Edward Hallett Carr: Dostoyevski

Page 1


İletişim Yayınlan

Araştınna-İnceleme Dizisi

ISBN

975-470-039-7

1. BASKI @ İlet�im Yayınalıh, İsı. 1990

.KAPAK Bora Çetinkaya KAPAK BASKISI Özdemir Ofset

İÇ BASKI Şefik Matbaası

hetişim Yayınları Klodfarer Cad. İletişim Han No.7 Cağaloğlu-İSTANBUL Tel:

DOSTOKÜNYE ...IYDK.DOST..

516 22 60-61-62


EDWARD HALLETT CARR

Dostoyevski ÇEVİREN Ayhan Gerçeker



İÇİNDEKİLER

Sunuş

7

Ön söz

9

Bİ RİNC İ KİTAP - YETİŞME YILLARI Bölüm 1 I Çocu klu k Bölüm i l I Petersb u rg'daki İ l k Yıllar Bölüm 111 / İ l k Eserler Böl üm ıv ı Felaket Bölüm V / Ö l üler Evi

........................................ ............... .......

İKİ NCİ KİTAP - MAYALANMA YfLLARI Bölüm VI ı Sürgün ve İ l k Evlilik Bölüm Vll / Dergicilik Deneyi Bölüm V l l l I Dostluk Yılları Bölüm IX ı Acı Yı l ları Bö!üm X I Duygusal O laylar

. . . ...... . ..... . . . . . . . . . ...... . . . .. . . . . . .

ÜÇÜ NCÜ KİTAP - YARATIŞ YILLARI Bölüm XI /. H ari ka Yıl Bölüm X l l I Yu rtdışınd a İ l k Aylar Bölüm Xl l l / Yu rtdışındaki H ayat Sü rüyor Bölüm XIV / Ahlaki Sorun - Suç ve Ceza Bölüm XV I Ahlaki Ü lkü Budala Bölüm XVI / Ah lak ve Politika - Ecinniler

39 49 59 :.

. . . . . . . . .... . . . ...... . . . .. . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . .. .. . . .. . . .

-

13 25

73 83 95 109 121 1 37 1 49 1 65 1 77 1 89 203

5


DÖ RDÜNCÜ KİTAP - Ü R Ü N YILLA�I Bölüm XVl l / R usya'ya Dönüş Bölüm XVlll / Psikolog Olarak Dostoyevski Delikanlı Bölüm XIX / Gazeteci Olarak Dostoyevski Bir Yazarın Defteri Bölüm XX I Peygamber Olarak Dostoyevski -

-

Karamazov Kardeşler Bölüm XXI I Yüceltme Bölüm XXl l / Sonsöz

6

. .

21 7 231 245 257 275 289


SUNUŞ

Henry Miller bir rom anında şöyle d iyor: " İ lk kez Do�toyevski'yi oku maya giriştiğim gece yaşam ımın en önemli olayıydı. İ lk aşkım­ dan bile daha önem li bir olay . . . Bu benim insan ruhuna ılk göz aıı­ şımdı. Ya da Dostoyevski bana ru hunu açan bir adamdı desem da­ ha mı doğru olur acaba? Gereğinden uzun bir süre ateş hattında yaşamış bir adam gibiydim . " Dostoyevski'nin ölümünden 57 yıl sonra yazılmıştı bu satı rlar. Ara­ dan 50 yıı daha geçti ama hala geçerli. E . H . Carr'ın dediği gibı yıllar geçtikçe Dostoyevski 'n i n ge rçeK değen daha fazla ortaya çıkıyor Çünkü Dostoyevski insan ın iç dünyasını anlatmıştı�. Dostoyevski'­ de doğa hiç yoktur, toplu msal olaylar ise yalnızca dekordu r. Veraı­ tından Notlar'da bile önem li olan hapishane şartları deği l , insanla­ rın "ruhları"dı r. Ecinniler'de, toplumsal olay ve düşünceıerın en yo­ , ğun anlatı ldığı bu rom anda b i le , asıl önem li olan ınsan ların ıç dün­ yasıdır. Olaylar ya da d üşünceler yalnızca bu i ç dünyayı ortaya çı­ karmakla görevlidir. Dosıoyevski bu nedenle eskimemektedi r: Onun soru nları hala günceld i r ve ıarıışı l maktadır. insanın evrendeki yeri, Tanrı'nın varlığı , ahlakın ya da doğru nun ne oldu ğu , huzura, ru hsaı­ dengeye n ası l u l aşabi leceğimiz ve bilinçaltı (ilk kez bi lin çaltı ndan söz ed en yazardır Dostoyevski) hala tartışı l an güncel sorun lar. Bu günce l liği nedenıyle de Dosıoyevski'nin roman ları tüm dünya dıllerinoe yenıden basılıyor, hakkında incelemeler çı kıyor, oku rlar ye ; niden keşfediyor onu. Türkçe'de d� Dostoyevski en geniş olarak çev­ rı ıen yazarlardan biri. Rom an ların ın ve öykü lerinin tümü değişik za?


manlarda tekrar tekrar yayın landı. Mektuplannın bir kısmı Dosto­ yevsld, Mektuplar adıyla 1 967'de, dergilerde çıkan yazılarının bir bölü m ü Batı Batı Dedikleri adıyla 1972'de, bir bölümü de Bir Ya­ zarın Günlüğü adıyla 1 975'de yayın landı. Ünlü Puşkin konuşması ve konuyla i lgili yazılan 1 964'de Puşkin Üzerine Konuşma adıyla basıldı. Ayrıca, Henri Troyat'ın "Dostoyevski'nin Dünyası" adlı ki­ tabı 1 966'da, Andre Gide'in çeşitli yazı ve konferansları 1965'de Dos­ toyevski adıyla yayınla ndı. E . H .Carr ünlü İ ngiliz tarih yazan. Özellikle Sovyetler Birliği hak­ kındaki inceleme ve yapıtları i le ü n lü. On ciltlik Bolşevik Devrimi

Tarihi, Milliyetçilik ve Sonrası, Yeni Toplum, Tarih Nedir, 1917: Öncesi ve Sonrası, Napolyon'dan Stalin'e belli başlı yapıtları. E. H .Carr'ın Dostoyevski üzerine yazdığı bu kitap hem ilginç bir biyog rafi , hem de çok başarılı bir edebiyat incelemesi , roman­ çözüm lemesi. Çocukluğu ndan başlayarak, ailesinin, çevresinin, ya­ şantısının eserlerine etkisini; kcırşılaştığı insanların hangi karakter­ leri esin lediğini ; çağın olaylarının, d üşünce akımlarının etkilerini ti­ tizlikle incelemiş E . H .Carr. Geniş tarih bilgisi (özellikle Rusya üze­ rine) ve araştırm acı kişiliği bu başarının anahtarı. E. H .Carr z_or ola­ nı , edebi eleştiri ile hayat hi kayesini hem dengelemeyi hem de kar­ şı lı klı etkilerini göstermeyi başarmış. Andre Gide şöyle demişti: " Bi r Tanrıyla karşılaşacağımızı sanı­ rız ; oysa bir insan - hasta, yoksul, hiç durm adan acı çeken bir in­ sandı r dokunduğumuz. " İşte E . H .Carr bize bunu anl atmış; Dosto­ yevski'nin hem hasta, yoksul yaşantısını , hem . de inanılmaz dehasını.

Ayhan Gerçeker

8


ÖN SÖZ

Dostoyevski'nin 1 88 1 'deki ölümünden i ki yıl sonra, i ki arkadaşı , Strakhov ve Orest Miller, birlikte çalışarak bir biyografi yazdılar. Bu biyografi bütün romanlarını birarada toplayan ilk baskının başına ko­ nuldu. H ala değerli olan bu çalışma, elinizdeki kitapta "resmi biyog­ rafi " diye anılacak. Bu biyografi, karısının yayın lanmasını istediği olayları ve mektupları içeriyor. Karısı 1 91 S'a kadar yaşadı, ve yaşa­ dığı sürede d aha fazla bir şeyin yayınlanmasına izin vermedi. Dos­ toyevski'nin İ ngilizce tek biyografisi için (J.A.T.Lloyd-Stanley Pau l tarafından 1 9 1 2'de yazılmış o l an), resmi biyografinin İ ngilizcesi de­ nebilir, Romancının karısının ölümü ve Rus Devrimi, şu son on yılda ya­ yınlanan bir yığın bilginin su yüzüne çıkmasını sağladı.* İ lk önce, Dostoyevski'nin yaşayan ilk kızının biyografisi 1 921'de Almanya'­ da yayı nlandı. Ayrıntı larda hiç güvenilir olmayan bu biyografi , Dos­ toyevski'nin hayatının gizli kalmış bir çok yanını ilk kez ortaya çıkar� dı -romancının babasının öldürülmesi, ilk evliliğindeki mutsuzluğu , Polina Suslova (yalnız, isminden söz edilmemiştir) i le olan ilişkisi ve ikinci evliliğini takip eden aile kavgaları . 1 923'de, evliliklerinin ilk yı lının dört ayını en ufak ayrıntısına kadar anlatan karısının günlüğü yayınlandı. Dostoyevski'nin ölümünden çok sonra yazılan ve tamam­ lanmamış olan , fakat son yılları h akkında geniş bilgi veren karısının •

Elinizdeki kitabın ilk baskısı .1931 'de yayımlanmıştır. Önsöz d e o tarihte yazıl­

mıştır. (Çev.)

9


an ı ları; 1926'da hayatının son on dört yılında karısına yazdığı 1 62 mektubun tümü , 1 92B'de Polina Suslova'nın günlüğü, 1 930'da da kardeşi Andrei nin anılan yayınlandı. Bu arada Dostoyevski'nin mek­ tuplarının büyük bir kısmı ortaya çı ktı ve çeşitli dergilerde yayın lan­ dı ; elde bu lunan bütün m e ktupları Moskova'daki Devlet Yayınevin­ ce basılm aya başlandı (cilt 1, 1929; cilt il, 1930). Öyle görülüyor ki, Dostoyevski' nin hayatıyla ilgili, yayınlan mamış önemli bir belge kal­ mad ı , bundan sonra romancının hayatını daha fazla aydınlatacak önemli bir b u lgu olamaz.

E.H. CARA

10


BİRİNCİ KİTAP

YETİSME YILLARI •

(1821-1854) "Ben bir Rusum. Hayat bana düşünmeyi öğretti, fakat d üşünmek bana yaşamayı öğretmedi." Herzen'in Kimi Suçlamalı? adlı romanındaki bir kişi



BÖLÜM 1 ÇOCUKLUK

Dostoyevski ailesi ismini ve kökenini, Pin k bataklıklarının çevre­ si ndeki Dostoievo adlı u fak bir köyden alır. Bu rası batı Rusya'nın en kasvetli ve etnolojik olarak en karışık -Polonyalı , Lituanyalı, Be­ yaz Rus ve Yahudilerin çok karışık bir şekilde yaşadı klan- yeridir. Ailenin ı rk olarak kökeni kesin değil . Dostoyevski'yi Sibirya'd a tanı­ mış olan Polonyalı bir siyasi sürgün, "ismi gibi görünüşü de Polon­ yalı aslını ele veriyor" diye yazıyor. 1 92 1 'de, babası için yazılmış en az güvenilir biyografiyi yayınlamış olan romancının kızı , babası­ nın Lituanyalı olduğun u söyleyerek gerek d ehasını, gerekse eleştir­ menlerin onda bir Rus olarak buldukları eksikleri buna bağlıyor. Dos­ toyevski' nin damarlarındaki Rus olmayan kan üzerine yapılan bu tar­ tışmalar bizi d u raklatmam alı. Kelimenin tüm anlamıyla, ken c:l,i si�in de her zaman inandığı gibi , Dostoyevski tam bi r Rustur. Biliıimiyen bir tarihte, u nutulan bir aile büyüğü Pink bataklıkların­ dan Ukrayna'ya göçtü ; romancının babası, Michael Dostoyevski, on­ dokuzuncu yüzyılın ilk yıllarında U krayna'dan Moskova'ya geldi. Moskova Ü niversitesinde tıp okudu ve 1 8 1 2 seferinde askeri dok­ torlu k yaptı. 1 8 1 9'da Moskovalı bir tüccarın kızıyla evlendi , işinden istifa etti, ve Marinski H astahanesine doktor olarak gönderildi aynı zamanda serbest çalışabiliyord u . 30 Ekim 1 821 'de ikinci ço­ cuğu doğdu. Bu Fyodor Mikhailoviç idi. Doğum tarihi kilisenin ka­ yıtlarında kesin olarak bellidir; fakat ilginçtir ki , ilerdeki yı larda ro­ mancı , kaza ile ya da istiyerek, yaşını bir yıl küçültmüştür. Ağabeyi Michael 1820'de doğmuştu ; Fyodor'dan son ra Varvara ve Andrei 13


doğdu (Dostoyevs ki ' nin çoc u kluğu üzerine bilgim izin temeli Andre­ i'nin anı larıdır); sonra, bir aradan sonra, Vera, Nicholas ve Alexandra aıleyı tamamladı. Kendinden küçük kardeşleri gibi, Dostoyevski ' ni n doğu m yeri de hastahaneye bitişik b i r evdi. Bu rası bir hol , bi r yemek odası , bir sa­ lon ve bir m utfaktan ibaretti. Tahta bi r bö:'Tleyle ayrılan holün pen­ ceresiz bir kısmı i ki büyük çocu ğun yatak odasını m eydana getiri­ yord u ; yatak odası aynı zam anda oyun ve çalışm a odası görevini görüyordu. Bütün aile akşamları salonda toplanıyor ve baba reçete yazmakla uğraşmadığı zamanlar, Rus ailelerinin en sevdiği şekilde vakit geçiriyorlardı: Yüksek sesle okuyarak. Bu odanın d ibinde, baş­ ka bir bölmenin arkası nda, anne-bab anın ve küçük çocukların yat­ tıkl arı yer vard ı . Beşinci ve altı ncı çocu kları doğunca bir oda daha bulundu. " Eski zamanlarda" diye belirtiyor Andrei, " m em u rlar i çin odalar şi mdiki nden daha ucuza bulunuyordu. " Kışı n çekilen bu m ahpusluğu yaz. biraz hafifletiyordu ; fakat hayat daha sı hhatliyse de yine aynı tekdüzeli kteyd� . Ailenin akşam otu r­ mal arı yerini kırlcırd a dol aşmaya bı rakıyord u. " Bu yürüyüşler" diye yazıyor Andre i , " çok ciddiydi ; şehrin dışında bile çocuklar hiçbir za­ man oynam aya, koşm aya kalkışmazlardı. Baba her zaman bizi ge­ liştirici konularda konuşurdu. Örneğin, b i rçok defalar geometri kuc ralları hakkı nda, dar açı , geniş açı, d i k açı ya da Moskova'n ın çev­ resinde her adımda görülen eğri ve kırık çizgiler hakkında konuş­ malar yaptığını hatırlıyoru m . " Yazın da, çocukların oynadığı hasta­ hane bahçesinde iyice olan hastalar vardı, ve Fyodor bunl arla, özel­ likle gençleriyle konuşm ayı seve rdi ; fakat baba bu konuşmaları ya­ sakladı. Küçük Dostoyevskilerin hiçbir zam. a n oyun arkadaşı olmad ı . insanın, i l k çocu kluğundaki bilinçsiz etkilerle belirlendiğine ina­ nanlar, Dostoyevski'nin hayatını ilgiyle izliyebilirler. On yaşına ka­ dar ailesi nin Maskova'dan aşağı yukarı elli m i l uzaklıktaki Sergei­ Troitsky manastı rına her yıl yaptığı ziyaretlere bir iki kez · katı lması dışında, şehi rden dışarı hiç çıkmadı. Bu şehi r-çocuğu, daha sonra hayatındaki değişik yaşantılara rağmen , her zaman şehrin rom an ­ cısı olarak kaldı . Tu rgenyev, Tolstoy ya da Maksi m Gorki 'de gen iş 14


tutan doğa görüntülerine Dostoyevski 'de rastlam ayız. Ondaki bırkac kır sahnesi, d i kkati olaydan ya da Kişi le rden boş yere kendi üzerıne çekmeyen, çabucak boyan mış bir d ekordan başka. bir şey değild i r; bu sahneleri n , karakte rlerin yaşantı l arının ve varlıkları nın bir parçası olan, o karl ı , serin ya d a bu n altıcı sıcaklıktaki şehir so­ kaklarının ya da o sıkıntı verici tavan aralarının, tozlu ki rli avlu ları n anlatıldığı içten sahnelerle hiçbir ortak yanı yoktur. "Kapalı b ı r odada'· diyor kahramanlarından biri, "düşünceler bil� kapalı oluyor." Bı rçoK romanının sımgesi olabi lecek bir söz bu. Yeni bır eleşti rm en , Toıstoy"u n roman l arının okuyu cuda, ağı r basan bir etki olarak, "'bir mekan duygusu" bıraktığını söylemişti. Dostoyevski ' n i n roman ları dayan ı lmaz bir kapalı lık. hapisli k d u ygu su yaratır. Doğanın genişli­ ğine hiç dönm eyen bakı şını. insan ru hunun yönelişlerinin o bitip tü­ kenmez kıvrımlarında gittikçe d aha çok yoğunlaştırmıştır. Büyük şeh­ rin gittikçe daralan yoğun luğu n u n kurbpnı , Dostoyevski ' n in gerek yaşantı sında, gerek san atında önemli bir olgudur, ve b u olgu bi r­ çoK büyük sanatçı ıçin sözkonu su edi ldiği halde Dostoyevski içir büti.muyıe görmezlikten gelinm ı şt ı r. Çocu kluğundaki arkadaşsızlığı, hayatında ve eserinde belirgin izle r oı raktı . Üç odalı bir evd e , altı kardeşiyle yaşayan bir çocuğun yal­ nızlığından söz ermek tu haf görünebil ir. Am a aile yalnızdı, top lum­ sal yaşantı ları yoktu; hayatları bütü nüyle evin içinde geçiyor, i lişki­ ıerı dışarıya uzanm ıyord u. Dostoyevski daha sonraki h ayatında in� sanlarla i lişkiyi , her zaman aile d uyarlığı içinde, yoğu n içten bir i liş­ ki olarak düşünür. Bir dost, kardeş ya da daha fazla bi rşey olmalı­ d ı r: daha gevşek bir bağı kabu llenmez. Yalnız geçen çocu kluğu , on u n normal toplum sal i lişkilere gi rmesini önler; pek derinlere gıt­ meden hayatın tadını arııran , gelıp geçici , raslansal ilişki le ri yadsı r Dosıoyevski . Böyle ilişkilere zoriand ığında, kıskanç, t itiz, çok duy­ gulu olurd u ; hem çok şey ve rir hem çok şey isterdi; b u n u n sonunda onaya çıkan kavgaıar gereksız kalp kırmalarla sonuçlanırdı. Aynı ılginç eksik, Dostoyevski ' n i n sanatın da da kendini gösterı r, ama burda bu eksik , karşı lığında bir güç getiri r. Hiçbir büyük roman ustası. "rasıansal" karakterlerden onu n kadar yoksun d eğild ir; d ı ş yer

15


öze İlikleri kısaca çizivermek onun işi değildir; yüzeyden geçemez Dostoyevski . Karakterlerinin sayısı, ya da hiç oimazsa h atınmızda kalanlar, eserinin kalınlığına göre çok azdı r. Fakat her karakteri, bü­ tün hayatını, yalnızlık içindeki tüm hayatını , onlann ru h l arının düşü­ nülmesine veren bir insanın gücüyle ortaya çıkmıştır. Gözleminde­ ki şaşırtıcı derin lik, bakış alanının darlığını fazlasıyla telafi eder. Dostoyevski'deki darlığın ve kapalılığın, o günün Rusya'sının ya­ şantısının bi r özelliği olduğu söylenemez'. Şunu söylemek ilginçtir: Dostoyevski' nin çocu kluğunun geçtiği Mos- kova, aynı zamanda Puş­ kin'in ve G riboedov'un da Moskovasıydı; doktorun ailesinin sıkıcı ve kapalı yaşantılannı sürdürdükleri hastahane ekinin çevresinde, aris­ tokratların ve toprak sahiplerinin u m u rsamaz b i r lüks içinde yaşa­ dıkları ren kli, müsrif bir dünya, İngiliz kulübünde i htişamlı ;ziyafetle­ rin verildiği Moskova vardı. Toplumun i ki tabakasının deği l , tarihin iki anının , geçmişin ve şimdinin biraradalığıydı b u . Dostoyevski'nin çağdaşlarının- Tu rgenyev, Goncharov, Saltykov ve hatta kendisin­ den yedi yaş küçük olan Tolstoy' un kökleri mutlaka ki geçmişteydi; artık bizim görüşümüzün ardında kalan o aristokrasinin ve serfliğin dünyası na aittiler. Çehov'dan önceki bütün ondokuzuncu yüzyıl bü­ yük yazarları arasında yalnız Dostoyevski bütünüyle moderndir. Rus kast sistemi içinde,•Dostoyevski' nin E!ilesi " soyl u " idi; fakat d u ru m ­ ları, Batı Avrupanın burjuva y a da orta-sınıf ailelerine çok benziyordu . Fyodor on yaşındayken , ailesi Moskova'dan 1 50 verst uzaklıkta, Tula'da, Darovoe adlı u fak bir çiftlik satın aldı. Bundan sonra anne ve çocuklar yazları b u rada geçirdiler. Baba, yazın ortasında hasta­ hanesini sadece bir ya da iki h aftalığına bırakabiliyordu. Yolcu l u k b i r arabayla yapılıyor ve iki gün sürüyordu . Bu, çocu klar için Mos­ kova'daki kapalı yaşantıdan ve herhalde babalarının sıkı kontrolün­ den ku rtu luş oluyord u . Günler, açık havad a, Robinson Crusoe'dan ve Mohikanların Sonuncusu' ndan esinlenen oyunlaria geçiyord u . Ata biniyorlar, köylü lerle konuşuyorlardı , am a bu rda d a kendi yaş­ larında arkadaşları yoktu. Okumak için bol zaman vardı; Fyodor oni ki yaşındayken, bir yaz (hayatı nın son yı lında yazdığı bir mektuba gö­ re) "Scott'u bütünüyle" oku m uştu.

16


Kırk yıl sonra ve daha sonraları , Rus köylüsünü şiirsel bir hale ile sardığı, onu politik düşüncesinde kurtarıcı yaptığı zam an , ailesinin çiftliğinde geçirdiği o yaz günlerini -hayatının Rus köylerinde ge­ çen tek devresini- d üşünmeye ve bu günlerin " h ayatına en derin ve en güçlü etkiler" bı raktığına inanm aya başladı. On yaşında ba­ şından geçen u nutu lmuş bi r olayı, h ayAli bir ku rttan çocukça korku­ su nu ve Marei adlı bir köylü tarafından yatıştın lışını sonradan orta­ ya ç ı kardı. Bu olaydan i l k kez 1 875'de yazı lan Delikanlı 'da iki satır­ la söz edildi; 1 876'da tamamlanmış bir öykü oldu , olaydan yirmi yı l sonra Sibirya'd a düşünülen şeyle�inde eklenmesiyle, Bi.r Yazarın Defteri 'nin en iyi bilinen bölüm lerinden birini oluşturdu . Bu şekliyle edebiyat olabilird i , ama biyografi değil. Arada geçen yıllarda "köy­ lü Marei"nin ya da kırda geçen yaziarın belirgin bir etkisini görmek ol anaksız. Dostoyevski 'nin romanlarında köy hayatını boş':lna ara­ rız; hiç yoktu r böyle bir şey -kahramanları şehirlerde ve çoğunluk­ la tavan aralarında yaşar. Köylüleri ararız -ve yalnızca burjuvaları , şehirlerin yırtık pırtık giyinişli proleterlerini bu luruz. H ayvanları ara­ rız -ve gerçek hayattan çok Faust'daki finodan alınm ışa benziyen , Ezilenler' deki uyuz sokak köpeği Azorkayı , ve Dostoyevski 'nin güçlü , imgelemiyle çocukken yattığı bölmenin arkasında görebileceği örüm­ cekleri, tarantu laları buluruz. Dostoyevski'nin dünyasındaki özel hay­ van lar alemi işte böyledir. Yaşantısının son raki dönem lerinde Dos­ toyevski " gezgin"i , toprakla bağı olm ayan insanı anl atma eğilimin­ deyd i ; hatta bir " Rus Candide"i yazacakt ı ; bu hiç kuşkusuz, insa­ na kendi bahçesini islah etmeyi_ öğretecekti. Oysa gerçekte, Dosto­ yevski'nin kendisi dünyanın şehi rleri arasında bir gezgindi , ve uğ­ raşacağı bir bahçesi yoktu. Büyük çocu kların eğitimi şehir dışına yapılan bu yıllık gezilerin i�­ ki sırasında başladı . D aha küçük yaşlarda anneleri alfabeyi öğret­ mişti. Ailedeki akşam okumaları onl ara, İ ncil'i ve Karamzin'in tari­ hinin bazı önemli bölümlerini tanıtmıştı. Daha sonra iki öğretmen gel­ meye başladı -bir papaz ve bi r Fransız. Souchard adlı bu Fransız, Rus vatandaşı olmuş, ası l adını değiştirerek Rus adım and ıran Dras­ husov adını almış ve ufak bir özel okul açmıştı. Michael ve Fyodor, 17


1 831 'de bu okula gönderildiler. Surda Latince öğreti lmediğinden , bu görevi baba üstl.endi; çocukların yem e k m asasının yanında dim­ dik durmak zoru nda oldu kları bu derslerde babanın sertliği, hoşgör­ mezliği Üzerlerinde kuwetli bir etki bıraktı. 1 834'de i ki kardeş yatılı bir okula gönderildiler ve orada üç yı l kal­ ' dı lar. Hazırlı klar dışında günde sekiz saat ders vard ı , ve oku l birçok bakımlardan iyi sayılabi lirdi. Fakat , Dostoyevski'nin yaratılışının ken­ disiyle çevresindekiler arasına koyduğu engeli okul da yıkam adı ; b u oku l yıllarının sözünü ettiği yazilarındaki birkaç yerden , o n u n bu gün­ leri zevkle andığını çıkaramayız. "Elbette ben" diye yazıyor Deli­ kanl ı'nın kahram anı , " hiçbir t ü rl ü toplu m a alışık değildi m . Okulda dostlarım vard ı , ama çok azdı b u dostlarım . Kendim için bir köşe yaptım ve orada yaşadım." Bu toplum dışı d u ru m u , ailenin güven­ sizliği kuvvetlendiriyord u . Evlerine yalnız bir kere b i r oku l arkadaş­ ları gelmişti. İ ki kardeş dışarı hiç ayrı çıkmıyorlardı. Ceplerinde ne Kadar para olduğunu bilmiyoruz. Babaları, onlara büyüdükçe daha sık olarak fakir' bir insan olduğu n u , yaşaiıı a yollarını kendilerinin bul­ ması gerektiğini ve ölümünden sonra hepsinin sefi l olacağı.n ı tek­ rarlıyordu. Bu sıkıntılı, tekdüze , püritence yaşantı içinde, an neleri daha 1837'de hastalandı ve öldü. Fyodor' un ikincisi olduğu sekiz çocu­ ğu olmuştu, ve öldüğünde Fyodor onbeş yaşındaydı. Dostoyevski an nesinin anısından her zaman saygıyla söz etmiştir, ama Dosto­ yevski ' n i n hayatında annesinin önemli bir rol oyn adığı söylenemez. Kahram an larının· anneleri genellikle duygulu bir etkinsizliğin model­ leridirler. Anne lerinin cen aze gün lerinde, Moskova'da, çocu kları n ·o sıralar putlaştırdıkl arı Puşki n ' in düellosu ve ölümü ile i lgili haber­ ler herkesin ağzındaydı. "Ağabeylerim nerdeyse çıldırdılar" diye ya­ zıyor And rei , "Fydor ağabeysine bi rkaç kez, kendi ai le yasımız ol­ masaydı , babası ndan, Pu şkin için yas elbisesi giymek üzere izin is­ teyeceğini söyledi." Daha anheleri ölmeden önce, Michae l ' le Fyodor' u n , Petersburg'­ daki Askeri MQhendislik Akadem isine gönderilmesine karar veri lmiş­ ti. İ ki baş şeh ri bi rleştiren dem iryolu ancak on yıl sonra açı ldığın18


dan , baba ve çocukları arabayla mayısta yola çıktılar. Çocu klar i l k kez Petersb u rg'a geliyorlar, i l k kez yalnız kalıyorlardı ; Akademinin giriş sı navı için son hazı rlıklarını yapmak üzere bir yu rda yerleştiler._ Babaları Moskova'ya döndü ve onu bir d aha göremed iler. İ mtihan eylülde oldu , Fyodor Ocak 1 938'de Akademiye gird i , fakat yal nızdı . Michael sağlık neden leriyle reddedilmişti ve birkaç ay son ra, Reval ' ­ deki Mühendisli k Akadem isine kab u l edildi. İ ki kardeşin b u beklen­ medik ayrı lışı , aralarında yazışmalarına yol açtı ; bundan sonraki b i r iki yı l için Dostoyevski'nin biyografisin.e işte b u yazışmadan arta ka­ lanlar kayn aklık edecektir. Akademideki i l k yılı nda onaltı yaşındaki Dostoyevski'ye dışardan bir bakış bize şunu gösterecek: Acemi görünüşlü , zayıf yapı lı, sari'­ şın ve garip derecede solgun , dans sınıflarından ve Akademideki hayatın diğer hafif yan larından kaçan , karanlık, havasız bir yatak­ hanen in bir_köşesinde otu rup m u m ışığında bir şeyler okuyan ya da yazan , ya da bir aşağı bir yu karı dolaşarak kendisine benzeyen bir ya da birkaç kişiyle, varolma sorun ları üzerine pek yaşın a uymayan bir tartışmaya giren bir geriç. Kırk yıl sonra, Dostoyevski'nin ölümün­ den sonra, resmi biyografide bu gözlem belirtiliyordu . Çizgiler de­ rin leştirilmiş, hüzün bi raz kuvvetlendirilmiş olabi lir; ama çizilen port­ renin doğru luğundan kuşku l an m amıza neden yok. Avu ntu lar da vard ı. Petersbu rg ' a geldikle�inden hemen sonra bir­ likte yazdıkları bir mektupta, babalarına şöyle diyorlar: "Henüz Shid­ ıovski 'yi görüp sizin sel amını _z ı iletemedik. " Am a, sözünü ettikleri ınsanla tanışmaları. fazla gecikmedi. Onun Dostoyevski'nin babasıyla ilişkisi anlaşılmaz bir şey, çünkü bu adam yakında istifa edeceği u fak bir memu riyeti olan , yirmibeş yaşlarında, romanti k bir şai rdi. Kar­ deşlerle arasındaki bağı Pu şkin ' e olan ortak hayranlık oluştu rd u , Shidlovski i ki yı l için on ların önderi oldu ; Petersb u rg 'da Fyodor'u sü rekli görüyor ve M ichael'le de Reval 'e gittikten sonra mektu pla­ şıyordu. Rus edebiyatı Rom antik ateşe geç am a kuwetle yakalandı , bu ateş otuzların sonunda h_ a la doruğu ndaydı. " Büyü k şairi n , yüce in­ sanın gerçek işaretlerinden biridir b u ; onu çamu rda çiğne, tozla ört , 19


tartakla, döv, ona işkence yap -ru hu sağlam kalacaktır, kendisine bağlı , dürüst kalacaktır, esin meleği onu h ayatın karanlıklarından sağ­ lam olarak çıkarı p , her an üstün olan zaferlerin kanatları üzerinde ölümsüzlük diyarına taŞıyacaktı r." Şans eseri saklanmış bir mek­ tupta Shid lovski, Michael Dostoyevski'ye böyle yazıyor. Werther'i, Chatterton ' u ve inti harı anlatarak devam ediyor; "nehir yatağı" di­ ye yazıyor, "ben i , g e lin yatağının yavukluyu çekişi gibi hırsla kendi­ ne çekti." En önemli romanti k yasalara uygun olarak karşılıksız bir sevda onu üzüyordu , bunun için de genç arkad aşlarının gözünde müthiş kıymetleniyordu. Fyodor, " Bu aşk olmadan" diye yazıyor Mic­ hael' e , "şimdi olduğu gibi , şiirin büyük, bencillikten uzak rahibi ola­ mazd ı . " Dostoyev.ski'nin yazı ları ndan birinde sözünü ettiği , kendi­ sini "bir Marius, b i r Perikles, Nerôn' u n zamanı ndaki bir H ı ristiyan , savaşan bir şovalye ve Scott'un Manastır'ındaki Edward G len­ deling" olarak düşünmeyi sevdiği üzerine anılar, bu günlere ait ol­ sa gerek. Bu hava içinde, ve bu önderin ard ında Dostoyevski romantik dev­ rini yaşadı. Scott ve Puşkin'i Moskova'da tanımıştı, Shid lovski ' nin tanıştırdığı yeni putlar S hakespeare , Schiller, Hoffmann ve Balzac idi. Daha sonra kaybolmuş olan iki n azım dram yazm aya başladı: Boris,Godunov ( Puşkin'in ardından) ve Maria Stuart (Schi ller'in ar­ dından). Yazar olarak ilk adımlarını atmış, Mü hendislik Akademisinde can ını sıkan derslere karşı lık kendisini bunlarla avutmuştu . Dostoyevski son yıll arında anıl arından sözederek, arkadaşı Solo­ viev'e , Shidlovski 'n in hayatın a etkisinin anılmaya değer olduğunu­ söylüyord u . Son raki yoru mcular, bu etkinin özelliğini ve genişl iğini açı klayabilmek için old u kça fazla çaba harcamışlardır. Shidlovski '­ nin daha sonraki yaşantısını yalnızca kaba ç.izgileriyle bi liyoruz , oy­ sa bu önem lidir. Romantik gençliğini, sefahat dönemi izlemiş ve or­ ta yaşlarda bir manastı ra girmek için bu yaşantıyı da bırakmıştır. Böy­ lece Dostoyevski'nin daha sonraki inancını, gerçek kutsal lığa giden yolu n günahtan geçtiği inancını yaşamış ve belki de {bu rda yalnız tahminde kalıyoruz) ona bunu kısmen önermiştir. S hidlovski ' n i n bu sonraki yaşantıs·ını Dostoyevski iyice biliyordu ama anlaşı ldığına gö-

20


re, Petersburg'daki ayrılıklarından sonra bu eski arkadaşını bir da­ ha görmemişti. Soloviev'e sözünü ettiği etki de herhalde, Shid lovs­ ki'nin gençliğindeki beylik romantik yanılgıların değil , d aha son raki yaşantısının etkisiydi. Şimdi artık 1 838-39 kışıyd ı , d ünyada x aınız geçirdiği ilk kış. Ve yeni bir duyg u , bir öğrenci arkadaşına duyduğu sevgi beliriyordu. Adeta kendimden geçmiş bir d u rumdaydım (Michael'e daha son­ ra böyle yazıyor). Shid lovski ile dostluğum bana çok üstün saatler geçirtti; fakat sebebi bu değildi ... Bir dostum laydım , müthiş sevdi­ ğim bir dostum l a!.. S.chi ller'i yü rekten öğrendim , _ ondan konuştu m , çılgınca onu okudum ; san ırım ki kader yaşantımın o döneminde ba­ na o büyük şairi öğretmekten d aha uygun bir şey yapmadı; onu , o zaman öğrendiğim kadar iyi hiçbir zaman öğrenerııe zdim. Onunla Schil ler'i okurken, onun tabiatında o büyük, ateşli Don Carlos ' u , Marquis Posa'yı , Mortiiııe r'i buldum. Bu arkadaşlık b a n a o kadar acı ve o kadar zevk verdi ki. Şimdi artık bu konuda sonsuza dek su­ sacağım ; Schi ller adı varlığımın-bir parçası, yığı nla düş doğu ran bü­ yü lü bir ses oldu . Acı d üşler, kardeşim ; işte bunun için sana Schil ­ ler hakkında, onun etkileri hakkında hiçbir şey söylemem iştim. Schil­ ler ismini duym ak bana acı veriyor. Bu gençlik coşku nluğunun nesnesi bilinmez kalıyor; ve yukarda­ ki böl ü m , romantik yanılgı ları ve Dostoyevski'yi hayatı boyUnca bı­ rakmayan o görülmemiş bağlılık isteğini belirtmesi dışıhda önem­ sizdir. Bu yaşta, sevgisinin bir kadına değil de erkeğe yönelmesi il­ ginç bi r özelliktir. Eğer bu sıralarda kadınlarla i lişkisi olm u şsa, bu yalnızca fiziksel bi r i lişki olmuştur. Karşı cinse karşı o l an tutumun­ da duyguların rol oynaması çok daha sonra başlamıştır. Am a d aha 1 839'un yazında romantik duyarlığı artık duygusal bir anı olm uştu; S hidlovski Petersbu rg'dan ayrılmış ve Dostoyevski'nin yaşantısın­ dan çıkmıştı r. Ve aynı günle rde Moskova'd an babasının ölüm ha­ beri gelir. Dostoyevski ailesi babaları nın ölüm şartları üzerinde hiç konuş­ m am ışlar ve bu sessizlik ancak seksen yıl sonra bozulm uştur. Dos­ toyevski'nin resmi biyografisinde bu olaya şöyle bir değinilmiştir. Eli21


mizde kalan yazışmalarda da bu konuda hiçbir şey yoktu r: Micha­ el'le arasıncfa bu yıll�rda yazılan mektuplar, biri hariç bütünüyle kay­ bolmuştu r. On küsu r yıl önce romancı nın kızı ilk kez örtüyü açmış­ tır: ama o da bütünüyle inanam ıyacağımız bir tanıktır ve dahası, b u kon uda, Dostoyevski'nin babasıyla Fyodor Karamazov arasında us­ taca ama tahmini bir paralellik kurmak çabasındadır. Asıl olgular doğ­ rud u r, am a an latılan bazı ayrıntı lar uydu rma gibi görünm ektedir. Karısının ölümüne, açıkça söyleyebileceğinden herhalde daha çok üzü len yaşlı Dostoyevski , iki büyük çocu ğunu Petersbu rg' da ve üçüncüsünü de Moskova'da (Varvara evlenmiş, ve iki ufak oğlu oku la gitm işlerdi) bı raktıktan son ra, görevinden çekildi-ve iki u fak kızıyla şehir dışındaki küçük m ü l kü ne yerleşti. Orada yalnız başına yaşar­ ken , bozu l m u ş sini rlerine, huysuz tabiatına çok zararlı olduğu � al­ de bol bol içmeye başladı. Her türlü aile ve çevre e. t kisinin yoklu­ ğunda, tutu m u , davranışları gün geçtikçe daha tuhaflaştı: denildiği­ ne göre, her gece kızlarının (henüz onüç-onbeş yaşlarındaydılar) ya­ taklarının altında saklanmış aşı klar arıyordu -oğlu bu ol ayı rom an­ larından birinde ku l l anm ıştır. Oğu llarına.karşı olan sertliği (bu nunla övü nürdü) serflerine karşı gadd arlığı vardı. 1 839 yazının bir günün­ de, Michael'le Fyodor'u Petersburg'a bırakışından iki yıl sonra, kendi köylü leri tarafından yapıldığından ve bir öç alma olduğundan kuş­ kulanılmayacak bir şekilde öldürülmüş olarak bulundu . Böyle ol ay­ lar olağanQstü değildi . O devir hakkındaki anıl arı ünlü olan Madam Panaeva, o gün lerde toprak sahiplerinin serfleri tarafından öldürul­ mesinin sı k rastlanır bir olay olduğunu yazıyor ve şöyle devam ediyor: O günkü basında bu tür haberler çıkmazdı. Bu tür karışıklı kların saklanması gerektiği ve bu can sıkıcı olayların etrafa yayılm aması için kişisel haberleşme lere dikkat edilmesi konusunda sert . em irler verilirdi. Dostoyevski'n i n babasının ölüm ü n.den söz eden aile arası mek­ tupların niye kaybolduğunu,·yöneticilerin bu devekuşuna yaraşır dav­ ranışı açı klam aktadır. Bu kayıp m e ktup lar bir gün ele geçmedikçe ya da m ahkeme soruştu rması nın kayıt ları u nutu lmuş bir arşivden bulunup çı karılmadıkça, bu tu haf adamın sonu hakkında herhalde

22


daha fazla birşey öğren�miyeceğiz. Fyodor artık he�en hemen onsekiz yaşındayd ı ; eğer bi r yerde ço­ cu kluğu ile erkeklik çağı arasında bir çizgi çekeceksek, d oğru yer bu rası olmalı.

23



BÖLÜM il PETERSBURG'DAKİ İLK YILLAR

Dostoyevski'nin, babasının ölümüyle ilgili duygulan hak kı nda son .

yıllarda bir hayli şey yazıldı; bunların hepsi nerdeyse bütünü y le tah­ miniydi. Michael'e yazdığı, bu olaydan söz eden ve bu güne kalan tek mektup, duygularında tuhaf ya da i lginç bir yan göstermi yor: Sevgili kardeşim (diye yazıyor), babamızın ölümüne çok gözyaşı döktüm, fakat şimdi durumumuz daha da korkunç; kendimden de­ ğil ailemizden sözediyorum. Ve hiçbir kompleksten kuşkulanmaya yer vermeyecek şekilde, ök­ süz kalan kardeşlerinin kaderi hakkında yazmaya devam ediyor. Bu

mektup psikanaHst okulun eleştirmenlerinin, romancının babasının mezarı üstüne kurdukları savın asılsız desteği oluyor. Bu üzücü ola­ yın haberinin, Dostoyevski'de ilk sara nöbetine yol açtığı iddiası da güvenilir bir kaynaktan yoksundur ve asılsız bir hikaye olarak görül­ melidir.*

Bir dahinin psikanalizi, çekici bir vakit geçirme yoludur. Dostoyevski'nin ço­ cukken babas!nı b_ir cinayetle kaybetmesi ve son yıllarında, oğullarının biri ta­ rafından öldürülen bir baba hakkında roman yazmış olması, Öidipus komplek­ sinin vaizlerine dayanılmaz bir çekicilik sağlamıştır. Almanca eserlerde bir yı­ ğın anlaşılması güç sayfa Dostoyevski'nin sara nöbetinin ve kumar düşkünlü­ _ğünün önemli rol oynadığı bir varsayımın kanıtlanmasına ayrılmıştır. Dr. Fre­ ud'un kendisi (Temmuz 1929, Realist dergisinde) Dostoyevski'nin babasının ölümünü, romancının ya şa mını belirliyen çok etkin bir olay olarak görüyor ve sarasının bu olayla başladığını ileri sürüyor. ilk iddiaya, sadece bunu kanıtlı­ yacak yeterli olgu olmadığı söylenerek karşı çıkılabilir; ikinci iddia ise olgular­ la yalanlanmaktadır.

25


Bu üzücü ol ayın m addi son uçları hakkında daha sağlam temeller üzerinde konuşabiliriz. Dostoyevski'nin bütü n biyografi lerinde usan­ dırıcı bir uzu n l u kta anlatılan bir konuyl a karşı karşıyayız -Dos­ toyevski 'nin m üsrifliği ve müzmin m ali sıkıntı ları. Petersbu rg' a ge­ lene dek, çocu kları n para taşım alarına ya d a kendi hesaplarına b i r kopek harcamalarına izin verilmemişti. Babaları , öze l likle son yı l l a­ rında, paranın çok sözünü etmiş ama kesenin iplerini hep kendi' elin­ de tutmuştu . Çocuklar Petersbu rg 'a bı rakıldıklarında, Moskova'd an gönderilen, h akkında kesin hesap verd ikleri parayla geçiniyorl ardı. 1 839 yılında Fyodor b abasına yazdığı bir m e ktupta, hayatın tem el ge rekleri için -açıkladı ğına göre bun l ar çay gibi lüks şeyleri içermiyor- acele olarak 25 ru ble yol lam asını uzu n uzun rica edi­ yor. Acınacak durumdayd ı ; fakat daha sonra ortaya koyduğu karak­ terine bakarak, nedenin, biyografi yazarlarının üzerinde d u rmayı pek sevd iği ailenin cimri liği kad�r. kendi müsrifliği de olabi leceğini söy­ liyebiliriz. Birçoğu hala yalnız Rusça olan, Dostoyevski 'nin sarasıyla ilgili edebi kay­ naklardan bu bilim adamları ne yazık ki habersizdirler. Aralık 1 930 tarihli Sla­ vonic Review'da, bir makalede birçok karışık kanıt incelenmiştir. Biz burda yalnızca sonuçları yazmakla yetineceğiz. Dostoyevski'nin.sarasıyla, babasının ölümü arasında öne sürülen bağlılık, kızının yazdığı biyografideki şu satırlara dayanmaktadır: "Ailemizden öğrendiğime göre" diye yazı yor, "Dostoyevski '­ nin ilk sara nöbeti babasının ölümünü öğrendiği zaman gelmiştir." Bu güveni­ lir olmayan kaynağın söyledikleri, Dostoyevski 'nin Sibirya'da, hapisten kurtul­ duktan hemen sonra yazdığı mektuplarla çelişmektedir. Bu mektuplarda Dos­ toyevski, nöbetlerin yeni bir şey olduğunu ve bu nqbetlerin sara olduğundan em in olmadığını belirtiyor. 22 Şubat 1 854'de kardeşi Michael'e şöyle yazıyor: "Sinirlerimin bozukluğu sara nöbetlerine yol açtı, ama pek sık olmuyor bu." Aynı yılın 30 Temmuzunda yine Michael'e şöyle yazıyor: "Hastalığım hakkın­ da sana yazmıştım Saraya benzer garip nöbetler ama sara değil. Sana bir gün daha ayrıntılı yazarım . " Üç sene sonra bile hala kuşkuluydu ; 9 Mart 1 857'de arkadaşı Wrangel'e şöyle yazıyordu: "Doktor gerçekten sara olduğumu söy­ ledi . " Sibirya'ya sürülmeden önce Petersburg'da uğradığı sinir bozukluklarını ge­ rek kendisi gerek arkadaşları hiçbir zaman sara olarak görmediler; ve böyle olduğunun da hiçbir kanıtı yoktur. Ne şekilde olursa olsun, bu sara nöbetleri geriye, babasının öldürülmesine götüremez, çünkü ilk ·kez bu olaydan sekiz, dokuz yıl sonra ortaya çıkmışlardır.

26


Gerek baba Dostoyevski'nin m ü l künün değeri (bir hayli zengin ol­ malıydı), gerekse vasiyetname üzerinde bir şey bilmiyoruz . Baba­ nın en büyük kızının kocası , .Moskovalı bi r tüccar olan Karepi n , va­ siyetn ameyi yerine geti rmek ve malları korumakla görevlendirildi ; fakat, artık büyümüş olan Michael ile Fyodor'a babalarıymış gibi dav­ ranmak için gi riştiği birkaç boş denemeden sonra, pek şaşılmaya­ cak bir düşünceyle, on lara en kısa zam anda paylarına düşeni öde­ mek için çalışmaya ba$1adı. 1 84 1 ile 1 844 arasında, Fyodor bu ra­ dan bir hayli para aldı ve bir daha hayatının son yıllarına kadar bu­ lamıyacağı bir bolluğun tadını çı kardı. Bu kazanılmamış gelirler onu , disiplinsiz tabiatına pek güzel uyan, d üşünmeden bol bol harcama­ ya alıştırdı. Dostoyevski'nin bu yı llardaki ya$antısı üzerine, bazı dış gözlem­ ler dışında pek az şey biliyoruz. Mezun olmasına yetecek notlar ala­ rak 1 843'de Akademiyi bitirdi ve S avaş Bakan lığı' ndaki M ü hendis­ lik Dairesi 'nde bir göreve atandı. M ichael de Reval'de mezun olmuş, Alman asıllı bir kızla evlenmiş ve bir çocuğu olmuştu. Bu arada And­ rei Akademiye hazırlanmak için Moskova'dan geldi ve Fyodor ile aynı dairede bir süre birli kte yaşadı . İ ki genç için g arip denecek büyük­ l ü kteydi bu dai re, ve Fyodor gelirinin dörtte birini ki raya veriyord u . B i r sene içinde odaların ancak i kisini döşeyebi lmişti v e sadece bir tanesi n i ısıtmaya gücü yetiyordu. Moskova'dan para gelmeye. de­ vam ediyor, fakat bi rkaç gün içinde harcanıyor, çalınıyor, sağa sola v�riliyor ya da kum arda kaybedi liyord u . Dostoyevski bir dil enciyi ya da bir arkadaşı hiçbir zaman geri çeviremezdi. İ ş yaptırdığı insanla­ rın şikayetçi olmayan bir ku rbanıydı . Asker u şağı bir çamaşırcı kaı dınla yaşıyor, bu kadının bütün ailesi ni ve dostlarını Dostoyevski ' nin hesabı ndan geçindiriyord u . Borçlar birikiyordu; gelen parayı bi­ ti rince, yenisi gelene kadar yaşamak için para gerekliydi çünkü . Bir keresinde süt ve ekmek yiyerek yaşadığını görüyoruz -komşu bak­ kaldan ancak b u n ları veresiye alabiliyordu; bir keresinde de bi r fa­ izciden , M ü hendislik Dairesi 'ndeki m aaşını kefil göstererek, yüzde elli faizle dört aylığına ikiyüz ruble borç aldığını görüyoruz. Ni hayet 1 884'de, babasından kalan payını, beşyüz ruble peşi n , ve geri ka27


lan beşyüz ruble de aylık taksitlerle ödenmek şartıyla devretmeyi teklif etti ve teklifi kabu l edi ldi. Reva!' de kaldığı ilk gün lerde Michael, Riesenkampf adında Alman bir doktorla tanışmıştı. Fyodor' u bu yıllarda, Petersbu rg'da ara sıra ziyacet eden Alman doktor, bıraktığı anılarda, pek üzücü olan bu m ali karışıklıkların sözün ü etmişti r. Dostoyevski 1 843-44 kışın ı Peters­ burg'da Riesenkampf ile birlikte geçirdi, ve Michael'in içten ricaları üzerine doktor, Fyodor i . l e birlikte kalmaya başladı: hem o büyük da­ irenin masraflarını paylaşmak, hem de "ona Alman hatasızlığınd an bir örnek gösterip etki lemek" içindi bu . Dostoyevski'nin d aha son­ raki hayatına bakarak bir yargı verecek olursak, Riesenkampf'ın gö­ revinin son kısmının bütünüyle başarısızlıkla sonuçlandığını çı karı­ rız. Alman karakterin e hayranl ı k uyandırm akta da daha fazla başa­ rı lı olduğu söylenemez: Dostoyevski h ayatı boyunca Alman karak­ terini imgelemsizlikle, darlı kla, kendini beğenmişlikle suçladı. Tiyatroya, baleye, " pahalı konserler"e gitmesi dışında doktorun bize Dostoyevski'nin bu dönemde yaptıkları üzerine söyleyeceği faz­ la bir şey yok. Edebiyat h ala en önde gelen tutkusuydu: Almanları bı rakmış Fransızlara sarı lm ıştı. Özel likle çağdaş Fransız edebiyatı bu dönemde ona çok çekici geliyordu. Lam artine ve Victor Hugo'­ dan Frederic Soulie ve Pau l de Kock'a kadar herşeyi okumuştu. Rus yazarları arasında Puşkin'den, sayfalannı ezbere bildiği Gogol'e geç­ mişti: göreceğimiz gibi Gogol ' ü n etkisi Dostoyevski 'nin nesir deyi­ şinin ortaya Çıkmasında belirleyici olm uştUr. Mali sıkıntıları Dostoyevski' nin edebiyata yeni bir şekilde bakma­ sına neden oldu. Her müsrif gibi Dostoyevski de güçlüklerin nede­ nini çok h arcamasında değil gelirinin yetersizliğinde bulduğundan artık edebiyat, Maria Stuart'ın, Boris Godunov'un gün lerindeki gi­ bi, felsefi şüpheleri , tumtu raklı d uygulan anlatmak için bir araç de­ ğil; gelirini arttı rmak için kullanılan bir şeydi. Zariıan da bunun için elverişsiz değildi. Rusya' da edebiyat ilk kez 1 830' dan son ra yalnız­ ca zarif bi r eğlence olm aktan çıkıp, ticari bir olay olmuştu. Dergiler mantar gibi bitiyordu: yal nız özgün yapıtlara değil , Avrupa edebiya­ tından çevi rilere de para veriliyordu. Batı Avrupa klasiklerinin bir ço28


ğu n u n Rusça'daki tam çevi rileri 1 830 i le-1 850 arasında yapılmıştır. Dostoyevski niye günün b u akımı içinde servete kavuşmasındı? O da Balzac gibi m ektu plarını , milyon e r olmayı garanti eden. karışık hesaplarla, ustaca tasarılarla doldu ruyordu . Balzac' ın Eugenie Grandet'sini çevirdi ve George Sand'ın bir kitabını çevirmeye baş­ ladı. Michael de Reval'de , Schiller'in Rusça'daki bütün eserlerini içeren baskının bir bölümünü oluştu racak olan Soyguncular'ın ve Don Carlos'un nazım çevrilerini yaptı. Tasarıların birçoğu serm aye yokluğundan suya düştü ve hiçbiri de Dostoyevski'ye servet kazandırmadı. Fakat edebiyat tutkus\,J, Mü­ hendisli k Dairesi'ndeki işin �n "patatesler kadar sönük" görünmesi­ ne yol açtı ve mesleği dışındaki uğraşılarına son vermesi ne neden olacak bir taşra memu riyetine gönderilmekle tehdit edilince istifası­ nı verdi. Mirasın son kısmını da harcamış, bu yolda ü m id edilecek bir gelir kalmamıştı. Ona çetin ve kendine uymayan beş yıllık bir öğ­ retime m alolan ve az d a olsa devamlı bir gelir sağlayan işini bırak­ mıştı. Tüccar olduğundan paranın kıymetini bilen öfkeli eniştesi Mos­ kova'dan, Dostoyevski ' nin dediği gibi " hiçbir gereği ve an lamı yokken" mektup yazıyor ve ondan "kendini; bir sabun köpüğünden daha gerekli olmayan Shakespeare'e kaptırmamasını" istiyordu. Bu güzelim öğüde aldırm ayan sorumsuz genç tehlikeye atıldı ve yok­ sulluğun güdücü kamçısı altında büyük yazar olanların arasına ka­ tıldı. Artık kaleminden başka gelir kaynağı kalmamıştı. İ lk özgün nesir çalışmasını yazmaya başladı. Mektuplardan oluşan kısa bir roman olan İnsancıklar 1 844-45 kı­ şında birkaç kez yenilenerek yazıldı . Bu kitabın eleştirmenlerce keşfi Rus edebiyat tari hinin en ü n lü olaylarından biridir. Dostoyevski ma­ yısta m üsveddeleri, Mühendislik Akademisi'nd e n tanıdığ ı , kendisi gibi edebiyat m e raklısı olan G rigoroviç'� verdi. G rigoroviç de bun­ ları, şiirleri kendisini şimdiden edebiyat dünyasına tanıtmış olan genç yazar Nekrasov'a götürdü. Bu ikisi m üsveddeleri oku m aya başladı­ lar, bütün geceyi oku makla geçirdiler. Sabahın dördüne gelip Dos­ toyevski'yi uyandırdı lar, bir şahaser yazmış olduğunu söyleyip kut­ ladılar. Müsveddeler edebiyat hiyerarşisinin basamaklannda yüksel29


meye devam etti. Nekrasov bun ları Belinski 'ye verirken , "yeni b i r Gogol doğdu" diyordu. Ü nlü eleştirmen kısa b i r kuşku anından sonra Nekrasov ile G rigroviç'in yargılarını onayladı. Üç gün sonra Dosto­ yevski Belinski'ye tanıştırıldı . "An lıyor musun" diye bağırdı Belins­ ki "yazdığın şeyin ne olduğunu anlıyor musu n? .. Yirmi yaşındayken bunu anlaman olanaksız." Ve karşısındaki m utlu , şaşkınlıktan ağzı açık kalmış genç yazara eserinin önemini anlatmaya başladı. " Ben gerçekten bu kadar büyü k müyüm?" : Dostoyevski kendisine böyle soruyordu ; ve otuz yıl sonra, bu sahneyi hayatının "en mutlu , en büyüleyici anı" olarak nitelendiriyordu. İnsancıklar'ın basıldığı Nekrasov'un Almanak'ı bir daha ki oca­ ğa kadar çıkmadı. Ama buna rağmen , Belinski 'nin onayı , yazarı n , eleşti rmenin başında bu lunduğu dar am a etkili gurup içinde hemen tanınmasına yol açtı. Benliğine hasta derecede düşkün, acemilik dev­ ri nden henüz çıkmamış, çevresindeki insanların kıvrımların a kendi köşeli kişiliğini uydu rm ayı bir türlü başaram amış olan genç yazar kendi n i , günün en ü n l ü edebiyatçıları tarafından , Belinski , Nekra­ sov, Turgenyev, Tyutchev, Annenkov, Panaev ve şimdi unutu lan ya­ rı m düzine daha yazar tarafından övülür; okşanır buldu. Safça b i r iyimserlik, toplum adetlerine ilişki n tam bir bilgisizlikle karışarak, ce­ saretlendirmeleri göklere çıkarmak, dostça d avranışl arı tutku lu bağ­ lılı klar san m asına yol açtı. Edebiyat d ünyası, ümit verici genç bir ya­ zarla merakla ilgileniyord u , oysa o , ayaklarına kapanıldığını t atlı tatlı hayal ediyordu. Kardeşine yazdığı Kasım 1 845 tari hli mektuptan alı­ nan aşağıdaki parçalar bir şey e klemeyi gereksiz kılıyor: İşte kardeşim, sanırım zaferim hiçbir zaman şimdi olduğu kadar parlak olma­ yacak. Her yerde sonsuz bir saygı ve müthiş bir merak var bana karşı. .. Prens Odoevski kendisine bir ziyaret lütfetmem için yalvarıyor, Kont S. ümitsizlikle saç­ larını yoluyor. Panaev onlara, herkesi yerle bir edecek bir dahinin ortaya çıktığı­ nı söylemiş . . . Herkes beni harika buluyor. Ağzımı açar açmaz. heryerde Dosto­ yevski şunu söyledi, Dosıoyevski bunu yapmak isliyor diye söylentiler yayılıyor . . . Bir yığın düşünce var kafamda, bunların hiçbiiini Turgenyev'e bile söyliyemiyo­ rum , yoksa ertesi gün Petersburg'un .her köşesinde Oostoyevski şunu, şu nu ya­ zıyor diye konuşuluyor. İşte kardeşim, eğer sana bütün başarılarımı anlatacak

30


olsam� yeterli kağıt bulamam ... Kısa sürede Dostoyevski kendini m askara etmişti. Bir İngi liz gen­ ci bu tür düşüncelerini kendine saklar ve yıllar sonra bunları d üşü­ nünce gizlice utan ı r. Dostoyevski m askara olduğunu sezecek ka­ dar benliğine düşkün ve akı llıydı. Fakat her defasında kontrol ede­ mediği Rus tabiatı ona ihanet ediyord u ; yeni arkadaşları da güle­ .ek kadar an layışsız değillerdi. Turgenyev, Nekrasov ve Annenkov, Dostoyevski'nin "Üzgün Çehreli Şövalye" diye adlandı rıldığı nazım bir hiciv yazmı şlardı ve bu h icvin en etkili i ki liği de şuyd u : Edebiyatın yüzünde Vakti geçmiş bir sivilce gibi çıktın. "Edebiyat sivi lcesi" genç yazarın arkadaşları arasındaki lakabı oldu . Bu arada İ nsancıklar'ın özel bir kenarla basıl ması n ı , böylece Al m anak'ın içindeki diğer yazı lardan ay.rı olmasını istediği yolunda söylentiler dolaşıyordu. Bu asılsız söylenti Dostoyevski'yi hayatı bo­ yu nca rahatsız etti ; ölüm ü nden birkaç ay önce bunu b asında yalan­ lamanın iyi olacağını düşünüyord u . Dostoyevski ' nin Belinski ve gru buyla olan kısa süreli arkadaşlığı­ nın sona ermesinde ilgisiz gibi. görünen bir n.e den de etkin olou . Be­ linski ile en yakın arkadaşları Nekrasov ve Panaev ' i n , Otechest­ vennye Za'p iski'nin yayıncısı Kraevski i le araları gün geçtikçe bo­ zu luyord u . 1 846 yılının baharında, yı l l ardı r devam lı olarak yazılarıy­ la katıldıkları dergiyle bağ larını kopardı lar. Bir yazarın estetik görü­ şüyle bir yayı ncının m ali görüşü pek seyrek uyuşur; Kraevski'yi, Be­ linski ' nin yaptığı gib i , "bir gaspedici, bir vam pi r ve bir alçak" ola­ rak nitelendirmek haksızlık olu r. Kraevski seçtiği kişilere karşı olduk­ ça cömertti; ümit verici fakat parasız bir genç yazarı' kendi yayınevi­ ne bağlamak için en emin yolu ku llanıyordu. 1 845 yılının Kasım ayın­ da kardeşine, "Bi rkaç gün önce" diye safça yazıyor Dostoyevski , " Kraevski parasız kaldığı m ı d uyunca beşyüz rubleyi kab u l etmemi _ ısrarla rica etti." Bu olay bi rkaç kez tekrarlandı veDostoyevski ö rüm­ ceğin ağına düştü. Kısa bir süre sonra; eseri yı llar öncesinden Otec31


hestvennye Zapiski'ye satı lmış oldu ve 'Kraevski'nin kiraladığı b i r yazar olarak, gerek işinde, gerekse kişisel olarak Belinski'nin arka­ daşlarınca aforoz edildi. Daha sonraki öyküleri, Öteki, Mr. Prokhar­ cin ve Ev Sahibesi, ümit kırıcı ve an laşı lm az bir şekilde l nsancık­ lar'dan kötüydü. Bu nlar Belinski tarafından gittikçe artan bir soğuk­ lukla karşı landı. Belinski artı k rakip dergide, Sovremennik'te yazı� yordu ve 1 847 baharında bütün bağlar kopmuştu. Bir yıl son ra veremden ölen Belinski ' nin adı , Rus radi kallerince kutsallaştı rı lmış, yarım asır boyu nca Belinski ilerici çevrelerde yal­ nızca büyük bir eleştirmen olarak değil, Rus politik düşüncesinin ku­ rucusu olarak yüceltilmiştir. Dostoyevski daha sonraları Ortodokslu­ ğun kararlı bir savun u cusl!I olduğu , radikal ve devrimci görünen her şeyi lanetlediği dönemlerde, Be)inski i le siyasi ve dini inançl arı yü­ zünden bozuştuğunu hayal etmeye ve bunu arkadaşlarına söyleme­ ye başladı. Bu , Dostoyevski gibi geniş imgelem gücü olan insan l a­ rın bilinçsiz yalancılığının kendilerini, kendi h ayatlarının olaylan hak­ kında nası l en güvenilmez bir tanık yaptığına iyi bir örnektir. Bozuş­ maları üzerine sonradan yaptığı açıklama doğrulanamaz, çünkü her­ şeyden önce, Belinski grubundan ayrı lı r ayrı lmaz girdiği grup d aha az i lerici deği ldi, h atta bu grubun düşünceleri görünüş olarak Be­ linski'nin düşüncelerinden daha da politikti. Dostoyevski 'nin o gün­ kü düşüncelerini tam olarak bilmemiz elbette çok zor; h enüz şekil· lenmemiş ve etkilere çok açık her genç gibi onun d a düşünceleri , o anki çevresinden alınıyordu. N ikola'nın iktidarının son on yılında, Dostoyevski' nin tartışmaktan hoşlanabileceği bağımsız ve akıllı her genç az çok radikal olduğundan, Dostoyevski de radi kaldi ; ve o gün­ kü düşü ncelerinin neden ini, yaşına ve karakterine uygun olan dik· katsiz, fark gözetmeyen bir heyecanla açıklıyordu. Daha sonraları zihnini tırm alayan , dehası nı geliştiren ahlaki , politik ve dini p roblem­ leri bu dönemde derinliğine düşündüğünü gösteren bir şey yok. Si­ birya'ya gidene dek, Dostoyevski m anevi gelişmesi açısından toy bir genç olarak kaldı. Dostoyevski'nin 1 847 baharında Belinski ile kesin bozuşmasıyla 1 849 Nisanında devrimci bir harekete katı lm ası nedeniyle tutuklan32


ması arasında geçen iki yıl , biyografi yazarı için verimsiz bir alan­ dır. Michael Dostoyevski 184 7 yazında ailesiyle birlikte Petersburg'da yaşamaya geldi ve böylece iki kardeş arasındaki verimli yazışma so­ na erdi. Dahası, Dostoyevski'nin sonralan ve arkadaşlarının da onun ölümünden sonra, yaşantısının bu devrimci kısmına kasıtlı olarak bir örtü çektikleri ihtimali büyüktür. Bu dönemde de onu edebiyatın aris­ tokrat patronlarının salonları nda görüyoruz. Bunların arasında, ger­ çek bir Rus kontu olan ve çok oku nan romanlar yazan Kont Sollo­ gl..İ p vardı; Kont edebiyat dünyasında aristokrat, aristokratlar arasında da edebiyatçı olarak davranır ve aksilikleriyle iki tarafta da d üsman kazanı rdı . Bundan başka, iyi bir amatör müzisyen olan Kont Wiel­ horski vardı, başkentteki yerli ve yabancı müzisyenleri salonuna top­ lardı; P rens Odoevski vard ı , edebiyatçılar tarafından sevilir ve onlar için cumartesi geceleri toplantılar yapardı. Sanat düşkünü bu nazik topluluk, Dostoyevski 'nin kendini beğenmişliğini, edebiyat dünya­ sındaki hasım larından d aha anlayışla karşılayabilirdi. Fakat, Dosto­ , yevski'nin bu topluluğu kendi evi gibi gördüğünü söylemek çok zor; romanlarında az rastlanan aristokrat hayat hakkındaki sahnelerin inandırıcılığ ı , Balzac ve Dickens'daki benzer sahnelerin ki kadardır. Bir başka ve önemli dostluk da bu döneme rastlar. Otecılestvenn­ ye Zapiski'nin baş edebi eleştirmeni olarak Belinski' nin yerine Va­ lerian Mai kov adında genç bir yazar gelmişti. Mai kov kardeşi ve an­ nesiyle yaşıyordu. Kardeşi Apollon klasik okul a bağlı , beğenilen ama fazla yeteneği olmayan bir şairdi; anneleri ise edebiyatta iddialı bir kadındı. Kısa zamanda, Dostoyevski bu evin devamlı ve sevilen b i r ziyaretçisi old u ; Valerian 1 847'de aniden öld ü , Apollon i s e Dosto­ yevski'nin hayatı boyunca yakın bir arkadaşı olarak kaldı. Dos�oyevs­ ki' nin Maikov ailesiyle olan ilişkisi hakkındaki izlenimleri , gençlik yıl­ larının en güzel izlenimlerindendir. Fakat işin tuhafı Dostoyevski , fe­ laketle bitecek girişime Apollon M ai kov yoluyla girmişti r. Fakat bütün bu ilişkilerde, yüzeyden pek derinlere i n m iyoruz; ve Dostoyevski' nin bu yıllarda en yakın arkadaşlarına karşı bile sürdür­ düğü suskunluk engeli d aha sonraki kuşaklar için kal kmış değildir, Sürgüne gönderi ldiği 28 yaşına kadarki cinsel hayatını araştırmak 33


isterse k, hemen hemen biçbir şey bilmediğimizi görüyoruz. Gerek Riesenkampf gerekse kendi doktoru ve arkadaşı Yanovski , Dosto­ yevski ' nin , kendi bildi kleri hiçbir aşk hi kayesi olmadığını ve kadın­ lara hiç ilgi göstermediğini yazıyorlar. İki doktorun söyledikleri , Dos­ toyevski 'nin eserleriyle de doğru lanm aktadır; çocuklardaki erken cin­ sel gelişm eyi inceled iği iki çalışması dışında (Netoçka Nezvanova ve Bir Küçük Kahraman), Sibirya'ya gitmeden önce yazdığı öykü­ lerde cinse l l i k i kinci p landa kalır. Bu olgudan yola çı karak, Dosto­ yevski ' nin gençlik yı l l arında, zam anına, ülkesine ve kendi karakte­ rine bütünüyle yabancı olan bir pehrize girdiğini söylemek yanlış olur. Tam tersini kendisinden öğreniyoru z ; ilk edebi başarı l arının coşkun­ luğunun her zamanki suskunluğunu yıktığı bir dönemde kardeşine yazd ığı bir mektupta, "yığınla paraya mal olan M in nalar, Claralar, Mariannalar"ın sözünü ediyor ve Tu rgenyev ile Belinski ' n in , "dü­ zensiz yaşantısı yüzünden kendisine kızdı klarını" ekl iyor. Fakat bu gerçek bi r Don J u an'ın sözleri değildir; daha çok, kendi çevresin­ deki kad ın larda başarı kazanamayacak kadar ürkek olan , sokaklar­ da gizli zevkler arayan , metresler tuttuğuna inanılmasından hoşla­ nan bir gencin övünmesidir. Bu dönemde Dostoyevski'yi bir zampara ol arak göstermek, pehriz yapan bir kişi olarak göstermek kadar da­ yan aksızd ır. Aynı mektu pta, " Minnal ar, Claralar, M ariannalar"ın satı lık güzel­ likleriyle acemice övündüğü satı rların hemen yanında, bir kadına duy­ duğu sevginin daha az safça olmayan itirafı var: Dün ilk kez Panevlerdeydim ve sanıyoru m ki karısına aşı k oldum akı l l ı , güze l , çekici ve müthiş açık sözlü. Altı ay sonra ( 1 845-46 kı­ şı nda) şöyle yazıyor: M ad am P anaeva'ya gerçekten aşı ktı m , şimdi geçti galiba bi lemiyoru m . Mad am Panaeva, daha sonra, u z u n yı l lar Ne krasov' l a yaşadı ve Dostoyevs ki' den kibarca söz ettiği anı l ar yazdı; fakat açıkca belli ki , kendisine duyu lan bu sevgiden bütünüyle habersizdi ve Dostoyevski bu sevgisini hiç açığa vu rm am ıştı. Fiziki ilişkiler erken bir yaşta baş­ layı nca ve d uygusal lıktan bütünüyle ayrı tutu l u nca, çoğu kez cinsel 34


çekicilikle birlikte düşündüğümüz duygusallıklar oldu kça ileri bir yaşa kadar gelişmemiş, olgunlaşm amış kalabilir; ve bu, 25 yaşındaki Dos­ toyevski'de gördüğümüz, savruk bir uçarı lıkla duygusal bir çocuk­ luğun alışı lmamış birleşimini herhalde açıklar. Cinselliğin Dostoyevs­ ki 'nin düşüncelerinde ve d uygularında etkin olması ancak daha son­ ralarıdır; 35 yaşındayken, Maria Dmitrievna ile Sibirya'da geçen ma­ cerası , ilk aşkı n bütün beli rleyici özelli klerini gösterir.Bu devrede; yakınlarıyla olan bütün ilişkilerinde kaba, iyi izlenim bı rakmayan dış görü nüşü altındaki huzursuz, sinirl i tabiatı Dosto­ yevski'nin peşini bırakmadı. Bunun fiziki nedt:1nleri tı:ıhminde kalmak­ tadır. Bu d u ru m u n u n , i l k kez Sibirya'da açıkça ortaya çıkan sarası­ nın başlangıcı olup olmadığını tıbbi olgu lardan kesin olarak anlaya­ bilmek olanaksız. Dostoyevski'nin böyle düşünmediği kesin , çünkü daha sonra, h apis ve sürgünün i l k gençliğindeki sinir bozu klu kları­ nı tedavi ettiğini birkaç kez söylemiş ve bun ların nedeni olarak sa­ rayı değil bas u ru gösterm iştir. Doktor arkadaşı Yanovski anıların­ da, düzensiz bir n abız ve sinirli başağrılarından sözeder, takat Ya­ novski hastasının ipokandri olduğu n u sanmıştır. Dostoyevski ondan , si nir hastalıkları ve frenoloji hakkında kitaplar almıştı r. Balzac gibi o da, frenoloj iyle uğraşmaya, kendisinde dahiliğin fiziksel belirtile­ rin i bulmaya yöneldi; kafatasının Sokrat' ınkine benzediğini duymak­ tan hoşlan maya başladı. H astalığının m anevi bel�rt ileri -aşın s evinci takip eden aşırı sı­ kıntı devreleri , gülünç bir palavracılığın sonunda şiddetli bir çekin­ gen lik ve kendini küçültme- dış d ünyayla olan bütün ilişki lerinde açığa ç ıkıyord u . Bir iş yaptığı and a çılgı nlığının derin liğini an layan , yaptığı şeye aynı anda pişman olan talihsiz insanlardandı Dostoyevs­ ki. 1 847'de Reval 'e yaptığı bir ziyaretten sonra, Kardeşi Michael'e şöyle yazıyor: Reval 'de, sana karşı ne kadar sert ve dayanılmaz şekilde davrandığımı anım­ sıyorum. Hasta bir insandım kardeşim . Bana bir keresinde davranışımın. karşı­ lıklı eşitlik fikrine bütünüyle aykırı olduğunu söylemiştin. Sevgili dostum. bu hak­ sızlıktı. Fakat öyle sevimsiz, öyle kötü bir karakterim var ki. Seni kendimden �er zaman daha üstün görmüşümdür. Senin içi n , senin hayatın için kendi hayatı"'U

35


verebilirim, ama bazen , kalbibimin sevgiyle dolu olduOu bir .anda benden sev­ giyle ilgili tek kelime duyamazsın, Böyle anlarda sinirlerimi kontrol edemiyorum .

Bu dönemde yazılmış mektu pların en duygulu ve en açıklayıcı olanlarından biri, Dostoyevski ' nin Madam M ai kov' a, bir toplantıda geçen bir olay yüzünden özür dilemek için yazdığı mektuptur: Korkarım ki beni haşin ve (bunu ben de kabul ediyorum) kaba buldunuz, ga­ rip şekilde hareket ettiğimi düşündünüz. İçgüdüsel olarak kaçtım, şiddetle ve aşırı bir şekilde patlayabilecek olan zayıt ıabiatımın bilincindeydim . Anlıyacaksı­ nız: Zayıf sinirleri m , iki anlamlı sorulara tahammül etmemi ve cevap vermemi zorlaştırıyor; iki anlamlı soruların kendisine kızdığı için değil, fakat daha çok, bun­ ları dosdoğru, iyi maksatla sorulmuş sorular olarak göremediğime kızdığım için zordu bu . . . Elbette, duygular kabarmıştı; ihtiyatlı, kasıtlı olmayan hareketler ya­

pılıyordu; ve ben, bu hare etleri önlemek için çareyi kaçmakta buldum. Fakat benimki gibi bir tabiatın zayıflığını yargılamayın.

Bu , Dostoyevski'nin karakterinin üzücü bir parçasıydı. Dostoyevs­ ki , kontrol edemediği bu olguyu yalnızca bu denli güzel anlatmakla kalmıyor, aynı güçte bir gözlemle nedenlerini de inceliyor. Bi r mek­ tubunda kardeşine şöyle yazıyor: Dış yaşantı iç yaşantıyı d engelemeli. Yoksa, dış etkilerin yoklu­ ğunda, iç etkiler çok tehlikeli olan bir üstünlük elde ederler. Sinirler ve imgelem bir insanın yapısında ·çok büyük bir yer kaplıyor. Yıl lar son ra başka birin� şöyle yazıyordu: Kendini yalnızlık içine hapsetme, kendini doğaya ver, kendini -biraz bile olsa­ dış dünyaya, dış şeylere ver.

Bu, güç bir deneyin meyvasıydı. Hiç oyun arkadaşı olmayan ve oku lda "kendine b i r köşe yapıp orada yaşayan" çocu k, insan i lişki­ lerinin doğal boyutların a varm a ve kendini dış dünyaya verme yete­ neğini yiti rmişti . Gittikçe daha fazla, Ra�kolnikov ya da Delikanlı'­ n ı n kahram anı gibi, tavan arasındaki yaşantısının hastalı klı dalgın lı­ ğı içine çeki ldi. Bu yoğunlaşmanı n , üzerinde belirgin izler bı raktığı benzersiz dehasının gelişiminde, gerekli bir öğe olduğunu söylemek müm kün , hatta doğrudur. Fakat b u an için , bunun etkileri , gerek ye­ teneğine gerekse mutluluğuna bütünüyle zararlıyd ı ; çağdaşlarının ve daha sonrakilerin hepsinin kabul ettiği gibi , i nsancıklar' d an son36


raki i l k eserleri, o ilk parlak başlangıçtan gittikçe d üşme gösteri r, gitt i kçe d aha yapaylaşı r. Fakat , Dostoyevski'nin yaşamının ilk bü­ yük dönüm noktasını oluşturan felakete geçmeden önce, bu ilk ya­ pıtları incelemek gerekir.

37



BÖLÜM ili

İLK ESERLER

Çağdaş bir eleşti rme n , Rusya'daki düzyazının geçen asrın kı rk­ larındaki durumunu "verimli bir kaos" olarak nitelendirmişti. Roman­ tik akım kendini tüketmişti. Scott'un Rusya'da etkisi, d iğer Avrupa ülkelerindeki etkisinden daha azdı (çünkü Rusya, tarihi geleneği fakir bir ü l keydi); Byron' u n üstün l üğü de Lermantov'un ölümüyle aniden bitmişti. Puşkin ve Lermantov'a rağmen, romantizmin Rus toprağın­ da derinlere inebildiğinden kuşkulanabilinir; Pan aev, otuzlardaki Rus kü ltürünün, " Fransızca konuşm ak, kaba Avrupa züppeliğinin görü­ nüşteki biçi m lerini başarılı ya da başarısızca benimsemek ve Pau l de Kock' u n romanlarını okumak" dan oluştuğuna söylerken yüzey­ sel de olsa dü rüst bir gözlem yapm aktadır. Rus edebiyatının aris­ tokrat çağı sona eriyord u ; daha kırklarda edebiyat profesyonel ya­ zarların eline geçmişti . Dostoyevski yazarlığa başladığı sıralarda, Rus rom ancılığını etki­ leyen yerli ve yabancı teme l u nsurlar üç taneydi -duygusal roman (başlıca Fransız), fantasti k roman (başlıca Alm an ve İ ngiliz) ve i kisi­ ni gölgeleyen , yerlerine yerleşe n , Gogol' ü n yarattığı "doğalcı" ro­ man. Bu sınıflandırmayı çok keskinleştirmek yan lış olur. Çünkü, dev­ rin Rus romanı aslında e klekti ktir, ve Dostoyevski 'ye, i l k ortaya çı­ kışı nda "yeni bir Gogol" dendiyse de "duygusal" ve " fantastik" oku l lardan -Gogol ' ün kendisinin de yaptığı gibi- çok şey al mıştır. Çoğu nlukla üç-dört cildi bu lan duygusal rom an ların en gözde ko­ nu ları , soylu erkeklerin , aklı � ıt kadın ların aşkları , felaketleriydi. Bu romanların özü , erdemli kişileri acıklı durum larla karşı karşıya bırak39


m ak, bu durum lardan m ümkün olan her elem parçasını bulup çıkar­ maktı. Bunun kökl�ri, Werther'i de unutmamak şartıyla, Roussea­ u'ya, ondan da Richardson ve Sterne'e kadar uzatıl abi lir. Bu okul Rus edebiyatında bir klasik meydana getirmişti: Dostoyevski çocuk­ ken aile toplantısında okunan , Karahızin'in Zavallı Liza ad lı kitabı. i nsancıklar'ın genç yazarının , ilk kitabının adını seçerken Karam­ zin'i unutmamış olması gereki r. • Fakat herhalde Zavallı Liza'yı ço­ cukluğundan sonra bir d aha okumamıştır; ve ilk eserlerinde d aha dolaysızca izleyebileceğimiz duygusal etkiler, Dostoyevski' n in Pe­ tersbu rg ' a geldiği yıl larda hala moda olan , oku lun Fransız yazarla­ rının etkileridir: l nsancıklar'ın kahramanı , Ducray-Du mesni i 'in Le Petit Carillonneur'unun -türü n tipik bir örneğidir bu roman- oku­ duğu iki romandan biri olduğunu söylüyor. Kitaptaki hizmetçilerin adları da, bir zaman lar moda olan, şimdi unutu lan bir duygusal ro­ manın , Therese et Faldoni'nin kadın ve erkek kahraman larının ad­ larıdır. Doğaüstüyle ilgili ya da tüyler ürpertirci öyküler anlatan fantastik rom an daha da yaygındı. Bu oku lun, İngiliz d alı, İngiliz eleştirmen­ lerince , Castle of Otranto kitabı ile bu modanın yerleşmesine bü­ yük yararı doku n an Horace Walpole'un ardından " Gothic" diye ad­ landı rılıyordu. Ve bu akımın temsi lcileri nden , Ann Radcliffe , Lewis ve Maturin Rusya'da kırklarda hala tutunuyordu. Almanya'da fan­ tastik tür her devirde el üstündeyd i ; Dostoyevski'nin gençliğinde Hoffm an ve Jean-Pau l ' u n isimleri bütün Avrupa' da yaygındı ve Be­ linski gibi" m akul bir eleştirmen Hoffmann'ı Goethe ve Shakespeare i le bir tutabiliyordu. H offm an'ın etkisi, Dostoyevski'nin Sibirya ön­ cesi eserlerinin en az birkaçında açıkca belirgindir ve ismi de, ro­ mancının kardeşine yazdığı m e ktup larda defalarca geçmektedir. " Doğalcı " roman (bu isim birçok edebi etiket kadar uygun ve ek­ siktir) duygusal ve fantastik rom anın , kısmen bir sonucu olarak, kıs­ men de bunlara b \r tepki ol arak doğdu . " Doğalcı" rom anın i l k şart ı , · Zavallı Liza'nın Rusçası, " Bednaya Liza'', lnsancıklar'ın Rusçası " Bedniye Llıdi"dir. İkisinde de zavallı anlamına gelen Bednaya sözcüğü vardır. (Çev.) 40


olayın yabancı ya da hayali bir ü l kede ya da uzak bir çağda değil , çağın Rusya'sında geçmesiydi; ve hemen hemen bütün kahramanlar halktan gelen insanlardı. " İ nsanların en ezilmişi, en aşağıda olanı da insandır, ve kendine senin kardeşin demektedir" -oku lun özel· liğini gösteren sözler bunlardı. Bu oku lun yaratıcısı diyebileceğimiz öykü , Gogol ' ün 1 842'de yayınlanan Palto adlı öyküsüydü. Bu öy­ küde fakir bir devlet m em u runun hem gü lünç hem· acıklı hikayesi anlatılıyordu. Bu zavallı mem u r, inanılmayacak bir tutu m lu lukl a, her şeyden vazgeçerek biriktirebildiği parayla kan.d ine yeni bir palto alır, paltosuyla müthiş gu rur duyar, fakat i l k giydiği gün hırsızlar paltoyu çalarlar; bulma ümidini yitiren zavallı adam üzüntüden hasta olur ve ölür. Rusya'nın kırklardaki bütÇın roman-öykü yazarlarının, Go­ gol'ün Palto adlı öyküsünden çıktığı çok söylenmiştir; ve bunu n , Dos· toyevski'nin i l k kitapları nd aki etkisini göstermek için , i l k üç öyküsü­ nü hepsinin kahraman larının faki r devlet memurları olduğunu söy­ lemek yeterlidir. Çağdaşları Gogol'ü gerçekçi olarak nitelendirmiş· lerdir, fakat d aha sonrakilere onun birçok yönü bütünüyle romanti k görünmektedir. Onun coşku n , yüklü, aşırı-romantik deyişinin, anlat· tığı konular kadar yazarları etkilediği görülmüştür. Dostoyevski'nin deyişi yabancı oku r için ikinci derecede önem lidir, fakat son birkaç yı lda Rusya' da büyü k i lgi çekmiştir. V/e, i l k yazış tarzının Gogol'ün· küne rıe kadar yakın olduğunu göstermek için incelemeler yazılmıştır. Gogol'ün deyişinin Dostoyevski üzerindeki etkisi , ellilerin sonunda Sibirya'dan dönüşüne kadar, azalmadan sürmüştür. l nsancıklar'ın 1 845'de yazılışı ve 1 846 Ocağında basılışı sırasın· daki ortam daha önce anlatılmıştı. insancıklar duygusal ve doğalcı rom anın melez bir sonucuydu. M akar Devuşkin, bu zavallı memur, doğrudan doğruya Gogol'µn sayfalanndan çıkıyordu; kadın kahra­ m anın acıklı durumu ise duygusal akımdan alınmıştı: Fakirlik ve al· çakgönüllülük onu, kendini beğenebilecek yaşlı bir adam l a evlen· meye itmişti. Kitabın biçimi ise -rom an , kadın ve erkek kahraman arasındaki mektuplardan oluşuyordu- dolaylı ya da dolaysızca, Ro· usseau ve Richardson'dan, duygusal oku lun bu iki büyük öıicüsün· den alınm ıştı. Fakat, lnsancıklar'ın içerdiği öğeler ne olursa olsu n , 41


onu yalnızca derleme bir kitap olarak görm e k yan lıştır. Gogol'de, zavallı memurun tali hsizlikleri bütünüyle gülünçtür; sıradan bir duy­ gusal romandaki kadın kahramanın ıstırapı ise sadece sulugözlü­ lüktür. Dostoyevski her ikisini de trajik bir düzeye yükseltmiş, ve Ma­ kar ile Varvara' nın öyküsünü edebiyatın küçük trajedilerinin en ön­ de gelenleri arasın a sokmuştur. Belinski'nin de i nsancıklar üzerin­ deki ilk eleştirisinde söylediği gibi, Dostoyevski 'nin dehası, Gogol'­ ünki gibi betim leyici ya da mizahi değildir, yaratıcıdır. Şöyle yazıyor Belinski: Etkisini, hayat ve i nsan yüreği hakkınd aki , o deneyden ve göz­ lemden gelen bilgiyle kazan mıyor. Bun ları biliyor, hem de derinden, biliyor, fakat bu bilgisi a priori , ve bu n eden le de bütünüyle estetik ve yaratıcı bir özle bi liyor. Dostoyevski 'nin yazarlığının daha başlangıcında, onun temel de­ hasını bulup çı karan bu eleştirel sezgi az raslanan bir şey. Makar ve Varvara günlük hayatın gerçekliğini taşım ıyorlar, bun lar içleri dol­ durulmuş m an kenler de değil ler. Dostoyevski'nin bütün önem li tip­ leri gibi , bun lar da, bu dünyaya yerleştiri lmiş, o özel coşkulu yaşan­ tıya sahip insanlardır, ama bu dünyadan değildirler. İ nsancıklar'ın tek önemli kusuru , uzun bir kısa öyküdeh fazla olmam asına rağmen , bazı bölümlerde, gereksiz yere uzatılmış duygusunu vermesidir. Ger­ çek bir esinin kökleri vardır kitapta, ama henüz derin değildir bu ve genç, deneysiz bir yazarın e linde daha öykü sona ermeden tü ken­ me belirtileri göstermektedir. Eğer İ nsancıklar Gogol ile duygusal akımın bir kanşım ıysa, Dos­ toyevski' n in bir sonraki eseri de Gogol ile Hoffman ' ı n bir karışı mı­ dır. Öteki Hoffm an 'dan alınan konunun, Gogol'ün bildiğimiz yoksul memur tipine uygu lanışıdır. Zaten bu tür konu ları t3ogol 'ün kendisi de ele alm ıştı. Fakat burda Dostoyevski ortaya yeni bir öğe çıkar­ maktadır. Kahramanın eşinin ortaya çıkışı ilk önce bütün üyle fan­ tastiktir; fakat biraz sonra yazatın daha derin bir amacı olduğunu kavrarız. " Eş , " kah ram anın aşağılık kom pleksi diye ad landırabile­ ceğimiz şeyin dolaysız bir sonucudur; küçük Golyadkin, Golyadkin'in olabileceği -eğer gerçek benliğini ortaya koyabilse, d iğer insanla42


rın ve çevrenin ağı rlığının onu zavallı bir memurun yaşantısında tut­ m asına izin vermeseydi olabi leceği- şeyin bir görüntüsüd ü r. Ve bu görüntü Golyadkin'in her adımda peşindedir, sonunda deli eder onu . Öyleyse, " eş" gerçek anlamıyla kahramanın düşlerinin bi r ürünü­ dür. Öykünün gene l li kle fantastik düzeyde anlatılmasına rağmen , Dostoyevski'nin küçük Golyadkin 'i büyü dünyasının nesnel bi r ya­ ratığı olarak değil de, bütünüyle büyük Golyadkin 'in zihninin öznel bir sanrısı olarak anlattığı yerler de vardır; öykünün doruk noktası , yani Golyadkin 'in deli lerevine ,götürü ldüğü yer, öykünün büyük bir kısmından ayn olarak bu ikinci anlatış tal'Zın a uymaktad ır. Yaklaşı­ mın belirsizliği, büyüselle patolojik arasında dolaşma eğilimi bütün öyküyü kapsar. Bu birbirine uymazlık, öykünün gereksiz uzunluğu ve deyişteki yorucu israr Öteki' nin başarısızlığı na yol açmıştır. İ l k çıkışında, d a h a çok, lnsancıklar'ın ümit verici genç yazarının i kinci eseri olarak okunmuştur. Şimdi d e kimse bu kitabı kendi değeri için oku mayacaktır. Deyiş olarak, Dostoyevski 'iıin bütün eserleri içinde Gogol'e en yakın olanıqır; fakat öykünüş esinden uzak ve kabadır, daha çok sözcük oyun ve özel likleriyle sı nırlı kalmaktadır. Yıllar sonra, Sibirya'dan dönüşünde kardeşine yazdığı bir mek­ tupta, Dostoyevski Öteki için şöyle diyordu: "İlk önce benim keş­ fettiğim ve ortaya koyduğum en büyük, en önemli tip. " Bu övün m e , yazarların kendi eserleri için söylediklerinin çoğundan d aha doğru çıkmıştır. Dostoyevski Öteki' de i l k kez, daha sonra onun en derin , en tipik yaratımlarından biri olacak olan bi r kişiliği, güçsüzce de ol­ sa, araştırmaya girişmişti. Çevrenin ezdiği ya da tabiatının içine ka­ panmaya zorladığı, sürekli kendini inceleyen, her zamanki kendini tutmasını, kendini kab u l ettirmek için giriştiği güçlü dışa vu rum larla dengeleye n , Yeraltından Not lar 'ın kahramanı gibi kendini aşağıla­ yan ve herkesi aşağılamak isteyen bir insanın, kendi kendisiyle uyum içinde olmayan, bütün insanların ötesinde, R.L. Stevenson 'un de­ yişiyle "insanlığın temel i kiliği"nin kurbanı olan birinin kişiliğiydi bu. Öteki 'nin sayfalarında ilk kez fantastik bir görünüşle ortaya çıkan düşünce işte buydu. Ve bu neden le öykü, Dostoyevski'yi inceleyen biri için, gerçek değerinin kazandığından daha fazla öneme sahiptir. 43


Daha sonraki iki senenin ü rünleri birçok bakımdan haklarında hiç­ bi r şey söylenmeden geçilebilir. Bunların sayısı on ya da daha faz­ laydı ve hiçbiri uzun bi r kısa öykünün boyutlarını aşmıyordu. Bunla­ rın en iyicesi olan Ev Sahibesi için , yazılmış en kötü öykülerden bi­ ri denebilir. Öykünün baş kişisi hipnotizma gücüne sahip bir adam­ dı r, H offm an'ın ya da Lewis'nin sihirbazına benzemektedir; gerçek hayatta da bilinen ama öyküdeki anlatılışı hiç inandıncı olmayan garip bir birleşim göstermektedir bu adam: içten bir ermişlikle utanmaz­ ca bir alçaklığın birleşim i . Belinski öyküyü; "garip, anlaşılmaz 'bir şey" diye n itelendirmişti: fantastik öykünün eskimiş geleneklerin­ den epey uzaklaşmış olan modem okuyucu için ise, öykü şaşılacak bir saçmalık karmaşıklığı gibi görünmektedir. Diğer kısa öykülerin çoğu para kazan mak için yazılmış kötü şeylerdir; bir i ki tanesi ise yazarın , Paul de Koc'un Rusya'daki sayısız tilmizleri arasına girme yolundaki geçici çabası gibi görü n mektedir. i nsancıklar' dan sonra Dostoyevski'nin Sibirya öncesi öykUlerinin en iyi leri Bir Yufka Yürekli ile Beyaz Geceler'dir. İ kisi de 1 848'de yayınlan m ıştır. Bir Yufka Yürekli, karşılığını gördüğü ilk aşkın coş­ ku nluğu içinde işini u m u rsamayan , gözden d üşen ve sonunda deli­ ren bi r genç m em u ru n öyküsüdür. " Kendi mutluluğu n a dayanamı­ yan" genç insan tipi , belki de batılı okuyucuya etkilice seslenemi­ yecek kadar Rustur; ve öykü birçok bakımdan Dostoyevs ki'nin özel­ liklerini taşımasına rağmen , d aha sonraki eserleriyle hiçbir özel bağ­ lılık göstermemektedir. Beyaz Geceler i l k sayfasında duygusal ro­ m an olarak nitelendiriliyor (oysa yalnızca elli sayfa uzunluğundadır). Temiz bir genç kızla, ü rkek, iyi niyetl i bir delikanlı n ın gece, Peters­ burg'da bir n ehir kenarında buluşmalarının anlatıldığı i l k sahne duy­ gusal sıfatını doğru lamak için öne sürülebilir. Am a öykü duygusal edebiyatın özelliklerine uymamaktadır; aslında._üçlü durumun -iki erkek ve bir kadın- i l k kez ele alınışıdır. Dostoyevski daha sonra aynı d u ru m u , kendine özgü ustalığı ve alışılmamış tarzıyla Ezilen­ ler'de ve Ebedi Koca' da, aksi duru mu ise -iki kadın ve bir erkek­ Budala'da ele almıştır. Beyaz �eceler'i n , aşık olduğu kadının baş' ka bir erkeği elde etme ç abasına yardım eden kahram anı, Ezilen44


ler'deki kahram_anın tam bir prototipidir; ve bu benzerlik, Ezilenler'i yazarın i lk evliliğinin bir yansıması olarak gören eleştirmenleri du­ raklatmalıdır. Çok öneml i bir öykü olmayan Beyaz Geceler'e, Dos­ toyevski' n in tekniğinin gelişiminde önemli bir yer verilmelidir. Bir sonraki yıl , Dostoyevski gerçek boyutlarıyla bir roman yazma çabasındaydı: Netoçka Nezvanova. Nisanda, Dostoyevski tutuklan­ dığında, yalnızca 1 50 sayfa tutan i ki bölüm yayınl an mıştı ve Dosto­ yevski öyküyü bir daha ele almadı. Eğer daha fazla yazıldıysa, bu müsveddeler kayboldu. Öykünün yarıda kesilmesi fazla üzünülecek bi r şey değil. Dostoyevski h ayatının sonuna kadar kurgu tekniğini tam anlamıyla ustalaştıramadı ve Netoçka Nezvanova yazılırken da­ ha çıraklık devresi yeni başlıyord u . Eldeki bölümler, kadın kahra­ manın çocu kluğu çevresi nde toplanmış ardı ardına dört öyküden oluşm aktadır; aralarındaki bağ bütünüyle dışsaldır. Dostoyevski ki­ tabı bitebilseydi belki bazı gevşek u çları birleştirebilecekti ama şu­ rası açık ki kitap bütünüyle bir birlik sağlayamıyacaktı. Bu kitap Dic­ kens'in i l k eserleri gibi dağınıktır ve bağlar zayıftır ama bir Dickens'in dehasının yaklaşımından bütünüyle uzaktır. Kendi değerinden çok yazıldığı şartların önem li olduğ u , Sibirya öncesi bi r öykü de Bir Küçük Kahraman'dır. 1 849 yazında ve gü­ zünde Peter-ve-Paul kalesinde yazılmıştır. Henüz duygusal eğilim­ lerin varlığından habersiz olan ama b u nları sezmeye başlayan , de­ likan lı lığın arifesinde bir çocuğun evli bir kadına duyduğu i lgiyi an­ latmaktadır. Bu, Rousseau 'nun ltiraf' larında görünen ve sonra or­ dan duygusal okulun pek çok eserine geçmiş olan bir konudur. Bir Küçük Kahraman zayıf bir eserdir, ne dikkati çeken bir güzelliği ne de önemi vardır, fakat Netoçka Nezvanova gibi deği ldir; iyi ku rul­ muş ve baŞtan sona kadar tek deyişle yazılm ıştır. Yazarın eserle­ riyle, içinde yazdığı şartlar arasında bağ kurma eği limine kapı lma­ mak zordur, ve bu yol çoğu kez m antıkidi r; fakat bu sıkı ntısız öykü­ yü Dostoyevski'nin bir hapishane hücresinde, geleceğinden haber­ siz olmanın dehşeti içinde yazmış olduğunu söylemek, - insanı bu eği­ limden döndürebilir. Kitap ancak 1 857'de yayın lanmıştı. Eğer Dostoyevski 1 849'da darağacında ya da daha sonra Sibi r45


ya' da ölseydi , İnsancıklar, aynı yılları n başka bir romanının, G rigo­ roviç'in Anton Goremyka sın ı n kaderini paylaşacak, oku ll arda oku­ nan ve adı Rus edebiyatı nın ders kitaplarında anı lan yarı-unutu lmuş küçü k bir klasik olarak kalacaktı. Bu dönemde yazmış olduğu diğer öyküler bütünüyle unutulacaktı. Modern okuyucuyu çekecek pek az şey vard ı r onlarda. Edebiyatçı için daha ilginçtirler, çünkü Dosto­ yevski 'nin d aha sonraki rom anlarında görünen , başka türlü açı kla­ makta zorluk çekeceğimiz bazı özellikleri önceden gösterirler, açık­ larlar. İ l k öykülerin yapı m ında kullanılan öğelerden biri olan duygu­ sal özelik pek uzun sürmemişti r.-Bu özelliğe, Sibirya' d an dönüşün­ den sonra yazdığı ilk rom an olan Ezilenler'in bazı yerlerinde rastl a� nabilir; bu ndan sonra kaybolm uştu r. Gogol ' ü n etkisi de fazla uzun sürmemiş, büyük romanlar yazı lmadan önce sona ermiştir. Am a fan­ tastik öze llik daha dayanıklı çıkmıştır. Büyüsel ve doğaüstü Dosto­ yevski'nin son roman larında bile ara sıra, çoğunlukla bi rbirine uy­ mayan biçimler;de ortaya çıkmaktadır. Eleştirmenleri n , bu belirişle­ ri çoğu kez mistisizm ve sembolizm yoluyla yorum l ama ç abalarına rağmen , incelemeci bun larda daha çok Dostoyevski ' ni n gençlikte­ ki fantasti k tutkusunun kalı ntısını bu lacaktır. Bil inen i ki örnek bu du­ rumu göstermeye yeterlidir. Budala' ki Rogozhin'in daha önceki fan­ tastik kişilerle bağl arı açı ktır. Kurban ı n ı t aciz eder , ü rkütücü , ta içe işleyen gözleri, Ev Sahibesi' ndeki Mu riiı 'in , ve fantastik edebiyatın tanınmış bi r yığın kahram an ının gözleridir; Mişkin'i, Nastasya Fili­ povna'nın cesedinin yanına götürdüğü sahne ise, Netoçka Nezva­ '

nova 'daki bir sahneni n , gün ahkar üvey baban ın (başka bir yarı ­ büyücü kişi) karısının cesedini küç ü k kızı na gösterdiği sahnenin yi­ nelenmesidir. Daha ilgi çekici bir an da, Şeytan ın ivan Karamazov'a göründüğü, metafizik okul eleştirmenlerinin üzerine ciltler dolusu şey yazd ığı sahnedir. Şeyt anın görünüşü, otuz yı ldan daha fazla bir sü­ renin ardı ndan, Öteki' de küçük Golyadki'nin şaşkınlık içindeki kah­ ramana ilk kez görünüşünü an latan bölümün yinelenişidir; ve İvan Karam azov' l a Şeyt anın konuşmaya başlamaları Dostoyevski'nin gençlik yı l larının gözdesi olan , melod ram ik bir kitaptan , Eugene Su ­ e'nun Memoir du Diabl e ad lı kitabından esinlenilm işt i r. 46


Önceki ve sonraki Dostoyevski arasında paraleller ku rma yolu na gitmek, genel likle fayd a getirmeyen bir iştir. Önceki tarzının ve geç­ miş bir kuşağın beğenisinin hala sü rmesi , olgunluk çağının roman­ larına güç deği l , güçsüzlük veren bir kaynaktır. Dostoyevski 'nin, on yı l için edebiyat dünyasıyla ilgisi kesilmişti; ve bu ilgi yeniden ku ru l­ duğunda Rus edebiyat çevresinin düşünceleri öyle derinden değiş­ miş, ve edi ndiği izlenimler öyle güçlü öyle kesindi ki, Dostoyevski kendini , eski işine yeniden dönen bi r insandan çok, yeni işe başla­ yan birinin d u rumunda buldu. Dostoyevski'nin Sibirya öncesi öykü­ lerini, birçok yazarın eserleri gibi, sağlam bi r gelişim zinci rinin ilk halkaları olarak ele alam ayız. İ ki devre arasındaki süreklilik kesintili ve yan ıltıcıdır; işte bu nedenle, büyü k bir edebiyatçı nın ilk eserleri­ ne alışı lm ıştan daha az yer verm eyi doğru bulduk.

