Canakkale siirleri

Page 1

TC ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ FEN EDEBİYAT FAKÜLTESİ TARİH BÖLÜMÜ

Sunan MÜSLÜM BATAN No 000211014 (i.ö)

Sunulan Yrd.Doç.Dr. MUHAMMET ERAT

Ders ÇANAKKALE SAVAŞLARI TARİHİ SEMİNERİ

Konu TÜRK EDEBİYATINDA ÇANAKKALE SAVAŞLARI ŞİİRLERİ

Çanakkale-2004


İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ………………………………………………………………………………………...1 GİRİŞ…………………………………………………………………………………………..2 İSTİKLAL MARŞI………………………………………………………………………….…4 I- TÜRKÜLERİMİZDE ÇANAKKALE ZAFERİ…………………………………………….6 ÇANAKKALE TÜRKÜSÜ………………………………………………………………...6 II- DESTANLARIMIZDA ÇANAKKALE ZAFERİ………………………………………….7 1 - MEHMET AKİF ERSOY – ÇANAKKALE ŞEHİTLERİ ………………………….…7 2- BOYABATLI MUSTAFA’NIN “ÇANAKKALE DESTANI”………………………..10 3- AŞIK ÇİLELİ’NİN “ÇANAKKALE DESTANI”..........................................................11 4- MEHMET EMİN YURDAKUL’UN “ORDUNUN DESTANI”………………………14 5- FAHRİ ERSAVAŞ’IN “ ÇANAKKALE DESTANI”……………………………...….15 III. ŞİİRLERİMİZDE ÇANAKKALE ZAFERİ………………………………………..……17 BİR YOLCUYA………………………………………………………………………17 ŞEHİTLER ABİDESİ İÇİN…………………………………………………………..17 ÇANAKKALE………………………………………………………………………..18 ÇANAKKALE……………………………………………………………………..…21 TARİHSİN ÇANAKKALE…………………………………………………………..22 ÇANAKKALE DESTANI…………………………………………………………....22 VUR…………………………………………………………………………………..24 ASKER AĞZINDAN…………………………………………………………….…..25 ÇANAKKALE………………………………………………………………………..26 ÇANAKKALE ŞEHİTLİĞİ’NDE……………………………………………………27 ÇANAKKALE’Yİ ZİYARET……………………………………………………..…28 ASKER GÖRÜNCE AĞLARDIN……………………………………………….…..29 BU VATAN KİMİN…………………………………………………………….……30 KARDEŞİME………………………………………………………………………...31 HASAN ÇAVUŞ’UN ANASINDAN…………………………………………….….32 GAZİ ŞEHİR ÇANAKKALE…………………………………………………….….33 ORDUNU DUASI……………………………………………………………………34 MEÇUL ASKER……………………………………………………………………..35 SİPERDEN MEKTUP…………………………………………………………..……36 YILDIZLARIN HEDİYESİ……………………………………………………….….37 ŞEHİDİN KALBİ…………………………………………………………………….38 ASKER VE ŞAİR…………………………………………………………………….39 ÇANAKKALE’DE BİR MEHMETÇİK……………………………………….…….40 ANADAN ŞEHİDE SON VEDA……………………………………………….……43 YARALININ DERDİ………………………………………………………………...44 V. SULTAN MEHMED REŞAT’A AİT ŞİİR………………………………….……46 TAHMİS-İ MANZUME-İ HÜMAYUN…………………………………….……….47 ŞEHİDLER ÖLMEZ………………………………………………………………….48 NASIL ÖLMELİYİM……………………………………………………………..….49 ABDUL……………………………………………………………………………….50 KARAYÜREK DERESİ KAN AĞLIYORDU………………………………………51 DÜŞÜRÜLEN BİR DÜŞMAN TAYYARESİNE……………………………..…….51 ÇANAKKALE’DE KAYBOLAN BİRLİK…………………………………….……52 BENİ TOP BAŞINA GÖTÜRÜN……………………………………………………52 SİLAHIYLA GÖMÜLENLER………………………………………………...……..52 2


HASAN ETEM’İN VALİDESİNE SON MEKTUBU………………………….……52 ÇANAKKALE……………………………………………….……………………….53 PERVİN’İN RÜ’YASI……………………………………………………………….54 ÇANAKKALE İÇİN……………………………………………………………….…55 HIÇKIRIKLAR_ÇANAKKALE ŞEHİTLERİ İÇİN………………………………...57 ÇANAKKALE’YE GİDERKEN……………………………………….…………….59 BİR BAŞKADIR ÇANAKKALE'M ………………………………………………...62 BİR BAYRAK RÜZGAR BEKLİYOR………………………………………...……63 ÇANAKKALE HANÇERİ………………………………….………...…………...…65 SELAM GAZİLER…………………………………………………………………...66 ÇANAKKALE GEÇİLMEZ………………………….………………………..……..67 ÇANAKKALE GEÇİLMEZ…………………………….………………………..…..68 İKİ YOLCU…………………………………………………………………………..69 SORAN OLURSA………………………………………………………………...….70 AKIN………………………………………………………………………………….71 ÇANAKKALE………………………………………………………………………..72 ARSLAN AĞZI……………………………………………………………………....75 ÇANAKKALE HÜCUMU………………………………………………………...…76 ÇANAKKALE İZLERİ………………………………………………………………77 ÇANAKKALE………………………………………………………………………..80 ALİ’NİN ŞEHADETİ……………………………………………………………..….81 ÇANAKKALE’DE TÜRK ORDUSU…………………………………………….….83 SİPERLER ARASINDA………………………………………………………….…..84 GURUP………………………………………………………………………….……86 İNSANLIK AŞKI……………………………………………………………………87 YARINKİ ÇANAKKALE…………………..………………………………………..88 SEYİT ONBAŞI……………………………………………………………………...89 MEHMETÇİK DESTANI…………………………………………………………....91 ŞEHİT BABAM ÇANAKKALE YOLUNDA…………………………………….…92 ŞEHİT OĞLUM………………………………………………………………………93 ÇANAKKALE GEÇİLMEZ……………………………………………..…………...94 MEHMETÇİK………………………………………………………………………..95 MEHMEDİM…………………………………………………………………………95 ŞEHİTLER ABİDESİ………………………………………………………………...96 HEDEF KOAÇİMEN………………………………………………………………...97 KARA GEMİLER BULUTU……………………………………………………...…99 BUGÜNE SESLENİŞ……………………………………………………………….100 SONUÇ……………………………………………………………………………………..103 KAYNAKÇA……………………………………………………………………………….104

3


ÖNSÖZ Yaşlı dünyamızın 88 yıl önce yeni bir yüzyıla uyum sağlamaya çalışırken insanoğlu da dünya haritasında nokta kadar bile bir yer tutmayan ufacık bir kara parçasına, Gelibolu Yarımadası’na insanlık tarihinin en acımasız ve en zalim bir saldırısını başlatmış bulunuyordu. Çanakkale savaşları neticesinde elde edilen zafer, Türklüğün yeniden dirilişidir. Çünkü bu diriliş olmasaydı, Anadolu ve Ortadoğu paylaşılacak, Avrupa’nın arzuladığı Şark meselesi de tahakkuk etmiş olacaktı. Gördük ki bu savaş, yenilenlere bu kadar pahalı, yenene bu kadar ucuza mâl olmamıştır. 18 Mart 1915, Çanakkale Zaferi, yalnız zafer değil, bir verip bin alışımızdır. Azın çoğa karşı galâbesidir. Tarihimizin nirengi noktalarından birini teşkil eden Çanakkale Müdafaası ve bu topraklarda sonsuza uğurladığımız 250 bin pırıl pırıl gencimizin ve münevverimizin ülküsünü kalp ve kafalara nakşetmek ve onlara unutulmazlık vasfı kazandırmak, köksüzlük illetinden kurtulup geleceği sağlıklıl inşâ adına çok önemlidir. Bu destanı; yıllardır eli kalem tutan Türk insanı, makalelerle, anılarla, belgesellerle ölümsüzleştirdi ve unutulmasını önledi. Bu destan bundan sonra da yüzyıllarca anlatılacak ve genç nesillere aktarılacaktır. Çünkü insanlık tarihinin güç dengeleri ve neticesi bakımından ender yaşadığı büyük olaylaradan biri,belki de birincisidir. Bu destan bir milletin varoluş ve diriliş destanıdır. Çanakkale Savaşları’na katılıp inandıkları ilke ve değerler uğruna kahramanca çarpışıp mertçe savaşarak canlarını feda eden yüzbinlerce gencin anısına, ufak bir katkı olacağına inandığım bu mütevazi çalışmanın kapağında benim adım görünüyorsa da aslında bu çalışma, gerçek anlamıyla tam bir ekip çalışmasının ürünü olup bunu dile getirmek benim için büyük bir mutluluktur. Öncelikle bu güzel ekipte yer alan arkadaşlarım Yasin Zengin, Salih Çetingöz, Mustafa Eren, Ramazan Moz’a yürekten teşekkür etmek istiyorum. Yine bu çalışmanın ortaya çıkmasında üzerinde büyük emeği bulunan hocam yar.Doc. Dr. M. Erat’a yardım ve desteğinden dolayı Teşekkür ederim. Çalışma’nın bununla birlikte kırık dökük ifadelerimizle oluşturduğumuz bu sayfaları arasında okuyanı seyahat ettirip, üzerine bastığımız her karış toprakta hakkı olan şehitlerimize birer fatiha armağan edilmesine vesile olabilirsek kendimizi bahtiyar sayacağız.

Müslüm BATAN

GİRİŞ Çanakkale yüzyıllar boyu insanlık tarihinin en önemli harbe ve mücadelelerine sahne olan Boğazlar bölgesinde şirin ve güzel bir şehirdir. Bu şehir her yönüyle yaşayan bir tarih, Türklerin Avrupa’ya geçmeleriyle süre gelen ve yurdumuzun her köşesinden her Türk ailesinin ve atalarından bir veya birkaç erini gömdüğü şehitler beldesi bugün de üniversite şehridir. 4


Çanakkale şehri, aynı adı taşıyan boğazın Anadolu yakasında ve bu Boğazın en fazla darlaştığı kesimde düz bir alanda kurulmuştur. Çanakkale kuruluşu pek eski dönemlere inmeyen ve temeli Fatih Sultan Mehmet zamanında atılmış olan bir 15. y.y. şehridir. Çanakkale stratejik konumu itibariyle çok önemli bir şehirdi.19.y.y. da Osmanlı devletinin Avrupa devletleri karşısında zayıflamasıyla beraber şehrin önemi daha da artmış küçülen Osmanlı Devletinin bu şehri koruması Boğaz’ların ve İstanbul’un güvenliği için çok önemli olmuştu. 18.yüzyılda şehirde İsveç Konsolosluğunun bulunması şehrin önemini ortaya koymaktadır. 19.yüzyılın sonlarında ve ikinci yarısında Çanakkale Boğazı’nın kıyılarında Mecidiye,Hamidiye,Mesudiye,Namazgah,Yıldız,Ertuğrul ve Orhaniye adlı yeni tabyalar oluşturulmuştur. Bu tabyalar ve onların kahraman bekçilerinin dünyanın en büyük filosunu geri çevirdiklerini göreceğiz. Çanakkale yöresi stratejik konumu bakımından önemli bir yer işgal ettiğinden , 19.yüzyılın son çeyreğinde İngiltere,Fransa,Yunanistan ve Rusya birer konsolosluk açmışlardı.Bunlara 1872 Şubatında Almanya konsolosluğu ilave edildi. 1906’da İngiliz İmparatorluk Müdafaa Komitesinin yaptığı araştırmalar Çanakkale’nin yalnız deniz kuvvetleriyle geçilemeyeceğini bir kez daha ortaya koymuş,1911-1912 Türk-İtalya ve 1912-1913 Türk Balkan Devletleri savaşında İtalya ve Yunan Kurmay heyetleri de aynı sonuca varmışlardır. Nitekim İtalyan filosu 18 Nisan 1912’de Boğazın dış tabyalarını bombardımanla yetinmiş, 19 Temmuz1912’de de sekiz muhripten kurulu İtalyan filolitası, Boğaz dahiline başarısız bir gece akınında bulunmuştu. Balkan Savaşında da Boğaz’a karşı ciddi bir hareket olmamıştı. 1.Dünya Savaşı’na katılmamızdan 10 gün sonra İngiltere Boğazlar Meselesinin müttefiki olan Rusya’nın lehine halini kabul etti. Üçlü İttifak Devletleri bu konuda anlaşmaya vardılar. Merkezi devletler yanında savaşa giren Osmanlı Devletini saf dışı bırakmak amacıyla İtilaf Devletleri tarafından düzenlenmiş olan Çanakkale Harekatı, 1. Dünya Savaşı’nın en önemli askeri faaliyetlerinden birini oluşturmaktaydı. 18 Mart 1915 sabahı Boğaza giren ve tabyaları topa tutan İngiliz ve Fransız Filoları Çanakkale Boğazının iki yakasındaki mevzilerden açılan yoğun ateş ve Karanlık Limana dökülen mayınların etkisiyle, mevcutlarının % 35 ini kaybedip geri çekilmek zorunda kaldılar. 18 mart bozgunu , İtilaf Devletlerine karadan destek olmaksızın yalnız deniz kuvvetleriyle Boğazın geçilemeyeceğini gösterdiğinden General Hamilton ‘un emriyle bir Çıkarma ordusu hazırlandı. Çıkarma Harekatı 25 nisan 1915 günü sabaha karşı başladı. Sarp bir kıyı olan Arıburnu bölgesine çıkan düşman kuvvetlerini 19. Tümen Kumandanı Mustafa Kemal karşıladı. Kıyıya çıkan İngiliz ve Fransız kuvvetleri geri püskürtüldü. Bundan sonra her iki cephede de siper savaşları sürdürülmüş özellikle 21 Haziran Kerevizdere, 28 Haziranda da Zığındere çarpışmaları çok şiddetli geçmiştir. Bunun ardından İtilaf kuvvetleri kesin bir sonuç almak amacıyla 6-7 Ağustos gecesi başlattıkları Harekat dört gün sürdü. Bu kuvvetler Yarbay Mustafa Kemal tarafından Conkbayırı’nda durduruldular. Böylece Birinci Anafartalar Zaferinden sonra İtilaf kuvvetlerinin yaptığı bütün taarruzlar sonuçsuz kaldı. Ancak 21 Ağustosta yeni bir saldırı başlattılar. İkinci Anafartalar Muharebesi denilen bu Harekat da başarılı olamayınca Muharebeler günlerce süren siper savaşlarına dönüştü. Bu çarpışmalarda Türk askeri Çanakkale’nin geçilmez olduğunu ispatladı. İtilaf kuvvetleri 19-20 Aralık gecesi Anafartalar ve Arıburnu Cephesinden 8-9 Ocak 1916’ da Seddülbahir ’den çekildiler. İtilaf Devletlerinin başarısızlığı ile sonuçlanan Çanakkale Muharebeleri Birinci Dünya Savaşının seyrini değiştirip uzamasına sebep olduğu gibi Çarlık Rusya’sının çöküşünü hazırlamış ve İngiltere’de Hükümet değişikliğine yol açmıştır. Çanakkale Savaşları sonuçları sebebiyle dünyaya Türk’ün yenilmezliğini, Mehmetçiğin azim ve iradesini ve de centilmenliğini göstermiştir. Bununla birlikte bu savaşlar sırasında bir komutan parlamıştır. Mustafa Kemal! Daha sonra milleti arkasına alıp Türk’ün haklı davasını sürdürecek ve başarıya ulaşarak yeni bir devlet kuracaktır. Ayrıca bütün dünya onun dehasını takdir edecektir. Mustafa Kemal ise bir şeyin farkındadır. Bağımsızlığı ve namusu söz konusu olunca Türk askerinin nasıl ölüme koştuğunu bilmektedir. Yeter ki onu idare edecek dahi bir komutan olsun. İşte o da Mustafa Kemal idi. Siz hiç ölmek için can atan asker gördünüz mü? İşte Çanakkale Savaşlarında Türk askeri!Atatürk’ün bu konudaki hatıralarından birine değinelim. Bir buluşma esnasında Mısır Devlet Başkanı Atatürk’ü takdir ettiğini söyler ve ekler; - “ Ekselans benim milletimin de sizin milletiniz gibi hürriyete ve istiklale ihtiyacı var. Bunu nasıl temin edebiliriz? Tıpkı sizin Çanakkale Boğaz Savaşında Düvel-i Muazzama Ordusuna karşı kazandığınız zafer gibi bizim de böyle bir ordu ve stratejiye ihtiyacımız var. Bize bu konuda yardım edebilir misiniz? “ Sorusuna Mustafa Kemal: - “ Vatanı için şehit olacak bir buçuk milyon Mısırlı genciniz varsa bu işi yapabiliriz. Bunun haricinde olmaz! “ deyince Mısır Devlet Başkanı 5


- “ Maalesef bizim öyle ölecek bir buçuk milyon Mısırlı gencimiz yok.” Der. Mustafa Kemal ‘de: - “ O zaman sizin de hürriyet ve istiklale hakkınız olamaz.” Deyiverir. İşte bu söz her şeyi açıklamıyor mu?...

İSTİKLAL MARŞI

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak; Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal! Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal... Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl!

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! 6


Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım. Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar, Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. Ulusun, korkma! Nasul böyle bir imanu boğar, "Medeniyyet!" dediğin tek dişi kalmış canavar?

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın. Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın. Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın... Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Bastığın yerleri "toprak!" diyerek geçme, tanı; Düşün altında binlerce kefensiz yatanı. Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı; Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ? Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ! Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüdâ, Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ. Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli; Değmesin mâbedimin göğsüne nâmahrem eli. Bu ezanlar-ki şehâdetleri dinin temeli, Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.

O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım, Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,

7


Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na'şım; O zaman yükselerek arşa değer belki başım.

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl! Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl. Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl; Hakkıdır, hür yasamış, bayrağımın hürriyet; Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl!

MEHMED ÂKİF ERSOY

I- TÜRKÜLERİMİZDE ÇANAKKALE ZAFERİ Çanakkale zaferi ile ilgili, menkıbe, destan yanında münferit şiirler de yazılmıştır. Mehmetçik, harbe giderken sakin ve sevinçli olarak anasından, babasından, yavuklusundan, sılasından ayrılmıştır. Hatta anasını, yavuklusunu bir daha göremeyeceğini bilerek bu yola revân olmuştur. Bu duyguyu şu mısralarda görebiliriz.

ÇANAKKALE TÜRKÜSÜ

8


Çanakkale içinde vurdular beni Ölmeden mezara koydular beni Of gençliğim eyvah Çanakkale içinde aynalı çarşı Ana ben gidiyorum düşmana karşı Of gençliğim eyvah Çanakkale içinde bir uzun selvi Kimimiz nişanlı kimimiz evli Of gençliğim eyvah Çanakkale içinde bir dolu testi Analar babalar umudu kesti Of gençliğim eyvah Çanakkale içinde üç top kestane Kalan gazilere çalı dibi hastahane Of gençliğim eyvah.

Kendisinin ne olacağını düşünmüyor, vatanın kurtulmasını düşünmüyor, vatanın kurtulmasını düşünüyordu. Oranın bir anababa günü, mahşer günü olduğunu biliyordu. Bu delikanlıları gönderen ana- baba, geriye gelmelerini beklemiyordu. Orası mahşerdi. Ancak mahşerde buluşacaklarını biliyordu.

