Fidel castro

Page 1

FIDEL CASTRO YARIN ÇOK GEÇ OLACAK

SUNU 1992 Haziraninda Rio de Janeiro'da dünya zirvesinde dünya liderlerinin bir araya gelmesi küresel sorunlar konusunda kendi görüslerini sunmak için onlara bir firsatti. 107 hükümet baskani ya da temsilcisi sirayla konustu. Dünya medyasinin çogunlugu Küba ve ABD liderlerinin karsilikli kisisel görüslerini kullanarak zirveyi kaplayan siyasal ve felsefi açmazi yakaladi. NewYork'un Newsday Gazetesi "Besbelli konusan devlet baskanlarina en atesli tepki sanayilesmis dünya tarafindan 'kendini düsünmezlik' e bir son verilmesini isteyen Küba Devlet Baskani Fidel Castro içindi. Tersine Baskan George Bush'a tepki. Dünyanin geri kalani tarafindan karsi koyulan durumlarin alinmasindan dolayi özür dilemeyi ret etmesi gibi sadece sert bir övgü ile soguktu" Bush ona "Rio'ya özür dilemek için gelmedim" derken Castro tüketici topluluklarina sanayilesmenin, tüketici toplumlarin kendini düsünmezlik , egemenlik entrikalari, sorumsuzluk ve yalanciligina " son verilmesini istedi.


Küba lideri Fidel Castro'nun konusmasi - genis biçimde dünya çapinda kaydedildi G bu kitapla gözler önüne seriliyor. Onu dünya zirvesinin tüm delegelere dagitilan bir belgenin tam metni izliyor. Castro tarafindan hazirlanan "Çevrenin dehset verici yok edilisinin insanogluna korkutucu poz takinikligi insanoglundan -Üçüncü dünyasorumlu tutulmayacagini belirten zirveye yaptigi konusmasinda ileri sürdügü savi genisleten belgedir. Onun yüreklere isleyen güçlere çagrisi "Uzun bir zaman önce yapmis olmamiz gerekenleri yapmak için yarin çok geç olabilir" bildirgesi ile bitiyor. Çevre korumaya karsi kalkinma : ikisi bagdasabilir mi ? Çevrenin yok olmasi için sorumluluk nereye uzaniyor ? Üçüncü Dünya ve onun büyüyen nüfusu krizler için sorumlu tutulacak mi ? Bu belge gezegenimizin kaynaklarini , belki de gezegenimizin kendisini nasil koruyacagimiz ve kurtaracagimiz konusunda uluslar arasi tartismalara yararli bir katkidir. Krizin hem nedenleri hem de çözümleri konusunda tartismaya 'çekinmeden' "Üçüncü Dünya Bakisi"ni yansitiyor. Bu kitap Editora Politica of Havana'nin yardimi ile basildi. Kapak fotografi ve bu bölümdeki fotograflarin bir kaçi Küba'nin en önemli fotografçisi Osvaldo Salas tarafindan eklendi. Bölüm I INSAN SOYU *TEHLIKE ALTINDAKI BIR TÜR En önemli biyolojik tür -insan soyu- dogal yasam alanlarinin hizli ve ilerleyen yok olusu yüzünden yok olma riski ile / karsi karsiya / Biz bu sorunun neredeyse önlemek için çok geç olacagi anda farkina variyoruz. Tüketim toplumlarinin bu dehset verici çevresel yok olustan bas sorumlu oldugunu söylemek gerekiyor. Bir önceki sömürge anakentlerde dogdu. Sirasi ile geri kalmisliga ve insanligin büyük çogunlugunun felaketi olan güce dönüsen imparatorluk politikalarinin ürünleridir. Dünya nüfusunun sadece % 20 si ile tüm metalarin üçte ikisini , dünya çapinda üretilen enerjinin dörtte üçünü tüketiyorlar. Denizleri irmaklari zehirlediler. Havayi kirlettiler. Ozon tabakasini incelttiler ve deldiler. Atmosferi tika basa bizlerin simdiden sikintilarini çekmeye basladigimiz felaket etkileri ile iklim kosullarini degistiren gazlarla doldurdular. Ormanlar yok oluyor. Çöller yayiliyor. Milyonlarca ton bereketli toprak her yil denizlere akiyor. Çok sayida türün soyu tükeniyor. Nüfus baskilari ve güç ayakta kalmak için çok tehlikeli hatta doga pahasina girisimlere sevk ediyor. Dünün sömürgeleri bugünün adil olmayan ekonomik düzen tarafindan sömürülen ve yagmalanan bugünün uluslari tüm bunlarin suçlusu ve kabahatlisi olamaz. Çözüm buna en çok gereksinimi olanlarin gelismesinin önüne geçmek olamaz. Çünkü bugün geri kalmislik ve güce katkida bulunan her sey gün gibi ortada ve çevreye büyük tecavüz demektir.


Bunun sonucu olarak Üçüncü Dünya' da her yil her iki Dünya savasindakinden daha fazla on milyonlarca erkek , kadin, ve çocuk ölüyor. Esitsiz ticaret, korumacilik ve dis borç , ekonomik dengeye acimasizca saldiriyor ve çevre yikimina ön ayak oluyor. Eger biz insanligi bu intihardan korumak istiyorsak bolluk )servet= ve elde edilebilir (ise yarar) teknolojiler gezegenin her tarafina daha iyi dagitilmalidir. Birkaç ülkede daha az lüks ve daha az atik , dünyanin pek çogunda daha az güç ve açlik demektir. Çevreyi yok eden yasam biçimleri ve tüketici geleneklerin Üçüncü Dünya 'ya aktarilmasi durdurulmali. Gerçekçi insan yasami olusturulmali daha dürüst uluslar arasi ekonomik düzen seçilmeli. Bilim kirletmeyen sürdürülebilir kalkinmayi basarmak için kullanilmali . Dis borçlarin yerine ekolojik borçlar ödenmeli Insanligin degil açligin kökü kurutulmali. Simdi varsayilan komünizm tehlikesi ortadan kayboldu ve soguk savaslara girmek için ya da silahlanma yarisi ve askeri harcamalari sürdürmek için daha fazla bahane yok. Üçüncü Dünya 'nin kalkinmasi yükseltilerek ; gezegenimizi tehdit eden ekolojik yikimla savasmak için bu kaynaklarin gidisi neden önlenmiyor? Bencillik yeter. Egemenlik entrikalari yeter. Hirsizlik, sorumsuzluk, aldatmaca yeter. Yarin uzun zaman önce yapmamiz gerekeni yapmak için geç olabilir . BÖLÜM II ÇEVRESEL KRIZ VE ÜÇÜNCÜ DÜNYA Bu toplanti ve insanligi korumak için etkili önlemler konusunda karar vermek için acil olarak yapilmasi gerekenlerin ve geri kalanlarin saglanmasinin anlami ve önemi, Çevre ve Kalkinma konusundaki bu konferansa katilmak için verilen yanitta , buraya Rio de Janerio'ya gelen hiç birimiz için bosa gitmedi, Hizlanan ve artan çevrenin bozulmasi belki en ciddi uzun süreli tehlike ile tüm insan türü ve özellikle hala Üçüncü Dünya olarak adlandirilan /kesim/ karsi karsiya. Nükleer yikimin riski her zaman ve simdi üst üste bu insanligin tümünün yüz yüze oldugu en berbat tehlike. Azgelismis ülkeler için , Üçüncü Dünyadaki insanlarin yüzmilyonlarcasinin yasam kosullarini kötülestiren etkenlerden biridir. Insanligin sahip oldugu tarihte hiç bir zaman böylesine tüm gezegen yasamina karsi yayginlasmis ve yikici tecavüz olmadi. Azgelismis dünyada güç ve azgelismislik bugün dogal çevre üzerine yüklenen , çogalan basiklarin ana etkenleridir. Finansal ve teknik kaynaklarin eksikligi, yetersiz tarimsal yöntemler, tarimsal ve otlak alanlarin haddinden fazla sömürülmesi , tümü çevre üzerinde tehlikeli etkilerini biriktiriyor. Ayrica en büyük olabilecek kâr payini elde etmek için didinen dogal kaynaklar üzerindeki kapitalist sömürü ve


sanayilesme kapasiteleri atmosferde bozulma ve kirlenmenin yeni biçimlerini ekliyor ve bozulmanin agir payini katliyor. Gelismis dünyada gerçekdisi tüketiciligi özendiren ve yenilenemeyen kaynaklari bozan atiklari artiran yasam biçiminin yükselen aci ve tansiyona, yerel ve küresel fiziksel çevre esi görülmemis ve simdiye kadar düsünülmemis düzeyde tahammül ediyor. Tarihte ilk kez insanligin elinden gezegende evrimi yöneten dogal yasalara aykiri hareket etmek ve canli yasam düzeneginin dengesini degistirmek geliyor. Bir öldürücü nükleer saldiri ile yasam yok edilebilir. Genetik mühendisligi yüzünden, dogal olarak saglamlastirmak için binlerce yila gereksinim duyan türlerin mutasyonunun çabuklasmasi edimsel biçimde etkileniyor. Insanligin ilk kez yasamin akisini degistirmeye gücü yetiyor. Zaten yapilanlar dogrudan dogruya çevreyi etkiliyor. Insanligin dogal çevreye yönelik akil disi tecavüzünün artan daha fazla apaçik etkileri - ki varsil topluluklar onlarin aci, endiselerinden son zamanlara degin bir hayli uzaklarindaydilar- bugün uzak bir tehdit degil, tersini tüm uluslar için ortak bir gerçek. Bizi Rio de Janerio'da bir araya toplayan neden bu. Çevresel bozulmanin ciddi etkilerinin farkinda olmak -her ne kadar yoksul ve gezegenin en savunmasiz parçasi tarafindan en dogrudan dogruya, hemen ve yakip yikici biçimde his ediliyor olmasina karsin- Üçüncü Dünyanin cografi ve toplumsal durumunun ötesine insanligin tümünü etkileyecek bir tehdit olmak için yayilmaya basladi. Eger insanlik zamaninda gereken adimlari atmazsa bu gezegendeki tüm yasamin yok olmasinin belirsiz esigi ile yüz yüze gelinebilecegi büyüyen kanidir. Bir küçük Üçüncü Dünya ülkesi olan Küba olaganüstü zit kosullar ortasinda kalkinmak için savasa girdi. Buna karsin genelde dünyaya ve özelde az gelismis ülkelere çevre koruma ve kurtarmadaki deneyimini mütevazi biçimde sunabilir. Bu toplantilarin tartismalari sirasinda üzerinde düsünülüp tartisilabilecek kosullarla dogrudan iliskili, degisik alanlarda bizim insanlarimiz tarafindan elde edilen sonuçlar da sunulabilir. Küba gelecegimizin somut bir garantisi olan bu ilkelerden yana yapacagimiz tüm çabalar ve birlikte ortaya koyacagimiz amaçlarin basarilmasi için olanca gücü ile katkida bulunma kararli niyeti ile Rio'daki toplantiya geldi. EKOLOJIK TARTISMANIN YAPISI VE ÖNEMI Son on iki yildan fazladir çevre konusu "Çevreden" teorik tartismalarin merkezine ve dünyanin pek çok yerinde karar verici yöntemler tasindi. Günümüzde emekçilestirilen ekolojik konulardaki genis yazin çevre konusundaki tartismanin uluslararasilastirilmasi ve ekolojik hareketler son bir kaç yilin evriminin sonucuna dayandiriliyor. Dünyada bu olay, bilinç artisinda kararli etkiye sahip çogalan militanca yapilanan kimi hükümet disi çevre


örgütlerinin ve onlarin artan yayiminin etkileri ve su yüzüne çikmasidir. Bu büyüyen farkinda olmanin kökenindeki gerçek son yirmi yildan fazladir asikar olan insanligi en çok endise küresel çevre sorunlarinin bazilarinin gerçek ya da gizli etkileridir. Bunlari Ozon tabakasinin bozulmasi sözde, sera etkisinden kaynaklanan küresel isinma , asit yagmurlari , daha gelismis ülkelerin atik dolu tüketiminden kaynaklanan çevresel bozulmanin diger biçimleri , biyolojik çesitliligin yitimi , kentsel devlesmenin yarattigi kirlenme , tehlikeli atiklarin sinirlari boyunca trafik, kirlenme, yeralti ve yerüstü su kaynaklarinin , denizlerin ve kiyisal alanlarin kirlenmesi , ormansizlasma ve tarimsal alanlarin yoksullasmasi kapsiyor. Tüm bu çok ciddi problemlerin üstünde yardim edemez ama çagdas ekolojik tartismalarin ön hattinda olmasi gereken gücün tehlikeli kosullarinda var olan nüfusun uçsuz bucaksiz çogunlugun Üçüncü dünya özellikle genis bir dilimde farkinda olma bas tehlikedeki biyolojik tür insanligin ta kendisidir. Yazili tarihteki en sicak yil 1990'di ve insanligin bildigi yedi en sicak yilin 6'sinin içinde yer aldigi geçen on yilin son yüz yilin en sicak yillari oldugunu herkes biliyor. Sera etkisi olarak adlandirilan bu küresel isinma olayi önemli ekolojik, ekonomik ve toplumsal öneme sahip kimi hesaplara göre sera etkisine neden olan gazlarin simdi ki emisyonunda sinir olmazsa atmosferdeki karbondiyoksit miktari simdiki ile 2025/2050 arasinda bir zamanda iki kati olacak. 1,5 ve 4,5 derece arasinda ortalama küresel isi artisina neden olacak bu olayin dogrudan dogruya etkin 2050 sonlarinda 30/50 cm arasinda 2100 yili sonunda bazilari yüksek nüfus yogunlugu olan kitasal kiyi alanlarinin büyük çogunlugunun sular altinda kalmasina yol açacak. Yaklasik 1 metrelik bir deniz seviyisinde artisi olacak ve bir çok ada devlet etkilenecek öteki tahminler daha sürede ve daha fazla tehlikeyi bildiriyor. Iklimsel degisim aralarinda kasirga, tropikal kasirgalar ve tayfunlar gibi olaylarin bulundugu olasiklari artiran, deniz ekosistemi, yagmur düsüsünde degismelere neden olabilir. Benzer biçimde iliman alanlar bugday olaylarinda oldugu gibi bölgenin tahillari da birer birer sitma, sari humma, dengue gibi tropikal hastaliklarin daha fazla hücumuna açik hale gelebilir. 1979-1986 arasinda strasfordeki ortalama küresel ozon düzeyi yüzde % 5 oraninda düstügü hesaplandi. 1980'lerin ortasinda Antarktika'nin üstünde ozon tabakasinda bir delik bulundu çok yakin zamanda kesin bilimsel raporlar, kosullarin kuzey kutbu çevresi üzerinde bir baska olusumun var oldugunu açikliyor. Ozon tabakasinin bu tükenisi gezegenin canli varliklarina, hayvanlara ve bazi tahillara apaçik zararli olacagi kadar deri kanseri ve göz hastaliklari gibi hastaliklarin daha büyük olasiliginin koskoca risklerini de


