bursa’da zaman
ayrı bir yüzün ve mevsiminle muhataptır sakinlerin. Kış sende güzel, yaz sende güzeldir. Baharlarında yıpratıyorsun biraz kalbimizi, hepsi o kadar. Denizin su ile dağın su ile yerin altı bile su ile müzeyyendir. Bir de lodosun var ki, yeryüzü canlılarını sıcak bir melankoliyle bayıltan, şehri bütün kirlerinden arındıran o iflah olmaz rüzgâr. Toprağın altında benim can parçalarım var ama üstünde de dostlarımın olduğunu söylemiş miydim? Yeryüzü şekilleri, coğrafyanın ve tabiatın verdiği huzur hangi boyutta olursa olsun, eğer canlı insan sıcaklığından, bir dost tebessümünden yoksunsanız, yeryüzünün en yoksul insanı sizsiniz demektir. Senin ikliminde soluklanırken bana riyasız, hesapsız ve satrançsız dostlar da kazandırdın. Asıl bu sebepten minnettar olmalıyım sana. Dostlarım, beni anlayan ve dinleyenler olmasa, düşünüyorum da, ben neye yarardım; nasıl teselli bulurdum şu yalancı ve ölümlü dünyada? Madem ki sende bu kadar su mevcuttur, öyleyse sende her derde dermanın bir zerresine ulaşmak mümkündür. Bu yüzden söyleşiyorum seninle. Marazlı kalbimi kısmen yatıştırırım diye. Şimdi gel de halkımın ozanı Karacaoğlan’ı hatırlama. Bakalım ne söylemişti: Şu yüce dağların karı eridi Sel oldu gidelim bizim ellere Yaylamızı lâle sümbül bürüdü Gel oldu gidelim bizim ellere Ne zaman bir ozan bizim eller dese, sevgili Bursa, benim burnumun direği sızlar. Başka bir ozan Azeri lehçesiyle şöyle söylemişti bu hususta: Men ta senin yanında dahi hasretem sana. Benimki de o hesap işte. O kadar doyumsuz suyun ve toprağın var ki, üzerinde yürürken, ayağımın tekini kaldırıp ileri atmaya her çabalayışta senden kopacak, uzak düşecekmişim gibi şiddetle ürperirim. Ta ki ikinci adımı kaldırıp havadakini
56
bursa’da zaman
yere indirinceye kadar. Ancak bu kez öteki ayağım yere ininceye kadar yeni bir ürpertiyle ayaklanır kalbim; eyvah, uzak mı düşeceğim senden, diye. Su dediğim her seferinde, hatırıma Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın Sular Bizden Akıllıdır adlı şiiri düşer. Onu anmadan geçemem. Biliyorsun ama bir daha tekrarlamak istedim: Sular bizden akıllıdır, daha evvel görür akşamı İner havadan önce, karanlığa, Büyük bir balık gibi ortadan silinir Kaçışırken hayvanlar dağa. Sular bizden akıllıdır, memnun olur Sadece ağaçlardan Başka insanlardan değil Bizi yalnız bırakan. Sular bizden akıllıdır, uyumaz Açar maviliğe iri gözlerini Ve bekler bir ölüm sırrı içinde Kendi hayatının yerini. Tanpınar ustayı unutmuş olamazsın. Senin için en güzel şiiri o yazmıştı bizden önce. Biz onunla yarış edecek halde değiliz. Belki izini takiple sorumluyuz.
Bakıyorum o da seni yine su sebebiyle hatırlamadan yapamamıştır. Belki de ben bütün bu etkiler altında kalarak sana Su Gibi Aziz Olasın Bursa diye hitap etme cesareti gösteriyorum. Ustanın dizelerini de anmadan geçmeyelim: Su sesi ve kanat şakırtısından/ Billur bir avize Bursa’da zaman. Biliyorsun sevgili Bursa, ben insanı su ve toprakla açıklıyorum. Doğan her çocuğun annesiyle arasındaki göbek (kordon) bağı, doğduğu toprağa gömülüyor. Topraktan geldik toprağa gidiyoruz. Toprak ve su ile olan akrabalığımız her birerlerimizin kalbinde birer nostalji, sıla hasreti yahut Şark Çıbanı olarak derin bir sızı yaratmaktadır. Bu öyle bir sızıdır ki hem güldürür hem ağlatır insanı. Besbelli insanların aziz olsun diye toprağını berkitiyor, sularını çoğaltıyorsun. Sen görevini hakkıyla yerine getiriyorsun. Bizse seni talan etmekle meşgulüz. Ama suçumuza ve unutkanlığımıza bakmaksızın biz insanlar, senin bu sonsuz nimetlerini yani toprağını ve mübarek suyunu, bir gün bila ücret dağıtacak Şehir Emini’nin yolunu gözlemekteyiz.