþýnda oluþu yani, üniversite olarak kendi geçim ve üretim araçlarýna sahip olmayýþý, onu þu ve bu þekilde, sosyo- ekonomik sistemin bir aracý 170


haline getirir. Bu Marksist gerçeði unutan Dev-Genç özerk demokratik üniversiteyi (Ö.D.Ü) savunanlarý, sosyalizmden baðýmsýz bir üniversite istemekle suçlamýþ oluyor. Bu yaklaþýmý ortaya serebilmek için, önce yöntemsel sorunlarý halletmemiz gerekecek. Bu yöntem sorununu ortaya koymadan, söylenenlerin reformist mi, yoksa devrimci lafazanlýk mý olduðu anlaþýlamayacaktýr. LENÝNÝST YÖNTEM Toplumsal olaylarý incelerken ve ona uygun bir hükme varýrken, Leninist yöntem bizleri doðrulara götürecek tek metodudur. Marksizm’den miras aldýðý diyalektik materyalizmi kendi koþullarýnda geliþtiren Lenin, bu yöntem sayesinde önce ekonomistler ve Legal Marksistlerle, daha sonra da Menþevikler ve “sol komünist”lerle mücadele edebilmiþtir. Lenin’i reformcu ve devrimci lafazanlýktan kesin çizgilerle ayýran bu yöntem, diyalektiðin yasalarýný, tarihsel bir boyutta inceler. Toplumda gözlenip incelenerek tüm olgulara yaklaþým yöntemimizde o olgunun çeliþkili doðasý ve bu çeliþkilerin olgunun bütünlüðünde var olmasý gerçeði esas alýnýr. “Olgunun barýndýrdýðý çeliþkilerin birliði” olgunun kendisinde bir dinamizm, hareketlilik yaratýr. Sürekli çatýþan çeliþkilerin yarattýðý dinamizm, olguyu nicel ve nitel olarak deðiþime uðratýr. Her bir biçimden, baþka bir biçime geçiþte, olgunun barýndýrdýðý çeliþkiler arasýndaki iliþkiler yeniden düzenlenir. Bu yüzden her anýn somut, kanýtlanabilir hesaplanabilir tahlili, oluþturulacak politikanýn temeline oturur. Olgunun hareketinin yönünü belirleyen son tahlilde temel çeliþkisidir. Hareketin sürekli ve derinleþen yönü, temel çeliþki tarafýndan belirlenir. Ve olguyu nitel olarak deðiþtirmeye yetenekli tek çeliþki budur. Bununla birlikte diyalektik hareket, düz bir çizgi halinde ilerleyemez. Olgunun sürekli ve temel yönünün derinleþmesi önünde onu örten veya öteleyen baþka çeliþkiler bulunur. Ve bu çeliþkiler, temel olanýn kendini tüm çýplaklýðýyla ortaya koymasýnýn önünde engeldir. Marksist çeliþkileri özgürleþtirmek ilkesi, diyalektiðin, düz bir çizgi halinde ilerlemeyen, bu helezonik hareketliliðinin bir sonucudur. Teori ile pratik arasýnda her zaman somut durumun somut tahlili durmaktadýr. Olgularýn tahlilinde kullandýðýmýz Leninist yöntem, bizlere, dünyayý deðiþtirmenin anahtarýný verir. Politika yapabilmenin temel koþulu budur. 171


Diyalektiðin bu helezonik hareketliliðinden dolayý Leninist politika ve çözüm önerileri üç biçime bürünmektedir. Olguya iliþkin tarihsel çözüm: çeliþkinin temel sürekli yönünü çözüme ulaþtýran ve nihai sonuca damgasýný vuran politikalardýr. Örnek olarak, proletarya diktatörlüðünün savunusu, tarihin temel ve sürekli yasalarýndan çýkartýlmýþ, bu anlamda tarihsel olan ve emek-sermaye çeliþkisini nihai olarak çözecek politikadýr. Olguya iliþkin ilkesel politikalar; temel çeliþkinin kendisiyle doðrudan ilgili olmayan, fakat temel çeliþkiyle yanyana varolan, onu baský altýnda tutan çeliþkilere iliþkin olan, sonuç olarak temel çeliþkinin çözümü sürecinde vazgeçilmez olan politikalardýr. Anti- faþist, antiemperyalist ilke, uluslarýn kendi kaderini tayin hakký ilkesi, böylesi politikalara karþýlýk gelir. Ve proletarya bu ilkeleri tutarlý olarak savunmadan, diðer emekçi katmanlarýn çýkarlarýný kendi çýkarlarýndan soyutlayamaz ve sýnýf mücadelesi sürecinde diðer emekçi sýnýflar üzerinde kendi hegemonyasýný kuramaz. Leninist taktiksel politikalar, günlük politikalara denk düþen çözümlerdir. Çeliþkiyi derinleþtiren, çýplaklaþtýran olgularý ortaya çýkarýr ve temel çeliþkinin çözümü yolunda alaný temizler. Seçimlerde boykot taktikleri gibi. Taktiksel ve ilkesel çözümler, tek baþlarýna ele alýndýðýnda, düzeni aþmayan talepler gibi görünebilir. Fakat bunlar aslýnda helezonik geliþimin bir parçasý üzerine otururlar. Helezonik geliþimin öncesi ve sonrasýyla iliþkileri koparýlýrsa, üretilen politikalar, dünyayý deðiþtirmenin silahý olmaktan çýkar. Týpký anti- faþist, antiemperyalist ilkelerin, anti- kapitalist politikalarla ilgisi kurulmazsa, reformizme dönüþmesi gibi. Bolþevikler Ekim Devrimi arifesinde, “kayýtsýz þartsýz barýþ”, “köylüye toprak”, “Bütün iktidar Sovyetlere” taleplerini ortaya atýyorlar. Tek baþlarýna ele alýndýðýnda düzeni aþmayan bu talepler, tarihin helezonik geliþimi içerisinde devrimci bir hal alýyor. Çünkü sýnýflar mücadelesinin bir sonucu olan tarih, öyle bir noktada sýkýþmýþtýr ki, bu tarihsel ve ilkesel taleplerin gerçekleþmesi için bir dizi devrim gerekmektedir. Ekim Devrimi arifesinde yýðýnlar “sosyalizm” bilincinde deðildir. Fakat bir avuç Bolþevik, yýðýnlarý sosyalist devrim için ayaklandýrabilmiþtir. Politika üretmekte Leninist yöntemin hayati önemini kavramak için, bu gerçeði bilmek yeterlidir. 172


ÖZERK-DEMOKRATÝK ÜNÝVERSÝTE, ÝLKESEL POLÝTÝKAMIZDIR Üniversite alaný konusunda olgunun incelenmesi, daha önce (Bkz. Eðitimin temel çeliþkisi Emek-sermaye çeliþkisidir) baþlýklý yazýmýzda yapýlmýþtýr. Bu alana iliþkin yaptýðýmýz tanýmlamada, emek-sermaye çeliþkisini temel çeliþki olarak tespit etmiþtik. Bunun yanýnda, eðitimin faþist ve gerici yapýsý, bilimsel üretimin týkanýþ, eðitimin devletle ve tekellerle içiçeliði, jandarma- polis baskýsý, paralý eðitim ve özel statü vs. vs... bu temel çeliþkinin dolaylý veya dolaysýz yansýmalarý olduðundan bahsetmiþtik. Bunlara eklenecek bir þey daha var; sistemde meta üretiminin ve sömürünün oluþtuðu sürecin dýþýnda varolan, fakat genel üretim içerisinde anlam bulan eðitim kurumlarý her ne kadar emek-sermaye çeliþkisiyle belirlense de sýnýf savaþýmýnýn kendisini ortaya çýkarmaz. Ancak sýnýf savaþýmýnýn yansýmalarýný barýndýrýr. Bu yansýmalarý gerçek bir sosyalist perspektife dönüþtürecek olan, siyasi öznenin kendisidir. Bu siyasi özne, iþçi sýnýfýyla organik-örgütsel baðlarýný kurmuþ, programatik yönden iþçi sýnýfýna eklemlenmiþ bir örgütlülük olacaktýr. Bu siyasi özne, iþçi sýnýfý hareketliliðine, öðrenci hareketliliðinin eklemlenmesini olumluluk olarak nitelendirecektir. Tersini savunmak reformizmdir.(*) Emek-sermaye çeliþkisinin temel olduðu kapitalist toplumda komünistler, özerk- demokratik üniversite mücadelesini, düzen içinde kaldýðý sürece, en demokratik, en özerk üniversitelerin dahi, binbir yolla, binbir þekilde gizlenmiþ baðlarla sermayeye baðýmlý kalacaðý gerçeðini bir an için olsun akýldan çýkarmamak üzere sürdürürler. Sermaye sýnýfý, günümüzde tekelci kapitalizm, kendi sýnýf egemenliðinin sürdüðü koþullarda okulu, üniversiteyi kendine dolaylý ve “demokratik” örtüyle gözlenmiþ aðlarla baðýmlý kýlmanýn yollarýný bulur. Týpký kapitalizm koþullarýnda kalmak þartýyla, en demokratik cumhuriyetin bile sermayenin egemenliðini ortadan kaldýrmadýðý, tersine, sýnýf egemenliðini dolaylý ve örtülü hale getirmekle burjuva egemenliðini daha saðlam güvenceye almasý gibi... Demek ki, tekelci kapitalizm koþullarýnda özerk- demokratik üniversite, bizim için bir amaç haline dönüþemez. Bunu amaç 173