beraberinde getirmesi yüzünden zararli ultravole isinlardan zarar görmeyi artiriyor. ilerleyen uluslararasi görüsmeler ve ozon tabakasina zararli CFC ve diger gazlarin üretimi ve kullanimini azaltan ve en sonunda ortadan kaldiran somut anlasmalarin imzalanmasi ile ilgi hizi sadece gelismis ülkelerin ozon tabakasinin tükenisi konusunda kaygisini göstermiyor. Önerilen teknoloji aktarimi uluslararasi düzeyde bu teknolojinin aktarilmasinin kontrolü ile ön ayak olmak için bu ülkelerin ekonomik dogusu açisindan olan ilgiyi de gösteriyor. Ne nedenden olursa olsun ozon tabakasindan daha fazla acil ve üzücü olarak diger çevresel durumlara karsi koymak için somut ve etkili önlemler almasina izin verecek bu konferansin içinde benzer görüse yer vermek arzu ediliyor. 1860 ve 1985 arasinda asit yagmurlarinin ana nedenlerinden biri olan sülfürdioxit emisyonu yilda 7 milyondan 155 milyon tona vardi. Pek çok durumda asit yagmuru kirlenmenin kaynaklandigi bölgeden çok uzak öteki bölgelere rüzgarla tasiniyor, suyun kimyasal yapisini degistirerek on binlerce nehir ve gölde yasami olanaksiz hale getiriyor ve Avrupa'da , Kuzey Amerika'da Güney Amerika'da , Çin, Afrika'da her seyden çok ormanlarda ve tahillarda ciddi etkilere yol açiyor. Sadece atmosferi degil , ayni zamanda gezegenin toprak ve suyunun da bozulmasina etki eden baska genis alanli sorunlarda var. Bu sorunlarin bazilari pek de yeni degil ama her seyden öte geri kalmis ülkelerde kaynak ve insan kaybi açisindan yüksek bedeli oldu. Güç ekoloji yararlanabilir alanlarda yasayan dünya yoksullarinin çogunun verdigi çevresel korumanin gelisimine yönelik ana tehditlerden biri olarak tanimlanabilir. Simdi geri kalmis ülkelerde içme suyunun kalitesi ve dagitiminda dev bir sorun var. Toprak erozyonunun bir sonucu olarak tarimsal alanlarin 20 milyon hektardan daha fazlasi her yil dünya çapinda yitiriliyor. Su an çöller her yil 6 milyon hektarlik bir oranda genisliyor. 3.5 milyar hektar üretim alanina -dis yüzeyi kabaca Amerika kitasina esit- üçte bir oraninda simdi ormansizliktan etkileniyor. BM'ye göre 850 Milyon insanin varliginin olanaklarina bir tehdit getiriyor. Son FAO çizelgeleri tropikal bölgelerde ormansizlasma 1980'de yilda 11.3 milyon hektardan 1990'da 17 Milyon hektara yükseldigini gösteriyor. Bu gidisle birlesen biyolojik çesitliligin yitimi çok derin kaygilarin nedeni , bu alanlarda yasayan kaynaklara tehlike oldugu kadar okyanuslarin , denizlerin ve kiyisal bölgelerin kirlenmesi bas ciddi çevresel sorunlari olusturuyor. Özellikle yeter derecede bu atiklara kimyasal islem yapabilmenin çaresine sahip olmayan gelismis ülkeler alici oldugu zaman tehlikeli atiklarin sinir kavsaklarinda tasinmasi sorunu özel bir ilgiyi


-dikkati hak ediyor. Deneyimler çözümü sadece öylesine pahali bu atiklarin tasinmasi yapmanin olamayacagini benzeri maddelerdeki kendi üretimlerini azaltmasi için söz konusu olan ülkeler için daha uygun olacagini gösteriyor. Eger çevresel bozulma tarihsel bir perspektiften analiz edilirse en çok sanayilesmis ülkeler tarafindan izlenen kalkinma modellerinin küresel eko sisteme en büyük zararlari yaptiginin farkina varilabilir.Üçüncü Dünyaya gelince dünya nüfusunun çogunlugunun yasadigi yoksul kosullar çevre üzerinde ciddi etkilere sahip bir yanda çevresel bozumla , bir yanda güç ve az gelismislik arasinda yabancilastiran bir kisir döngü yaratiyor. Simdi sürdürülebilir kalkinma fikri genis ölçüde yayilmaya basladi. Ne yukarida anilan Kuzeyin kalkinma modeli ne de Güneyin gelismemisligi çevresel sürdürülebilir sistemler olarak tanimlanabilir. Bir birleri ile ekonomik iliskileri olsa bile bu iki yönü ayni isikta sinamak bir yanlislik olur. bu çevresel bozulma için esit sorumluluk vermek anlamsizligina yol açabilir. Gelismemis dünyanin en geri kalmis ülkelerinin her hangi birinin günlük endisesi ölümüne yol açan açliktan çocuklarini koruyacak gittikçe az bulunur çareleri bulmak oldu; Gelismis bir ülkenin yurttasi; bir dereceye kadar yüksek maas aldi, tüketici aliskanliklar kazandi ve kaynaklari bos yere harcayan bir yasam biçimine alisti. Kendi acil temel gereksinimleri pek çogu henüz en küçük oranda karsilanmadigi bir süreçte gelecek kusaklarin gereksinimini tatmin edilmesi karsilamasi gelismemis dünyanin nüfusunu ileri derecede yoksullasan bölgeleri için güçtür. Bu yüzden Üçüncü Dünyanin acil çevresel kaygilari esas itibari ile gelismis dünyaninkilerden farklidir. Ortak kayginin yasamin niteligi kalitelisi oldugu gelismis ülkelerde en çok ozon tabakasinin bozulmasi ve küresel isinma gibi durumun uzun ya da orta süredeki etkileri ile ilgili büyüyen kaygilar var. Her 1000 dogumdan 115'nin oldugu bir düzeye var bebek ölümü oldugu , her yil 5 yasinda varmadan 14 milyon çocugun öldügü , yarim milyar insanin temel saglik hizmetlerinin çogunun yanina yaklasmadigi, yasam beklentisini 63'den daha yoksul ülkelerde 52'den az oldugu 300 milyon çocugun okul okuma hakkindan yoksun oldugu yarim milyar yetiskinin okuma yazma bilmedigi 1990'da açliktan 500 milyondan fazla insanin zarar gördügü, 5 yasin altinda 180 milyon çocugun yetersiz beslenmeden zarar gördügü Üçüncü Dünyada bununla birlikte farkli bir dizi çevresel öncelikli olmasi zorunludur. Üçüncü Dünyada tehlikede olan yasamin kalitesi degil yasamin ve yasam hakkinin ta kendisidir. Bu ülkelerin ona çevresel kaygilari su elde edebilme , yakacak odun eksikligi, tarimsal alanlarin tükenisi. Eko sistem , biyolojik çesitlilik, çevrenin yoksullasmasi ve ozon tabakasinin bozulmasi gibi dönemlerin gelismemis dünyada egitimden


yoksun okuma yazma bilmeyen kalabaliklar için pratik anlami nedir ? Büyük bir aci ve umutsuz çaba içinde ayakta kalmak için harcadiklari yasamlarinin üst üste her yil , her hafta , her gün , her gün , her saatlerinde bu sorunlara yüz milyonlarca insan nasil dikkat edebilir ? Besbelli ki Eger biz günümüz dünyasina etkide bulunan çevre sorunlarinin ortadan kaldirilmasini amaçlamayi samimice istiyorsak insanlik iki baslangiç adimi atmak zorunda. Birincisi , sanayilesmis dünyanin savurgan tüketici kültürü ve geri kalmis ülkelerin yüksek gelirli kesiminin yer degistirmesi gerekir. Bu kültür günümüz kaynak düzeylerini kurban etmeksizin kaynaklari daha gerçekçi kullanimini baslatacak ve o kültürün sonucu olarak bugün her yerde var olacak çevre üzerindeki saldiriyi önemli ölçüde azaltacak bir yasam biçimine yerini birakacak. Diger adim sonuç olarak üçüncü dünyanin sosyo ekonomik kosullari ve nüfusunun yoksullasan halk yiginlarinin yasama kosullarinda radikal bir degisimi uzlastirmaktir. Bu Gelismemis ülkelerin çogunlugundaki aç, hasta, mali mülkü elinden alinmis cahil insanlarin var olmasina katkida bulunan bugünkü uluslararasi ekonomik iliskilerin sosyal ve ekonomik yapilarin biçim degistirmesi sayesinde gerçeklesebilir. Bu 21. Yüzyilin kapimizin önündeki dünyanin ana küresel ekolojik sorunlarina tam anlamiyla bir çözüm için isteyebilecegimiz tek yoldur. Ama bu tüm ülkelerde ve her ülke içinde , her kesimde çevresel sorunlarin nedenlerine iliskin yayginlasmis dünya bilincini gerektiriyor. Etkin biçimde bu sorunlara gögüs germek için gereksenen politik niyeti ve zorunlu isbirligini meydana getirebilir. Bu arada tüm çabalar harcanan zaman ve zahmete degerdir ve tesvik edilmeli ve desteklenmelidir. Ama bu sonunda çocuklarimizin gereksedigi ve bizden bekledigi çözüm olmayacak . Eger zamaninda harekete geçmezsek , sonunda içinde yasanilmaz bir gezegeni miras olarak birakacagiz. GELISMEMISLIGIN KISIR DÖNGÜSÜ VE ÇEVRESEL BOZULMA Üçüncü dünya ülkelerinde daha fazla ciddi etkileri oldugu kadar çevresel bozulmanin evrensel durumu kendi yapilarina ve kökenlerine sahiptir. Bu ülkelerde sürdürülebilir kalkinmanin aranmasi kalkinmanin ta kendisinin aranmasidir, ki Kalkinma ile sadece büyüme olarak anlasilmaz ancak ayni zamanda artan nüfusun , yasam kalitesini yükseltemek amaci ile ve yeni etiksel degerlerin asama asama olusumunu tamamlayarak ekonomik ve sosyal yapilarin dönüsümü olarak anlasilir. Güneyde alikonulan bu kalkinma girisimi kesinlikle rastlantisal olaylarin ya da durumun bir sonucu olarak degil ama üretimi gerçeklestirmenin yollari ve dogustan var olan toplumsal iliskilerin kesin biçiminden dolayidir. Geri kalmislik ve yoksullugun bu durumu , bu kalkinma modelinin en sürdürülebilir olmayan yönüdür.


Uluslararasi ekonomik düzenin kötülesmesi yüzünden 1980'lerde baslayan ekonomik ve sosyal kriz alabildigince dogrudan dogruya ve önceden sezilebilen , insan çevresini tehdit eden bu etkenleri hizlandirdi. Üçüncü dünyanin ekonomileri bugün hala dogal kaynaklarin asiri biçimde kullanilmasinin yüksek bir seviyesine dayaniyor. Geçen bes yil süresince -petrol dahil- temel ürün ihraci bu ülkelerin toplam ihracinin %45'I oraninda ve en fazla Afrika'da asagi yukari % 90'dir Geçen 10 yil boyunca bu ekonomiler bastan sona hem ticari hem de finansal olarak dramatik bir dekapitalisyona boyun egdi. Sonuç olarak denetlenemeyen nüfussal büyümenin genel kosullari içinde devam eden ekonomik büyümelerini kesmek için kendi sanslarini gördüler. Bu yüzden gelismis ülkelerin kaba içsel üretimi için yillik ortalama byüme istatistikleri son 30x yilin üzerinde küçüldü. 1961-1973 yillari arasinda yüzde 6.1'den 1983-1990 arasinda açikça yüzde 2.8'e gitti.Benzeri trendler kisi basina gelirde de görülebilir. 1961-1970 döneminde %3.3'den 1980-1990 döneminde %0.1'e gitti. Çevresel bozulmayi siddetlendiren krizin diger olayi kuskusuz Kuzel ve Güney ekonomileri arasinda ve hatta Güney'in içinde esit olmayan gelir dagilimidir. 1960'larda en yüksek geliri ile dünya nüfusunun %20'si en yoksul en yoksul %20'den 30 kat daha yüksek gelire sahipti. 1990'larin sonunda bu düzey 60 kat daha yükseldi. Az gelismis ülkelerde nüfusun en zengin kesimi simdi nüfusun %10-15'ini olusturuyor olmasina karsin ekonomik ve dogal kaynaklarin en çogunu ellerinin altinda tutuyorlar. Latin Amerika'da nüfusun %10'u ekilebilir alanlarin %95'ini elinin altinda tutuyor. Genel olarak temel ürünleri ihraç etmesi sinirli olan üçüncü dünyanin yüz yüze oldugu bas sorun gelismis ülkelerin pazarlarina katiliminin sürekli olarak azalmasindan çikmaktadir. Bu ürünlerin alim gücü ve fiyatlarinda ani düsüsler de oldugu kadar daha girgin (Saldirgan) korumaci politikalar yüzünden öteki kesimler arasinda da oluyor. 1980 -1991 arasinda gelismemis ülkeler tarafindan -buna petrol da dahil ihraç edilen 33 temel ürünün ortalama fiyat göstergelerinde %50'lik düsüs yasandi. Gelecekteki sonucu önceden kestirmek güç olmasina karsin Dünya Bankasi düsüs hizinin 1995'e kadar tirmanacagini ön gördü. Somut kosullarda bu ürünlerin simdiki fiyatlari bazi analizcilerce yüzyilin dönüsündeki bu etkilerle kiyaslarken bazilari da 19 yüzyilin ortalarindakilere benzetiyor. 24 sanayilesmis ülkenin bir örneginin disinda, 20'si simdi 10 yil önce olduklarindan daha fazla korumaciliga karar verdiler. Bu korumacilik gelismemis ülkelerin üstünde agir bir ölü çani çaliyor. Kaba ulusal üretimin 75 milyar dolar degeri ihracattaki kayiplar yüzünden yillik olarak yitiriliyor. 1980'lerde dis borç krizi olarak adlandirilan dönem boyunca , 10 yildan beri en zorunlu yatirimlarin bir bölümünü hiç olmazsa finanse