Çanakkale içinde bir kırık testi Analar babalar ümidi kesti Çanakkale’sin oldum onbaşı Yarama bakmıyor binbaşı Çanakkale’de akan kanlar günümüzde kalan ne kadar ayıp varsa hepsini şafak denen kızıl çağlayanın karanlığı süpürmesi gibi silip temizledi. Çanakkale savaşını kazanan millet bütün geçmişten utancı boğmuş ve yarına gurur övüncü taşımıştır. Yine bu savaşla vatan topraklarının sahipsiz olmadığı bütün dünyaya gösterilmiştir. Çanakkale’yi siz sandınız boştur Davulun sesi de uzaktan hoştur Saptığınız bu yol bir dik yokuştur

Bir Türk’ün dünyaya bedel olduğu’nu, kimseden korkusunun olmadığını,daima albayrağını gururla dalgalandırdığını bu savaşta herkes görmüştür.

Ben yorgun değilim içim tufan Müslüman’dan var mı savaş’tan kaçan Türk’tür dünyaya al bayrak açan

9


Çanakkale Zaferi, günümüzde hala hatıralarda o günlerin canlılığıyla haşr edilmektedir. Bu gün olduğu gibi yarın da, Edebiyatımızda onun izlerini taşıyan eserler vücuda getirilecektir. II- DESTANLARIMIZDA ÇANAKKALE ZAFERİ Türkler pek çok özelliğin yanı sıra, destan yaratan bir millet olarak da tarihte hak ettiği yeri almıştır. Alp Er Tunga Destanı, Şu Destanı, Oğuz Kağan Destanı, Bozkurt Destanı, Genç Osman Destanı, Estergon Destanı, Şeyh Şamil Destanı, Girit Destanı, Kars Destanı, Silistre, Cezayir, Varna, Budin Destanları bu milletin yarattığı destanlardan sadece bir kaçıdır. Tarih boyunca yaratılan destanlar zincirinin altın halkalarından biri de şüphesiz “Çanakkale Destanı’dır.” Çanakkale savaşı ile ilgili yazılmış pek çok destan mevcudtır. Başta Mehmet Akif’in eseri olmak üzere seçilmiş birkaç destanı verelim. 1 - Mehmet Akif Ersoy – Çanakkale Şehitleri Bu eser, yıllardır hepimiz tarafından zevkle okunmuş ve ezberlenmiştir. Burada Akif harbin vahametini, vahşetini anlatırken, bu uğurda şehit olanların da yalnız kalmayacaklarını, onları Hz. Peygamber’in şefkatle beklediğini müjdelemektedir. Bu şiir başlı başına Türk’ün destanıdır. Anlatılmaz yaşanır. Prof. Dr. Mehmet Kaplan, bu destanın estetik kıymeti hakkında şu kanaatini ifade eder : “Mehmet Akif Ersoy’un Çanakkale Savaşını tasvir eden şiiri yazıldığı tarihten bu güne kadar bütün nesillere o savaşın heyecanını yaşatmış ve onun tarihi, derin ve büyük manasını hatırlatmıştır. Bunun sebebi de hiç şüphesiz, bu şiirin taşımış olduğu estetik değerdir.”

ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE Şu Boğaz Harbi Nedir? Var mı ki dünyada eşi? En kesif orduların yükleniyor dördü beşi, -Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya, Ne hayasızca tahaşşüd ki ufuklar kapalı! Nerde-gösterdiği vahşetle “bu: bir Avrupalı” Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi! Eski Dünya, Yeni Dünya bütün akvam-ı beşer Kaynıyor kum gibi, Mahşer mi, hakikat mahşer. Yedi iklimi cihanın duruyor karşında, Osrtralya’yla beraber bakıyorsun ; Kanada! Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk. Sade bir hadise var ortada : Vahşetler denk. Kimi Hindu, kimi Yamyam, kimi bilmem ne bela... Hani tauna da zuldür bu rezil istila... Ah o yirminci asır yok mu, o mahluk-i asil, Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkiyle sefil, Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına; Döktü karnındaki esrarı hayasızcasına, Maske yırtılmasa hala bize affetti o yüz ... Medeniyet denilen kahbe, hakikat yüzsüz. 10


Sonra mel’undaki tahribe müvekkel esbab, Öyle müthiş ki: Eder her biri bir mülkü harab. Öteden saikalar parçalıyor afakı; Beriden zelzeleler kaldırıyor a’makı; Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin; Sönüyor göğsünün üstünde o aslan neferin. Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam, Atılan her lağımın yaktığı: Yüzlerce adam. Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtme de yer O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer... Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak, Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak. Saçıyor zırha bürünmüş de namerd eller, Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller. Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere, Sürü halinde gezerken sayısız tayyare. Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler... Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler! Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından; Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman? Hangi kuvvet onu, başa, edecek kahrına ram? Çünkü te’sis-i ilahi o metin istihkam. Sarılır, indirilir mevki’-i müstahkemler, Beşerin azmini tevkif edemez sun’-i beşer; Bir göğüslerse Huda’nın edebi serhaddi; “O benim sun’-i bediim, onu çiğnetme” dedi. Asım’ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek: İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek. Şuheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar... O, rukü olmasa, dünyaya eğilmez başlar, Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor! Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker! Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer. Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid’i... Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi. Sana dar gelmeyecek makber’i kimler kazsın? “Gömelim gel seni tarihe”desem, sığmazsın. Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab... Seni ancak ebediyetler eder istiab. “Bu, taşındır” diyerek Ka’be’yi diksem başına; Ruhumun vayhini duysam da geçirsem taşına; Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namıyle; Kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle; Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan; Yedi kandilli Süreyya’yı uzatsan oradan; Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına; Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına, Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem; Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem; 11


Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana... Yine bir şey yapabildim diyemem hatırına. Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini, Şarkın en sevgili sultanını Salahaddin’i, Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran... Sen ki, İslam’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran, O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın; Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın; Sen ki, a’sara gömülsen taşacaksın... Heyhat, Sana gelmez bu ufukalar, seni almaz bu cihat... Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber, Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber. MEHMET AKİF ERSOY

2- BOYABATLI MUSTAFA’NIN “ÇANAKKALE DESTANI”

Mustafa Çanakkale Savaşı’na katılır. Kahramanca çarpışır. Çanakkale’de Türk’ün yenilmezliğini temsil edenlerden biri olur. Aşağıda vereceğimiz destanı savaş sırasında yazarak ceketinin cebine koyar. Fakat 14-15 Mayıs’ta Arıburnu’nda merkez cephesi’nde şehid düşer. Bu destan da onun kanlı elbisesinin cebinden çıkar. Belki bunu babasına veya yavuklusuna gönderecekti. Fakat, vakit bulamadı. Şehâdet şerbetini içti, Allah’a ulaştı. İşte bu destan : ÇANAKKALE DESTANI Üç yüz otuz sözüm hakk’ın kelâmı Padişah’ın geldi büyük selâmı Enver Bey’in düşman kırmak meramı Bugün bizden vatan razı olacak Nefer şehit ordu gazi olacak 12


Euzü besmele çektim çıkarken Köye baktım şöyle yüksek bir yerden Karargâha koştum üç günde erken Bugün bizden vatan razı olacak Nefer şehit ordu gazi olacak Kumandan emrini verdi bir gece Anadolu’lardan lâyıktır nice Yiğitler şehâdet şerbeti içe Bugün bizden vatan razı olacak Nefer şehit ordu gazi olacak Rumeli toprağı yuğrulmuş kanla Ün alınır ancak verilen canla Herkesi yüreği çarpıyor canla Bugün bizden vatan razı olacak Nefer şehit ordu gazi olacak Kurşunlar atıldı düşmana karşı Şehitler buldular göklerde arşı Gaziler döktüler hep sevinç yaşı Bugün bizden vatan razı olacak Nefer şehit ordu gazi olacak

Düşmanın gür sesli büyük topları Delik deşik etti toprağı yarı Korkak Frenklerin yokmuş hiç ârı Bugün bizden vatan razı olacak Nefer şehit ordu gazi olacak İngilizler Frenge dostmuş diyorlar Bir kötü kötüye elbette uyar Onlara bu meydan gelecek pek dar Bugün bizden vatan razı olacak Nefer şehit ordu gazi olacak Zırhlıların gitti deniz dibine İlk hücumdan sonra ya bu kaçış ne Kaç durma geçerse fırsat eline Bugün bizden vatan razı olacak Nefer şehit ordu gazi olacak 13


Çanakkale’yi hiç verir mi Türkler İstanbul’umuzu alacak bir er Var mıdır dünyada nerde o asker Bugün bizden vatan razı olacak Nefer şehit ordu gazi olacak Boyabat’lı Ömer oğlu Mustafa Yazdı bu destanı girerken sofa Muradı gitmektir arşı tovafa Bugün bizden vatan razı olacak Nefer şehit ordu gazi olacak

BOYABATLI MUSTAFA

3- AŞIK ÇİLELİ’NİN “ÇANAKKALE DESTANI”

Aşık Çileli’nin Çanakkale’ye yapılan sardırışa ait olan destanıdır. Bu destan halk diliyle, Çanakkale savaşı bütün yönleri ile, hatta kumandan ve gemi adları ile beraber anılmaktadır. Ayrıca bu destan, İngiliz ve Fransız donanmalarının Çanakkale Boğazı’ba saldırmaları ve yenilip çekilmek zorunda kalmaları üzerine memleketimizde duyulan sevinci ifade için yazılmıştır. Aşık Çileli son dörtlüğünde belirttiği gibi bu destan 1915 senesinin Mart ayında yazılmıştır. Destan şöyledir : Dinleyin dikkatle ey Müslümanlar Yeniden hırladı bütün düşmanlar, Anlatayım bulsun ferah vicdanlar Çanakkale’deki bombardımanı Zırhlılar birleşmiş, görülmüş boğaz 14


Hep bombardımana eylemiş ağaz, İngiliz bunda da çıkmış pek kurnaz, Sürmüş ileriye hep Şarlman’ı Ben orada idim, gördüm hepsini, Tabyalarımızın duydum sesini Fransız zırhlısı kıydı nefsini, Çelik kaleleri oldu revani Öteden yanaştı Fransız Golva, Oldu biraz sonra bir delik kova, Kaçtı uzaklara aradı yuva, Karnında açıldı çok kan çıbanı Bunları görünce durur mu Sufren Çözdü ipliğini hiç görünmeden, Tabyalar yapıştı paçaya, derken Kahraman nişancı buldu nişanı Şaşırdı İngiliz, kumanda verdi: Küin Elizabeth nerdesin derdi, Aman aman demek olmuştu derdi, Agamemnara da bastık dumanı İrrezistıbl idi birinin adı, Bir gülle de kaçtı ağzının tadı, Güldürdü bu hali kirlendi adı, Kornuvolis bastı ah ü figanı Büyük zırhlı imiş geldi Albion, Afiyetle yedi gülleyi beş on, Majestik, Trionf kaldılar en son, Kırdılar onlarda başı, gerdanı Rezâlet üstüne rezâlet oldu, Adalar denizi leşlerle doldu İtilâf’ın benzi bir daha soldu Saldırdık arkadan biz afacanı Bir defa, on defa değil yüz kere, Gelseler az gelir bizim askere, Ediyor inayet Tanrı bizlere, Tutacak Oamanlı nâmı cihanı Bin üç yüz otuz bir Mart’ı iptidası, Yazıldı bu destan, hoştur edası Aşık Çileli’nin budur duası; Kurtarsın yakında Hakk Müslümanı

15


4- MEHMET EMİN YURDAKUL’UN “ORDUNUN DESTANI” Bu şiir, şair tarafından Çanakkale kahramanlarına itaf edilmiştir. Milli şair Mehmet Emin Bey, Anafartalar Zaferi üzerine İstanbul’dan savaş sahasına gezmeye ve orduyu tebrike gelen edebi heyet içinde bulunmaktaydı. Şairimiz o günlerin ilhamıyla ; Türk’ün ve Mustafa Kemal’in büyük mucizesini anlatan bu destanı yazmıştır. Destan Fevziye Abdullah Tansel’in neşrinden bir bölümü şöyledir : ORDUNUN DESTANI Ey, bugüne şâhit olan sarp hisarlar! Ey, kahraman Mehmet Çavuş siperleri! Ey, Mustafa Kemaller’in aziz yeri! Ey, toprağı kanlı dağlar, yanık yarlar! Sizler burada gördüğünüz büyük cengi Elde kılıç parladıkça unutmayın ; Bugünü de bundan üç bin yıl evvelki Kahramanlık devri gibi unutmayın! Anlatın ki Türkler burada şan verdiler Birçok vahşi, cehennemi kuvvetlere ; Ateş, çelik kralları devletlere Süngülere mu’cizeler gösterdiler Burada zulme baş eğmeyen bu yiğitler Vatan için her mihnete katlandılar ; Ölümleri tahkir eden şu şahitler Türk- İli’nin hayatını kazandılar Bu memleket büyüklüğün vatanıdır ; Ellerinde silahlarla ölenlerin, Son nefeste ümitlerle gülenlerin, Hakk’a kurban olanların Turan’dır. Bu sâf ruhlar şu dünyadan ayrılırken Yanık sesle “vatan!” diye haykırmıştır ; 16


Yanlarına helâlleşmek için gelen Yoldaşları intikâma çağırmıştır. Buradan geçen her gururlu baş eğilsin ; Bu kan, kemik dolu toprakları, Büyük küçük gemilerin sancakları Selâmlarla okşamağı bir borç bilsin! Zirâ bu yer en fedâkâr bir milletin Kahramanlık, şeref, namus kal’esidir. Burada her ses o ilâhi hürriyetin Kalbinin attığı yerdir. MEHMET EMİN YURDAKUL

5- FAHRİ ERSAVAŞ’IN “ ÇANAKKALE DESTANI”

Türk tarihinin eşsiz bir zaferi olan Çanakkale Zaferi, edebiyatımızda, yalnız o devrin yazarlarının şiirleriyle sınırlı olarak kalmamış, günümüz şiirinde de, şairler için ilham kaynağı olmuştur. Fahri Ersavaş’ın şiiri buna bir örnek teşkil etmektedir :

ÇANAKKALE DESTANI

Yıl 1915 , 18’indeyiz Mart’ın. Bir dünya çullanmış üzerimize, Topuyla, tüfeğiyle, Tayyare ve zırhlılarıyla Bir dünya çullanmış üzerimize, Ne çıkar bundan, Türk olarak doğmuşuz bir kere. İsterse felek “her türlü cefasın toplasın gelsin” Biziz cefaları serecek yere… Yıl 1915 , 18’indeyiz Mart’ın. Tanrım bize mi doğuyor, Kanlısırt ufkundaki gün? Tanrım bize mi doğuyor, Düşman Kendine gel biraz! Kendine gel biraz! Pek tekin değildir Çanakkale’nin suyu, Geçilmez bu boğaz…

17


Bizi Ne topun yıldırır, Ne kurşunun. Çünkü artık Başladı cengimiz Er meydanında bulunmaz dengimiz… Sen misin Mustafa Kemal’im ileri diyen? İşte fırladık siperden. Sırtına yüklenmiş kahraman Seyit 276 kiloluk mermiyi Koşuyor bataryasına ateşler içinden Bu mermi denizlere gömecek Elizabeth’i Buve’yi… Yanıyor bugün Anafartalar yanıyor, Denizler yanıyor Zafer bizimdir artık Düşman zırhlıları batıyor Zafer bizimdir artık Düşman zırhlıları batıyor… Türk’üz, Muzaffer olarak doğmuşuz bir kere, Bir karış toprak uğruna Kimimiz şehit oluruz, Kimimiz gazi. Hiç değişmez bu yazı, Dünyada her yer geçilir belki Lâkin geçilmez Çanakkale Boğazı.

FAHRİ ERSAVAŞ

18


III. ŞİİRLERİMİZDE ÇANAKKALE ZAFERİ

BİR YOLCUYA Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın, Bu toprak, bir devrin battığı yerdir. Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın, Bir vatan kalbinin attığı yerdir. Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda, Gördüğüm bu tümsek, Anadolu’nda, İstiklal uğrunda, namus yolunda, Can veren Mehmed’in yattığı yerdir. Bu tümsek, koparken büyük zelzele, Son vatan parçası geçerken ele, Mehmed’in düşmanı boğuldu sele, Mübarek kanını kattığı yerdir. Düşün ki, hasrolan kan, kemik, etin Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin, Bir harbin sonunda, bütün milletin, Hürriyet zevkini tattığı yerdir NECMETTİN HALİL ONAN

ŞEHİTLER ABİDESİ İÇİN

Gökkubbenin altında yatar, al kan içinde, Ey yolcu, şu toprak için can veren erler. 19


Hakk'ın bu veli kulları taş türbeye girmez, Gufrana bürünmüş, yalınız Fatiha bekler.

