Blog Dergisi Sayı 17

Page 1

BLOG DERGİSİ

Ocak 2011 Sayı: 17

Türkiye’nin İlk ve Tek Online Blog Dergisi

www.

blog dergisi

.com

HOŞ GELDİN

“2011”

Röportaj

Memo Tembelçizer

S35

Blog Yazarlarından ve Sosyal Ağların Tanınan İsimlerinden Yeni Yıl Dilekleri S84

2010’a dair... 2010’da Hangi 2010 Video Tweet’lere Oyun Bandık S08 Ödülleri S59 Kapak görseli: Ahmet COKA / cokabook.blogspot.com

2010 Film Müzik Dolu Değerlendirmesi Bir Sene S60 “2010” S74

2010’dan Adı Geçen Kitaplar S78


BLOG DERGİSİ

BLOG DERGİSİ

Genel Yayın Yönetmeni ve Grafik Tasarım Yasin YÜKSEL yasin.yuksel@blogdergisi.com Editör Seval ÜNVER seval.unver@blogdergisi.com Yazarlar Alp SOLAK alp.solak@blogdergisi.com Aslıhan GÜNDÜZ aslihan.gunduz@blogdergisi.com Benay GAVAZOĞLU benay.gavazoglu@blogdergisi.com Can AKBULAK can.akbulak@blogdergisi.com Egecan DENİZ egecan.deniz@blogdergisi.com Emre TÜRKER emre.turker@blogdergisi.com Hakan KARA hakan.kara@blogdergisi.com Halil BAŞTUĞ halil.bastug@blogdergisi.com İbrahim MUMCU ibrahim.mumcu@blogdergisi.com M. İhsan TATARİ ihsan.tatari@blogdergisi.com Merve GÖKBAYRAK merve.gokbayrak@blogdergisi.com Oğuz ASLAN oguz.aslan@blogdergisi.com Onur GÜRLEYEN onur.gurleyen@blogdergisi.com Rahim AYTUNÇ rahim.aytunc@blogdergisi.com Serap KAZANCI serap.kazanci@blogdergisi.com Tuğsan ÜNLÜ tugsan.unlu@blogdergisi.com Yusuf BAYALAN yusuf.bayaln@blogdergisi.com Yusuf KESGİN yusuf.kesgin@blogdergisi.com Konuk Blog Yazarı Gülin MANAV Reklam reklam@blogdergisi.com Dergide yayımlanan yazı, fotoğraf, harita, illüstrasyon ve konuların sorumluluğu yazarına aitir. Blog Dergisi’nde yayımlanan yazıların her hakkı saklıdır. Hiç bir içerik izinsiz kullanılamaz. Blog Dergisi, www.blogdergisi.com üzerinden yayımlanmaktadır. Tüm görüş, öneri ve sorularınız için iletisim@blogdergisi.com adresine e-posta gönderebilirsiniz.

2 | BLOG DERGİSİ 01/2011 www.blogdergisi.com

08

2010’da Bu Tweet’lere Bandık

14

Windows Live Messenger 2011

22

Psikoterapi ­ Kendine Yolculuk

28

Hafıza Geliştirme: Yerleştirme Yöntemi


İÇİNDEKİLER

10

Sosyal Medyada Kişilik Hakları

12

2010’da En Çok Arananlar

18

Alet Çantası ­ 2

20

TeknoHaber: Google’dan ebookstore

24

Aklınızdan Geçenleri Yapın!

26

Kaçmak En Büyük Arzumuz

32

Kişisel Gelişim: Anlamak

35

Röportaj: Memo Tembelçizer

www.blogdergisi.com 01/2011 BLOG DERGİSİ | 3


BLOG DERGİSİ

42

Oyun İnceleme: Fallout New Vegas

59

VGA 2010 Oyun Ödülleri

60

Sinema: 2010 Değerlendirmesi

64

Zemeckis’in Noel Hediyesi

70

Yakışıklılar Cenneti

74

Müzik Kutusu: Müzik Dolu Bir Sene

78

2010’dan Adı Geçen Kitaplar

80

Düz Yazı ve Karikatürler

4 | BLOG DERGİSİ 01/2011 www.blogdergisi.com


HOŞ GELDİN 2011 Yasin YÜKSEL yasinyuksel.com

Alp Solak alpsolak.com

Aslıhan Gündüz aslihangunduz.blogspot.com

Benay Gavazoğlu sinemahser.blogspot.com

Değerli okurlar, Blog Dergisi, geçtiğimiz yıl aralıksız olarak her ay okuyucusu ile buluştu. Başarıya giden yolda emin adımlarla ilerliyoruz. Bu zamana kadar emeği geçen herkese, ve en önemlisi siz değerli okurlara şahsım adına teşekkür ederim. 2011 yılının ilk sayısı ile karşınızdayız. Yeni yıla özel bir sayı ile karşılıyoruz. Dergi yazarlarından, blog yazarlarından ve sosyal medyanın tanınan isimlerinden birçok kişi yeni yıl mesajlarını bizlerle paylaştı. Kendilerine teşekkür ediyorum. Dilerim, yeni yıl, Blog Dergisi için daha kaliteli işlere imza atacağı ve daha iyi projelerde yer alacağı bir yıl olur. Derginin keyfini çıkarmanız için sözü daha fazla uzatmayacağım. 2011 yılında tüm iyi dilekleriniz gerçek olsun. Mutlu Yıllar…

Blog Dergisi açısından 2010 yılı oldukça verimli geçti. Dergimiz giderek güçleniyor ve profesyonel çizgilere ulaşıyor. Eminim 2011 yılında çok daha fazla okunan, önemli dosya konularına değinen, gündem oluşturan tam bir aktüalite dergisi olacağız. Yıldızımız internet dünyası sınırlarını aşarak, yazılı ve görsel basına da ulaşacak. Ben bu ekipte bunu yapacak gücü, isteği ve hevesi görüyorum... 2011 yılının başta Blog Dergisi'nde birlikte kalem tuttuğum yazar ve editör arkadaşlarımıza, daha sonra tüm Türkiye'de yaşayan insanlara mutluluk, huzur, sevgi ve barış getirmesini diliyorum. Umarım herkes, 2011'de hayatında yeni bir çığır açacak hayaline kavuşur... Saygı ve sevgilerimle... Alp Solak, Nam-ı diğer Kochero

Aklınızdan geçenleri yapabilme cesaretinde bulunacağınız, Rüzgar’ın hep olmasa da çoğunlukta istediğiniz yönden esmesine sebep olacak eylemlerinizin sonunda, mutluluklarınızın olacağı; sağlıklı, huzurlu ve de mutlu yeni bir yıl diliyorum…

2010 yılı kendi adıma hem kötü hem de iyi geçti. Ama insanın aklına hep güzel anılar geliyor dönüp baktığında. Hele ki üzüntüleriniz, gözyaşlarınız daha azsa kahkahalarınızdan... 2011 yılı hepinize sağlık, başarılı ve mutluluk getirsin. Tabi bir de sinema yazarı olarak şunu isterim ki daha çok sinemaya gidilsin, yerli film endüstrisi için de bereketli bir yıl olsun. İyi yıllar!

Her yeni gelen yılın daha güzel olmasını dileyerek 2011'e de umutlu metropolgunlugu.blogspot.com bakıyoruz. Güzel bir şekilde hatırlamak tek isteğimiz. Yeni yılın istediğimiz gibi geçmesi, güzel şeylere gebe olması nacizane dileğimiz. Beklediğimiz şeylerin gerçekleşmesi, dileklerimizin yerine gelmesi dileğiyle. İyi yıllar.

Can Akbulak

www.blogdergisi.com 01/2011 BLOG DERGİSİ | 5


HOŞ GELDİN 2011 Egecan Deniz egecan.deniz@blogdergisi.com

Halil Baştuğ halilbastug.blogspot.com

Hakan Kara hknkr.com

İbrahim Mumcu ibrahimmumcucom

M. İhsan Tatari yorgun-savasci.blogspot.com

2010 yılını hızlı bir şekilde bitirdik ve 2011yılına adım atıyoruz. Blog Dergisi olarak ilk başladığımızda emekliyorduk. Zaman geçtikçe adım atmaya başladık ve çevremizdekilerin ne olduğunu öğrendik. Daha sonra nasıl yapılacağı öğrendik ve tecrübe kazandık. Büyüdük ve güçlü bir şeklide yolumuza devam ediyoruz. Blog Dergisi’ne katılalı bir yıl olmuş. Zamanın nasıl geçtiğini hiç anlamadım. Blog Dergisi’ne katılmaktan çok büyük bir gurur ve mutluluk duyuyorum. Hep beraber nice yıllara…

Yıllar biriktikçe insan, yüreğinde dostlarını da aşklarını da nefretini, hüznünü, sevincini de biriktirir. Ağladığımız günleri de güldüğümüz günleri de nereye saklarsak saklayalım hep hatırlarız. Dostlarımız kalbimizin her yerinde yeni bir oda açar sevgiye. Kayıplarımız hep üzücü olur ,hep kazanmak isteriz.Kazandığımız sevgilerin, dostların kaybettiklerimizden fazla olması dileğiyle. Yeni yılınız kutlu olsun...

Herkes gibi yeni yıldan beklentileri çok fazla olanlardan biriyim ben de; tabii ki hayalperest bir dünyam var ve isteklerimin sınırları da yok. Fakat gerçekçi olmanın da yararlı olduğunun bilincindeyim. İkisinin ortasını bulacak bir şekilde yeni yıl için planladıklarımı yapmak adına maksimum düzeyde uğraş vermeye çalışacağım. Tabii ki, yeni yılla beraber ömrümüzden 1 yılı daha silmiş olacağız: gün be gün ölüme de yaklaşıyoruz ki bu durumda yılbaşında kutlama yapmak en mantıklısı olacaktır! Şaka bir yana, yılbaşının benim açımdan herhangi bir anlamı yok, diğer günleri geçirdiğim gibi geçireceğim o günü de ama çevremde ve dünyada o gün için önemli etkinlikler olacak ve bunlara kayıtsız kalamam. Ben de yeni yıldan umutluyum; yeni yılın öncelikle ülkemiz içindeki kutuplaşmalara bir son vermesi temennisinde bulunuyorum. Sonrasında daha fazla para, maddi güç kazanır umarım herkes... Ve bence en önemlisi sağlık ve mutluluk... Ülkemiz ve dünya için barış dolu bir yıl geçiririz umarım. Yeni yılınız kutlu olsun!

İyi kötü anılarla bir yılı daha geride bıraktık. İçimizdeki bitmek bilmeyen "her zaman daha iyiye arzusu" bu sene de sarsın ruhumuzu ve güzel işler çıkaralım. Hep mutlu olalım, neşe saçalım. Mutlu yıllar...

Bu sayıyla birlikte koskoca bir yılı daha geride bırakıp yeni bir yıla, yeni umutlara merhaba diyoruz. Hepinizin yeni yılını can gönülden kutlar, tüm güzel dileklerinizin bu yıl gerçekleşmesini dilerim. Hep birlikte daha nice senelere...

6 | BLOG DERGİSİ 01/2011 www.blogdergisi.com


HOŞ GELDİN 2011 Onur Gürleyen komikliklerim.blogspot.com

Oğuz Aslan oguzaslan.net

Özgür Kuru ozgurkuru.net

Rahim Aytunç rahimaytunc.com

Serap Kazancı tuykalem.org

Seval Ünver sevalunver.com

Yeni yılda çok çok ders çalışın, bol bol yiyip için, gezip tozun, sevip sevilin ama fazla da abartmayın, selametle kalın.

Geleceği bilmenin en iyi yolu, onu planlamaktır. Yeni yılda bütün planlarınızın ve hayallerinizin gerçek olması dileğiyle...

Zaman kimi insanlar için hızlı, kimileri için yavaş geçer. Geçmiş yıllar için, gelecek yıllar için söylenecek çok şey var. Hayallerimiz, keşkelerimiz... Bütün bunların hepsi bu hayatın içerisinde olan şeyler. Yine bir yılı bu duygularla kapatıyorken hayatınızda keşkelerin olmadığı, hayallerinizin tükenmediği nice yıllar diliyorum.

Kendinize koyacağınız yeni hedeflerin gerçekleşeceği, güzel, sevindirici haberlerin eksik olmayacağı bir yıl olmasını umut ediyorum. Herkese mutluluk, huzur, bereket dolu nice yıllar.

Sadece adı değişiyor aslında ama içimizde bir yerlerde yeni başlangıçların iyi geldiğini bilmemizden beklentilerimiz oluyor. Bitti ve yeniden başladı zaman. İstedikleriniz olsun. 2011 Mutlu ve sağlıkla geçirdiğiniz mükemmel yılardan olsun ya da o yıllara eklediklerinizden. Herkese mutlu yıllar!

2011 yılı için çok büyük umutlarım var. Yeni yılda, öyle ya da böyle, hayallerinizin peşine düşün. Hiç bir şey düşünmenize gerek yok. Hayat size geçmeniz gereken kapıları yaratacaktır, yeter ki o kapıyı açacak cesareti yüreğinizde bulun. Bu yıl sizin için daha çok düşündüğüm ve daha çok yazdığım bir yıl olsun. 2011'de görüşmek üzere…

HOŞ GELDİN 2011 BLOG DERGİSİ

www.blogdergisi.com 01/2011 BLOG DERGİSİ | 7


SOSYAL MEDYA

2010’da Bu Tweet’lere Bandık Alp SOLAK/ alpsolak.com

2010 sosyal medya için oldukça hareketli geçti. Özellikler Twitter için altın bir yıl oldu. Giderek daha fazla ünlü, bu mecradan sevenlerine seslendi. Kimi evleneceği açıkladı, kimi de hoşlanmadığı kişileri… İşte sizin için seçtiklerimiz.

Oyuncu Tuba Ünsal’ın evlilik anonsu 9 Eylül: Bugün dünyanın öbür ucunda, herkes uyurken, ben sevdiğim adama EVET dedim. Sanki herkes benim gördüğüm rüyayı görüyormuş gibi…

Gülben Ergen bunlara dayanamıyor 27 Aralık: Dayanamadıklarımdan seçmeler:) Erkekte kırmızı gömlek, kadında takma tırnak. Büyük poposu olup kısa tişört giyenler, klasik müzik sevmeyip severmiş gibi yapmaya çalışanlar.

Abdullah Gül, açık Youtube istedi. 4 Temmuz: Türkiye'nin Youtube’u yasaklayan, Google’a erişimi engelleyen ülke kategorisinde olmasını tasvip etmem. Bu konuda yasal yollar bulunmalı.

Basketçilerimiz Sertab Erener’e sahneye TV koydurttu 11 Eylül: 18 yıldır ilk kez sahneye TV koydurttum arada bir maça bakmak için… Hehee ekrana bakmaktan bakalım şarkı söyleyebilecek miyim?

8 | BLOG DERGİSİ 01/2011 www.blogdergisi.com


>>2010’da Bu Tweet’lere Bandık

Ahmet Hakan Coşkun “ben düşünmüştüm” dedi 18 Eylül: Yemin ederim ki içime doğmuştu: Lady Gaga etten elbise giyme fikrini bir Türk’ten aşırmış.

Ayşe Özyılmazel’in Twitter promosyonu 14 Kasım: Twitter’daki 120 bininci takipçime bir hediyem olacak. Mesela yeni albümünün ilk şarkısını ilk kez o dinleyebilir… Cüneyt Özdemir’den İstanbul 2010’a taş 7 Aralık: İstanbul 2010 Ajansı, yanan Haydarpaşa Garı’nda iki günlük ‘festival’ düzenliyormuş. Şimdi anladınız mı neden çuvalladıklarını. Erdil Yaşaroğlu’nun kahvaltısı nasıl zehir oldu 30 Ekim: Sabah kahvaltı yaparken tam ekran Seda Sayan ayağı çıktı ekrana ve nasırını gösterdi. RTÜK’e şikayet edeceğim.

Bedük’ün kendine hediyesi iPad 28 Nisan: Gayet şımarık bir biçimde kendime doğum günü hediyesi iPad aldım. Apple tekerlek çıkarsa, düğme çıkarsa alırım valla :)) hastalık vaziyeti… Serdar Kuzuloğlu’un Tera Patrick merakı 10 Aralık: Tera Patrick hemşirelik okumuş. Numune Hastanesi için zekice bir transfer olabilirdi. Taburcu olamayan ‘hastalar’…

Kaan Sezyum, şişman kadın olan Ayşe Arman için ağır konuştu 12 Aralık: Ayşe Arman bir günde insan olmayı deneyecek mi, merakla bekliyoruz. Sinan Güler, finali böyle kutladı 12 Eylül: We are in finals! What else there is to say! Finaldeyiz! Daha ne diyeyim ki ben!

PuCCa kitabını almayanın evini yaktı 12 Mayıs: “Küçük Aptalın Büyük Dünyası” kitabını almayanın evini yakarım!!!!

www.blogdergisi.com 01/2011 BLOG DERGİSİ | 9


SOSYAL MEDYA

Sosyal Medyada Kişilik Hakları Tuğsan ÜNLÜ / tugsanunlu.com

Paylaşım siteleri, bilindiği gibi kullanıcıların gerçek kimliklerini verme zorunluluğu olmadan kayıt olup, kullanabildikleri sosyal ağlardır. Bu gizlilik kullanıcılar arasında çoğu zaman gizem ve merak uyandırırken, kötü niyetli sahipleri için de fırsata dönüşebiliyor. ötü niyetli kullanıcılar, “nasıl olsa kim olduğum belli değil” düşüncesi ile sevmedikleri kişiler hakkında sosyal ağlarda istedikleri gibi konuşabiliyorlar. Zamanla bu konuşmalar hakaretlere, küfürlere kadar gidebiliyor. Ünlülerin sosyal ağlarda baş göstermesi ile bu durumlar oldukça fazlalaştı. Kullanıcı, normal hayatta erişilmez gördüğü ünlüleri sanal ortamda, birkaç tık yakınında görünce içindekileri dökmeden edemiyor tabi. Eleştiri yapmak, beğendiği veya beğenmediği bir konu hakkında yorum yapmak herkesin hakkı elbette. Bir şarkıcıya,

K

10 | BLOG DERGİSİ 01/2011 www.blogdergisi.com

“Size hareketli şarkılar daha çok yakışıyor.” dediğinizde size dava açmaz. Aksine dinleyicisinden gelen fikri düşünür, belki değerlendirir. Ama bu durum ilerleyip, eleştiriyi geçip hakaret boyutuna geldiğinde karşı tarafa her türlü kanuni işlemi başlatma hakkı doğar. Ama kullanıcı bunu aklından hiç geçirmez. Çünkü zanneder ki onu kimse görmüyor, kimse onu bulamaz. Ama durum sanıldığı gibi öyle değil. İstenirse ve uğraşılırsa bilinçsizce yapılan bu hareket kullanıcının başına büyük sorunlar açar. Çünkü yapılan her şey bir şekilde kaydedilir. İnternet servis sağlayıcınız tarafından IP numaranızın,


>>Sosyal Medyada Kişilik Hakları

kullandığınız sosyal ağ sitesi tarafından da iletinizin kaydedilmesi gibi. Soracak olanlar olacaktır; “O kadar kolay mı bulmak?” diye. Kolay değil elbette ama imkansız da değil. Hakaret içerikli mesajları yazdığınız bilgisayardan, internet hat sahibine, aynı hesabı daha sonra açtığınız başka bir bilgisayara kadar istenirse bulunabilir. Diyelim ki arandınız ve bulunamadınız. Elinize geçen ne olacak? Bir sosyal paylaşım sitesine gerçek kimliğiniz ile kayıt olamayacak kadar korkak ama o sitedeki üyelere bu şekilde hakaret edecek kadar cesaretli olduğunuzu mu kanıtlamış olacaksınız? Sonuç olarak yapılan, sanal bir ortamda da olsa bir suçtur. O sanal ortamı yaratıp kullananlar da bizler olduğumuza göre yapılan bu hareketin yaptırımının da gerçek hayattan farklı olmayacaktır. Durumu çözmek için yapılacak en önemli şey öz eleştiri. Çünkü bir internet kullanıcısının böyle bir şey yapması onun özgüveni ile ilgili olmalı. Bir insan neden beni görmüyorlar ki diyerek normalde yapamayacağı şeyler yapar? Büyük çoğunluğunda nedenin aynı olduğunu düşünüyorum; gizlilik. İnsanların çocukluktan başlayarak gelen görün-

mezlik, gizlilik merakının en iyi giderilebileceği yer gibi gözüküyor sosyal ağlar. Yazıyı bitirirken yine yazının içinde değindiğim bir noktayı tekrarlamak istiyorum. İnternet ne kadar sanal bir ortamda olsa da o sanallığı yaratan ve kullanan bizleriz. Yalnızca birkaç dakikalık ego tatmini ve merak yüzünden sonucunda olacak olanlara katlanmak zorunda kalmayalım.

www.blogdergisi.com 01/2011 BLOG DERGİSİ | 11


İNTERNET

2010’da En Çok Arananlar

Hazırlayan: Egecan DENİZ

Yorucu ve yoğun bir yılı geride bıraktık. Hayatımızda çok büyük bir yere sahip internette de birçok olay yaşandı. Hem gecemiz hem gündüzümüz olan internette öne çıkan platformlar hiç kuşkusuz yine sosyal paylaşım platformlarıdır. Facebook, Twitter, Friendfeed ve daha nicesi yine hayatımızda olanları tüm dünya ile paylaşmamızı sağladılar. Merak ettiklerimizde Google, Yahoo, Bing’ten tek bir tıkla hemen öğrendik. Bakalım 2010 yılında sosyal ağlarda ve arama motorlarında en çok neleri aramışız? İşte büyük araştırmadan sonuçlar:

Google: İnternetin en büyük arama motoru olan google’ın her sene yayınladığı Zeigeist listesini 2010 yılı için de yayınladı. Bu liste, 2010 yıl içerisinde, Google aramalarında en hızlı yükselen ve en hızlı düşen aramalara bakacağız. Tüm dünya’da en çok arananların 1. basamağında Chatroulette‘ı görüyoruz. Onu sırasıyla iPad ve Justin Bieber takip ediyor. İşte sonuçlar:

Dünyada En Çok Arananlar

Dünyada Araması En Hızlı Düşenler

1- Chatroulette 2- iPad 3- Justin Bieber 4. nicki minaj 5. friv 6. myxer 7. katy perry 8. twitter 9. gamezer 10. facebook

1. swine flu (domuz gribi) 2. wamu 3. new moon 4. mininova 5. susan boyle 6. slumdog millionaire 7. circuit city 8. myspace layouts 9. michael jackson 10. national city bank

Yahoo: 2010′un popüler 10 aramasını da listeleyen Yahoo da Twitter gibi BP’nin kazasını ilk sıraya koymuş. Ünlü isimlerin yanında listeye girebilen isimler ise dünya kupası ve iPhone olmuş. İşte sıralama: 1. BP Yağ Sızıntısı 2. World Cup 3. Miley Cyrus 4. Kim Kardashian 5. Lady Gaga 12 | BLOG DERGİSİ 01/2011 www.blogdergisi.com

6. iPhone 7. Megan Fox 8. Justin Bieber 9. American Idol 10. Britney Spears


>>2010’da En Çok Arananlar

Bing: Microsoft’un arama motoru Bing’te 2010 yılında yapılan sonuçlarda çok fazla analiz sunulmamış. Yinede ilk on işte aşağıda: 1. Kim Kardashian 2. Sandra Bullock 3. Tiger Woods 4. Lady Gaga 5. Barack Obama

6. Hairstyles 7. Kate Gosselin 8. Walmart 9. Justin Bieber 10. Free

Facebook: Sosyal ağ devi Facebook’ta diğer aramalarla benzerliği bulunmakta. Facebook’a göre 500 milyonu aşkın kişi en çok işte bunları konuştu: 1- HMU – Hit me up 2- Dünya Kupası 3- Filmler 4- İpad ve iphone 4 5- Haiti 6- Justin Bieber

7- Facebook oyunları 8- Madenciler (Şili’de ki olaylardan dolayı) 9- Uçaklar 10- 2011

Twitter: Trend açısından en dinamik tartışılmasız twitter.Bu açıdan en çok arananlarda BP’nin petrol sızıntısı, 2010 Dünya Kupası ve Haiti depremi ve geçtiğimiz ay patlak veren ve tüm gözleri online medyaya çeviren Wikileaks ve Jullian Assange kısa sürede Twitter trendlerine girmeyi başarmış.İşte sonuçlar: 1- BP’nin petrol sızıntısı 2- Dünya Kupası 3- Inception 4- Haiti Depremi 5- Vuvuzela

6- Apple iPad 7- Google Android 8- Justin Bieber 9- Harry Potter ve Ölüm Yadigârı 10- Ahtapot Paul

Youtube: 2010′un popüler videolarının yanında arama trendlerini de aylık olarak vermiş. Aylık trendlerde Haiti ve iPad dikkati çekmekten. İşte aylık trendler: Ocak - Haiti Şubat - luge Mart - Tutulma Trailer Nisan - ipad Mayıs - Eminem Not afraid Haziran - Shakira Waka Waka

Temmuz - Çift Gökkuşağı (double rainbow) Ağustos - Bed intruder Eylül - Halo reach Ekim - Whip my hair Kasım - firework

www.blogdergisi.com 01/2011 BLOG DERGİSİ | 13


İNTERNET

Windows Live Messenger 2011 Yusuf KESGİN / klavyu.org

Sizlere naçizane bu yazımda Windows Live Essentials 2011 paketiyle gelen Windows Live Messenger 2011 yeni özellikleri kendi yorumlarımı da ekleyerek üzerinde duruyor olacağım ama şu an Windows Live Essentials 2011 paketi beta sürecinde olduğu için benim söylediğim özelliklere binaen eklenecek veya çıkarılacak özellikler muhakkak olacaktır. Bu hatırlatmamızı yaptıktan sonra buyurun başlayalım. Çocukluğumuzdan beri vazgeçilmezlerimiz arasına giren Windows Live Messenger nam-ı diğer msn, yeni sürümüyle birlikte beni en çok etkileyen Live Essentials 2011 ürünü oldu diyebilirim. Çünkü çok fazla yeni özellik eklenmiş. Bu yönüyle önceki sürümünden en çok uzaklaşan Live Essentials 2011 ürünü gibi geldi bana. Şu an lise yıllarımdaki msn ile bu msn'i karşılaştırıyorum ve şöyle diyorum “nerden nereye…” Gerçekten çok gelişti ve değişti. Değişim aslında en başından itibaren hissediliyor. Mesela msn’ye giriş (login) ekranı çok değişti. Diğer klasik msn sürümlerindeki giriş ekranlarından farklı

olarak daha kare bir pencere karşımıza çıkıyor. Burada şunu belirteyim msn bu yeni sürümle beraber yıllardır bildiğimiz o dikdörtgen pencerenin dışında ona alternatif olarak bu kare pencere modeline geçmiştir. Bir de artı olarak geçişlerdeki efektler de arayüzdeki yenilikler arasındadır diyebiliriz. Yeni msn ekranı herzaman bildiğimiz msn'in dışına çıktı, çok farklılaştı. Bu farklılıklardan çok önemli bir şey daha benim gözümden kaçmadı. Çoğu zaman gerekli bilgileri girip ‘oturum aç’ dediğimizde bizleri mavi ve yeşil olmak üzere çembersel şekilde dönen iki kişi karşılardı. O iki yeşil ve mavi insan modeli tüm IM yazılımları için temsili logo olmuştu zihinlerde.

14 | BLOG DERGİSİ 01/2011 www.blogdergisi.com


>>Windows Live Messenger 2011

Bu kare pencerede, oturum açarken artık onlar bizi karşılamıyor. Onun yerine çeşitli akışlarınızın yüklenmesi ile alakalı bilgiler sizlere gösteriliyor. Bu karşılama sadece msn görünümünüzü klasik dikdörtgen yaptığınızda karşınıza çıkıyor. Ve oturum açıldığında iki dikey kolon şeklinde ayrılmış msn penceremiz ekrana geliyor. Bu pencere ile hemen her şey sanki yenilenmiş. Sadece bu pencere ile internette ihtiyacınız olan hemen her şey sunulmuş. Sosyal ağlardaki hesaplarınızı (Facebook, Linkedin, Myspace vb.) Live Messenger’a bağlayarak tarayıcıya gerek duymadan bu pencereden yönetebiliyorsunuz. Hesaplarınızda neler olup bitiyor, arkadaşlarınız neler paylaşmış ve siz neler paylaşmışsınız hemen soldaki kolonda görebiliyorsunuz. Bu özellik benim gibi takıntılı insanlara da açıkçası ne yalan söyleyeyim ilaç gibi geldi. Takıntıma gelince ben hemen bilgisayarımı açtığımda sosyal ağ hesaplarımı kontrol ederim ve

hemen hepsine girmek tarayıcıda bazen işkenceye dönüşebiliyor. Bir de bütün hesaplarımdaki kullanıcı adımın ve şifrelerimin en az 10 karakterli ve farklı şifreler olması da beni çileden çıkarıyordu. Bu sorunum Live Messenger 2011 ile şimdilik çözüldü gibi görünüyor. Yine Messenger’ın sol kolonuyla devam edelim. Sosyal ağ hesaplarımızı msn’ye bağlayabiliyoruz dedik. Yine Messenger üzerinden dikkat ederseniz daha internet tarayıcısı hiç kullanmadan direk arkadaşlarımızın gönderilerine yorum yapabiliyor, onların fotoğraf albümlerini Silverlight teknolojisi kullanılarak tasarlanmış fotoğraf görüntüleyicisi ile görüntüleyip fotoğrafları etiketleyebiliyor ve yine bunlara da yorumlarımızı ekleyebiliyoruz. Bu konuda son olarak söyleyebileceğim şey ise, arkadaşlarımızın sosyal ağlarda paylaştığı videoları yine messenger ekranında izleyebiliyoruz. Yalnız bu özellik şu anda sadece Youtube ve Dailymotion videoları için geçerli. Fakat Messenger’ın beta sürecinden çıkmasıyla bu özelliğin diğer video paylaşım siteleriyle de

www.blogdergisi.com 01/2011 BLOG DERGİSİ | 15


İNTERNET

planlıyordum. Evet, birazcık da sağ tarafta yeni olarak neler var, onlara bakalım.