etmeye güvenen bu grup ülkelerin finansal kaynaklarinin akisinda çok siddetli bir küçülme oldu. Özellikle OECD ülkelerinden kalkinma için resmi yardim biçiminde bu ülkelerin %0.7 olarak niyetlenen kaba ulusal üretimleri genellikle yarisindan daha az oldu. Az gelismis ülkeler 1990'da kalkinma için 44 milyar dolar yardim aldi. 1.3 trilyon dolardan daha fazla hesaplanan Dis borç yardimi olmasina karsin son dört yildan fazladir 165 milyar dolarin üstündedir. Bu yüzden gelismemis ülkelerin bugün yüz yüze kaldigi dis borç yardimi , aldiklari resmi dis yardimin miktarinin üç katina denk , en son neticede mantiga aykiri biçimde geçen on yildan fazladir. Yillik olarak 40- 50 milyar dolar arasinda dalgalanan rakamlar ile net sermaye ihracatçisi oldu bu ülkeler. 1990'da UNDP Üçüncü Dünyada yoksulluk sinirinin altinda 1.2 milyar insanin yasadigini hesapladi. Güneyde ekonomik ve sosyal durum kötülesmesi ölçüsü, yüzyillarca geri kalmislik tersine dönme olasiliklarini gittikçe daha az sunan , tekrar eden ekonomik krizler yoksulluktaki bu artisin öteki sonuçlari sinirlarinda sürdürecek. Buna Üçüncü Dünyanin kontrol edilemeyen nüfussal artis ve asiri kentlesme yapgisi eklenmeli. 1960-1990 arasinda nüfus artisi sanayilesmis ülkelerde ortalama yillik %8 oraninda yükselirken gelismemis ülkelerde ayni zaman diliminde %2.3'lük bir oran kaydedildi. 1990'dan 2000 yilina kadar bu oran gelismis ülkelerde daha yüksek olmayi %2 oranlarinda , gelismis ülkelerde, 0.5 oraninda kiyasla sürdürecek. Bu gelecek on yil içinde dünya nüfus artisinin %90'ni gelismemis dünyada yer alacagi tahmin edilmesine yol açiyor. Ayni zamanda kentlesme , araliksiz kirsal alanlarda büyük göçün bir sonucu olarak gelismis ülkelerde daha fazla hizlanacak. 1960-1990 arasinda üçüncü dünyanin kentsel nüfusu gelismis ülkelerde %1.4 göstergesine kiyasla ortalama yillik %4 oraninda artti. UNDP tahminlerine göre 1990-2000 döneminde gelismemis dünya için oran degismeyecek. Bunun yani sira gelismis ülkelerde yillik %8'e düsecek. Bu su demek: 2000 yili sonunda 10 milyondan daha büyük nüfuslu 24 kentin 18'i gelismemis ülkede olacak. 15 Milyondan fazla nüfuslu 6 kentin 4'ü gene ayni bölgede olacak. Unutulmamalidir ki gelismemislik kosullarinda kentlesme özel bir ortak noktalarda dogustan alt yapi tesislerinin eksikligi sonuçta çevresel bozulma ve kirlenmenin önemli kaynagi yaratarak düzensiz kentlesme toplasmalara çogunlukla yoksul mahalleler biçimine neden olur. Verilmis bu kosullar dünya sakinlerinin tümüne yeterli düzeyde beslenmenin saglanmasinin meydan okumasi çok acildir. Bu üstlenilmeli ve küresel çevreye daha büyük zararlara neden olunmadan yapilmali . Su ana kadar olanaksiz olani yapmak için büyük uluslar arasi politik niyet gerekecek . Su anda dünya sakinlerinin %60'i


düsük kazançli ve yetersiz kaynaklari olan ülkelerde yasiyor. Üçüncü dünyanin yoksullugu, çevrenin bozulmasiyla siki sikiya baglantilidir. Her seyden önce dogal kaynaklarin sömürülmesini temel alan ekonomiye dayalilik bu kaynaklari dogru dürüst isletmek için gereken hem finansal ve hem de teknolojik kosullarin eksikligi bu uluslari tam anlamiyla bu kaynaklari asiri islemekle, ayakta kalabilmek için baska seçeneksizlikle yüz yüzeler. Bu kötü yönetim giderek kötülesen çevre kosullarina karsi gögüs gerebilmek için gereken finansal ve teknolojik kaynaklarin daha büyük eksikligi yüzünden daha da büyük yoksulluklara yol açar. Bu, iki olay arasinda çarpip duran kisir bir döngü ile sonuçlanir. FAO'nun deyisi ile tam anlamiyla yasamin kaynagi olan kaynaklar yok ediliyor, cahilligin disinda basitçe bir gün daha fazla yasamak için. Az gelismis dünyada özellikle 1980'lerde az gelismislik , geri kalmislik , dogal yikim, silahli çatisma sorunlari da çevrenin bozulmasini daha da fazla körükledi. Bazi ülkelerden baska ülkelere ya da ayni ülkelerde bir bölgeden baska bölgeye insanlarin toplu göçleri bunu siddetlendiriyor ve belli alanlarda dogal kaynaklarin asiri tüketimini çikariyor. Bu gibi durumlarda çevreyi korumak için genelde alinacak önlemde olmadigi için saha genisler. Bu durumun en ciddi ekolojik sonuçlari önü alinmamis kentsel yigilmanin büyümesi kadar topragin fakirlesmesi, çöllesme , sel , kuraklik, temiz su kaynaklarinin tüketilmesi toprak yitimi , ormansilasma ve biyolojik çesitliligin yitimidir. Somut durum insan çevresi konusundaki 1972 'deki gözlemlenenden fersah fersah daha kötüdür. Bugün 1.3 milyar insan ya da Üçüncü Dünyanin sakinlerinin %30'u güvenilir içme suyundan yararlanamiyor. 2.2 milyardan fazla insan saglik hizmetlerinden yoksun. Durum kirsal alanlarda daha da kötü. 1990'da bu ülkelerin kirsal nüfusunun %63 -kentsel nüfusun %82'ine kiyasla- güvenli içme suyunu kullanabiliyor. Kirsal sakinlerin %49'u -Kentsel karsiliginin %72'ne kiyasla- saglik kuruluslarindan yararlanabiliyor. Azgelismis dünya nüfus artisi ve toprak bozulmasi yüzünden bir hektar ekilebilir arazisinin küçük bir parçasi üzerinde varsayima dayali beslenmenin insafsizca büyüyen sayidaki insanlara bir yuvadir. Üçüncü dünya çiftçilerinin verimliligi ve tahil ürünlerini artirmasina yardimci olacak ve önceden tarim altinda olan alanlarda yeterli üretimi gerçeklestirmek sürdürmek için gereken finans ve teknik kaynaklar içinde yok, ve ulasim yok. Çevresel bozulmanin en kötü biçimlerinin bazilarinin dogrudan dogruya nedeni olan kendilerinin geri kalmis tarimsal uygulamalarina , yeni alanlara bagli olan bu bireylere kisa dönemli çözümler ise yarar oldugu gün gibi ortada. Üçüncü dünyanin bazi bölgelerinde kötülesen etken büyük toprak holdinglerinin büyümesi ile en verimli topraklardan bireysel


çiftçilerin yerini almasi ya da bunun tersine arazilerin parçalanmasi, hatta daha da küçük ve yasanmaz küçük parsellere yinelenen bölünmesi olayidir. Bu nedenle öteki kisir döngü olasi kurtulusa sahip olmadigi görülen az gelismis dünyanin yoksullasan çiftçilerinin etrafini kusatiyor. Bu yüzden çevrenin yararina -onun korunmasi ve gelistirilmesi- eyleme geçme zorunlulugu olarak 21. Yüzyilin arifesinde üçüncü dünyanin yikimini sürdüren , insani çileden çikaran yoksullugun nedenlerine karsi harekete geçmek anlamina gelir. Bu hiç kuskusuz hem ulusal hem uluslar arasi düzeyde ; az gelismis dünyanin dis borç sorununa ve var olan parasal ve finansal kaynaklarin kalkinmaya dogru yeniden yönlendirilmesi sorununa tas tamam ve sürekli bir çözüm ile baslayacak bir dizi sosyo-ekonomik degisimi gerektirir. Bu bakimdan gün gibi ortada ki ; soguk savasin ve kurumunun sonu demek olan Dogu Avrupa'da sosyalizmin çöküsü ve Sovyetler Birliginin ortadan kalkmasi (farkli) politik ve askeri görüslerden , tek kutuplu dünyanin olusumu silahlanmaya harcanan para miktarini düsürmeye baslamasina karsin , hala asiri derecede yüksek ve yillik 800 milyar dolari asiyor. Az gelismis ülkeler bu miktara 120 milyar dolar katkida bulunuyorlar . Doganin ve insanligin yok edilmesinde kaynaklarin anlamsizca bosa harcanmasina son vermek ve bunun yerine insan ve öteki yasamin gelistirilmesine yeniden yönlendirmek çok önemlidir. Güneyin geri kalmis dünyasi -geri ve yoksul- iler kuzeyin sanayilesmis dünyasi arasindaki çevresel birbirine bagliligi; sadece tek bir gezegenin var oldugunun (anlasilmasindan) beri giderek gün gibi ortaya çikiyor. Geri kalmis ülkeler ayni zamanda kendileri için dünyanin ekolojik korunumu için savasim vermekte her seye karsin savasin stratejisi , çevresel sorunlari ekonomik ve toplumsal gelismenin sorunlarindan ayirmayi öngöremez . Tersine biz ekolojik gelecegin bir sesini garanti etmek istiyoruz. Çevrenin gelisi güzel sömürülmesi insanligin dörtte üçünün kalkinma için hakkina kayitsiz kalinarak sürdürüldügünü su ana kadar vurgulanmadigini görmemiz gerekiyor. Böylesi kayitsizligin yerini sorumlulugun degisik derecelerinin bir tanimasi olmali ve böylesi bir amaca varmak için gereken teknoloji ve kaynaklara erismesi için gelismemis ülkelere verilmesi gereken adil ve ayricalikli iyilestirmenin kurulmasi gereklidir. GELISMIS ÜLKELERIN EKOLOJIK BORÇLARI Gelismemis ülkeler çevre ve kalkinma sorunlarinin çözümü için arastirmalarda tam bir odak için gereksinim konusunda israr etti . Sürdürülebilir kalkinma programlarini üstlenmek için gereken finansal kaynaklar ve teknolojiye erismek için bu ülkelere olanak vermek için bir yel gibi uluslar arasi ekonomik iliskilerin yeniden yapilanmasini savundular Bu açidan çevre ve kalkinma konusan her hangi bir görüsme


için baslama noktasi için sanayilesmis ülkelerin ekoloji borçlarinin kabul edilmesi gerekli olmalidir. Bugün iyi niyetli hiç kimse , küresel çevrenin bozulmasinin ana etkeninin en gelismis toplumlarin yarattigi ekonomik davranis modeli oldugunu ve onlar tarafindan dünyanin geri kalan kesimlerine kamuoyunu olusturmak için kendi isleyislerini etkileyecek ve kendi güçlerini kullanacak - yayildigini yadsiyamaz. OECD'nin üye devletleri dünya nüfusunun sadece %16'sini ve dünyanin toplam yüzey alaninin %24'ünü temsil ediyor. Ekonomileri dünya brüt ulusal üretiminin %72'sini temsil ediyor ve kimyasal ürünlerin %73 ihracati, ve ayni oranda kereste ürünlerinin ithali de dahil dünya ticaretinin yaklasik %76'sini yönetiyorlar. OECD üyesi ülkeleri ayni zamanda dünya karbondiyoksit emisyonunun %45'den , %40sülfürdiyoksit emisyonu ve %40 Nitrojenoksit emisyonundan sorumludur. Dünyadaki endüstürü yel atiklarin %60'ni üretiyorlar ve tehlikeli atiklarin 590'nindan sorumlular. 1984'de ABD, AB ve Japonya Dünya kloroforokarbon üretiminin %86'sindan sorumlu iken üçüncü dünya ülkelerinin sadece %4.4'lük bir etkisi oldu. OECD ülkeleri %50 fosil yakitlar ve dünyadaki petrol tüketiminin %56'si dahil toplam enerji üretiminin %52'sini ticari olarak kullaniyorlar. Sera etkisine neden olan gaz emisyonunun en çogundan sorumlu 10 ülkenin besi oldukça yüksek sanayilesmis ülke . Eger eski Sovyetler Birligi dahil edilirse bu grup toplam emisyonun %40'dan fazlasindan sorumlu olur. En yüksek emisyona sahip ABD Dünya toplaminin %17.6'dan sorumlu. Gelismis ülkelerin sera etkisine katkilari üçüncü dünyaninkinden 4 kat daha yüksek. Tarihsel olarak Gelismis ülkeler az gelismis ülkelerdeki ormansizlasmanin ele baslaridir. Sömürülerinde Sömürge rejimleri altinda, ekonomik yayilma ve yeni sömürgeciligin üçüncü dünyanin dogal kaynaklarini sömürüsü altinda dünyanin engin ormanlarini gelisi güzel kesimi vardir. Bu kerestelerden yararlanmak , bu ormanlari yiyecek üretimi için tarimsal alanlara ve sanayilesmis ülkelere ihraç edebilecek ham maddelerin üretildigi alanlara dönüstürmek için uygulandi. Daha genis bir açidan analiz edilirse kaçinilmaz sonuç Üçüncü Dünyada biriken çevresel bozulmanin en büyük sorumlusu bir bütün olarak Afrika, Asya ve Latin Amerika'da ülkelerin ekonomilerinin , biçimlerinin bozulmasi ve geri kalmisligi için tarihi süreç boyunca sömürgeci ve yeni sömürgeci sömürü araciligi ile suçlanan özellikle bu ülkeler -gelismis kapitalist dünyadir. - üçüncü dünyadaki en yaygin ve en siddetli çevresel sorunlarin en büyük nedenleriydi ve olmayi sürdürecekler . Zararli böcek ve bitki öldürücü ilaç, suni gübre ve diger tehlikeli zararli, zehirleyici, kimyasal ürünlerin en önemli üreticileri