haline dönüþtürmek, katýþýksýz bir reformizmdir. Dolayýsýyla, burjuvazinin sýnýf egemenliðini, sonuçta sömürüyü ve sýnýflarý ortadan kaldýrmayý amaçlayan komünistler, bu mücadeleyi amaçlarýný gerçekleþtirmek üzere bir araç olarak ele alýrlar. Nasýl ki, demokratik cumhuriyetin burjuva egemenliðini gizlediði gerçeði bizi demokrasi mücadelesinden alýkoymazsa, ayný þekilde, Ö.D.Ü’ nün gerçekleþme olanaðýnýn olmamasý - ya da milyonda bir olmasýgerçeði bizi Ö.D.Ü mücadelesinden alýkoyamaz. Burada temel alýnan iki amaç vardýr: 1- Burjuva egemenliðe karþý iþçi sýnýfýnýn verdiði mücadeleye, öðrenci gençliði katmak, bu süreçte öðrenci gençlik hareketini devrimci bir zemine oturtmak için Ö.D.Ü mücadelesini sürdürmek gerekiyor. Diðer bir ifadeyle, Ö.D.Ü mücadelesi bizim açýmýzdan bir kalkýþ noktasýdýr, öðrenci gençliði harekete geçirmenin bir manivelasýdýr. Bu anlamda, istemin elde edilemez ya da güç elde edilebilir olmasý, gerçekte gençlik hareketinin sertlik derecesini arttýran bir faktör rolü oynamaktadýr. Çünkü bu talep, günümüz koþullarýnda “bir dizi devrim” olmadan gerçekleþemeyecek bir taleptir. 2- Bu sözlerimizden sadece “baðcýyý dövmekle” ilgilendiðimiz anlamý çýkarýlmamalýdýr. “Baðcýyý dövmek” kadar “üzüm yemek” de önemlidir. Yani, burada güdülmesi gereken amaç sadece öðrenci gençliði harekete geçirmek deðil üniversiteyi daha demokratik bir ortama da kavuþturmaktýr. Çünkü, üniversite ortamý ne kadar demokratik olursa devrimci çalýþma olanaklarý o kadar artar, propaganda ve ajitasyon çalýþmalarý o kadar geniþ yürütülür. Kýsacasý, üniversiteleri devrim mücadelesinin birer odaðý haline dönüþtürmenin yolu, onu demokratikleþtirmek için verilen mücadeleden geçiyor. Bu çerçevede ele aldýðýmýzda “özerk ve demokratik” üniversite, kapitalizm koþullarýnda iki tarafý keskin bir býçak gibi durmaktadýr. Bir yandan sermayeye baðlýlýðý dolaylý kýldýðý ve örttüðü için bilinçte yanýlsamalar yaratýr, ama diðer yandan üniversiteleri devrim mücadelesinin birer odaðýna, devrimci çalýþma, devrimci eðitim devrimci propaganda ve ajitasyon platformuna dönüþtürmenin olanaðýný sunar. Faþizm iþbaþýna geldiði ve kendi iktidarým kurumlaþtýrdýðý, üniversiteleri özerkliðin kýrýntýsýný býrakmayacak þekilde faþist 174


devlete ve tekellere baðladýðý koþullarda özerkliðin savunulmasý devrimcidir. Çünkü bu özerkliði elde edebilmek için, faþist devlet yapýsýnýn parçalanmasý ve faþizmin maddi temeli tekelci kapitalizmle birlikte son bulmasý gerekmektedir. Bu ise, toplumsal bir devrimin iþi olacaktýr. Buraya kadar söylediklerimiz, kapitalizm koþullarýnda üniversitenin özerk ve demokratik hale getirilmesine iliþkindi. (*) Tipik bir örnek vermek yerinde olur. Devrimci Gençlik Ekim sayýsýnda, ÝÖDF’ na iliþkin bir deðerlendirmede; öðrenci hareketinin “kendisine ait uzun erimli bir programýnýn” olmamasýndan ve iþçi sýnýfý hareketliliðine eklemlenmek zorunda kalmasýndan (?) þikayet ediliyor. Bu ibret göstergesi satýrlarýn arkasýndaki reformizmi görmek için “arif” olmaya gerek yoktur. Dile gelen; devrimci söylemlerle süslenmiþ iktidarsýz bir demokratizmdir. Siyasal mücadeleyi, toplumsal katmanlarýn kendi mücadelelerini kendi kulvarlarýndan (iþçiler sendikalardan, öðrenciler derneklerinden, mimar ve mühendisler meslek odalarýndan) sürdürmelerine indirgeyen bu “popülist demokratizm”, soluðu SHP demokrasisinde tükenen reformizm üretir. Leninistler ise öðrencilerin iþçi sýnýfýnýn mübadelesine kayýtsýz kalmamalarýný, kendi hareketlerini bu harekete eklemlemelerini en büyük olumluluk sayar. Çünkü bu, emek- sermaye çeliþkisiyle belirlenen bir alanda, komünistlerin “uzun erimli programlarýnýn’ özünü oluþturur. En basit örnek, Seher Þahin’in katlediliþi ve siyasi polisin tutumu, üniversite mücadelesinin açýk siyasi kimliðini ortaya koyuyor. Bu siyasal göstergenin ortaya çýkaracaklarýný “toplumsal muhalefetin” deðil, “iþçi sýnýfýnýn “ ideolojisiyle örtüþtürmek, öðrenci gençlik hareketini iktidarsýzlýktan kurtaracaktýr. (Bkz. Devrimci Gençlik Ekim 1991, sf: 12) *Devrimci Yol çizgisindeki DevGenç kastedilmektedir.

175


TEKELCÝ KAPÝTALÝZM VE SERMAYEDARLAR ÝÞBÝRLÝÐÝ ÝLE MESLEK LÝSESÝ ÖÐRENCÝLERÝ “MESLEKÝ EÐÝTÝM” ADI ALTINDA SÖMÜRÜLÜYOR!.. TC’ nin tüm kurumlarýnda uygulanan faþist ve anti- demokratik uygulamalar, proletarya üzerindeki baskýlar olanca þiddetiyle devam etmektedir. 12 Eylül faþist- askeri darbesiyle ve gerici faþist 82 Anayasasýyla birlikte, mevcut eðitim ve öðretim kurumlarýnýn yapýsýnda gerici ve yontulmuþ askeri kafalarca, düþünmeyen, ne söylenirse onu yapan, suya sabuna dokunmayan bir gençlik tipi yaratýlmaya çalýþýlmýþtýr. 12 Eylül’ ün uzantýsý olan sivil faþist iktidar bu anlayýþ doðrultusunda, burjuvazinin çýkarlarý temelinde tutum ve yoz politikasýný eðitim kurumlarýna olabildiðince taþýmaya çalýþmýþtýr. Ortaokul sonrasý endüstri ve meslek liselerine giren öðrencilerin; yeteneklerinin ve ilgi alanlarýnýn göz önüne alýnmamasý, devletin düzenli bir istihdam politikasýnýn olmamasý sonucu rastgele mesleki eðitime baþlanmaktadýr. Bu durum bazý sektörlerde öðrenci yoðunlaþmalarýna varýrken, bazý sektörlerde gerekli insan gücünü karþýlayamamaktadýr. Burjuva devlet anlayýþý, her yýl bu okullarý bitiren yüz binlerce öðrenciyi, kendi çýkarlarý doðrultusunda ucuz iþgücü olarak kullanmayý düþünmektedir. Ve bu þartlarda çalýþmaya zorlamaktadýr. 176


Mesleki eðitim gören mezun öðrenciler, iþ bulamazken ve iþsizliðin, iþçi kýyýmlarýnýn gün geçtikçe artan boyutlara vardýðý TC’de, düz lise mezunlarýna meslek edindirme amacýyla, LÝMME (Lise Mezunlarýna Meslek Edindirme) projesi adý altýnda, gençleri oyalama ve düzenin çarpýklýklarýný örtbas etme yöntemlerine baþvurulmaktadýr. Bu durumdaki öðrencilerin sorunlarý ayrý bir konu olarak ele alýnabilir. Ancak mesleki eðitim veren okullarýn durumuna bakýldýðýnda ortaya çýkan sonuç þudur: Meslek ve endüstri meslek liselerinde okul-sanayi iþbirliði adý altýnda öðrenciler sömürülmektedir. Uygulamalý meslek eðitimi adý altýnda, okul dönemi boyunca 3 gün fabrika, 2 gün okul, tatil dönemi boyunca 5 gün fabrikada ve asgari ücretin %30’u gibi komik bir rakamla çalýþtýrýlmaktadýrlar. Fabrikalarda ve atölyelerde bir eðitim programý, çalýþma programý yapýlmadan, iþverenin isteðine göre hangi kýsýmda iþçi gereksinmesi varsa oraya gönderilmekte, en ufak bir karþý çýkýþta gerek not, gerekse çeþitli baský yöntemleriyle (baðýrma, küfür vb.) kiþiliksizleþtirmeye çabalamaktadýrlar. Bu durum þunu gösteriyor ki, geleceðin iþçileri, çeþitli alanlarda bulunacak olan emekçiler, genç yaþta baský ve sömürüye okul sýralarýnda, fabrikalarda alýþtýrýlmak istenilmektedir. Ýþçilerin iþi yavaþlatma, grev vb. eylemlilikleri sýrasýnda, öðrenciler grev kýrýcýlýðýna zorlanmakta, böylelikle iþçilerle öðrenciler, bilinçli olarak, karþý karþýya getirilmektedir. Faþist devlet burjuvazi iþbirliðiyle gençlik üzerinde oynanan bu çirkin oyunlara, gerek meslek liselerinde, liselerde okuyan öðrenci gençlik ve gerekse iþçi gençlik alet olmamalýdýr. Burjuva çocuklarý en iyi imkanlarla yurt içi ve yurt dýþý okullarda, kendi istemleri doðrultusunda egemen güçler olarak yetiþtirilirken, alýn teriyle çalýþan, iþçi, köylü, memur çocuklarý, yazgýlarýymýþ gibi en kötü koþullarda eðitim görmektedirler. Buna artýk DUR demeliyiz. Burjuva egemenliðine karþý her alanda özellikle toplumun dinamik yapýsýný oluþturan gençlik birimlerinde örgütlenilmelidir. Yetersiz olsa da, almýþ olduklarý teknik bilgilerle (mesleki anlamda) birlikte, üretimden gelen güçlerini birleþtirebilecek olan öðrenci gençlik, hem kendi haklarýný almanýn yollarýný aramalý, hem de fabrikalarda bulunan iþçilerin, proleter bilinci almalarýnda ve onlarý bilinçlendirmede öncü duruma gelmelidirler. Gençlik bir takým þeylerin yanlýþ gittiðinin, kendi üzerinde oynanan þeytanca 177