Kendi gönderilerimi msn penceremden takip edebiliyorum.

bütünleşmiş bir şekilde çalışıyor olmasını bekliyorum. Bütün bunların yanında kendi gönderilerimi msn penceremden takip edebiliyorum. Peki, sosyal ağ hesaplarımızı ekledik. O sosyal ağlardaki Messenger arkadaş listemizde ekli olmayan arkadaşlarımız, bizim ne gibi bilgilerimize erişiyor olacak ve biz bu hesaplarımızı nasıl yöneteceğiz? Çünkü örneğin Facebook’ta ekli olan bir arkadaşınız Linkedin hesabınızda ekli olmayabilir. Aslında böyle bir soru sorarak sizleri Messenger penceresinin daha dar olan sağ kolonuna çekmeyi

Arkadaşlarımın gönderilerine msn penceresinden yorum yapabiliyorum.

16 | BLOG DERGİSİ 01/2011 www.blogdergisi.com

Siz bir kereye mahsus olmak üzere sosyal ağ hesaplarınızı msn penceresinin sağ alt köşesindeki seçeneklerden bağlıyorsunuz ve diğer tüm işleri sizin için Live Messenger 2011 kendisi hallediyor. Peki, “Messenger bizim için neler yapıyor?” derseniz öncelikle bağladığınız sosyal ağ ile aynı isimde bir arkadaş kategorisi oluşturarak o hesabınızdaki arkadaşlarınızı tek bir kategori altında bulabilmenize imkan sağlıyor ve çeşitli sosyal ağlardaki arkadaşlarınız birbirine karışmıyor. Ve aslında karşınızdaki arkadaşınız da sizinle alakalı sosyal ağlarda ne kadar bilginizi paylaşmışsanız onların haricinde onlara artı olarak sizin herhangi paylaşmak istemediğiniz özelinizi göremiyor. Yani kısacası Messenger’a hesaplarınızı bağlayarak güvenliğinizden yine ödün vermemiş oluyorsunuz. Burada benim sevdiğim özelliklerden birisinden bahsetmek istiyorum. Diğer sosyal ağlarda eminim oradaki arkadaşlarınızla sohbet ediyorsunuzdur. Facebook üzerinden gidecek olursak altta küçük sekmeler var, oradan arkadaş listemizden istediğimizle konuşuyoruz. Ama açıkçası bu duruma ben hiç alışamadım. Hani atıyorum Facebook’ta bir video izlerken aynı zamanda arkadaşınızla sohbet etmek eminim sizi esir muhabbetine tutuyordur. “Ya kardeşim bi bırakmadın ki video izleyeyim!” dediğiniz oluyordur en azından benim oluyordu.

Messenger eklediğiniz sosyal ağ hesaplarındaki arkadaş listenizi sizin için kategorize ediyor.


>>Windows Live Messenger 2011

Hatta aynı anda daha fazla arkadaşınızla sohbet etmeniz internet tarayıcınızı da rahatsız edip onu da kasvete sokuyordur. İşte böyle senaryolar artık tarih oldu diyebilirim. Çünkü Live Messenger 2011 ile bağladığınız sosyal ağlardaki arkadaşlarınızla o klasik msn chat penceresinde sohbet edebiliyorsunuz. Mesela ben arkadaşlarımla onlar Facebook hesabından bağlandığı zaman da sohbet edebiliyorum. Ben sadece Messenger hesabımdan (Facebook hesabım tarayıcı da açık olmasa bile) rahatça sohbet ediyorum. Bu şekilde sohbet ettiğim arkadaşlarımın profil resimlerinin altında Facebook ikonu oluyor ve bu onların Facebook hesabının açık olduğunu gösteriyor. Bu akıllı ikonlar ile hangi arkadaşımızla hangi hesap üzerinden sohbet ettiğimizi rahatlıkla görebiliyoruz. Son olarak burada bu diğer hesaplarla sohbet olayının dünyada sadece 7 ülkede(Türkiye, Kanada, Avustralya, Hollanda, İtalya, İspanya ve Hindistan) kullanıldığını belirtmek istiyorum. Son olarak yazımı bitirmeden size bir bonus özellikten daha bahsetmek istiyorum. Şöyle bir senaryo ile hepimiz karşılaşmışızdır. Herkesle sohbet etmek istemeyiz veya o durumda onu çekecek durumda değilizdir. İşte yine böyle kaçamak durumlar için Messenger’da istediğimiz kişiye çevrimiçi istediğimiz kişiye de çevrimdışı görünebiliyoruz. Bazen ben çevrimdışı olmama rağmen spesifik olarak bazı kişi veya kişilere çevrimiçi görünüp onlarla yazışabiliyorum. Yine bu özelliği kullanmak için çevrimdışıyken çevrimiçi görünmek istediğiniz arkadaşınız üzerine gelerek sağ tıklayarak size gelen buradaki seçeneklerden bu özelliği kullanabilirsiniz.

Bağladığınız sosyal ağ hesaplarınızdaki arkadaşlarınızla hiçbir tarayıcıya gerek kalmadan Messenger üzerinden sohbet edebilirsiniz.

Bir de hani belirttiğim tüm bu özellikler opsiyonel. Yani isterseniz bu hesaplarınızı Messenger’a bağlamayabilir ve Messenger’ınızda tüm anlattığım Facebook chat vesaire kullanmayabilirsiniz. Sözün özü; kontrolün tamamen her zamanki gibi sizin elinizde olduğunuzu unutmayın.

www.blogdergisi.com 01/2011 BLOG DERGİSİ | 17


İNTERNET

ALET ÇANTASI - 2 Bilgisayarınızı en yüksek performansta kullanmayı istemek, tabii ki en doğal hakkınız; bunu sağlamak için ise en iyi programları kullanmak zorundasınız. Birçok kaliteli program ücretli iken, ücretli bu programlarla denk, kurulumu basit, kullanımı kolay ücretsiz programlarda var. Hakan KARA hknkr.com

18 | BLOG DERGİSİ 01/2011 www.blogdergisi.com


>>Alet Çantası ‐ 2

SES / GÖRÜNTÜ DÖNÜŞTÜRÜCÜLER

labiliyorsunuz. Ülkemizdeki büyük şehirler için de benzer durum söz konusu; tabii ki programın Türkçe dil seçeneği de mevcut. Ayrıca internette bu programla uyumlu çok güzel eklenti/oyunlar bulabilirsiniz.

EASY CD-DA EXTRACTOR FREE Ücretsiz bir ses düzenleme yazılımı olan Easy CD-DA Extractor programı ile ses dosyalarını düzenleyebileceksiniz. Bu yazılım müzik CD’lerini ripleme özelliği ile beraber gelmektedir; yani elinizde bulunan CD/track audio biçimli ses dosyalarını örneğin mp3 formatında bilgisayarınıza kaydetme şansınız var. Böylelikle kopya korumalı CD’ler üzerinde de işlem yapmanın yanında, fena halde çizilmiş disklerinizi kurtarmada da size yardımcı olabiliyor.

Yazılımın 5 Sürümündeki Yenilikler: Dünyanın dört bir yanından tarihi görüntüler Denizcilik uzmanlarından alınan okyanus tabanı ve yüzeyi verileri Ses kayıtlı basit tur http://earth.google.com

Tüm popüler ses dosyası biçimlerini destekleyen bu program ile ses dosyaları arasında dönüştürme ve mp3,wma dosyalarınızı cd ye yazdırma özelliklerini de barındırmaktadır. Ve tabii ki Türkçe seçeneği de bulunmakta. :) http://www.poikosoft.com

RESİM PHOTOSCAPE Resim dosyalarınızda birçok düzenleme, uyarlama yapabileceğiniz ücretsiz ve küçük boyutlu bir yazılım. Kırmızı göz ayarı, birden fazla resmi aynı anda düzenleme ya da adlandırma gibi özellikleri bulunan, kullanışlı ve bir çok kişinin rahatlıkla kullanabileceği bir programdır. Türkçe olması da avantaj.

ÇEŞİTLİ

http://www.photoscape.org

GOOGLE EARTH GGoogle Earth, uydu fotoğraflarından elde edilen verilerle oluşturulmuş bir çeşit harita programıdır. Günümüzün teknoloji devi Google tarafından geliştirilen yazılım çıktığı günden bu yana birçok kişinin ilgisini çekmeye devam etmektedir. Her yeni sürümde yeni özellikler, yeni eklentiler ile bizleri şaşırtmaya devam eden program sayesinde özellikle Amerika ve Avrupa’nın bir çok sokağında gezilebilmesi imkanını buwww.blogdergisi.com 01/2011 BLOG DERGİSİ | 19


TEKNOLOJİ

>>Tekno Haber

Casper Nirvana CNL.I620-8X35P Casper’ın yeni notebook bilgisayarı, firmanın en son teknolojilerinin harmanlandığı bir ürün olmuş. AMD’nini DirectX 11 destekli HD 5650 ekran kartı ile gelen Nirvana ile piyasadaki bütün oyunları rahatlıkla oynamamızı sağlayan bu oyun canavarı notebook DirectX 11’in sunduğu üstün grafik kalitesi ile bambaşka bir makine haline gelmiş. Pil ömrünü de unutmayan uzmanlar Casper kullanıcılarını rahat bir kullanım süresi sağlamışlar. 1080p HD videoları dahi izleme olanak veren ekran kartıyla bilgisayarınızı kullanım şeklinize göre 4 saat pil süresine ulaşabilirsiniz. Sabit disk konusunda da kalıpların dışına çıkan Casper, Seagate’in 500 GB kapasiteli ve 7200 RPM hızında çalışan performanslı Momentus XT ST95005620AS modelini kullanıyor. Bu diksin en büyük özelliği, işletim sisteminden bağımsız olarak sık kullanılan dosyaları içerisindeki 4 GB’lık SSD kısma yazması. Bu sayede sık kullandığınız uygulamalar çok hızlı çalışıyor. Ağır konusunda da Casper 2,6 kg’lık notebook’u ile sorun yaşatmıyor. Eğer oyun için kendinize notebook arıyorsanız Casper Nirvana CNL.I620-8X35P sizin için biçilmiş bir kaftan.

Microsoft yaptığı açıklamada artık tüm kullanıcıların bütün Hotmail’le alakalı olan sayfalarında, HTTPS veri şifrelemesini kullanabileceğini açıklamıştı. Daha önce SSL ile güvenlik altında bulunan Hotmail hesabına giriş sayfası, yapılacak bir ayarla beraber tüm Hotmail bağlantılarına aktarıyor ve bu da çok daha güvenli bir e-posta hesabının bölümünü ziyaret edip, güvenlik özelliğini açmamız yeterli. Bu seçeneği açtıktan sonra SkyDrive, fotoğraflar, dosyalar sayfaları da güvenli sisteme girecek. 20 | BLOG DERGİSİ 01/2011 www.blogdergisi.com

GittiGidiyor’da Açık Arttırma Dönemi Kalktı

Üyelere e-mail ile gelen açıklamaya göre 21 Aralık 2010’dan itibaren açık arttırma dönemi kapandı. Konuyla ilgili yapılan açıklamada özellikle açık artırma ile satışa olan ilginin alıcılar tarafında düştüğü ve açık artırmayı kazanmasına rağmen ödeme yapmayan alıcıların sayısının arttığı belirtilmiş. Tüm dünyada da açık arttırma ile ilgili düşüncelerin olumsuz yöne doğru hareket etmesi de bunda etkili oldu. Ayrıca açık arttırma ile tüketiciler zaman kaybetmekte istemiyorlar.Bundan sonra gittigidiyor.com açık arttırmasız yolu devam edecek ayrıca yeni projelerinin olduğu da bilinmekte.

Egecan DENİZ / egecan.deniz@blogdergisi.com

Hotmail Yeni Güvenlik Yapısı


TEKNOLOJİ

>>Tekno Haber

Google’dan “ebookstore” Yedi yıl önce ebook projesine başlayan Google önemli bir adım atmıştı. Şimdi ise bu adıma devam ettiriyor. Google yeni servis ile 3 miyon ücretsiz kitap ile dünyanın en büyük online kütüphanesi olmayı hedefliyor. Yeni servis Android ve iOS (iPhone / iPad) tabanlı cihazlar ile Adobe PDF ve ePub destekli ekitapların okunmasını sağlıyor. iPad ve iPhone

uygulamalarını indiremediğimiz Google eBookstore malesef şimdilik sadece Amerika’ya özel çalışıyor. Web arayüzünde ise ücretsiz kitaplara erişimde bir sorun bulunmuyor. Google hesabınızla sınırsız sayıda depolayabileceğiniz ekitaplar Google’ın sanal sunucularında saklanıyor.

LG’den İki Çekirdekli Telefon LG'nin Optimus 2X cep telefonunu yeni bir devri açacağa benziyor. Bilgisayarlarda tek çekirdekliden sonra iki çekirdek tıkmış ve sonrasında bu daha da artmıştı. Şimdi ise LG yeni bir alanda çift çekirdeği kullanıcılarla tanıştırıyor. Bu ay Güney Kore'de satışa sunulacak LG'nin Optimus 2X cep telefonu dikkatler çekeceğe benziyor. Nvidia 1 GHz Tegra 2 işlemci, 4" WVGA dokunmatik ekran, 8 GB bellek (MicroSD ile 32 GB'a kadar), 1500 mAh batarya, 8 MP arka, 1.3 MP 3G kamera, HDMI üzerinden 1080p görüntü oynatabilme ve yakalayabilme donanım olarak da gücünü gösteren Optimus 2X, Android 2.2 yüklü olarak gelecek. LG optimus 2X'in Güney Kore'den sonra Avrupa'da satışa sunulacak, cihazın Kuzey Amerika çıkış tarihi ise şimdilik belirsizliğini koruyor. www.blogdergisi.com 01/2011 BLOG DERGİSİ | 21


RENGARENK

Psikoterapi Ya Da Kendine Yolculuk Yusuf BAYALAN / yusufbayalan.blogspot.com

P

sikoterapi, tanımı üzerinde hemfikir olunama‐ yan bir uğraş. Tanımlama çabasındaki zorluk ey‐ lemin/yapılan işin belirsizliğinden ziyade, ilgi alanının genişliğinden ve zorluğundan neşet ediyor. Bir hekim danışanım, psikoterapi seanslarının etkisinden bah‐ sederken “ben böyle bir ilaç hiç kullanmadım” demişti. Ancak, buna rağmen söz konusu “ilacı” tanımlayama‐ mıştı. Durum böyle olunca bir psikoterapi tanımından zi‐ yade “psikoterapi algısı” üzerinde durmak daha işlevsel gibi görünüyor. Sözün kudretine inanmak ilk şartıdır psikoterapötik çabanın. Sözün yaralayıcı ve iyileştirici gücünü hesaba kat‐ madan psikoterapi müdahalesi olamaz. Sözün bir ilişki içerisinde var edilmesi konuşmaktır. Psikoterapi ise ko‐ nuşma yoluyla gerçekleştirilen iyileştirici bir müdahale/eylemdir. İyileştirici etkiye sahip her konuşma psikoterapi değildir muhakkak. Psikoterapi kendi içinde sistemli, tutarlı bir teorik çerçevede gerçekleştirilir. Söz ko‐ nusu teoriden beklenen, normal/sağlıklının tanımını yap‐ ması, psikolojik sorunların oluşumuna dair bir perspektifinin olması, var olan sorunların giderilmesine dönük yol haritası ve müdahale yöntemleri sunabilmesi‐ dir. Psikoterapi sürecinde bir yardım alan ve yardım eden ilişkisi söz konusudur. Ancak bu ilişki içerisinde terapist bir “bilen” danışan da “bilinen” değildir. Bilen‐bilinen iliş‐ kisi insanı sınırlandırıcı etkiye sahip olduğu ve danışanı edilgen hale getirdiği için psikoterapötik ilişki içinde ge‐ çerli değildir. Terapötik ilişki bir “birlikte oluş” ilişkisidir. Terapist ve danışanın birbirlerini etkilediği, birbirlerinden beslendiği ancak tüm süreçte danışanın ihtiyaçlarının mer‐ keze konduğu bir süreçtir psikoterapi. 22 | BLOG DERGİSİ 01/2011 www.blogdergisi.com


>>Psikoterapi Ya Da Kendine Yolculuk

Psikoterapi süreci bir amaca dönük inşa edilir. Tüm amaçları ortak bir kelimeyle ifade etmemiz gerekirse “de‐ ğişim” yardımımıza koşar. Dolayısıyla tüm psikoterapötik müdahalelerde amaç belirli bir yönde değişimin gerçek‐ leşmesidir. Amaçların belirlenmesinde en önemli ilkeler‐ den biri “somutluk”tur. Muhakkak ki beklentilerimizi iyi hissetmek, mutlu olmak, keyif almak vb. şekilde dile geti‐ rebiliriz. Ancak psikoterapide somutlaştırılmamış amaçlar, terapi sürecinin keyifli bir entelektüel sohbetin ötesine geç‐ mesine engel olabilir. Bu yüzden terapist ve danışan “neyi değiştirmek istiyoruz?” sorusunun cevabını somut olarak dile getirebilmelidir. Terapiyi herhangi bir insani ilişkinin ötesine taşıyan unsurlardan biri, değişim hedefine odaklı belirli yöntem ve teknikler(düşünsel, davranışsal, yaşantısal vb.)in kulla‐ nılmasıdır. Bu yöntem ve teknikler son derece önemli ol‐ masına rağmen tek başına terapi sürecini oluşturma gücüne sahip değillerdir. Söz konusu yöntem ve teknikler “iyileştirici bir terapi ilişkisi” olmaksızın pek bir anlam ifade etmeyebilirler. Pek çok kişiye göre terapinin güzelliği danışanı rahat‐ latmasında yatmaktadır. Bu rahatlatmadan kasıt sıkıntıları paylaşmanın, anlatmanın, anlaşılmış hissetmenin ortaya çıkardığı duygusal durumdur. Muhakkak ki söz konusu rahatlık (katarsis) terapinin hedef ve sonuçlarından biridir. Ancak, terapinin amacı sadece rahatlatmak değildir. Terapi çoğunlukla zor duyguların yaşantılandığı, kişinin kendi‐ siyle yüzleştiği zor bir süreçtir. Bu yüzden bana göre psi‐ koterapi “acılara giden yol”dur. Acılarımıza ulaşmak, asıl sorunlarımıza ve sahici insanlığımıza ulaşmaktır. Şayet insan, sahici ve en temel acılarını görmeden/yok sayarak, onlara dokunmadan iyi hissediyorsa, bir “kendini kan‐ dırma”dan bahsedebiliriz. Temel acılarımız en temel yoksunluklarımızdır: sevil‐ memek, sevememek, ait olamamak, önemsenmemek, be‐ ğenilmemek, kabul edilmemek, yalnızlık, kötüye kullanılmak vb. Ne yazık ki insanoğlu olarak hayatımız ço‐ ğunlukla temel insani acılarımızla sağlıklı olmayan başa çıkma yöntemleri kullanarak geçmektedir. Psikoterapi, en temel acılarımıza, acılarımızın altındaki sahici insanlığı‐ mıza giden muhteşem yolculuğumuzun rehberidir. www.blogdergisi.com 01/2011 BLOG DERGİSİ | 23


RENGARENK

Aslıhan GÜNDÜZ aslihangunduz.blogspot.com

24 | BLOG DERGİSİ 01/2011 www.blogdergisi.com


>>İki Durak Arası “Rüzgar” Molası

“"Aklınızdan Geçenleri Yapın!” Şimdi de sıra bende. Ben neler istiyorum? İçimden uzunca bir liste yapmak geçti birden… Bir önceki yılı düşünme eylemi doğdu içime Yeni bir yıldan, kaç yaşında olursak olalım şimdi… Sahi neler yaptım ben geçen yıl, bu yıla hep bir beklentimiz olur… Aramızda ne kadarı kalmış isteklerimin?

Nelerdi yaşadıklarınız, Neler olacak beklentileriniz?

“olmaz” diyen var mı? Hayır… Öyleyse beklentilerle dolu yazıma devam ediyorum. Kimi zaman olacağına inandığımız kimi zamanda olmasını istediğimiz ama olmayacağını bildiğimiz yani hep kullandığımız bir tabirle “olmayacak duaya amin” diyerek sıraladığımız hayallerimiz, arzularımız, isteklerimiz, düşlerimiz yine ocak ayı itibariyle beynimizi meşgul etmeye başladı...“Ben neler bekliyorum”u sıralamadan önce beş altı yaş grubu çocuklara; “Noel Baba’yı, yeni yılı, ne beklediklerini sorduğumda aldığım cevapları sıralamak istiyorum size.

Burç yorumlarında olur ya sıralarlar yeni yılda “Aşkiş-sağlık-para-kariyer”inizi … bekliyor. Tamam beklemesine bekliyorda geçen yıl ne kadarını verdi bana. Onu hatırlıyor muyuz? Aşk: Özel hayatı dökmeye gerek yok. Ne söylemiş ne olmuş kategorisinden eledim bunu. İş: Her şeyin yolunda olduğu bir dönemdi. Blog sayfam bana heyecan kattı. Sağlık: Bunda da bir sorun olmadı. Para: Karnımızı doyurduk, gezdik-tozduk, alışveriş yaptık, eğlendik. Kariyer: Benim yılım oldu diyebilirim. Özellikle de senenin son aylarında. Yeni yıldan, her şeyin çok ama çok daha iyi olmasını istiyorum. Zaman kayıplarından oluşan bir yıl olmamasını her günümün “işte budur, bunu da yaptım, bu da olmamalıydı ama olması gereken buymuşu” diyebilmeyi daha fazla öğreten bir yıl olmasını istiyorum. Aslında ben bir önceki yılla yeni yılı birleştirmek istiyorum, sayılara takılı kalmadan. Birinin sonu, diğerinin başı, mutlu bir yıl demek olsun… Birazda siz sıralayabilir misiniz? Nelerdi yaşadıklarınız, neler olacak beklentileriniz?

Kimdir sorusuna hepsi çok güzel, doğru cevaplar verdi. Koca beyaz sakallı, kırmızı giysili, sırtında çuvalı olan, oyuncaklar dağıtan, çocukları çok seven biri(ymiş). Yani kimden ne istediklerini çok iyi biliyorlar. Hatta bazıları hayal kahramanı olduğunu, gerçekte böyle biri olmadığını bu yüzden de babasının Noel Baba kıyafeti giyerek istediklerini almasını söyledi. Çok güzel değil mi? Keşke bu kadar basit olabilseydi diyorsunuz ya da diyoruz biz bilirkişi büyükler. Aklınızdan geçenleri yapabilme cesaretinde bulunacağınız, Rüzgar’ın hep olmasa da çoğunlukta isÇuvalında oyuncaklar varmış ya, tek dertleri istek- tediğiniz yönden esmesine sebep olacak leri oyuncak. Araba getirsin ama kumandalı olsun, eylemlerinizin sonunda, mutluluklarınızın olacağı; bebek getirsin ama kıyafeti pembe olsun. Ismar- sağlıklı, huzurlu ve de mutlu yeni bir yıl diliyorum… lama yapmayı da unutmuyoruz. Bunun yanında para isteyenlerde vardı. Neden mi? Ekmek alacak- Bir dilek tutar mısın? mış, annesine ve babasına verecekmiş. Şimdi bekle…

www.blogdergisi.com 01/2011 BLOG DERGİSİ | 25


RENGARENK

26 | BLOG DERGİSİ 01/2011 www.blogdergisi.com


>>Kaçmak En Büyük Arzumuz

Zamanı geldi demiştim kısa bir süre önce. Kaçmanın, uzaklaşmanın zamanıdır artık. Planım hazırdı aslında. Belki çok basit fakat anlamlıydı da geride bırakacağı mesaj. Kaçmalıydım ve kurtulmanın tek çaresiydi uzaklaşmak. Kaçmak hep içimizde yer etmiş bir arzudur çoğu zaman beceremediğimiz. Yeni gelen birinin yerinize geçmesini beklersiniz bazen. Bazen de tablodaki resimde artık yerinizin olmadığını fark edersiniz. Fazlalıksınızdır etrafta. Ayağa takılır, göze batarsınız. Artık insanlar için bir engel oluşturursunuz. Siz varken insanlar sevemezler, siz varken konuşamazlar, siz varken insanlar rahat edemezler artık. İnsanlar siz varsınız diye mutsuzdurlar ve siz bunları fark edersiniz üzüntüyle. Yok sayılmanız kahreder sizi ama elinizden gelmez hiçbir şey . Kaçmak çözüm gibi gelir ama sorun getirir kaçma planları. Kaçmak isteriz ama geride sevdiğimiz bir şeyler varsa hala ileriye attığımız her adımda başımız arkaya döner. Belki de bir kişi bile ‘’gitme’’ dese kararımızdan cayabiliriz. Peki, haber vermeden gitmek? Geride bıraktıklarımıza bir veda bile etmeden ya da onlara son kez sarılmadan ya da son bir kez yüzlerine bakmadan gitmek kimin canını yakar en çok? Geridekilerin canı ne kadar yanar soramayız ama en çok gidenin canı yanar. Çözüm kaçmaktır bizce ama kaçarken bir çok sevgiyi geride bırakmayı ve bir çok özlemi de göze alırız. Annemizdir, babamızdır, aşık olduğumuz insandır, arkadaşımızdır geride bıraktığımız. Bazen hissettiririz kaçacağımızı etrafımıza. Sürekli bahsederiz gitmekten ve geri dönmemekten. Yarım bir arzudur bahsettiğimiz. Aklımızdan geçen aslında sadece gitmektir ama gider gitmez dönmek istemek kaçınılmazdır.

Veda bile etmeden gerçekleşen kaçışlar vardır. İnsanın yüreğine oturan anlardandır. Gizlice hazırlanan bir bavul, kapıdan dışarı atılan sessiz adımlar ve geriye doğru, keşkelerle dolu uzun bir bakıştır gidişe eşlik eden. Bir filmin son sahnesindeki gibi donar kalır son görüntü, arkadan hüzünlü bir müzik çalar ve ekran kararır. Bu da kendi kendimize çektiğimiz veda sahnesidir aslında. Kem küm eder başımızı öne eğip de iki damla gözyaşı döker, sonra kafamızı kaldırıp bakarız etrafa. Son kez derin bir nefes çekeriz içimize. Hasretin kokusunu, ev kokusunu, sevginin, sevgilinin, hüznün kokusunu çekeriz içimize. Git gide büyüyen özlemlerin de başlangıcıdır kaçışlar. Kaçışlar kurtuluş sanılan karanlık çukurlardır dibini görmek istemediğimiz. Ucunda ölüm de olsa, gerçekten kurtuluş da olsa adımladığımız yolun sonundaki ışıktır. Kaçışlar kırık kalbin son tepkisidir insanlara. Kendimizi unutmak da, insanları unutmak da bir kaçıştır. Kaçış, intikam istediğimiz ya da bizden intikam alan insanları son kez yaralamaktır bazen. Tüm soruları cevapsız bırakırız, tüm yaralar açık, tüm düşünceler havada kalır. Bazen de son bir darbe vururuz insanlara, tüm kalpleri kıran ve geri dönüşü olmayan yalnızlık yollarına düşeriz. İtiraf ederiz ne varsa hayatımızda ve tüm nefretimizi, tüm utancımızı tüm sevgimizi aynı anda yaşarız. Bir tek kendimizden kaçamayız ve bunu bilsek de her defasında deneriz. Geçmiş günlerin acısını kendimize acı çektirerek çıkartırız. Kendimizden kaçmanın tek yolunu bulduğumuzda oyun biter, perde kapanır hayat sahnesinde

Halil BAŞTUĞ halilbastug.blogspot.com www.blogdergisi.com 01/2011 BLOG DERGİSİ | 27


fotoğraf: http://www.flickr.com/photos/sydneylatinofilmfestival/4820720494

RENGARENK

Hafıza Geliştirme:

Yerleşim Yöntemi Emre TÜRKER / hayalbemol.blogspot.com Sabah uyanıp dişlerimi fırçalamak üzere ayağa kalktığımda, terliğimin toplantı dosyalarımın üstünde olduğunu gördüm. Dosyaları alıp banyoya girdim. Aynada iletişimi anlatan bir şema gördüm. Toplantıda bu şema hakkında bilgi vermem gerekiyordu. Şemayı aynadan alıp mutfağa gittim. Ateşin üzerindeki tencerede “kaynak” yazıyordu. Kaynağa bakarken, pencereden “alıcı”lar gözüktü. Kaynağı almak istiyorlardı ama ben onlara kısaca konuyu, çayın su buharıyla hazırladığım “ileti” bulutlarıyla anlatabileceğimi söyledim. Amaç, salonun ortasındaki halıda yazan “ortam”ı oluşturmaktır. Alıcılar pencereden ayrılırken, cam üzerine cevabıma istinaden “geri bildirim” yapacaklarını yazmışlar. Mutlu oldum.