yasaklamalardan sonra bile üretimi gelismis ülke olmak için sürdürüyorlar. Sanayilesmis ülkeler tek basina savaslarin ve onun hazirlanmasinda dogrudan ya da dolayli ortak olmamasina karsin gezegenin pek çok bölgesinde eko sistemin degisimlerinden ve sonuçlanan çevresel bozulmalarindan bu tür etkinliklerde (Savaslarda) harcanan dünyadaki kaynaklarin oldukça büyük yiginin tüketiminde genis çapli sorumlular. Sadece Vietnam savasi süresince Fiziksel çevreye ve insan sagligina felaketle sonuçlanan 80 000 metreküpten portakal esansi olarak adlandirilan Defolient bu ülkeye salindi. Nükleer patlamalar ve kazalardan kaynaklanan Radyoaktif kirlenme her seyden önce sanayilesmis ülkeler ile iliskili . Kabaca en gelismis ülkelerin endüstriyel kirlenmelerinin %20'si askeri üretimle baglantili fabrikalardan geliyor. Askeri aktiviteler için gereken minerallerin pek çogunun koskocaman bölümünün elde edilmesi ve aranmasi diger maden etkinliklerinden çok daha fazla çevresel etkilere sahip. Gelismis kapitalist toplumlar ekolojik endiseler kar ilkesi , tüketim için asiri istek ve bu toplumlarin esas hareket ettirici güçleri olan bireysel refah ana hedefi ile biri birine zit oldugu açiktir. Tasimada örnekler çevrenin korunmasinda teknik basarilar , tasima araçlarinin kontrol edilemeyen büyümesi , özellikle otomobiller tarafindan geçersiz kilindi. Tüm uzun yol araçlarinin %78'i sanayilesmis ülkelerde bulunuyor. Pek çok gelismis ülkede çevresel kontrol politikalarinin yetersizliginin biri de bazi düzenlemelerin geriye dönük uygulama ve alanlarinin olmamasidir. Bu ülkelerde hala kesin yasa kabul edilmeden önce var oldugu için yasaklanamayan ve ticari olarak kullanilan potansiyel tehlikeli etkileri ile 100 000 kimyasal birlesik hala var. Öte yandan diger kimyasal birlesikler bu ülkeler içinde yasaklandi ama onlarin dünyanin öteki bölgelerine ithaline olanak veriliyor. Çevresel koruma ölçüsü bir bakima az gelismis ekonomiler üzerine ciddi bir etkiye sahip bazi sanayilesmis ülkelerin ekonomik dis politikalari ile birlesiyor. Örnegin 1980'lerin ortasina kadar çevre için sorumluluk iddiasini paylasmak için her iki ülkenin gereksinimi ile gelismekte olan ülkelere kosullu ekonomik yardimda büyüyen egilim vardi. Böylesi yardim üçüncü dünyanin ekonomik az gelismisligi ve çevresel bozulmasi için gelismis ülkelerin tarihsel sorumluluklarinin tanimasi temelinde bagislanmali ve asla basarilmayacak amaçlarla baglantili bir sey olarak görülmemeli . Tarihsel olarak gelismis ülkeler üçüncü dünyaya kirlenmenin ithalini desteklediler 1960'dan beri bu yöntemlerden yararlanildi Bu endüstriyel atiklarin ve öteki tehlikeli bilesiklerin ithali ile dogrudan ; azgelismis ülkelerde ekonomik yapi ve tüketim için müsrif maddeleri zorla kabul ettirmek ve kirletici teknolojiler tasimak biçiminde dolayli olarak olustu.


Üçüncü dünya yapilarina tehlikeli atiklari gönderme Kuzeyden Güneye kirlenmeyi ihraç etmenin bir dogrudan dogruya yöntemidir. Az gelismis ekonomilerin güvenilmez durumlari tehlikeli atiklari kabul etmeleri karsiliginda finanse etmek ya da öteki kit kaynaklari sunmak için bahane olarak kullaniliyor. Pek çok durumda alinan ülkede kendilerine özgü kullaniminin hiçbir garantisi yoktur. Öteki durumlarda temelde endüstriyel kirlenmesi emisyon tarafindan üretilen asit yagmuru rüzgarlari kaynaklandigi yerden çok uzak epeyce az gelismis ülkeyi etkileyen alanlara tasiniyor. Her seyden önce 1960'lardan beri uluslar arasi sirketler az gelismis ülkelere kirletici teknolojilerin tasinmasi islerinden büyük derecede sorumlular. Yatirim kaynaklari ve teknolojileri almak için ve son karar içinde ona zorla kabul ettirilir ya da güney tarafindan kalkinma modellerinin çogu için çevresel düzenleme çogu kez bu ülkelerde gevsektir. Bu nedenle böylesi kirletici teknolojilerin ihraci yegleniyor. Azgelismis ülkelerde uluslar arasi sirketler madencilik , petrol arama , tarimsal ticaret , kimyasal üretim yapimi , agir metallerin arindirilmasi ve otomobil yapimciligi gibi çevresel duyarliligi çok olan sektörlerde etkinler. Özünde kuzeyin ekolojik bozulmasi genis ölçüde Güneye kapitalist gelismenin uzun bir isleyisinin parçasi olarak ithal ediliyor ve bu ülkelerin sosyo-ekonomik savunmasizligini artiran ekonomik bagimlilik ve yoksullugun yüksek dereceleri ile , çevrenin yoksullasmasinin zararli etkilerinin oldugu zayif azgelismis ekonomileri ile tastamam birlesiyor. Simdi gelismis ve zengin dünyayi , az gelismis ve yoksul insan kitlelerine isbirligi, finanssal ve teknik yardim ve çevresel temiz teknolojilerin tasinmasi ile ekolojik borçlarini ödetme zamanidir. Böyle yapmak tarihsel adaletin bir yasasi ve en sonunda iyi niyetin bir gösterisi ve kendi gelecek iyiligimiz ve kalkinmamiza katkidir. KÜRESEL ISINMA ; AZ GELISMISLIK VE ENERJI KRIZI Bazi göstergelere göre sera etkisine neden olan gazlarin %49'u enerji sektöründen kaynaklaniyor. %24'ü Endüstri , %13'ü tarimdan Bugün insanoglu her gün 161 milyar varil petrol tüketiyor. 150 yil önce dünya tüketimini 8 milyondu. 2010 yili sonunda enerji için talep %50-%60 arasinda artacak. Hepimizin bildigi gibi enerji tüketiminde petrol ve dogal gaz , fosil yakitlarin agirligi bu sektörü sera etkisinin yarisi için sorumlu yapiyor. Dünya ticari enerji agirliginin %90'nindan fazlasini bütünüyle fosil yakitlar temsil ediyor. -Fosil yakitlarin kullanimindan %70'i olusan - karbondiyoksite sera etkisi için bas sorumlu gaz olarak sayiliyor. Enerji sektörü tek basina her yil 21 milyar ton bu gazi saliyor. Sonuç olarak iklim degisiminin denetimi için ölçüler çogunlukla bugünkü enerji üretimi ve tüketiminin kaliplarini degistirmeye


yönlendirmektedir. Uluslar arasi düzeyde küresel isinmadan sorumlu baslica ülkeler kendi kalkinmalarini büyük ölçüde fosil yakitlarin yogun dayandirmis sanayilesmis ülkelerdir. Tutucu göstergeler sadece dünya nüfusunun %15'lik bölümü ile ileri sanayilesmis ülkeler dünya fosil yakit tüketiminin %50'sini soguruyor. Ve sera etkisine neden olan gazlarin dünya emisyonunun yarisindan daha fazlasini yayiyor. Dünya nüfusunun üçte birinin yasadigi az gelismis ülkelere gelince onlar dünya fosil yakit tüketiminin %18'inden daha azini soguruyorlar. Ileri sanayilesmis ülkeler ile az gelismis ülkelerdeki fosil yakit tüketimleri arasindaki kisi basina oran 1'e 8'dir. Yetkin kaynaklara göre azgelismis ülkelerin küresel isinma yapan karbondioksit emisyonuna ana katkilari ormansizlasma ile ilintili . Pek çok üçüncü dünya ülkesinde yakit odunu olarak geleneksel biyomas yakitlarin gerçek disi ve ehliyetsiz kullanimi ile bir dereceye kadar bu is tesvik ediliyor. , tahrik ediliyor. Bugün azgelismis ülkelerin nüfusunun asagi yukari %70'i odunu yakit için kullaniyor. 2000 yili sonunda 2.4 milyara yakin insan büyük odun kitligi olan bu alanda yasayacak. Küresel isinma için kimin sorumlu olduguna karar vermeye gelindiginde tropikal ormansizlasmanin etkileri ve az gelismis ülkelerdeki baslica mahsullerden kaynaklanan metan emisyonlari ile gelismis ülkelerde öteki kaynaklardan gelen kirletici gazlarin emisyonunu kiyaslamak imkansidir. Bunlar iki çok farkli olay olduklarindan beri gereksenen bunlar arasinda farklilasan bir tutumdur. Üçüncü dünyadan emisyonun çogunlugu bu ülkelerin kendilerini içinde bulduklari azgelismislik ve yoksulluk durumu tarafindan kosullandiriliyor iken sanayilesmis kuzeyden emisyon büyük ölçüde gereginden fazla ve müsrif enerji tüketiminin bir sonucudur. Üçüncü dünyada enerji koruma programlari diger seyler arasinda bu ülkeleri agir finansal ve teknolojik kisitlamalarla yüz yüze birakiyor. 1989'da ülkelerin bu grubunda kaba iç üretime göre birim basina petrol tüketiminin orani gelismis ülkelerden yaklasik %65 oraninda daha büyüktür. Bu ülkelerin yüz yüze oldugu enerji krizi ticari enerji tüketiminin kisi basina daha düsük düzeyi modern ve çesitli sebekelerden yoksun , ekonominin bu sektöründe koskoca dis borçla birdir. Ayni zamanda yüksek enerji yetersizligi , temiz ve yenilenebilir kaynaklarin sinirli gelisimi , nükleer enerji gibi yeni teknolojilerin özümsenmesinin güçlügü bu gerçekle yüz yüze olarak üçüncü dünya nüfusunun büyük çogunlugunun yasamini sürdürmek için çevreye zarar vermekten baska seçenegi yok. Örnegin bir Afrikali aile yiyecek hazirlarken Avrupali ailenin yaptigindan 5 kati daha fazla enerji kullanilir. Bazi yazarlar azgelismis ülkelerin 1970'lerde Bati Avrupa ülkelerince


sahip olunana benzer bir yasam standartina kisi basina enerji tüketiminde önemli bir artisa gereksinim duymaksizin varabileceklerini anlatti. Bu senaryo daha yetkin enerji teknolojilerinin kullanimi ve bu nedenleri enerji tüketiminin var olan yapisinin çogunlukla odun , sebze meyve , hayvansal atiklar gibi geleneksel biomas yakitlarin akildisi kullaniminin temel degisimi için büyük tutarda paranin yatirimini var sayiyor. Tüm bunlardan dolayi enerji krizleri , teknolojik azgelismislik ve çevresel bozulma arasinda bulunan kisir döngüyü kirmak için üçüncü dünyanin finansal ve teknolojik gereksinimlerini degerlendirmeye geldiginde enerji sektörü öncelikli bir alan olmasi gerekir. Iklimsel degisim konusunda uluslar arasi görüsmelerin çatisi içinde azgelismis ülkeler bu ülkelerin sera etkisi gazlari emisyonlarini düsürmelerine ve ayni zamanda sürekli ekonomik kalkinma için temel kurmalarina olanak verecek finansal ve çevresel uygun teknoloji kaynaklari için bir dünya çapinda sistemin yaratilmasini genel olarak savundular. Bu kosullarda azgelismis ve gelismis ülkeler arasinda öylesine esit olmayan dengedeki sera etkisi gazlari düzeyleri görüsmelerin baslama noktasi olmalidir. Onlar sanayilesmis ülkelerin emisyonlarinin neden oldugu çevresel bozulmanin biriken etkilerinin ayrimina varan bir tarihsel bakis açisindan analiz edilmelidir. Ayni yolla gezegendeki herkesin atmosferik kaynaklar için ayni hakka sahip oldugu ilkesine uymali ve bu yüzden gönderme düzeyleri kisi basina dagitim temelinde olusturulmalidir. Sera etkisi gaz emisyonlarini sinirlamak için baslayan pek çok girisim arasinda (Karbon içerikli olan) degisik enerji kaynaklarinin tüketimine vergiler ve Pazar yasalari geregince uluslar arasi düzeyde ticarilestirebilecek gazlarin salinimina izin verme gibi iki öneri pek çok tartisma yaratti. Bazi çalismalar karbon emisyonu üzerine vergiler eklemek , gelismis ülkelerde iç enerji fiyatini arttiracagini bu ekonomilerin büyüme hizinin yavaslamasina neden olacagini kasitliyor. Izlenecek olan az gelismis ülkelerin ana dis pazarlarinda bir küçülme , yükselen enflasyon ile bu ülkeler üzerinde ek finansal baskilar yaratan dünya kredi akisinda bir küçülme ve uluslar arasi faiz oranlarinda bir yükselme olabilir. Bazi kaba degerlendirmeler OECD ülkeleri tarafindan ekonomik etkinlikte yillik oranin düstügünü gösteriyor. Bu sanayilesmis kuzey üzerinde azgelismis ekonomilerin bagimliliginin ve buyruklugunun yüksek düzeyini gösteriyor. OPEC sekreterligi tarafindan gerçeklestirilen bir çalismaya göre azgelismis ülkelerin kaba iç üretimi OECD tarafindan uygulanan bir karbon vergisi sonucu olarak 1991 -2010 yillarinda 600 milyon ve 3.7 milyar dolar arasinda biriken kayiplari olacagini gösteriyor. Bu kayiplarin dikkate deger bölümü kambiyo kazançlarinda dikkate deger düsüsler görülecek olan enerji dis satimi yapan ülkeler tarafindan