oyunlarýn farkýnda olmalýdýr. Yapýlmasý gereken, bu sömürü oyununa bir set çekilmesi ve tamamen ortadan kaldýrýlmasýdýr. Burjuvazi, devlet aracýlýðýyla diðer alanlarda olduðu gibi eðitim ve öðretim üzerinde de bir tekel oluþturmuþtur. Egemenler, toplumun en can alýcý noktasý olan halkýn eðitimini gerek TV gerekse tüm basýn- yayýn araçlarý ve tüm eðitim kurumlarýyla kendi tekelleri altýna alarak, sömürü ve baskýyý, devam ettirmede dayanak noktasý olarak kullanmaktadýr. Bu anlamda okullarý, kapitalist düzenin yýkýlmasý ve burjuva sýnýf egemenliðine son vermek amacýyla baþkaldýrý mevzileri haline getirmemiz gerekiyor. 12 Eylül faþist diktatörlüðü istediði insan yapýlanmasý olan, düþünmeyen, kendi sorunlarýnýn çözümünü aramayan ve politikadan soyutlanmýþ bir gençlik tipi yaratma amacýna ulaþamamýþtýr ve ulaþamayacaktýr. Bu noktada öðrenci gençlik her þeyden önce politik anlamda mücadele vermelidir. “Öðrenci gençlik politik özgürlüðünü ele geçirmeden, akademik özgürlüðüne kavuþamayacaktýr.” Ancak bu demek deðildir ki, akademik haklar ve talepler, politik mücadelenin gerisinde kalacaktýr. Hayýr, amaç politik özgürlük ve mücadele olmasýna raðmen akademik haklar içinde ayný zamanda mücadele etmek ve bu mücadelede devrimci talepleri ön plana çýkarmaktýr. Kazanýlan her akademik hak, politik özgürlüðün alýnmasý yönünde güçlü bir destek demektir. TC’de ortaöðretim kurumlarýnýn bugünkü iþlerliði, gençliði her bakýmdan yetiþkin, kendine güvenen ve üretken insanlar konumuna getirmek deðil, buralarda genç beyinleri uyuþturmak ve oyalamak görevini, burjuvazinin istekleri doðrultusunda yapmaktýr. Mesleki ve teknik okullarda gerçek yaþamdan farklý, ezbere bilgi aktarýmýndan baþka bir iþe yaramayan, yaratýcý ve bilimsel hiçbir amacý olmayan bir belirsizlik bir karmaþa hüküm sürmektedir. Buna raðmen, burjuvazinin sözcüleri ise, teknik eleman, kalifiye iþgücü, ara insan vb. yetiþtirilmesi amacýyla açýlan okullarýn sayýsal çoðunluðunu çaðdaþlaþmanýn, geliþmenin bir sonucu olarak yorumlamaktadýrlar. Halbuki gerçek amaçlarýnýn iþverenlere (burjuvalara) yeni “artý-deðer yuvalarý” açmak olduðunu gizlemektedirler. Ýnsanlarýn çok yönlü geliþebilecekleri, bir eðitim sistemine gerek vardýr. 12 Eylül faþist diktatörlüðüyle ivme kazanan, genç kuþaklarý kiþiliksizleþtirme, apolitik insanlar durumuna getirme ça178


balarý, kapitalist düzenin kendi çeliþkileri yüzünden ters tepki yaratmýþtýr. Günlük yaþamýnda, kapitalizmin tüm çarpýklýðýný yaþaya yaþaya öðrenen, kapitalizmin engelleriyle karþýlaþan gençler kapitalizmi sorgulamakta gecikmemiþlerdir. Yapýlmasý gereken tüm öðrenci-iþçi gençlik olarak, kapitalist devlet düzenine, burjuva egemenliðine karþý örgütlü mücadele edilmesidir. Gençlik kapitalizmin çöküþüne ivme kazandýrmalýdýr. Ancak þunu da gözardý etmemelidir. Sadece kapitalist düzen içerisinde, Sorunlarýn çözümünde aranacak yöntemler, burjuvazinin istemleri doðrultusunda olacak, onlarýn izin verebildiði ölçüde hak ve talepler alýnabilecektir. Bu anlamda reformist ve uzlaþmacý yaklaþýmlar, sorunlarýn üzerine bir sis tabakasý örtmekten baþka bir iþe yaramayacaktýr. Bu konuda öðrenci gençlik uyanýk olmalý her ortamda devlete karþý devrimci talepler ve çýkýþlarla, proletarya sýnýfýnýn yanýnda ve onun haklý davasý uðruna mücadele ve örgütlülük çizgisini belirlemelidir. Öðrenci gençlik hareketine yaklaþýmýmýz “politik özgürlük kazanýlmadan akademik özgürlük kazanýlamaz” leninist ilkesi etrafýnda þekillenir. Biz öðrenci gençlik hareketinin bugünkü zayýflýðýnýn nedeni olarak reformist ve oportünist akýmlarýn ileri sürdüðü gibi gençliðin üstüne vazife olmayan sorunlarla uðraþmasýný görmüyoruz. Tam tersine öðrenci gençlik hareketi toplumsal sorunlarý, ekonomik toplumsal sistemin kendisini sorgulamaya baþladýðýnda deðil kendini akademik sorunlarýn kabuðuna sýkýþtýrdýðýnda darlaþýp, kýsýrlaþýr.

179


180


SONUÇ YERÝNE

apitalist sistemde eðitim üretken çalýþmadan kopuktur. Bilimsel ve teknik geliþmelerin gerisinde kalýr. Bilimsel ve teknik geliþmeler eðitim ve öðretimin canlý emekle iç içe geçmesiyle geliþir. Karþýlýklý olarak eðitim ve bilimsel teknik geliþme canlý emekle olan iliþkileriyle birbirini ilerletir. Kapitalist sistemin gericileþmesi ve çürümüþlüðü eðitimde de kendini gösterir. Kapitalist üretim iliþkilerinin bilimsel geliþmenin önünde engel olmasý eðitimin bilimsel nitelikten yoksun olmasýna yol açar. Eðitim yaþamdan kopuk bilgilerle öðrencilerin kafasý doldurularak yapýlmakta “doðru olaný ise insan bilgisinin biriktirdiði zenginliklerin sindirilmesi gerektiðidir.” (Lenin) Eðitim insanýn geliþine göre deðil, kapitalizmin insaný köleleþtiren karakterine göre yapýlýr. Kapitalizmin egemen sýnýfý olarak burjuvazi, eðitimi kendi çýkarlarý doðrultusunda sürdürür. Yüzyýllardýr egemen sýnýflarýn sürdürdüðü alýþkanlýkla burjuvazide kendine boyun eðen gençler yetiþtirmek ister. Egemen sýnýf olarak eðitim alanýndaki politikalarý belirleyip kendi çýkarlarý doðrultusunda sürdürdüðü için “eðitimi politikadan uzak tutmak gerekir” diyerek, devrimci düþünceleri eðitim alanýndan uzak tutmaya çalýþýr. Eðitim gericiliðin, baðnazlýðýn boyunduruðundan kurtulduðunda, bilim özgür kaldýðýnda devrimci geliþme ile birlikte kapitalizmin boyunduruðunu parçalanmaya, sýnýrlarý aþýlmaya baþlanýr.

K

181


Kapitalist toplumda sýnýflar arasýnda geçiþ olur. Bu geçiþ istisnalar dýþýnda mülksüzler sýnýfýna geçiþ olsa da burjuva eðitimin içeriði sýnýf atlama isteði ile dolu egoist bireyler yetiþtirmeye dayanýr. Öðrenci gençlik toplumdaki deðiþik sýnýf ve tabakalardan gelir. Toplumdaki politik eðilimleri de okula taþýr. Bu nedenle öðrenci gençlik içinde deðiþik siyasi düþünceler de vardýr. Farklý sýnýflardan gelme öðrenciler arasýnda farklar olur. Eðitim olanaklarýna sahip olmak her öðrencinin sýnýfsal durumuna baðlýdýr. Burjuva egemenlik kaba ve biçimsel bir eþitlik görüntüsüyle kapatýlmaya çalýþýlýr. Eðitimin eðitim alanýnda da her öðrenci ayný haklara sahip gibi gösterilir. Gerçekliði ise her öðrenci eðitimi sahip olduðu olanaklar ölçüsünde alýr. Emekçi çocuklarýna üniversite kapýlarý kapalýdýr. Emekçi çocuklarýnda üniversiteye gidebilenler ise yaþamlarýný sürdürebilmek için gerekli olanaklara sahip olmadýklarýndan eðitimleri dýþýnda geçim kaynaklarýný kazanmak için de çalýþacaklardýr. Burjuvazinin herkes ayný haklara sahip demesi kendi sýnýf egemenliðini gizlemeye yönelik bir söylemdir. Emekçi çocuklar eðitim için gerekli olanaklardan tamamen ya da kýsmen yoksundur. Burjuvazi kendi sýnýfýndan olanlarý yönetici olmasý sömürücü sýnýfýn devamýný saðlamasý için en belirli bazý okullarda eðitir. Emekçi çocuklarý bu okullara hukuki olarak girme hakkýna sahiptir ama gerçekte çok pahalý olduðundan, olanaklarý yetmediðinden giremezler. Geçmiþ toplumlardaki egemen sýnýflarýn ayrýcalýðý, kapitalizmde burjuvazinin sömürüyle elde ettiði sermayenin ayrýcalýðýyla sürer. Sermaye sýnýfýnýn olanaklarý kendi sýnýfý için eðitim alanýnda da geniþ olanaklardýr. Emekçi çocuklarý büyük çoðunlukla ilköðretim ve lisede okumalarýna karþýn yükseköðretim de okuma masrafý ve yaþamsal ihtiyaçlar masrafý artmýþ olduðu için artýk çalýþmak zorunda kalýrlar ve çoðunlukla okuyamazlar. Yükseköðretimde okuyan emekçi çocuklarý daha ücretli emekçi yetiþtiren bölümlere girebilir. Öðrenci gençliðin sorunlarý temelde toplumsal sorunlarýn bir parçasýdýr. Sistemin toplum üzerindeki yýkým ve baskýsýný öðrenci gençlikte yaþar. Sorunlarýn kaynaðý kapitalist sistemdir. DÖB bu anlayýþla hareket ederek mücadelesini toplumsal kurtuluþ mücadelesinin bir parçasý olarak sürdürür. 182