28 | BLOG DERGİSİ 01/2011 www.blogdergisi.com


Yer ve konular çeşitlendirilebilir. Zaten belli bir süre sonra zihin, bu bağlantıları kendisi kurabiliyor. Önemli olan, yerleşim taktiğini akla uygun şekilde planlayarak hikâyelemektir. Gerçekte yer yönteminde hikâye pek kullanılmaz. Çünkü hikâye, biraz kelime bağlamaya girer. Bu nedenle, tencerenin içinde kaynak, pencerede alıcı gibi direk benzetmeler de uygulanabilir.

Yerleşim yöntemi, Kelimeleri Bağlama Tekniğine çok benzer, sadece farklı bir yöntemle oluşturulmuş bir hafıza tekniğidir. Bu yöntem, Lokus ya da yer yöntemi gibi birçok isimle de tanınmaktadır. Tek fark, kelimelerin birbiriyle değil, belli bir yerdeki nesnelerle ilişkilendirilmesidir. Yukarıdaki örnekte iletişimle ilgili maddeleri sıralarken; tencere – kaynak, pencere – alıcı, halı – ortam gibi ev içindeki maddelerle ilişkilendirme yöntemi kullanılmıştır.

fotoğraf: http://namelesshe.deviantart.com

fotoğraf: http://mmousse.deviantart.com

>>Hafıza Geliştirme

www.blogdergisi.com 01/2011 BLOG DERGİSİ | 29


RENGARENK

>>Deli Kızın Anı Defteri

2011 Gel Bak Sana Laflar Hazırladım Merve GÖKBAYRAK delikizinanidefteri.blogspot.com Çoook uzun bir süre sonra tekrar döndüm aranıza. Aslında bir yere gitmemiştim, nedense yazamadım bir şey. Yazdım beğendim, yırttım attım. Kısacası, yazar tribine girdim birkaç ay. Düşündüm sonra, dedim Merve ayıp ediyorsun okurlarına nedir bu havalar? Yaz yahu! Velhasıl kalemim elimde tıngır mıngır kayarken boş kâğıt üzerinde, ben gecenin bir vakti size yeni yılla ilgili bir yazı yazacağım. Malum, sene bitiyor, yeni yıla gireceğiz gerçi her geçirdiğimiz yıl bir öncekine göre yeniydi ama işte tüketim toplumu yılları, yerleri her şeyi eskitiyoruz. Nedense böyle de bir sitem ettim geçen yıllara oh! Yılbaşı, küçükken ne kadar da heyecan vericiydi benim için. Her minik için öyledir gerçi. Çok kalabalık bir aile değilizdir ama işte o yılbaşı gecesi eğlencesi, (aman ne eğlence TV’de İbrahim Tatlıses!) kıvırtan dansözler, masada çeşit çeşit abur cubur tıkın Allah tıkın … He bir de yılbaşı çekilişi yapılırdı okullarda. Sen kimi çektiysen kurada ona hediye alırdın bir başkası da sana. Aman efendim bir de gizli tutardın hediye alacağın kimsenin adını hediyelerin verileceği gün sürpriz olurdu falan. Ah ah zamane eğlenceleri… Lisede, sınıftaki sekiz-on kız birbirimize hediye alırdık ufak da olsa. Erkekler hediyelerine kavuşan kızların tepkileriyle alay ederlerdi. Haklılardı gerçi. Herkes hediyeyi daha açar açmaz otomatik olarak “Ayy çok şeker!” diyordu. Şimdi yeni yıl gelmiş neyime diyorum. Yaşlanıyoruz be aga, diyorum etrafımdakilere. Bir hüzün çöküyor yerli yersiz… Hayır, umudumu kaybetmiyorum asla 30 | BLOG DERGİSİ 01/2011 www.blogdergisi.com

ama nedense hiçbir şey iyiye gitmiyor. Ne ülke ekonomisi ne benim halet-i ruhiyem… Allah kerimdir deyip eski günlerdeki gibi salak salak sevinmeye çalışıyorum. Şimdi fark ettim kırmızı don almaya bile hevesim kalmamış aaa! Neyse 2011 gel bak sana laflar hazırladım. Bu sene de bana aşkın yerini söylemezsen küserim. Bir yıl mutsuz gezerim sonra da mutsuzluğum kara deliğe döner, dünyayı yutar haberin olsun! Milenyumda kaosu yaşamadık ama bak damarıma basarsan bu yıl Arap saçına döner. Ben baştan tembih edeyim de sonra söylemedi deme. Zaten 2012’de dünyanın sonu gelecekmiş öyle demiş kâhin Mayalar bari şu kalan zamanı rahat rahat yaşayalım değil mi? Savaşlar çıkmasa, felaketler olmasa, dünya huzur, barış içinde olsa ama olmaz biliyorum… Her şey mükemmel olsa insanlar kafayı yer. Yaşadığımız anın değerini bilmemiz için daha kötüsünü görmemiz gerekir çünkü. Hem zaten sen sadece şu yorgun dünyanın omzuna binecek bir zaman dilimisin elinden bir şey gelmez… Artık yeni yıla söyleyecek sözüm kalmadığına göre yazımı sonlandırayım yavaş yavaş. Bu sene kendime verdiğim sözler var. Daha dengeli, daha az duygusal biri olmaya çalışacağım. Efendime söyleyeyim sonra yurtdışına özellikle de İspanya’ya gitmek gibi planlarım var, işin maddi kısmını çözmekle meşgulüm hadi hayırlısı. He bir de kendimi özletmeyip her ay düzenli olarak yazacağım izci sözü! (Hiç izcilik yapmadım ama onların sözlerine itimat ediliyor genelde.)


KONUK BLOG YAZARI

>>Hayat Melodisi

YENİ YIL Gülin MANAV www.hayatmelodisi.blogspot.com

Ömrümüzden 1 yıl daha geçip gidiyor, iyisiyle kötüsüyle. Toplumsal ve kişisel olarak yaşadığımız her olumsuzluğa rağmen, bu günlerde bizi saran yeni yıl coşkusuna kapılmamak elde değil. Her yerde çalınan yeni yıl şarkıları, hediyelikler, bol ışıklı süsler, renk renk çam ağaçları sanki hepsi büyülü bir dünyanın kapısını aralıyor bize. Ne kadar hoş ve ne kadar ironik aslında, yıl boyu yaşanılan tüm olumsuzluklara rağmen umut etmek ya da umut etmeye devam edebilmek. Ama zaten “YENİ YIL”ın diğer adı UMUT değil mi? Her yıl yaşadığımız onca kötü sayılacak anıya rağmen hemen herkesin aklında olan yeni yıla daha iyi bir başlangıç yapıp, bütün yılı mutlu mesut geçirmek. Zaten bu yüzden değil mi bütün hazırlıklarımız? Hediyeler, çam ağaçları, kutlama yemekleri, eğlenceler... Sanırım hepimiz içten içe ''Yeni yıla nasıl başlangıç yaparsan devamı da öyle gider.'' felsefesine gönülden bağlıyız... Keşke hayata dair hep böyle umut dolu felsefelerimiz olsa.

Her yeni yıl yeni bir başlangıç aslında, bir yaş daha yaşlanmak belki, yeni heyecanlara savrulmak, dünyaya yeniden kafa tutmak, yenilenen isteklerde bulunmak, aile olabilmenin tadını çıkarabilmek, başkalarının mutluluğundan mutlu olabilmek, yeni yılla birlikte hayata bakış açımızı değiştirebilmek, sağlıklı olabildiğimiz için sevinmek, bütün insanları sevgiyle kucaklayabilmek ve 1 günlüğüne de olsa dünyadaki bütün dertleri arkamıza atabilmek demek... 365 günün 1 günü sıyrılabiliyorsak her şeyden bunu fazlasıyla hak ediyoruz zaten.. Yeni yılın yaklaştığı bu günlerde içinizden coşku, dilinizden bu felsefe eksik olmaz umarım… ''Yeni yıla mutlu başlayalım, mutlu mutlu yaşayalım…” Herkese sevdikleriyle birlikte geçirecekleri nice mutlu yıllar, nice güzel günler dilerim. Bu yıl hayal ettiğiniz bütün güzellikle sizinle olsun. Umarız ki dünyamız içinde barış, sevgi, kardeşlik dolu, dertsiz, tasasız, bol mutlu, huzurlu bir yıl olur. NİCE MUTLU SENELER… www.blogdergisi.com 01/2011 BLOG DERGİSİ | 31


KİŞİSEL GELİŞİM

ANLAMAK Oğuz Aslan / oguzaslan.net

“Hayat, siz plan yaparken başınıza gelendir.” John Lenon Ben bir dilbilimci değilim. Bununla beraber kelimelerin anlamları ile olan ilişkisini önemserim. Gerek Türkçe’de gerekse diğer dillerde, bazı kelimeler iki veya daha fazla kelimenin bir araya getirilmesiyle oluşabiliyor. “Anlamak” kelimesini incelemeden önce neden bu kelimeyi incelememiz gerektiğine bir bakalım. Yeni yıl yeni umutlar, yeni beklentiler, yeni planlar… Mali yılbaşı 1 Ocak olan kurumların tamamı, Aralık ayında bütün bir yılı değerlendirip bir sonraki yıl için planlamalarını yaparlar. Yalnızca mali değerlendirme ve hedefler değil, yapılan tüm faaliyetlerin sonuçlarını oturup düşünür bu kurumlar. Son cümleye dikkat edin. “Oturup düşünür”.

32 | BLOG DERGİSİ 01/2011 www.blogdergisi.com

Bir olayla karşılaştığınızda, bir karar vermeniz gerektiğinde de insanlar aynısını söyler size: “şapkanı önüne koy bir düşün”. Bazı şirketler Aralık ayında üretimi tamamen durdurur. Bazılarında yavaşlar. Bazıları işlerini yapmaya devam etse bile bir taraftan değerlendirme ve planlama yaptıkları için ciddi bir yoğunluk yaşarlar. Çünkü her profesyonelin bildiği su götürmez bir gerçek var. “Gideceğin limanı bilmiyorsan, hiçbir rüzgâr sana yardımcı olamaz”. Kurumlar da gidecekleri limanları netleştirmeye çalışırlar. Yıl sonunda şapkalarını önlerine koyarlar. Durup düşünmeye başlarlar. Ne oldu, ne oluyor, ne olacak anlamaya çalışırlar.


>>Anlamak

“Anlamak kelimesinin İngilizce karşılığı “understand”. Kelimenin içindeki “stand” kelimesinin Türkçe karşılığı “durmak”. Yani anlamak için önce durmak gerekiyor. Almanca’da da durum aynı. “Verstehen” kelimesinin Türkçe karşılığı “anlamak”. İçindeki “stehen” kelimesi yine “anlamak” şeklinde Türkçe’ye çevrilebiliyor. Acaba Türkçe’de “anlamak” kelimesinin içindeki “an” zaman, zamanın durması gibi bir anlamla kullanılmış olabilir mi? Bir şeyi anlamak için önce durmak gerekir. Bunun yine kurumlardaki örneği işletme körlüğüdür. Zaman içerisinde yaptığımız şeylerin önemini, nerede olduğumuzu fark edememeye başlarız. İşte o zaman durup düşünmeye, farklı bir gözden bakmaya ihtiyaç duyarız. Büyük paraları yöneten kurumlar bile anlamak için durup düşünebiliyorken bizler kişisel olarak bunu yapabiliyor muyuz? Kocaman bir yıl sona erdi. Birçok şey yaşadık, birçok karar verdik. Bunların bir kısmının sonuçlarını aldık. Peki, nerede olduğumuzu biliyor muyuz?

Yılbaşı durup düşünmek için güzel bir zaman bence. Eğer geçen yılbaşında durup 2009’u değerlendiren, 2010 için planlar yapan, hedefler koyan şanslı azınlıktansanız şimdi değerlendirme yapma zamanı. Hele bir de 2010 başında tasarladıklarınızı yazıya döküp saklayabildiyseniz tadından yenmez. Şimdi masaya oturup bunları değerlendirmek, 2011 için planlar yapmak için doğru bir zaman. Tek tek her şeyi planlamak zorunda değilsiniz. En azından gittiğiniz yönün doğru olup olmadığına karar vermek, yanlış yönde gittiğinizi düşünüyorsanız yeni rota belirlemek için yılbaşı güzel bir fırsat diye düşünüyorum. Bu planlamayı yapmayarak belki de aynı çemberin etrafında dönüp duruyor olabilirsiniz. Bahsettiğim şey yalnızca kariyer planlaması yapmak değil. Hayatınızla ilgili her şey hakkında değerlendirme ve planlama yapabilirsiniz. Aileniz, ilişkileriniz, mali kaynaklarınız, seyahatleriniz… Sizinle ilgili her şey bu değerlendirmenin içine girebilir. Hepsi ile ilgili durup düşünmek için yılbaşı iyi bir fırsat olacaktır. www.blogdergisi.com 01/2011 BLOG DERGİSİ | 33


KİŞİSEL GELİŞİM Deneyim yaşayan insanlardan çok azı durup bununla ilgili bir değerlendirme yapar. Değerlendirme sonucu davranış değişikliği yapabilenlerin sayısı ise yüz kişide yalnızca on iki. Yıl boyunca yaşadığınız, hayatınızı etkileyen olayları değerlendirebilen, değerlendirme sonuçlarından yola çıkarak kendisinde davranış değişikliği yaratabilen kişiler, geleceğe doğru daha sağlam adımlarla ilerleyebiliyor. Gideceğiniz limanı bildiğiniz zaman hangi rüzgârı nasıl kullanacağınızı anlamak da kolaylaşıyor. Olumsuz durumların bile size bir şeyler kattığını anlamayabilmek için yılbaşında değerlendirme yapmak gerekiyor. Değerlendirme yaklaşımının daha sistemli olabilmesi için önce geçmişe bakmak gerekir. Kendinize şu soruları sorabilirsiniz: • Geçen yıl bu zamanlarda ben neredeydim? • Etrafımda kimler vardı? • Nasıl bir işte çalışıyordum? • Neler hayal ediyordum? • Ne yapmaktan mutlu oluyordum? Geçen yılı değerlendirdikten sonra şimdi de aynı soruları şimdiki zaman için sorabilirsiniz. Şu anda neredeyim, kimlerle beraberim, nasıl bir işte çalışıyorum, ne yapmak istiyorum, neler hayal ediyorum vs. Bulduğunuz iki sonucu karşılaştırabilirsiniz. Geçen yılki konum ile şu anda bulunduğunuz yeri karşılaştırarak, ilerlemenizi tespit edebiliriz. Sonra da yeni sorularla planlamaya geçebilirsiniz. Eğer ilerleme değil geriye doğru bir gidiş söz konusuysa bu durumun üzerinde biraz daha durmak gerekir. Neden ilerleyemediniz, olay nasıl sonuçlandı, neyi daha iyi yapabilirdiniz? Bu soruların cevapları sizin için önemli ipuçları olacaktır. Geçtiğiniz yıl belirlediğiniz alanlardaki ilerlemenin belki üzerine biraz da kendinizde koyarak önümüzdeki yıl daha fazla olmasını sağlayabilirsiniz. 34 | BLOG DERGİSİ 01/2011 www.blogdergisi.com

>>Anlamak

Gelecek yıl bu zamanlarda nerede olacağım, nasıl bir işte çalışıyor olacağım, etrafımda kimler olacak? Tüm bu soruların cevapları planlama için genel çerçeve çizmenize yardımcı olacaktır. Bu yazıda yazanları tamamen yalanlayan bir cümle ise John Lennon’dan geliyor. “Hayat, siz plan yaparken başınıza gelendir”. Bu cümlenin doğru ya da yanlış olması ile ilgili çok fazla tartışmaya gerek yok diye düşünüyorum. Kendi hayatınızda müdahale edebildiğiniz ve müdahale edemediğiniz şeyler vardır. Sizin müdahale edebileceğiniz noktaları ne kadar sağlam planlarsanız başarı o kadar yakın olacaktır. Yoksa sadece bu cümleye bakarak kendinizi hayatın akışına bırakmayı tercih ederseniz, rüzgarın önünde savrulan bir yapraktan farkınız kalmaz. Rüzgârlardan her zaman en iyi şekilde yararlanabilen bir gemi kaptanı olmayı tercih etmek sizin elinizde. Yeni yılda bütün rüzgarların size yardımcı olmasını diliyorum.


RÖPORTAJ

>>Memo Tembelçizer

Onur GÜRLEYEN komikliklerim.blogspot.com

Memo Tembelçizer Memo Tembelçizer; Gırgır’da, Lombak’ta, şimdi de Uykusuz’da olmak üzere bir dolu mizah dergisinde çalışmış bir çizer. Bu dergileri okuyanlar bilir ki bazı çizerlerin diğerlerinden çok farklı, ilk bakışta kimin elinden çıktığını fark ettiren çizgileri vardır. Memo Tembelçizer hikâyeleriyle ve çizgisiyle sağlam bir hayran kitlesine sahip o çizerlerden işte. Sanal dünya gündemlere hâkim olmaya başlarken o da birçok blogu ile okuyucusuna internet aracılığı ile ulaşıyor. Blog Dergisi bloglar ve sosyal medya hakkında sorular sordu, işte Memo Tembelçizer’in cevapları...

www.blogdergisi.com 01/2011 BLOG DERGİSİ | 35


RÖPORTAJ Gırgır’dan Lombak’a kadar birçok dergide çizmişsiniz, şimdi de Uykusuz’da çiziyorsunuz, peki blog yazmaya nasıl başladınız? Blog yazmaya, kitaplaştıramayacağım Aşık Memo şiirlerini yayınlayabilmek amacıyla başladım. Aşık Memo benim L-Manyak dergisindeki Mastder köşesinde yazmaya ve çizmeye başladığım, mastürbasyonla ilgili açık sözlü şiirler söyleyen bir karakter. Bu açık sözlülük biraz müstehcen görüldüğü için o yıllarda biraz dikkat çekti ve davalık oldu. Bu yüzden uzun zaman onun şiirlerini ve maceralarını yazıp çizemedim. Artık Uykusuz' da o kadar dikkat çekmeyecek şekilde yazmaya devam ediyorum fakat yine de bu şiirlerin toplandığı bir kitap çıkarabilmem zor, çünkü davalık olduğu zaman yayınevi çok zor durumda kalıyor. Ben de madem bunlar kitap olamayacak, bari internette bir yerde toplu halde bulunsun ve okunabilsinler istedim. Blog olayını da o zamanlar yeni duymuştum. Blogdan web günlüğü olarak söz ediliyordu ve ben tam olarak webde günlük tutmanın ne demek olduğunu idrak edemiyordum. Aşık Memo şiirlerini yayınlamak için birilerine site yaptırmak zorunda olmanın sıkıntısını yaşarken "Blog yapıp orada yayınlasam ya." diye düşündüm. Ve blogu kolay bir site yapma aracı olarak kullandım. Blog kelimesi weblog'dan geliyor galiba, ama buna illa günlük demek bence biraz kafa karıştırıcı. Bildiğin site işte.

Çizdiğiniz karakterler çoğunlukla sizin isminizi taşıyor; Âşık Memo, Rrospu Çocuğu Memo ve son zamanlarda da Makul Koca Memo. Bu tipleri anlatabilir misiniz? Ben çok sosyal bir insan değilim, çok fazla insan tanımam, tanış olmadığım yabancılarla da kolay iletişim kuramam. Değişik insanları derinlemesine tanıyan ve her eserinde bambaşka karakterleri anlatan sanatçıları çok takdir ediyorum ve onlara çok özeniyorum, fakat böyle eserler üretmek benim becerimin ötesinde. Ben başkalarından çok kendimle ilgili bir kişiyim. Çocukken de pek arkadaşım yoktu ve genellikle evde oturup düşünürdüm. Yalnızlığımı düşünürdüm, kendi iç dünyamı hissetmeye çalışırdım ve zihnimden geçenleri izleyerek düşünmek üzerine düşünürdüm. Dolayısıyla kendimi izlemek üzerine uzmanlığım var.:) Bu yüzden çizdiğim eserlerde de maalesef kendimi anlatmak durumundayım. Tabi insanın neler düşündüğü, neleri dert ettiği hayatının her döneminde değişiyor. Ben de kendimi en önemli meselem üzerinden oluşturduğum karikatürize bir tip olarak anlatıyorum, fakat gün geliyor o meselem değişiyor tabi ki. O zaman o tipi bırakıp kendimi yeni meselem üzerinden başka bir tip olarak anlatıyorum. İlk kendimi çizdiğim karakter Pişmiş Kelle'de çizdiğim Memo Tembelçizer idi. O sıralar ilkokul-ortaokul-lise cenderesini yeni bitirmiş ve ders çalışmaya, belli kıyafetler giymeye, erken kalkmaya,

Makul Koca Memoşko “Makul Koca Memoşko'yu 2009'un sonlarında Uykusuz'da çizmeye başladım. Sevgili zevcem Seldoşka ile aramdaki supersonik çatişmalari ve evlilik hayatının yenilginin kısa tarihine dönüşmesini konu eden bu seri Uykusuz'da halen sürüyor.”

36 | BLOG DERGİSİ 01/2011 www.blogdergisi.com

Rrospu Cocugu Memo “Rrospu Cocugu Memo, Kemik dergisinde Umut Sarıkaya'nın köşesi 'Sarıkaya' içinde bir bant tip olarak başladı, sonra benim Zort! adli köşeme gecti. Daha sonra Zort! Lombak dergisine geçince “Rrospu Cocugu Memo”da Lombak'a geçmiş oldu. Bir süre Zort! dışında kendi sayfasında yayınlandı. Halen Uykusuz dergisinde Zort! köşesinde yayınlanıyor.”


>>Memo Tembelçizer

okula gitmeye zorlanmaktan yeni kurtulmuştum, tembelliği yüceltmek en doğal hakkımdı:) Aşık Memo' yu çizdiğim sırada ise otuzuna yaklaşmış ve hiç kız arkadaşı olmamış biri olarak mastürbasyonla ve azapla dolu dünyamı anlattım. Kız arkadaş edinmeye çalıştığım dönemde Ben Bir Eşşeğim'i, edindiğim ilk kız arkadaşım tarafından terkedildiğimde de Rrospu Çocuğu Memo'yu çizdim. Şimdi evli ve karısını seven bir kişi olarak tabi ki Makul Koca Memoşko' yu çiziyorum. :)

“Endurocu Gibiyiz Değil Gibiyiz” adlı blogunuzda motosikletle yapılan gezi yazıları var. “Acaib-ül Mahlûkat garaib-ül Mevcudat” ise gayet doğaya dönük bir blog. Bu konularda blog yazmak fikri nasıl oluştu? Aşık Memo'yu blog yaptıktan sonra bu blog işinin kişisel dünyayı ifade etmek için ne kadar kolay ve güzel bir yol olduğunu fark ettim. Her anlatmak istediğimi blog haline getirebilirim diye çok sevindim. Hayvanları küçüklüğümden beri çok seviyorum ve dijital fotoğraf makinesi edindiğimden beri de sürekli fotoğraflarını çekiyorum. Elimde hiç bir işe yaramayan bir hayvan fotoğrafı birikimi oluşmuştu, onları blog yapmaya karar verdim. Şimdi de çok işe yaradıklarını söyleyemem, çünkü profesyonel bir fotoğrafçı değilim. Ama yine de hayvanlara -ve doğaya- olan sevgimi ifşa etmek, hayvanlara -ve doğaya- karşı görevim. Endurocu Gibiyiz ise bizim Faruken Bayraktare ile yaptığımız motosiklet gezilerini anlattığımız blogumuz. Yapılan motosiklet gezilerini internette forumlarda anlatmak motorcular arasında bir nevi gelenek. Biz Faruken' le gezilerimizi bir forumda değil de kendi sitemizde anlatmak istedik. Endurocu Gibiyiz' i bunun için kurduk. Motosiklet gezisi ile doğa sevgisi birbirlerinden çok ayrı şeyler değil, Acaib-ül Mahlukat' taki pek çok hayvan fotoğrafını

Memo Tembelçizer’in Blogları memotembelcizer.com uykusuzdergi.com/blog/memo-tembelçizer rrospucocugumemo.blogspot.com asikmemo.blogspot.com endurocugibiyiz.blogspot.com mastder.blogspot.com acaibulmahlukat.blogspot.com seksapel.blogspot.com

www.blogdergisi.com 01/2011 BLOG DERGİSİ | 37


RÖPORTAJ

38 | BLOG DERGİSİ 01/2011 www.blogdergisi.com


>>Memo Tembelçizer

motosiklet gezilerinde çektim. Ayrıca kurup da henüz vakit bulup etkinleştiremediğim ve kurmayı düşünüp henüz kuramadığım bir kaç blogum daha olduğunu da belirteyim.:) L-Manyak dergisinde 1997– 2000 yılları arasında yayınlanana Mastder isimli köşeniz için de bir blogunuz var. Hakkında açılan müstehcenlik davaları nedeniyle yayından kaldırılmış Mastder. İnternet bu muallâkta kalan müstehcenlik tanımlarını yıkmak için bir yol olabilir mi sizce? Müstehcenlik gibi ahlaki tanımlar, internet, televizyon, yazılı basın, sanat eserleri, dedikodu ve geyik muhabbeti de dâhil olmak üzere her türlü toplumsal iletişim ortamında kendiliğinden oluşuyor. Fakat maalesef bir de toplumsal otorite var ki tüm bunları denetim altına alıp yönlendirmek zaten kendisinin varlık sebebi. İnternette son on küsur senedir cinsellikle ilgili malzeme en açık şekliyle yer alıyor. Başımıza taş yağdı mı? Toplum düzeni bozuldu mu? Ahlak elden gitti mi? Hayır, hiç bir şey olmadı. Ama bu gün toplumsal otorite, sırf arzu ettiği toplumsal tasarımı gerçekleştirebilmek amacıyla, ahlakın elden gitmesini bahane ederek bu serbestliği yok etmek yolunda deneyim ve becerisini arttırıyor. Adı üzerinde, otorite, doğası gereği otorite boşluğuna izin veremez. Ben gündelik hayatında gayet neşeli ve iyimser bir kişiyim, fakat toplumsal olayları değerlendirirken maalesef çok karamsarım. İnternet başlangıcından beri özgürlüğün mec-

rası olarak ifade edildi fakat bugün dezenformasyonun ve sıkıyönetimin aracı olmak yolunda hızla ilerliyor. Denetleme sansür ile başladı, üç beş şarkı indirene Amerika' da verilen yüz binlerce dolarlık tazminat cezalarıyla gelişiyor, müstehcen siteye girene verilecek hapis cezalarıyla doruğa ulaşacaktır diye tahmin ediyorum. Müstehcenliğin tanımını da benim şiirlerimi okuyup gülen neşeli insanların coşkusu değil, onları denetleyen asık suratlıların hırsı belirleyecek. Seksapel isimli blogunuza girebilmek için içerik uyarısı ile karşılaşıyoruz. Bunu siz mi istediniz yoksa şikâyet mi edildiniz? Bu uygulama blogger sitesinin kullanıcı geribildirimleriyle oluşturduğu bir uyarı sistemi. Hiç şikayetçi değilim, blogger koymasa kendim koymak isterdim. Ben mesela Facebook’ta falan ne olduğunu bilmeden açıp kanlı şiddetli bir video izlersem çok rahatsız oluyorum. Açık cinsellikten rahatsız olan da olabilir ve o adamın burnuna durduk yerde bir erkeklik organı dayayıvermek istemem. Rahatsız olabilecek kişileri uyarmak en doğru hareket, yanlış olan şey rahatsız olmayanların görmesini engellemek. 6. Kaan Sezyum ile birlikte Pornoma Dokunma isimli blogda yazarlık yapıyorsunuz ve 17 Temmuz günü düzenlenen internet sansürünü protesto amaçlı yürüyüşte de bulunmuşsunuz. İnternet sansürü hakkındaki fikirleriniz neler?

www.blogdergisi.com 01/2011 BLOG DERGİSİ | 39


RÖPORTAJ leri, örgütlenmelere ve eylemlere fikirsel öncülük etmeleri gerekiyor. Fakat kanaatim odur ki önümüzdeki yıllarda internetin asıl meselesi sansür olmayacak. Kişisel mahremiyetin ihlali hiç olmayacak. Kişisel mahremiyet hakkı gürültüye getirilip devlet sırlarının güvenliği asıl hak olarak ileri sürülecek. İfade özgürlüğü ve sansür gürültüye getirilip telif hakları ve para kazanma özgürlüğü ön plana sürülecek. Telif, internetin yeni kutsalı, özgürlük değil. 7. “ZORT!”“Ben Bir Eşşeğim” ve “Utanmadan İddia Ediyorum” son çıkan kitaplarınız, yayınlamayı planladığınız başka kitaplar var mı? Bir kaç aya kadar Armutlar kitabı çıkacak. Sonra sanırım Makul Koca Memoşko kitap olabilir. Bir ara Yağlı Geçmiş Zaman'ın kitabını yapmak istiyorum. Ayrıca Utanmadan İddia Ediyorum'un ikinci ve üçüncü kitapları da önümüzdeki bir yıl içinde çıkacak. Türkiye’deki mizah dergisi, geleneği gereği internet’e sıcak bakmıyor sanırım. Sizce ileride mizah dergileri de Sanal Dergiler haline gelir mi? *Hayatin anlami armuttur! *Nostalji gecmise degil gelecege ozlemdir! *Otomobiller aerodinamik degil sosyodinamiktir! *Televizyon sominedir! *Sinekkaydi tiras demokrasinin geregidir! *Toplumlar hayvandir! *Toplumlar bitkidir! *Hepimiz sinegiz! *Hepimiz bilardo topuyuz! *Hepimiz kiyma makinesiyiz!