his edilecek. OPEC'in parçasi olmayan azgelismis ülkelerde 1991-2010 döneminde kaba iç üretimin ortalama artis hizi %0.1ve %0.8 oraninda düsecek Genis çogunlugu net enerji alicisi bu ülkeler buna karsin OECD karbon vergisinin uygulamasinin bir sonucu olarak olusacak dünya petrol ücretlerinin düsüsü ile belli oranda ferahlik his edecek. OECD'de bu politikalarin yaygin uygulanisi ile, azgelismis ülkeler bu uygulamanin sonucu olarak aci çekecegi kayiplarda tazminat ödeme sorumlulugunu alacak. BM tarafindan desteklenen bazi çalismalar , bu vergilendirme politikasinin büyütecegi fonlarin bir parçasi üçüncü dünyayi sürdürülebilir kalkinmayi finanse için yönlendirebilecegini savliyor . Baska türlü az gelismis ülkeler çevresel zarari azaltmak için gelismis dünyanin kesinlikle uygulamaya sokmasi gereken tazminat bedelinin önemli bir kesimini alacaklardan birileri olmalidir. Bir de OECD ülkeleri içinde yogun biçimde karbon salan bu etkinliklerin, vergilerin daha düsük olacagi ya da olmayacagi dünyanin öteki alanlarina tasinmasi ya da yerlestirilmesi , üretim tehlikesi var. Bu kirletici teknolojilerin üçüncü dünyaya tasinmasi egilimini güçlendirecek ve sonuçta küresel karbondioksit emisyonun üzerinde vergi politikalarinin etkisini en azindan kismen bozacak . Bu nedenle ulus üstü sirketlerin kökenleri olan ülkelerin ötesinde etkinliklerini kapsayan düzenleme ile böylesi sirketlerin sürdürülebilir kalkinmaya bir yüklenme yapsin diye vergilendirme politikalari eslik etmeli. Emisyon izinlerinin endisesi kadar kurucularinin sagduyu içinde karbondioksit emisyonunu denetlemek için en etkili yolu belirlemek ve ayni zamanda az gelismislik ve çevresel zarar sorunlari ile yüz yüze olan azgelismis ülkelerce gereksenen finansal kaynaklarin saglamak için bir Pazar isleyisi olusturur. Bu mekanizmayi destekleyenler buna isaret ediyor. Her ülke için verilen kisi basina kota temeline dayali emisyon izini ile az gelismis ülkelerin pek çoguna kendi kisa dönemli emisyon düzeyinden daha fazlasi için izin verilmelidir ve onlar bu yüzden kendi kotalarini asan sanayilesmis ülkelere satabilirler. Bu yolla azgelismis ülkeler daha düsük emisyon düzeyine uyum saglamayi amaçlayan teknolojik program ve politikalara yatirabilecekleri gerçek büyük finansal kaynaklar alacaklar. Sira ile gelismis ülkeler kendi enerji verimliliklerini artirma ve daha verimli enerji teknolojilerini üçüncü dünya uluslarina tasima için tesvik edilebilir. Bununla birlikte bu önerinin apaçik iyi niyetinin arkasinda azgelismis ülkeler için koskoca bir tehlike uzanir. Gelismis ülkelerin daha büyük karar verici güçleri Sert finansal sinirlamalarla azgelismis ülkeler için verilen genis sayida emisyon izinlerini ucuz fiyatlarda elden çikarilabilir hale getirebilirler. Böylesi satislarda yapilacak gelirin önemli bir bölümü, dis borç ya


da öteki finansal açiklari çevresel güvenli teknolojilerin gelisimi üzerinde önemli yaptirimlar olmaksizin ödeyerek üstlenilebilir. Üçüncü dünya için kesinlikle ciddi etkilere sahip emisyon izinleri için borç degisimi insanlar tarafindan tesvik edilmeden önce belki de uzun olamayacaktir. Çevresel sorunlari çözmede Pazar isleyisine merkezi bir rol vermek için gezegeni sik sik süpüren yeni liberal dalganin ortasinda üzüntü vermesine karsilik girisimleri yapilacagi rastlanti degildir. BU planin kosullari altinda ticari emisyon izinleri -ya da daha dogrusu kirletme izinleri- azgelismis ülkelerin sosyo ekonomik etkinligi genelde ekonomi özelde enerji verimliligini gelistirmek için gereksenen yapisal ayarlamalari gerçeklestirmeksizin izinlerini satabilecek kadar ciddi biçimde sinirlanabilir. Yeni dünya düzeninden ortaya çikan çatida gelismis ülkelerin çikarlarindan yana ve azgelismis güneyin iliskilerini sanayilesmis kuzeye bagimli kilmak ve buyrugu altina sokma sürdürülebilir kalkinma teorisinin olasi dalaverelerinden biri olabilecektir. BIYOLOJIK ÇESITLILIK VE KALKINMA Insanlar sürekli olarak öteki seyler arasinda yiyecek, enerji ve giyinme için arastirmalarinda basindan sonuna kadar dünyaya kendi uyumlari içinde kendileri dahil yasayan türlerin dogal barinaklarini etkiledi. Bununla birlikte insanin tahrip edici davranisinin bir sonucu olarak barinaklarin degisimi ve sonucu olan bitki, hayvan ve mikroorganizma türlerinin yitimi bugün oldukça büyük bir hizda oluyor. 1980'de türlerin yitim orani bir günde bir iken 1990'da saate bir oldugu hesaplandi. Genel dönemde -Dünya toplam biyolojik çesitliliginin bir çeyregi yaklasik 250 000 tür gelecek 20 ya da 30 yil içinde soyu tükenecek olan ciddi tehlike içindeler. Bazi uzmanlar yaklasik 350 kus türü, 200 memeli türü ve 25000 bitki türünün soylarinin tükenme esiginde oldugunu savliyor. Bu dünya genetik kaynaklarinin yitimi küresel çevre kötülesmesinin agaçsizlasmanin onarilmasi olanaksiz ve en ciddi sonucudur. Bu sorun ekolojik kriz olarak adlandirilan belki de yapilanlardan daha fazla azgelismislik olayi ile baglantili. Azgelismis ülkeler isgal ettikleri cografi alanlar yüzünden dünyanin ana dogal kaynaklarinin en büyük ve en çesitli biyolojik reserve (yedege) sahip. Ayni zamanda bu ülkeler haddinden fazla sömürmenin uygun görüldügü sosyo ekonomik kosullardan geri kalmak istemiyor. Örnegin dünyadaki biyolojik çesitliligin %90'ina ev sahipligi yapan tropikal ormanlarda ilerleyen ormansizlasmanin bir sonucu olarak türlerin soylarinin tükenmesi ve degisen habitatlar genis biçimde hizlandi. Soyu tükenme tehlikesi içinde olan türler içindeki öteki habitat zenginlikler uzun jeolojik tarihleri ve tuz sinirlari ile göller kadar mercan kayalaridir. Özellikle dünya çapinda 400 000 km kare


alana yayilan ve tahmini olarak yarim milyon türe ev sahipligi yapan mercan kayalari küresel isinmanin , okyanuslarin kirlenmesi ve insan yagmasinin etkilerinden zarar görüyor. Gelecek yüz yilin baslangicinda zarar orani geride birkaç kalinti birakmakla tehdit ediyor. Bu tip bilimi için önemli organizma ve toksinlerin koskoca bir yitimi demektir. Biyolojik çesitliligin yitimi her tür içinde genetik çesitliligin bozulmasi , türlerin ve irklarin degiskenliginin gözden yitimi olasiligi ve ilerleyen küçülmesi anlamina gelen bir olay ile de ayni sayilabilir. Mantiga aykiri bir biçimde bilim ve teknoloji bize tüm sebze ve hayvan türlerinin daha genis alanda genetik çesitliligini kesfetme ve sömürmesine izin verirken bu dogal degiskenlik kendini bir tehditle karsi karsiya buluyor. En kötüsü haklarinda çok ya da hiçbir sey bilmedigimiz yok olan ya da azalan türlerin dehset veren orani simdiye kadar bilim adamlari , yüz bitki türünden birini hatta hayvan türlerinin daha az bir oraninda yogun arastirmalari gerçeklestirdi. Günümüz orani ile sayisiz tür , insanlar onlari bilmeden onlarin bilinmeyen potansiyelinden yararlanmadan önce yok olacak. Bu ciddi ekolojik ve ekonomik sonuçlara neden olacak. Sosyo ekonomik ve üstteki tüm teknolojik etkenler bu ilerlemeyi , süreci etkiledi. Bugün yesil devrim olarak adlandirilan sürecin sonucu olarak tarimin agirlikli olarak çevre için ciddi anlamlariyla kimyasal üretime bagimli olmasinin ayrimina varildi. Buna ek olarak bu uzun ürün melezlerinin yitirilmesi sonucu genetik çesitliligin bozulmasi için kosullar yaratti. Son bes yilin ötesinde bioteknolojinin hizlanan gelisiminin özellikle gida endüstrisinde basvurulan önceden görülebilen gelecekte biyolojik çesitliligin yitimi için olumlu olumsuz anlamlara sahip olabilecegi artan biçimde vurgulaniyor. Genetik idare için tekniklerde daha ileri yapilanlarla -ve dogrusu böylesi ilerlemeler önceden yapildi- bu bitkilerin ve hayvanlarin islahi için kehanetlerde bulunma olasidir. Birkaç uygulanabilir ve kesinlikle kisir olan topraklarin üretimi ve hatta dogal olmayan hammaddelerinden yiyecek üretimi dahil verimli olabilirlikleri kadar önemli olan çevreye uyumu için olabilirlikleridir. Bu tümüyle genetik mühendislik için biyolojik kaynaklarin garanti edilmesinin tek yolu olarak bu degiskenligin korunmaya gereksinimi göstermeye varir. Bugün her zamankinden daha fazla biçimde azgelismis ülkeler acil olarak bilgi, bilim ve teknolojik gelisime erismeyi gereksiyor. Sadece kapitalist gelismenin bu asamasinda sermaye birikiminde bilimsel bilgi basrol oynadigi için sonsuz ekonomik , toplumsal ve ekolojik sorunlari çözmek için olanak verecegi için modern biyo teknoloji , eko sistemleri için en büyük biyolojik çesitlilige sahip ve bitki gen çesitliliginin merkezleri olarak adlandirilan en büyük sayidaki yerlere sahip güney ülkelerinin besin enerji ve saglik


gereksinimlerinin pek çogunun ekonomik gelisimi ve doyumuna yönelik bir yol olabilir. Modern biyo teknolojinin gelisimi tarafindan sunulan olanaklar sayesinde azgelismis dünyanin genetik kaynaklari olaganüstü bir deger kazandi. Bu kendi genetik materyallerinin ticari çalinmasina karsi kendilerinin pek saglam olmayan koruma sistemleri ve bu ülkelerin büyük teknolojik bagimliligi genel durumu içinde olustu. Modern biyo teknolojik gelisimin öz nitelikleri bu yeni teknolojinin gereksinimine de en çok üretici olabilecek azgelismis ülkeler için saf bir yarara dogru yöneldigi gibi görünmüyor. Yesil devrim ile birlikte üçüncü dünyanin yoksul üreticileri bu gelismeleri kullanamayacak ve hiçbir sekilde ithal ettikleri seyler konusundaki bagimliliklari azalmayarak üstelik -genelde teknoloji- biyo teknolojideki avantajlari ham maddelerin korunmasi ve yerine koyulmasi isleminin simdilik sanayilesmis ülkelerde giderek olanaksizlasmasi ile üçüncü dünyanin temel dis satimlari siddetli biçimde vurulacak. Dogrusu genetik kaynaklarin sahipligi ve kontrolü bu alana karismis olan ulus üstü is birliklerin ana hedefi olan bu üçüncü dünyanin yagmalanmasina yeni bir yol olusturur. Bu büyük is birliklerin biyo teknolojik arastirma araçlarinda daha avantajlara sahip oldugu monopol uygulamada en acil gereksinim duyanlar üstünde degil en büyük ticari olanaklari sunanlar üstünde çalisiyor. Tohum sektörü iyi bir örnektir. Tohum sanayi içinde büyük uluslar üstü kimya ve ilaç(sanayi)nin yayilmasi azgelismis ülkelerde tarimsal üretimin ekonomik ve ekolojik beklentilerinden daha çok bu firmalarin beklentileri ile tasarlanmis daha pahali teknolojik ambalajin alicilari olarak üçüncü dünya üreticilerini daha bagli ve bagimli bir durumda birakiyor. Gelismis dünyada dogadan yoksun birakan ileri biyo teknolojik arastirmalarin onlarin ana hedefi yeni patent edilebilir bir ürün yaratmak ve bu yolla teknolojik geliri kendine almak oldugundan beri bu is daha büyük gizlilik içinde uygulama demek oldu. Bu kendi bilimcileri için daha yüksek akademik merkezlere girislerine engel oldugu kadar azgelismis ülkelere teknoloji aktarimina büyük bir engel olusturuyor. Kâri en yüksege çikarma gereksinimi ile birlikte yoksunlastirma artisi, biyo teknolojik önceliklerin kopiraytin kontrolü ve hatta azgelismis ülkelerin ulusal miraslarinin kontrolü üstünde büyüyen bir etkiye sahip oluyor. Yapilan kârlardan yararlanmasi için bu ülkelerin hakkinin taninmamasi basta olmak üzere azgelismis ülkelerin üstünde bir patent sistemi yüklemek için girisimler yapiliyor. Bu ülkeler yeni bilim için yasayan kaynaktir ve yüzlerce yildir dogal seçme ve doganin kendi ilerlemesine genis ölçüde katkida bulunmaktadir. Ikincisi böylesi ilerlemeyi kullanmak azgelismis