47



BÖLÜM iV

FELAKET

Dostoyevski'nin yirmisekiz yaşında ağır hapisle cezalandırılma­ sına ve sürülmesine yol açan olayın ana hatları iyice bilinmektedir; ayrıntılardaki belirsizlikler ise güvenilemeyecek belgelerin çokluğun­ dan gelmektedir". Bu olaya adı karışan lar -bunların çoğunun So­ ruştu rma Komisyonundaki yazı lı ifadeleri bilinmektedi r- komisyo­ nun bi ldiğine inandı klan konularda aşırı bir açık sözlülük göstermiş­ ler, saklayabileceklerini ümit ettikleri kon ularda ise ustaca yalanlar söylemişlerdir. Komisyon u n ve suçlul arı yargı layan askeri m ahke­ menin resmi tutanaklarından, önemsiz şeyler üstünde israrla durul­ duğu , isn at edilen suçun asıl özelli klerinin bir türlü ortaya çıkarıla­ madığı görülmektedir. Ve hiç olmazsa Dostoyevski'yi yakından i lgi­ lendiren önemli bir konuda, komisyon ve mahkeme atlatılm ıştır. bos­ toyevski'nin daha sonraları bu olayla i lgili olarak söyledikleri, gerek biçim gerek öz bakımınd an değişi klik göstermektedir ve bir tarihçi­ den çok bir ahlakçının tutumunu andı rmaktadır. Bazen , olayın ön­ cüleriyle her türlü düşünsel yakınlığı yadsım aya eğilimli görünmek­ te, bazen de katkısının önemini abartmaktadır. Bu abartma, kısmen övünmek içindir -gençliğinde eylem adamı olduğunu düşünmek­ ten zevk alan masa-başı d�şün ürünün övünmesi- kısmen de, su­ çunu azaltarak, kendini cezalandı ran hükümeti eleştiriyor sanı lma­ sından ü rktüğündendir. Resm i biyografinin yazarları ve 1 9 1 7 önce­ sinde onların ardından gelenler, Dostoyevski 'nin gençlik yıl larında­ ki devrimci olguları elden geldiğince örtmeye çalışmışlardır; 191 ?'den sonraki Rus yazarları ise, bu olguları büyültmek konusunda bir hayli 49


isteklidirler. Nesnel biyografi yazan, belli bir eği lim l e yazılmış bu bir yığın belge arasında, güvenilir olgulann yolunda ihtiyatla yürümelidir. Elebaşları , Dışişlerinde çalışan Petrashevski adınca biriydi. Ta­ raftarlarına da " Petrashevtsi" ya da Petrashevski' nin adam l arı de­ niyordu. Bu adam yirmibeş yaşlarındaydı ; kasvetli çehres!. uzun si­ yah saçları, büyük İspanyol paltosu , geniş kenarlı şapkası ve kalın bastonu ile, Byron 'un kahramanlarım ya da melodram lardaki sui­ kastçı tipini andı rıyordu. İlk ortaya çıkışı ustaca ve alışı lmamış bir biçimdeyd i ; 1 846'nın başlarında, birkaç yakın dostunun yardımıyla, Rus Diline Girmiş Yabancı Kelimeler Sözlüğü' nün ilk iki cildini ya­ yı nladı. Kitap, sözlük yapımcılarının genellikle kaçı ndığı iki özelliği fazlasıyla taşıyordu: belli bir eğilimi vardı ve okunabiliyordu. Örne­ ğin İyimserlik'i şöyle tanım lıyordu: " h ayatın kendisinden gelen ol­ gu lara d ayanan tanrıtanımazlığın çökertici saldırı ların a karşı , tan rı­ cılığı .savunmak için g i rişilen başarısız bir çaba." H ristiyanlığa,_"öz­ gü rlüğü gerçekleştirme ve özel m ü l kiyet ortadan kald ırma girişim i " den iyordu , Mülkiyetçilik'i , " b i r insanı başka bir insandan ayıran ti­ pik öze l likleri toplama" d iye yeterince-zararsız bir şekilde tanımlı­ yor ama açı klamaya devam ederek, bu sürecin , ayırıcı öze l li kleri n kozmopolit gelişim lehine elenmesi olduğunu söylüyordu. Yapı lış tar­ zı bir yan a, fikir m ükem meldi. Sansü r, bir sözlük oku m a zahm etin­ den kurtu lmak d üşüncesiyle, kitabı oku m adan geçirdi; ve bu kışkır­ tıcı kitap aylarca açıkca satıldı. B i r yetkil i d u rumu sezince sansür kitabı yasakladı ve satı l m amış kopyalar toplatıldı. Bu sözlüğü şimdi bulabilmek oldukça zordur. Sözlüğün elde ettiği başarıyla cesaretlenen Petrashevski , dost­ larını ve sem patizan larını , her haft.a evine konuşmak için çağırma­ ya başladı ; ya da o günün modası olan deyi mle bir " çem ber" ku r­ du. Önce sekiz-on kişi olan çem berin üyeleri her cuma, bir tek ge­ ce lambasıyla aydın latı lmış çürü k merdivenleri tırmanıyor, çay içi­ yor, ardı ardına sigara yakıyor, yasaklan mış kitapları e lden ele do­ laştırıyor ve hepsinin ötesinde kouşuyor, sabah ikiye üçe kadar, an­ cak Rusların konuşabileceği gibi konuşuyor, basın özgü rlüğünden , serflerin serbest bırakı lması ndan, ai lenin kaldırılmasınd an , ideal bir 50


toplumun ku ru lmasından sözediyorlardı. Söylenen şeylerin hepsi be­ lirsiz, uyg u l anması olanaksız, yanlış tanım lara d ayanan şeylerdi. Dostoyevski bir arkadaşına bu i nsanların oraya " liberal rolü oyna­ ma tutkularını doyu rmak" için gittiklerini söylüyord u . Daha son ra Dostoyevski ifadesinde şöyle diyordu: " Petrashevski'nin topluluğun­ da hiçbir zaman bir bitlik, belli bir politika, bir ortak.,amaç bu lama­ dım." Valerian M a i kov, Petrashevski ' n in eski bir dostuydu v e sözlüğün yazı lışına katkısı olmuştu. Dostoyevski ve Apollon Maikov herhalde onu n kanalıyla, 1 846-�7 kışında çembere girdi ler. D aha sonra Dos­ toyevski kardeşi Michael'i de getirdi ve bir sonraki kış, yirmi otuz sürekli üyesiyle çember, gelişiminin doruğu ndaydı. 1 845 yılının genç Rus aydınları, on yıl önce pek moda olan Alman felsefesini ve Alman şiirini bırakmış, edebiyat ve politikada Fransa'ya uym aya başlamışlardı. Ütopyacı ok� lun Fransız yazarları şimdiler­ de pek hatırlanmıyor ama o günlerde dünya çapında etkinlikleri vardı. İnançlar_ı nın temel i l kesi Rousseau 'dan geliyordu : "Yaratıcının elin­ den her Şey güzel çıkar ve ancak insan eliyle bozu lur. " Saint­ Simon ' u n !llm izleri "insanların kardeşliği ni" öneriyorlar ve doğru­ dan doğruya i lkel Hristiyanlıktan çıkaracakları yeni bir toplu msal din bulmaya çalışıyorlardı. Otuzlarda Paris'te basılan kitapların herhal­ de en ünlüsü olan Paroles d 'un Croyant'ın yazarı Lam ennais, top­ lu msal hareketi kiliseye bağlamak çabasındaydı ve Hristiyanlığı , ezi­ len halkları n yöneticileriyle olan davalarıy la özleştirerek, H ristiyan Sosyalizminin babası oluyordu. Cabet (Le Vrai Christian_i sme sui­ vant Jesus-Christ adl ı kitabı, Dostoyevski tutuklandığında eşyaları arasından çıkm ıştır) resmi H ristiyan lığa kesin likle karşıydı ; ku rt u l u ş kilisenin duvarları arasında değil; ancak, bir zamanlar ü n l ü olan Voy­ ga en lcarie adı l ütopyacı rom anında ortaya koydu ğu kom ünist il­ kelerle kuru lacak ideal bir top l u mda bulunabilirdi. George Sand ilk rom an larında, bütün devri m lerin tohu mu olan , toplu msal eşitsizli­ ğin rahatsız edici bi lincini arzu luyordu ve işin ilginç yan ı , Sand'ın Rusya'daki politik etkisi edebiyattaki etkisinden daha fazlayd ı . Ni­ hayet hepsinden daha önem lisi , Fou rier geldi; insan psi kolojisinin 51


çapraşık bir çözümlemesine dayanan bu _yarı çılgın hayalci, ideal toplum biriminin, "phalanstery" diye adlandınlan bir topluluğu oluş­ turan 1600 kişilik bir "phalanks" olduğunu ileri.sürdü; bu topluluk askeri düzenle, verimli bir şehrin üstünlüklerini birleştirecekti. Pet­ rashevski'nin çemberine yöneltile.o en ağır suçlamalardan biri, fo­ urier'in doğum 9Çınünde bir toplanti yapmaları ve onun şerefine ko­ nuşmalarıydı. Bu genç insanların düşünüş tarzını anlamak herhalde bizim için Rus polisinden daha kolaydır. Ge.nçlik.heyecanı, saflığı ve yapma­ cığı e şit derecede birleşmişti bu insanlarda. Hiç kuşkusuz,

Fransız

ütopyalarını incelerken çok içtendiler; resmi dini nefretle karşılıyor.

1

lardı, Hristiyan ahlakının politik'sonuçlanna inançları vardı, "insanlık"

kavramına_.Yürekten i nanıyorl a rdı

,

"insanlık"ı Fransızların le tiers

etat dedikleri, ezilen yığınlarla bir tutma eğilimindeydiler. F akat po­ litik devrimciler değildiler; onların asıl ve temel dürtüleri, Nikola l'in idaresi altındaki Petersburg'da düşünceye ve ahlaka yapılan baskı­ dan kaçıp, kendi buluşları olan ideal bir dünyaya gitmek isteğiydi. Pratik reformcular hiç değildiler; "bu genç adamların" diye yazıyor çemberin bir ziyaretçisi, "bilgili oldukları bir gerçekti, am.a yoksul­ ların gerçek yaşantısını hiç bilmiyorlardı." Birçok bakımdan, Rusla­ .i'm politik hayattaki garipliklerinin tipik örneğiydiler; ve zalimleri öl­

düren su ikastçılarla kesinlikle ilgileri yoktu. Ama onlar Petersburg'da çene çalarken, baŞka yerlerde olan olay­ lar, Rus polisinin, bu düşünceleri suikast yapabilecek insanlar ola­ rak görmesine yol açtı. Şubat 1848'de Fransa'da devrim, Louis­ Philippe'in monarşisini devirdi ve süratle Orta Avrupa'ya yayıldı. Tahtların sallandığını gören Nikola 1, kendi çevresindeki tehlikeleri aramaya başladı ve korkusunu haklı çıkaracak daha önemli bir şey bulamayınca, Petrashevski gurubunu Fransız �omünistleriyle aynı düşüncedeymiş gibi farzederek, bu gurubun "gizlice gözlenmesini" emretti. İlk önce bulunabilecek bir şey yoktu elbette; fakat Nikola'nınkiler gibi, genç düşüncelerin gözleri de batıya çevrilmişti; Fransa'daki ve Almanya'daki 52

devrimcilerin

etkili

örneği

•.

coşkulu

kaf a ları


-Dostoyevski de aralarındayd�- çaydan, tütünden ve sonu gelmez konuşmalardan daha e tkin bir şeyler yapma isteğine yöneltti. Artık Petrashevski'nin katındaki kalabalık, sonuçsuz toplantılar çekicili­ ğini yitirm işti. Eylemde çıkış yolu bulma tutkusunun zam anı ydı, fa­ kat eyl e m in ne olduğunu kimse tam bilmiyordu. 1849'un başların­ da, hareketlerini yakından takip edildiğinden hala habersiz olan gru­ bun bir takım üyeleri, daha gizli bir topluluk kurmaya karar verdiler.

Cumartesileri, Durov adında, daha önce Deniz İşleri Bakanlığında­ ki işinden ayrı lmış olan, otuz yaşındaki-bir adamın ev inde toplan­ maya başladılar. Topluluğun üyeleri arasında, Michael ve Fyodor Dostoyevski ile, beş yıl dı şa rda yaşamış o lan ve dışarda yalnız dev­ rimci düşünceleri değil, eylem gücünü de -edinmiş olan Speshnev adında genç bir aristokr at v ardı .

İlk birkaç toplantı,

-

Petrashevski'nin topluluğundakiler(f en pek de­

ğişik olmayan tartışmalarla geçti; fakat hemen sonra, Speshnev, Lvov adında biri ve Filipov adında h e yecanl ı bir genç, topluluğun üyeleri n i n yazacağı

makaleler i gizlice .yayacak olan bir baskı m aki ­

nas . ı kurmayı önerdiler. Eyleme geçmeye hiç istekli olm a ya n daha çekingenler öne riye karşı çıktılar.

A�a liderler yılmadılar ve .Filipov

baskı makinasının parç al a rı n ı , şüpheyi çe km em ek için şehrin de ği­ şik yerlerinden ısmarladı.

Daha sonra Soruşturma K omisyo nu işin bu kadarını ortaya çıkar­

dı. Apollon Maikov u n yeni yayınlanan, olaydan çok sonra yazılmış '

bir mektubu, Oostoyevski'nin de -zaten kı,ıŞkulanmak için hiçbir belge yok baskı işine etkili bir şekilde katıldığını ortaya çıkarıyor;

Speshnev ve Filipov tarafından, arkadaşı Ma ikov da n yardım iste­ '

mek üzere görevlendirilmişti; Maikov yardım etmeyi reddetti. Komis­ yon ne Dostoyevski'nin katkısırıı ne de baskı makinasınıı:ı gerçek­ ten varolduğunu bulabildi; mak ina şans eseri, tutuklanmaları sıra­

sında farkına varılmadan uz akla ştı r ı lm ı ştı . Eğer gerçekler ortaya çık­

saydı, Dostoyevski'nin hayatının 1849'da darağacında sona erme­ si olmayacak şey değildi. Fakat yetkililer, Dukov topluluğunda olanlar hakkında fazla bir şey

bilmiyorlardı; Petrashevski'ninki hakkında ise biliyorlardı. Polis her 53


zamanki taktiğini ku llanarak, Petrashevski 'nin çevresine Antonelli adında bir ajanı sokm ayı başarm ıştı : bu adam , 1 1 M arttan 27 Nisa­ na kadar, haftalık toplantıların raporlarını düzenli olarak şeflerine ver­ mişti. Bu kadarı yeterliyd i ; 22-23 Nisan gecesi , otuzdört kişiyi bulan önde gelen üyeler tutuklandı. İki kardeş Dostoyevski ler de tutu kla­ nanların arasındaydı. G arip bir yanlışlıkla, Petrashevski ile hiçbir za­ man ilgisi olmamış olan Andrei Dostoyevski Michael'in yerine tutuk­ ladı ve bu yan hşl d üzeltmek iki haftaya yakın zaman aldı. Dostoyevski Peter-ve Paul kalesinde, hücre cezasına benzeyen şart lar altında tam sekiz ay kaldı. İ l k önceleri kitap ve yazı m alze­ meleri de yoktu. İlk dört ayı, Soruşturma Komisyonu kaplad ı , bazı tutuklu ları bı raktı (Michael Dostoyevski de bırakılc;lı), başka şüpheli­ leri tutukladı ve son unda, yargıl anmak üzere yirm i üç kişiyi askeri

mahkemeye verdi. Bu süre iÇ inde, Dostoyevski yı:ızıh bir ifade verdi ve Komisyon tarafından beş, altı kez sorguya çekildi. Suç ve Ce­ za'nın ünlü sayfalarında Raskolnikov ile Zosi mov arasındaki uzun konuşma vardır: Sanık karşısındakinin bilgisinin ne kadar olduğu­ nu bilmediğinden, itiraf etmesinin neye m al olacağına, neleri saklı­ yabileceğine emi n olmadığından ıstırap çekmektedir. Bu sayfaların , Komisyonun korkunç sorgusundan esinlenildiğinden pek şüphe edil­ memiştir. Dostoyevski'ye yöneltilen tek kesin suçlama, çemberin 1 5 Nisandaki toplantısında Rusya'd a yasaklanmış olan Belinski 'nin ünlü mektu bun u , Gogol'e, . dini Ve. politik ortodoksluğa döndüğü için ça­ tan mektubu okumuş olmasıydı. Dostoyevski 'nin, Gogol ile Belins­ ki arasınd aki bütün yazışmayı " edebi merak" yüzünden, kendisi­ nin ne tarafı tuttuğunu bel i rtmeden okuduğu yolundaki savu nması çok etkisizdi. Ama, aylarca süren h apisliğin ve bedeni sıkıntının so­ nucu olan bir savunm ayı insafsızca eleştirm ek doğru olm az. Pet­ rashevski ile olan ilişkisini azaltmak için giriştiği çaba, gösterdiği sah­ te alçakgön üllülük, savun r!J ayı merhametle oku mamıza yol açıyor. Onu eleştirmenin en iyi yolu, Dostoyevski'nin yirmi dört yıl SO.Qi.a yaz­ dığı satırları bu savunmanın yanına koymak olacak herhalde: Bizler, en ufak bir pişmanlık duymadan, darağacının önünde durduk ve hük­ . mü dinledik. Ben, elbette herkes için konuşamam ; fakat en azından büyük b ir

54


Çoğunluğumuz, inançlarımızdan dönmeyi şerefsizlik saymıştı dersem, yanılmış olmayacağım.

1 873 yılında, Bir Yazarın Defteri' nden , geçmişi böyle savunmak kolaydı , ama 1 849'da, savun m asını yazdığında, Dostoyevski haya­ tı için ya da en azından özgürlüğü için uğraştığını bi liyord u . Askeri mahkeme, 3 0 Eylülden 1 6 Kasıma kadar sü rdü ve yirmi üç kişiden, yirmi birinin idam ını önerdi. 1 9 Kasımda Çarın da onayı­ nı alan Müfettiş-General'in kararıyla idam cezası affedildi. Peotras­ hevski hayatı boyunca m aden ocaklarında çalışmaya mahküm edildi; Speshnev aynı cezayı on iki yı l için aldı, Çar on yıla çevi rdi ; Dosto­ yevski ve Du rov sekiz yıla mahkOm oldular, Çar bunu " dört yı l h a­ pis sonra da er olarak hizmet"e çevirdi. Diğerlerine de benzer ce­ zalar veri ldi. Speshnev, Du rov ve Dostoyevski şanslıydılar; bi rçok davada Çar cezayı azaltacağı na çoğaltıyordu. Basit düşünceli sayılabilecek bir avuç coşkun gencin tecrübesiz çalışmalarının, hükümete karşı girişilm iş birinci sınıf bir sui kast gibi ele alınmasını sabırla anlatmak oldukça zor, fakat sonucu yaz m ak daha da zor. Askeri mah kemenin ölüm cezası önerisi reddedilmiş­ ti, ama etkisini gerçekleştirmek için bir gösteri yapılması kararlaştı­ -rı lm ıştı. Belki de bu kararı , Çarın m erhamet gösterisi yapma kaprisi olarak değil de, bu genç ad am lara korkunç bir ders verme arzusu olarak görmek doğru olu r. Affedildiklerinden h abersiz olan m ahkum­ lar herzamanki idam yerine arabalarla getirildiler; ölüm kararı okun­ du , papaz bir h aç kaldı rdı ve günah çıkarmaya çağırd ı , kurbanlar sıraya soku ldu lar ve i l k üç tanesi di reklere b ağlandı, ku rşuna dize­ cek olan m ü rfezenin karşısına geçi rildi. B u , Çarın affını getirecek olan haberciye girme zamanını gösteriyordu; gerçek kararlar ilk kez o zaman okundu ve m ahkum lar hücrelerine götürüldü. Bu sahne Dostoyevski'de silinmez bir iz bı raktı; ve hastalıklı c;1e­ .recede sinirli tabiatı bu olaydan önce sı k sı k dışavu rmasaydı , şim­ di, bu hastalığı bu sarsıcı deneye bağlan acaktı. Yazılarda defalarca döner durur bu olaya. En sevgi li kahraman ı , Mişkin şöyle diyor: Bir insanı cinayet işlediği için idam eımek, suçun kendisiyle kıyaslanmaya­ cak denli büyük cezadır. İdam edilmek, bir haydul tarafından öldürülmekten çok

55


daha korkunçtur . Bir haydutun öldürdüğü , örneğin geçe vakti bir ormanda bo­ ğazı kesilen adam son ana kadar kaçabileceği ümidini taşır . . . Ama idamda, ölü­ mü on kere kolaylaştıran bu son ümit yoktur, kesinlik vardır onda, kesin bir-ka­ rar vardır ve ondan kaçamıyacağımızdan emin olmamız bütün o korkunç iŞken­ ceyi doğurur; ve bu işkenceden daha büyüğü yoktur yeryüzünde . . . İnsan tabia­ tının delirmeden buna dayanabileceğini kim söyliyebilir? Bu denli çirkin; gerek­ siz, faydasız bir aşağılamanın gereği ne? Belki öyle bir insan vardır ki, kendine ölüm cezası okunmuş, bu işkenceyi çekmesi beklenmiş, sonra da: "Git , seni affettik" denmiştir. Belki, böyle bir adam söyliyebilirdi. Bu işkenceyi, bu dehşeti lsa dile getirm iştir. Hayır, bir insana böyle davranmak doğru değildir.

Gerçek cezanın uygulanı lmasına hemen başlandı . İdam gösteri· sinden iki gün sonra -Noel gecesiydi- M ichael Dostoyevski h a­ pishaneye alındı ve gardiyan ların yanında kardeşiyle vedalaştı. Ge­ ce yarısına doğru , mahkumlara prangalar vu ru ldu. O gece gönderi­ lecekler, Dostoyevski , Durov, ve önemli suçu Dostoyevski Belins­ ki'nin mektubunu oku rken " başını t astik eder gibi sallamak" olan Jastrzem bski adında bi r Polonyalı idi. Hepsi başlarında birer mu ha· fızla üç açık kızağa yerleştirildiler ve Petersbu rg 'dan çıktılar; Noeli kut layan arkadaşl arının, akrabalarının ışıklı pencerelerinin önüf'!den geçip gittiler. Dostoyevski ancak dört yı l sonra prangasız dolaşabi­ lecek ve ancak on yıl sonra başkentin sokaklarını yeniden görebi le­ ce kti. Bütün gece yol aldılar �e sabahleyin Ladoga gölünün kıyısına, Schüsselburg ' a vardılar. Sekiz aylık gerçek bir hücre cezası ndan sonra, açık havada hareket etm ek ve du raklarda �onuşabilme im­ kanı başlangıçta yen i ve hoş duygu lardı. Yolcu luğun yen iliği ve so­ ğuk gecenin can landırıcılığı ayrı lığın acı izlerini silmeye yardım etti. Schlüsselb u rg 'da kapalı kızaklara geçtiler. Hemen hemen on yedi gün sürekli yolcu lu k etti ler. Bir yerde , termometre sıfırın altında kırk dereceye indi. U ralları geçerken bir kar fırtınası onları bi rkaç saat durdurdu. Bu rası duygulu düşüncelere , gözyaşlarına yol açtı: Arka­ larında Avrup a ve geçmişleri vard ı , önlerinde Asya ve bilinmeyen gelecek. Her zam anki gibi tedbirsizlik eden Dostoyevski , yeterince sıcak tutacak giysiler almamış, "yüreğine kadar donmuşt u " : i ki ar56


kadaşı da soğu k kapmışlardı. Tobolsk' da altı gün lük mola vardı. Burad a m ahkumları , 1 825 De­ kabrist hareketine katıl anlardan geri kalanların karı ları ziyaret etti ; bu kadınlar kocalarının peşinden Sibirya'ya gelm işler ve yirm i beş yı l orada yaşamışlardı. Dostoyevski'ye para, yiyecek, giyecek ve mahkümların sahip olm alarına izin verilen tek kitap olan İ ncil hedi­ ye etti ler. Jastrzem bski 'yi arkalarında bı rakıp Tobolsk'dan ayrıldı lar ve üç gün son ra, Dostoyevski ile Du rov Omsk'daki h apishaneye vardıl ar.

57



BÖLÜM V

ÖLÜLER EVİ

Dostoyevski'nin hapiste geçirdiği dört yıl üzerine verdiği bilgiler üç kısımda toplan abilir: Dışarı çıkışından sonraki iki, üç yı l içinde Si­ bi rya'dan yazdığı mektuplar; Petersburg ' a döndükten sonra bası­ lan roman biçimindeki Ölüler Evinden Anılar; ve daha sonra yaz­ dığı yazılardaki sayısız dolaylı ya da dolaysız değinmeler. Bu _!_< ay­ nakların üçü de ayrı özelli k gösterir. Birincisinde, çekilen acını n , kat­ lanı lan aşağılanmanın anısı hala sıcaktır; çoğu elden u l aştırı l an ve böylece sansür tehlikesinden uzak olan m e ktuplar d aha son ra veri­ len bi lgilerdeki iyimser görüşleri (jüzeltmeye yaramakta. Ölüler Evi n­ den Anılar' da ise , mahkumun yaşa� tısındaki dehşet ve zorluk sak­ lanmadan verilmekle birlikte, zamanın yumuşatıcı etkisi , sansür kor­ kusuyla birleşerek kızgın olmayan bi r tarafsızlığa yol açmakta. Suç ve Ceza' nın epi logundan başlayarak Bir Yazarın Defteri ve Kara­ mazov Kardeşler' de son bulan daha sonraki değinme lerde Dosto­ yevski , Anılar'ın bazı yerlerinde izine rastlayabileceği m iz ah laki bir süreçle sonuca varıyor ve hapiste geçen yılları n ı , ru hunun kurtulu­ şu için gerekli ve şart olan bir aşam a olarak ele alıyor. Bu sonraki yazılar, salt biyografi açısından düşünülünce değersizd i r. Am a, on­ dan sonra gelen kuşakların ilgi lendiği şey, Dostoyevski 'nin bu yıllar neler çektiğinden çok, sonunda onun sanatında anlatımını bulan çek­ tiği acıların görünüşüdür; ve bu açıdan bakıldığında son kaynak hep­ sinin en önem lisidir. Bu dört yıl l ı k yaşantısın ın şart larının, en canlı, en nesnel betimini, serbest kalışının i lk haftalarında kardeşi Michael'e yazdığı mektu p59


!arda aram alıyız: Eski , yıkık, işe yaramadığından yıllar önce yıkılması kararlaştırılan tahta bir baraka düşün. Yazları dayanılmaz bir sıcak, kışları dondurucu bir soğuk. Bütün taban tahtaları çürük. Bir karış pislik var yerde, ayağın kayıp düşüyorsun. Küçü­ cük pencereler öyle buz tutmuş ki gündüzleri okumak imkansız. Camlarda iki üç santim kalınlığında buz var. Tavan akıyor, her yerden rüzgar giriyor. Fıçıya tıkıştırılmış balıklar gibiyiz. Sobaya altı kütük atılmış; etraf hiç ısınmıyor (buzla­ rın pek eridiği yok) ve müthiş bir d.u man -işte bütün kış böyle sürüyor. Mah­ kümlar çamaşırları nı barakanın içinde yıkıyorlar ve bütün baraka su içinde kalı­ yor. Kımıldayacak yer yok. Akşamdan sabaha kadar, dışarı çıkmak yasak, kapı­ lar kilitli. koridorda kocaman bir fıçı var, çıkan koku dayanılacak gibi değil. Mah­ kümların hepsi domuz gibi kokuyor; "yaşayan yaratıklar olduğumuza göre" başka ne yapabiliriz diyorlar.

Michael ' e yazdığı başka bir m e ktupta d a, bütün bu fiziki zorluk­ lardan daha kötü olan bir şeyin sözünü ediyor: Beş yıl, m uhafızların kontro'ıu altında, bir yığın insan arasında yaşadım hep; tek saat bile yalnız kalamadım. Yalnız kalmak normal bir insanın ihtiyacı. yemek, içmek gibi bir şey,; yoksa, bu zorla yaşadığın toplu h ayatta, insanlardan nefret eden biri oluyorsun. İnsan topluluğu bir zehir gibi ya da bulaşıcı hastalık gibi; ve ben bu dört yıl, herşeyden çok bu dayanılmaz işkenceden acı çektim. Öyle anlar oldu ki, g ü nahsız ya da suçlu rastladığım herkesten nefret ettim ve onları, hayatımı çalan ve bunun cezasını çekmeyen haydutlar olarak gördüm.

Daha Ölüler Evinden Anılar'd a bu acı l ı k yumuşamış ve duygu bütünüyle gayrişahsı olmuştur. Kitap, ondokuzuncu asrın ortaların­ da Sibirya'daki bir hapishanede kalan bir Rus m ah kumunun yaşan­ tısının eksiksiz öyküsüdür. Bu insan ların h angi şartlar altında yaşa­ dığı , hangi şartlar altında işe götürüld ü kleri , yaptıkları işler, kavga­ ları , pek seyrek olan eğlenceleri , ne uyurken ne uyanıkken, ne sağ­ lam ken ne de hastayken kendilerinden ayrı lmayan zincirlerinin ağı r­ lığı, biçim i; bu zincirlerin altında (tabii ki yılda iki ya da üç kez) nası l giyinip soyundu kları , memu rlı:mn ve gardiyanlann vahşeti ve aynı derecedeki hoşgörüleri, h apishanedeki tek disiplin aracı olan vah­ şice kırbaç lama cezasın a m ah ku m edilenlerin çektiği m anevi işken­ ce, kırbaçlananların çektiği fiziki işkence -bütün bun lar Anılar' da 60


an latılmıştır. Bazı yerlerde, keskin psikolojik gözlemler vardır, fakat gelecekteki Suç ve Ceza'nın yazarından beklenenden daha azdır bunl ar; kitabın gücü, dümdüz bir öyküleyiş ve betimleyişte yatmak­ tadır; ve bu bakımdan, Dostoyevski'nin yapıtları arasında onun özel­ liklerini en az taşıyanıdır denebilir. Su rdaki bir sahneyi, mahkO m la­ rın b amamdaki d u ru m larının betimlenişini, Turgenyev " Dantevari " olarak nitelendirmiştir; ve kendi gücü kadar, lakabın uygunluğu da, bu bölümü kitabın en ünlü yeri yapmıştır. Hamamın kapısını açtığımız zaman, cehenneme giriyoruz sandım. On iki adım uzunluğunda ve bir o kadar genişlikte bir oda düşünün, içine de, iki gruba ayrıl­ mış iki yüz kişi olduğumuza göre, yüz veya en aşağı seksen kişi koyun. Buhar gözlerimizi kör ediyordu; is, çamur, yersizlik o dereceydi ki, insan ayağını nere­ ye basacağını bilemiyordu. Çok korkmuştum, hemen geri çekilmek istedim, ama Petkov_beni yatıştırdı. İşitilmemiş bir güçlükle, yere oturmuş mahkOmlardan geç­ mek için izin isteyip kafalarından atlıyarak peykelerin oraya u laŞtık. Fakat her yer doluydu. Petkov bana, kendime bir yer satın almam gerekti!':jini anlattı ve he­ men bir pencerenin yanına oturmuş bir mahkümla pazarlığa girişti. Adam bir kapiğe yerini bıraktı, Petkov'un önceden elinde hazır bulundurduğu parayı he­ · men kaptı, kaşla göz arasında, tam altına, karanlık ve pisliğin arasına daldı; ora­ da en aşağı yarım parmak olmasına rağmen, gene de kaynaşıyorlardı. Zeminde bir avuç içi kadar bile boş yer yoktu. Çömelmiş rı]ahkümlar, kovalarındaki suyu üzerlerine döküyorlardı. Bunların arasında ayakta duran diğer bazıları ise, bir elleriyle kovalarını tutuyorlar, öteki elleriyle de su dökünüyorlardı. Vücutlarından akan pis sular do!':jrudan doğruya aşağıya eğilmiş tıraşlı kafaların üzerine boşa­ nıyordu. Peykelere çıkan basamaklar, çömelmiş ve dertop olmuş, ellerinden gel'

diğince yıkanmaya çabalayan başka mahkümlar tarafından tutulmuştu. Fakat az yıkanılıyordu: Halk adamı ne suyu, ne sabunu bol bol harcar, ancak korkunç derecede terlemeye çalışır, sonra da soğuk su dökünür, bu, onun banyo yapma tarzıdır. Peyke üzerinde kayın ağacından yapılma demetler, bir uyumla iniyor kalkıyord u . Elli kadar mahküm, bitkin düşünceye kadar birbirlerine vuruyorlar, güya böylelikle temizleniyorlardı. Buhar dakikadan dakikaya gittikçe artıyordu. Artık bir sıcak hamamda değil, bir fırındaydık sanki. Zeminde şangırdayan pran­ ga gıcırtıları arasında herkes adeta anırırcasına bağırıyor, herkes haykırıyor, ulu­ yordu .

61


Sahne, Rusya'daki hapishane sisteminin dehşetli ama gerçek bi r betimidir; ve bütün kötü lü klerine rağmen bu sistemin, yalnız ortala­ ma bir m ah ku m için değil fakat Dostoyevski için de , düzene, temiz­ liğe ve günün yirmi d ört saatinde tek başına hapsedilmeye daya­ nan Avrupa'daki herhangi bilimsel bir sistemden daha d ayanılabilir olduğunu söylemek doğru olur. Çünkü, Rusya'daki sistem , berabe­ � rinde pisliği, pireleri, ağır kokuları, d üzensizliği, su ratavurulan dam­ gaları , kamçılan m ayı , zincirleri getirirken , aynı zam anda, ortak ya­ şantının , serbestliğin o elle tutulam ayan duygusunu, kafesin parmak­ lıkları arasında sevmeyi, nefret etmeyi, kavga etmeyi, d al aşmayı da getiriyordu. " Bir m ah kumun hiçbir m alı olam az" kurallar böyle di­ yordu arrıa bi rçoğu içeriye az m i ktarda para sokmayı başarıyordu -Dostoyevski İ ncil'in kapağına sakladığı 25 rubleyi getirebilmişti­ ve m ahkümların arasında her şeyin, her hizmetin bir fiyatı vardı. Eko­ nominin amansız yasaları, hapishanenin içinde bile işlemeye devam ediyordu ; para o kadar azdı ki, bir rub le servetti , h apishanede bu lu­ nan her nesne birkaç kopeke satılıyordu. Yeterince para olduğun­ da, gardiyanların gözü önünde içki soku luyordu içeri. Noel gecesi bir cümbüşle son a ermişti , herkes sarhoştu, şarkılar söyleniyord u . Daha şaşırtıcı hoşgörmeler d e vardı: kadın lar bazen h apishane du­ varlarının içine girebiliyorlar ya d a m ahkum lar işe giderken -eğer gardiyanlar yumuşak davranı rlarsa- kadın larla buluşuyorlardı. Ölü­ ler Evinden Anılar'ın ilk İngilizce baskısından sonra, kitabın eleşti­ ri ldiği bir yazıda şöyle deniyordu: " Bazı durum larda, mahku m l ara öyle özgürlü kler tanınıyor ki, bun ları düşünmek bile bir İ ngi liz gardi­ yan ını dehşete düşürü r." Fakat Ölüler Evinden Anılar'ın, onun ilk İ ngiliz oku rlarına tatsız gelmesinin nedeni, n_e sarsıcı barbarlıkl ar ne de aynı sarsıcılıktaki gevşekliklerdi. Başarısını gölgeleyen eksiklik başka türlü bir şeydi . Bunu , biraz uygunsuz b i r karşılaştırmayla açıklayabiliriz. Dostoyevs­ ki'nin Omsk'da olduğu yıllarda, bir başka kitap, yine öykü tarzını ku l­ lanarak, başka ve daha korkunç bir dünyayı anlatmıştı. Ateşli bir pro­ testo ile yazıl an Tom Amcanın Kulübesi b ütün dünyaya yayılmış ve sözünü ettiği haksızlıkların ortadan kal km asına katkısı olmuştur 62


(bu katkı abartılmıştır ama yine de gerçekten v�rdır). Ölüler Evin­ den Anıla r' ı n ise, Sibirya'daki m ahkum l arın durumlarının düzeltil­ mesine en ufak .b ir katkısı olmadığı gibi, böyle bir şeye yönelmemiştir bile. Dostoyevski yapılabilecek reformlara görünür bir i lgi duyma: mıştır. Bu duvarların

içine, nice gençliklergömülmüştü, burada, yararlanılmayan ni­

ce günler ziyan olup gidiyordu. Evet şurasını kabul etmek gerekir: Bütün bu in­ sanlard� olağanüstü kaynaklar vardı, belki de bizim halkımızın çocukiarının en yetkinleri, en beceriklileriydiler; fakat o büyük yetenekleri işe yaramamak üzere gömülüyordu. Kimdeydi .suç? Evet, kim deydi suç?

Yukardaki satırlar, Anılar' da bizim bu labildiğimiz, bir karşı Çıkma­ ya, kızgınlığa en yakın satırlardır; ve gerçekten de, reformların, öykü­ roman yoluyla açıkl anmasın a alışm ış bir kuşağa, bu satırlar ı lımlı ve yetersiz görünecektir. Mrs. Stowe'un keskin tarzı artık sinirlerimize dokunuyor; yeni eleş­ ti ri onun kitabına, edebiyattan çok tarihte yer ayıracaktır. Fakat ezi­ lenlerin , aşağılan anların öfkesi değişik zamanlarda, değişik şekil­ lerde arı latılmıştır; ve Oscar Wilde gibi, ahlaki sonuçlar çıkarmak­ tan bütünüyle uzak bir yazar bile De Profundis 'ini acı b i r protesto çığlığı yapmıştır. Ölüler Evinden A n ılar ın o apayrı özelliklerinin, on­ daki tevekkü lün, teslimiyetin benzerini İngiliz dilinde ya da başka bir dilde pek kolay bulam ayız. Sansürün tehdit! elbette yazdığı sü­ rece Dostoyevski'nin aklındayd ı ; ama kitabın tonunu bütünüyle bu dış olguya bağlamak yan l ış olur. Yazarın özelliği n i taşır kitap. Dos­ toyevski yaşantısında pek seyrek sayılmayacak şeki lde, ahlaki yar- · gıya varmaktan vazgeçmek zorunda kalmıştı. Yargıya varmama ka­ rarı etkiliydi ve Anılar' da bü, sanatsal yetkinliğe vardı rılmıştır. Ama insanların acısının duygusuzca öykülenişi , bize nerdeyse insanca olmayan bir şey git:ii görü n üyor. Dostoyevski'nin bu dört yı llık hayatını anlatan bir kaynak da, To­ karzewski adında, Dostoyevski ile birlikte hapiste yatmış olan bir Po­ lonyalının anı l arıdır. Dostoyevski bu Polonyalıdan T. diye sözetmiş­ tir. Dostoyevski'ye karşı acı bir nefret gösteren anılar, seksenlerde '

63


yazılmış ve 1 907'ye kad ar yayınlanmam ıştır. İ l k elden belgeler ol­ masından gelen değerini maksatlı yazılışı azaltm aktadı r; çünkü gös­ terdiği acıl ı k , açıkca, Rus romancısının daha sonraları çizdiği Po­ lonyalı m aceracıların karikatürlerine vePolonyalılann d avasına gös­ terdiği israrlı düşman lığa bir Polonyalının cevabıdır. Am a herşeye rağmen, Dostoyevski'nin diğer mahkum larla olan ve açı kca bilinme­ yen i l işkilerine ışık tutm aktadır. Dostoyevski, Polonyalıların diğer m ahkumlara nefretle, hor göre­ rek baktı klarını ve politik suçlu oldu klarıyla övünmeyi hiç elden bı­ rakmadı klarını bi rkaç kez söyleyerek onları suçlamıştır. İ şin i lginç yanı, Tokarzewski'nin de tıpatıp aynı şeyle Dostoyevski'yi suçlaması ve on u n , hapishaneye i l k geldiğinde bir papağan gibi şu tek tü mce­ yi devam lı tekrarladığını söylemesidir: " Ben bir soyluyum . " Bu kar­ şı lıklı suçlamaların i kisinin de doğru olduğun a inanmam ak için pek bir neden yok. Ölüler Evinden An ı lar'da ya dadah a acı, daha iç­ ten bir şeki lde, kardeşi Michael'e yazdığı m e ktuplarda, Dostoyevs­ ki sı radan bir m ahkumun "soylular' ' a karşı olan düşmanlığından sö­ zediyor ve sevi lmeyişini de bu. nedene bağlıyor: Soylulara olan nefretleri (diye yazıyor Michael'e), bütün sınırların ötesinde; biz soyluları, düşmanlığın bütün belirtileriyle ve çektiğimiz acılardan hı nzırca bir zevk duyarak selamlıyorlar. Eğer fırsat düşse, bizi çiğ çiğ yerlerdi.

Diğer taraftan , Dostoyevski 'nin Omsk'daki gün leri üzerine yazan başka biri -gerçi bu ikinci elden bir bilgidir- yine soylu olan , arka­ daşı Durov'un, herkesçe çok sevi ldiğini i leri sürüyor. Du rov herke­ si , gülümseyerek ve dostça sözlerle selam l arken , Dostoyevski şap­ kasını gözlerine kadar indirip, ' 'tuzağa yakalanmış bi r kurt gibi b a­ kar" , mecbur kalmadıkca konuşmaz, çevresindeki insanlarla her tür­ lü ilişkiy� girmekten korkuyormuş gibi görünürdü ve h atta bir kere­ sinde Durov' la bile konuşmaz olm uştu. Hiç olmazsa Dostoyevski '­ nin hapisteki i l k ayları için, bu iddiaları reddetmek güçtür. Bu ters­ likte, M ühendisli k Akademisindeki yalnızlık peşindeki ters öğrenci­ nin, en iyi arkadaşlannın bile dayanamıyacağı şeyler yapan ipokand­ rili genç yazarın benzer özelliklerini görüyoruz. İ nsan ların bu en az ı lımlı olanının yaşantısında pek sı k görülen kar64


şıthklardan biriyledir ki , ilerdeki politik ve dini inançlarında çok önemli bi,r yeri olan, o " halk"ın ülküleştirilmesinin ilk tohumları , bu aşırı duy­ gu lu ve içine saklanan tabiata b u rada, hapishanede, sürekli birlikte olmaları işkencelerin en kötüsü olan , "domuz gibi kokan " , " kaba, kızdırılm ış, gücendirilmiş" insanlar arasında,atılmıştır. " Kişilere olan

nefretim çogaldıkça" diyor Karamazov Kardeşler' deki bir karakter, " i nsanlığa o[an sevgim çoğalıyor" ; ve öyle görülüyor ki , Dostoyevs­ ki' n in gelişimi de aynı yolu izlemiştir. Zemin hazırdı. Kendisini doğ­ ru sanarak, başkalarının günah larını kınamak, Dostoyevski 'nin ta­ biatında hiçbir zaman yer etmemişti. Gençliğinde, Schil ler'den , ro­ m antiklerin o bilinen m ankenini, altın kalpli suçluyu öğrenmişti ; hatta Namuslu Hırsız adlı bir öykü bile yazmıştı. H apiste, i l k kez soygun­ cu larla, katillerle bi rlikte yaşadı ve bu romanti k düşünc_e nin gerçek hayatta hiç sanmadığı kadar çok dayanağı olduğunu gördü ya da bÖyle gördüğünü sandı . Bu kahram anlara -suçların kahram anlarıy­ dılar bunlar-, Lermantov'un Kafkasya'daki haydutlara duyduğu hay­ ran lığı hatırlatan romantik bir hayran lık duymaya başladı. Hapisha­ nedeki diğer m ahku m l arl a kurm aya başladığı i lişkilerde -önceleri bunlar kuşku l u , yarı sinsi ilişkilerdi- rastladığı nitelik çeşitliliğinin , şaşırtıcı karşıtlıkların dışarı dünyadakilerle aynı olduğunu gördü; aynı kötül ükler; aynı erdem gücüydü b u rdaki de. Michael'e şöyle yazı­ yord u: Hapishanede, soyguncuların arasında dört yıl insanları ıa-nımaya çalıştım , Bil­ mem inanacak m ısın? -Surda derin, güçlü, güzel tabiatlı insanlar var; ve o kaba görünüşün altında altın bulmak ne kadar sevindirici öluyor. Bir iki değil. bir yığın

böyle insan var. Bazılarına saygı duyuyorsun, diğerleri ise gerçekten güzel kişiler.

Aynı düşünceyi Ölüler Evinden Anılar' da yansıtıyor: Karanlık, düşmanca suratlar arasında, yumuşak, neşeli suratlar görüyordum_ " Her yerde kötüler vardır ve kötülerin arasında iyiler vardır." Kendimi avutuyor­ dum. "Kim bilir, bu insanlar belki de, diğerlerinden. o hapishane duvarlarının dışında kalanlardan çok daha kötü değillerdir. " Böyle düşünüyordum ve kendi kendime başımı sallıyordum. Fakat Tanrım, bu düşüncenin ne kaaar doğru ol­ duğunu bir bilseydim.

Ü l küleştirme süreci, Anılar'ın başka bir bölüm ünde daha da iyi 65


görülebilir: Bizim akıllılarımızın halka öğreteceği fazla bir şey yok. Aksine, onların halk· tan öğreneceği çok şeyler olduğunu söyliyebilirim.

Daha sonraları , Dostoyevski " halka" karşı mistik bir inanç besle­ meye ve ' ' kendini halka döndürdüğü" için h apishane yıllarına min· net duymaya başladı. İ nancının tam gelişimi, serbest kalışından son­ ra (uzaktan ülkü leştirmek her zaman daha kolaydır) ve özellikle Anı­ lar'ın yazı lışından sonra oldu. Ama biyografik olarak, bu başlangı­ cı , mahpusluğun i l k ayları nda içinde bulunduğu d üşmanlık ve içine kapalılıktan kurtulmaya, başlangıçta nefret ettiği , horgörd üğü m ah· ku mlarla i lişki kurmaya başladığı ana götürmek gerekir. Sibirya'ya gitmeseydi Dostoyevski'nin hiçbir zaman Rus halkını ülkü leştirmeyeceğini söylem.ek belki çok aykırı bir şey olur, fakat inanç biçimi, bu hapishane yıllarının damgasını açıkça taşım akta­ dır. Gördüğümüz gibi , Dostoyevski ne çocukluğunda ne de daha son­ ra Rus köylüsüyle yakın bir il işkiye hiç girmem işti ve ilerdeki eserle­ ri nde, " halk"tan sözederken , gerçekte Omsk'da hapishanede öğ­ rendiği şekliyle halkı düşünmektedir. Yirmi yıl kadar sonra şöyle ya­ zıyor: Rus halkını, pek sık işlediği rezil günahlarla değil de, bu rezil durumun içinde her an özlediği büyük ve kutsal şeylerle yargılayın . . . Halkı ne olduğuyla değil, ne olmayı istediğiyle yargılayın .

Tu rgenyev'in, Tolstoy'un ya da Leskov'un bildiği şekliyle Rus köy­ lüsü Dostoyevski için kapalı bir kitap olarak kaldı. Onun sayfaların­ da görülen köylülere bakı n , zinci rlerin izlerini ve m ahkuml arın giy­ diği gri-siyah elbisenin izlerini göreceksiniz. Dostoyevski , hapishane deneyinden gelen iyi ye kötü şeylerin dö­ kü münü hiçbi r zaman yapmadı ve şimdi bunu bizim yapmamız ol­ dukça zor. Hatta fiziki açıdan bile bir yığın beli rsizlikler vardır. Dos­ toyevski Antlar' da, ağı r bedeni işlerin sağlığı ve kuweti arttırdığını söylüyor ve serbest kalışı ndan hemen son ra yazdığı bir mektupta Michael'e şöyle diyor: O son yıllarda, Petersburg'da olduğu gibi, melankolik, kuşkulu biri olduğumu sa'nma; sanki bir sihir varmış gibi bunların hepsi yokoldu.

66


Yıllar sonra d a Yanovski'ye şöyle yazıyordu: Sibirya'ya gitmeden önce, zihni bir dertle hastayken beni severdin, benden ayrılmazdın (şimdi anımsıyorum bunları), Sibirya'da iyileştim .

Am a eğer Sibirya'daki h apislik, Petersbu rg'daki sinir bozu kluk­ larını iyileşti rdiyse, onların yerine o korkunç sara illetin i getirdi. Sa­ ra, Dostoyevski'yi h ayatı boyunca bı rakmadı, gittikçe sı klaştı , kuv­ vetlendi. Sorumsuz m istikler ve aynı sorumsuzluktaki psikanalist­ ler, son yıl l arda, Dostoyevski 'nin h astalığının kökü ve belirtileri üze­ rine ustaca d üşünceler öne sürerek kendilerini eğlendirdiler, bilinen gerçeklerle pek az i lgisi olan fantastik kuram lar çıkardı lar ortaya. Gördüğümüz gibi, gençliğindeki sinir bozuklu klarıyla, kendini ilk kez , Sibirya'da göst�ren sara belirtileri arasında kesin bir bağ kurm ak olanaksızdır. İ l k cıöbetler h apisteyken gelmişti . Tıbbi bakımı olma­ dığından, serbest kalışindan bir süre sonraya kadar kesin olarak teş­ his edi lem edi ; ve kısa b i r süre, Dost9yevski bunların "saraya ben­ zediğini ama gerçek sara olm adığı "na kendini inandırmaya çalıştı. Bu dönemde, hastalığını ülküleştirme ya da ona mistik bir önem ver­ me çabasına giriştiğini de görmüyoruz; nöbetlerden önce gelen ay­ dınlanma anlarını ve ru hi bir uyum d uygusunu ancak 1 865'1erde işit­ meye başlıyoruz. Sibirya'da i l k . karşılaştığımız şekliyle Dostoyevs­ ki'nin sarasının önemi bütünüyle m addidir; ve bun u n , hapishane ha­ yatının ürünü oldu ğunu söylemek -1 859 da Çara yazdığı gibi- bü­ tünüyle hakkıydı. Fiziki belirti lerin görece sağlam toprağından çıkıp da, Ö lüler Evi'­ nin ruhi kalıtımını çözüm lemeye çalıştığımızda, kendimizi soyut kur­ guya bırakmak zoru nda kalıyoruz. Dostoyevski , hayatının sonuna varm adan , kahramanca bir sofist li kte zihni dingin l i k aradı ve bu ldu. Bu , son rom anının doruğunda an latımını buldu. O da, Dimitri Kara­ mazov gibi " ad li bir h ata" n ın ku rbanıydı; ama, Dimitri gibi, itham edildiği suçun ne olduğunu bilmemesine rağmen , kendi günahları · ve yakın larının günahları için haklı olarak acı çekmişti ve bu acı nın sonu nda "ölü mden yükselmişti". Aslında Dostoyevski , cezasını ka­ bullendiği ve yücelttiği bu sekinci d u ru m a ancak derece derece bir evrimle varmıştı; ve hapisten çıktı ktan sonraki on yı llık m ayalanma 67


döneminde, parçalanmış hay_atına baktıkça m utlaka çok değişik dü­ şüncelerin saldırısına uğramıştı. Böyle bir suç için böyle bir ceza gö­ ren kişi n i n , suç ve günah arasın d aki ya d a insanl a ilahi adalet ara­ sındaki i lişkiye ait herhangi bir inancı olm ası pek zordur. Dostoyevs­ ki'de başkaldırış d ah a derin lere gitti. Sibirya'da öyle i nsan lara rast­ ladı ki , bu i nsan lar, kendisi gibi yalnızc a devletin değil fakat genel­ likle kabullenilen ahlaki yasaların d a mahküm ettiği suçlar yüzün­ den , cinayet , şehvet, hırsızlık suçları yüzünden cezalandırılmışl ar­ dı; ve bu i nsanlar yaptıkları işle r için toplumun geleneklerine bağlı bir pişman l ı k ya da vicdan azabı d uymamakla kalmıyorlar, fakat ha­ yatın olağan ilişkileri içinde, herkes · kadar ·cesaret, cömertlik, şef­ kat gösteriyorlardı. H apishane, Dostoyev&ki'nin şimdiye dek duydu­ ğu her türlü ahlaki değeri yıktı. Toplumun erdem ve kötülük katego­ rileri art ı k ahlak çizgisinin iki zıt kutbu gibi görünmüyord u ; aslında bun ların , biri diğerini olanaksız kılan şeyler olmadığı bile açıktı. Dos­ toyevski i l k kez Ölüler Evi'nde, yalnızca insan yasasının deği l , fa­ kat genel li k le kabul edilen ahl aki d�ğerlerinde yetersizliğini görme­ yi , iyinin ve kötünün alışılmış tanım lam alarının sınırından ötede bir gerçek aramayı öğrendi. Suç ve Ceza'nın yü künü oluştu racak olan ahlaki soru nun ilk donu k, belirsiz parlamalarını burda yakaladı . Daha belirsiz bilinçaltı etkilenmeleri d e vard ı . " C anavarlarla u ğ ­ raşan insan" d iye yazıyor Nietzsche , " kendisi de canavar olmam a­ ya dikkat etmelidir; ve ce hen neme çok baktığım ızda, cehennem de sizin ruhu,nuza bakmaya başlar. " Dostoyevski Om sk'daki hapisha­ nede dört yı l , insan topl u luğunun doğal ilişki lerinin, yükümlül ükleri­ nin yasak edi l diği toplumun q ışına atılmış insanlarla, hemen hem e n insan lı k.dışı bir varoluş düzeyi ne dön m üş varlı klarla birl i kte yaşad ı ; bedenden ayrı lmış i nsan tutkusunun kaba öğelerinin k<:yn aşdı ğı , haşlandığı cehenneme gözünü d i kip baktı ve cehenne . n onu n ru­ huna girdi. H ap ishaneye girdiğinde belki de anormal bir i n sandı ; ora­ da kendini anorm al bir dü nyaya uyd u rm asını öğrendi; ve dışarı çık­ tığında, çarp ı klaşmış bakışı başka bir odağa uyma y·:ı teneğini yitir­ mişt i . Dostoyevski ' n i n roman ları n da norm al insanlar, hapishanede olduğu gibi pek azd ır. Art ı k on u n d ünyasında norm al boyut lardaki ,

68


insanlar yaşamıyord u ; canilerin ve ermişlerin, olağanüstü kötü ya da erdem li insanların dünyasıydı bu. Hapishanenin demircisinde zin­ cirleri çıkart ı ldığında ve özgür insanların dünyasına bir kez daha gir­ diğinde, Dostoyevski otuz üç y aşındaydı . Am a yaşadığı deney , bu dünyanın görünüşünü artı k onun için değiştirmişti. Büyüme yıl ları bitmişti ;. am a dehası, hapishanenin karanlı k gölgelerinde ru hunu tır­ malayan iyi ve kötü sorununa sanatsal bir anl atım b u l ana dek d aha önünde u zun m ayalanma yı l ları vardı.

69



İKİNCİ KİTAP

MAYALANMA YILLARI ( 1 855-1865)



BÖLÜM VI

SÜRGÜN VE İLK EVLİLİK

Dostoyevski 1 5 Şubat 1 854'de hapishaneden çı ktığında, cezası­ nın geri kalanını çekmek üzere, 7. Sibirya Piyade Taburuna er ola­ rak atandı. Hayatının bundan sonraki beş yıl üç ayını geçireceği Se­ mipalatinski'ye gön9erildi. Burası Moğol sınınndan pek u:zak olma­ yan , �ırgız bozkırının hemen yanında, 5000 nüfuslu bir yerdi. Sos­ yal olarak Semipalatinski'ye gelmek pek bir şey değiştirmiyordu. Bu­ ranın sosyetesini oluştu ran idari memurlar ve garnizon subayları mahkum edilm iş bir politi k suçluyla i lgilenecek insanlar değillerdi. Okuyabilmek açısından ise bu değişiklik, karanlıktan , zayıf bir loş­ luğa geçmekti; Petersburg'daki arkadaşların yolladıklarını uzun ge­ cikmelerden sonra ele geçirme olanağını saymazsak, kitap ve ga­ zeteler Semipalatinsk'te, hapishanede ôlduğu kadar azdı. Yeniden elde edilen özgürlük duygusu , ailesiyle ve arkadaşlarıyla haberleş­ me imkanını yeniden kazanması, askerlik görevinin ilk aylarının Dos­ toyevski'ye dayanılır gelmesine yeterliydi. Semipalatinski'de Peters­ bu rg'la hiç olmazsa aralıklı bir haberleşme sağlayabilmişti; posta­ nın gidişi de gelişi de üç dört hafta sürüyor ve çok sıkı, şüpheci bir sansüre uğruyordu . İçten yazılmış her mektup, elderi götürebilecek birini beklemek zoru ndaydı ve bu da çok seyrekti Sem ipalatinski '­ den Michael'e ve ailesinin diğer kişilerine1yazdığı mektuplar pek çok­ tur ama hepsi de aynı şekilde duygusuzdur. Dostoyevski'n in yaşantısının bu dönemi üzerine en doğru bilgiyi , Kası m 1 854'de Semipalatinski'ye bölge savcısı olarak gelen Baron Wrangel'in anılarından ve mektuplarından çıkarıyoruz. Bu görev, Ba73


ronun son görevi olan Dresden Rus elçiliğinden ayrılana kadar olay­ sız süren uzun memuriyetinin ilk adımıydı. 1 85:4'de, Qrtalama bir ze­ kası, ortalamanın üstünde iyi tabiatı olan genç bir adamdı. Bölge­ nin askeri ve idari çevresini değil de, pek bilinmeyen, itibarını yitir­ _miş bir edebiyatçının arkadaşlığını yeğ tutacak kadar özgünlüğe, bazı şeylere sahip biriydi. İ kisi yakın dost oldular ve Dostoyevski günde bi rkaç kez bu yeni arkadaşını ziyaret etmeye başladı. Maddi kazanç Dostoyevski'nin tarafındaydı. Baronun yalnız sınırsız misafirperverliğinden değil , m addi olanaklanndan da yararlanıyor­ du . Wrangel onu vali ile tanıştırdı ve sanırız ki, etkisiyle, Dostoyevs­ ki'nin mahkumiyet şartlarındaki zorlu klann azaltılmasında katkısı ol­ du. Fakat Dostoyevski'nin coşkun- tabiatının en çok aradığı ve bu yeni arkadaşında bu lduğu , beş yıldan beri ilk kez, acılarını , tukula­ nnı, ü�itlerini dökebileceği bir sırdaştı. Bu arada, aklını meşgul eden başlıca şey, bir sevgi işiydi. Wrangel gelmeden önce, lsaev adında bir aile ile tanışmıştı. Karı kocanın yedi sekiz yaşlarında bir de oğul­ ları vardı . Adamın Semipalanski 'deki G üm rük Dairesinde ufak bir memuriyeti vardı, fakat Dostoyevski'nin gelişi sı rasında, bütün işi içki içmekti. İçki , sancılı bir böbrek hastalığını dayanılır yapıyor, ama bir yandan da hastalığın gelişimini hızlandı rıyordu .. lsaevler Semi­ palatinski'de pek itibar görmüyorlardı , ve Wrangel, Dostoyevski 'nin or. !an zjyaret etmesi için yaptığı önerileri reddediyordu. Maria Dmit- . rievna lsaeve , Baronun anılarına göre, ." güzel, kumral, orta boylu , çok zayıf, heyecanlı ve coşkun " bir kadındı ve Dostoyevski bu kadı­ na tam anlamıyla aşık olmuş, " bütün gününü" evde geçirmeye baş­ lamıştı. Maria Dmitrievna'nın Dostoyevski ile yaşadığı sonucunu çı­ karmak doğaldır. Özelliği , garipliği olm ayan �i r du rumdu bu . Kadın için, kabul edi­ lebilen ve belki de yeni olmayan. bir oyalanmaydı. Mahku mlann ara­ sındaki dört yıllık yalnızlığından kurtulan Dostoyevski için ise büyük bi r tutkuydu. Bu iki görüş, ayrılık derdi ı;cıkana dek iyi uyuşuyordu. 1 855 baharında, lsaev Kuznetsk'de, 600 kilometre uzaktaki başka bir sınır bölgesinde iş bu ldu . Dostoyevski kızdı, köpürdü, ağladı. Dos­ tunun ne yapmasını istediği belli değildi , am a duygu eylemden da74


ha güçlüydü ve hiç olmazsa kendininkiler kadar güçlü duygular bek­ liyordu. Maria durumu sakince kabu l etmişti. Kuznetsk kasvetli bir yerdi ama hiç olmazsa bir değişiklik olacaktı ve rütbesi , m aaşı bir erden çok olmayan, kendine bağlı ama hasta bir politik sürgünün çekiciliği kadarını herhalde arda da bulabilirdi. Sevgililer rahatsız edilmeden yedalaşabilsinler diye, iyi kalpli Ba­ ron en iyi şampanyasını koca için harcadı. Yolculuk bir köy araba­ sıyla yapı lıyordu, lsaev'in kesesi ancak buna m üsaitti. Gece yola çı­ kıldı. ,Dostoyevski ve Baron on larla birkaç mil geldiler. Baron , artık derin uykuya d almış olan lsaev'i keneli arabasına aldı , Dostoyevski öbür arabaya, Maria'nın yanına gitti. Sonunda arabadan indiler, Dos­ toyevski'nin üzerine işaret koyduğu bir köknar ağacının altında ve­ dalaştılar. Mehtaplı bir mayıs ŞJecesiydi, ve araba, dostunu bilinme­ yen bozkırlara götürürken, Dostoyevski "sessiz ve dimdik" duru­ yor, "gözyaşları yanaklarından akıyordu." Baron elli yı l �onra " Ha­ tırlanacak bir gün" diye yazıyor. Ayrılan sevgililer mektuplaştılar. M aria ilk mektubunda sıkıntıdan, hastalıktan ve yalnızlıktan sözediyor, sevgilisini üzüyordu. Daha son­ raki mektuplarda, kocasına dostluk gösteren, akıllı ve cana yakın bir öğretmene olan bağlılığını aı:ılatıyordu. Bu Dostoyevski'yi daha çok üzüyordu. Bu arada Wrangel, iki sevgilinin Semipalatinski' le Kuznetsk arasında bir yerde buluşmalarını düzenledi. İ ki yüz millik bir yolcu lu k yaptılar am a son anda Maria gelmedi, kocasının sağlık du rumu nedeniyle gelemediğini bildiren bir mektup gönderdi. Dos­ toyevski üzüntü içinde kalmİştı. Gelmeyiş nedeni sahte gibi görünüyordu : fakat lsaev, gerçekten hastaydı ve ağustosun başında öldü. Oğluyla yalnız kalan du l kadı­ nın durumu hiç de iç açıcı değildi. Kocası herhalde borçlar bırak­ mıştı ; başka bir şey bı rakmadığı kesindi. Maria'nın babası Astrak­ han 'd a öğretmendi ve baktığı küçü k kızları vardı. Dostoyevski'nin daha sonralan Maria'nın "iyi bir aileden olduğunu birçok kez söyle­ mesine karşı lık, ailenin Maria'ya mali bakımdan yardım edecek du­ ru mda olmadığı açıkca belli. Astrakhan'a geri dönmek sözkonusu değildi. Dostoyevski'nin ricalarıyla Wrangel'in yaptığı cömertlikler 75


acil ihtiyaçları karşıladı ve Dostoyevski'nin elindeki ya da arkadaş­ larından ödünç alabildiği herşey aynı amaç için ku llanıldı. Fakat bu ilişkideki birçok şey belirsizdir. Dostoyevski ile Maria Dmitrievna ara­ sında 1 8 56' da yazıldığını bildiğimiz bir yığın mektuptan ancak bir tanesi kalmıştır, Dostoyevski'nin yazdığı bu mektup da bize pek az şey söylemektedir. Dostoyevski' nin Wrangel'e yazdığı mektuplar­ da M aria'nın sözünü ettiği yerler mürekkeple karalanmıştır (belki de ikinci karısı tarafından) ve . bunlann hepsi tam olarak okunam amış­ tır; önem li bir mektuptan da iki say-fa çıkarılmıştır. Dostoyevski'nin kızı tarafından yazılan biyografide Maria hakkında birçok aynntılı bilgi vardı r; fakat bu güvenilmez ve kuwetli bir düşmanlık besliyen kay­ naktan alınan doğrulanmamış yargılar kabul edilemez. Dostoyevs­ ki ile Maria Dmitrievna arasındaki, gerek evliliklerinden önce gerekse sonraki i lişki , herhalde hiçbir zaman dağılmayacak bir belirsizlik si­ si i le çevrilmiştir. Wrangel , Ocak 1 856'da başka bir iş için Semipalatinski'den ay­ rıldı. Ama mektuplarıyla arkadaşına öğütler vermeye, yardım etme­ ye devam etti. O yıl Dostoyevski için zor bir yıldı. Maria Dm itrievna ile mektuplaşmaları alışılmış kıskançlık ve güvensizlik olaylarıyla sür­ dü. Baharda, Maria aldığı bir evlen�e teklifini yazıyor ve ondan fik­ rini soruyordu. Dostoyevski çıldlrmıştı. Kardeşine ve Wrangel'e Maria Dmitrievna'ya mektup yazmalarını , Çarın yakında affetme ihtim ali olduğuna ve Petersburg'a döndüğünde onu geçindirecek olanakla­ rı bu lunduğuna ikna etmeleri için yalvardı. Barnau l'a, komşu şehre gitme izni alabildi ve gizlice Kuznetsk'e gitti ("sadece 9nu görebil­ mek için cezayı göze alırdım"), iki gün kaldı ve başına bir şey gel­ meden geri döndü. Döndükten sonra Wrangel' e şöyle yazıyordu: " Bu iki gün içinde, geçmişi hatırladı ve kalbi yine bana döndü . " Fa­ kat önem li bir rakip vardı; daha önce sözü edilen akıllı , cana yakın öğretmendi bu . Adı Vergun ov'du, Tom sk'un yerlisiydi . Durumu çok elverişliydi ; henüz yirmi dört yaşındaydı , ve bu tutku lu, romantik dul için çekici olduğu açıktı. Fakat evlilik bir hesap işiydi, gün Pete rs­ burg' a dönecek, belki de şöhrete kavuşacak olan daha yaşlı olanı gelecek için daha elle tutulur şeyler teklif ediyord u . Maria Dmitriev76


na önce karar veremedi. Oostoyevski'nin beklenmedik şekilde ekim­ de subay rütbesine yükselmesi şansını arttı rmı ş olmalı. Dostoyevs­ ki Maria için giriştiği çabaları çoğalttı ; arkad aşlarına yazıp , onlardan, Maria' nın kocasının ölümü üzerine m aliyeden alacağı az bir para­ nın daha çabu k öden mesi için çalışmaları oğlu Paul için , Omsk'da­ ki Sibirya Askeri Oku lunda bi r yer bulmalarını rica etti. Beyaz Gece l er'in ve Ezilenler'in kahram anları gibi kendini önem­ semeyen bir cöm ertlikle, Vergunov'un " kendisi için kardeşten da­ ha yakın" olduğunu söyleyip, onu n i le rlemesini sağ l am a bağlamak içi n u ğ raşmaya başladı. Sevgisi delice boyl.!tlara varmıştı . Kasımda Michae l ' e yazdığı bir m e ktupta, Maria için " yolumun üstünde beni bu lan , Tanrının gönderdiği melek" diyor: aynı sı ralarda Wrangel'e şöyle yazıyord u : Başınızı sallamayın, beni yargılamayın : onunla o-lan ilişkime ait birçok şeyde akıllıca hareket etmediğimi biliyorum, hemen hemen hiç ümidim yok -ama ümi­ dim olsun ya da olmasın, beni m için hepsi bir. Artık hiçbir şey düşünmüyorum. Yalnızca onu görmek, yalnızca onu duymak! Mutsuz bir çılgınım. Aşk bu şekliy­ le bir hastalıktır. Bunu duyuyorum. Yolculuk için borca girdim (ikinci bir defa de­ nedim ama ancak Zmiev'e kadar gidebildim, dat-ıa öieye gidemedim). Şimdi bir daha gideceğim; kendimi mahvedeceğim, fakat buna aldırdığı yok! Tanrı aşkı içın, bu mektubu kardeşime gösterme. Ona karşı sonsuz utanç duyuyorum. Za­ vallı adam. son gelirleriyle bana yardım ediyor. ben de parayı bu şekilde harcı­ yorum _

Oostoyevski ' n in kendi çı lgınlığını amansızca incelediği an lardan bi ridir bu . Yıllar süren bir yal nızlı ktan sonra dü nyaya açı lan kapalı kalm ış bir ru hun yı kıcı tutku ların ı n , bu tutku ların ku rbanı tarafından , daha can l ı . daha içten an latıl dığı pek az görülmüştü r . Kuznetsk'e gitmek içi n , bu m e ktupta sözü edi len kaçış, kası mııı o s n larında gerçekleşti ve hala kararsız olan M aria'yı kararı n eşiği­ ne getirdi. İ ki ay son ra Dostoyevski dah a uzun bir izin alabildi ve evl ilik 6 Şu bat 1 857'de Kuznetsk'de kutlandı . M aria için b u , tutku­ dan çok rahat için yapılan b i r evlilikti. Genç fakat dostsuz, parasız öğretmeni seçmesi m ü m kündü ; Dostoyevski ' n i n kızı -gerçi onu n tek başı na öne sürdüğü şeylere inanmak çok zorsa da- Maria nın '

77


düğün · gecesine kadar Vergu nov'la yaşadığını söylüyor. Karısı ve üvey oğluyla Semipalatinski'ye dönerken Dostoyevski , Barnaul'da çok güçlü bir sara nöbeti geçirdL Dört gün onu güçten d üşüren bu nöbet , gerçekten sarası olup olmadığı hakkı ndaki kuşkusunu d ağıt­ tı ve M aria Dmitrievna ya da saralı bi rinin karısı olduğunu ilk kez gösterdi. Evli liği e ld e ettikten son ra, artı k içindeki diğer bi r büyük üm itle ·uğraşmak için serbestti. Sibirya bozkırlarındaki bu süresi belli olma­ yan sürgünden kurt u lmaktı ümidi. Semipalatinski'ye gelişinden b i r yıl sonra, Nikola 1 ölm üştü. Aleksandar il heryerde, barışı v e reform­ ları geti rici ol arak karşı lanmışt ı ; ve Sibirya'daki sürgün ler Paris Ba­ rı şının sonuçlanması ya da Çarın taç giymesi dolayısiyle yapılacak bir affı sabırsızlıkla bekliyorlardı. Dostoyevski, Sivastopol kahrama­ nı General Todleben ile bir"kez karşılaşmış olduğunu anım sadı ; ge­ neralin kardeşi Dostoyevski ile aynı yı l larda M ü hendislik Akademi­ sinde okumuştu. Her zam an ki yardımcısı Wrangel bi r mektubu Tod­ leben 'e u laştırdı. Dostoyevski'nin subay rütbesine yükselmesini sağ­ layan da, Todleben'in Çara etkisiydi. Fakat Çarın IOtfu daha i leriye gitmedi; ve Q.ostoyevski'nin yazdığı -belli bi r maksat l a yazmıştı­ vatanseverce bir methiye Aleksandır'a u l aşamadı. Ancak Ocak 1 858'de, görevden ayrı lmasına ve Rusya'ya dönmesine izin istemek için resmi bir dilekçe yollam asına müşade edildi. Bir şey belli olmadan bir yıl daha geçti. 1 859' un baharında, ilk ola­ rak Petersburg'daki kardeşinden, 1 8 Mart tari hli bir kartla görevin­ den ayrı lma isteğinin kabul edildiğini öğrendi. Dilekçede, Moskova'ya yerleşmeyi istemişti; fakat Moskova'nın 1 50 kilometre kuzeyi nde , Moskova-Pete rsburg demiryolu üzerindeki Tve r'de otu rm asına izin veriliyord u. Karar m ayıs başında Semipalatinski 'ye geldi, formalite­ ler. iki ay sürd ü ; ve 2 Tem muz da Dostoyevski ile karısı bir d ah a dön­ memek üzere Semipalatinski'den ayrıldı lar. Pau l lsaev on lara, oku ­ lunun bu lunduğu Omsk' d a katıldı. Ağustosun ortalarında hep bir­ likte Tver'e vardılar. Bu s ü rgün yıl larının edebi ü rü n le ri önemsizdir. Semipalatinski'de zihni bir çaba harcamak içi n pek az d ü rt ü vard ı ; ve kendinin de iti78


raf ettiği gibi, Maria Dmitrievna ile olan ilişkileri, onu , başka· her şey­ den mahrum edecek kadar meşgu l ediyord u . Hemen hemen iki yı l sonra yazılmış bir m�ktupta Apollon M aikov'a söylediği gibi , h apis­ ten "bir büyük eser yazmak düşüncesiyle çıkmıştı. Semipalatins­ ki 'den yazdı ğı mektuplarda yer yer, üzerinde çalıştığı bir "büyük rom an" üzerine im alara rastlıyoruz ama herhangi bir bölümün ya­ zıldığına dair bir belge bu lamıyoruz. Bunun , Suç ve Ceza' nın ilk müs­ veddesi olduğu yolundaki tahmini de doğru layacak hiçbir ş �y yok. Dostoyevski 'nin o dönemdeki düşünceleri üzerine elbette pek az şey bi liyoruz. Michae l 'den kendine yoll am asını isted iği kitaplar arasın­ da, Kant 'ın Salt Aklın Eleştirisi, Hegel'in Felsefe'nin Tarihi, Yu­ nan ve Latin tarihçilerinin Fransızca çevirileri , " EkonomistlerJ-' , ilk kil ise büyükleri, Ku ran , bir fizik ders kitabı , ve Almanca sözlük var­ dı. Bu denli gene l , geniş bir liste bizi pek az aydınlatm akta. Ayrıca bu kitapların ger9 ekten �line vardığı ve okunduğu hakkında hiçbir fikri m iz yok. Dostoyevski'nin Sibirya'daki yaşantısıyla kesin olarak ilgisi olan üç kitap , Ölüler Evinden Anılar, Amcamın Rüyası, ve Stepançi­ kova Köyü bütün yapıtları arasında, en basit en az sorunsal olan­ lardır. Suç ve Ceza'dan başlayan büyük romanlar dizisinin esin kay­ nağı o lan iyi ve kötü soru nu üzerinde o zamandan düşünüp düşün­ mediğini bilm iyoruz ama bu kitaplard a bunun izine rastlamamakta­ yız. Ölüler Evinden Anılar' ın ortaya çıkışı Petersburg'daki arkadaş­ ları için Semipalatinski 'de yazmaya b aşladığı notlarda bulu nabi lir. Ama o zam an l ar bunu yayınlam ayı düşünmüyord u , ve elim izdeki şekliyle Anılar herhalde Dostoyevski Rusya'ya dönene dek tasar­ lanmamıştı. İ lk alınan not ların kitabın son şekline ne kadarıyla girdi­ ğini tahmin etmek de olanaksız. Siyasi sürgün olan Dostoyevski'nin yazdıklarını yayı nlaması 1 857'ye kadar yasaktı. Aynı yılın ağustosunda, Michael, 1 849'da ha­ piste yazılan Bir Küçük Kahraman'ın yayın lanma işini yola koyd u . Dostoyevski 'nin ona epey borcu olmasına rağm en , Kraevski kitap için i kiyüz ru ble verdi -romancı, bu cömertliği kabaca ve ku rnazca küçül�meye çabalamıştır. Maria Dm itrievna ile evlenişi , aklın ı , ba79


zen iyi bazen kotü sürüp giden sevda işiyle u ğraşmaktan ku rtarmış ve aynı zamanda mali dert le rini arttırmıştı. İ ki kısa roman üzerine, Amcamın Rüyası ve Stepançikova Köyü üzerine çalışmaya baş­ ladı. Michael'in onun hesabına yaptığı uzun pazarlıklardan son ra, ikisi d e , Avrupa Asya'sindan döndüğü günlerde değişik d e rgilerde bası ldı. Amcamın Rüyası , kızını yaşlı, bunak bir prensle evlendi r­ mek için dolaplar ku ran bir annenin çabaları nın öyküsüydü . Anne Prensi evlenme teklifi yapm aya ikna ediyor fakat sonunda başkala­ rı , teklifin bir rüyanın parçası olduğuna p rensi inandı rıyorlardı. Kı­ sacası , öne m li hiçbir değeri olmayan bi r komediydi bu. Daha tut­ kuyla yazılmış bi r eser olan Stepançikova Köyü ise, sahte dindar bi r şarlatan ı n , Fam a Fom iş Opiçkin'in, kendini, karısı ölmüş, isterik annesiyle birlikte yaşayan emekli bi r albayın evine nası l kabu l ettir­ diği n i , onları nası l sert bir şekilde idare ettiğini, zayıf am a sevimli albaya işkence yapmaktan , onu aşağı lamaktan nasıl zevk aldığını anlatıyordu. Öykü , herkesin hayret ettiği bir olayı n (okuyucu da da­ ha az hayret etm iyor), albayın bu adamı zorla kapı dışarı etmesinin geçtiği güne kadar böylece sü rüp gidiyor. Fama Fomi9, hiç yılma­ dan, şaşırmış ve değişmiş olarak geri geliyor, albayı , daha önce ken­ disinin iyi karşılanm ayan iltifatlar ettiği genç bir kadınla evlendiri­ yor, ve ev' halkı üzerinde eskiden köt ü l ü k için ku llandığı kadar güç­ ' ij bir baskıyı iyilik için ku l l an m aya devam ediyor (aceleye gelmiş bir coilogdan , çok açı k olmasa da böyle an lıyoruz). Dostoyevski 'nin bu iki öyküyü hangi etkilerin altı nda yazdığını bu­ fup çı karmak pek kolay değil. Pek az biyografi yazarı , Maria Dmitri­ evn a'nın onun yaşantısında ya da eserinde herhangi iyi brr etkisi ol­ duğunu söylemi ştir. Fak at h iç olmazsa evli liğin ilk zamanları Dos­ toyevski'ye dü nyan ın ve onun kötül ükle rinin bir defacık, bir sorun­ dan çok bir ş ı;ı ka olarak ele alındığı bir kaygısızl ı k ve rmi ştir. Artık, görün ü rdeki insan ilişkilerinin psikolojik tem ellerini derin lem esine incelem iyor, dış olayları , abartma ve karikatür havası içinde anlat­ mdk on u hoşnut ediyord u . Tuhaf du rum lar ona, karakterin u stalıklı incelenmesinden daha çekici geliyord u . Malzemenin çoğunun , Se­ mipalatinski' nin dedikoduc u , dar, taşralı çevresinden geldiği açıktır, 80


fakat sürgüne gitmeden önce Petersburg'daki çevresini anlatışıyla öz bakı mından öyle büyü k �yrılıklar vardır ki, bu değişikliği açıkla­ mak için başka bir neden aramalıyız. Wrangel'in anılarına göre, Dos­ toyevski , serbest kaldı ktan son ra, Gogol' ü yen iden oku m uştu , ve ilk eserlerindeki gibi, Amcamın Rüyası ve Stepançikova Köyü, an­ cak Petersburg'a döndükten sonra bütünüyle geride bıraktığı Go­ gol ' ü n sözcükleriyle ve deyişiyle doluydu . Ama bu, özdeki ve yön­ temdeki değişiklik için bir ipucu vermiyor. Bu Sibirya öykülerinde işleme kte olan yeni etki, romanlarını n çoğu basılışlarından bir iki yı l sonra Rusçaya çevrilen Dickens'ın etkisi gibi görün üyor. İ kinci el­ den gelmesinden başka şüphelenilecek yanı olmayan bir iddiaya gö­ re, Dostoyevski'nin sürgünde okuyabildiği kitaplar yalnızca Pickwick P apers ve David Copperfield' dı. 1 857'de yazdığı bir m ektu ptan da, o zamanlarda Dickens'ı tanıdığını anlıyoruz. Eleştirmenler, Dosto­ yevski'nin Sibirya'dan dönüşünden sonra yazdığı ilk roman olan , Ezi­ lenler' de ki Neli 'nin, doğrudan doğruya The Old Curiosity Shop'ın sayfalarından alındığın! her zaman söylemişlerdir; Foma Fom iç'in de U riah Heep ile M r. Pecksniff'den geldiği pek az şüphe götürür. Karışık olmayan , melodramik kişi ler anlatm ak, çözüm lemeler yeri­ ne karikatürler koymak, kötülerin fiziki olarak cezalandı rı lışı , hiç ola­ nağı olm ayan neşeli bir sona varan ani dön ü ş -gerek önceki, ge­ rek sonraki Dostoyevski'ye hiç uygun olmayan bütün bu öğeler, ger­ çek Dickens geleneği içindedir. Ve eğer, Stepançikova KöyüJıir başarısızlıksa, bunun nedeni Dostoyevski de g üçlü bir espiri yete­ neğinin pek az olması ve Dostoyevski'nin bu romanı (bir dereceye kadar Amcamın Rüyas ı 'nı d a) , dehası kendisininkinden çok deği­ şik olan birinin etkisi altı nda ve on u n deyişiyle yazıyor olmasıydı. Dostoyevski 'nin Tver'de geçirdiği üç ay hakkında söylenecek fazla bir şey yok. Vefalı kardeşi Michae l , oraya varışından kısa bir süre sonra ziyarete geldi; fakat Tver'in sağladığı bu gibifaydalar sabır­ sızlığını azaltmıyord u . Kardeşin e , "burda, Tver'de otu rmama rağ­ men, hala, dünya yüzünde bir gezginim." diye yazıyordu . Wrangel'i de, "Tver'in Semipalatinski'den bin kat kötü" olduğu n a inandırma­ �a çalışıyordu. Mektupları sevgili Petersbu rg'una dönme tasarıla81


rıyla doluydu . General Todleben'e bir kez daha yazdı: yazarken , can sıkıcı biri olarak düşünülmekten pek korkuyordu. Sonunda, karar ha­ la verilmeyince, Çarın kendisine bir dilekçe yazdı. Başkente dönü ş izninden başka üvey oğlu Paul'un Petersburg'daki eğitim kurumla­ rından birine kabul edilmesini de istediği dilekçe bugüne dek sak­ lanm ıştır ve ilgi nç bir belgedir. Bütün Rusların Büyük H akimine alı­ ;ıılmış yaklaşış biçimi olan kölece bir ifade tarzı içinde yazılmıştı bu di lekçe ve kaçınılmaz olarak bugünün okuyucusunda hoş olmayan bir etki yaratmaktadır, fakat içtenliğinden kuşku lanmak için hiçb i r neden yoktur. Dostoyevski, i ktidarının i l k yıllarında Aleksandır l l 'nin kişiliğine duyulan genel coşkunluğu paylaşıyordu ve kardeşine yaz­ dığı mektuplarda, ondan " kutsal imparator" ve "bizim üzeri m izde hüküm süren aziz varlık" diye söz ediyordu. Dilekçe şöyle sona eri­ yordu : Majesteleri, h aklının v e haksızın üzerinde parlayan bir güneş gibisiniz. Daha şimdiden halkınızın milyonlarcasını mutlu ettiniz; zavallı bir öksüzü, annesini ve üzerinden kısıtlamaları hala kalkmadığı, ama şu anda bütün hayatını, halkını' mutlu eder. İmparator için vermeye hazır olari, talihsiz, hasta bir adamı mutlu ediniz.

Daha di lekçe alı nmadan lehte bir karar verilm işti. Karar, Dosto­ yevski'ye 25 Kasımda bildiri ldi. Dostoyevski Aralık�ın ortalarında Tver'den ayrıldı, karısı üvey oğlu , onlara kalacak yer bu l ana dek ge­ ride kalacaklardı. Kardeşi onu Petersbu rg istasyonun d a karşıladı. Kızakların zincirli mahkum ları uzağa götü rd ü kleri o soğuk Noei ge­ cesinin onuncu yıl dön ü m ü nden birkaç gün öncesiydi.