Dediğim gibi, denetleyebildiği her şeyi denetlemek otoritenin doğası. Devlet, he desek interneti tek kanallı devlet televizyonuna çevirmek için hazırda bekliyor. Nasıl ki internette reklamdan para kazanan ticari oluşumlar "Aman abi, azıcık bi’ şey görsünler, biz de paramızı kazanalım." diyerek devletin bu denetleme hevesini frenlemeye uğraşıyorlarsa, düşünürlerin ve sanatçıların öncülük edeceği fikirsel oluşumların da bu hevesi frenleyebilmek için temel hak ve özgürlük kavramları üzerinden uğraş verme40 | BLOG DERGİSİ 01/2011 www.blogdergisi.com

Bir dergi, kitap ya da dvd film, içerikleri dışında nesne olarak da algılanan ürünler. Açıkçası ben dvd kutusunu rafıma dizemediğim filmden çok da haz etmiyorum. Ama hazedenler var. Filmleri bir nesne olarak algılamadan harddiskinde bulundurmak şu an gayet normal bir davranış. Dolayısıyla bir derginin nesneliği de değişebilir bir algı. Bunun şu ana kadar olmamasının nedeni benim gibi geleneksellerin ve nostaljiklerin "abi, dergi okurken kağıt kokusu almam lazım" demeleri değil, bir dergiyi ticari anlamda internetten yayınlamanın yönteminin henüz tam olarak gerçekleşmemiş olmasıdır. Kredi kartı sahibi olmak, bunu internette çekincesizce kul-


>>Memo Tembelçizer

lanıyor olmak ve gazete bayiine cepteki bozukluğu çıkarıp verme kolaylığında her hafta internetteki derginin parasını ödemek, onlu yaşlardan başlayan genç okurumuz için henüz mümkün değil. Genç okurumuzun bu internetteki dergiyi otobüste, vapurda, arkadaşlarıyla birlikte sınıfta, öğretmene çaktırmadan derste okuyabilmesi de henüz mümkün değil. Bunlar ancak yeni yeni ipad ve benzeri tablet bilgisayarlarla mümkün olmaya başlıyor. Bizler de tabi ki bu olanakları yakından takip ediyoruz. Baskı maliyetlerini sıfırladığı için, yayıncılık şartları elverdiği anda bütün yazılı basın sanal ortama geçecektir. Tabi sanal ortamın da çeşitleri var. İnternet gittikçe televizyona yaklaşıyor. Yazılı basın televizyona benzemekten ziyade olayın ebook tarafında var olacaktır.

Ben bazı çizerlerin aylık dergilerde (Lombak’tan bahsediyorum) çizdikleri işlerini çok severdim. Özellikle Memo Tembelçizer, Ersin Karabulut ve Oky. Şimdi siz Uykusuz’da çiziyorsunuz, acaba ileride aylık dergi çıkarmak gibi bir fikriniz var mı? Ben de şahsen aylık dergilerde çizmiş olduğum işlerimi daha çok seviyorum. Aylık tempoda çalışmayı da daha çok seviyorum. Arkadaşlarla da aylık dergi çıkarmak üzerine sık sık konuşuyoruz. Uykusuz dergisini aksatmadan ikinci bir dergiye enerjimizi aktarabilmek konusunda kaygılarımız var, çünkü Uykusuz bizim için çok değerli. Şu an için bir planımız olduğunu söyleyemem, ama isteğimiz var:)

www.blogdergisi.com 01/2011 BLOG DERGİSİ | 41


OYUN M. İhsan TATARİ yorgun‐savasci.blogspot.com

Fallout New Vegas

W

ar… War never changes / Savaş… Savaş asla değişmez. Bundan yıllar yıllar önce, 1997 yılının soğuk bir Kasım ayında bu sözlerle başlayarak selamlı‐ yordu bir oyun dünyayı. Yapımcıları bilmem ama hiç kimse bu sözlerin bir kült, bir efsane haline geleceğini tahmin etmiyordu o zamanlar. Ta ki farkında olma‐ dan oyunun başında saatlerini harcayana ve bu muhteşem dünyanın içinde kaybolun‐ caya kadar… İşte yine aynı ses, aynı kelimeler var karşımızda. Ve yine aynı heyecan, aynı tutku… Çünkü bu gerçek bir Fallout ve gerçek bir Fallout’un yeri hiçbir şeye deği‐ şilmez. 42 | BLOG DERGİSİ 01/2011 www.blogdergisi.com


>>Oyun İnceleme: Fallout New Vegas

Biraz Tarihçe İlk Fallout oyunu bilgisayar oyunları tarihinde çok önemli bir mihenk taşıdır. Çünkü “öldü” denilen RPG piyasasını yeniden canlandırmakla kalmamış aynı zamanda bu türe muhteşem ye‐ nilikler katmıştır. Bunun yanı sıra yakaladığı bu başarı ile Bal‐ dur’s Gate, Neverwinter Nights, Planescape: Torment gibi pek çok efsane yapımın da önünü açmış‐ tır. Kısacası yaşayan bir efsanedir Fallout serisi…

grupların ikincisinden yani Obsi‐ dian’in elinden çıkan bir yapım. Ve çoğu kişinin aksine bu beni mutlu eden bir durum. Çünkü bunun anlamı ilk iki oyunu ha‐ zırlayan zihinlerin yine iş ba‐ şında olduğu! Hoş, bu durumdan endişe duyan kesimin büyük çoğunluğu Fallout ismi ile sadece Fallout 3 vasıtası ile ta‐ nışan yeni nesil oyuncular. İki yıl önce yeni bir Fallout oyununun Bethesda tarafından hazırlandı‐ ğını duyduğumuzda nasıl endi‐ şelenmişsek aynı endişeyi yeni Elbette bu muhteşem serinin kuşak oyuncuların Obsidian için hâlâ yaşamasını büyük oranda hissetmesi kocaman bir ironi de‐ Bethesda’ya borçluyuz. Eğer ğildir de nedir söyleyin bana. çıkıp da bu serinin isim haklarını Bahtsız kuryeyi Mojave çö‐ satın almasalardı biz bugün hâlâ lünde… eski oyunları yâd edip iç çekiyor New Vegas’taki olaylar 2281 olacaktık. Ne yalan söyleyeyim, iyisiyle kötüsüyle Fallout 3’ü sev‐ yılında yani Fallout 3’teki olay‐ miş ve keyifle oynamıştım ben. lardan 4 yıl, Büyük Savaş’tan ise Evet hataları yok değildi, ilk iki 204 yıl sonra gerçekleşiyor. Se‐ Fallout’un biraz gölgesinde kal‐ naryo icabı bu kez bulunduğu‐ dığı da gerçekti ama 10 yıl ara‐ muz bölge Mojave çölleri ve dan sonra yeni bir Fallout Vegas civarı… Fallout 3’ün ak‐ oynamanın verdiği keyif de bir sine bir kez daha California ci‐ başkaydı doğrusu. Yine de Bet‐ varlarındayız yani. Tıpkı ilk iki hesda’nın Fallout evrenine sadık oyunda olduğu gibi… Oyuna kalması bile başlı başına bir şeydi başladığımızda Fallout tarihinde ilk kez (Tactics’i saymazsak) bir benim için. Vault sakinini değil de Waste‐ Interplay’in 2003 yılında yu‐ land’de yaşayan sıradan bir bi‐ karıda saydığım şaheserlerin ta‐ reyi, Mojave Express’te çalışan sarımcısı olan Black Isle bir kuryeyi yönetiyoruz. Şanssız Studios’u kapatma kararı belki kuryemiz bir görev sırasında gi‐ de hem firma adına hem de oyun zemli tipler tarafından yakalanı‐ sektörü adına alınan en hatalı ve yor, taşıdığı paket kendisinden yanlış karardı. Bu kapatma kara‐ zorla alınıyor ve vurularak rının ardından Black Isle çalışan‐ ölüme terk ediliyor. Şans eseri ları ikiye bölündü. Bir kısmı oradan geçen Victor adında bir BioWare firması ile anlaşırken bir robot yaralı kuryeyi bulup onu kısmı ise kendi bağımsız stüdyo‐ en yakın kasaba olan Goods‐ larını, Obsidian Entertainment’ı pring’e taşıyor. Kurye, gözlerini kurdu. Fallout New Vegas bu Goodspring’in doktoru olan www.blogdergisi.com 01/2011 BLOG DERGİSİ | 43


OYUN

Mitchell’ın evinde açıyor ve bu noktada oyunun kontrolü bize geçiyor. Oyuna başlayıp da bahtsız kuryemizin kontrolünü ele aldı‐ ğımızda “Eee, bu aynı Fallout 3 yahu!” demeden edemiyorsu‐ nuz. Oyunun kullandığı motor bir önceki ile aynı zira. Hal böyle olunca da etraftaki eşyaların gö‐ rüntüleri, isimleri, Wasteland’in genel manzarası, hack ve lock‐ pick sistemi hatta ve hatta Pip‐ boy’umuzun görüntüsü ve sesleri bile Fallout 3’tekiler ile ta‐ mamen aynı. Fakat oyunda iler‐ lemeye başladıkça yavaş yavaş bir şeylerin farkına varmaya baş‐ lıyorsunuz. Farklı ve güzel şeyle‐ rin… İlk dikkatimizi çeken ve oyuna eklenen en büyük yenilik kuşkusuz Hardcore modu. Dok‐ tor Mitchell’ın evinden ayrılırken oyun bize oyunu bu modda oy‐

namak isteyip istemediğimizi so‐ ruyor. Evet dediğiniz takdirde sizi bambaşka bir tecrübe bekli‐ yor çünkü bu modda oynarken her insan gibi acıkıyor, susuyor ve uykuya ihtiyaç duyuyoruz. İhtiyaçlarımızı karşılamadığımız zaman ise önce ufak yan etkiler başlıyor, sonra yavaş yavaş güç‐ ten düşmeye başlıyoruz en so‐ nunda ise ölüyoruz. Bu yüzden su, yemek ve uyku ihtiyacımızı mutlaka karşılamamız gerekiyor. Fakat bu o kadar da kolay değil. Çünkü hemen hemen her şeyin bir ağırlığı var bu modda. Yiye‐ ceğin ve suyun da öyle… Artık Fallout 3’teki gibi yürüyen bir cephanelik misali dolaşmak da yok. Tıpkı yiyecekler gibi her merminin de bir hacmi ve bir ağırlığı var ve yanımızda hangi silahı taşıyacağımıza karar ver‐ memiz, hangi mermiden ne kadar bulunduracağımızı hesap‐ lamamız gerekiyor.

44 | BLOG DERGİSİ 01/2011 www.blogdergisi.com

Normal zorluk seviyesinin aksine Hardcore modunda oy‐ narken kullandığımız Stim‐ pack’ler ya da yediğimiz yiyecekler etkilerini anında gös‐ termiyorlar. Tam tersine, tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi zaman içinde yavaş yavaş etki ediyorlar bünyemize. Kırılan bir kemiği, kolu, ayağı vs. Stimpack ile iyileştirmek de yok bu modda. Mutlaka bir Doctor Bag / Doktor çantası kullanmalı veya bir doktora gitmemiz gerekiyor. Hydra denilen ilacı kullanmak da mümkün ama aşırı derecede bağımlılık yaptığından mecbur kalmadıkça kullanmamakta fayda var. Ve inanın, bu modda oynamak kesinlikle ama kesin‐ likle çok keyifli. Yiyecek / İçecek ihtiyacının olmaması Fallout 3’de en çok dikkatimi çeken ve içten içe hayıflandığım bir şeydi. O yüzden böyle bir özelliğin oyuna eklenmesi benim için ayrı bir mutluluk oldu.


>>Oyun İnceleme: Fallout New Vegas mizi. Hani 10 yıl önce Fallout Eski zamanlar, eski dostlar 2’deki köyümüzde, Arroyo’da hazırladığımız gibi. Üstelik aynı Oyun boyunca ilk iki oyuna kök ve bitkileri toplayarak… Ha‐ dair pek çok şey görüyor ve du‐ zırlayabildiğimiz tek ilacın bu ol‐ yuyoruz. Bunlardan ilki Gecko‐ madığını öğreniyoruz sonra. lar oluyor. İkinci oyunda çeşit Kendi Stimpack’lerimizi, kendi çeşit, renk renk ve boy boy karşı‐ ilaçlarımızı hatta kendi yemeği‐ mıza çıkan, başımızı bir hayli ağ‐ mizi ve kendi mermilerimizi bile öğreniyoruz rıtan fakat üçüncü oyunda yapabildiğimizi ufak bir şaşkınlık ve keyifle. yerinde yeller esen bu yaratıkları tekrar görmek yüzünüzde hafif Özellikle Hardcore modunda oy‐ bir tebessüm oluşturuyor (Gec‐ narken bu yemek pişirme ve kolardan biri sivri dişlerini baca‐ mermi yapabilme özellikleri çok ğınıza geçirdiğinde bu işimize yarıyor. Her yemeği gülümseme yerini başka şeylere hemen pişiremiyoruz elbette, bırakıyor orası ayrı). Sonra birisi bunun için Survival yeteneğimi‐ çıkıp Shady Sands’ten ve zin yüksek olması gerekiyor. NCR’dan bahsediveriyor. Ardın‐ Oyunda ilerledikçe önceki dan Hub, Navarro, Crimson Ca‐ ravan gibi tanıdık isimler oyunlarda rastladığımız bazı ka‐ çalınıyor kulağımıza ve bir anda rakterlere ya da akrabalarına Fallout 3’te olmadığı kadar Fal‐ rastlıyor, o oyunlarda gerçekleş‐ lout evreninin içinde hissediveri‐ tirdiğimiz görevlere dair bazı hi‐ yorsunuz kendinizi. Sonra bir de kayeler işitiyor, o oyunlarda bakmışsınız ki Healing Powder gerçekleştirdiğimiz bazı olaylara hazırlarken buluyoruz kendi‐ dair ufak tefek şeyler duyuyo‐

ruz. Belki inanmayacaksınız ama iptal edilen Project Van Buren’e dair göndermelere bile rastlamak mümkün. Bunları dinlerken yü‐ zünüze yayılan sırıtışa engel olmak mümkün değil. Kla‐ math’daki düşen helikopteri ha‐ tırlıyor musunuz? Ya da Fallout 2’deki ekip arkadaşlarımızı? Eğer cevabınız evetse ufak sürprizler sizi bekliyor olacak. Oyuna eklenen yeni silahlar, yeni yaratıklar ve yeni mermiler‐ den bahsetmedik daha… 10 mm Pistol, Super Sledgehammer gibi klasik silahların yanı sıra Trial Carbine, Cowboy Repeater gibi pek çok yeni silah emrimize amade. Üstelik bazı silahlara dürbün takabiliyor, ilave parça‐ larla ateş güçlerini arttırabiliyo‐ ruz. İlk Fallout’tan beri var olan, Fallout 3’te ise yerinde yeller esen bir başka ayrıntı yani mermi çeşitleri de bu oyunla birlikte geri dönenler arasında. Artık sı‐

www.blogdergisi.com 01/2011 BLOG DERGİSİ | 45


OYUN

radan bir tüfek ile bir Deathc‐ law’ı öldürmek yok. Ya da sert kabuklu Giant Radscorpi‐ on’larla normal mermiler kulla‐ narak baş edemeyeceğiz. Zırh delici / Armor Piercing mermi‐ ler kullanmanız şart aksi tak‐ dirde ölümünüzle tanışmanız kaçınılmaz. Diğer bir mermi çe‐ şidi olan Hollow Points ise zırh delen mermilerin tam tersi et‐ kiye sahip. Yani zırh kuşanma‐ mış düşmanlarınıza karşı daha kesin bir çözüm sunuyor biz‐ lere. Rakibimizin zırhlı olup ol‐ madığını ekranın hemen altında beliren enerji barındaki kalkan işaretinden anlayabiliyoruz. Eğer kalkan işareti beliriyorsa düşmanımız zırhlı, görünmü‐ yorsa zırhsız demek oluyor. Alın size oynanışa derinlik katan, bir başka ayrıntı daha… Oyunda yerini koruyan pek çok şey olduğunu yazının ba‐ şında belirtmiştim. Örneğin

lock‐pick ve hack sistemleri hiç dokunulmadan bırakılmış. V.A.T.S. özelliği de yerini koru‐ yan bir başka unsur. Bu modu kullanmak hâlâ eskisi kadar ke‐ yifli üstelik. Düşmanlarımızın silah tutan kollarını yaralamak, üzerimize hızla gelen bir düş‐ manı bacağından vurarak ya‐ vaşlatmak, havada süzülen bir bomba ya da mızrağı vurmak gibi pek çok şeyi yine yapabili‐ yoruz. Bazı Melee weapons / yakın dövüş silahlarına (örne‐ ğin golf sopalarına) yeni ani‐ masyonlar da eklenmiş ve bunları izlemek epey… ehem… eğlenceli.

nıyor, o kadar çok farklı yönlere sapıyorsunuz ki, “Şuradaki bi‐ nada neyin nesi?” ya da “Şu mağarada ne var acaba?” der‐ ken bir de bakıyorsunuz oyu‐ nun başında saatlerinizi harcamışsınız, irili ufaklı bir sürü görev yapmışsınız, pek çok yeni yer keşfetmişsiniz, 20 nci level’a merdiven dayamışsı‐ nız ama ana göreve dair tek bir şey bile yapmamışsınız. O anda “İşte aradığım Fallout bu!” di‐ yorsunuz. Sizi bilmem ama Fal‐ lout 3’ün büyük fakat bomboş haritasındansa New Vegas’ın daha küçük ama dopdolu hari‐ tasını çok daha fazla sevdim ben.

Gittim, gördüm, gezdim New Vegas’ın haritası Fal‐ lout 3’e göre daha küçük olma‐ sına rağmen yapılacak onlarca yan görev ve keşfedilecek bir sürü mekan bizleri bekliyor. Öyle ki New Vegas’a varana kadar yolda o kadar çok oyala‐

46 | BLOG DERGİSİ 01/2011 www.blogdergisi.com

Mojave çöllerinde dolanır‐ ken birbirine düşman pek çok grupla karşılaşıyoruz. Bunlar‐ dan ilki NCR ya da tam adı ile New California Republic. İkinci oyundan da hatırlayacağımız NCR güçten düşmüş, yanlış bi‐


>>Oyun İnceleme: Fallout New Vegas çimde yönetilen ve halkın bir kısmı tarafından pek de sevilme‐ yen bir otorite durumunda. Ro‐ malılar gibi giyinen ve köle tüccarlığı yapan Legion ise onla‐ rın baş düşmanları. Caesar adında bir adam tarafından yö‐ netilen bu ordunun zayıflığa ve zayıflara karşı kesinlikle taham‐ mülü yok. Raiderların bir kolu olan Great Khans, teknoloji tut‐ kunu Brotherhood of Steel, yine ilk oyunlardan hatırladığımız Followers of the Apocalypse ve Vegas’ta bulunan Robert Edwin House oyun boyunca karşılaşa‐ cağımız grupların belli başlıları ve hiçbiri sütten çıkmış ak kaşık değil. Hepsi kendine göre haklı, hepsi amaçlarına giden yolda pek çok iyi ve kötü şey yapmış. Tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi hiç kimse saf iyi değil ve hepsi‐ nin bize bir bakış açısı var. Eğer içlerinden biri ile iyi geçinirsek otomatik olarak diğerlerinin düş‐ manlığını kazanıyoruz. Düşman‐ lığını kazandığımız grupların

tıklarını vuruyorlar da kendile‐ rini bir nebze de olsa affettirebi‐ liyorlar. Normal modda oynarken ekip arkadaşlarımız ölümsüz haldeler ve enerjileri bittiğinde sadece kendilerinden geçiyor, savaş bittiğinde ise yeni‐ Er ya da geç ekibimize kata‐ den ayaklanıveriyorlar. Hard‐ bileceğimiz bazı kişiler ile karşı‐ core modunda ise ölebiliyorlar, laşıyoruz. Ekip arkadaşlarımızın bu yüzden dikkatli olmakta her birinin kendine has yetenek‐ fayda var. Oyunda toplam 8 leri, kendi geçmişleri ve kendi hi‐ farklı yan karakter var ve yanı‐ kayeleri var. Oyuna eklenen mıza sadece bir insan ve bir “Companion Wheel” özelliği sa‐ insan olmayan karakter alabili‐ yesinde artık onlarla iletişime yoruz. Bu da oyunu ikinci hatta geçmek de çok daha basit. Eğer üçüncü bir kez daha oynamak istersek ekip arkadaşlarımızla için bir sebep daha sunuyor biz‐ konuşabiliyor, biraz ısrar eder‐ lere. sek geçmişlerine dair birkaç şey Oyundaki yan görev sayısı o öğrenebiliyor hatta onlarla ilgili bazı yan görevleri açabiliyoruz. kadar fazla ki anlatamam. Karşı‐ Ekip arkadaşlarımızın yapay ze‐ laştığımız hemen hemen herkes kası biraz daha iyileştirilmiş olsa bize en az bir görev veriyor ve si‐ da “burada bekle” dediğimizde zinde tahmin edebileceğiniz gibi beklememeleri, her gördükleri bunların hiçbiri birbirinin aynı düşmana Allah ne verdiyse sal‐ şeyler değil. Bir görev ondan bir dırmaları gibi bazı hatalar bazen görev bundan derken Pip‐ can sıkıcı olabiliyor. Neyse ki at‐ Boy’umuzun quest sayfası bir

görevlerini de yapamıyoruz ha‐ liyle. Bu da sizi oyunu bitirir bi‐ tirmez farklı bir karakter oluşturmaya ve farklı bir grubun tarafını tutacak şekilde oyunu tekrar oynamaya itiyor.

www.blogdergisi.com 01/2011 BLOG DERGİSİ | 47


OYUN

anda dolup taşıyor ve Üstelik quest kısmında görünmeyen, notes kısmında da yer alabilen bazı minik görevler de var oyunda. O görev senin bu görev benim diyerek çölleri arşınlar‐ ken seviye üstüne seviye atla‐ maya başlıyoruz. Neyse ki Obsidian level çıtasını 30’a yük‐ seltmiş. Fallout 3’deki sinir bo‐ zucu level 20 sınırından sonra çok yerinde bir hareket olmuş doğrusu. Bir diğer değişiklik ise perklerde. Hatırlarsanız Fallout 3’te her seviye atladığımızda bir perk seçebiliyorduk. New Ve‐ gas’ta ise tıpkı ilk iki Fallout’ta olduğu gibi sadece iki levelda bir yeni bir pek seçebiliyoruz. Bazıları için can sıkıcı bir ge‐ lişme gibi görünse de “Mojave çöllerinin yenilmez savaşçısı” olmamızı ve engelleme konu‐ sunda hayli etkili bir özellik bu. Yoksa siz 20 nci level lağım fa‐ releri ile mi dalaşmak isterdi‐ niz? Bence de hayır…

Vegas; Kumarbazların cenneti Nükleer savaş tüm dünyayı kasıp kavurmuş, neredeyse tüm insanlığın kökünü kurutmuş olsa da yeryüzünde hâlâ değiş‐ meyen bir şeyler var. Mesela kumar tutkusu ve Vegas… Ara‐ dan geçen onca yıla ve yaşanı‐ lan onca felakete rağmen New Vegas halen zengin olmayı hayal eden insanların ve onları soyup soğana çevirmek için bekleyen umut tacirlerinin bu‐ luştuğu bir kumarhaneler cen‐ neti… Elbette biz de Vegas’taki bu ışıltılı mekanları ziyaret ede‐ biliyor, istersek blackjack, rulet ve benzeri kumar oyunlarını oynayabiliyoruz. Aynı za‐ manda Caravan adı verilen bir kart oyunu da mevcut ve hemen hemen her şehirde bu oyunu oynayan birilerini bul‐ mak mümkün. Ustalaşması zor fakat öğrenince eğlenceli bir

48 | BLOG DERGİSİ 01/2011 www.blogdergisi.com

oyun olmuş Caravan. Hoover Barajı, HELIOS One gibi gerçek hayatta bulunan ünlü mekanlar da oyuna akta‐ rışmış. Özellikle Hoover Barajı oyunda önemli bir yere sahip ve kilit noktalardan birini oluştu‐ ruyor. Fallout 3’teki Bubblehe‐ ad’lerin yerine bu kez kar küreleri topluyoruz. Fakat bu kürelerin sayısı Bubblehead fi‐ gürleri kadar fazla değil. Top‐ lamda sadece 7 tane küre var. Kar kürelerinin dışında bir de Sunset Sarsaparilla Star Bottle Cap / Yıldız Amblemli Sunset Sarsaparilla kapakları var. Bu kapaklar oyun içerisinde karşı‐ laşacağınız bir görevde anahtar rol oynuyorlar ve çok nadir bu‐ lunan şeyler. Ayrıca lanetli ol‐ dukları dedikodusu da çöllerde kol gezmekte. Kapakların arka‐ sındaki sırrı açığa çıkarmak ise bizim seçimimize bağlı. Seslendirmeler Fallout seri‐


>>Oyun İnceleme: Fallout New Vegas sinin her zaman başarılı olduğu bir konu olmuştur. Bu kural New Vegas’ta da değişmiyor ve Matthew Perry (Friends), Zoë Bell (Xena, Kill Bill), Michael Dorn (Star Trek), Zachary Levi (Chuck), Danny Trejo (Mac‐ hette, Desperado) ve William Thomas Sadler (Die Hard 2, Bill & Tedʹs Bogus Journey, The Shawshank Redemption) gibi pek çok ünlü isim bize sesleriyle eşlik ediyor. Tabii ki Ron Perl‐ man (Hellboy) da o her za‐ manki tok sesi ile “War… War never changes” diyerek bizimle birlikte… Tıpkı Fallout 3’te ol‐ duğu gibi radyomuz yine emri‐ mize amade. Mojave Music Radio ve Radio New Vegas oyun boyunca bizlerle eşlik eden iki kanal. Bu radyolarda genellikle oyun boyunca yaptı‐ ğımız olaylardan bahsediliyor ya da 50’lerin eşsiz müziklerin‐ den bir demet sunuyor bizlere. (Ain’t that a kick in the he‐ eeaaad….) Black Mountain