uluslar için her seyden önce finansal olarak hatta daha güç olacaktir. En ciddi soru sudur ki, Pazar güçlerinin biyolojik çesitliligin korunmasinin sorunlarina uzanmasi ile dogal kaynaklar üzerindeki ulusal egemenligin yitimine karsi bir tavir sergileyebilmedik. Biyolojik çesitliligin erozyonu ya da yitimi için endiselerinin disinda onun korunmasi için öneriler geldi. Tüm uzmanlar eko sistem, türlerin kendi çevrelerinde korunmasinin en bas önemli konusunda ayni düsüncedeler. Ama azgelismis ülkeler genel olarak bunun için gereken finansal kaynaktan yoksun Gamet Parçacigi tohum plazmasinin yer disi korunumu genellikle dünya çapinda 450'den fazla enstitüde gerçeklestiriliyor. Toplanan örneklerin yarisi sanayilesmis ülkelerde, %21'i uluslar arasi merkezlere ait gamet parçacigi tohum plazma bankalarinda ve %29'u azgelismis ülkelerde. Simdiye kadar kendi genetik arastirmalarina ücretsiz kullanma izini veren UNESCO ve FAO'ya bagli olanlar gibi uluslar arasi tarimsal arastirma merkezlerinin birliginin özellestirilmesi yolunda simdi siddetli baski var. Dünya bankasi bu merkezlerin özel sektör ile finansal kaynaklarin saglanmasi ile tescil ve tüm patentlerin basvurusu için isbirligi anlasmalari kurmasini salik veriyor. FAO'nun bitki genetik kaynaklarindan ücretsiz yararlanmayi korumak için kendi girisimlerinin çogu sanayilesmis ülkelerin ve uluslar üstü sirketlerin çikarlarina karsi olarak ortaya çikiyor. Bu nedenlerden dolayi Rio zirvesinin hazirlanmasi sürecinin bir parçasi olarak biyolojik çesitlilik sözlesmesi için görüsmeler azgelismis ülkeler arasinda özel endiseye yol açti. Bilgisel, bilimsel ve teknolojik gelismenin önemli kaynaklari olan biyolojik ve genetik yataklarin sahipleri olarak haklari taninmaksizin. Azgelismis ülkelerin ulusal ve egemen olduklari kaynaklar üzerinde gelismis ülkelerin ulusal ve egemen olduklari kaynaklar üzerinde gelismis dünyanin özellikle de ABD'nin ücretsiz yararlanma ve daha büyük kontrolü garanti altina alacak bir anlasmaya varmayi planladiklari gün gibi ortaya çikti. Ayni zamanda oldukça sanayilesmis ülkeler Uruguay görüsmelerinde biyo teknolojik öncelikler ve teklifler üzerinde daha siki bir kontrolü elde etmeye çaliyorlardi. Sanayilesmis ülkelerin ilgi gösterdigi , tercih ettigi tarzda taraftar olduklari , biyolojik çesitlilik sözlesmesi -bu konudaki ilkenin zorla ilan edilmesi için bu ülkeler tarafindan ayri girisimler oldugu gibi - yalnizca azgelismis ülkeleri egemenliklerini bagimsizliklarini tehdit etmeyecek bununla birlikte üçüncü dünyaya ekonomik yardimin kosullu niteligini takviye temek için kullanilabilecek yasal araçlar da meydana getirebilir. Gerçekten eger yasayan organizmalarin herhangi degisimi baskalasimi patentlenebiliyorsa ve bu nedenle kâr ürüyorsa azgelismis ülkelerin genetik çesitlilige katkilari için nasil bedel ödenecek ? Üçüncü


dünya kendi dogal kaynaklarini nasil koruyabilir ve özellikle de onun kendi gelisiminde yardim için kendi biyolojik çesitliligini ? FINANSAL KAYNAKLAR VE TEKNOLOJI TRANSFERI 1990 için ön görülen ekonomik etkinlik düzeyi temelinde üçüncü dünya ülkeleri bir bütün olarak çevresel sürdürülebilirlige erismeyi amaçlayan programlari harcamak için yilda ilk tahminlere göre 40 milyar dolardan daha az olmayan gereksinimi var. Bu tutar ayni yilda bu ülkelere ödenecek olan toplam borç ödemelerinin %25'ini temsil ediyor. 2000 yilinda gerekecek rakam hemen hemen 60 milyar dolar olacak. Belli çevre örgütleri üçüncü dünyanin bugünden ve yüzyilin sonuna kadar Gündem 21'i uygulamaya koymasinin, Azgelismis ülkelerin kendileri tarafindan yerine getirilmesi zorunlu girisimler hesaplanmaksizin yilda 125 milyar dolari bulacagini ileri sürüyorlar. Diger tahmin ise eger üçüncü dünyanin çevre koruma için gereksinimler toplumsal zorunlu büyüme için (harcamalar) bunlara eklenirse ek sermaye toplami 1990'da 60 milyar dolardan 2000 yilinda yaklasik 140 milyar dolara yükselecek. Azgelismis ülkeler tarafindan acisi çekilen ciddi finansal sinirlamalar ve gereken kaynaklarin büyüklügünü, göz önüne almak çevredeki büyük yatirimlara ulasmanin olasiligi bu ekonomileri yüz yüze oldugu ciddi sorunlarin sürekli ve adil çözümüne baglidir. Bunlari dev dis borç yükü , borç sorununun bir parçasi olan kaynaklarin disariya aktarimi esit adimla dünya pazarlarinin bu ülkelerin mallarinin yolunu engelleyen ticari sinirlamalar ve üçüncü dünyaya teknoloji transferleri üstündeki var olan kisitlamalar da kapsiyor. Kendi elde edilebilir kaynaktan geregi nihai çevre bozulmasina son vermek kendi çevre sorunlarini düzeltmek kendi ciddi sosyal sorunlarina karsi koymak , kendi üretim kapasitelerinin sürekli genislemesini saglamak için onlara izin verecek sosyo ekonomik kalkinma için kendi stratejilerini çizmeleri gerektigini hiç kimse red edemez Buna karsin dis finansman önemli bir rol oynamasi gerektigi apaçik ortadir. Bu gelismis dünyanin ekolojik borcunun ödenmesinin ilk baslica yoludur. Sürdürülebilir kalkinma için dis finansman üçüncü dünyaya gönderilen önceki kit finansal kaynaklarin yeniden dagitimi ile sonuçlanamaz ama yeni sermayenin bir akisi olabilir Yoksa çevre konusu kalkinma yardimi için bir kosul olabilir. Hem faiz oranlarina hem de ödeme programina saygi ile geri ödemesi zorunlu olmayan kredileri olasi garantisi dahil üstelik ek sermaye akisi uygun geri ödeme kosulu altinda garanti edilebilir. Kesin hesaplara göre söz verilmis resmi yardimlarin toplami ve üçüncü dünya tarafindan çevresel amaçlar için gereken ek finansal kaynaklari karsilamak için gelismis ülkelerin "Sürdürülebilir kalkinma için resmi yardim" olarak yillik kaba ulusal üretimlerinin yüzde birinden


daha azini olmayacak miktarini tahsis etmelidir. Bu üçüncü dünyanin çevresel programina kendi kaba ulusal üretimlerinin en azindan %0.3'ne gelismis dünyanin ek katkisini da gerektiriyor. Bu göstergelere Dogu Avrupa'nin eski sosyalist ülkelerine yönelik finansal akis dahil degildir. Buna karsin gerçek su ki birkaç istisna disinda gelismis ülkeler sürdürülebilir kalkinma için ek finansmana kesin sözler vermekte teredüt ediyor. Çevre için harcanacak ek kaynaklar konusunda gerekenler üzerine tartismada bir görüs "ek yardim için birlik" için harekete geçirildi. Kuskusuz onlari daha tamamlayici yapmak için azgelismis ülkelerin egilimleri arasinda ekonomik politikalarin daha iyi es güdüm elde etmek için her hangi bir girisim , her seyden önce ekonomik bütünlesmenin genel kosullari içinde tasarlanir. Ama eger "Ek yardim için Birlik" düsüncesi yabanci sermayeyi caziplestirme amaciyla üçüncü dünyanin her tarafinda neo liberal reçeteleri genellestirmek için bir hile olarak kullanirsa daha sonra böylesi bir girisime karsi üretimin etkileri bu ülkelerin sosyo ekonomik gelecekleri üzerinde birkaç olumsuz etki ortaya koyacaktir. Son zamanlarda adi sik sik anilan yeni finanse etme mekanizmalarindan biri de çevre koruma için borç degisimi olarak adlandiriliyor. Bu ilkeye göre bir az gelismis ülkenin dis borcunun parçasi , yabanci hükümetler ya da hükümet disi ajanslar tarafindan indirim payi karsiliginda borsada alinabilir. Bu satilan borcun ulusal rayiçteki degeri bazen hakki ile indirim borçlu ülkenin koruma alanlarindan kurulus, öteki seyler arasinda dahil olmak üzere çevre programina daha sonra yatirilabilir. Simdiye kadar bu programlarin elle tutulur etkileri çok sinirli. AB kongre raporuna göre 1986-1990 arasinda 13 azgelismis ülkede bunun gibi toplam 26 operasyon uygulandi. Kurtarilan borcun sayisal tutari 126 milyon dolardir ki bu ülkelerin toplam borçlarinin 0.05 daha azina denk geliyor. Degis tokus edilen borcun üçte ikisi bir ülkede Costa Rica 'daki toplam borcu bu maddede %2 oraninda düsmüs oldu. Çevre koruma için borç degisimi çevrecilerin iyi niyetlerini bir biri ile baglantili sorunlarin her ikisini de çözmez. Her seyden önce sorunlari üreten nedenleri ele geçirmekte basarisiz düstükçe borç sorunu çözülmez. Bununla birlikte her seyden önce özellikle bu yöntem yolu ile korunacagi ilan edilen alanlarin ya da belli basli ana kaynaklarin üstünde borçlu devletin haklarinin sinirlarina vardiginda söz konusu olan ülkenin parçasindaki egemenligin bir yitirmesini gerektiriyor. Bu isleyis olumsuz ortak hallerden borçlu ülkenin ekonomisi üstünde enflasyoncu etki ve digerleri dahil dis borcun kapitalizasyonun tüm biçimlerine zarar verir. Genelde bu programlar onlara yardim eden ya da uluslar arasi yankilara sahip kesimlerin ilgilerine hizmet edecek projeler üzerinde öne geçme hakki


alir. Bir çok durumda bunlar en çok söz konusu ülkenin nüfusuna acil yararlari açikça saglamayacagi gibi azgelismis ülkeleri en çok ilgilendirecek projeler degildir. Üzerinde çalisilan diger tercih , üstelik çevre koruma için borç degisimi konusunda ikili anlasmalar borçlu ülkeler ile devretmeye yönelik sürdürülebilir kalkinma projelerini finanse etmek için elde edilen noktalari daha sonra kullanimi ve indirilmis oranda borçlarin satin alinmasi merkezilestirilmis bir finansi kullanabilecek çok bedenli bir varligi yaratmaktadir. Üçüncü dünyayi çevresel problemlerine karsi koymak için çabalari ile borç sorununa adil çözüm ile birlikte birlesen ideal isleyisin olusundan çevre koruma adina borç degisimi için programlarin bu model altinda uygulanabilirlikten uzak oldugu apaçik ortadadir. Çevre ve kalkinma sorunlariyla karsi karsiya olan azgelismis ülkelerin yüz yüze oldugu ciddi finansal güçlükler üçüncü dünyaya çevresel temiz teknolojinin aktariminin var olan sinirlari yüzünden özel anlam tasiyor. Geçen on yil boyunca -üçüncü dünyada yabanci dis borcun olumsuz etkilerinin yarattigi - bu ülkelerden uluslar arasi finansin bir kaçis akisi vardi ve bundan dolayi da teknoloji kaymasi da var. Bu dogrudan yabanci yatirim ve teknolojik yardim üstünde oldugu kadar sermaye mallarinin ticareti üstünde de bir etkiye sahipti. Azgelismis ülkelerin eko sistemlerinin dayaniksizligi ve çevre bozulmasina karsi koymak için onlarin elde edebilecegi kaynaklarin yoklugu yüzünden çevresel temiz teknolojinin aktarimi sürdürülebilir kalkinmanin bir bas bilesenidir. Gelismis ülkelere ileri teknoloji aktariminin -borç sorunundan dogrudan ya da dolayli kaçan finansal kisitlamadan baska- bilgi yetersizligi vasifli is gücü ve yeni teknolojinin yayimini güvenli kilmak için gereken alt yapi eksikligi dahil en sik (karsilasilan) engellerdir. Son bilimsel ve teknolojik devrim tarafindan getirilen çok büyük degisimin sonucu olarak çok uluslu sirketlerin birlesme stratejilerinde önemli degisimler oldu. Bu birlesme stratejileri gelismis ülkelerde firmalar arasindan stratejik ittifaklarin gelisme ve arastirmanin yükselen maliyetlerine karsi durma ve kopiraytlarin daha büyük korunmasini saglamlastirmak için olusumuna ön ayak olur. Bu üçüncü dünyaya teknoloji aktarimini azaltir. Bu yeni birlesme stratejileri sanayilesmis ülkelerden güçlü destek ile karsilandi . Gerçekte bu ülkelerin hükümetleri özellikle ABD'ninki Uruguay görüsmelerinde zihinsel mülkiyet haklarinin korunmasina iliskin ölçülerin daha siki ve daha tek tipi için içeri girdi. Koruma yaptirimlarinin bu çesitlerinin yerlesmesi patentli yöntemlerin yogun kullanimini yapan özellikle sanayilerde ithal edilen teknolojinin bedelinin artisina yol açacaktir. Çevrenin


korunmasi için imzalanmis yeni anlasma ve protokollerinde göz önünde bulundurulmasi gereken azgelismis ülkelerde finansal kaynaklar için ek taleplere yol açar. Ayni zamanda gerçek su ki azgelismis ülkelerin özel cografik ve sosyoekonomik kosullarinca genis ölçüde belirlenen çevresel temiz teknoloji için talep pek çok durumda bu teknoloji disaridan tasinamaz. Bunun sonucu olarak ithal edilen teknolojinin benzesim , uyum ve gelisimine olanak vermesi yaninda yerli yeni iç ustalik ve teknolojilerin yaratimi için bir gereksinim var. Az gelismis ülkelerin verilmis finansal ve teknolojik yararlanabilirliligi sürdürülebilir kalkinma için örneklere karsi güneyin ekonomilerinin degisimi için gereken temel kosullarini güvence alamaya eristirilmis uluslar arasi anlasmalar çok önemlidir. Alternatif sadece üçüncü dünya için degil tüm insanlik için ciddi ekolojik ekonomik ve sosyal sonuçlari ile azgelismislik , yoksulluk, çevresel bozulmasinin kisir döngüsünün fasit dairesinde sürmesidir. SÜRDÜRÜLEBILIR KALKINMA VE ÇEVRE Dünya ekonomik ve siyasal güçlerinin terazi dengesinde radikal degisimlerinden yararlanan sanayilesmis ülkelerin kendi önemli sorumluluklari apaçik sulandirilmasi ile çevresel sorunlarin küresel niteligi usunda israr ediyor. Onlar daha sonra bu durumu üçüncü dünyadan külfetli ödünler istemek için kullanilir. Bu yolla ekolojik hareketin uluslar arasilastirilmasi girisimi yeni dünya düzeninin bir tane ögesine daha dönüstürülür. Pek iyi bilindigi gibi uluslar arasi tartismanin kizgin döneminde ve ekolojik bilincin uluslar arasilastirilmasinin genel kosullarinda -kendi gereksinimlerini karsilamalarinda gelecek kusaklarin yeteneklerini tehlikeye sokmaksizin simdiki gereksinimlerin doyurulmasi kapasitesinin gelistirilmesi olarak anlasilan çogunlukla sürdürülebilir kalkinma kavrami olarak adlandirildi. Kavram kalkinmanin daha üstün bir biçimi olmaya çok istekli , birincisi daha dürüst, insanca, ekoloji ile ilgili kosullar içinde yerlestirmeye dayali Sürdürülebilir kalkinma kavraminin bilgeligi gelecek kusaklara yasam için dogal temelleri korumak için aciliyetinin farkina varmak için simdinin ötesine bakan küresel eylem için gereksinim üstünde odaklanmasi yoksulluk bir bütün olarak paylasilan esitsizlik olarak tanimlanir. Nüfus büyümesi dogru olarak sefaletin sonucu olarak görülmelidir. Ekoloji ve kalkinma uzlasma degil bir birine bagli parçalar olarak görülüyor. Bunun yani sira sürdürülebilir kalkinma tezi büyük çapta büyüyen onanmasina karsin çeliskiden ve sinirlamadan bagimsiz degil. Bunlardan biri Günümüzde dünyada sosyal esitsizlikleri tanimlayan , ancak bu esitsizligi üreten yapinin farkina varmayan , onun belirsiz anlamliligidir. Sürdürülebilir kalkinmanin var olan anlami üçüncü