MEHMED AKİF ERSOY

ÇANAKKALE “Söyle arkadaşım “dedi Anadolulu Mehmet Yanıbaşında ki Anzak erine “Nerelerden kopup gelmişin Neden çökmüş bu mahsunluk üzerine” “DÜNYANIN ÖBÜR UCUNDAN” dedi gencecik Anzak “Öyle yazmışlar mezar taşıma Doğduğum yerler öylesine uzak Örtündüğüm topraksa gurbet bana” “Dert edinme arkadaşım” dedi Mehmet “Değil mi ki yurdumuzun koynundasın ilelebet Sende artık bizdensin Sende bencileyin bir Mehmet” Çanakkale toprağının Üstü cennet altı mezar Kavga bitmiş mezarlarda Kaynaş olmuş yiten canlar “Ya sen” dedi Mehmet Oyun çağındaki İngiliz erine “Yaşın ne senin kardeş böylesine erken buralarda işin ne” “Yaşım sonsuza dek on beş” dedi ufak tefek İngiliz eri “Köyümde askercilik oynar coştururdum trompetle bizimkileri Derken kendimi cephede buldum Oyun muydu gerçek miydi anlamadan Bir sahici kurşunla vuruldum Sustu boynumdaki trompet Son verildi böylece oyundan bozma işime 20


Gelibolu’da bana bir yer kazıldı Mezar taşıma ON BEŞİNDE TRAMPETÇİ yazıldı Öyküm de künyem de bundan ibaret Yağmur yağıyordu usul usul toprağa Gözyaşları düşerek üstüne sanki Damla damla ağlıyordu uzaktan uzağa Sahibini yitiren bir trompet “Ya sizler” dedi Mehmet Dünyanın dört kıtasından Mezar dolusu erlere “Hangi rüzgar savurdu sizleri bu bilmediğiz yerlere” Kimi İngiliz’di kimi İskoç Kimi Fransız dı kimi Senegalli Kimi Hintli kimi Nepall Kimi Avustralya’ dan Yeni Zellanda ’dan Anzak Gemiler dolusu asker Her biri niye geldiğinden habersiz Gelibolu’nun oya gibi koylarından sızarak Tırmanmışlardı dağa bayıra Siper siper yara gibi yarılan toprak Mezar olmuştu savaş ardından onlara Kiminin BURADA YATTIĞI SANILIR Kiminin ADI BİLİNSE DE MEZARI BİLİNMEZ Kiminin de mezar taşında On altı,on yedi on sekiz yaşında EBEDİ İSTİRAHATE ÇEKİLDİĞİ yazılı Çanakkale topraklarında Her birinin erken biten yaşam öyküsü Eski yazıtlar gibi taşlara böyle taşlara böyle kazılı “anlamaz mıyım”dedi “halinizden kardeşler” adına yazılı taşı bile olmayan asker Anadolulu Mehmet “Bende yüzyıllarca yaban ellerde Neyin uğruna bilmeden can vermişim Kendi yurdum uğruna can vermenin tadına İlk kez Çanakkale’ de ermişim Uğrunda can verdikçe vatanlaştı ancak Ekip biçtiğim padişah mülkü toprak Değil mi ki sizler alamazsanız bile Bu topraklar almış sizleri basmış bağrına Sizlere de vatan sayılır artık Çanakkale “ Çanakkale toprağının Üstü cennet altı mezar Kavga bitmiş mezarlarda 21


Kaynaş olmuş yiten canlar Bir garip savaştı Çanakkale Savaşı Kızıştıkça kızgınlığı dindiren Ara verdikçe ateşe düşmanı kardeşe Döndüren bir savaş Kıyasıya bir savaştı Ama saygı üreten bir savaş Yaklaştıkça birbirine Karşılıklı siperler Gönüllerde yakınlaştı Düştükçe vuruşanlar toprağa Dostlar gibi kaynaştı Savaş bitti Ölenler kaldı sağlar gitti Köylü köyüne döndü evli evine Kır çiçekleri geldiler akın akın Çekilen askerlerin yerine Yaban gülleri dağ laleleri papatyalar Kilim kilim yayıldılar toprağa Siper siper Toprağın savaş yaralarını örttüler Koyunlar koruganları yuva yaptı kendine Kuşlar döndü gökyüzüne kurşunların yerine Çiçeğiyle yemişiyle yeşiliyle Silah yerine sapan tutan elleriyle Geri aldı savaş alanlarını doğa Can geldi toprağa silindikçe kan izleri Yeryüzünde cennet oldu öylece O cehennem savaş yeri Şimdi Çanakkale Gelibolu Bahçe bahçe Ülke ülke Mezar dolu Üstü cennet altı mezar Çanakkale toprağının Kavga bitirmiş mezarlarda Kaynaş olmuş yiten canlar “Huzur içinde uyusun” Vuruştukları topraklarda Kavgadan kinden uzakta Yanyana dostça yatanlar BÜLENT ECEVİT

22


ÇANAKKALE

Övün ey Çanakkale, cihan durdukça övün! Ömründe göstermedin bin düşmana bir gün. Sen bir büyük milletin savaşa girdiği gün, Başına yüz milletin birden üştüğü yersin! Sen savaşa girince mızrakla, okla, yayla. Karşına çıktı düşman çelikten bir alayla. Sen topun donanmayla, tüfeğin bataryayla, Neferin ordularla boy ölçtüğü yersin! Nice tüysüz yiğitler yılmadı cenk devinden, Koştu senin koynundan çıkar çıkmaz evinden. Sen onların açtığı bayrağın alevinden, Kaç bayrağın tutuşup yere düştüğü yersin! Toprağından fazladır sende yatan adamlar, Irmağın kanla çağlar, yağmurun kanla damlar. O cenkten armağandır sana kızıl akşamlar, Sen silahın inançla son sövüştüğü yersin! Bir destana benziyor senin bugünkü halin. Okurken duyuyorum sesini ihtilalin. Övün ey Çanakkale, ki sen Mustafa Kemal'in, Yüz milletle yüz yüze ilk görüştüğü yersin!

FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL

23


TARİHSİN ÇANAKKALE

Mavi sularına bir baktım, sanki tarih dalgalanıyor, Şöyle etrafına bir bak, her yerde Mehmetçik yatıyor. Gelibolu'da her akşam güneş hüzünle batıyor, Türk'ün kara bahtına bu yerler ışık tutuyor. Mehmetler, Mustafalar,Yahyalar! Ölümsüzsünüz. Siz Türk milletinin kalbine gömüldünüz. Adınızla tarih yazıldı bütün sayfalara, Bu kitabın her sayfasında sizler övüldünüz Kalemle yurdumuzu elimizden aldılar, Çanakkale'm, seni mekan tutacaklarını sandılar. İnançsız gafiller kaba kuvvetlerine kandılar, Mehmetçiğin inanç ateşiyle yandılar. Mehmetçik, senin yerin ebediyyen boş kalmayacak. Senin sayende bu vatan Türk'ün oldu. Türk'ün kalacak. Senin kanınla yoğrulan bu kutsal topraklar, Yemin ediyoruz, göz dikenlere mezar olacak.

SADETTİN AYDOĞDU

ÇANAKKALE DESTANI

Yıl 1915 18'indeyiz Martın. Kendine gel biraz! Pek tekin değildi Çanakkale'nin suyu, Geçilmez bu boğaz... Geçilmez bu boğaz... Bizi Ne topun yıldırır, 24


Ne kurşunun. Çünkü artık Başladı cengimiz. Er meydanında bulunmaz dengimiz... Sen misin Mustafa Kemal'im ileri diyen? İşte fırladık siperden. Sırtına yüklenmiş kahraman Seyit 276 kiloluk mermiyi, Koşuyor bataryasına ateşler içinden. Bu mermi denizlere gömecek Elizabet'i Buvet'i... Yanıyor bugün Anafartalar yanıyor, Denizler yanıyor, Dağlar yanıyor. Zafer bizimdir artık Düşman zırhlıları batıyor... Türk'üm, Muzaffer olarak doğmuşuz bir kere. Bir karış toprak uğruna Kimimiz şehit oluruz. Kimimiz gazi. Hiç değişmez bu yazı. Dünyada her yer geçilir belki Lâkin geçilmez Çanakkale Boğazı.. Fahri ERSAVAŞ BİR YOLCUYA Dur yolcu! bilmeden gelip bastığın Bu toprak, bir devrin battığı yerdir. Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın Bir vatan kalbinin attığı yerdir. Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda Gördüğün bu tümsek, Anadolu'nda İstiklal uğrunda, namus yolunda Can veren Mehmet'in yattığı yerdir. Bu tümsek, koparken büyük zelzele, Son vatan parçası geçerken ele, Mehmed'in düşmanı boğduğu sele Mübarek kanının akıttığı yerdir. Düşün ki, haşr olan kan, kemik eti Yaptığı bu tümsek, amansız çetin Bir harbin sonunda bütün milletin Hürriyet zevkini tattığı yerdir.

NECMETTİN HALİL ONAN

VUR Ey Türk vur,vatanın bâkirlerine Günahkâr gömleği biçenleri vur. Kemikten taşlarla şarap yerine 25


Şehidler kanını içeni vur! Vur, Güzel aşıklar cenazesinden Kırmızı meş’aller yakanları vur : Şehvetin raksına yetim sesinden Besteler, şarkılar yapanları vur! Vur, katlin o kızıl sapanlariyle Dünyaya ölümler ekenleri vur : Vur, zulmün o kanlı urganlariyle Bir kavmi iplere çekenleri vur. Vur, etten, kemikten saraylar kuran O vahşi ruhları ezmek için vur : Dört büyük rüzgara küller savuran O müerrim elleri kesmek için vur! Vur, sende mukaddes hürriyet için. Dünyanın diktiği bayrak için vur : Her dinin sevdiği adalet için. Her yerde haykıran bir hak için vur! Vur, aşkın ve hakkın zaferi için. Vur, senden bak, dünya bunu istiyor : Vur, yerde baktarih senin seyircin : Vur, gökten bak Allah sana, “vur!” diyor. Vur, çelik kolların kopana kadar Olanca aşkınla, kuvvetinle vur : Son düşman, son gölge kalana kadar Olanca kininle, şiddetinle vur. Vur, senin darbenden çıkacak ateş İntikam isteyen bir milletindir : Alnında doğacak kırmızı güneş, Bu senin ilâhi hürriyetindir!... MEHMED EMİN YURDAKUL

ASKER AĞZINDAN

26


Taşından silerek kanlarla pası Yurdu yakut gibi mal yapacağız Sahilde ölürsek mavi atlası Kumlardan türbeye şal yapacağız. Biz Çanakkale’yi demir yürekle Kurtarmaya geldik candan emekle Düşmanı boğmaya yelken kürekle Seddülbahr önünde sal yapacağız. Zümrüt dalgaları şimdi yelkensiz Kara sevda verir bize Akdeniz Siyah bulut gibi akın edip biz O mavi denizi al yapacağız. Gönülde talihin açtığı sızı Kadere bıraktık anayı kızı Felekte nasılmış Türk’ün yıldızı Remlatıp kumlukta fal yapacağız Kıvırıp o cansız bileklerini Kaçırıp İngiliz bebeklerini Ürkütüp kafirin sineklerini Şu Arıburnu’nda bal yapacağız İ.A. GÖVSA

ÇANAKKALE

27


Tarih On Sekiz Mart şerefli bir gün Sayısız şehidi an Çanakkale Conkbayırı tanık, çeliktir süngün. Sırtları boyadı kan Çanakkale Denizden gemiler gülle attılar Nusret mayın döktü suda battılar Mehmetler zafere zafer kattılar Ağardı ufkunda tan Çanakkale Milletim büyüktür devletler kurdu Vatandaş el ele savundu yurdu Kıyıya gelene tokadı vurdu Aldattı düşmanı zan Çanakkale Cepheden cepheye Kemal önderdi Anzakları yendi geri gönderdi Kurşunlara karşı göğsünü gerdi Helâldir Ata’na şan Çanakkale Sana Türk demişler bulunmaz dengin Damarındaki kan bayrakta rengin Yarattın destanlar hak için cengin Vatana fedadır can Çanakkale.

İBRAHİM AGÂH ÇUBUKÇU

ÇANAKKALE ŞEHİTLİĞİ’NDE

28


Ey şimdi köyünden pek çok uzakta, Ey şimdi bir yığın kara toprakta Uyanmaz uykuya dalan yiğitler! Şehitlik şanını alan yiğitler! Yan yana dizilen mezarlarınız Zemine semavi iftihar olmuş Dünyaya kapanan nazarlarınız Tanrının mağfiret nuruyla dolmuş. Ne alçak görünür şu fani hayat Baktıkça samimi uzletinize Bir anda coşarak ağlarım ; heyhat! Günahkâr gözyaşım layık mı size?

Hayır, sanmayın ki bu gözyaşlarım Kirletmek istiyo merkadinizi Ey benim kaybolan arkadaşlarım Ben görmek isterim bir daha sizi. Lanet gözlerimde duran gölgeye ; Ağlarım bu gölge silinsin diye, Ah, o gölgedir ki hayata tapar ; Gözümüzün nurunu sizlere kapar ; Beni bir vefasız riyakar yapar!

ENİS BEHİÇ KORYÜREK

ÇANAKKALE’Yİ ZİYARET

29


Ayak basmadım, haşa öptüm toprağını Mehmetçik! Tarihime ebedi şeref, şansın Çanakkale! Yurdumun göğsünde bir nişansın Bir savaş meydanı mı, bir şehitlik mi bu yer? Her karış toprağını yiğit kanı sulamış ; Şu çorak topraklara bu ne haşmetli değer! Güvenmek benliğine küçümsemek ölümü, Bir cihan karşısında bilmemek nedir korku ; Bunlar efsane değil, hakikat bu tarih bu, Selam size tarihe sığmayan kahramanlar! On’larla on’ları yenen, yüz’e karşı koyanlar, Ey Türk analarının doğurduğu aslanlar! Ayak basmadım, haşa öptüm toprağını Mehmetçik! Tarihime ebedi şeref, şansın Çanakkale! Yurdumun göğsünde bir nişansın

BAHA VEFA KARATAY

ASKER GÖRÜNCE AĞLARDIN

30


Asker görünce ağlardın, sıralar halinde giden Neler geçerdi bilmezdin hafızandan hayalinden Şehit arkadaşlarınla belki beraber durdun Son sözlerini dinlerdin yaralarını sararken “cehennem içindeyken korku aklına gelmezdi, o nasıl askerdi, oğlum, sizlere anlatamam ben! (Annem beni yetiştirdi, bu ellere yolladı) der, Düğüne gidermiş gibi, ölüme giderdi erken”

Asker görünce ağlardın, kederli, soluk benizli, Mehmet’i mi düşünürdün Kafkas’ta açlıktan ölen? Sen mucize kabilinden, cephelerden sağ dönmüşsün, Karlı Toros Dağları’nda devam edip gitti çilen. Hayatın boyunca asla çıkar peşinde koşmadın, Bu yanmış yıkılmış yurda hizmet etmekti düşüncen. Bilirdin vatan ne demek, düşman çizmesi ne korkunç Bayrak görünce ağlardın, nazla direğe çekilen.

MEHMET ÇINARLI

BU VATAN KİMİN

Bu vatan toprağın kara bağrında, Sıra dağlar gibi duranlarındır. Bir tarih boyunca onun uğrunda, Kendini tarihe verenlerindir!... Tutuşup kül olan ocaklarından, 31


Şahlanıp köpüren ırmaklarında, Hudutlarda gaza bayraklarından, Alnına ışıklar vuranlarındır!... Ardına bakmadan yollara düşen Huduttan hududa yol bulup koşan, Şimşek gibi çakan, sel gibi çoşan, Cepheden cepheyi soranlarındır!... İleri atılıp sellercesine, Göğsünden vurulup tam ercisine, Bir gül bahçesine, girercesine Şu kara toprağa girenlerindir!... Tarihin dinden düşmez bu destan, Nehirler gazidir, dağlar kahraman, Her taşı bir yakut olan bu vatan Can verme sırrına erenlerindir!... Gök yay’ım ne desen ziyade değil, Bu sevgi bir kuru ifade değil, Sencileyin hasmı rüyada değil, Topun namlusundan görenlerindir!...

ORHAN ŞAİK GÖKYAY

KARDEŞİME

O kadar yandı mı bağrın ey çocuk? Ecelin sunduğu şarabı içtim. Sırayı, saygıyı unuttun çabuk, Sebep ne, ağandan ileri geçtin? Yirmi üç baharı kavuşturan ateş, Güllerin kalbini dağlasa çok mu? 32


Bir damla şebnem’e susadı güneş, Sümbüller sararsa hakları yok mu? Yurduna son damla kanını verdin, Ah cömert kardeşim sana pek yazık! El fitre verdi de, sen canın verdin, Ne acı bir ramazan bayramı yaptık! Yad eller dağıttı halka gül soyu, Yok sana göz yaşı dökecek anan. Kardeşim üzülme, müsterih uyu, Ne mutlu gülüyor sevgili vatan. Bir çile ipekten yumuşak sinen, Serhatti tuttu bak Balkanlar gibi Kaşından daha çok bıyığın yokken, Dövüştün yeleli arslanlar gibi! Ne beyaz bir mermer, ne biraz yaldız, Nerede yaptığın o altın destan? Sürekli alkıştan utanan atsız, Koca şeyhnamene konmamış imzan. Ne kadar aradım senin kabrini, Yok diye boynunu büktü her çiçek. Yanıldım kardeşim, bağışla beni, Mekanın semaya nakletti, gerçek!...

İDRİS SABİH

HASAN ÇAVUŞ’UN ANASINDAN

Oğlum Hasan üç aydır ki mektubunu alamadım, Gece gündüz hayır duanızdan geri kalmadım. Sen onbaşı olmuş idin Akşehir’den giderken, Çavuş oldum diye yazdın tabur cenge giderken. Zafer için her cengine yedi hatim adadım, Allah için ocağımda sensin kolum kanadım. Yaradanım sana nasip ederse şehadet, Odur kulluk hakka vatan millet için ne devlet. İmam dedi oralarda ulu şanlı cenk olmuş, Düşmanların siperleri baştan başa leş dolmuş. 33


Derelerden, tepelerden seller gibi kan akmış, Korkak düşman geri kaçmış,toplarını bırakmış. Sen o kanlı derelerden topladığın sümbülü, Yolla taksın yavukluna, ziynet bulsun kağkülü. Geçen gece ben bu cenk’in rüyasını görmüştüm, Sevincimden ağlayarak hayır diye yormuştum. Pilevne’de yatan şehid baban eve gelmişti, Hasan gazi oldu diye bana müjde vermişti. Sonra gördüm sağ elinde yükselmişti bir bayrak, Din hasmının kal’asına dikilmişti o sancak. Sen düşünme, yine bize gözü gibi bakıyor, Bolluk şükür zat-zahire her taraftan akıyor. Eğer köyde ölen kalan var mı diye sorarsan, Konu- komşu eşi dostu hatırlayıp anarsan, Muhtar Gelin Ahmet şehid olmuş,haber geldi dün Şenlik oldu, mevlit oldu, düğün oldu bütün gün. Köy giyindi kuşandı, hep namaza gittiler, O şehidin rahmetullah duasını ettiler. Yeri belli olsun diye mezarını kazdılar, Bir taş dikip Ahmet şehid oldu yazdılar. Kurban kesip hatmi şerif indirildi hep ona, Gönderildi onun gökte yatan şanlı ruhuna. Sen bilirsin, yavuklusu kumral saçlı Emine, Bir al bayrak almış idi o gün evine. O güzel kız yeşil örtü örtmüştü başına, Bir kurumlu oturmuşu köyün dibek başına. Hıçkırmadı, ağlamadı, sandım anı bir melek, Onun erlik ocağını söndürmüştü kör felek. Sürme çekmiş, kına ile süslemişti elini, Olmuş idi tel duvaklı nurlu şehid gelini. Dedi ; Ahmet, artık beni ahirette beklesin, Ben onunum utanmasın, beni haktan istesin, Kaderim bu, şehid olmuş benim şanlı yiğidim, Kız kalırım varmam ele ; bende canlı şahidim. MANASTIRLI HASİP

GAZİ ŞEHİR ÇANAKKALE

Şehidlerin canlarını verdiği yere, Kanlarının seller gibi aktığı yere, Mehmetçiğin destanını yazdığı yere Gazi şehir Çanakkale’ye hoş geldiniz!... Çanakkale duyulunca yürekler titrer, 34


Her köyünden birkaç yiğit, cennete gider! “canım feda yeter ki vatan sağ olsun!” der, Gazi şehir Çanakkale’ye hoş geldiniz!... Kilitbahir’de karşılar Seyit Onbaşı, Alçıtepe, Sargıyeri, Yamut anıtı, Unutma Seddülbahir’de Yahya Çavuşu Gazi şehir Çanakkale’ye hoş geldiniz!... Alçıtepe kahramanı, Fevzi ÇakmakPaşa, Boğazın kumandanı, o Cevat Paşa Anafarta’da Mustafa Kemal yaslanır taşa Gazi şehir Çanakkale’ye hoş geldiniz!... Kanlıdere, Kerevizdere, Karanlıkdere, Zığındere, Domuzdere, Soğanlıdere! 253 bin şehid’in yattığı yere, Gazi şehir Çanakkale’ye hoş geldiniz!...

HASAN TÜRK

ORDUNU DUASI

Yılmaz ölümden, yaradan, askerim : Orduma “gazi” dedi peygamber’im Bir dileğim var, ölürüm isterim : Yurduma tek düşman ayak basmasın! Amin! Desin hep birden yiğitler. “allahü ekber!” gökten şehitler. Amin! Amin! “allahü ekber!” Tük eriyiz, silsilemiz kahraman… Müslümanız, Hakk’a tapan Müslüman Putları Allah tanıyanlar, aman, Mescidimiz boynuna çan asmasın Amin! Desin hep birden yiğitler. “allahü ekber!” gökten şehitler. 35


Amin! Amin! “allahü ekber!” Millet için etti mi ordum zafer, Kükremiş aslan kesilir her nefer. Döktüğü kandan göğe vursun zafer, Toprağa bir damlası boş akmasın. Amin! Desin hep birden yiğitler. “allahü ekber!” gökten şehitler. Amin! Amin! “allahü ekber!”