Radio ise apayrı bir konu. Bu kanalda bir Super Mutant ile rö‐ portaj yapan bir robot ve ikili arasında geçen eğlenceli diya‐ loglara şahit olacaksınız. Hatta görevlerden biri burayla direkt bağlantılı o yüzden fazla açık‐ lama yapamayacağım. Tek diye‐ ceğim şey imkanınız varken dinleyin. Ama seslerdeki asıl güzellik ne radyoda ne de ses‐ lendirmelerde gizli. Radyonuzu kapatın ve mağaralarda dolaş‐ maya başlayın bir bakalım. Ku‐ lağınıza çalınan melodiyi duyuyor musunuz? Bir yerler‐ den tanıdık geldi mi? Evet, ke‐ sinlikle! Oyunda kullanılan ambiyans müzikleri ilk iki Fal‐ lout’ta kullanılanlar ile aynı! Bu müzikleri yeniden duymak sa‐ dece inanılmaz bir keyif ve mut‐ luluk duymanızla sınırlı kalmıyor aynı zamanda daha fazla havaya girmenizi de sağlı‐ yor. Bravo Obsidian! Şimdiye kadar anlattıklarım

oyunun iyi yönleriydi. Şimdi gelelim hata ve kusurlarına… Oyun hâlâ Gamebryo adındaki motoru kullandığından grafik‐ ler hiç de öyle ahım şahım değil. Yıllar önce Oblivion ile gözleri‐ mizin pasını silen motor artık yaşını iyice göstermeye başla‐ mış. Yine de her şeyin grafik ol‐ madığını bilen oyuncular için bu büyük bir sorun olmayacak‐ tır. Sonuçta Obsidian de boş durmamış, oyuna daha iyi gö‐ rünen NPC’ler, rüzgar eşliğinde oradan oraya yuvarlanan çalı‐ lar, ufak kum fırtınaları gibi pek çok şey de ilave etmiş ve çevreyi biraz daha canlı göstermeyi ba‐ şarmış. Obsidian’in başarama‐ dığı şey ise her zamanki gibi sorunsuz bir oyun ortaya çıkar‐ mak… Oyunun her tarafı sayısız bug / hatalarla dolu maalesef. Üstelik bunların bazıları Fallout 3’te bile karşımıza çıkmayan abes şeyler. Asfaltın altından

www.blogdergisi.com 01/2011 BLOG DERGİSİ | 49


OYUN

>>Oyun İnceleme: Fallout New Vegas

liği ya da Steam servislerinin kul‐ lanımı için ekstra bir ücret talep edilmediğini de buradan bir kez daha hatırlatalım. Özet olarak; baş ağrıtıcı kopya koruma sis‐ temleri yerine Steam kullanıl‐ ması çok yerinde bir karar. Steamworks Sonuç olarak Obsidian or‐ Oyun Steam destekli olarak taya gayet sağlam bir oyun çıkar‐ piyasaya sürüldüğünden oyun hemen kendini güncelliyor ve mış. Evet, ilk çıktığında oyun sorunların çoğundan kurtulu‐ hatalarından dolayı oynanama‐ yorsunuz. Evet, Steam destekli yacak dereceydi ama bu hiç kim‐ dedim. New Vegas kopya ko‐ seyi durduramıyordu. İnsanlar ruma sistemi olarak en garanti ve oyun her çöktüğünde hızla tek‐ en kolay yolu seçerek Steam des‐ rar başlatmaktan kendilerini ala‐ Yayınlanan teği ile piyasaya çıktı. Oyunu oy‐ mıyorlardı. namak için bir Steam hesabımız yamalarla buna da gerek kal‐ olmalı ve oyunu kurarken inter‐ madı zaten. Eğer Fallout 3’ü sev‐ nete bağlı olmamız gerekiyor. diyseniz beğeneceksiniz, eğer Ondan sonra bağlı kalıp kalma‐ Fallout serisinin sıkı bir takipçi‐ mak sizin seçiminize bağlı. Fakat siyseniz hayran kalacaksınız. bağlı kaldığınız takdirde açıl‐ Çünkü bu oyu Fallout 3’ten çok mayı bekleyen bir sürü Steam daha fazla Fallout. Achievements orada sizi bekli‐ Oyunla kalın… yor olacak. Aynı zamanda oyunu bir kez kurduktan sonra DVD’ yi kapalı bir sandığa kilitleyip iste‐ diğiniz izbe köşeye atabilirsiniz. Bir daha ona ihtiyaç duymaya‐ caksınız çünkü… Üstelik oyunu istediğiniz sisteme istediğiniz kadar kurup kaldırabilirsiniz, /10,0 hiçbir sınırlama yok. Steam üye‐

ya da böyle sizi içine çekiveriyor ve başından kalkamıyorsunuz. Bu, karşımızdakinin iyi bir oyun olduğunun başlı başına bir kanıtı zaten.

giden Radroach, olmayacak yerde ortaya çıkan NPC’ler, kay‐ bolan ekip arkadaşlarımız, sila‐ hımızı doldururken takılan ve sonsuza dek silahı doldurmaya devam eden biz ve daha neler neler… Obsidian’in geçmişine şöyle bir baktığımızda KOTOR 2, Neverwinter Nights 2 ve Alpha Protocol gibi temelinde iyi ama geneline bakıldığında bir yerleri mutlaka eksik ya da hatalı oyun‐ lar görüyoruz zaten. Bu sefer de durum pek farklı değil maalesef. Neyse ki oyun için iki adet de‐ vasa yama yayınlandı ve bu ha‐ taların bir çoğu giderildi. Son yamayı da kurduktan sonra ne‐ redeyse hiçbir hata ile karşılaşa‐ madığımı sevinerek söyleyebilirim. İşin ilginç tarafı tüm bu hata ve kusurlarına rağ‐ men oyundan kopamıyor ve gün ağarıncaya kadar da oynamaya devam ediyorsunuz. Oyun öyle

NOT:

8,5

KÜNYE Yapımcı: Obsidian Entertainment Tür: RPG Grafik: Ses: Oynanabilirlik: Eğlence:

50 | BLOG DERGİSİ 01/2011 www.blogdergisi.com

Artılar: Daha derin oynanış, daha derin diyaloglar, daha dolu harita, ambiyans müzikleri, eski oyunlara göndermeler. Bu oyun gerçek bir Fallout! Eksiler: Oyunun ilk sürümünde çok fazla bug var. Patch yükleme‐ den oynamak neredeyse imkansız. Yaşını gösteren grafik motoru. MİNİMUM SİSTEM GEREKSİNİMLERİ

2.0 GHz çift çekirdekli işlemci 2GB RAM, 10GB boş hard disk alanı NVidia GForce 6 / ATI 1300XT serisi ekran kartı, Steam hesabı


OYUN

>>Ayın Mini Oyunu: K.O.L.M.

AYINMİNİOYUNU

K.O.L.M.

M. İhsan TATARİ / yorgun‐savasci.blogspot.com

açabileceğimiz kapılarla, değdiğimiz anda bizi yok eden irili ufaklı düşmanlarla da karşılaşıyoruz. Oyunda ölmek mümkün fakat hemen aynı ekranda yeniden hayata döndüğümüz için çok da büyük bir problem değil. Oyun sadece bu platform öğelerin‐ den oluşsaydı bu sayfalarda kendisine zor yer bu‐ lurdu. Ama senaryosu… İşte oyunu benzerlerinden bir adım öteye taşıyan şey o. Oyunun en çarpıcı olduğu yerlerden bire mü‐ ziği. Gerçekten de çok başarılı ve dinlemeye doya‐ mayacağınız bir müzik bestelenmiş bu minik oyun için. Biraz atlayıp zıplamaya itirazınız yoksa oyu‐ nun arkasındaki ilginç hikayeyi ortaya çıkarmak için denemeye değer bir oyun K.O.L.M.

Oyunun web adresi: http://armorgames.com/play/7446/kolm

M

erhabalar sevgili oyun severler! Bu ay ki ayın mini oyunu köşemizde minik bir platform oyunu bizlerle; K.O.L.M.

Oyunda kayıp ve arızalı bir robotu yönetiyoruz. Hatta ilk başladığımızda ne bacaklarımız yerinde ne de gözlerimiz. Her şey hafif bulanık bir halde görünüyor. Bir de bizimle konuşan bir ses var, “anne” diye sesleniyor robotumuz ona. Anne, ro‐ bottan hiç memnun değil, robotumuz ise onu mem‐ nun etmek, annenin gözüne girmek konusunda bayağı bir hevesli. Önce bacaklarımızı bulmamız lazım, bunun için sürünmek gerekse bile…Sonra gözlerimizi bulmamız lazım, daha sonra da bize zıplama yeteneği veren çipi. Anneyi memnun etme‐ miz lazım, ama bu o kadar da kolay olmayacak. Oyunda atlayıp zıplamamız gereken pek çok bölüm var. Ayrıca sadece belirli cihazlara sahipsek

www.blogdergisi.com 01/2011 BLOG DERGİSİ | 51


OYUN

Savulun alçaklar, hainler, şeytanlar ve iblisler! Tüm zamanların gelmiş geçmiş en büyük, en korkusuz ve en gözü pek kahramanı yani ben; DeathSpank, hepinizin kökünü kazımaya geliyorum! Tabii aynada kendime bakmayı bitirdikten sonra… M. İhsan TATARİ / yorgun‐savasci.blogspot.com 52 | BLOG DERGİSİ 01/2011 www.blogdergisi.com


>>Oyun İnceleme: Death Spank

I am DeathSpank! Ne yalan söyleyeyim, Hack & Slash tarzı oyunları hiçbir zaman tam manası ile sevmemi‐ şimdir. Evet, Diablo’yu ben de oynadım, Torchlight’ı da öyle… Fakat hiçbir zaman aşırı dere‐ cede sevdiğim, bende hayranlık uyandıran oyunlar olmamıştır bu tarzdaki yapımlar. Kafamı çalıştırmamı sağlayacak ya da beni farklı diyarlara sürükleye‐ cek oyunları tercih etmişimdir her zaman. O yüzden biri çıkıp da “Gün gelecek, bir Hack & Slash oyununu ayıla bayıla oy‐ nayacaksın!” deseydi ona kah‐ kahalarla gülerdim herhalde. Ben ne bileyim üstat Ron Gil‐ bert’ın çıkıp da bu tarzda bir oyun yapacağını? Ron Gilbert, eski dostu ve çalışma arkadaşı Tim Schafer ile birlikte Monkey Island, Day of Tentacle gibi efsanevi oyunlara imza atmış, kalbimizde yeri her zaman ayrı olan “o adamlar‐ dan” biri. Karşımızda duran

oyun ise onun son başyapıtı yani DeathSpank; bir Monkey Island ve Diablo karışımı. Oyunumuz fantastik bir orta‐çağ dünyasında geçen ve adı DeathSpank olan bir karak‐ terin etrafında gelişen olayları konu alıyor. DeathSpank bütün hayatını adı “The Artifact” olan gizemli Artifact’i / nesneyi ara‐ maya adamıştır. The Artifact o kadar gizemli bir nesnedir ki ne işe yaradığı bile bir gizemdir. Kahramanımız ne yapıp edip bu nesneye ulaşmalı ve kötülüğü bu diyarlardan kovmalıdır. The Vanquisher of Evil! Daha önce de belirttiğim gibi DeathSpank temelinde bir Hack& Slash oyunu. Yani önü‐ müze gelen çeşit çeşit ve boy boy yaratığı kesip biçtiğimiz, birbirinden ilginç silah ve zırh‐ ları topladığımız o oyunlardan biri. Gerçekten de DeathS‐ pank’te birbirinden ilginç bir sürü düşman, silah ve zırh mev‐

cut. Ama oyunu sevmemdeki asıl sebep bunların hiç birisi değil çünkü bu saydıklarım di‐ yalogların yanında solda sıfır kalır. Evet, diyaloglar… Her biri birbirinden komik, eğlenceli, zaman zaman kahkahalar atma‐ nıza sebep olacak kadar absürd diyaloglar. Ron Gilbert yine ya‐ pacağını yapmış ve o eşsiz mizah yeteneğini kullanarak or‐ taya harika bir oyun çıkartmayı başarmış. Oyundaki bütün diya‐ loglar büyük bir özenle yazılmış ve okuması da bir o kadar ke‐ yifli. Başka hangi oyunda ko‐ nuyla alakası olmadığı halde sadece kahramanımızın yu‐ murtlayacağı şeyleri duyabil‐ mek için konuşma seçeneklerinin hepsini tıklarsı‐ nız ki? (Şey… Belki Monkey Is‐ land) Oyundaki diyaloglar kadar karşımıza çıkan diğer karakter‐ ler de eğlenceli. Sırtına saplan‐

www.blogdergisi.com 01/2011 BLOG DERGİSİ | 53


OYUN mış bir balta ile dolaşan emekli kahraman Eubrick, ailesinin tüm fertlerinin talihsiz kaza‐ lara(!) kurban gitmesiyle tahta çıkan Lord Von Prong, Pluck‐ mucle kasabasının oy düşkünü başkanı The Mayor ve daha pek çok enteresan karakter bu oyunda bizleri bekliyor. Özel‐ likle emekli kahraman Eub‐ rick’in maceralarını dinlemek çok keyifli, mutlaka deneyin.

Dispenser of Justice! Toplamda 33 tane ana görev, 79 tane de yan görev var. Görevler de oyunun kendisi kadar komik ve absürd. Tavuk‐ lardan korktuğu için uyuyama‐ yan ejderhalar, kirazlarının büyümesi için iblis gübresine ih‐ tiyaç duyan çiftçiler, kapalı alan‐ lardan korkan kaşifler ve daha neler neler… Hatta kazandığı‐ mız zırh ve silahların isimleri bile komik! Inventory ekranında her silah için ayrı bir açıklama yazdığını göreceksiniz. Bunları mutlaka okuyun ki eğlencenize

eğlence katılsın. Oyun için har‐ canan emek karşısında şapka çı‐ karmamak elde değil. Silahların, zırhların ve ekipmanların hepsi ayrı ayrı özelliklere sahip. Bazı‐ ları ateşe karşı dayanıklılık ve‐ rirken bazıları buz, doğa vs. zararı verebiliyor. Oyun bo‐ yunca kazanacağımız bazı özel rünler sayesinde iki silahın yete‐ neklerini birleştirip özel ataklar da sergileyebiliyoruz. Fakat bu özel hareketleri sadece ekranın altındaki Justice Meter’ın dolu olduğu zamanlarda gerçekleşti‐ rebiliyoruz. Oyunun grafikleri de en az diyalogları kadar başarılı. Üç boyutlu bir dünya üzerine çizil‐ miş iki boyutlu ağaçlar, evler ve binalar o kadar güzel görünüyor ki manzaraya hayran kalmadan edemiyorsunuz. Grafiksel ola‐ rak bana biraz da Psychonauts’u hatırlattı DeathSpank. Psycho‐ nauts’la olan bir diğer benzerliği ise hafif neşeli, az biraz çılgın müzikleri…

54 | BLOG DERGİSİ 01/2011 www.blogdergisi.com

Oyunun haritası çok büyük ve gidilebilecek bir sürü yer, keşfedilecek pek çok şey var. İlk bölümün haritası bile başlı ba‐ şına büyükken bunun aslında oyun dünyasının sadece ufak bir kısmına ait olduğunu fark ettiği‐ nizde resmen şok oluyorsunuz. Neyse ki oyunun içine yerleşti‐ rilen umumi tuvaletler saye‐ sinde (evet, ne var?) haritanın istediğimiz bölgesine istediği‐ miz zaman teleport olabiliyoruz. Öldüğümüz zaman da bu tuva‐ letlerin önünde hayata geri dö‐ nüyoruz. Evet, oyunda ölmek var ama kesinlikle ağır sonuçları yok. Hero to the Downtrodden! Oyunu co‐op olarak aynı bilgisayardan iki kişi oynamak da mümkün. Büyücü Sparkles ikinci oynanabilir karakter ola‐ rak emrimize amade… Asasın‐ dan büyülü ışınlar atmak, etrafındaki düşmanları ellerin‐ den çıkan alevler ile kızartmak ve en önemlisi hem kendisini


>>Oyun İnceleme: Death Spank

hem de DeathSpank’i tek bir büyü ile iyileştirmek Sparkles’ın yetenekleri arasında. Tek kötü yanı hiç konuşmaması ve hiçbir eşyayı kullanamaması. Yine de varlığının oyuna farklı bir tat kattığı gerçek. İki kişi oynayabil‐ mek için mutlaka bir kontrol ci‐ hazımızın olması şart. Oyunun kötü yönleri de yok değil elbette. Bir yerden sonra sürekli kesip biçmek can sıkıcı olabiliyor. En üst seviye olan 20’ye ulaştığınızda da başka zırh ve silah bulamıyorsunuz. Ayrıca ilk yetimi kurtarmak çok eğlen‐ celiyken aynı eğlenceyi diğer ye‐ timlerde görememek üzücü. Sonuç olarak DeathSpank oldukça eğlenceli, sırf diyalog‐

ları için bile oynanmayı hakke‐ den güzel bir yapım olmuş. Eğer biraz gülmek ve arada da stres atmak için bir oyun arıyorsanız DeathSpank sizin oyununuz. Oyunla kalın.

KÜNYE Yapımcı: Hothead Games Tür: Hack & Slash Grafik: Ses: Oynanabilirlik: Eğlence:

NOT:

8,0

/10,0

Artılar: Kimi zaman kahka‐ halar atmanıza sebep olacak diyaloglar, harika grafikler. Eksiler: Bir müddet sonra sıkıcı olabiliyor. MİNİMUM SİSTEM GEREKSİNİMLERİ Intel Pentium 4 1.7 GHz veya eşiti işlemci 1 GB RAM (Xp) / 1.5 GB RAM (Vista ve Windows 7) 2 GB Hard Disk boş alanı 256MB ATI Radeon X1900 GT / 256MB Nvidia GeForce 6800 Ultra ekran kartı

www.blogdergisi.com 01/2011 BLOG DERGİSİ | 55


OYUN Microsoft’tan Sürpriz Hamle Her şeye elini atmasıyla bilinen Microsoft şimdi de gözünü online oyunlara dikmiş gibi görünüyor. Özellikle Facebook üzerinden oynanan oyunların giderek artması ve aralarından bazılarının çok başarılı olması üzerine Microsoft gizliden gizliye kolları sıvamış ve bir oyun hazırlamış bile! Tam ismi Neosaurs olan oyunda dinazorların torunları olan neozorların gardiyanlarından birini yönetiyoruz. Şey, mecburen gardiyanlarından biri oluyoruz desek daha doğru olur. 2 boyutlu bir RPG olan ve Camelot Media Investments tarafından geliştirilen oyunu merak ediyorsanız buradan buyurun; http://www.facebook.com/neosaurs

Elder Scrolls Yeni Oyunu Bethesda’nın efsanevi RPG serisi The Elder Scrolls beşinci oyunu ile karşımıza çıkmaya hazırlanıyor. Tam ismi The Elder Scrolls V: Skyrim olacak olan oyun hakkında şimdilik 11.11.2011 tarihinde çıkacağı, içinde bolca ejderha bulunacağı ve yeni bir grafik motoru ile hazırlandığı dışında bilinen pek bir şey yok. Gelişmeler için siz bizi, biz de Bethesda’yı takip etmeye devam edelim.

Zamanının en iyi platform oyunlarından biri olan Oddworld nihayet tüm oyunları ile birlikte aramıza dönüyor. Daha önce de dönüş sinyalleri veren ama somut bir adım atmayan Oddworld Inhabitants sonunda beklenen açıklamayı yaptı ve dört oyunun birden 20 Aralık tarihinde Steam üzerinden satışa sunulacağını duyurdu. Evet, yanlış okumadınız; dört oyunun birden. PC için sadece Abe’s Oddysee ve Abe’s Exoddus’u çıkaran daha sonra ise sadece Xbox için Munch’s Oddysee ve Stranger’s Wrath’i piyasaya sürüp hayranlarını üzen firma bu kez kendisini affettirecekler anlaşılan. Büyük bir ihtimalle siz bu satırları okurken oyun Steam üzerinden satışa sunulmuş olacak. O halde “Follow Abe everybody!” 56 | BLOG DERGİSİ 01/2011 www.blogdergisi.com

M. İhsan TATARİ / yorgun‐savasci.blogspot.com

Oddboxx Nihayet Geliyor


>>Oyun Haber

Del Toro’nun Oyunu Şekillenmeye Başladı Sinema sektöründen oyun dünyasına transfer olan Del Toro’nun yeni oyununun adı belli oldu; inSane. Bir üçleme olarak planlanan oyunun 2013 yılında çıkması planlanıyor ve korku türünde olacağı belirtiliyor. 8-10 yıl gibi bir süre içinde tamamlanacağı söylenen oyun, VGA töreninde bizzat Del Toro tarafından tanıtıldı ve bir de videosu yayınlandı. Merak edenler için; http://www.gametrailers.com/player/708357.html

Haydi, Kontrol Sende... 14 yarışmacı Türkiye’nin en büyük şovu için özel bir alanda yaşayacak, her şeye sıfırdan başlayarak. 20 hafta sürecek bu maratonda sen söyleyeceksin, onlar yapacak. Yemeklerinden uykularına, dinleyecekleri müzikten ziyaretçilerine, senin oyunun onların hayatı olacak. Bu macerada onları bekleyen ne? Hayatları nasıl değişecek? Nelerle yaşayacaklar? Neler öğrenecekler? Kim ne kadar kalacak? Büyük ödül kimin olacak? Üçüncü 20.000TL, ikinci 50.000TL ve birinci tam 100.000TL kazanacak! Hepsi sana bağlı. 7 gün / 24 saat internetten ve cep telefonundan canlı yayın, TRT Okul kanalından özel yayınlar, ayrıca her hafta sonu eleme gecesinde büyük heyecan. Başka insanların hayatını kontrol etmeye hazır mısın? O zaman haydi.. Kontrol Sende: kontrolsende.tv

www.blogdergisi.com 01/2011 BLOG DERGİSİ | 57


OYUN

>>Oyun Haber

Cataclysm Rekor Kırıyor World of Warcraft’ın yeni genişleme paketi olan WoW: Cataclysm sadece 24 saat içinde 3,3 milyon adet satıldı ve dünyanın en hızlı satılan oyunu rekorunu ele geçirdi. İronik olan ise bu rekorun daha önce 2,8 milyon ile yine bir WoW paketi olan Lych King’e ait olması.

küçük kızımız e v n le ri ti liş e g rafından acera oyunu -m u Day 1 Studios ta rk o k n la a u larını kon imiz ay içeriğ ti ç e g Alma’nın macera i h ri ta ış rt’ta oyununun çık erika’da, 25 Ma F.E.A.R.’ın son m A a ’t rt a M 2 2 . Oyun un aynı anda n u y O . k a sinde belli oldu c la o ’da satışa çıkmış ise tüm Avrupa sı bekleniyor. a m ık ç n e d ir b tüm platformlara 58 | BLOG DERGİSİ 01/2011 www.blogdergisi.com


OYUN

>>VGA 2010 Ödülleri

VGA 2010 Ödülleri Belli Oldu Her yıl düzenlenen Spike’s Video Game Awards ödülleri sahiplerini buldu. Her sene olduğu gibi bu yıl da tartışmalara ve memnuniyetsiz homurtulara yol açan törende ödül alan oyunlar şunlar; (Heavy Rain nerede? En iyi RPG nasıl Mass Effect 3 olur? Nasıl???)

Yılın Oyunu: Red Dead Redemption

En İyi PC Oyunu: StarCraft II: Wings of Liberty

En İyi PS3 Oyunu: God of War III

Yılın Oyun Stüdyosu: BioWare En İyi Wii Oyunu: Super Mario Galaxy 2 En İyi El Konsolu Oyunu: God of War: Ghost of Sparta En İyi Shooter: Call of Duty: Black Ops En İyi Action-Adventure: Assassin's Creed: Brotherhood En İyi RPG: Mass Effect 2 En İyi Multiplayer: Halo: Reach En İyi Bireysel Spor Oyunu: Tiger Woods PGA Tour 11 En İyi Takım Tabanlı Spor Oyunu: NBA 2K11 En İyi Yarış Oyunu: Need for Speed: Hot Pursuit En İyi Müzik/Ritim Oyunu: Rock Band 3

En İyi Oyun Müziği: DJ Hero 2 En İyi Parça: Far Away - José González (Red Dead Redemption) En İyi Müzik : Red Dead Redemption En İyi Grafik: God of War III En İyi Uyarlama Oyun: Scott Pilgrim vs. The World: The Game En İyi Seslendirme (Erkek): Neil Patrick Harris (Peter Parker - A. Spider-Man) En İyi Seslendirme (Kadın): Tricia Helfer (Sarah Kerrigan - StarCraft II) En İyi İndirilebilir Oyun: Costume Quest En İyi DLC: Red Dead Redemption: Undead Nightmare En İyi Bağımsız Oyun: Limbo En Çok Beklenen Oyun: Portal 2

www.blogdergisi.com 01/2011 BLOG DERGİSİ | 59


SİNEMA Benay GAVAZOĞLU sinemahser.blogspot.com

2010 Değerlendirmesi Her yıl olduğu gibi bu yıl da geride bıraktığımızın yılın akılda kalanlarını, hayal kırıklıklarını ve sürprizlerini içeren bir yazı yazma vakti geldi. Öncelikle yazının Aralık ayını içermediğini çünkü yazıyı yetiştirebilmek için o ayı es geçmem gerektiğini söylemeliyim. 2010 sinema açısından nasıl bir yıldı derseniz... Yılın ilk günü sinemalarda Cem Yılmaz'ın yeni filmi Yahşi Batı yerini almıştı hatırlarsanız. Yıla gülerek başlamamızı sağlayan bu film kimileri tarafından yerin dibine vurulsa da prodüksiyon açısından Türkiye'nin çıkardığı en iyi filmler arasında olup yılın başarılı filmleri arasına girmeyi hak edecek kalitedeydi. Yedi Kocalı Hürmüz ve Eyvah Eyvah filmlerini de geçtiğimiz yıl gişeden alnının

60 | BLOG DERGİSİ 01/2011 www.blogdergisi.com

akıyla çıkan kaliteli yerli yapımlar arasında sayabiliriz. Ama bilirsiniz ki gişede yüzü çok gülmese de festivallerde hak ettiği değeri bulan yerli yapımların sayısı her geçen yıl artmakta. Bunlar arasında Semih Kaplanoğlu'nun üçlemesinin son filmi Bal, İlksen Başarır'ın işitme engelli bir genç ile ailesiyle iletişim sorunları olan bir kızın hikayesini anlattığı Başka Dilde Aşk, Antalya Altın Portakal Film Festivaline birer yıl arayla damgasını vuran Bornova Bornova ve Çoğunluk sayılabilir. Festivaller demişken İstanbullu sinemaseverlerin heyecanla takip ettiği !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali, İstanbul Film Festivali ve Filmekimi'nde izleme şansı bulduğum ve henüz vizyon şansı bulamamış filmlerden bahsetmemek olmaz. Geçtiğimiz yılın en iyi animasyonları diyebileceğim Mary and Max ve Fantastic Mr. Fox, Amy Adams ve Meryl Streep'i Doubt’tan sonra tekrar bir araya getiren Julie and Julia, 2009'da İstanbul Film Festivali'nde Jüri Özel Ödülü kazanan Ian Fitzgibbon'ın yeni filmi Getirin Kellesini (Perrier's Bounty), efsanevi grup The Beatles'ın üyelerinden John Lennon'ın hayatından bir kesite ışık tutan Nowhere Boy ve 2004'te Kısa Film Oscar'ını kazanan görüntü yönetmeni Aaron Schneider'ın yönettiği Mezara Kadar (Get Low) filmlerini izlemenizi tavsiye ederim.


>>2010 Değerlendirmesi

Geçtiğimiz yıl birçok ismin yeni filmlerini izleme şansı bulduk. Hiç şüphe yok ki akıllarda bir sürü soru oluşturan Inception filmiyle Christopher Nolan ve Facebook'un ortaya çıkışına kafa yoran Sosyal Ağ filmiyle David Fincher rakiplerini çoktan geride bıraktı. Yılın önemli ödülleri için de epey çekişecek gibi duruyorlar. Tabi tek iyi filmleri olanlar onlar değildi. Guy Richie (Sherlock Holmes), Peter Jackson (The Lovely Bones), Clint Eastwood (Invictus) ve Michael Haneke (Beyaz Bant) de yılın başarılı isimleri arasında sayılabilir. Gişede yüzü gülmeyen ya da hayranlarını memnun edemeyen yönetmenler de yok değil. Bunların başında Kırık Kucaklaşmalar ile Pedro Almadovar, The Imaginarium of Doctor Parnassus ile Terry Gilliam, Looking for Eric ile Ken Loach geliyor. Kimileri tarafından yerden yere vurulurken kimileri tarafından göklere çıkartılanlar da oldu. Alice in Wonderland (Tim Burton), Shutter Island (Michael Scorsese), A Serious Man ( Coen Kardeşler) ve Antichrist (Lars Von Trier) yönetmenlerin hayranlarını ikiye böldü. Son Hava Bükücü, Machete ve Robin Hood gibi yapımlar ise ne gişeden yana çok gülebildi ne de hayranlardan yana.