dünyanin yagmalanmasinin sonucu oldugunun ayirtini yaparak baslamali. Bu yagma bizim zamanimiza borç mekanizmalarini kullanarak dünya emegini haksizca bölerek ticari gümrük korumaciligi ve azgelismis ülkelerin sömürüsünü yükseltmek için finans akisi üstündeki kontrol ve sonuç olarak çikan ekolojik bozulma ile uluslar arasi ekonomik düzen ile uzatildi. Üstelik çevre korumanin uzlasmasi, sosyal esitlik, ekonomik büyüme ve Pazar güçleri için sürdürülebilir kalkinmayi bir formül olarak görme egilimi var. Pek çogu yeni ütopya havasinda sürdürülebilir kavramini gizlemeye çalistigi besbelli. Açik olan " Yesil Pazar " olarak adlandirilan süslenen kavram azgelismis ülkelerin sosyo ekonomik gelecegi için potansiyel tehlikedir. Bu kavrama göre market güçleri tek basina kalici, dürüst, sosyo ekonomik ve çevresel kalkinmayi garanti edecek yesil Pazar kavrami -Çevre ve kalkinma tartismalarinda neo liberalizmin felaket getiren etkisinin yansimasi- çevreye zararla sonuçlanacak ve bu hakki mesrulastirmak ve bu hakki ticarilestirmeye çalisan bu ekonomi ajanlara izin verme egilimdedir. Çevreye en büyük zararla sonuçlanan aktivitelerden genis ölçüde sorumlu çok gelismis uluslar tarafindan egemen olunan benzer çok yönlü ajanlarin önerisi olan sürdürülebilir kalkinmanin anlami adaletin ve esitligin uluslar arasi iklimine dayanir. Ortak çözümler için arastirmalarda uluslari birlestirmeye egilimi olan dünyanin yüz yüze oldugu büyük çevresel meydan okuyusunun farkina varilmasinda hiç kusku yok . Bununla birlikte ticari düzenleme dis finansal yardim ve teknolojinin aktarimi gibi uluslar arasi isbirlikleri vaatlerini tutma ve uluslar arasinda sorumluluklari açikça belirtme zamani geldiginde bu oy birligi ortadan kalkar. 1980 öncesi baslayan neo liberal teori ve pratiginin uluslar arasi yükselisi ve "geçmis Pazar" teorilerinin yeniden dirilisi çevre üzerine dünya üstündeki tartismasinda önemli etkilere sahip oldu. Ekonomik dengesizligi düzeltmek için sasmaz bir formül gibi Pazar güçlerinin serbest oynamasinin felsefesinin yeniden dirilisi ABD ve Ingiltere gibi ileri sanayilesmis ülkelerin, diger en güçlü ülkelerin bazilarinda son on yilin baslangicindan beri dalgalandiran belli tutucu politik güçlerce ilerletildi. Uluslar arasi uygulama dogal kaynaklarin korunmasinda hükümetin aktif katiliminin çok önemli oldugunu gösterdi. Bununla birlikte toplumun uzun süreli yararina bu kaynaklari korumak için gerekenler ile dogal kaynaklarin yagmasini hizlandirmaya egilimli kisa süreli ticari çikarlar arasindaki çeliskiyi görmezlikten gelme ve çevrenin korunmasinda devletin rolünü küçültür. Küresel çevresel kavgaya karsi koyma bahanesiyle gelismis ve azgelismis ülkeler arasindaki iliskilerde yesil Pazari sik sik empoze etmeye çalisan güçler ve belli ülkeler var. Bu gerçekten örnegin kirletici gazlarin emisyonu için uluslar arasi izinleri kurma ve ticarilestirme önerisinin bir


durumda da eger alabildigince yayginlasirsa azgelismis ülkelerin gelecegi üstünde ciddi olumsuz etkilere sahip olacaktir. Neo liberal politikalarin büyüyen nüfusu önemli endiseler için bir nedendir. Özellikle bu politikalar azgelismis ülkelere empoze edildiginde ya da kuzey-güney iliskilerinin içine dahil edildiginde . Bir apaçik örnek, borçlu uluslar için IMF tarafindan tavsiye edilen büyük ekonomik programlarin odaklarini olusturan özlestirme, sinirlama ve parasizlastirmadan kaynaklanan yüksek olumsuz çevresel etkidir. Dis borç yardimi için ödemeler güvence altina alinmasinin araçlari olarak diger önlemlerin arasinda tesvik edilen bu programlar dis ticaret bir denge yapmak için olasi her türlü araçlarin kamu kullanimini ve harcamalarini keser. Devlet etkinligi aslinda yetersizlestiren ekonomide devletin katilimi en aza indiren ve genis ölçülü özellestirme tesvik eden neo liberal öncülüge dayanir. Kamu harcamalarinda kesintiler yapildiginda çevre korumadaki yatirim alikonulacak olan ilkler arasindadir Üstelik her hangi bir fiyata bir ticari ayar girisimlerin sonucunda ihracatin hacmini hem yenilebilir hem de yenilenemeyen dogal kaynaklarin asiri sömürüsünü hesaba katmaksizin sik sik yükseltir. IMF'in iyilestirme programlarinin sosyo ekonomik etkilerinin bir analizine dayali bir dizi çalisma gösteriyor ki örgütün formülleri yoksulluk ve çevre sorunlarini yalniz görmezlikten gelmez ayni zamanda azgelismis ülkelerde her ikisinin saygisizligini cesaretlendirir. Bu çalismalardan biri 1980-1986 yillari arasinda IMF tarafindan uygulanmaya konulan 48 iyilestirme programi kamu harcamalarinda indirimler dahil %78 oraninda özellikle sosyal sektörde düsüsü gösteriyor. Bu isteklere borçlu ülkeler asagi yukari boyun egiyor. Durumlarin %92'sinde kesintiler konut , halk sagligi ve nüfusa ekonomik yardim konusunda harcamalarda yapildi. %62'sinde bu sektörlerin üçünün disinda , ikisinde harcamalar düstü. Olayli %29'da kesintilerin %20'den fazlasi tüm sosyal harcamalarda yapildi. Sonuç olarak bu programlar dogrudan çevresel bedele sahip degiller . Ancak yakin yillarda azgelismis ülkelerde özellikle yoksulluk ve sosyal adaletsizlikteki artista ana bir etkendir. Bu biçimde onlar dolayli yolla çevrenin bozulmasina daha fazla katkida bulunuyorlar. Neo liberal formüller tartismasiz baslangiçtan beri azgelismis uluslarin ekonomilerini zehreden yapisal yoksulluktan sorumlu etkenlerin zincirine 1980'lerde temel bir halka daha ekledi. KÜBA'NIN EKOLOJIK POLITIKASI VE GERÇEGI Tüm insanlarin mali gözüyle bakilan dogal kaynaklarin korunmasi ve kollanmasi için kaygi Küba'da 1959 Devrimci zafer ile basladi. O ilk yillarda sömürgeci dönemde, genis seker kamisi tarlalari ve büyük sigir çiftliklerinin yayilmasi sirasinda yakilip yikilan ormanlari genisletmek için özel çabalar harcandi. Bir sosyalist ülke olan Küba'da çevre ve dogal kaynaklar tüm toplumun


ortak mirasi olarak göz önünde tutulur ve bu yüzden bir bütün olarak ulusu ilgilendirir. Çevre sorunlari için kaygi toplumun her kesiminde ortaya konulur. 1976'da halk referandumunda uygun bulunmasi ardindan yürürlüge konulan Cumhuriyet Anayasasi her yurttasin ve devletin ülkenin çevresini ve dogal kaynaklarini korumak için sorumlu oldugunu açikça özel kosul olarak koyar. 1981'de ülkedeki en yüksek yasama organi Halk Güçleri Ulusal Meclisi çevre koruma ve Dogal Kaynaklarin gerçekçi kullanimi yasasini kabul etti. 1990'da ülkenin çevre koruma standartlari sistemini yaratmak çabalari ulusal koruma sistemini dogurdu. 1977'de çevre koruma ve dogal kaynaklarin gerçekçi kullanimini için degisik devlet ajanslari ve sivil toplumun sektörlerinin temsilcilerinden olusan ulusal komisyon kuruldu. 1980'de benzer komisyonlar ülkenin il ve beldelerinin tümünde örgütlendi. Küba devriminin yarattigi radikal degisimler yasam kosullarini degistirerek ve bu yolda , halk çevreye karsi harekete geçmeye zorlanmasin diye önceden gerekli olanlar yaratilarak çevre için dogrudan yararlara sahip oldu. Ise yaklasim insanin rahatini merkezleyen genis tabanli saglik bakim sisteminin gelistirilmesi ve çevre korumada temel etken olan teknik ve uzman egitiminde, halkin genel egitim düzeyinde önemli yükselisini gelistirmektir. Bu saglam sosyal temeller üstünde devrimin bu otuz yil boyunca Küba hidrolik kaynaklarinin yaratilmasi ve uygun kullanimi çok genis parklar aginin ve koruma alanlarinin yaratilmasi, flora ve faunanin korunmasi gibi adi anilabilecek pek çok basari arasinda baslica çevresel yapilara sahiptir. Önemli bir örnek körfezin kirlenmesidir. Havana körfezi olayinda sorunu tanimlamada Küba son derece önemli uluslar arasi isbirligine sahip oldu ve çözüm yolu bulmaya çalisiyor. Is seker sanayisinin atiklarindan yüzey sularinin kirlenmesine yol açan bazi yerel sorunlar kadar özellikle maden alanlarinda bazi toprak erozyonu ve yoksullasmasini tersine çevirmek için uygulanmakta. Erozyonun zarar verdigi plaj ve kiyi alanlarinin yeniden kazanimin da ilerlemeler elde edildi. Havana ilinde Güney Dike'de olan önemli büyük projenin biri tamamlandi. Bu tarim için kullanilabilir on binlerce hektar topragin tuzlanmasini ters yüz edip duracak. Ayni zamanda Havana kenti ve Havana bölgesinin nüfusu için sanayi ve tarimda su için gerekenleri karsilamada son derece önemli olan hidrolik kaynaklari da yeniden elde edecek. Sürekli ve yakindan sikica izlenen olasi çevresel etkilerin ciddi degerlendirmesi ve her girisimin ekolojik içeriklerini izlenmesi , turizme tahsis edilen stratejik alanlara öncelik verilerek tüm alt yapi projeleri plajlarda . körfezlerde ve diger güçlü tarim alanlarinda üstlenildi. Küba'da ilgi çeken öncelikli diger çevresel alan deniz yataklaridir.


Mercan kayaliklarini korumak için siki yaptirimlar özelikle anmaya degerdir. Çevresel farkinda olmanin yaratilmasi, cesaretlendirilmesinin ilerletilmesi bugünün Küba'sinda çevrenin korunmasi için en önemli silahlardan biridir. Bu politikalarin uygun uygulamasi bazi önemli basarilara sahip oldu. Yüzey alani Ormanlarla kapli ülke topraklari son otuz yil içinde %14'ten %20'e yükseldi. 1,5 milyar agaç bu bes yillik dönemde ekilecek. Küba'da atmosferik kirlenmenin önemli sorunlari yoktur. 1960'larda ilk olarak ülkenin daglik alanlarinda dogal kaynaklarin bir bütüncül kullanimini kurmak için harekete geçildi. Bugün bu program çevresel koruma ile birlestirilerek nüfusun kültürel degerlerini korumayi, yasam standartlarini yükseltmeyi , kirsal kesimleri güçlendirmeyi hedefledi. Bu ülke topraklarinin %18'ini kapsayan tüm Küba'nin daglik alanlarinda uygulamaya sokuldu. Sonuçlari ormanlasmada , kahve ve kakao agaçlarinin ekiminde dikkate deger oluyor. Son yillarda tüm ülkenin her bir yaninda göç girisimleri tersine döndürüldü. Küba toplumunun kalkinma eseri yüksek derecede esitlik ve toplu katilimciligin yansimasidir. Degisik yabanci bilginler bagimsiz arastirmalardan çok aydin sonuçlara vardi. 1960'tan 1985'e kisi basina kaba iç üretimin büyümesi yillik %3.1 olarak hesaplandi. Ülkenin toplam nüfusunun %40'i en düsük gelirli, toplam gelirin %26'sini edinirken , gelir dagilimi için gelir dagilimi için (GINI) kat sayisi -dürüst bir ölçüm için uluslar arasi kabul görmüs istatistiksel formül- 1986'da 0.22 idi. Bu bakimdan bu durum Küba'yi dünyada en dürüst ülkeler arasina yerlestiriyor. Küba'nin esitsizligi ayni zamanda yasam kalitesi ve yasam düzeyini belirleyen temel toplumsal hizmetlere ayrim yapmaksizin toplu yararlanabilirlik ile de garantilendi. Bu temel toplumsal göstergeler mükemmel biçimde ölçülebilir. 7 en gelismis ülkeden 10 kat daha az GNP ile Küba bu durumda 30 yilda saglik ve egitim göstergelerinde benzer ve bazi durumlarda bu 7 en sanayilesmis ülkeden daha yüksek basari elde ettigine bazilari sasirabilir. Örnegin : · 75 yilin üstündeki ortalama ömür orani bu ülkelerinkine esittir. · 1991 için Her 1000 dogumda %10.7 lik bebek ölümü orani bu ülkelerinkinden biraz yüksektir. Ama Italya ve ABD'ninkine hemen hemen yakindir. · Bugün Küba'da bir bütün olarak bu ülkelerinkinden daha fazla kisi basina düsen doktor, ögrenci basina düsen temel egitim ögretmeni vardir. · Saglik personeli bakimindan dogum sayisi aynidir. · Küba'da belli basli hastaliklara karsi asilanan çocuklarin orani daha yüksektir. · Ilk ve ortaokul hizmeti hemen hemen ayni ve zorunlu egitim yili