Ey ulu peygamberimiz nerdesin? Dinle minarede öten gür sesin! Gel, bana yâr ol ki cihan titresin! Kimse dönüp süngüme yan bakmasın Amin! Desin hep birden yiğitler. “allahü ekber!” gökten şehitler. Amin! Amin! “allahü ekber!”

MEHMET AKİF ERSOY

MEÇUL ASKER

Hangi tarlayı sürmeye kalksam Sapanıma takılan bu kemik Bir pırıl pırıl ki güneşte Alnımızdan ak Göğe çıkar gibi düştüğüm yerlerdir Çanakkale, Sakarya, Dumlupınar Haktın, vazifeydin namus ve şeref Mert kapılarında Varşova’nın Bir yanda yaptıkların destanlar dolusu 36


Bir yanda sürüp gider nankörlüğümüz Doğrusu yüzüm yok çiçek getirmeye Dağ taş bellediğim mezarına

CAHİT SITKI TARANCI

SİPERDEN MEKTUP

Allah’a dua et, düşman tırpanı Devlet ağacını yolmasın anne ; Altında dökülsün oğlunun kanı Bayrağın gül rengi solmasın anne Köyden biri geldi taburumuza, Meğer söz kesilmiş muhtarın kıza, Gece niyet tutup baktım yıldıza, Artık söyle o iş olmasın, anne! Düşünme boş gelse posta tatarı, 37


Siperden akın var yarın dışarı ; Kadere râzı ol, uzun yolları, Bekleyen gözlerin dolmasın anne!

İBRAHİM ALÂEDDİN GÖVSA

YILDIZLARIN HEDİYESİ

Sahillerde yavaş yavaş gün kararmada. Ufka düşmüş gülümseyen, ince bir hilâl Çanakkale önünde bir sefil “armada” Ediyor top sesleri sükûtu ihlâl Fakat Seddülbahir yine susturdu onu : Gülleleri batırdı bir düşman gemisi. Şimdi çıt yok ; hummalı bir akşamın sonu Bütün bütün çoğalıyor denizin sesi

38


Kalelerde dalgalanan al bayrakların Üzerinde yıldızlar bir yığın inciye Benziyor ki edecekler işleyip yarın Parlak zafer çelengini Türk’e hediye

HALİD FAHRİ OZANSOY

ŞEHİDİN KALBİ

Bir köpüklü deniz gibi gök bembeyazdı Gün batarken ufka kızıl bir destan yazdı Çöktü karlı yamaçlara hep karartılar, Uçuşuyor enginlere doğru martılar. Fırtınalar uğulduyor şimdi derinde ; Maceralı Çanakkale sahillerinde, Vücudları bir kırmızı kana gömülü Gözlerini ufka dikmiş binlerce ölü, Her birinin birer kılıç var avucunda Her kılıcın bir damla kan donmuş ucunda! Uçuşuyor kara bulut gibi kargalar, Ölüleri didikliyor demir gagalar!...

Birden bire dalgalandı bir kar kümesi Yükseldi bir genç askerin titreyen sesi : Karga! Biraz dinle beni.. son vasiyetim : 39


Bu gün artık yuvam öksüz evladım yetim! Şimdi belki pencereden gözleri yaşlı Benden mektup bekliyordur o kumral başlı! Eyvah! İşte buz tutuyor yüreğimde kan Karga! Oysun şu göğsümü demirden gagan : Benden haber soranlara götür kalbimi! Ruhum artık cennetinde buldum Rabbimi… Gece… hâlâ yığın yığın yerde kargalar, Ölüleri didikliyor demir gagalar!... Karşı dağdan iniyor bir zafer mevkebi Nöbetçiler sahilde tunç heykeller gibi

ENİS BEHİÇ KORYÜREK

ASKER VE ŞAİR

Galiçya’da siperinde uyuyan Bu nefere dikkatle bak ey şair! Şair odur, senin yazın hep nesir ; Uyuyan sen, odur sezen ve duyan… Şair odur, çünkü onun kalemi Uyurken düşmez asla elinden… Kalbindeki bütün zevi, elemi İlhâm ana vatanından, ilinden… Vatanını unutamaz hiç kalbi, Uyusa da cenksiz kalmaz rüyası… Bebeğiyle yatan küçük kız gibi Hep göğsünde durur nazlı bombası… O, belki de biraz sonra vatanının Selameti için şehit olacak… Onun kazandığı adsız bir şanın Gölgesiyle tarihimiz dolacak… O, orada senin için kanını Seve seve döker iken ey şair! Sen ne için ona birkaç anını 40


Vakf ederek yazmıyorsun bir şiir!... O seninçün hayatını verirken, Üşenirsin ona destan yazmağa… Haktır almak kalmini elinden Ve git demek ona mezar kazmağa…

ZİYA GÖKALP

ÇANAKKALE’DE BİR MEHMETÇİK Çanakkale cephesinde çarpışan bir Anadolu delikanlısının ateş altında kıldığı namazını, çok içli, sımsıcak bir şekilde gözler önüne seren şair Ahmet Nedim’in “Namaz” isimli şiiri, bizi biz yapan dinamikleri, Mehmetçiği “Mehmetçik” yapan değerleri ortaya koyması açısından çok değerlidir. Süngüsünden kurduğu mihrabın önünde, ateş çemberi altında, huşu içinde Rabbine yönelip sonra da cepheye koşan Mehmetçiği tasvir eden bu şiiri gelin birlikte ruhumuza yudumlayalım : İngiliz vakit vakit gemilerden, siperden… Yine bolca gülle, bomba savurduğu bir gündü. Hızlı hızlı geçiyordum, tehlikeli bir yerden Birden bire gözlerime büyük bir şey göründü. Böyle büyük görünen şey küçük bir insandı, Fakat bana çok dokundu, ayaklarım bağlandı. Ateşlerin yaladığı bu düzlükten geçerken Güllelerin cehennemlik yağmurundan kaçarken Yolun biraz kenarında, tek başına bir nefer, Pervasızca bombalardan, ateşlerden, her şeyden Kendisine, süngüsünden bir mihrapçık kurmuştu. Sonra onun karşısında namaza durmuştu. Ne havada ıslık çalan ve düştüğü yerlere Kızgın çelik dahmelere ölüm saçan gülleler Ne, semada ifrit gibi, vızıldayan tayyare… Ne dünyalık bir dünce, ne bir korku, ne keder. Onun demir yüreğini oynatmaktan acizdi, 41


Sanki toplar, şarapneller tehlikesiz, sessizdi! Potinleri yanındaydı, Onun büyük saygısı Kunduralı ibadeti görmüyordu muvafık. Böyle temiz bir yüreğin bütün işi, kaygısı, Elbet Hak’kın rızasına olmalıydı mutabık. Kuru toprak üzerinde kundurasız kılınan Bu namazın pek uygun kubbesiydi asuman. Bir çam, ona gölgesinden yapmış idi seccade Sanki tekbir alıyordu, vakit vakit, top sesi… Gözlerin, sade akı beyaz kalan yüzünde Parlıyordu, o sarsılmaz imanın gölgesi. Bir Müslüman nasıl olur, bu levhadan anladım Hürmetlerle yavaş yavaş sokuldum beş on adım Başındaki kabalığın gölgesine gömülen Süzük gözler dikilmişti o süngüden mihraba Hak’kın büyük divanında, eli bağlı dururken Artık O, can kaygısını almıyordu hesaba. Allah Allah, bu ne yüksek bir imandır ya Rabbi Bir Müslüman, ne büyük bir kahramandır ya Rabbi! Kahramandır, çünkü toplar etrafında patlarken Zerre kadar titremedi, namazını bozmadı. Dört yanına ateş saçan, türlü türlü afetten Sanki onu koruyordu bir meleğin kanadı. Onun, böyle tevekkülü bana pek çok dokundu. Yüreğimi bir şey ezdi…iki gözüm sulandı. Ey medeni İngilizler! Daha varsa getirin İnsanları, küme küme öldürecek şeyleri… Getirin de şu cenneti cehenneme çevirin, Bak onlar korkutur mu bir Müslüman neferi? Bunu hala anlamıyor ne Hamilton, ne Grey Müslüman’ı korkutamaz Allah’ından başka şey. Böyle dalgın, düşünerek geçerken ben yanından Sağa sola selam verdi, namazını bitirdi. Sonra, biraz kımıldadı. Ellerini, yaradan Tanrı’sına dua için gökyüzüne çevirdi. Şimdi, artık, Allah’ına döküyordu derdini Gözlerini kapamıştı, unutmuştu kendini

42


Tanrı’sına karşı, boynu bükük duran bu nefer Korku bilmez bir yiğitti… Hürmetlerle eğildim… Duasına, mutlak “Amin”diyorlardı melekler. Kendimi pek fazla gördüm, usul usul çekildim! Ben giderken kulağıma değdi onun sadası : “Allahümme salli ala seyyidina…” duası. Çekilmiştim ; fakat hâlâ geriye Bakıyordum ne yapıyor o diye. Ben merakla, böyle durup bakarken O, doğruldu silkinerek yerinden. Tanrı’sıylahesabını bitirdi Süngüsünü kılıfına geçirdi. Gidiyordu… Arkasından seslendim Dönüp baktı, cevap verdi : “Efendim!” “Uğurola, acelen ne hemşerim? Biraz eğlen, gel cigara içelim.” “Yok efendi, affedersin işim var. Öyle çokluk eğlenemem vakit dar.” “Adam sende ne olurmuş, gel biraz, Şuracıkta oturalım…” “Olamaz sonra belki yetişemem nöbete. Buradan daha epey sürer şu tepe. Başka vakit görüşürüz inşallah.” “Selametle koç yiğidim eyvallah Fakat bari, şu paketi olsun al.” “Eksik olma, tütün içmem, hoşça kal!” Bir söz daha : “Neredensin?” “İlerde, Kanlı Sırtın önündeki siperde.” Böyle deyip şahin gibi süzüldü, Sanki bir aslandı çözüldü. Kanlı Sırtın önlerinde eğlenirmiş bu aslan Fakat bilmem bu toprağın kansız yeri neresi? Düşmanlarda şahittir ki, seller gibi çağlayan Türk kanı ile ypğrulmuştur bütün dağı, deresi. Sen de işte o fedakar erlerdensin ey yiğit! Vazifen pek mukaddestir, ama durma haydi git. Adı neydi, nereli idi? Soramadım kendine, Fakat onun Türk olduğu lisanından belliydi, Adı Mehmet, ya Ahmet’miş anlamaya hacet ne? Oradaki yiğitlerin hepsi de bir halliydi. Hepsi dindar, hepsi nazik, hepsi tosun, hepsi mert Hepsinde de düşman kini bir onulmaz acı dert.

43


Selam size, ey Bursa’nın, Ankara’nın, Konya’nın Vatan için ölümleri şeref bilen evladı! Emin olun, sizden akan bir damlacık al kanın Elemiyle bir milletin bütün ruhu kanadı. Şimdi hâlâ, nerde görsem kabalaklı bir asker Hatırıma gelir hemen namaz kılan o nefer.

AHMET NEDİM EFENDİ

ANADAN ŞEHİDE SON VEDA

Oğul ; Sen giderken, Ardından baktığım oğul, Seni gözledim, Doğduğundan beri yaptığım gibi, Seni izledim, Yüzüne çarparsa yel, yüreğim ürperir oğul, Ayağına taş değerse, bağrım yanar oğul, Kıyamadım gülü ellemene, Dikeni vardır diye, Canımdan can, kanımdan kan oğul, Ama, Bugün git oğul, Yoluna git, Şu İslam toprağını gavur alacaksa, Ezanların susacaksa, El kemendini boynuna atacaksa, Çiğnenecekse şehit atanın mezarı, Git oğul, Git… Bilesin ki Resul önündedir. Bilesin ki melekler ardındadır. Bilesin ki dualarım semadadır. Bilesin ki yolun Allah’adır. Düşte gördüm oğul, Bize artık vuslat, 44


Mahşerden sonrayadır. ANONİM

YARALININ DERDİ

“17 Temmuz 1915 Cumartesi günü sahra hastanelerini ziyaret etmiştik. Ağır yaralılara mahsus büyük çadır koğuşlarda, tüyleri ürperten korkunç yaralılar vardı. Hele o aralık pansumanı yapılanlar arasında bir mecruh görmüştük ki bir bomba sadmesiyle yüzü dağılmıştı. Ağzı, çenesi hemen tamamıyla dökülmüş, boynuyla burun arasındaki kısım müthiş bir oyuk halinde kalmıştı. Yaşayacağı hakkında ümitler pek az olan bu kahraman yaralı, ayakta hiçbir müşteki hareket yapmaksızın o korkunç yaranın temizlenmesini bekliyor, bize sabırlı ve tevekküllü gözlerle bakıyordu. Ben o askerin, Türk insanının bütün mahrumiyet ve felaketlerini ifşa eden bakışlarından hissettiklerimi işte şu manzume ile tesbit etmek istedim”

Tahammül etmezken gözlerim bile Sen nasıl susarsın bu azap ile. Sen nasıl susarsın diyorum, lakin Ağzının bir söze var mı mecali? Çenen, dilin kopmuş, yalnız o derin Bakışından sezdim düştüğün hali. Söylesen o kadar duymazdım belki Hissettim gözlerin bana diyor ki : “Benim köyüm uzaklarda şirindi, Bir ormanın gölgesinde serindi, Ben yetiştim sakat anam sevindi, Bir gün gelir deyip kansın, söyleyin. Vurulmadan aslan gibi civanım, 45


Ocağımda bir tek gürbüz fidanım, Yaşlı, dertli anacığıma bakandım. Gene gelip bakar sansın, söyleyin. Etkin olsa harmanı kim sürecek? Haram olsun milletime bu emek Beyaz saçlı anam yerse bir değnek. Jandarmalar hoş davransın, söyleyin. Bu toprağı, akan selde boğulup, Koruyan biz, şenleten biz, kul olup. Sırtımızdan geçinenler koğulup Hak sahibi ayaklansın, söyleyin.

Her cefaya göğüs veren topraklar, Yoksulluktan inleyen bucaklar, Hıçkırarak sessiz akan ırmaklar Biraz çoşup kan bulansın, söyleyin. Babam, dedem kaldı Moskof elinde, Kardeşlerim vuruldu Rumeli’nde, Çanakkale her köylünün dilinde Dolaşırken beni ansın, söyleyin. Bir kız gördüm daha on beş yaşında Peri gibi bir pınarın taşında Ağlamıştı bana geçit başında. Bu halimi duyup yansın, söyleyin.”

İBRAHİM ALAADDİN GÖVSA

46


V. SULTAN MEHMED REŞAT’A AİT ŞİİR

Savlet etmişti Çanakkale’ye bahr ü berden Ehl-i İslamın iki hasm-ı kavisi birden Lakin imdad-i ilahi yetişip ordumuza Oldu her bir neferi kale-i pulad-beden Asker evladlarımızın piş-geh-i azminde Aczini eyledi idrak nihayet düşman Kadr ü haysiyeti pa-mal olarak etti firar Kalb-i islama nüfuz eylemeye gelmiş iken Kapanıp secde-i şükrana Reşad eyle dua Mülk-i islamı hüda eyleye daim me’men

47


TAHMİS-İ MANZUME-İ HÜMAYUN

Cebheden topları ejder gibi baru-efgen Arkasından gemiler bir sürü div-i ahen Gökte teyyarelerinden saçarak nar u fiten Savlet etmişti Çanakkale’ye bahr u berrden Ehl-i isalamın iki hasm-ı kavisi birden Kadın erkek anadan ta süd emen yavrumuza Hepimiz canla sarıldıkta vatan duygumuza İntizar eyledi gafletle aduvv korkumuza Lakin imdad-i ilahi yetişip ordumuza Oldu her bir neferi kale-i pulad-beden Şükür Allah’a ki gördüm bu mübarek sinde Kahraman ordumu serhadde muzaffer, zinde Müjde İran ile Turana ve Çine ve Hinde Asker evladlarımın pişgeh-i azminde Aczini eyledi idrak nihayet düşman Allah Allah nidasıyla mühacim ahrar Tepelerden boşanıp saika- var-i, kahhar Ettiler düşmanı bir öyleki icla-y kenar Kadr ü haysiyeti pa-mal olarak etdi firar Kalb-i islama nüfuz eylemeğe gelmiş iken Ruh-i peygamberi tebşire giderken şüheda Millet arkanda bugün vecd ile tekbir- sera Sende mihrab-ı hilafetde cebin-say-i sena Kapanıp secde-i şükrana Reşad eyle dua Mülk-i islamı hüda eyleye daim me’men

YAHYA KEMAL

48


ŞEHİDLER ÖLMEZ

Şehit acep ne demek, nedir sözün doğrusu, Vatan’a kurban onlar, yoktur ölüm korkusu. Çünkü din’in müjdesi, cennet onlara hazır, Onun için muzaffer kahraman Türk ordusu!... Gün doğmadan gülle yağmış, aydınlatmış her yeri, Mehmetçiğin narası inletmiş siperleri. Mesken tutmuş ada’yı Seyid, Yahya ve Nuri, Düşman karaya basmış atılmışlar ileri!... Tam bir yıl direnmişler, denizde ve karada, Esat paşa şurada, Cevat paşa burada… Yedi iklim toplanmış ufacık bie karada, Türkleri kovmak için tüm Avrupa burada!... Düşman zulmünde sabt, iman kalplerde gerçek, Şu yenilmez! Armada boğazlardan geçecek!... Karar vermiş, baş koymuş islam’ın son ordusu, Siper etmiş göğsünü, ölümden mi ürkecek!... Conkbayır, Arıburnu, Anafarta ötesi, Bir ara esir düşmüş Seddülbahir kalesi. Hemen koşmuş imdada, Evliyası Velisi, Hamilton anlatıyor, nasıl kovmuş birisi!... 9 Ocak Halles’te savaşın sonu gelmiş, Cephe zayıf düşünce maneviyat yükselmiş. Maddi, manevi ordu hep beraber savaşmış, Zafer Mehmed’in olmuş, melekler müjde vermiş… Makamların en yücesi, şehitlik mertebesi, 253 bin şehit, yiğit ve gençti hepsi! Zorlayan yok inanç var, inanmışlar birlikte, “YA İSTİKLAL YA ÖLÜM!” M ehmed’in bildirisi!... Oğlum tanı atanı, bu toprakta yatanı Kan dökmüş, can vermişler, kurtarmışlar vatanı Şehit kurbandır oğul, vatan namus kurbanı, Hiç unutma saygı duy onları iyi tanı.