Yönetmenleri henüz popüler olmasa da filmlerini yılın en'leri arasına sokanlar da var. Juno filminden hatırlayacağınız Jason Reitman'ın yeni filmi Up in the Air, başrol oyuncusu Carey Mulligan'ı yıldızlaştıran An Education, Sam Rockwell'in harika performasıyla Moon, ödül törenlerinde de adından söz ettiren Crazy Heart, Tolstoy ile kırk sekiz yıllık karısı ve esin perisi Sofya arasındaki eğlenceli, duygusal ve karmaşık aşkın hikâyesine odaklanan The Last Station, henüz yirmi yaşındaki Xavier Dolan yazıp yönettiği ve başrolünde oynadığı ilk filmi Annemi Öldürdüm geride bıraktığımız yılın sinema salonundan memnun ayrılmamızı sağlayan filmlerindendi. Özellikle üstünde durmak istediğim iki türe ait filmleri az önce sıralamadım. Bu türler sinema seyircisinin de çok talepte bulunduğu, fazlasıyla örneği olup kalitelisini izleme şansımızın gittikçe azaldığı korku ve komedi türleri. Korku-gerilim türünde devam filmini de izleme şansı bulduğumu Paranormal Activity ve Ryan Reynolds'ın başrolünde olduğu Burried'ı örnek verebiliriz. Komedi türünde ise Steve Carell ve Tina Fey'in iyi bir uyum yakaladıkları Date Night ve yakın zamanda izleme şansı bulduğumuz Due Date göze çarpmakta. Devam filmleri

açısından zengin bir yıl sayılabilecek olan 2010'un hayal kırıklığı yaratmayanları olarak ise Toy Story 3 ve Resident Evil 4'ü söyleyebiliriz. Aksiyon filmleri açısından oldukça bol keseden film vizyona girse de "şu film diğerlerinden şu sebeple ayrılıyor" diyebileceğim bir film yok şahsım adına. Pers Prensi, Titanların Savaşı, Iron Man 2, A Takımı, The Expendables... Hepsi vasat sularında gezinen filmlerdi. Benim için hiç şüphesiz yılın en büyük hayal kırıklığı ise yeniden çevrilen ve "Freddy Kruger" imajına hakaret eden Elm Sokağında Kabus(2010) filmiydi. Yazıya dönüp baktığımda bir top 10 belirlemem gerekse hangilerini çekip çıkarsın derseniz, listemi bir sonraki sayfada inceleyebilirsiniz.

www.blogdergisi.com 01/2011 BLOG DERGİSİ | 61


SİNEMA

>>2010 Değerlendirmesi

1 3 5 7 9

2 4 6 8 10

Aşk Dersi / An Education

Eyyvah Eyyvah

Başlangıç / Inception

Julie & Julia

Mary ve Max

Kayıp Çocuk/ Nowhere Boy

Sherlock Holmes

Aklı Havada / Up In The Air

62 | BLOG DERGİSİ 01/2011 www.blogdergisi.com

Sosyal Ağ / The Social Network

Yahşi Batı


SİNEMA

>>!f İstanbul

Obama’nın Başlattığı Projede Sundance ve !f istanbul Sinema için Birleşiyor Dünyanın en önemli bağımsız filmler festivallerinden biri olan Sundance Film Festivali’ni düzenleyen kurum Sundance Institute ile !f İstanbul AFM Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali, 2011 yılında önemli bir işbirliğine imza atıyor. ABD Başkanı Barack Obama’nın inisiyatifinde başlatılan ve dünya çapında kültürler arası diyaloğun geliştirilmesini hedefleyen Film Forward adlı programda ortak olmak üzere seçilen 10 şehirden biri İstanbul, işbirliği yapılacak festival ise !f İstanbul oldu. Program kapsamında Sundance tarafından dünyanın farklı ülkelerinden 10 tane film seçildi. Bu filmler hem bu 10 şehirde gösterilecek, hem de yönetmenleri ve Sundance Film Festivali ekibi o sehirlerde tartışma ve söyleşilere katılacak. Program, 2010 yılının Aralık ayında New York’ta başlayacak ve 2011 yılının Eylül ayında Washington D.C.’de yapılacak toplu film gösterimi ile son bulacak.

Robert Redford

ABD’deki gösterimlerden sonra programın ilk uluslararası ayağı Amerikan Büyükelçiliği’nin desteği ve işbirliğiyle, 17-27 Şubat tarihlerinde İstanbul’da, 10. !f Istanbul festivali sırasında gerçekleştirilecek. 1981 yılında Robert Redford tarafından kurulan Sundance Institute ile 2011 yılında 10. yaşını kutlayacak olan Türkiye’nin tek bağımsız filmler festivali !f İstanbul, bu işbirliği sayesinde Türkiye’li sinema tutkunları ile bağımsız hikaye tekniklerini farklı bakış açıları ile destekleyen önemli yönetmenleri bir araya getirerek sinema üzerinden kültürel bir köprü kurmayı umuyor. www.blogdergisi.com 01/2011 BLOG DERGİSİ | 63


SİNEMA

3 Boyutlu Animasyon Meraklılarına Zemeckis’in Noel Hediyesi

F

orrest Gump, Geleceğe Dönüş serisi ve Cast Away gibi filmleriyle kendini sevdiren Robert Zemeckis son yıllarda motioncapture (performans yakalama) tekniğiyle çektiği filmlerle adından söz ettiriyor. Walt Disney’in geliştirdiği motion-capture tekniğini ilk olarak Kutup Ekspresi isimli 3 boyutlu animasyon filminde kullanan ünlü yönetmen, daha sonra Angelina Jolie, Anthony Hopkins, John Malkovich gibi başarılı isimlerin yer aldığı Beowulf’u çekti. Şimdi de Charles Dickens’ın ünlü romanı A Christmas Carol’ı yine bu teknikle beyazperdeye taşıdı. İlk defa 1843’te yayımlanan romanın bugüne kadar birçok versiyonu çekilse de 3 boyutlu olarak sine-

64 | BLOG DERGİSİ 01/2011 www.blogdergisi.com

Benay GAVAZOĞLU sinemahser.blogspot.com malarımıza konuk olan Zemeckis yorumu kuşkusuz en çok ses getireni oldu. Zemeckis,“Sanki Charles Dickens bu hikayeyi filmi yapılsın diye yazmış - o kadar görsel ve o kadar sinemaya özgü.” dediği romanı sinemaya uyarlarken ana karakter Ebenezer Scrooge için başından beri Jim Carrey’i düşünmüş. Jim Carrey de kendini için yazılan senaryoya hiç tereddüt etmeden evet demiş. Filmde Scrooge karakterinin yanı sıra geçmişin, bugünün ve geleceğin Noel hayaletlerine de hayat veren Carrey’nin dışında Gary Oldman da birçok karakterle yer alıyor. Scrooge’un sadık yardımcısı Bob Cratchit, Scrooge’nin merhum ortağı Marley ve Bob’un küçük oğlu Tiny Tim olarak karşımıza çıkıyor Oldman.


>>Zemecks’in Noel Hediyesi

Filmin ana karakteri Ebenezer Scrooge ile yeğenine ve yardımcısına bağırdığı bir sahnede tanışıyoruz. Huysuzluğu ve cimriliğiyle nam salmış bu ihtiyar Noellere inanmadığı için yeğeninin Noel yemeği davetini geri çevirir. Evinde yalnız başına otururken merhum ortağı Marley’nin hayaleti tarafından ziyaret edilir ve geçmişin, bugünün ve geleceğinin Noellerinin hayaletleri tarafından ziyaret edileceği hakkında uyarılır. Bu ziyaretler onu kabul etmek istemediği gerçeklerle yüzleştirecektir. Hikaye olarak bakıldığında Beawulf’tan sonra, Kutup Ekspresi’ndeki kadar olmasa da, daha çok küçük izleyicilere hitap eden bir film yapmış gibi duran Zemeckis, gelecek Noellerin hayaletini tasvir ederken küçük izleyicilerini unutmuşa benziyor. Bir Azrail’i hatırlatan gelecek Noellerin hayaleti, Scrooge’un ölümünden sonrasını gösterdiği sahneleri ve ölüm kavramı üzerinde çok durulması nedeniyle

ebeveynlerin başını biraz ağrıtabilir. Yine de Azrail görünümlü bu hayaletin Scrooge’un kötülüklerle geçirdiği yılların geleceğine yansıması olduğunu unutmamak gerek. Söz hayaletlerden açılmışken filmin görsel anlamda en zayıf noktasının hayalet tasvirleri olduğunu da belirtmeden geçmeyeyim. 3D teknolojisi son yıllarda Sevgililer Günü Katliamı gibi yetişkinlere hitap eden filmlerden animasyonlara kadar birçok yapımla karşımıza çıkıyor ve sinema meraklısı olsun olmasın herkesi cezp ediyor. Zemeckis’in son filmi A Christmas Carol da, yetişkin izleyicilere çok fazla hitap etmese de 3D meraklılarını ve animasyon severleri memnun edebilecek bir yapım. Karşınızdakinin “parayla saadet olmaz” temalı bir Dickens romanı uyarlaması olduğunu unutmadan izlerseniz içinizdeki çocuğu şımartacağınız bir film sizi bekliyor, iyi seyirler…

www.blogdergisi.com 01/2011 BLOG DERGİSİ | 65


VİZYONDAKİLER

Eyyvah Eyvah 2 Gösterim tarihi: 07 Ocak 2011 Yönetmen: Yavuz Turgul Tür: Komedi, Aile, Macera Oyuncular: Demet Akbağ, Ata Demirer, Özge Borak, Salih Kalyon, Tanju Tuncel, Tarık Ünlüoğlu,Ayşe Nil Şamlıoğlu, Meray Ülgen, Selçuk Uluergüven, Şener Kökkaya...

Afişlerin üzerine tıklayarak film fragmanlarını internet üzerinden izleyebilirsiniz...

Serinin birinci filminde, babası Ali Rıza Şeker’i bulan Hüseyin için artık halledilmesi gereken tek bir şey kalmıştır; o da Geyikli’deki sevdalısı hemşire Müj‐ gan’a kavuşmak ve Firuzan ablasının hediye ettiği yü‐ züğü verip Müjgan’ın kalbini kazanmak. Can dostu Firuzan ablası, babası Ali Rıza Şeker ve terzi Ramiz ile beraber Geyikli’ye yola çıkan Hüseyin, bu serüvende de hayatının Eyyvah Eyvah zamanla‐ rını Firuzan ile paylaşacak, onlar artık yola beraber‐ lerdir.

Hür Adam: Bediüzzaman Said Nursi Gösterim tarihi: 07 Ocak 2011 Yönetmen: Mehmet Tanrısever Tür: Biyografi, Dram, Tarih Oyuncular: Mürşit Ağa Bağ, Tarık Tanrısever, Engin YükselMesut ÇakarlıAhmet Yenilmez, Bülent Polat, Yaşar Üzer, Tekin Temel, İsmail Hakkı, Taylan Güner, Cem Arabacıoğlu... “Hür Adam”, yazdığı kitaplar ve yetiştirdiği talebe‐ lerle 80 seneyi aşkın süredir Türkiye’den başlayarak bütün dünyayı etkileyen Bediüzzaman Said Nursi’nin hayatından kesitler taşıyor. Pek çok ilmî ve edebî ça‐ lışmaya konu olan Bediüzzaman’ın hayatı “Hür Adam”da ilk kez dramatik bir yapıyla sinemaya uyar‐ landı. 66 | BLOG DERGİSİ 01/2011 www.blogdergisi.com


>>Vizyondakiler / Ocak

Aşk Sarhoşu (Love And Other Drugs) Gösterim tarihi: 14 Ocak 2011 Yönetmen: Edward Zwick Tür: Komedi, Romantik Oyuncular: Jake Gyllenhaal, Anne Hathaway, Oliver Platt,Hank Azaria Özgür ruhlu bir genç kadın olan Maggie, karşı konul‐ maz bir cazibeye sahip olan Jamie ile karşılaştığında sonucun aşk olacağına başta kimse inanmamıştır. Jamie ilaç endüstrisinin kurtlarından biridir ve kadın‐ lar üzerinde kullandığı çekim gücünü kendi işinde de kullanmaktan çekinmez. Maggie ise bağlanmaktan korkan ve özgürlüğüne düşkün bir kadın olarak Ja‐ mieʹden çok daha hassas bir konuma sahiptir. Ancak ikisinin ilişkisi ilerledikçe ikisi de gerçek bir ilaçla kar‐ şılaşır: Aşk...

Mega Zeka (Megamind) Gösterim tarihi: 14 Ocak 2011 Yönetmen: Erhan Kozan Tür: Animasyon, 3D Seslendirenler: Brad Pitt, Ben Stiller, Will Ferrell, J.K. Simmons, Jonah Hill Megazeka, dünyanın en zeki süper kötü kahramanı‐ dır. Her yolu deneyerek Metro City’yi ele geçirmeye çalışır, ancak Metro Man olarak bilinen süper kahra‐ man yüzünden başaramaz. Metro Man yenilmez bir kahramandır, ta ki bir gün Megazeka tarafından öl‐ dürülene dek. O andan sonra Megazeka’nın hayatta hiçbir amacı kalmamıştır. Süper kahramansız bir Süper kötü kahraman olmanın hiçbir anlamı yoktur.

www.blogdergisi.com 01/2011 BLOG DERGİSİ | 67


VİZYONDAKİLER

Burlesque Gösterim tarihi: 17 Aralık 2010 Yönetmen: Murat Şeker Tür: Komedi, Macera, Romantik Oyuncular: Cher, Christina Aguilera, Eric Dane,Cam Gigandet, Julianne Hough, Peter Gallagher, Alan Cumming, Kristen Bell Ali, Los Angeles’ta hayallerini gerçekleştirebilmek için, sıkıntılı ve belirsiz geleceğinden kaçan, güçlü sese sahip bir kasaba kızıdır. Müzikal revüye ev sa‐ hipliği yapan görkemli ama keyifsiz Burlesque Lo‐ unge’a rastladıktan sonra kokteyl garsonu olarak kulübün sahibi ve assolisti olan Tess tarafından işe alınır. Burlesque’in görkemli kostümleri ve cesur koreagrafisi genç kızı büyüler ve bir gün o da orada sahne alacağına yemin eder.

Ayı Yogi (Yogi Bear) Gösterim tarihi: 21 Ocak 2011 Yönetmen: Eric Brevig Tür: Animasyon, Macera, Komedi, Aile Seslendirenler: Anna Faris, Justin Timberlake Christine Taylor, Dan Aykroyd Jellystone Park’ı ziyaretçilerinin sayısı düşmektedir ve bu nedenle Belediye Başkanı Brown parkı kapatıp ara‐ zisini de satmayı planlamaktadır. Jellystone Parkı’nda yaşayan Yogi ve yakın dostu Boo Boo ev olarak bildik‐ leri bu parktan atılacaklardır. Yogi hayatının en büyük sorunuyla karşı karşıyadır; Parkı kapanmaktan kurtar‐ mak için Boo Boo ile birlikte Korucu Smith ile güçlerini bileştirmeli ve “ortalama bir ayıdan daha zeki” oldu‐ ğunu kanıtlamalıdır.

68 | BLOG DERGİSİ 01/2011 www.blogdergisi.com


>>Vizyondakiler / Ocak

Tron Efsanesi (Tron Legacy) Gösterim tarihi: 28 Ocak 2011 Yönetmen: Joseph Kosinski Tür: Bilim, Kurgu, Macera Oyuncular: Jeff Bridges, Garrett Hedlund, Olivia Wilde, Bruce Boxleitner, James Frain, Beau Garrett ve Michael Sheen Sam Flynn, Kevin Flynn’in 27 yaşındaki teknoloji me‐ raklısı oğlu, babasının ortadan kayboluşunu araştırır ve kendini babasının 25 yıldır yaşadığı Tron’un dijital dünyasında bulur. Kevin’in sadık sırdaşı Quorra’yla birlikte baba ve oğul çok fazla gelişmiş ve son derece tehlikeli bir hale gelen, görsel açıdan dudak uçuklatan sanal alemde bir ölüm kalım yolculuğuna çıkarlar.

Biutiful Gösterim tarihi: 28 Ocak 2010 Yönetmen: Alejandro González Iñárritu Tür: Komedi Oyuncular: Javier Bardem, Blanca Portillo, Martina García, Rubén Ochandiano Barcelona’da geçen hikayede, Javier Bardem, Uxbal adında kanuna aykırı işleri yüzünden başı polisle derde giren bir adamı canlandırıyor. Biutiful, zorunlu olarak yaptığı yasadışı işlerle para kazanmaya çalışan sorunlu ama sadık ve duyarlı bir babanın hikayesi. . Parasını kazanmak için hiçbir kural tanımıyor, çocuk‐ ları için yaptığı fedakarlıklarda ise hiçbir sınır tanımı‐ yor. Aynen hayatın kendisi gibi bu hikaye de başladığı yerde bitiyor.

www.blogdergisi.com 01/2011 BLOG DERGİSİ | 69


TV SERİLERİ

Yakışıklılar Cenneti (Hanazakari no Kimitachi e) Şu anda size anlatacağım dizi, bence gelmiş geçmiş en güzel Japon dizisidir. Hana Yori Dango aslında en iyisi diyenleri duruyor gibiyim, kesinlikle hayır. 2007 yılında yayınlanan Hanazakari no Kimitachi e, size katıksız bir komedi sunmaktadır. 17 yaşında Amerika’da yaşayan Ashiya Mizuki (Horikita Maki), bazı olaylar sonucunda kendini hayranı olduğu yüksek atlama yıldızı Sano Izumi’nin okumuş olduğu Japonya’daki özel yatılı erkek lisesinde bulur. Bunun için saçlarını kestirmiştir, erkek kıyafetleri giymiştir. Özel okulumuz ise insanların bilgisine değil, yakışıklılığına bakmaktadır. Okula kaydı gerçekleşen Mizuki’yi nasıl olaylar beklemektedir? Can AKBULAK / metropolgunlugu.blogspot.com

K

onudaki bazı olayları spoiler olur diye yazmadım. İzlemeye başladığınız an göreceksiniz hemen zaten. Hana Kimi, bir manga uyarlaması. Mangaka Hisaya Nakajo’nun en önemli eseri. 1997’den 2004’e kadar 23 cilt devam eden manga o dönemin en popüler eserlerinden biri olmuştur. 2006 yılında Hua Yang Shao Nian Shao Nu adında Tayvan versiyonu çekilmiştir. 15 bölüm, artı yeni yıl özel bölümüyle ekrana gelen Tayvan versiyonundaki Ashiya Mizuki rolünün canlandıran Ella 70 | BLOG DERGİSİ 01/2011 www.blogdergisi.com

Chen’den ben nefret ediyorum. Aslında rolü gereği ciddi anlamda erkeğe benzemişti. Gerçek hayatta da erkek gibi biri zaten. Ama dizide abes duruyordu biraz. Horikita Maki kat kat daha iyi. Tayvan versiyonundan sonra orijinal sayacağımız Japon versiyonu çekildi ve bir anda herkesin sevgilisi oldu. 12 bölüm, artı 2 saatlik özel bölümüyle bizi fetheden Yakışıklılar Cenneti’ni neden bu kadar sevdik? Karakterleri nasıldı? Hepsi bu yazıda..


>>Yakışıklılar Cenneti Bu ana 3 karakterimizden başka, yurtlarda yaşayan diğer karakterler var. Okulda üç yurt bulunmakta ve bunlar aktivitelere göre ayrılmış. 1 yurt Tennoji Megume’nin başkanlık yaptığı dövüş sanatlarıyla ilgileniyor. Bizimkilerin kalmış olduğu ikinci yurdun özelliği ise spor yurdu olmalı. Nanba Minami başkan. Minami’yi Mizushima Hiro canlandırıyor bu arada. Üçüncü ve son yurdumuzun özelliği ise güzel sanatlara Ashiya Mizuki: Konuda da bahsettiğim gibi Ashiya 17 yönelmiş olmaları. Himejima Masao, nam-ı diğer yaşında ve Kaliforniya’da yaşıyor. Bazı olaylar sonu- Oscar’ın başkanlık yaptığı bu yurt manyaklarla dolu cunda kendisini vatanında, sadece erkeklerin gittiği bir diyebiliriz. özel okulda buluyor. Kimse onun kız olduğunu bilmemeli. Maceralar da işte tam burada başlıyor.

Sano Izumi: Oguri Shun’u Gokusen’den bilirim. İyi bir oyuncudur. Yalnız buradaki rolü feci soğuktu. Sano yüksek atlama yıldızıdır. Başına gelen talihsiz bir olaydan sonra sporu bırakmıştır. Yurdundaki arkadaşlarla arasına seç çekmiş, sadece köpeğiyle yakınlık kuran biri. Onun içindeki soğukluğun kırıldığı ve nasıl değiştiğini dizi boyunca göreceğiz.

Dizide her bölüm yurtlar arasında bir yarışma düzenlenmekte. Bu yüzden kimse sıkılmıyor. Evet, okul dizisi ama siz ders filan görmeyi unutun. Varsa yoksa yarışma. Bir de okulumuzun yanında bir kız lisesi bulunmakta. Her gün erkekler yurtlarından çıkıp okula doğru yürürken bu kız okulunda okuyanlar onları görmek için sıraya giriyor. Çeşitli hediyeler filan veriyorlar. İşte bir tabur manyak. Biz de gülüyoruz, çünkü feci komik.

Nakatsu Shuichi: İşte favori karakterim. Bütün Japon dizileri, hatta Uzakdoğu dizileri içindeki bir numaralı karakterim Nakatsu’dur. Aşağıda bol bol ondan bahsedeceğim. Nakatsu inanılmaz neşeli, dışa dönük ve sempatik biri. Herkesle ilişkisi gerçekten çok iyi. Ashiya okula geldiğinde uyduları ona doğru yöneliyor. Bunun sonucunda doğacak olan aşk üçgeni onu, Japonya’nın Han Kyul’u (Coffee Prince) yapıyor. www.blogdergisi.com 01/2011 BLOG DERGİSİ | 71


TV SERİLERİ

> Notlar.. >Neleri Sevdim? Sano’nun uyuzluğu. Aslında bu durumu sevmiyorum ama ne varsa bu kısma alıyorum. Ashiya, Sano ile aynı odaya düştükten sonra (Zaten başka türlüsünü tahmin edemezdik değil mi?) Sano’yla feci derecede ilgileniyor. Tamam, geçerli bir nedenin var ama çocuğa da yapışma yahu. Zaten soğuk nevalenin teki, neyini beğendim hiç anlamadım.

Dizinin harika bir komedi sunması… Mangadan uyarlandığı için ve Japon uçuk komedi anlayışını mükemmel bir şekilde ele aldığından dolayı kahkaha tufanı bizi bekliyor. Baştan uyarıyorum, Japon komedi anlayışına yabancıysanız o bu uçuk kaçıklıkta ne ki diye sorabilirsiniz kendi kendinize. Hibari Dörtlüsü (Hibari Four) Bu nedir hemen açıklayalım? Yanlarında kız okulu vardı demiştim ya, işte bu St. Blossom Akademisi’nden 5 tane kızın oluşturmuş olduğu gruptur. Evet, beş kişilerdir ama kulağa daha güzel geldiği için gruplarının adi Hibari Dörtlüsü’dür aha. Başkanlığı Hanayashiki Hibari yapar. Ellerindeki ponponları fırlatıp dans hareketleri yaparlar, Hibari Sano’ya aşık olduğu için Sano yoldan geçerken birbirlerine telsizlerle haber verirler filan. Özellikle Hibari’nin Sano ile olayları ve Komari’nin Nakatsu ile ilgili durumları izlemeye değer. Bu grupta herkes konuşur konuşur, Komari bir şey dedimi hep bir ağızdan “Sen su Komari” derler. Her dediklerinde gülüyordum. Bir de Hibari Four bulaşıcı hastalık gibidir. Evde izleyenlerin erkek kız olduğu fark etmez, dizinin sonlarına doğru ister istemez kendinizi Hibari Four diye bağırırken duyabilirsiniz. Hibaei’nin meşhur repliğini de unutmamak lazım “Ben günahkar bir kadınım!” Oscar’ın şeytan müziği ile ikide bir ortaya çıkması.. Pelerinin savura savura geliyor, Tennoji ile tartışıyor ve gidiyor. Bir de bu grup sürekli hile yapmaları ile meşhur. Madem yapıyorsun tam yap! Hep yakalanıyorlar. 72 | BLOG DERGİSİ 01/2011 www.blogdergisi.com

Şimdi bu maddeden sonra gelelim en güzel kısma. Nakatsu!!! Nakatsu candır. Bu dizi kesinlikle reytinglerinin %90’ını Nakatsu’ya borçlu. Kendi kendine konuşması, bu sırada yine kendine özgü işaret dili onu sevmeye başladığımızın en belirgin göstergesi oluyor. Daha sonra Ashiya ile ilgilenmesi, sürekli 32 diş gezmesi, espriler yapması ile insanların favori karakteri oluyor. Bu diziyi izleyenlerin hemen hemen hepsinin favori karakteri Nakatsu’dur. Onun gibisi gelmez. Nanba’ya aşık olan bir çocuk var. Yukarıdaki fotoda 5. sırada. Sürekli onunla ilgileniyor ve Ashiya’nın güzelliğini kıskanıyot “Ben senden daha güzelim daha çekiciyim” Bunlar deyip duruyor. Bakalım Nanba ile muradına erebilecek mi? Zaten erkek okulunda geçtiği için, bir de erkek kılığında bir kızımız olduğu için bu tür sahneler var. Alkollü turşu yediten sonra Sano erkek, kız fark etmeden geleni geçeni öpüyor. Tam Ashiya’yı öpecekken, buna izin vermek istemeyen Nakatsu bir hışımla devreye girerek chuu yapıyor aha. Ya da başka bir okulda okuyan Kagurazaka Sano’ya aşık oluyor filan. Bir de hayaletleri göre karakterimiz var ki, o tam alem. Babası da kendisi gibi üstelik. İnsanların kafalarının üzerindeki haleleri görebiliyor. Sürekli iki eli göğsünün önünde dolaşıyor. Ruh hallerinin anlıyor okuldakilerin. Yarışmalar, yarışmalar, yarışmalar. Tam olarak hatırlamıyorum, 9. bölüm olmalı, bu yarışma olayı Sano ile Nakatsu arasında rekabete dönmüştü. Dizinin en güzel kısımlarından biriydi, Kim için ya da ne için savaşıyorlardı size? :) Dizinin müziklerinden bahsetmeden geçemeyeceğim. Kapanış müziğini çok sevdiğim bir sanatçı seslendiriyor: Otsuka Ai. Peach isimli bu şarkı


>>Yakışıklılar Cenneti

en yakışıklı erkek köpek seçiliyor. Üstte var. Bakın, dizide böyle sahneler var. Ona göre izleyin. Ben çok komik buluyorum, orası ayrı. Sano bazı sırları öğrendikten sonra birazcık olsa da değişti. Zaten dizinin olaylarından biri onun gelişimi göstermek. Ashiya’yı koruması filan oldukça güzeldi ama asla Nakatsu’nun yerini tutamaz. Nakatsu neler neler yaptı ama bizimki bana mısın bile demedim. En yakın arkadaşım dedi durdu.

neşeli, şen şakrak bir şey ama benim asıl bahsetmek istediğim açılış şarkısı. Orange Range’in seslendirmiş olduğu Ikenai Taiyou (Kötü Güneş), feci güzel bir şarkı. Ben ilk dinlediğimde aşık olmuştum, o günden beri favori Japonca şarkılarımdan biridir. Dinleyin, fazlasıyla gaz verir, neşelendirir! Çoğunluğu favori sahnesi: Nakatsu’nun “Ore wa homo janai!” cümlesi. Şöyle oluyor, Nakatsu Ashiya’dan hoşlandığını düşündüğü için aynı Coffee Prince’teki Han Kyul gibi eşcinsel olduğundan şüpheleniyor. O sırada da kız okulundan iç çamaşırları çalınmakta. Yurtta gezerken yerde bir çalınan iç çamaşırlarından birini buluyor. Heyecan bastığını görüp seviniyor. İç çamaşırlarını görünce heyecanlandığı için çok seviniyor ve masanın üzerinde çıkarak çamaşırı kafasına geçiriyor. Ve şarkı söylemeye başlıyor Ore wa homo janai (Ben gay değilim) diye. Çamaşır hırsızını arayan kişiler de Nakatsu’yu o şekilde görüyor aha. Nasıl kahkaha atmıştım bu sahnede. İzlemek isterseniz sizi şöyle alalım. Nakatsu’nun bilekliğine dikkat ;) İronik değil mi? Bir de bunun özel bölümde ikinci versiyonu var. O da çok komik. Hemen izleyelim, yad edelim. Bir de doktorumuz var ayrıca. Okulun fotoğrafçısı olan kızla aralarında çok garip bir ilişki var. Daha önce bir şeyler olduğundan dolayı şu anda doktorumuz kızdan nefret ediyor. Revire her geldiğinde kusuyor, etrafı dezenfekte ediyor, ellerini filan yıkıyor. Ashiya’nin kız olduğunu ilk anlayıp, bir anlaşma yaparak bunu saklayan kişi kendisi. Çok eğlenceli bir karakter ama söz konusu doktor olunca Tayvan versiyonundakinin üstüne tanımam. Dehşet bir şeydi o. En güzel kız ve en yakışıklı erkek yarışması yapılıyor,

Birinci yurtta tadilat olduğu için oradakiler ikinci yurda geliyor. Artık odalar iki kişilik değil, üç kişilik. Nakatsu’da Ashiya ile aynı odada kalabilmek için kurada çıkan çocukla odaları değiştiriyor. Bir güzel yerleşiyor. Bu arada odalar iki katlı. Ashiya üst katta, Sano alt katta yatıyor, birbirlerini görüyorlar ama. Işıklar kapandığında alt katta yatan Nakatsu hareketlenip yavaşça üste, Ashiya’nın yanına gidiyor. Öyle yapacağını bilen Sano ışığı yaktığında ise put gibi duruyor. Ben kahkaha atıyordum. Hayır, uslanmaz bir kez daha yapıyor, yine yakalanıyor. bu sefer de uyurgezer numarası yapıyordu aha : Nakatsu ile Ashiya yakın arkadaş oldukları için bayağı vakit geçiriyorlar. Kendin pişir kendin ye yerine gidiyorlardı bolca. Orada Ashiya, Nakatsu ile ne zaman ilgilense bizimki lokantanın camından kafasını sarkıtıp derin derin nefes alıyordu. İçtiği suyu döküyordu filan. Gerçekten aşık çocuk budur. diğer ne yaptı hiç. Tamam, bir şeyler yaptı ama Nakatsu’nun yanında yaptıkları hiç sayılır yani. 2. sezonun gelmesini en çok istediğim Uzakdoğu dizisi Hana Kimi. İki saatlik özel bölüm yaptılar ama dizinin hayranlarını keser mi? Asla! O yüzden şöyle güzel, yine 12 bölümlük bir ikinci sezon yapın. Kaliforniya’da geçsin hatta bu sefer. Ashiya yaşadığı yere götürsün bizimkileri. Belki Koreliler her şeye el attıkları gibi bunun da Kore versiyonunu çekerler. Hiç bir Kore yeniden çekimini beğenmediğim için, yine sevmeyeceğimi biliyorum. Özellikle de Hana Kimi’yi çekmek çok zordur. Bakalım her şey olabilir. Hana Kimi’yi herkesin izlemesini isterim. Kahkahası bol, romantizmi dozunda, dram olmayan bir yapım izlemek istiyorsanız, tam size göre. Bu diziyi izleyin, avucumun içinden okuyorum bu yazdıklarımı. Ve evet, genel müdire söyledi bunları. (Diziyi izleyenler bilir) www.blogdergisi.com 01/2011 BLOG DERGİSİ | 73


MÜZİK

Müzik Kutusu İbrahim MUMCU / ibrahimmumcu.com

Ve Müzik

Dolu Bir Sene Daha Geride Kaldı

Koskoca bir seneyi daha geride bıraktık. Zaman nasıl da akıp gidiyor. 2010 da bitti işte. Sene içerisinde ne kadar çok olaylar yaşandı, anayasa için evet/hayır oyu kullandık, Haydarpaşa Tren İstasyonu’nda yangın çıktı, KPSS sınavında kopya skandalı yaşadık, İstanbul’un Avrupa Kültür Başkenti seçilmesi adına etkinlikler düzenlendi, çeşitli gösteriler yapıldı. Müzik adına da önemli konserler vardı (U2, Ramsstein, Metallica, Cranberries, Scorpions vs.). Amerikan Müzik Ödülleri, MTV Müzik Ödülleri, Grammy gibi yarışmalar tekrar düzenlendi tabii.