82


BÖLÜM Vll

DERGİCİLİK DENEYİ

; Dostoyevski'nin P etersburg da olm adığı on yıllık sürede üç önemli şey olmuşt u : Kırım Savaşı nın kaybedilişi , Nikola l'in otuz yı llık sal­ tanatının sona erişi ve Petersbu rg-Berlin demiryolunun açı lışı. Bu olayların Rus yaşantısı n a derin etkileri olmuşt u . Am a hiçbiri , baş­ kentin dış görünüşün ü , Dostoyevski'nin kırklarda bildiği şeklinden fazla değiştirmemişti , ve Tver'den gelişinde, Michael onu istasyon­ da karşıladığında, aradan geçen on yıl yalnızca, inanılmaz bir kara­ basan olarak görülmüş olabilir. Dönüşünden sonraki ilk aylar, ailesini yerleştirmekle, tek geli r kay­ nağı olan eserlerinin toplu bir baskısını hazırl am akla ve eski dost­ lu klarını yenilemekle geçti. Politik ve edebi alan d aki bir yığın yenili­ ğin arasında, bir şey değişmedşn kalmıştı: Kırklarda olduğu gibi , alt­ mış da da edebiyatta ciddiye alınm ak isteyen her akı llı adam, az ya da çok belirli bir inancı ya da eğilimi olarfa bir guruba yeni bir "çem­ ber"e girmek zoru ndaydı. Dostoyevski 'ye çekici gelen g u rubun or­ tasında eski bir t an ıdık olan Milyu kov vardı; şimdi yerii kuru lan Sve­ toch dergisin in yayıncısıydı ; gurubu n üyeleri arasında iki eski arka­ daş daha vard ı , Apollon Maikov ve Yanovski; ve Dostoyevski daha sonra resmi biyografisini yazacak olan Strakhov ile ilk kez bu rada tanıştı. O yokken , kardeşi M ichae l pu ro ve sigara imalatçısı olmuş­ tu ; mallarıyla birlikte parasız olarak " u fak değerde hediyeler" da­ ğıtm ak d üşüncesini. bu özgün ve kazançlı düşünceyi ijk kez bulan da odu r. Am a t ütün kokusu , gençliğinin edebi özlem leri n i bastırma­ mıştı , ve daha yetenekli olan kardeşinin dönüşü kararı nı verdirtti ;

83


Fabrikayı satm aya ve kendinin yayıncı , Fyod·o r' un d a başyazar ola­ cağı yeni bir edebiyat dergisi çıkarmaya karar verdi. Eylü l 1 860'da Vre.mya (Zaman) nın bi r ilanı görüldü ve ilk sayısı , tam vaktinde, Ocak 1 86 1 'de çı ktı. Başlıca çekicil iği, Fyodor' u n yeh i bir romanının, Ezilenler' in ilk kısm ıydı. Geniş , duygusal, melodram ik bir öyküydü bu; şimdi yalnızca, Herdeki d aha iyi eserlerin tadını önceden veri­ şiyle ilgi çekiyor. Nisanda, geçen güz başka bi r dergide yayı n lan­ maya başlayan Ölüler Evinden Anılar, Vremya'da çıkm aya başla­ dı. Bunlar Dostoyevski 'nin bereketli Zihnini tüketm iyord u ; hiçbir za­ man , edebiyat dünyası na döndüğü şu anki kadar faal olmamıştır. Çı ktığı günden beri Vremya'ya edebiyat ve politika üzerinde sürek­ li yazılar veriyordu . Dört yıl d ergi işiyle u ğraştı , öykücülüğünü nere­ deyse b ütünüyle bir yana bı raktı. Fakat bu devre zihni gelişimi ba­ kımından çok önem lidir. Hırslı, genç bir radikalin , aynı derecede hırs­ lı, am a daha iyi düşü ndüğü pek söylenemeyecek bir ortodoksluk şa­ mpiyonu Hoffmann ve Gogol'ün yolundan ustaca giden birini n , Ras­ k�lnikov ve Mişkin ' in yaratıcısına evrimini görüyoruz bu devrede. Dostoyevski 1 848 baharında tutu klandığında, Rusya'nın gördü­ ğü en sı kı sansür altında dayanıklı bir şeki lde d u ran Rus d ü şü ncesi devrimci coşkunun ateşli olduğu Avrupa'ya ümitle bakıyord u . Da­ ha sonraki yıl lar durumu tersine çevi rdi. 1 848'deki devrimci karı şık­ ıı klardah sonra Avrupa çabucak karşı devrime geçmişti. 1 8SO'de Her­ zen . ' ' Avrupa uyumuyor. Avrupa ölqü ' ' diye yazıyordu . ve büyük dev­ rimci l ider, bu tümcesinde, d aha sonraki otuz yılda Rusların yalnızca radikal Rusların da değil- pek sık açığa vurdukl arı hayal kırı klığını özetliyordu. Ama Avru pa'nın politik düşüncesi kayıtsız ve ateşsiz du rurken , Ru sya uyan m aya başladı. Kı rım Savaşı'nın utan­ cı . Nikola l ' in yı kılan devrini i anet lemiŞti; özgürlük ve i le rleme üzeri­ ne belirsiz ü lküler, serflerin serbest bı rakı lışı ve sansürün kaldı rıl ışı gibi som ut reform lar kon uşuluyord u ; ve Rusya, Aleksandır l l ' n in i l k yı lları nda, yeni b i r reform v e yeni leşme çağının arifesindeymiş gibi görün üyord u . Herzen gibi rad ikaller, Tu rgenyev gibi liberaller ve Konst antin gibi Slavcı tutucular aynı dili kul lanarak, Avrupa ile, bu bitki n , yaşlı adam la, taze genç devin , Rusya'nın karşıtlığını i lan edi84


yorlardı. Kırkların düşünen Rusları ümit ve hayranlıkla Avrupa'ya ba­ kıyorlard ı ; 1 860'ın Rusu ise kendi halkının belki başardığı şeylere değil am a hiç olmazsa emel lerine aynı duygu l arla b akıyordu. Dostoyevski' nin sürgünde bulunduğu yıl lard a, yeni bir düşünce, 1 ' halka" bağ l ı l ı k düşüncesi gelişti. O günün Rusya'sı nda halk, köy­ lü demekti . Köylünün yüceltilmesi, Moskova'da Slavcı lar tarafından başlatılmıştı . Slavcı l arın p rog ramı , salt Rus olan herşeyi , Avrupalı . ya da Avru palı laşmış herşeyin zararına yüceltmekti; ve b u , köylü ha­ yatını anlatan bazı ünlü öykü lerin , Tu rgenyev'iri Bir Avcının Notla­ rı , Grigoroviç'in Anton Goremyka ve diğerlerinin ortaya çıkışıyla bes­ lenm işti. Bu akım en yüksek noktasına, Aleksandır l l ' nin serfleri ser­ best bı rakm a kararıyla vard ı ; aslında karar 1 857'de alınmış ama 1 86 1 'e kad ar açıklan m am ıştı . Genç Tolstoy, ilk öykü lerinden bi rin­ de bu akıma katkıda bulu nuyordu: 1 857-5.8 kışında yazılan Üç Öl ü m '­ de aristokr·atın ıstıraplı ölümüyl e , köyl ünün basit , dertsiz ölüverişi arası ndaki karşıtlık anlatılıyo'rdu . Kısa sürede köylü m od a oldu ve bu düşünce tarzı, Sibirya'dan döndüğünde Dostoyevski ' nin düşün­ celerine uygun geldi. insanl ar kırklarda ülkülerini Fransız kitaplarında arıyorlard ı , şimdi ise yal nızca etraflarına bakm aları yeterliydi; ara­ dıklarını " Rus halkı�da" b u luyorlardı. 1 860'ın· Petersburg'unda ateşli ve politik sezgisi az birinin hararetl i bir vatanperver olması kolaydı , aynı adamın 1 845'de hararetli bir devrimci olması nın kolaylığı gibiydi bu ; ve Dostoyevski iki durumda da en kolay yolu seçti. Dildeki bir karışıkl ık bu gidişe yardım .etti. Rusça Narod sözcüğü , Alm ancadaki Volk gibi, bizim " m i l let" ve " halk" diye ayırtett iğimiz iki anlama b i rden geliyordu . Dostoyevski , dergi lerindeki yazı ların­ da, Rus uygarlığını " m illi ru ha" "milli ilkelere" dayandırmakta israr ederken , pekala, " halk ru h " u , " halk ilkeler"i demek ist 9miş olabilirdi -ve herhalde bunu dediğine inanıyordu. Şimdiden Slavcılar tarafın­ dan yaygınlaştırılan Narod sözcüğü ve ondan türeyen sözcükler, yal­ nızca Vremya'nın sayfalarında değil, Dostoyevski 'nin daha sonraki politik yazı larında da birbirlerini dürtüştürüp duru rlar; ve d ü şüncenin b u sezilmeyen karışıklığı, gençliğin demokratik coşkun luğundan, da­ ha sonraki gerici mil liyetçi liğe ağrısız geçmesine yardımcı olu r . 85


Dostoyevski'nin düşüncelerinin, geri dönüşünden sonraki yıl lar­ da geçirdiği hızlı evrimde, Apollon Grigoriev'in etkisinin önemli pa­ yı vardır. G rigoriev, çok yetenekli ama pek yargı gücü olmayan bir eleştirmendi ; kuwetli ve özgünlüğü ona Rus edebiyatında küç ü k bir yer vermektedir hala. Edebiyat h ayatına kırklarda şair olarak başla­ mıştı ve 1 850'den 1 855'e kadar, Slavcılarla resmen ilişkisi olmamak­ la birlikte, Rus köylüsüne bağlılık d üşüncesini paylaşan ve insan lı­ ğın ahlaki ü l küsünü, köylünün ü m it kırıcı dış görünüşünün altında bu lan bir derginin yazı kuru lundaydı. Grigoriev Moskova'da, aşağı sı nıfların ve taşralı çevrelerin dram yazarı olan Ostrovski ile tanıştı v.e ona karşı sınıszı sevgi duydu. Ostrovski hoş, sade biriydi ve oyun­ ları bilinçli bir eğilimden, S l avcı ya da başka bir eğilimden uzakt ı ; fakat, sarhoşluk, kirli l i k gibi ufak kusurların büyuk e rdem lerle birlik­ te bulunduğu duygusuna, Ruslara özgü olan bu dUYQUYa kaptırmıştı kendini. G rigoriev'in eleştirilerinin değiştirici ışığ.ı altında OstrovskL Rus ru hunun Puşki n 'den son ra-gelen temsilcisi oldu; yarattığı ka­ rakterlerden biri , Yoksulluk Ayıp Değil'in kahramanı G rigoriev ta­ rafından bir şiirle övül müştü. Bu şiirin i ki d izesi, R4s edebiyatında yı llarca ü n l ü olarak kaldı: Perişan , sarhoş ve paçavralar içinde Fakat saf Rus ruhuyla beraber Grigoriev' in etkisi ya da Grigoriev' in yoru m ladığı şekliyle Ostrovs­ ki 'nin etkisi , Dostoyevski'nin bazı karakterlerinde izlenebilir ve tam bir anlatı m ın ı Suç ve Ceza'daki Marmeladov'da bulur. Vremya, 1861 'in başlarında yayına geç! nce, bir işte fazla kal amı­ yan , kavgacı bir adam olan G rigoriev dergiye katılmayı teklif etti ve derginin s ü rekli yazarı ol.d u. İ l k i lan larda yeni derginin progra.mı ve politikası aç! kl anmışt ı . Slavcı larla, bat ıcılar arasındaki "yerli tartış­ ma"ya yu kardan bakarak tarafsız kaldıklarını bildirip, iki görüşü uz­ laştıran ve aşan yen i bir sentez buldu klarını iddia ediyorlardı. Fakat bu özgü n l ü k iddiaları pek inandı rıcı değildi. Büyük Petro'n u n yaptığı reform ların bir sonucu olarak eğit i lmiş sınıflarla " halk" arasında do86


ğan ayrılık, Rus uygarlığının ve Rus kuruluşlarının ayırıcı özelliği üze­ rine ileri sürülen iddial a r, Rus toplumunu ve kültü rünÇı " halk" a d a­ yandırmak gerektiği -bütün bu düşünceler, sayısız sonuçları ve dal­ larıyla birlikte, Moskova Slavcı larının onbeş yıldır pazara s ü rüp d u r­ du kları şeylerdi. Vremya'da görü len m aka leler işte böyleydi. Bun­ ların görü n üşüne bir tazelik vermek için yeni bir isim gerekliydi; bu­ nu da G rigoriev buldu. Yeni isim Pochva yani Toprak'tı. Vremya'nın. savunduğu doktiri­ nin simgesi Toprak'tı , Vremya'nın yazarları kendi le rine Pochven­ niki yani Toprağın İ nsanları diyorlard ı ; b u nd an son ra da böyle anıl­ dı lar. Soyut bir nitelik vard ı , Pochvennost yani Toprağa Bağlı lık; bu yalnızca Rus halkına bağ lılık an lamına gelmiyor, aynı zamanda, kök­ lerin toprakta olması ndan gelen güçlü , sağlıklı , yerli olma nitelikle­ rini de belirtiyordu. H asrmların özelliklerini belirten olumsuz sözcük de Bezpochvenn ost i di ; bu da yalnızca Rusya'ya ve halka hiç al­ dırmadıklarını değil, düşüncelerinin havada gezinen , gerçekle ve top­ rakla etkili bir ilişkisi olmayan şeyler olduğu nu da anlatıyordu . Kısa­ cası, sözcük parlak bir ı:e k.a ü rünüydü. Sovremennik gibi düşman dergi lerin , P ochva' nın an lamsız olduğunu söylemeleri boşunaydı . Bütün gücü , anlamının bol luğundaydı v e o olmasaydı , Vremya'nın yaşam ası pek zordu. Durumu, bi r m izah dergisinin karikatüristi iki Yı l son ra özetlemişti: çırak olarak çizilmiş Strakhov, yayı ncı Mich a-' el Dostoyevski'ye şöyle diyord u : " Dü şünce lerimiz aktarma olabi lir am a isimlerimiz ne olu rsa olsu n. bizimdir." Yeni derginin eğilim leri kısa süre son ra ortaya çıktı . İ kinci sayıda (Ş ubat 1 86 1 ) Fyodor bostoyevski ' n in san at ku ram ı üze rine bi r ya­ zısı vard ı ; Dostoyevski bu rda, i ki ü n lü radikal d erginin, Sovremen­ nik ve Otechestvennye Zapiski'nin eleştiri lerine şiddetle çatıyor­ du. Aynı yı lda G rigoriev'in , Slavcı okulun ku rucu ları olan Khomya­ kov ve Kireevski'ye övgüler dizdiği, onların fe lsefelerini açıkladığı bir yazı d izisi yayın lanmaya başladı. Fyodor ve Strakhiv yeni görüş­ leri coŞku nlu kla benimsemişlerdi. İşadamı olan Michael d aha az et­ , kileniyordu ve d üşüncelerden çok satışla i lgileniyordu bu d u rumdan da endişe d uyuyord u . Petersburg aydınl arı kırkl arın düşün :;elerini 87


unutmamışlardı ve hala Moskova'yı biraz horgörüyorlardı . Slavcı sö­ zü , kaçı n ı l m az olarak, yeni düşüncelere i l k sarı lanların etkisi altın­ daki Rus gömleklerini, çizmelerini hatırlatıyord u ; ve Petersburg, Av­ rupa'nın dem okrasi örneği olduğu inancını yiti rmesin e rağme n , ha­ la Londra tl;)rzi lerin in ve Paris şapkacı ları n ı n geleneklerine bağlı ka­ lıyordu . Dahası , Vremya program ında, Slavcılarla batıcılar arasın­ da t arafsız olduğunu açı klamışt ı ; ve Michae l ' i n ihtiyatlı düşüncesi­ ne göre, Slavcı i l ke lerin açıkça savu n u l ması , abonelerin azalması­ na yol şçabilirdi . İ l k son u ç , Michae l i le G rigoriev arasındaki tartış­ ma oldu ve Grigoriev her zamanki atı lganlığı ile, Rusya ' n ın en uzak köşesi olan Orenburg ' a gitti , orada öğretm en lik yaparak bir yıl kal­ dı . Petersb u rg ' a geri döndüğünde Vremya'da ve ondan sonra çı­ kan Epocha ' d a ara sıra yazılar yazdı ve 1 864'de genç yaşta öld ü . Çağdaşları n a olan etkisi, kuvvetli kişiliğine d ayan ı r v e b u etki , yaz­ dı klarının nite liği ya da n iceli ğiyle yeterince ölçülemez. Bu arada, Dostoyevski' nin d u rumunun sıkıcılığı , Vremya'nm Ka­ sım 1861 sayısındaki yazısında açıkca görü lüyordu . Dostoyevski bu yazıd a, tutu m u n u , Moskova'da Konstantin Aksakov ve onun S l avcı yan daşları nın yeni çı karmaya başladığı Gün dergisine açıklamaya çalı şıyord u . Yazı n ın tonu sald ırgand ı ; fakat hemen sonra, sertliğin bir düşmanın sertl iği değil de, arkadaş olabilecek am a arkadaşlığı redded ilen, istenmeyen birinin selliği ol,d uğu an laşı lıyordu . Slavcı ­ ların eski baş kente ve ortaçağ geleneklerine bağlılıkları ile hafifçe alay ediyord u ; çü n kü Dostoyevski t am bir Slavcı oldu ktan sonra bi­ le, yüreğiyle Petersburg ' l u kaldı , Moskovacı olamadı. Gün dergisi­ nin bir yazarına kızgı n lık d uyuyordu ve onu (pek doğru olm ayarak) kölelik ku ru m u nu n " i lahi yargı" olduğunu söyleyen bi ri ol arak gös­ te riyord u ; çün kü Dostoyevski Slavcı lığa dön üşünün bu ilk günle rin­ de, gençliğinin güçlü liberal önyargı ları n ı hala taşıyord u . Bütün bu eleşti riler, san ki yazar tarafsızmış gibi yapılm ıştı. G ü n ' ü n ası l kusu­ ru , "dostlarını tanım amaya olan az rastlanır yeteneği id i . " Vrem­ ya' d an iyi bir şey çı kacağına i n an m ıyorlard ı , çünkü S l avcıl ar, "dü­ şüncelerinin kalıbına, ki bu kalıp Moskova'da dökü lmüştü ve artı k değiştirelemez santimi santimine uymayan bir şeyi iyi bulmazlardı. 88


Yazı kimseyi memnun etmemişti. S l avcı ları etkilemedi ; libe raller ve batıcılar ise yazıyı , davaları na h�la sözde d e olsa bağ l ı olan birinin . ihaneti ol arak okudular. Suçlam a h aksız deği ldi; ama Dostoyevs­ ki'yi suçlamak gerel<sizdi. Suçu , içtensizlik deği l , d üşüncelerindeki karışı klıktı ; ne bağlılığını hangi ölçüde değiştirdiğini bilebi lecek ber­ rak bir anlayışı ve belki ne de bu n u bile bile, kabul edebi lecek cesa­ reti vard ı . 1 86 1 -62 kışı R u s d üşüncesi için önemli b i r dönemdi. Serflerin ser­ best bı rakı lışının ilan edilişiyle doruk noktasına varan l iberal coşkun­ luk, sallan m aya başlam ışt ı . Bazıları reform ların yete rince ilerlediği­ ni, diğerleri ise daha yen i başladığını söylüyorlardı. Part i ler içinde her zam anki yeni gru plaşm alar oluyord u ; eski sol ve onu n l a birlikte Dostoyevs ki , az ya d a çok h issedilir şeki lde sağa kaymı ştı ; özel likle genç kuşağ ı n kuvvet lendirdiği uçtaki gru p lar sol tarafta yerlerini al­ mışlard ı . Daha Ortodoks çem berlerde, "yeni i nsan " ciddi ve muha­ lif tartışmaların konusu oluyordu ve .bu kişi lere , uyg u n olmayan bir lakap takı lmıştı: N i hi listler (bu ismi Tu rgenyev b u lmuş gibi görünü­ yor). Karışıklık 1 86 1 güzünde Petersburg Ü niversitesi ' nde başladı : Öğrenciler hüküm ete karşı -bazı larına göre devrimci- propagan­ daya başl amışl ardı . H ü kü met öğrenci örgütleri n i kapatarak karşı l ı k verdi ; bazı göstericileri Peter-ve-Pau l hapishanesine gönderdi v e so­ nunda bi rkaçı nı Sibirya'ya sürdü. ' Ü niversite kapatı lmıştı ve başka işlerden mahrum edi len öğrenciler kışkırtıcı broşürleri gizlice basıp dağıtmaya başlad ıl ar. Vremya, liberal düşüncelere olan inançlarıyla önce öğrencilere yakın lık duyuyord u . Tütün ticaretinde reklamcılığı n fayd alarını öğ­ renen Michael Dostoyevsk i , b i r büyü k parça sığır eti pişi rtip votka ve şarap la birlikte hapishaneye götürd ü , tutu klu öğren cilere verdi . Fakat durum kızıştıkça, Vremya daha kayıtsız olmaya başlad ı ; Dos­ toyevskiler ü rkt ü ler ve dergi h ü kümetin tarafına dön d ü .. Tam zama­ nıyd ı ; Sovremennik silah larını ortaya çı kard ı , Vremya'yı kaçmakla suçl adı ve 1 862 baharında sansür tarafından belli bir süre için ya­ yı ndan menedild i . B u politik kargaşalığı n ortası nda; H aziran 1 862'de, Dostoyevski 89


yurt d ı şına i l k gezisini yapmak üzere Petersburg'dan ayrıldı. Serlin , Dresden ve Cologne'den geçerek Paris'e geldi; Londra'da sekiz gün kaldı -İngiltere'ye tek gidişiydi bu-, sürgünde olan ve o sı rada Pad­ dington 'da, Westbou rne Terrace'da oturan Herzen'i ziyaret etti, son­ ra Paris' e dön d ü , Cenevre'ye gitti , orada Strakhov i l e karşı laştı. İ ki arkadaş, İtalya'ya geçtiler Turi n , Cenova ve Floransa'yı ziyaret etti­ ler. Dostoyevski, Floransa' dan tek başı n a geri döndü, ağustosun so­ nunda Rusya'ya geldi. İ lk Avru pa gezisinin rom ancı üzerine bıraktığı etkileri bu lmak bi­ zim için çok zor; ama bu etkilerin fazla derin olmadığını şaşırarak görüyoruz. Bu çabu k etkilenebi len genç adam , Avrupa uygarlığının parlaklığı karşısında hayran l ı k d uym alıyd ı ; ama o Paris' i (Strakhov böyle an latıyor) "çok sıkıcı bir şehir" , Cenevre'yi kasvetli ve sıkıcı bu ldu. Tu rin ona Petersbu rg' u hatı rlattı , bu belki bir avu ntuyd u . Strakhov i le birl i kte b i r hafta kaldığı Floransa'da, Victor Hugo'nun daha yen i çıkmış olan Sefiller' inin dört cildini h ı rsla okudu, başka hiçbir şeye bakm adı . Strakhov b i r gün onu Uffizi Galerisine sü rük­ ledi ama Dostoyevski bi raz son ra bıktı ve " Medici Ven üs' ü görm e­ den bırakıp gitti. " Dostoyevski 'nin maddi şeylerde gözlem ve be-. timleme yeteneği çok azdı ve bi rkaç ay sonra Vremya'da yayın la­ maya başladığı Yaz İzlenlmleri Üzerine Kış N ot.l an eserlerinin en duygusuz olan larının arasındad ı r. O kuyucunun aklında kalan birkaç sahneden biri, Lond ra'daki Haymarket sokağının gece manzarası­ dır; o devi rc!_e bu sokağa sık sık giden fahişelerden ve on ların müş­ terilerinden meydan a gelen karm akarışık bi r kalabalı k, gazla aydın­ latı lmış kald ı n m lardan sokağa taşarken , bun ların ortasında, kadın ve erkek Katol i k misyonerler geziyor, Fransızca ve İngi lizce yazıl­ mış dinT broşürler dağıtıyorlar. Herzen'e 1 6 Temmuz'da yaptığı ziyareti , gezideki diğer olaydan daha ayrı ntılı ol arak biliyoruz. Daha önce bir kez karşılaşm ı şl ardı ; 1 846 güzünde, Herzen 'in Rusya'dan kesin olarak ayrılışından üç ay önce olmuştu bu karşı laşma. Dostoyevski'nin , Belinski ve arkadaş­ larıyla arası n ı n açılmaya başladığı dönemdi bu ve Herzen 'in onun hakkınd aki izlenimi " pek iyi değild i" Ama 1 862'de geçmiş u n utu90


labilir, affedilebilirdi: Dostoyevski Sibirya'd a büyük devrimci d ava için acı çekmemiş miydi? Ve o, H e rzen'in oku mak için sabırsızlı k gösterdiği Ölüler Evinden An ı lar ın yazarı değil miydi? Bu defaki yargı d aha cana yakı ndı: " Saf, düşünceleri açı k değil fakat hoş bir insan : Rus halkına coşkuyla inanıyor." Bazı Rus eleştirmen leri , özellikle devrimden sonra Dostoyevski'­ nin d ü şü ncelerinin gelişiminde, bu büyük devrimci lideri n önem li et­ kisi olduğunu öne sürmüşlerdir. Resmi biyografide bile, Yaz İzle­ nimleri Üzerine Kış Notları nın, Herzen'in düşüncelerinin izlerini taşıdığı söyleniyor. Etkinin çok derin olduğuna i n anmak ya da Lond­ ra'daki bu karşılaşm anın özel bi r önemi olduğunu söylemek güç. Herze n ' i n , Rus h ü kümetinden nefret ettiğini ve Rus hal kını sevdiği­ ni söylemeye düşkün olduğu doğrudur; i kinci duygusu biri ncisinden daha az som ut ve d aha az etkin olmasına rağmen , Slavcı i l kelere karşı bir yakınlık duymasın ı sağlıyordu . Bir süreden beri Avrupa' nın çürü m üşlüğünü en ateşli bir S l avcı n ı n bile yapamıyacağı biçimde yerdiği de doğruyd u . Fakat buiı lar o zamanın beyli k düşünceleriy­ di , ve Dostoyevski ile anlaşabildi kleri noktalar yalnızca yüzeyseldi. Gerçekte, Herzen de, Dostoyevski de Rus halkı hakkında fazla bir şey bilmiyorlardı ; ve Batı demokratik kuram larını bilen H erzen tar­ tışmada, ezilmiş Rus köyl üsü n ü , Rus otokrasisini yerm e k için kul­ lanırke n , yöntemi ve düşünceleri Avrupalı değil de Rus olan Dosto­ yevski , ülküleştiri lmiş köylüyü , kilisedeki ve devletteki otokratik sis­ temin bütününün temeli ve d ayan ağı olarak gören O rtodoks düşün­ ceye hızla yaklaşıyordu . Konuşmanın asıl ağırlığı tabii ki " Rus halk"ı üzerindeydi; ve eğer kon u şmacı lar', kelimelerden hoşnut olacakla­ rı na, anlam larını araştı rsalard ı , " Rus halkı " n ı n tartışmanın bir tara­ fında olduğu .kadar karşı tarafında da aynı rahatlık ve doğru l u kla kul­ lanı labileceğini göreceklerdi be lki de. Fakat Rus köylüsü , � estbo­ u rne Terrace'daki o temmuz gününde, belirsiz, uzak ve oldukça ina­ n ı l m az ol arak görü lmüş olmal ı ; kon u şma, başladığı gibi karşılıklı memnu niyetle bitti. Yıllar sonra Dostoyevski yazı larında, H erzen 'in " Rus halkı " adına konuşma özel liğine sertçe karşı çı ktı . Bu e leştiri doğrudur fakat eğer Herzen cevap verebi lecek kadar yaşasaydı , '

'

91


tu quogue • aynı derecede doğru olu rdu Dostoyevski, Kış Notları'nı yazarken, tedbi rli davranarak, Her­ .

zen 'e yaptığı ziyareti anlatmaktan sakındı. Tedbiri gereksiz ve fay­ dasızd ı ; Rus siyasi polisinin Londra'da, belki de Herzen 'in arkadaş­ ları arasında, eve gelen şüpheli kişileri bildirecek bir aj anı vardı. Eski bir siyasi m ah kum olarak yıllarca yetkililerin şüpheli biri gözüyle bak­ tıkl arı Dostoyevski'nin ziyareti de kısa zam and a Petersbu rg ' a bildi­ rildi. Dostoyevski'nin de içinde olduğu, Herzen ' i ziyaret edenlere ait polis listesi, Herzen'in Polonyalı bir adam ı nın eline geçti; o da bunu Kolokol adlı gazetesinde " hü kü m etin , yu rtdışından döndüklerinde tutuklanm alarını em rettiği kişilerin listesi" diye yayınladı. Bunun yan­ lış olduğu ortaya ç ıktı Dostoyevski başına bir şey gelmeden Peters­ burg' a dönd ü . Yetkili ler, Herzen'e yaptığı ziyarete pek kızmamış ol­ malılar ki , bir daha ki yıl dışarı gitmesine izin verildi . Fakat bu ol ay , o g ü n ü n Rus hükü m etinin ve dışarda yaşayan Rusları n , Avrupa'ya yaydı kları casusluk ve kc;ırşı-casusluk ağını göstermesi bakımından ilginçtir. Dostoyevski'nin ilk Avru pa gezisin in yegane dolaysız edebi ürü­ nü daha önce de sözü edilen, ilginç olmayan , Kış Notları dizisiydi. Dön mesinden bi raz son ra, yine Vremya içi n, Değersiz Bir Macera ad lı kısa bir öykü yazdı. Bu, bir daire müdürünün, insancıl görüşler­ le -bun lara kendini doğru b u l m a d uygusu da karışıyordu- em rin­ deki memu rlardan birinin düğün yemeğine gitmeye karar vermesi­ ni anlatan yarı gülünç, yarı yergi bir öyküydü. Sonuç, şeref verme­ .

ye gittiği insanl arı korkutması , şaşırtm ası , sıkması ve nihayet sar­ hoş olup genelli kle bütün d avetlil eri ve özellikle genç erkekleri ra­ hatsız etmesi olur. Öykü doğrudan doğruya, Dostoyevski 'nin de b i r zaman lar hararetle inandığı , liberallerin "insancı lık" anlayışının yer­ gisiydi. U l u bir şeydi bu , ama politika alan ında, rüzgarın hangi yön­ de estiğini gösteriyord u . Biçim ol arak Değersiz Bir Macera, Dosto­ yevski ' n i h , i l k ustası Gogol ' ü n etkisini yansıtan öykü lerin in sonun­ cusudur. Bu ndan sonra bir sene hiçbir öykü yazam amışt ı r. Önün•

Sezar ' ı n " Se n de mi Brut us" sözünün " Sen de m i " kısm ı . (Çev.)

92


deki aylar, bir d ahaki bölümde anlatılacak olan duygusal bir mace­ ra ile doludu r. Bu arada bu lutlar toplanıyordu , ve Petersb u rg'daki bir d erginin soru mlu yayıncısının durumu gitti kçe daha sıkınt ı lı oluyordu . 1 863 güzünde patlak veren Polonya ayaklan m as ı , diğer sonuçlarının ya­ nı sıra, Rusya'nın politik düşünce alanını derinden sarstı. Slavcılar, Slav kardeşlerinin -inançlarına aldı rm azlığa varmalarına ve Kato­ lik olm aları na rağmen- kanlı bir şekilde baskı altında tutu lmasını vicdan azabı. çekmeden kab u l edemezlerdi. Liberaller, Polonyalıla­ rın siyasi özgürlük isteklerine ku ramd a yakınlık duyuyorlardı ve Alek­ sandır'ın Polonya'da uygulamaya başladığı d ah a yumuşak idareyi coşkuyla karşıl amışlard ı . Ama ne S l avcılar ne de liberaller Polon­ yalı asilerin yanında yer almayı göze alamadılar; ve kısa bir sallantı­ dan sonra, zaten pek sağlam olmayan inançlanndan vazgeçtiler. Bu , onların bağımsız varlı klarının sonu oldu ; Slavcı lar ve eski liberaller, 1 863'den itibaren Ortodoks tutucu l ar;:ı. uyd u l ar ve karşı·çıkma ala­ nı, şimdi gitti kÇe daha açıkca baskı yapılan ve gittikçe daha açıkca, amaçlarında ve özelliklerinde devrim olan radikal ler ile "nihilist" le­ re kaldı. En güçlüleri sarsan karışıklık, zaten sendeleyen ve ü rken Vrem­ ya için öld ürücüydü. Dostoyevskiler, i htiyatlı d avrandılar ayaklan­ manın politik yön ü üzeri n e bir şey söylemediler; am a nisan sayısın­ da, " Çok Ö nemli Bir Sorun" adında, Strakhov'un kaleminden Ç ık­ mış bi r yazıyı imzasız olarak yayın ladılar. Strakhov, Polonya aris­ tokrasisinin geçmişteki edebi başarıl arını anlatıyor, Polonya'ya kar­ şı sanat ve edebiyatın silahlarıyla savaşılması gerektiğini i leri sürü­ yor ve Polonya sorununun ancak, Rus uygarlığının Polonya kültürü üzerinde üstünlük sağlamasıyla çözüleceğini söylüyordu . Yazı ilk ba­ kışta zararsızdı ve sansürden geçti ama bu izi n, mantı ksız Rus ya­ sasına göre , yayı ncıyı bundan böyle soru m l u l u k taşım aktan kurta­ ramıyordu . Kendi Ortodokslu klarını göstermek için sabırsızlanan bazı uşak ruhlu basın organları , "tutun! tutun ! " diye bağrışmaya başla­ dı lar; dediklerine göre yazı yalnızca hü kü.meti n politikasını beğen­ mediğini göstermekle kalmıyor, Polonya kü ltü rünün Rus kü ltürüne 93


üstün olduğu inancını da belirtiyordu. Dostoyevskilerin basılmak için hazırladıkları özürler ve açıklamalar sansür tarafından reddedildi; so­ run Çarı n kendisine götürüldü ve Vremya hazirand a kapatıldı geçen yıl Sovremennik'e yaptıkları gibi belli bir s ü re yayından men etme değildi bu , bütünüy le ve bir dahaçıkarılmamak üzere kapatıl­ mıştı. Dostoyevskileri geçi m lerinden eden bu darbe hiç beklenmediği gibi , çok da ezici oldu . Fyodor' u n özel h ayatındaki bir buhranla ay­ nı zamana rastgeldi. Aceleyle, pasaportunun .yenilenmesi için istekte bu lundu ve ağustosta sevgilisiyle P aris'te b uluştu. Mali açıdan , Vremya oldu kça başarılı olmuştu. İ lk yı l 2. 300 abo­ nesi vardı, ikinci yıl 4.300 ve üçOncü yıl 4.000 olmuştu bu sayı. 2.500 satış hem en hemen harcamaları karşılıyordu , geri kalan da kardı. Fakat kapatılm ak, Dostoyevskileri meteliksiz bıraktı ve Fyodor gezi harcam alarını karşılayabilmek için Mu htaç Du rumd aki Edebiyatçılara Yardım Sandığı'tıdan 1 .000 ru ble borç aldı.

94


BÖLÜM Vlll

DOSTLUK VILLARI

Sibirya'dan döndükten sonra geçen yıllar, en büyük romanlarının zeminini hazı rlayan ve bir dereceye kadar esinini sağlayan ahlaki ve politi k görüşlerin gelişmesine, olgunlaşmasına yol açmakla kal­ madı;aynızamanda, ona insan karakterinin gizli yanlarının anahta­ rını veren cinsel deneyler edinmesini sağladı. 1 860'ın başlarında Dostoyevski ile karısı başkente yerleştiklerinde, tutku yerini düşün­ ceye, d üşünce de yerini hayal kırıklığına bırakmıştı. Bu kadarını bi­ liyoruz. Fakat, beraber oldukları ilk yıllardaki bilinmezlik, Peters­ burg'a dönmelerinden sonra daha da koyulaşıyor. Dostoyevski 'nin kızının i leri sürdüğü iddia, Vergonov'un MariaDmitrievna'nın peşin­ den bu raya geldiği ve bir kez daha birlikte yaşamaya başladıkları , başka güvenilir bir kanıtla doğrulanmıyor. Böyle olmuş olabilir.. Karı koca arasında, görünürde bir bozuşma olmaması, bu iddianın yan­ lış olduğunu göstermez; çünkü Dostoyevski , daha sonra sevgilisi­ nin sadakatsizliğini nasıl hoş gördü ise, karısınınkini de hoş görebi­ lirdi. Dostoyevski' nin o sıralar içinde bulunduğu ileri radikal çevre­ lerde önemli bir öğreti vardı; buna göre, evlilik bağı eşin birine diğe­ rinin özgürlüklerine karışma hakkını vermezdi. Hatta on yıl sonra ya­ zılan Ecinniler'de bile, Dostoyevski ' nin kendisinden birçok şeyler taşıyan Şatov, kansı başka birinden gebe olarak geldiğinde, onu evi­ ne kabul edebiliyordu. Maria Dmitrievna'nın evlilikteki bağlılığı tartışma götürür bir so­ run.dur. Talihsiz kadın, uzun süre geçmeden veremden yatağa gir­ di , ve hayatının geri kalan dört yılı sürekli hastalıkla geçti. Daha Si95


birya'da iken izleri görülen sinirliliği t;ıastalığı i le birlikte arttı. Dosto­ yevski , karısının ölüm ünden sonra Wrangel'e şöyle yazıyor: Bana sınırsız bir sevgisi vardı, ben de onu ölçülemeyecek kadar s.eviyordu m , fakat birlikte m utlu yaşayamadık . . . Birlikte kesin olarak mutsuz olduğumuz hal­ de. ki bu onun garip, şüpheci -karakterinin, h astalıklı imgeleminin sonucuydu. birbirimizi sevmeyi önliyemiyor.dük; mutsuzlu{lumuz arttıkça, birbirimize daha fazla bağlan ıyorduk.

1 863 baharına kadar Petersbu rg'da Dostoyevski ile birlikte yaşa­ dı ve hayatının son kışında kocası , Moskova'da yatağının başındaydı. Fakat , karısının hatırasını duygusallıkla sarmaya çalışmasına rağ­ men , daha o yıllarda Dostoyevskt' nin h ayatında, Maria'nın, bir acı­ ma nesnesi olması dışında bir önem i kalmamıştı. İ lk aşkın ışığı sön­ müş ve gençliğin b�densel düşkünlükleri gibi geçip gitmişti. Dostoyevski'n in Siblrya'dan dönüşünden hemen sonraki yı llardaki yaşantısı belirsiz söylentilerle doludur. Resmi biyografide Strakhov 1 860'ın başında Dostoyevski ile ilk kez karşılaştığı çemberi şöyle anlatıyor: Her türden fiziki aşırılıklara ve anormalliklere hiç önem verilmediğini şaşıra­ rak gördüm. Ahlaki açıdan bakıldığında aşırı derecede hassas olan, düşünçe­ nin en yüksek biçimlerine kendini vermiş olan ve kendileri birçok bakımdan bü­ tün fiziki kötülüklerden uzak olan bu insanlar, yine de,. bu çeşit düzensizlikleri tam bir hoşgörü ile karşılar ve bunlardan, boş zamanlarda-yapılması b,ütünüyle uygun olan önemsi z eğlenceler diye sözederlerdi. M anevi günahlar şiddetle ve dikkatle yargılanırdı; etin günahlarına ise hiç aldırış edilmezdi. Ete tanınan bu garip özgürlük bozucuydu ve bazı durumlarda, anımsaması dehşet ve acı verici alan sonuçlara yol açardi.

Dostoyevski 'nin Strakhov'un sözünü ettiği işlere katılmasa bile bu görüşleri paylaştığını . . . . belirtmek amacı olm asaydı , bu satırların bir anlamı olmazdı. Ve sanki bu belirtişi güçlendirmek için , bi r son raki sayfada, Dostoyevski 'deki " ikiye bölünme"den , ona, tabiatının bir yarısıyla diğer yarısının düşüncelerini ve duygularını yargılama ola­ nağı veren bu olgudan söz ediliyor. Sorun, Strakhov' un bir mektubu yayınlanana dek böylece kaldı . Strakhov mektubu 1 883 Kasımında Tolstoy'a yazmıştı ve Tolstoy'96


un 1 9 1 O'daki ölüm ünden bir süre sonra yayınlandı. Aşağıda bu mek­ tu ptan i lgi çekici bazı yerleri alıyoruz: Benim Dostoyevski biyografim kuşkusuz şimdiye kada! elinize varmıştır. Lüt­ fen hoşgörülü ilginizi gösterin ona ve ne düşündüğünüzü söyleyi n. Bu . konuda size kendimi açmak istiyorum. Yazdığım sürece. içimden yükselen nefretle uğ­ raşmakla meşguldüm, ve içimdeki bu kötü duyguyu bastırmaya çalışıyordum . . . Oostoyevski'yi iyi ya_ da mutlu bir insan olarak göremiyorum. (Bu ikisi aslında birlikte olur. Hınçlı , kıskanç, ahlakı bozuk bir insandı ve bütün hayatını, onu acı­ nacak bir kişi yapan, eğer bu denli kötü niyetli ve bu denli akıllı olmasaydı, gü­ lünç yapacak olan sinirli heyecanlanmalar içinde geçirdi. . . Pisliğe karşı kuwetli b i r eğilimi vardı v e bununla övünüyordu. Viskovatov ba­ na onun. kaplıcalarda, mürebbiyesi tarafından ona getirilen küçük bir kızla cin­ sel ilişki kurduğu ile övündüğünü anlatmıştı. Bütün bunlara, bütün hayvanca du­ yarlığına karşı hiç zevki olma.dığına, kadın güzelliği ve çekiciliğine karşı ·hiçbir eğ i li m i n olmadığını dikkat edin. Bu, romanlarınaa da görülebilir. Ona en çok ben-· zeyen karakterler, Ö lüler Evinden Anılar'ın kahramanı, Suç ve Ceza'daki

Svid­

rigailov, ve Ecinr.iler'deki Stavrogi'dir.

Dostoyevski ' nin karakteri üzerine yapılan kötülemeler, haksız ama bildik bir karikatür olarak kabul edilebilir; fakat Viskovato'.a anlatıl­ dığı ileri sürü len olay çok şü pheyle karşı lanmalıdı r. Değişik bir söy­ lentiye göre , Dostoyevski günah ından duyduğu pişmanlıktan ötü rü su çu n u en b üyü k düşm anı Tu rgenyev ' P, iti raf etmiştir. Bu söylenti de, olayı daha inanılır yapmamaktadır. İtham , en azından kanıt lan­ mamış olarak görülmelidi r. · Mektubun kesin olarak kanıtlad ığı , d ü r•

Yuka rı da alıntılar yaptığımız, Strakhov ' un Tolstoy ' a yazdığı mekt u p . Oc a k 1 925 'de Criterion'da yayı nlandı. Dostoyevski üzerine yazılmış İ ngil izce ve

d. .

ğer dillerdeki kitaplarda, genç bir kızla işlediği ileri sürüien bu suç üzerine epey·

ce söz

edilmişt ir. Fakat bu olayla ilgili kanıtları inceleme yoluna hiç gidilmemiştır

Strakhov ' u n m ektubun8a ileri sürü len iddia bize üçüncü elden ulaşmakta­ dır Kasdi bir değiştirme varsayı m ı n ı bir yana koyarsak. d ürüst bir yan l ı ş için i k i ihtimal vard ı r ; Strakhov, Viskovatov'u yanl ı ş anlamış olabilir ya da (bu daha büyü!< ihtimaldir) Viskovatov, Dostoyevski'yi yanlış anlamış olabilir C' ürüst yanlış

yine de, Dostoyevski 'nin itiralının değerı so­ karşıya geliriz. Rastgele bir tanıdığa (çünkü Viskovaıov daha ya­ böyle bir şey itiraf eden insa n ı n ı n ancak hastalıklı denecef. b i r zih-

varsay ı m ı n ı bir yana koysak b i l e . runuyla karşı kın değildi)

97


tüsü ne olu rsa olsu n , Strakhov'un acılığı ve hıncıdı r; ve bu da resm i biyografide evvelce aktardığım ız imal arın in anı lırlığını azaltm akta­ dır. Freud ve J ung'ın daha sonraki öğretile riyle paylaştığı , şehvete karşı bir ilgiyi gösterecek yeterince belirti Dostoyevski 'nin ilerdeki yazı iarında görülür; ama eldeki bilgiler onun cinsi ilişkilere olan düş­ künlüğü kon u su nda bir yargıya varmak için yeterli değildir. Dostoyevski'nin hayatı nın bu sı ralarına rastlayan ve ayrıntı ları ile izleyebildiğimiz bir sevgi ilişkisi vardır. Ve bu olay ilk kez on yıl ön­ ce açığa çıkmış, o g ünden bu yana da yaşantısınd aki bütün diğer olaylardan daha çok ilgi çekm iştir. Eyl ü l 1 86 1 'de Vremya'da Apol­ linaria (ya da kısac a Polina) Suslova adında genç bir ün iversite öğ­ rencisinin bir öyküsü yayınlandı. Ve sanırız Dostoyevski bu kızla i l k kez b u olay dolayısiyle tanıştı. Fakat yakın dost lukları daha o sıra­ larda başl amamış gibi . görün üyor. Bildiğimiz gibi Dostoyevski 1 862 yazını Avru pa' da geçirm işti : tutku l u bir gön ü l m acerasının en ateşli günlerinde, üç aydan fazla bir sü re için Petersb u rg 'dan ayrılması ni durumda olması gerekir. Dostoyevski bu hastalıklı durumunda, işlediği utanç verici b ir suçu itiraf mı ett ı . yoksa kendine işlemediği utanç verici bir şeyi m i y ü k le di? Kesinli kle cevap ve rme k olanaksız; ama görünüşte, ikinci ş ı k biri nci­ sı kadar m ü m kü n d ü . Yani Strakhov'un sözlerinin doğruluğunu kayıtsız şartsız kabul etsek bile, bir gerçekle mi yoksa hastalıklı bir kendini suçlama durumuyla mı karşı karşıya olduğumuza emin olamayız. Fakat Strakhov'un sözlerini başka kanıtları da göz önünde t u t madan kabul etmemeliyiz. Dostoyevski'nin dul karısının, Strakhov'un mektubunu duyar duy­ maz yayınladığı kızgın yalanlamaya da ağ ırlık verilmelidir. Yalanlamasını hiç­ bir ciddi kanıtla doğrulamamaktadır ama çok içten olduğu açıkca bellidir. Dos­ toyevski hayatının son on dört y ı l ı n ı Anna G rigorievna ile yaşamış, gitti kçe da­ ha fazla on u n etkisi altına girmiş, gittikçe ona daha fazla bağlanmıştır. Dosto­ yevsk i ' n i n " kendini teşhir etme" ve kendini aşağılama eği l i m i _ün l ü dü r ; ve ka· rısı n ı n . geçm işindeki olaylardan -ne kadar çirkin olursa olsun- bilmediği, er ya da geç kocasın ın ağzından öğrenmediği pek fazla şey olduğu şüphelidir Zaten , karısına itiraf etmediği şeyleri başkasına itiraf ettiğine i n a n m ak zord ur. Anna 'nın, ileri sürülen işten ve itiraftan bütünüyle habersiz olması. bunların ı n a n ı r l ı l ı ğ ı n ı ç ü rüten kuvvetli bir kanıttır Fakat daha aydınlatıcı kanıtlar da va rdır. 1 B65'1erde Dostoyevsk_i Madam . Korvin-Krukovskaya 'nın evinin devamlı ziyaretcisiydi ve büy ü k kızı Anna i l e ev­ lenmek �ği l i ın i ndeydi (bu olay onuncu bölü m d e anlatı l m ı ştır) . Anna'ya ve kız­ kardeşine tasarladığı romanlardan bölümler anlat ı r d ı . Bi r keresinde, saygıde·

98


pek olacak iş değil. Görünüşe göre bu gizli sevişme, 1 862-63 kışın­ da, Dostoyevski 'nin i l k dış gezisinden sonra, Vremya'nın son ayla­ rında başlamış olmalı. Bu ilişkiyi Maria Dmitrievna'dan saklamak için çaba harcandı, fakat M aria'nın kız kardeşi , Varvara Konstant duru­ mu bi liyordu ve bu Dostoyevski ile olan dostça ilişkilerine etki yap­ madı. Bu konudaki bi lgimizin başlıca kaynağı, Suslova'nın çok içten ya­ zı lmış güncesidir. Ağustos 1 863'de başlayan günce, bu ilişkinin ön­ ceki aşamalarını biraz aydınlatm aktadır. Eğer istersek, kendisinden ne rdeyse yirm i yaş büyü k, tecrübeli bir adamın kötü şeylere alıştır­ dığı m asum bir kız hayal edebi liriz; ya da edebi ü nüne aşık ·olan şu h bir kadın tarafından evlilikteki erdemli yolundan saptı rılan , çabuk etğer, orta yaşlı, toprak sahibi olan bir kahramanının, yirmi yıl önce " sarhoş ar­ kadaşlarınca teşvik edilerek, on yaşınqa küçük bir kıza tecavüz ettiğini" hatır­ lamasıyla nasıl ıstırap çektiğini anlatmıştı. Dostoyevski'nin "tasarladığı roma­ nın böyle bir sahnesini iki genç kıza anlatması alışılmış görüşe belki şaşırtıcı gelebilir, fakat anlatılan olayın kendi hayatında geçmiş bir olay olabilmesi, yalnız şaşırtıcı değil, inanılmazdır da. Bu olayın uydurma olduğu görüşü, Dostoyevski'nin daha sonra bu motiften yararlandığı ger Çeğiyle desteklenebilir. Bu motif ilk kez, 1 866'da yazılan Suç ve Ceza'da ortaya çıkar. Svridrigailov son gecesinde otelde gördüğü bir ka­ busta, kendi yatağına uyuması için yatırdığı ve bakışları, hareketleri daha şim· diden baştan çıkarıcı ve şehvetli olan beş yaşındaki küçük bir kızı düşler. Fa­ kat, Dostoyevski'nin sonunda bu motifi geliştirdiği karakter Stavrogindir. Ecin­ nifer'in basılan şeklinde değil elbette; çünkü Stavrogin'in suçunu itiraf ettiği bölümler, Katkov tarafından, Russky Vestnik'in saygıdeğer sayfalarına yakış­ madığı gerekçesiyle geri çevrilmişti ve bu bölümler 1 922'ye kadar basılmadı. Stavrogin'in kurbanı "oniki yaşındaydı''. İlginç bir ayrıntı da, anlatıcının itira· tın öyküsünü aktarmadan önce, bunun Stavrogin ' in sadece bir kabadayılığı olabileceğini söylemesidir: Bu itirafın doğru olmadığını yani bütünüyle uydurma, düzme olduğunu iddia etmiyorum, bunun için kanıtlar da göstermiyorum. Herhalde ger­ çek ikisi arasında bir yerdedir. Bu bölümlerin konusu, Dostoyevski'nin birçok dostu ve tanıdığı tarafından biliniyor olmalıydı. Bunu kendisi, Madame Korvin-Krukovskaya'nın salonun­ dan başka yerlerde de anlatmıştı muhakkak. Bir yadsıyışı kanıtlamak imkan­ sızdır; ama Strakhov'un ve başkalarının ortaya yaydıkları söylentinin temeli· nin, yegane temelinin, Ecinniler'in bu basılmamış bölümleri ve bunların üze­ rine kurulan öyküler olduğu varsayımını destekleyecek birçok şey vardır.

99


kilenen bir, adam hayal edebiliriz. Her ikisi de düşünülmüştür; fakat ikisi de gerçekten çqk bunu düşünenin imgelemine dayanı r. Bu çe­ kici basitlemelerin, karmaşık i nsan ilişkilerini anlamaya pek az fay­ dası vardır. Suslova' nın ilk macerasıydı pu --:sözlerinden kuşkulan­ mak için hiçbir neden yok- ; bundan ötürü genel yakınlık ondan yana olacaktır. Am a günceyi okuyan hiç kimse, Dostoyevski'yi so­ ğuk ve hesaplı bir ahlaksız olarak göremez ve Suslova' nın tabiatı­ nın şu h ve şehvetli olduğundan şüphelenemez -çünkü Suslova sü­ rekli olarak, erkeğin arzusunu, onu tatmin etmeye hiç n iyeti yokken bile, arttırdığını an latmaktadır. İ lişkisinin başlangıcı hala kesin ola­ rak bilinmemektedir. Fakat, daha son ralan , hassas, çocukça ve gü­ lünç olan Dostoyevski 'dir; ve Suslova kendini başarılı bir arsız, se­ vi mli bir kız olarak göstermektedir. İ kisi, 1 863 yazında birlikte Fransa'yı ve İ talya'yı gezm eyi düşü­ nüyorlardı. Fakat Dostoyevski'nin gidişi beklenmeyen birkaç nedenle ertelendi. Moskova' nın havası sağlığa iyi değildi ve kansını Mosko­ va' nın dışın a, bir taşra şehri olan Vladimir'e götürmesi gerekiyor­ d u ; gezi harcamaları içi n , M u htaç Duru m daki Edebiyatçı lara Yar­ dım Sand ığından bir kez daha borç alması gerekiyord u ; ve pasa­ portunun yenilenmesinde zorluklar, gecikmeler olmuştu. Suslova ha­ ziranda yalnız başına Paris'e hareket etti, Dostoyevski ancak ağus­ tosu n ortalarında yola çı kabildi. Am a yine de pek acele ettiği yokt u ; Wiesbaden'de d ö rt g ü n kalıp ru letten .5.000 frank kazand ı . Başka biri olsaydı , sevgilisine olan tutkusuyla,. kumara olan tutkusunun kar­ şıtlığını, bu d u rumun yar.attığı tehlikeyi düşünürdü . Dostoyevski için genelli kle , ona en yakın ol;m tutku üstün gel iyordu. Dostoyevski 27 Ağustosta Paris'e vardı , Suslova'nın kaldığı pan­ siyona bir not gönderdi ve Suslova hemen cevabı nı yol ladı . Günce­ sinde yazdığına göre , Dostoyevski ' n in be klenen gelme tari hinden bir hafta önce hazırlamıştı bu cevabı . Şöyle diyordu mektu pta: Çok geç geldin. Kısa bir süre önce seninle birlikte İ lalya'ya gitmeyi hayal edi­ yor d u m , hatta İ talyanca öğrenmeye başlamıştım ; fakat birkaç günde her şey de­ ğişt i . Bana, kalbimi çabucak vermek yeteneğim olmadığını söylerdin; onu bir hafta içinde verdim ; ilk çağrıda, hiç direnmeden, karşılığında sevilme inancı ve ner-

1 00


deyse ümidi olmadan verdim . Bana ilk kapıldığın zaman sana gücenmekle hak­ lıydım. Seni kınadığımı sanma; yalnızca beni bilmediğini ve benim de kendimi bilmediğimi söylemek istiyorum. Elveda sevgili dostum. Seni görmek isterdim fakat bunun sonucu ne olabilir? Seninle Rusya hakkın­ da konuşmayı çok isterdim.

Daha bu m e ktup eline geçmeden, Dostoyevski Suslova'ya gel" mek üzere yola çıkmıştı ve bu biçimsiz açıklamanın artık yüz yüze yapıl ması gerekiyordu . Bu Dostoyevski'nin hayatının .acı bir anıdır. Aralarındaki kon uşma, buraya alınacak denli i lginçtir ve Su slova'­ nın güncesinin özelliklerini göstermesi bakım ından iyi bir örnektir. "O mektubu alınca gelmeyeceğini sanmıştım" dedim. " Ne mektubu?" " Paris'e gelmemeni söylediğim mektup. " " N iye gelmeyeyim?" "Çünkü çok geçti." Başı önüne düştü. " Her şeyi bilmeliyirrı. Bir yere gidelim, ve,bana anlat, yoksa öleceğim . " (Bir arabayla Dostoyevski'nin kaldığı oclaya ·giderler.) Odaya girdiğimizde, ayaklarıma kapandı, dizlerime sarılıyor, sıkıyordu. Ağlayarak bağırdı: "Seni yitirdim, biliyordum bunu . " Kendini yatıştırıp kim olduğunu sordu . . . " Herhalde genç ve yakışıklıdır, iyi konuşuyordur. Ama benimki gibi bir kalbi hiçbir zaman bulamıyacaksı n . " Uzun b i r süre cevap vermedim. " Kendini ona bütünüyle mi verdin?" " Sorma. Doğru değil. . . " Ona bu adamı çok sevdiğimi anlattım. " M utlu musun?" " Hayır." " Seviyorsun ve mutlu değilsin. Bu nasıl olur?" "O beni sevmiyor. " " Seni sevmıyor! " diye bağırdı, üzüntülüymüşcesine elleriyle kafasını tutuyor· du; "Fakat sen onu bir köle gibi seviyorsun ! Söyle, bilmem gerek. Onun peşin-

10 1


den dünyanın sonuna kadar gideceksin. " Hayır" dedim, " şehrin dışına gideceğim" ve ağlamaya başladım.

Rakibi genç bir İspanyoldu . Doktor ya da tıp öğrencisiydi. Suslo­ va güncesinde onu "Salvador" diye ya da başka değişi k isim lerle anmaktadır. Aralarındaki sevda i lişkisi ancak birkaç haftalıktı; fakat hayatında ilk ve bel ki de son defa olarak, Suslova kendisi bı kma­ dan , bir adamın kendinden bıkmasına izin vermişti. Dostoyevski '­ nin gelişi , İ spanyolun bu komediye karar verdiği ana rastgelm işt i . Eskimiş bir yola başvu rup , bir arkadaşıyla sevgilisine mektu p yolla­ dı, tifüs olduğunu söyledi. Suslova üzüntü içindeydi , Dostoyevski , "bu iklimde ve Parisli doktorlarla" hastalığın tehlikeli olmadığına inandırdı onu. Mevcut durumda gerçekten de tehlikeli değildi; iki gün soora Polina Salvador'a Sarban sokağında rastladı. Aralarındaki ko­ nuşma kısa ve zorlamaylaydı. Polina eve geldiğinde isteri nöbeti ge­ çirdi ve sonra içtenlikle yazdığı gibi , kendini " çok iyi " h issetti. Öbür gün saat yed ide Dostoyevski 'nin yanına gitti. Dostoyevski d u ru m u , eleştirmeyi olan aksız kılan belli bir hoşgö­ rüyle ve doğru sözlülükle ele ald ı . Fyodor, bütün meseleyi ele almanın gereksiz olduğun u söyledi; elbette ken­ dimi kirletmiştim ama bu bir rastlantıydı. Salvador sevgiliye ihtiyacı olan genç bır adamdı. ben çıkmıştım ortaya ve o da fırsatı yakalamıştı Niye olmasın? Gü­ .

zel bir kadın bütün istekleri doyuruyor.

Konuşmanın sonucu, Dostoyevski'nin, tasarlanan İ talya gezileri­ ni yapm aları önerisini Suslova' nın kab u l etmesi old u , fakat "iki kar­ deş gibi" yapacaklardı bu geziyi . Eylü lün i l k günlerinde yola çıktı­ lar. Kötü bir dürtüye boyun eğip Baden 'den dolaştılar. Orada, ru let masasının çekiciliği ve Dostoyevski' nin Wiesbaden 'de keşfettiği sis­ teme olan inancı 3. 000 franka maloldu . Bu hemen hemen cebinde­ ki bütün paraydı . Wiesbaden' deki kazan cın dan önem li bir kıs"l ı n ı , karısının ve üvey oğlunun ihtiyaçlarını gidermesi i ç i � Petersburg ' _ daki Varvara Konsıant'a gönderm işt i . Yapabileceği tek şey Varva; ra'ya yazıp, M aria Dmitrievna'ya giden paradan 1 00 rub lesin i alı­ koym asın ı , bu sorumsuz çiftin bir sonraki du rakları olan Tu rin 'e gön­ dermesini isteme kti. 1 02


Suslova' nın güncesinden Baden'de geçen başka bir sahneyi ala­ biliriz. Buna bir şey eklemek gereksiz: Saat onda çay içiyorduk. O gün yorgundum, çayı bitirdiğimde yatağa uzan­ dım ve Fyodor'a gelip daha yakına oturmasını söyledim. Rahat hissediyordum kendimi. Elini aldım ve uzun süre ellerimin arasında tuttum . . . Ona Paris'te haksız v e gaddarca davrandığımı, yalnız kendimi düşünüyor gi­ bi göründüğümü, oysa onu da gerçekten düşündüğümü, ama duygularını incilt· mekten korktuğumdan bir şey söyleyemediğimi anlattım. Birden bire gitmek için ayağa kalktı, fakat yatağın önünde duran ayakkabılarıma çarptı, aceleyle döndü oturdu. " Nereye gidiyorsun?" diye sordum. " Pencereyi kapatmaya. " "istiyorsan kapat öyleyse." " Önemli değil, şu anda bana ne olduğunu bilmiyorsun." Bunu garip bir ifadeyle söylemişti. " Nedir?" dedim, oldukça karışmış yüzüne baktım. "Ayağını öpmek istedim . " " Niye?" dedim; çok şaşırmış ve adeta korkmuştum, ayaklarımı yukarı ı;:ektım. " İ stedim, ve karar verdim ... " Soyunup uyumayı düşünerek, kadının fincanları almaya gelip gelmeyeceğini sordum. Gelmiyeceğini söyledi. Sonra öyle baktı ki rahatsız oldum; bunu söyle· dim ona." Garip bir gülümsemeyle, " Ben de rahatsız hissediyordum kendimi" dedi. Yüzüm_e yastığın içine sakladım. Sonra kadının gelip gelmeyeceğini yeniden sordum ve o da yine gelmiyeceğini söyledi. " Öyleyse odana git" dedim, " uyumak istiyorum . . . " Kapısının mandalını in­ dirmeden çıktı. ve birazdan odamın penceresini kapamak bahanesiyle geri gel­ di. Yanıma gelip, soyunmam .için üsteledi. " Evet, soyunacağım" dedim, onun çıkmasını bekliyor gibi yapıyordum. Dışarı çıktı, bir bahaneyle yine geri geldi, sonunda dışarı çıktı ve kapının man· dalını indirdi. Bugün, dün geceden sözetti ve sarhoş olduğunu söyledi . Sonra böyle canımı sıkmasının benim hoşuma gitmeyeceğini söyledi. Benim için önemli olmadığını söyledim fakat bu konuda konuşmaktan kaçındım. böylece ona ne ümit veriyor

1 03


ne de ümidini bütünüyle kaybetmesine yol açıyordum. Çok haylazca gülümse­ diğimi, onu mutlaka budala olarak gördüğümü, kendi budalalığının farkında ol­ duğunu fakat bunun bilinçsizce olduğunu söyledL

Gezinin anlatı lışı , bu duygusal karışıklıkların ve daha basit ama aynı derecede rahatsız edici m ali sıkıntıların arasına dağılmıştır. Cep­ ı. - rinde kalan 1 20 frankla Baden'den ayrı ldılar, Cenevre'ye gittiler. Dostoyevski Cenevre' de saatini rehine verdi , el lerine geçen paray­ la Tu rin 'e gitti ler. Bu rada sabı rsızca bir bekleyiş içinde bir hafta ge­ çirdi ler. Su slova bir yüzüğünü rehin verdi; m eteliksiz oldukl arırıı or­ taya çıkaracak bir otel hesap pusu lasının gelmesini hergün korkuy­ la beklediler. Daha geçen yı l Dostoyevski'ye Petersb u rg ' u hatırla­ tan şehir şimdi "şu pis Tu rin" olmuştu . 20 Eylülde beklenen yar­ dım ge ldi , Varvara Konstant 1 00 ruble, Michael de daha büyük b i r m i ktar yollamıştı. Dostoyevski hiçbir zaman katı yürekli olmam ıştı ve karısına gönderdiği hediyenin geri alınm ası, acı bir pişman lığa yol açtı. Hiçbir şey yapamazdı, sevgilisiyle gezisini bı rakm ası d üşü­ nülemezdi. Fakat, o anda kendisine hiçbir şeye malolmayan cömert­ ce bir davranışla huzursuz vicdanını yatıştırdı. Varvara'ya bir kez daha yazıp, kardeşine kendi hesabına 75 ruble ödünç vermesini ri­ ca etti; ve öbür gün, Suslova ile birl i kte T u rin'den ayrıldı lar. Cenova'y§ geçip Roma'ya giden bir vapu ra bindiler. Dostoyevs­ ki'nin Rom a'ya yaptığı tek ziyaretti bu, fakat ne kendisi ne de Sus­ lova bize izlenim lerini bırakm adı lar. Herhangi bir tu ristinkinden da­ ha degişik şeylerle meşguldü kafaları. Baden'dekine benzeyen ve on un gibi sonuçsuz olan coşkun bir geceyarısı daha geçird iler. Pa­ ra derdi Dostoyevski'yi yine d üşündürm eye başla�ı . Su slova paha­ lı bir yol arkadaşıydı; ve e ld e ki paranın Su slova'yı Paris'e, onu da Petersburg'a götürm eye yetmeyeceği açıkça belli idi. Aileden ala­ t:ıi lecekleri kredi sonuna kadar kul lanılmıştı ama edebi kredi d aha du ruyord u . Eylülün son gününde arkadaşı Strakhov'a mektu p ya­ zıp, bundan sonraki rom anı n ı , Petersb u rg ' u n ikinci sınıf denebile­ cek dergilerinden � irinin yayıncısı olan Boborykin'e teklif etmesini istedi. İ stediği tek şart , 300 rublelik fiyatın derhal nakit olarak öden­ mesiydi. Garip bir övünmeyle şöyle yazıyord u : "İ nsancıklar dışın1 04


da, önceden para almadan hayatım d a hiçbir kitap yazmadığımı Bo­ borykin'e söyle. " Mektupta Strakhov'a kısaca anlatıldığı şekliyle ta­ sarlanan öykünün konusunu gezide başından geçen maceralar ak­ lın a getirmişti ; öykü , sonunda Kumarbaz ismiyle .üç yı l sonra yazıl­ dı -fakat Boborykin için değil. Rom a'dan Napoli'ye gittiler, buradan vapurl a Cenova'ya hareket ettiler. Vapurda Herzen ile oğlu Alexandır'a rastladılar. Dostoyevs­ ki He rzen ile politika üzerine konuşurken, Suslova genç adamla, an­ cak Herzenler Leghorn ' da vapurdan inince son bulan hafif bir flör­ te başladı. Dostoyevski'nin kıskançlığı genç Herzen'e söylediği övü­ cü olmayan sözlerde bir çıkış noktası buldu. Turin 'de (artı k ekimin ortalarıydı) Dostoyevski , Boborykin'in yol ladığı 300 rubleyi kendini bekler buldu. Fakat hayatının bu döneminde Dostoyevski için para karşı koyamadığı bir ayartıcıydı ve Petersbu rg'a döneceğine dönmesi gecikmişti- doğru H am bu rg'a gitti. Suslova yolda ondan ayrı ldı, 22 Ekimde Paris'e geldi ve beş gün sonra Dostoyevski 'den bir mektup aldı. Dostoyevski herşeyini kaybettiğini söylüyor, Rus­ ya'ya dönebilmesi için p ara yollamasını istiyordu. Ru sların cömert olmama kusu rları yoktur; Polina' nın ilk aklına gelen saatini ve zinci­ rini re hine bırakm aktı fakat sonra Paris'teki arkadaş larından ödünç para bulup yol ladı. l?u iyilik, vicdan azabını azaltmış olabilir; günce­ si nin daha önceki bir bölümünde, Dostoyevski' nin onun için yaptığı bütün şeylerin " karşılığını hiçbir şekilde veremediğini" yazıyordu. Dostoyevsk[ ile Suslova hemen hemen iki yıl birbirlerini görmedi­ ler ve Wiesbaden'de 1 865'de birlikte geçirdikleri birkaç gün dışın­ da , dostlukları yeni lenmedi. Başlıca bilgimizin Fransa- İ talya mace­ rası üzerine olduğu bu ilişki , Dostoyevski'nin biyografisinin yarı­ çözülmüş bir parçası olarak kalıyor. Daha son raki karşı lıklı kınama­ larda, Suslova bi rkaç kere, Dostoyevski'yi hayatın a zorla girmekle suçlar. Suslova, Dostoyevski'yi alışı lmış bir ayartıcı olarak görme­ ye ve ah laki bir üstünlük, incinmiş bir m asu m lu k taslamaya başla­ dı. " İ ki yı l önce ne olduğumu hatırladığımda" diye yazıyor Aralık 1 864'de gü ncesi nde, " Dostoyevski'den nefret etmeye başladım : inancımı ilk öldüren oyd u . " Dostoyevski 'nin kararı , ki bunu da Sus1 05


lova'nın güncesine borçluyuz, herhalde daha ustacadır: Kef!dini bir zamanlar bana vermiş olduğundan beni affedemiyorsun ve bunun intikamını alıyorsun; bu kadınların özelliğidir.

Dostoyevski'nin, sevgilisinin psikolojisi hakkındaki teşhisi böyle kaldı. Kuma�baz'la başlayarak, daha sonraki rom anlarında, sevgi­ lisine şiddet li bir mutluluk anı veren ve daha sonra kendi zayı flığını affedemiyerek , ondan ve kendisinden bunun intikamını alan kadın tipini bi rkaç kez çizmiştir. Suslova ile olan i lişkileri üzerine yaptığı bu teşhis tarihsel olarak doğru ya da yanlış olsu n , Dostoyevski'nin romanlarında gelecek kuşaklar için böylece kalmıştır. Nefret ve sev­ ginin karışımı -Suslova' nın Dostoyevski'ye olan son çözümleme­ deki tutumunun bu formü lü- Dostoyevski'nin insan psikolojisi üze­ rindeki incelemelerinde önem li bir öğe olmuştur. Dostoyevski'nin bu yazki deneylerini öykü yoluyla anlatmaya baş' laması üç yıl sonra gerçekleşti. Kumarbaz'ın hiçbir okuyucusu, onun otobiyografik özelliğinden kuşkulanamaz. Kitabın aşağılanan kah­ ramanı 1 863'deki Dostoyevski'dir; kadın kahramanı ise (onun ismi de Polina'dır) ü l kü leştirilmiş bir Suslova'dır; De Grieux adlı Fransız, Suslova'nın İspanyol sevgilisinin karikatürüdür; ve görünüşü pek par­ lak olan Fransızın, Rus kızları üzerindeki şaşmaz çekiciliğinden ro­ manın üç ayrı yerinde ısrarla sözedilmesi de Suslova'nın aldatışı­ nın acılığını yansıtmaktadır. Bu yüzden, Dostoyevski'nin Su_slova'­ ya olan tutku sunu ve bunun daha sonraki sanat yaratı m ların a olan etkisini incelerken , Kumarbaz'ın tanıklığına başvu rmak pek yan lış bir şey değildir. Dostoyevski'nin anlayışına göre, Suslova'nın karakterinin ana nok­ tası zorbalı ktı. "Apol linaria büyük bir bencildir" diye yazıyor Suslo­ va' nın kardeşine daha sonra, "bencilliği ve kendini sevmesi muaz­ zamdır. Başkalatından herşeyi ister ve kendisinde başkalarına kar­ şı en küçük bi r yüküm lülük görmez . " Kumarbaz'ın kahramanı Poli­ na'ya şöyle dem e ktedi r: " Erkek t abiatı despottur ve acı çektirmeyi sever; sen bunu dehşetli seviyorsun . " Güncesinde, Suslova' nın zorba tabiatını kanıtlayacak bir düzine yer gösterilebi lir; ve daha son­ ra evlendiği eleştirmen Rozanov, onu Catherine de Medici ile kıyas1 06


lam ıştır. Eğer Suslova aşkı, zorbalık ve g addarlık için sadistik bir tutku ola­ rak yorumluyorsa, Dostoyevski de aşkı, bir acı çekme tutkusu , Sus­ lova'nın elinde aş ka katlanmaktan alınan bir sevinç -bu na bugün mazoşizm demek gerekiyor- olarak anlıyord u . Fakat kendi acısın­ dan duyu lan bu sevinç sevgilisinin acısından duyulan aynı derece­ deki tutkulu sevinçle -bu acının onu n tarafından değil de başkası tarafından verilmesine rağmen- karşılığını buluyordu. Gerek Dos­ toyevski gerekse Kumarbaz'ın kahramanı , başarılı rakiplerinin sev­ gililerine verdikleri acıyla öclerinin alındığını hissediyorlardı. Dosto­ yevski 'nin hırslı sözlerini daha önce almıştık: Sen onu bir köle gibi seviyorsun! Söyle, bilmem gerek. Doğru değil mi. onun peşinden dünyanın sonuna kadar gideceksin?

Ve bunun yanına Kumarbaz'dan , bu sözlerin karşılığı olan pasajı koyabi liriz: Miss Polina onun kölesidir ... Kadınlar böyledir; en gururlusu en düşkün bir köle oluverir.

Zorbası nın aşağı lam asından aldığı kendine acı çektirme zevkinin Dostoyevski 'nin tabiatını tatmin etmeye yeterli olduğundan şü phe­ lenebilir, altı ay sonra Yeraltından Notlar'da ortaya çı kan , bir oro­ spuya yapı lan eziyeti anlatan öykü , Suslova'nın elinden çektiği acı­ lar için başka biri yoluyla alınan inti kamın değişi k bir şeklinin edebi an latımı olarak görünmektedir. Daha önce bilinmeyen bir m aceranın geçen on yı lda ayrıntılarıyla ortaya çıkması, eleştirmenleri Suslova'da, Dostoyevski'nin d aha son­ raki roman larında göze çarpan ne rdeyse bütün kadın karakterlerin kökenini aramaya yöneltmiştir. Bu iddiayı kab u l etme k güçtür. Bu ünvana en yakın adaylar olan , Budala'daki Nastasya Filipovna ve Karamazov Kard eş l er'deki Grushen ka bile, Suslova'nın tabiatın­ da olmayan bir asilliğe ve cömert liğe -Suslova'da yalnız para cö­ mert liği vardı- sahiptirler; zaten daha sonra da göreceğimiz gibi , Nastasya Filipovna'nın başka bi r modeli vardır. Suslova'nın Dosto­ yevski 'nin h �yatındaki ve- sanatındaki etkisi, abartmaya gerek kal­ mayacak derecede önemli ve belirlidir. Dostoyevski'ye, nefretin sev1 07


giyle ne denli yakın bir şekilde birarada, birbiriyle karışmış bi r du­ ru mda bulunabileceğini i l k kez S uslova göstermiştir. Su slova ona, acı çektirme arzusuyla acı çekme arzusu n u , sadizmle m azoşizmi , cinsel dürtünün almaşık belirim leri olarak göstermiştir. Dostoyevs­ ki ondan, kendini aşağılama ve kendini alçaltmanın, zorbalık ve_gad­ darlığın karşıt yüzleri olduğu n u ve hastalıklı guru run sonucunda ol­ duğu kadar birincide de kendini ortaya koyacağını öğrendi . Dosto­ yevski ' den başka yazarlar da antitezlerin çözüldüğü ve karşıt lı kla­ rın tek şey haline geldiği insan yüreğinin gizli yerlerini araştı rmış­ lardır. Fakat hiçbiri ondan daha derine gidememişti ve eğer bildik­ lerimiz bizi yanıltmıyorsa, bu belirsiz gizlilikleri onu n keskin anl ayışı önüne ilk kez açıkca seren Suslova i le olan i lişkisidir.

1 08


BÖLÜM IX ACI YILLARI

Rus Ekiminin sonuna varmadan Dostoyevski Petersburg'a geldi. Karısıyla Vladimi r'de buluştu ve kasımın ortalarında birlikte Mosko­ va'ya geldi ler. Burada, Maria D m itrievna ölüme yavaş yavaş yakla­ şarak bütün kış yattı , ilerlemiş veremi n bilinen aşamalarından geçti -dermansızl ı k , sinirlil i k ve çı lgınca acıklı iyimserlik. Dostoyevski ! Petersburg'a yaptığı birkaç kısa ziyaret dışında, önce yalnız sonra da karısının kızkardeşiyle bi rli kte onu n yanında kaldı . Bir zamanlar sevdiği bir kadına bütünüyle ilgisiz kalm ak onun tabiatına uygun de­ ğildi. Daha iyi bir insan daha az sabırlı olabilird i ; daha masum bir koca, kendini hiç sevmeyen ve kendinin de u zun bir sü redir sevme­ diği birine karşı daha az şefkat li olabilirdi. Fakat, günah işlemek, pişman l ı k duymadan günah işlemek yeteneği, beraberinde, kendi· ne karşı sın ı rsız bir günah ları affetme yeteneğini de taşıyord u . Karı­ sının ona yaptığı haksızlıkl ar, on u n karısına yaptığı haksı zlıklar, ka­ rısının ve kendisi nin karakterindeki. kusu rl ar unutulmuştu ; ve onda yal nızca, saf acı m anın yumuşaklığı kalmışt ı ; çabucak gelip geçen, üstün erdem ya da iyilik d uyg usu n u n bile bozamadığı bir acım aydı bu. Annesi Moskova'da hasta yatağında yatarken, Paul lsaev, Peters­ burg'da çalışm aları ve zevkleriyle m eşgu ldü . Soyu nda, karakterinin kararlı olacağını vadeden bir şey yokt u , ve hoşgörüyle yetişt i ril işi , onu , bir aylağı n , bir haylazın zevkli alışkın lı kları içine itm işti. Semi­ palatinsk'de, on yaşı ndaki kıvırcık saçlı çocu k " budala gibi görünüp , öğrenmekten kaçtığında" ona pek d üşkün olan üvey babası bu du1 09


ru m u " doğal" karşı lıyordu . On altı yaşında aynı şekilde d avrandı­ ğında, bunu eskisi gibi rahatlıkla karşılamak güçtü. Maria Dmitriev­ na Vladimir'e, Dostoyevski de dışarı gittiğinde, Pau l Petersbu rg'daki evde, Rodeviç ad lı özel bir öğretmenin denetim i altında bırakılmış­ tı . Fakat bu d üzen, çocuğun zamanını ve enerjisin i , öğrenimine de­ ğil de, zam anından önce başlayan bedeni deneylere verm esini ön­ leyemedi. Sık sık gitmesini en sevdiği yer, Petersb u rg'daki Yusu­ pov Bahçesiydi ve eve çok geçmeden bir orospu getird i . Dostoyevs­ ki' nin , üvey oğl una yazı n ve güzün dışardan, kışın da Moskova'dan yazdığı m ektu plar, gerçekten içten bir sevgi, haksız bir güven ve yürekten gelen acı serzenişler arasında gidip geli r; m e ktup yazm a­ dığı i ç in ya da yazdığı zamanlar yan lış i m layla, cahilce yazdığı içi n , müsrifliği , eğlenceye düşkün lüğü için serzenişlerdir bu nlar. Pau l yeni yıl ziyareti için Mos kova'ya geldiğinde du rum daha da kötüydü. H asta annesine karşı davranışı o denli dayanılmazdı ki, apar topar Petersburg ' a geri gönderildi -herhalde onu n da e lde etme­ ye çalıştığı sonuç buydu. Dostoyevski karısından kızkardeşine şöy­ le yazıyordu : Görülmemiş derecede sorumsuz v e asıl dert, çok hasta bir kadına karşı nasıl davranılması gerektiğini bilmiyor. Tabii ki, hastalığı Maria Dmitrievna'yı son de­ rece sinirli yaptı . . . Onun için çok üzülüyorum ve benim için hayat burada pek hoş değil. Ama ona gerekli olduğumu düşunüp burda kal ıyoru m.

Dostoyevski'nin yaşantısında bize, ölüm halindeki karısının başın­ daki bu vefakarca bekleyişinden daha yalın bir sempati duyu ran pek az an vardır. Karısının can çekişmesi, oğlunun başıbozuk durumu ve herhal­ de, geçen yazın rahatsız edici duygu ları , Dostoyevski'nin hastalıklı sini rlerini et kiledi. Moskova'da kaldığı ilk hafta içinde " biri çok şiddetli" i ki sara nöbeti geçirdi. Şubatta kardeşine yazdığı bi r mek­ tupta iki nöbetten daha sözetmektedir; hastalığı on beş gün sürmüş­ tü; eski derdi olan basu r yine başl amış ve ardından idrar torbası i lti­ haplanmıştı; yatmıyordu am a "ne ayakta du rabi liyor ne oturabiliyor­ du" Ay sonu na doğru Petersbu rg ' a gitmeyi göze aldı ama oraday­ ken de, döndükten sonra da epey acı çekti. Mart son unda başlıca 1 10


belirtiler geçmiş, arkasında zayıflık, yıpranmışlık ve boz u k sinirler bırakm ı ştı . Gerçekten aç kalma durumuna geldiği zamanlar dışında, m ali sı­ kıntı lar Dostoyevski'ye pek ağı r gelmezd i ; ve o günlerin dertleri ara­ sında pek önemli sayılm ıyorlardı. Aslında, d u rumu ve görünüşü her­ zamankinden daha iyiydi. Şu anda hiçbir gelir kaynağı olmadığı doğ­ ruydu. Ama Rusya'ya Boborykin'in 300 rublesinden arta kalanla dön­ m üştü ve kası mın sonunda, sekiz yıldır felçten yatalak olarak yaşa­ yan Ku marin adlı zengin en iştesinin (teyzesin in kocası) ölmesi üze­ rine mi rastan kendine düşen 3. 000 rubleyi aldı. Bu u m u l m adık pa­ ra, M u htıw Edebiyatçılara Yardım Sandığı na olan borcu nu ödeme­ si ne, bi rkaç aylık masraflarını karşılam asına im kan ve rdi ; ve herza­ man ki gib i . parası olduğu zaman kale m i işlem iyordu. Bah arda para bitm işti , ve yi ne, yoksullu ğu biraz daha az olan Petersburg'daki kar­ deşi M ichael'den az m i ktarda para istem eye başladı. Nihayet n isan­ da, söz veri len öyküyü almaktan epeydir ümidini kesmiş olması ge­ reken Boboryki n , parası nı geri istedi . Dostoyevski , gururu n u n kırı lı­ şı na, alacaklıya kaba davranarak dayanmaya çalıştı ; fakat sonun­ da tutu labi lecek tek yolu tutu p Michael'e başvu rd u ; Michael'de kar­ deşinin isminin rezil olmaması için bir tek kez daha gerekli parayı öd ünç verdi. M ichael için bütün kış, aile gelirlerini yeniden düzeltmek için uğ­ raşm akla geçti. Vre m ya ölmüştü ; fakat yetkililer, bir süre sonra, baş­ ka bir isi m le yeniden yayı nlanmasına izin ve rdi ler. Yeni dergi için ilk önerilen isim Pravda'ydı (Gerçek); fakat bu isim . tehlikeli ve belli bi r eğilimde bulunduğu için sansü r tarafından kab u l edilmedi . Da­ ha sonraki isi m , resmi onayı alabilecek denli ren ksizd i; yen i dergi­ nin adı Epocha olacaktı. Fakat gecikme üstüne gecikme old u ; Epoc­ ha yılın başında çl kacaktı , oysa m artın son haftasına dek hiçbir şey çı kmad ı . Nihayet m artın son haftasında, ocak-şubat sayısı azalm ış sayıdaki sabırlı abonelere gönderi ldi. Fyodor, çabaları ve dertleri Moskova'dan acılı bir i lgiyle takip ete ti. Vremya'nın geçen m ayıstaki kapan ışından sonra, yedi sekiz ay tek sat ı r yazmam ı ştı ; ve nihayet Epocha'nın i kinci sayısı için Vera!111


tından N otlai"ı yazmaya otu rduğu n da, sözcükler kalem inden ko­ layca akıveriyord u : Ben hasta

bir adamım . . . İçi hınçla dolu, gösterişsiz bir adamım ben. Sanırım

· ka raci ğerimde n min

hastayım.

Doğrusu

ne hastalığımdan anladığım var ne de nere­

ağrıdığını biliyorum. Tıbba, hekimlere saygı duymakla birlikte, şimdiye ka­

dar tedavi olmadığım gibi. bundan sonra da öyle bir şey düşünmüyorum . . . Ha­ yır. h ayı r,

sırf hıncımdan tedavi olmak istemiyorum . Siz bunu anlıyamazsınız.

Ama ne ziyanı var, ben anlıyorum ya. Bu huysuzluğumla kime kötülük yapaca­ ğımı

aç ıkla mak elimde değil, bunu ben de bilmiyorum; bildiğim bir

o da

tedavi olmamakla bir "zarar vermeyeceğim ", olsa olsa bütün zararı

aim çekeceği mdir. Yine de

şey

varsa. ken­

hıncımdan tedavi olmuyorum. Karaciğerim ağrıyor­

muş, varsın daha beter ağrısın!

Notlar'ın bu açılış cümleleri, bu kışın yalın ıstırabının yoğun acı lı­ ğıyla dolu görünmektedir: yandaki odada öksüren, hayatının son gün� !erini yaşayan karısı, Fransa'da onu aldatmış olan sevgi lisi, Peters­ burg ' da yeteneğini harcayan, ahlakı bozu k ve kal psiz üvey oğl u , sık sı k gelen sara nöbetleri ve "ne otu rmasına ne ayakta du rmasına" izin vermeyen ağrı lı h astalığı. Mevsi m bile N otlar'ın gene l havası­ na etkili olmuştu r. Her Rus ve Rusya' da yaşam ış olan her yabancı , bir gün don olduğu , bir gün buzların eridiği, uzun zam and ı r bekle­ nen baharın hala geciktiği , hiç bitm eyecekmiş gibi görünen Rus ,kı­ şı nın o son h aftalarının gevşetici etkisini bilir. Notlar'ın ilk bölümü şöyle bitiyor: Bugün kar yağıyor; sarı. bulanık, adeta sulu sepken. Dün de, daha önceki gün -:ıe yağdı. Beni ra hatsız edip duran o ·o ıayı sulu sepken yüzünden hatırlasam ge­ rek. Ö yleyse bu d a sulu sepken üstüne bir hikaye o l s u n .

Notlar,

son

yılla rda , eleşt irmenlerin ve Dostoye vski ' yi i n celeyen­

lerin abartı l m ış derecede i l gi s i n i topladı.

Notlar i ki

kısm a ay r ı l abi l i r :

birincisi , hınç felsefesinin araşt ı rı lm ası ; iki n cisi de, an latıcın ı n , h ı n çl ı b i r adam ı n , h ayat ı n d an b i r o l ayın ya da d a h a doğrusu b i r dizi o l ayın

an lat ı lı şı . Birinci kısım fe lsefe o l arak yetersiz görü lebi l i r , i k i n c i kısım an latı dır; fakat t u h af şekli i l e

Notlar ,

Dostoyevski ' n i n yazd ığı h e r­

şey kadar özgündür. Y ı l l ar sonra e leşt i r m e n Rozanov -Polina Sus­ lova' n ın kocası- Notlar'dan en k ap ri s li yazı la rı n ı n b azıl arı için esin1 12


lendi ve Rozanov, eğer bir gün Dostoyevski'nin heykeli dikilecek­ se , bu heykelin, okuyucuya dilini çı karmış olarak yap ı l m ası gerekti� ğini ileri sÇı rdü. Bu, "yeraltı nd a" ki adamın tutumun� t am olarak an­ · latmaktadır; onun değişmeyen zevki, yalnızca okuyucuya değil, bü­ tün d ünyaya ve h atta kendine dilini çı karmaktır. Yeraltından Not­ lar, Dostoyevski 'ye büyü k eserlerini esin leyen geniş insancı l ı ktan ve hoşgörüden yoksu ndur; yazı ldığı ortam ı n acısını ve rahatsızlığını fazlasıyla yansıtmaktadır. He rşeye rağmen kitap Dostoyevski 'nin gelişiminde önem li bir yere sah i ptir. Notlar, Dostoyevski'nin felsefeye ilk kez girişidir ve büyük rom anlar dizisine bir anlamda başlangıçtır, önsözdür. Bir yıl önce , tarihi önemi, küçük edebi değerini kat kat aşan bir kitap yayın lan­ mıştı : radi kal bir yazar olan Çernişevski'nin Ne Yapılmalı ad lı ro­ manı. Rom an engellenmeden m ak u l isteklerini doyurmak peşinde koşan herkesin kusu rsuz bir mutlu luğu elde ettiği Ü topik d ü zeyde­ ki bir toplum u anlatıyordu. J .S. Mill'in tilmizi olan Çernişevski'ye göre, akıl ve kişisel çı kar ahlakın yegane temeli idi ; insan ancak çı karları­ nın gerçek tabiatını yan lış an lam ası n edeniyle kötü şeyler yapard ı ; ve entel lektüel aydınlanma doğru h areket etmeye götü ren şaşmaz yoldu. Veraltından Notlar, Çernişevski 'nin felsefesine cevaptır. Bu zam andan itibaren Dostoyevski'nin en kuwetli i nançlarından biri , insan tabiatın ı n , Çernişevski soyundan iyimser faydacıların inandı­ ğı gibi, temelinde ve aslında iyi olm adığı ve insanı n , tabiatının bir yanıyla erdemli olarak, kötü olduğunu bile bile kötüyü isteyebilece­ ği ve seçebileceği oldu. Bu inanç i l k kez Notlar'da ortaya çıktı: Lütfen söyler misiniz bana, insanların gerçek çıkarlarını bilmemeleri yüzün­ den kötülük yaptıklarını ilk kez kim ortaya atlı, kim böyle akıllıca laf etti? Sözde insanoğl unun kafası aydınlanır, gerçek çıkarları gözlerinin önünde serilirse bur­ nunu kirli işlere sokmaktan geri durarak, bir anda soylu, temiz yürekli biri olup çıkarmış. Buna sebep de, aydınlanıp gerçek çıkarlarını anlamaya başladıktan sonra. kendi çıkarlarını yalnız ve yalnız iyilik yapmakta bulmasıymış . . . Hey gidi çocuk; saf. temiz yürekli bebek!

Dostoyevski bütün insan lık tarihinin, insan m antı ksızlığının bir ar­ şivi olduğunu ileri sürüyor. İ nsan karınca yuvasındaki karınca gibi 1 13


yapmayı sevebilir; fakat yı km ayı da sever. Kap rislerine boyu n eğ­ meyi sever, sı rf kendini mantığının baskısından, "iki kere ikinin dört etmesinden " kurtarmak için , kendi çıkarlarına karşı mahsus suç iş­ lemeyi seve r. Dostoyevski'nin 1 864 yı lında ileri sü rdüğü genel gö­ rüşe uymayan c ü retli düşünceler bunlardı. İyimserlik çağ ı , bilimin ve aklın k u rduğu bir a hlaka inanma çağı artık çoktan geçti. İ nsan tabiatının m antı ksız kaosu yavan bir söz oldu; artık buna i nandır­ maya zorlam ak için, yeraltından bir filozofu n bize di lini çı karmasına gerek yok. Dostoyevski' nin modern psikolojiyi önceden gördüğü en önem li noktalardan biridir bu. Öyleyse Yeraltından Notlar, Dostoyevski 'nin düşüncesinin geli­ şiminde önemli bir aşamayı gösteri r. Birçok e leştirmen, Dostoyevs­ ki üzerine yazan Alman ların birçoğu ve İngi ltere'de M idd leton M u rry, Notlar' a çok büyü k önem vermektedir. Dostoyevski 'ni n , 1 863-64 kı­ şında, ge rçekten zihni bir buhran geçirdiği, kabul .edilmiş ahlaka baş­ kald ırdığı, kendi doyu m u için günah işleme hakkını tanıdığı ve Not­ lar'ın bu kendi sarsıcı yaşantısının dökü m ü olduğu ileri sürülüyor. Bu görüş, bir insanın itirafı şeklinde yazılmış öykülerde otobiyog ra­ fi k unsurlar aramanın tehli kesine bir örnektir. Sağlam , güveni l i r b i r görüş değildir bu v e b u n u ortaya atan ları n , Dostoyevski 'nin o dö­ nemde yazdığı kişisel mektu p ları -görüş ilk ortaya atı ldığında bu mektu pl arın hepsi ele geçmemişti- okudu kların a inan m ak zordur. Moskova'da kaldığı süre içinde -1 863 Kasımınd an 1 864 N isanının sonuna kadar- Dostoyevski elimizde bulunan yirmi bir mektup yaz­ d ı ; bun ların on i kisi , işlerinin ya da düşüncelerinin hiçbirini sakla­ madığı kardeşi Michael'e yai:ılmıştı. Her tü rlü maddi güçlüklerle, dert­ lerle boğu şan , her türlü zihni ve fizi ki acının altında boğu lan bir in­ san ın m e ktuplarıdı r bun lar; ama herhangi -zihni bir bu hran , ya da inanç ve felsefe sorunları üzerinde rahatsız edici bir zihni uğraş hak­ kı nda en u fak bir im a yoktur. Olgular bütünüyle olumsuz da değil­ dir. Michael'e yazd ığı 26 Mart tari hli bir mektupta, sansürün notla­ rı n birinci bölümünden yaptığı bir çıkarm aya değinmektedir: Sansürcüler ne domuz şeyler! Herşeye saldırdığım ve sövme gösterisi yaptı­ ğım (altını Dostoyevski çizmiştir) yerlere izin verilmiş, fakat, H ristiyanlığa inan114


manın gerektiği sonucunu çıkardığım bölüme izin verilmemiş.