SALİM DAĞ

49


NASIL ÖLMELİYİM

“Akşamı beklerim ben sadece, Ayın yükselişini Küçük yelkenlimi yavaşça Kaydırırım dalgasız göle Fırtınalar korkunç, savaşta uluslar. Denizlerde kavgaları burada. Ve ölümün vahşi dalgaları çarparak parçalar, Öfkelerini yaşamın kayalıklarında. Uzun ve son çağrıyı beklerim ben. Şansıma belki de kısa bir veda, Sonra sessiz tepe ve vadiye Sislerin usulca çökmesini beklerdim”

CHAS. LOWRY

ABDUL “Tepelere seğirten gençlere içtik, Sahile çıkarma yapan adamlara da. 50


İstihkamcı ve muharebeci erlere sonra, Kaldırdık kadehleri her birinin onuruna, Onuruna silahların ve sedyecilerin Biri var ki yalnız, anmadan geçmek mümkün değil, Kaldırırken kadehleri son defa, Bir adam, adı Abdül. Pek gördüğümüz yok onu son günlerde, Kasketini saymazsak tabii. Bir kovuğun ardında görünüp kaybolan, Ve bizim yoğun ateşle karşılık verdiğimiz ekseri. Duyuyoruz fakat orada hırıltıyla solukladığını geceleri, Devriye dolaştığını karanlıkta, Baykuş sesi ve kuş cıvıltısından işaretleriyle, Erkenci bir tarla kuşu gibi şafakta. Çatırdayan kuru dalları işittik, Dizlerimizin üzerine düşüp korkudan, İri siyah silüeti geçip gitti kırıp parçalayarak, Bir gergedan örneği, ağaçlar arasından. Savurduğunu gördük kendini, saf saf Sabahın gökyüzü boyunca. Hatırı sayılır bir miktar ateşte bulunduk, Biliyor, ölümü karşılamasını da. Evet gördük onu yığılıp düşerken karşıda, Bizim çocukların da can verdiği orada. Yuvasında döne döne zavallı siyah gözleri, Umutsuz, maviye dikilip tam da. Açarak zavallı kıvrık kollarını, İki tarafın da bildiği tanrıya, Söktü sökmesine yüreklerimizi yerinden, Aşağılık oyun, kuralı bu ya. İşte bu yüzden ; kapkaraya çıkmış olsa da adın, Ren nehrinden gelen Hıristiyan Dostlarınla uyumlu olarak İşlediğin cinayet ve çapulda, Biz seni ancak Bay Abdül Bildiğimiz ölçütle tartabiliriz : Bütün benliğinde, hayatta ve ölümde Tam bir centilmen idin sen.” C.E.W.B

KARAYÜREK DERESİ KAN AĞLIYORDU

51


Haydi yavrum! Köyüne, nişanlına veda et ; Sabahını, tarlanı, her şeyini feda et ; O silaha sarıl ki, böyle günde bir erkek Bir dualı demirden başka bir şey kullanmaz ; Bunu tutan bir bilek Köleliğin uğursuz zincirine uzanmaz Git evladım, yıllarca ben oğulsuz kalayım ; Şu yaralı bağrıma kara taşlar çalayım. Haydi oğlum, haydi git ; Ya gazi ol, ya şehit!

MEHMET EMİN YURDAKUL

DÜŞÜRÜLEN BİR DÜŞMAN TAYYARESİNE

Pençesinde kanlı bir kemik taşıyan Bir kartala benzerdin, ey ölüm kuşu! Fakat şimdi bu müthiş sükutuna yan : Hani kanatlarının mağrur uçuşu?... HALİT FAHRİ

ÇANAKKALE’DE KAYBOLAN BİRLİK Şu kopan fırtına Türk ordusudur ya Rabbi Senin uğrunda ölen ordu budur ya Rabbi Ta ki yükselsin ezanlarla müeyyed namın Galib et çünkü bu son ordusudur İslam’ın YAHYA KEMAL BEYATLI 52


BENİ TOP BAŞINA GÖTÜRÜN

Bir bahçedeyiz şimdi şehidlerle beraber, Bizler gibi ölmüş o yiğitlerle beraber, Lakin kalacak doğduğumuz toprağa, bizden Şimşek gibi bir hatıra, nal seslerimizden YAHYA KEMAL BEYATLI

SİLAHIYLA GÖMÜLENLER

Bir ağaç altında vuruldum Gözlerimi kapattı iki yaprak Beni bundan tanırsınız Kan rengi güller verecek yattığım toprak EMİN ÜLGENER

HASAN ETEM’İN VALİDESİNE SON MEKTUBU

Anne, beni vatan için doğurdun, Söyle kirpiğinde titreyen yaş ne? Mertlikle içimi kardın yoğurdun, Hiç asker anası ağlar mı anne? HALİM YAĞCIOĞLU

ÇANAKKALE

Uzaklarda bir ada var Halkına derler İngiliz 53


Hem medeni,hem canavar, Fenninden emin değiliz Doğrulukta rus kazağı, Onun yanında sofudur, Topu tutar dört bucağı, Denizlerin moskofu’dur. Budur en gizli emeli: Müslümanlar uyanmasın! Ucdan uca İslam ili Kendine arpalık kalsın Allah dedi:Kabul olsun Ümmetimin beddu’ası, Dağılsın ordusu Rus’un; İngilizlerin donanması! Türk dedi:Demek yaradan Kurtarmağı ister bizden: Karaları Kızıl Rus’dan Denizleri İngilizden! Türk köyünden kalktı geldi. Hazırladı siperini… Bu geliş ok gibi deldi, İngilizin ciğerini. Moskof dedi İngilize: Çanakkale aşılmalı; Kızıl, Kara, Akdenize Hakimiz anlaşılmalı.! İngiliz,Fransalı’yı Aldı beyaz kotrasına… Tutmuşum sandı yalıyı, Geldi boğaz sefasına… Beş Mart’da iki donanma, Kal’amıza saldırdılar… Toplarımız coşkun suya, Zırhlıları daldırdılar. İngilizler korktu, kaçtı, Rus ümidi kesti artık; Anarşistler bayrak açtı. Rus ilinde düştü çarlık!... Çok geçmeden birdenbire, Parçalandı Rus ülkesi, 54


Sevinçle düştü tekbire, Elli milyon Türk’ün sesi… Artık Turan hayal değil, Hakikata döndü bugün… Türk bilecek yalnız bir dil, Bizim için bu düğün… Çanakkale dört devlete, Galebeyi sen çevirdin1 Çar kölesi yüz millete, İstiklali sen getirdin! Senden ötürü bilsen daha, Kurtulacak nice ülke… Ne Afrika, ne Asya’da, Kalmayacak müstemleke… Çünki nasıl karalarda Artık yoksa Rus zorbası; Gezemeyecek deryalarda, İngiliz’in donanması.

ZİYA GÖKALP

PERVİN’İN RÜ’YASI Dün gece rü’yada gördüm ben seni Niçin bilmiyorum biraz irkildim Göğsünde sıkmadaın çünki sen beni Sana ben yabancı kadın değildim. 55


Uyuyor gibiydin siperde yorgun Okadar dalmıştın durgundun durgun Seslendim duymadın kendimi mahzun Sesimle sana zor anlatabildim. Cehennem yağardı denizden gökten Kolun sarkıyordu sarıydı çehren Anladım anladım yaralıydın sen Korkumdan titredim geri çekildim Gözünden kaşından öpdükten sonra Uyandım kalbimde kanadı yara Ogece Şevket’im hıçkıra hıçkıra Gözümün yaşını durmadan sildim ‘Acaba şehid mi aman Tanrım Kur’ana sarıldım odur hep varım Uyandı Nermin’im delindi bağrım Senin gittiğine artık ka’ildim Okudum üfledim okudum durdum Bilsen ne fena hayaller kurdum Düşmana merhamet etmedim vurdum Bayıldım sonunda bir buz kesildim. Çok şükür bu sabah mektubun geldi Çanakkale’sine gönlüm yükseldi Orada giden kan koca bir seldi Bunu anlamayan kadın değildim.

HÜSEYİN SU’AD

ÇANAKKALE İÇİN

Ey Türk oğlu! Ey bu öksüz, mazlum vatanı Halas için ölen asker! Tekrar elinle Tarihlere işlediğin altın destanı, Ey kardeşim, şükran dolu kalbden dinle! 56


Çanakkale … işte yüksek, şanlı bie zafer… Çanakkale … bir güneş ki yoktur gurubu… En kahraman başı üstünde parlayan miğfer… Çanakkale … Çanakkale … ne büyük şey bu… Bozgun düşmanı kaçıyorken sahillerden, İşittin mi fırtınanın çılgın sesine Karışan gür hatifi bir nağme derinden : “Öyle kolay girilemez Türk ülkesine. Onun akar sularında, rüzgarlarında Ebedi bir kahramanlık neşidesi var, Bugün gibi bir yıldırım saklar yarında “Dört ufuktan ona kanad geren bulutlar…” Ey şehidler mezarında her kitabeyi Öpen rüzgar! Asırlarca nesilden nesile Dudakların fısıldasın bu hitabeyi, Bir menekşe rayihali, baygın nefesle…

HALİD FAHRİ

HIÇKIRIKLAR_ÇANAKKALE ŞEHİTLERİ İÇİN

Gümüş renkli ufuklardan süzülen rüzgar, Aradığın hangi meçhul, elemli diyar? Hangi hicran beldesinin yolcususun sen? Gel, benim de kalbimde zehirli bir diken; 57


Fırtınalı beynimde bir öldüren humma: Hala,matem hıçkırıyor hasta ruhuma. Senin her gün yürüdüğün hayat yoludur: Belki serin nefeslerin bir şifa olur. Gel, ipekli kollarınla vücudumu sar! Dudağında uzaklardan bir selam mı var; Benden uzak sevgilinin hıyaneti mi? Yoksa haber,son aşkımın felaketi mi? Fakat, niçin gözlerinde bir emel kırık, O titreyen sesinde bir nazlı hıçkırık; Neden böyle edalaların iğbirar dolu? Heyacanla uzandığım her dostun kolu. Zaten, beni itti siyah uçurumlara İşte sen de açıyorsun kalbime yara. Haydi, ılık nefesinle, kalbime in de, Söyle bana mehtab var mı aşk sahilinde Şimdi kızıl ufukların yolcusuyum ben. Şarkın mavi, ilham yağan gecelerinden, Topladığım koku ve renk doluyken saçım, Zümrüt gözlü sevgiliye emel taşırdım. Son dönüşte uğradımdı Çanakkale’ye. Dalgalardan bir şen buse alayım diye Uzaklardan işittim ki bir derin matem Dudağında dalgaların susmuyor bir dem Harab olan bahçelerde solukdu güller. Ebedi bir mersiye ile hasta bülbüller Mor geceye ağlıyordu ızdırabını, Namelerin en perişan en harabını, Uzana’rak tecessüsle sordum sahile. “Bir hicranın bestesiyle sesiniz bile Hıçkırıyor, matemimiz kimin yasına?” Yeşil göğü kabararak anlattı bana Uzun uzun kahramanlık efsaneleri, Ne ihtiyar asırların hurafeleri Benziyordu, ne tarihin dudaklarında Belki eşi doğmayacak onun yarın da1 Gafil yolcu, dalgaların susarken sesi Bütün kudsi şehitlerin kesik nefesi Ta ruhumun içerisinde ağlıyor sandım. Sanki derin bir uykudan sonra uyandım… Bekler elbet viran iller şimdi teselli: Yaslı kalan gönüllere ümidin eli. Hülyalardan ve geçmişten çiçekler serper. Bu toprakta gömülüdür bir bir emeller… Hala sevda şarabıyla dudakların yaş. Sana emel vaad ederken, ey genç arkadaş, Hülya ve aşk diyarının zümrüd kıyısı Yakın sarhoş rukunu bir kanatan sızı: Hayatınız şehidlerin ölümleridir. 58


Şimdi aşkın sahilleri hicran yeridir… Ey kalbinin matemine ağlayan sefil Teselliye koşuyorum önümden çekil! Gümüş renkli ufuklardan süzülen rüzgar Yeşil yollu cennet olsun gittiğin diyar. Hayır, artık ne hülyaya aid bir emel Ne dalgalı, zümrüd gözler, ne bir ipek el… Bu kimsesiz sahillere dalıb ağlarım. Artık benim dinmeyecek hıçkırıklarım…

İHSAN MUKBİL

ÇANAKKALE’YE GİDERKEN

Gece çoktan başlamıştı… Silinmişti ovalar Gökler bulut, yerler duman… Ne ışık var ne yol var… 59


Yalnız derin bir karanlık ufukları sarardı, Yerler göğü soruyordu, gök yerleri arardı, Deniz taşkın,rüzgar çoşgun, kasırgalı bir gece… Cenk yolunda gidenlere fırtınalar eğlence Şimşek çakar : yol gösterir, dalga derdi iler!. Haydi yürü Ey Türk genci, koş kucakla zaferi, Rüzgarlardan yükselirdi bir muhteşem uğultu : Kahramanlar yürüyünüz işte – derdi – şan yolu!. Yürüyünüz Türk’ün yolu zaferle doludur. Bu yol sizin yolunuzdur. Bu yol zafer yoludur. Evet yolum zafer yolu, bu geniş yol, bu meydan, Benim şanlı tarihime şeref vermiş bir destan Ertuğrul’un evlatları bu yollara basmıştı, Bu muhteşem tepelere sancağını basmıştı… Bu yollarda mazi ile o kadar çok nisbet var, Ki her geçen Türk mutlaka onu görür hatırlar İşte bende görüyorum sanki mazi canlandı, Ufuk sanki parçalandı, semâ sanki kanlandı, Gündüz gibi bir parıltı, güneş gibi bir yanış. Zulmetleri eziyordu bu semâvi uyanış… Eski günler geçiyordu birer birer önümden Milletimin tarihini okuyordum sanki ben : Bulutların arasından yere indi bir alay, Her neferi bir kahraman… Belde kılıç elde yay. Geçiyordu sular durmuş, dağlar sanki eğilmiş Ufukları, hülyaları titretiyordu bu geçiş. Geçiyordu Ummanlardan ; derelerden, dağlardan Her tarafta bir uğultu, bir kahkaha, bir figan… Bir an oldu dumanlarla hep örtüldü gökyüzü, Ateş, barut, bulut, duman…Görmüyordu göz gözü Ertuğrul evlatları, ateş, hücum, ileri!. İşte düşman kaçışıyor bizim oldu her biri… Zafer, zafer, ileriye!.. Hep çekilsin süngüler, Biz galibiz, mağlup olan galiplere başeğer!..

Yürüyorlar :hilâl önde, hep düşmanlar eğilmiş Her tarafta ay yıldızlı al bayraklar çekilmiş Koşuyorlar . dağlar bile sarsılıyor, inliyor “Allah, Allah” ! idâsını yer gök bütün dinliyor. Geçiyorlar, geçiyorlar… ateş, barut, toz, yangın, Bakıyordu bu zafere sema dalgın, yer dalgın… Fakat birden yer göklere, gök yerlere karıştı. Bir ses duydum : bir boğucu “Geri geri!” feryadı 60


Geri geri… zafer bizim, yere hilal eğilsin İndiriniz al bayrağı bizim bayrak çekilsin Tuna bizim, Balkan bizim… ileriye askerler… Biz gâlibiz, galip olan mağlublara “Geri!” der! Dönüyorlar.. başlar eğik, kollar düşük, renk solmuş Benizlere matem inmiş, nazarlara yaş dolmuş Yine dönüyorlar : kılıç kında… hep kırılmış süngüler Yine dönüyorlar : hayal olmuş dünkü şeref, şan, zafer… Dönüyorlar, geçiyorlar Ummanlardan, dağlardan İçin için ağlıyordu bu ric’ ate âsumân… Bende ağlıyordum, kararmıştı gözlerim, Saçlarımdan çekiliyor, titriyordu her yerim. Bu rüyadan silkinerek baş kaldırdım, diz çöktüm, Hazin hazin ağlayarak birkaç damla yaş döktüm : Türk’e zafer ulu Tanrım, biraz ümit, aydınlık. Bize yol ver geçeceğiz, Şâh yolunda geç kaldık! Artık sabah başlamıştı… Yeşil dağlar arkasında Hakikatin pembe yüzü tebessümler saçıyordu, İlk güneşin demet demet ışıkları yorulmayan Bu korkusuz yolculara zafer yolu açıyordu… Gidiyordu yolum Gâzi Ertuğrul’un evlatları Cenge giden kahramanlar, yiğitlerle bütün dolu Onlar geçip gidiyorlar gözler keskin baş yukarı Geçiyorlar titreyerek dağı taşı, sağı solu Geçiyorlar : önlerinde ay yıldızlı bir al bayrak Geçiyorlar yüzlerinde hayat almış bir güneş var, Geçiyorlar süngüleri bir alevden daha parlak Geçiyorlar gözlerinde ümit olmuş bir alev var Diyorlar ki bu mavi gök, bu yeşil dağ, bu dereler Şahit olsun, ah ey düşman, seni kanla boğacağız, Yemin ettik and içtik biz, sana ölüm bize zafer Seni değil bu topraktan, yeryüzünden kovacağız

Bırakarak izlerinde tarihime yeni bir şan, Ağır ağır uzaklaştı, bu kahraman asil ordu Onlar geçti, fakat hâlâ derinlerden uzaklardan Kulağıma onun ulvi cenk türküsü geliyordu : “Biz tarihin söylediği büyük Turân alayı Cenk yolunda şan arayan hiç yenilmez şehitler Vatan için ölüm yeri biz Türk’lerin saray… 61


Başımızda bayrağımız ileriye yürü!” der… Geçtiğimiz her yola biz ölüm, korku saçarız Yol bulmasak dağı deler, yine bir yol açarız. Biz Oğuz Han evladıyız, ölüm sanma kaçarız Biz geldik mi düşman kaçar yerlerinde yel eser Bayrağımız yere düşmez semalardan almadır, Kılıcımız Oğuzlardan, Yavuzlardan kalmadır, İlk işimiz cenk günleri ateşlere dalmadır, Bu orduda korku olmaz bir aslandır her nefer Biz kahraman ordusuyuz, bükülemez kolumuz, Biz geçerken selam durur hep sağımız solumuz İleriye! Ateş olsa tufan olsa yolumuz Haydi cenge gelir arkadaşlar bizi bekler şan zafer…

HIFZI TEVFİK

BİR BAŞKADIR ÇANAKKALE'M Bir başkadır Çanakkale'min toprakları Nesillerin sıcaklığı sinmiş üstüne Bayrak rengi bir sel almış böğrüne, Sel toprağa tutkun mahcup,toprak hazin yele Bunun için esintilidir,inler Çanakkale Bir başkadır Çanakkale'min mevsimleri, Yazı bahar gibidir,baharı kış misali Hele boğazının görülmeye değer hali 62


hele sislendiği zaman hele, Rüyalar katından iner Çanakkale Bir başkadır Çanakkale'min Eylülleri, Hırçın rüzgarı diner,ağaçlar yarı şekerlemede Anıları müzelere çekilir kendi halinde Her yıl bu ay cıvıldaşan öğrencileriyle Çimenlikten,Atatürk'ü seyreder Çanakkale. Bir başkadır Çanakkale'min türküleri, Bazıları bağrımızı delen kurşun sanki, Bazıları hastayı bile oynatır inan ki Gazileri geçmişiyle tutuşur elele Nağmelerde destanlaşır gider,Çanakkale. Bir başkadır Çanakkale'min Mart ayları, Bu ayda fetih için kırk yiğit sallardadır, Bu ayda Türk gücü yine masallardadır; Onsekiz Mart gibi destan yansıyınca istikbale Gözlerde pınardır çağlar,sel sel iner Çanakkale Bir başkadır Çanakkale'min akarsuları, Menderes'in elmalarda yansıyor güzellikleri; Kocabaş'ta savaşırken izlemişler İskender'i Bir göz soğuk, bir göz sıcak akan dereleriyle Mavilikler dünyasında dans eder Çanakkale. Bir başkadır Çanakkale'min denizleri, Kıyıları bir gerdanlık gibidir,emre hazır Dalgaları tarihi mırıldanır satır satır, Karanlık limandaki nurdan alevleriyle "Mağribiakşamlar"a seferdedir,Çanakkale. Bir başkadır Çanakkale'min yer şekilleri, Dağları tepe haline gelir,tepeleri dağlaşır birden Kazdağı'ndan Sarıkız su alırken körfezden Kocaçimen Kemal ile gelir erişilmez hale İşte burdan tüm dünyaya kükrer Çanakkale. AHMET KAŞIKÇI

BİR BAYRAK RÜZGAR BEKLİYOR

63


Şehitler tepesi boş değil, Biri var, bekliyor... Ve bir göğüs nefes almak için Rüzgar bekliyor. Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye, Yattığı toprak belli, Tuttuğu bayrak belli. Kim demiş Meçhul Asker diye? Destanını yapmış, kasideye kanmış... Bir el ki ahiretten uzanmış, Edeple gelip birer birer Öpsün diye faniler. Öpelim temizse dudaklarımız... Fakat basmasın toprağına Temiz değilse ayaklarımız. Rüzgarını kesmesin gövdeler... Sesinden yüksek çıkmasın Nutuklar, kasideler! Geri gitsin alkışlar, geri... Geri gitsin ellerin yapma çiçekleri! Ona oğullardan, analardan Dilekler yeter... Yazın sarı, kışın beyaz Çiçekler yeter. Söyledi söyleyenler demin... 64


Gel süngülü yiğit, alkışlasınlar, Şimdi sen söyle, söz senin! Şehitler tepesi boş değil, Toprağını kahramanlar bekliyor... Ve bir bayrak dalgalanmak için Rüzgar bekliyor. Destanı öksüz, sükutu derin Meçhul Askerin... Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye; Yattığı toprak belli, Tuttuğu bayrak belli... Kim demiş Meçhul Asker diye?