Öðrenci gençlik içindeki deðiþik siyasi gurup veya hareketlerin tek bir siyasi yapýda birleþmesi öðrenci gençliðin sýnýfsal gerçekliðine aykýrýdýr. Toplumdaki deðiþik siyasi eðilimleri bünyesinde taþýdýðý için tek bir siyasi düþüncenin benimsenmesi düþünülemez. Burjuva anlayýþ kendi siyasi egemenliðinin sürmesi için, öðrenci gençliði politikadan uzak tutmak ya da tek bir siyasi düþünce ve örgütlenme içinde olunmalý iddiasýyla egemenliðini sürdürmek için çalýþýr. Her siyasi düþünce kendini siyasi yapýlanma, örgütlenme olarak ifade eder. Deðiþik düþüncelerin kendi örgütlenmelerini feshedip tek bir yapýda bir araya gelmeleri burjuva ve reformist çevrelerin anlayýþýdýr. Akademik, demokratik, kültürel örgütlenmelerde ve çalýþmalarda deðiþik siyasi gruplar ortak ilkeler doðrultusunda bir araya gelebilir, kendi örgütlülüklerini de ayrýca devam ettirirler. Akademik mücadele, esas olanýn, politik mücadelenin, gençliðin devrimci mücadelesinin bir parçasýdýr. Toplumsal mücadeleyle politik özgürlükler kazanýlmadýkça hiçbir akademik kazaným kalýcý olamaz. Akademik mücadele politik mücadele için hareketlenme, itilim saðladýðý ölçüde önemlidir. Öðrenci gençliðin devrimci mücadelesi akademik, okulcu sýnýrlara hapsedilemez, bu devrimci bir anlayýþ deðildir. Öðrenci gençlik konumu itibarýyla aydýndýr. Aydýn olma özelliði toplumsal sorunlar karþýsýnda aktif, canlý olarak tepkide bulunmayý, sýnýf çýkarlarýný, siyasi mücadeleyi kararlý ve bilinçli olarak savunmayý ve sürdürmeyi gerektirir. Öðrenci gençliðin mücadelesi bu nedenle de akademik mücadeleyle sýnýrlandýrýlamaz. Öðrencilerin sorunlarý, içinden geldikleri sýnýfýn sorunlarýndan baðýmsýz olarak çözülemeyeceðinden ve aydýn olmanýn gereði olarak öðrenci gençliðin devrimci mücadelesi devrim mücadelesinin bir parçasýdýr. Üniversiteler özerk-demokratik yapýya kavuþmadýðý sürece eðitim bilimsel geliþmeden uzak, burjuvazinin ihtiyacýyla kýsýtlanmýþ ve güdük kalýr. Öðrenci gençliðin elde ettiði her demokratik kazaným devrim mücadelesine güç verir. Bugünden verilen özerk-demokratik üniversite mücadelesi faþizme karþý süren devrim mücadelesiyle birlikte yürütülür. Özerk-demokratik üniversite faþizmin tam kurumsallaþmýþ olmasý nedeniyle ancak faþizmin yýkýlmasýyla, devrimle gerçekleþebilir. Özerk-demokratik 183


üniversite mücadelesi burjuva egemenlik altýnda, faþizm koþullarýnda devrimci bir mücadeledir. Bizde mücadele faþizme, emperyalizme ve sermayeye karþý bütünlüklü bir mücadeledir. Ne faþizme karþý mücadele sermayeye karþý mücadeleden ayrýlabilir, ne emperyalizme karþý mücadele sermayeye karþý mücadeleden ayrýlabilir. Bu mücadele devrim mücadelesi olarak bütünlüklü bir mücadeledir. Öðrenci gençlik hareketi bu bütünlüklü hedefleri önüne koymadan devrimci bir öðrenci mücadelesi geliþmez. Öðrenci gençliðin devrimci mücadelesi ve örgütlenmeleri burjuvazi tarafýndan devamlý olarak engellenmeye çalýþýlýr, baský altýnda tutulur. YÖK bu amaçla üniversiteler üzerinde faþist bir kurum olarak kuruldu.YÖK sadece öðrenciler deðil, yükseköðretim kurumlarýndaki tüm bilim insanlarý, bilim emekçileri üzerinde bir baský aracýdýr. Her türlü demokratik mücadele ve hak arayýþlarý baskýyla engellenmeye çalýþýlýr, bilimsel geliþmeye zincir vurulmaya çalýþýlýr. Öðrenciler, yükseköðretim çalýþanlarý, bilim emekçileri aydýn olmanýn bir gereði olarak devrimci mücadeleyi yükseltmek, faþizmin cenderesinden kurtulmak için örgütlü mücadeleye katýlmak zorundadýr. Bilim ve eðitim emekçileri komite ve konseylerle devrimci emekçi komitelerinde, öðrenciler ise deðiþik öðrenci komiteleri üzerinde yükselen DÖB ile Devrimci mücadeleyi yükseltmelidir. Öðrenci gençliðin devrimci mücadelesi kimi zaman örgütlenmenin önündeki engeller için verilen mücadele olarak öne çýkmýþtýr. 12 Eylül sonrasý mücadelenin ilk yükseliþ sürecinde dernekleþme mücadelesi verilmiþtir. Dernekleþme, paralý eðitime karþý mücadele, YÖK karþýtý mücadele giderek siyasal mücadeleye dönüþmüþtür. Devrimci tutsaklarla dayanýþma, faþizme karþý mücadele (anmalar, protestolar, yürüyüþler, boykotlar, iþgaller) giderek yükseldi. Öðrenci gençliðin geniþ yýðýnlarýný oluþturan liseli gençlik devrimci mücadelenin yükseliþte olduðu süreçlerde mücadeleyi yükseltmektedir. Ýlk gençlik yýllarý olduðu için geleceði anlama ve geleceði kurma coþkusu ve mücadele isteði yüksektir. Liseli gençlik mücadeleye kazanýlmasý önemlidir. Liselerde, emekçilerin çocuklarý olan gençler sayý olarak da, oran olarak da üniversi184


telerdekilerden daha çoktur. Meslek liseleri ise emekçi yetiþtiren okullar olmasýyla öðrenci gençlik içinde, devrimci proletaryanýn çizgisinde yürüyen DÖB için ayrý bir öneme sahiptir. Meslek liselerinde örgütlenme ayný zamanda genç emekçilerin örgütlenmesinin yolunu açan bir iþleme sahiptir. Öðrenci gençlik mücadelesinin iþçi sýnýfý mücadelesiyle sürekli bir canlý baðý olmasý iþlevi de görür. Meslek liseleri burjuvazi için iþgücü yetiþtiren okullardýr. Öðrencilik sonrasý emekçi olarak sömürülecek olan meslek liseli gençlik okul yýllarýnda da sömürülür. Eðitim amaçlý denilerek yapýlan çalýþmalarda yoðun emek sömürüsü gerçekleþir. Ýlk gençlik yýllarýnda sömürüyle tanýþan bu gençler öðrenci olmanýn yanýnda emekçidir de. 13 Mart savaþçýlarýndan Necati Vardar yoldaþ meslek lisesi öðrencisi olarak çalýþma yaþamýna baþlayan bir iþçiydi. Mücadeleye girip proletaryanýn önderlerinden oldu. Üniversitelerin meslek yüksekokullarý da artýk burjuvazinin yaygýn olarak ihtiyaç duyduðu teknik eleman, eðitimli eleman (kalifiye iþçi) ihtiyacýný karþýlamaya yöneliktir. Buralarda okuyanlar ücretli emekçi olarak yaþama atýlýrlar, proleterleþirler. Meslek liseleri ve meslek yüksekokullarýnda okuyan öðrenciler mücadeleyi ileride iþçi sýnýfý içinden biri olarak, iþçi sýnýfý içinde sürdürür. Devrimci iþçi komitelerinde mücadeleyi sürdürmeleri için proletaryanýn devrimci sýnýf çizgisiyle öðrencilik yýllarýnda tanýþmalarý önemlidir. Öðrenci gençliðin devrimci mücadelesi reformizmi teþhir ve tecrit ederek yükselir. Reformizim asýl olarak düzeni aþmayan teori ve politikaya sahiptir. Sürecin gerektirdiði devrimci araç ve yöntemlerle mücadele sürdürmez. Öðrenci gençlik alanýndaki politikalarý okulcu, akademik politikalardýr. Siyasi sorunlara iliþkin olsun, emekçilerin sorunlarýna iliþkin olsun mücadele edilmesini engellemeye çalýþýr. Sürdürülen mücadeleyi okul sýnýrlarýna hapsetmeye çalýþýr. Devrimci araç ve yöntemlerle mücadele edilmesini engellemeye çalýþýr, devrimci mücadelenin yükselmesini sertleþmesini istemez. Sýnýflar savaþýmýnýn gerektirdiði sert ve çatýþmalý mücadeleyi engellemeye, geriletmeye çalýþýr. Reformizmin öðrenci gençliðin devrimci militan coþkusunu sömürmek için taktikler uygular. Kimi reformistler söylemde devrimci gözüküp pratikte mücadelenin devrimci yükseliþini devrimci pratik 185