U2, 6 Eylül 2010’daAtatürk Olimpiyat Stadı'nda konser verdi.

Sene içerisinde çok güzel albümler yayınlanmıştı. Benim favorilerim arasında Rihanna Loud albümü vardı. Şarkıların hepsini sevmiş ve bir önceki Blog Dergisi sayısında ayın albümü olarak yayınlamıştım. B.o.B’nin The Adventures of Bobby Ray albümü de gerçekten hoş. Şarkı bazlı düşünürsek de Katy Perry Firework şarkısını uzun bir süre dinledim diyebilirim, aynı şekilde Teenage Dream şarkısını da. Black Eyed Peas’in The Time şarkısı da oldukça güzel. Hatta Glee versiyonu harika! Pink’in Raise Your Glass şarkısını da unutmamak lazım tabii. Tarzına hayran kaldığım sanatçılardan biridir Pink.

Rihanna - Loud

74 | BLOG DERGİSİ 01/2011 www.blogdergisi.com


>> Müzik Kutusu

Shakira’nın da Waka Waka şarkısı bu sene oldukça popülerdi dünya kupası nedeniyle. Hatta öyle ki videosu Youtube’da 261 milyondan fazla izlenmiş. Mayıs ayından bu yana düşünürsek oldukça yüksek bir sayı bu. Youtube demişken aklıma geldi de bu sene çıkan şarkılarda Youtube’da en çok izlenen Justin Bieber Baby şarkısı olmuş. Ocak ayından bu yana şarkının video klibini 413 milyondan fazla kişi izlemiş. 2. sırada ise 320 milyondan fazla izlenen Lady Gaga - Bad Romance şarkısı var. The Fame albümündeki parça aslında 2009 yılında yayınlanmış. 3. sırada Shakira Waka Waka, 4. sırada ise Eminem ve Rihanna’dan Love The Way You Lie şarkısı yer alıyor. Şarkının video klibi 240 milyon kere izlenmiş. Eminem’in Recovery albümünden Not Afraid parçası da youtube’da en çok izlenenler arasında 170 milyondan fazla izlenmeyle 6. sırada.

Shakira - Waka Waka Bu arada ufak bir araştırma yaptım. Birkaç müzik sitesinin “The Best of 2010” başlıklı yazılarını inceledim. Genellikle Lady Gaga, Rihanna, Usher, B.o.B, Eminem ve Katy Perry üzerinde yoğunluk var. Öyle de olması gerekiyor bence. Sene boyunca en çok onlar dinlendi. En popüler şarkılarını düşündüğümüzde bence Lady Gaga Alejandro şarkısı yılın şarkısı olmalı. Öyle ki şarkının bir çok cover’ı yayılmış durumda. Biz Türkler de şarkı üzerinde çok sağlam oynayarak “Alihandır o” adlı parçayı hazırlamıştık. Evet evet yılın şarkısı bu olmalı bence.

Lady Gaga - Alejandro Yılın albümüne karar vermek oldukça zor aslında. Katy Perry’nin Teenage Dream, Rihanna’nın Loud, Eminem’in Recovery albümleri favorilerim. Unutmadan bir de Ke$ha var. Ocak ayında piyasaya sürdüğü Animal albümü çok güzel. Seçmek gerçekten zor olacak, e o zaman siz karar verin artık. Yazımı yeni yıl dileklerimle bitireyim o halde. Yeni yılda bir kere daha etten yapılmış giysi giymesin Lady Gaga, Justin Bieber fazla havalanmasın, Katy Perry aynen devam etsin güzel şarkılar yapsın. Pink tarzından ödün vermesin, Türk sanatçılarımız iyice Avrupa’ya açılsın, Eurovision’da 1. de olalım ki sonraki sene ben de gideyim izlemeye… AMA, Grammy gibi ödül törenleri Türkiye saatine göre düzenlensin ki ben de rahat rahat izleyeyim. www.blogdergisi.com 01/2011 BLOG DERGİSİ | 75


MÜZİK

KISA KISA

Yılın Kadını: Fergie! Bu yıl 5. düzenlenen Billboard Yılın kadını ödülüne Black Eyed Peas ekibinden Fergie layık görüldü. 2 Aralık 2010′da New York’ta gerçekleşen geceye kocası aktör Josh Duhamel ile katılan ve bu yıl Glamour dergisi tarafından da Yılın Kadını seçilen Fergie, Billboard dergisinin son sayısının da kapağını süslüyor.

Chris Martin Country Şarkısıyla Oscar'a Aday Gösterildi Coldplay'den Chris Martin 2011 Oscar'larına en iyi şarkı dalında aday gösterildi. Martin eşi Gwyneth Paltrow'un filmi Country Strong için yaptığı Me And Tennessee isimli şarkıyla Oscar'a aday oldu.

Eminem 10 Dalda Grammy Ödülüne Aday Avril Lavigne’den Yeni Albüm Avril Lavigne 4 yıl önce yayınlanan son albümü "The Best Damn Thing" in ardından 2011 için hayranlarına yeni bir albüm müjdesi verdi. Lavigne’nin albümü 8 Mart’ta yayınlanacak.

Eminem Grammy ödüllerinde 10 adaylıkla herkesin dikkatini çekti. 2011 Şubat’ında 53. kez düzenlenecek Grammy Ödüllerinde Eminem geri dönüş albümü Recovery ile tam not aldığını adeta kanıtladı. Eminem’in rakipleri arasında ise mini albümü The Fame Monster’la Lady Gaga’da yer alıyor. Ödül töreni 13 Şubat’ta gerçekleşecek.

76 | BLOG DERGİSİ 01/2011 www.blogdergisi.com


>>Müzik Kutusu: Kısa Kısa

Rihanna Sinema Filminin Çekimlerinde Beyonce'den Bir Konser Filmi Beyonce Knowles "I Am… World Tour" isimli bir konser filmine imza atmaya hazırlanıyor. 90 dakika süresinde olacak film ABC televizyonunda yayınlandıktan sonra DVD olarak piyasaya sürülecek.

Rihanna Loud isimli filminin çekimlerini sürdürüyor. Bir bilim kurgu olma özelliğini taşıyan film Peter Berg tarafından yönetiliyor. Filmin oyuncu kadrosunda Taylor Kitsch, Alexander Skarsgård, Brooklyn Decker, Rihanna ve Liam Neeson gibi isimler yer alıyor. Filmin yaklaşık 200 milyon dolara mâl olması bekleniyor.

Ayın Albümü

Ayın Şarkısı

Black Eyed Peas – The Beginning (2010) 1- The Time (Dirty Bit) 2- Light Up the Night 3- Love You Long Time 4- XOXOXO 5- Someday 6- Whenever 7- Fashion Beats

8- Don't Stop the Party 9- Do It Like This 10- The Best One Yet (The Boy) 11- Just Can't Get Enough 12- Play It Loud

Usher ft. Pitbull

DJ Got Us Fallin' In Love

www.blogdergisi.com 01/2011 BLOG DERGİSİ | 77


KİTAP

2010’da Adı Geçen Kitaplar Serap Kazancı tuykalem.org

eni yıl, yeni dönem, yeni paylaşımlar ve tabi ki geride bırakılan yılın “en” sıralamaları en çok konuşulan konulardan. Bu alanda kendine önemli yer bulan kitaplar her zaman en çok merak edilenler arasındadır. Bu konu hakkında uzun bir araştırma yapmak istedim. Sizlere kesin, net rakamları sunarken ortak payda da buluşmak istediğim bilgiler aradım. Fakat her yayın evinin sıralaması birbirinden farklı ama yine de yakın olduğundan sıralı liste olarak değil ama kendilerini anmak adına birçok ismi paylaşmak istedim.

Y

En çok okunanlar ya da en çok satanlar arasında ilgi alanlarımız etkilidir. Tercihleri ve okunuyor yüzdelikleri popülerlikle gelen konu başlıklarına göre de değişiyor. Aslında tam bu noktada okuyucu anketi yapılıyor olmasını ya da yapıyor olmayı isterdim. Bu ayrıca mevcut kitapların ne kadar daha ilgi göreceği konusunda da kuvvetli izlenimler de

sunar düşüncesindeyim. Sıralama da fantastik türle ortaya çıkan kitaplar en çok dikkat çekenlerden. Vampirler, kurt adamlar, insanlıktan başka şeye dönüşmeye can atanlar arasında ki aşklı, ulaşılmazlı yoğun ilişkiler 2010 yılı için de en çok ilgi gören kitapların genel konusunu oluşturmaktadır. Bu ilginin 2011 yılında aynı şekilde devam edeceğin de hem fikir olabiliriz. Zira henüz eskitilmemiş bu akım, kaleme alan yazarlar tarafından başka hikâyelerle okuyucusuna kendini sunacaktır. Bu yılda bu isimlerin başında geçtiğimiz yıl ki gibi Stephen Meyer gelmektedir. “Alacakaranlık” serisi gerçekten önemli okuyucu kitlesine

Aşığı, Cadı, Yanmış birbirine çok yakın kitaplardır. Stieg Larsson’un vefatından sonra ailesi tarafından bastırıldığı söylenen millennium üçlemesi ise yine doğaüstü taraflarıyla ele alan kitaplara örnektir. Ejderha Dövmeli Kız, Ateşle Oynayan Kız

bu serinin öne çıkan kitapları olmuştur. Alaycı Kuş, Kolini yine okuyucu bulan ve çok satanlar listesinde adı geçen kitaplardandır.

ulaşmış sayfalardan ekrana da yansıtılmıştır. Bu serinin dikkat çekmesi benzerlerinin peş peşe doğmasına sebep olmuştur. Gölge Öpücük, Karanlığa Dokunmak, Çirkinin

78 | BLOG DERGİSİ 01/2011 www.blogdergisi.com

Eski yıllara nazaran tarih kitaplarda daha çok romanlaştırılmaya başlamıştır. Ya da yeniden ilgi doğmuştur. Kişisel fikrim bunun iyi bir tercih olduğudur. Zira her şey başlı başına doğruluk vermese de araştırma ge-


>>2010’dan Adı Geçen Kitaplar

rektiren bu alan başka merakları tetikleyebilir. En kesin cevaplar o kitapları okumuş ve içinde tarih aramış kişilerindir. Bu yıl özellikle yılın ikinci yarısında İskender Pala kitapları öne çıkmıştır. Henüz yazarın kitapları ile buluşmuşluğum yok ve konu hakkında çok bilgili değilim ama okuyucuyu memnun ettiği söylenilebilir. Başka alanlarda gündeme gelmiş kitapları olsa da bu kategoride Şah Sultan ve Katre-i Matem öne çıkanlardır. Boleyn Kızı serisi ile geride bıraktığımız yıllarda en çok okunanlardan biri olan

grupta yine en çok dikkat çekenler arasındadır.

2010 yılı okuyucu sayısının artmış olduğunu duyabileceğimiz bir yıl olmuş mudur bilemem ama adı geçecekler listemiz henüz bitmedi. İçlerinde bazı isimler ki onları geçmiş yıllardan tanıyoruz ve bu yıl için kütüphaneler de ki yerlerini cep boylarıyla almaya devam ettiler. Uçurtma Avcısı, Ayşe Kulin’in

Philippa Gregory bu yıl da okuyucusu tarafından sahip çıkılan yazarlardandır. Aşkın Gözyaşları, Saraydan Sürgüne, Alamut Kalesi yine listelerde adı geçen kitaplardandır. Gündem ve bu hareketliliğe eşlik eden kitaplar benim de kendi içimde okuyup özetlediğim ama yeri gelmişken konuşulmak üzere üzerime kattığım tercihlerimdir. Hiç şüphesiz ki içinde siyasetin olduğu alanlarda konuşmak göreceliği getirdiğinden, tercihler ve içindekiler kısmını çok deşmeden okunurluk sıralamalarında dikkat çeken isimlerin başında, Haliç’te Yaşayan Simonlar gelmektedir. Çelik Çekirdek, Türkiye’nin Yakın Tarihi, Gülen Hareketi, Mösyö Hanife Avcı’nın Yazamadıkları bu

Umut ve Veda kitapları, Dan Brown kitapları, Olasılıksız, Zar Adam bu yeniliğe örnektirler. Cahillikler Kitabı, Varlık ve Hiçlik, Limon Ağacı, Türkan Tek ve Tek Başına, Leyla, Ye Dua Et Sev, Muz Sesleri, İstanbul Hatırası, Firarperest, Küçük Aptalın Büyük Dünyası, Nietzsche Öldü Bir Hipopotam Olarak Yeniden Doğdu, Lüsyen, Küçük Arı, Sil Baştan sıralamalarda isimlerini okuyacağınız diğer kitaplar.

Kitaplar benim içinde kaybolmaktan çok keyif aldığım üzerine uzun konuşmalar yapacak kadar çenesi düşük biri haline geldiğim alanlarımdan. Sizlerle paylaşırken bunun titizlikle üzerinde durulmuş bir konu olarak algılanmasını isterim. Liste de adı geçmeyen ve olmalıydı dediğiniz birçok isim olabilir. İlk başlarda ifade ettiğim gibi sıralamalar ilgi alanlarımız göre değişiyor ve birçok yerden en çok okunanlar listesi güncel kitaplardan oluşmaktadır. Güncel ya da değil listelenmese de hepimizin kendimiz için belirlediği sıralamamız başkadır. Ayrı bir paylaşımda tek tek sıralamak mümkün olur belki. Ve oldukça keyifli olacaktır. Dilerim ki satılmışlık bir köşede okunmayı bekleyen yığılı kitaplar demek değildir.

www.blogdergisi.com 01/2011 BLOG DERGİSİ | 79


MİZAH

Onur GÜRLEYEN / komikliklerim.blogspot.com

*

Bir milli piyango bileti aldım ve olasılıklara hiç kulak asmadan hayal kuruyorum. Zaten o olasılık hesapsı zımbırtıları biraz uydurukçu‐ luk gibi geliyor bana. Onda bir olasılık veriyorlar bir şey için misal, fakat on defa denesen de ger‐ çekleşmeyebilir o şey. Ne anladım ben olasılık‐ tan. Milli piyango işinde de öyle, yedi rakam var; o halde çıkma ihtimali yedi milyonda bir ya da daha fazla. Benim matemati‐ ğim çok kötü zaten. Sonuca gelirsek, bu milli piyango biletine ikramiye vuranlar yedi milyon kere mi denemişler de so‐ nunda köşeyi dönmüşler. Aslında bence olaya hepten yanlış bakıyor bu “matema‐ tik dünyası”. Hesabın içine girenleri değil de çıkanları koymak gerekir daima, milli piyango’da mesela. Ya kazanırsın ya da kaybedersin. O halde biletine büyük ikramiye çıkma olasılığı yüzde elli. Bakın, akıllı bir hesapla kazanma ihtimalimi yedi milyonda bir’den yüzde elliye kadar arttırdım.

*

Beri yandan da milli piyango alanların ço‐ ğunun olasılıklarla hiçbir ilgisi yok kanımca. Onlar bileti değil ki, hayal kurma hakkını satın alı‐ yorlar. Şimdi ben bir çey‐

80 | BLOG DERGİSİ 01/2011 www.blogdergisi.com

rek bilet sahibi olarak çoktan büyük ikramiyeyi nasıl kullanacağımı düşündüm ve hatta düşün‐ meye de devam ediyorum. Amorti bile çıkma‐ yınca biletime üzüleceğim belki biraz ama sonra yeniden, başka bir bilet alıp ya da sayısal loto oy‐ nayıp hayal kurmaya devam edeceğim.

*

“Büyük ikramiyeyi tutturursam okulu bırakı‐ rım” diyorum millet şaşırıyor. Hâlbuki ne var bunda, ben okulu hayatımı idame ettirebilecek parayı kazanmak amacıyla okumuyor muyum? E o para benim kucağıma gökten zembille inerse ne olur, okulun benle olan ilişiğini hiç acımadan ke‐ serim. Neden bilmiyorum en güvenli yatırım taşın‐ maz sahibi olmakmış gibi geliyor. Bu sebeple para‐ nın çoğunluğu ile ev satın almayı düşünüyorum. Şöyle ayda on milyar gibi bir meblağı sırf kiralardan toplayabileyim. Sonra da kendime en harikasın‐ dan başka bir ev döşerim. Aslında hala çözemedi‐ ğim bir sorun var, yayacağım ev şehirden uzakta, bahçeli birçok kat mı olsun, yoksa taksim’e yakın, modern tarzda döşenmiş bir moda tasarımcısı evi mi olsun? Her ikisinin de arzuladığım yanları var. Bir kere evimi kedi köpekle doldurmak isterim, e o zaman da bahçeli bir yer lazım. Bir yandan da arkadaşlarımla gezmek, geç saatte insanları evime davet etmek isterim. Artık şehir merkezinde bir‐ kaç evi yıktırıp yerine bahçeli, havuzlu bir villa kondurmam gerekecek sanırım.


>>Düz Yazı

*

Daha çok işin eğlencesi evin iç dekorasyo‐ nunda tabi. Her iş için ayrı bir oda hazırla‐ mayı düşünüyorum (görüyorsunuz piyangonun bana çıkıp çıkmama‐ sını hiç dert etmeden düşünüyo‐ rum bunları). Farz‐ı misal playstation için dev ekran bir tel‐ evizyon ve çok rahat koltuklardan başka hiçbir şey olmayacak bir odada. Birinde sadece masa tenisi masası duracak, diğerinde de resim çizmek için gereken malze‐ meler. Üç dört odayı da misafir hane gibi hazırlatırım, isteyen gelip evimde kalabilsin. Hatta evi yolgeçen hanına bile çevirebilirim; kendimde o potansiyeli görüyo‐ rum.

*

Yılbaşı yaklaşıyor ve ben hala senen devrettiği o harikulade saatte ne yapıyor olacağıma karar vermiş değilim. Gerçi bu gibi konularda kararları genelde ben vermiyorum, evren bana dikte ediyor ama insanoğlu elinden bir şey gel‐ mese de çabalamadan edemiyor. Ben büyük ihtimalle yine evde pinekliyor ola‐ cağım ya da birileri çağırırsa son dakikada hemen başıma külahımı geçirip düdü‐ ğümü öttürerek koşup yetişeceğim.

*

İnsan kararları kendisi vermek istiyor ama hiçbir şey de elinde değil aslında. Hayatın akışına göre yaşamak zo‐ runda kalıyoruz ekseriyetle. Eski zaman insanları yaşamlarını yıl döngüsüne göre ayarla‐ mışlar mesela çünkü tek dertleri var adamların o da tarlaya ektikleri ot. İş böyle olunca mevsimleri takip eden bir yaşamları oluyor. Oysa modern çağın hiç de modern olmayan insanları öyle mi? Şimdi bizim derdimiz işe gitmek ya da daha genç‐ sek sınavlara girmek. En çarpıcı örnek üniversite öğrencileri; tüm işleri sınav dönemlerinin gel git‐ lerine bakıyor. İlk vize haftasını atlatıyorlar, sonra bir süre gezip tozuyorlar. Ne oluyor, ikinci vize haftası geliyor. İşte tüm stres iki sınav zamanı ara‐ sında gidip gelmekle yaşanıyor. Hatta bazen bu önemli dönemler birbiri ile çakışırsa vay haline za‐

vallı mühendisin. Yılbaşından hemen sonra final‐ lerinin olması bir adama ne gibi duygular yaşatır öğrenmek bile istemiyorum. İki farklı insanla kar‐ şılaşırız bu halde zannımca, ilki finali boş vermiş, yılbaşında içkinin, eğlencenin di‐ bine vurmuş tiki genç; Okula akşamdan kalma, tamamıyla boş bir kafayla gelir. Önce sınavdan bir saat önce arkadaşları‐ nın notlarına bakarak bir şeyler öğrenebi‐ leceğini sanır ama o melun saat yaklaştıkça iyice koyuverir. Sınavda da ya salyasını kâğıda akıtarak uyur ya da ilk beş dakikada çıkar gider. Diğer insan ki‐ şisi de yılbaşı eğlencelerine kulak tıkamış, oturup uslu uslu dersini çalışmıştır; ya da çalışmaya çalışmıştır diyelim. Zira insan‐ lar o sırada deliler gibi eğlenirken, içkiler sel olup akmışken (mübala sanatı yapıyo‐ rum) oturup da akışkanlar mekaniği falan oku‐ mak biraz zor. Final zamanında okuldaki muhabbetleri içi giderek dinler zatı‐ muhterem. İnsanların nasıl eğlendiklerini, kendisinin neleri kaçırdığını düşünerek girer sınava. Belki daha iyi bir not alır belki de alamaz ama içi buruktur.

*

Yılbaşı geldiyse hava‐ lar da soğumuş de‐ mektir. Son yıllarda son baharı pek yaşamıyo‐ ruz gibi geliyor ya, hadi ha‐ yırlısı. Yaz günleri bir anda bitiyor ve ortalık günlük gülistanlıkken fırtına ko‐ puveriyor. İşte öyle vakit‐ lerde bir kurtarıcı gibi çıkıyor ortaya benim canım berem. Bere takmaya çok küçük yaşta arkadaşla‐ rımın teşviki ile başladım ve o zamandan beri de bırakamadım (kötü alışkanlıklar arkadaşlardan alınır) Şimdi ne zaman dışarı çıkacak olsam geçi‐ riyorum takkemi kafama. Kulaklarım hiç üşümü‐ yor mis gibi oluyorum. Fakat hele de yağmurlu bir havada giymişsem, ıslanan ve saatlerce kafamda duran bere saçlarıma adeta fön çekiyor. Okulun sıcak kantinine vardığımda mesela çıkarmaya kor‐ kuyorum çünkü altından bir küçük Emrah çıkma ihtimali çok yüksek. Artık derslere, hatta sınavlara bile bere ile giriyorum; hadi hayırlısı. www.blogdergisi.com 01/2011 BLOG DERGİSİ | 81


MİZAH


>>Karikatürler

www.blogdergisi.com 01/2011 BLOG DERGİSİ | 83


HOŞ GELDİN 2011

Blog Yazarlarından ve Sosyal Ağların Tanıdık İsimlerinden Yeni Yıl Dilekleri

84 | BLOG DERGİSİ 01/2011 www.blogdergisi.com


Ahmet Emin Şensoy rahatyazar.com

Arzu Breda arzununincileri.blogspot.com

Bir yılı daha geride bıraktık. Kendim için oldukça verimli; seyahatler, partiler, konserlerle dolu yoğun ve eğlenceli bir yıl oldu. 2011 yılının herkes için güzel olmasını ve yaşanan güzellikleri de bloglar da okumak istiyorum. Çünkü yıllar geçtikçe sosyal medyaya ve bloglara olan ilgi giderek artıyor. Umarım yeni yılda bu ilgi daha da faydalı ve önemli olaylara vesile olur. Paylaşımın hız kesmediği, huzurun daim olduğu ve herkes için blogumun adı gibi fazlasıyla "rahat" bir yıl olsun!

Merhaba, Blog Dergisinin değerli okurları Artık bitmesine günler kalan 2010 yılı için, şöyle geriye dönüp baktığımızda; Kendimiz, ailemiz, ülkemiz ve dünyamız açısından, hem iyi ve kötü, hem acı ve tatlı, hem kederli ve sevinçli anılarla geçtiğini göreceğiz. Geçen sene bu zamanlar çok büyük umutlarla karşıladığımız 2010 yılı kiminin umut ve beklentilerini karşılamış, kiminkini de bir sonraki yıla ertelemeye yol açmıştır. Şimdi umudunu gelecek yıla erteleyenler için, yepyeni umutların yeşereceği koskoca yeni bir yıl kapımızın önünde beklemekte. Gelmekte olan 2011 yılında umut ve beklentilerimizin gerçekleşmesi için, herkesin hem kendisi, ailesi, ülkesi ve dünya için çok gayret göstermesi, performansını en üst seviyelere çıkarması ve en önemlisi de, "sevgisini göstermede" cimrilik yapmayıp olanca sevgisini çevresine sunmalıdır. Elbette, insanlığın varoluşundan beri süregelen, insan hayatında yeri olan, keder ve sevinçlerimiz 2011 yılında da başımıza gelebilir. Başına büyük acılar gelen ve keder içindeki kişilere de sevgimizle onların acı ve üzüntülerini paylaşarak, acılarını hafifletmeliyiz. Sevinçlerine nasıl ortak oluyorsak, kederlerine de ortak olmalıyız. Gelecekten hiç bir zaman umudumuzu yitirmemeli, umutlarımıza sıkıca sarılmalıyız. Umutlarımız gerçekleşme ihtimali üzerine olmalıdır. Boş hayal ve umutlara kesinlikle kapılınmamalıdır. En başta, sizlere bu mesajla sesimi duyurma imkanı veren, Blog Dergisi’nin kurucu ve emekçilerinin 2011 yılında ve sonrasında da başarılarının devamını, umut ve beklentilerinin gerçekleşmesini dilerim. Siz değerli okurların, aile ve tüm sevdiklerinizin yeni yılınızı tüm içtenliğimle kutlar, sağlık, başarı ve mutluluk dileklerimle birlikte bol şans dilerim… Yeni yılın ve sonrasının, ülkemiz ve tüm dünya insanları için barış, kardeşlik, huzur ve özgürlük getirmesini dilerim… Sevgi ve Saygılarımla…

Aslısın aslisin.blogspot.com

İşte bir sene daha! Herkes beklediklerini bulsun Bütün rüyalar gerçek olsun.

www.blogdergisi.com 01/2011 BLOG DERGİSİ | 85


HOŞ GELDİN 2011

Aybüke Altınöz aybukealtinoz.com/blog

Ayhan A. Birlik fikiriscisi.com/blog

Bekirizm twitter.com/bekirizm

Bi Dost bidosttt.blogspot.com

Burak Şentürk buraksenturk.blogspot.com

Herkese renkli, eğlenceli, sağlıklı, başarılı, bol kazançlı ve bittabi bol sıfırlı bir sene dilerim… Klişe girizgâhımızın netice-i kelamı: Turuncunuz eksik olmasın efendim…

Yeni yılın, yeniliklerle birlikte sağlık, mutluluk, başarı ve huzur getirmesiyle dileğiyle. Yeni yılınız yeni yeni fikrilerle dolu olsun.

Yeni Yılınız, eski alışkanlıklarınız üzerinde yeni bir başlangıç olması ümidiyle, kutlu olsun.