Bunlar, bir şüphe ve başkaldırı azabın�an geçmiş birinin sözleri değildir; ve bu sözler, özgün metinde (şimdi elim izde deği ldir), kö­ tülük sevgisinin insan tabiatının tem el öğesi olarak gösterilmesi ni , Hristiyan lığa inanmanın gerektiği görüşünün savu nulmasının takip ettiğini götermektedi r. Başka bir deyişle, bir başkaldırı çığlıği olm ak­ tan u zak olan kitap , Çernişevski 'nin materyalist ahlakına karşı , dini Ortodoksinin savun usudu r. Notlar'ın i kinci ve sonuncu bölümü, Epocha'nın, haziranın ilk gün­ lerine kadar ç ı kmayan n isan sayısında yayı nlandı. Bu sırada Maria Dmitrievn a' nın acıları son bulmuştu. 15 Nisanda Dostoyevski telg­ rafla Pau l ' u çağırd ı . Çoc u k annesinin yanına d aha önce çağırılma­ mıştı ; çü n kü geçen seferki kavgadan sonra, Maria Dmitrievna onu görmek istemem işti. Pau l ' un çağ rılması ona ölmekte olduğunu bil­ direcekti. Pau l , zamanında geldi, annesi tarafından kutsandı ve mut­ suz kadı n , hemen son ra, 1 6 N isan akşamı sessizce öldü . Nisanın son unda ya d a mayısın başında Dostoyevski başkente döndü. Dönüşünün i l k sonucu , Pau l ile bir çeşit uzlaşma old u ; öğ­ rencisinin suçları Rodeviç'in üzerine atı ldı ve Rodeviç kovu ldu. An­ cak kovu lmasından son radır ki, herşeye inanan üvey baba, ilk kez olarak, bu rda olmadığı sırada Rodeviç'in Pau l karşı çıkana dek onun gömleklerini giyd iğin i , öğrencisini bir yemek parası istemesi için ga­ zete yazı hanelerine, tefeci dü kkan larına gönderdiğini , eve orospu­ lar getirdiğini ve böylece P au l ' u b i r kadınla yaşan:ı aya teşvik ettiğini öğrendi. İ leri sürü len suçlam aların doğru olu p olmadığı kesin değil­ dir ve bu kon u da elimizde kanıt yokt u r. Ancak kişilerin karakterleri­ ne bakarak bir sonuç çı karabiliriz. P au l ' un doğru söyleyip söyleme­ diği hakkında hiçbir şey bil miyoruz, fakat daha sonra devlet hizme­ tinde, üstün olmasa da, şerefli bir meslek hayatı geçiren Rodeviç'i bu olayın dışında kötüleyen hiçbir şey yoktur; bu yüzden, Rodeviç'e. daha fazla yakınlık duyuyoruz. Ama Dostoyevski Pau l ' a inandı ve Rodeviç ile Dostoyevski arasındaki ilişki, ödünç alınıp geri ve rilme­ yen kitaplar üzerine yapı lan karşılı klı sert suçlamalar ve ağırbaşlı ol­ mayan bir kavgayla son buldu. Pau l , hoşgörülü ve çab u k etkilenen 1 -1 5


babası üzerinde bir kez daha n üfuz sağlamıştı. Yen i bir yurtdışı gezisi için hazırlıklar yapı lırken, Dostoyevski doğ­ duğu günden beri yediği darbelerin hepsinden daha sarsıcı bir dar­ be yedi. 10 Temmuzda (resmi biyografide tarih yanlış verilmiştir) Mic­ hael Dostoyevski birkaç gün süren bir hastalıktan sonra öldü. �eri­ ye , bi r du l , en büyüğü yirmi yaşında olan dört çocu k, bir metres ve üzerine kabul ettiği onun çocuğu , cenaze için h arcanan 300 ruble nakit para, 1 5.000 rublesi yakın gelecekte çeşitli tarihlerde öden­ mesi gereken senetler olan 25.000 ruble borç ve zararda olan vak­ tinden iki ay geç çıkm akta olan bir dergi bırakm ı ştı. Kötü sağlık d u ­ . ru m u v e başına gelen felaketlerle sarsılmış olan Fyodor, böyle bir mirasın biricik gerçek varisiydi. Ölen kardeşinin ailelerini -kanuni ve gayrikanQnisin i- geçindir­ me yükünü Dostoyevski du raksamadan üstlendi. Geçmişte, karde­ şinin yardım larıyla yaşadığı zam anlar olmuştu ve şimdi kardeşi nin akrabalarının onun yardımlarıyla yaşaması hakkına karşı çıkmayı hiç düşünmüyordu. Kendisi nin öne m li bir borcu yoktu ; ve Epocha ile olan kan u n i i l işkisi yalnızca bir yazar olaraktı . Sağduyusu n u n buy­ ru kları belki de onu ; dergiyi ve kardeşi nin diğer işe yaram ıyan mal­ larını, kardeşinin alacaklılarına bırakıp, yeni ev hayatıyla ilgili soru m ­ lu lu klarım karşılam aya temiz b i r kağıtla başlam aya kışkırtm ış olabi­ lir. Fakat, ölümünden sonraki iflasla ölen adamın adı nı lekelemek düşüncesi Dostoyevski'ye dayanılmaz geld i ; kardeşinin bütün so­ ru m lu lu klarınrn ve yü kü m lü lü klerinin ağı rlığını omuzlarına alma d ü ­ şüncesine u yd u . Bu güzel davranış Dostoyevski'nin ah laki d uyarlı­ ğını ve aileyi tatmin ett i ; alacaklılar ise he rhalde daha az etki lendi­ ler, çünkü ödemeler yine herzaman ki kadar uzakta görünüyordu . O an için acil i htiyaç herzam an ki gibi hazır paraydı . Michae l , Çılü­ münden bi rkaç ay önce , şimdi zengin bir dul olan Moskova 'daki Ku . marin teyzede n , kadının ölümünde kalacak mirast an kendi payı na düşen 1 0.000 rubleyi ödünç alm ıştı. Şimdi de Fyodor, kendi payı na düşen 1 0.000 ' i aldı, ve bu parayla alacaklılara olan borçlarının bir kısm ını veri p , üzeri ne kalmış olan Epocha'nrn yayı nını sürd ü rd ü . Ama daha b u zorlu k halledilmeden yeni b i r zorl u k çıktı ortaya . Yet1 16


ki l i ler derginin yayıncısı olarak, eski bir siyasi m ahkuni olan Fyodor Dostoyevski'yi de , Vremya'nın süresiz kapatılmasına yol açan ya­ zısı ile kötü p u an alan Strakh ?v' u da kabul etmezlerdi. Yayıncı ola­ rak görünecek olan kabu l edebilecekleri bi rini bulmak gerekiyord u . Eskiden Vremya'nın göze çarpm ayan . bir yazarı olan Poretzki adlı biri bulundu ve hemen k ab u l edildi. Böylece, Poretzki resmi neden­ ler yüzünden Epocha'nın yayıncısı oldu; �slında ise dergi yönetimi­ nin önemsiz bir üyesiydi . Rus basın kanununun gülünç sonuçların­ dan biriydi bu. Büyüyen m ali zorlu klar arasında, Epocha sekiz ay daha müca­ dele etti. Mayıs sayısı iki ay geç olarak, Michael'in ölümünden bir­ kaç gün önce çı kmıştı. Haziran sayısı ağustosun sonuna kadar çık­ madı; ve Dostoyevski ' n in insanüstü çabalarıyla biraz zem in hazır­ lan m asına rağmen, aralık sayısı , gelecek yılın ocak ayı nın ortaları­ na dek hazır değildi. Epocha 'nın, her zaman Michael ' in d aha yete­ ne k l i el lerinde olan i dari yanı i hm al edilmişti. Hilekarl ı k ve yetersiz­ lik nedeniyle kovu lan bir kasadar olduğunu öğreniyoruz. Derginin çı kışındaki düzensizlik, abonelere yollanışındaki düzensizliklerle da­ ha da artıyor, haklı şi kayetlere aldırı lmıyordu. Yazılar için yapılan öde­ meler hiç kesin değildi, tanınmış bütün yazarlar bu nedenle uzak du ruyorlardı ; yayın işleri öyle başından aşkındı ki, Dostoyevski' nin kendisı de p e k az yazıyor ya da hiç yazm ıyordu . 1 865'de abone sa­ yı sının 1 . 300'den fazla olmam ası -bu sayı, yayın m asraflarını kar­ şı lamaya yeterli değildi- pek şaşırtıcı değildi r. E pocha'nın kaderi belli olniuşt u ; ocak ve şubat sayı larında çabasını sürdürd ü ve he­ men hemen hiç dikkati çekmeden kapandı ; kasada tek ruble kal­ mamıştı ve m atbaacı lar dergiyi artık krediyle basmıyorlardı. Epocha 'nın idaresi daha yetenekli ellerde olsaydı b i l e , kapanışı­ nın fazla geci ktiri lebileceği şüphelidir. Rusya'nın politik havası , son beş yı lda birçok değişiklikler geçi rm işti. Vremya, Alexandır l l 'nin sal­ tanatı sırasındaki kısa öm ü rl ü bir coşkunluk devri nin son larına doğ­ ru yayına başlamıştı; bu devirde sansffrün gücü kaldırılmış, akı l lı b i r kamuoyu n u n yaratılması ve d i l e geti rilmesi -Rusya' da i l k v e he­ men hemen son kez- değerli ve bütün üyle Don Kişotca olmayan 1 17


bir dava olarak görülmüştür. Fakat bu hayal söndü . 1 862'deki poli­ tik karkaşalıklardan ve 1 863'deki Polon ya ayaklan m asından son ra, gericilik bi r kez daha gücünü gösterdi; ve bası na, edebiyata karşı olan tutumuyla bu yeni gericilik, eskisinden on kat daha ku rnaz, daha yı ldırıcıydı. On beş, yirmi yıl önce, Nikola l'in danışman ları , kamuo­ yunun hert ü rlü dile getirilişinin kötü old u ğu n u , bir birikim olarak za­ rarlı olduğu n u , edebiyatın bir dert, gazeteciliğin kesin bir tehli ke ol­ duğunu kavramışlar ve basını h ü kümetin yanında tutmanın müm­ kü n olduğu n u , aslında bunun şart olduğun u görm üşlerdi. Kam u o­ yu artık zorla yok edilemezdi; yönetilmesi gerekiyordu . Yen i bir seç­ me politi kası başlad ı , bazı seçilmiş yayın organ larına resmi görü­ nüş sözcüleri olmaları için dolaylı ya da dolaysız olarak para verildi , geri kalanlar d a, eğer önemsizlerse aldırılm ad ı , yoksu l l u klarından ölmeleri için bırakıldı; önem li lerse sessiz ve sabırlı bir şeki lde san­ sür tarafı ndan yıkıldı. Nerdeyse bütün gazetelerin varlı klarını koru mak için çabaladıkları bir dönemde (çü n kü Aleksandır'ın saltan atının i l k günlerinde pek fazla m i ktarda gazete ortaya çıkmış­ tı), hükümetin elindeki mali silah çok et kiliyd i ; bu silah, sansürün dolaysız ama beceriksiz silahının öneminden ve et kisinden çok da­ ha üstün çıkmıştı. Bu şartlar altında Epocha gibi bir dergi çok yaşıyam azd ı . Rad ikallere seslenemiyecek denli renksiz v e tutucuyd u ; gerçekten de öncü radikal yayın organı olan Sovremennik ' le sürekli polemik­ lere gi riyord u . Diğer taraftan, hükümetin desteğinin ve para yardım­ larının tadını çı karan önemli gerici yayın organlarıyla da yarışa gir­ meyi ümit edemezdi; Dostoyevski i le Strakhov'un dosyaları, Epoc­ ha'ya resmi himaye elde etme ol anağını bütünüyle yok ediyord u . Edebi değeri , politik çekici liğin yokluğunu karşılamaya yeterli de­ ğildi. Aşırı rad i kal lerin dışında pek az düşmanı vardı; am a kapandı­ ğında, ardında üzülecek dost lar ve dold u ru lam aycak bir boşluk bı­ rakmad ı . Vremya' nı n v e Epocha'nın, bu kısa ömürlü i ki derginin hatırla­ nacak tek öze l liği, Rus romancı larının en büyüğünün edebi etkin li­ ğini nerdeyse beş yı l için yutmalarıdır. Gelecek kuşaklar b u i ki der118


ginin başarısızlığını herhalde şü kran la anacaklardır. Epocha'nın ka­ panışından pek uzun olmayan bi r süre sonra, Dostoyevski Suç ve Ceza'nın i l k kopyası üzerine çalışıyord u .

1 19



BÖLÜM X DUYGUSAL OLAYLAR

E p o c h a ' n ı n t ali hsiz ö m rünün son ayları o l an , 1 865' i n i l k ayl arı , Dostoyevski ' n i n çalkantılı hayatının en dolu , en fı rt ı n alı dönemlerin­ dendir. Resmi biyografi yazarları ve on ların ardından gelenler, bu ayl arı n öyküsünü an latırken geçen bölümde an lat ı l an olaylarla ye­ tinm e ktedi rler. Daha sonraları ortaya çı kan kanı t l ar , bu zaten dolu olan haftalara yerleşt i rilm esi gereken ve belki de Dostoyevski 'nin sanatsal ge lişimine, dergi işindeki şanssızlıklarından ya d a m ali sı­ kıntıl arınd an daha fazla etki ede n , duygusal özellikteki iki olayı or­ taya çıkarm ıştı r. Bu o l aylardan birini çevreleyen be l i rsizli k , tahmin­ ler için geniş bir alan bırakmaktadı r. Fakat, 1 865 yılının başlarında, rom ancının hayatında gelip geçici ama önemli rol oynayan iki kadı­ nın birbirinden farklı görünüşlerini ana hatlarıyla çizmekte zorluk çek­ miyoruz. Bu kad ı n lar, Ann a Korvin-Kru kovskaya ve M arth a Brown ' ­ dır. Bir önceki yaz, Epocha ' n ı n yazıh anesine , Dostoyevski 'ye , Batı Rusya'nın uzak bir ilinden , bilmediği b i rin den bir m ektu p gelmişt i . Mektu bu gönderen kendisi n i , edebi tutkusu nun i l k ü rün lerini anne babasından habersiz Oostoyevski'ye gönderen yirmi yaşı nda bir kız olarak tanıtıyord u . Dostoyevski öyküye fazla ald ı rmad ı . İsmi D ü ş ' ­ t ü , ve g e n ç bir kızın fakir bir öğrenciye olan aşkın ı an latıyord u ; Dos­ toyevski daha sonra öykü için , haklı olarak, " aşırı zayıf" dem işt i . Ama E p o c h a yarı iflas .etmiş d u ru m daydı , yazı bakı m ı n d an sıkıntı çekiyord u ; ve

Düş ağustos sayı sında yayı n l andı. Bir sonraki sayı ,

aynı yazarın başka bi r öyküsünü taşıyordu ; bu öykünün kahraman ı , 1 21


manastırı n istekleriyle dünyanı n çekiciliği arasında tereddüt eden genç bir keşişti. Başkalarını b i l m iyoruz am a Dostoyevski 'nin üze­ rinde bir etki b ıraktı bu öykü ; ondan alı nan d üşünceler, on beş yı l sonra yazılan

Karamazov Kardeşler'de görü lmektedi r.

Tan ı n m ar.(ll Ş genç yazar An n a Korvin-Kru kovskaya, yı lın on ayını

şe hir d ışında, uzak, ıssız bir yerde olan yu rt l u kıa·rında yalnız b aşına geçiren ve kışın hareket l i bir altı hafta için Petersburg ' a ya da Mos­ kova'ya gele n , saygıdeğer ve tipik bir Rus ailesinin en büyük kızıy­ dı. Anna güze l , rom antik, söz dinlemeyen bir kızdı ; onbeşinde bile "yürüyüşe gitmeyi m antar toplamayı ya d a gölde kayığa binm eyi " sevmezdi -bun lar, ailesinin onun yaşın a ve d u rumuna uygun gör­ dükleri oyalan m alard ı ; ve hatta ata binmesine izi n veri ldiğinde, uy­ sal Rus çiftlik atını gülünç, romantik bir isimle, Freda diye çağırmakta israr ederd i . Kendini, unutulmuş bir İngiliz öyküsünün kadın kah ra­ rr:ıan ı olan, King Harold'un karısı Edith Swan-Neck yerine koyar, böy­ le ror yapar (kızfarın İngi liz bir m ü rebbiyesi vardı) ve bu kadının yeri­ ne çektiği hayali acı lar için gözyaşı dökerdi. Bir zaman geldi, bu rom antik oyuncakları bir kenara bı raktı. Ken­ di.s ini ciddi olarak bir politi kacı olarak görmeye başl adı ; doğal ola­ rak ateşli bir radikal oldu ve hükümet tarafından nihilist oldukları ge­ rekçesiyle cezalandı rıl an Petersburg ve Moskova'daki öğ rencilere tutkufu b i r yakı n l ı k besfemeye başladı. Hatta, üniversiteye gitmek istediğini bile söyledi; am a bu çok sert karşı landı. Babası kesin b i r şekilde şöyle dedi: " Eğer h e r saygıdeğer kızın evlenene kadar evinde oturması gerektiğini sen kend in anlam ıyorsan , budala b i r kız çocu ­ ğuyla tartışacak değili m . " Bu günden sonra Ann a, Budala'd aki Ag­ laya gibi, annesi babası tarafından kesin likle, b i r "garip kimse" b i r " n ih ilist" o l arak görü ldü v e anne b abanın üzüntülerine i lerisi için duydukl arı deri n b i r endişe de eklendi. Ann a ' n ı n Aglaya'nın prototi­ pi olması gibi, Dostoyevski Yepançin leri de -Aglaya'nın annesi babası-, Anna'nın alık ama iyi kalpli babası ve kızını seven, onu n içi n endişe d uyan annesinden çı karmıştır. An n a' n ın babası , kızı nın " m odern" zevkleri nden b i ri n i kab u l etmek l utfunda bu lundu. Daha önce, saygıdeğer evine girmesine izi n verdiği yeterince "ciddi" der-

1 22


giler,

Revue des Deux Mondes ve Athenaeum'du. Ş i m d i , çok şa­

şırtıcı olarak, bir Rus dergisine abone olmayı kabul etti . Şans eseri

Epocha seçildi; ve Anna'nın ilk edebi çabaların ı alan d a Epocha oldu. Dostoyevski ' n in bir mektubu Anna'nın babasının eli.ne geçtiğin­ de yeni bir bu h ran başgösterdi. O gün, M adame Korvin-Kru kovs­ kaya' n ın " isim günü" idi , ve ev m isafirlerle doluydu. An n a h e r za­ man , eve gelen posta babasının eline geçmeden kendi m e ktupları­ nı alırd ı , ama o gün kü d u ru m b u n u önledi. Babasının kalbi zayıftı; bu defa utanç ve ümitsizlikten nerdeyse ölüyord u . Çalışm a odası­ na kapandı, misafirlerin hiçbirini görmek istemedi ve onlar gider git­ mez, Anna yan ı n a gönderildi. Mektupta, Düş ' ü n telif hakkı olarak Dostoyevski'nin gönderdiği h avale vardı. " An nesinden , pabasından habersiz, tan ı m adığı bir adam la" dedi babası, "m ektuplaşabilen ve ondan para alabilen bir kızdan her şey beklenir. Şimdi öykülerini sa­ tıyors u n , bir zaman ge'lecek, kendini satacaksın . " Gerg i n l i k hafta­ l arca sü rd ü ; fakat General Yepaçin gibi , Anna' n ı n babasın ı n da sert görünüşünün altında saf bir kalbi vardı ve Anna'ya sonunda, Düş ' ü , ai le top lantısında yüksek sesle o ku m a izni veri ldiğinde, babası ağ­ lamaya başlad ı . 1 865 yı lının başında ann e i ki kızı Petersbu rg' a getirdi . Ayrı lmala­ rından önce , yarı barışmış olan ama hala homu rdanan babaları Dos­ toyevski ile buluşmalarına razı oldu, fakat yine de, tanışacakları ada­ mın " b i r gazeteci olduğu , bizim dünyam ızdan başka bi r dünyadan oldu ğu ve bir m a h ku m old u ğ u " ikazını endişeyle tekrarlıyord u . Pe­ tersbu rg ' a vard ı klarındaAnna Dostoyevski 'ye yazd ı , ve Dostoyevs­ ki ertesi gün geldi. Ziyaret sı rası nda, yalnız Anna'nın annesi deği l ,

" i ki yaşlı Alman Teyze d e " vard ı , bu c a n sı kıcı b i r şeydi v e ziyaret tam bir başarısızlıktı. Kırk üç yaşındaki Dostoyevski , yirmi yıl önce­ sinde olduğu gibi , toplu lu k içinde utangaç ve bece riksizdi ; zorla ya­ pı lan ve Dostoyevski'nin çoğu kez tek heceli cevaplar verd iği. kısa bir kon uşm adan son ra, biçimsiz bir şekilde ayrılındı. "Anna odası­ na koştu " diye bir konuşmadan son ra, biçimsiz bi r şekilde ayrı lındı . "Anna odası n a koştu " diye yazıyor kızkardeşi, " kendini yatağa atıp

1 23


ağlam aya başlad ı . " Fakat, çok .sevdiği bu insanın iyi intiba bı rak­ mayan görü n üşünün ve tavı rlarının yarattığı ümit kırıklığı kısa sür­ dü. Dostoyevski yeniden geld i ; bu defa i ki kızı yalnız buld u , rahatça konuştular ve sağlam bir dost l u k kuruldu. Dostoyevski devam lı gel­ meye başladı ve kısa zaman sonra orta yaşlı adam b u can lı genç kıza aşık o l m u ştu . Anna, Aglaya gibi, kaprisli ve eziyet etm eye eği­ lim liydi ; sevgilisi ise Mişkin gibi değildi, kıskançtı. Bir gece toplantı­ sı nda dehşetli bir sahne geçt i ; M ad am e Kru kovskaya' n ı n , kızını Al­ man ası l l ı , yakışıklı genç bir subayla evlendirm e eğiliminde olduğu düşüncesiyle huzu rsuz olan Dostoyevski, kutsal kitabın emirlerine karşı koyarak kızlarını yapılan en yüksek teklife vermek isteyen an­ nelere karşı yersiz, kı rıcı , sert bir ı:ıutu k çekti. Bu açıkça, Budala'­ daki, Mişki n ' i n Yepaçinlerdeki gece toplantısının ortasında, Katoli k kilisesi üzerine attığı yer!)iZ n utu k sahnesini n , bu ünlü sahnenin as­ lıyd ı . Budala'daki sahn e , çok kıymetli bir Çin vazosu nun kırılışı ve sara nöbetiyle son bu l uyord u . Gerçek h ayatta ise görü n ü rdeki d ra­ matiklik daha azdır; Dostoyevski bir köşeye çekildi ve gecenin geri kalan kısm ında su rat asıp otu rdu. Bu olay ilgi çekici dostluğun dön ü m noktası olmuş gibi görünü­ yor. Dostoyevski d aha sonra ikinci karısına, pek içten olr.ıayarak, Ann a ile n işan l andığı n ı fakat ken disinin onu bıraktığını söylemişti. Anna'nın kızkardeşinin ayrıntılı anı l arından açıkça an laşılmaktad ı r ki, böyle b i r teklif o l m u ş a m a nişan lan ı l m am ı ştı. An na'nın romantik tabiatı, sağduyusu n u yok etmemişti . Dostoyevski'ye , "onu sevdiği­ ni· ve çok saydığın ı , fakat b u n u n , onunla evlenecek biçimde olm adığı n ı " söyledi. Arkadaş kalarak ayrıldılar, i kisinin de m ut lu b i r evlilikleri olduğu daha sonraki yıllarda yazışm aya ve buluşm aya de­ vam ettiler. Anna Korvin-Kru kovskaya, herhalde Dostoyevski ' nin ha­ yat yol u n a çıkan en sevim l i , en cana yakın insandı. An na'ya yal nız­ ca, Dostoyevski'nin yaratım alan ındaki en çekici kadın kahram anı ­ n ı deği l , Dostoyevski'nin karakterinin v e kısa süren arkad aşlı kları­ � ı n derin bir teşhisini de borçluyuz: Karısı (diye anlatıyor Ann a kızkardeşine) kendini bütünüyle ona hissettirmel i , bütün hayatını on a vermeli, ondan başka hiçbir şey dü1 24


şü n memelidir. Ve ben bunu yapam am , ben kendim yaşamak isti­ yoru m . Bu ndan başka, öyle sini rli ve titiz ki. San ki beni devamlı eli­ ne alıyor kendi içine çekiyor. O varken ben - kendim olam ıyoru m . Anna' d an ç o k değişik b i r kadın olan Dostoyevski'nin ikinci karısı­ nın , dikkati çeken bir başarıyla yürüteceği kendini-önemsememe ro­ lünü önceden gören, zeki söylen miş sözlerdir bunlar. Dostoyevski' nin Anna'ya olan gelip geçici tutkusunda özellikle dik­ kati çeken b i r şey yoktur. Kırk yaşlannda, daha önce kadınlarla olan ilişki lerinde mutluluğu bulamamış birinin, kendi yaşın ı n yarısından daha genç, old u kça yüce. gönü l l ü bir kıza kur yapması görül memiş bir şey değildi_r. Yirmi yaşındaki bir kızın edebi putu n a aşı k olması ve daha sonra, edebi ü n ü n ya da edebi dehanı n bile roma_n tik tutku için gerçek bir besin o l m adığını anl am ası d a alışı lmamış bir şey de­ ğ i ldir -yada ondokuzuncu yüzyılda d eği ldi. Daha ilgi çekici ve d a­ ha karakteristik olan , büyük bir kısmınm. belirsiz ve tahmini kalma­ sı n a rağmen, Dostoyevski'nin aynı dönemdeki diğer duygusal i liş­ kisid i r. Martha ·Brow n ' ı n geçmişi bizim için bütünüyle m eç hu ldür. Mütevazi b i r kökeni olmalıydı am a Rusçayı iyi bir üslüpla yazm aya yetecek eğitimi vardı. Onunla ilk karşilaştığımızda (daha sonra Dos­ toyevski'ye yazdığı mektuplardan alm aktayız bilgiyi) Avrupa' da do­ laşmakta, bir erkeği bı rakıp başka birini bulm aktadır. Avusturya ve Prusya' d a arkadaşı bir M acardır; daha sonra " m aceracı bir İngillzle" arkadaşlığa başlar ve onu n la " bazen yürüyerek, bazen atla, bir da­ kika dinlenmeden" İsviçre'yi, İtalya'yı , İspanya'yı ve Fransa' nın gü­ neyini dol aşı r. Bu yedi ay sürer; daha son ra onu Fransa'dan , Belçi­ ka ve Hollan da'ya götüren bi r Fransız bulur. "Her zam an i nandım ki" diye yazıyor daha sonra, "hayat izlenim ler için yapılmıştı r." Saygı ve güven açısından· gittikçe aşağı lara düştüğü bu fantasti k gezi onun izlenim lere olan susuzluğunu dindirmiş olmalı. Fransa'dan Belçika'­ ya, a rdan da Hollanda'ya kaçışlarının nedeni, polisin Martha'nın ar­ kadaşının hareketleriyle i lgilenmesiydi. Bu adamın başına neler gel­ diğini bilm iyoruz fakat Martha Rotterdam 'dan tek b aşına gem iye bi­ nip İngiltere'ye geldi; meteliği yoktu ve İ ngilizce bi lm iyord u . Ne yazık ki İngiltere'deki yaşantısı hakkında ç o k a z şey biliyoruz. 1 25


Su rda kalışı dört yıl sürdü ve bu dört yıl hiç de yeknesak geçm edi. Parklarda u yu d u , intih ara kalkışmaktan i ki gün hapis yattı ve bir g u ­ rup sahtekarla işbirliği yapmaktan nerdeyse daha ciddi şeki lde ba­ şı derde gi recekti. Daha sonra bir g u rup hayı rsever Methodist mis­ yonerin eline d üştü , bun lar onu namuslu bir kadın yapıp , Baltimorlu bir gemiciyle evlendirdiler. Bu gemi ciden Brown ismini aldı ve her­ halde bundan başka d a pek bir şey almadı. Bi raz sonra, söylemedi­ ği bir neden yüzünden , İngiltere' den ayn im ak zorunda kaldı ve 1 862 yılının son l arınd a Petersburg'a geri döndü . Dolaşması bitmişt i ; ve bundan sonraki hayatının amacı " izlenimler"den çok " rahat etmek" oldu. Am a rahat etmek onun kısmetiymiş gibi görünmüyo rd u . Bazı ye­ ni maceralardan sonra, m ali d u rumu hiç parlak olmayan, Gorski adın­ da sarhoş bir yazarın sevgi lisi oldu. Gorski arada Dostoyevski ' n i n dergisine yazı veriyordu v e onun yoluyla, M artha 1 864'ün sonların­ da, Epocha'nın yazıhanesinde i ş buldu: İngilizce'den çevi ri yapıyor­ du. H asta olduğu ve h astahaneye kaldırıldığı sırada Dostoyevski ile olan arkadaşlığı gelişmeye başlamıştı. bostoyevski onu hastahanede ziyaret ett i , para verdi ve mektuplaşmaya başladı -yalnız M artha'­ nın yazdığı m e ktuplar bugüne kalmıştır. M arth a'nın Dostoyevski 'ye karşı olan d u ygusu n u n temel öğesi şükrandı. Dostoyevski ' n i n duy­ gusu ise belki de, sevdaya yol açan bir acım a olarak alınabilir. Dos­ ' toyevski' n i n acıması başka duygu ları gibi , çabucak güçlü boyutlara vardı. Martha'ya evlenme teklif edeceği şüphesizdi -Budala'd a Miş­ kin ' i n Nastasya'ya etmesi gibi; ama Rus yasası iki tarafında rızası olmadan boşanm ayı pratik olarak im kansız kılıyordu ve Martha ka­ nuni kocasının izini çoktan yitirmişti. Bunu n yerine D ostoyevski , Gorski'yi bırakıp kendisi ile yaşamasını teklif etti . M artha'nın cevap verdiği m ektup, gerek insani, gerek edebi değeri nedeniyle, bu raya alınmaya değer: Seni fiziki olarak tatmin etmeyi başarsam da, başaramasam da, aramızda, ar­ kadaşlığımızın devamının dayanacağı ruhi uyum kurulsa da, kurulmasa da, inan ki, beni dostluğuna ve sevgine layık bulduğun için -bu bir an için ya da kısa bir zaman için bile olsa- sana her zaman minnettar kalacağım. Yemin ederim 1 26


ki, seninle olmaya cüret ettiğim zamanki kadar içten olmaya çok az ,zaman ka­ rar vermişimdir. Bencil coşkunıu'ğum için beni affet; Rusya'ya dönmemden sonra geçen şu merhametsiz iki yıl süresince öyle çok keder, nefret ve ümitsizlik ru­ humda çalkalandı ki , bu denli hoşgörü, ağırbaşlılık, sağduyu ve doğruluk sahibi bir insanla tanışmaktan sevinç ve m utluluk duyuyorum, Bana karşı olan duygu­ larının kısa mı, uzun mu süreceğine şu anda hiç aldırmıyorum. Ama yemin ede­ rim ki, tabiatımın düşmüş olan yanından kaçmamış olmana, beni, kendi görüşü­ me göre layık olduğum yerden daha yüksek bir yere yerleştirmiş olmana, bütün maddi kazançlarla kıyaslanamıyacak denli çok kıymet veriyorum. Budala'yı okumuş olanlar hemen Mişkin'in Nastasya'ya karşı olan tutu munu (' 'Seni temiz b i r kadın olarak görüyorum , Rogozhin'in sev­ gi lisi olarak deği l") ve Nastasya' nın cevabını hatırlayacaklar: Şimdiye kadar kimse benimle böyle konuşmadı. Beni satın aldılar ve sattılar, fakat hiçbir iyi insan bana kur yapmadı. M art h a' n ı n mEıktub u , edebiyatın başyapıtlarından birinin önemli b i r sahnesini esinleyeb i l ecek denli güzel görünüyor. İşte bu acı noktada Mart h a Brpwn art ı k görüşümüzün dışına çıkı­ yor. Alıntı yaptığımız son m e ktu bu , Ocak 1 865'in sonralarına doğru yazılmıştı. MektL' ptaki ifade ve daha sonra mektuplaşman ı n kesil­ mesi , Dostoyevski ile yaşam aya başladığı sonucuna varmamızı haklı gösteriyor. Ve eğer böyleyse , Dostoyevski Anna Korvin-Kru kovs­ kaya'ya ku r yaparken -ki bunu kesin olarak aynı yılın şu bat ve m art ayl arı arasına yerleştirebili riz- M artha, Dostoyevski ile birlikte ya­ şıyord u . Dostoyevski hemen hemen üç yı l sonra Budala'yı yazar­ ken 1 865'i n i l k aylarındaki olaylara döndü ve kahram an ı n ı , kendi ol­ duğu g i b i , temiz bir genç kıza karşı tutku lu bir hayranl ı kla, düşm üş bir kadına karşı aynı derecede tutkulu bir acıma arasında bölünmüş olarak, ikisini de hiç ortak yanı o l m ayan bir sevgiyle seviyor olarak anlattı. Aglaya ve Nastasya'nın _bütünüyle Ann a Korvin-Kru kovskaya ile M artha Brown'ın portreleri oldu klarını söylemek, M işkin'in roman­ cın ı n kendi portresi olduğ u n a inan m ak kadar m ü balağalı olu r·. Ag­ laya, Dostoyevski'nin i kinci karısından da bir şeyler yansıtıyora ben­ zer: Nastasya da belki Suslova'dan bazı şeyler yansıtmaktadır. Ama hiç şüphe yok ki, Budala'nın konusunun etrafında sarıldığı üçgen , 1 27


bu i kiz olayın sadakatle yinele n m esi d ir

.

Bu fırtınalı yılın duygusal karışıklıklarının öyküsü daha bitmedi. Martha' nın mektubunda sözün ü ettiği " ru hi uyum" hiçbir zaman ku­ rulamamış ya da kuw lduysa çabUcak kı nlmış olmalı , çünkü arala­ rındaki ilişki pek uzun sürmedi. Nisan'da Epocha kapanmıştı ve daha mayısın başı nda, Dostoyevski yeni bir Avrupa gezisi için tasarı lar yapıyord u . Mali ve duygusal sıkıntılarının geçtiği_yerlerden kaçmak isteği , tek b aşın a bu gezme arzusunu açıklayabilir. Ayrıca, s ağlı k _

soru n u vard ı ; Dostoyevski -doğru ya d a yanlış- Avrupa i kliminin sara nöbetlerinin sıklığını ve gücünü azalttığına inanmıştı her zaman ; belki kendine bile iti raf etmediği gizl i b i r ümit vardı: başka her çare� .

nin ümitsiz göründüğü şu anda, kumar m asasında servetini doğrul­ tabilird i ; ve herhalde e n güçlü d ürtü olarak da, geçen Avrupa gezi­ sindeki arkadaşıyla, o fırtınalı ama heyecanlı ilgiyi yenilemek için duy­ d u ğu mantıksız ve karşı koyamadığı istek vardı. Polina Su s lova yı , '

1 863 Eki m in deki ayrılmalarından sonra bir daha görmemişti; ama birbirlerine mektuplar yazdıklarını biliyoruz. 1 865'in başlarında, Anna Korvin-Kru kovskaya i le Martha Brown arasında bölünmüş sevgisi­ nin herhalde en hara retli günlerinde, Polin a'ya bir m e ktup yazd ı . Mektupta n e l e r yazılı olduğunu b i l m iyo ru z , ama Polina'yı çok kız­ dırdı bu m e ktup. Kendisi cevap vermedi, Zü rih'te yaşayan kızkar­ deşine, Dostoyevski'ye kendisi için cevap yazmasını istedi. Nadezh­ da Suslova' n ı n m e ktubu da kaybolmuştu r. Fakat Dostoyevski'nin cevabından, Nadezhda'nın onu " kötülük ve kabalık" l a suçladığını , ona "başka in sanların acı ları nin ve gözyaşlarının onun için et ve iç­ ki oldu ğ u n u " sorduğunu an lıyor � z. Dostoyevski 'nin Poli na'ya yaz­ dığı savun m ası kaybolm uştu r, kızkardeşine ise geçen bölüm lerin bi­

rinde alıntı yaptığımız acı bir mekt u p yazm ı şt ı r: Onu hala seviyorum. derinden seviyorum, fakat onu sevmemeyi istiyorum. O böyle bir aşka layık değil. Dostoyevski ' n in eski sevgi lisi hakkında neler duyu p düşündüğü­ nü daha fazla incelemek gereksiz. Bu mektuplaşmanın varlı ğı , Po­ lina'nın çekiciliğinin, sonuçları ne kadar acı olursa olsu n , Dostoyevs­ ki'nin daha sonraki duygusal karışıklıkları süresince sürdüğünün ka-

128


nıtıdır. Fakat d ışarıxa yapılacak bir gezinin maddi güçlükleri şimdi iki sene öncesinden çok daha fazlaydı , çünkü gezi için gerekli h ar­ cam aların dışında, ölen kardeşin i n ai lesini n ihtiyaçların ı ve

Epoc­

h a n ı n bekleyip du ran alacaklılarını bir dereceye kadar tatmin etmek '

gerekiyord u . M uhtaç Durumdaki Edebiyatçılara Yardım Sandığına üçüncü başvu rması , ilk ikisi kad a r iyi karşı lan m ad ı ; son unda veri­ len 600 ruble de, onu borçlu lar hapishanesine yollamakla tehdit eden alacaklılar t arafından hemen elinden alındı . Artı k ismi edebi dünya­ da, Sibirya' dan ilk döndüğü günlerdeki kadar yüksek değ i l d i .. Ölü­

ler Evinden Anılar ve Ezi lenler dışında, dergideki ıvır zıvır yazılar­ dan başka bir şey yazm amıştı , b u n l ar da ününü arttırmamış ya da koruyamamıştı bile. Epoeha' n ı n politik tutumu onu , i l k eserlerini ba­ san radikal derg ilerin gözünde bir gerici -ya da daha kötüsü b i r dönek- olarak tanıtmıştı. O n a güvenilemeyeceğin i herkes duymuş­ tu . hiçbir doğru dürüst yayıncı, yazıl mamış roman lar için önceden para vermeye yanaşmıyord u . -Bu şartlar altında, başka b i r çareyi denemek gerekt i . Stellovski adınd aki yayın cı , Dostoyevski 'nin eserl � rinin toplu baskıs!nı yapma

hakkı n a , bir kısmı nakit bir kısmı kısa vadeli senetler olarak 3.000 ru ble ödemeye hazı rd ı , yal nız bu toplu baskı , 1 Kasım 1 866'ya ka­ dar yazıl ı p teslim edilmesi gereke n , saptanm ış uzunlu ktaki yeni b i r rom anı da içerecekti. Dostoyevski bu teklifi kabul etti . Fakat Stel­ lovski karşı s ı n d akin i tanıyord u ; kont rata cezai h ü kümler konmasını isted i: Dostoyevski, yeni rom an ı zamanında teslim etmediği takdir­ de ağır mali tazminat ödemeyi yüküm lenmekle kalmadı , eğer roman­

bir aydan fazla gecikirse , Ste llovski Dostoyevski ' nin geçmişteki, ge­ lecekteki bütün eserlerini hiç para ödemeden kitap ol arak basma hakkı na sahip ol açaktı. Züğürt yazar, pazarlık edecek d u rumda değildi ve kont rat bu şek· liyle 2 Tem muzda imzal andı. Eğer d aha sonraki sözüne inanırsak, Dostoyevski 3. 000 ru bleden , şahsi i htiyaçları için ancak 1 75 ruble alabi ldi ve bu u fak miktarla Wiesbaden ' e hareket etti. St e l l ovski ile olan kontrat ı , bir sonraki yıl hayatında kesin b i r rol oynayacaktı ; ve iş i n tu haf yan ı , eğer Suslova i l e buluşma isteği onu bu tehtid edici 1 29


belgeyi imzalamayı zorlam asayd ı , ilerde ikinci karısı olacak olan kızla karşı laşmasına yol açan şart lar hiçbir zaman gerçekleşmiyecekt i . Ona, Wiesbaden ' e gitmeyi seçtiren nedeni oldukça kesinlikle tah­ min edebi l i riz. 1 863 Ağustosunda Paris'e, Polina'ya ·giderken ku­ mar masasına uğ radığı ve başarı lı olduğu yerdi bu rası. Daha sorira gittiği Baden ve H am b u rg'da iflas etm işti ve kum arcın ı n boş inancı onu Wiesbaden 'e sürükledi. 1 O Ağustosta bu raya vard ı . hemen son­ ra Suslova da geldi. Yalntz birkaç gün beraber kaldılar; Suslova' n ı n güncesi ndeki yersiz b i r boşl u k , i l işki leri hakkında yakından bilgi al mam ızı önl üyor. 15 Ağustosta, ru let i kisinin de bütün parasını bi­ tirmişti. Dostoyevski Cenevre'deki Herzen ' e ve Baden'deki T u rgen­ yev' e üzücü m ektuplar yazıp borç istedi . Turgenyev'e yazd ığı mek­ tup , içten o l m ayan bir övücü lükle, yapma bir yüksekliğin karışımıdır: Sizi kendi işlerimle rahatsız etmekten utanıyorum ve iğreniyorum. Fakat ger­ çekte n . sizden başka dönecek kimsem yok; bunun yanısıra, başkalarından da­ ha akıllısı n ı z. bunun için size başvurmak ahlaki olarak bence daha kolay. Tabii ki, size olan borcumu ü ç hafta ödeyememem m ü mkündür.

Herzen b aştan savma bir cevap yazdı ve hiçbi r şey gönderm edi . Tu rgenyev 50 Thaler gönderdi. (Dostoyevski 1 00 istemişti). Bu borç on yıl Dostoyevski'ye acı verdi ve ödenmeden d u rd u . Bu yardım sa­ yesinde Suslova ardan ayrı labildi. Ağu stosu n 20 ya da 2 1 ' i nde Pa­ ris'e hareket etti . Ona h ala aşı k olan sevglisi endişe içindeydi: Sus­ lova'nın Col ogne'de t ren değişti rirken , Paris'e üçüncü mevki bi let al abi lecek parasının kalıp kal m ayacağını merak ediyordu . Dostoyevski Wiesbaden'de yoğu n bir yoksu l l u k ve sıkıntı içinde daha bir aydan fazl a kaldı. B u , yaşadığı en derin aşağ ı l an m aydı. Bi r an geld i , otel artık veresiye yemek vermez oldu , hatta geceleri b i r m u m vermeyi bile kabu l etmedi. Polina'ya yazdığı bir mektupta, iş­ tahının hare ket ederek artmam ası i ç i n , bütün gün oturu p kitap o ku ­ duğunu söylüyor. Kendisi n i . Gogol'ün b i r tipine, gülünç belediye baş­ kanı onu resmi b i r m üfettiş sayana kadar b u na benzer bir d u ru m da yaşayan , M üf ettiş ' inin kahraman ı n a benzetiyor. Polina' dan para is­ ted i , ama o, gü ncesinden öğrendiği m iz gibi, başka bir ilişkiye dal­ mıştı. Polina'nın cevap verdiğini gösteren bir şey yok. Petersburg' da1 30


ki M ilyukov'a yazıp kendine para temin etmesini rica ett i ; Mosko­ va'daki

Ru ssky Vestnik'in yayıncısı Katkov'a yazıp , rom anını teklif etti -İlerde yazacağı Suç ve Ceza'dır bu roman- ve önceden 300 ru ble i sted i . Ü mitsizce bir girişi m di bu , çünkü daha önce bu dergi­ ye bir öykü teklif etmiş ve sözünü tutmam ıştı, ve

Russky Vestnik

şimdi Rusya'nın en güçlü, en zengin dergisi olmuştu. Surdan bir şey­ ler elde edebileceğini pek ümit etm iyordu. Sonunda, şimdi Kopenhag Rus Elçiliğinde sekreter olan Sibirya'­ daki eski arkadaşı Baron Wrangel aklına geld i , ve ona başvurd u . Semipalatinski'den beri birbirlerini görmemişlerdi ama aralarında ke­ si ntili bir mektuplaşma vardı ve bi rbirlerini hala seviyorlardı. Vefa­ kar Baron arkadaş ol arak değerini bir kez daha gösterd i . 1 00 Tha­ ler yollamakla kalmadı, Kop�nhag ' a israrla d avet etti. Bu sırada Dos­ toyevski'nin borçları birikmişt i , 1 00 T haler bile, bütün borçlarını öde­ yip Wiesbaden'deh ayrı l m asın a yetm iyordu . Orada oturan bir Rus papazı , otel hesabı için kefil oldu ve Dostoyevski'ye bir m i ktar borç para verdi. Bu borçlar ancak aylar sonra ödend i . Elostoyevski ' n i n hayretine rağmen, Katkov 300 ruble göndermişt i , am a bu para Wi­ esbaden ' e çok geç vardı ve Petersburg ' a geri gönderi l d i , arda e li­ ne geçti ancak. Ekimin ilk gün lerinde Wiesbaden'deki sefaletten ay­ rı l ı p Kopen hag' a geldi. Bu arada, Suslova da Paris'ten temelli ayrıl­ mış ve Rusya'ya doğru yola çıkmıştı. Dostoyevski Kopenhag'da Wrangel ile bir hafta geçi rdi ve deniz yoluyl a Petersbu rg' a döndü. An laşılacağı gibi yol parasını Wrangel verd i ; fakat gemi limana vardığında fazlalı klar için bi r hesap vardı ; bu hesabın 5 şilini de bira içindi (deme k ki İ ngiliz gemisiydi); cepleri bomboş olan Dostöyevski' n in , b u n u n d a Kopenhag'dı;ı ödenmesini istemekten başka yapacağı bir şey yoktu . Durumu ve hesabı öde­ yememekten duyduğu ü zü ntüyü ancak bir ay sonra Wrangel'e yaz­ maya vakit buldu. Hayatının orta yıl larındaki bu cömert ve hakikatli dostun , Dosto­ yevski ' nin biyografisinde son görün üşü bu ; ve hakkında birkaç ay­ rıntılı bilgi daha vermek yersiz olmasa gerek. Wrangel genellikle yurt­ dışında yaşamaya devam etti ve Dostoyevski ikinci evlenişinden son-

131


ra onunla m ektu p l aşmayı kesti . Dostoyevski 1 873' d e , sekiz yı l ön­ ceki mali yükümlülüklerini ödeme k için çağı rdığında, Petersburg'­ da kısa bir bu luşma oldu . Fakat, onun yoksu l luğunu ve sıkıntılı an­ larını görm üş, yardım etmi ş olan insanlar artık saygı gören b u ba­ şarılı edebiyatçıya yıllar ilerledi kçe daha fazla acı verir olmuşt u . Ba­ ron eski arkadaşın·ı soğuk ve resmi buldu, ve eski yakınlıkları bir daha ku ru lmadı. Dostoyevski' r:ı in ölüm ünden sonra, edebi varisleri ortak bir arkadaş yoluyla Barondan, büyü k romancıdan, dost l u kl arı sıra­ sında aldığı m e ktupları istediler. Baron m e ktupları gönderdi ve bir­ çoğ u , b azı parçaları çı karılmış b i r biçimde, sahibinin rızası alı n m a­ dan resmi biyografide yayın land ı . Ne orijinalleri geri gönderildi ne de bir teşekkür edildi. Bunlar Wrangel 'in 1 906'da diplom atik göre­ vinden ayrı ldıktan sonra yazdığı Dostoyevski'den anı larda yersiz ol­ mayan bir sertlikle sözün ü ettiği gerçekler. Dostoyevski'nin h ayatının t raji-komed isinden bir perdenin son u­ na yaklaşıyoruz, ve hala oyu n u n kişilerinden birinin , Polina Suslo­ va' nın son olarak görünüşüne tanık olmam ız gerekiyor. Polina h e­ men hemen Dostoyevski ile aynı zamanda Petersburg'a dönmüş­ tü , ve güncesi , kası m ı n başı nda Dostoyevski ile b i r bu luşmalarını anlatıyor. Dostoyevski -herhalde ilk defa değildi bu- evlenme tek­ lifinde bulundu. Kendi çılgınlığının derinliğini görebilmesine o kadar sık yol açan önceden sezişiyle, "eğer evlenirsen" diye ekled i , "üçün­ cü gününde kocandan nefret etm eye başlayacaksın ve onu terke­ deceksin . " Polina'nın reddetmesi kaçınılmaz bir sonuçtu. Dostoyevs­ ki daha önce aldığımız sözleriyle , "beni affedemezsin " diye karşı­ lık verdi, " bir zam an lar kendini ban a vermiş olduğun için affedemez­ sin , ve bu n u n inti kam ını anlıyorsu n . " Bu düşün ce üzerine bi r süre tartıştı lar. Sonunda Polina "benim aldırdığım yok" dedi , " bunu ne kabul ediyorum ne de kabu l etmeyi reddediyoru m ; fakat sen pek ince hayal gücü n l e , bunu düşünmeye bağ l anm ışsı n . B u cevap Polina'nın oyundan çı kışıydı. Gerçi kışın bi rkaç buluş­ ma daha oldu ama ertesi yılın martında Su slova Petersbu rg ' d an ay­ rı ldı ve belki de bir daha h iç bu luşmad ı l ar. Kesint i l i ol arak mektup­ laşmayı sürdürdüler, hatta Dostoyevski ' n in i kinci evliliğinin i l k yılın-

132


da bile. Bu Ann a Grigorievna'nın doğal olarak kıskanm asına yol açtı. Bundan sonra mektuplar, ya da onl arla ilgili bilgileri aldığı m ı z kay­ naklar son b u l du . *

1

l 880'de Suslova Rozanov adında, kendinden oldukça genç bir öğrenci ile evlendi. Rozanov daha sonra, Dostoyevski'nin eserlerinin önemli bir eleştirmeni oldu .

1 33



ÜCÜNCÜ KİTAP .

.

YARATIS YILLARI �

(1866-1871)



BÖLÜM XI

HARİKA VIL

Dostoyevski'nin resmi biyografi yazarı şöyle diyor: " 1 866 yı lı , ya­ şantısında çok önem lidir. Ocakta,

Suç ve Ceza, Russky Vestnik'­

de çıkmaya başladı : güzde, Ekim 4'de, ilerde karısı olacak o l an An­ na Grigorievna Snitkin a i le tanıştı. "

Suç ve Ceza Dostoyevski'yi bü­

tün tartışmaların ötef!inde, Rusya'nın en büyük yazarları arasına yer­ leştirdi ve edebiyat dünyasındaki yerini sağlamlaştırd ı . İ kinci evliliği de ev h ayatını ve sonu nda mali d u ru m u nu sağlamlaştırdı. Talih onu -bu , hesaplı ya da kararlı bir hareketten çok şansa bağlan m alıdır çünkü- kırk beş yaşında, önceki yıllann dertli tutkul�rından ve edebi deneylerinden uzaklaştırdı ve onu , sadık bir koca, tan ı n m ı ş bir ro­ f11a ncı haline getirdi. Suslova ile olan ilişkisinin gerçekten kesildiği

1 865 Kasımıyla, Anna G rigorievna ile evlendiği 1 867 Şubatı arasın­ da kalan dönem , haklı olarak, yaşantısını n dönüm noktası diye ad­ landırılabilir. Bir şaheserin yaratılışı, incelenmeye kı;ırşı direnen bir süreçtir.

Suç

ve Ceza ' n ı n gelişiminin ancak dış aşam alarını izleyebiliriz ve bu iz­ leyiş olağanüstü bir kesinlikledir. Epocha'nın kapanışından pek uzun olmayan bir süre sonra, hazirand a , Dostoyevski eski yayıncısı Kra­ evski'yi hatırladı ve ona "Akşamcılar" adlı bir roman t eklif etti. Ro­ man , " bütün yönleriyle ayyaşlığın ve özellikle aileleri n , bu şartlar altında yetiştirilen çocukların betim lenişi" ile ilgi liydi. Kraevski tek­ lifi reddetti. "Akşam cı lar" ın herhangi bir satırını n yazıldığını göste­ ren bir kanıt yok. Fakat bu tasarıd a,

Suç ve Ceza' nın Marmeladov

ailesiyle i lgili bölüm lerinin i l k tohum ları olduğun u düşünebiliriz. Kra1 37


evski'nin reddedişinden sonra, Stellovski ile kontrat yapıldı ve dışa­ rı gitme k için cebinde parası olan D ostoyevski, her zamanki gibi ile­ risini düşünm eyi bir yana bı raktı. Daha sonra,' Wiesbaden 'de Sus­ lova i le geçirdiği o dertli günler geldi; ve -sonradan bir mektubun­ da dediği gibi- ru lette her şeyini kaybettiği zaman, Suç ve Ceza'­ nın düşüncesi birden aklına geldi. Wiesbaden'de hergün, giyecek­ lerinin ya da u fak süs eşyalarının karşılığı olarak onu açl ı ktan kurta­ racak birkaç Thaler alma ümidiyle rehincileri dolaşıyo rdu . Bu katı kalpli tefecilerden biri, Raskolnikov' u n kurbanının ilk modeli olm alı ve bu korku n ç gerginlik anında, Dostoyevski kendi yüreğinde, bir Raskolnikov'u n potansiyelini sezmiş olmalı. Eylülün başlannda, Kat­ kov'a Russky Vestnik için romanını teklif ederken, konun u n ana hatlarını oldukça tam olarak anlatmıştı: " Bir suçun psikolojik çözüm­ lemesi " Wiesbaden 'de yalnız başına, açlığın ve düşmüşlüğün acı­ ları arasında, Suç ve Ceza'nın ü n l ü ilk bölümlerini yazmaya başla­ dı, ve Petersburg'a döndüğü andan, Katkov'un romanı kabul edişi­ ne kadar kitap sü ratle i lerledi. Dostoyevski duru m un öneminin farkındaydı ve işine alışıl m am ı ş b i r dikkatle, ihtiyatla yaklaştı. Bu sıralarda, birinci şahsın an latımını önemli derecede yeğliyord u ; son üç önem li kitabının üçü de, Ölü­ ler Evinden Anılar, Ezilenler, ve Yeraltından Notlar b öyle yazıl­ mıştı. Suç ve Ceza'nın öyküsünü kahramanına anlattırm ak için ü ç denemeye girişti; i lkinde günce-şeklinde, sonra m.ahkemede yapı­ lan iti raf şeklinde ve üçüncüsünde, cin ayetten sekiz yıl sonra, h a­ pisten çıktıktan sonra kaleme alınan anılar şeklinde. Sonra bütün bu taslaklar bir kenara bı rakıldı {el yazması parçalar hala durmak· tadır), ve . üçüncü şahıs an latımına daldı; roman sonu n a kadar bu şekilde yazıldı. Kış süresince ara vermeden çalıştı. Kitabın ilk par­ çası Russky Vestnik'in Ocak 1 866 sayısında yayınlandı. Ocak, şu­ bat ve n isan sayı larında rom anı n hemen hemen yarısı yayın landı , geriye kalanı , yılın bundan sonraki kısmında daha yavaş bir şekilde yazı ldı. Suç ve Ceza'nın yazılışı Petersbu rg'da devam ederken içinde bu­ lunu lan m addi şartlar, yazılmaya başlandığı Wiesbaden'de ki şart1 38


lardan pek daha iyi değildi. Katkov'dan rom ana karşı lık alınan top­ lam para 4 . 000 rubleden fazlasıydı; bunun çoğu parçalar halinde önceden alınmıştı. Ama bu oldu kça yüklü ücretin yazarın borç yığı­ nına pek az etkisi, oldu. Sabırsız alacaklılar ellerini açıp taksitleri bek­ liyorlar, Dostoyevski'yi borçlu lar hapishanesi i le tehdit ediyorlardı. -Dostoyevski de karşılık olarak hapise girerse artık yazamıyacağını, o zaman hiçbir şey alamıyacaklannı söylüyordu ; çünkü dehasından başka gelir kaynağı yoktu. Beklemelerine değecek kadar ödediği sü­ rece , onu özgür bırakacakları söylenebilirdi, ama ödemeleri çok kü­ çülür ya da seyrekleşirse, öç almayı kar etmeyi her an terci h edebi­ lirlerdi. Hem para isteyen yalnız alacaklılar da değildi; incelediğimiz bu dönem boyunca, yalnız Pau l lsaev'i (Paul kendisiyle yaşıyordu) değil, Michael'in -biri kanuni diğeri gayrikanQni- iki ailesini ve bir işe yaramayan kardeşi Nikola'yı d a -Nikoli:ı., belki de kısmen Mar­ meladov'u n modeli olan , yeteneksiz ama sevim li biriydi- elinden geldiğince geçindiriyordu . Suç ve Ceza'nın sıkıntılı arka planı, acı verici sayfalarının yazıldığı üzüntülü günlerin karanlığının sadece bir yansısıdır. Dostoyevski yazın , alacaklıların dikkatinden kaçmak ve rahatsız edilmeden rom anı üstüne çalışmak için Petersburg'dan ayrıldı. Pa­ rası yurtdışına gitmeye yetmiyord u , Moskova'ya gitti. Fakat sıcak ve yalnızlık (Moskova'daki arkadaşlannın hepsi şehir dışına gitmiş­ lerdi) kısa süre sonra Moskova'dan ayrılrnasına yolaçtı; Lublino'ya, kızkardeşi Vera'nın ailesinin yazlık evinin bulunduğu, şehrin bi rkaç mil u zağındaki orman lığa gitti. Burda iki aydan fazla kaldı . Dosto­ yevski uzun yıllardan sonra ilk kez sakin bir aile çevresi içinde bu­ luyordu kendini; ve dinlenmeyle, u fak zevklerle dolu bu bi rkaç haf­ ta. heyecan lı, çok duygulu yazar üzerinde kuwetli bir etki bıraktı. Söylenildiğine göre, Vera'nın ailesi ve onlann dostları, Dostoyevs­ ki'nin iki yıl sonra yazacağı Ebedi Koca'nın bazı ikinci derecedeki karakterleri için model olmuşlardır; ve bu romandaki bir parça, Dos­ toyevski'nin, tatlı ve alışılmamış aile hayatına karşı duygusunu an­ latıyor gibi görünmektedir: Burada, bu ailenin içinde, olduğu gibi görünüyordu; saftı, babacandı; çocuk-

1 39


tara

bakıyor, asla kırılmıyordu. Yalan söytı:ımiyordu; Pogoreltsevlere kaç kere,

cemiyet

hayatından çekilerek temelli onlara geleceğine yeminler etmişti . Bunu·

ciddi olarak yapmayı düşünüyordu. Acılı hayatında, bir sükün vahasıydı burası; ve bu yazı n saf ve tatlı havası, karasız zihninin, bir kez daha aile hayatının mut­

luluğu üzerinde durmasına etkili oldu.

M aria Dmitrievna öleli iki yıl olmuştu ; Anna Korvin-Krukovskaya ile olan ilişkisinin kesilişi, Suslova'nın kesin reddedişi, i kinci bir ev­ lilikte mutlu luk bulabileceği ümidini yıkmamıştı. Lublino'ya yazın ge­ lenler arasında, Vera'nın eltisi olan Elana P avlovna İ vanova vardı. E lena'nın kocası, yani Vera' nın kocasının kardeşi , müzmin hastay­ dı; öleceği kesinlikle biliniyordu; Vera Dostoyevski'ye , Elana ile dul kalır kalmaz evlenmesini salı k .verdi. Bir gün -Dostoyevski daha sonra karısına böyle anlatmıştı- Elena'ya serbest kalınca kendisiyle evlenip evlenmiyeceğini sordu. Elana kesin olmayan bir cevap ver­ di -aslında daha fazla bir şey de yapamazdı. Dostoyevski yazın so­ nunda Lublino'dan ayrıldı ve altı ay sonra evlendi ; Elena Pavlovna'­ nın kocası ise daha ü ç yıl yaşadı. Suç ve Ceza'nın y,azılışı bu yaz günlerinde devam etti. Dostoyevs­ ki, geçen yıl Stellovski ile yaptığı kontrat gereğince 1 Kasım'dan önce verilm esi gereken rom an üzerinde ciddi bir şekilde düşünmeye he­ . nüz başlamamıştı. Temmuz'da, "önemsiz karakterler bile taşıyacak olan oldukça tatminkar bir ufak rom an" kafasında şekillenmişti; ro­ m ancının Kumarbaz hakkındaki önceden görüşü ve düşüncesi ki yanlış deği ldi bu- böyleydi. İ l k kez, Suslova i le üç yıl önceki ge­ zisi sırasında düşündüğü ve Boborykin'e teklif ettiği öyküydü bu. Fa­ kat h ayatı boyunca süren , o yapacağı işleri e rteleme huyu çok güç­ lüydü; ve eylülde Petersburg'a tek satırını yazmadan dönmüştü. Du­ rum şimdi vahimdi. Eğer roman 1 Kası m a kadar tam aml an m azsa ağır mali ceza vardı ; eğer 1 Aralıka kadar teslim edi lmezse, Stel­ lovski, Dostoyevski'nin geçmişteki, gelecekteki bütün romanlarını hiç para ödemeden kitap olarak yayınlam ak hakkını alacaktı. Stel­ lovski' n in Dostoyevski 'den son gelir kaynağını da b ütünüyle alması pek m u htemeldi. Ü ç dostu -Maikov, Milyu kov ve Dolgomostiev­ Dostoyevski'nin hazırladığı plan üzerinde bölümleri kendilerinin yaz1 40


ması n ı , bu ortaklaşa esere Dostoyevski'nin imzasını atm asın ı öner­ di ler. Ama Dostoyevski bu yolu ku l l anışsız yada şerefsiz bu lduğu

için redd ett i . Sonra Milyukov, çağdaş bilimin son kaynaklarına baş­ vu ru l m ası n ı , romanın bir stenografa dikte edi l m esini ileri sürdü ve Dost oyevski nin ümitsiz, yarı-gönüllü nzasını alıp, Olkhin adında, Ste­ n ografi dersleri veren birine, gerekli olanı bulması i çi n b aşvu rdu . '

Olayın devamı R u s edebiyat tarihinin e n ü n l ü öykü lerinden biridir ve Dostoyevski'nin ikinci karısının Anılar'ından ayrıntı larıyla okuna­

bilir. Dostoyevski 'nin hayatının .b u anından itibaren, bu A n ı lar (aynı

kad ı n ı n , kısa b i r parçası bugüne kalan Günce'si ile beraber), an lat­

tıklarımızı n temeli olarak, resmi biyografinin yerini alıyor. Ve bu yüz­ den , onların deyişi ve özellikleriyle tanışmanın zamanıdır. Dostoyevs­

ki ile karşı laşmalarının öyküsü şöyle başlar: 3 Ekim 1 866'da, akşam 7 sıralarında her zamanki gibi steno hocası P.M.Olk­ hin'in ders verdiği Altıncı Çocuklar Lisesine geldim. Ders henüz başlamamıştı; geç kalanları bekliyorlardı. Her zamanki yerime oturdum, daha defterlerimi aç­ maya yeni başlarken, Olkhin geldi ve sıraya, yanıma oturdu. "Anna Grigorievna" dedi, " steno içinde çalışmak istemez misiniz? Benden bir stenograf bulmamı istediler, ben de sizin belki işi kabul edeceğinizi düşün­ düm. " "Çok isterdim" diye cevap verdim, "ç�lışabilmeyi uzun süredir hayal ediyor­ dum. Tek kuşkum, sorumlu bir işi yüklenebilecek kadar steno bilip bilmediğimdir. " Olkhin beni ikna etti. İstenen işin, benim yazabildiğimden daha fazla sürat is­ temediğine inanıyordu . . .

Eğer karakter beti m lemek, sanatın işleviyse , b u Anılar' a sanat dememek güçtür. Yu karıda alınan böl ü m , yazarın kişiliğini aynı can­ lılıkla gösteren birçok bölümden bir tanesidir. Kötü bir deyiş değil­ dir bu; çünkü gösterişci deği ldir ve pek seyrek falso yapar. İyi bir deyiş de deği ldir; çünkü her türlü orantı ve iyiyi seçm e d uygusun­ dan , her türlü önemsizi bırakm a, önem liyi canl and ırm a gücünden yoksund u r . Başlangıç bölü m ü , Avrupa' da kaldığı her şehi rde önem­ siz mal iarın fiyatını bile Günce'sine yazmasına yol açan ayrıntıya olan tutku su n u , kendi yetenekleri üzerine her zaman ve rd iği doğru am a m ütavazi yargıyı , ve isteklerini beli rti rken herzam an ki soğuk1 41


kan lı l ı kla kendine hakim olmasını açıkça gösteriyor. Anna G rigorievna Snitkina ertesi g ü n , 4 Ekimde , Dostoyevski ' ­ n i n evine geldi ve Paul İsaev'in meraklı bakışlarından sonra, yarı giyi n i k, saçları d ağın ı k bi r du ru m d aki Dostoyevski ile karşı laştı. İ l k iki görüşmenin izlen imi iyi değildi, adeta acı vericiydi. Dostoyevski , dostça ve kibar olmasın a rağmen , sıkıcı derecede s i n i rliyd i ; Anna'­ nın adı n ı bi rkaç kez sordu , ve hemenceci k u nuttu; sigara üstüne si­ gara içti; çıldırmış gibi odada bir aşağı bir yu karı yürüyüp d u rd u ; bazı anlar Anna'nın varlığını unutm uş gibi göründ ü , ve rahatça dikte ede­ medi. Am a Anna, kendi davranışı na bilinçli b i r guru rla bakabilmek­ ted ir: Özel evlerde steno işi yaptığım takdirde, ilk andan itibaren, az buçuk tanıştı· ğım insanlarla olan ilişkimi iş düzeyinde tutmaya, her türlü yakınlığı önlemeye çok önceden

Karar vermiştim ; böylece kimse benimle serbestçe ya da küstahça

konuşabileceğini sanmıyacaktı. Fyodor M ikhailoviç ile konuşurken sanırım bir kez bile gülümsemedim ve ciddiıiğim onun çok hoşuna gitti. Daha sonra, doğru hareket etme bilgimin onu sevinçle şaşırttığını itiraf etti. Kı rkbeş yaşında1<i adam sin irli ve dengesizdi , yirmi yaşındaki kız ise sakin , soğukkan lıydı ; ·takat i kisi de hassastı. Pek uzun bir süre geçmeden Dostoyevski , o Ruslara has gere ksinmeyi , yanındakine içini boşaltma gereksi n m esini d uydu. Her gün, çalışmaları n ı n ara­ sında, hayatının ve şanssızlıklarının öyküsün ü , Peter-ve-Paul kale­ sindeki sekiz aylı k mahkü m iyetini, Semenevski meydanındaki sah­ te idam ı , S i b i rya'daki on yı llık sürg ü n ü , veremli karısıyla olan i l k ev­ liliğini, yoksu l l u ğu n u , borçları n ı , Çin vazosunu ve gümüş çatal bı­ çaklarını n ası l rehine verdiğini, Ann a Korvin-Kru kovskaya ile olan ilişkisini an latıyord u . Dinleyici gitti kçe daha yakı n , daha d ikkatli olu­ yordu . Anna bir soruya verdiği cevapta, ona evlen mesini salık verdi ve evlenmesi için geç olmadığına ikna etti. Dostoyevski onun niye evlenmediğini sordu ; An n a da, kendine hayran i ki kişin in (bildiği­ miz kadarı i le bunlar bütünüyle uydurmaydı) bütün iyi n iteli klerine rağmen , gönlünü kazan amadığını söyledi . Olay , kesin bi r şeki lde önceden belirlenmiş ereğe doğru yekne­ sak olarak gelişti. Dikte etm e alışkanlığı , genç, düzenli çalışma ar-

1 42


kadaşının rahatlatıcı etkisi ve

Kumarbaz'ın zamanında biteceğinin

kesin leşmes i , rom ancının sinirleri ve d avran ışları üzerinde hari ku­ lade bir değişiklik yarattı. Bu olayın kadın kahraman ı , uzun yı llar son­ ra, yirminci yüzyılın iki nci on yıl ı n ı n b aşlarında, eski notlarına daya­ narak Anılar' ını yazd ı ; anl atısının duygusal havası , popüler roman­ ların zayıf edebi oyu nlarını andırmaktadı r. Fakat temel gerçekler doğ­ rud u r ve kabu l edi lmiştir: Dostoyevski'nin kı rkbeşincidoğum günü olan 30 E kimde iş tam amlanmış, Kumarbaz'ın son satırı di kte edil­ _ miş, yaklaşık olarak 40. 000 sözcükten o luşan roman yirmi altı gün­ de yazı lmıştı ; Dostoyevski 3 Kasımda", Anna Grigorievna'yı ve an­ nesini (İsveç ası l lı bir d u l d u r annesi) ilk kez ziyaret ett i ; ayın B' inde evlenme teklifi nde b u l undu ve teklif kab u l edi ldi. Yılın geri kalan kısm ı , ilişkilerinin verdiği zevklerle ve Russky Vest­ nik'in kası m ve aralık sayılarında yayı n l an acak olan Suç ve Ceza'

-

nın son i ki böl ümünü d i kte etmekle geçti. Noelde Dostoyevski Mos­ kova'ya gitti. Bu seyahatin başlıca nedeni , her zam anki gibi m aliy­ di. Katkov'a yakında evleneceği nden sözetti ; ve

Suç ve Ceza'nın

yazarı ol arak değerini ne kadar artt ı rdığını iyi bi ldiğinden , bir daha­ ki romanına karşıl ı k önceden 2.000 ru ble isted i . İsteği kab u l edildi , Pete rsb u rg ' a cebinde 700 ruble ile dön d ü , geri kalanını taksitle al­ dı. Am a para verilmesi gereken ı;ı.lacaklılar vardı , aileyi de geçindi r­ mek gerekiyord u ; büiün p aranın D ostoyevski'nin m üsrif parmakları arasından akıp gitmemesi için , evl i l i k için harcanacak 500 ruble An­ na'ya teslim edild i . Bu tedbir sayesinde, birkaç arkadaşının hazır bu lunduğu düğün 1 5 Şu bat 1 867'de yapı ldı. Eğer her evlilikte bir buhran anı olduğu doğruysa, yeni Dostoyevski ai lesindeki b u h ran alışı l m amış derecede erken bir dönem de ortaya çı ktı , hem de çok beylik neden ler yuzünden. Genç bir kızı n , orta yaşlı d u l bir erkekle evlenmesi genel l i kle i ki tarafın akrabalarınca da hoş karşılanmaz. Doğrusu M adame Snitkina, ne gençliği, ne sağ lığı ne de serveti olan bir damad ı ola�anüstü bir soğukkan l ı l ı k l a karşılam ı ş g i b i görünüyor. Anladığım ıza göre, S nitkin lerin toplumda önem li bir yerleri yokt u ; ve anne de kızı da, dam adın edebi ününden ve nazi k davran ışlarından etkilenm işlerd i ; böyle büyük birinin, bu denli kibar, 1 43


bu denli zayıf olması olanaksız görünüyord u . Diğer yandan , Dosto­ yevski ' ni n akrabalarının hoşnutsuz olm aları için ortada her neden vardı. Böylesine uygu nsuz bir eşe karşı açıkca i leri sürü lebilecek karşı çıkmalar bir yana, daha çok kişisel çıkarlar sözkonusuyd u . Dos­ toyevski kendisi sık sı k asalaklı k etmiş oldu ğundan , şimdi asalakla­ rı n hakkını tanıyamıyacak durumda deği ldi; Dostoyevski kalemiyle çalışabi ldiği ve araya yabancı bir güç girmediği sürece , Pau l , Emi­ lia Fyodorovna (Michael Dostoyevski 'niri dul karısı) ve Nikola, onun kazancının b i r kısmı n ı almaya güvenebili rlerdi. Parası nı zaman za­ man Su slova ya da M art h a Brown için harcam ası el bette üzücü b i r şeydi , a m a böyle kadı n lar gelip geçiciydi v e onun bütün gel i rine e l koyma y a d a hepsini h arcama eğilimleri yokt u . Bir eş i s e değişi k bi r durumd u ; e n iyi d u rumda bile, kocasına dayanan diğer kişilerin gQçlü, doğal bir rakibi idi en azından . Bununla beraber, Anna Gri­ gorievna henüz gençti ve denenmemişt i ; Dostoyevski' n i n işlerinin idaresinin onun eline geçmesi ni önlemek için diplomasinin bilinen bütün oyun ları işletilmeliydi. Yeni evli çift , Pau l ile paylaşmak zorunda oldu kları yeni bir eve taşınm ışlardı. Eski dai re -yeni evden u zaklığı beş dakika bile sü rmezdi- Emilia Fyodorovna ve ai lesine bırakı lmışt ı ; ki rasın ı hala Dostoyevski ödüyordu. Çekişme evliliğin ilk haftasında başladı. Tak­ tik, açıkça düşman lığa başvurm adan , Anna'yı kocasın ı n gözünden düşürmek ve onun güvenini kazanm asını önlemekt i ; Dostoyevski ' ­ n i n iyi bilinen kararsızlığı ve titizliği karşısında, b u politika başarı ka­ zan mak için,çok ü m it vericiydi. Eğer Anna' n ı n Anı lar:ına inan ı rsak, Paul bütün kibritleri saklayıp, kabahati Ann a'nın yetersiz evkad ı n l ı ­ ğ ı n a bağ lamak g i b i num aralara b aşvu ruyord u . E m i l i a Fyodorovna daha az kaba, daha az sahtekardı -çü n kü aslında kötü bir kadın değildi ve kendinden çok çocukl arı çin h ı rs duyuyordu- fakat bu nedenle çok daha te h li keli idi. Eleşt i re rek koruyormuş gibi görü n ü ­ yor, devam lı olarak yard ı :n etmeyi , akıl vermeyi öneriyor v e kurnaz­ ca bi r u st al ı kl a , büyük çocu kların ı , im kan buldu kl arı her anda, genç kuşağ ı n , genç gelinle kocasından daha uygu n , daha çekici arkadaş­ lık edebi leceği gerekçesiyle eve gitmeye zorluyordu . Böylece ara-

1 44


bozucu bütün güçler harekete geçirilmişti. Dostoyevski , herkese inan m aya hazır fakat kimse h akkınd a kötü düşünmeyen birinin ça· resiz iyi kalpliliğiyle, Pau l' u n şikayetlerini , Emilia Fyodorovna'nın eleştirilerini dinledi. Yengesine ve üvey oğluna, tecrübesiz karısı hak· kın d a sabırlı olm aları, karısın a d a , yengesi v� üvey oğlu h akkında sabırlı o l m ası için yalvardı. Kendini savu nmak konusu ndaki herza­ manki yeteneksizliğini, kansını savunmak konusunda d a gösteriyor· d u ; ve onun yanında yer alm ayı istemiyor gibi görünmesi genç karı­ sını incitiyord u . Dostoyevski safça bir alçak gön ü l l Ü lükle, yeğenleri· nin karısı içi n , kendisinden daha ilginç arkadaşlar olduğu görüşünü kabu l etti. Yeğenlerin devamlı evde olmalannı teşvik ederek, Emi· lia Fyodorovn a'nın çabaları n a yardımcı oldu ; ve Anna'nın romanti k tabiatının yalnız onunla ilgi lenme arzusunu istemiyor gibi görüne· rek karısı n ı n kalbini bir kez daha kırd ı . Takdir edilecek, tecrübeli bir kadın olan Madama Rolan d ' ı n , "evlilik, iki insanın birliğidir; bu bir· likte kadın , ikisinin m utluluğu için kendini değiştirir" sözünü An na hiç duym amışt ı ; ve çocuksu kocasının m ali işleri kadar, duygusal tepkilerini d e kontrol etmesi , idare etmesi gerektiğini henüz anla· yamamıştı. Önceden göremediği bir d u rumdu bu ve şaşkı n l ı k için· de ağlam akta bu ldu çareyi. Çok geçmeden, evlilik hayatının diğer gerçekleri de su yüzüne çık· tı. Bir gece kızkardeşinde yemek yerlerken , geçen birkaç haftanın heyecanıyla yıpranan Dostoyevski, üstüste iki sara n öbeti geçird i ; ikincisi öyle kuvvetliydi ki , " aklı başına geldikten sonra i k i saat acıyla bağırdı . " Moskova'da, kocası nın kızkardeşinin evinde başka türlü bir olay daha geçti. Vera'larda karşılaştığı genç bir adam Anna'yı çekici bulmuş, birlikte çene çalmış, gülmüşlerdi; otele dönerken Dos­ toyevski , tabiatının kontrol edemediği hayvansı yanını gösteren güçlü kıskançlık nöbetlerinden birine tutuldl!. Anna Anılar' da şöyle yazıyor: Haykırışları ve yüzünün korkunç görünüşü beni korkuttu. Fyodor'un sara

nö­

beti geçireceğini ya da beni öldüreceğini düşündüm. Dayanamadım ve ağlama­ ya başladım. Gözyaşları gerekli çözü m d ü ; Dostoyevski 'nin hiddeti pişm an lığa dönüştü ve hemen barışıldı. An ılar'daki, olayla i lgili son söz ler-, An 1 45


na'nın yüreğindeki tartışmalarda h e p son sözü söyleyen soğukkan­ lı görüşün ve duygusal olmayan sağduyunun bir örneğidir: Geceki sahnenin izlenimi yüreğime silinmeyecek bir etki yapmıştı. Gelecek­ teki ilişkilerimiz üzerine düşündürdü beni. Hangi derin acılı kıskançlığın Fyodor'u böyle yaptığını anladım ve böyle acı verici izlenimlerden onu esirgeyeceğime ·h1ndi kendime söz verdim. Daha son raki yıl larda bu kararını uygu lamak için pek çok fırsat çıkacaktır önüne. En sudan bahaneler üzerine patlayan kıskançlık­ lar evlilikleri süresince devam edecektir. Anna, Anılar'da, altmış yaş­ larındaki G rigoroviç'e -Dostoyevs ki ' n in eski dostu , gençlik arka­ daşıydı bu ad am- söylediği b irkaç kibarca iltifat üzerin e , kocası­ nın nası l h iddetlendiğini ve suçlam alarda b u lunduğunu aolatıyor. Ama kıskanç lık, bozuşma yaratmaktan çok guru r okşayan bir huy­ suzluktu r; ve Fyodor'un hemen sonra gösterdiği pişmanlık, bu ça­ ' resiz, çocukça çıkışl arı n , aile i liş ilerini yıpratm aktan çok sağlam­

k

laştı rmasına yol açıyord u . Moskova'ya yaptıkları on günlük gezi sonunda, Katkov'dan 1 .000 ru ble daha aldı lar. Ve görü nüşe göre , An na yurt dışına giderek ko­ casını ail� çevresinden kurtarm a tasarısını burd a düşündü. İ ht.iyatlı ve sır saklayan tabi atı , tasarıyı tam gelişin·ceye kadar saklam ası n a yol açm ış olmalı; fakat Petersbu rg' a döndükleri i lk g ü nde Fyodor bunu bir aile toplantısında ağzından kaçırdı. Emilia Fyodorovn a'ya 200, Pau l ' a 1 00, Nikolaya 1 00 ruble vermeyi acil ev harcamaları için 1 00 , tasarlanan gezi için 500 ruble ayırmayı düşün üyord u . Çekiş­ me başlad ı ; Emilia Fyodorovna ailenin i htiyaçları için 500 rubleden daha az parayla bırakı lamayacağını açıkça söyledi; Paul 200 istedi ve unutu l m u ş bir alacaklı, bu geçici bolluğu sezip, daha önce öden­ mesi gereken 500 ru b leli_k bir seneti get i rd i . Dostoyevski hiçbir şeyi reddetm iyor, h içbir şey önermiyord u ; böyle duru m l arda ü m it kırık­ lı klarını alın yazısına yü klemekten başka yapılacak şey kalmıyo rd u . Ama d üşünce l i , i radeli Ann a , sözkonusu olan şeyin , tehlikedeki evli liğin yıkımı ya da kurtuluşu olduğunu anlam ıştı. U fak d ro h am a­ sı , bir piyano, bazı ufak tefek mobilya ve m ücevherat için harcan­ mıştı. Annesinin de onayıyla, h e rşeyini rehine vermeye ve burd an 1 46


aldığı para ile kocasını yu rt dışına götürmeye karar verdi. Mosko­ va'dan , Paskalya' dan önceki pazar günü dönmüşlerdi. Pazartesi gü­ nü Fyodor ailenin istekleri karşısın d a teslim o l m u şt u ; salı günü An­ na ona tasarısını açtı, onun d u raksamalarının üstesinden geldi ve gerekli pasaport form alitelerini yolu n a koyması için ikna ett i : ertesi gün , Anna'nın eşyalarının değerini saptamak ve göt ü rü lü şlerini dü­ zenlemek üzere biri geldi ; ve o akşam , hayrete düşmüş akrabalar, ç"i ttin Avrupa'ya gidişinin çok yakı n olduğunu ilk kez öğrendi ler. İti­ razlar b u l m ak içi n pek vakitleri yokt u ; i ki gün önceki istekleri bütü­ nüyle yerine getiril mişti ve hiç o l m azsa, bu m aceranın harcamaları­ n ı n , ağzı kendi lerine hiçb i r zaman açılm ayacak bir keseden çı ktığı­ nı söyleyerek avu n u yorlardı . Paskalya' dan önceki c u m a günü saat 1 4' d e , Berlin t renine yerleştiler; eski biyografi yazarları n ı n söyledi­ ği gibi alacakl ı l arın elinden kaçmıyorlard ı , Dostoyevski 'nin akraba­ larının daha sinsi olan ısrarlarından kaçıyorlardı. Petersbu rg ' a dört yı l , üç ay dönmedile r. Anna'nın zaferi ani, tam ve kesindi.

1 47



BÖLÜM Xll VURTDIŞINDA İLK AVLAR

Dostoyevskiler Petersbu rg'dan 1 4 Nisanda ayrı ldı lar. Yolda, Vil­ na'da ve Berli n'de durdu lar, (Dostoyevski daha sonra Apol lon Mai­ kov 'a Berlin için şöyle yazıyordu: " Yalnızca bir gün kaldım , aptal Almanlar çi leden çı kana dek sinirlendirdiler ben i ; burda bir de Rus banyosu yaptım . ") ve D resden ' d e ki mobi lyalı kira odasına yerleşti­ ler. Burda ikibuçu k ay kadar kaldılar. So.n ra Baden'de yedi hafta ka­ l ı p , ağustosun sonun a doğru bütün kış kalacakları Cenevre'ye gel­ diler. Petersburg'dan ayrılışların d an Cenevre'ye gelişlerine kadar­ ki dönem Anna Grigorievna ' n ı n Günce'.sinde vard ı r ve b u , ayrıntı­ lar bakım ı n dan , en tam güncelerden bi ridir; dört aylık olaylar, sı kı­ şı k yazı lmış dörtyüze yakın sayfa sü rmektedir. Günce steno ile ya­ zı lmış ve yazarı tarafından i l k kez y ı l l ar sonra kopya edilm iştir. Bu neden le orijin a l bir belge sayı lamaz pek, çünkü ikinci yazı lışın i l ki­ nin bütünüyle aynı olduğu n a emin o l amayız. Bazı kızgınca yazılan ye rler yu muşatılmış ya da çı karılmış olabi lir. Fakat bütünüyle , d i k­ kate değer bir içtenlik göstermektedir ve değiştirme yapıldığını ke­ sin olarak söyliyebi leceğimiz tek b i r satır yoktu r. G ü n l ü k uyanış kal­ kış , uyuyuş saatleri n i , bütünüyle yabancı insanlarla raslantısal ta­ nışmaları, Vilna'da ekmek içi n , Dresden'de değişik bir çu ku latalı pas­ ta için, ya da Baden'de ayakkabı tam iri için öded ikleri parayı anla­ tan bu notları , otuz yı l sonra sayfa sayfa kopya eden bu yoru l m az el belki d e , evl i li ğinin bu i l k ayl arın ı n kutsal belgelerini değiştirm eye pek cesaret edemedi diyebiliriz. Günce en önemsiz ayrıntılarla doludu r ve alıkça, aptalca denebi1 49


lecek bir y ığ ı n şey vardır içinde. Fakat, bu ümitli görünmeyen ama bütün bütün başa�ı lı olan evli liğin i l k aşamalarını izlememizde bize son derece değerli yardımı olmaktadır. Dostoyevski 'nin karakteri as­

lında sevecendi ve sevilebilirdi; herhangi bir çocuk gibi zayıf, tez can­ lıyd ı , gelip geçen her esintiyle oradan oraya savru lurd u . Henüz ne Turgenyev gibi gu rurlu ve kendine düşkün ne de Tolstoy gibi m ağ­

ru r ve kendini yeterli bulan biriydi. Zayıflığı çekiciydi; ve daha ya­

kından tanındığında, hoşa gitmeyen sert bir bencil öze rastlanmaz­ dı. Sık sı k bencilce davranırdı, am a hiçbir zaman bencil lik duym az­ dı. Kendinden 20 yaş küçü k olan Anna'nın ağırbaşlı, gerçekçi t ab i atına hem şaşırtıcı hem de çekici gelen çocukça bir yanı vardı. D res­ den Galerisindeki bir olay, Dostoyevski'nin karakterinin bu az b i li ­

­

nen h afif yanını gösterecektir. Fyodor, Sistine Madonnasını hiçbir zaman iyice göremez, çünkü m iyoptur ve gözlüğü yoktur. Bugün, Madonnayı yakından inceleyebilmek için bir sandalye­ nin üzerine çıkmak aklına geldi . . . Caydırmaya çalıştım ama etkisi olmadı. Gale­ ride görevli birisi gelip bunun yasak olduğunu söyledi. Görevli daha çıkar çık­ maz, Fyodor kovmalarına aldırmayacağını, sandalyeye mutlaka yeniden çıkıp Modannaya bakacağını ve eğer beğenmiyorsam yandaki odaya gitmemi söyle­ di . . . Kızdırmak istemedim, yan odaya geçtim; birkaç dakika sonra yanıma geldi, Madonnayı gördüğünü söyledi. Fakat, Dostoyevski'nin erdemlerini ne denli cömertçe kab u l eder­ sek edelim , evliliklerinin parlak b aşarısın ı ondan çok Anna'ya bağ­ lamak gerekir. Ai le mutlulu klarının ku ruluşunda Dostoyevski'nin rolü edilgendi. Nitelikleri b u işi olanaklı kıldı , am a işi yapan Ann a idi. Böy­ lesine aykırı bir evlilikte eşitsizlik olmazdı , am a uçların dengesi eşitliği sağladı. Anna'nı n tutu m u , kocasın ı n d e h asına gen ç kızca bir tap­ mayla (bu d e h ayı değerlendirm ek y a da anlamak konusundaki t am yeteneksizliği bu duyguyu zayı flatmıyordu), her zaman zayıf ve ço­ ğu kez aksi çocuğa karşı annece bir kaygı arasında ikiye böl ünü­ yord u . Dostoyevski 'nin tutumunda, "Tan rının kendine yol ladığı esirgeciyi-melek" içi n , onun iyi liğini kendi varlığının yegane uğraşı yapan ilk kadın için duyd u ğ u hayra n l ı k dolu şü kran duygusuyla, ço­ cu kça eğlencelere karşı duyduğu sevgi dolu b abaca zevkin ve d a-

1 50


ha da i lginci , " atıtikı;ılar için kesin b i r zevk" geliştire n , steno defter­ lerinin sayfalarını "aptal bir Alman Rathaus' unun anlatılmasıyla dol­ du ran yirmi yaşındaki bir kıza karşı olan duygusu nun yarı yarıya ka­ rışımı oluştu ruyordu. Ve bütün bun ları tamam l amak üzere , her i kisi de -Anna'nın G ünce'sinin sıkılganca yazılmış sayfalarından ve Dos­ toyevski'nin ona yazdığı mektuplardan gÇırüleceği gibi- evlilikte tam b i r fizi ki doyu m bulm uŞlard ı . Dostoyevski'yi cinsel ol arak anormal göstermek isteyen eleştirmenler bu olguyu hesaba kat m alı lar. Ann a G rigorievn a' nın gençlik ve olgun l u k niteliklerini garip bir şe­ kilde bi rleştiren karakterin i n ipuçu doğal egemen l iğindeydi ; An na mutlak olarak egemendi -gençliğin saf roma.ntik gere ksinimiyle v� orta yaşın sert yoğunlaştırmasıyla hemen egemen olu rd u . Kocası­ nın i l k evliliğine ışık tutabilecek her belgeyi daha soiı ra nası l sistem li olarak yok ettiğini görmüştük; ve kızı ayn ı yolu izleyerek, babası hak­ kında yazdığı biyografide yalnız, Dostoyevski' n in hayatında bilinen rol leri oyn amış olan diğer i ki kad ı n ı değ i l , babasının ai lesindeki he­ men herkesi amansızca yerm iştir. D ışarda kaldı kları yılların ilk dö­ nem lerinde, Anna'nın acı çekmesi için çok şey vard ı ; fakat, Ann a ' ­ nın üm itsizliğe kapı ldığı ya da Dostoyevski ' n in sevgisini el inde t u ­ tabileceğinden şüpheye d üştüğü an lar, yalnızca, ilerde kocasının ai­ lesinin arasına dönecekleri günleri d üşündüğü an lard ı : Yalnız b i r şey ben i h e r an korkutuyor -Petersburg'a vardığımızda bütün her şeyin sona ereceği . .. Petersburg'a döndüğ ü m üzde Paul ile sonu gelmez kav­ gaların yine b.a şlayacağ ı n ı , Paul'un bana hakaret edeceğini, v e Fyodor'un hiç­

bir şeyin far kında olm ayacağı n ı , beni savunmayacağını düşünmek acı geliyor ban a .

Ya da: Şimdi hen i m l e yaln ı z , takat orada hepsi bana düşman bir yığın insan olacak çevremizde. Fyodor şimdi s i n i r l i deği l , pek seyrek s i n i rleniyor; ama orada. onu hergün deli edecek olan Paul olacak. Onunl a sonu gelmez kavgalar başlayacak yine. Bütün o kavgalardan anlatamıyacağım kadar çok b ı kt ı m , ve annemi gör­ meyi ne denli istersem isteyeyi m , Petersburg'a dönüşümüzü ve b ü tü n h er şe­ yin değişişini düşündükce tüylerim diken d iken oluyor.

Evli liklerinin i lk iki ayı onun üzerinde silinmez bir etki b ı rakmıştı

1 51


kocasına egemen olmak, onu tekeli altına almak yolu ndaki kesin ka­ rarı . kocasının akrabaları n ı n onu kendisinden ayı rmak üzere g i riş­ ti kleri acı , u n utulmaz denemelerin sonucuydu. An n a ' nın egemen liği görüşü , Dostoyevski'nin Suslova ile m ektup­

laşmasının yeniden başlaması üzerine gösterdiği pasiflik tarafından

ilk bakışta yalan l an ıyor gibi görünebilir. Anna kocasının geçmişin­ deki bu mace rayı b i l iyordu ; hiçbir yerden öğrenmese, kocası n ı n ak­

r

rabaları onu aydınlat m ayı unut m az ardı herhalde. Dostoyevski ' n i n

Dresden'de aldığı ve o n a göstermediği m e ktupların nereden old u­ ğunu tahmin edecek kadar bilgisi var gibi görünüyor. B u n l arı n i kisi­ ni gizlice okumayı başarmış ve m üthiş öfkelenmiş ama hiçbir şey söylememişti. Fyodor'un kendi utanmasının , onun suçlamalarından daha etkili olacağını doğru olarak düşünmüştü. Uygun bir durum ge­ lince, kocasının mektu plarına karışm ak n iyetinde o l m adığını usta­ ca açı kl ad ı . Söz etki l i olmuşt u . Yüzü titreyerek yanıma geldi (diye yazıyor Anna), v e sözlerim i anladığını, bu­ nun bir ima olduğu n u , canının istediği her insanla mektuplaşmaya hakkı oldu­ ğunu. karışmaya cüret etmemem gereken ilişkileri olduğunu söylemeye başladı.