mücadeleyi engellemeye çalýþýrken; kimi reformistler ise, reformist politikalara sahip olduðu halde, reformist politikalar için, geçici olara devrimci mücadelenin araç ve yöntemlerini kullanýr. Devrimci öðrenci hareketi reformizm engellerini aþarak yükselebilir. Faþizmin saldýrýlarýnýn odak noktalarýndan biri öðrenci geçliktir. 12 Mart faþist cuntasý döneminde yetmiþli yýllarda 12 Eylül’den bu yana öðrenci geçlik hep faþist baský ve terörün hedefi oldu. Öðrenciler faþist katliamlara uðradýlar, infaz edildiler, gözaltýnda kaybedildiler, iþkencelere uðradýlar. Okullarda, polis, jandarma, özel güvenlik birimleri(ÖGB) ve sivil faþistlerin saldýrýlarý sürüyor. Okul idareleri, faþist baskýyý aralýksýz sürdürüyor. Devrimci öðrenciler on yýllardýr soruþturmalara ve okuldan atmaya kadar varan birçok saldýrýya uðruyor. Üniversitelerden baþlayýp liselere kadar yayýlan kameralý izleme her türlü iþlemi denetleme ve izlemeye dönüþtürülmesiyle okullarda kýþla baskýsý uygulanýyor. Öðrenciler ve eðitim emekçileri okullardan, yurtlardan, evlerinden gözaltýna alýnýyor tutuklanýyor. Dönemsel olarak biçimsel deðiþiklikler olsa da öðrenci gençlik üzerinden faþist baský ve terör hep sürdü. Faþizm ayakta kaldýkça da sürecektir. Bu kadar yoðun baský, terör, saldýrý öðrenci gençliðin devrimci mücadelesini engellemek öðrencileri sindirip boyun eðdirmek için gerçekleþtiriliyor. Öðrenci gençlik faþizme karþý mücadeleyi devamlý olarak sürdürüyor. Faþizme karþý mücadele devrimci bir mücadeledir. Faþizmin altýnda bilimin özgür geliþimi olamayacaðý gibi demokratik geliþmeler ve bilimsel eðitim de olamaz. Her devrimci yükseliþ sürecinde öðrenci gençliðin devrimci mücadelesinin ilk yükselen mücadele olmasý faþizmin saldýrýlarýnýn öðrenci gençlik üzerinde süreklileþmesine yol açmýþtýr. Öðrenci gençliðin devrimci mücadeleyi yükseltmesini engelleyerek devrim mücadelesini de engelleyebilecek düþüncesindedirler. Öðrenci gençliðin devrim mücadelesi zafer kadar sürecektir. Ulusal sorunda ezilen ulusun koþulsuz olarak kendi kaderini tayin hakký olduðu savunulur. Ezilen ulusun tüm halklarý kendi tasarrufundadýr. Ýlhak ve iþgalin sona ermesi, ezilen ulus halký ve tüm halklardan emekçilerin mücadeleyi yükseltmesiyle, ulusal ve sýnýfsal (toplumsal) kurtuluþ mücadelesinin yükseltilmesi ve zafere 186


ulaþmasýyla gerçekleþir. Ulusal sorunun çözümü faþizmin yýkýlmasýyla gerçekleþir. Faþizm yýkýlmadan ezilen ulus kendi kaderini tayin hakkýna sahip olamaz. Faþizmin yýkýlmasý, faþist iþgalin sona ermesiyle ezilen ulus özgürleþebilir. Bütün halklardan öðrenci gençlik bu doðrultuda DÖB saflarýnda mücadele etmelidir. Okullar devletin ve diðer faþist ve gerici kurumlarýn etkisinden baskýsýndan arýndýrmalýdýr. DÖB devrimci proletaryanýn siyasi çizgisinden hareket eder. Proletaryanýn, okullarýn burjuvazinin elinde bir egemenlik aracý olmasýndan çýkarýlýp burjuva egemenliðin ve sýnýflarýn ortadan kaldýrýlmasýnýn aracý haline getirilmesi için verdiði mücadeleyi öðrenci gençlik saflarýnda sürdürür. Proletaryanýn uzlaþmaz devrimci mücadele anlayýþýna düzenle kendini sýnýrlamayan politik anlayýþa sahiptir. Devrimci hedefler doðrultusunda devrimci militan mücadele yürütülür. Proletaryanýn uzlaþmaz devrimci mücadelesini bu topraklarda baþlatmýþ olan Deniz Gezmiþlerin devrimci kavgasýnýn mirasçýsý olarak bu kavgayý sürdürür. Geleceði kuracak olan gençlikten sermaye sýnýfýnýn duyduðu korku ecel korkusudur. Sermayenin ecelini yakýnlaþtýran genç yoldaþlarýn kavgasý olacaktýr.

187


188


dĂźnden geleceÄ&#x;e bakmak

189


190


191


192


Kasım 90 193


Kasım 90 194


Ocak 91 195


Ocak 91 196


Nisan 91 197


Nisan 91 198


Nisan 91 199


Temmuz 91 200


Eylül 91 201


Kasım 91 202


Kasım 91 203


Aralık 91 204


Ocak 92 205


Ocak 92 206


İzmir Belediye İşçileri Ölüm Yürüyüşü

Mart 92 207


Mart 92 208


Mart 92 209


ODTÜ’DE EKİM DEVRİMİ COŞKUSU Büyük komünist Lenin'in önderliğindeki Rusya halklarının, bir avuç "insan”ın egemenliğine dayanan Rus Çarlığını yıkarak, insanlık tarihinin ilk işçi devletini kurduğu gündür 7 Kasım... Ve 92 7 Kasımı, Ekim Devriminin 75. yıldönümü, bu devrimin yarattığı insanca düzenin içten ve dıştan yıkılmaya çalışıldığı bir dönemde yaşanıyor. Ama aynı zamanda, gerçek Sovyet komünistlerinin devlet iktidarını ele geçiren bir avuç çapulcuya kolay geçit verilmeyeceğini her geçen gün daha aktif bir biçimde gösterdikleri, dünyanın her yanında devrim alevlerinin parlamak için kıvılcımlar beklediği bir dönemde... Ve bir "büyük yanılsama" içindeki halkların, kapitalizme daha geçilmeden yaşadıklarını görerek, sosyalizmin kazanımlarını sıkı sıkıya sarılmaya başladıkları bir dönemde... Ekimlere gebe ülkemizde, en ilginç Ekim kutlamalarından biri ODTÜ’de yaşandı. ODTÜ'de büyük bir stat var. Bu stadın tribünlerine karşıdan bakılınca, her biri 56 metrelik harflerden oluşan ve tribünleri boydan boya kaplayan bir "DEVRİM" yazısı okunur.15–20 yıl önce yazılan ve kullanılan boyanın hala çözülemeyen sırrı yüzünden 12 Eylülden sonra bile büyük uğraşlara karşın silinemeyen bu yazı, devrimci zekânın bir anıtı olarak bütün görkemiyle ODTÜ”yü süsler. (16 Mayıs 1990 günü bir Grup Ekin konseri sırasında, DOB'lülerin önerisiyle tribündekilerden harflerin üzerine oturanların yaktıkları mumlarla oluşturulan DEVRIM yazısının fotoğrafı da basında sadece Devrimci Emek tararından yayınlanmıştı. Bkz. sayı 4) 210


6 Kasım 1992 Cuma akşamı saat yediye doğru, yemekhaneden yurtlara dönen ya da o sırada yurtlarda bulunan yüzlerce öğrenci, devrimci zekânın yeni bir buluşunu coşku ve hayranlıkla alkışladı. İki günden beri jandarmanın olağanüstü önlemlerle alay edercesine bütün kampusu pullarla süsleyen DÖB, o akşam ODTÜ semalarını DEVRİM ışığıyla aydınlattı. Stadı gören yurtlarda balkonlar, pencereler insanlarla doldu. Alevlerin canlılığını koruduğu 10- 15 dakika boyunca yurtlar yüzlerce öğrencinin alkışları ve sloganlarıyla inledi. Koşarak stada doğru gelen öğrencilerdeki coşku ise anlatılabilecek gibi değildi. Tribünlerde gece karanlığında kalabalık bir DÖB'lü grubu tarafından sessizce sürdürülen hazırlıklar sonunda ilk kibrit çakıldığında insanlar önce ne olduğunu anlayamadılar. Zira böyle bir eylemi ancak DÖB'ün militan yaratıcılığı düşünebilmişti. Harflerin üzerine konan yanıcı maddeler 8–10 koldan tutuşturulmaya başlanınca şaşkınlık yerini coşkuya bıraktı. Yakma işlemi tamamlandığında ellerindeki meşaleleri sallayarak ve koşarak tribünlerden ayrılan DÖB’lülerin bir yandan attıkları sloganlar coşkuyu doruk noktasına çıkardı: "Ekim devrimine bin selam! fabrikalar tarlalar siyasi iktidar her şey emeğin olacak!.. Yaşasın Kürt-Türk halklarının mücadele birliği! Kürt halkına uzanan eller kırılacak!" Ve yurtlardan karşılık bulan sloganlar... Ve alkışlar, alkışlar... Ekimin 75. yaşını kutlayan başkaları da vardı ODTÜ'de. Stadın önünden coşku çığlıklarıyla, sloganlarla geçen kalabalığı, stat kapısına asılmış büyük bir pankart selamlıyordu: , . YAŞASIN 1917 EKİM DEVRİMİ! YAŞASIN MARKSİZM-LENİNİZM! TKEP/LENİNİST - 13 MART GKB ODTÜ'deki en büyük iki siyasal güç, DÖB ve 13 Mart GKB, aynı saatlere denk gelen eylemleriyle Ekimin 75. yıldönümünü ona yaraşan görkemle kutlamışlardı. Kasım 92 211