ARİF NİHAT ASYA

ÇANAKKALE HANÇERİ

Bir hançer saplanıyordu sine-i vatana Zehri küffara batırılmış,takdim edilmiş Müslüman’a Ya Rab! Ne hain, ne sinsi hançer Geride bıraktığı hep yetimler,dullar ve öksüzler Nasıl anlatılır ve izah edilir. Diller aman der,anlatmaktan hep geri çekilir. Düşman gelmiş ciğerini sökmeye gidiyom anacım Dönemezsem hakkını helal et,duana çok muhtacım Hadi oğul ciğerimi dağlama ecdadın seninledir Dönemezsen içeceğin zehir değil şahadet şerbetidir Ya Rab! Sana bıraktığım biranam,üç beş candır Değil üç beşler sana binler fedadır Ne ikrar Ya Rab!sana ne teslimiyetMehmet’ten 65


Böyle Mehmet’lere canlar fedadır gerçekden O Mehmetçik ki göğsü iman,kalbi insanlık dolu Gösteriyordu ruhu tevhıdi ve şöyle haykırıyordu Durun ateş etmeyin,karşıda vurulmuş biri yatıyor Belli ki çok yaralı inim inim inliyor Ey Müslüman!o bizdendir,sakın gelmeyesin Gelirsen alnından vururum bunu böyle bilesin Allah’ım acı çeken senin kulundur,yardım et bana Kurtarırsam bin minnet müşerref olur İslam’a İşte gidiyorum.Ah! galiba vuruldum Neyse bir sıyrık şimdi kavuştum. Sabret kardeş geliyorum Gelme İslam’ı anlat bana ben ölüyorum Zavallılar Hakkın rahmetine kavuştular İkiside şahadet şerbeti ile müşerref oldular Mehmetçik sahip olmak uğruna zerrat-ı vatana Gözünü kırpmayan kutlu er,kurban olayım seni yaratana Ey aklı selim sahibi,insanlık numunesi Müslüman Senin kanında mevcuttur Mehmet’teki o iman Değil Çanakkale Hançeri dahada zehirlisi gelse vatana İnanıyorum gözlerini kırpmadan can verirsin bu yolda RIFAT SAĞLAM

SELAM GAZİLER Kalbimin köşesi, mehabbet dolu, Sizler ulu çınar, selam gaziler. Kanla, göz yaşıyla, mutluluk yolu, Kaldı bu yol bize, sizden gaziler. Kimi Çanakkale’de, kimi Yemen’de, Hoş bir seda saldı, gülzar-çemende, Bir gazi vefatı, teessür bende, Tarih göçmektedir, derim gaziler. Halid Bin Velid’in takipçileri, 66


Yurda göz dikene, hemen ileri, Kalmazsın o vakit, savaştan geri, Bayrak rüzgarlanır, sizde gaziler. Doğu bölgemizde, kolsuz, ayaksız, Kafa içe çökmüş, vakur ve sessiz, Size üzülmeyen, gerçekten hissiz, İnsanlık utansın, sizden gaziler. Dip Karpaz dağına, tankı çıkaran, Bayrak gölgesinde, uzanıp yatan, Cennet karşılığı, canını satan, Kıbrıs’ta ay-yıldız-hilal gaziler. Özdemir küçülür, gazi yanında, Coşar türküler ruhu coşar kanında, Bir tek dileği var, elbet onun da, Sizin gibi olmak, ister gaziler... ŞERAFETTİN ÖZDEMİR

ÇANAKKALE GEÇİLMEZ Seyredin tefekkürle,batının yaptığını, Çanakkale'de her yer et ve kemik yığını. Her karış toprağında ya kafa ya bir el var, Ya bir mermi kovanı veya bir şarapnel var. Top, tank ve uçağıyla yüklenmiş haç hilale, O destanını göklere nakşetmiş.Çanakkale Kimi Kars,kimi Sinop,kimi Manisa'lıdır, Potinleri yırtılmış,çoraplar yamalıdır. 67


Tekbirlerle düşmanın üstüne gidiyorlar, Sanki ölüme değil, düğüne gidiyorlar. Ezanın susmaması tek hedef,ana dava, Uçak kağıttan bir kuş,donanmalar mukavva. Toprak etten kemikten,deniz kandan al gibi, Hava;barut ve duman,ölüm şerbet,bal gibi, Tattın Allah yolunda şehadetin hazzını, Bak Melekler kılıyor Cenaze Namazını. Toprağa düşenlere,düşmeyen eder gıpta, Şehit,on kere Şehit olmak ister kalkıp da. AHMET MAHİR PEKŞEN

ÇANAKKALE GEÇİLMEZ Kalbinizin atışları titretiyordu toprakları Kulakları çınlatıyordu.Allah Allah sesleri "Saolsun Vatanım" oldu hepsinin son nefesleri Unutmak mümkün mü?Çanakkale'de Şehitleri. Her karış toprakta var ayak iziniz Canınızı feda ettiniz,kurtuldu vatanımız Ne toptan ne tüfekten korkmadı hiç gözünüz Düşmana en büyük silah iman gücünüz. Elinde bir süngü dikkatle bakıyor denize Altmış üç askerle düşmanı getirdi dize Çanakkale'deki binlerce şehit gibi Yahya Çavuş seni de gömdük kalbimize. Hedef almış askerler,yürüyor denize doğru

68


Kimsenin aklına gelmiyor,ne kızı nede oğlu Biliyor gittiği yol cennete doğru Ölümden korkmuyor,çünkü o Türk oğlu. El sürmesin kimse kutsaldır bu topraklar Hep süzülsün göklerde,inmesin hiç bayraklar Çanakkale'yi anlatmaya yetmez sayfalar Seni ancak yüreğinde yaşatan anlar. EDİBE AYDIN İKİ YOLCU

Bu kalabalık senin düğününe Benimse cenazeme geliyor Bu davullar senin düğününe; Benimse cenazeme çalıyor. Senin üzerine çiçek Benim üzerime toprak atacaklar Senin kınalı ellerinden Benimse tabutumdan tutacaklar Seni türkülerle, beni ağıtlarla Uğurlayacaklar bizi iki yolcu gibi İkimizde giysisi beyaz olacak Nüfusa seni EVLİ beni ise

Ölü Yazacaklar.

ANONİM

69


SORAN OLURSA

Seni tek başına gören olursa Dertliyim derman bulunmaz dersin Gözünden akan yaşı gören olursa Sevdiğim askerden gelmedi dersin Başkasını seversin diyen olursa Ondan başkasını sevemem dersin Seni evlendirecekler diyen olursa Ömrümde başkasına yar olmam dersin Ne zaman gelecek diye soran olursa Geldi kalbimde yaşıyor dersin Onun aşkı yalan diyen olursa Ettiğimiz yemin büyüktür dersin "Askerler vurulunca değil unutulunca ölürler." ANONİM

70


AKIN -Siper ilhamlarından– Yeni doğmuş bir hilal, “Kanlı Sırt”a doğru kaydı, Bayırlara süngüler, bir şimşekten orman yaydı ; Dalgalanan bu korkunç ışıklarla göğü sarsar, Boruların çığlığı kişnemeler, hırıltılar… Hücum vardı, zabitler yalın kılıç atılmıştı, Şarapneller, boşlukta birbirlerine çarpıyorken, Kırık, dökük topların harabesi üzerinden, Aşan eller, karşıki sipere sarılmıştı. Akıncılar, düşmanı yine sağdan soldan vurdu ; Kaçışırken bir tabur Türk önünde bir kolordu, Sükunetle ihtiyât saflarında sıra bekler. Şehnameler halkı, çetin yüzlü er zeybekler… Yanıyorduk bu çılgın ateş ve kan mahşerinden, Fakat düşman, bozgunun dehşeti ile üşüyordu, Zelzeleli gülleler, bulutları parçalarken, Yara alan şihap olup düşüyordu. Ay ışığı altında dağlar altın taç giydi. Yamaçlardan bir çelik kasırgası baş gösterdi ; Bu, pek zorlu hücumu, hayretlerle gören derdi ; “Serden geçti dalkılıç”lar tarihlerden yere indi Düşmanların günâhkar işlerinde ızdırabın, Cisimlenmiş manası, en karanlık şekli vardı ; Bizimkiler üstüne görünmeyen bir mihrabın Kandilinden ”cennet”i müjdeliyen nûr yağardı. Bir tarafta bu fani yaşayışı küçük gören, Şehadetle hudutsuz bir hayata hak kazanan Sağ olurlar, yatarken, bir tarafta sedyelerde Gülümseyen bahadırlar, dönüyordu şan yolundan Uzak dağlar aşarak maceralı şarkın engin Semasını kapladı kızıl duman halkaları, Uğultular içinde coşan hırçın Akdeniz’in Bir cihangir göğü gibi kabarmıştı dalgaları Gün doğuyor gökleri yine sardı kan buğusu Kızarıyor sarışın yıldızların mavi yurdu Her neferi bir serdar olan yaman Türk ordusu. Bulutlara muzaffer kılıcını sıvıyordu. HAKKI SÜHA 71


ÇANAKKALE

Basma, sahilleri hep insan eti İkiyüzbin ölünün iskeleti Basma, ta Ankara’dan tut da Van’ın Yıkılan nâ-mütenâhi yuvanın Canlı enkâzı olan evladı Bu sevahilde geçen yıl kanadı Kan dolar, basma ayak izlerine; Çürüyen göğsüne toprak yerine Koyarak, ezme ölen kardeşinin, Bir avuç yer ne kadar çok kişinin Koludur, sinesidir, gövdesidir Mahv ve isbat ile müsveddesidir. Bu cesetler yazılan tarihin; İçi, deşsek, o sütûr-i siyehin Ufacık, körpe kemiklerdir hep, Kalmamış, medrese, mesken, mekteb Hepsi evladını dökmüş buraya; İkiyüzbin ölünün bir yaraya Benzemiş milletimin göğsünde!... Bunu, kabil mi göz görsün de, Yine artık medeniyet denilen; Kana lezzetle bakan; kabre gülen; Evlerin çırpınan enkazından Zulme udvâne saraylar dağıtan; Tapacak tiğ arayan, tâc arayan; Başka ma’budu yıkan, fazla satan; Nuru boğsam diye eb’adı aşan; Ateşin gayzını teşyi’a koşan; Gezse fosfor gibi lakin rehzen; “Öl”deyib her ölenin annesine Demirin satvet-ı mel’unesine Dayanıp ufka tahakkümle bakan; Eli kan, sinesi kan, cephesi kan Heykel-i vahşete “lanet!...”demesin “Bu mu ya Rab, medeniyet!...”demesin Bu mudur az diye durmada hukuk İsteyen Hakk-i behâyimde hukuk. Eli, âtî için, âlâmı silib, Başı bir gûş-i tahassüs kesilip Dinleyen sine-i a’sarı bu mu? Bu mu evvel yıkarak mevhûmu Sonra iclas ederek sâbiteyi 72


Sonra inkar eden ondan öteyi? Düşünün cephesi üstündeki için İşte topraktaki bir çizgi için! Obüyük nur, o mutantan unsur Denilen meş’ale, gerçek, bu mudur? Bu mu aydınlatacaktır yarını; Silerek nur ile göz yaşlarını? Bu büyük kizbi ederken tashih Şu küçük yerde yatan bir tarih Demir a’sabını ki ey taş heykel Titretir belki derim artık gel Gel o tarihi topraklara sor; İkiyüzbin bu kadar cild ediyor.

MİDHAT CEMAL

73


ARSLAN AĞZI

Bir tepeye çıktı Orhan’ın kızı, Görünürdü Çanakkale Boğazı, Süslerdi tepeyi rengin çiçekler, Ortada ateşin bir arslan ağzı.

Titredi rüzgardan yaş yaprakları, Kımıldadı onun al dudakları, Silinmedi nâ-gehân şu arslan ağzı, Dedi : çiğnemeyin şu toprakları

Burası mezarı bir kahramanın, Âlemin mechulü kızıl destanın, Künye defterinde ismi yanına, Gaib işâreti konmuş arslanın.

Sipere yürüdü elinde süngü, Söküldü önünde dikenli örgü, Düşmanı arslanım yerlere serdi, Çağırdı arada şöyle bir türkü,

Vatanımız bizim İslâm toprağı, Toprağımız bizim arslan yatağı, Muharebe bize bir eğlencedir, Ölüm saçan toplar el oyuncağı.

Ebediyen yaşar Türk’ün bayrağı, Ölümden kaçar mı vatan uşağı? Üstü de bir altı da birdir toprağın Yer, gök, deniz bütün Tanrı kucağı!

Süleyman Paşa’nın bir ber-güzarı Bu yerleri Türk’e vermiştir Tanrı: Ey düşman burası Turan kapısı, Teslim etmem sana ben anahtarı!

74


Nafile aşmıştır engin denizi Korkutmaz donanman katiyen bizi! Âteş tufanında onu gark eder Geçirmem buradan bir İngiliz!...

Sözü bitirmişti henüz o civan Top gümbürtüsünden sarsıldı cihan Yeryüzüne yağdı binlerce mermi, Kapladı etrafı ateşle duman.

Yerinden oynadı yalçın kayalar İnledi ne varsa:Dağlar, ovalar, Koca istihkamın yıkıldı seddi, Patladı, siperde dahi bombalar.

Ağzından vuruldu yiğit o zaman, Getirdi şehadet, yüzünde al kan, Kızıla boyandı siperin içi, Şafak nurlarında göründü Rıdvan.

Cânâna kavuştu şehidin cânı, Toprağa karıştı kemiği kanı, O kandan yarattı beni halikim, Hikâye et,dedi kızıl destanı.

Çekildi tepeden Orhan’ın kızı, Hayalinde Çanakkale Boğazı, Vardı demetinde rengin çiçekler, Ortada âteşin arslan ağzı.

HÜSEYİN ZÂDE ALİ

75


ÇANAKKALE HÜCUMU

Sandım, cihan yıkıldı, cehennemdi gürlüyen.. Sandım, ölümdü kûs-ı belasına çalıp gelen.. Toplar açardı ağzını dehhaş, kıpkızıl, Bir yanda süngüler vuruşurlardı muttasıl Bir anda zırhlılardan uçarken ateş, demir Sandım tutuştu gök yüzü pulat imiş erir! Mermilerin çıkardığı ıslak sedaları Haşyetle titretirdi muhitimde dağları. Bir anda süngüler çekilir, fışkırırdı kan.. Seylab-ı mevtdi, cengi kızıştırmaya akan. Sandım kasırga koptu.. Denizlerden yükselen Şiddetle çarparak kayalar çatlatan delen. Bir yanda patladıkça tüfeklerden çat! Çat! Hükm eyleyen eceldi, fenâdı… Değil hayat. Volkan mıdır? Lağımlar edildikçe ber-heva Gümbürtüsüyle sarsılarak kubbe-i sema. Yağdırdı sanki her tarafa âteşin remâd! Sarsar değil o anda esen… Ağlıyordu bâd! Yüzlerce bomba yüklenerek durmayıp uçan Tayyareler bu müdhiş ecel kuşlarıyla can. Ecsâdı terk eder gibi titrerdi her zaman, Vermezdi çünki rastladığı kimseye amân. Keskin ve sivri attığı oklar vurur, deler… Düşmanların cinayeti bitmez… Neler! Neler! Bir böyle cengi yazmadı tarih-i kâ’inat! Her yandan, alttan, arkadan, üsten gelir memât…! İnsan ne yapsın? Öyle belalar ki cümleten Birden hücuma başladı.. Baykuşların, öten Meş’um sesiyle doldu, sanırsın, Çanakkale! Gümbürtüler… Çatırtılar.. Afaki zelzele

76


Sarsardı asumâna çıkarken ateş, duman Can vermeler… İnildemeler…Hep ölüm ve kan1 Kimlerdi her cehenneme yalnız göğüs veren? Düşmanların suratlarına yumruk indiren? Allah sayhasıyla şecaatle haykıran Dipçik vuran ve süngüleyen, öldüren, kıran? Türklerdi : Fatih’in Yavuz’un yavrucakları… Türklerdi:Osman’ın yiğit arslan çoçukları… Ey Türk!seninle fahr ediyor şimdi milletin Dünyayı kaplıyor o senin nam ü şöhretin..!

MEHMET FAHRİ

77


ÇANAKKALE İZLERİ

Derin mavilikten yıldızlar yağar, İnerdi semanın merhametleri; Kumlarda çırpınan sakin dalgalar, Meçhul bir lisanın şikayetleri, Dağlar homurdanır, inlerdi yine Uğultu uzadı ıssız engine

“Akbaş”dan karşıya sessiz açıldık. Yukarıda yıldızlı, mehtablı sema, Boğazda bir rüzgar ki tatlı ılık; Sahil ser dolu bir yeni “Truva”. O kadar ibhama dalmış cihan ki: Devr-i esaretini yaşadım sanki..

Zulmetde yıkanan periler gibi Sularda hilalin temevvücü var Fısıldar bir yâdi nakl eder gibi Arada çarpışan küçük dalgalar Devrilen gemiler sanki her yana Uzanmış bir sürü korkunç balina..

Sağda Akdeniz ki karanlık, medid Birkaç sönük ışık, hileli nazar, Solda füsunlu bir hat gibi uzar Boğazı bağlayan nurdan bir şerid Muhlik bir ağuşa benziyor deniz, Uğrunda macera arayan da biz.

Romorkör yürürken böyle açıkta Hepimiz evvelki bizler değildik Benlikler kayıp olup o tenhalıkta Onkişi adeta ordu kesildik. Hissettim muhitin izi yamanmış, Hodgamlık meğerse ayrılıktanmış.

78


Unuttum o zaman hüviyetimi Eski kahramanlar devrini andım; Tarihe mezcedip şahsiyetimi Hurafe sandığım şeylere kandım. Toprak, sema, deniz yine şimdiki; Kavga böyle korkunç değildi belki.