Bun u n üzeri ne Anna karşı bir darbe denedi. Kendine gelen mek­ tupl ardan birine gizli bi,r hava verd i , "bir kadı n"dan geldiğini söyle­ di , ve Dostoyevski ' n i n i l kelerine dayanarak, daha fazla bi lgi verme­ yi reddetti; kısa zamanda, bir takım akıllıca imalarla, Suslova'nın ken­ disine yazdığına kocasını i nandı rdı. Günce'sinde bu noktan ı n açı k olm am asına rağmen , bunun uydurma bi r m e ktup olduğu bellid ir; fa­ kat daha sonra, Suslova' nın adresini bu lmak için gerçekten çaba gösterd iğini öğreniyoruz. Onun Suslova'ya, ya da Suslova ' n ı n ona yazıp yazmadığı belli değ i l , fakat Dostoyevski ' nin , hiç olm azsa o an­ da. onların mektuplaştı klarına inandığına ve bunun Budala'd aki Ag­ laya ve Nastasya Fi lipovna arası ndaki ü n lü mektuplaşmayı esi n le" di ğine hiç şüphe yok. Dostoyevski ile Suslova arası ndaki mektu p­ laşma hakkı nda 1 867 yazından son ra art ı k bir şey duymuyoruz. Ka­ rısının bağlılığı ve sabrı galip gelmişti. Evli li kteki mutlulu kl arı için en ciddi teh l i ke , Dostoyevski ' n in eski sevgilisine olan sevgisinin art ı k ölen anılarında değil, hala ateşli olan 1 52


rulet tutkusun d an geliyord u . Kumar m asasın a o l an tutkusu şimdiye kadar, cinsel tutkuya tamamiyle kendini bırakışıyla aynı döneme gel­ mişti . İ ki tutku d a aynı zaptedilmemiş şiddet öze l l iğini t aşımışt ı , ve bir tutkunun taşkın lığı diğerlerinin alevlerini körüklemişti. 1 863'de Paris'e, Suslova ile buluşmaya giderken, Wiesbaden'de dört gün kalm ış, "ve tabii ki ru let oyn amışt ı . " İlk başlayanın şansı ona bi rkaç saat içinde 1 0.000 frank kazandırmış ve kendini m asadan uzaklaş­ tırabilinceye kadar b u n u n yarısını yit i rm işti. Daha o zamandan tut­ kunluğu tam dı ve diğer tutkun insanlar gibi tutkusu na hemen man­ tiki bir tem el buldu. Karısının kızkardeşi Varvara Konstant'a şöyle yazıyordu: . Burada yüzlerce kişi oynuyor ama inan ki, nasıl oynayacağını bilen sadece ıki kişi gördüm. Diğerleri nasıl oynanacağını bilmediklerinden son metelikleriı:ıe kad a r kaybettiler. Bir Fr ansı z la , bir

İngiliz Lordu vardı; bunlar nasıl oynanacağı­

nı biliyorlardı ve kaybetmediler -tam tersine nerdeyse bankayı iflas ettirecek­ lerdi. Kazanmanın ve kaybetmeyi önlemenin sırrını bildiğimi söylediğim zaman. kaybetmediğim için kasıldığımı sanma. Sırrı gerçekten biliyorum . Son derece basit ve budalaca bir şey bu: Gerekli olan, oyunda ne olursa olsun insanın her an kendini tutması ve heyecanlanmaması. Hepsi bu, ve eğer bunu yaparsan kay­ betmen imkansız, mutiaka kazanacaksın. Zorluk bu değil. Zor olan. bu sırrı bi­ len bir insanın, ondan yararlanabilecek durumda olup olmayacağıdır. Müthiş zekı ve demir gibi sağlam bir insan bile, kaybedebilir. Filozof Strakhov bile kaybedebilir. Böylece Dostoyevski, servete giden dar yolu n -eğer insan sa­ dece aklını başı nda tutar ve ona u yarsa başarısız o l m ayacak b i r yolun- ru let m asasının t at l ı yeşi l zem ininden geçtiği i n an cına şim­ diden kapı l mıştı. Ve buna bir kez inandı ktan son ra, en cesaret kırıcı deneylerden bile yı l m adan , bütün hayatı boyu nca sakladı bu i nan­ cı. Kendi " sistem " i n i izlediği sürece her şeyin iyi gittiğine, ve ka­ yıplarını n , sadece , kendini kaybettiği zayıflık anların ın sonu cu oldu­ ğuna inandı rdı kendini. Şans oyunlarında (diye yazıyor Oelikanlı'nın kahramanı) bir insanın sadece soğukkanlı kalabildiği ve aynı zamanda-anlayışının ve hesaplama gücü nün bü­ tün hakimiyetini elinde tutabildiği sürece, körşansın budalalığını mutlaka yene­ ceğine ve oyunda kazanacağına olan inancımda ısrar ediyorum . 1 53


Ve ölümünden çok sonra karısı şöyle yazıyordu : Rulette kendi sistemiyle oynadığı zamanki kazanma olanağı üzerine Fyodor'­ un söyledikleri bütünüyle doğruydu, ve tambir başarı ile süslenebilirdi; fakat bu sistemin soğukkanlı bir İngiliz ya da bir Alman tarafından uygulanması şarnı, benim kocam gibi, sinirli, -kolayca kendini kaybeden ve her şeyde uçlara gitme­ ye eğilimli bir insan tarafından değil. Bir yetenek ve dayaıiıkhhk denemesinde, şansın kör güçlerine kar­ şı savaştığı inancı , Dostoyevski'nin kumar deliliğinin karşı konu lmaz çekicil i klerinden biri old u . Wiesbaden'de rulet m asasındaki i l k denemesindeki başarıdan Pa­ ris'teki yıkı l ı ş a , sevgilisinin yeni bir aşık bu lup kendini bir kenara at­ tığı yere gitmişti. Paris'ten , " i ki kardeş" gibi ayrı l ı p , İtalya'ya gider­ ken , Baden'de duru p , yeni bulduğu tutku d a , yeni lgisi için avuntu aramışt ı . Bu ona 3.000 franka m alolmuş ve boş ceplerle , İ sviçre üze­ rinden İtalya'ya geçmişlerdi . Gezi bittiğinde, daha önce gördüğ8müz gibi , doğru H am b u rg ' a gitmiş ve kendini Petersb u rg ' a götü re­ cek p arayı ku m arda yit i rm i şt i . Şans şeyt anıyla kavgasın ı n i l k bölü­ mü böylece son u çlanmıştı. Daha son ra, Rusya'da geçi rdiği i ki se­ nelik b i r ara geldi; hem Suslova' d an hem kumar m asasından zo­ ru n lu olarak ayrı kaldığı bir dönemdi bu. 1 865 Ağustosunda Suslo­ va i le birlikte yine Wiesbaden ' e gitmiş, herzam ankindeh daha ç ı l ­ gınca oyn amış v e her şeyi u n u t u p kendini ru lete bırakmakla, bu so­ nuçsuz ilişkinin i çinden çıkı l m az d u ru m u ndan kurtul uşu aram ıştı. Dostoyevski bu güçlü tutkusunu, kendisine de, başkalarına da ser­ vetini yeniden kazan m ak isteği olarak açıklıyordu. Kumarbaz'ın kah­ ram an ı , " Alman ların namusluca çalı şarak zengin olma yöntemi"ne karşı gerçek Rusların duyduğu nefrete dayanıyor ve Rusların da her­ kes kadar paraya i htiyaçları olduğuna göre, bunu kazanm ak için rulet masasmdan başka bir kayn ağı olmadığını i leri sürüyord u ; ve söyle­ di kleri nerdeyse bütün ayrıntılarıyla otobiyografik olan aynı karak­ te r , kazanıp kazan m adığına aldırmayan ya da aldırmadığını iddia

eden , yalnızca zevk için oynayan insanlara ol an nefretini dile getiri­ yord u . Fakat bu m antiki açı klam a, gerçeğin sadece bi r yanıdır -hiç olmazsa Dostoyevski gibi bütünüyle m antıksız biri için. Aşkı , ev ha-

1 54


yatının iyil i kleri için mantıki bir istek olarak açıklamak kadar yan l ı ş­ tır b u . Dostoyevski'yi ku m a r salonları na iten başlıca -ama çoğu za­ man bilinçaltındaki- d ü rtü , mal i bir kazan ç- hesabı değ i l d i ; güçlü duygulara, anormal heyecanlara duyu lan özlem, "e belki d e -ki bu­ nu karakterlerine çok sık olarak yüklemiştir- ahlaki düşmenin de­ rinliklerine dalmak isteğiydi . Daha sonra, bu kumar nöbetleri nden birinin ortasında karısına şöyle yazıyor:

Çılgın gibiyim ve bütün vaktimi bir yerde oturarak geçirmeme rağmen yorgu­

num; bununla beraber iyiyim. Heyecanlı ve kızışmış bir durumdayım; ve tabiatı­ mın buna zaman zaman ihtiyacı var. Bu b i r çeşit sarhoşlu. kt u . G e rçekten oyu na d aldığı zamanlar An­ na onu görme imkanını pek b u l amıyordu; böyle bir durumda onu şöy­ le an l atıyor: "Ona bakm ası sadece korkunçtu. Kıpkırmızıydı , kırmı­ zı gözleri vard ı , bir sarhoş gi biydi. " Ru lete olan tutkusunda, sevgi li­ sine olan tutkusu nun dayanağını oluştu ran aynı heyecan l ı , h e r şeyi unuttu ran yaşantıyı , aynı ç al kantılı d uygu ları, aynı güçlü zafer anla­ rı nı ve aynı derecede güçlü yıkı m ları bu luyord u . Gerçek aç lı k günleriyle v e

S u ç ve Ceza' n ı n tasarlanm asıyla so­

nuçlanan 1 865'deki Wiesbaden gezisinden sonra, Dostoyevski ikinci evliliğine kadar yurtdışına çıkmamıştı. Şimdiye kadar Suslova ile olan ilişkisinin heyecan ları n a ve ümit kı rıklı kları n a bağlı olan k u m a r tut­ kusun u !] , evlilikteki m utluluğun da � a düzenli, daha disiplinli gidişiyle

dağı lacağı haklı olarak düşünülebilinir. Belki Anna'nın aklına da gel­ mişti r bu düşünce ama doğru çı kmamıştır. Dresden 'deki i ki h aftalık saki n , d u rgun yaşantı , Dostoyevski'nin aile hayatındaki saki n l i kten aldığı zevki tüketmesine yolaçtı. O sırada, Belinski üzerine yazdığı bir deneme dışında h içbi r edebi çalışma ile uğraşmıyordu , bu de­ nem eyi de hem zor hem de sı kıcı bu luyord u . Eski hu zu rsuz l u k be­ lirtileri yine kendini göste rdi ; i ki üç günlük kontrol edemediği bir si­ nirlil ikten sonra, genç karı sını D resden ' deki od alarında yal n ız bı ra­ kıp, Ham bu rg trenine bindi. Anna'nın G ü nce'si ve Dostoyevski ' n i n mektu pları , olayın resmini t am olarak çizmektedi r bize. Ann a' nın b u yeni tutkuya karşı tutu m u , S uslova'ya karşı olan tutumuyla aynıyd ı . Kendine eleştirme izni vermed i ; elinden geldiği nce bilmemezlikten 1 55


geld i , bilmemezlikten gelemed i ği zaman d a hoşgörd ü . Aciz ve he­ men hemen üm itsiz bir şekilde D resden'de kaldı ; m e ktup gelmesi­ ni yarı istekle, yarı korkuyla bekledi; m e ktu p , er ya da geç , kaçınıl­ maz olarak, yanında götürdüğü bütün parayı , saatini , giysilerinin en

az gerekli parçalarını rehin bırakarak alab i ld i ği bütün parayı kum ar­ da kaybet\iğini bildirecekti. Kocasının gidişinden bjr hafta sonra, bek­ lenen mektup geldi. Bir yığın zorl u ktan son ra (An n a u zu n uzun an­ latmaktadı r bun ları) Hamburg da ödenecek bir havaleyi bir b an ka­ cıdan temin edip parayı yol ladı . Am a bu kocasın ı geri getirm ed i , er­ tesi gün ondan bir mektup d ah a aldı . Daha kötü haberler alacağımı (diye yazıyor Anna) önceden sezmiştim. Pasta­ haneye yavaş yavaş gittim, mektubu aldım, okudum ve Fyodor'un kalmayı, şansını bir kez daha denemeyi çok istediğini gördüm. Eğer istiyorsa kalmasını yazdım ona hemen . . . Ne yapabilirdim? Sanırım yazgısıydı bu. Fakat şu kazanma dü­ şüncesini kafasından· çıkarabilseydi ne iyi olurdu. Bu şaşı lacak hoşgörüye h ayran olmak ya da üzülmek ve onun ne kadarının gençliğe, çekingenliğe, ne kadarının da olgun ve i leri gö­ rüşlü bir hesaba dayandığını düşünmek kalıyor bize. Anna' n ı n , so­ nunda balığı yakalayıp sepete koyabi lmesi için, şu i l k gün lerde ya­ pı lacak tek şey belki de oltayı g evşetm e kti. Para bitm işti ve ancak başka b i r bankacının havalesinin gelmesi sayesinde Dostoyevski Ham bu rg ' d an Dresden ' e gelebildi. H ak et­ tiği ve beklediği serzenişler yerine, sadece şefkat ve " ü mitsiz ol­ mam ası için öğütler" le karşı laştı. Tam bir ü m itsizlik ve kendini suç­ lama günleri geçti. Son ra yine cesaretlenerek, Ham b u rg'daki oyu ­ nu berbat edeni n , ona mutlaka b aşarı geti recek olan sükün ve so­ ğu kkanlılıktan onu mahrum edeni n , yanında olmayan karısı için acele etmesi ve endişelenmesi olduğuna kendini inandırm aya başladı . Eğer sadece Ann a'yı berabe rinde götürebilse ve başka şeyler aklı­ nı çelmeden oynayabilse . serveti ni mutlaka yeniden kazanacaktı. , Anna bu hayali paylaştı ya d a paylaş yor gibi göründü. Çünkü, ne pahasına olu rsa olsu n , çöken m an eviyatını canlandırmak gerekiyor­ du ; ve m ali durumu öyle bozuktu k i , ancak yeşil m asadaki bir başa­ rı çare bulma ümidini getirebilirdi. Bu, d u rumun sefaletine karşı Dos1 56


toyevski'nin duygulannı uyuşturan, zihnini hala imkansız ve aktif tu­ tan bir haptı ; ruletten vazgeçmek, onsuz yaşam anın m anen imkan­ sız olduğu tek ümitten vazgeçmek demekti. Bu yüzden, haziranın sonunda İsviçre'ye gitmek üzere D resden'­ den ayrıldıklarında, yolda Baden'e uğrayıp iki hafta kalmaya ve şans­ larını bir kez daha denemeye karar verdiler. İ ki hafta, yedi haftaya uzadı. Anna daha sonra Anılar'da şöyle yazıyor: " Kocamı pençe­ sinde tutan ve bir türlü salıvermeyen bir kabustu bu. ' ' Nerdeyse sü­ rekli kaybetti Dostoyevski, çünkü cebindeki son kuruş bitene kadar masadan pek kalkmazdı. Ara sıra kazandıklarını; birkaç gün önce rehine verilmiş olan giysilerin ve mücevheratın geri alınması için kul­ lanıyorlar, bunları , bi rkaç gün sonra yeniden rehine veriyorlardı. Bu seyrek başarı anlarında Dostoyevski eve, Anha'ya aldığı çiçeklerle, meyvalarla, parası olduğu zamanlarda ona almaktan her zaman zevk aldığı o ufak hediyelerle yüklü gelirdi , ve bunlar Anna'nın saf yüre­ ğini sevgiyle doldururd u . Fakat, asıl yüreklerin bi rliğini sağlamlaştı­ ran anlar, başarısızlı k ve birlikte yaşadıkları ümitsizlik anlarıydı, ve bu anlar Dostoyevski'yi , bu güçlü tutkunun dışındakiher konuda, Ann a'nın istekli ve başeğen kölesi yapıyordu ; Anna bütün varlığını , onun arka arkaya gelen duygulu duru mlanna vermişti -ümitleri ve heyecan ları, sevinci ve ümitsizliği. Günce'sinde, gebeliğin ilk dö­ nemlerindeki yorucu belirti lerin sözünü ediyor, ama Dostoyevski '­ niıi hep kendi dert leriyle i lgilenip Ol]unkilerle hiç ilgilenmediğinden şikayet etmiyor. Bu garip i lişkinin yeknesak ama ilginç ayrıntılarını, meraklısı Günce'nin kendisinden okumalı. Fakat aşağıdaki alıntı , Dostoyevski 'nin tabiatının bir yanını , ki bundan Marmeladov'un ka­ rakterini çıkarmıştır, gösterebilir: Saat 1 1 'de Fyodor içeri girdi. Aklı başından gitmişti. Şu son üç. saatte bana gelmeyi müthiş istediğini fakat ne yapacağını bilemediğini söyledi. Kazandığını, kendi parasının üzerine 400 frank kadar kazandığını, daha çok kazanmak iste­ diğini, benim için meraklandığını ve kendini yiyip bitirdiğini, fakat oyundan ken­ dini alamadığını söyledi.. Onu yatıştırmaya çalıştım, bunun hiç önemli bir şey ol­ madığına ve onun yokluğunda bana hiçbir şey olmadığına onu ikna eııim, yalnız sakin olmasını ve kendini üzmemesini söyledim. Kendini delice zayıflığı yüzün1 57


den suçlamasından onu mahrum etmemem için yalvardı, Tanrı bilir niye, ben­ den

özür diledi,

bana layık olmadığın ı , kendisinin bir sahtekar benim bir melek

olduğumu ve buna benzer inanılmaz şeyler söyledi. Onu zorla sustu rdum.

Başka bir bölüm de, ilişkilerinin bu dönemi hakkında acı , tipik bir görünüş vermektedir: Yarım saat kadar sonra geldi, tabif ki her şeyi kaybetmişti. Benimle konuş­ mak istediğini söyledi. Beni dizlerine oturttu ve ona beş louimis daha vermem için yalvarmaya başladı. Bize ancak yedi louis kalacağını, yaşayacak paramız olmayacağını bildiğini söyledi; her şeyi biliyordu, fakat ne yapmalıydı? Başka türlü yatışmıyordu; eğer parayı vermezsem, delirece{lini söyledi. Korkulacak de­ recede h eyecanlı bir durumdaydı ... Dediklerine karşı duramadım tabii ve beş lo­ uis'yi verdim. Şimdi böyle davranmama rağmen, bir gün, yaşlandığımda, onun böyle devam etmesine izin vermeyeceğimi söyledi; şimdi aptalca davrandığımı, eğer kocam budalalık ederse onu durdurmam gerektiğini ve bunun bir eşin gö­ revi olduğunu düşüneceğimi söyledi. Şimdiki davranışımın çok daha.iyi olduğu­ nu, iyiliğim ve şikayet etmeyişimle onu doğru yola getirdiğimi ve tieni gittikçe daha çok sevdiğini ekledi.

Anna sonunda kocasını m asadan ayı rdığında, bir mucizeyle , bir yığın kazanıp kaybetmelerden sonra, beş louis önünde eksiksiz du­ ruyord u . Öyle sevinçliydik k i ( o günün yazısı böyle bitiyor), eve dönene kadar yol bo­ yunca neşeyle güldük, Fyodor ellerimi öptü ve dünyada ondan daha mutlu in­ san olmadığını söyledi.

Bu kendini sorumsuzca tatmin yeterince kısa ömü rl ü oldu. Tem­ muzun sonu gelmeden Dostoyevski oyunu bırakmak zoru nda kal­ dı. Paraları nerdeyse son meteliğine kadar tükenmişti ve Anna ile birlikte, ellerinde kalan şeyleri rehine vererek yaşıyorlardı. Sonun­ da imdada yetişen Anna'nın annesi oldu; ağustosun ortalanna doğru , Baden' deki yoksul l u ktan kaçabilmeleri için para yolladı. Fakat son anda bile, paranın önemli bir kısmı rulet m asasının yolunu bul.d u. Sonu n.da ayrıldıkl arında, ceplerinde yol parasından,başka pek az bir şey vardı ve Anna'nın en kıymetli eşyaları, bir daha alınmam ak üzere, Baden'deki rehincilerde kalmıştı. Kumarbazların yeminleri, aşıkların yeminleri kadar Önemsizdir de1 58


nebilir. Baden'de kalışları sırasında, Dostoyevski karısına bir daha ku m ar m asasına dönmeyeceğine dair on-on beş kere söz verm işti ; ve tutku su n u n ateşiyle bütün bu yeminler erimişti. Baden' den ayrı­ lırken verilen aynı sözlerin d ayanıklı olacağın a inanmak için pek ü m it yoktu ; ve eğer aynı d e recede rezil d u ru ma bir daha d üşmem işse , bunu kendi dayanıklığından çok Anna'nın tedbirlerinden bilmeli. An­ na bir daha, oyun oynanan şehi rlere onunla birlikte gitme h atası na düşmedi. Dostoyevski gittiğinde, yalnız gitti; ve zaman geçtikçe, An­ na'nın. yanından uzak o l m ak, onun için daha d ayanı l m az oldu ; ku­

mar oynamaya gidişleri seyrekleşti ve kısaldı . E rt esi kış, İsviçre 'de

içmelerin bul u nduğu Saxon-les-Bains'e -burda rulet oynanıyordu­ gitmek üzere üç kez Cenevre ' den ayrıldı . Dresden'de 1 870-71 ' de kalışları sı rasında H am b u rg ve Wiesbaden'e gitti. Bütü n bu gidişler hep aynı p rogramı izledi: Geçici kazançlar, sonu nda kesin kayıp, rehin dükkanları , kendini suçlayan m ektuplar ve dönüş parasını kar­ şı lam ak üzere Anna' n ı n para yol laması. Fakat bu n l ar kısa m acera­ lardı , Baden' deki uzun acıyla pek kıyaslan amazlard ı ; karısı n a artan bağ lı lığı, sonu nd a hastalığın şiddetini azaltmıştı. Dostoyevski'yi 1 871 b aharında Wiesbaden'de son kez rulet m a­ sasında görüyoruz. O yılın yazın d a Rusya'ya döndü l e r ve Fyodor hayatının son yıllarında birçok defa Almanya'ya gelmesine rağmen , eski hastalığına bir daha yen ilmedi. Belki de ilerleyen yaşı , tutkusu­ nun ateşini söndürmüştü. Aile h ayatı, doyu rucu , sakin bir gidiş gös­ teriyord u ; ve bu görece başarı lı yıllarda, ruletteki başarı n ı n , ne den­ li şüpheli o l u rsa olsun , ü mitsizliğe karşı yegane çare olması artık sözkonu su değildi. Kışkı rtıcı şeyler artı k çok daha g ü çsüzd ü ; ve ay­ nı zam anda, fırsatlar hemen hemen u l aşılamaz bir uzaklığa gitmiş­ ti. 1 872'de Alman m erkezi yetkililerinin bir emriyle Almanya'daki hal­ ka açık bütün kumarhaneler kapatı lmıştı. Almanya'dan kovu lan ve Fransa'ya girmelerine izin verilmeyen buraları işleten kimseler, Mo­ nako Prensinin teklif ettiği misafirperverliği kabul etmek zorunda kal­ mışlardı. Alman yetkililerinin bu emri , Monte Karlo'nun ününü ve zen­ ginliğini yarattı ; ve herhalde Dostoyevski 'nin ilerki yıllarının bu sü­ rekli ve alçaltıcı tutkudan kurtulmasında önemli rol oynadı . 1 59


Baden' de kalışları sırasında, önemli olmayan ama Rus edebiyat tarihinde ü n l ü olacak bir o lay geçti: Dostoyevski ile Tu rgenyev ara­ sındaki çatışma. İ ki adamın karakteri ve duru m ları tam bir karşıtlık yaratıyordu . Biri , kökeni ve bütün eğilimleriyle bir burjuvaydı ; diğeri ise aynı derecede tam bir aristokrattı. Biri , yirmi yıldır her türlü sı­ kıntıyı , yoksu l l u ğu görmüştü ; diğeri için, mali sıkıntı , en çok, birkaç aşırı lüksten geçici olarak vazgeçmekti. Biri, cüretkar ve titizd i , ne kendini ne arkadaşlarını sakın ı rd ı ; diğeri gevşek ve yu muşaktı , düş­ man larını bile hoşgörürdü. 1 845'de Belinski çevresinde ilk karşılaş­ tıkları günden beri, Dostoyevski Turgenyev'e kıskanç, o ld u kça gö­ nülsüz bir h ayranl ı kl a bakmıştı , Turgenyev'in h asmına karşı tutumu ise, nazik ama açıkça üstün bir h i m aye şeklinde olmuşt u . Belinski ' n i n çevresinde, aristokrat Turgenyev için, bir dahi gibi ya­ zan ve bir köylü gibi d avranan Moskovalı doktor oğlu n u n tu haflıkla­ rına yarı-küçü kgörücü bir zevkle.bakmak kolaydı. Fakat aralarında açıkça söylenen bir eşitsizlik yo.ktu ; ikisi de daha yollarının başın­ daki yeni yazarlard ı . Dostoyevski Sibirya'dan 'döndüğünde durum değişm_i şti. Turgenyev artık Rus edebiyatınçla kabul edi lmiş biriydi ve eserleri için en iyi fiyatı istiyebiliyordu. Dostoyevski altmışların başında o n u n la yeniden karşı laştığında, yordu ve aralarında

Vremya yayına yeni başlı­

P hantoms adlı bir öyküyle i lgili yazışmalar ol­

muştu ; Turgenyev öyküyü Vremya'ya vermeye söz vermişti ve so­ nunda öykü , kapanışından birkaç ay önce

Epocha'da yayı nlandı .

Yazışma karşılı klı övgü lerle doludur ve i ki taraf da içten görünmek­ tedir; bir yığın edebi övgü yapı lmıştır karşılıklı. Turgenyev

Ölüler Evinden Anılar' a hayrandır, Dostoyevski Babalar ve Oğulları'ı öve­ rek karşıl ı k vermekte ve Phantoms'u müziğe benzetmektedir. Fa­ kat şu nu u nutm amalıyız ki (aslında unutmamız pek de m ümkün de­

ğildir). Dostoyeyski h iç de gelişm eyen bir derginin satışını çoğalt­ mak için tan ı n m ı ş bir yazardan yazı isteyen parasız bir yayıncıdır. Bu mektupların birinde, " Eğer Ocakta sizin bir h ikayenizle çıkarsak" diye yazıyor, "4.500 değil 5 . 500 abonemiz olur." Sakin bir eleştiri Dostoyevski'den beklenecek en son şeydir. O anda Tu rgenyev'i öv­ memezli k ede m iyordu ; ve yazışma ilerledikçe , endişeli yayıncının 1 60


'saygı l ı ton u , büyük senyorun rahat kayıtsızlığıyla gittikçe daha kes­ kin bir şekilde karşı t l ı k gösteriyordu . Turgenyev ' i n ,

Phantoms için

ödenecek paranın hesabını kısa bir şekilde h at ı rlatmasıyla yazışma­ nın bU böl ü m ü sona eriyor. Epocha' n ı n kapan ışın ı , Dostoyevski 'nin Ju rgenyev'den 50 t ha­ ler ödünç aldığı 1 865 Ağustosu nd aki Wiesbaden gezisi izled i . Dos­ toyevski oldu kça soğu k b i r teşekkür m ektubunda, " her şeyimi hal· letmemekle birlikte .bana çok yardımı oldu" diye yazıyord u . Ve Dos­ toyevski , i ki y ı l son ra, bu defa sevgilisiyle değil de genç karısıyla gezerken , Tu rgenyev'e Baden' de kumar salonlarında rastlayana dek bu borcu bütünüyle unuttu. Borç alan la veren arasınd_aki ilişkiler pek hassastı r, hele b u insan l a r Rus ise daha da hassastır. Kibar insan· \ar arasında borçlar belirsiz bir süre ödenmeden kalabilir. Fakat , has­ saslı k , borç verenin alana borcunu hatırlatmam asın ı gerekt irir; borç· ludan da, alacaklının bunu hatırlatabileceğinden şüphe bile etme· mesin i ister. Ann a G ü n ce' sinde şöyle yazıyor: " Fyodor'un 50 ruble borcu olduğundan , onu n Tu rgenyev'e gitmesi mut laka şarttı ; yok· sa Fyodor ' u n , parasını geri istemesinden korktuğu için gelmek is­ temediğini düşünebiliröi Tu rgenyev. " Dostoyevski , b u karışık düşünceler altında, kumar kayıplarının ve ödeyemediği borcu n u n çitte g u ru r kı rıkl ığından acı çekereK , tem m u ­ zun i l k gün lerinde Turgenyev' i görmeye gitt i . Eğer Dostoyevski'nin kahramanl arının psi kolojisini incelersek, b u guru r kırıklı ğı n ı n , i l k fır­ satta sert bir p at lamaya yolaçmasına şaşırmayız. Tu rgenyev'in zih· ni d u ru m u d a tam olarak sakin deği ldi. R u s karakterinin kararsızlı·

ğını ve bir sonuca varm ayışını an lattığı Duman adlı son rom anı her­ kesin karşı çıkm asına, S lavcı çevre lerin de acı bir şe kilde lanetle· mesine yol açm ışt ı . Genel kanı h akkında her zaman hassas ve her­ kesce sevilmeye. düşkün olan Tu rgenyev, genel karşı çıkış karşısında derinden yaral anmışt ı ; ve Dostoyevski ona, kendine karşı kam pan· yayı yönetenlerin bir benzeri ol arak görünmüş olm alı . Bu ü n l ü ko­ nuşmanın ayrıntı ları hakkındaki kayıt ların i kisi de Dostoyevski ' nin tarafından gelmektedir: Biri Anna'nın o gece G ü n ce'sine yazdı kla· rı , i ki ncisi de Maikov'a i ki ay sonra yazılan bir m ektu p. Eğer bunla· 1 61


ra inan ı rsak, Tu rgenyev konuşmayı son rom anı üze rine kendisi ge­ tirmiş, kendıni bir Rus'ta� çok b i r Alman olarak görd ü ğ ü n ü söyle­ miş ve "tam bi r ateist " olduğunu açı klam ış. Bu ayrı ntı lar herhalde kısmen uyd u rm ad ı r , fakat kon uşm anı n özün ü yeniden ku rmak güç değildir. Karşı mızd a i ki karşıt insan d u rm a ktadır; Tu rgenyev: Eski t i p bir l i beral ve batı G ı , kendi nden ve dünyadaki yerinden emi n , di­ ğer herşeyde bir şüphec i , eğer vatanı ve dini kendi düzeyine gele· mezse on ları fırlat ı p atmaya hazır bir i nsan ; Dostoyevski : Tutu c u l u ­ ğ a ve ortodoksiye dön müş biri , h içbir şeyden emin değrl , en a z da kendi nden emin, Rusya'ya ve Rus Tan rısına olan ve yeni ortaya çı­ kan inanca tutkuyla sarı lmış bir i n san , ona, yalnızca bu inanç, bu şaşırtıcı dü nyan ın bataklığında bası lacak sağlam bir yer gösteriyor gibi görün üyor. Kon uşmaya kimin başladığı önem li değil , fakat or­ tada bu i ki i nsan varke n , konuşma çatışmasız bitemezdi pek. Dos­ toyevski ' n in h aşin ve terbiyesiz d avranması m ü m kün ; Tu rgenyev' ­ i n ise soğu k v e kibar olduğu m u h akka�. "Dü şünceleriyle bana çok hakaret ett i " diye yazıyor Dostoyevski daha s onra. Politik ya d a di­ ni d üşüncele ri savu nmak Rusya'd a her yerden daha kolaylıkla kişi· sel bir hakaret ol abi lir. Çatışm an ı n yakın b i r sonucu o l m ad ı ; ancak, Dostoyevski

Ecinni­

ler' de Karm azinov'un karakteri'nde Turgenyev'in karikat ü rünü çiz­ diği zaman , Tu rgenyev kızgın ve kibirli bir şekilde cevap vermek ge­ reğ i n i duydu . Bir arkadaşına şöyle yazıyor: Dostoyevski'nin benim karikat ü r ü m ü çizdiğini söylediler. Pekala bırakalım ken­ dini eğlen d irsi!l. Beş yıl önce Baden'de bana gelmişti, borç aldığı parayı öde· meye değ i l .

Duman

için bana açıkça sövmeye gelm işti. On a göre

Duman.

hal·

kın ön ünde yakılm alıydı. Bütün bu suçlamaları sessi zce dinled i m . Şimdi ise n e görüyoru m ? Büt ün.�anice düşünceleri söylemişim . . . Eğe r Dostoyevski çılgın de· ğilse. bu sadece bir i ftiradır -ki ç ı l g ı n olduğundan en ufak şüphem yok. Her­ , halde bütün b u n ları düşünde gördü.

Batı Avru pa'da uzunca bir süre yaşamış olan Turgenyev ' e , insa­ nın acı bir sıkı ntı an ında aldığı borcu hiçbir zaman ödeyemediği bi­ rini başarı lı b i r rom �nda yermesi pekala tu h af bir davranış gibi gö· rüneb i l i r ; fakat bu görü ş açısı Dostoyevs k i ' n i n _hiç akl ı n a gelmemiş·

1 62


ti r. 50 t h aler son u nd a 1 875 de ödendi; ve Dostoyevski' nin hayatı­ nın son yılında, Moskova'da Puşkin anıtının açı lışında, d ramatik ama sahte bir barışma oldu araları nda. Fakat Tu rgenyev daha uzun ya­ şadı ve bir yazarın başka bir yazarın ölümü ardından söylediği en

acı şeyleri yazdı . Bu yazısında, eski düşmanın M arquis de Sade ile kıyaslayarak şöyle devam ediyor: Ve. bu bizim Sade'ımız için bütün Rus piskoposlarının törenler yaptıkları, bu evrensel insanın evrensel sevgisi üzerine vaizlerin vaızlar okudukları düşünü­ lürse. . . Doğrusu , garip bir zamanda yaşıyoruz.

1 63



BÖLÜM Xlll YURTDIŞINDAKİ HAYAT SÜRÜYOR

Ann a

Anılar' da, "Baden 'den ayrılışımız yurtdışındaki .hayatım ızın

fırtınalı döneminin sonu old u " diye yazıyor. Bu ayrılış, geçen bölümde an latılan ofaylar için o denli bere ketli bir bilgi kaynağı o l an Günce' ­ nin bugüne kalan böl ü m ü n ü n de son u oluyor. Ve- biz bir kez daha, hemen

h emen onbeş yı l son ra yazı lmış olan ve Günce'nin tazeliği­

ni, ayrıntılarını taşım ayan

Anılar'a kalıyoru z. Yolcular Baden '�en

tren le Basel'e geldi ler; bu rada, M üzeye gidecek ve Holbei n ' ı n Haç­ tan İniş adlı t ablosuyla etkilenecek kadar kaldılar; bu tablo Buda­ la' nın başların d a u zu n boylu anlat ı l m ıştır. S u rdan Cenevre'ye gitti­ ler, kışı bu rda geçirmeye karar vermişlerdi. Dostoyevskiler Cenevre'ye 1 867 Ağustosu nun s,onunda vard ıl ar . Yu rtdışında hemen hemen dört y ı l d aha kalacaklard ı . Bu yı lların ilki İsviçre' de, Cenevre ve d aha son ra Vevey'de, i kincisi İtalya'da, Mi­ lan ve Floransa' da, diğer i kisi de Dresde n ' de geçti . İsviçre' deki dö­ nemleri bütünüyle

Budala'ya ayrılmıştı ve kitap ancak Ocak 1 869'da Ebedi Koca 1 869 güzünde Dresden'de yaz ı l d ı , d aha sonraki on sekiz ay d a Ecinniler'i ortaya çı kard ı . Dos­ Floransa'da tam aml andı.

toyevski ' n in hayatındaki başka yı l lardan daha az veri m li olan ama büyüklük bakımından hiçbirinden geri kalmayan yu rt -dışı yı lları nın ürünü işte bunlardı. Sanatsal olgunluk dönemiydi bu. Sibirya'dan dönüşünden sonraki yıl ların m ayasını izleyen yaln ız ve yeknesak yı llar, de hasını tam olgun haline getirmek için gerek­ liyd i . Aile hayatının rahatlığı için daha d a gerekliydi bu yıl lar. Böyle­ si ne ayrı iki karakteri n , An n a ' n ı n duygusal deyişiyle , "birlikte 1 65


büyümeleri" kolay değildi. Aslında evliliklerinin fırtınalı geçen ilk ay­ ları , Ann a'nın sevgi ve mutlulu k hakkındaki güçlü romantik görüşü­ nü sarsmadı. Fakat Dostoyevski'nin inancı daha zayıft ı , bu ilk fırtı­ nalar arası nda yavaş yavaş gelişt i . Kendine güveni ve hatta kendi­ ne tam bir saygısı olmam ası kendi eksikliklerinin farkında o l m ası , Maria Dmitrievne i l e , Suslova ile ve An na Korvin Kru kovskaya ile olan i lişkilerini n acısıyla güçlenm i ş ve şimdiki iyi t alihine i n anması­ nı onun için çok zorlaştırmışt ı . Aslında, kansının o anki bağlılığı n ı n içtenliğinden kuşkulan amıyordu ama b u n u n n e kadar süreceğini d ü ­

ş� nerek kendine eziyet ediyord u . Kor�u lan, Cenevre 'ye geldi kten hemen son ra M aikov' a yazdığı bir m e ktupta açığa çıkmaktadır:

Anna Grigorievna'nın benimle yalnız yaşamaktan sıkılacağından korkuyordum. Bugüne kadar. gerçekten bütünüyle yalnız yaşadık. Kendime hiQ19üvenmiyor­ dum: hastalıklı bir karakterim var benim, onun benimle birlikte bir yığın acı çe­ keceğini sanıyordum. Oysa, Anna G rigorievna'nın sandığımdan daha güçlü ve daha iyi çıkmasına· rağmen, endişelerden hala ·kurtulmuş değilim. Yurt dışında geçen i l k aylardan son r-a, bu kuşku ve korku lar, Dos­ _ toyev'ski ' n in mekt u p l arında görü lmez oldu . S ü rgün ve yalnızlık yıl­ ları, evli liklerindeki· mut l u l u k m ücizesini tamam lad ı . Acıyla geçen günler, sıkıntı lı h aftalar old u ; am a resmi biyografide bu yı l ların " ha­ yatının en m utlu yı lları " o l arak nitelend iri lmesine karşı çıkm ak için hiçbir neden�yok. Gelişlerinden bi rkaç hafta sonra, Cenevre'de, Barış ve Özgü rlük Birliği nin u lu s l ararası kongresi vardı . Dostoyevskiler ikinci toplantı­ ya gidip bazı konuşmacıları din led i l e r. G arip b i r karışrklıktı bu top­ lantı . Görün üşe göre , bi r de legede aranan tek n itelik, geldiği ü l ke­ ·deki reji m e karşı olm asıydı. Enternasyonalizm içi n , anarşi ve tanrı­ tan ı m azlık için açıkça savaşan Rus n i h i listi Bakunin 'den , ulus l arı n kardeşliğinin , dinin gerekirliğinin ve Papalığın politik bir kuru luş ola­ rak köt ü l ü ğ ü n ü n sözünü ederek Dostoyevski ' nin sevgi si ni kazanan İtalyan M i l liyetçisi (Dostoyevski' n in mektuplarda ismiyle andığı tek delege odur) Garibaldi'ye kadar her çeşit düşüncenin temsilcisi , Ba­ rış ve Özgürlüğün _geniş b ayrağı altında toplanmışlard ı . Garibaldi ken­

din i , bu düşüncelerin söylenmesinden hoşlanmayan bir topluluk için1 66


de buldu ve ikinci gün kongreyi terketti. Bundan sonra, devri min da­ ha ortodoks savunucuları kendilerini itibarda buldular. Dostoyevski yeğenine şöy l e yazıyor: Bu kişilerin, ilk kez kitaplarda değil de canlı olarak gördüğüm bu devrimcile­ rin ve sosyalistlerin, 5.000 kişiliK, bir dinleyiciye kürsüden nasıl saçma şeyler söyledikleri anlatılacak gibi değil. Ne anlatılsa, bunun hakkında bir fikir veremez. Saçmalık, zayıflık, karşılıklı çelişkiler bütün hayallerin ötesinde. Ve mutsuz emek­ çileri heyecanlandıran da bu karmakarışık şeyler. Yazıkl Dünyada barışı gerçek­ leştirebilmek için Hristiyanlığın kökünü kazımak gerektiğini söyleyerek başlıyor­ lar konuşmaya. Büyük devletleri yık ı p, küçüklerini kurmak, sermayşyi alaşağı etmek ve böylecı: her şeyi ortak yapmak, vb . . . sözler. Ö nce ve her şeyin başın­ da. ateş ve kılıç; ve her şey yokolduklan sonra barışa kavuşacağımızı düşünü­ yorlar. Bu olay, Dostoyevski ' n i n edebiyat hayatında önemi olan o l aylar­ dandır; çünkü açıkça, Budala ' d aki genç nihi listlerin m aceralarını esin lemiş ve bereketli beynine,

Ecinniler' in ilk toh u m l arını atmıştı r.

Devrimciler hakkln daki toptan yargisı , şiddetli ve kesindi; fakat bu n lardan biri, Herzen 'in arkadaşı ve ikinci derecede bi r şair olan Ogarev, Cenevre'de ken disinin ve karısının yegane arkadaşıyd ı . Ogarev on l ara s ı k sı k geliyordu v e Anna'nın Anılar'daki söyleyişiy­ le, " bazen bize on frank borç veriyor, param ız olu r olmaz ödüyor­ duk." Fakat Ogarev kışın İtalya'ya geçti ve Dostoyevski ' le r kendi­ lerini bu " budala Protestan şehrinde" bi r kez daha old u kça yalnız b u l d u l ar. Bir gün Dostoyevski H erze n ' e sokakta rast ladı , fakat ko­ nuşma kısa ve resmiydi ve birbirlerini ziyaret etmediler. He�en , Dos­ toyevski' n in geçm işinin şimdi pek hoşa g it m eyen iki anısıyla bağ ı n ­ tı lıydı. Ona, son kez 1 863'de Suslova ile birlikte bir İtalyan gemisin­ de yolcu lu k ede rken rastlamışt ı ; iki yıl sonra da, Wiesbaden' deki en acı yokl uk ve d üşkün l ük anında, para için Herzen' e b aşvu rmuş ve Herzen cevap vermemişt i . Yalnız b i r sürgünün ·eski bir dosta gös­ terdiği soğukluğun nedeninin , politik görüş ayrılıklarından çok bu anı­ lar olduğunu söyl iyebi li riz. Şu batta, sabırsızlıkla beklenen şey oldu: Dostoyevski ' n iri ilk ço­ cuğu doğ d u . Madam Sn itkin a Petersburg 'dan gelmek n iye�indeydi 1 67


am a hastalığı bunu engelledi. Anna'nın i l k sancı ları başladığınd a , kocası g ü ç l ü bi r sara nöbetinin etkisiyle uyuyor, kendisinden geç­ miş bir halde' yatıyordu ; Annaonu kaldırmaya cesaret edemedi. Evde yarı-budala bir hizmetçiden başka kimse yoktu ve Ann a bütün gece yalnız başın a acı çekti . Sabahleyin Dostoyevski uyandı ve çılgın b i r halde ebeye koştu , e b e de, mesleğinin soğ u k kan lılığıyla , ç o k erken çağırıldığını söyledi. H a klıyd ı ; u zu n bir g ünden sonra -bütün g ü n boyunca A n n a sakin v e kend ini toparlamıştı, .ebe ters v e ilgisizdi , yalnız Dostoyevski ıstırap verici b i r sabırsız l ı kl a nerdeyse çıldırm ı ş b i r d u rum daydı- çocu k, e rtesi sabahın i l k saatlerinde doğd u . An­ na, ağrı larının son an larında, ebeyi kocasını teskin etmesi için de­ falarca yandaki odaya gönderdi. Dostoyevski , yeni .bir sara nöbeti gelmesin den korku lacak bir d u ru m d a , diz çökm üş du a ediyord u . Çocuğa, Oostoyevski'nin en sevdiği yeğeninin v e .Suç

ve Ceza'­

n ı n kadın kah ram an ı n ın adı-ve ri ldi: Sonya. P. au l ile o l an ilişkisi Oos­ toyevski ' n in m üşfik ve h atta aşırı d üşkün bir baba olduğunu ortaya çıkarmıştı . Babalık tutkusu n d a da, diğer tutku ları gibi sınır tan ı m a­

dı. İki gün l ü kken , Sonya için şöyle diyordu : " " Çok sağlıklı, akı llı b i r küçü k k ı z , tu haf derecede b a n a benziyo r " ; v e haftalarca m u t l u lu­ ğundan başka pek az şey düşündü. Bu yeni duygu, Budala'nın iler­ leyişini d u rd u rdu ve

Russky Vestnik, m art ayındaki bölü m ü n , "ya­

zarın h astal ı ğ ı yüzünden " nisan ayında ertelendiğini bildi rm e k zo­ runda kaldı. Çocuk üç aydan az yaşadı ; . soğu k aldı ve öld ü . Anne, b ab asın ı n acısı , mutlulukl arı kadar güçlü oldu. Dostoy.evski kaderine, Cenev­ re'nin havasına, dadının dikkatsizliğine, işin başında hastalığın önem­ siz olduğunu söyleyen doktora sövüp saydı . Eski neşelerinin ve şim ­ d i k i üzüntüleri nin geçtiği y e r orrlara d ayanı lmaz geldi. H aziran baş­ larında, küç ük mezara her ı;ı ü n kü ziyaret lerinin son u ncusunu yaptı­ lar, küçü k haçın üzerine son çiçeği koydu lar ve gölün karşı yaka­ sı ndaki Vevey'e gitmek ü zere vapu ra bindi ler. Bu rda, evlili kleri n i n e n üzünt ü l ü yazını geçirdiler. Cenevre'de Dostoyevski ' n i n yegane eğlencesi olan Rus kitaplığı ve Ru sça gazeteler bile yoktu burada; ve Petersburg 'd an gelmiş olan Anna'nın annesiyle birlikte, yalnız-

1 68


ca yitirdikleri çocuğu düşünüp, konuşarak, bir başların a yaşadıl ar. Hayatımda, bu son günlerdeki kadar (diye Apollon Maikov'a yazıyor Do.sto­ yevski) mutsuz olmamıştım hiç. H içbir şeyi anlatmayı denemiyeceğim ; fakat za­ man geçtikce, anılar daha acılaşıyor, ölü Sonya'mızın hayali daha canlı oluyor. Dayanılamayacak anlar oluyor. Daha o zamandan beni tanıyordu ; öldüğü gün, iki saat sonra öleceğinin farkına varmayarak gazete okumak için dışarı çıktığım­ da, küçük gözleriyle beni izledi ve şimdi gittikçe daha iyi hatırladığım bir şekilde baktı bana. Hiçbir zaman unutmayacağım , hiçbir zaman üzüntüm bitmeyecek. Eğer başka bir çocuğum olsa bile, onu nasıl se\ cıbileceğimi, sevgiyi nerde bula­ bileceğimi anlamıyorum. Bana Sonya gerek; onun ölü olduğunu ve onu bir da­ ha hiç görmeyeceğimi düşünemiyorum . B u olay v e Dostoyevski'nin yu rtdışında yaşadığı diğer olaylar, ba­ zen koyu bir yoksul luğa varan m ali s ı kıntının kasvetli zem i n i üzeri­ ne çizilmeli. 1 867 Nisanında, Petersburg'dan ayrı ldığı nda, Dösto­ yevski

Russky Vestnik'den, henüz bir satınnı bile yazmadığı roma­ Budala'nın yazılışı ancak eylülde

nına karşılık 3.000 ru ble almıştı.

başlad ı ; ve i l k parça. Katkov' a, yeni yılda, tam ocak sayısı n a yetişe­ cek şekilde gönderildi. Bu arada, Ann a'nın annesinin zaman zaman verdiği hediyele; ve hayatının bu dönemindeki en sadık dostu Apol­ lon M ai kov' u n ödünç verdiği 200 ruble dışında, Katkov'dan alabile­ ceği avanslardan başka gelir kaynağı yoktu , ve daha i l k bölüm ta­ mamlanmadan , 4.500 rubleyi almış, geriye roman yazılırken alaca­ ğı 750 ruble kalmıştı ancak. Bu şartlar altında, Dostoyevski borçtan hiçbir zaman kurtulamıyordu. Yurtdışından yazdığı m e ktupl ar , mali sıkıntı larının yeknesak ayrıntılarıyla, ödünç almak için ricalarla, Kat­ kov'dan yeni bir ödeme istemeye ne zaman cesaret edebileceği üze­ rine laflarla ve rom anlarının kitap şeklinde bası lmasıyla kazanacağı para üzerine tasarı larla doludur. O kış Sexon-les Bai ns'deki rulet masaları n a yaptığı üç ziyaret, zaten az olan ellerindeki parayı tü­ ketti , kaldıkları her şehrin tefeci dükkanlarında mallar bı raktılar. Son­ ya' n ı n doğumundan hemen sonra, e llerinde 40 frank vardı, borçları

400 franktı: on gün sonra Dostoyevski son paltosunu da rehine ver­ mişti -b!J onda baharın yaklaşışın ı n her zamanki beli rtisiydi- ve . cebinde 30 fran k vardı. Bir yerden bir yere her gidişleri, hesaplarını 1 69


ödeyebi lecekleri , en gerekli eşyalarını tefeCiden �labilecekleri , yol paralarını karşılayabilecekleri b e klenmedik yerden gelen bir para­ ya bağlıydı. Dostoyevski'nin, dışarda kaldığı sürece yada hiç deği lse 1 869' u n sonuna kadar, Petersbu rg'da kendisinden para bekleyenlere �üzenli olarak para gönderdiği şaşırtıcı bir gerçektir ve Dostoyevski'nin ka­ rakteri n i n , davranışlarının her yargı lanışı n d a buna ağırl ı k verilmesi gerekir. Ölm üş kardeşinin metresine ve gayrimeşru Çocuğu n a kısa süre sonra para yollamaz oldu , ama kendi durumu ne denli kötü olur­ sa olsu n , aldığı her paranın bir kısm ını Pau l ve Emillia Fyodorovna için ayı rıyordu . Garip bir ilişkiydi bu. Dostoyevski kendini sevd i kle­ rini hiç de hayal etmiyordu ; ihtiyaçlarını belirtm e k ve bunları karşı­ lamak için gereken parayı çoğu kez kesin bir biçimde istemek dı­ şında mektup yazm ıyorlardı. Evliliğinin i l k haftalarının deneyim iyle, karısınd an nefret ettiklerini biliyordu ve Emillia Fyodorovna, Dosto­ yevski'ye yazdığı mektuplarda Anna'nın ismini anmayacak denli dü­ şüncesiz ve terbiyesizdi. Kendisini n an l atılam ayacak kadafçok se­ vi nmesine yol açan çocuğun doğuşu nun , onlar için üzüntü konusu olduğun u biliyord u ; ve belki de, bugüne kalan bütün yazışmalar için­ deki en acı klı sat ı rlar, Mai kov'd a n , Sonya' n ı n ölümünü onl ara söy­ lememesini istediği satırlardır: Aklıma gelmişken, özel bir isteğim var. Eğer rastlarsan, akrabalarımdan hiç­ ' birine Sonya 'nın öldüğünü söyleme. Tabii Paul da dahil. hiç olmazsa bir süre için bilmemelerini çok istiyorum. Bana öyle geliyor ki, çocuğum için hiçbiri üzül­ meyecek

hatta belki de tam tersini duyacaklar; ve bu düşünce bana çok acı _ geliyor. Zavallı küçüğün onlara ne zararı oldu? Varsın benden nefret etsinler. ve

benim sevgimle alay etsinler -artık benim için hepsi bir . Kendine kötülük eden değersiz akrabalarına para veren insan lar olmuştu r; fakat, m erhameti , Dostoyevski' n i n ki gibi, en dehşetli yok­ su l l u k an ların d a ve p arayı alan ların değersizliğinin en yoğun ol arak görüldüğü anlarda bile aynı kalan pek az kişi vardır. Maria Dimti­ revna'nın Pau l ' u ölüm döşeğinde ona bıraktığını ve "on yı l onun evin­ de büyüdüğü n ü " , ya da E m i l l i a' n ı n , bi r, zamanlar kendisi için h e r şey olan birinin d u l karısı olduğunu unutam ıyord u ; v e Pau l ' u rr yi r-

1 70


minin üstünde, Emillia'nın oğu llarını n da rüştün ü doldurm u ş olma­ larına rağmen tabiatının sorumsuz cömertliğiyle onl ara yardım et­ meye, (belki d e , kendini rulet m asalarına iten pervasızlığa benzer bir şekilde) kendi paltoları n ı , karısın ı n mücevherlerini rehinden kur­ tarabilecek parayı onl ara yollamaya d evam . ediyordu. Ama bu d u ru m u herzam anki hoşgörüsü ile karşılayamıyor ve Ba­ den 'de kalışları sırasında, Günce'nin bugü n e kalan bölüm ü içinde­ ki en acı satırları yazıyordu : Evet, daha şimdiden açıkça belli ki, kendi ailesini dert edinmeyecek. Emillia Fyodorovna'nın, o aptal Alman kadının, Fyodor Dostoyevski'nin (Michael'in en büyük oğlu) çok çalışmasını istemiyeceğini, Paul'un hiçbir şeyi reddetmiyeceği­ ni gittikçe daha çok dert edinecek.

Bu

arada, bizim neyimizin eksik olduğuna

hiç aldırmıyor -buna dikkat bile etmiyor. Tabii ki, kansı olduğum ve böylece ona ait olduğu_m için, bütün bu önemsiz zahmetlere ve yoksulluğa katlanmak zorunda olduğuma inanıyor. Eğer onun hiçbir şey olmadığını gerçekten bilsey­ dim belki de şikayet etmezdim; fakat Emillia Fyodorovna ve takımı muhtaç ol­ masın diye biz. m uht_aç olduğumuz zaman, Emillia Fyodorovna'nın mantosu re\ \ . hirıden kurtulsun d iYe benim mantom rehine verildiği �aman, işte o zaman. na.

'

sıl isterseniz öyle anlayın çok tatsız bir duygu doğüyor içimde, ve saydığım, sev­ diğim bir adamda böylesine bir kayıtsızlık, böyiesine bir anlama yeteneksizliği, böylesine bir düşüncesizlik bulmak ko(kusu acı veriyor bana. Kardeşi ona yar­ dım ettiği için, kardeşinin ailesine yardım etmek zorunda olduğunu söylüyor; ta­ kat Fyodor bana da yardım etmek zorunda değil mi, ona bütün hayatımı verme­ dim mi, onun mutluluğu için acı çekmeyi isteyerek, en büyük arzuyla ona ruhu­ mu vermedim mi? Fakat o sonunda �unu takdir etmiyor, bunu çok doğal bir şey olarak görüyor. Karısının rahat yaşamasıni, yarın yiyecek bir şey olmayacağın­ dan her an endişe etmemesini düşünmek zorunda bulmuyor kehdini. Fakat Anna bugün kü yazısı n ı , kendini şiddet li davranm akla suç­ layarak bitiriyordu : ve Fyodor'un zayıf cömert liği , Anna'nın ona olan temel bağ l ı l ığını bozmadı -nasıl

�i

rulete olan daha feci , d ah a tat­

sız düşkü n l üğ ü bozm adıysa. Ç ü n kü Anna'da, mali kon u lardaki ti­ tizce ve ci m rice özelliğe rağm e n , gerçekte para h ı rsı yoktu ve Fyo­ dor yanında olduğü, hayatın ı n daha önem li ilişki lerinde kendine ve yalnız kendirıe bağlı olduğu sü rece,, nefret ettiği, iğrendiği uzaktaki

1 71


bu insanlara yapılan iyilikleri bir dereceye kadar soğukkan lılıkla kar­ şı layabiliyordu. 1 868 Eylü lü nde Simplon boğazı üzerinden, arabayla, İ sviçre' den İ talya'ya geçti ler. Paraları �aha uzağa gitmeğe yetmediğinden Mi­ lan 'da durdu lar. Aynı mali neden yüzünden bu rda i ki ay kaldılar. Ka­ sımın sonlarında, ellerine geçen ilk fırsatta seyahatlerine devam ede­ rek Floransa'ya geldi ler. Su rda o gerekli zevkler, bir Rus kitaplığıy­ la, Rus gazeteleri Cenevre'den beri i l k kez Dostoyevski'nin elinin altındayd ı . 1 862'de Floransa'ya Strakho'v ile geçen gelişinde, arka­ .daşı onu Sefill er'in sayfalarından ayıramamıştı. Ama şimdi Anna ile, Pitti ve Uffuzi Galerilerini dolaştı. Madonna del la Sedia'nın önünde kendinden geçti, Medici Ven üs'ün önünde bir dahinin eseri oldu­ ğunu söyledi. Ve nihayet burda, 1 869'u n ilk günlerinde Budala'yı tam aml adı. Birkaç gün sonra, Ann a i ki nci kez hamile olduğunü an­ ladı. Budala'nın hesabı yapı ldığında (Suç ve Ceza � ibi formasına 1 50 ru ble almıştı) yazarın yaklaşık olarak 2.000 ruble borçlu olduğu or­ taya çıktı ; bu, gelecek romanın hesabına geçecekti. Ama söz konu ­ s u roman RusskyVestnik'e gelecek yılın başına kadar gerekmedi­ ği ve rom ana, m ü m kün olan en son andan önce başlam a yeteneği­ _ ni uzun süredir yitirdiği için, dinlenecek ve etrafa bakınacak boş vakti vardı. Floransa' da eski dostu ve iş arkadaşı Strakhov'dan bir mek­ tup aldı. Strakhov Zarya adlı yeni bir derginin ku rulduğunu bildiri­ yor ve ondan bu derginin yazarı olmasını istiyordu . Bu çağrı guru­ runu okşamıştı , ona kendi geçmişindeki dergiciliği hatırlatan bu ye­ ni girişime yakınlık duyuyordu. Russky Vestnik'in bir daha yıl ki ro­ manı için önceden ödemeler yapmasını ummasına rağmen, iki ta­ rakta bezi o fm aması için hiçbir neden görmedi ve kendine asıl p ara ödeyenin m u htemel gücenmesini göze alarak, Zarya'ya, 1 . 000 rub­ leyi derhal ödedikleri takdirde güze kadar kısa bir roman yazmayı önerdi. Yeni derginin ya mali kayn aklarını ya da kendisiyle beraber çalışma isteklerini olduğu ndan çok sanmıştı , çünkü önerisi redde­ dildi. Ama Dostoyevski'ye para gerekliydi ve gururlu değildi ;.acele ödenmesini istediği miktarı 300 rubleye indirdi ve anlaŞma yapı ldı . 1 72


Bu arada bahar bitiyor, yaz başlıyordu ve o daha, ne eylülde bit­ mesi gereken

Zemya'nın öyküsünü , ne de Russky Vestnik'e Ocak

ayı için söz verilen uzun rom anı yazrnaya başl amıştı. Floransa'nın sıcağı dayanı lacak gibi değildi; ve Anna evden çı kamayacak d u ru­ m a gelmeden önce, Oostoyevski 'nin dilini bildiği bir ü l keye gitmek gerekiyord u , çünkü İtalya'da Ann a çevirmenlik yapıyordu. F<?kat pa­ raları yoktu ve her zam anki gibi biri km iş borçları, rehin.de eşyaları vard ı . M ayıs, hazi ran ve temr:nuz boyunca, gittikçe artan bir kızgın­ lık ve üzüntü içinde Florcmsa'da kaldılar, sinirleri gün geçtikçe bo­ zu luyordu , Ann a h am i le idi , Fyodor bi r şey yazamıyord u . Bi r yığın yere başvu rdular. İmdada yetişen yine Katkov oldu. 700 ruble avans yol lamıştı. Ağustosun ilk gün lerinde İtalyan yazının yakıcı sıcağın­ dan kaçtıl ar. Venedik'te durdular, ordan Treste'ye geçtiler, ardan da t ren le, kışı geçirmeyi tasarladıkları Prag'a geldiler. Buranın en önemli özelliği Almanca kon u şu lm asıydı ; d ahası, S lav bir hal kı n m e rkezi olarak, Dostoyevski'nin şimd i lerde � e k gelişen Slavcı duygu ları n a sesleni­ yordu. Cermen ve Latin dü nyasınd aki gezmeleri sırasında şiddetle eksi kliğini duyduğu Slav hayatının zevkini bu rada bu lacağını tahmin ediyordu. Kardeş ırk olan Bohemya Slavları üzerine yargısı i lg inç ol abi lirdi, am a t asarı gerçeRleşemedi . Genel ol arak tu ristler bu yol­ dan pek geçmezlerdi. Şehir onl arı tatm in etmedi . Mobilyalı oda b u l ­ mak im kansızdı , üç gün s ü ren sonuçsuz bir ar�madan sonra, yol­ cular eski kaldıkları yere, Dresden'e geçmek zoru nda kaldılar. Bu­ raya ağustosun ortalarınd a vardılar. Y u rt la rma doğru gidişlerinin ilk kısmıydı bu , ama yeniden yola çıkmaları ancak i ki yı l sonra oldu. Eylü lde bir kızları -Lyubov- doğd u , ve Zarya için yazacağı öy­ kü ciddi ol arak başlad ı . Öykü üç ayda tamam land ı. Adı

Ebedi Ko­

ca'ydı . Bu,kitap konusu ve yapısı bakımından Dostoyevski ' ni·n en hafif yapıtlarından bi ridir. Yaz3r ağır toplarını , Russky Vestn i k için bir dah aki yı l yazacağı rom ana saklıyordu.

Ebedi K oca da bir Rus '

Mad ame Bovary'si ölüyor, bı raktığı mektu plar alık kocası n a bir d izi aşığı olduğunu i l k kez açı klıyod u . Kitap, kocayla aşıklardan biri kendisinin sandığı çocuğun b abası- arası nda daha sonra geçen

1 73


ilişki lerin öyküsüydü. Aynı kadını seven i ki erkek arasindaki m anevi bağ Dostoyevski 'nin daha önce, Ezilenler'de ve Budala'da d aha traj i k bir d üzeyde e le aldığı bir kon uydu. Bu rd a aynı kon u , Dosto­ yevski ' den çok Flaubert ya da M aupassant'ı andı ran acı' bir komedi şekli n d e ele alınıyordu. Olayl ar Budala'dan alınmış ve yeni çerçe­ ve içinde yeniden şekillendirilmişti. Budala'da Rogozhi n ' in M işkin'e baktığı gibi , burd a d a aynı şekilde, aşık perdenin arasından , pence­ resini seyretmekte olan kocaya bakar; doruğa varılan sahned e , iki rakip aynı Budala'daki gibi divan lard a yan yana uyu rlar, ve yine ci­ nayete teşebbüs vard ı r -bu kez usturayla. Bi rçok eserden u stalık­ la yapılmış b i r derleme gibi . görünmektedi r kitap; ama Dostoyevs­ ki' n in kendisi deği ldir bu , Dostoyevski'nin sanatının bilinen klişele­ ri ni küstahça ku l l an an n ü kteli ve muzip bir ta�litçidir. Öyk ü , edebi psikoloji için eşsiz bir araştırm a konusu sağlayabilir; çün kü, sonda­ ki "çözüm leme"de, Maria Dmitrievna ile olan ilişkilerine, Vergunov'u " kardeşten daha sevgili" tuttuğu zamanlara alaycı bir elveda g i b i . görünen b i r parça bu luyoruz (yanı lma i htimalimiz p e k az): Demek her şey içip içip sarmaş dolaş olarak sona er 9 i. Ha. Ha!

Kucaklaşıp ağlaşmışlar . . . Siz gidi Schillerler! Teşebbüs edi len c i n ayetin kan ı (sadece bir sıyrıktı) rakiplerin " ödeşm e lerini" sağlar ve b e lki de Dostoyevski öyküyü yazarken i l k karisının anısıyla tuhaf b i r yol l a "ödeştiği n i " düşünmüştür. Öykü , Dostoyevski ' ye oldukç a yabancı bir çabuklu k ve zevkle yazılmıştır ve onu , hemen hemen yazdığı herşeyden daha kolay o ku n u r yapan şey de budur. baha büyük rom anların her satırında duyabilen , .ya­ zarın da okuyucu n u n da üzerindeki gergin l i k duygusu , bu kitabın­ da bütün üyle eksikt i r.

Ebedi Koca' n ı n , Zarya 'nın 1 870 Ocak ve Şu bat sayı ları nda ya­ Russky Vestnik' le olan i lişkisini n azi k

yı nlanması, Dostoyevski ' n in

ve güç b i r şekle sokt u . Gerçi Katkov' a eserlerinin tekelini hiçbir za­ man resmen teklif etmem işt i am a, ona yılbaşında vereceği b i r ro­ man için söz vermişti ; ve bunun tek satırını bile veremezke n , rakip bi r dergide başka bir öykü yayın lıyordu. �adakat.in kötü bir şekilde bozulm asıydı bu . Ama Dostoyevski gibi , iç m eselelerinde, her za-

1" 74


man ortaya koyduğu denli sorumsuz b i rine normal ticari ahlak ku ­ ral larını uygulamak i m kansızd ı r. Ve kendi çı karına bu denli açıkça karşı olan bir iş yapm ası saçma gibi görü n ü r. Son üç yıldır onu ger­ çekten geçindire n , ona -kendinin de -içten likle kabu l ettiği gibi­ di kkatle ve cöme rtçe d avranan bi riyle bozu şma tehlikesi n i , belirsiz bir şekilde

Vremya'nın ve Epocha ' n ı n geleneğini sürd ü rüyor gibi

görünen, yeni ve denen m emiş bir d ergiye olan duygusal bağ lantısı uğruna göze alıyordu -ve her zam anki gibi bunun bütünüyle far­ kındaydı. Durumunun hatalı olduğunu anlıyordu ama bu anlayış ay­ nı adı m ı , ters yönde hemen yinelemesini ön lemedi .

Russky Vest­ nik i le olan ili şkisi düze l i r ve Ecinn iler üzerine ciddi olarak çalışma­

ya başlar başlamaz, onu 1 8 70 baharında bir kez daha, yıl son unda vereceği yeni bir öykü için Zarya'dan avans alırken bu luyoruz. Bu

öykü hiçbir zaman yazı l m ad ı , ve üç yıl sonra, ona avans olarak Öde­ nen para hala geri ve ri l m em işti . Ocak 1 8 70'den Temmuz 1 871 ' e kadarki dönem, Dostoyevski 'nin yu rtdışında kal ışının bu son on sekiz ayı , üçüncü şaheserini n ,

Ecin­

niler' i n , büyü k bir kısm ını ortaya çı kardı. B_u romandaki alışı l m adık

olayların öyküsü daha sonraki bir bölümde anlatılacaktır. Bu dönem­ de an lat ı lacak başka şey yok. Fransa-Pru sya savaşı Dostoyevski ' ­ n i n m e kt u p l arına arasıra g iriyordu a m a Dresden'de ki h ayat larının yeknesak akışını bozmuyordu . Aile çevresinde, kızları büyüdü ve ge­ lişti; Anna keyifsizdi ve Rusya'yı gittikçe daha fazla özlüyordu ; ve Dostoyevski , borçların ve boş ceplerin her zamanki d ü rt üsüyle , bü­ yü k roman la boğuşmaya devam ediyor, ve anayurduyla teması ol­ mam asını n gitti kçe daha şiddetl i şekilde farkın a varıyordu . Kendi kendini sürmüş o l an bu sürgü nün amaçsız yaşantısı daya­ nılmaz olmuşt u . Daha Dresden'deki i l k kalışlarından Alm anların "öl­ çüsüz aptallığı" coşkun ve çabuk etki lenen yolcuyu öfkelendi rmiş­ ti. İsviçre l i le r ona, "Alman larla kıyasl anm ıyacak denli yüksek olma­ larına yol açan birkaç iyi öze l l i k " taşıyor gibi g'e l m (şti . Fakat bu iyi özellikleri bulmakta güçlük çekiyoruz, çünkü aynı mektupta Maikov'a bu " kaba Cu m h u riyet" in önde gelen adet lerinin " sarhoşlu k , hırsız­ lık ve ticari iş lerde bir ku ral h aline gelen hi lekarlık" olduğu n u söylü1 75


yor. Kızkardeşine, çocu klannı bir Fransız dadıya vermekten caydırmak için Cenevre'den yazıyor ve bu dadının çocuklara, " kendi kaba, çarpık, tuhaf ve medeniyetsiz davranış yolunu , toplum ve din hakkındaki çarpık düşünceleri" aşılayacağını söylüyor. Gezginin ve özellikle gönülsüz gez­ ginin yabancı ülkelerde sık sık hissettiği sert ve mantıksız vatanseverlik, Dostoyevski'nin mektuplarında gittikçe daha ısrarlı olarak kendini belli ediyor. Rus olmayan her şey onu öfkeli bir nefretle doldurm aya başlıyor. Fakat , uyum sağlayam adığı yabancılarla devamlı birlikte olmanın kızgı nlığından daha kötüsü, Rusya için duyduğu acı verici özlem d i . " B u rda gitti kçe duygusuz v e d a r d üşünceli oluyorum" diye yazıyor Milan'dan , "ve Rusya ile olan yakın lığımı" yitiriyorum. Rus havasının ve Rus halkının eksikliğini duyuyorum." Başka bir yerde de, yurt dı­ şındaki hayatın Sibi rya'daki sürgünden daha kötü olduğunu söylüyor, ve ciddi cidd i , şimdiki sürgün duru muyla, gönderilmekle tehdit edil­ diği Petersbu rg'daki Borçlu lar Cezaevinin kötül ü klerini kıyaslıyor. Ni­ hayet, Dresden'den yazdığı mektuplarda Anna'nın bozulan sağlığının ve Rusya' yı özlemesinin devam lı sözünü ediyor: Anna 1870

g üzünde

yeniden hami leydi ve baharda Ecinniler' in kazandığı başarıyla cesa­ ret lenerek her şeyi göze alıp, çocuğun doğumu için Petersburg'a dön­ meye karar verdiler. Ayrı lışlarında her zamanki gibi m ali karışıklıklar vardı, borçlarını ödemeye ve masraflarını karşılamaya yetecek para son anda Katkov'dan geldi . 1_5 Temmuzda Dresden'den ayrılıp, üç gece iki gün ara vermeden yolcu luk yaparak doğru Petersburg'a geldiler. Varışlarından tam bir hafta sonra, An na bir oğlan doğ u rdu . Dostoyevski Avrupa'dan Petersburg'a Ekim 1865'deki son dönüşün­ _ de durumu en kötü halindeyd i : oha ölümsüz bir isim ve rebi lecek hiç­ bir şey yazmam ıştı ve ilk günlerdeki ününü, değersiz dergi işleriyle boşu na harcamıştı. Şimdi, Temmuz 1871'de, Suç ve Ceza' nın , Buda- . la' n ı n ; Eci n n i ler'in yazarı ve Rus edebiyatının hiç tartışmasız en bü­ yük kişilerinden biriydi. Petersburg'a dönüş, Dostoyevski ' n in yaşantı­ sın ın son döneminin başlangıcıdır. Bu döneme girmeden önce durup, biraz önce gözden geçirdiğimiz yıllarda yazılan üç şahaseri (ki b u n ­ lar b u yı lları n , Dost0yevski ' nin hayatının büyük yaratıcı yı:' :ırı diye ad­ landırı lmasına gerçeklen hak kazandırmıştır) incelemeliyız. 1 76


BÖLÜM XIV AHLAKİ SORUN - SUÇ VE CEZA

Suç ve Ceza'nın yayınlanışı Dostoyevski'yi dünyanın en büyük ro­ mancılarından biri yaptı. Ününün gerçekte d ayandığı beş romanlık di­ zinin,

Suç ve Ceza, Budala, Ecinniler, Delikanlı ve Karamazov Kar­ deşler'in ilkidir bu roman. Bütün bu eserlerde (diğerlerinden daha aşağı bir esin düzeyinde olan Delikanlı'yı belki de dışarda tutmak ge­ rekir) Dostoyevski, hayatın ve ·felsefenin soru n larını dramatize eder. Bunların hiçbirinin (hatta diğerlerinden daha birl�şik ve daha kapalı düşü n ü lmüş olan

Suç ve Cez a n ı n bile) tek bir konuyla sını rlandığı '

ya da o konuyu tam bir kesinlikle. işlediği söylenemez; çünkü Dosto­ yevski sistematik bir düşünür değil , bir sanatçıdır; ve yazdığı şey fel­

sefe değil romandır. Fakat asıl konu her zaman ordadır, bütünü esin­ lemekte, bütüne şekil vermektedir; ve onsuz, roman dağınık, birbiriy­ le ilgisiz parçalara ayrılacaktır. Dostoyevski' nin büyük rom an ları , yeni bir Rus eleştirmenin deyişiyle "eylem içindeki felsefe"dir. Artık, edebiyat eleştirilerinde kötülemek için ku l lanılacak denli se­ vilmeyen b i r deyim olan

tezli roman, geçen asrın ortalarında, saygı

sayılan ve benimsenen bir edebi biçimdi. Bir zamanların ünlü Alman romanı

Problematishe Naturen -bu kitaptaki temel karakterler, çağ­ Suç ve Ce­

daş d üşüncenin değişik görüş açılarını kişileşti riyordu-

za'dan beş yıl önce yayın lanm ıştı . Aslında, klasik dönemdeki büyük Rus rom anlarının her biri az ya da çok. kesin olarak tezli bir romandır. Herzen'in ve Çernişevski'nin, belli bir tezin propagandasına dayanan rom an larını bir yana koysak bile ahlaki amaç, hemen hemen Dosto­ yevski'de olduğu kadar, Tu rgenyev ya da Tolstoy'da da açı kça belir-

1 77


gindir. Yüzyı lın son i ki on yı lına kadar, sanatla ahlak arasında ayrı­ lık sötkon usu değildi. Romanlarının bir amaçla yazı ldığını reddet­ mek Dostoyevs ki ' n i n aklına bile gelmezdi. Son y ı l l arın · gerçekleş­

memiş bir tutkusu , "Rus Candide"ini yazmaktı; ve eğer dünya ede­

biyatında tezli roman olarak adlandırılmayı h akeden tek öykü var­ sa, o - da Voltai re ' i n şaheseridir. Rus karakteri felsefi roman için veri m l i bir topraktı. Walter Pater·� in , " soyut soru nların ele alınışında gösterilen belli bir kayıtsızlığ ı n , m ü kemmel b i r kültürü belli ettiği d üşünülebi lir" sözü, tutkulu Rus için hayran olunmayacak ya d a hatta anl aşı lamayacak den li Aglo­ Saxon 'du r. " Bana H egel'i yoOa" ; Dostoyevski hapishaneden çı kt ı ­ ğında kardeşine Sibirya'dan böyle yazıyord u , " bütün h ayatım o n a bağlı . " Tolstoy Anna

Karani na nın kahram anının ağzından şöyle ba­ '

ğı rıyord u : " Niye bu rda olduğumu ve p e olduğumu b i l meden yaşa­ yamam. Dostoyevski'nin Vremya'da beraber çalışt ığ ı Apollon G ri ­ goriev, R.u su n , hayatla düşünceyi , uygu lanabi lenle ku ramsalı n ası l ayı rdetmesi gerektiğini hiçbir zaman b ilmediğini söylemişti. Her çağ­ daki gerçe k Rus iÇi n , ah l aki ve m etafizik sorunlar, h ayatın önemli parçaları d ı r ve bu nedenle de hayatı yansıt m ayı iş edinen her an l a­ tının öne m l i u nsu rlarıdır. Dostoyevski 'nin büyü k romanlarının felsefi zeminini ve düşüncele­ rin in peşinden koşarken kahram anlarını sürü klediği aşı rı l ı kları anla­ mak istiyorsak bir noktayı daha hatırlatmalıyız. Eskiden ku ru lmuş milli b i r geleneğin ve bu n u n sonucu olarak karakterin disiplin altında ol­ masının eksi kliği , Rusu , tabfat ol arak bütünüyle deneyci yapm akta­ dır. Uzun süre İ ngi ltere 'de yaşayan Herzen, " Bi r İngi liz bazı sınırl arı aşm ayı , bazı soru n ları ele almayı kabalık olarak göruyor" diye yazı­ yor. Rus ise karşı kutupta bulunmaktad ır, hiçbir kültürel değerin doğ­ ru luğunu kabu l etmemektedir; ve bu konuda, diğer şeylerde de oldu­

ğu gibi, Dostoyevski Rusların en önde gelen temsilcisidir. "Her yerde ve her şeyde" diye yazıyor, "ben en uca kadar gittim ; bütün hayatım

boyunca çizgiyi aştım." Rus, bi r i l keyi , bir geleneği , onu ta temelleri­ ne kadar iyice incelemeden kabul etmez; ve eğer ilk taşın iyi ve doğru olarak kon m ad ığını görürse, bütün binayı,_pervasızca yı kar. Rus aklı

178


için , bir ilkenin kanıtlan arak ileri sürü l mesi , bunun son unda ortaya çı­ kabilecek her somut o laydan kıyaslanamayacak denli daha önem li­ dir. (Rusya'daki bugünkü rejimi eleştiren yabancılar, bu noktaya ge­ nel l i kle önem vermemektedirler); ve eğer Dostoyevski 'nin romanla­ rında, bir i l ke için cinayet işleyen , bir i l ke için yalnız su ve ekmekle yaşıyan , ya da bir i l ke-için intihar eden insanlar görürsek, bu kişilerin bile Rus için .bi r İngi lize olduğu ndan çok daha az yabancı.,çok daha az fantastik olduğunu veDostoyevski'nin en aşırı, en olan aksız görü­ nen karakterlerinin birçoğunun benzerlerinin o çağda gerçekten ya­ ş�mış olduğu nu hatı rlamalıyız.

Suç ve Ceza'nın i l k yayın landığı sıra­

larda, Moskova'da bir öğrenc i , bir tefeciyi Raskolnikov' unkine benzer dürtülerle öldürmüştü; Ecinniler'deki gizli örgüt üyelerinin gerçek ha­ yatta prototip leri vardı; ve Rus tarihinin belli çağlarına· damgasını vu ­ _ ran d i n i dü rtülerle kendini ku rban edenlerin tu haf öyküleri n i oku rsak, Kri llov'un intiharı bize daha inanılır gelir.

Suç ve Ceza , i l ke için cinayet iŞleyen Raskolnikov adında genç bir öğrencinin öyküsüdür. Kendinin de çözümlemeyi güç bulduğu karı­ şık dü rtüler son ucunda, yaşlı bir tefeci kadını ve bu sırada beklenme­ dik bir şekilde içeri giren tefecinin kızkardeşini-öldürür. Cinayetten son­ ra, aldığı para ve mücevherlerden faydalanamayacağını anlayıp on­ ları saklar. Onu cinayete bağlayan hiçbir kan.ıt yoktur ortada; fakat si­ nirleri bozulmuştuJ ve garip davranışları , davayi inceleyen ku rnaz de­ deRtifin şüph�lerini üzerine çeker. Suçu gerçekten tespit edilmeden , kendisi itiraf eder; Sibirya'da sekiz yıl mahkümiyet ve ri l i r, ailesini ge­ çindirmek için orosp u l u k yapmış olan Sonya ad lı kız da onun peşin­ den gelir. Sibirya'ya giderken cinayet için değil , "dayanamadığı" için pişmanlık duym aktadır; fakat hapishanede geçirdiği bir hastalığından sonra Sonya'nın etkisiyle "değişim i " gerçekleşir. Kitabın konusu , ci­ nayetin dürtülerinin ve katil üzerindeki etkilerin çözüm lenmesidir; Dos­ toyevski, ego' nun çevresindeki düpyayla i lişkisinin, bireyin toplumla ilişkisinin bütün soru n u n u bu konuda toplam aktadı r, ki as lında bu so­ ru n , ahlakın da, metafiziğin de ana soru n u d u r. Soru nun ondokuzu ncu yüzyıl Avrupa'sında be liriş biçi m i romantik hareketin sonucuyd u . Rousseau ahlak ve toplu m gelene klerinin katı

1 79


kalıbını kırmıştı. Toplum zincirleriyle kısıtlanm ayan insanın doğuştan iyiliği , Rousseau 'nun felsefesinin temel taşıydı. Bireyin hem değerim hem de haklarını savunm uştu. Dostoyevski, romantik etki altında ol­ duğu günlerde, lnsancıklar'da, Deyuşkin'e "bir insan mı yoksa bir çizme tabanı mı" oldu ğunu , Öteki'de Golyadkin'e "bir' insan m ı yok­ sa bir paçavra m ı " olduğunu sord u rmuş, Raskolı:ıikov'un ateşli zihni­ ni tı rm·a ıayacak olan soruyu nerdeyse kelimesi kelimesine o zaman­ dan ortaya koymuştu. Fakat romantik bireycilik, yalnızca ezilmişin hak­ kını korumayı değil, guru tlunun kendi h akkını istemesini de dile geti­ riyordu. Topluma ve onun geleneklerine karşı çıkan Byronvari kahra­ man , tavan arasındaki yoksul memur kadar romantik bir kişiydi. Ras­ kolnikov. rom antizmin bu iki karşıt özelliğini de taşır kanında; o Na­ polyon olmak arzusundaki �ir Deyuşkin ya da bir Golyadkin'dir. Çünkü, romantik hareket tarihte, Byron'dan bile daha güçlü bir kah­ raman bulmuştur. Romantizmin iki putunun isimİerini Alfred de Vigny birleştirmiştir: " Byron'un ve Napolyon'un alaycı tutumları , birçok ba­ sit kişinin onları taklit ederek yüzlerini ekşitmesine yol açmıştır." Na­ polyon efsanesinin romantik edebiyata etkisi ayrıca incelenecek bir konudur: ve bu etki hiçbir yerde, tari hi kişilere çabucak insanüstü bo­ yutların yü klendiği Rusya'da olduğu kadar güçlü olmamıştır. Raskol­ nikov Napolyon olmak istediğini söylerken (Sonya'ya, " Bir Napolyon olmak istedim" diyor, "onu bunun için öldürdüm.") kendi yarat.ı ldığı

çağın deği l de, yar�tıcısının genç olduğu çağın deyişiyle konuşuyor.

Ve onun yüzünün, Byron'u ve Napolyon'u taklit eden sayısız " basit yüzler"den biri olduğunu anlamadan, onu ta.m olarak yargı ıam ayayız. Ama, Raskolnikov rom antik et kiye bir şeyler borçluysa, yaratıcısı­ nın Omsk'daki mahküm larla olan yaşantısına daha fazla şeyler borç­ ludur. Daha önceki bir bölümden , bu yaşant ının etkilerinden birini n , Dostoyevski ' n i n , kabu l edilmiş ahlak kurallarına olan inancını kırm ak, ve onu , iyi ve kötünün alışı lmış an layışlannın sınırları ötesinde bir doğru aramaya yöneltmek olduğu söylenm işti. Raskolnikov' u n cinayetinin özünde, bu yer:ıi " iyi "yi , kişinin teslim iyetine deği l de, kendini doğru­ lamasına dayanan bir iyiyi bulma amacı yatm aktadır. B�lki de daha ileri gidip, Raskolnikov'un doğuşunu , Dostoyevski ' nin Orlov diye ad180


!andırdığı bir katilin onun üzerinde b ı raktığı etkide arayabi l i riz. ".İ hti­ yarların ve çocukların soğ u k kan l ı lı kla boğazını kesmiş olan" Orlov'la hapishanenin hastahanesinde karşılaşm ıştı. " H ayatımda hiçbir za­ man" diye yazıyor, "daha güçlü , daha sağlam bir karakter görmedim . . . Ete karşı tam b i r zaferdi b u . . . B u adamda sını rsız b i r kendini kontrol gücü var, bütün işkenceleri ve cezaları küçük görüyor ve d ünyada hiç­ bir şeyden korkmuyor." Orlov kendi dışındaki her şeyi kibirli bir şekil­ de küçümsüyor ve Dostoyevski'yi (o böyle hissediyor) " boyun eğen , zayıf, acın acak ve her bakımdan-önemsiz biri" olarak görüyor. Şu ra­ sı açık ki Orlov, iyinin ve kötünün sınırları dışında manevi bir denge bulmuş, "et üzerinde tam bir zafer" kazanmış biri olarak Dostoyevs­ ki'de bir çeşit hayran lık yaratmıştı. Bu, Ras.kolnikov'un ve daha son­

ra daha başarılı bir şekilde Krillov' u n aradığı ülküdür. Raskolrıi kov hiçbir zaman bir Orlov olamazdı (Dostoyevski'nin kendisinin de olamaya­ cağı gibi) çünkü zayıftı . Raskolnikov' u ve Dostoyevski 'yi rahatsız eden ve Nietzsche'nin bir kez daha ele aldığı soru n ,

Suç ve Ceza' nın te­

mel ahlaki sorunudur: Raskolnif<ov yalnızca zayıf olduğu için mi yok­ sa ahlakdışı ü stün insan duru m u nda en yü ksek tatm ini bulmasını im­ kansız kılan insanlıktaki dinsel bir öz yüzünaen mi başarısız oluyor? Ü stün insan felsefesi , sanattaki romantizmin metafizikteki karşılığı olan öznel idealizmin doğal bir sonucudu r. Rus akl ı , eğilim ya da eği· tim yokluğu yüzünden kendini metafizik kurguya hiçbi r zaman yakın bulmamıştır. Fakat, gunün modası olan Alman felsefesinde, ahlaki so­ runa bir çözüm aramak, dinin artık değerini yitirmiş doğru lamaları ye­ rine, ahlak için yeni bir doğrulama bulmak Çabası vardı. Bu arayış çetin bir işti. Alm an felsefesi otuzlarda Ru�ya'ya girdiğinde, Kant'ın " kate­ gorik buyruğu" kendi ü lkesinin insanlarınca yadsınmıştı; ve "modern felsefenin babası "nın, Rusya'da hiçbir etkisi olmamıştı. Daha aşırı gi­ den daha son raki idealistler, üzerine dayanı klı bir ahlak yapısı kuru­ labilecek sağlam bir yer olarak pek ufak bir yer bırakmışlardı. Çünkü , eğer olgular eninde sonu nda insan bilincinden çıkarılarak anlaşıla­ caksa, eğer bütün gerçek ego'dan geliyorsa, davranışların ben dışın­ da bir ölçüsü ya da doğru lanması nasıl olur? İnsanın en yüksek yü ­ kümlü lüğü , ken dine olan yükü m l ü lü ğü değil midir ve en yüksek gö-

181


revi kendi kişi liği n i n gelişmesi ve savunulması değil midir? Raskolni­ kov'un dürtüsü, üstü n insan olduğunu kanıtl�mak, ahlaki gelenekleri çiğneme h akkını i leri sürn_ı ektir. Sonya'ya şöyle diyor: Akla. vicdana danışmadan kendim için, sadece kendim için öldürmek istedim. Bu konuda kendime yalan söylemek istemedim. Anneme yardım etmek için öl­ dürmedim. Boş laf! Maddi imkanlara ve iktidara sahip olmak, insanlığa hizmet et­ mek için de öldürmedim. Laf! Ben düpedüz öldürdüm; kendim için, salt kendim içın öldürdüm . . . Beni cinayete sürükleyen başlıca sebep para da değildi Sonya. . . O zaman

bir başka şey öğrenmek zorunda idim, kolumu idare eden başka şeyler­

di: Herkes gibi ben de bir bit mi idim, yosa bir insan mı? O zamanlar bunu öğren­ mem. hem de çabuk öğrenmem gerekiyordu. Önüme çıkan engeli aşabilir mi idim. aşamaz mıydım . . . Eğilip almaya cesaret edebilecek miydim? yoksa etmiyecek miy­ dim? Titreyen bir yaratık mıydım, yoksa hakkı olan bir insan mıydım? Fakat Raskolnikov bütlınüyle tutarlı değildir. Bazıları tutarsızlığı fi. lozoflar için bir kusur olarak görürler, am a Dostoyevski bir sanatçıdır, ' fi lozof değil. Dostoyevski'nin büyük karakterleri, Shakespeare'i n kiler gibi ve gerçek insanl ar gibi, çoğu kez tutarsızdır; ve yoru mcu lar, geç­ mişte İago' n u n nefreti ya da Ham let' i n işini e rtelemesi üzerine tartış­ tı kları gibi, Raskolnikov ' u n cinayetinin dürtüleri üzerine tartışabilirler. Yu kardaki alıntı , Raskolnikov ' u n bir bencil olduğunu kanıtlam ak için yeterlidir; ama onu rasyonel bir özgeci olarak gösteren alıntılar yap­ m ak da zor deği ldir. R askolnikov bir Newton'u n ya da Kepler'in , " bu l­ dukları şeyleri dünyaya yayabilmek için" bir, yüz, bin insanı kurban etmeye hakları olduğu nu ileri sürüyor. Tari hte, kan dökme hakkıriı i le­ ri süren ve kullananlar, "insanlığın koruyucuları ve öğretmen leridi r! ' Ve daha sonra da, kurbanının değersiz, iğrenç bir mahluk olduğu n u , herkese kötülüğu doku nan yaşlı bir tefeci , yoksu lların kanıyla besle­ nen b i r vam pir olduğu n u " söyleye rek, cinayetini kızkardeşinin göz­ ünde haklı ·ç ı karmaya çalışıyor. Eğer Raskolnikov salt bencil olsayd ı , cinayetin insanlığa faydaları hakkındaki b u sözler yersiz o l u rd u . Eğer istersek, bunları , bencilce davranan ama bencilliğini özgecilik cilasıyla ört mek isteyen bir düşüncenin bahaneleri olarak görebiliriz. Am a b u görüş bi le, Raskolnikov' u n tam ve tutarlı b i r benci l olmadığını göste­ ri r, çünkü böyle bir insan , kendini yap m a özgeci görünüşle saklamak 182


gereksin m esini d uymaz. Gerçe k şu ki , Dostoyevski hiçbir zaman iyi bir filozofu n yapması gerektiği gibi , Raskolnikov' u nu tek bir parça halinde düşünmemiştır. Raskolnikov'da i ki ayrı görüşün öğeleri vardır. -ve onun kukla değil de insan olmasının bir nedeni de budur. Dostoyevski'nin gençliğinde yaygın olan am a altmışlarda artık modası geçmiş olan romantik bi­ reycilik, Raskolnikov'un felsefsinin temelidir; fakat Oostoyevski onu , bir filozofta savunulam ayacak ama bir sanatçıda doğru· olabi lecek bır şekilde, iki yıl önce Yeraltından N�tlar'_çl a çattığı Çernişevski'nin mo­ da olan rasyonel ahlakın ı n temsilcisi olarak da ku llanmıştır. Bu iki dü­ şünce arasında duraksayan Raskolnikov, cinayeti kendisi için mi, yoksa insan lık için mi işlediğine hiçbir zaman emin olamaz. Fakat ister üs­ tün insan olarak keındi ahlak ku rallarını kendisi yapacağı ve hiçbir dış Kurala bağlı olmayacağı görüşüne,. ister ahlakın bütünüyle rasyonel ve faydacı olduğu, "değersiz, iğrenç bir mahlOğu öldürmenin" erdem olduğu görüşüne göre hareket etmiş olsu n , görüşün boşluğu sonuç­ ta ortaya çıkmıştır. Sonuçta, yaralı bir bilincin acıları değil (ki daha az usta b i r yazar bunu an lat ı rdı), güçlü bir aklın, insanın temel tabiatına uygun olmaya� bir inanç elde etmek için · giriştiği trajik ve sonlıçsuz çabaları an ı·atılm aktad ı r. Raskolnikov'un faciası , ona dayanarak ha­ re ket ettiği i l kenin yıkı l m asıd ı r. . Bu denli ü n l ü ve okuyucu larca iyi bilinen bir kitabı ayrıntı larıyla yi­ nemmek gereksiz. İ kinci derecedeki karakterler -kahram anı n anne­ si, kızkardeşi Dunya, Du nya i le evlenmeye niyetli olan Luzhin , an la­ yışsız Razu mikhin , eşsiz ayyaş Marmeladov, savcı Porphiri Zosimov­ belki de Dostoyevski 'nin diğer bütü n romanlarındaki lerden daha iyi çizi lmişlerdir, fakat, olaya fazla etkileri olmamakla birlikte, kitabın fel­ sefi örgüsü nün bir kısm ını oluştu ran ve dikkat edi lmesi gereken iki karakter daha vardır: Svidrigailov ve Sonya Marmeladova. Açıkça görü l üyor ki, Suç ve Ceza' nın yazılışında, Svidrigailov son­ radan düşünülmüştür. Dostoyevski'nin Katkov'a gönderdiği ilk taslakta ya da bugüne kalan elyazması taslakların hiçbirinde Svidrigailo\' yoktu r. Dunya'nın işvereni ve başının derdi olarak ilk kez isminden söz edil­ diği zaman , daha sonra kişi olarak bize göste rileceği hiç belli değil183


dir; ve Dostoyevski 'nin o anda böyle bir niyetinin olmaması da müm­ kündür. Svidrigailov i l k kez romanın tam ortasında ortaya çıkar. H iç­ bir zaman tam olarak gen e l havaya uygun değildir, hiçbir zaman di­ ğer' karakterlerle aynı d üzeyde hareket-etmez. Sonuna kadar esrarlı biri ol arak. bir insandan çok bir simge olarak kalır, ve bu , on u n sim ­ gesel rolüne -oynadığı tek role- çoğaltı lmış bir önem verir. Raskolnikov'un yaratı lışı gibi, Svi d rigailov'un : yaratılışının izleri de, Ölüler Evinden A nı lar'da bulunabilir. A---v adında, doğuştan "soylu " olan bir suçlu şöyle anlatı lmaktadır orda: Dişleri ve karnı olan bir çeşit et yığınıydı. En hayvanca zevklere tutkun . hiçbir tehl ikeye kendini atmamak şartıyla her şeyi yapacak yaratılıştaydı . .. Onun hiçbir kurala. hiçbır yasaya boyun eğmeyen tam bir hayvanlık örneği olduğunu anladım. Bu canavarın, bu manevi Quasimodo'nun (Victo H ügo'nun eserindek Notre-Dame'ın kam buru) gülüşü beni nasıl da nefretie irkilirdi. Ü stelik kurnazlığı ve zekasından başka. bu hayvan , bir dereceye kadar güzelliğe, bi raz bilgiye ve yeteneklere d e sahipti.

