sömürü, kötü kullanım ve nüfus artışı; 3. Dünya ülkelerini, gezegenin yaşadığı çevre krizinin merkezine oturtmuştur. Dünyanın bu bölgedeki başlıca çevre krizi, açlığı tetikleyen erozyon ve toprak kaybıdır. 450 milyon civarında 3. Dünya yurttaşı, kaliteyi düşüren yöntemlerle, arazilerini geliştirmeye çalışmaktadırlar. Milyonlarca insan, işsiz ve topraksız bırakılmıştır. Bu bölüm; şehirlere yerleştirilmeyi reddeden, Brezilya’nın topraksız köylüleri, Hindistan’da elmas endüstrisi tarafından çiğnenen ve yutulan yüz binlerce insanı, Meksika, Oaxaca ve Guerrero’da yalnızca kadın ve çocukları bırakarak köylerinden çıkan erkekleri, Ekvator’un Chimborazo bölgesinde topraklarını terk edenleri, büyük madenlere ve barajlara karşı topraklarını koruma çabasındaki Hindistan, Bihar’daki kabileleri, 3 Gorge Barajı inşaatı nedeniyle köylerini terk eden milyonlarca Çinli köylüyü, Namibya ve Güney Afrika’nın son kabilelerini anlatır. Bu durum, Hindistan’da Bombay, Endonezya’da Cakarta, Brezilya’da Sao Paolo, Mısır’da Kahire, Meksika’da Meksiko Şehri, Tayland’da Bangkok ve Çin’de Şangay gibi yeni metropoller ortaya çıkarmıştır. Büyüme, kırsal alandan kaçışın başlıca sonucudur. Bu yüzyılın sonunda* dünyadaki en büyük 10 metropolün 8’i, 3. Dünya ülkelerinde olacak ve her birinin nüfusu 15 milyonun üzerine çıkacak. 30 yıl önce bu şehirlerin ortalama nüfusları 5 milyon civarındaydı. Kenarlarındaki varoşlarıyla, bu büyük şehirler, işsiz ve topraksız kırsal halkın gözünde, bir zamanların El Dorada’su gibidir. Şehirlerdeki gelir, kırsala göre iki kat fazla, eğitim, sağlık, içme suyu gibi hizmetler daha ulaşılabilir durumdadır. Geleceğin kadın ve erkekleri olan ‘bugünün çocukları’ adlı bölüm projenin son ayağıdır. 1994’te, Mozambik’teki mülteci kampında çalışırken kendimi sürekli, beni işimden alıkoyan ve her fotoğrafta görünmek isteyen çocukların arasında buluyordum. Sonuçta onlarla bir anlaşma yaptım. Ben onların birer portrelerini çekecektim, onlar da işimi yapmama izin vereceklerdi. Bu problemi her yaşadığımda aynı anlaşmayı yaptım çocuklarla. Paris’te çalışmalarımı düzenlerken, küçük yaşlarında birçok deneyimden geçmiş, objektifime takılmış sayısız güçlü portre buldum karşımda. Görünüşte basit olan bu portreler, özünde ağırbaşlı ve güçlü figürlerdir. Burada, geleceğimizi inşa etmek için güvenmemiz gereken erkek ve kadınların gerçekçi örneklerini sunuyorum. Tüm bu konu ve bölümlerle, hikayeyi anlatıyoruz. Bu, 1992’de hayal ettiğim ve şimdi tamamlanan bir projedir. İnsanoğlunun küreselleşmesini yaşıyoruz günümüzde. Geçmişte kafamızda yer eden sınır olgusunun, 18. Yüzyıl’ın bir kalıntısı olduğuna inanıyorum. Bugünlerde, sınır kavramının tamamiyle değiştiği, 21. Yüzyıl’ın eşiğinde yaşıyoruz. Avrupa Birliği’ndeki ürünler, iletişim ve para için olan sınırlar kaldırıldı. Sınır kavramı bir an önce değişmeli ve insanoğlu; göç gerçeğine bir an önce yanıt vermelidir. İnsanların yer değişimi, hala tüm hızıyla devam ediyor. Bu fotoğraflarla sergiler, kitaplar ve filmler hazırlıyoruz. Amacımız, insanoğlunun yaşam şartları hakkında bir tartışma başlatmaktır. Bu fotoğrafları izleyen insanların, bundan böyle göçmenlere farklı bir göz ve saygıyla bakacaklarını umut ediyorum. Birleşik Devletler’de herhangi bir lokantada, El Salvador’lu bir gençle masada oturan ve Meksikalı bir garsonun hizmet ettiği bir Amerikalı’nın bu fotoğraflar aracılığıyla, o ana gelebilmenin temellerinde nelerin yattığını, bunun uzun ve çoğu zamanda tehlikeli bir yolculuk olduğunu görmesini isterim. Servis yapan genç Meksikalı, göç etmeye cesareti olan, başka bir ülkede ayakta kalan ve iş bulan bir insan örneğidir. Tüm dünyaya bunu göstermek bu projenin bir görevidir.