SABETAY SEVİ'NİN "ŞEYHİ" (!)
10B
Gördüğünüz gibi, misafirim kafama "çivi çakıp" gitmişti. Kuşkusuz, Sabetayistler kendi dinsel öğretilerine yakın İslamî mezheplere, tarikatlara, dergâhlara gideceklerdi. Kabalacı oldukları için Mesih düşüncesine inanıyorlardı; o hal ile Mehdi'yi bekleyen, "Vahdet-i Vücud"a inanan sufî tarikatlarına bağlanacaklardı. Tavşan yemiyorlardı; dolayısıyla tavşan yemeyen Alevîlere yakınlık duyacaklardı! Pulsuz Balık yemiyorlardı; o halde sofralarında balık bulundurmayan Mevlevi dergâhlarına yöneleceklerdi. Tanrı'ya ulaşma yollarından biri de musikiydi; o halde zikir yapan tarikatlara bağlanacaklardı! Yun! Sabetayistlerin, İslamî bazı tarikatlara gitme nedenleri sadece "kamufle olmak" değildi. Nasıl Kabalacı Sabetay Sevi ile "Vahdet-i Vücud"cu Niyazi Mısrî (1618-1694) yan yana gelip, birbirlerini anlıyorsa, "Vahdet-i Vücud'a inanan Şeyh Bedreddin ile yardımcısı muhtemelen Kabala'ya İnanan- Yahudi Torlak Kemal de "ortak duygu ve inançla" mücadele etmişlerdi... Zohar ile "Vahdet-i Vücud"un anavatanının Endülüs olması raslantı mıydı sanıyorsunuz?.. Kabalanın en ihtişamlı kitabı olarak kabul gören Sefer Zohar'ı kaleme alan Endülüslü Yahudi Moşe Şem-Tov de Leon'du (1230-1305) Endülüslü Müslüman Muhyiddin Arabî (1165-1239) ise, Vahdet-l Vücud felsefesini ilk kez sistematik ve ayrıntılı yazıp "kitabî" hale getirdi. Vahdet-i Vücud düşüncesi onunla özdeşleştirildi. Mevlânâ Celaleddin Rumî'yi, Şems-i Tebrizî'yle birlikte en çok etkileyen Sadreddin Konevî;[ 3 ] Bektaşîliğin piri Hacı Bektaş Veli; Alevilerin tarihsel önderi, toplumsal hareketin sembolü Şeyh Bedreddin; tasavvuf şairlerinin en büyükleri Yunus Emre ve Niyazi Mısrî; boyunlarını verip inançlarından dönmeyen Bosnalı Şeyh Hamza Balî, İsmail Maşukî; üçüncü melamîkiği kuran Şeyh Muhammed Nur gibi nice tasavvuf âlimini, şeyhini, liderini etkileyen Vahdet-i Vücud felsefesinin piri Muhyiddin Arabî (İbn Aralı!) kimden etkilenmişti? F
F
1194'te Fas'tayken İbn Arabî Yahudilerle dostluk kurdu, Yahudiler de ona Kabala (Yahudi mistisizmi) bilgilerini, harflerin, sayıların, şekillerin mantığını ilk kez tanıttılar. (Jean Chevaller, Svjtlik, 1993, s. 18.) Üzerinde zamanın mutasavvıflarından İbn Meserret ül-Cebelî'nin, Afifüddin Telemsanî'nin, mutasavvıf Yahudi filozoflarından İbn Cebirol'un, İbn Meymun'un (Maimonides), tasavvufa meyleden işrakî filozof İbn Tufeyl'in tesirleri olmuştur. (Hilmi Ziya Ülken, İslam Düşüncesi, s. 120.)
Kabalacı Moşe Şem-Tov de Leon ile "Vahdet-i Vücud"un piri Şeyh Muhyiddin Arabi'nin çağdaş olması rastlantı mı? İki Kurtubah, ikisi de tıp doktoru, ikisi de filozof ve ikisi de Aristotelesçi öğretiye yakın; Müslüman İbn Rüşd (1126-1198) ile Yahudi İbn Meymun (Moşe ben Maimon) [1136-1204] arasındaki benzerlikler nasıl şaşırtıcı değilse, Kabalacı Moşe Şem-Tov de Leon ile tasavvufçu Arabi'nin benzerlikleri rastlantı değildi. Temel daha önce atılmıştı; "felsefî bina" biraz farklı olmuştu o kadar! Kabalacı Moşe ve Vahdet-i Vücud'cu Arabî; her ikisi de -Yahudilerin ilk sürgünde İbranîce'yi neredeyse unutup yerine konuştukları bütün dillerin anası sayılan Aramî dilinde yazmışlardı. Yazdıkları da Aynı felsefeydi: Evrende Tanrıdan başka hiçbir varlık yoktur. Her şey "tek"tir. Ayrılıklar görünüştedir; öz Aynıdır. 3
Muhyiddin İbn Arabî, Sadreddin Konevi’nin (babası Mecdeddin İshak ölünce) annesiyle üçüncü evliliğini yaptı. Yani Türklerin eniştesi olur. Hırkasını hem üvey oğlu, hem da halifesi oları Koneviye bağışladı. Tarihsel anlamı büyük olan bu hırka, bugün Sultanselim Camii kütüphanesinde bir sandık içinde saklanmaktadır.