Ocak 93 212


Ocak 93 213


Åžubat 93 214


Åžubat 93 215


Åžubat 93 216


Åžubat 93 217


Nisan 93 218


Nisan 93 219


Haziran 93 220


Haziran 93 221


Haziran 93 222


Haziran 93 223


Haziran 93 224


Haziran 93 225


Haziran 93 226


Haziran 93 227


Ocak 95 228


Ocak 95 229


Ocak 95 230


Mayıs 95 231


Mayıs 95 232


Kasım 95 233


Kasım 95 234


Kasım 95 235


Kasım 95 236


Aralık 95 237


Aralık 95 238


Aralık 95 239


Aralık 95 240


DEVRÝMCÝ DAYANIÞMANIN GÜZEL BÝR ÖRNEÐÝ DÖB ÞENLÝÐÝ Ýç savaþ sertleþerek sürdüðü tekelci kapitalizmin seçim aldatmacasýyla imaj tazelemeye çalýþtýðý ve bunlara karþý devrim mücadelesinde yükselerek devam ettiði þu günlerde her zaman olduðu gibi devrimci dayanýþmanýn da gerekliliði kendisini her açýdan ortaya koyuyor. Karþý devrim cephesi her gün açýkça devrimci güçler üzerinde faþizmi kullanýrken emek cephesinde de saflar belirginleþiyor. En son seçim sürecinde reformist ile devrimci güçlerin ayrýþmalarý iç savaþýn en açýk yaþandýðý bu günlerde önemli bir geliþmedir. Saflar netleþmiþ dost düþmandan ayrýlmýþtýr. Böylesi zor ve çetin bir dönemden geçerken bizi de öðrenci gençlik cephesinde faþizmin iç yüzünü teþhir etmek için devrimci güçlerle mücadele birliðini ve devrimci dayanýþmayý örmek için Devrimci Öðrenci Birliði olarak 17.12.95 Pazar günü Ýkitelli’de Doðanay düðün salonunda 2. Geleneksel gençlik þölenimizi baþarýyla gerçekleþtirdik. 500- 700 kiþilik bir kitle ile yapýlan þölende YDG, PARTÝZAN, ÖZGÜR GELCEK, DEVRÝMCÝ EMEK, DETAK, GENÇ EKÝN SANAT MERKEZÝ, PARTÝZAN SESÝ, DLB, ÖZGÜR GENÇLÝK, DLMK, ÖZGÜR EÐÝTÝM PLATFORMU, ATILIM, DEVRÝMCÝ PROLETERYA, ÖB, PARTÝZAN GENÇLÝK, BÝR GRUP EÐÝTÝMSEN’li, BARTIN, SAÐMALCILAR, YOZGAT, ÇANAKKALE, BURSA, TKEP/Leninist davasý tutsaklarý vs. mesajla okundu. Devrim savaþçýlarý için saygý duruþu ile baþlayan þölene Grup Munzur, Özgürlük Türküsü, Koma Agire Jiyan, Genç Ekin Müzik Topluluðu ve DÖB þiir grubu katýldý. Ayrýca yapacaðýmýzý duyurduðumuz film gösterimi zaman darlýðý nedeni ile yapýlamadý. Sýk sýk sloganlarla kesilen þölen tam anlamýyla devrimci dayanýþmanýn en iyi örneklerinden birini sergiliyordu. Söylenen türkülerde, çekilen halaylarda, atýlan sloganlarda, hep ilmik ilmik örmeye çalýþtýðýmýz mücadele birliði yatýyordu. Tekelci kapitalizmin saldýrýlarýný bu denli çoðalttýðý bir günde yapýlan þölen devrimci güçlerin birliði açýsýndan olumlu ve sevindiriciydi. Umudumuz devrimci dayanýþmanýn her alanda örülmesi ve yaþam imzasýdýr diyoruz. YAÞASIN DEVRÝMCÝ ÖÐRENCÝ BÝRLÝÐÝ! YAÞASIN DEVRÝMCÝ DAYANIÞMA!

Aralık 95 241


DÖB DEVRÝMCÝ ÖÐRENCÝ BÝRLÝÐÝ’DÝR VE ÖYLE KALACAKTIR! 1989 yýlýnda Deniz Gezmiþlere ve onlarýn militan geleneklerine sahip çýkarak Devrimci Öðrenci Birliði DÖB ismi altýnda çalýþmalarýmýza baþladýk ve bugüne kadar olan süreç içinde böyle tanýndýk. Eylemlerde koyduðumuz militan tavýr ve öncü çýkýþlarla da bu ismi hak ettiðimizi her defasýnda gösterdik. Eylemlerde üzerimize kurþunlar atýldý, gözaltýna alýndýk, iþkence gördük, okullardan atýldýk, hatta birçok yoldaþýmýz tutuklandý yani kýsacasý biz bu mirasý bedeller ödeyerek týrnaklarýmýzla söküp aldýk. O nedenle DÖB isminin büyük anlamýný 68’den sonra 1989’dan 1995’e kadar olan sürede hak ettiði yere getirdik. Ne yazýk ki son yýllarda defalarca uyarmamýza raðmen DÖB ismi, DÖB ile yakýndan uzaktan bir ilgisi olmayan DÖB politikalarýnýn tam aksine politika izleyen direniþ dergisi çevresi tarafýndan kullanýldý. Uyarýlarýmýz sonucunda 1 yýl önce bu ismin bir daha kendileri tarafýnda kullanýlmayacaðýna söz verilmesine raðmen kullanýlmaya devam edildi. Demokratik Öðrenci Birliði adý altýnda öðrenci gençlik içinde örgütlenen bu yapý en son olarak Özgür Eðitim Platformunun içinde DÖB ismini kullanmaya baþladý. Bazý dergi çevreleri de Demokratik Öðrenci Birliði’ni devrimci kamuoyuna DÖB olarak tanýttý. Söz verilmesine raðmen Direniþ dergisi çevresinin bu ismi kullanmasý devrimci kamuoyunda meþrulaþtýrýlmaya çalýþýldý. Bu sayede bedel ödemeden týrnaklarýmýzla söküp aldýðýmýz mirasýmýzýn üzerine oturmaya çalýþtýlar. Devrimci demokrat kamuoyuna uyarýmýzdýr. Dergilerinde DÖB ismini kullanarak bu ismi hak etmeyen bir çevreyi meþrulaþtýrmaya ortak olunmamalýdýr. DÖB: Devrimci Öðrenci Birliði’dir ve öyle kalacaktýr. Týrnaklarýmýzla söküp aldýðýmýz DÖB mirasýný kimseye býrakmayýz. Biz DÖB ismini aldýðýmýzdan beri birçok bedel ödedik ve daha da fazlasýný ödemeye hazýrýz. O yüzden bedellerle aldýðýmýz bu ismi kimseye kullandýrtmayacaðýz. Son uyarýmýzdýr. Sözünüzde durup DÖB ismini kullanmaktan vazgeçin. DÖB (DEVRÝMCÝ ÖÐRENCÝ BÝRLÝÐÝ)

Aralık 95 242


ÖÐRENCÝLERÝN TAKSÝM ÇIKARTMASI Leninistlerin Türkiye ve K. Kürdistan’da yaþanan toplumsal olaylara yönelik tespitleri, devrimci durum ve iç savaþ biçimindeki geliþimi, her gün sokaklarda, alanlarda tarih ve emekçi kitleler tarafýndan doðrulanýyor. Böylece Leninistlerin somut tahlil ve tespitlerinin ne kadar yerinde olduðu bir kez daha kendini yaþamda kanýtlýyor. Leninistleri diðer reformist kitle kuyrukçularýndan ayýran yönlerinin baþýnda ideolojik önderlik geliyor. Leninistler gündeme yönelik somut tespitlerle gerçek kitle önderi olduðu sokaklarda gösteriyor. Leninistlerin Gazi ve Mayýs isyanlarý öncesinde halka genel silahlanma çaðrýlarý, seçimlere yönelik boykot politikasý, 1 Mayýs politikasý, milis örgütlenmesi, iþçi konsey ve