Civarda bir dağı döğen düşmanın Sisli enginlerde gayzı parlardı Bazen tepede bir mechul ormanın Vakur uğultulu cevabı vardı. Hayalim derdi ki, devlet periler Bu tenha gecede çıkmış harp eder.

Etrafta yıkılmış, yanmış şehirler, Şurada cenk eden bir azim ordu, Çarpıyor sanki yer, hava, ateş, su; Bu hengamelerde mahv olur beşer Dökülür toprağa ateşli kanlar Yükselir göklere boğuk fidanlar.

Hilal ürpermişti güya derinde, Sema uzaklaşmış gibiydi yerden, Bu gece şu kavga sahillerinde Vahşi bir güzellikti hükm eyleyen. Bir müddet topların feryadı dindi. Bir dolgun sükunla her taraf sindi. Yer uykuda, suyun gümüş boynunda Deniz de karanın esmer koynunda

İBRAHİM ALAADDİN

ÇANAKKALE Ah ey sema niçin gömdün Çanakkale’de Yüzbinlerce demir kollu kahramanları? 79


Ah ey zaman;niçin gömdün Çanakkale’de Hak yolunda arslan gibi çarpışanları? Bir tarfta denizlerden çıkıp gelen bir ejder. Bir tarafta üstü başı yırtık, sefil bir asker. Bir tarafta kartal gibi bir sancak. Bir tarafta gülümseyen al bayrak. İki ordu böyle geldi o gün karşı karşıya Yıldırımlar yağıyordu göklerden. Biri dedi. Hip hip hurra; öteki dedi:Yaşa. Bir tufan oldu birden. Döğüştüler, döğüştüler saatlerce, günlerce Durmadan, dinlenmeden. Döğüştüler, döğüştüler saatlerce, günlerce Aktı kan, soldu çemen Kızıl kanlarda denizler taşıyordu, ölenleri. Dalgaların üzerinde ölenlerin bedenleri Fırtınalı denizler de çarpıyordu kayalara Her tarafta taşıyordu bin inilti, bin yaygara. Bir akşamdı… Ufuklardan inen güneşler Saçlarını dalgalarla dağıtıp battı. Son ziyalar son kapanan gözü parlattı Tabyalarda yakılırken gizli ateşler… O gün en son zarınıda oynamıştı düşmanlar Yıldızları bile hattı kucaklamak isterken O gün zalim düşmanların ümitleri demirden Göğüslere çarpa çarpa kırılmıştı zeli, havar: Yükselirken ufuklardan şanlı bir hilal Kaçıştılar titreyerek denizlerden denizlere: Dedi o gün uzaklardan haykırarak bir genaral Çanakkale mezar oldu İngilizler’e YAHYA SAİM

ALİ’NİN ŞEHADETİ

80


Ben harbe gideceğim Helal et anneciğim Kanın vardır kanımda Canın vardır canımda Beni büyüten meme Doyardım eme eme Gel öpeyim anne Sen de sarıl Ali’ne Kader ne der bilinmez Cenken hep sağ gelinmez Gider gelmezse Alin Ne olur anne halin (Harb meydanında) Gürlüyor topla tüfenk Başladı kanlı ahenk Allah Allah bu ne? Mahşerden bir numune Ateş, ölüm, cesed, kan Tekbir getir hakkı an, Delik başlar sineler Bak dinle işit neler Derin derin eninler Dul kalıyor gelinler Of amanın ne oldum? Galiba ben vuruldum? Sanki bir kızgın bıçak Gömüldü sıcak sıcak Ne diyor zabit kardeş Ediniz ateş ateş.. Emir ediyor kumandan Yaralı asker davran Ah işte bu pek yaman Az fasıla ver aman Bir yara daha aldım Durduğum yerde kaldım Kararıyor gözlerim Yavaşlıyor sözlerim Biri kanlı delikte Öbürü de tetikte Durmuyor iki elim İşte budur emelim Oldukça damla kanım Casedimde bu canım Düşmana herdem sala Olma azmime hail Çekil, çekil Azrail Kurtarayım yurdumu (Şehadet anında) 81


Fakat kardeş bu ne hal Kanı durdurmak muhal Yüreğimden iniyor Ilık, ılık geliyor Soluyor nuru günün Sonu mu bu düğünün? Benzemez mi huriye? Ah nişanlım Nuriye İşte anamla babam Hapsi karşımda tamam Nedir bilmem derdiniz? Teşyi’e mi geldiniz? Gülmüyor yüzleriniz Neşesiz sözleriniz Yoksa bu ölümüm mü? Bu o kara günüm mü? Hayır bu yevm-i enver Her günümden münevver Gitti hayat sisleri Elemleri hisleri Simsiyah kabusları Yandı arş fanusları Nur yağıyor felekten Görünmüyor melekten Semalar dağlar taşlar. Koşunuz arkadaşlar Düşündüm i’tila mı? Varlık mı bu rüya mı? Aman aman anne O feryad u figan ne Mezarımı arama Cennetteyim ağlama Şüheda hep yanımda Huriler divanımda HÜSEYİN RAHMİ

ÇANAKKALE’DE TÜRK ORDUSU

82


Şecâ’atinden olur lerze-dâr-ı ye’s ve hirâs Şeci’ler mütefennin, metin askerler O bir sürü Malaşi cebîn askerler Nasıl huzur-ı şehiminde eylemez iflas? Hayale benzetilir bir hakikat-ı kahhar hücûm Gazanferâne ve şehamet-i dehhâş! Ziyaya arz olunan sanki dide-i huffâş İmiş gibi kamaşup kaçtı düşman-i bedk3ar Bu bir zafer ki mübarek hayal fevkinde Bu bir gaza ki mukaddes, mu’azzam ve mebrûr Edipde dost ile’ ada hürmete mecbur Ağarttı vechimizi her misâl fevkinde Bütün tevalî-i nusretdiler kutûb-i ümem O ağlayan nineler inleyen filikaların Gümûmunu silecek sevgili dakikaların Vürûduna müterakkıbdu’a-künan,ebkem O şanlı nâsiyelersaf ve pak ve ferhunde Ki cephelerde bugün nar ile firûzandır Gaza-yı din-i vatan şevkine nigehbandır Döner bu kıbleye hep hande-nak ve ferhunde Fuhûr-ı kıyametve mahiyetle inşa’allah Ve yâd-ı savlet pür dehşetiyle inşa’allah Celadetîyleve safîyetiyle inşa’allah Tamam-ı nusret ba-şevketiyleinşa’allah NİGARBİNTİ ‘ OSMAN

SİPERLER ARASINDA Kurşunların ıslığından daha nafiz bir seda “ Eğiliniz,tehlike var, çabuk geçin buradan” Tembihini fısıldadı, önce baktım ki hala Sarsılamayan bir burç gibi duruyordu kumandan Artık Türk’ün yüksek alnı eğilmiyor anladım. Kul ölüme yaklaşmazsa dirilmiyor, anladım. Geçiyordu, önümüzde sağ cenahın bu levent Kumandanı, yanımızda güleryüzlü zabitler. 83


Muhit ile cesur olduk. Siperlerde bir Bülent Kale gibi müheykeldi gördüğümüz bu nefer Mahşerine alışmıştık cengin hatta sanırım, Korkacaktık sükut etse o velvele, yıldırım Saatlerce yürümüştük hep oyulmuş toprakta Yarı metfum şehitleri ilerimiz, gerimiz. Karşımızda düşman hattı, üzerinde bir duman Sonra artık yaşlı, mavi gözler ile Akdeniz. Ah o deniz ki hıçkıran yadımızdı izleri, Mütekasif derdimizdi bulutları, sisleri

Vardı bütün süngülerde bir telaşsız intizar. Mazgallarda beklenirdi her an küstah bir hayal Oyuk raflar üzerinde bekliyordu bombalar. Bekliyordu orda bütün milli, ırsi infial, Bu infial öyle köklü bir şey ki, inandım: Düşman için bir muhakkak uçurumdur her adım.

O askerin ölümleri bekleyişi ne yüksek. Gözlerinde kalplerin gevşemeyen kuvveti. İBRAHİM ALAADDİN

GURUP

İnleyen toplarla bugünkü güreş Yoruldu nihayet kesilip bitti Lacivert dağların üstünde güneş Hasret veren ufka gömülüp gitti. 84


O uzak dağların yamaçları dün Temiz sevgilerle yeşildi bütün Matem renkleriyle eriyen şu gün Gene birçok mavi ümit eritti.

Sürmeli gözleri boşlukta dalgın Ah o uzaklarda bekleyen kadın Yavuklun Mehmet’i unutma sakın. Düşün ki, bir arslan gibi yiğitti

İBRAHİM ALAADDİN

İNSANLIK AŞKI

Harp yerinde bir yaralı koğuşunu gezerken Bizim aslan gibi neferlerin içinden Sarı, solgun bir ecnebi simasını görmüştük; Bu, yaralı bir esirdi, etrafında hepsi Türk, 85


Çehresinde serserilik hayatının izleri, Gözlerinde hile dolu bir Fransız neferi Sorduk bize sergüzeştler anlattı, Hikayeye riyakarlık da kattı: Harpten beri dünya kadar yer gezmiş, Çanakkale neresidir bilmezmiş. Demişler ki “bu bir küçük yürüyüş, Beş gün sürmez, sonu parlak,kolay iş” İnsanlığın aşıkıymış o zaten, Bakmış Türkler yamyam değil ve hemen Silahını bırakarak atılmış, Esirlerin arasına katılmış: Sergüzeşti daha uzundu fakat Kısa kesip ona sorduk ki; rahat Ediyor mu bu yabancı ellerde, Dedi; her şey iyi, lakin ilerde Yatan bir gün komşuluktan bıkarsa, Ben uyurken boğazımı sıkarsa Diye girmez gözlerime uyku. İri bir Türk yanındaki o korku Irkımızın bugün pek az görülen bir misali, “bir Türk gibi kuvveti var” şöhretinin timsali yaralanmış bir kaplandı o veya, yıldırına göğüs veren bir kaya

içimizden biri sordu söze tutup askeri Yanındaki Fransız’a kinin var mı hemşeri? Kudret ile tevekkülü her halinde toplayan O tabii vakarıyla cevap verdi kahraman: A efendi, bırak düşkün garibi, Bizim gibi o da gönül sahibi: Sözlerinden kuvvetli idi müstesna Halindeki o erkeçe istikna

86


Vicdanımda bir yenilmez idminan, İle kalben demiştim ki o zaman: Sensin ey Türk aleminin en saf ırkı İnsanlığın en samimi aşığı… İBRAHİM ALAADDİN

YARINKİ ÇANAKKALE Bugün tufan gibi köpüren kanlar Yarınki hırsları hep dindirecek Bir gün gelecek şu bedbaht insanlar Elbette sükuna, sulha erecek

Vahşilik tarihi eskiyip, solup, Her yana kulube kaşane olup Her bir köy umrunla, neşeyle dolup, 87


Şu bahtsız cihana talih girecek Efsane olacak o eski şanlar, Kavglar, zaferler, şerefler, şanlar Birleşip her yerde yüksek iz’anlar Tarihi saracak ve devirecek. Fakat şu müstesna zafer eline Koşanlar anacak bu günü gene, Boğaz da muazzam şan heykeline Her sancak eğilip selam verecek. İBRAHİM ALAADDİN

Bir kahraman takım ve de Yahya ÇaVUŞTU’LAR Tam üç alayla burada gönülden vuruştular. Düşman, tümen sanırdı bu şahane erleri ALLAH’ı arzu ettiler akşama kavuştular.

NAİL MEMİK

SEYİT ONBAŞI Vatan dedi Koca Seyit Zaman durdu,mekan dondu. Bayrak dedi Koca Seyit, Bayrak mahsun bakıyordu! Dalgalana dedi bayrağa Baktıkça yüreği coştu. Karar verdi Koca Seyit Gönüllü cepheye koştu!

88


Anam dedi Koca Seyit Anam bugüne doğurdu Atam dedi Koca Seyit Toprağı kanla yoğurdu! Sancak dedi Koca Seyit, Toprak ana sancağı şal, Ezan dedi, Kur’an dedi, Hepsi birbirinden kutsal! Namus dedi Koca Seyit, Yanakları al al! Al! Oldu. Daldı gitti uzaklara, Kirpikleri nemle doldu! Topum dedi Koca Seyit, Topu yorgun soluyordu. Kudurmuş gibi düşmanlar, Boğaz zırhlı doluyordu! Vermeme dedi Koca Seyit, Canım verir, geçit vermem! Etten sur ördük boğaz’a, Ateş, çelik, zırh dinlemem!

Künye sordu Koca Seyit, OCEAN mermiyi savurdu, Kötü geldi zalim mermi, Tabyayı tümünden vurdu! Çıldırmıştı Koca Seyit, Ali ona bakıyordu Dudakları kıpır kıpır LA Havle’yi çekiyordu! Mermi ona , o mermiye Büyük bir özlemle koştu, Kucakladı Koca Seyit Mermi mutluluktan coştu! Can yoldaşım dedi topa, Yalvaran gözlerle baktı. Yeter dedi ve kükredi, Ocean’a bacadan çarktı! Vurdum dedi Koca Seyit LA Havle’yi çektim vurdum! Yenildi kaçıyor düşman Kurtuldu benim ÖZYURDUM

89


SALİM DAĞ

MEHMETÇİK DESTANI Bize barış yüzün suyu hürmetine Bahar yaz kış, yüzün suyu hürmetine Baştan başa bu gök, bu yer, bu deniz Karış karış yüzün suyu hürmetine! Dünya değer çarığının sırımı Ben borçluyken sana bütün varımı İnci dişlerine değen, yiğidim, Mısır mıydı, çavdar mıydı, darı mı? Yeni terlemişti belki bıyığın, Utanırdın bir söz atsa şu yığın, Tek ahbabın yoktu, bak dostusun bak, Şimdi hem Türklüğün, hem insanlığın! Sensizdin, siliktin; köyde kim kime? Kızardın bir yerde geçsen önüme Affet, şefaat et! Sıra gütmeden Suya gider gibi gittin ölüme! Bize tek ayak ta kanattan güzel; 90


Hayat hayaldeki her tahttan güzel; Bir tek müstasna var bu yeryüzünde, Bir senin ölümün hayattan güzel! Günümüzde,gökte o açtığın iz; Yolcuyuz iyiye ve güzele biz; Ya yaşatmak seni bir hür vatanda Ya da senin gibi ölmek ahdimiz! BEHÇET KEMAL

ŞEHİT BABAM ÇANAKKALE YOLUNDA

Çanta sardım genç yaşımda, Cenk borusu ötüyordu, Sevgi bir duman başımda, Burcu burcu tütüyordu. Son geceydi yatağımda, Karım ağlardı sağımda, Körpe yavru kucağımda Kirpiğini örtüyordu. Gün doğmadan düştük yola, Tanımadık durak, mola. Geridekiler sağ sola, Sağ ola bu şanlı ordu. Asılır, dağlar asılır, Artık candan savaşılır, Ateş ile sarmaşılır; Düşman karşımızda durdu. Uykusuz geçti gecemiz, Buyurmuş da en yücemiz “Allah Allah!” son hecemiz: 91


ah… Alnıma bir şey vurdu.. ilerledi bizimkiler, sızan kanımı kim siler? Şehide, yurt,rahmet diler, Yoksa ruh nasıl uyurdu?.. COŞKUN ERTEPINAR

ŞEHİT OĞLUM Şehit oğlum kefenine büründü, Mezarının baş ucuna süründü… Ninesine rüyasında göründü, Baygın geldi düştü yanıma Vücudunu delmiş Moskof canavar, Göğsünde bir kızıl, derin yara var Yüreğinden kopup yaradan sızar, Damla damla akar kanı canıma! Anne, dedi yaralıyım ölmedim; İşte kucağına atıkdım kendim, Sen sar ellerimle yaramı benim, Ben yaşarım düşman girmez kanıma. Sardım ellerimle yaracığını, Saçlarımla ördüm sargı bağını… Allah’ımın güzel yarattığını Gelin, görün, bakın kahramanıma. Kanı durdu, vücuduna can geldi Çehresine pembe pembe kan geldi Gökten bana rahmet-i rahman geldi Kavuştum âhû gözlü ceylanıma Çektim aldım onu bağrıma bastım 92


Ben senden ayrılmam artık evladım; Melek olsun sana ona kanadım, Seni uçurayım ben yazdân’ıma! Anne, dedi bırak harbe gideyim, Vatan düşmanını ber-bâd edeyim; Asıl anam vatan, seni nideyim? Vatanımı çiğnetmem düşmanıma! Şehit oğlum kollarımdan sıyrıldı, Yaralı yaralı döndü kavgaya, Sandım ruhum bedenimden ayrıldı, Onunla beraber uçtu mevlâ’ya. Açtım gözlerimi, sabah açılmış, Vatan toprağına nurlar akıyor; Tan yerine al kefenler saçılmış. Şehit oğlum güneş gibi bakıyor! ALİ EKREM BOLAYIR

ÇANAKKALE GEÇİLMEZ

Gelmeyiniz ey düşmanlar, Çanakkale geçilkmez. Bekler nice kahramanlar, Çanakkale geçilmez. Filo filoya dayansa, Yerler bomba ile yansa, Siperler kana boyansa, Çanakkale geçilmez. Akan kanlar dönse sele, Conkbayırı geçmez ele, Bütün cihan gelse bile, Çanakkale geçilmez. Türk’ün göğsü, Türk’ün kolu, İman ile kuvvet dolu, Arslan yurdu Gelibolu, Çanakkale geçilmez. On sekiz Mart zaferini, 93


Dünya tanır Türk erini, Ölür de vermez yerini, Çanakkale geçilmez. Birçok ulusun askeri, Yenilerek kaçtı geri, Anladılar Türk’ün yerei, Çanakkale geçilmez. ALİ OSMAN ATAK

MEHMETÇİK Elinde sancakla koşup ileri, Düşman saflarına girdi Mehmetçik!.. Savaşta yolundan dönmedi geri, Gönlünü zafere verdi, Mehmetçik!.. Toz, toprak, alevler içinde koşup, İmanla kükreyip, imanla coşup, Keskin süngüsüyle siperler aşıp, Düşmanları yere serdi Mehmetçik!.. Allah!.. Allah!.. deyip Hakk’ı anarak, Kalbinde hürriyet aşkı yanarak, Başında sancağı dalgalanarak, Şanlı zaferlere erdi Mehmetçik!.. ALİ OSMAN ATAK

MEHMEDİM Herkes iyi bilir bize Türk derler, Düşmana mezardır bu kutsal yerler. Eğer bir kükrerse eroğlu erler, Çiğneyip üstünden aşar mehmedim!.. Savaşta dişe diş, cana can gerek, 94