Bu betimleme Svidrigai lov'a tıpatıp uyar. O, d aha tutarlı , daha ba­ şarılı ve çok daha ahlaksız bir Raskolnikov'du r. Raskolnikov.'dan etra­ fını saran sevimli havayı, pervasızlığını, tutarsız lıklarını, özgeci dürtü­ lerini çıkarı n ; ortada kişisel doyumun en yüksek iyilik olduğunu ileri süren tam bir hazcı kalacaktır. Ü stün insan felsefesi ile faydacı ların rasyonel ahlakı benzer bi r şekilde, salt hazcı lıkla son b u l u r. iki ada­ mın görüşlerindeki temel benzerlik, i lişkilerinin başlangıcında ü:!eri­ ne basılarak belirtilmişti r. İlk karşı laşmaların da Svidrigai lov, derin bir iğrenme içindeki Raskolnikov'a, aynı tarlanın meyvaları olduklarını söy­ ler. İnsafsız bir mantı kla R_askolnikov'a yüklenir: Kendimi niçin sıkayım? Madem ki kadınlara düşkünüm, onlardan ne diye vaz­ geçeyim? H i ç değilse. benim için bir oyalanma olur.

Ya da ilerde, daha insafsızca şöyle der: Eğer kapıları dinlemenin doğru olmadığına, ama rastgele.elinize geçirdiğiniz bir şeyle. keyfiniz için bir koca karıyı hakiamanın mümkün olduğuna. inanıyorsanız. bu günden tezi yok, hemen bir yerlere, -Amerika'ya kaç·ı nız.

Svidrigailov' un açık ve keskin :Zekası , Raskölnikov'un ŞaŞı rmış zih­ ninin sersem lemiş karan lığına ışık tutar. Ama Dostoyevski Svidrigai184


lov'da bile, tam tutarlı bir insandışılık bulmaz. Daha başından, Svidri­ gailov cömerttir (ama diyebiliriz ki Dostoyevski paraya o kadar az önem verirdi ki kesenin ağzını açmaya hazır olmak onun için pek erdem sa­ yılmaz); elinde olduğu zaman Dunya'yı bıraktığı ve ona kendini öldür­ mek imkanını verdiği doru k noktası, kısıtlanmamış kendine düşkün­ lü k ilkesine kesin olarak aykı rıdır. İ nt ihar da, an laşı lmaz ve etkisiz ka­ lır. Kuşkusuz hazcı lığının ahlaki iflasını anlamamız isteniyor, fakat bu iyi belirtilememiş. Gerçek şu ki, Raskolnikov' un faciasının kapanış sah­ neleri için sahneyi boşaltmak, Svidrigailov' u çabucak ortadan kaldır­ mak gerekiyord u . Ku kla görevini yapmış, tüylerimizi ü rpertmiş, mide­ mizi bu landırmıştı; onu çabucak kutusuna geri koymak zamanı gel­ mişti. Çünkü Suç ve Ceza'nın karakterleri arasında yalnızca Svidri­ gailov kukladır: ve belki de bu, kötü niyetli Strakhov'un peşinden gi­ dip, Svidrigailov'da yaratıcısının portresini bu lmaya çalışan lara verı­ lecek en iyi cevaptır. Sonya' nın kişiliği daha basittir. "Temiz orospu" zaman ın Fransız romanının gözde bir karakteriydi; ve Sonya'yı seven lerimiz içi n , onun Vicior Hugo'nun Fantini'sinin soyu ndan olduğunu kab�I etmek zor gel­ se d e, aralarındaki ilgiyi yadsımak boşunadır. Fakat , Rus özellikleri­ nin Fransızların kilerle ortak yanı yokt u r pek, kadına karşı olan tutum' ları da ·en az benzeyenidir, ve Dostoyevski Sonya'yı bir Fransız ka­ melyasının duygusal havasından çekip· çıkarmıştır. Sonya da bir sim­ gedir; Raskolnikov'u n ve onun kabustaki eşi Svidrigailov' u n , kendini öne sürmenin aşırı ucunu temsil etmeleri gibi , o da kendini verme­ nin, teslimiyetin aşırı ucunu temsil eder. Onların felsefesi n efse daya­ nırken, Sonya'nınki nefsin yadsınmasına dayanır -ve Raskolnikov bu gerçek yüzünden ona hakaret eder: o " kendini bir hiç için öldürmüş ve kendine bir hiç için ihanet etmiştir." Dostoyevski, kendini verme­ nin yolunu ya düz ya da şan lı yapmak ayartmasına karşı gelir ya da bu ayartmayı hiç duymaz: Sonya'nın etrafında ıstı rap halesinden başka h8.le yoktur. Sonya'nın ayaklarını öptüğü zam an , "sana secde etme­ dim" der Raskolnikov, "insanlığın bütün ıstırapları önünde secde et­ tim." Raskolnikov'un itirafları üzerine, Sonya' n ı n , "yere kapanıp, kir­ lettiği toprağı öpmesini" söylemesi be lki de bi linçli bir yankıdır. Daha 185


sonraları Dostoyevski'nin dini ve ahlaki i n ancının temel doğrusu ola­ cak olan görü şün, kurtu luşa acı çe kmek yoluyla varm a görüŞünün , tohumlarını izliyoruz Sonya'da. Yal nızca tohumlarını; çünkü Suç ve Ceza tekn ik olarak en kusursuzu olmasına rağmen, Dostöyevski' nin büyük eserlerinin bir anlamda en sınırlısıdır. Ahlaki bencil liğe ya da rasyonel özgeciliğe dayanma çabasının boşl u ğunu gösterir; ama ah­ laki duygu n u n daha derinlerine inmeye çalışmaz pek. Suç ve Ceza herhalde Dostoyevski'nin en çok bilinen romanı olarak kalacaktır, na­ sıl ki Macbet bir anlamda Shakespeare'i n en çok bilinen tragedya­ sıysa. Fakat , Shakespeare'i seven ve inceleyeo hemen herkes, Ham­ let ; i ya da Kral Lear'i Macbet'ten. nasıl daha üstün bu lacaksa, ayn ı şekilde, Dostoyevski'yi seven herkes en yüksek esin için Budala'ya ya da Karamazov Kardeşler'e dönecektir. Bir son uca varm am asına rağme n , Suç ve Ceza'nın, yalnız Dosto­ yevski ' nin eserleri arasında değil, Rus edebiyatında da önemli bir yeri vardır. Raskolnikov Rus Faust'udur. Goethe' nin epik dramı Dostoyevs­ ki'nin rom anlarından daha geniş bir alanı kapsar ve daha seyre k ·bir dokusu vardır; çünkü otuz yılı aşan bir sürede gelişmiş ve i l k konusu ­ nun sınırlarını çÖ k aşmıştır. Fakat ikisinin de kahraman ı , zeki ve hırslı genç bir öğrencidir; zekası onda hemcinslerine karşı yarı-acıma, yarı­ ·nefret duygusu uyandırı r ve hırsı onu , kab u l edilen ahlak sın ı rlarının ötesinde, güç ve güç yoluyla mutluluk aramaya yöneltir. Faust şeytan tarafından ayartı larak, RaskoJni kov kendi m antığı nın kurban ı olarak, doyumluluk aram ak içi n , yasaklanmış çizgiyi aşarlar; ve d ram , ara­ yışlarının feci başarısızlığı çevresinde döner. Ku rtuluşu çizgiyi aşma­ da ararlar ve bulamazlar. Öyleyse n asıl kurtulacağız? Goet he, birçok kere konu dışına çıkt ı k­ tan son ra; o muazzam İ kinci Bölüm'ün son unda, soru na olu m lu yö­ nünden yaklaşır; Dostoyevski ise Epilogun oldukçcı. gelişigüze l yazıl­ mış sayfal arında yapar yaklaşımı. SonuÇlar arasında yüzeysel bi r p-a­ ralellik vard ı r. Goethe de, Dostoyevski d e Ebedi Kad ı n'a başvu ru rlar. Faust melekler korosu arasında, " Bir zamanlar Gretchen adında olan bir Tövbekar"ın ayaklarına götürülür. Raskolni kov ise, temizlenmiş bir orospu n u n , Sonya'nın ayakların a kapanır. Fakat sorun u n özü bu de186


ğildir. Hele Dostôyevski için hiç deği ldir; çünkü Sonya, Raskolnikov'­ un faciasında, G retchen'in Fau st'daki ye rinden daha önemsiz bir yer kaplar. İ ki d u rumda da, gerçek çözüm için , efsanevi kişiledn öte.: si ne bakin ak ·gerekir. Goethe'de, fazla uzağa gitmeye gerek yok. Ö lüm ünden önce Faust , yaptığı kan alları , islah ettiği toprağı düşü­ nür ve en yüksek başarıyı , pis bataklıkların kurutu lmasında görü r. Dev�m lı sü ren , hiçbir zaman tam amlanmayan işte, en sonunda, " Ey zam an , ne güzelsin git m e d u r . . . " diyeceği anı bulur. Aklın son yargısı şudur: H ay atı ve özgürlüğü ancak onu hergün ye­ niden kazan anlar elde edebilir. Ve öldüğünde Melekler ayn ı m akamı su rçfü rü rler: K i m k i hiç d u r madan uğraşı r ve çalışır,

biz onu kurtarırız.

Gciethe'nin sığındığı , dışta bir şeye yön elmeyen sürekli çalışma görüşünün, insan kafasın ı doyurabileceği kuşkı,ıyla karşılanabilir; ve Dostoyevski 'yi doyu rmam ıştır. Goethe ile Dostoyevski ' nin çözü m­ leri arasrndaki ayrılık, milli görüşlerin farklılığını gösterme ktedir. Çün­ kü Rus içi n , kurtuluş eylem yoluyla değil , acı çekme yoluyla, iste­ nerek kabu edilmiş acı çekme yoluyla gelmelidir; ve Dostoyevski Raskolnikov' u Sibirya'ya, bu çozüm ü ararken yollar. Raskolnikov, "dayanamam ası " n a ve kendihi adalete teslim etme­ si ne rağm e n , Sibirya'ya, .pişm anlık duymadan gider, d ü şü nceleri­ nin doğru luğuna hala inanır ve yalnızca on ları h aklı çık cı_racak şekil � de yaşamayı başaram ad ığı için üzüntü duyar. Mahpuslu ğunun ilk sekiz ayı nda bu d u rumda yaşar; su rat asar, diğer mahkum larla ya­ kı n l ı k kurmaz, Sonya'nın da hasta o lduğunu işitir, ve i l k kez olara k on u n yokluğunu duyar. Bi rkaç gün sonra Sonya'yı yen iden gördü­ ğünde, ken dini onu ri ayakları na atar: Aşk onları dirilt miş, birinin kalbi öteki n i n kalbine tükenmez b i r hayat kaynağı olmuştu . . . Mantık yerine hayatın kendisi geçmişti. Bilincinde de. bambaşka şey­ lerın hazırlanması gerektı.

Raskolnikov, yastığı n ı n altı ndaki , ,Sonya'nın İncilini h atı rlar. Kitabı şimdi de açmadı. Ama bir düşünce şimşek gibi kafasırida çaktı. "Artık onun ·ınancı. niçin benim inancım olmasın? Hiç değilse o nun duyguları, onun çabalan .. ?" .

1 87


Bütün bunlar, duygusal rengine rağmen, belli bir gerçeklik göster­ mektedir. H astalı ktan bedeni zayıf düşm üş, m ahpusluktan maneviyatı kırılmış olan Raskolni kov bayrağını indiri r, kusurunu iti raf ede r, kendi­ ni Sonya'ya ve rir ve sald ı rmış olduğu toplumu.n kabul ettiği ahlakla barışır. Sürgün ya da ağır çalışma sonunda dine dönenler görülme­ miş bir şey değildir. Raskolnikov m ah kum iyetinin arifesinde, "yi rmi yı llık sürekli zulmün", suyun kayayı aşındırması gibi direncini kıraca­ ğını önceden görm üştü. Belki de Dostoyevski, hapishanedeki kalışı­ nın kendi görüŞlerinde yaptığı değişikliği düşünüyordu . Fakat biz , Ras­ Kolnikov' u n , bu ezilmiş mahkumun bulduğu fakat gücü tam yerinde olan Raskolnikov' u n küÇük gördüğü, reddettiği çözümü kab u l ede­ cek miyiz? Dostoyevski'r_ıin cevabı olum ludu r; fakat bu cevabı kabul et mek için önce, onun şu inancını benimsememiz gerek: manevi kuv­ vete giden yol , fiziksel zayıflık ve fiziksel acıdan geçer. Dostoyevski' nin daha son raki rom anlarının çok önem li bir öğesi olacak olan bu inanç i l k kez Sonya'da ortaya çı kar. Dostoyevski bulduğu çözümün, Suç ve Ceza'daki şekliyde, tamam­ lan mamış olduğunu anlam ış olmalı. Kişinin kendini öne sürdüğü bir .felsefenin konutlarının yolaçtığı son u çları ortaya koymuş, insan tabi­ atının kurtarıcı zayıflığına karşı boş yere kendisiyle müc_adele etmeye olan aydınca inancın iflasını göstermiş, ve bitiriş cümle leriyle bizi , bir gün ortaya sü receği öteki dünyanın -ah laki sorunun değil , ah laki ü l­ künün dünyasının- eşiğine bı rakmıştır: Burada yeni bir h ikaye, b ir adamın derece derece yenileşmesinin, yavaş yavaş ye­ niden hayat buluşunun, bir dü nyadan bir başka dünyaya geçişi n i n , şu ana kadar hiç bilmediği yeni bir gerçekle tanışmasının h ikayesi başlıyor. Bu yeni bir eserin konusu olabilir. Ama bizim şimdiki hikayemiz burada biliyor.

1 88


BÖLÜM XV

AHLAKI ÜLKÜ - BUDALA

Raskolnikov'un yeniden doğuşu n u anlatacak olan "yeni öykü" ya­ zılmadı. Yazılabileceği de şüphelidir, çünkü Suç ve Ceza' nın epilo­ gundaki Raskolnikov, eski benliğinin hastalıklı bir gölgesidir ve hiçbir şekilde bir inanç taşımamaktadır. Bir entellektüeli bir ermiş yapmak çok zor bir şeydir. Romancının zihninde filizlenen yeni şahaser için değişik çapta bir kahraman gerekliydi. Yeni bir yaklaşım yöntemi ge­ rekiyordu . Dostoyevski Raskolnikov'u , karanlık tavan arasında felse­ fenin ufacık mumunu n ışığıyla hayatla savaşan ebedi öğrenciyi bıraktı ; Budala'yı yaratmak için başka yana döndü. Petersbu rg'da nişanlısına Suç ve Ceza'nın son bölümlerini dikte et­ tiği günle, Cenevre'de Budala'nın ilk satırlarını yazdığı gün arasında, Dostoyevski'nin hayatında birçok şeyler oldu -evlilik, Petersbu rg'dan kaçış, D resden'de kalış, Baden'den geçerek İ sviçre'ye gidiş. İ ki kita­ bın havası çok farklı değildir fakat keskin bir şekilde karşıtlık gösterir; bu karşıtlığın ne dereceye kadar Dostoyeski'nin hayatındaki değişik­ liklere, ne dereceye kadar da konunun değişikliğine bağlı olduğunu söylemek güçtür. Suç ve Ceza'da, �ziyet verici bir sorgu ortamı var­ dır; Budala'da ise muzaffer bir inanç ortamı. İ kisi arasındaki düşün­ ce bağı açıktır; ikisi de ahlak hakkındadır. Fakat yaklaşım artık kurgu­ sal ve dışardan değildir. Yaklaşım içerden gelir ve Dostoyevski'nin ah­ laki inancını ortaya koyar. Romancının sonraki eserlerinde o denli bü­ yük bir yer kaplıyan din hala önemsizdir ya da ikinci derecede kal­ maktadır.. Dostoyevski Budala'da, Suç ve Ceza'da olduğu gibi , temel olarak ahlakla ilgilenmektedir. 1 89


Edebiyatta Budala kadar anl atılması güç bir kitap az bulunur. Eski _ bir Rus ailesinin prensi olan kitabın kahramanı saralıdır ve i l k gençli­ ğin de sağlığı, akIT yetenekleri_ bozulmuştur. Yarı iyileşmiş durumda, bir mirası almak iÇin Rusya'ya döner. İ ki kadın ona aşık olur: bir ge­ neralin genç kızı ve zengin birtüccarın terkedi lmiş m etresi. İkisini de yarım seven Prens, acım a nedeniyle ikincisiyle evlenmeye hazırlanır, ama kadın , onun kendini feda etmesini önlemek için son anda, ken­ dine aşık olan başka birine kaçar, kıskançlıktan çılgın laşan bu adam da onu öldürür; prensle katil, cesedin başında sabaha kadar birlikte beklerler. Katil Sibirya'ya gider, generalin kızı kısa sü re sonra kendini terkedecek olan doland ı rıcı bir maceraperestle evlenir; Prens de, fizi­ ken bitkin bir d u rumda, akli bozu kluğu yeniden başlamış olarak İs­ viçre'ye döner.- Romanda bir i ki tane de i kinci derecede olay vardır; bunların en önem lisi, veremden yavaş yavaş ölen bir gencin intihar teşebbüsüyle doru k noktasına varır. Ayrıca konu dışı ama çok canlı olan , idam ın korkunçluğunun anlatıldığı i ki yer vardır. Konunun yalın bir özeti; bir kargaşalık görüntüsü koymaktadır orta­ ya. Kitabın kendisinin bı raktığı etki oldukça başka türlüdür. Dostoyevs­ ki'nin kitapları arasında en derinden trajik, h atta en acı verici olanı­ dır; fakat buna rağmen ya da belki de bu nedenle, kıyaslanamıyacak denli en akıllıcası , en açığıdır. Budala, diğer büyük rom anlarında gö­ rünmeyen , b u rda ise bütün kitaba yayılmış olan bir açıklıkla dikkati çeker. Dostoyevski'de her şeyden önce büyük bir düşünü r gören eleş­ tirmenler, Budala'dan pek hoşlanm azlar; çünkü felsefi sorunlara ay­ rılmış birkaç pasaj, açıkça kitaptaki en zayıf yerlerdir. Fakat soyut bir düşün ü r olan Dostoyevski'yi, sanatçı olan, yeni dünyaların yaratıcısı olan Dostoyevski'den bütünüyle �ayıt olarak görenler, diğer şahaser­ lerinden daha sık ve d aha seve rek Budala'ya döneceklerdir. Dosto­ yevski'ye, bütün zamanlann büyük yazarları arasında kalıcı yerini sağ­ layan özellik, bizim için yeni bir dünya yaratma, eski değerleri mizin , eski ümitlerimizin , korku larımızın, ü l külerimizin anlamını yitirdiği ve bunların yeni bir ışık altında bize yeni bir şekilde göründü,ğü yeni bir varlık düzeyine bizi yükse'ıtme yeteneğidir. Ve bu yetenek Budala'da en mükemmel şekilde ortaya çıkmaktadır. Mişkin bizim dünyamıza ait 190


değildir, Rus dünyasına bile ait değildir. Gerçek olmayı belki de hiçbir zaman tam olarak başaramayan bir hayaldir. Rus ahlaki ü l küsünün , (hayali ya da fantastik olabilir am a buna rağmen) edebiyattaki en ku­ sursuz, en doyurucu betimİdir. Romanın konusu , bu garib hayali dün­ yan ı n , bizim bildiğimiz dünyayla olan temasının öyküsüdü r. Dostoyevski' nin roman lan arasında, yazarın kendisi tarafından, ama­ cı ve niyeti bu denli açıkça belirtilen başka bir roman yoktur. Budala'­ nın ilk bölümünü bitirdikten hemen sonra yeğeni Sonya'ya yazdığı mektu pta şöyle diyor: Kitaptaki düşünce benim eskiden beri sevdiğim, ama güçlüğü yüzünden uzun sü­ re ele almaya cesaret edemediğim bir düşünce. Şimdi ele alıyorsam, bunun ne­ deni. kendimi çok ümitsiz bir durumda bulmam. Romanın temel düşüncesi, mut­ lak iyi adamı anlatmak. Özellikle bu günlerde, dünyada bundan güç bir iş yok. Bü­ tün yazarlardan (yalnızca bizimkiler değil, Avrupalılar da) mutlak iyiyi anlatmaya kalkışanlar her zaman doğruyu elden kaçırmışlardır. Çünkü bu son derece güç bir iş. İyi, bir ülküdür, ama gerek bizim ülkümüz gerek uygar Avrupa'nın ülküsü, hala işlenip ortaya çıkarılmaktan çok uzak. Bütün dünyada mutlak iyi olan tek insan .

vardır: lsa . . . Hristiyan edebiyatındaki iyi kişilerin en kusursuzu Don Kişoftur. Fakat iyi olmasının .tek ro:ıdeni, aynı zamanda gülünç olmasıdır. Dickens'ın Pickwick'i de (Don Kişot'tan çok daha zayıf fakat yine de güçlüdür) gülünçtür ve bu yolla ba­ şarılı olmaktadır. Kendi değerinin farkında olmayan bu gülünç kişilere karşı bir mer­ hamet uyanmakta ve bu yoldan, okuyucuda bir yakınlık duygusu ortaya çıkabil­ mektedir. Merhametin uyanışı, mizahın sırrıdır. Jean Valjean da güçlü bir girişim , fakat o. bahtsızlığının derinliği ve toplumun ona yaptığı haksızllklar yoluyla okuyu­ cuda yakınlık uyandırıyor. Benim romanımda bu tür şeyler hiç yok ve tam bir başa­ rısızlığa uğramaktan müthiş korkuyorum. Pickwick'in değerlendirilişi ve Sefiller'in eleştirisi alışılmamış den­ li derin ve doğrudur. M r. Picwick kökeni ve özüyle gülünç bir kişidir; Jean Valjean'ın acıklı d u rumu da, kendine deği l , yerleştirildiği yapma çevreye bağlıdır. Dostoyevski, hayatının değişik dönemlerinde, Dic­ kens'a ve Victor Hugo'ya yakınlık duymuştur: Sibirya'da kalışı sırasında Dickens'a, i lk Avrupa gezisi sırasında da Hugo'ya. Fakat etkileri artık geride kalmıştır ve Budala'nın kahramanı gerek Pickwick'e, gerek Val­ jean'a hiçbir şey borçlu deği ldir. Öte yandan İsa'nın ve Don Kişot'un

191


etkisi herkesin görebileceği denliaçıktır. H atta, Mişkin'in fiziki betım­ lenişi bi le, ortodoks i konlarındaki İ sa'dan esinlenilmiş gibi görünmek­ tedir: "ortadan biraz uzun, iyice sarışın, gür saçlı, çökük avurtlu ve ufak, sivri, n erde ise bütünüyle beyaz sakatı." General Yepançin'in üç kızına tanıştırıldığı sahnede Mişkin, İsviçre'de herkes onu hor gö­ rürken , çoc� kları nasıl çevresinde topladığını, onlara "öğrettiğini ya da yalnızca onlarla beraber olduğunu" anlatır. Günahkar Mari'ye karşı tutumu açıkça, Mari Magdelena' nın ve zinaya kapılmış kadının öykü­ sünden esinlenilmiştir; ve yurt dışındaki gezisinden anımsadığı ilk şey, onu uyuşuklu ktan, sıkıntıdan kurtaran bir eşektir -kuşkusuz İ ncille bağıntılı bir hayvandır bu. "Eşeklere sevgim "O zamandan başladı . . . kederli halimden eser kalmadı." Dostoyevski'nin kahramanında, İ sa'nın kendi kişiliğinin yanısıra, Hristiyanlığın Rusya'da benimsediği özel biçimlerin de yansısını gö­ rürüz. Tolstoy'un Çocukluk'unu oku muş olanlar, Yu rodiv tipini, ev ev dolaşıp sadaka toplayan , fiziki sakatlıklan ve akli bozu klu kları kutsal­ lığının kanıtı olan Grişa adındaki garip seyyahı hatırlayacaklar. Dosto­ yevski yazdığı sırada, Yu rodiv Rus hayatında hala tanınan bir kişiyd i : Masum Deli -görünürdeki deliliği , güçlünün aklını karıştı ran basit adam- geleneği , Rus folklorunun ilk günlerinden kalan bu gelenek, Rus tarihinin her devrinde, hatta bugünkü Sovyet öykücülüğünde bi­ le yaşam ıştır. Temizliği ve cahilliğiyle, sarası ve çılgınlık dönem leriyle Mişkin'i, Yu rodiv'in ve Masum Deli'nin Rus edebiyatındaki en büyük cisimlenişi saymak yanlış olmaz. "Yu rodiv'e oldu kça benzedin" di­ yor Rogojin ona, "ve Tan rı seni bu durumda sever." Cervantes'in etkisi ikinci �erecededir fakat önem lidir. Avrupa ede­ biyatının kahram anlarından pek azı, Rus toprağına başarıyla ekilmiş­ tir. "Rusya'ya taşınan bir Brutus, bir Perikles sadece birer kabadayı­ ya dönerler" diyen Puşkin'in kendisi, Avrupa ve Rus geleneğinin us­ ta birleştiricisidir. Tu rgenyev'in Faust ' u ve Kral Lear'i , açıkça Rus ki::­ şi leridir ve prototiplerinin dış görünüşünü biraz andırmaktan öte bir şeyleri kalmamıştır. Bu kuralın göze çarpan bir istisnası -belki de Rus ve İ spanyol karakterl � ri ve ülküleri arasında ki, Avrupa kıtasının bu iki uç noktası arasındaki ince bir bağ nedeniyle- Don Kişot'tur. Solgun 192


Yüzlü Şövalye Rus edebiyat ında her zaman yaşayan bir kişi olmuş­ tur. Don Kişot ' u n Dostoyevski'yi i lgilendirişi de açıktır. Dostoyevski, Bir Yazarın Defteri'nde, " insan dehasın ın yarattığı en büyü k, en acılı kitap" için uzun bir bölüm yazmıştır. Ayrıca Budala'da Aglaya, Puş­ kin' in ü'n lü Zavallı Şövalye'sinden uzun bir bölüm okuyup, bunu Miş­ kin'e atfetmekted ir. Budala' nın temel konusuna yani gerçek dünyay­ la ü lkü dünyası arasındaki çarpışmaya paralel bir eseri Batı edebiya­ tında arayacak olursak, Cervantes'in öyküsünün sayfaların ı açana dek boşu na uğraşırız. Don Kişot, Coleridge' i n deyişiyle, "yargıdan ve an­ layıştan yoksu n kılınmış aklın ve ahlaki duygunun kişileştirilişidir." Ayn ı sözcükler Mişkin için de kullanılabilir; Mişkin'in sahip olduğu şekliyle yargı ve anlayış, içinde hareket ettiği dünyadan gaşka bir dünyaya aittir. Fakat yine de, bu iki sanatsal kavram arasında derin bir fark vardır. Cervantes-t rajedisini kahkahalarla gizlemektedir - ya da daha iyisi , kahkahalarla ifade etmektedir. Dostoyevski kom ik,etkiyi , Yepaçkin'le­ rin antresindeki sahnede, u şağın , kendini uşaklarla eşit düzeye geti­ ren misafir karşısında şaşı rm ası sahnesinde ku llan ıyor yalnızca. Ko­ nusu n u n can d amarına bir kez indikten sonra, artık okuyucu , gittikçe derinleşen trajedinin acısı içinde tutulm aktadır. Eğer Budala' nın ko­ nusuna paralel b ulmak için Don Kişot'a gidiyorsak, doruğa erişen acı etkisi nin benzerini de ancak Kral Lear'in son üç sahnesinde bu ­ labiliriz. Ve eğer, Dostoyevski ' n i n , bütün bu acının içinden, H ristiyan­ lığın ahlaki ül küsüne olan muzaffer bir inan cı nasıl çıkardığı sorulur­ sa, cevap trajedinin kendi özünde yatm aktad ır. Çünkü trajik sanatın özelliği , şekil değiştirmek , başka bir duruma sokmak, bizi , insansı acı­ ma düzeyinden yeni bir bilinç düzeyine, Cordelia'nın ölümünün, Le­ ar' in acısının, Aglaya'nın aşağı lanmasının , Mişkin'in yinelenen çılgın­ lığının, daha yüksek manevi değerler dünyasında insansı önemlerini yitirdikleri yeni bir düzeye y ü kseltm ektedir. Dostoyevski'nin , Mişkin'in kişi liğinde ortaya koyd uğu ahlaki ülkü ­ nün tabiatını düşünmek için durmaya değer. Bu açıkça bir Rus ül kü­ südür, Batı ü l küsü değil. Batı ü lkülerinin Batı gerçeğine uym adığı gi­ bi, bu ü l kü de Rus gerçeğine uymaz; asll nda, Dostoyevski,. nin başka bir yerde sözünü ettiği Rus karakterinin "genişliği " nedeniyl.:ı, her193


halde Rusya'da ülküyle gerçek arasında Batı'dakinden daha büyük bir ayrılık vardır. Fakat başka yerlerdeki gibi Rusya'da da ülkünün ger­ çekle bir i lgisi ve ona etkisi de vard ı r. Her şeyden önce, Mişkin'de bize sunu lan ahlaki ü lkü , aktif bir ü l­ küden çok pasif bir ü lküdür. Batı 'daki iyi insan kavramında, iyi işler yapan bir insandan öte bir şey yokt u r. Mişkin'i ekmeğini bir di lenciyle bölüşürken, bir mucizeyle uğraşırken ya da gerçekleşemiyecek bir ülkü için hayatını feda ederken düşünebiliriz; fakat halk için bir kütüphane yaptırırken , ya da bir hastahaneye yardım ede rken düşü nemeyiz. İ yi ışler düşünülünce, son kuruşunu Marmelodov'lara yardım etmek için veren Raskolnikov daha değerlidir. Budala'yı oku mamış biri , konu ­ nun kısa bir özet inden , M işkin'in rolünün bütünüyle olumsu z olduğu­ nu çıKarabilir, fakat rom anı okuyan biri böyle bir yan lış yapmaz. Miş­ kın bütün kitap boyunca başat kişidir. General Yepaçkin'in antresin ­ deki ilk yarı-ciddi , y,_arı-komik sahnedeki uşak, inatçı kadın kahraman Aglaya, kan ve tu tku adamı vahşi Rogojin, gururlu ve masum fahişe Nasıasya Filipovna, kendi d u rumunu çok d üşünen genç İ ppolit, ka­ ba boksör Ke l ler -büt ün bu karakt�rlerin hepsi sırayla, onun hakim kişi liğinin gücünü duyar ve onda kendi doğal öğüt vericilerini , gLınah çı karıcı lannı görü rler. Yine de. bütün · öykü boyu nca, diğe r karakte rle­ rinin birinin isteğine . uyarak yaptıkları dışında Mişkin'in yaptığı tek ön emli hareket bulmak zc;ırdur. Anlatımını Mişkin'de bulan üstün H ris­ tiyanlık erdemi Rusça'da Smirenie sözcüğüyle ifade edilmektedi r. Bu sözcük "alçakgönüllü lük" diye çevri lebi lir, am a gön ül tokluğu ve ma­ nevi sükun anlamını da içerm ektedir. Guru r, cüretkarlık ve manevi baş­ kaldırı anlamını taşıyan Yu nanca Hybris kavram ının karşıtıdır. Smire­ n i e as lında pasif bir e rdemdir, alçakgön üllülük ve acı çekme sonun­ da elde edilir ve Dostoyevski'nin bu kavram a verdiği önem, en sevdi­ ği karakterine çektirdiği acıl arı açı klar. Acı çekme yoluyla ku rtuluş Dos­ toyevski ' nin son raki eserlerinin m erkezini teşkil ede r. Demek ki , Mişkin'in ü l küsü , eylemden çok acı çekmede ortaya çı­ kar ve eylemi duyguya göre ikinci derecede tutar. İnsanla insan ara­ sı ndaki ahlaki ve psikolojik ilişki çok önem lidir; burdan çıkan eylem ise görece önemsizdir. Duygu ve eylem arasındaki çatışmad a , Batı 194


her zaman eylem i üstün tutmuştu r; ve H ristiyanlığın Batı 'daki biçim­ leri , dini, bazı eylemleri buyu ran ya d a yasak eden bir şey olarak gör­ meye gittikçe daha fazla eğilim göstermiştir. Dostoyevski 'nin ilkel Hris­ tiyan lık geleneğini daha iyi temsil ettiğini göstermek zor değildir. İsa' nın iki büyü k emri , Yahudilerin on em rinden farklı olarak, eylem de­ ğil, duygu durumları buyurmaktadır: Tan rıyı sevmek ve komşunu sev­ mek. İ lk zam anlardaki Hristiyanlığın en karakteristik sözleri olan İsa'­ nın Matta İncili'ndeki sözleri, bazı erdemlerin (" kalbi saf olan", " mer­ hametli olan", "onlar, doğruluktan sonra aç ve susuz kalanlar"), ve şimdi genellikle gerçekten erdem sayılmıyan durum ların kutsallığını belirtmekte ("yetenekten yoksu n olan", "alçakgönüllü olan", "onlar, kederi olanlar"). Sekiz tanesinden yalnız bir tanesinde ("barış sağla­ yan lar") İsa bir eylemin kutsallığından sözetmektedir. Ve İ sa'nın ya­ şantısında başardığı en önemli işin İlahi Baba'nın isteğine uyarak çek­ tiği Acı oluşu e lbette önemlidir. Acı çekmenin ve boyun eğişin ahlaki üstün lüğünü Mişkin'de canlandı rırken Dostoyevski bize, ilkel H ristiyan­ lığın modern edebiyattaki tek iyice betim lemesini verm ektedir. Eylemin duyguya göre i kinci dereceye indirilmesinin günah kavra­ mı üzerinde derin bir etkisi vardır. Bu , Yahudiler'de ve Yu nan dinle­ rinde bulunan biçimci günah kavramını arka plana atmakta ve güna­ hı eylemde deği l , duyguda bulm aktadır. Burdan giderek, günahkar eylemlerin, günahkar zin hi durumlardan daha affolunur olduğuna va­ rılm aktadır. Zina yapan kadın (ki bu o zaman günahların en büyükle­ rindendi) biçimsel bir kınam ayla ku rtulm akta, oysa Fe risiler ve zen­ ginler, eylemleri suçlanmasa bile, zihinleri ve duyguları bozuk olan bu kişi ler, ölçüsüz acıyla tehdit edilmektedir. Dostoyevski de n i hilist­ lere ve tanrıtanımazlara aynı şe kilde sert davranm akta, fakat hırsızla­ ra, yalancılara ve sarhoşlara karşı sınırsız bir hoşgörü göstermekte­ dir. Mişki n , İsa gibi , düşkün lerin , günahkarların dostudur. Rezil Lebe­ dev'le ya da sarhoş, namu ssuz İvolgin'le birlikte olduğu zaman , Ge­ neral Yepaçkin'le birlikte olduğu ndan daha rahattı r; onu kirlenmiş Nas­ tasya Fi lipovna'dan çok, lekesiz Aglaya'ya bağlayacak hiçbir tÖplum­ sal ya da ahl aki titizliği yoktur; di kkatinin yönünü saptayan her zaman ne derece gerekli olduğudur. Birçok yorumcu -genellikle Almanlar195


Mişkin ile betimlenen Rus ü lküsünün , Batı uygarlığına karşı ve tehli­ keli olduğunu ileri sürmüşlerdir, ama bu yazarlar, Balı uygarlığınca doğru ya da yanlış olarak- yadsınmış ya da derinden d eğiştirilmiş olan ilkel H ristiyanlığın özünün, özgün şekline benzer bir biçimde Rus ül küsünde alı konduğunu söylemiyorlar. Batı uygarlığının ahlaki görü­ şü mahkemelere ya d a ceza kanu nuna yaraşır ilkelerden etkilenmiş­ tir; duygulara, düşüncelere karşı hoşgörülü, eyleme karşı hoşgörü­ süzdür. Batı insanı , müsrif oğlun ayyaşlığının, ağabeyin kıskançlığın­ dan niye d ah a affolunur olduğu n u ; niye tövbe etmiş bir günahkarı n , hiç günah işlememiş doksandokuz saygıdeğer yurttaştan daha üs­ tün tutu ldu ğunu; ve İsa'nın ayağının dibinde düşünerek oturan Mari ' nin, yemeği hazı rlayan Mart ha'ya tercih edildiğini anlıyam ıyor. Duy­ gulara önem veren ve eyl�me aldırmayan Rus insanı ise anlıyor. Miş­ kin bu anlayışın tam bir cisimlenişidir; Batı insanı ise, değişi k değer­ lerin dünyasında yaşamaktadı r.

.Budala'da içine girdiğimiz değiştirilmiş değerler dünyası , olağan ki­ şisel çıkar dü rtüsünün olmadığı bir. dünyadır; ve Dostoyevski , salt öz ­

veri ülküsünü sunarken, "aydınlanmış kişisel çıkar"ı savunanlara karşı

Suç ve Ceza'daki olumsu z tartışm anın olu mlu yanı111 geti rmektedi r ve b i r anlamda, önceki romanın son sayfalarında sözü edilen sonuç­ tur.

Budala'da, ü l künün pratik uygulanımlarını görmekteyiz: yarını hiç

düşünmemek, parayı küç ü k görmek, vermenin alm aktan daha iyi ol­ duğu ilkesini şartsız olarak kab u l etmek. Bun lar üzerinde ayrıntılı ola­ rak durm aya gerek yok. Fakat Budala'yı yorum l ayan hiç kimse, cin­ sel i lişki ler üzerinde durm azlık edemez; ç ü n kü Budala kendine özgü bir biçimde, be nze rs iz bir aşk öyküsüdür. Dostoyevski 'nin, ilk günlerin kilisesinin cinsel i lişkilere karşı tutu ­ mundan dolaylı ya da dolaysız olarak etkilendiğini ileri sürmek için hiçbir neden yok. Rus kilisesi , Latin ki lisesinin be karete aşırı hürmet gösterilmesini teşvik edişine katılmaz ve Rusya'da Meryem'e bakire­ den çok an a-Tan rıça olarak ibadet edili r. Dostoyevski'nin de bekarete özel bir önem verdiği görülmemiştir; cinselliğe karşı tutumu -bazı bakımlardan ilke'ı H ristiyanlığa yakındır- gençliğinde kapıldığı rasyon el düşüncelerin et kisiyle gelişmiştir. Daha önce de belirttiğimiz gibi , ras-

196


yonel le r, cinsel i lişkilerde tek başına sahip olma hakkına karşı çıkı­ yorlardı ve Dostoyevski'nin daha başlarda, kıskançlığa karşı çıkması herhalde rasyonellerin etkisiyleydi. Am a, daha derin bir anlayışa ya da daha karışık tutku lara sahip olan Dostoyevski , rasyonelleri n gö­ rüşlerindeki boşluğu kısa zamanda anladı; Dostoyevski'nin gerçek ha­ yatta tanıdığı cinsel tutku, kişiyi empoze edici, kıskanç, başkalannı dışta bırakan bir tutkuydu ve başka bir şekilde varolam ayacak gibi görü­ nüyordu. Cinsel ilişkinin, başkalarını düşünme ülküsüne uymaması üzerine, özveri ülküsünü terkedemiyen Dostoyevski, kuramda (şu anda. eyleminden söz etmiyoruz) cinsel ilişkiye karşı bir nefret ya da horgö­ rü ku llandı. Düşüncesinin yavaş yavaş gelişimini rom anlarında izle­ mek ilgi çekicidir. Daha

i nsancıklar'da, salt başkasını düşünmeyi te­

mel alan bir ilişkiyi vermişti; fakat kelimenin olağan an lam ıyla cinsel bi r i lişki değildi bu ve Varvara'nın düğününde M akar Devuşkin'in duy­ duğu üzüntü cinsel kıskan9lıktan bütünüyle uzaktı.

Beyaz Geceler'

-

de soruna yaklaşmaya başlıyoruz; erkek, kadına karşı doğmaya baş­ layan tutkularına kadının başka bir erkekle mutlu olmasını kolaylaş� tırmak için hakim oluyor. Fakat soru n , Dostoyevski',nin Şibirya'dan dö­ nüşüne kadar bütün yanlarıyla ortaya konmadı . Ezilenler'in kahram anı Vanya, Nataşya'ya karşı doğal bir tutku duym aktadır, fakat Nataşya Alyoşa'yı sevme ktedir ve özveri i l kesi Vanya'dan , Nata�ya' n ı n , rakibi­ ne olan tutkusu nun başarıya u l.aşmasına yardımcı olmasıni istemek­ tedir. Alyoşa' nın başka birinin (babasının) isteğine karşı cinsel tutku duyam ayacak denli güçsüz ve boyun eğer olması sorunu daha da abartmakta, tamamlamakta ve rom an önüne geçilmez trajediyle so­ na ermektedir. Vanya'da da, Alyoşa'da da cinsel tutku , başkasını dü­ şünme ülküsüyle uyuşamaz olarak gösterilmiştir. Alyoşa'da, ülkü cinsel tutkuyu dışarda bı rakı r ; Vanya'da ise, cinsel tutku , ü lkün ün çıkarları­ nın içinde zorla zaptedilmektedir. Rakipler arasında, cinsel arzuların deği l , karşı lıklı yücegönüllülüğün yarışı olmakta, birbirleriyle ilgisizlik silahıyla savaşmaktadı rlar. Böyle bir yarışmada kadının , arz u lar için yapılan en ilkel mücadeleden daha: fazla ıstırap çekeceği söylenebi­ lir. Bu görüş doğru bi le olsa Dostoyevski 'nin aklına gelmemiştir, kaldı ki gelseydi bile, hiç şüphesiz Dostoyevski bunu yersiz bulup aldırma-

197


yacaktı. Bu doyurucu olmayan, oldu kça tatsız romanın ahlaki sonu­ cu , genellikle an laşı ldığı şekliyle cinsel ilişkilerin en yü ksek ülkü leri­ mizle uyuşamaz oldu ğudu r. Dostoyevski'nin hiçbir zaman dingin bir cinsel i lişkiyi betimleı:nediği sık sık söylenmiştir; böyle bir ilişki Dosto­ yevski'ye göre kuramsal olarak tem elinde bencilcedir (iki kişiyi içe­ ren bir bencillik olması bu du rumu değiştirmez), ve başkasını düşün­ meyi, kendine önem vermemeyi buyu ran ahlaki ülküden sapmadır. Budala'nın öyküsü Dostoyevski' nin kafasında böyle bir temel üze­ rinde şeki l lendi. İ ncil'deki İsa .bütünüyle cinsiyetsizdi ; fakat ahliı.ki ü l-­ küyle cinsiyet arasındaki ilişki Postoyevski 'ye öyle işkence çektirmiş­ ti ki , cinsiyeti görmemezlikten gelemiyord u . Kitabın başında Mişkin' de bir acayiplik olduğunu sezdiriyor yazar. Romanın ilk bölümünde Mişkin " Belki bilmiyorsunuz" diyor Rogojin'e, "doğuştan olan h asta­ lığım yüzünden kadlnlar hakkında hiçbir şey bilmem." Fakat yazarın amacı Mişkin'i iktidarsız olarak değil de, bu konuda deneysiz olarak göstermektir. Mişkin'i fiziki olarak iktidarsız kabul etmek, öykünün am a­ cını zayıflatacaktır. İçinde Aglaya için gelişen doğal insani aşk, yal­ nızca başkasın ı düşünme ü l küsünün daha yüce istekleri tarafından. boğulm aktad ı r ; bu istekler, kendini , kimin ihtiyacı olduğuna bakarak bazen Aglaya içi n , bazen Nastasya Filipovna için feda etmeye zorla­ makta, insani tutkunun isteklerini yerine getirmesini önlemektedir. O ku­

g

yucunun Mişkin'de, ahlaki ü lk�n ün doruğunu de i l de, anlamsızlığa varmasını görüp de aldanmaması için şu noktanın üzerinde duralı m :

Budala gerçek dünyanın betimlenişi değildir, h areketlerimizi kusu r­ suz h ale getirmek için bize öğütler vermeye kalkışan bir vaaz hiç de­ ğildir, fakat , cisimlenmiş ülkülerin h ayali dünyasının görüntüsüdür, o dünyada "on l ar ne evlenirler ne de evlenm eye düşükündü rler. cen ­ netteki melekler gibidirler." Yıllar sonra Tolstoy şöyle yazıyordu: " Bi r ülkünün elde edilmesi ancak düşüncede müm künse, ancak sonsuzda gerçekleşeceği görü lüyorsa, ve bu yüzden ona yaklaşma olanağı son­ suzsa, o zaman o ü lkü bir düşüncedir. Eğer ü lkü gerçekleşebiliyorsa ya da insan tarafından gerçekleştirilişini gözümüzün önüne getirebi­ liyorsak, artık o bir ü lkü değildir." Budala' n ı n trajik etkisi öyle güçlüdür ki (bi r kez daha Kral Lear'le

1 98


paralellik gösteriyor}, ikinci derecedeki �arakterler, bu güçle sahne­ nin ortasından çekiliyorlar ve ancak baş kişinin kafasının üstünde do­ laşan kuvvetli ışrğa yanaştıkları zaman dikkatimizi çekiyorlar. Mişkin'

le kıyaslandığında, Aglaya ve N astasya Filipovna dahil bütün kişiler, yaşam boyutlarından daha aşağı bir yere iniyor. Yine de birçoğu da­ ha yakından incelenmeye değer. Aglaya, Dostoyevski' ni n kadın kah­ ramanları arasında 'kıyaslanamıyacak denli en çekicisidir, bütün ro­ manları içinde hayata gerçekten uyan tek saf kızdır. Aglaya' nın ve ai­ les,inin hayattaki özgü n karşı lıkları hakkında geçen bölümde yeterin­ ce 'söz edildi. Anneyle kızın karakterleri arasında, ilk b'akışta gôrül­ meyen ama derine indikçe kendini daha fazla belli eden ve gerçek hayatta o kadar çok olduğu halde anlatıda pek gösterilemeyen o ince benzerlik vardır. İkisinin de temel özellikleri, onları uzlaşmaya, orta yolu bulmaya karşı hoşgörüsüz yapan boyun eğmez dü rüstlükleri ve en güçlü dürtülerini başıboş bırakmalarını ön leyen "utangaçlık"ları­ dır. Dostoyevski'. nin görece nesnel yaratıkları arasında en çekid , ha­ yata en yakın kişilerdendirler. Daha önce gördüğümüz gibi , N astasya Filipovna da gerçek hayat­ tan ö'ğeler taşır. Bir çeşit aşağılık kompleksinden gelen hassas guru­ ru , Polina Suslova'dan alınmış olabilir. Diğer taraftan , N astasya'da o

denli yüksek bir güce çıkarılan kendini feda etme yeteneğini Suslo­ va'ya atfedemeyiz. Bedeni alçalmışlığı içindeki ahlaki yüceliğini ve te­ mizliğini ilk anlayan insana aşık olma sahnesini de, bildiğimiz gibi Mart­ ha Brown esinlem iştir. Fakat her şey gözönüne alını rsa, N astasya, in· saniden çok dramatik boyutlardadır. "Temiz orospunun" duygusal ge­ rilimi Nastasya' nın kanındadır; ve yaratıcısının onun geçmişteki hata­ ları üzerine ısrar etmesi zahmetli .ve sıkıcıdır. İ ki kadın arasındaki so n sahne dışında (bu sahne gerçek dışı ve m elod ramikti r, yer yer Bal­ zac' ı andırır), toplumsal olduğu gibi insani yakın lığım ız da kesin ola­ rak Aglaya'nın tarafındadır. Bir romancın ı n , temiz bir kızı , kırılgan bir erdemi olan kadından daha çekici, daha ikna edici yapabi lmesi pek seyrek başarılan bir şeydi r ve Dostoyevski bu olağanüstü işi başar­ mışt ı r. N astasya' nın aşığı ve sonu nda katili olan Rogojin , i l k tanıdığımızda

199


insani bir kişiliğe sahiptir, fakat gidere k bir kuklaya dönüşür. Svidri­ gfiilov nasıl soğuk ve alaycı kendine düşkünlüğün cisimlenişiyse, Ro­ gojin de, zaptedilemeyen hesapsız tutku nun cisimlenişidir. Svidrigai­ lov'un Raskolnikov'u n peşini bırakmadığı gibi, o fla Mişkin'in peşini bırakmaz; Svidrigailov gibi beklenmedik anlarda muammalı ber şe­ '-< ilde ortaya çıkar ve yok olu r, işaretler yapar, i m alı sözler söyler, ka­ palı kapılardan içeri sızar, gözlerindeki bakışla dehşet saçar. Rogojin , özellikle sondaki sahnelerde, Dostoyevski'nin gençken yazdığı Hoff­ man tarzındaki yazı lan hatırlatır. Öldürülen N astasya'nın cesedinin .b a­ şında sabaha kadar çılgınca bekleyişini anlatan son sahne çok güç­ lüdür. Bazı ayrıntılar Dostoyevski 'nin Rus basınında okuduğu d ava tu­ tanaklarından alınm ıştır: o sıralarda bir katil kurbanını "Amerikan muşambasıyla" örtmüş, çevresine "dört şişe koku giderici ilaç" koy­ muşt u. Bu tuhaf özelliklerin gerçek hayattan alınması � a rağmen, yi­ ne de genel hava, Dostoyevski'nin gençliğindeki " korkunç" kitap lar akımının hatırasıdır. Rogojin Budala' nın öyküsünde görevini yapar; tüy­ lerimizi ürpertir ve hatta duygu ları mızı etkiler. Fakat onu bir insan ola­ rak görmeyiz pek. Geri kalan karakterlerin birçoğunun sanatsal işlevi, ya Mişkin'in zıddı olan özellikleriyle onun değerini befli etmek ya da onu n , en az ümit verici olan kişilere bile etki edebilme gücünü göstermektedir. En önem­ lileri, on altı yaşındaki {Rus gençlerinin e rken geliştiklerini gözönün­ de tutm alıyız) İppolit 'dir. Veremden yavaş yavaş öldüğünü bilmekte­ dir, ru hu, bu amaçsız, an lamsız ölüm ve ıstırap kararına karşı acı bir başkaldınyla, doğal bir gençlik isteği olan m ağrurca kendini kab u l et­ tirme arasında parçalanmıştır. Bu kişi, eğer bütünüyle inandırıcı o l­ saydı, dayanı lamayacak denli acı verici olurd u , ama İppolit bizi hiçbir zaman tam anlamıyla sarmaz. Bir anlamda fazla gerçe ktir; çünkü sı­ kıntı ve kızgın l ı k gerçek hayatta d a m e rhametin hasm ıdır: Dostoyevs­ ' ki İ ppolit'de, en katı şekliyle acı soru n u nu göstermektedir; bu soruna daha sonra Karamazov Kardeşler'de daha ustaca, daha olgun bir şekilde yeniden dönecektir. Ama eğer İppolit'i heyecanl a hatı rlıyor­ sak, bu daha çok Mişkin'le son k;onuşmasına bağlıdır: Peki öyleyse, bana yalnızca şunu söyleyin : sizce ne şekilde ölmeliyim ki bu\be200


nim için en iyisi olsun? Yani !'!n şereflice nasıl olur demek istiyorum? Bana bunu söyleyin. Önümüzden geçin ve mutluluğumuzu bize bağışlayın, dedi Prens sessizce. Bu edebiyattaki büyük cevaplardan biridir. f

201



BÖLÜM

XVI

AHLAK VE POLİTİKA - ECİNNİLER

Dostoyevski' nin "sosyalist" ve " n i h i l ist" lere (o zaman her i ki ke­ lime de yeni ve -yabancıydı) olan ilgisi, 1 8�7 Eyl ü lünde, Cenevre',

'

deki Barış ve Özgürlük Birliği 'nin toplantısına gittiği güne kadar uzanır. Bu ilginin i l k kez ortaya çıktığı Budala'd aki genç nihilistlerin an­ latılışı, romanın üstün anlatısına pek uymayan , oldu kça sıkıcı bir faz­ lalıktır. Fakat , Suç

ve Ceza'dan başlayıp Budala'da ve Ecinniler'­

de süren bir d üşünceyi ortaya çı karan i lginç bir b_ö lümü içerir. Miş­ kin , " kendilerini suçlu görmeyip, hakları olduğunu ve hatta iyi b i r şey yaptıklarını düşünen" katil lerin (Raskolnikov gibi) çarpı k psiko­ lojilerinden söz eder ve y an ı nd akilerden biri, nihi listlerin tutum unun da, "buna benzer bir şekilde, düşüncelerin ve ahlaki ilkelerin çarpıtı lmasını" gösterdiğini söyler. Kişisel alanda, Raskolnikov'u su­ ça iten ahlaki kuram, toplu msal alan d a ihtilale yolaçar. Özel haya­ tın Raskolnikov'u, politikanı n nihilistidir. Dostoyevski'nin ortaya koy­ maya çalıştığı tez budu r. Suç

ve Ceza'nın ahlaki sorunu , Ecinni­

ler 'i n ahlaki-politik sorunu olur. Dostoyevski'nin kafasın a Budala'yı yazarken böylece yerleşen to­ hu m , bir yıl sonra, çarpıcı bir olay nedeniyle filizlenir. İsviçre' de Her­ zen ' le , Ogarev' l e , Baku n i n ' le arkadaşlı k etmiş olan , Nechaev .adın­ da Moskova Ü niversitesinden bi r öğrenci 1 869 yılında, yaklaşan i h­

tilal için öğrenci arkadaşl arı nı örgütlemeye başlar. Yaz ayları bütün Rusya'da yürütü lecek p ropagandaya ayrı lacak ve i htilal b i r dahaki yı lın baharında yaşayacaktı. Rusların birçok işinde olduğu gibi, ama­ cın beli rsizliği , örgütlenmenin ayrıntılarındaki dakik kesin l i kle karşı-

203


!anıyord u . Eylem , başkan ları yoluyla d ah a yüksek bir guruba karşı soru m l u olan beş kişilik guru pl ar tarafından yürütülecekti . N ec h a­ ev, kendi h ayalinin bir ürünü gibi görünen merkez ko.m itesinin üye­ siymiş gibi davranıyor ve üye kayde!f iği kişi lerden bu h ayali komite adına sı kı disiplin ve kesin itaat istiyord u . B u 1 869 yazında, İtalya'dan D resden'e yeni gelmiş olan Dosto'yevski ler, An na' nın Moskova Ziraat Akademisi'nde okuyan erkek kardeşiyle bu luşt u l ar. Ann a ' n ı n kardeşi, öğrencilerin y aşayışından ve devrimci eğilim lerinden söz etti, ve ivanov adlı bir yoldaşı özel­ likle iyi bir şekilde an lattı. Bu hi kayelerin olağanüstü bir tarafı yok­ tu; fakat birkaç ay sonra, genç S n it kin'in anlattığı çevre i lginç bir cinayet yüzünden herkesin i lgisini üzerine topladı. İvanov; 2 1 Ka­

sımda Nechaev ve üç öğrenci arkadaşı t arafından . Akademinin ar­ kasındaki b ahçede öldürü l m üş ve cesedi h avuza atı lmıştı. Son ra­

dan an laşı ldı ki, bu beş . kişi i hti lalci örgütteki bir gu ru ptu lar ve İva­ nov' u n davaya olan bağlılığı zayıflamıştı; i hanetten ve i hbar edilmek­ ten korkan yoldaşları , Nechaev'in önderliğinde İvanov'u öldü rmüş­ lerdi. Nechaev İsviçre'ye kaçt ı ; ü ç suç ortağı, Nechaev'in örgütün­ deki birçok kişiyle birlikte tutuklanıp, 1 870 Temm uzunda Peters­ bu rg'daki m a h kemeye çıkarı ldılar. Bu trajedi Rus dünyasında derin bir etki yaptı. Çevreyi ve o l ayın kahramanlannı kansının kardeşinden öğrenmiş olan Dostoyevski için bu etki daha da derindi.

Ebedi Koca'yı yeni bitirmiş olan Dostoyevs­

ki, Katkov'a borçlu olduğu yeni roman için konu arıyord u ; şevkle Nec­ haev o l ayına sarıldı. �u olay, Budala'yı yazdığından beri kafasında uyuşu k bir şekilde d u ran , n ihilizm le suç arasındaki temel i lişki dü­ şüncesini an l atmaya, hayran o l u n acak denli elverişli görünüyord u . Yapm ası gereken , olayı taşradaki b i r şehre götürmek, kişilerin ad­ larını değiştirmek, ve ikinci derecede kişiler yaratmaktı yalnızca; elin­ de, önemli bir ahlak anlayışı o l an heyecanlı bir cinayet öyküsü h a­ zı rdı . Fakat Dostoyevski'nin bu m ayaya katmak istediği b i r şey daha vardı. Onda radikalliğin son kalı ntılan d a epeydir yok olm uştu . Ama, geri dönüp de henüz doğru yolu b u l m am ış olduğu gençliğine baktı-

204


ğı zaman, altmışların nihilistlerinin , kırkların radikal ü l kücüleri nin mantıki sonucu olduğunu görüyor ya d a �ördüğünü sanıyor ve bu

ilişkiyi açıklamak için, rom anındaki N echaev' i (gerçek Nechaev bir serfin oğluydu), öyküde önem li bi r rol oynayacak olan geçmiş ku­ şağın tipik bi r radikalinin oğlu yapıyord u . Bu iş için , içten ama ol­ dukça tuhaf bir ü l kücü olan ve bir hayli zaman önce ölmüş bulunan Granovski'yi seçiyor, Strakhov'dan G ranovski 'nin biyografisini yol­ lamasını rica ediyord u . Belirsiz ve d u ygusal liberalizmi , somut olay­

larla karşılaştığı zamanki çekingenliği ve kararsızlığı , öğretmek ve vaaz ve rmek konusundaki tutkusu ve ortaçağ öze l li kle de İspanyol tarihine olan merakıyla Stephan Trofimoviç Verchonevski ' n i n kişi li­

ğinde, G ranovski'nin oldukça ayrıntılı bir karikatürünü çiziyordu. Dos­ toyevski' nin , geçmiş kuşağın tipi k libe rali olarak hiç görmediği G ra­ novski 'yi ele almasının nedenini bilm iyoruz, fakat sanatsal açıdan

sonuç, bu seçim i haklı çıkarıyor. Steph an Trofimoviç Dostoyevski '­ nin y aratt ı ğ ı kişiler i-ç inde en parlak şekilde çizilenlerden bi ridir ve Ecinniler'i rı, çekiciliği ancak o sahnede olmadığı zam anlar azalmak­

tadır. Rom anda bütü n üyle gülünç olan ve bütü n ü y le sevilebilen tek kişi odur. 1 870'in i lk aylarında Dostoyevski bu durumda çalışm aya başla­ dı. Romanın şimdiki şeklinin ne kadarı n ı n bu sı rada yazı ldığını bile­ miyoruz; fakat üç bölümünün ilki ve ikincisinin bir kısm ı özgün şek­ le gi re r . Bu kısımda öykü , kendisi faz l a önem li bir rol oyn amayan fakat başlıca ki şil e ri yakından t anıyan birinin ağzından an latılmakta ve yal nız bu ki şi n i n gördüğü ya d a duyduğu olaylardan bahsedil­ mektedir. Daha sonraki kısı m l arda bu anlatı tarzı bütün üyle yok ol­ makta, öyle her şeyi bilen yazar t arafından açıkça ve dol aysız ola­ rak an lat ı l m a kt adır. Bu anlatı t arzının ne denli uygu landığı , romanın değişik bölümlerinin yazı lış sırasını belli eden kaba ama yararlı bir 1 ipucudur. 1 8 70 Martı nda Dostoyevski rom anını " üç ayda" tam am l ayacağı­ nı umuyord u . B i r an önce onu bir yan a atmak istiyord u , çünkü yen i bi r d üşünce o n u sıkıştı rıyor , Ecin ni ler'i yazarken bile defterinin ke­ narını notlarla dold u ruyord u . Daha 1 868'de, Budala'yı biti rmeden 205


önce, Tanrıtanımazlık adl ı büyü k b i r roman yazma düşüncesi aklı­ na gelmişti ; bu romanda "bizim sın ıfımızdan bir Rusu n " (M aikov'a yazdığı bir mektuptan alıyoruz) Tanrıtanımazlı ktan Katolikliğe ve Res­ mi l:<ilisede n ayrı lm aya, ordan da " Rus Tanrısı" na i n an m aya varan ru hsal değişimi an latıl acatı. Bu düşünce on i ki ay uyuşu k bir şekil­ de kald ı , sonra yeni bir biçimde tekrar ortaya çıktı. Dostoyevski şimdi de, Büyük Bir Günahkarın Hayatı başlığı altında top layacağı beş romandan ol uşan bir dizi tasarlıyord u . Aralık 1 869 , M ayıs 1 870 ara­ sında yazdığı ayrıntılı taslaklar bugüne kalmıştır. Büyük Günahkar'­ ın, Ecinniler' in ilk tasarlandığı şekliyle hiç ilgisi yoktur. Dostoyevs­ ki' nin gözünde diğerinden daha önemsiz olan Ecinniler, Katkov' a olan borcu ödemek için kısa zamanda bitirilebitirdi ; son ra da otu ­ rup şahase rini ciddi b i r şekilde yazabi lirdi. Fakat işler böyle yürümedi. Dostoyevski' nin zi hni, aynı zam an da iki paralel çizgi üzerinde yürüm eye e lverişli değildi; pek uzağa git­ meden iki çizgi hep kesişiyord u. 1 866 yı lında, Suç ve Ceza'nın iki böl ü m ü arasında Kumarbaz'ı yazdığı d oğruydu . Ama Kumarbaz önemli değildi pe� ve Suç ve Ceza tehlikeye girmeyecek denli ta­ mamlanmıştı . Daha yarısı yazılmamış olan Ecinniler, Büyük Gü­ n ahk ar la birlikte yü rüyemezdi; kuvvetle yeni d üşü ncenin etkisi al­ tına çekildi ve bu yeni tasarının etkisi ilk yapısını sarstı. Bir süre sonra Dostoyevski Strakhov'a şöyle yazıyordu : "Yazın rom anı n gerçek kahramanı olmak eğilimini taşıyan yeni bir kiŞi gi rdi işin içine, böy­ lece daha önceki kah raman (ilgint;: b i r kişi am a kahraman adı n a pek layık değil) geride kald ı . " Yen i bir şekillendi rm eye girmekten başka y,apılacak şey yoktu. Ne� haev'in öyküsü olay örgüsünün temeli ola­ rak kaldı yine. Steph an Trofimoviç'in ilginç kişi liği , yazı l m ış olduğu gibi bırakı l an ilk kısmın kahramanı olarak kaldı , ve Stephan Trofi­ moviç'in yine baş kişi olduğu sonu ç bölü m ü de i l k tasarıya göre ya­ zı ldı. Fakat geri kalan kısım değiştirildi. Büyük Gü nahkar' ın kah ra­ manının nitelikleri , ilk şeklindeki Ecinniler' de önemsiz bir yeri olan , şimdi ise Stephan Trofimoviç'in yerine romanın kahramanı olan , Stephan Trofi moviç' i n kadın patron u n u n oğlu St ravrog i n ' e ekleni­ yord u. St ravrogin'in gayri resmi karısı " sakat kız" , ve yarı -deli üs'

206


tün i nsan Kril lov da Büyük Günahkar'dan geliyor. 1 870 g üzünde, i l k bölümler Katkov'a yollandığında bu çeşitli öğeler t am olarak bir­ leşt irilip uyumlu bir tasarı çıkmamıştıortaya Strakhov'a "şimdiye ka­ dar yazd ığı hiçbir şeyin kendini bu denli uğraştırmadığını" söyleyen yazara in anabi liriz. Nerdeyse bir yıl sonra Rusya'ya döndüğünde he­ nüz Ecinniler bitmemişti; Russky Vestnik'teki yayın lanışı 1871 bo­ yunca sürdü ve ancak bir d ah aki yıl sona erdi. Gere k bu dönemde çok veri m l i o lan Dostoyevski 'nin kararsız ça­ lışma tarzını aydın latm ası , gerekse Ecinniler'in hemen göze çarpan kusu rlarının neden lerini an larr: adıkç a onde.;ı zevk alm :mın zorlaş­ ması nedeniyle bu ayrıntılar üzerinde uzunca d u rd u k. En di kkatsiz okuyu cu bile, yapım ındaki kusu ru ve an l atımcının kesin olmayışını an layacaktır. Dikkatli okuyucu ise, daha ön'ce i ki ya da ü ç kez açık­ ça karşı mıza çıktığı h a lde, kitabın yansı n a doğru "Yüzbaşı Lebyad­ kin adında bir rezil" le aniden niye tanıştırıldığımızı; yine aynı bölümde (şimdiki yerine rağmen rom anın i.l k kısmına dahildir) sanki daha ön­ ce tiksinerek duymamışı z gibi Peter Verchoven ski ' n in h areket leri­ nin n iye açıklandığı n ı ; ve bir konu şmada Stravrogin'e n i ye , Büyük Günahkar'ın e l yazısı taslakları n da b u lunan fakat Ecinniler'in baş­ ka hiçbir ye rinden ona veri lmeyen Prens lakabıyla hitap edi ldiğini sorabi l i r. Tefri ka h alindeyken attolu n ab i lecek bu hatalar, daha son­ raki basl<ı larda di kkati çekmeden ve düze lti lmeden kalmıştır; fakat bunlar, rom anın yazı ldığı şart ları bi len okur için fazla üzeri nde du­ ru lacak şeyler olmam alıdır. İ ki kısım arasındaki dışsal tutarsızlı klar sanatsal bakı m dan, anla­ tının değişmesinden daha az zararlıdır herhalde. İ l k şekliyle rom an t:;ırihsel bir olaya, Nechaev' i n c i n ayetine dayan ıyord u , ve bu kısma ait kişiler, bütünüyle amaca varm a k i �in yaratılmış bir kişi olan Verç­ hovenski (Nechaev' i n kendisi) dışı nda, açı kça hayattan alı nmış ki­ şilerd i . Lipu tin , Liyamşin . S higalev ve diğer ikinci derecedeki kişi­ ler, Dostoyevski ' n i n yirm i yı l önce Pet rashevski g u ru bundan tanıdı­ ğı tiplerdi . Hafifçe doku n u lan ama başarısız olmayan karikat ü rler­ dir bun lar. Romanda İ vanov'un rolünü oynayan , n i h i listlikten vaz· geçmiş S h at6v'un kişiliği bir takım soru n lar göst erm ektedir. Anna' 207


nın kardeşin i n , Dostoyevski'ye Nechaev'i n kurbanını anlatmış oldu­ ğunu biliyoruz. Fakat Shatov'u incelediğim izde, birçok öze l liğinde kesin bir şekilde yaratıcısının yansısını b u l uyoruz. Dostoyevski' ni n romanda bütünüyle sevi m li gösterdiği kişi Shatov'dur. " Normal ola­

rak sıkıcı ve konuşmayan biriydi , fakatbaze n , inançlarına saldırıldı­ ğındasi n i rleni r, kızar ve heyecan l a konuşurd u . " Bu satır l a rı duyun­ .

ca, Belinski g u ru b u ndaki ya da daha sonra Kru kovskaya'n ı n salo­ nu ndaki Dostoyevski 'yi anımsıyoruz. Stephan Trifimoviç onun i ç i n " dünyanı n en iyi ve en çab u k öfkelenen" adamıdır diyor. Başında coşkun bir sosyalistt i r ve Dostoyevski gibi baskı m akinasının idare­

sini Üzerine alı r Sonradan değişir, Slavcı i l keleri benimser ve "halkı" T an rıy a olan i n ancının temeli yapar; ve hatta Stavrogi n onu "Tanrı­ sal lı ğı bir m i l li yetç i l i k soru n u n a indirm ekle" suçlar - b u Dostoyevs­ ki ' n i n ken disi n e yapıl an bütünüyle d e haksız olmayan bi r suçlama olabrlir. Yani bi rçok benzerlik raslantıolamaz. Shatov'un yazarın ken­ di port resi ya da daha doğrusu , kendinin m ü kem melleştirilmiş şekli olarak görmem e k için mantiki b i r n eden yok. Dostoyevski kend i n i , hakkında ç o k şey duyduğu b i r c i n ayetin kurbanı olarak dramatize etmiştir. Dostoyevski 'nin diğer rom anlarından farklı olarak Ecinniler' de Ka­ rikat ü r öğeleri çokt u r. Kurban ların e n ünlüsü, tek karşı lık verebile­ cek d u ru m d a o lanı Tu rgenyev'd i r. Acı bir e leşt i ridir bu. Dostoyevs­ ki , Karmazi nov'un kişiliğinde, rakibinin görü n ü şü ve t avırlarını al a­ x a almış, edebi deyişin i n yapmacık yan l arını gü lünçleştirerek taklit etmiş ve Turgenyev'in gençliğinde fırtınadan korkup denizcil lf re, göz­ lerinde yaşlarla annesinin tek oğlu olduğunu söyleyerek önce ken­ disini karaya çıkarmaları n ı yalvardığı yolundaki eski söylentiyi yeni­ den ortaya çı karmıştır. Turgenyev bu hakaretle re pek aldırmamış görün d ü . İ şin tu h afı , Tu rgenyev' i n en şiddet le reddettiği şey karika­ türün bizce en do ğ ru ve az sala ı rgan olan yan ıydı . Dost oyevski 'ye göre , Tu rgenyev gibi yarı-Avrupalılaşmış Rus libl ·allerinin , nihi list­ lere karşı d u ru m u geçen asrın ü l kücü lerin in d u rumu gibiyd i ; ve Kar­ mazinov, Stephan Trifimoviç gibi , inançtan çok gösteri n edeniyle ni� hilistlere yakı n lı k d uyan biri .olarak gösterilm işti. Karmazinov'un adı , .

208


Fransızca'daki

cramoisi (koyu kırmızı) sözcü{ıünün R usça şeklini

hatırlatiyordu. Bir İ ngiliz romancısının kızılların dostu olan birine " M r. Pin k" (pertıbe) demesi gibi bir şeydi b u . Bu suçlama önem kazan­ dı , ve i ki romancı arasındaki , daha önceki bölümde sözünü ettiği­ miz ün lü edebi kavgada u n utulmayan ve.affedilmeyen bir suçlama haline geldi. Granovski ve Tu rgenyev' i n karikat ürlerinin yanısıra,

Ecinniler'­

de , modern eleştirmenlerin ortaya çıkardıklarından bile daha fazla

g

miktarda, b i r yı ı n ikinci _derecede taklitler vardır. Karm azinov'u n da kon uşm a yaptığı " edebi toplantı"daki çılgın profesörün konuşma­ sı , birkaç yıl önce Petersburg Ü niversitesinde bir p rofesörün yaptı­ ğı ve hükümete çattığı için taşr[;ya sürül mesine yol açan bir konu_ş­ ma'nın taklitidir.

Ecinniler'de nihilistlerin dolaştırd ığı şiirler, Dosto­

yevski'nin Cenevre' de tanıdığı Ogarev'in yurt dışında yayınladığı şi­ irlere benzer. * Ve bu taklitlerin yanısıra, daha geniş anlamda hiciv­ le r vardır. Örneğin, o gürıkü Rus yazarlarının çoğunlukla hedefi olan , du ygu sal davranan jüriye karşı şöyle deni lmekte:

Eğer hırsızlık yaparken yakalanırsanız, çabucak eve koşun ve annenizi öldü­ rün; hemen beraat edersiniz. Ya da büyük bir Amerikan iş adamı n a karşı şöyle deni l m e kte:

Ecinniler'deki taklitlerden birinin başına gelenler bir not düşülecek denli ilginçtir. 1 869'da Ogarev, Cenevre'de, Öğrenci adlı bir şiir kitabı yayınladı. Kitap Nec­ haev'e ithaf edilmiŞti ve hayatını devri mci eyleme adamış bir öğrencinin övgü­ sü yapılıyordu. Tabii ki Rusya'da yasaklandı. Fakat Dostoy evski kitabı Dres­ den'de görmüş olmalı ki Ecinniler'de nihilist edebiyatın örnekleri arasına. Soylu Bir Karakter adında "aslında yurt dışında basılmış" ve Ogarev'in Öğrenci 'si­ ni yakından taklit eden bir şiir de koydu. l874'de Büyük Mahkemenin üçüncü kısmının (gizli polis) ajanları. Rusya'­ da ciddi bir propaganda broşüründe Soylu Bir Kar akter şiirini keşfettiler. Ve üç yıl önceki R ussky Vestnik'ten alindığına inanan Üçüncü Kısım. İ çişleri Ba­ kanlığı'na sert bir mektup yazıp, böylesine alevlendirici bir yazının sansürden nasıl geçtiğini sordu. İ çişleri Bakanlığı, şiirin ilk olarak " kuşkulanılmayacak denli iyi niyetli" bir romanda " b ütünüyle takdire şayan ve faydalı bir şekilde dev­ rimcileri teşhir etmek amacıyla yayınlandığını açıklayarak cevap verdi. Dosto­ yevski'nin, yaptığı taklidin başına neler geldiğini bilmesi imkfmsız. çünkü bu yazışma ilk kez 1 923'de Krasny Archiv adlı Sovyet gazetesinde yayınlandı.

209


O,

büyük mirasının hepsini fabrikalar kurulması ve uygulamalı bilimlerin öğ­

retilmesi için, iskeletini akademinin öğrencileri için ve derisini ·de, gece gündüz Amerikan ulusal marşının çalınacağı bir davul yapılması için bıraktı.

Ecinniler' in yazı lışı Dostoyevski'de, alışı lmamış ve_ beklenmeyen bi hiciv dam arın ı n ·ortaya çı kması n a y9laçtı. İ ğneli n ü kteleri onun başka rom an l arında pek bulam ayız. Eğer Ecinniler'i i l k t asarısın a göre yazıp bit i rseydi, b u onun e n hafif, oku n m ası en kolay kitabı olu r­ du am a, herhalde kitaplarının en büyükleri nden biri olmazdı . Fakat Eci n niler' i n i l k kısmını ikinci kısm ından ayıran o pek kesin olamayan çizgiyi aştığımız zaman , hiciv ve karikatür havasın ı n yeri­ ni ku ram ve h ayal h avası alır. Nec h aev'in tari hsel rolünü oynaması­ na rağmen Peter Verchonevski i kinci kısm ı n özüne uygu n d u r. Artı k bi r karikatür bile deği ldir, bir kuramın cisim l.e nmiş halidir. Anlayış­ ·

sızca, duygusuzca çizi lmiştir ve i n andırıcı olm a ktan bütünüyle uzak­ tır. Belli bir anda " ben bir alçağım , bir sosyalist değil i m " diye bağı­ ran , hakkın yerine gelmesi için cinayet işleyen aşı n bir kişi m i , yok­ sa öldürme içgüdülerin i aşırı i hti lalcı kı lıfıyla örten bir canavar mı ol­ duğuna karar vermemize izin verilmeyen kuklamsı bir kişiyi ortaya koym ak, ah laki köt ü l ükle politi k n i h i l izmin temel özdeşliğini göste� rebilmek için -Dostoyevski' ni n isteği budur- yeterli değildi r. Ve Dostoyevski ' n i n savını destekle m e k i çin önüm üze sürdüğü şey işte bu kadardl r. Suç ve Ceza'nın acı verici soru nları yerini kaba dog­ m atik savlara bı rakmıştır. Edebl ü rünleri n , ken di lerine atfedilen po­ litik eğilim lere göre yargı landığı bir ü l kede, genç kuşağın , yazara kar­ şı -yazarın bir zaman lar onlardan biri gibi görünmesi onları daha da fazla kızdırıyordu- çıkm ası hiç d e şaşırtcı değildir. Öfkeleri Dos­ tbyevski'yi şaşırtmadı , skandal sonucu elde edeceği başarıyı bekli­ yordu ve elde etti de. H atta Verchonevski bile, hiç olmazsa ilk düşünüldüğü şekliyle, ger­ çek dünyanın bir kişisi olarak kalm aktad ı r. Fakat, Ecinniler'in ilk şek­ linin kişilerini bırakıp da Stavrogi n ' e ve Krillov'a, Büyük Günahkar'­ dan gelen bu d avetsiz ve pek iyi karşılanm ayan ziyaretçi lere dön­ düğüm üzd� . salt h ayal d ünyası n a geçmiş oluru z. Ö nemli bir Rus eleştirmeninin , Stavrogin'in gerçekte kimin kopyası olduğu konusun210


da uzun çalışmalar yaptığı ve 1 924'de onu Petrashevski g ru bundan SpechQev'e, ve 1 926' da da an arşist Baku nin'e benzettiği doğrudur. Fakat ilk benzetiş ortaya birçok sorun çıkarmaktadır, i ki n cisi ise bü­ tün üyle hayalidir, ve Stavrogi n ' in aynı eleştirmen tarafı ndan hemen hemen aynı zamanlarda batünüyle d eğişik i ki kişiye benzeti!işi , iki savın da inanırlığını çürüten bir şey olarak görülebilir. Dikkatli bir oku­ yu cu nu n , Stavrogin ve Krillov' u Ecinniler' in diğer kişileri nden ayı­ ran an latıştaki değişikliği sezme mesi inanılacak şey değil. Diğer ki­ şiler az ya da çok belirgin o larak, gerçek hayattan alınmışlardır: Stav­ _rogin ve Kri llov bütünüyle hayal ü rü n üd ü rler ve esin kayn akları ta­ rihsel olm aktan çok, edebi ve felsefidir: Ecinniler'in politik konusuyia olan i lgi leri raslantısal ve yapmadır, geçmişte Raskolnikov'u , ilerde İ van Karam azov' u andırırlar. St avrogin , Raskolnikov ' u n gelişim indeki daha ileri bir aşam�yı temsil eder: kişinin en yüce ahlak ölçüsü olarak yükseltilmesine olan ateşli inancını yitiren Raskolnikov' d u r o; fakat, hayal kırıklığına uğ­ ram ış, bu n almış ve isteksiz bir şekilde, bu i n ancın buyru k larını yeri­ ne getirmeye ve aynı zam anda ken·di:;inden ve i nancı ndan nefret etmeye devam eder. Stavrogi n ' i n edebi ataları , Raskoln ikov'u n ki­ ler gibi, Batı Avrupa' n ı n rom anti k yazarlarında aranmalıdır; Stavro­ gin romanti k kederin tipi k bir ku rbanıdır. Henüz sakalları bile çıkmadan bu eğlencelerden bıkmıştı . . . Köpeklerini döv­ meyi seviyordu, sonra fahişeleri dövmeye başladı . . . Ağırlaşmış kafasında hay­ var(büyüdüğü oranda, bütün benliğinde Tanrı sönüyordu. Uyuşuk zekası amaçsız güçler duyuyor, yüreği anlamsız bir sıkıntı ve isimsiz bir üzüntü içinde yıpranı­ yordu. Trenmor'un seveceği hiçbir şey yoktu. Çevresindeki her şey adiydi. bo­ zuımuştu; soylu yürekleri nerde bulacağını bilemiyor ve buna ınanmıyor.

Yukardaki alıntının Stavrogin i le i lgisi yoktu r, o yaratılm adan yir­ mi beş yıl önce yazılmıştı r fakat Stavrogin'in karakteri ni, Ecinniler'­ deki bütün bölüm lerden ya d a onun üze rine yazılmış bütün eleştiri­ lerden daha doğru , daha etkili olara� çözü m lüyor. Bu alıntı, G-eor­ ge Sand'ın en romantik, ve zam anının en ü n lü rom anı Lelia üzeri­ ne söyledi kleridir. Dostoyevski ' nin George Sand'.a hayran olması­ na ve çocu kluğunda m u h akkak Lel ia'yı okumuş olm asına rağm e n , 21 1


St avrogin'i yaratı rken aklında Trenmor' u n bulu nduğunu söylemek fazla ileri gitmek olu r, zaten o zamanlar o yaygın bi r tipti . M u sset ' ­ nin B ir Çağdaş Çocuğun itirafları ad lı kitabında Desganais sevgi­ lisini bir buketle birl i kte kendini sunması için arkadaşı Octavel'e yol­ lar: b u , eğer aklına gelseydi, Dostoyevski'nin Stavrogin'e m aletmek­ ten gurur duyacağı bir harekettir. Yorg u n düşmüş zevk hassasını uyandırmak içi n , gittikçe d aha tu haf, daha keskin yaşantılar arayan , hayal kırı klığına u ğramış insan , bir yazara, bir rom ana ya da bir, ü l ­ keye özgü değildi r. Stavrogin ' i n soyu t am olarak saptanamaz , on­ da Ruslara ve hatta Dostoyevski'ye özgü özellikler de vard ı r; fakat onu n hangi ağaçtan fışkırdığı açıkça ortadad ı r. Kril lov' u n kişiliği .önce Büyük Günahkar' ı n taslağında kabaca çi­ zilmiştir: " İ mgelem inin çılgınlı klarında sonsuz düşler vard ı r; Tanrı­ nın devrilmesi ve yerine kendinin geçmesine kadar varan d üşler. ' ' Kril lov Ecinniler' İn konu suna old u kça yavan olan melod ram ik b i r yolla itilmiştir. Kri llov kendi felsefi düşüncesi içinde intihar etmeye karar vermiştir. Fakat ihtil alcilere yakı nlığı o l an biri olarak, intiharını onların işleyeceği politik bir cinayetle aynı zamana getireceğin e ve ci.n ayeti işleyenin kendisi olduğunu belirt e n bir yazı bırakarak onla­ rı yakalanma tehlikesinden ku rtaracağına söz vermiştir. Sözün ü ye­ rine getirmesi istenen olay arkadaşı Shatov ' u n öldürü l Üşüdür. Ö n­ ce , böyle bir h areketin suçunu üzerin e almaya onu hiçbir şeyin ik­ na edemeyeceğini söyler fakat sonra, görevin i yapar, ve Peter Verc­ hovenski ' nin yazdırdığı kağıdı imzalar. Kri l lov' u n artık bu sı rada, ha­ reketlerinden sorumlu olmadığını ileri s ü rebiliriz; faka! bütün bu sah­ ne ve aslında n i hi li stlerle olan bütün ilişkisi ahlaki açı d an an laşıl­ mazdır. Bu , romana lüzu msuz olarak girmiş bir şeydir, ve Ecinni­ ler'in pek çok zayıflı kları ndan biridir. Kri l lov' un okuyucu için i lginç yanı bu kötü oyu n değ i l , ken disini öldürme kararını verdiren felsefi düşün cedi r. H ristiyan için "yok edi­ lecek son düşman ölümd ür" ; üstün i nsan içi n , yenilecek son düş­ man ölüm korkusud u r. Eğer bunu d a yenerse , kend inin tam haki­ midir; i radesi en yükseğe varı r; H ristiyan l ı ktaki tanrı-insanın antite­ zi olan insan -tan rıdı r arlık. Fakat insanın ölüme karşı gelmesinin ve 21 2


ölümü yen m esinin tek yolu kendinj öldürmesidir; yalnız ölüm yoluy­ la tanrısal özü kazan abi lir; ve bunun için intihar üstün insanın dini­ nin taç takma ayinidir. Ahlaki son u ç , Delikanlı' daki yaşlı , iyi Makar Doİgoruki tarafından dile getirilmiştir: " H içbir şeyin önünde eğilme­ yen insan kendi yü künü t aşıyam az. " Dostoyevski'ye göre , Krillov'­ u n intiharı Raskolnikov' u n ahlaki ku ramının m ı:mtıki sonucudur; ve mantığın aşırı u ygulayıcısı olan, yalnız ahlaka değil Tanrıya ·karşı da başkaldıran Kril lov, İvan Karamazov ' u n p rototipidir. Dostoyevski Krillov'da, kendini o denli i lgilendiren üstün i nsan so­ ru n u n u dini temele_ geçirir. Yaşantısının bu görece sonraki aşama­ sınd a, son radan akla gelen b i r düşünce sayesinde

Ecinniler'e gi­

ren. bölüm l e rde, Dostoyevski ilk kez dini düşüncenin denizine .da­ lar.

Suç ve C eza'da ve .Budala' d a Ortodoks dinini kuşkusuz olarak

kabul etmektedir. Üstün i nsan olan Raskolni kov "tam o larak" Tan­ rıya ve " Lazarus'un yeniden diri lişi "ne inanır; ahlaki ülkünün be­ timlenişi olan Mişki n , Rom a Katoli kliğinin h aksızlıkları n a karşı çıktı­ ğı tuhaf konuşması dışında hiÇbir dini in anç beli rtmez, Fakat

Ecin­ n i ler ' den itibare n , politi kayla karışmış olarak din, Dostöyevs__ki'nin düşüncesinde ve eserlerinde geniş yer tutar; ve Ecinniler'de i m a edilmiş birçok d i n i düşünce d a h a sonra, özellikle, dini bir roman olan

Karamazov Karde şl e r 'de yeniden ortaya çı kar. Özellikle Bolşevik devriminden sonra, Dostoyevski'de i htilalci man­ tığı görme kteki derin; kehanete varan bir yetenek gösterme k iste­ yenler için alıntılar arayan lara

Ecinniler elverişli bir alan olmuştur.

Daha 1 905 ihtilalinden sonra, Merezhkovski, ona " Ru s i htilalinin kahini" dem iştir, ve bu günkü rej i m e karşı olanlar içi n ,

Ecinniler'­

de bu lakabı doğru layacak birçok bölüm vardır. Başlangıç n o ktası sını rsız özg ü r l ü ktür (diyor Shigalev), vardığı r:n yer sı n i rsız despotluktu r. Bir ya d a birkaç ahlaksız ku şak (diyor Peter Verchovenski) artık kaçınılmazd ı r -insanı iğrenç, korkak, bencil bir yaratığa çeviren bir ahlaksızlık, bize gerekli olan bu; ve insanları alıştırmak için ufak bir dam la da taze kan ... Sonra da kargaşalık başlar. Dünyanın şimdiye kadar görmediği bir sarsıntı olacak. Rusya'nın üstü kararacak ve top-

213


rak eski tan rıları için ağlayacak. Kendi işlerine n asıl bakacaklarını bilmeyenler (diyor Stavrogin), başkalarını casuslukla suçlamaya n e kadar meraklı. Bu alıntılar, Rus karakterinin potansiyelini görmek ve anl amak­ tan mahru m değildir fakat modern politik sövgüde, özgün olmam ak özelliğinden başka bir şey göstermezler pek. Bu alıntı ların yanına kitabın en etkili (ve politik açıdan en saçma) bölüm lerinden birini de koymalıyız: Stephan Trofimoviç'in ölüm döşeğinin başucunda ge­ çen sahneyi. Son seyahatinde karşı laştığı İ ncil satıcısı , domuzların içine girmiş kötü ruhların öyküsünü okuyor ona. Ölüm halindeki ada­ mın gözleri açı lıyor ve Rusya'nın kötü ruh lardan rahatsız olan has­ ta olduğunu, kendisinin, oğlu Peter'in ve diğer radikal nihilistlerin kötü ruhları n içine girdiği dom uzlar olduğunu , kendilerini den ize at­ mak için uçuruma doğru koştu kları n ı ; ve on l ar alçakça yok olduk­ tan sonra, Rusya'nın iyileşmiş ye yücelmiş olarak " İ sa' nın ayakları­ nın dibinde" otu racağını hayal ediyor. Rom anın adının önemi bu­ dur işte, ve Dostoyevski' nin Rus ihtilalinin görevi ve kaderi üzerin­ deki teşhisi de budur. Ecinniler' in başarışı , Dostoyevski'yi kapıldığı politik eğilimde ce­ saretlendirdi ; ve bundan sonraki altı ya d a yedi yıl içinde asıl i lgisi poitikaya oldu. Sonra yeniden dine döndü ve Büyük Bir Günahka­ rın Hayatı 'nın taslağındaki en temel d ü şünceleri anlatmaya çalıştı­ ğı son büyük eserini yazdı. Karamazov Kardeşler' de belki de Dos­ toyevski'nin o zamana dek yazdığı her şey derjnlik ve olgunluk ba­ kımı ndan üstün olan bölümler v�rdır, fakat kitap, artık doruğa gelip geçmiş bir kişinin büyük bir güçle, u stalıkla yarattığı bir eserdir ve daha öncekilerin şevki , ustaca olmayan kendiliğindenliği hurda ek­ siktir. 1 871 ' d e Rusya'ya dönmesinden sonra, beş yıl süren , Suç ve Ceza'yı, Budala'yı, Eclnniler'i ve eğlence olarak da Kumarbaz'la Ebedi Koca'yı yaratmasına yol açan o verimli esinleniş bir daha Dos­ toyevski'ye gelmedi.

21-4.


DÖRDÜNCÜ KİTAP

ÜRÜN YILLA�I (1872•1881)



BÖLÜM xvıı

RUSVA ' VA D ÖNÜŞ

1 871 yazı nda Petersbu rg ' a dönüşünden sonra Dostoyevski'nin ölümüne kadar geçen on yı l , biyog rafi yazarı için de, oku r için de bir çeşit doru ktan d üşüşt ü r. Daha yurt dışında geçi rdiği son on yı l içinde, yaşantısına düzenli bir yeknesaklık çökmüşt ü . Yaşantısının önceki bölu m ündeki bir yığı n belirsizlik yerini tek beli rsizliğe bı rak­ mışt ı : sı kıntı içinde bir yaşantıya yol açan ve s ü rüp giden parasızlık hayatı nın bir parçası olmuştu artık. R u sya'ya dön üşle rinden son ra ise, An na'nın akıl lıca idaresi sayesinde bu belirsizlik de ortadan kalk­ tı. M ali durumunun giderek düzelişi, ev hayatının sakin mutlu luğu , yı ll arı n geçişiyle birleşip fırtı nalı duygu larının yatışmasına yol açtı ; ve biyografi yazarı içirı. artı k oldukça düzenli işleri n de n , olaysız ge­ çen yolcu lukları ndan , çocu kların hastalı kları ndan ve kıskanç akra­ " balarla para yüzünden yapıl an t artışm alard an başka yazacak bir­ şey bulmak bir hayli zo.r. Kah raman lı k çağın ı n karışı klıkl arı ve heye­ canları yerini burj uva yaşantı sın ı n akı llı uslu dönemine bı rakt ı . An na'nın i l k oğl u , Petersbu rg ' a varışların ı n haft asında, aceleyle kiraladıkl arı bir evde doğd u . Eylü l ayın d a devamlı otu racakları bir ev düşünmeye başl ad ı l ar. Katkov'dan Ecinniler için aidı kları para­ nın dışında her zam anki gibi meteliksizdiler. Yan larında getirdi kleri bi rkaç parça eşyadan başka hiçbir şeyleri yoktu . Dostoyevski ' lerin daha önceki evlerinin eşyalarına ise ya Emilia Fyodorovn a tarafın­ dan ya da daha büyü k bii" i hti malle ödenmemiş kiraları n a karşı lık evsa �ibi tarafın dan elkonmuşti:J. Kütüp hane i se Pau l lsaev'e e m a­ net edilm işti, o da, b aşka bir işine yaramad ı klarından kitap ları teker 2·1 7


teker sat m ı ştı . . . Ann a'nın dört yıl önce , Petersburg'dan kaçabi lmek için re hine verdiği eşyalar d a zamanında ödemeler yapı lmadığı için geri alınam ıyord u . H atta yakı n larına bıraktığı t abaklar ve m utfak eş­ yaları bile kaybolmu ş ya da kırılmıştı. Yurt dışından yeni gelenler için acıklı bir başlangıçtı bu. Ann a en çok, üzerinde çoban kızı resim le ri olan babası ndan kalma kadeh lerle, kenarında çok güzel bi r sinek resmi-olan bardaklara acıyordu (kon u klar içmek için bardağı ald ı k­ larında mutlaka sineği kovalamaya çalışırlardı). Eski evin tavan ara­ sından Dostoyevski' nin eski notları , elyazmaları ve mektuplarıyla do­ lu bir sepet çıkması biraz teselli verdi; Anna bunl arı ayı rmak ve eti­ ketlemek için saatlerce uğraştı. Yeni bir eve taşın ı �d ı ve taksitle mobilya,tsmarlandı. Bütün bu iş­ ler Ann a'nın ismiyle yürütülm üştü , öyle ki , dönüşünü bi rkaç ay son­ ra öğrenip kurbanlarının üzerine çullanan eski alacaklılar, ortada ona ait hiçbir m al ve Borçlular H apishanesi dışında ona karşı kul lana­ cakları hiçbir silah bu lam adı lar. Dahası, ümitsizce başını ellerinin arasına alıp, yerine getirBmesine en ufak i htimal olmayan müthiş va­ atlerde b u l u n an biri yeri n e , t artışan , kavga eden , pazarlık yapan ve

vaat ettiği şeyleri harfi harfine yerine getirecek gibi g rünen kararlı bi r kad ı n l a karşılaştılar. Ann a, kocasın ı , sağlığını tehH keye düşüren bu endişelerden ku rtarmak için kısa bir sü re içinde bütün bu işleri üzerinde ald ı ; ve otuz yıldır hemen hemen sürekli bir şekilde Dosto­ yevski'yi rahatsız eden m al i işler artık onun için gittikçe önemini yi­ tirdi. Anna'nın, Dostoyevski'nin borç kısmı üzerindeki faydalı kontro­ l ü , kısa süre sonra gelir kısmına da uzandı. Ecinniler'in son bölü­ münün yazılışı yavaş ilerlemiş ve bir süre ara verilmişti. Ancak 1 872 Aralığında Russky Vestnik'de kitabın son kısmı da yayınlandı. İç­ ten m elodrami k olaylan, yaşayan ya da yeni ölmüş insanların kari­ katürleri, radikallerin öfkesine, tutuculann coşkunluğuna yol açan politik önemi birleşerek Ecfnnller'in yaygın bir başarı elde etmesi­ ne yolaçtı. İsviçre makamlarının Rusya'ya teslim ettiği Nechaev'in davası , olayın dramatik yapısını tekrar zihinle�de canlandırmıştı.

