«Joly ve ben kafilenin geçişini gördük de.» Joly: «Çok güzeldi.» Laigle: «Aman Tanrım! Bu sokak ne kadar tenha. Burada insan Pa ris'in allak bullak olduğundan nasıl kuşkulanabilir? Boşuna değil, eski yıllarda burası Manastırlar Mahallesiymiş. Manastırlar sanki ot gibi yerden yükselmişlerdi. Her tarikatın manastırı vardı, Ayak kabılı gezenler, yalınayak gezenler, başları traşlılar, sakallılar, gri, kara ya da beyaz cüppeliler, papazlar. Fransiskenler, Minimler, Gaqucinler, Carmelar, Küçük Augustinler, Büyük Augustinler, Yaşlı Augustinler. Breul ve Sauval bunun listesini çıkarmışlardı. Evet Rahip Labeuf de... Karınca yuvaları gibi manastırlar!..» Grantaire onu susturdu: «Aman papazları boş ver, kaşındırıyorlar.» Daha sonra: «Eyvah! Kokmuş bir istiridye yuttum, yine sinirlerim gerildi. İs tiridyeler bayat, hizmetçiler çirkin, insan denilen yaratıktan iğreni yorum. A, demin, Richelieu Caddesinden, kütüphanenin önünden geçtim. Ah Tanrım, kitaplık dediğimiz şu istiridye kabukları yığını da iç kaldırıcı. Düşünmesi bile korkunç. Kâğıt ve mürekkep bollu ğu, sayısız taslak. Bütün bunları kim kaleme almış olabilir? İnsa nın tüysüz, iki bacakfı bir yaratık olduğunu hangi aptal söyledi? «Daha sonra, rastgele tanıdığım, hoş bir kıza rastladım. Ba har gibi iç açıcı bu kız, Floreal (mayıs ayı) ismini taşımaya layık tı. Bir de baktım ki, güzel kızın bu sabah başı göklere yüksel miş... Niye mi? Çünkü bir banker, göbekli ve çiçekbozuğu yüzlü, zengin bir banker, ona yardım etme yüceliğinde bulunmuştu. Ah ne yazık, kadın denen yaratık, kedilerin kuş ve farelere tuzak kurması gibi, paralı adamların yolunu bekler! Bu sürtük, iki ay öncesine kadar, iffetli, aklı başında bir kızdı. Çatı katındaki oda sında şarkılarla uyanır, gün boyu dikiş diker, korse imalatçıları için, bakırdan halkaları korse iliklerine takardı. İğnesiyle geçimi ni kazanır, küçük bir somyada yatar, çiçeklerini sular, kafesteki kuşunu beslerdi. Bu küçük mutluluklarla kalırdı. Fakat ansızın 1060