süresi esittir. Eger dünyanin en zengin ülkeleri ile kiyaslama Küba toplumunun dürüst dogasinin birilerine inandirmak için yetmiyorsa ülkenin degisik bölgelerindeki bu göstergelerin çesitlerinde de onu görebilirler. Ulusal rakamlar ve bölgesel rakamlar, temel sosyal göstergelerde farkliliklara bakildiginda adi geçen göstergelerin her biri için en yüksek ile en az arasindaki degisiklikte genellikle küçüktür ve bu ulusal ortalamalarin , genis bölgesel farkliliklari örtbas etmedigi anlamina gelir. Nadiren göstericinin en iyi örnegi olarak ifsa edilen en büyük kanitlari yapmak baskentte ortaya çikar. Tersine devrimci girisimden önce ülkenin en az gelismis parçalari olan topraklarda sik sik ortaya çikardi. Küba simdi tarihindeki en güçlü kavga ile yüz yüze - Dogu Avrupa'nin eski sosyalist ülkelerinde ve eski Sovyetler Birliginde meydana gelen degisimlerin Küba ekonomisi üzerinde önemli bir etkiye sahip oldugu çok iyi biliniyor. Yaklasik Küba ticaretinin %85'i bu ülkeler ile idi, ve üstelik 30 yildan fazladir ABD tarafindan zorlanan kademeli ablukaya, bu uluslar arasi degisimlerin kiskirttigi ikinci etkilerine de bu nedenle Küba su anda karsi koymasi gerekiyor. 1990 Eylülünde baris döneminde özel dönem olarak adlandirilan süreç basladi. Bu yeni kosullara pek çogu dogrudan insanlardan gelen pek çok yaratici girisim ile birlikte ekonomik ve sosyal politikalarda en yüksek mali kisinti ve tutumu gerektiren ayarlama dönemidir. Pek çok adim çevirimin hazirladigi stratejik sinirlara uygun özel dönemin bir sonucu olarak atildi. Onlarin bazilari çevrenin savunmasinda ülke tarafindan yürürlüge sokulan politikalari hizlandirdi. Bunlara bir örnek ithal petrolün kisitlamasinin sonucu olarak üstlenilen önlemlerdir. En dikkate deger bir yön önemli ekolojik çikarlar ile sosyal güvenlik ve toplumsal katilimi garantileyen formüller ile elektrik tüketiminin zorunlu uzatilmasi ile yüz yüze kalabilmemizdir. Ev içi elektrik tüketimini kesmek için düsük gelirleri en ciddi biçimde etkileyecek elektrik ücretlerini artirmadik. Ama genelde tüketilen miktarlarin ortalamasi geregince çesitli en yüksek tüketim sinirlari getirdik .Ev halki bu bilgiden haberdardi ve zorunlu tüketim kisitlamasini planlayabilirdi. Tasimacilik kullaniminda kisitlamalar yapmak için bir çözüm baslatildi. Genis ölçekli oldugundan ilerici olan bisiklet kullanimi için yüz binlerce bisiklet ithal edildi. Birkaç fabrika bisiklet üretimi için düzenlendi. Neredeyse yarim milyon bisiklet isçilere ve ögrencilere dagitildi. Her yastan bisikletlilerin çogalmasi , yaslilar için deneme programlari dahil herkes için sagliklarini güven altina almak için ön ayak olan politikalar kusursuzca uygulanabilirdi. Bu yaklasan bugünkü petrol sikintisi günlük yasami olumsuz etkilemesine karsin ayni zamanda çevre konusunda olumlu bir


etkiye sahip. Birlikte çözümler anlamina gelen , bu çesitlerin ekolojik degeri olan diger örnekleri bitkisel ilaçlarin kullanimini yogunlastirmak yerel meyve ve sebze bahçelerinin (Hatta oturma alanlarinda,avlularda ve balkonlarda) özendirilmesi tarimda asama asama hayvan çekiminden yararlanma , bitki atiklarindan gübrelemenin gelistirilmesi ve daha fazlasi(nin gerçeklestirmesi) Özel dönemin güçlüklerine alternatif çözümler bulmada , ülke onun önemli basarilarindan birinden yararlanma olanagina sahip : Insanlarin bilim ve teknik hüneri. Böylesi egitimlere olan özel düskünlügün sonucu simdi önemli , çevreyi tehdit etmeyen üretim içinde acil uygulamalar ile bilimsel arastirmalarda büyük avantajlara dönüstüren bir egistim düzeyinde dile gelir. Özel dönem süresince çiftlik hayvanlari yemi, zararli böcek öldürücü ilaç , kimyasal gübrenin ithalinde önemli kisitlama gören tarim üretiminde alternatif çözümler bulmak kaçinilmaz oldu. Bilimsel arastirmalarin geçen bes yil içinde yerine getirilen sonuçlarinin bazilari çarçabuk uygulamaya konuldu. Bunlar arasinda uygulanabilirligi ve uygunlugu dogrulanir dogrulanmaz , ekolojik degeri ve genellesme düzeyleri açisindan dikkate deger olanlar arasinda Azotobacter, ryzobium ve micorrhiza gibi biyolojik gübrelerin kullanimi özellikle böceksi organizmalar ve böcekler için merkezde hastaliklarin ve salginlarin biyolojik kontrolünün gelistirilmesi kisa zamanda otaya çikan genis agi , çayir mera dönüsümü temeline dayali gerçekçi mera sisteminin ve sigirlar tarafindan dogal döllenmenin uygulanmasi gibi hayvan beslemeye çözümler için arastirma, seker sanayisinin ikinci ürünlerinden ve seker kamisindan hayvansal besinin gelistirilmesi ve diger yeni kisisel hizi ile uygulanan ilerici çözümler (bulunuyor) Ülkenin ana ekonomik dali olan seker sanayi olayinda atik isletilmesinde ve atiklarin sadece hayvan beslenmesinde degil enerji, gübre tozu ve kagit üretiminin yeni kaynaklari olarak saglanacagi diger alanlarda kayda deger bir ilerleme var. Bu çözümlerin yogunlasmasi sadece bilgi birikmesinin sayesinde olanakli degildir. Ekolojik yakinlasma rastlantidan çok ekonomik ve sosyal ilerleme ile çevre için kaygilari bagdastiran belirlenmis kalkinma stratejisine uygundur. EYLEM PLANI Kübanin bilimsel arastirma gücü ve vasifli insan kaynaklari üçüncü dünya ülkelerine çevresel ve sosyal yardim programi içinde BM ve diger uluslar arasi hükümetsel ve hükümet disi örgütler ile isbirligine istegini olanakli kiliyor. pek çogu arasinda Yapilabilir oldugu için ilk öneri , saglik bakimi, egitim , tarim ve çevre koruma gibi alanlarda ve Küba'nin önemli buluslara sahip oldugu bilimsel arastirma alaninda olasi tüm teknik personeli saglamaktir.


Bu konferansta sunulan biyolojik çesitlilik anlasmasi ve adimlari, biyolojik çesitlilikte kusatilan hem simdiki ve hem de gelecekteki zenginligi korumak ve biyoteknolojik arastirmalarin sonuçlarinin gerçekçi kullanimi ve korunmasi için degerli çabalara olanak verecek oldugu kuskusudur. Bununla birlikte simdiki kosullarda üçüncü dünya ülkeleri kalkinma ve bu alanda isbirliklerini derinlestirmeye gereksinim duyduklari su götürmez gibi görünüyor. Bunun için kültür biyolojik çesitliligin korunmasi ve kollanmasi için ve biyoteknolojik kalkinmasindan yararlanmak için güneyin sürekli bir formunu yaratmanin uygun oldugunu düsündü. Düsünce ve projelerin danisilmasi ve uzlastirilmasi için bir isleyis yaratmak için olusturulan bu önerinin amaci üçüncü dünya ülkelerine onlar için öylesine yasamsal olan bu konulari tartismayi sürdürmek için firsat verecek bir mekanizmayi yaratmaktir. Bu sürekli forum asagidaki sorunlarin ötekiler arasinda analizini odakliyor: · Bu çözümlerden yararlanmak için ödün verme yönünün farkina varma dahil genetik çözümlerin yasal korunmasi için ortaklar dengesinin kurulmasi · Bilimsel alanda önemli ilerlemeler gösteren üçüncü dünya ülkelerinde personelin teknik egitimi, bilimin degisik dallarindan uzmanlarin degisimi dahil danismanlik firsatlarinin yaratilmasi · Yerli halkin kimliginin savunmasi -yasam biçimi, kültür, dil, gelenekler - insanlar ve çevre arasindaki yasamsal bagin yüz yillik bilgisi için ortak yaklasimlarin olusturulmasi · Çevreye potansiyel tehlikeli degisime ugramis organizmalarin sokulmasina karsi ortak savunma mekanizmalarinin özenle hazirlanmasi · Dogal kaynaklarin ve üçüncü dünyadaki uygulanan arastirmalarin sonuçlarinin yasal korunmasi için kolayliklar yaratilmasi · Bu danisma sisteminin yaratilmasi yaninda Güney ülkelerinde biyolojik çesitliligin korunmasi için bir merkezin kurulmasi olasiligi göz önünde tutulabilir. Bu konferansta biyolojik çesitlilik sözlesmesini imzalamis tüm ülkeler karargah merkezi zengin biyolojik çesitliligi elinde bulunduran bir ülkede olmasina katilmalidir. Bu toplanti için etkili ve uygun ev sahibi olan Brezilya tartisma götürmeksizin iyi bir seçim olur. Bu merkezin ana hedefi çesitli eko sistemlerin korunmasi ve tropikal genetik kaynaklarin korunmasi olmalidir. Stockholm'de çevre üzerine ilk toplantidan bu yana geçen 20 yilda dünya nüfusu 1.6 milyar büyüdü. Bunlarin %80'i üçüncü dünyada , son derece büyük yoksulluk bir milyar insandan daha fazlasi yayildi. Açlik esi görülmemis boyutlara vardi. Salgin hastalik ve yetersiz kalinan hastaliklar yüz milyonlarca insani etkiledi. Bu dönem boyunca üçüncü dünyada çocuk dogumu ile baglantili durumlardan yaklasik 10 milyon kadin ve 5 yas altinda 250 milyon çocuk öldü. Bu yillar boyunca dünya 480 milyar metre küp tarimsal yüzey topragini yitirdi


ve 300 milyon hektar ormanlik alani yerle bir etti. Çöller 120 milyon hektardan daha fazla yayildi. Üçüncü dünyada kisi üretim ayni kaldi ya da düstü. Ölçülmez su kaynaklari ya kirlendi ya da kurudu. On binlerce hayvan ve bitki türünün soyu tükendi. Bugün tüm uluslarin katilimi ve anlasmasi ile çevresel güvenligin küresel bir sistemi kurulmasi öneriliyor. Siyasal ve askeri terimlerde küresel bir güvenlik konusunda bir çok söz var. Bu arayis dev askeri güçlere götürdü milyonlarca akil ve uluslar arasi bilimsel arastirma bu isteklere kurban edildi. Önceden sezilebilen politikaya, sosyal ve ekolojik sonuçlari ile üçüncü dünyada sosyal ve ekonomik felaketlere karsi koymak için öz kaynaklar gerekti. Simdiki kosullarda uluslar arasi barisin ve uluslar arasi gerginligin yumusamasinin gerçek iklimi yaratilsaydi küresel güvenlik hepimizin sorumlu oldugu doganin korunmasi üstüne üçüncü dünyadaki azgelismisligin ve yoksullugun etkin çözümü üstüne bagli olabilirdi. Insanlik hala çevrenin yok olmasini durdurup geri çevrilebilir . Bununla birlikte böyle yapmak zorunda oldugunun ne kadar zaman oldugunu sormak gerekiyor. Eger simdiki egilim sürerse 40 yil içinde dünya nüfusu iki kat olacak. Iklim derin ve geri dönderilmez degisimlere ugrayacak. Tropikal yagmur ormanlari fiilen ortadan yok olacak. Uçsuz bucaksiz çöller, kisir ve küçülmüs topraklar, simdi tahillar ve çiftlik hayvanlari yerlestirmek için kullandigimiz genis arazi parçalarinin yerini alacak. Temiz suyu bütün bölgelerde bulmak güçlesecek ve olanaksizlasacak. Açlik kontrol edilemeyecek ve çaresiz biçimde yayilacak. Ekonomik ve politik nedenler için bu sorunlarin önemini küçülten bazilari da var. Büyük zenginliklerden kaynaklanan imtiyazli durumlarini savunmak isteyenlere yillar önce seçilen kayitsiz tutum atik ve tüketicilik insanligi bugünkü kavsaga götürdü. Zamaninda somut ve etkili önlemleri almada hepsi basarisiz oldugunda insanlik simdi kendi varliklarinin tehlikesi , gelecek umutlarinin olmamasi ile yüz yüze olan dünyanin yoksullari ile ayni düzeyde zengin ve kalkinmis insanlarin birlesecekleri bir belirsiz gelecekle yüz yüze. Tartismasiz , bu krizi çözmek için kaçamakli olmayan politik niyet gerekiyor. Var olan ve bugünkü uluslar arasi kosullarda saglanabilecek bol finansal olanaklar da gerekiyor. Son yirmi yilda dünya askeri harcamalarinda 13 trilyon dolari bosu bosuna harcadi. Hatta 1991'de soguk savas ile geçmiste süper güçler arasinda karsi karsiya gelinen tehlike ile bile askeri harcama hemen hemen 1 trilyon dolar oldu. Bu programlari finanse etmek için onlar mali olanaklardi. Bu konferansin basarisi ondan çikan toplulukta degerini bulacak. Biz insanligi temsil ediyoruz. Somut kararlar ve ölçüler gerektiren ahlaki görev, politik yükümlülük isteyen olaganüstü ve tarihi sorumluluk ve daha fazla bastan savilmayacak bir söz!


Çeviren : Yasar Öztürk Nisan 2002

www.solplatform.org


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.