Ecinniler'in kitap şeklinde bir baskısı eğer hemen yapılırsa kazançlı 218


bir iş olacak gibi görünüyord u . Kocasının yayınevleriyle d aha önce­ ki işlerinin karsız sonucunu bilen An na, kitabı kendisi yayın lam aya karar verdi . O günler henüz, işler ufaktı , ve Anna'nın yaptığı işin öy­ küsü, yetmişlerin Petersbu rg ' u ndaki ticari örgütün i lkelliğini çok iyi gösterir. Kağıt ısmarlan d ı , ve m atbaacıya 3.500_ adet basm ası söy­ lendi. Kitap basılıp da i l k parti Dostoyevskilerin evi n e geli r gelmez, en büyük sabah gazetesine, Ecinniler'in, yazarı tarafından kitap şek­ linde basıldığını ve fiyatının 3 ruble 50 kopek olduğunu bildiren bir ilan veri ldi. Daha saat dokuzda, büyük kitapevlerinin adam ları gelfp kitap istemeye başladılar. Talebin çokluğuna güvenen An na, para­ yı sat ı l d ı ktan sonra alm ayı reddedip, peşin para istedi; ve iskonto m i ktarı için (aldı kları kitap sayısına göre yüzde 20-30 arasında deği­ şiyordu) herkesle ayn ayrı pazarlık etti. Gece _çalışmış olan , ve hiç­ bi r zaman öğlenden önce uyanm ayan Dostoyevski , bu iş dolu gü­

nün sabahın d a rahatça uyuyordu . N i hayet uyandığında, yüz onbeş kitap satı lm ıştı , fakat Dostoyevski , karısı rubleleri gösterinceye ka­ dar bu güzel h abere inanmadı. Akşam , başka bir satıcı gelip, taşra­ ya göndermek için 300 kitap istedi. Anna'nın gururla " H ayatımızın

önemli bir günü" dediği bugün, 22 Ocak 1 873'dü. Anna, hemen he­ men kırk yıl boyunca kocasının eserlerini yayınlamaya devam etti. Bu·sırada, Dostoyevski'nin edebi yeteneği başka bir çıkış yolu bul­ muştu . Diğer birçok büyük yaratıcı sanatçı gibi o da, salt sanattan nefret ediyor ve peygamberliğe özeniyordu. Vremya'nın yasaklanı ­ ş ı v e Epocha'nın kapanması onda, yarıda kalmış bir görev olduğu duygusunu uyandıİ'ıyord u . İnançları her zaman tutarlı d eğildi ve pek . ,

seyrek olarak açıkça anlaşılır d u rumdaydı ; fakat onların , kendisi ve insanlı k için çok önemli olduklarına sarsılmaz ve tutkulu bir inancı vardı. Daha 1 867 güzünde Cenevre'den Rusya'ya döndüğü zaman "amacı ve biçimi artık k afamd a kesinlik kazandı" dediği h aftalık bir dergi çıkarmak istediğini yazıyordu . Şimdi, 1 872'nin sonunda, ni­ hayet Ecinniler bittiğinde , tu t kusu n u yerine getirmek için eline im­ kan geçti. Dışardan döndükten sonra tanıştıQ'ı yeni kişiler arasında, Prens Meshcherski vardı, Prens, ilkesiz ve sı rad an

bir gazet eciydi

,

ve daha önceden Grazhdanin adlı haftalık bir gazete ku rm uştu .. An219


na'nın anı l arına göre , Dostoyevski'ye Grazhdanin'in yayıncısı olması teklifinde bulunmuştu ; Meshcherski ' n in d aha ayrıntılı n otları n a gö­ re i l k teklif Dostoyevski 'dan gelmişti. Hangisi doğru olu rsa olsu n , teklif yapı lmış ve sevinçle kab u l edilmişti. · Ü cret yazı lar için yapıl a­ cak olağan ödemeler dışında ayda 250 ruble olarak saptanmıştı. Ve böylece, M ü hendislik Dairesinden 1 844'de ayrı ldığından beri , Dos­ toyevski' n i n i l k kez belli bir işi ve düzenli aylığı old u . Ann a'yı sevin­ diren işin bu yönüydü ; Dostoyevski'de, Bir Yazarın Defteri b aşlığı altinda yazd ığı aylık m akalelerle düny.aya seslenmek fırsatını ele ge­ çirişine seviniyordu. Dostoyevskiler Rusya'ya dön d ü kten sonra yazları l imen gölü ke­ narındaki Staraya Russa' da geçirdiler. Köye yazın gemi ile gidiliyor­ du , kışın ise buzların üstünden kızakla. 1 873 yazını Dostoyevski yayın işiyle uğraşmakJçin Petersburg'da geçirdi. Staraya Russa'ya sey­ rek gidebil iyor ve gidişlerinde de az kalıyord u , Ailesinden ayrı kalı­ şı , hayatının bu son bölümündeki d iğer kısa ayrılıklar gibi, onun tut­ kulu bir koca ve komik denecek denli meraklı bir baba olduğunu gös­ teren m ektup lar yazmasın a yolaçıyordu. Anna, neşem benim (diye yazıy·or 20Temmuzda), senden sabırsızlıkla mek­ tup bekliyorum ... Sen benim biricik neşemsin ve sensiz burda yapayalnız kal­ mak benim için çok zor. Buradaki yalnızlığımı anlayamazsın. Tamamiyle yalnı­ zım, tatsızlıktan başka hiçbir şey yok. Çocuklar hakkında ayrıntılı olarak yat; Lily'­ nin, Fedya'nın neler yaptığını bildir. Konuşmalarını, oyunlarını yaz.

Birkaç gün sonra bir m �klup daha yazıyor: Cumarte_s iyi ·pazara bağlayan gece, bir yığın başka k abus arasında, Fedya'­ nın pencereye tırmandığını .ve dÖ rdüncü kattan düştüğünü gördüm, döne döne. kafası aşağı düşerken, ümitsizlikle ellerimi yüzüme kapıyor ve " Elveda Fedya! " diye bağırıyordum: aniden uyandım. Fedya hakkında mümkün olduğu kadar ça­ buk yaz bana, ve o gece Fedya'ya bir şey olup olmadığını bildir. �Oyaların doğ­ ru çıkabileceğine inanırım, çünkü bu bir gerçek ve mektubunu alıncaya kadar rahat etmeyeceğim.

G ençliğinde olduğu gibi evhamlıydı , ve yalnız çocuklar h akkında değ i l , kendisi için de Anna'yı üzüyord u . Aynı mektupta kendi sağlı­ ğı hakkında kötü haberler veriyordu : 220


Bütün bunla�ın yanısıra (cansİ kıntısı ve bunalım) hasta olmaktan çok korku­ yorum. Dün akşam ateşlendim, sırtım ağrıdı ve bacaklarım ağırlaştı. Fakat bu­ gün çok daha iyiyim. Yalnız iyi uyuyamıyorum. Kabuslar, kötü düşler görüyo­ rum ve hazmım iyi değil. Benden her mektup alışında hemen cevap yaz. Birkaç hafta son ra, " hatta en kötü nöbetlerden sonra bile hiç bu kadar kötü o l m adığı" ve işini kesin o l arak bitirecek sarı bir darbe­ den korktuğunu yazıyor. Bunlar gibi iki mektup daha yazdıktan sonra, an iden pişm an oluyor ve Anna'nın bu sözleri ciddiye alıp çocukla­ rın sı h hatine iyi gelen köyü bırakıp Petersburg ' a geleceğinden kor­ kuyor; ve acele telgraf çekip iyi olduğunu söylüyor, gelm e m esi için yalvarıyor. Anna'dan her ayn ld ığında hep ayn ı acı klı , çocukça kor­ ku lara, endişelere , zayıflığa kapılıyordu.

Oriu , yazın sıca� ında Petersburg'da çalışmaya zorlayan yayın işi

kısa süre sonra dayan ılmayacak kadar sıkıcı gelmeye başladı. Dos­

toyevs ki , disiplinli bir d üzene çoktan beri dayanamaz olm uştu (as­ lında hiçbir zam ah bu n a pek dayanıklı olmam ıştı). Düzenli bir şekil­ de n e yazabi liyor ne de yayın cı lı k yapabiliyqrdu . Politi k inançlarda hiçbir uyuşmaz l ı k yoktu çünkü Meshcherski de Dostoyevskf kadar tutucuydu v e Slavcılığa olan i n ancını göstermek için ofisindeki u şa­

ga Rus göm leğiyle uzun ç izmeler giyd i riyord u . Fakat Dostoyevski ' ­ n i n , gazetenin idaresine bizzat karışmaya kalkan gazete sahibiyle

arasında çı kan nazik du rumları idare etmeye hiç yeteneği yokt u . Slavcı şai r Tyutchev öldüğü zam an Dostoyevski uygun düşecek kı­ sa bir yazı tasarladı , am a Meshcherski'nin yai:dı ğı ve eminiz ki , ya­ yı n l anacak d u ru m a gelinceye kadar sayısız i m l a yanlışın düzeltildi­ ği b i r yazı yüzünden kendi yazısınd an vazgeçmek zoru ncia_ kaldı ; Dostoyevski ' de üzerinde ald ı ğı işi yapabilmesi için gereken uysal­ lık ve sabı_r hiç yoktu. M eshcherski uysal bir p atron gibi görünüyor­ du ve kızgın olan her zaman yayıncıydı fakat aralarındaki i lişki git­ tikçe daha zorlaşıyordu'. Gazeteyi basan ve iki şefe birden hizmet etmekten şi kayet eden baskıcı , Dostoyevski ' n i n kızgın lığı ndan söz edip d u ruyord u . Dostoyevski yılın sonunda işten ayrılmak istediğini bildirdi. G razhdani n 'deki son yazısı 1 874 Ocağında yayı n landı ve iki ay sonra yayıncı l ı k görevini bı raktı.

221


Hava yine değişmişti. O an içi n , yeterince politika ve eleştiriyle uğraşm ıştı; düşünceleri yine romanın daha durgun sularına dönd ü . B u düşünce Nekrasov'un beklenmeyen b i r ziyaretiyle daha da ke­ sinleşti. Dostoyevski ile Nekrasov arasındaki ilişki kesintili ve belir­ siz olmuştu. 1 845-46 arasındaki kısa süreli dostlu k, Dostoyevski '­ nin Nel<rasov'u, "edebi sivilce" hicvine katılışı (gerçekten katı lıp ka­ tı lmadığını bilmiyoruz) nedeniyle suçladığı sert bir tartışmayla bit­ mişti. Altmışların başında yine dosttu lar ve N ekrasov'dan Vremya' ya şiir vermesi isteniyordu; fakat araları yine bozuldu ve Vremya ne Sovremennik arasındaki politik kavga iki yazarın arasını açtı. Şim­ di, yetmişlerde, Sovremennik artık yayın lanmıyordu ve Nekrasov diğer büyü k radikal gazeteyi, Dostoyevski 'nin ilk öykü lerinin çıktığı Otechestvennye Zap i s ki yi yayınlıyordu. 1 874 Nisanında Dosto­ yevski 'ye başvurarak (on seneden daha uzun bir süredir görüşme­ mişlerdi), bundan son ra yazacağı romanı eski gazetesine vermesi­ ni istedi . B u sahne, Anna'nın Anılar'ında, karakterleri ve aralarındaki iliş­ kiyi gösterir bir şekilde anlatılm aktadır: -

'

Rusya'ya döndüğümüzden beri Fyodor'un Nekrasov'u görmediğini biliyordum .. Bu ziyaretin belli bir önemi olduğunu düşündüm. Öyle meraklıydım ki çalışma odasından yemek odasına açılan kapının arkasında durmaktan kendimi alıko· yamadım. Sevinçle, Nekrasov'un kO<fama Otechestvennye Zapiski için bir ro­ man yazmasını teklif ettiğini duydum; forma başına 250 ruble veriyordu, oysa koca.m daha önce 1 50 ruble almıştı.

Herhalde Nekrasov mütevazi eşyalarımızı görüp, Dostoyevski'nin böyle bir artıştan çok sevineceğini ve hemen razı olacağını tahmin� etmişti. Fakat Fyodor teklif için teşekkür ettikten sonra şöyle cevap verdi: " İ ki nedenden ötürü size kesin cevap veremem. İ lk olarak Russky Vestnik'e yazıp romanımı isteyip istemediklerini sormam gerekiyor. Bir dahaki yıl için ye­ terince yazıları varsa, o zaman serbestim, romanım için size söz verebilirim. Russky Vestnik'in eski bir yazarıyım. Katkov bana karşı her zaman iyi davran­ mış, ricalarımı yerine getirmiştir; eserimi onlara teklif etmeden bırakıp gitmem kabalık olur. Bu işi bir ya da iki haftada halledebilirim. Yalnız şunu hatırlatmalı-

222


yım Nikolai Alekseeviç, eserlerim için her zaman önceden para alırım, iki ya da üç bin . ruble. "

Nekrasov bunu kabul etti. " İ kinci sorun " diye devam etti Fyodor, "teklifiniz hakkında karımın ne düşündüğü. Şimdi evde, hemen sorabilirim." Kocam dışarı çıktı. Sonra ifginç bir sahne geçti. Fyodor dışarı çıkınca, aceleyle: " Sormaya ne gerek var? Kabul et Fedya, hemen kabul et. " dedi m . Kocam şaşkınlıkla " Neyi kabul edeyim?" diye sordu. " Neyi olacak Allah için! Nekrasov'un teklifini." "Ama sen bu teklifi nereden biliyorsun?" " Bütün konuşmayı dinledim, kapının arkasındaydım . " Fyodor üzgün bir şekilde, "Demek gizlice kapıların atdıni dinliyorsun? A h An­ na, utanmıyor musun?" diye bağırdı. " Hiç utanmıyorum. Benden gizli hiçbir şeyin yok, nasıl olsa hepsini bana an­ latacaktın. Öyleyse, kapının ardını dinle m enin ne kötülüğü var? Başkalarının işi değil ki bizim işimiz." Fyodor bir şey diyı.medi: Çalışma odasına dönüp: ' ' Karımla konuştum, romanımın

Otechestvennye

Zapiski'de yayınlanması­

na çok mertı nun olacak" dedi. Nekrasov Fyodor'un böyle bir konuda karısına danışmasına şaşırmış gibiydi: " Seni böyle ]<arının 'elinde' olarak hiç düşünmezdim" dedi.

Moskova'ya acele yapılan bi r seyahat, o sırada Anna Karenina'­ yı. almış olan Katkov'un (Dostoyevski 'nin daha sonra kızarak öğren­ diği. gibi, form asına 500 ruble ödemişti), başka büyü k bi r roman, al­ maya pek niyeti olmadığını ve önceden para vermeyeceğini ortaya çıkardı; böylece Nekrasov'un teklifi kabul edildi. Petersbu rg'un soğu k ve rutubetli havası, Dostoyevski 'nin ciğer­ lerini üşütmesine yol açmıştı. 1 874 yazında, günün modası olan bir tedavi yoluna başvurup altı haftalığına Almanya'daki Bad Ems'e gitti. Daha sonraki iki yıl ve bir de 1 879'da aynı yere yine gitti. Bu'uzak kalışlar sı rasında karısına yazdığı cilt ler dol usu mektup, mu hakkak ki büyük bir yazarın kaleminden çıkan en yeknesak yazılardır. Aklı , hiç değişmeyen şeyler hakkında sonsuz b i r çem ber üzerinde döner 223


durur. Konular hep aynıdır: rahatsızlıklar ve tedavisinin ilerleyişi, kaç şişe Kranchen ve Kesselbrunnen içtiği (yı llar i lerledikçe, Dostoyevski daha aşırı bi r şeki lde sıh hatine düşkün oluyordu), Alm anl arın aptal­ lığı ve ordaki Rusların yapmacıkları, yalnızlığı ve sı kıntısı , Anna'ya karşı tutku lu düşkünlüğü (bazen öyle kişisel şekilde anl atılmıştır ki", Ann a, mektupları gelecek nesillere bırakırken bazı bölüm leri çı kar­ mak zoru nda kalmıştır), çocu klar için sürekli endişe ve onların söz­ lerine, yaptı kl arı na olan i lgisi . Kum ar masası eski çekiciliğini kay­ betmişti ; eski yıllard aki gezme tutkusu da sönm üştü ; An n a, P aris'e _ gidip oria e lbise almasını söylediği ve bu n edenle para yol ladığı za­ man , kızarak reddetti. Ems'e yılda bir yaptığı gezi sıkıcı gelmeye baş­ lamışt ı , artık tek istediği buranın yap m a topluluğundan kaçıp , evin­ deki rahata kavuşmaktı. Yalnız bi r kere, son olarak çiçek bırakm ak ve son olarak gözyaşı dökm ek üzere Cenevre'ye, unutulmayan Son­ ya' nın m ezarı n a gitti. 1_874 Tem m uzunda, yeni romanı için karaladığı bir takım notlarla eve döndüğü n d e , karısı onu beklenmeyen bir teklifle karşı ladı. Hiç paraları kalm amıştı , çünkü Nekrasov, önceden ödemeler bakım ın­ dan Katkov ' u n eskiden olduğu kadar cöme rt değildi; ve rom anın ya­ zı lm ası için sessizli k ve huzu r gerekliydi. Kışı, evlerin aylığı 1 5 ru b­ leye kiralandığı Staraya Russa'da niye geçirmesin lerdi? Dostoyevski şaşırmıştı ve karşı çıkmak için bahaneler arıyordu. Karşı çıkm ası­ nın asıl nedeni, onu hiçbir zaman bırakmayan , Anna'nın yalnız ken­ disiyle kalm aktan sıkı l acağı korkusuyd u . Fakat, tabii ki, i kn a eden Anna oldu ve Dostoyevski'nin Delikanlı'yı yazması , Anna'nın da an­ nelik, ev kadın lığı ve kocasının yazdıklarını kopye ettne _görevini yap­ ması için (varlığı nın ü l küsün(i bunlarda buluyordu Anna) huzur ve yalnızlık içinde kışı geçirmeye başladılar. Kışı burda geçi rm ek için Anna'nın öne sürdüğü nedenler para du­ ru m u ve sağlıkla ilgi liydi; fakat, kendisinin belki de pek farkında ol­ madığı ama önı;ımli olan bir neden daha seziyoruz. Anna'nın tabia­ tınd aki sahip olma ist eği , Dostoyevski'yi Petersburg'daki akrabala­ rının sinsi pençelerinden uzaklaştırdığı güiıden bu yana azalmamışlı ; aksine elde ettiği başarıyl a artmış bel ki de biraz kab alaşm ıştı. Ko224


casının -bütün ünüyle kahramanın ve bütün zayıflı klarıyla çocu­ ğun- yalnız kendisine ait olmasını istiyordu . Yurt dışında dört yı l çol< güzel bir şe kilde yalnız yaşamışlardı ve artık, yargılayanın , ka­ rar ver�nin yalnız kendisi olmadığı her olaya, her ilişkiye öfkeyle ba­ kıyordu. Dostoyevski Petersbu rg'da akrabalarına ve dostl arın a faz" la bağlıydı : ve kocası on lara h e r gidişinde, topluluktan her zaman nefret eden , ailesine bağlı An na, yarı-sıkıntı içinde , yarı-hakir göre­ rek evde oturuyord u . Aslında akrabalar, y u rt d ışından dönmelerin­ den sonra pek ciddi bir dert çı karm am ışlardı; artık kocasına olan et­ kisi , bu ya da bunun gibi ş �ylerden zarar görm e kten çok uzaktı . Fa­ kat Anna, kazandığı zaferi yenilenlerin dayanabileceği hale getirme­ sini bilen insanlardan değildi. Kocasının bütün akrab_aları ondan nef­ ret ediyord u ; ve kocasının onlarla bu luşmaları Anna yokken -aslında haberi oluyordu- i htiyatlıca yapı lıyord u . Bu şartlar altında, toplan­ tılar kaçı n ı l m az olarak, karşı tarafa kısa süreli geçişler olarak görü­ lüyor ve her seferinde onda bir h u z u rsuzlu k ve . kızgınlık yaratıyor­ du. Dostoyevski'nin, kardeşinin ariısı nedeniyle sı k sık ziyaret ettiği Emilia Fyodorovna artık para istemiyordu çünkü oğullarının işleri iyiy­ . di şimdi. Pau l lsaev ise, hala üveybabasının şefkatinden faydalanı­ yord u ; Dostoyevski Rusya'ya dönmeden bir süre önce evlenmiş, yü­ künü çoğaltmıştı . Karısı Dostoyevski'nin ve h atta daha müşkülpe­ sent olan Anna'nın bile hoşun a gitm,şt i , fakat kaderi kaçını lmazdı. Rus aydın sınıfının aylak çocu ki arının eskiden beri sığındığı yer olan devlet memu riyeti Pau l'a açı k değildi, çünkü bu pek fazla şey ara­ m ayan işe gi rebilmek için gereken asgari düzeye bile erişememiş, oku lda başarısız olmuşt u . Maikov'u n ve Dostoyevski ' n i n diğer ar­ kadaş l arı nın yardımıyla, genellikle ban kalarda zam an zam an iş bu­ luyor fakat bu işlerin hiçbirinde u zu n süre kalm ı yord u . Eğer üvey­ babasının kızgınlık anında yazdığı bi r m ektuba inanırsak, yirmi ya­ şına kadar çarpım cetvelini öğrenemem işti; m ali işlern yeteneği ol­ duğu nu sanmak ise pek zor. Fakat görünüşe göre b u n :.ı n fazla öne­ mi yokt u , çünkü genellikle, yeterlikli olmadığının anlaşılmasına va­ kit kalmad an , asiliği ya da küstahlığı istifa etmesine yahut kovulma­ sın a yol açıyordu. İ şsiz olduğu zamanlar üvey b abası ndan ya da ba225


zen başka akrabalardan alabildiğiyle geçiniyordu. Bir çocuğu olmuş­ sonra bir tan e daha old u ; üçüncü olduğu zaman durum ümitsiz­

tu ,

dı ve çocu k Kimsesiz Çocuklar Yu rdu na götürüldü. Dostoyevski'­ nin tutu m u n d a hakim olan hala acı m ayd ı ; n,� yargı layabiliyor ne de su çlayabi liyordu ; ve Pau l Anna G rigorievna'dan aldığı ağır bir mek­ tuptan şi kayet edince, hem en cevap yazıp, mektubu kend isinin gör­ med iğin i , karısının d uygul arıyla kendi duyguların ın karıştırı lm aması gerektiğin i açı klıyordu. Karı koca arasında Paul lsaev h akkında ne­ ler geçtiğini bilmiyoruz, bu konuda hiçbir belge yok. Anna'nın tabi­ atında pek yumuşaklık yoktu , fakat onu , kocasının herkese karşı olan cöm ert liğini sınırl am aya çalıştığı için suçlayamayız. Dostoyevski 'nin Pau l ' a yazd ığı mektuplar giıti kçe seyrekleşmekte ve kısalm akta; bi­ rinde , artık hiçbir arkadaşından ona iş bulmasını istemeyeceğini ya­ zıyor; başka birinde de sert bir şekl ide, yoll an an paranın hesabını vermesi ni istiyoru. Dostoyevski 'nin m addi d u ru munun d üzelişi , ka­ rısının kon trolunun arttığı nı gösteriyor; ve Anna'nın tartışmasız ege­ menliği altında geçen bu yıllarda, Paul lsaev, Dostoyevski ' ni n zih­ nini oyalayan şeylerin azalmasıyla birlikte gittikçe önemini yiti riyor. Dostoyevski ai lesinin daha yaşlı kuşakları sönü k kişiler olarak ka­ lıyor. Fyodor'un küçüğü Andre i h akkında, başarı lı sayı labilecek b i r m ü hendis o l m ası dışında pek bir şey bilmi yoruz. E n küçükleri N i ko­ las ise, tam bir asalakt ı ; Fyodor'un her ay ve rdiği 50 rubleyle ve du­ ru m u iyi olduğu , ortada işe karışacak Anna da olmadığı zaman bu­ na eklediği hediyelerle geçiniyord u. Varvara ve Vera Moskova'da yaşıyorlard ı . En küç ü k kızkardeş Aleksandra Petersbu rg 'daydı ve Dostoyevski onu bazen görüyord u ; fakat kocası sokakta Dostoyevs­ ki'yi tanı m am azlıktan geliyor, Ale ksandra da An na'nın ismini ağzı­ na al maya yanaşmıyord u . Açıkça görü lüyor ki, bu i li şkilerin çoğun­ da ortada .sadece resmi bir bağ kalmıştı; aile kolayca ve acısız b i r şekilde bütün üyle ayrı labilirdi , fakat on ların birbirlerine aldırmama­ larını ön leyen i ki güçlü şey -ortak bir am aç ve bir çekişme- ayrı lı­ şı d u rd u ruyord u . Dostoyevski ailesini o n y ı l boyunca kızıştı ran ve Fyodor'un ölü­ münden sonra bile kapanm ayan m esele, Kum anin teyzenin serve226


tiydi. Fyodör' u n annesinin kardeşi olan bu yaşlı hanımdan bu biyog­ rafide bi rkaç kez söz etmiştik. Kocasının zen ginliği onu Dostoyevs­ ki ailesinde önemli bir kişi yapm ıştı. Babaları öldüğü zaman en kü­ çük çocu klar Ku manin' lerin evin e götürü lmüştü , ve Fyodor'un eli­ mizd e kalan e n eski mektupl arından biri -'Ku m an in e n işte ve tey­ zeye yazılmış bi r mektup- h ü rmetkar tonuyla, bu kişi lere göşteri­ len saygıyı belli ediyor. Bu saygın ı n yerinde olduğunu sonuçlar gös­ terd i. Kumanin enişte 1 853'de öldü ve Fyodor'a hayatının en sı kı­ şı k dönemlerinden birinde 3. 000 ruble bıraktı. Bir sonraki yı l, önce Michael sonra Fyodor, Epocha'yı yür.ütebilmek amacıyla Kumanin teyzeden 1 0.000 ruble aldılar. Zengin ve çocuksuz bir d u l u n ölümünün akrabalarınca merakla beklenmesin i an lam ak için insan doğasını derinliğine bi lmeye hiç gerek yok. Dostoyevski 1 866'da Kumarbaz'ı yazarken, Kumanin tey­ zenin tanı nabilir bir karikatü rün ü de koymuştu kitaba. Açgözlü va­ risleri Moskova'dan onun ölümünü bildiren bir mekt u p beklerke n , o acayip " büyükanne" , taşınabilir sandalyesiyle Roulettenberg'e ge­ lir ve onların gözü önünde u m m akta oldukları mirası ru let masası­ na bırakmaya başlar. Ku m an i n teyze art ı k çok düşkündü ve böyle karikatürün yapıldığını sezmesi hemen hemen olanaksızdı. Fakat so­ nu nda, nerdeyse Dostoyevski ' n i n kitabı nda yazdığı şeylere yakla­ şık bir durum oluyordu. 1 869 Ağustosunda Dresden 'cieyken Maikov'­ dan aldığı bir mektuptan yaşll kadının öldüğünü ye s�rvetinin 40.000 ru b lesini bir manastı ra bıraktı ğını öğrenen Dostoyevski, M aikov'u n öğüdüne uyarak, akrabaları na ve avukatlara, vasiyet sahibinin son dört yı ldı r " aklının başında olmadığı" gerekçesiyle vasiyetnamesi­ ne karşı dava açılıp açılmayacağını soran mektuplar yazdı. M aikov'un bu haberi nerden öğrendiğini bilmiyoruz fakat haber bütünüyle yanlış çıktı. Ku m an in teyze, akli yetenekleri ne orursa olsu n , 1 871 baharı ­ na kadar yaşadı ve ancak Dostoyevski'nin Rusya'ya dönmesinden bi rkaç ay önce öldü. Bı raktığı en önem li şey Ryazan ' d aki bir rı:ıü l ktü. Vasiyeti öyle ka­ rışıktı ki , m ü lkü, Dostoyevskiler ve d iğer akraba iki aile arasında üç eşit parçaya bölmeye karar verinceye kadar avukatların çekişip d u r227


du kları ü ç y a d a dört yıl geçti . Grazhdanin'de yayıncı olarak ç alıştı­ ğı 1 873 yılında Fyodor'u sü rekli. olarak bu sorun üzerinde avukat­ larla u ğraşırken görüyoruz. Son u nda iş yasal şeki lde karara bağ­ ' landığınd a , m ü l k açı k arttırmaya çı karıldı . Fakat hiçbir alıcı çıkm adı ve iş, her zaman olduğu gibi , m irasçıl an bir araya toplayıp toprağı paylaştırmaya kaldı. 1 879' a kadar, bu işle i lgili herkesi , demiryolun­ dan 50 mil uzaklıktaki bir yerde aynı anda toplamak im kanı olmadı. 1879'da, Foyodor Enis' de tedavi oluyordu. Zaten uzun süredir ona vekalet eden Anna, kocasının yokluğunu bi r engel saymadı ve te­ davisini yarıda bırakıp gelmemesi ya da gere ksiz öğütlerde bu lun­ mam ası için, Ryazan'a doğru yola çıkıncaya kadar Dostoyevski'ye bu paylaşm ayı haber vermedi. H aklı olarak, kendi delegelik yete­ neğine kocası nınkinden daha fazla güvenmiş olabi lirdi ve kocası­ nın serzenişlerine karşı , yaptığı ustaca pazarl ı k sonu nda "200 des­ yatin orm an ve 1 00 desyatin e ki lebilir toprak" elde etti klerini söyle­ yebi liyordu. Fakat bu da meselenin yatışmasına yetmedi. M al gayri­ menkuldü ve yalnızca erkeklere yani Dosfoyevskilerden hayatta ka­ lan üç erkek kardeşle ölmOş olan Michael'in oğu llarına kalmıştı. M ic­ hael ve Fyodor'un onar bin ru ble almış olm aları haksızlığı daha da büyütüyord u ; çünkü bu yard ı m l ar m i rastan paylarına düşenden çı­ karılmam ıştı. Kanüni yargının ne olacağı kesi n d i , fakat kızkardeşle­ rin ahlaki b akımdan şikayetleri vardı ve kend ilerine paranı n öden­ mesini istiyorlardı. Kardeşlerin de bildiği gibi ! Fyodor eskiden , on­ ları n kinden çok daha zayıf bir ahl aki isteği bile duymazlıktan gele­ mezdi : fakat şimdi yanında, duygu ları n a kapı lmayan ve ona kendi çocu klarının haklarını ve isteklerini hatı rlatan Anna vardı. Dostoyevski Anna'ya karşı bir şey yapamazdı ; fakat eğer kızının biyografisine ina­ nırsak , kızkardeşlerinin serzen işleri , yalvarmaları hayatının son haf­ tasında bile sürd ü . Dostoyevski'nin hayatındaki bu son mali karışıklığı, b u konuya bir daha dönmemek içi n , vaktinden önce an lattık. Artık, Staraya Rus­ sa' da sessizce oturu p Delikanl ı'yı yazmaya başlad ığı 1 874-75 kışı­ na dönüyoruz. Ku m anin teyzenin mi rası üzerine çı kan t artışma, bu rom anın birkaç bölümüne yansım ıştır. Değişi k mirasçı lar arasında228


ki soru n l ar, kahramanın babası Versi lov'la i ki Sokolski Prensi ara­ sınd aki d avayı esin lemişti r. Bu olayda yasal h akla ahlaki hak ara­ sı nda çe iişki vardır. Kan u n Versilov'dan yan adır fakat vasiyet sahi­ binin kişisel bir mektu b u , Prenslerin lehindeki eğilimi açıkça gös­ termektedir. Bu d u ru m u n , kızkard eşlerinin Kum an i n ' i n mi rası üze­ ri ndeki ah laki isteklerin i n haklılığıyla kendinin ve e rkek kardeşleri­ nin yasal h akkı üzerinde Dostoyevski'nin gizli düşüncesini bilinçli ya da bilinçsiz olarak yansıttığını .insan ister istemez d üşünüyor. Yal­ nızca bu da değil. Delikanlı'nın karışı k olay örgüsünün çevresinde döndüğü eksen lerden biri de, kadın kahraman ın bir avukata yazdı­ ğı ve babası artık aklı başında bir in san olm adığı için i şl e rini idare edecek bir vasi tayin ed i l m esi i htimalinden sözelliği bir m e ktuptur. Mektup bilinmeyen kişi lerin eline geçer: ve me kt ubu yazan , mek­ tu ptan babası nın h aberi olacağından , babasının sevgisinden ve mi­ rasından yoksun kalacağından korkar. Bu olayı yaratı rken , Dosto­ yevski ' n i n aklında, kend isi nin 1 869'da M aikov' a yazdığı , Kumanin teyzenin isteği aleyhine dava açılmasını önerdiği mektu pların ve baş­ ka bir g u rubun bu me kt u pl arı kullanarak yaşlı kadının gözünde iti­ barını d ü şü rebi leceği için daha son radan duyduğu end işelerin ol­ ması pek m u htem el. Ku manin'in m i rasın ı n bu son yıllarda Dosto­ yevski ' n i n h ayatı nda ve düşünce lerinde, uzun mektu p l arı ndaki bu kon uya kısa değinmelerden çı karacağımızdan daha b üyü k bir yeri olduğu açı ktır. Rom anın yazılışı , Dostoyevski ' n i n daha önceki h ayatında örneği olmayan bir d üzen lilikle sürdü ve bölümler Otechestvennye Zapis­ ki'de 1 875 yı lı boyu nca yayınlandı . Dostoyevski haziranda tedavi için bir kez daha Ems'e gitti ; ağustosta bir çocu kl arı daha oldu ve eylül­ de , yeni romandan aldıkları parayla d u ru m l arı nı düzeltip,, Pete rs­ bu rg ' a geri döndüler. Delikan l ı , genellikle kabu l ed i ldiği gibi, yaza­ rı n olgu nluğunda yazdığı diğer dört rom andan daha düşük bir dü­ zeydedir, fakat incelemeye değer bir hayli yanı vardır.

229



BÖLÜM

XVlll

PSİKOLOG OLARAK DOSTOVEVSKİ - DELİKANLI

Delikanlı, Dostoyevski ' n in büyük eserleri arasında, kendi politik görüşleriyle t aban tabana zıt görüşleri olan bir gazetede basılan tek romand ı r. R usya' da edebiyat ve politika hiçbir zaman birbirine uzak değildi r. Son romanı açıkça polit i kt i ve 1 874'ün son larında yazdığı m e ktuplar, yeni rom anındaki herhangi bir şeye Nekrasov'un politi k bakımdan karşı çıkacağından korktuğunu gösterir. Bu nokta önem­ lidir, çünkü b u korku , konu n u n seçimini ve ele alınışını sınırlamıştır. Dqstoyevski büyük eserlerinin çoğunda, yaşamın ve felsefenin so­ ru nlarıyla uğraşır: Suç ve Ceza'da ahlakın an lamıyla, Budala' da ah­ laki ü l küyle , Eci n n iler' de ahl ak, politika ve din arasınd aki ilişkiyle, Karamazov Kardeşl er' de dinin temel leriyle. Görüşleri ne olursa ol­ su n Dostoyevski , radikal bi r gazetenin sütun larında, bu konu l arın hiçbiri hakkında düşüncelerini serbestçe yazamazdı. Del i kanlı bu konu l arın hiçbirini t artışmaz ya da yüzeysel ve rastlantısal olarak tar­ tışır; özünde, yalnızca, insanl arın birbirlerine karşı gösterdi kleri psi­ kolojik tepkil.e rle i lgileni r. Eğer -ki bunu ileri sürmek için yeterince neden vardır- Dosto­ yevski sı radan bir filozof ve mükemmel bir psikologsa, diyebi liriz ki , Delikanlı diğer büyük roman l arı ndan daha fazla incelenmeye de­ ğer ve eleşti rmenlerin elbirliğiyle onu en düşük dereceye i'nalrm e­ leri yan lıştır. Fakat, yazarının m ü kemmel usta olduğu bi r alanda bu­ lunmasına rağmen , Delikanlı bir başarısızlı k olarak kabu l edilmeli­ dir. Kalem in i tarafsı� konu lara h apseden tedbirli olma kaygısı , de­ hasının hareketine önemli bir engel olmuşt u r. Yeni rom an, hiçbir 231


ön emli soru n u ele almaz ya d a yalnızca, derinliğine incelemeden tekrar yerine bı rakmak için ele alır. Karakterler sanki boşlu kta uğ­ raşırlar, amaçları önemsiz ve belirsizdir, başka bir d üşünce tarafın­ dan coşt u r u l m azlar, ve ana karakterler amaçsız kendini çözümle­ melerin kısı r döngüsünde dönüyor gibidir. Bir yerde kahraman , " her şe· ı düş ve sayı klama gibi" diyor, başka bi r yerde d e , zihni d u ru­ m u .1u "duygu ların ve heyecanın çözülmez bir kaos" u olarak niteli� yor. Okuyucu , bu yerinde tanımlam aları bir bütün olarak kitaba uy­ gu layabi lir, ya da hatta Tu rgenyev'in özel bir m ektu bu ndaki yargı­ sı na katılabilir: O kaosa şöyle bir baktım. Tanrım! ne tatsız şeyler-hasta odasının pis kokusu, faydasız karmakarışık sözler, psikolojik araştırmalar.

Delikan lı'nın sanatsal başarısızlığının açıklamasını araştı rmak için fazla uzağa bakmaya gere k yok. Dostoyevski ' n in ki denli zengin ve değişik yerlerde dolaşan bir deha, sanatsal yaralısına biçim vere­ ce k zorlayıcı bir düşüncenin diSiplinini gerektiri r. Suç ve Ceza ve Budala (i kincisinde konu dışı söz daha fazladır), bu düş ü nce bi rliği­ n� gösterir. Kumarbaz'da, maddi gerekirliğin gücü (kendini Stellovs­ kl'den ku rtarm ak için kitabı bi r ayda yazmıştı) disiplini sağlıyor ve öykü düşü nce bakımından eksik olm akla bi rli kte, tekni k olarak mü­ kemmeldir. Yine çok sürat le yazılmış olan Ebedi Koca' da, ana dü­ şünce güçsüz olmasına rağmen, kı�a bir zamanın birliğini sağlamaya yetiyor. Ecinniler iki likten zarar görüyor, bi r ye rine i ki an a noktaya doğru çekiliyor takat yine de çeki m 'gücü vard ı r ortada. Delikanlı bu zorlayıcı güçlerden bütün üyle yoksu ndu r ve sonuç Dostoyevs­ ki' n in yazdığı biçimi en eksik eserdir. Kitap en az üç kayn aktan çı km akt adır. 1 876'da Bir Yazarın D ef­ teri' nde Dostoyevsi şöyle yazıyord u : O n sekiz a y önce Nekrasov. Otechestvennye Zapiski için bir roman yazma­ mı teklif ettiğinde. kendi Babalar ve Çocuklar'ıma başlamak üzere idim; takat Kendimi durdurdum ve bunun için Tanrıya şükürler olsun. Daha tam hazır değil­ dim. De li k anlı yı yazdığım sürede. düşüncemin ilk denemesi olarak . . . hala gü­ '

nahsız olan bir kişiyi ele aldım ama bu kişi, daha şimdiden, ah laki bir bozukluk olanağıyla. erken yaşta önemsizliğinden ve gayrimeşruluğundan nefretiyle ve 232


böylesine temiz bir kişinin kötü düşünceleri kabul etmekteki o "genişliği" ile (bu düşünceleri daha şimdiden yüreğine yerleştirmiş, fırtınalı

hala

mütevazi fakat cüretli ve

düşlerde onlarla ilgilenmişti) lekelenmişti. BüJün bunlar, yalnızca kendi

gücüne, kendi aklına ve tabii ki Tanrıya bağlı kalıyor. Toplumun dışında kalan insanlar,

bu tip ailelerin üyeleri işte böyledir.

Delikanlı'nın Dostoyevski 'nin kafasındaki i l k şekli buydu: gayri­ meşru bi r çocuğun toplumla ve babasıyla olan ilişkileri. Rom anın tamamlanm ış olduğu haliyle sahip olduğu zayıf bütün lüğün tümü bu örgüdedi r. Fakat bu m ayayı tam am lamak için başka öğeler de girdi işin içi­ ne. Daha önce gördüğümüz gibi, Bir Büyük Günahkılrın Hayatı'­ nın müsveddeleri Ecinniler'de kullanılmıştı; Delikanlı' da bu kaynak daha da geniş olarak kullanıldı. Kahramanın, m ahrumiyete katlana­ rak "bir Rot hschild" olma ve süre kli para biriktirme "düşünce "si doğrudan doğruya bu müsveddelerden gelmektedir. Bir Büyük Qü­ nahkarın Hayatı'nda bu d üşüncenin bir önemi ve bütü.n le bir i lişki­ si vardır herh alde, Delikanlı'da ise, bu d üşünce ilk bölü m lerde ön , plana çı karı lmış ve daha sonra nedensiz olarak unutulmuştur; Lam­ bert'in kişiliği de mC:sveddelerden alınmıştır; Lambert müsveddelerde bir Fran sızdı r ve " m i l letçe i l kesizliği" gösteren bir tipti r. Delikanlı'­ da pek yeteneksiz olmayan bir şantajcı rol ünü, bu gerekli ve belki de melodramik rolü oynamaktadır, fakat ahlaki bakımdan hiçbir öne­ mi yokt u r. Bu yabancı öğeler pek birlik sağlamazlar. Büyük Günah­ kar .ve gayrimeşru çoc u k bi rleşt i ri l m iştir ama bu bi rleşimde hatalı ve yapma kalan bir şey vard ı r. Delikanlı'daki üçüncü öğe babanın (Versilov' un) kişiliğid ir. Ö nem bakım ından kahramandan sonra o gelmektedir. Ve rsi lov da, roma­ nın başarısı hesabına bi r t ali hsizlik olarak, karma bir kişidir; Dosto­ yevski 'nin aklında otuz yıldı r doğan d üşüncelerin kı rıntılarından ya­ pılmıştır. Versilov'da kesin bir şekilde, Ö teki' n i n Ezilenler'deki Prens Val kovki' nin , Ebedi Koca'd aki Velchaninov'u n , Bir Büyük Günahkarın Hayatı'nın müsveddelerinin, ve Ecinniler'deki Stavro­ gin'in yan kısı nı görüyoruz; ve bu karışıklığın tepesinde , bu eklekti k ve uyumsuz kişi , o sırada Dostoyevski 'nin aklında tohum halinde ,

233


bulu nan ve bir dahaki i ki yıl içinde Bir Yazarın Defteri'nde an l atı­ ları. Rusya ve Avrupa hakkındaki politik kuramların sözcü lüğünü yap­ maktadır. Bu öğeler karışıklığının sonu c u , roman ilerledikçe artan bir tutar­ sızlıktır. İki temel kişin i n ana hatları gitt i kçe daha bulanıklaşm akta, d ü rtüleri ve duygu ları gittikçe daha karışıklaşmaktadır; özellikle iki kitapta, bu i ki kişinin arasında geçen güçlü ve etkili sahneler vard ı r fakat i k i bilinmeyen ya da yeterince bilinmeyen nitelik arasındaki iliş­ kiler, okuyu cu nun dikkatini ve i lgisini süre kl i tutam amaktadı r. Baba i le oğu lun b irbiri için an laşılmaz olması m üm kündür, fakat ikisinin de çoğu kez okuyucu için an laşılmaz olması sanatsal olarak büyü k bir eksikt i r. Ve bütün bunlar, an l atı türünün d iğer i ki d isiplinsiz u s­ tasının , Balzac ve Dickens'ın roman örgüleriyle kabalık ve karışık­ lık yC;inünden rekabet edebilecek bir olay örg üsüyle birli ktedi r. H a­ reketin ana devi ndi ricisi, daha önce sözünü ettiğimiz mektuptur. Bu m ekt11p, önce oğu la, sonra babaya, i kisinin de aşık olduğu kadına şani .:j yapabilme gücünü veri r (fakat bu sevgi öyle belirsiz ve ka­ rarsızdır ki . Karam azov'daki baba oğul arasındaki rekabet motifi bu­ rada daha önceden vard ı r diyem eyiz). Ve bu iyice eskimiş m elodra­ mik aracın çok zayıf görünmemesi için, oğula babasına şantaj yap­ ma olanağını veren bir başka m ektup daha vardır. Bu i kinci m ektup kısa süre ·son ra olaylar örgüsünden bütünüyle çı kar ve unutulur; fa­ kat i nsan artık şaşırm aya: başlar ve okuyucu geriye bakı p kendi ken­ dine, gizli m e ktup ları n bir mi, iki mi olduğunu sorar. Dostoyevski '­ nin hiçbir rom anında bu kadar çok kişi yokt u r ya d a hiçbir rom anın­ da, kitap kapatıldı ktan sonra okuyucunun aklında kesin bi r izlenim bırakan bu denli az kişi yoktur; dört, beş kez okunduktan sonra bi­ le, kısa ve uygun bi r açi klamanın bu denli olanaksız olması hiçb i r yazarın hiçbir romanı için sözkonusu değildir. Bu nedenle, rom anın i lginç yanı olaylar örgüsünde deği l , psikolo­ jik inceleme özelliğinde yatm aktadır. Geçen asrın son larında, Rus romancıları i l k kez çevri ldiğinde, Fransız e leştirmeni Lemaitre bu eserleri kısaca " Fransız romanti k düşünce lerinin Kalmu ki arca abar­ tılışı" diye niteleyerek bir yana bı rakm ıştı. Bu yargı nın içinde ufak 234


bir doğru yan vardır; Dostoyevski'nin bize gösterdiği ve Batı Avru­ pa'nın ondan yeniden aldığı psi koloji, doğrudan doğruya Fransız ro­ mantiklerinin psikoloj•sinden alınmadır. Delikanlı'nın kahramanı, bir Rousseau 'nun ya da bir Benjarriin Constant'ın sürekli hareketliliği­ ni ve güçsüzleştirici kendini -çözütnlemesini bütünüyle taşır. Fa­ kat o, öncülerinden daha sonraki bir kuşaktandır. Daha u kaladır ve psikolojik karışıklıklannı , Oostoyevski'nin daha Sibirya'.ya gitmeden önce benimsediği "öteki" düşüncesine indirgemiştir. Dostoyevski' nin ifk günlerde hoşuna giden, anlatıyı geliştiren sihirli öğeler artık bütünüyle unutulmuştur; fakat insan doğasının ikiliği düşüncesi ya" zarın zihninde daha köklü olarak yerleşmiştir. Birçok iyi romantik, doğalarındaki zengin liğin , bu zenginliği i ki ayrı fakat herzaman zıt öğeler arasında bölünmüş olarak kabul ettiklerinde arttığını görmüş­ lerdir. Akılcılığa karşı doğal bir başkaldırıydı bu ve insan doğasını daha karın aşık yaparak onun yeniden daha ilginç, daha ru hani gö­ rünrn�sine yol açıyordu. Düşüncenin, Dostoyevski'ye sonunda ulaş­ tığı şeklinde, geçen asrın ortalarında hemen hemen her düşünce dalına yaptığı etki hiçbir zaman tam olarak değerlendirilmemiş olan Hegel'in açık izi vardı. Tezin ve antitezin nihayette daha yü ksek bir sentezde erimesi yolundaki Hegelci önerme, psikolojiye uygulan­ mıştı ; Dostoyevski ile başkalarının görüşüne göre, insanlığın gerçek birliği e lde edebilmesi ve ilahi mükemmelliğe katılabilmesi için ye­ terli olan sentezin ortaya çıkm ası için, "yüksek" kadar " aşağı" öğe­ nin de bulunması gerekiyordu . Dostoyevski'nin özgünlük iddia edebileceği ve daha sonraki psi­ kolojik kuram ları önceden gördüğü nokta, bu "aşağı" öğeyi (buna "öteki" cliyordu) bilinçsiz insan ya da insanın bilinçdışi ol arak teş­ his edebilmesidir. Her insanın ruhunun deri nliklerinde kaynayan ve o günden sonra psikonalasitlerce o denli ustaca incelenmiş olan bi­ linçaltı cehennemini ilk kez o araştırdı - Stavrogin'e, zararsız Gaga­ nov'un bu rnunu çekti ren, valinin kulağını ısırtan, (Katkov'un yayın­ lam ayı reddettiği bölümde) küçük kızı iğfal ettiren ve onu Lebyad­ kin'in de!i kardeşiyle evlendiren şey, kendisinin de pek farkında ol­ madığı, doğasındaki pek iyi bilinmeyen "öteki" öğesidir. Stavrogin 235


bu işlerin i l ki için şöyle diyor: Gerçek şu ki , bunu yapma isteğinin aniden beni nasıl yakaladığını bi lmiyorum ... sadece delili k bu " ; ve bu işlerin hiçbirini gerçekten açıklıyamıyor. Delikanlı'nın kahrama­ nı bu zi hinsel duru m u dah a incelikle fakat aynı sonu ca vararak çö­ zü m lüyor: Bazı anlarda, .bir kararın delice olduğunu bütünüyle bildiğimi ama yine de ay­ nı anda onu gerçekleştirmek için bilinçlice çalıştığımı hatırlıyorum.

Fakat hepsinden açığı Versilov' du r. İ çindeki "öteki"nin etkisiyle, sevdiği ve saydığı kadına, kabaca h akaret ettiği bir m e ktup yazar, ona şantaj yapmak için , alçak bir adam olan Lambert'. le işbirliği ya­ par ve bir tabancayla kadını tehdit eder. Bi linçaltı öğesinin , bir kez daha anl atıcı tarafından üzerinde d u ru l u r: O anda onu öldürmek istedi mi? Bence bunu kendisi de bilmiyordu; ama eğer eline vurmasaydık herhalde öldürürdü.

Delikanlı'nın son bölü münde Dostoyevski , kahram anının kişiliğin­ de, ilk ve son olarak, "öteki"nin ve onun işleyj şinin tam bir çözüm­ lemesine benzer bir şey verir: Zamanla, kendi kendime bir izah buldum: bence o zaman, yani o son günde ve ondan önceki günde, Versilov'un hiçbir kesin amacı yoktu, hatta sanırım hiç düşünmüyordu. bir takım karmaşık duyguların etkisi altındaydı. Elbette, gerçek­ ten deli olduğumu kabul etmiyorum, hele şimdi delilikle hiç ilgisi yok. Ama "öte­ ki"ni kesinlikle kabul ediyorum. " Öteki" ne demektir tam olarak? Bir süre son­ ra bunu öğrenmek amacıyla okuduğum bir uzmanın tıp kitabında öteki'nin, pek kötü sonuçlara yol açabilecek bazı akli bozuklukların ilk aşaması olduğunu öğ­ rendim. Aslında Versilov, annemin yanında, duygularınd?ki, iradesindeki " ikiye bölünüşü" en içten bir şekilde açıklamıştı bize.

Olgunun tıbbi yan ı , Dostoyevski'nin dikkatini sadece geçici ola­ rak çekm e ktedir. " Ö teki " nin patolojik olduğ u n u (insan doğasında patolojik bi r öğenin bulunması dışında) önermek değildir amac ı . Bü­ tünüyle gelişmiş her kişide " öteki" önem li bir öğedir. Hayatın ken­ disinin bir parçasıdır. Bir bahçe köpeği kadar hayat doluyum (diyor Versilov bir yerde). Bir ve aynı zamanda iki çelişik duyguyu -elbette kendi irademden bağımsız olarakhatlıkla duyabiliyorum.

236

ra­


Ve romanın fırtınalı olayları bitip de "öteki" Versilov' u n hayatın­ dan çeki ldiğinde ve Versilov, bütün b u yıl lar boyunca aralıklı olarak birlikte yaşadığı kahramanın annesine geri döndüğünde, "eski Ver­ si lov'un yalnızca yarısıdır" kı rı lm ı ş ve t ü kenmiş bir insandı r. Antite­ zi kaldırırsanız, kusursuz bir senteze hiçbir zaman varamazsınız. Gü­ nah d uygusunu bir yana bırakırsanız, ku rtuluşa u l aşam azsınız. Düşünce daha da ileri götürü lmüştür. İçinde "öteki"ni taşıyan yal­ nızca insan kişil iği değildir; her insani duygu beraberinde karşıtının toh u m u n u da taşı r. Her sevgi içinde nefret öğesi ni , her acı içinde zevk öğesini, her alçakgön ü l l ü l ü k içinde guru r öğesini t aşır. Duy­ gu ların i ki liği i_lk kez, Dostoyevski' nin Suslova i le yaşadığı m acera­ nın b u nal ı m larından sonraki yıl yazılmış olan Yeraltından N o tr ar '­ da görülmekte ve özellikle, bu macerayı yansıtan Kumarbaz'da öne çıkm aktad ı r. Daha önceki bir bölümde, bu kavramın, Suslova'nın Dostoyevski 'nin sanatsal gelişimine yaptığı en dolaysız, en önemli etki olduğunu söylem iştik. Aynı i kilik, Raskolnikov'un dedektif Zo­ zimov'a karşı tutu m u nda da görülmektedir; Raskolnikov etkili bir çe­ kicil i k gücü olan bu kişiden uzaklaşmak istemekted i r. Daha sonra ayn ı şeyi yarı-taklit şeklinde Ebedi Koca' da görmekteyiz -her nef­ ret kendi sevgi öğesini de taşır; koca, rakibinden hem nefret etme kte hem de onu sevmekte ve " kendisinin olmayan çocu k"tan da hem nefret etm e kte hem de onu sevmektedir. Ecinn iler 'de , kişinin için­ deki guru ru n ve kendini-aşağı lamanın antitezi , Stavrogi n'in esrarlı kişi liğinin özüdür. Sevgi-nefret bfrleşik duygusu , Delik_anlı'da, oğu ­ l u n babaya karşı ve babanın kadın kahramana karşı olan duygusu­ nun temelidir; ve hepsinden daha parlak, daha i nandı rıcı bir şekil­ · de de, Karamazov Kardeşler' d e ki , Katerina v e Dm itri Karam azov arasınd aki ilişkiyi esin lemiştir. İ kiliğin bu bildirim leri , tahmin edeceğimiz gibi, özellikle Dostoyevs­ ki'nin cinsel sevgiyi ele alışında öne çıkmaktadır. Psikolojik ku ram­ ları içinde cinselliğin önem l i bir yeri olduğunu söylemek bir bakıma doğru d u r. Fakat bu , Dostoyevski ' n i n bazı yeni kuramcı lar gibi, psi­ koloj i olgusunu cinselli kle açıklamayı özellikle aradığı an lamına gel­ mez; bu, Dostoyevski i çi n cinsel liğin , insan psikolojisinin normal, 237


diğerlerinden farksız bir tezahürü olduğu anlamına gelir. Sevgi-nefret duygusu cinsel ilişkide, diğer herhangi bir ilişkide olduğundah öz olarak farklı değildir. Ama, Dostoyevski'nin romanlarındaki cinsel tut­ ku incelem eleri, ikilik kuramının daha bir incelişini gösteri r. Cinsel sevgi , etkin biçimde, bir acı verme arzusu , edilgin biçimde ise, bir acı çekme arzusu taşır; ilki, erkeğin hakim olma arzusunda, ikinci­ si, kadının boyun eğme arzusunda ortaya .çıkar: fakat bu durum, Dos­ toyevski'.deki cinsel sevgi, değişmez bir :şekilde, neşeyle değil acı . çekmeyle-birliktedi r -bu da, cinsellik üzerine düşüncelerinin şekil­ lenmesinde MariaDm itrievna ve Suslova'nın rolünün ikinci karısın­ dan daha fazla olduğunu düşündürtmektedir: ve m.ektuplarmda tut­ kulu bir içten likle ikinci evliliğinin lekesiz m utluluğunu anlatan adam , rom anlarının hiçbir yerinde sıhhatli ya da sağlam bir cinsel ilişki an· ıaımamJştrr. Raskolnikov' un Sonya'dan nefret ettiğini düşündüğü bir an vardır. Karam azov Kardeşler' de Katerina, "eğer Dmitri'yi sevdiy­ sem " diyor, ' ' herhalde şimdi ona acımamalı , ondan nefret etmeli-. yim . " Dostoyevski' nin roman dünyasında, cinsel sevginin acımadan çok nefretle ortak yan ı vardır; acıma, M işkin ' in doğasının egemen öğesi olduğundan , Mişkin cins� sevgi duyamamaktadır. Cinsel sevgiyle acı çekmenin birlikteliği üzerinde du ran yalnız Oos­ toyevski değildir, hatta belki de, ilk duran da o deği ldir. Alman ro­ mantiği Novalis, cinsel tutkularla acı verme ve her ikisiyle din ara­ sındaki yakın ilişkiye dikkati çekmiş ve böylece daha sonraki psiko­ logların yazdıklarının çoğunu önceden görmüştür. Alfred de Mus­ set'nin Çağ daş Çocuğu , kendisi ya da sevgilisi acı çekmeden, sevgi duyamamaktadır. Delikanlı'nin tamamlanışindan sonraki yılda Oos· ıoyevski Bir Yazarın Defteri 'nde, U ysal Kız adlı bir öykü yayınladı. Bu öykünün Çağdaş Bir Çocuğun ltiraflarl' nın son bölü.mleriyle öyle benzerlikleri vardı ki, Musset'nin kitabının dolaylı ya da dolaysız et­ kisine inan mamak çok zor. Theophile Gautier, Baudelaire'in şiirle· rinin önsözünde daha da açıktır: Aşkın yüce ve benzersiz öğesi olan şehvet, kötülük yapma isteği içinde yatar, ve bütün kadın ve erkekler doğuştan bilirler ki, kötülüğün içinde şehvet bütü· nüyle bulunur.

238


Ve Baudelai re , en önemli esin kaynağını acının estetik degerinde aramıştır. Batı Avrupa' da, insani sapıklıkların bu ortaya çı karılışı , sadece ro­ manti k sapıklık ya da me lankoli nin o rtaya dökülüşü olarak görülmüş ve ondokuzuncu yüzyı lın son u n a kadar hiçbir şekilde, psikoloji ya da h atta edebiyat ol arak ciddiye alı n m amıştı r. Bu sapıklıkl ar, Rus­ ya'da, Dostoyevski 'nin eserlerinde, ilk defa olarak normal insan psi­ kolojisinde derin ve önemli bir rol oynamaya başladı lar. Onun, in­ san doğasınd aki sadisti k güçlere olan ilgisi yalnız cinsel likle ya da ası l olarak cinsellikle birleşmedi. İ nsan ın zalim liğe olan esrarlı sev­ gisi her yönüyle , onun için sürekli artan bir çekici liğe sahipti. Elin­ deki kadına acı çektiren adamı inceledigi yerlerin (öze llikle Yeral­ tından Notlar ve Uysal Kız) yan ı sı ra, çocu kların anne babaların­ dan ya da koruyucularından gördüğü zalim li,ği anlatan (hatta Sibi r­ ·ya öncesi öykülerden başlayarak) bir yığın yer vardır. Delikanlı için yazı l m ış ve hala m üsveddeler arası nda bulun an bu tip bir bölüm , ya Dostoyevski'nin ken d i isteğiyle ya da Nekrasov'un ricasıyla ya­ yınlanmamıştır; fakat Bir Yazarın Defteri n de ger.çek hayattan alın­ mış buna benzer üç dört olaydan sözedilm iştir. Kendini .zalimlikte ortaya koyan çarpılmış an a baba sevgisi, Dostoyevski 'yoe insan d uy­ gu larının i ki liğini gösteren önemli ve esrarlı bir örnek sağlamıştır. Dostoyevski'.nin karşımıza çıkardığı psi koloji k ku ram lar, eğer oı:ı­ ların evrensel ya da hiç değilse genel olarak uygul anabileceği ne in an m azsak, i lginçliklerin i epeyce yitirirler. Bu bölümde ve belki de yu rttaşl arına özgü h astalı klı h ali incelediği düşüncesini çü rütmeye yeterlidir. Ama, bu kuram ların ne d ereceye kadar yazarın kendi ki­ şiliğine ve Rus aklına özgü özellikleri gösterdiğini araşt ı rmak biyog­ rafi yazarı na uygun düşmeyecek bir iş değildir. "Öteki" kuram ı , kökenini izleyebildiğimiz kadarıyla, kişisel yaşan­ tıdan doğmuş gibi görünmektedir. Daha çok, ortaya çıkış olarak , Batı kaynaklı edebi bir kavramdır ve Dostoyevski tarafından , yalnızca ede­ bi am açla değil , fakat kendi karakteri hakkındaki teşhisine düzenli bir görüş vermek için d e ku l l anılm ıştır. Tutarlı lık, aslında bir erdem olsa bile, herkeste görülen bir şey d eğildir; fakat pek az insan ka'

239


rakteri , Dostoyevski 'nin ki denli uyumsuz ve karışık olabilir. Birbi riy­ le çelişen bir yığın d ü rtü ru h u n u parçalıyordu ; ve bunları bir taneye indiremediği için , bunu b i r ikilik olarak görm e k uygun ve bir derece­ ye kadar avutucuydu . Bu kendi ikiliğinin ilk beli rişleri, "sinirlerinin kontrolu dışında" olduğu, en sevdiklerine hakaret edebildiği Peters­ bu rg'daki gençlik gün lerinin sinir bozukluklarıyla i lgilidir. Delikan­ lı'da Versflov, Dostoyevski' n in kardeşine yazdığı ilk mektupların bi­ rindeki dille, "Yüreğim sözcü klerle dolu fakat bun ları söyleyemiyo­ rum " diyor, "sanki ikiye ayrılmış gibiyim." Bu günlerden sonra, res­ mi biyografi yazarının , Dostoyevski'nin kişi liğinin "ikiye ayrı lm ış"lı­ ğından-sözettiği , Sibirya'dan dönüşünden sonraki dönem başl adı. Bu ikiye ayrı lış, kişiliğinin bir yanıyla, diğer yanının hareketlerini ve duygularını yargılamasını sağlıyordu ve b u , etin günahkarlığıyla, can lı bi r ahlaki yargı nın yanyana, görünüşte uyu m içinde olabildiği dö­ nemdi. " Ö teki " , yalnızca yüksek ve aşağı d ü rtü lerin karşıt lığını gös-. termek için deği l , fakat, Dostoyevski'nin b azen i leri sü rer göründü­ ğünden daha yaygın bir olgu olan , yüksek ülküyle aşağı eylemin kar­ şıtlığını göstermek için de e lverişli bir simge oldu. Daha da sonra, hayatının fırtınalarının yatıştığı gün lerin geı;:elerinde, "öteki " , öykü­ lere çeki d üzen verm ek için de ku llanı labi lirdi. Hayatının son yı lla­ rı nda bir kadın hayranına yazdığı m e ktupta, ' 'öteki " , ahlaki görevin ya da vicdanın sesiymiş gibi görün üyor: Bu güçlü bir anlayış -kendi kendine hesap verme ihtiyacı; kendine ve insan­ lığa karşı ahlaki bir görevin iŞte bu ihtiyacın içinde varolması. İ kiliğin anlamı bu­ dur . Eğer aklınız daha az gelişmişse, vicdanın sesini daha az duyarsınız ve bu ikil iğ i hiç hissetmezsiniz; tersine, kendinizden rnemnurı kalırsınız. Her neyse,

bu ikilik çok acı verici bir şey.

Bu sonraki yı ll arın daha disiplinli ve uyu m l u Dostoyevski 'sinde , "öteki " n in hayatında et kin bir olgu olduğu coşku n l u k yı l l arında hiç olmayan bir kendini temiz gösterme düşünce.si var. Dem e k ki "öteki " , Dostoyevski 'nin kendi kişiliğiyle ilgili olarak, önce bir h ast alığı teşhis etmek için sonra da bir ahlakı gösterm e k için başvu rulan edebi bir kavramdır. Kendi psikolojik yaşantısında kökleri olan bir şey deği ldir. Dostoyevski'nin, insanın ve insan duy240


gu larının i kiliği hakkın d aki ku ram larının , n e dereceye kadar bir bü­ tün olarak insan lığa uygu lanabileceğini ve n e dereceye kadar ken ­ di yu rttaşlarına özgü olduğunu sorduğtJmuz zaman d a , cevap ola­ rak buna benzer b i r sonuca varıyoruz. Bu pek kaçam ayacağımız b i r sorudur, çünkü b u soruyu kurcalamaya birçok yerde bizi yazar ken­ disi itmektedir. Birçok Rus yazarıyla ortak ol arak (çün k ü Ruslar do­ ğaları ve gelenekleri bakımından kendi duru m larını çok düşünürler), sürekli olarak Rusların ve Avru palıl arı n özelli klerindeki farklı lık üze­ ri nde ve bu i ki liği barındı ran R u s doğası nın "genişliği" üzerinde ıs­ rar eder. Golyadkin, peşinden ayrılmayan öte kini düşü n ü rken , "ha­ yatın yolu geniştir" qer. Otuz yı l sonra, Dmitri Karam azov " İnsan doğası geniştir" diye düşü n ü r: ve Dostoyevski , Dmitri'yi itham eden savcının konuşmasına, Rus ru h u n u n genişliğini eleştiren bir bölüm ekler. Biz her zaman aşırı gideriz, .biz iyiliğin ve kötülüğün şaşırtıcı bir karışımıyız, biz kültürden, Schiller'den yanayız ama aynı zamanda meyhanelerde içki içip, cıngar çıkarıp, sarhoş arkadaşların sakallarını çekiştirmekten de geri durmayız . . . Bizim doğamız geniştir, Karamazov doğasıdır b u -söylemek istediğim de bu zaten . . . Bu doğada her türlü çelişki varolabilir. Aynı anda, yüksekteki en yüce ülküler sonsuzluğuyla, dipteki en adi, çirkef dolu uçurumu seyredebilir . . . Biz ge­ nişiz, Rusya anamız gibi genişiz, içimizde her şeye yer bulur.uz, her şeyle uzla­ şabiliriz.

Dostoyevski yıllarca önce Suç ve Ceza'da, Svidrigailov' u n ağzın ­ dan Rus karakterinin b u n a benzer b i r eleşti risin i yapm ıştı. Svidri­ gailov , bu olgu n u n , okumuş sın ıflarda " kutsal bir geleneği n" hiç ol­ mam asıyla açı klanabileceğini önermişti . Dostoyevski , Bir Yazarın Defteri'nde bu açı klayış tarzını benimsiyor ve Rus doğasının "ge­ nişliğini" , " i kiyüz yıl lık, karakter b ağı msızlığının yokl u ğ u n a ve i ki­ yüz yı llık, kendi Rus doğası n a küfretmeye" atfediyor. Kab u l edilmiş bir gelenekle sınırlandırı l m amış olan, 11çğ.aiı�ve duygu larının i ki­ liğinin aciz ku rbanı olan Rus, hayatın "geniş yol u " n da o yandan o yan a sallanmış durmu ştur. Dostoyevski'yi Delikanlı boyunca düşündüren şey, bu " genişliğin " Rus ru h u n u n kusu rlarından mı yoksa meziyetlerinden m i sayılması 241


gerektiğiyd i. İ nsanın bu yeteneğine (diye yazıyor romanın kahramanı) h e r zaman hayret etmişimdir -ve bu özellikle RuslaF için böyle görülüyor-: insanın ruhunda en alçakça bir duygunun yanında en yüce bir ülküyü bulundurabilmesi, hem de her ıkisıni de tam bir içtenlikle duymasıdır bu. Bu Ruslara özgü genişlik, onları ileri çıötürecek bir şey mi yoksa yalnızca bir bayağılık mı? İşte sorun bu.

O denli aman sızca ortaya koymuş olduğu ikiliğin , sonunda onun içi n , Rusya' n ı n benzersiz olu şunun si mgesi ve kaynağı haline gel­ mesi, Dostoyevski ' n in son yı ll ardaki ahlakileştirme eğilimini göste­ rı r. Nası l ki i kilik insanı tam am l amak için şartsa, bunun gibi Rusya da i ki liği sayesinde, dü nyaya tam b i r insan lığı n , evrensel an layışın 9enzersiz b i r örneğini göstermektedir. Çoğu n lu kl a gelen eğe d aya­ nan B at ı ü l küsünün m ekanik ve m addi b i r yanı vardı r. Rus için e r­ dem bir gelenek m eselesi değildir, sürekli b i r kişisel elde edişt i r; ve geleneklere bağlı d ü rüstlüğe karşı bir n efret vardır. Eleştirmen ve filozof Leontiev, " Rus in san ı aziz olabili r am a dü rüst bir adam ' olamaz ' ' d iye yazıyordu . Doğasındaki ikil�k nedeniyle, ruhunun de­ rin le rinde gü nahı yaşam ış olan Rus ınsan ı , e rdem in mekanik uygu­ ıanımında Avrupalının gerisinde kalabi lir; fakat gerçe1< kutsallığı , ger­ çek temizliği ancak o bilebilir. Şüphe götürür bir şey olan psikolojik "öteki" ku ram ı , Dostoyevs­ ki'yi , ilerde de görü leceği gibi, din ve m i l liyetçilik alan ında ayn ı de­ recede şüphe götürür ve çok tu h af son uçlara vard ı rm ıştır. Bu so­ nuçlar Delikan lı'nın sınıriarının dışına çı kar ya d a orda sadece ima ed ilmişle rd i r. Herhalde Dostoyevski'nin kafasında henüz son şekil­ lerini almam ışlard ı ; zaten , almış o lsalar bile, bunları Ne krasov' u.n gazetesinde ifade etm eyi pek güç bulacaktı. Fakat m i l l iyetçi lik ve din konusundaki bu soru n lar, Dosıoyevski ' n i n Delikanlı 'yı bitird i k­ ten son ra geri kalan beş yıllık hayatını i şgal edeceklerdir. Ecinni­ ler'de -hatta bir bakıma daha önce dinle mi lliyetçilik arası nda de­ rin bir bağ ku rm u ştu ; ve zaman geçti kçe bu i ki konu onun d üşünce­ lerinde bi rbi ri nden ayrı lmaz şeyler h aline geldi, birbi rlerinin daha fazla içine girdi ve biri diğerinin bir parçası olarak görü lm eye b aş­ landı. Fakat geniş bir ayrım yapmak yine de m ü m kündür. 1 876'dan 242


1 877'ye kad ar uzanan Bir Yazarın Defteri , genellikle mil liyetçili k sorun ları , hiç olmazsa Dostoyevski' nin onları ele aldığı dar anlamıyla, modası geçmiş şeylerd i r , dini soru nlar ise uzu n süreli soru n lardır; ve daha da önem lisi, Dostoyevski sıradan bir gazeteci fakat m ükem­ mel bir rom ancıdır. Bun u n l a birlikte , milliyetçi yazıl arı , günün zev­ kince en iyi şekilde kab u l edildi-ve onu çağdaşları arası nda, Rus uy­ garlığının peyg am beri ve yorumcusu olarak yerine sağ lamca otu r- ­ tan , Bir Yazarın Defteri old u .

243



BÖLÜM xıx

GAZETECİ OLARAK DOSTOYEVSKİ - BİR YAZARIN DEFTERİ

1 875 Ağustosunda, Dostoyevski Delikanlı'yı yazarken Anna'nın son çocu ğu oldu. Bu çoc u k erkekti ve adını Alyoşa koydu lar. Baba­ sı nın hastalığını kapan tek çocu kları buydu ve üç yaşı nda bir sara nöbetinde öldü. Doğumundan kısa bir süre sonra Dostoyevskiler Sta­ raya Russa'dan Petersb u rg'a döndü ler. Yeni bi r t asarı , ikinci bir kez kışı Staraya Russa'd a geçirmelerini önledi. Ailenin m ali d u ru m u art ı k oldukça düzelm işti ve bu d u ru m Dostoyevski 'ye , uzun s ü reden beri yapmak istediği ama mali ba­ kımdan_tehlikeli olan bir arzu su n u gerçekleştirmek i m kanını verd i . Graz h danin'de yayınlan an Bir Yazarın Defteri oldukça ilgi çekmişti, ve şimdi Dostoyevski , sosyal , politik m akalelerini aynı başlık altın­ da yazıp , ayrı bir dergi ol arak yayınlamaya karar verdi . Bu işin ida­ recisi t abii ki Anna idi. Ann a basımevleriyle konuştu , bu cüretli işin reklam ını yazdı ve gazetelerde yayın lattı , aboneleri kaydett i , dergi­ nin abon elere gönderi lme işini yolu n a koydu . Otu rd u kları dai re ofis görevini görüyordu ve personel, oraya bu raya gönderi len bir çırak­ tan ibaretti. A�na'nın işlerinden b i ri de (ki herhalde bu i şlerinin en kolayı d eğildi) kocasın ı n , kendine kalan tek görevi (m akaleleri yaz­ ma görevini) yerine geti rm esin i sağlamakt ı , fakat bunda da m ükem ­ mel bir başarı elde etti. Bir Yazarın Defteri , 1 876 ve 1 877 yıl ları bo­ yunca örn ek olabilecek bir d üzenle yayın lan d ı . Satışı i l k yılda dört bine yaklaştı, i kinci yılda altı bine vardı. Tek m asraf b asım evine öde­ nen para olu nca, kar bir h ayli yüksek old u . Vremya ve Epocha'daki daha önceki gazete yazıları gibi Bir Ya245


zarın Defteri de, Dostoyevski' n in kalıcı olmayan yazı larındandır ve daha sonraki kuşaklar için pek önemi yoktur. Birbiriyle zayıf bir ba­ ğı olan , bazen edebiyatla ama çoğu zaman politikayla i lgili, günün önem li kon u ları üzerine yazılmış m akalele rden ve ara sıra yazılan kısa öykü lerden oluşm aktadır. S ü re k li sözü edilen ve yazıların ana fikri olan şey , " h alkın" ü l kü leştirilişidi r. Bu oldu kça özel bir inanç biçimidir. Dostoyevski 'de, diğer bi rçok hal kta olduğu gibi Ruslarda da olan sefihçe eğilim leri azaltma çabası yoktur; onun inancı eylem­ lere pek az önem verir. Bu, eğer Dostoyevski'ye inan ı rsak, her Ru­ su n yüreğinde bulu nan (onu yit i ren yalnızca aydınlardır) ve en yüce an latımını on larda bu lan ü lkünün inancıdır. Dostoyevski , kısmen Si­ birya'daki yaşantısının, kısmen de Slavcı öğretiyi daha sonraki be­ nimseyişinin ü rü n ü olan inancının nedenlerini hiçbir yerde açıkla­ maz. Rus insanına özgü kutsallık onun için bir tartışm a konusu , şüp­ heli bir şey olm aktan u zaktır; b u , olduğu gibi alm amız ya da bir ke­ nara bırakmamız gereken bir inanç konusudur. İ şin başı nda şunu iyice belirtmek gerekli (çün kü yalnız Dostoyevs­ ki'yi değ i l , Rus mizacını anlam ak için de b u nu bilmek şarttır): Bu inanç, halk hakkında gerçekten bi_r şeyler bilmek ya da halkın için­ de yaşadığı d u rumu düzeltme eğilimi taşımak anlam ına gel mez. En m ükem mel an latımını Budala 'da bu lan H ristiyan lık anlayışın ın, gör­ müş olduğumuz gibi , insancılıkla ya da iyi işler yapm akla hiçbir ilgi­ si yoktur. Ölüler Evinden Anılar, h apishane reform u n a karşı tam ve şaşırtıcı b i r ilgisizliği ortaya koymu ştu r; Bir Yazarın Defteri 'nde ' halk konu su üzerinde i leri sürülen tezler de, insancı ve reformcu bir ruhtan uzaktır. İ l k romanlarından İnsancıklar ve Ezilenler, daha isim­ le riy_l e, mazl um lara, ıstı rap çekenlere karşı bir yakınlık gösteriyor; fakat bu yakınlık som u t değil duygusal bir yakı nlıktır ve edebf bir ge­ leneğin parçası dır. Dostoyevski kendisi de yoksu l l u k çekm iştir; fa­ kat bu , Raskolnikov' da betim lediği gibi parasız bu rjuvanın yoksu l­ luğudur, köyl erdeki ya da şehirlerdeki emekçi yığı n ların yoksu lluğu değildir. Dostoyevski yalancı değildi ama zihni karı şık b i r insandı , ve Bir Yazarın Defteri ' n in hemen her sayfasında halkı b u rjuv.a l arı n üstüne yükseltirken, hiç bilmediği bir sı nıfı , çok iyi bildiği ve kendi246


sinin de ait olduğu sınıfın zararın a ü l küleştiriyordu . "Bütün edebiya­ tım ızda" diye yazıyor eleştirmen Rozanov, " ül küleri, günün gerçek­ lerinden böyle bütünüyle kopu k başka yazar yoktu r.!' Bu tam doğ­ ru bir eleşti ridir, ve düşü ncesiz, pek şevkli kişilerin Dostoyevski ' n i n politik d irayeti üzerin e yazdıkları bir yığın övgüye karşı gerekli bir panzehirdir. Bu , halkla hiçbir bağı olmama d u ru m u , Dostoyevski ' nin düşün­ celerinin karışıklığını kolaylaştırıyord u . Hem " halk" hem ·de " mil let" an lam ı n a gelen Nar'od sözcüğü sayesinde, Dostoyevsk!'nin altmış­ lard a, acı duymadan , farkınd a olmadan d em okrasi ülkü le rinden mil­ liyetçi ü l kü l ere geçtiğini görm üşt ük. Bir Yazarın Defteri nde, aydın­ ların yapma aklıyla halkın gerçek aklın ın karşı laştı rıldı ğı , aydın ların kendilerini halkt an ayı rm akla suçlandığı b ı ktırıcı yine lem elerle dolu böl ü m le r vard ır; öyle ki öze lli kle Batı demokrasisinin ge lene kleriyle yetişmiş dikkatsiz bir okuyucu, pekala Dostoyevski'nin, old u kça duy­ gulu ol masına rağmen ateşli bir radi kal ve reformcu olduğunu sa­ nab}lir. H e rzen 'in, onu 1 862'de Lon d ra'da gördüğünde- yaptığı eski yan lışlıktır b u ; ve h atta şimdi bile bazı eleşt irilerde Dostoyevski 'den " ezilenler"in savun ucusu olarak sözediliyor. Aslında , böyie şeyle­ re h iç·aldırmıyordu o. İ lgisi politik ya da sosyal kon u l ara değildi ,-ah­ lakaydı. İnancının nesnesi bir soyutlamaydı ; ve o , daha sonra o denli şaşırt ıcı bir şe kilde boşa çıkan , " kutsal Rus i nsanı " m itinin (eğer yaratıcılarından biri değilse) yaygın laşm ası nı sağlayand ı . Kısa süre içinde, Dostoyevski ken d i kişi liğinde , R u s aydın larıyla Rus hal kı arası ndaki boşluğu -karşı lıklı anlayış eksikliğini- gös­ teriyor. Bu Rus tarihinin gerçekten somut bir soru n u d u r ve Dosto­ yevski bun_u i l k yazan kişi değildir, ama kimse onun kadar ü zerinde du rarak yazm am ı ştı r. Tari hi olarak, Büyü k Pet ro ' n u n yarı ­ Avru p alılaşmış aydın züm reyi yaratışıyla başlamışt ı r; ve Slavcı ya­ zarların Petro'ya olan düşmanca tutum larının nedeni bud u r. Bu boş­ lu k ondokuzuncu asrı n ortaları n a kad ar devamlı ol arak b üyü d ü ; ve Dostoyevski i ki Rusya'dan, aydın ların Rusya'sıyla h alkın Rusya'sın­ dan sözed erken işi pek abartmıyordu . Soru n u ortaya koyuşu çok güzeldi , fakat neden leri teşhis ederken ve bunun çaresi n i saptar'

247


ken bütün üyle yanılıyord u . Dostoyevski sorun u din soru n u n a indiri­ yor ve ayd ı n ları n . demokrasi içi n , fayd acı lı k için , ekonom ik mater­ yalizm için d i n lerini terkettiklerlne ve b u n u n sonucu olarak halktan ayrı lışlarını tamam l ad ı klarına inan ıyord u . B u n u n çaresi aydınları n , ayn ı yol la, d i n e v e halka geri dönmeleriyd i. İşte böylece daha Ecin­ niler'de ima edi len , Bir Yazarın Defteri ' nd e ise tam an lamıyla geli­ şen , dinin ve h al kın özdeşleşti rilmesi öüşüncesir'ıe varıyoruz. Çok daha di kkat li bir gözlemci olan, çok d eğişik düŞüncelerin ya­ zarı Pau l M ilyakov da, ayd ın larla halk arasın daki bu ayrılığı yine din açısından ele alıyor. Fakat , Dostoyevski aydın ları , kiliseden u zakl a­ şarak halkt an uzaklaştıkları için suçlarke n , Milyakov, ondan otuz yıl son ra, h al kın d a aydın lar gibi aslın d a resmi dine karşı lakayt old u ­ ğ u n u görebiliyor." Rusya'da, .Satı Avrupa'da yaptığı g i b i , aydın larla .halk arası nda ortak bir gelenek ve kü ltür sağl amaması kilisenin su­ çu d u r. Bu çözüm leme tam bir açı klama olmam akla birlikte doğru ­ dur. Hastalı k gerçekti ama Dostoyevski ' n in teşhisi yanlış, ilaçları an­ lamsızdı. Ve kısmen onun e t kisiyle ölümünden sonraki otuz yılda Rus aydın larının önemli bir bölü m ü n ü n dine dönmesine rağme n , bu hareket boşluğu köprü ku rmaya ya da yaklaşan sonucu önlemeye hiç yaram adı . Boşluk büyüd ü , büyüd ü , ta ki bir bu hran anında halk, geleneği ve görün üşüyle kendisine bütünüyle yabancı b i r d üşmana yönelir gibi ayd ın lara yöneldi, ve bu zümreyi Ru sya' nın yüzünden si ld i. Dostoyevski 'nin iki Rusya'sınd an biri d iğerini yuttu . Halk i n ancı Defter' in temelini o luştu ru r, fakat Dos_t oyevski'nin yü­ reğinde n e rdeyse onun kad ar yeri olan başka bir duşünceyle içiçe­ dir. Bu düşünce Rusya ile Batı arası ndaki ebedi karşıtlık ya da Dos­ toyevski ' n i n (birçok Rus yazarıyla ortak olarak) genellikle söylediği şe kliyle Ru sya ve Avrup a'dı r. Bu kon u Oostoyevski ' n i n aklı na 1 862' de Avru p a'ya yaptığı i l k yolcu l u k sı rası nda yerleşti; tabii ki bir gözlem sonu nda değil (çünkü Dostoyevski'nin pek az düşüncesi dış izlenim lerin son u cu d u r) bir ku ram sonucu olmuştu bu. Batı uygarlı� ğının birey üzeri n e , ben ' i n kendini em poze etmesi üzerine ku ru ld u ­ ğu nu farketti . Bu' özgün bir buluş değildi. S lavcı politik kuramcıların i lki olan Krizhanin onyedinci asrın sonu nda, "Avrupalılar eğlenme248


yi i nsanın en yüksek am acı ol arak görüyorlar. . . ve İsa i l kesini eğ­ lenme i l kesi n e dönüştü rüyorlar" diye yazm ışt ı . Dostoyevski ' nin ro­ manında bu , hiç olmazsa kuramd a bütünüyle yan lış deği ldi; çü nkü o günler J . S . Mill 'in , faydacı ları n , "bırakın yapsınlar" e kon omi k öğ­ retisinin en geçi rli olduğu gün lerdi. Bu yaygın öğretinin şüphe götü­ rür yan ı , Rus uygarlığının benci llik i l kesi nden habe rsiz olması ve ev­ rensel kardeşli k kavram ına dayanmasıyd ı . Dostoyevski ' nin etkisi al­ tına girdiği S lavcı ların temel görüşü olan bu i nanç, R usya ve Avru­ pa üzerindeki tezlerinin ve hayatın ı n son on yılınd aki ahl aki ve dini öğreti lerinin ana fi krini teşkil edecekti r. Dostoyevski 'n i n ahl aki-dini­ mi ili inancı nın son çözümlemedeki form ü l ü şu d u r: Bir yanda benci l l i k = Katolikli k = İ sa d ü ş m a n l ı ğ ı = Avru pa; diğer yanda kardeşlik = ortodoksluk = İsa = Rusya. Bu tuhaf fakat şevkle bağlanılmış inancın pekişmesinde en önem li et ki, Dani levski ad lı bir gazetecinin bir zamanlar ü n l ü olan eseriydi. Dani levski gençliğinde ateşli bir Fourierci idi ve Dostoyevski'yi Pet­ ras hevski gurubu ndan tanıyordu. Diğerleriyle birlikte tutu.klanmış fa­ kat üç ay h apiste kald ı ktan sonra Soruşt u rm a Komisyonunca ser­ best bırakı l m ıştı. Düşü ncelerindeki değişim Dostoyevski ' n i n kinden pek .farkı ! değildi. 1 869'da Dostoyevski yurt dışındayken , Zarya'da, Ebedi Koca aynı gazeiede çı karke n , Rusya ve Avrupa adında bir dizi yazı yayın landı . Dostoyevski bun ları mutlaka oku m u ş olmalı. Bu yazı ları n , Rus düşüncesi ve öze llikle Slavcı lar üzerinde büyük etki­ si oldu ; ve bun lar, Dostoyevski ' n in daha sonra bu konuda yazdığı hemen herşeyin temelini olu şt urdu. Bu nedenle, Danilevski'nin ese­ rinin güçlü am a çoğu yerde hatalı görüşlerini özet lemek ye rinde ola­ bilir; bu görüşler daha sonraki politik ku ram l ara öyle derin gi rmiş­ lerdir ki , şimdi bile onlara bütün üyle modası geçmiş denemez. Dan ilevski, elli yı l son ra Spengler tarafından söylenen bazı d ü • şünceleri önceden görüp, Ce rm en-Latin uygarlığının, Yunan v e Ro­ ma uygarlıklarıyla aynı yoldan geçerek, ü lküsel doru ğ u n a 1 6 ve 1 7. yüzyı llarda, m addi doruğuna 1 9. yüzyılda eriştiğini i leri sürüyord u . Şimdi artık ru hu çoktan sön m üş b i r bedendi v e önü nde pek hoş ol­ mayan ayrışma olayından başka bir şey kalm amıştı . Batı uygarl ığı 249


artık zayıftı ve kaba güç üstüne kurulmuştu ; yalnızca Rus u ygarlı­ ğınd a h al a m anevi güçler egemendi. Uygarlıklardaki karşıtlık karak­ terle rde ki karşıt lıkla yakından ilgi liydi. Kendi vakarı na düşkün, bi­ reyci Avrupalı'ya karşıt olarak, " şiddete yabancı , yumuşaklı kla, uy­ sal lı kla, saygıyla dolu" Slav kişisi , " H ristiyan lık ü lküsüyle bütünüy­ le uyum halindeyd i . " Avrupalı 'da bireysel nitelikler egem endi , Slav'­ da toplu msal nitelikler; ve bu olgu, Dostoyevski tarafından da, Da­ ni levski tarafından da i leri sürülmüş olan şu görüşü açı klıyor: M i l li­ yetini yitirmiş bir Fransız ya da İngiliz saygıdeğer bir kişi olarak ka­ labi lir, oysa m i lliyetini yitirmiş ya da Avrupalılaşmış bir Rus, "değersiz bi r paçavra" olur. M i l li ya aa toplumsal durumu ndan yoksun kalan Avru palı kendi bi reysel liğine dönebilir, bunlardan yoksun kalan bir Rus hiçliğe d ü şer. Bu görüş ciddi şeki lde eleştiri lmeye pek değmez herh alde. Dani­ levski ' n in Ruslarda bu lduğu bireysel l i k yokluğu n u n , u zun süreli bir milli geleneğin olmam asın dan geldiği söylenebi l i r. Ondokuzuncu yüzyı lın Rus insanı kolayca değişebiliyord u , çünkü kendisine ait ön emli bir milli karakter geliştirmemişti -bu d u ru m Batı lı ları n , Rus­ ların m i l l i karakterinin gelişm e m işliği görüşünü doğru lar (fakat , bu karakteri Avrupalı çizgi ler ü zerinde geliştirme arzu larını haklı çı kar­ maz). Fakat, zaten Dan iievski tarafından ü l kü leştiri l m iş olan bu m i l­ li kişilik yokluğu, Dostoyevski t arafından Rus insanının üstün ve ken­ dine özgü erdemi olarak yüce lti lmiştir. O Rusları , yalnız başı na, salt mi lli olan ve bu nedenle dar olan Avrupal ıyı anlayacak, deği şti re­ cek ve ona öğretecek yetenekteki " bütün-insan" (Bir Yazarın Def­ teri ' n i n bazı bölüm lerinde her sayfada görünen R usça tam lamanın tam karşılığı çevri lem iyor) diye selamlıyordu. Batı Avrupa'nın birden çok edebiyatının biçim lerini, geleneklerini Rus edebiyatına sokma başarısını gösteren Puşkin , Rus dehasının tipik temsilcisi olm uştu . .Rus insan ı , Avru prı.lılaşm asına m ü sade etm emeliyd i ; o, üstün Av­ ru palıyd ı , Avrupa'nın öğretm eniydi ve öyle kalm alıyd ı . Bu düşünce Batı kafası na h ayali görü nebilir; fakat büyü k bir kısmı akı l lıca değiş­ tirildiği h alde, bu düşünce, Rus milli psikolojisinin güçlü bir öğesi olarak hala yaşamaktadır. 250


Fakat ne Danilevski ne de öğrencisi Dostoyevski, R u s karakteri ya da Rus h al kının Avru p a uygarlığında oynadığı rol üzerindeki bu soyut düşüncelerden hoşn uttu lar. M i l letlerarası politika bataklığına cüretlice daldı lar ve kuram ları için, Rus İm paratorluğu H ü kümetinin vatanperver arzu larına uygun som ut uygu lanırrilar bulmak ça� asıy­ la, karmakarışıklığın, kendileriyle çelişkilerin içine düştü ler. Rusya ve Avrupa'da Dani levski'nin t utarsızlığa düştüğü ilk nokta, Büyü k Petro'ya karşı olan tutu m u nu açı kl am aya çalıştığı bölümdür ve b u , Rus tari hi hakkında kuram lar yaratma çabaları nedeniyle, Petro' nun Rusya' da yaptığı sosyal ve polit i k reforml arı kötülemek zorundaydı ama onun yurt dışındaki askeri başarılarını övmek istiyordu . Reform­ cu Petro, Rus h al kı ve on u n kardeşlik ül_ küsü i çin bir hain ol arak ka­ lıyordu . Fatih Petro ise ; bütü n kardeşlik ku ram l arına karşı lık, m i l l i bi r kah ram andı ; ve Danilevski , �rdından Dostoyevski'nin de yaptığı gibi , huzursuz bir vicdanın ısrarıyla, d u ru p d u rup, Rusya' nın emper­ yalist bir ü l ke olduğunu şiddetl e yadsıyord u . Dan ilevski ' n i n , Rus ' u n , Avru pa'nın kendi çıkarı nı d ü şün meyen ağabeysi olduğu görüşüyle , İ mparatorlu k H ü kü metinin pek özgeci l olmayan dış politikasını u zlaştırma çabasını,"Dostoyevski yeni bir gayretle e l e almıştır. Bu çaba Dostoyevski'yi pek t u h af yerlere gö­ türür. Fakat, onun doğru d üşünce ve duygudan pek yoksu n sözle­ rini göste rmeden önce , Bir Yazarın Defteri'nin 1 876 ve 1 878'de ya­ zıldığı ve yayınlandığı sıradaki d u rumu hatırlamak doğru olur. Bu yıl­ lar, Rusya' nın , Balkan lardaki S l av halklarını korumak ve özgürlüğe kavuşturmak için harekete geçt iği , Türkleri Avru pa' dan atıp, İstan­ bul'a kendi yerleşecekmiş gibi göründüğü yı l lardır. 1 875'de Hersek'­ de Türk idaresine karşı isyan lar olm uş, bir yıl sonra da Bu lgaristan ayaklanmışt ı . M i l liyetçi Rus duygu s u , ezilmiş Slav ve H ristiyan kar­ deşleri için canlandı, ve 1 !377 Nisanında, kam uoyu Aleksandır l l 'yi Türklere karşı savaş ilan etm e k zorunda bıraktı. Ru s-Türk Savaşı­ nın i l k kısmı Rus ordusu nun lehi neydi. Fakat 1 878'de, öze llikle İn­ giltere'nin araya girm esi , Rusların ne rdeyse İ stanbul önüne gelen ilerlemelerini d u rdurd u ve Ale ksandır'ı, kazanç larının ve hırslarının öne m li bir kısm ından vazgeçmeye zorlad ı . 251


Bu nedenle, Bir Yazarın Defteri başarılı bir savaşla ateşlenen pan­ slavcı heyecanın ve savaş taraftarı duyguları n havası içinde yazıl­ mışt ı r. Birçok başka Güç' ün Rus tasarıların a açıkça karşı çı kışı m ll­ liyetçi duygu ları kışkırtmıştı ; İngi ltere ve Fransa aleyhine yazılar ga­ zeteleri dolduruyordu . Bir Yazarın Defteri n i n , 1 877 Nisanında ya­ ni savaş i lan edildiği ayda yazılan aşağıdaki bölüm lerini bu du rumu gözönünde tutarak okum alıyız. '

Savaş kendimiz için gereklidir; biz yalnızca Türkler tarafından ezilen Slav kar­ deşlerimiz için değil, kendi kurtuluşumuz için de harekete geçiyoruz. Savaş te­ neffüs ettiğimiz ve böyle acizce bir çürümüşlük, manevi bir bunalma içinde otur­ duğumuz, boğulduğumuz havayı temizleyecektir.