Sel gibi aksa da kana kan gerek, İmanla doludur bizdeki yürek, Allah!..Allah!.. diye coşar Mehmedim!.. Dünyada oynanmaz Türk ile oyun, Karşı duramazsın eğersin boyun, Eliyle sıkarsa çıkarır suyun, Zaferden zafere koşar Mehmedim!.. Elinde süngüsü, başında sancak, Daima zaferle dalgalanacak, Onun önünde diz çökülür ancak, Vatan sevgisiyle yaşar Mehnedim!.. ALİ OSMAN ATAK ŞEHİTLER ABİDESİ İkiyüzelli bin şehit adına Dikilmişsin, göğe dek varır mısın? Varabilmek için yüce katına, Tanrıya sessizce yalvarır mısın? Ansızın çıkarken Morto koyu’na Fransızlar zafer düşler, boyuna. Bilmem kaçı senle koyun koyuna Yatıyor acaba açıklar mısın? Yerden mantar biter gibi bittiler, Her türlü dengeyi altüst ettiler. Çok geldiler ama,eksik gittiler Bunları tarihe anlatır mısın? Düşman matrasında hep süngü izi, Türk matralarında kurşun bir dizi, Ne türlü bir kuvvet zorlamış bizi Bu hatıraları tanıtır mısın? Sayar mısın, Şehitler Abidesi? Kaç civan yiğit var, baş-göz edesi? Kaç nazlı torun var, eve dönesi? Bunları mahşere dek sayar mısın? Bindokuzyüz altmış Ağustosunda, Kırkiki metrelik boyun, posunda Düşmanın saygıya durdu, dostun da Evliya mı, yoksa bir yatır mısın? Selâmlıyor geçen her gemi seni, Boğazın suları alır bu seni. 95


Bir müze açıldı, altta yepyeni Anıları burada hep saklar mısın? Seni aydınlatan ışık olayım. Vatan rölyeflari gibi dolayım. Tunçlaşan Mehmetçik diye kalayım Yanında, benimle anlaşır mısın? Şimdilik küçükse de cesametin, Amblami olmuşsun bu memleketin Kaçyüzbin kemiksin, çürümez etin, Zamanı gelince canlanır mısın? AHMET KAŞIKÇI

HEDEF KOAÇİMEN (kara savaşları)

Yenilmez Armada, Çanakkale Boğazınca Dalga dalga kovulunca, Hırçınlaştı, kudurdu kibirden, Mısır’dan daha çok takviye alınca Saldırdılar beşyüzbini birden, Hedef KOCAÇİMEN… Ertuğrul tabyaları delik deşik, Kale-i Sultaniye, sallanan bir beşik. Ümit kesildi mi, seddülbahir’den? Gemiler topyekün, birleşik Tırmanacak karaya hemen hemen Hedef KOCAÇİMEN… Morta koyunda Fransızlar. Kendi toprağında gibi bahtsızlar. Yardım gelmiyor mu Alçıtepe’den? Ya Asarlık Tepe’deki yalnızlar? Mantar biter gibi, bittiler yerden Hedef KOCAÇİMEN… Deprem var,Arıburnu Cephesinde. Döğüşler Hain Tepe’nin neresinde Top sesleri duyulunca derinden Toplanıldı, Mustafa Kemal’in sesinde. Sanki yer yarılıyordu yerinden. Hedef KOCAÇİMEN…

96


Akdeniz Seferi Kuvvetler Komutanı Hamilton, Anafartalar’da bir anı. Çıkarma gemisinden inerken Hepsindeki genel kanı: “yarın sabah, erken erken”, hedef KOCAÇİMEN… Kum gibi askerle dolu, Suvla koyu Kaç çeşit ırk kaynaşır, bilinmez soyu. İlk anıt yükselirken Kireçtepe’den Kanlar aktı dizboyu. Neden bu katliam, neden? Hedef KOCAÇİMEN…

Conkbayırı’nda elliyedinci alay. Vay, gidi yiğitlerim, vay!.. Sizleri, Tanrınıza erişmeden Çivi gibi çaktı bir yarbay, Sizlerdiniz, düşmanı ilk alteden. Hedef KOCAÇİMEN… Denizlerdeki dalgalar tükendi. Karada başladı, dalgalar bendi. Son hücumda ki meksik ekibinizden? Saldırılar neden alevlendi? Havadan, karadan, denizden Hedef KOCAÇİMEN… Orada bir güç kaynağı var, Yıldırımı bile yakalar Şarapnali havada durdurur, sahilden Ne yağmur etki eder, ne fırtına ne kar. Hücuma kalktı Anzak’lar yincaniden, Hedef KOCAÇİMEN… Ne ümitler yokoldu, hayallerde. “Gençliğim eyvah”, türküleri söylenir, dillerde. Bulutlanmış cesetler akıyor, Cesarettepe’den, Kahraman milletin evlâtları yine ilerde “hücum”emirleri yağıyor, her iki cepheden, hedef KOCAÇİMEN… Hücuma kalktı Anzaklar yine aniden, Mantar gibi bittiler yerden, Sanki yer yarılıyordu yerinden Saldırdılar beşyüzbini birden, Havadan, karadan, denizden Hedef KOCAÇİMEN… 97


Birden MİLLİ KAHRAMAN belirdi Çelikten dalgalar içine girdi. Ayakta, dimdik, çiğnenmeden, Bu tepe’nin doruğumuydu, ney idi? Varılmaz oldu hiçbir yerden Hedef KOCAÇİMEN… AHMET KAŞIKÇI

KARA GEMİLER BULUTU (deniz savaşları) Dünyanın en büyük donanmasıyla Saldırdı Fransız ve İngilizler. Bilmem ki kaç inçlik bataryasıyla, Cehennem ateşi kustu, densizler… Kapkara gemiler, kara buluttan Daha çok öfkeli, daha somurtkan. Toprak talebeder, sevgili YURT’tan. Sanır ki seyirci kalırız bizler… Dünyada ilk kez bir uçak gemisi Deniz uçağıyla dolu gövdesi, Kimi bomba atar, gözcü kimisi Türk tabyalarını durmadan izler… İlk uçaktan sonra, ilk denizaltı Yine boğazlarda yedi ilk haltı Birçok gemimizle denizin altı Binlerce şehidin sırrını gizler… İlklere bir savaş aracı daha, Zeplinle tarandı, geniş bir saha. Türkler kavuşurken bile Allah’a Gireceği toprak kadar sessizler… Eserken, kapkara bulutlar yeli, Her yeri yıkarken, savaşın eli Sanırsın boğazda, Rodos Heykeli Gibi dikilmniştir, bak sipersizler… Amiral Carden’in ümidi bitti, Yerine amiral Robeck’i itti. Tüm dünya anladı, Türk ne yiğitti, Bunu onayladı, solgun benizler… 98


Gün olup çılınca izin KEBİR’den, Gök delindi, toprak kaynadı birden. Şehitker yardıma koştu kabirden, Bu yardıma secde etti, denizler… AHMET KAŞIKÇI

BUGÜNE SESLENİŞ Ey tarihin en büyük şehamet destanını yazanlar! Ey şerefinin ölçüsü tarihin ufuklarına sığmayan kahramanlar! Ey yüreği avcunda, kefeni sırtında olanlar... Ey er oğlu er, yiğit oğlu yiğitler. Allah ve Rasulünün övdüğü makama Çanakkale tepelerinden yükselenler... Size binlerce kez selam... Ey kahramanca dövüşüp, kan verenler, can verenler... Arslan gibi kükreyip, mertçesine haykıranlar... Ey zafer ümidi ve ışığının bir parıltısı bile görülmeden akın akın ölüme koşanlar. Günün en kahpe, en zalim silahlarına, göğsünden, alnından hedef olanlar! Parça parça et olup dağlara tepelere yağanlar! Ey adsız, sansız, isimsiz, toprağın kara bağrını gülistan edenler... Ey çağın en büyük kahramanları! Ey kan deryasında al al gül olup bitenler... Ölerek yaşayan, fedayı can ederek harimi ismetimizi, korunması gereken yerimizi koruyanlar... Ey bin yıllık tarihin, akışını durdurmak isteyen ehli salibe karşı, yenilmez, yıkılmaz olanlar... Ey Çanakkale’yi geçilmez kılan, düşmanın ind” ve süfl” hayallerini kursağında koyanlar. Ey toprağın koynuna gülerek girenler... Türk Milletinin şan ve şerefine leke sürdürmeyenler. Ey tarihin koynunda Türk Milletine beyaz bir sahife açanlar. Ey tarihin çarkını geri döndürmek isteyenleri, tarih çarkının mengenesinde boğanlar. Sizi kalem yazmaktan, kelam ifadeden aciz... Tarihin koynuna sığmayan kahramanları, ancak destanlar anlatabilir... Tarihin en büyük destanını siz yazdınız. Süngüleriniz kalem, kanlarınız mürekkepti. Hey! Hey! Çanakkale Destanı bu; Haç karşısında Hilal’in şavkıma destanı... Şehadet Destanı bu; Allah’a varış destanı... Masum Türk Milletinin kanını içmeye gelenlere, haddini bildirme destanı. En zalim saldırılara karşı, müdafaanın en mertçesi, savunmanın en yüreklisi. O cesaret, o serdengeçtilik değil midir ki bize mukaddes bir vatan bırakmıştır.

99


Alp Arslanların, Selahaddin-i Eyyubilerin, Kılıç Arslanların mirası korunmuş, ama Çanakkale Destanı, onlara göre, daha güç ve zor şartların destanı olarak tarihe geçmiştir. Hilal-Haç kavgasında güçler arasındaki bu anormal farkı elbet yadsımıyoruz. Çünkü alıştık... İşte Malazgirt orada, işte Miryakefalon boğazı-Karamukbeli destanı şurada, işte Selahaddini Eyyubilerle çarpışan koca bir batı alemi. Bir avuç kahraman bir tarafta, sayısız kalabalık bir tarafta... Bire karşı üç, dört, altı, sekiz, on kat güçle çarpışmak... Tarihimiz bunun örnekleriyle dolu. Ama onların belki hiçbirinde olmayan, bir dengesizlik vardı Çanakkale’de. Ozan’ın dediği “delik demir çıktı, mertlik bozuldu” Delik demir, bir “Medeniyyet” adına, en dehşetli, en korkunç ölümleri kustu... kustu... kustu... Zerre insaf etmeden, irkilmeden... Ey istirahat zamanı, siperinde sardığı sigarayı düşmanına ikram edip, dövüş zamanı tufan olanlar... Şimşek gibi çakan, sel gibi bendini yırtanlar... Ey ölüm kusan toplara, gemilere göğsünü kal’a yapıp, set çekenler, dur! diyenler. Ey demirden pençesiyle, Haçlı gücünün boğazını sıkıp, kahru perişan edenler! Ey Arıburnu’nda, Seddülbahir’de, Çanakkale’nin bilmem hangi sırtlarında, belki kan denizi, belki kan çukurunda gömülü bulunanlar. Şimdi Bayrağımızın gölgesinde asude yatanlar; belki de aynı ölümle yine ölmek için hayatı arzularcasına Allah’tan izin dileyenler! Ey kefenlerinden kan damlayarak Allah’ a yükselenler! Ey emdiği sütü, yediği lokmayı, soluduğu nefesi helal ettirenler! Ey ölüm pazarında can sergileyen canlar, yiğit Mehmedler... Gözlerimiz semaya çekilen Bayrağa bakar gibi, zaman ötesine, sizlere mıhlı... Size özenmemek mümkün mü? Bayrak semada, şehid toprağın sinesinde yücelirmiş; Bayrak uğruna, devlet uğruna, yarınlar uğruna, bugününü feda edenler... Sizi övmüyoruz. Çünkü övemiyoruz. Sizi öven övmüş, ne güzel de övmüş... En güzel isim, en makbul vasıf sizin: “ÇANAKKALE ŞEHİDİ”! Dünyada tahtınız gönüller, ahirette makamınız Şehidler makamı. Sizlere ne mutlu.! Çanakkale, Türk Milletinin, al kanının, gözyaşının alın terinin sebil olduğu yer. Çanakkale; Türk milletinin kara delikler misali yutmak için çıldırdığı, kabardığı, şehidler diyarı... Çanakkale başlıbaşına bir destan ve bir tarih. Çanakkale burcu burcu, çiçek çiçek şehid kanı kokan, anlamlı yer. Çanakkale Türk tarihinin bağrına saplanmış paslı bir hançer... Çanakkale göğsümüzde kanayan yaremiz. Çanakkale yaralı arslanların pençesiz dövüşmek zorunda bırakıldığı mekan... Çanakkale, tarihte cümle çakalların hücum ettiği vatan...

100


BU GÜNE SESLENİŞ! Ey Şehid ve Gazi torunları! Ey Çanakkale’nin, Milli Mücadele’nin şanlı ahfadı! Bugün ne olursan ol, ama dünü unutma. Geçmişi unutursan vebalde kalırsın... Dün, cepheye giderken uzaklardan duyulan kağnıların yürek yakan iniltisini unuttun mu? Cepheye mermi taşırken yolda donarak şehid olan Şerife bacıların hatırası seni etkilemiyor mu? Ya bir günlük güvey iken bu Yurdu savunmak için Cepheye koşanların hali... Elinin kınası kurumadan Mehmed’ini son defa gören üç günlük taze gelin, Ayşeler, Fatmalar... Bir umut diye gökte kuşlara, yerde rüzgarlara haber soran anaların ahvali seni sarsmıyor mu? Dünü unutmak mümkün değil. Dünsüz bugün olmaz ki... Ey Şehidlerin çocukları! Ey Gazi torunları! Hele kalbindeki külleri üfle, altında kıpkızıl bir ateşin yandığını göreceksin. Daha derinlere in; tortuları eş hele. Nefes alıp veren, soluyan, fokur fokur kaynayan bir yanardağ bulacaksın. Bu yanardağ senin yumruk kadar kalbinde coşuyor. Ey kaderin bir cilvesi olarak ikibine bir kala bu topraklarda birlikte yaşayanlar! Üzerinde yaşadığın mirasın manasını anla. Dünü doğru öğren, bugünü doğru yorumla; geleceğe hazırlan. Ati’nin neşvünema kır çiçekleri bizim gönlümüzde, bizim ülkemizde Türkiyemiz’de açsın.

101


SONUÇ “Yurdu için savaşmayacak bir millet belki düşünülemez ; Fakat topraklarını Türk’ler gibi savunacak bir milleti, hayal etmek dahi güçtür.” Savaşa katılmış bir İngiliz tabur komutanına ait olan bu sözler, Türk’ün vatanını ne kadar mukaddes gördüğünü, uğruna ölmeyi kutsal saydığını bütün dünyaca kabul edildiğini gösterir. Batının yenilmez sanılan orduları ve dünyanın dört bucağından derlenmiş askerler Gelibolu’ya geldiler ve bir hiç uğruna öldüler. Gidişleri, gelişleri kadar gürültülü ve kanlı olmadı. Sadece ; tası, tarağı bırakıp canlarını kurtarabilmek için sessiz sedasız kaçtılar. “Bütün dünyayı yeneler Çanakkale’de yenildiler.” Cihan tarihinde bu kadar küçük bir savaş alnına bu derece üstün kuvvetleri ve atış gücünün yüklendiği bu kadar ufak bir bölgenin böylesine fazla kanla yoğrulduğu, bu kadar küçük bir kara parçasının bu çapta önlem ve anlam kazandığı, destanlaştığı, tarihleştiği görülmüş değildir. Tarih boyunca yaratılan destanlar zincirinin altın halkalarından biride hiç şüphesiz “Çanakkale Destanıdır.” Çanakkale zaferi öyle büyük bir zaferdir ki, halkın vicdanında öyle derin izler bırakmıştır ki, pek çok şair tarafından halkın da hislerine tercüman olunarak destanlar vücuda getirilmiştir. Çanakkale savaşını tasvir eden desten ve şiirlerin yazıldığı tarihten bugüne kadar bütün nesillere savaşın heyecanını yaşatmış ve onun tarihi, derin ve büyük manasını hatırlatmıştır. Eğer bir gün etrafınız da ; kaşının üstünde, yüzünün bir yanında kolunda, ayağında bir süngü yahut şarapnel yarası olan birini görürseniz biliniz ki o, Mehmetçiktir. Duasını alıp elini öpme fırsatını kaçırmayınız. Ve eğer, yolunuz bir şehitliğe düşerse onun aziz hatırasını fatihalarla yâd ediniz ve dahi birazcık duyarlılığa sahipseniz, Enis Behiç’in şiirleştirdiği gibi ; “Ne alçak görünür şu fâni hayat Baktıkça samimi uzletinize Bir anda coşarak ağlarım : hey hat… Günahkar gözyaşım lâyık mı size?..” diye kendinizi sorgulayıp muhasebeye çekiniz.

KAYNAKÇA • • • • • • • •

Ersoy, Mehmet Akif., Safahat., Hazırlayan, M,Ertuğrul Düzdağ, Timaş Yayınları, İstanbul, 1992 Türk, Hasan.; Dağ, Salim., Çanakkale’den Şiirler., Gelibolu Ay Yıldız Matbaası, Gelibolu, 2003 Tuncoku, A.Mete., Anzakların kaleminden Çanakkale., Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2000 Başaran, Oğuz.; Oğuz Bekir., “Edebiyatımızda Çanakkale”., 18 Mart 1991, Zaman Gazetesi Türk Folklor Araştırmaları., c.4, sayı : 91, Şubat 1957 Tansel, Fevziye Abdullah., Mehmet Emin Yurdakul’un Eserleri ve Şiirleri., Ankara, 1969 Yapa, Dursun., Kahramanlık Şiirlerimizden Bir Demet., Ankara, 1992 Güzel, Prof. Dr. Abdurrahman., Türk Edebiyatında Çanakkale Zaferi, Çanakkale On Sekiz Mart Üniversitesi Rektörlüğü Atatürk ve Çanakkale Savaşlarını Araştırma Merkezi, Çanakkale, 1996 102


• • • • • • • • • • • • • •

Türk Dili, Sayı : 507, Mart 1994 Uzun, Doç. Dr. Mustafa., “İmamın Zaferi Çanakkale ve Edebiyatımızdaki Yeri” İlim Ve Sanat Dergisi, Temmuz 1993, sayı : 35-36 ve Harp Mecmuası, 1916, sayı :15 Refik İbrahim., Çanakkale’nin Ruh Portresi., Albatros Yayınları-12, İstanbul, 2003 Kaşıkçı, Ahmet., Çanakkalem Seni Yazdım Kalem Kalem., İstanbul Matbaası, İstanbul, 1984 Çanakkale Şehitleri Tanıtım ve Araştırma Derneği, Çanakkale, 2002 Ilgır, İlhan., Çanakkale 1915, Ak Yayınları, İstanbul,1969 Gövsa, İbrahim Alaaddin., Çanakkale İzlaeri, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1989 Güzel, Prof. Dr. Abdurrahman., Çanakkale, Çanakkale On Sekiz Mart Üniversitesi Rektörlüğü, Atatürk ve Çanakkale Savaşlarını Araştırma Merkezi Yayınları, Çanakkale, 1996 Atak, Ali Osman., Çanakkale Geçilmez., Damlar Yayınevi, İstanbul, 2001 Pepeyi, Halık Nihat., Çanakkale Destanı., Becid Basımevi, İstanbul, 1936 Banoğlu, Niyazi Ahmet., Çanakkale Zaferinin Altın Sayfaları., Hürriyet Ofset Matbaacılık ve Gazetecilik A.Ş, İstanbul, 1982 Gençcan, Mehmet İhsan., Çanakkale Savaşları ve Menkıbeler., Bayrak Matbaacılık Yayıncılık ve San. Tic. Ltd. şirketi, İstanbul, 1994 Saıhan, Zeki., Vatan Türküsü., TC Kültür Bakanlığı, Özyurt Matbaacılık, Ankara,2002 Vakkasoğlu, Vehbi., Bir Destandır Çanakkale, Nesil Yayınları, İstanbul, 2001

www.canakkale.gen.tr www.gallipolidigger.com www.canakkalesehitleri.org

103


104


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.