243


komitelerinin örgütlenmesi yönündeki tespitleri öðrenci gençliðe yönelik tahlil ve çözümleri, Geçici Devrim Hükümeti vs. tüm bunlar ve sonunda yaþananlar. Leninistlerin ne kadar haklý olduðunu ortaya koymaya yetiyor da artýyor bile. En son olarak öðrenci gençliðe yönelik sokaklarda, varoþlarda, okullarda çatýþmalar bizi bekliyor dememizin üzerinden iki ay geçti, bu 2 aylýk süreçte paralý eðitime ve faþist saldýrýlara yönelik, çeþitli güç ve eylem birlikleri gerçekleþtirildi ve bunlarýn içinde çeþitli tartýþmalar yapýldý. 15 Aralýk 1995’te yapýlan Özgür Eðitim Platformu(ÖEP) deki tartýþma paralý eðitime karþý yapýlacak kampanyanýn içeriðinin ne olacaðý konusundaydý. Tartýþmaya katýlan Özgür Gençlik, Kaldýraç, ÝDLB, Demokratik Öðrenci Birliði, kampanyaya açlýk grevi ile baþlamasý gerektiðini söyleyip, açlýk grevini önerirken, devrimci güçler ise, (DÖB, TÖDEF, ÝYÖDER, DLMK) okullarda ve sokaklarda pratik eylemlilikleri önerip açlýk grevinin kitleleri pasifize etmekten baþka bir fonksiyonunun olmadýðýný söylemiþti. Tüm bunlara raðmen reformistler açlýk grevine gideceklerini belirterek diðer çevreleri de buna destek vermeye çaðýrmýþtý. Ve nihayet Özgür Gençlik açlýk grevine baþladý. Ama ne zaman ki, gün sokaklara çýkmaya geldi: o zaman biz de DÖB pankartýmýzý alandaki yerimizi aldýk. Biliyorsunuz ki ne zaman öfke sokaða çýkacak: o zaman, o öfke tüm bentleri yýkacaktý. Taksim’den Kýzýlay’a yapýlan özgürlük yürüyüþü 4 Ocak 1996 Pazar günü Taksim’de baþladý. Her zaman olduðu gibi faþizmin kolluk kuvvetleri Taksim’i ablukaya almýþ ve eylemi yaptýrmayacaklarýný göstermeye gelmiþlerdi. Ama devrimci dayanýþma ve kararlýlýkla kitle Fransýz konsolosluðu önünde toplandý. 2000’e yakýn bir kitle kortej oluþturup yürüyüþe baþlayacaktý ki, faþizmin bekçileri öðrencilerin önüne ve arkasýna barikat kurdular. Ama kitle, Eylem komitesi’nin polisin önündeki pasif ve reformist tavrýna raðmen barikatlarý aþmaya kararlýydý. (Eylem komitesi ve polisle görüþen Öðrenci temsilcileri, hedefin Taksim meydaný olduðunu ve polisin Taksim’e çýkarýlmasýný izin vermeyeceðini bildikleri halde, polislerle görüþüp istiklal caddesinde izni istemiþlerdi.) Kitle devrimci dayanýþmanýn gücü ile polisin üzerinde yürüdü ve ilk çatýþmada 8-10 polis yaralandý. Bu sýrada kitlenin en 244


önünde bulunan Özgür Gençlik ve ÝDLB kortejinin de arka taraflara kaçmasý bir baþka ilginç görünümdü. Yani eylemde en önde yer alan kitle birden en arkadaydý ve en ön saflarý devrimci gençler almýþlardý. Bu kez çatýþma gürültüsü içinde biz bir yandan kaçan kitleyi durdurmaya çalýþýrken, bir yandan sloganlar atýp çatýþmak için taþ atýyorduk. Öðrencilerin gösterdiði bu devrimci tavýr (reformistlere raðmen) polislere geri adým attýrýp barikatý açtýrdý. (Bunda sopa ve taþlarýn öneminin büyük olduðunu unutmamak gerekiyor.) Bu kargaþa sýrasýnda yere atýlan bir baþka çevreye ait pankart DÖB’lüler tarafýndan devrimci dayanýþma örneði göstererek yeniden açýldý. Ve nihayet Taksim’e öðrenciler yýllardan beri ilk defa “Hedef Taksim, Taksim Bizimle Özgürleþiyor”, “Yaþasýn Taksim zaferimiz!” sloganlarýyla Kýzýl Meydana çýkmýþtý. Konuþmalar yapýldýktan sonra halaylar, marþlar ile eylem bitirildi. Eylem komitesi eylemin bittiðini söyledikten sonra kitle daðýlmaya baþlamýþtý ki, kitlenin bir kýsmý Ýstiklal caddesine doðru sloganlar atarak yürümeye baþladý ve bu yürüyüþ sýrasýnda faþistlere ait birçok kurum taþlandý ve yine faþistlere ait kitap- kaset standý kitle tarafýndan daðýtýldý. (bu sýrada reformistler ise sermayenin kurumlarýna zarar gelmemesi için kendini barikat yapýp devrimci olmayan bir tavýr koydu. ) Daha sonra panzerlerle Ýstiklal caddesine giren faþizmin kolluk güçleri birkaç insaný gözaltýna aldý. Gün kavga günüdür yoldaþlar… Gün üstüne üstüne yürüme günüdür mezar bekçilerinin. Bir kez daha gördük ki irade, kararlýlýk, cesaret zaferi de birlikte getiriyor. Ve daha çetin kavga günleri bizleri bekliyor.

SOKALARDA, VAROÞLARDA OKULDA KAVGAYA! YAÞASIN TAKSÝM ZAFERÝMÝZ! YAÞASIN DEVRÝMCÝ ÖÐRENCÝ BÝRLÝÐÝ! ÝSTANBUL 4 Ocak 1996

245


Nisan 96 246


Küba 14. Gençlik Festivali 97 247


Haziran 98 248


249


Eylül 98 250


Kasım 98 251


Aralık 98 252


253


Aralık 98 254


Ocak 99 255


Kasım 99 256


257


Åžubat 2000 258


Åžubat 2000 259


Mart 2000 260


Nisan 2000 261


Nisan 2000 262


Haziran 2000 263


Temmuz 2000 264


Kasım 2000 265


Nisan2001 266


Mayıs 2002 267


Mayıs 2002 268


Mayıs 2002 269


Ýstanbul Üniversitesinin Açýlýþýnda DÖB Haykýrdý: “ZÝNDANLAR YIKILSIN TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK!” Ýstanbul Üniversitesi merkez kam-püsünde 5 Ekim Cumartesi günü yapýlan ve her yýl gerçekleþtirilen alternatif açýlýþa biz de Devrimci Öðrenci Birliði olarak katýldýk. Akademist bakýþ açýsýyla hazýrlanmýþ onlarca pankartýn içinde DÖB’ ün “Akademik Özgürlük Devrimle Kazanýlacak” Devrimci Öðrenci Birliði imzalý pankartý oldukça dikkat çekiciydi. Yine ayný akademist mantýkla yazýlmýþ döviz ve bildirilere küçük burjuva politikalar hakimdi. Kimisi öðrencilere kurtuluþ yolu olarak burjuva parlamentoyu gösterip oy isterken, kimisi de hala orta öðretim baþarý puaný, formasyon hakký, YÖK vb sorunlarýn dýþýna çýkamamýþ ve yine reform mücadelesiyle gençliði oyalamaya çalýþýyordu. Oysa öðrenci gençlik biliyordu ki tüm bu akademik sorunlar kapitalist eðitim sisteminin bir parçasý. Bunu bilen gençler için yeni aldatmacalar hazýrdý. Örneðin akademik sorunlarýn kaynaðýný kapitalist sistemde görüp emperyalist savaþlara tepki duyanlar için her türlü savaþ anlamýna gelen “savaþa hayýr” diyorlardý. Sadece “savaþa hayýr” demek ve yerine devrimci savaþýmý koymamak, devrimi bilinmeyen tarihlere atmak yani sosyal pasifizm anlamýna gelir. Üstelik bir devrimle 270


sýnýflarý ortadan kaldýrmadan ve bu çürümüþ emperyalist-kapitalist sistemi yok etmeden, savaþlarýn sona ermesini, insanlarýn barýþ içinde yaþamasýný “isteyenler” sadece kendilerini kandýrabilirler. Tabi reformizm ve oportünizm bataklýkta yüzmekte özgürdür. Ancak bizler Deniz’lerin yolunda Leninist saflarda yürüyen Devrimci Öðrenci Birliði olarak, Ýstanbul Üniversitesi’nde devrimi temsil ettik. Yaklaþýk 3500 kiþinin katýldýðý açýlýþta Grup Yorum’un konseri sýrasýnda biz DÖB’lü öðrenciler “Yaþasýn Devrimci öðrenci Birliði”, “Yaþasýn ölüm Orucu Eylemimiz”, “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük”, “Ölüm Orucu Sürüyor Sürecek Zafere Kadar”, “Devrimci Tutsaklar Teslim Alýnamaz”, “Devrim Savaþçýlarý Ölümsüzdür”, “Devrimci Tutsaklar Onurumuzdur”, “Bedel Ödedik Bedel ödeteceðiz” sloganlarýmýzý haykýrdýk. Yoðun bir þekilde kuþlama da yaptýðýmýz konserde Zindanlar ve Ölüm Orucu sloganlarýmýza katýlýmýn yüksek olmasýndan öðrenci gençliðin bu konularda ne kadar duyarlý olduðu görülüyordu. Genç Yoldaþ ve Ýktidar Ýçin Mücadele Birliði dergilerimizin satýþýný Ýstanbul Üniversitesi’nin tüm kampüsünü gezerek ve Ölüm Orucu eyleminin sürdüðünü, seçimlerin boykot edilmesi gerektiðini, akademik özgürlüðün devrimle kazanýlacaðýný anlatan sesli ajitasyonlar yaptýk. Ayrýca öðrenci arkadaþlarýmýzla bu konular üzerine sohbetler de ettik. Bunun yaný sýra fakülte binalarýnda da pullamalarýmýzý yaptýk. Kampüse giren ve çýkan tüm öðrencilere ise seçimleri boykot etmeleri gerektiðini anlatan bildirilerimizi yoðun bir þekilde daðýttýk. Biz öðrenciler biliyoruz ki, kapitalizme ve emperyalizme karþý devrimci mücadele vermediðimiz ve sýnýfsýz, sömürüsüz bir dünya kurmadýðýmýz sürece parasýz, bilimsel ve özgür bir eðitim almamýz mümkün deðildir. Biz öðrenciler de bu bilinçle “Politik Özgürlükler Kazanýlmadan Akademik özgürlükler Kazanýlamaz” þiarýyla DÖB’lerde örgütlenmeli ve devrim için mücadele etmeliyiz. YAÞASIN Devrimci Öðrenci Birliði!

2002 Ekim 271


06 Kasým 2002

DEVRÝMCÝ ÖÐRENCÝ BÝRLÝÐÝ 6 Kasým’ BEYAZIT’TAYDI’ Ortaya koyduklarý savaþýmla bütün dünya öðrenci hareketine örnek olarak gösterilen Deniz Gezmiþler, asla teslim olmamayý, zafere olan sonsuz inancý, cesareti, atýlganlýðý gelecek kuþaklara aktarabilmesini bildiler. Bizler de bu bilinçle, Denizlerin çizdiði yolda devam ediyoruz mücadelemize. Kavga dolu yýllardan geçen Devrimci Öðrenci Birliði (DÖB) yine kavga dolu günlerde öðrenci gençliðe yol gösteriyor.

