Bombay, 21 Şubat 1965 Oldukça karmaşık olarak nitelendirilebilecek, ama aslında oldukça yalın bir şey hakkında konuşmak istiyorum. Biz olaylan karmaşık hale getirmeyi seviyoruz; olayları karmaşıklaştırmayı seviyoruz. Karmaşıklığın, her şeyi zihinsel ya da geleneksel bir biçimde ele almanın entelektüel bir olgu olduğunu düşünüyor ve böylece soruna ya da olaya karma şık bir yapı kazandırıyoruz. Oysa, bir şeyi derinden anla mak için kişi konuya yalın bir biçimde yaklaşmalıdır— yal nızca sözlü ya da duygusal bağlamda değil, son derece genç bir zihinle buna yaklaşmalıdır. Çoğumuzun zihni yaş lı, çünkü pek çok deneyim e sahip. Kırıldık; sayısız sorun lar ve sarsıntılarla karşılaştık; esnekliğimizi, hızlı hareket et me yeteneğim izi kaybediyoruz. Genç bir zihin, kuşkusuz, görmek ve gözlem lem ek üzerine hareketlerde bulunan bir zihindir. Başka bir deyişle genç bir zihin, görmenin hareket etmek olduğunu anlayan bir zihindir. Sesleri nasıl dinlediğinizi merak ediyorum. Ses, yaşamımız da önem li bir rol oynar. Kuş sesi, gök gürültüsü, denizin durmak bilm eyen dalgaları, büyük şehrin gürültüsü, yapraklann fısıltısı, kahkaha, çığlık, bir sözcük— bunların hep si de ses türleridir ve yaşamımızda, yalnızca müzik olarak değil, her gün duyduğumuz sesler olarak da, olağanüstü bir rol oynarlar. Kişi çevresindeki sesleri nasıl dinleyecek, kar gaların sesini, uzaktan gelen müziği? Kişi bunu kendi sesiy
142