Saçların dökülmediği mutlu, umutlu, atlı, kanatlı mesajların atılmadığı, annelerin üzülmediği, çocukların üzüm yediği (ehi), Facebook tasarımının değişmediği, Demet Akalın’ın ex aşklarına laf sokan şarkılar söylemediği, Twitter uğruna blogların, Caroline’ler uğruna Cemile’lerin bırakılmadığı, sırf kırmızı diye 3 kuruş fazla verilmediği, Apo’nun serbest bırakılmadığı, ormanların yanmadığı, kedilerin tekmelenmediği, ergenlerin yeni tarzlar bulmadığı, saatlerin sol kola takıldığı, (kola demişken) kolaların selülit yapmadığı, İbrahim Tatlıses’in tek eşliliğe geçtiği, Seda Sayan’ın evlenmediği… Umut dolu, hayat dolu, (peki ya siz devam mı?) sevgi dolu ve hayırlı bir iki bin on bir dileğimle. İnanırsak olur bence!

Gelecek yeni yılın bize kaynamaması dileği ile 2011'in başını Ocak'tan bağlayalım. Başı bağlı olan sırnaşık olmaz derler. Her şey görgümüzce olsun diyorum; diliyorum.

Can Direkli

Telaşımı ikiye katlayıp, geride kalan yılın tüm sıkıntılı zamanlarını atlatkankanerdeyimben.blogspot.com mak için 2010'un son gecesine sarılırken ben; 1 Ocak sabahı uyandığında ajandasında, telefonunda, takviminde… Her nerede olursa olsun 201"1"i gören herkesin yüzüne bir gülümseme konsun dilerim. Üzüntü, sıkıntı sizden uzak olsun, yaklaşmayı denerse de o gülümseme size kalkan olsun isterim. Sağlık, huzur, mutluluk yakanızı bırakmasın, tüm bedeninizi sarsın. İyi yıllar!

Ceri Levis twitter.com/ceriLevis

2011'in sosyal alemde ki insanlarının internette varoldukları her mecrada bol bol tıklandıkları bir yıl olması dileğiyle...

86 | BLOG DERGİSİ 01/2011 www.blogdergisi.com


Cihan Kaloğlu

Yeni yılın tüm herkese güzel fırsatlar yaratması dileğiyle. :)

kaloglu.com

Çiğdem Özkan cigdemozkan.com

Dereotundan Nefret Ederim dereotundannefretederim.blogspot.com

2011 dijitalin, medyanın hakkının verildiği, semantiğin anlaşıldığı, sosyal medyanın somutlaştığı, dergilerin tarafsız yayın yaptığı, e-ticaretin çok daha büyüdüğü, kaliteli rekabetin arttığı, bol bloglu, bol fikirli aydın bir yıl olsun. Ayrıca saçlarım uzasın ve kilo da veriyim... 2011 bembeyaz olsun... Sevgiler

Yeni yıl, daha az sağlık, daha az mutluluk, daha az neşe ile geçen bir yıl olsun… Başarısızlıklar ve hayal kırıklıkları ile geçsin 365 gün... Aşksız geçip gitsin… Şu an mutlu olanların da yeni yılla ilgili bütün hayalleri yıkılsın, mutlulukları bir kibrit çöpü kadar bile yanmasın! Bir de böyle dilek tutalım… Yıllardır tersini diledik bir şey olmadı. :) Şaka bir yana, sene sonları hüzünlü gelir bana… Sanki hiç mutlu olmamışım gibi… Tabi öyle değil işin aslı, ne çok gülmüştüm bir keresinde hatırlıyorum, ne mutluydum başka bir gün de… Ya o arkadaşlarla sabahlara kadar konuştuğumuz şeyler, bitmesin istediğim geceler, olmasın dediğim sabahlar... O en sevdiğim şarkının hiç umulmadık zamanlarda çalması, beni çok mutlu eden bir dostla tesadüflerim, sokakta bir saniyeliğine gördüğüm o kız, diğerleri, başkaları... Anneme sarılışım, kardeşimi uyurken izlemek… Bunlar hep mutlu anlarımdı… Hepsini yine istiyorum 2011'de de… Bir de daha "orantılı" bir Türkiye diliyorum. Sıkıntılar geçiyor, kötü günler kötü yıllar bitiyor.. Yarın çok eğleniriz belki... Mutlu yıllar...

elifoztunali.tumblr.com

Çocukların öldürülmediği, insanların zor şartlar altında yaşamadığı, mutlu, güzel, huzurlu bir yeni yıl diliyorum. En çok mutlu olunan bir yıl. Mutluluk ve huzur hep olsun. Mutlu yıllarrr !

Entel Dantel

"Yeni yılın herkese sağlık ve huzur getirmesini dilerim. Getirmiyorsa da kendi bilir bilader."

Elif Öztunalı

entel­dantel.blogspot.com

www.blogdergisi.com 01/2011 BLOG DERGİSİ | 87


HOŞ GELDİN 2011

Emre Eminoğlu thebalkabaa.com

Ezkalog twitter.com/ezkalog

"2010, birçok şey getirip götürdü hayatlarımızdan ve şimdi yerini yepyeni bir yıla bırakıyor. Dinlenecek yüzlerce albüm, izlenecek yüzlerce film, okunacak yüzlerce kitap, eğlenilecek onlarca festival ve gezilecek onlarca sergiyi de beraberinde getiriyor 2011. Dilerim bu yeni yıl herkesin bunlardan benim kadar zevk alabileceği, hayatına güzel şeyler katan bir yıl olur. 2011'in bolca okuduğunuz ve okunduğunuz bir yıl olması dileğiyle..."

Geçen sene yılbaşını hatırlıyorum. Belki de en iyi ifade edecek cümle, Yılmaz Erdoğan’ın o sıcak filmi Organize İşler’de ki Süpermen’in (evet Süpermen) ettiği cümledir: Bu şehri kurtaracak son Süpermen, yani ben, birazdan intihar etmek üzereydim. Hep merak etmişimdir, zaman avuçlarımızdan akıp gittikçe ve bu akışı bize hatırlatan özel anlar her geldiğinde neden mutlu oluruz? Doğum günü, evlilik yıldönümü, yılbaşı... Aslında, geriye daha az kaldığını düşünerek mutsuz olmamız gerekmez mi? Zaman kokusuz ve iz bırakmayan bir zehirdir. O kadar sinsice işler ki durağanlığa hapsolduğunu düşünürsün. Alışırsın, unutursun, olduğu gibi kabul edersin. Ölü toprağı serpilmişçesine saniyeler uzadıkça uzar. Kimi zaman nasıl geçtiğini bilmeden geçer gider, kayda değer hiçbir şey olmamasına rağmen... Oysa objelerin dünyasında değişmeyen tek bir obje bile yoktur. Hatta organlarımız bile yeterli zaman geçtiğinde kendini yeniler. Belki de dünya içinde bu süre 365 gün 4 mevsimdir. Şimdi dönüp bakıyorum da her şey ama her şey değişmiş. Baştan ayağa, geçen yıldan bu yıla... İşte zamanın akışını, yaşadığımızı hissetmek için hepimizin milatlara ihtiyacı var. Bazen bu milat herhangi bir gün kendiliğinden geliverir. Bir ölüm, bir ayrılık, bir tanışma, bir piyango bileti... Zamana çakılmış kazıklara ihtiyacımız var. Kim ne derse desin, yılbaşı zamana kazık çakmak için güzel bir bahane... Dönüp değişenleri anlamak, yaşadığımızı hissetmek için güzel bir zaman. Ardından zaten yepyeni umutlar, hayaller gelir. Belki de bu yılbaşı sizin için bir milat... Sinsice işleyen zamana inat, yaşasın hayat! Her gün, hayatın akışını damarlarınızda hissettiğiniz bir yıl geçirmeniz dileğiyle...

Fatmanur Erdoğan kariyeryolculugu.com

Blog dünyasının, insanları birbirine yakınlaştıran, mesafeleri umursatmayan, bilgiyi yaygınlaştıran, araştırmayı teşvik eden ve kahkahayı bollaştıran tüm katılımcılarına mutlu ve sevgi dolu bir yıl diliyorum. Kesiflerle dolu bir 2011 olması dileğiyle...

88 | BLOG DERGİSİ 01/2011 www.blogdergisi.com


Fundalina fundalina.com

Göktaşı fezamen.com

Oldukça çalkantılı bir yılı geride bırakıyoruz. Yaşımız ilerledikçe sormayı ve sorgulamayı öteliyoruz. Merakımız, alakamız, sorularımız ve sorgulamamız hiç bitmesin. Yayalım, yorumlayalım, yayınlayalım… Birbirimize her zaman ihtiyacımız var. Var gücümüzle yazdığımız, geliştiğimiz ve geliştirdiğimiz blog dünyasına, başarılarla dolu - sansürsüz bir yıl diliyorum.

Unutmayalım ki, bu evrende; aşklarımız, acılarımız, ilişkilerimiz, hayatlarımız, paramız, üzerinde yaşadığımız Dünya’mız dahi bir gün son bulacak. Lakin ebedi kalacak olan hayallerimiz olacak. Yeter ki insan nesli devam edebilsin. Hayalleriniz pasta yapmak olmasın, hayalleriniz sene 2396′da hangi galakside olursa olsun SİZİN pastalarınızı yapacak nesiller olsun. Ne demiş değerli gökbilimci Carl Sagan:"Nadir ama tehlikeli bir türüz. Kozmik perspektifte, her birimiz çok değerliyiz. Eğer bir insanın sizinle aynı fikri paylaşmadığını fark ederseniz, aldırmayın, bırakınız bu gezegende yaşamaya devam etsin. Unutmayın, yüz milyar galakside bir insan daha bulamazsınız." Ufkumuzun her daim açık olduğu aydınlık bir yıl dilerim....

harunguven.blogspot.com

Güzellikleriyle, zorluklarıyla bir yılı daha geride bıraktık. 2010 beklediğim daha hızlı geçti ve benim için yararı, getirisi büyük bir yıl oldu. Umarım herkes için aynı güzellikler içerisinde geçmiştir. 2011 'de herkes için güzel bir yıl diliyorum...

Hamza Şamlıoğlu

Yeni yılda sağlık mutluk ve bol teknolojili günler dilerim.

Harun Güven

teakolik.com

İpek Aral Kişioğlu kaynagiminsan.com

İsmail Emrah Demirayak demirayak.org

Koray Caner koraycaner.com

Hayallerinizin peşinden ayrılmadığınız, verimli ve başarılar dolu bir 'yıl' geçirmenizi dilerim.

"Yeni yılda şans peşinizden hiç ayrılmasın, tebessüm olarak yüzünüze yansısın. Yeni yılda yaşayacağınız her yenilik bir öncekinden daha fazla mutluluk versin. Nice yıllara"

1'den başlayıp sona gelmek, her sonda yeni bir başlangıç görmek… Kendini aramaya devam edip her gün yeniden umut etmek… Büyümek, güçlenmek, güzelleşmek… Eksikleri tamamlamak, fazlaları eksiltmek… Yeni bir yıl, kahramanı olduğumuz, hiç yazılmamış onca hikaye demek… "

www.blogdergisi.com 01/2011 BLOG DERGİSİ | 89


HOŞ GELDİN 2011

Kutup Zencisi twitter.com/kutup_zencisi

Lazanya lazanyaaa.blogspot.com

Melih Bayram Dede melihbayramdede.com

Murat Esenli muratesenli.com

Müge Cerman mugecerman.com

Önder Eren www.ondereren.com

Geçen yıl dileyip de gerçekleşmeyen dileklerinizi yırtıp atmayın, aynı dileğe oynayın yine bu sene... Bu sefer tutacakmış gibi bir his var içimde... Sorunlar mutlaka olacak, umutların tükenmediği bir yıl dilerim herkese..."

Kalbini hissedenlere, utançsız, pişmanlık yaşamadıkları ve asla yalnızlık korkusu yaşamayacakları bir dönemi getiren mutlu bir yılın başlangıcı olmasını dilerim. "

Blog Dergisi, bloglar âlemi ve sosyal medyada, bu mecranın doğru anlaşılması için önemli bir rol üstleniyor. Fırsat buldukça yayınlarını takip ediyorum. Blog Dergisi ekibine katkıları için teşekkür eder, 2010'da olduğu gibi, 2011'de de başarılarının devamını dilerim.

Yeni yılın üretken, verimli, yaratıcı ve hoşgörü dolu bir yıl olmasını diliyorum herkes için. Özellikle birçok zorluklarla karşılaştığı halde yılmadan çalışan, çabalayan idealleri uğruna ter dökenlerin, çile çekenlerin zafer yılı olsun istiyorum 2011 ve 21.yy'ın ikinci on yılına tüm insanlık daha vicdani düşüncelerle girsin. Zamanın yıpratıcılığını değil dostluğunu, dayanışmasını hissedelim. Etrafımıza huzur yansıtacağımız bir yıl olsun. Son olarak; kişisel markamızın daha etkili olacağı bir yıl olsun. Diliyorum ve aslında dua etmiş

Yeni bir yıla giriyoruz. Yeni umutlarla dolu günlere koşuyoruz. Geçtiğimiz yılın fotoğraf karelerini unutmadan yenilerine yer açmaya çalışıyoruz. Manzara pek iç açıcı değil, ama insanız işte, umutlanıyoruz, belki diyerek. Hava kirliliği, küresel kriz, petrol fiyatları, dört yanda çalan savaş davullarına rağmen hayaller kuruyoruz, daha güzel daha sevecen bir dünyanın hayalini. Hepimizin hayal ettiğinden daha güzel bir dünyada yaşaması dileğiyle...

Blog yazarlarının, Friendfeed camiasının, Twitter, Facebook başta olmak üzere tüm sosyal medyanın, kısaca Türk internet ekosisteminde yaşayan herkesin yeni yılını kutluyor, 2011 yılının hepimize mutluluk, huzur ve bol bol kazanç getirmesini diliyorum.

90 | BLOG DERGİSİ 01/2011 www.blogdergisi.com


Nesil Var nesilvar.com

“Yeni Medya” neferleri olarak bu yıl da epey yorulduk… Şöyle ki: »Geleneksel medya ile kıyasladığımızda ortaya çıkan sonuçlardan »Paylaşım odaklı web 2.0 döneminde verilerin ne kadar hızlı yayıldığından »Kişilerin özel bilgilerini genelleştirmeye ne kadar alıştığından »Aklımızdakileri 140 karaktere sığdırmayı başardığımızdan »Online iletişimin sosyallik mi asosyallik mi sağladığından »Bloglarımıza yazdığımız yazılardan ve yeni tasarımlarından »Gittiğimiz yerlerden, yediğimiz yemeklerden, yaptığımız alışverişlerden »“Sosyal Medya” kelimesinin nasıl aşındığından »#fail ‘lerden, sıcak gündemden, siyasilerin hesaplarından, markaların kampanyalarından »Markalarla iletişime geçmenin ne kadar kolaylaştığından »Markaların çift yönlü iletişim kurmasının öneminden »Marka yöneticilerinin bilinçlenmesinin gereğinden »Sosyal ağlardaki marka hesaplarının doğru iletişim diliyle yönetilmesinin şart olduğundan »Yanlış stratejilerin itibar üzerinde ne gibi sonuçlar doğurabileceğinden »Sosyal ağlarda yer alanların uzaylı olduğunu sanan TV programlarından bahsettik… 2011 yılından beklentilerim yüksek. Değişime karşı direncin bir nebze daha kırılacağını ve bu mecraya adapte olan insan ve marka sayısının artacağını umuyorum. Yeni yılın en güzel yanı; yepyeni umutları da beraberinde getirmesi ve eski yılda yaşananlarla vedalaşmak için fırsat tanıması. Daha çok yazacağımız, öğreneceğimiz, paylaşacağımız yeni umut yılımız kutlu olsun…

Osman S. Borutecene osman.borutecene.com

Ozan Önen ozanonen.tumblr.com

"Tüm blog camiasına; sağlıklı, mutlu, özgür, güzel Türkçeli ve demokratik bir 2011 dilerim."

"Yeni yıl mevzusu ne zaman açılsa, aklıma simli kartpostallar geliyor. Hani şu karlı havalarda Noel Baba'nın geyiklerinin çektiği arabasından bacalarına hediye bıraktığı evlerin olduğu o kartpostallar. Ah nerede o eski yeni yıllar demeyeceğim; kart kim olacak, postal kime girecek bilemiyorum lâkin 2012'de Marduk mavi gezegenimize çarpacağına göre, 2011'in bol sevişmeli bir yıl olacağını tahmin ediyorum. Bir yıla üç çocuk sıkıştıramayacak olsak bile, çalışmalara şimdiden başlamak lâzım; mutlu yıllar efendim."

www.blogdergisi.com 01/2011 BLOG DERGİSİ | 91


HOŞ GELDİN 2011

Özgür Uçkan friendfeed.com/ozuckan

Rectoa malingozu.blogspot.com

Reyhan Cepik vadidekireyhan.com

"2011 için "bilginin özgür, devletlerin şeffaf, bireylerin güçlü olduğu, sansürün geriletildiği, şiddete yer olmayacak, ortaklaşa refah ve mutlulukla yüklü bir yeni yıl" dilemeyi isterdim. Ama biliyorum ki, bütün bunlar mücadeleyle olacak. Yeni sansür ve baskı yasaları çıkacak, siteler engellenecek, gıda, enerji ve iklim krizleri patlayacak, şiddet yükselecek, mikro faşizm hortlayacak, ayrımcılık sürecek; ama her şeye rağmen bilgi iktidarlardan kaçacak, insanlar paylaşacak, işbirliği güçlenecek... ve bir gün denge kurulacak. İmkânlarınızı gerçekleştirebildiğiniz bir yıl diliyorum. "

Hep biten yıla çamur atılır, ben öyle yapmayacağım. 2010 candı benim için. Sevdim onu bir kere. Hoşça kalsın. 2011'in uykudan yeni uyanmış gibi geçmesi dileğiyle.

Merhaba Blog Dergisi Okuyucuları, 2011 yılında bilgiye ulaşmanın ve paylaşmanın daha kolay olduğu, fırsatlarla dolu mükemmel bir yıl geçirmenizi diliyorum. Silikon Vadisi’nden sevgilerle...

spaksu.com

Yeni yıl umarım herkese sağlık, mutluluk, huzur ve bol bol kazanç getirir. Blog yazarı arkadaşlarımız umarım özgün ve değerli yazıları ile yeni yılda da bizleri bilgilendirir, eğlendirirler. Yeni yılınız kutlu olsun arkadaşlar."

Sanal Mutfak Mert sanalmutfakmert.com

Ağzınızın tadı bozulmadan, mutfaktaki yaratıcılığınızın her geçen gün arttığı, bol sağlıklı ve mutlu bir yeni yıl dilerim"

Sami Hazinses samihazinses.blogspot.com

Yeni yıl hepinize barış, sevgi ve kardeşlik getirsin. Hayır, ben güzellik yarışmasında "elinde sihirli bir değnek olsa neyi değiştirirsin" diye sorulan yarışmacı değilim. Beklentilerinizi her daim yüksek tutun, yüksek tutun ki kozmos sinyali alsın, desin ki bu çocuk bunu istiyor ben de ona bunu vereyim. Haaa sen araba istersin, öteki ev ister, diğer sevgili ister ve gerçekçi olmam gerekiyorsa en kolayı sevgili. O yüzden yeni yılda herkese mutlu mesut bir yeni yıl ve yıllar diliyorum. Ben de bu yılbaşında Charlotte Gainsbourg'u istiyorum, yardımcı olursanız sevinirim.

Safa Paksu

92 | BLOG DERGİSİ 01/2011 www.blogdergisi.com


Senem twitter.com/bebebuell

Siminya siminya.blogspot.com

Orada burada, yılbaşı öncesi sıkıcı yeni yıl mesajlarına maruz kalıp, haydi bakalım bu sefer de birisi şu ‘’sağlık, huzur, aşk, para’’ klişelerinin dışına çıkmayı becerebilecek mi? diye bekler ve hep aynı hüsranla ‘’Senem o harika mesajı daha çok beklersin’’derdim. Madem şimdi elime böyle bir fırsat geçti, bu yüzeysel mesajların biraz daha derinine inip gerçekten nasıl bir yıl geçirmek istediğimi paylaşayım sizlerle. Mesela, nasıl ki Barcelona’ya ayak bastığında, gayler, Papa’yı protesto ettiler, hem de öyle böyle bir protesto diil, detayları, böylesi bir kutlama mesajında yer alamayacak kadar ileri gittiler, işte ben de ülkemde, bireylerin, hangi görüşten olurlarsa olsunlar, onaylamadıkları her ne varsa, protesto edebilme haklarının olduğu, anayasada belirlenen temel bir hak olan eylem haklarının kağıt üstünde kalmadığı, hür iradeleriyle, her ne düşünüyorlarsa, dayak yemeden, tekmelenmeden, ağızları burunları kırılmadan bunu ifade edebilecekleri bir ülke istiyorum yeni yıldan. Mesela, Yunanistan’da polis kurşunuyla öldürülen Alexis için binlerce insan sokaklara döküldü. Benim ülkemde, kolluk kuvvetleri tarafından öldürülen 376 çocuk için yapılan basın açıklaması, ‘’daha fazla çocuk ölmesin’’ çağrısı, değil destek, basında yer bile bulamadı. Askerde ölenlere, gözaltında kaybolanlara değinmiyorum bile. Bu tip olaylarda sokaklara dökülecek, sinmeyecek, aksine öfke duyan, hak arayan, hesap soran bir halk diliyorum yeni yıldan. Hak, hesap sorunca ‘’vatan haini’’ ilan edilmeyeceğim, bana hakaret etmekle değil, hizmet etmekle yükümlü devlet adamları istiyorum. Şili’deki maden işçileri için üzülen, ama haklarını arayan Tekel işçileri için zerre yüreği sızlamayan, sözde duyarlı vatandaşlar istemiyorum. Nasa’nın bizi uyutmayı bırakıp, arsenikte bile yaşayan bakteri yerine, ‘’uzaylı da olsa insan insandır’’ diyebileceğimiz kocaman gözlü, saçsız, tüysüz, uzun kollu, uzun bacaklı, telepatik uzaylıların varlığını açıklamasını istiyorum. İnanmak istiyorum. Wikileaks payback daha da büyüsün, gerçeğin ortaya çıkmasına engel olan herkes ve her kurum cezasını çeksin istiyorum. Bu belgeleri açığa çıkaran genç asker gibi, Kilise’nin içinden bir kardinalin çıkıp binlerce yıldır insanlıktan saklanan bilgileri tek tek açıklamasını istiyorum. Ortalığa saçılan bilgilerle yer yerinden oynasın, anarşiye bir adım daha yaklaşılsın istiyorum. ‘’God is Love’’ mottosunun sadece vücutlara dövme olarak değil, insanların yüreklerine kazınmasını istiyorum. Ben de farkındayım çok şey istediğimin, ama ne de olsa sonunda, mevsimler değişiyor, insanlar değişiyor, rejimler değişiyor, geceler sabaha, kışlar bahara dönüyor, ben göremeyecek olsam da insanlığın aydınlanacağına inanıyorum, inanmak istiyorum…

Gene mi Siminya? Gene mi bamya? Aman be yılbaşı dileği dileyip gideceğim sık dişini. Yeni bir yıla girmemize az bir zamanın kaldığı şu günlerde iyilikte ve sıhhatte misiniz sevgili yeşerik gönül dostları? Yüreğiniz bir seneden öteki seneye uçan üveyik kuşunun heyecanlı kalbiciği gibi pır pır atıyor mu şu saatlerde… Ah ah bilmez miyim o hali. Ops sosyal abla kaçtı içime. Arkadaş! Yeni yıla güzelce girin, itişmeyin tepişmeyin, bitti. Unutmadan birde baharatçı Cumali'ye seslenmek istiyorum verdiğin kimyon kurtlu çıktı yeni yılda daha taze kimyonlara...

www.blogdergisi.com 01/2011 BLOG DERGİSİ | 93


HOŞ GELDİN 2011

Simto Alev simtoalev.com

Sunipeyk

Tahmin ediyorum ki bu alana yeni yıl mesajlarını iletenlerin hepsi oldukça güzel ve iyiye varan dileklerde bulunmuştur. (öyle umuyorum) Şimdi ben de tüm bu iyi dilekler gerçekleştiğinde (gerçekleşeceğine inanın) tadına varmanızı sağlayacak, üstesinden gelebileceğinizden fazla olmayan acılarınız olsun diyorum. Hayatı dengeleyelim. Herkesi mutlu edecek optimum bir seviyede buluşalım. Mutlu yıllar!

"Daha fazla özgürlük, daha çok içerik, daha eğlenceli bir 2011 dilerim."

sunipeyk.com

Tolga Özek tolgaozek.com

Blog Dergisi, 2010 yılında faaliyetleri ile göz doldurdu. Bir blogger olarak, Blog Dergisi nezdinde tüm bloggerların yeni yılını kutlarım, özgün ve bol içerikli bir yeni yıl dilerim.

sigarayaniklari.blogspot.com

Twitter'dan önce blog vardı. O zamanlar bu kadar yalnız değildik. Blog Dergisi çatısı altında birbirimizden haberdar olurduk. İşte böyle bir güzellikti Blog Dergisi bizim için. Hala blog var ve okuyucusunu bekliyor.

Tunç Kılınç

Failinizin meçhul, kıyağınızın bol olduğu bir yıl olsun!

Travis Sigara Yanıkları

fikiratolyesi.com

Ufuk Tarhan friendfeed.com/ufuktarhan

Vogueman twitter.com/vogueman

2011 de herkesin hayata fütürist bakması en büyük dileğim. 2011 ve sonrası hepimizin birer olumlu gelecek tasarımcısı ve planlamacısına dönüşeceğimiz yılların ilki olsun. Geleceğini planlamayan, yaşamın planlanabilir bir proje hatta en önemli proje olduğunu anlamayan kalmasın. Gelecek Güzel Gelecek:)

2010' a girerken saat tam 12' de buzdolabının kapısını açıp, ekmek olmadığını fark etmiştim. Bütün senem ekmeksiz geçti. Şahane kilo verdim. Size tavsiyem; 2011' e girmeden, 23.58 gibi yere para atın. Saat tam 12' de de sanki o parayı tesadüfen bulmuş gibi büyük bir heyecanla alın."ay ne şanslıyım" diye de kendi kendinizi avutun. Bu yöntem ile bütün sene boyunca yolda para bulacaksınız. Bu süper tüyomu da verdikten sonra hepinizin yeni yılını kutlar, hayatta başarılar dilerim.

94 | BLOG DERGİSİ 01/2011 www.blogdergisi.com


Umut Kara G. umutkaracaoglu.com

2010'a girerken ana hedefimiz buradan para veya paralarla çıkmaktı. İyi bir mücadele ortaya koyduk; sonuçta kodamanlar güçlü bir ekip; onların sahasında, onları yenip, paralarını almak oldukça zor bir mesai. Yine de herkesi kutluyorum, ellerinden geleni yaptılar. Bilirsiniz, ben hakemlerle ilgili konuşmayı pek sevmem ama laf aramızda, iyi para kazanıyor allahsızlar. Yaptıkları da ne, giy şortu çık sahaya, füüt füüt öttür düdüğü… Beş yaşımdayken yapardım ben bunu… Hakem mi olsaydık en baştan ne… Bilemedim ki… Bizden geçti artık. Şimdi önümüzdeki yıllara bakıyoruz. 2011 herkes için bol kazançlı, darbeye bağlı sakatlığın seyrek yaşandığı bir yıl olur umarım. Çünkü darbelere karşıyız, özellikle de henüz yapılmamış olanlara. Yine de, kimse umutsuzluğa kapılmasın; 12 aylık sistemde hiçbir şey belli olmaz.

Yiğit Arda Türkoğlu yigitardaturkoglu.com

Yunus Baran ordinaryunus.com

Like'ınızın bol olduğu, tüm dileklerinizin gerçekleşeceği, huzur dolu bir 2011 dilerim"

Yeni yıla girerken koltuklarınızın dik, masalarınızın açık, internetinizin takılı olduğundan emin olunuz. Güncelliğiniz için yıl boyunca yerinizden kalkmayınız ve internetten kopmayınız. Duşa kabin içinde sigara içilmediğini bir kez daha hatırlatır, banyonuzun güzel geçmesini dileriz.

MUTLU YILLAR

BLOG DERGİSİ

www.blogdergisi.com 01/2011 BLOG DERGİSİ | 95


ALTIN YUMURTALI BLOGLAR

Blogunuzun altın değerinde olduğuna inanıyoruz! Ve her ay bu sayfadan sizlere Altın Yumurtalar dağıtıyoruz… Bir blogunuz varsa, sitemizdeki başvuru formunu doldurarak veya iletisim@blogdergisi.com adresine mail atarak blogunuzu “Altın Yumurtalı Bloglar” listesine ekleyebilirsiniz ve bloglarınızın Blog Dergisi’nde yer almasını sağlayabilirsiniz.

96 | BLOG DERGİSİ 01/2011 www.blogdergisi.com


gazeversite.com

hmert.com

mucahityilmaz.com

onlayn.org

tamkarisik.com

ugursamsa.com www.blogdergisi.com 01/2011 BLOG DERGİSİ | 97


www.blogdergisi.com


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.