272


Mücadelesini hiçbir zaman öðrenci gençliðin dar akademik sorunlarýyla kýsýtlamayan, kendi kurtuluþunu ancak iþçi ve emekçilerin kurtuluþunda gören DÖB buna uygun mücadele pratiðini de sergiliyor. Açlýðýn, yoksulluðun, savaþlarýn pençesinde yaþamaya çalýþan geniþ kesimlerin kitlesel ölümlerle karþý karþýya kaldýðý günümüzde kapitalizm tarihin çöplüðüne atýlmayý bekliyor. Kapitalizme karþý geliþen öfke her geçen gün büyürken ve her geçen gün daha fazla kesimleri kapsarken öðrenci gençliðin, toplumun geniþ kesimlerinin bu öfkesine sessiz kalmasý düþünülemez. Ama öðrenci gençlik yine kendisini derinden etkileyen akademizm hastalýðýyla karþý karþýya. Bizler Devrimci Öðrenci Birliði olarak bu hastalýðýn tedavisi olmaya devam ediyoruz. Irak’ta, Filistin’de, Kürdistan’da ve daha birçok ülkede halklarýn, zindanlarda tutsaklarýn katliamlardan geçirilmesi, iþçi ve emekçi sýnýflarýn açlýða, iþsizliðe ve ölüme terk edilmesi saldýrýsý karþýsýnda dünyanýn her yerinde devrimci kalkýþmalar yaþanýrken bütün bu geliþmelere sessiz kalarak sadece kendi akademik sorunlarýyla uðraþmanýn yanlýþlýðý DÖB’ün yol göstericiliðinde daha geniþ öðrenci kesimler tarafýndan kavranacaktýr. Bu bilinci daha geniþ kitlelere taþýyabilmek amacýyla da 6 Kasým Çarþamba günü Beyazýt Meydaný’nda gerçekleþen YÖK’ü protesto eylemine katýldýk. “HALKLAR VE TUTSAKLAR ÖZGÜRLEÞMEDEN ÖÐRENCÝLER ÖZGÜRLEÞEMEZ” Devrimci Öðrenci Birliði imzalý pankartýmýzla katýldýðýmýz eylemi Beyazýt Meydaný’nýn önündeki caddeyi trafiðe kapatarak baþlattýk. “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük”, “Ölüm Orucu Sürüyor, Sürecek, Zafere Kadar”, “Yaþasýn Devrimci Öðrenci Birliði” sloganlarýyla DÖB bildirilerimizi yoðun bir þekilde kuþlayarak Beyazýt Meydanýna kadar geldik. Daha sonra “Denizlerin Yolunda Leninist Saflara”, “Yaþasýn Ölüm Orucu Eylemimiz”, “Faþizme Karþý Silah Baþýna”, “Politik Özgürlük Kazanýlmadan Akademik Özgürlük Kazanýlamaz” sloganlarýyla üniversitenin giriþ kapýsýna geldik. Fakat burada polislerin ve özel güvenlik bi273


rimlerinin müdahalesiyle karþýlaþtýk. Ýçeriye girmek için yürüdüðümüz anda bize saldýrmaya baþladýlar. Bunun üzerine “Ya Devrim Ya Ölüm” sloganlarýmýzla meydaný inletmeye baþladýk. DÖB’lü öðrencilerin kararlýlýðý karþýsýnda þaþkýnlýða uðrayan polisler takviye kuvvet çaðýrmak zorunda kaldýlar. Çevik Kuvvet polislerinin olay yerine gelmesiyle saldýrýya biber gazlarýyla devam edildi. Bu saldýrý sonrasýnda 5 kiþi gözaltýna alýnarak Beyazýt Karakolu’na götürüldü. Karakolda da biber gazlý ve fiziki saldýrýlar devam etti. Gözaltýna alýnanlarýn 4’ü ayný gün saat 22.30 gibi Nöbetçi Savcýlýktan serbest býrakýlýrken bir kiþi ertesi gün akþam saatlerinde serbest býrakýldý. Irkçý, gerici, faþist eðitim sisteminin bir yansýmasý olan bütün bu baskýlarýn önüne ancak devrimci mücadeleyle ve politik özgürlüklerimizi kazanarak geçebiliriz. Kendi dar akademik mücadelesine sýkýþmýþ, sýnýfsýz, sömürüsüz bir dünya kurma mücadelesine katýlmamýþ bir öðrenci hareketi darlaþmaya, gericileþmeye mahkûmdur. Günümüzde öðrenci hareketinin gerilemesinin en büyük nedenlerinden biri de budur. Öðrenci gençlik bu sorunu aþabilmek ve sömüren ile sömürülenin, ezen ile ezilenin olmadýðý sýnýfsýz, sömürüsüz bir dünyanýn kurulabilmesi için bütün iktidarýn emeðin olmasý mücadelesindeki yerini almalýdýr. Dolayýsýyla öðrenci gençlik Devrimci Öðrenci Birliði saflarýnda yer alarak devrim ve sosyalizm mücadelesini yükseltmelidir. Devrimci Öðrenci Birliði (DÖB)

274


2002 9 Kasım

Devrimcî Öðrenci Birliði’nden Basýn Açýklamasý

06 Kasým 2002 tarihinde YÖK’ün yýldönümünde Beyazýt Meydaný’nda “Halklar ve Tutsaklar Özgürleþmeden Öðrenciler Özgürleþemez Devrimci Öðrenci Birliði” DÖB imzalý pankartla yürüyüþ yapan DÖB’lü öðrenciler Ýstanbul Üniversitesi kapýsý önüne geldiklerinde polisin saldýrýsýna maruz kalmýþ, 5 kiþi gözaltýna alýnmýþtý. Polisin biber gazlarýyla ve saldýrýlarýyla gözaltýna alýnan DÖB’lü öðrenciler yapýlan saldýrýlarla ilgili bir basýn açýklamasý düzenlediler. “Bizler Deniz Gezmiþlerin kurduðu ve kavga dolu günlerden geçen Devrimci Öðrenci Birliði “ iz Bütün düþüncelerimizi, devrim bilincimizi Deniz Gezmiþlerin mücadele anlayýþýndan alýyoruz. 275


Denizler, öðrenci gençliðin; iþçi, emekçi, yoksul köylü ile mücadele birliðine girmeden, emperyalizme ve kapitalizme karþý mücadele vermeden yani akademik mücadelesini toplumun özgürlük mücadelesi ile birleþtirmeden kurtuluþ yüzü göremeyeceðini biliyorlardý. Bu yüzden Devrimci Öðrenci Birliði emeðin iktidar mücadele- sindeki yerini aldý diyen DÖB’lüler “Amacýmýz: emperyalist savaþlar karþýsýnda yýkýmý ve ölümü yaþayan ezilen halklarýn, halen devam eden Ölüm Orucu eylemiyle iþçi ve emekçilere yol gösteren devrimci tutsaklarýn, militan mücadelesine öðrenci gençliðin sesini katmaktý” dediler DÖB’lülerin 09 Kasým 2002 gününde ÝHD* de yaptýklarý basýn açýklamasýnda ayrýca: “Emperyalist savaþlar karþýsýnda yýkýmý ve ölümü yaþayan ezilen halklarýn. 1 halen devam eden Ölüm Orucu eylemiyle iþçi ve emekçilere yol gösteren devrimci tutsaklarýn, sermayenin yýkan politikalarý karþýsýnda açlýða ve ölüme terk edilen iþçi ve emekçilerin sesine öðrenci gençliðin sesini kattýk”. Basýn açýklamasý sýrasýnda ÝHD çevresinde polisin geniþ önlem almasý ise dikkat çekiciydi.

276


Mayıs 2003

277


278


Mayıs 2003 279


Kasım2003 280


Kasım2003 281


2004 6 Kasım 282


2004 6 Mart Ankara 283


2005 7 Kasım Ankara

2005 İzmir 284


2005 Ä°zmir Ege Ăœniversitesi 285


2005 3 KasÄąm Ankara 286


2005 Gazi Mahallesi 287


Mayıs 2006 288


Mayıs 2006 289


Ekim 2006 290


Kasım 2006 291


2005 İzmir Ege Üniversitesi

2007 Kadıköy Deniz’ler anması 292


293


294


295


2008 4 Mayıs Kadıköy 296


2008 6 MayÄąs Ankara 297


2008 10 Mayıs Kadıköy 298


299


2008 Ocak Hrant Dink AnmasÄą 300


2008 Üniversiteler sosyal forumu

2008 Mayıs- İzmir 301


2009 Ä°zmir 302


2009 Ocak Hrant Dink anmasÄą 303


2009 Ocak Hrant Dink AnmasÄą

2009 Gazi Mahallesi 304


2009 15 Şubat- Kadıköy 305


2009 12 Ocak- Mersin

2009 12 Mart Gazi Mah. 306


2009 8 Mart- Taksim 307


2009 21 Mart Newroz- Kazlıçeşme 308


2009 1 Mayıs 309


2009 25 Nisan- Taksim 310


2009 6 MayÄąs Ankara 311


2009 6 Mayıs Ankara- Ankara DÖB

312


2009 Ocak Mersin

2009 Mayıs Deniz’ler Anması- Mersin 313


2009 Nato eylemi- Dolmabahçe

2009 1 Eylül 314


2009 12 Eylül- Adana 315


2009 13 Eylül- Taksim 316


2009 5 Ekim Taksim-IMF protestosu 317


2009 16 Ekim 318


2009 17 Ekim Ankara Abdi İpekçi Parkı 319


320



Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.