İkinci böl üm d e şöyle: Eğer toplum sıhhatsiz ve bozuksa, uzun süren sulh kadar iyi bir şey bile, top­ luma faydalı olacagına zararlı olur. Hatırladığımız kadarıyla, Avrupa tarihinde sa­ vaşmadan geçen hiçbir kuşak olmamıştır. Ve bunun bir nedeni vardır: savaş; açıkça, bir amaç için gereklidir, sıhhat vericidir ve insanlığı rahata kavuşturur..

Son bölü m İngiltere'yi tehdit ederek biter: Belki biz değil, ama çocuklarımız İ ngiltere'nin sonunu göreceklerdir.

Ve başka bir yerde Fransa için şöyle denilmekte: Fransa'yı Polonya'nın akibeti beklemekte, politik olarak varlığı sona erecektir.

Dostoyevski bir Avrupa savaşından açıkça sözetmekten hiç çekin­ mem ektedi r: Savaş, başlar başlamaz, bütün Avrupa'yı içine alan bir savaş şekline dönüşe, cektir. Doğu sorunu ve Doğu savaşı, kaderin zorlamasıyla, Avrupa savaşı ile bir­ leşecektir. .. Bu mukadderatı tayin edici son savaşın en önemli, en temel yanı, Roma Katolikliğinin bin yıllık sorununu çözeceği ve bunun yerine yeniden can­ lanmış Doğu H ristiyanlığını getireceği olgusunda yatmaktadır . . . Savaşın doğulu müttefikler lehine sonuçlanacağına. Doğu savaşının Avrupa savaşı halini alma­ sından Rusya'n ın korkacağı hiçbir şey olmadığına, ve hatta eğer çözüm böyley­ se, bu şekli almasının daha iyi olduğuna inanıyorum. Elbette, bu korkunç bir şey olacaktır. değerli insan kanı oluk gibi akacaktır. Fakat, hiç olmazsa, akan bu ka­ nın Avrupa'yı kurtaracağı düşüncesi teselli vericidir.

Al ıntıya devam etm e k gere ksiz. Bu saçm alı klar, Dostoyeski 'nin başka bir bölümde anlattığı , Rusya'nın, Avrupa'yı kom ünizm tehli252


kesinden kurtarmak için yardıma geleceği hayali kadar acınacak şey­ ler ol arak görünmektedir artı k. Böyle büyü k bir sanatçının, kalem ini milliyetçi propagandan ın hizmetine vermesi sonraki kuşakl ara acı verici ve pek inanılmaz geJebUir. Fakat Dostoyevski , sanatın ahlaki ders verici n iteliği üzerinde daima ı srar etm iştir; ve ister roman is­ ter makale yazsın, gitti kçe kendini, her şeyden önce bi r sanatçı ola­ rak değil de, bir öğretmen ve bir peygamber olarak görmeye başla­ mıştır. Bir Yazarın Defteri'nin, Budala ve Karamazov Kardeşler'­ in yanında gelecek kuşaklar için bi r h iç olduğu Dostoyevski 'ye söy­ lenseydi, buna çok şaşardı. Kend i d üşüncesi, çağdaşlarının çoğuy­ la aynıydı. Strakhov resmi biyografide Bir Yazarın Defteri'ni, İnsan­ cıklar, Ölüler Evinden Anılar ve Suç ve Ceza ile birlikte, Dosto­ yevski ' n i n değişik sanat dönemlerinin dört doruğu ndan biri olarak sayar; ve bu yargı , onun gününd e ki şöhretinin gelişim aşam alarını göstermesi bakımından yanlış de�ildir. 1 871 'de Rusya'ya döndüğün­ de, ad ını büyü k rom ancıya çı karan asıl şey, Suç ve Ceza i le Ecin­ n il er 'di. Delikanlı şöhretini ne önem li şekilde arttırmış ne de azalt­ mıştı r. Fakat Bir Yazarın Defteri , ona hem en, Rus m illi düşüncesi­ nin gözbebeği payesini vermiştir.·O günler geçerli olan milli coşkun­ luğa dini ve felsefi bir temel sağlayarak, o anın havasına ta·m uy­ m u şt u r. Bu m u hteşem yapının ku m üzerine i nşa edildiğini görme k bizim için kolaydır; fakat Rus-T ü rk savaşının çılgınlığı içinde v e da­ ha sonra da yıllarca, sağlam bir kaya gibi görünmüştür. Bir Yazarın Defteri Dostoyevski'yi tanınan bir kişi yapm akla kal­ m ad ı , yeni bir arkadaş çevresi getirdi. 1 873'de, G razhdanin ' i yayın­ larken Pobedonostsev' le tanıştı Pobedonotstsev i leride Çar olan i l i . Aleksandır'ın öğretmeniydi, d a h a sonra Kilise Y ü ksek Meclisi Baş­ kanı ve sonraki Çarlar zamanında da, gericiliğin en ateşli savunu­ cusu oldu . Dostoyevski'nin hayatının son yıllarında, Pobedonostsev ile rom ancı arasında sık sı k b u luşmalar old u ; devlet adamı , Dosto­ yevski ile kendi arasında, ortodoksluğun savu n u l m asın d a ortak bir eylem ve düşünce platformu bu luyord u . Pobedonostsev'i n etkisiy­ le veliaht, Ecinniler' in ve Bir Yazarın Defter i nin birer kopyasın ı ka­ " bul ett i ; ve herhalde Pobedonostsev'in teşvi kiyle Çarın daha küçü k '

253


oğullarının öğretmeni , Dostoyevski'yi çağırıp ondan öğrencilerini zi­ yaret etm esini rica etti. Büyük yazar, bu genç Aleksandı r'lara Aris­ to rolü n ü oynam aya ve onlara "toplumun bugünkü yapısı içinde ala­ bilecekleri d u ru m ve topluma yapabilecekleri faydalar" üzerine ya­ rarlı bir d üşü nce telkin etmeye çok uygundu. Dostoyevski, Çarın ye­ ğen i olan ve edebiyattan zevk alı p , i kinci derecede bir şair olarak kabul edilmek istiyen Konştantin Konstantinoviç' le de tanıştı. Kişisel dostlukların daha sam i mi çevresinde de değişiklikler ol­ du. Strakhov' la olan ilişkisi, Rusya'ya geri dön üşünden sonra eski yı ll ardaki candanlığını yitirmişti. Artık aralarında işbirliği yoktu , ve S_t rakhov, m ütahakkim karakteri yalnız kendisin_e saygı gösterilme­ sini isteyen Tolstoy'un çevresinde dönmeye başlamıştı. Dostoyevski ile Mai kov arasında bile arada sürtüşmeler oluyord u ; Yanovski Pe­ tersbu rg' d a değildi; ve Wrangel artık h ayatından bütünüyle çıkmış­ tı. Yeni dostlarından en sık görüştüğü, d ah a sonra resmi biyografiyi yazmak için Strakhov' la işbirliği yapan Orest Miller i l e genç bir fel­ sefe profesörü olan V ladimir Soloviev'di. Soloviev, eleştirmenlerce genellikle, pek önde gelmeyen R u s fi­ lozofları l istesinin başına konur. 1 873'de Dostoyevski i l e i l k karşı­ laştığında daha yirmi üç yaşındaydı. Dostlu klan ilerledi ve dört beş yıl sonra doruğuna vardı. Soloviev daha sonra, Dostoyevski'nin eser­ lerinin dini ve felsefi sonuçları hakkında yazılar yazd ı ; düşünceleri Dostoyevski'nin d ü şünceleriyle büyük ölçüde aynıydı. Bu, oku ldan yeni çıkmış filozofla, verimli düşüncelere sahip takat düşün üşü ha­ talı olan yaşlı romancının i lişki le rini i ncelemek ya da ikisihi n birbir­ lerine karşılı klı etkilerini saptamak fazla yararlı olm ayacaktı r. Dost­ lu klan i kisi üzerinde de etkili olmuşt u r ve Dostoyevski, i l k kitapla­ rı nda pek görü lmeyen fakat Karamazov Kardeşler'de öne çıkan , kesin olarak d i n i , ve hatta kilise i le i lgili düşünce dizisini bu konuş­ malardan çıkarmış gibi görünüyor. Dostoyevski'nin biyografisini ya­ zan kişi için , Soloviev'in önemli yanı (elle tutulmayan ama önemli olan yanı), rom ancının son şaheseri üzerinde oynadığı roldür. O ça­ ğın bazı kişileri , romandaki Alyoşa'nın Soloviev'den çıkarıldığını dü­ şünmüşlerdir. 254


1 877 yazında Dostoyevski , daha önceki bi rkaç yıl h e r yaz gittiği Ems'e, savaş n edeniyle gitm edi ; ve ailesi ile bi rlikte Anna'nın kar­ deşinin Kursk civarındaki çiftliğine gitti. Aynı yaz, bir zam anl ar ba­ basın ı n olan, çocu kluğu n u n sakin yazlarını geçirdiği ve babasının öldürüldüğü Darovoe'daki çift liği ziyaret etti. Bu çift l i k kardeşi Ve­ ra'ya kal mıştı . Dostoyevski çiftliği görmiyeli kı rk yı l oluyord u , bir za­ manlar yakı ndan bildiği ye�leri adım adım dolaşıyor, çoktan ı,ınutul­ muş sahneleri , arada geçen maceralı hayatını di;ışünüyord u . Ancak şimdi, doğuda, batıda h uzu rsuz bir şekilde d olaşmakla geçen kırk yı ldan son ra, çocukluğu n u n o yaz günlerinin mutluluğunu yen iden duymaya başlıyordu . Dostoyevski, Karamazov Kardeşler' in i l k taslağını Darovoe'deki bu sessizlik içinde aklından geçirmiş ve babasının öldüğü sahne üze­ rine düşünüp, yazacağı romanın ana konusu olarak öldürülmüş b i r babayı almaya karar ve rm iş olabi lir. B u varsayım tahminde kalmak­ tadır, çünkü bunu destekleyen tek sağlam olgu , Dostoyevski'nin çift­ likteki bir korunun ismini, Karamazov Kardeşler'de rolü olan bir köye verm iş olmasıd ı r. Dostoyevski'nin h areketli zihninin bu sı ralarda ye­ niden rom ana döndüğü kesindi r, çünkü o güz, Bir Yazarın Defte­ ri ' n i n "sağlık nedeniyle" yıl sonunda kesi leceğini bildirm işti. Soloviev' in önemi konus,una döndüğüm üzd� ayağım ızı daha sağ­ lam bir yere basıyoruz. Kışın Dostoyevski ile birbirlerini sık sık gör­ düler ve 1 878 baharında genç profesör felsefe üzerine ders verme­ ye başladı ; derslere Dostoyevski de katı ldı. Dostoyevski yazı yi ne Rusya' d a geçi rdi ; ve h azirand a i ki arkadaş, memleketin o rtasında, Tula'da olan, ünlü Optina Pustyn manastı rını ziyaret ettiler. Bu , bir­ kaç y ı l sonra Tolstoy ' u n köylü kı lığında ve yayan ol arak ziyaret etti­ ği manastı rd ı r. Surd a i ki gün kaldı lar ve romandaki Zozi ma Baba­ nın aslı olan , bazı sözleri ne rdeyse harfi h arfine romana geçen Amb­ rosi us Babayla konuştular. Man ast ı r, Karamazov Kardeşler'in i l k yarısını bütü n üyle etkisi altında tutar; v e rom an ı n Dostoyevski ' n i n kafası nda y e n i şeki l lenmeye başlad ığı sıralarda yapı l an bu ziyare­ tin önem i oldukça fazlad ı r. Dostoyevski , giderken de, geli rken de Moskova'ya uğradı ve ye255


ni romanın Russky Vestnik'de bası lması için Katkov'la konuştu; Kat­ kov' un form a başına teklif ettiği 300 ruble, Ecinniler için ödediği 1 50 ru ble ve Ne krasov'un Delikanlı içi n öded iği 250 ruble yanında yuk­ sekti . G erek Turgenyev gerek Tolstoy daha fazla para alıyorl ardı. Fakat i kisi de daha iyi pazarlı k edebilecek du rumdaydılar ve önce­ den avans almaya ihtiyaçları yoktu , oysa Dostoyevski, ya gerektiği ya da alıştığı içi n , şimdi bile, önceden önemli miktarda avans isti­ yordu . Moskova'dan anlaşmış olarak döndü ve hırsla çalışmaya baş­ lad ı . Karamazov Kardeşler , . 1 879 yılı boyunca ve 1 880 yılının bü­ yük bir kısmında Russky Vestnik'de yayınlandı, Dostoyevski'nin ölü­ münden birkaç ay önce, 1 880 yı lının son larına doğru da kitap şek­ linde basıldı. Bu onu n , dü nyaya son mesajıyd ı ; ve gücün zayıflar gi­ bi olduğu , i lginin gevşediği birkaç sahne t aşımasına rağme n , Kara­ mazov Kardeşler, genel düşünceye göre, rom anların ın hemen he­ men en büyüğüdür. Dostoyevski 'nin ölüm ünden kısa bir süre sonra Soloviev şöyle ya­ z:y · ··1: "_Eğer Dostoyevski 'nin vardığı . toplumsal ülküyü bir sözcükle an l3t mak istiyorsak, bu sözcük " h alk" deği l , " ki lise" olacaktır. . . Kli­ se , olumlu toplumsal ü lkü olarak, yeni rom anı n ya da yalnızca bi rirı­ cisinin (Karamazov Kardeşler) yazıldığı bir dizi romanın ana düşün­ cesidir. " Rus halkının dini, Soloviev' in etkisiyle , Rus kilisesinin di­ nine dönüşm üştür.

256


BÖLÜM XX PEYGAMBER OLARAK DOSTOYEVSKİ KARAMAZO� KARDEŞLER

Dostoyevski ' nin hayatının ilk kırk yı lında dinin hissedilir bi r rol oy­ namamış olması , son yı ll arındaki dine düşkü nlüğünü kısmen açık­ layan bir şey olabi li r: Çocukluğundaki biçimci inanç Petersburg'da kolayca ve farkına varmadan bilinemezciliğe olan inanca dönüşmüş­ tü. Bel inski ' nin ve Petrashevski'nin guruplarında kendini O rtodoks kilisesine ve her türlü dini dogmaya karşı olan insanlar arasında bul­ muştu . Fakat bu insanların çoğu , devrimci inançları için bi r daya­ nak buldu k.l an H ristiyan ahlakına derin bir saygı gösteriyorlard ı ; ve İ sa, Dost �yevski için her zam an , ahlaki ü lkünün en yüce kişi leşme­ si ol arak kalmışfır. Okuduğu kit abın genellikle İncil okluğu dört yıl­ lık hapishane hayatının etkisi , onda ilahi bir hu zu rs u zlu k, dini des­ teğe karşı belirsiz bir arayış doğu rmak oldu. Hiç olm azsa, Madama Fonvisina' ya, Tobolsk' a giderken ve sonra hapishanedeyken ken­ dine arkadaşl ı k eden bu dostuna serbest kalışın dan hemen son ra yazdığı mektuptan böyle an laşı lıyor: Birçok kişi bana sizin çok dindar olduğunuzu söyle& Fakat dindar olduğu­ nuz için değil de, kendim bunu duyduğum ve yaşad ığım i çin size şunu söylüyo­ r u m : insan böyle anlarda " kavru l m u ş bir ot" g i b i inanca susuyor ve b u l üyor onu, ç ü n kü m utsuzlukta gerçek daha iyi anlaş ı l ı r . Kendim için şöyle diyebi l i ri m : Ben çağın çocuğuyu m , inançsızlığın ve şüpheciliğin çocuğu, her zaman böyle oldum ve biliyorum k i ölene kadar böyle kalacağı m . İnanca olan bu susuzluk bana ne acılar ve rm işt i r ve hala vermektedir; ona karşı kanıtlarım arttıkça, r u h umda da· ha da güçlü oluyor. Yine de Ta nrı, bütünüyle sakin olduğum anlar verıyor ba­ zen; bu an larda , seviyo r u m , başkaların ı n beni sevdiğini hissediyoru fT' , ve böyle

257


anlarda yüreğimde

beni n;ı için her şeyi pırıl pırıl ve kutsal yapan bir inanç işareti çok basit: İ sa'dan daha güzel, daha deri n , daha sevilebi­

buluyor u m . Bu işaret

lir. daha a k ı l l ı . daha cesur ve daha mükemmel bir şey olamayacağını (kıskanç bir sevgiyle olamayacağ ını

söylüyorum kendime) inanmak bu. Dahası, eğer b iri

b a n a, İsa'nın gerçek olmadığını b i r . olguysa, ben

gerçeğin

kanıtlarsa ve gerçeğin İ sa'da olm adığı doğru değil i sa'nın yanında olurum.

yanında

Bu duygulu ve abartılmış sözler, gerek Dostoyevski ' n i n ilk yı l la­ rından beri inandığını kanıtlama arzusunda olanlarca, gerekse onu n hayatının sonuna kadar bir şüpheci olarak kaldığına inanan larca k u 1 lanılmış, istismar edilmiştir. Bu sözlerin b i r delil olarak değerini sap­ tarken , "çok dindar" olarak bildiği, derin bir şü kran ve sevgi borçlu olduğu bir kadına yazılmış old u ğu n u , bu belirsiz dini d ü rtü lerin gü­ cünü azaltm ayıp kaçı nı lmaz olarak abartacağını aklımızda tutmalı­ yı z. Ne kard eşine yazd ığı mektuplar ne de yaym lanmış olan Ölüler Evinden Anılar, "i nanca olan susuzlu k"tan hiç sözetm emekted i r­ ler; ve Wrangel, Dostoyevski'nin Semipalatinski'de ki liseye pek sey­ rek gittiğ ini, p apazlara karşı özel bir nefret göşterdiğini · söylemek­ tedir. 1 859'da Petersbu rg'a, oradan on yıl önce ayrı ldığı zam anki aynı dini düşüncelerle döndü: H ristiyanl ığın ahlaki ü lküsüoü kab u l­ leniyor, dogm atik yanını yadsıyord u . Renan ' ln altrrıışların başında yayın l an an isa'nın Hayatı ad lı kit abında vardığı d u rumdu b u , fakat Dostoyevski 'nin ön ündeki gelişme yolu , Fransız düşünürünün geç­ tiği yol u n tersiyd i . Sibi rya' d an dönüşünden sonraki yıllarda Dostoyevski'nin politi k görüşlerindeki beklenm edi k değişi m , d aha önceki bir bölümde iz­ lenmişt i . R u sya'da politika ve din hiçbir zaman b i rbirinden uzak de­ ğildir; ve Dostoyevski 'nin politik ortodoksluğa kayışı , dini ortodok­ sluğa doğru güçlü bir d ü rt ü duyduğu n u gösterir. Rusya, orta yolla­ rı n bulunduğu yer değildir; ve altmışları n Rusya'sında rad ikal mad ­ decili kle tutucu ortodokslu k arasında orta bir y e r bu lmak pek m ü m ­ kün değildi. Bi r kamptan ayrılan kişi , e r y a da geç mutlaka diğer kam­ pa katılıyordu . Dostoyevski Suç ve Ceza'yı yazdığı zaman artık H ris­ tiyan lığın d ogm alarını ve O rtodoks kilisesini kabu l etme -aktif bir inançtan sözetmek için henüz çok erkendi r- d u ru m una sürüklen258


mişti. Budala da aynı gelişim aşam ası na aittir; dini dog m a Mişkin'­ in temsil ettiği ahlaki ü lküde hiç rol oynamaz. Yurt dışında kaldığı son yı llarda, yu rt özleminin olanca ağı rlığıyla üzerine çöktüğü yıllardadır ki , " R u s Tanrısı "ndan , " Rus Kili$esi '­ 'nden kolayca sözetmeye başlam ıştır ve 1 870 Martında Ecinniler' in dü_zen li p lanı Büyük Bir Günahkarın Hayatı ' n ın i şe karışm asıyla parçalanmadan hemen önce M ai kov' a bu son romanının konusu­ n u n , " kendime bilinçli ya da bilinçsiz olarak yıl larca acı çekti rdiğim soru : Tan rının varlığı " olduğunu söylemiştir. İ nancının b üyümesi , Ecinniler'de S hatov'a söylettiği şu önem li sözlerce izlen m e ktedir: • .

-

" Rusya'ya inanıyorum, Ortodoksluğa inanıyorum ... İ sa'nın bedenine inanıyo­ rum . . . İ sa'nın Rusya'da yeniden ortaya çıkacağına inanıyorum. " "Ya Tanrıya? Tanrıya?" " Ben . . . Ben Tanrıya da inanacağım . "

Shatov g i b i Dostoyevski de, İ sa'ya, Rusya'ya, O rtodoks Kilisesi'­ ne inandı , ve onların yoluyla sonunda Tanrı'ya inanmaya vardı . 1 871 yazında Rusya' ya dönd ü ğünde, değişim (eğer böyle demek uygun­ sa) tamamlanmıştı . O sırada elli yaşının sonuna yaklaşıyordu. Rus aydınları arasında, dini in anç durumunun yanlış an laşı l m a­ sında, " Ku tsal Rusya" m itinin payı büyü k olmuştur. Ondokuzuncu yüzyı lın büyük bir bölümü boyunca, idare eden sınıfların akı llı ve tah­ silli üyeleri , aristokratlar ve tutucu aydınlar eğilim bakımından bi li­ nem ezciliğe yöneliyor, m antiki in anç olarak ortodoksl uğa inanıyor­ lardı. Yüksek sınıfların geleneksel kültürü , onsekizinci asrıh Fran­ sız rasyonel lerine kadar uzanıyordu . Akli yetenekleri v.e eğitim leri , onları inanmamaya önceden h azırlıyordu. Fakat mantık onlara, içinde yaşadıkları uygarlı k d urumun un inanç nedeniyle birarada d u rduğu­ nu, ve inancı n , fayd acı lık açısından söylenirse, bir gereklilik old u ­ ğunu gösteriyord u . Tutum l arı , Pascal 'ın ünlü sözüyle t a m olarak özet len mişti : "Yüreğim m addecidir fakat düşü n cem ona karşıdı r. " Yan i , Dostoyevski'nin son yıllarda tuttuğu inanç dayanağının fay­ dacı ve empirik oluşu hiçbir şekilde yalnız ona özgü bi r şey değildir. O , çağının ve sınıfının geleneğini izlem iştir. O rtodoks kilisesinin öğ­ retisine inanmış ve baş kaları n a da inan m ayı salı k vermiştir, çünkü -meseleyi kabaca koyarsak- bu inanç işe yaram ıştır, ve. çünkü 259


o olmadan , ahlak im kansı z olmuş, d ünyadaki hayat çekilmez olmuş­ tur. Onunki sezgisel deği l , d üşün ülerek varılmış bir inançtır. Eğer bir ölümsüzlük durumu (diye yazıyor Bir Yazarın Defterl'nde) insan var­ lığı için şartsa, bu durum herhalde insanliğın doğal duruniudur; ve eğer bu böy­ leyse, insan ruhunun ölümsüzlüğü kuşku götürmeyen bir gerçektir.

Fakat, bazı yoru mcu ları inancın ı n doğru luğu ndan şüphelenmeye götüren bu fütursuz pragmatizme karşılık, Dostoyevski'nin dininde, başka eleştirmenle rin yanılarak onu mistik olarak ele almaların a yo­ laçan misti k bir öğe vardır. Ondaki bir bakımdan çınlamsız mistik özel­ li k, hiç şüphesiz sara nöbetleriyle ilgilidir. Saranın, bazı narkotik ilaç­ lar ve belkide delilik nöbetlerinin baz·ı çeşitleri gibi, n öbetten önceki an da kurbanında, ru hi bir esrime ve zafer duygusu yarattığı, maddi dünyanın sını rlarını aşma gücünü duyurduğu kesin bir gerçektir. Dos­ toyevski'nin bu olguyu bi ldiğimiz ilk sezişi 1 865'dedir; ve üç yıl sonra yazı lmış olan Budala 'nın ünlü bir bölümünde; Mişkin bir sara nöbe­ ti sı rasında dü n yan ın güzelliğini hayal eder. Bedeni zayıflığın ruhi çıörüşü çok güçlendirdiği yolundaki genel inancı paylaşan Dostoyevs­ ki , bu sıralarda artık, saranı n yolaçtığı bu esrime anları n a kesin bir dini önem ve rmeye başlamıştı; ve bu görüş, dini inancı na belli bir mist i k nitelik veriyordu , oysa o hiçbir zaman kendinde, mistisizmin tem eli olan Tan rı ile kişisel ilişki duygusun u n bu lunduğunu i leri s ü r­ mem iştir. Dostoyevski 'nin hayatının son yı l l arında u l aştığı ve Soloviev' in et­ kisi altında Ortodoks kilisesinin öğretisine gün geçtiçe daha y � kla­ şan dini inancın özü işte böyledi r. Karamazov Kardeşler'de inan­ cını dünyaya açı klam aya koyuldu . .Son rom an l arının h epsi gibi , b u ­ nun da karışık bir kökeni vardı r v e kökleri Bir Büyük Günahkarın H a yatı ' n ı n p l anına kadar izleneb il ir. Dostoyevski 'nin mektupların­ daki ve müsveddelerindeki belirsiz ipuçlarından anladığımız kada­ rı yla , Büyük Günahkarın kah raman ı , günahkar ve tutkulu bir insan ol acaktı , i nancı olmayacaktı , Tanrıtan ı m az olacaktıve değişmiş bir insan olarak d ü nyaya yeniden çı kacağı bir manastırda bir süre ya­ şıyacakt ı : Fakat bu tasarı artık on yı l öncesinindi ve Ecinniler ile De­ likanl ı için cömertçe ku l l anılm ıştı. Dostoyevski Karamazov Kardeş260


ler'de, bir kişinin yerine üç kişiyi koyarak i l k düşüncesini değiştirdi. Bu günkü şekliyle rom anda, Dmitri Karam azov günah �ar tut ku ları olan insandır, iva_n ayd ın şüphecidir, ve bir m an astırda büyütülen . Hristiyan lık ü lküsünü günlük hayata getirm e k için dünyaya dönen ise en küç ü k kardeşleri Alyoşa'dır. Alyoşa'ya rolü nedeniyle, roma­ nın kahramanı demek gerekir, ve Budala' da gördüğümüz gibi, inanç­ sı zlık ve yü rek katı lığı Hristiyan l ı k ü lküsüne, aktif günahtan daha zıt olduğuna göre , kötü olan Dmit ri değil İvan'dır. Gerçekten de Dmit­ ri , Alyoşa'yı sürekli olarak romanın kahram anlığlndan uzaklaştırmak eği limindedir. Roman tamam l anmış şekliyle i ki temel konu içerir ve ikincinin birinciye göre önemi gittikçe artar� Kötülük i lkesi ni temsi l eden İvan' la, H ristiyan ,ü lkü sünün örneği olan Alyoşa arasındaki tar­ tışma, ve Dmitri'nin günah işleyerek, acı çekerek ku rtu luşa ulaşm asL Karam azov Kardeşl_e r yaklaşık olarak 400.000 sözcüklük bir des­ ıan_dı r; içeriğini an latmaya kalkışmak, İ lliada'yı Aşi l'in gazabı hak­ kında bir şi i r olarak nitelemek kadar yetersiz görünebi l i r. Olay ör­ güsünün anahtarı , üç kardeşin , iğrenç fakat etkili bi r şehvet ve se­ fah at düşkünü olan babaları nın öldürülüşüdür. Bu, rom anın i l k dü­ şünülen şekline sonraçlan eklenmiştir. Baba ve Dmit ri bir kadın için bi rbirlerine rakip olm u şl ardır. B_u kadın, birçok niteliğiyle Budala'­ daki Nastasya Fi lipovna'yı hatırlatan bir orospudur. Birbirlerine sözle ve yu mru kl a . saldı rmış, herkesin önünde tehdit ler savu rm u şlard ı r; ve i htiyar adam öldürü l m üş olarak b ulunduğu zaman d a doğal ola­ rak Dmitri'den kuşku l anılmıştır. Aslında katil, i htiyar adam ın gayri­ meşru oğlu olan Smerdyakov' d u r. Smerdyakov i le İvan ' ı n i lişkisi , Suç ve Ceza'daki Svidrigai lov' u n Raskolnikov'la olan ilişkisinin ay­ nıdır; Smerdyakov aynı düşünceleri n daha kaba, daha m antiRi tem­ si lcisidir. ivan 'ın düşünce yöntem l erini taklit etmeye çalışı r, onu n il­ ke lerini uygu lamaya koyar. İ htiyar Karamazov'u öld ü ren Smerdya­ kov'un elidir ama aslında katil İ van 'dır. Cinayeti işleten , Smerdya­ kov' la işbirliği yapıp onu kend isiyle birlikte m antiki_ son uca sürükle­ yen ivan ' ı n inançsızlığıdır; ve Sme rdyakov kendini astı ktan , Dmitri işl em ediği bir cin ayet için Sibi rya'ya gönderildi kten sonra, kendi su­ çunun bi linci İvan ' ı çılgınlığa sürükler. 261


Sonunda, bu müthiş t rajedinin güçlü etkisine en fazla kat kıda bu­ lunan , Dostoyevski ' nin yarattığı kişiler arasında hem en insan hem de en saf biçimiyle Rus olan kiş i , Dmitri ' d i r h erhalde. Fakat yazarı­ nın amacı gereğ i , kitaptaki en önemli şey, İ van ' l a Alyoşa arası nda­ ki, konu şulan ya da konuşu lmayan , kesi nt i l i , u zun tartışmadır. Bu tartışma, i l k bölüm lerin birinde, babaları nın yarı alaylıca sorduğu "Tanrı var mıdır? " sorusuna ve rd ikleri karşıt ve eşit d e recede ke'­ sin cevap larla başlar. Daha son ra İ van uzun ve etki leyici bir sahne­ de, Tanrıya karşı "isyan " ı nın n eden lerini an latır; ünlü " Engizisyon Mahkemesi Başkanı öyküsü " de bu sahnede yer alır. Bu böl ü m ü n ismi Lehte ve Aleyhte' dir. Cevap bir sonraki bölümd e , Rus Rahibi ad lı böl ümde veri lmiştir. Cevabı Alyoşa değil , ölüm döşeğinde olan manastırın başkanı Pede r Zosim a verir. M anastırın daha önceki sa� kin lerinden olan Alyoşa, Zosima'nın öğüdü üzerine manastırdan çı­ kıp hayatın içine girer; ve daha sonraki olaylar boyu nca kardeşle­ ri nden ya biriyle ya da öbürüyle s ü rekli olar�k kon uşm aktadır. Dos­ toyevski ona, M iş ki n ' in B udala'daki rolünü oynatmak niyetindedi r; olaylara kat ı l m adan on ların gidişin i ah laki yönden et kilemektir bu rol . Fakat Alyoşa' da M işkin 'in m ü kemm e l niteliği yoktur. Hatta b i r Dostoyevski b i l e , bi r rom ancının yü klenebileceğ e n g ü ç görevi iki kez başaram amıştır·. Bu görece başarısızl ık sanatsal yönden den­ gelenmektedir. Dmit ri,'nin baş kişi olduğu sahneler ve İ van 'la Smer­ yakov arasında geçen sah neler okuyucu nun sinirleri ve d uyguların­ dan öyle çok şey iste r ki, bu gerginliğin arasıra gevşemesi şarttı r. Ve bu gevşeme, manastırda geçen sahnelerle ve Alyoşa'nın baş ki­ şisi olduğu d i ğer sahnelerle bir d e receye- kadar sağlanmaktad ı r. Al­ yoşa'nın, m üt hiş kardeşleri yanında bi raz solgun ve zayıf bir kişi ola­ rak görün m esi belki -de sanatsal olarak kaçınılmazdır. Fakat kitabın didaktik yanı doğal olarak zarar görmektedir; ve İvan'ın Tanrıya sal­ dırısı , Zosi ma'nın ve Alyoşa'nın ağzından din lediğimiz savu nmadan daha güçlü ve daha inandırıcı kalm aktadı r. Alman ve hatta İngiliz izleyicileri bulunan etkili bir Rus eleştiri oku ­ l u n u n , Dostoyevski ' nin hayatının sonuna kadar bir şüpheci olarak kaldığı ve yaratı cısını gerçekten yansıtan kişinin Alyoşa ya da Dmit262


ri değil de İ van olduğu yolund aki iddiasının nedeni belki de bu olg u ­ y u sezmeleridir. B u eleşti rm en lerin görüşün e göre , Dostoyevski 'nin Ortodoksluğu kabul edişi sadece biçimsel bir şeydi , gerçek dini, Hris­ tiyan ahlaki öğ retisinin ve Hristiyan inancının ötesinde bir çeşit anar­ şist mistisizmdi. Bu oku lun e leşt i ri lerinde bi r belirsizlik vardı r. İ ki ih­ timal var: Bu e leştirmenler ya Dostoyevski'ye atfettikleri d üşünce­ leri onun bi linçlice benimsediğini kabu l ediyorlar, ya da, Dostoyevs­ ki ' nin dini üzerinde onun kendi anl ayışından d aha derin bir anlayış­ ları old uğunu i leri sürüyorlar. Bu konu hiçbir zaman açık değildir. Dostoyevski 'nin yazı larını ya da m e ktuplarını okuyan l ar, ilk ihtima­ le pek d eğer vermeyeceklerdir; çü nkü sürekli bi r bilinçli i kiyüzlülük onun karekterine bütün üyle yabancıdır ve o kendinin her zaman Or­ todoks inancındaki bi r H ristiya� olduğu n u i leri sürmüşt ü r. İ kinci ih­ timal ise hem çok cüretli hem d e tehlike lidir. Dostoyevski 'nin inan­ cının sezgiden çok akıldan geldiğini kabul etmiştik, b u inanca bü� yü k ölçüde bi r ruhanilik eklem e k eği liminde de değiliz. Fakat , ileri sürdüğü şekliyle in ancının gerçekliğini yadsımak için hiçbir neden göremiyoruz; ve İvan Karamazov'un iddialarının gücü nedeniyle böy­ le bir sonuca varm ak, Yitirilmiş Cennetten , Mi lton ' u n gerçek sev­ . gisinin meleklere değil, şeytana olduğu sonucunu çıkarmaya benzer. Karamazov Kardeşler'in soru n ları , H ristiyan lığı savunan herke­ sin karşılaştığı soru n l ard ır -acı çekme soru nu ve günah soru n u . Acı çekme sorununa Dostoyevski i l k kez, Budala'da, veremden öl­ mekte olan on altı yaşındaki İ ppolit'in kişi liğinde yaklaşm ıştı r. Doğa İppolit'e, sonunda İsa'nın bile boyun eğmek zorunda kaldığı "aman­ sız bir canavar" qlarak görün mektedi r. İppolit dünyanın bir bütün olarak ku rtu luşu için kişinin acı çekmesi gerektiğini söyleyen açık­ lam ayı bir yana itmektedir. İ yi öyleyse {der), buiıu öteki şekliyle kabul etmeye hazırım, yani, birinin diğeri

tarafından sürekli yok edilişi olmasa, dünyayı kurmak imkansızdı. Hatta onun nasıl kurulduğunu hiç anlamadığımı da kabul ederim. Fakat kesin olarak bildi­ ğim şu: Eğer bana bir kez " ben varım" bilinci verildiyse, dünyanın yanlış kurul­ duğundan, başka türlü de olamayacağından bana ne? Bundan sonra kim mah­ küm edecek beni , neye dayanarak mahküriı edecek?

263


Budala'da kısa bir parça olan itham , on iki yıl sonra Karamazov

Kardeşler' de daha güçlü olarak yin�lenmiştir. ivan , günün Rus _ba­ sınından , suçsuz çocuklara yapılan zalim liklere ait acıklı öyküler top­ lar ve bu acıları hiçbir " ebedi uyum" düşüncesinin h aklı çı karama­ yacağı nı sertçe söyler. ,u uyuma çok yüksek fiyat biçilmiş; giriş fiyatı bizim bütçemize göre çok faz­ la. Ben giriş biletimi geri vermeyi yeğ tutuyorum, ve dürüst bir adam olarak onu en kısa zamanda geri vermek zorundayım. İ şte yaptığım bu. Bu, Tanrıyı yadsıyı­ şım değil Alyoşa, sadece son derece saygılı olarak bileti O'na geri veriyorum.

Bu itham cevapsız bı rakılm ıştır, zaten akıl düzeyinde buna bir ce­ vap verilemezdi. Gerçekte, İvan 'ın itirazları nın büyük bir kısmının yazarın kendisinin olduğu ve Dostoyevski 'nin bunların bu şekliyle doğru luğunu kabul ettiği açıktır. Bunlar ancak, sorun u başka ve akıl­ üstü bir düzeye çı karmakla cevaplanabilir. Dostoyevski· d aha Ye­ raltından Notlar' da, insanın asıl olarak akıl-dışı olduğunda ısra(et­ miş, ve Suç ve Ceza'da, ah lak için akli bir temel bu lma çabasını bir yana bırakmıştı. İ van Karam azov' u n acı çekme sorununa aklLbir çözüm b u l m a yolundaki sonuçsuz çabalan sadece " Öklit saçmal a­ rı " , İvan ' ı n "Zavall ı , dünyasal Ö klit kafasının" ürünleridir._ * Hayatın •

Dostoyevski'nin elli yıl önce " Ö klid saçması" sözcüğünü kullanması. Öklid ge­ ometrisine i l k saldıranın Einstein olduğuna inananlara ilginç gelebilir. Bu sal­ dırının gerçek öncüsü; Ö klid geometrisine karşı çalışmaları 1 833'de yayınla­ nan Kazan Üniversitesi profesörlerinden Lobacheyski gibi görünmekıeair. Daha sonraki buluşların bu açıkça önceden görülüşünün, matematik bir dehanın eseri mi, .yoksa akıllıca bir tahmin mi olduğuna ancak uzmanlar karar verebilir. Ö k­ lid geometrisinin bir yana bırakilışı 1 880'1erde Rusya'da öyle iyi biliniyordu ki, ne bir matematikçi ne de profesyonel bir filozof olan Dostoyevski, matematik­ çilere ya da profesyonel filozoflara değil de.genel roman okuyucusuna yazdı­ ğı halde. " Öklid Saçması "ndan, sanki bu, modern bilimin ortadan kaldırmış olduğu bir şeymiş gibi rastgele sözec;lebiliyordu. Eleştirmen Rozanov Karamazov Kardeşler hakkında 1 894'de yayınlanan yazısında şöyle yazmaktadır: i nsan düşüncesinin görece ve varsayımlı niteliği , insandan binlerce yıl . saklı kalmış ve nihayet şimdi ortaya çıkarılmış en ince, en derin gerçek­ tir. Bu göreceliğin en açık en çarpıcı delili son yıllarda şu kuşkunun ka­ bul edilişidir: Gerçek uzay yalnızca insanın bildiği ve düşünebildiği şek­ liyle mi, yoksa hayal edebileceği şekliyle mi sınırlıdır? Şimdi Avrupa'nın

264


temeli oldu kça değişik bir şeydir. "Yaşıyorum " diye itiraf ediyor ivan, ' � çün kü yaşamak istiyorum, hatta m antığa rağmen . " H ayatı sevme­ liyiz diye cevap veri r Alyoşa, çünkü yalnızca hayatı severek, onun manasını anlayabiliriz. Acı çekmen in kutsallığı in ancı -eğer kökenini daha geri götür­ meye kalkışmazsak- ilke l H ristiyanlığa aittir; ve isa'nın, çağdaş Batı medeniyetinin unuttuğu ya da değer vermediği " kutsananlar kederli olanlardır" sözü, Rus dü şüncesinde her zaman şerefli bir yer tut­ mu ştur. Rus halkının en güçlü en temel ihtiyacı (diye yazıyor Dostoyevski Bir Yazarın Defteri nde) acı çekme, sürekli acı çekme, her zaman ve her şeyde acı çekme '

ihtiyacıdır G örünüşe göre Rus halkı. hatırlanariıayac;:ak denli eskiden beri bu .

susuzluğu duymaktadır. Ölüm acısını çekme özelliği bütün tarihi kaplar, yalnız­ ca dış talihsizliklerde, dertlerde ortaya çıkmakla kalmaz, halkın yüreğinden llşkırır.

Acı çekme inancının özel bir şekli, bedeni zayıflığın ruhi değerine olan yaygın inançtı. Bu inanç Batı Avrupa' da orta çağlara kadar güçlü kalm ış, Rusya'da ise daha uzun sü re yaşamıştı r. Gogol ' ü n , hayatı­ nın sonlarına doğru değişikli k ge'çi rdiği ve Ortodokslu ğu kabul etti­ ği sı ralarda yazdığı mektu plardan biri, Hastalığ ı n öriemi adını ta­ şır. Ona bir yığın budalalık yapm a cesaretini verecek olan sağlığını elinden aldığı ve- bu ndan böyle kaleminden çı kacak olan her şeyin daha derin bir önemi olmasını garanti eden h astalığı ona yolladığı için Tanrıya şükreder. Dostoyevski' ni n sarasına verdiği ru hi önem­ den sözetmiştik; hayaletlerin niye yalnız hastalara göründüğünü açık­ layan tu haf kuramı Dostoyevski Svidrigailov'un ağzından şöyle an­ latıyor: ·en iyi matematikçilerinin üzerinde çalıştığı, Ökl i d e karşı geometri diye adlandırılan ve paralel çizgilerin birleştiğini, bir üçgenin açılarının topla­ mının 1 80 derceden biraz az olduğunu ileri süren geometrinin gelişimi, kimsenin karşı çıkamayacağı bir gerçektir; ve varolma gerçeğinin, akıl­ la kavranabilen le özdeş olmadığı kesinleşmektedir. Kavranılamayan fa­ kat yine de varolan kategorisine ispatlanamayışı gerçekliğini şüpheye düşürmeyen Tanrı'nın varlığı girmektedir. Modern yazarlar, otuz yıl sonra aynı şeyi söylediklerinde, kendilerini cüret­ Kar ve özgün sanmışlardır. '

-

,

265


Sağlığı yerinde bir insanın hayalet görmesi için elbette. hiçbir neden yok, çün­ · kü sıhhatli bir adam dünyayla en fazla ilişkisi olan insandır. Bütünün ve düzenin gereği yalnızca dünya hayatı sürebilir. Ama bu adam biraz hastalanıverse, or­ ganizmasın ı n doğal dünyasal düzeni bozuluverse, hemen başka bir dünya ola­ nağı çıkar ortaya; ve adamın hastalığı arttıkça diğer dünyayla olan ilişkisi de o derece artar.

Acı çekmenin ruhanileştirici etkisini ileri süren, ilkel ve ortaçağ H ristiyanlığın'd an kalmış olan bu öğreti , Dostoyevski'nin gençliğin­ de, rom antik heyecanın bütünüyle aykırı bir dalıyla karşılaşmıştı. Ya­ şantı, acı verici yaşantı özlem i , İ ngiliz, Fransız ve Alman (en çok Al· man) romantik yazarlarının yarısı tarafından , yavan b u rjuva yaşan­ tısına karşı bir çare olarak gösterilmiştir. Novalis, acı çekmeyi insa­ nı hayvandan ayıran bir ayrıcalık olarak görüyordu ; ona göre acı çek­ mek.. 'insanın yüksek durumunun işaretiydi." Köken bakımından dini inançtan ayrı olan ama ortaya koyuş tarzlan birçok yerde onunla aynı ole. : , .Jmantik acı çekme inancının üzerinde daha fazla d u rm aya ge­ rek yok. Fakat Faust'tan alınmış tipik bir romantik böl ü m , Dostoyevs­ ki ' n in en karakteristik ve yeni yargıya göre en hastalıklı düşüncele­ rinin ne kadarının yarım ası r önce Alman şairlerinin en seç kini t ara­ fından önceden yazıldığını göstermeye yetecektir: Zevkten söz edilmesin! Kendimi coşkun, acı verici eğlenceye, mest edici nef­ rete, neşe verici kine bırakıyorum . Bilgi açlığından temizlenmiş olan göğsüm, bundan böyle, hiçbir işkenceyi reddetmeyecek; bütün insanlığın kaderini ben derin varlığımla kucaklıyacağım, en yücesini ve en alçağını ruhumda tutacağım, saadetini de, felaketini de göğsüme yığacağım; ve böylece, kendimi insanlığın kendisine genişletip, sonunda, insanlık gibi parça parça olacağım .

Baudelaire , bu. romantik isteği, estetik zevkin aracı yaparak onu daha da inceltti , ve eserlerinde Dostoyevski ile yüzeysel paralellik bulu nabilen bir yığın "dekadan " şaire yol gösterdi. Yarı din i , yarı rom anti k olan bu acı çekme inancı Dostoyevski'nin kafasına derince yerleşti. Bu onda öyle derin ve inatçı dır ki , kişisel neden lerden kuşku l an ıyoruz ve bunun kaynağı olarak Suslova'ya bakıyoruz. Dostoyevski ilk kez Suslova ile olan ilişkisinde, daha son­ raki rom anları nda tekrar tekrar ortaya çıkan o rom antik antitezleri 266


kendi kişiliğinde yaşamıştır- sevgi�nefret , g u ru r-alçakgönüllü lü k , zevk-acı. Dostoyevski bu m aceradan, karakterlerinin birçoğunda kendini ortaya koyan m azoşizme karşı göze çarpan eğilimi kazan­ mış gibi görünmektedir. Marmeladov, " iki m isli acı çekmek istediği içi n " içmektedir. Stavrogin zevki kendi alçahşında aramaktadır. Ka­ ram azov Kardeşler de i kinci derecede bir kişi olan Liza Khokhlako­ va, aşık olduğu Alyoşa ile aralannda geçen şiddetli bir sahneden sonra, rahatlam ak için, parmağını kapıya sıkıştırıp kan akmasını sağ­ lamaktadır -modern psikologların, kendi canını acıtmanın eksik cin­ sel doyumun beli rtisi olduğu yolundaki buluşlarını önceden göster­ mektedir bu . Dostoyevski'nin kafası nda sonunda şekil lenen haliyle acı çekme öğretisini ortaya çı karan öğeter -dini, romantik, mazoşist- işte bun­ lardır. Henüz dini inançları son şeklini almadan, Dostoyevski acı çek­ meyle günah arasındaki derin bağı ortaya çıkarmıştı. O , günahı acı­ nın nedeni olarak kab u l eden Doğu lu ve Batılı din adam larının düş­ tüğü yan lışa hiç d üşmedi ; tersine acının , günahın affedilmesi için gerekli olan psikoloj i k durum olduğuna kuwetle inandı. Dostoyevs­ ki'ye önem li görünen_affediliş, başkalarının affetmesi değil, günah­ karın kendi ni affetmesiydi; bu kendi vicdanının yapacağı bir şeydi ve bu affediliş ancak acı çekmeye gönüllü olarak boyun eğmekle, on u aram akla kazanılabilirdi. Katkov'a yazdığı bir mektupta, Ras­ kolnikov' u n kendini polise i hbar etm ek zorunda olduğunu açıklıyor: " Katil , suçunun bedelini ödemek için acı çekmeye karar verir." Ecin­ ni ler in yayınlanmamış olan bölümünde Tiknon Stavrogin'e "Acı çe­ kerek, kendini affedebileceğini, ve bu dünyada kendisi için affe­ di lişi elde edebi leceğini" söylüyor. Ve göreceğimiz gibi , Dmitri Ka­ ramazov, günahın dehşetli bilincinden kendini kurtaracak olan acı­ yı sevinçle karşılar çoğu kez. Bu nedenle Dostoyevski'nin acı çekme sorununa verdiği cevap , günah soru nuna verdiği cevabın bir parçası oluyor. Şimdi, İ van 'ın tartışmada acı çekme soru nunu geride bırakıp , insanlığı günah iş­ lemede ve insafsızlı kta serbest bırakan i lahi takdirde saldı rdığı nok­ taya dönebili riz. Bu saldırı Alyoşa'ya anlattığı, " Engizisyon Mahke'

267


mesi Başkanının öyküsü"nün içindedir. İsa onaltın cı yüzyı lda, En­ gizisyonu n gücü n ün ve eyleminin doruğunda olduğu sırada Sevil­ le' de dünyaya geri döner. Tanın ı r ve tutu klanır: Engizisyon zinda­ nında hapisken, Engizisyon Başkanının ithamını sessizce dinler. Baş­ kan İsa' nın h atasının insanlığı özgür bı rakmakta ısrar etmesi oldu" ğunu söyler. Gururl a ve bencilce, özgür insanın tapın m asını arzula­ mış, güçlü ve önüne geçilmez bir m ucizeyle, onları boyu n eğmek ve inan m ak zorunda bırakmayı istememiştir. Katolik kilisesi İsa'­ nın eserin i düzeltmiştir; kendini mucize, sır ve egemenliğin sağlam temelleri üzerine yerleştirerek, insanlıkta(! özgürlüğü almış, onun ye­ rine mutlu luğu verm iştir. Ve insanlar, bir-kez daha koyun gibi güdü!melerine, ve onlara o denli çok acı çektirmiş olan baş cezası özgürlük hediyesinin sonunda yüreklerinden alınmış olmasına çok sevindiler.

Kilise İ sa'nın ismini ku l lanarak, fakat onun hareketlerini dayandı r­ dığı yan l ış i l keleri tersine çevirerek, cemaatinin vicdanının idaresini üzerine almıştır. Ve . bizden gizli hiçqir şeyleri olmayacak. Karılarıyla ya da sevgilileriyle yaşa­ malarına, çocukları olup olmamasına -boyun eğişlerinin derecesine göre- biz izin vereceğiz, ve onlar m � mnunlukla, sevinçle kendilerini bize teslim edecek· ler. Vicdanlarındaki en acı verici sırlarmı, her şeyi, her şeyi bize getirecekler ve biz onlara cevap vereceğiz; ve onlar bizim kararımızı neşeyle kabul edecekler,

çünkü bu onları endişelerinden, kişisel, özgürce karara varmanın berbat acıla· rından kurtaracak.

" Engizisyon Mahkemesi Başkanının öyküsü" Dostoyevski'ye, Ro· ma Katol i k Kilisesine karşı duyduğu nefreti, Rusya' nın eski nefreti· ni , (İsa' n ın kötülenişini bu kilisenin en önemli temsilcilerinden biri· nin ağzından yaparak) açıklamak imkanını veriyor. Daha önceki ki­ taplarının birkaç bölümünde Katoliklik ile Sosyalizmi karşılaştı rmış­ tı: i kisi de insanı kişisel soru m lu luğu ndan sıyı rarak onu mutlu yap­ maya çabalıyordu . Sosyalizm "sıcak bir yer ve bir lokma ekmeğe" karşılık i nsanı bireyse lliği nden m ah ru m ediyörd u ; kilise ise , dış bir gücün verdiği akılcı , m akine yapısı bir mutlu luğa karşılık, insan vic· danının köleleştirilmesini amaçlıyordu. Engizisyon Başkanının prog268


ram ının özü buydu. Sözleri , kendi sınırları içinde, lsa'nın acı çek­ meye karşı olan sözleri kadar yadsınamayacak sözlerd i ; fakat bu sözlerin içinde işlediği ve geçerli olduğu sınırlar, Dostoyevski 'nin baş­ ka bir yerde söylediği gibi, " insanlığı sığır sürüsü düzeyine indirmek" an lamına 9 e liyord u . Dostoyevski 'nin günaha karşı tutumunun gelişimini incelemek, acı çekm eye karşı olan tutumunu incelemek kadar ilginçtir. Vardığı so­ nuçlar her zaman olduğu gibi, gözlem le deği l , içgözlem ve ku ram yoluyla varı lmış son uçlardır. İnsanın temelde iyi olduğu gör-üşü mo­ d ern Avrupa'ya Rousseau tarafından getirilmişti. Bu görüş Rousse­ au 'nun ona verdiği politik eğilimi Rusya'da her yerden dah_a fazla korudu , ve felsefi radikallerce bir inanç kuralı olarak benimsendi. En mükemmel an latısı nı , Çernişevski 'nin Ne Yapılmalı? adlı kita­ bında buldu. Dostoyevski 'nin ilk eserlerinde günaha karşı tutumu tümüyle toplumun genel tutumuyla aynıydı ve hatta me lod ramikt i . Fakat Veraltından Notlar'da ÇerniŞevski'ye cevap vermeye başla­ yınca, insan doğasının m antiki olm adığı gibi iyi de olmadığı ve in­ san doğasında acı çekme isteği olduğu gibi , günah isteği de oldu­ ğu inancını kuwetle savundu. Dostoyevski'ye göre günah sorunu , günah işlem eyi isteme sorunuydu ; Svid rigailov'da, Stavrogi n'de ve hepsinden daha canlı ol arak, kendini oturu p anan as kompostosu yiyerek bir çocuğa ölünceye kadar işkence yapılmasını seyrederken hayal eden, cinsel bakım.d an anormal olan Liza Khokhlakova'da, çir­ kefi özlemek duygusuydu bu sorun . Dostoyevski Delikanlı'da, b u kötülük yapma isteğinin , h e r in sa­ nın doğasındaki bu bilinçli ya da bilinç altınd aki cehennemin temel önem ini bulup ortaya çıkarmak ve böylece günah sorununu çözmek için ilk kez çabaya girişm işti. Bu kitapta, gü nah sezgisi nin, yani in­ sanın kendi doğasındaki aşağı içgüd ü lerin farkına varması nın, ku r­ tu luşun anahtarı olduğu ve insan ın kend i içindeki iyi-kötü antitezi yol uyla i lahi senteze vardığı görüşünü belirsizce ortaya koym uştu. Karamazov Ka rdeş l er d e , günah yoluyla ve günahı affettirmek için kabu l edilen acı yoluyla ku rtu luşu arayan Dmitri ' nin kişi liğinde bu görüşü incelemektedir. D. H . Lawrence yaptığı bir n ü ktede Dostoyevs'

269


ki'nin görüşünü "günah işleyerek isa'ya gitmek" olarak tanım lam ış­ tı r. Dostoyevski'de , özellikle Püriten bi r geleneğin ışığında.yoru m ­ landığında i l k bakışta bu sonuca yol açacak bölümler vardır. Fakat on u n düşüncesi ve genel olarak Rus dini düşüncesi daha derin ola­ rak kavran ı ldığında bütünüyle değişi'k bir görüş çı km aktad ır ortaya. Dostoyevs ki 'ye göre ku rt u luşa götüren günah duygusu , Protestan ilahiyatında o denli önemli bir yeri olan kişisel günah deği ldir. Onun ku ram ı , ilk kez Ecinniler'in son bölümlerinden birinde ortaya çı kan ve Dostoyevski' nin sonraki eserlerinin hepsinde önemli bir yeri olan günahta açı klanabilir en iyi şekilde. Stephan Trofimoviç ölü münden hemen önce gördüğü hayal içinde, " her kişi ve hepsi , bütün insan· ların önünde günah işlemişlerdir" der. Karamazov Kardeşler' de Zo­ sima, ölen kardeşinin ağzından, " herkes, herkesin önünde her şeyde günah işlemiştir" der. " Hepimiz" der Alyoşa'ya, "dünyadaki her­ kesin ve herşeyin suç u n u taşırız, yalnızca genel dünya suçun u de­ ği l , fakat d ünyadaki her şeyin ve herkesin suçunu bi rey olarak taşı­ rız." Bu , isa'nın tüm insanlığın yerine acı çektiği görüşünü biraz man· tiki yapabilen tek kuram olsa gerek. Batı ilahiyatında genelli kle, İsa'· nın acı çekişi, duyarlı bir akla hem an laşılmaz hem de m antı ksız ge­ lecek bir şekilde an latı lmaktadır; fakat Dostoyevski'de, başkalarının günahı için acı çekmek her H ristiyanın ayrıcalığı olmaktadır. Bazı Batı lılarca gerçek dışı bir gösteriş o larak görünebi len genel günaha kişisel olarak katılma d uygusu , hiç kuşkusuz Rus karakte­ rinde derinliğine bulunan bir duygudur ve Rusların kökü derinde olan· ortaklı k içgüdülerine bağlanabi l i r. Çoğu zaman , Rusların en karak­ teristik niteliği olarak kabul edilen sonsuz hoşgörüyü bu duygu açık­ lar herhalde. Ruslar arkadaşını eleştireceğine onun günahınqaki ken­ di payını kabul eder. Altmışlarda Rusya'da Batı modelini taklit ede­ rek jüri sistemi ku rulduğunda, mahkumiyet kararları sağlamanın çok zor olduğu ortaya çıkmıştı. Suçun en açık old u ğu davalarda bile, jü­ ri üyeleri sanığı suçsuz çıkarmak için d ayanılmaz bir dürtü duyuyor­ lard ı . Bir Yazarın Defteri 'nde Oostoyevski bu du rum u şöyle anlat­ maktadır: Jüri koltuğunda oturuyoruz ve belki de şöyle düşünüyoruz: " Kendimiz sant k-

270


tan daha mı iyiyiz? Biz zenginiz ve güvenlik içindeyiz; ama eğer kendimizi onun durumunda bulsaydık, belki de onun yaptığından daha kötüsün ü yapacaktık öyleyse sanığı suçsuz bulalım . " Belki de bu şekilde düşünmemiz iyidir; bu içten bir affediştir. Belki de bu, dünyanın henüz bilmediği daha yüksek bir H ristiyanlı­ ğın müjdesidir.

Dostoyevski'nin, Defter'in başka, bir yerinde, Tolstoy ' u n Anna Karenina'sındaki An na'nın ölümü sahnesi üzerine coşku nca ama oldu kça an layışsızca sözettiği bir bölüm vardır: Herkes birbirini affetti ve suçsuz buldu . . . Herkes suçsuz oldu. Hepsi kayıtsız şartsız kendisin i suçladı ve böylece kendini suçsuz çıkardı.

Böyle bir sonucun tehlikeli oldu ğunu görmek güç deği l . Mantıki açıdan bakarsak, şu rası açı k ki! Dostoyevski ' n in her insanın herke­ si n su çu için kabahatli bulunması gerektiği kuram ı , Çehov'un', hiç­ bi r insanın başkalarının suçu ve özel likle kendi suçu için kabahatli bulunmam ası ku ramıyla aynı yere gelebilir. Fakat Karamazov Kar­ deşler'in son böl üm lerini okuyan birinin böyle bir izlenim elde etti­ ğini düşünmek çok güç. Dm itri 'nin , babasını öldü rmek ithamıyla tu­ tu klanm asından itibaren , Dostoyevski'nin dehası , gerek m antığımı­ zı , gerek d uygul arımızı h akimiyeti altına alm aktad ı r; karşı koyma­ mız ya da soru sorm amız, onun isteğinden başka türlü düşünme­ miz ya da duymamız im kansızdır. Yargıcın sorular sorduğu uzu n ve si nir bozucu sahnede (bu, kitabın ve tüm Rus edebiyatının en güçlü sahnesid i r) ve yine, dava boyunca, bizim için Dmitri rom anın tek ki­ şisi olarak kalm am akta, yeryüzündeki tek varlık olmaktadır; ve dün­ yaya onunkilerden başka bir .gözle bakamamaktayız. Budala'da ol­ duğu gibi bu rada da değiştiri lmiş değerler duygusuna varmaktayız. Dmitri Karamazov, M işkin gibi, içinde hareket ettiği dünyaya ait ol­ maktan çı kmıştır. Ona acı verenleri n an layam ayacağı bir dille ko­ nuşmaya başlar. Kendi aleyhine şahitlik yapmakta, suçsuzluğunu ortaya çı karan olgularla u ğraşmayı istememekte hatta bunlara hiç ilgisi d uymam aktadı r. Çı karları n a hiç ald ı rış etmemektedir, çünkü artı k çıkarlarını diğer insanların gözüyle görmemektedir. Çektiği_ acı­ ların haklı olduğu i.n ancından hiç ayrılmam aktadı r. Eğer babası nın ölümü için değilse , başka günahları için acı çekmektedir; ya da eğer 271


kendi günahları için değilse, başkalarının günah ları için. Ve acı çek­ meyi günahın affedilmesi için gerekli gördüğüne göre, b u , ku rtulu­ şu için seçtiği yol olm uştur. Dmitri Karamazov yalnızca Dostoyevski' nin son rom anının en bü­ yük kişisi ve günahla, acı çekmeyle ilgi li d üşünceleri n i derinliğine an lattığı kişi olmakla kalmamaktadır; Dmitri, edebiyatın en büyük tra­ jik kahram anlarından biri dir. Onun salt şiir alem ine ait olduğu anlar vardır. Bu açıdan , Dostoyevski'nin kişileri arasında benzersizdir. Miş­ kin 'in sahip old u ğu özellikler, onun bütünüyle gerçekçi tavrıyla el­ de edilmiş, zenginleştirilmiştir; ve sara· nöbetinden önceki bir konuş­ ması dışında (ki bu konuşma şiirsel olmaktan çok kasıtlı olarak tum­ tu raklıdır) en ale l ade şekilde kon u şmaktadır. Fakat Dmitri Karama­ zov devam lı olarak şiir diliyle kon uşm akta, her sözü, Milton ' u n (sa­ de, duyg u lu ve tutku lu)- tanımJamasi na uymaktadır. Bir yerde şöyle diyor: ' ' Güzellik yalnızca korkunç bir şey değildir, aynı zamanda esrarlı bir şeydir. Orada Tanrı ve şeytan h akim olmak için mücadele etmektedir ve savaş alanı insanın yüreğidir. " İncil 'den ve Rus şiir­ lerinden alıntılar yapmaya düşkündür. Dostoyevski 'nin bi rçok karak­ te rinden ve Dostoyevski ' nin kendinden değişik olarak doğaya karşı çok duyg u l u d u r, ve doğada devamlı olarak kendi duygu larının ay­ nasını görmektedir. "Du r, geceye bak" der Alyoşa'ya, " ne karan­ lık, ne bulutlu bir gece, ne biçim bir rüzgar var�" Bu babasına karşı kıskançlığının en yüksek noktası n a ç ı ktığı andı r. Daha çok, güneşin ve hayatı n şai ridir D mitri. "f\ltın saçlı Apollon' u ve onu n parıldayan ışığını seviyoru m " diye bağırır; Rusça " ı şı k" ve "d ünya" sözcü kle­ ri nin aynı olmasından yararlanarak kelime oyu n u yapmaktadır. D a­ ha davadan önce, Sibiiya madenlerine mahkum olmayı göze almıştır: \

Sonra biz toprağın altındaki insanlar, dünyanın içinden, Tanrıya, içinde se­ vinç olan varlığa, kendi acı_klı ilahimizi okuyacağız. Tanrıya ve onun sevincine selam olsi.m! Tanrıyı seviyorum . . . H e r şeye , bütün aC!iara karşı koyabileceğime, hatta bir nefeste " Benim" di­ yebilmek için bile bunu yapabileceğime, bende bu kadar güç olduğuna inanıyo­ rum. Binlerce işkence içinde -Benim! Acılar altında kıvranıyorum- ama be­ nim! Hapiste oturuyorum ama yaşıyorum; güneşi görüyorum ya da eğer güneşi

272


göremiyorsam, onun varolduğunu biliyoru m . Ve güneşin varolduğunu bilmek­ bu hayatın bütünüdür.

Dmitri bu şiirsel imgelem içinde, Othello'nun, bu bütün trajik kah­ ramanların en şiirselinin benzeridir. Aslında, tüm edebiyatta Dmitri Karamazov'a ondan daha . fazla u yan başka kişi yoktur. " Othello'­ nun aklı" diye yazıyor Bradley Shakespeare Trajedisi adlı kitabın­ da, " bütün şiirselliğine karşı lık çok yalındır. Doğası dışarıya dönük­ tü r . İçgözlemden oldu kça uzaktır ve düşüncelere dalmaz. Duygu , imgelem ini heyecanlandırır fakat zihnini karıştırır ve_ körleştirir. Bu bakımdan Hamlet'in tam karşıtıdır ama diğer yandan, doğasının açık­ lığı ve güvenilirliği bakımından H am let'e benzer." Modern insanın ve öze l li kle Rus' ların ayrılmaz bir niteliği olan içgözlem d ışında, bu . sözler Dm itri için kelimesi kelimesine tekrarlanabi lir. Ot hel lo'da, o da, d u rum larının değişik olmasına ve biri için ölümcü l olan zorluk­ ların diğeri tarafından başedilebilir olmasına rağmen kıskançlı ktan çılgına dönmüşlerdir. Dmitri'nin tutkusunun daha dağınık, d ah a dü­ zensiz şiddeti , değişik milli geleneği ortaya koymaktadır. Fakat ka­ rakterlerindeki temel benzerlik baki kalmaktadır; ve d uyguların in­ ce gerginliği bakımından bu ikisiyle kıyaslanabilecek bir trajedi yoktur dü nya edebiyatında. H ü kü m verilir, ve Dmitr! Sibirya'ya gönderilmesi için hapiste bek· lerken ondan ayrı lırız. Dram bitmiştir. Son sahne, ikinci bir olay ör­ güsü sağlamak için romanın yarısına doğru ortaya çı karı lan bir grup öğrencinin birinin cenazesidir. Alyoşa mezarlıkta bir kon uşm a ya­ par, fakat Alyoşa'nın -ya da hiç değilse Dostoyevski ' n in- ölen ço­ cu ktan çok Dmitri' nin trajedisini düşündüğünü kabu l etm ekle pek yani lmış olmayız. "Karamazov" dedi KoJya, "dinimizin dediği gibi, hepimizin ölümünden sonra dirile­ rek birbirimize yeniden kavuşacağımız, İ lya'ya, herkese kavuşacağımız doğru mu?" " Dirileceğiz, yüzde yüz; yüzde yüz birbirimize kavuşacağız ve neşeyl e , seviı:ıç­ ıe. olanları birbirimize anlatacağız . . . Haydi gelin, el ele yürüyelim . " · Sonuna kadar böyle sürsün .. yaşam ımız boyunca elele yürüyelim. Yaşasın Karamazov" diye heyecanla bağırdı Kalya ve çocukların hepsi katıldılar bu ba­ ğırışa.

273


Bu, usule uygun, geleneğe uygun bir sorundur; bir Yun an koro­ su nun yavan sözlerine ya da bir Fortınbras'ı n , bir lodoviço'nun t ra­ jedinin sonunda gevşemiş duygularımız için gerekli olan narkotiği sağlayan kon uşmalarına benzer. Belki de Dostoyevski kitabı için bir devam düşünüyordu ama biz bunu aramıyoruz. Dmitri Karamazov'un günah ve acı çekme yoluyla ku rtu luşu öyküsünü tamamlam ıştı k; ve böylece Dostoyevski de eserlerini tamam l am ıştı. Yukarda aldığımız sö:;.cükleri de yazıp kalemini bı raktığı zam an , artık Dostoyevski'nin önünde yaşaması için yalnızca ü ç ay kalm ıştı.

274


BÖLÜM XXI

YÜCELTME

Dostoyevski ' n i n , yaşamının son yıl larında e riştiği şöhret , berabe­ rinde yeni işler ve s0ru m l u l u klar getirmişti. Sı k sık, h ayı r cemiyetle­ ri yararı na, eserlerinden parçalar oku m aya çağırılıyord u ; si ni rli ta­ biatına rağmen, onun iyi bir okuyucu olduğunu söyleyen çok kişi var­ dır; bir din leyici sesini " erimiş lavın akışı" ile karşı laştırmaktadır. Evindeki yalnızlık süre kli olarak h ayran ları tarafından bozu luyord u , bun ların çoğu öğrenciler ve kadınlardı. Bazı ları bir şey istemeye, ba­ zıl arı öğüt almaya, diğerleri ise yalnızca hayran oldu kları adamı sey­ redip, ona borçlu oldukları şü kranı bildirmeye geliyorlardı. Pek çok insanla mektup laşıyordu ve bu sayı sürekli artıyordu. Verem li nişan­ lısını tedavi ettirebi l m ek için ban ka soymu ş olan 'bi r Yahudi, kendi­ siyle Raskolnikov arasında gizli bir benzerlik keşfetm işti ve Dosto­ yevski 'ye hapishaneden , suçu işlemesine yol açan d ü rt ü leri açıkla­ makla başlayıp, Yahudi soru n u üzerine görüşlerle sona eren uzun mektu p�ar yazıyordu. Bir genç kız, tıb tahsi line devam etmesi m i , yoksa ilgi lendiği am a "neşesiz" ,bu ld uğu genç b i r adam la evlenmesi mi gerektiğini soruyordu . Başka bir kız, coğrafya sınavındaki başa­ rısızlığı ndan yakınmak için yazıyordu . Bir anne, çocu klarının ahlaki yetiştiri lişi için ona danı şıyord u . Moskova Üniversitesi nden bir gu­ rup öğrenci katıldı kları bir sokak kavgasının h aklı mı haksız m ı ol­ duğunu soruyorlard ı. Ems'de tanıştığı bir kadın (mektup yazanlar arasında gördüğü tek kişi bu kadındı), yazmış olduğu bir öyküyü , yayın l amayı reddetmiş bir derginin bürosu ndan alması nı ve yayın­ layacak birini bu lmasını rica ediyordu. 275


Dostoyevski m ektup yazanların çokluğu karşrsında guru rlanıyor ve dünyaca tanınmış olmanın zevkini sonunda tadıyord u .· Hemen hepsi işlerinin çokluğundan , bazen de hastalığından yakınmakla baş­ layan ve onu çok uğraştıran cevaplar, uzu n , ayrıntılı ve .b ütünüyle insancıdı r. H içbir büyük adam , bilinmeyen h ayran larının isteklerini ve meraklarını tatmin etme k için bu denli çaba harcamamıştır. Uzak ve görü lmemiş kişilere ka rşı sevi m li olmak, kişisel ilişki içinde olu­ nan birine karşı sevimli olmaktan kolaydır; çün kü , Dostoyevski'nin İvan Karamazov'un ağzından söylediği gibi, insanın sevmesi en zor olan kişi komşusudur, yanındaki insandır. Dostoyevski ' nin sini rli ve kuşkucu t abiatından çekenler her zaman arkadaşları olm uştur; ve bu son yıl larda d u ru m yine aynıdır. " İçeri kara bir bulut gibi girerdi " diye yazıyor Soloviev, " bazen bizi selamlamayı bile u nutu r, kavga etmek karşısındakini incitmek için bahane arardı." Bazen karısı da bu d u ru m u n ku rbanı oluyordu. " Böyle anlarda" diye yazıyor başka bir dostu, "yabancı biri, onun en yakınlarına karşı bile kab a ve zor­ baca davrandığını sanırdı . " Fakat Anna, m ü kemmel bir anlayışla hoş­ görü göstermeyi hiçbir zaman ihmal etmedi ve ne kendisi ne de her­ hangi başka biri , onun Dostoyevski üzerindeki hakimiyetinin tam ol­ duğuna en ufak kuşku duymadı. Yüreğinde, bu anlı k bencilce yırtı­ cılıkların altında, Dostoyevski hala o eski , Suslova ile olan ilişkileri­ ne kadar geri giden isteği , kendini bütün üyle sevdiği kadına teslim etme isteğini bu.lu ndu ruyordu. Sevgili neşem benim {diye yazıyor karısına Ems'ten) "orta karar" bir insan olduğunu düşünmene yol aÇan şey ne? Sen kadınların en nadirisin ve dahası. hepsinden daha iyisin. Kendi yeteneklerini tahmin edemezsin. Yalnİz bütün evi ve benim işlerimi yürütmekle kalmıyorsun, benden Alyoşa'ya kadar hepimizi. bizim gibi kaprisli ve yorucu kişileri sırtında taşıyorsun. (Alyoşa hayattayken yazılmış­ tır bu mektup) . . . Eğer seni kraliçe yapsalar ve sana kocaman bir ülke verseler, yemin ederim ki herkesten daha iyi yönetirsin -öyle zekisin. öyle iyikalplisin ve öyle çok sağduyun, öyle çok yönetici yeteneğin var ki .

Herkes tarafından 6üyüklüğünün kabu l edilişi, Anna'nın üstünlü­ ğüne olan içten inancını bir an bile yok etmemiş, zihninin ve ev ha­ yatının yalın lığını hiç etkilememiştir. On yıl önce Strakhov'a " Evli lik" 276


diye yaztyord u , "insan mutlu luğunun dörtte üçüdür, hayatın geri ka­ lan yanı da diğer dörtte birdir. " Yaşamının son yılların d a elde ettiği başarılar, ne denli büyük olursa oisun, varlığının özü n ü pek etkile­ memiştir. Gençliğinde, alkışlar başını döndürmüştü; fakat daha son­ raki yaşam ıyla yargılarsak, pek az büyük insan , onun kadar az şı­ m armış, sonuna kadar bu denli bütünüyle doğal kalmıştır. Gelecek kuşakların gözünde Karamazov Kardeşler Dostoyevs­ ki' nin son başarısıd ır. Fakat çağdaşlarının gözünde, yaşamının son yı lı ndaki bir olay, Puşkin şenliği, i<aramazov Kardeşler'i gölgede bırakmıştır. Olay, Puşkin'in Moskova'da diki len bir anıtının açılışı­ dır. Bu oJay Rusya'da diğer her edebi olay gibi kuwetli bir politik önem taşıyordu . Bir Rus şairinin ilk kez anıtının dikilişi, Puşkin'i milli bir kahraman olarak selamlama isteğini gösteriyor, Moskova' nın se­ çilişi de, Slavcıların Moskova düşkün lü klerini belli ediyord u . Açılışı izleyecek olan merasi mi Moskova Rus Edebiyatını Sevenler Birliği hazırlamıştı: ve Moskova Şehir Meclisi , edebi kuralların temsilcile­ rini ve katılmaları için d avet edilen diğer önemli yazarları ağırlam a­ yı teklif etmişti. Bastı rılmış bir heyecan h avası vardı ortada. Günün politik ve edebi partilerinin genellikle Puşkin'e karşı hiçbir zaman resmi bir tutumu olm amıştı, şimdi ise birçoğu için, Puşkin'i bir öncü olarak selam lam ak ya da bir düşman olarak yermek en güçlü inanç­ larının bir gereğiymiş gibi görünüyordu, Edebiyatın . politika anl amı­ na geldiğine herkes gibi inan m ış olan ve edebiyatın '"'Oliti k karşı çı­ kış alanı ol arak bilindiği eski günleri h atı rlayan polis d e , bütün bu işlere kuşkuyla bakıyordu ve m erasim yapılm ası için çekinerek izin verilmişti. Moskova Belediye Başkanından başka yardım eden res­ mi kişi yoktu. Anıtın Puşkin'in doğum yı ldönü m ü olan, 26 Mayısta açılması ta­ sarlanmıştı. Slav Yardı m Birliği'nin temsilcilerinden biri olan Dosto­ yevski Moskova'ya 23' ü sabahı geldi. Trende, Çariçenin öldüğün ü , b u nedenle merasimin 6 H aziran a ertelendiğini duymuştu. Ailesin­ den ve Karamazov Kardeşler'in son kısmı üzerindeki çalışmaların­ dan ayrı lmış olması nedeniyle Moskova'da on beş gün kalıp kalma­ mak için tereddüt etti; fakat beklenmedik bir şekilde, kal m ası için 277


her yandan sı kıştin lmış buldu kendini. Onu övüyorlar -bu övü lüş, önceden u m m adığı için d aha da tatlıydı-, şenliklerde bulunmam a­ sı çok kötü ol acak denli önemli biri olduğuna i nandırıyorlardı. Olay­ ları Yasnaya Polnaya'dan seyretm ekte olan Tolstoy bütün bun ları "sadece bir komedi" olarak görm üştü ; Moskova'daki bir olay i çi n rahatsız olmayacak denli Petersbu rg ' lu olan Gonch arov d a gelme­ yi reddetm işti. Bu yüzden, çağdaş yazarlar arasında, alan Tu rgen­ yev ile Dostoyevski'ye kalmıştı. Turgenyev'in ne söyleyeceğini kimse bilmiyordu. Fakat geri dönmez b i r Batıcıyd ı ; ve söyleyeceklerinin Slavcı kam pı pek memnun etmeyeceği belliydi. Eğer Dostoyevski orada olmasaydı , Slav davasını ya da -şimdi söyledikleri şekliyle­ milli davayı savunmak hemen hemen yalnız başına İvan Aksakov' a, eski Slavcı l iderin oğluna düşecekti; ve ivan Aksakov, babası gibi , kendi dar S lavcı çevresi dışında hiçbir zaman pek ciddiye alın m a­ mıştı. Başka savun ucu olmam ası Dostoyevski'yi çok önemli yapı­ yordu. Kendini bir partinin yöneticisi durumund a buldu; partiyi eski düşmanı Tu rgenyev'e karşı yönetecek olması d u rumu daha da çe­ kici yapıyord u . Bu şartlar altında, Dostoyevs ki ' n i n 2 7 Mayısta karısı na yazdıği mektupta, bir paragrafta, kalıp kalmaması için acele öğüt vermesi­ ni istemesi , diğer paragrafta ise, kalma niyetini açıklaması bizi şa­ şırtmıyor. Büyük olaydan önceki zam an , Moskova' daki akrabaları­ nı ziyaretl e , yeni edebiyat dost l arının şerefine verd i kleri ziyafetlere gitmekle geçti. İ nsancıklar'ın Belinski çevresindeki heyecan yarat­ tığı 1 845' deki sarhoş edici kısa h aftalardan beri , Dostoyevski 'nin gu­ ruru bu derece okşan m amıştı. Anna'ya b u sırada yazdığı mektup­ ların bazı l arında, gençliğinde Michael'e yazdığı , ken dinden hoşn ut­ luğu gösteren yerleri andıran safça satırlara rastlıyoruz: Katkov'a, Büyük Dük Konstanlin Konstantinoviç ile Kontes Wengden 'in evin­ de bir büyük kişiyle nasıl ıanıştığıml anlattım. Çok etkilendi, yüzündeki anlam değişti: Bu defa çayımı dökmedim, bana pahalı sigaralar tuttu. Beni geçirmek için dışarı çıktı, diğer odadan her şeyi gören adamlarını şaşırıtı bu, çünkü Kat­ kov kimseyi geçirmez.

Moskova Piskoposu ile ve düşünceleri , davranışı övücü olan başka 278


bi r kilise ileri geleniyle tanıştı. "Tanrının yanında olan birine" diye yazıyord u , "elbette saygı gösterecekler. " Diğer kanattan ise guru­ runu kırıcı d avranışlar geliyordu ve o bunları da aynı saflı kla yazı­ yordu , çün kü Anna'ya yazarken , her geçici duygusunu olduğu gibi an latıyordu. Kutlam a töreninin programı on a danışı lmad an yapılmıştı ve -d aha da kötüsü- Turgenyev'in d airesinde gizlice yapılan bir toplantıda olmuştu bu. Budala'da Aglaya'ya okuttuğu Puşkin 'in Za­ vallı Şövalye ad lı şiirini okumasının teklif edi leceğini ümit ediyor­ du . Fakat bu artiste verilmiş, Dostoyevski'ye de, Puşki n ' in önemi hakkında bir konuşma yapmak ve Boris Godunov ile Peygamber' den parçalar oku mak d üşmüştü. Kutlama törenleri, Rus şen l iklerine özgü ve Rus coşkunluğunun dayanıklılığını kanıtl ayan genişliği gösteriyordu . Strastnoy Manastı­ rı nın kilisesindeki d ini merasimi, anıtın açılışı izliyord u. Daha sonra Üniversitedeki tören geliyordu. Konuşmacı lar profösörlerdi ve aka­ dem ik bir hava vardı ; en önemli olay Tu rgenyev' in Ü n iversitenin on u rsal üyeliğine seçilmesiydi. Angla-Sakson geleneğinin tersine, Rusya' da üniversiteler ileri düşüncelerin yuvasıydı; ve Tu rgenyev'e , verilen onµ r, ona yalnız Rus edebiyat dünyasının en büyük adam ı ünvanını vermekle kalmıyor, rad ikallerin savu nucusu olduğunu da gösteriyord u . Dostoyevski ihtiyatla u zakta d u rd u ve Tu rgenyev öğ­ re� ciler tarafından uzun uzun alkı laridı. Akşam, Şehir Meclisinin tem­ si lcilere ziyafeti vard ı , bunu yine konuşm alar ve Pu şkin 'in eserle­ rinden okunan parçalar izledi. Dostoyevski de, Tu rgenyev de oku­ dular; ve Dostoyevski , Tu rgenyev'in daha fazla alkışlandiğını farket­ mekle bi rlikte, alkışın nedeninin Tu rgenyev tarafı ndan bu m aksatla tutulmuş öğrenciler olduğu düşüncesinde (bu nun doğru olm a i hti­ mali pek azdı) teselli buldu. Daha sonra iki gün (7 ve 8 H aziran) ön emli delegelerin Pu şkin hakkında olu m lu eleştiri ler yaptığı , Rus Edebiyatını Sevenler B i rli­ ğinin halka açık toplantı larıyla geçti. Tu rgenyev beklenen konuşma­ sı nı ?'sinde yaptı. Moskova' d aki coşkun hava içinde, b u , soğu k ve inand ırıcı olmayan bir konuşmaydı. Konuşmacı fazla Avrupalı , faz­ la i htiyatlı ve b i r Rus topİuluğunu , onun estetik zevkinin ü lküsü ol an -

279


duygusal coş ku n luğa sürü kleyemeyecek denli sakin d üşü nen biri idi. Puşkin'in , Shakespeare, Racine ve Goet he' n in kendi ü l keleri­ nin milli şairi olduğu anlamda; Rus milli şairi olup olmadığı soru nunda kararsız olduğunu söyledi. Puşki n ' in şairliğinden ve herkes tarafın­ dan sevilişinden sözetti; fakat geçen Rus kuşağının birçok üyesinin Puşkin'in sanatını hor görmesinin nedenlerini açıkladı ve bu neden­ leri bir bakıma doğru bu luyorm uş gibi göründü. Kısacası, Puşkin ' i n şairliğine karşı b i r sözü olmayan fakat onu Slavcı milliyetçiliğin tem­ si lcisi ve öncüsü yapmak isteyen bu g i rişim i nasıl karşı layacaklarını şaşıran. Batılıların ·sı kıntısını yansıttı. Tu rgenyev'in konuşması 7 H azi randaki son konuşm ayd ı . Akşam yine ziyafet vardı ve Dostoyevski ayın 8'inde konuştu. Doğrudan doğ­ ruya - konuşm asına. Puş- Puşki n ' i milli şair ol arak övme ile başladı kin , asıl olarak Rus olan iki tipi -Alego ve Onen i n ' de betim lediği topraktan kopm u ş , hal ktan ayrı lmış "gezginci" ile Tanyana'da or­ taya koyduğu , Rusların görev ve kararlıl ı k -ü lküsü nü- i l k kez gös­ teren insandı . Dostoyevski b u rdan, özellikle Ruslara özgü olan ev­ rensel an layışın sahibi olarak, büyü k u l uslararası şair ve aynı za­ rı;ıanda büyü k milli şair olarak Puşkin'e geçti. Ve sonunda da, Rus­ ya' nın, geri kalan Avrupa'yı anlamak, uzlaştırmak ve onu etki lem e k içi n t e k başına yeterli olduğu konusuna geldi. B u sentezde , Slavcı i le Batıcı arasındaki uzun sürmüş geçimsiz l i k halledi lecek ve Rus­ ya kendin ! en özlü şekilde Rus yaparak, bütünüyle Avrupalı olacaktı. Yı llarca Rus Edebiyat tarihinin bir dönüm noktası olarak kabu l edi­ len ünlü Pu-şkin konuşması nın özü işte böyledir. Yabancı bir ku şağı coşku nluğa sürükleyecek pek az şey vardır bu konuşmada. Edebi eleştiri olarak dikkate değer deği ldir (kon uşmacı başlangıçta edebi­ yat eleşti rmeni olarak kon uşmayacağını söylemiştir); politik açıdan Bir Yazarın Defteri kadar bu l anık ve modası geçm işti r; ahl aki öğüt­ leri ise bize yavan gelmektedir. Politik ya da ah laki amaçlardan b u denli açıkça u z a k olan bir şairden politik v e ahlaki dersler çı karm ak , modern anlayışa özellikle sevimsiz görünmektedir. Fakat geçmişte yapıl an bu kon uşm a üzerine yargıları mız bir dereceye kadar e m pi­ ri k olm alıdı r; ve Dostoyevski ' n in konuşmasının dinleyen ler üzerin280


deki derin etkisini kab u l etme k zorundayız. Strakhov resm i biyog­ rafide şöyle yazmaktadır: " Herkes, sanki şimdiye kadar Puşkin hak­ kında kimse bir şey söylememiş gibi din lemeye başlad ı ! " Bu söz , iki gün hemen hemen sürekli olarak konuşulmuş bir konu üzerinde yapı lan bir konuşmanın canlı bir övgüsüdür. Coşkun luğa kapı lan yal­ nız Slavcı l ar deği ldi; rahatsız d u rumda ve kararsız olan Batıcılar da yavaş yavaş coşku nluğa kapı ldılar. Dostoyevski , Tu rgenyev'in en beğendiği ve en başarılı olan kadın kah ram anından , Bir Asılzade Yuvası'ndaki Liza'dan övücü olarak söz edecek den li inceli k gös­ te rd i -böyle incelikler Dostoyevski ' nin hayatında pe k az görü lür. Alkışlar kon u şm ayı kesti ve Tu rgenyev yerinden kalkarak, salonu n bir ucundan ona öpücük yolladı. Kon uşmanın sonundaki d u rumu an­ latmak için , Dostoyevski'nin olaydan birkaç saat sonra Anna'ya yaz­ dığı m e ktu ptan bir parçaya başvu rabi liriz. insanlığın dünya çapında birliği ülküsünü dile getirdiğim zaman, bütün salon isteri nöbefine tutulmuş gibiydi. Konuşmam sona erdiğinde coşkunca fırlatılan çıglıkları. haykırışları anlatamam. Birbirini hiç tanımayan dinleyiciler ağlaşıyor, birbirlerini kucaklıyor ve bundan böyle daha iyi insanlar olacaklarına, komşula­ rından nefret edecek yerde onları sevceklerine yeminler ediyorlardı. Sonra orta­ lık karıştı, herkes sahneye, bana doğru koştu. Yaşlı hanımlar", öğrenciler, yük­ sek memurlar, öğrenciler (aslından aynen alınmıştır) hepsi beni kucaklayıp öpü­ yor, hepsi -eksiksiz hepsi- sevinç içinde ağlıyordu. Yarım saat adımı bağırdı­ lar. mendillerini salladılar. Ö rneğin, iki yaşlı adam aniden beni durdurup, "Yir­ mi yıldır birbirimize düşmandık, hiç konuşmamıştık, ama şimdi kucaklaştık, ba­ rıştık. Bizi barıştıran sensin. Sen bizim azizimissin, peygamberimizsin" dediler. Kalabalıkta, "Peygamber, peygamber!" diye bağıranlar vardı. Konuşmamda, hak­ kında birkaç övücü söz söylediğim Turgenyev, gözlerinde yaşlarla kendini kol­ larıma attı. Annenkov koş_arak geldi, elimi sıktı, omuzumdan öptü. "Sen bir da­ hisin, dahiden de üstünsün " diyorlardı. İvan Aksakov kürsüye fırladı ve herke­ se, konuşmanın yalnızca bir konuşma olmayıp tarihi bir olay olduğunu söyledi: ufku bulutlar kaplamıştı ve şimdi Dostoyevski'nin sözleri onları dağıtacak ve her şeyi ışığa boğacak bir güneş gibi doğmuştu. Artık kardeşlik çağı başlayacak, bütün yanlış anlamalar sona erecekti. Herkes "Doğru, doğru!" diye bağırdı ve kucak­ laşmalar, öpüşmeler çoğalarak devam etti. Toplantıya son verildi. Ben hemen

281


sahnenin arkasına kaçmak ist e dim, fakat herkes arkamdan geldi ve -özellikle kadınlar- ellerimi öpmeye başladılar. Derken öğrenciler içeri doldu. Gözleri yaşlı olan bir ta nesi, isteri nöbeti içinde yere yuvarlandı ve kendinden geçti. Zafer! Tam bir zafer!

Yabancı okuyucu , bu alışılmadık sahne karşısında hayrete düşe­ cektir ve ona Dostoyevski 'nin yu kardaki dağınık sözlerinin birçok ta­ nık tarafından doğru landığını söylemek gerekmektedi r. Aslında ger­ çek onun an lattığı şeylerden de fazladır. Toplantının sonunda, bir­ çok kadının büyük bir çelenkle- sahneye nasıl çıktığın ı , Dostoyevs­ ki'yi dinleyici lere dönük durm aya zorlayıp, salon çılgınca alkışlar­ dan çınl arken çe lengi başının arkasından bir hale gibi tuttu klarını anlatmamaktadır. Şen lik o gece Puşkin'den okunan parçalarla sona erdi. Artık gü­ n.ün tartışm asız kahramanı olan Dostoyevski, Peygamber'i okudu . Bildiğimiz kadarıyla b u onun en sevdiği şii rlerden bi ri deği ldi ; seçi­ mi de kendi yapmam ıştı . Fakat oku d u kça, bu şiirin onun için öze l bir önemi olduğunu düşünmeye b aşladı (belki dinleyiciler de aynı şeyi düşünüyorlardı) ve ateşli bir şekilde okum aya devam ettL O sa­ bah din leyiciler kon uşmanın son unda " Peygam ber, peygam ber! " diye bağı rmışlardı ; ve şimdi şiir bir tamamlama, bir açığa vu rma gi­ bi görünüyord u: Puşkin Rus Tan rısı, Dostoyevski de onun peygam­ beriyd i. Üç günlük coşkun şenlik sona ermiş ve Dostoyevski 'yi mesleği­ nin, şöhretinin doruğunda bırakmıştı. Nihayet, Staraya Russa'da bek­ lemekte olan ailesinin yanına dönebilecekti, zaferini, hakikatli ve ona hayran olan eşine tekrar tekrar anlatacaktı. Anlık ani parlaklığın , gün­ lük yaşam ın soğu k gri ışığında biraz solm ası eşyanın tabiatıdı r. Ra­ dikal kampın gazetecileri , özellikle kon uşmayı yalnızca Moskova Ga­ zetesi'nden okuyanlar, onu dinlemiş olanların coşku n lu ğu n u pay­ laşmak için hiçbir neden görmediler. Konuşmayı çözüm lemeye, öğe­ lerini incelemeye , içindeki birçok şeyin yeni olmadığını ve birçok şe­ yin yalnızca gereksiz sözler olduğunu ima etmeye başladılar. O anın acılığı içinde, Dostoyevski , "Yuchantsev'in bile (o sırada mahkemeye çıkarılan bir dolandırcı) bu denli sövgüye uğramadığı"nı söyledi; çün282


kü adı gazetelerde, ünlü bir suçlu kadar çok geçiyordu . Ağustosta kon uşm ası n ı , eleştiri lere verdiği dağınık bi r cevapla bi rlikte, Bir Ya­ zarın Detteri' nin özel sayısı biçiminde yayınladı. Bu sayı, 1 880 Ağus­ tosunda piyasaya Çı ktı ve 6.000 adetlik ilk baskısı üç günde tüken­ di. Son bi rkaç ay Dostoyevski'yi yalnızca peygam ber değil , en iyi satan yazar da yapmıştı. Artık çem ber süratle kapanıyord u . Yurt dışına sôn gezisini geçen yıl yapmışt ı ; Pu şkin şen liği de Moskova'ya son kez gidişi olm uştu ; ve aile Eylül son unda Staraya Russa'dan Petersburg'a döndükten sonra, Dostoyevski bi r daha başkentten ayrıl madı. Ölümünün yak­ laştığını gösteren hiçbir belirti yoktu . 1 877 yılı sonunda on yı llık bir çalışma tasarısı hazırlamıştı; b u kadar süre yaşayacağından şüphe­ lenmek için hiçbir neden yoktu ortada. Ölümüne üç ay kala, neşe içinde, "yirmi yıl daha yaşamak ve yazmak niyetinde" olduğunu ya­ zıyordu . Zaman geçtikçe, sara n öbetleri daha seyrek ve tehlikesiz geçmeye başlamıştı. Sekiz dokuz yı ldır çektiği çiğer h astalığı görü­ nür bir ilerleme göstermemişti. Fakat nemli Petersburg h avası ya­ şam ı boyu nca sürd ürd üğü gece çalışıp, gündüz uyu m a alışkan lığı , dayanıklılığını azaltmıştı; Dostoyevski'nin Ems'e son kez gidişinden evvel, hastalığının ciddi bir durum alabileceği .Anna'ya söylenmişti. Karamazov Kardeşler'i güzde bitirdi ve Bir Yazarın Defteri'nin 1 881 'de yeniden düzen li olarak yayınlanacağını bildirdi. Bu arada, hayır dernekleri yararına yaptığı oku mal ar her zı;ımankinden fazlay­ dı. Bunl arın bi rinden son ra, ileride Çariçe olacak olan Maria Fyodo­ rovna ile tanıştırıldı. Böyle okumalarda, Peygamber her zaman prog­ ramda isteniyordu ; bu şiir, ken di bütün eserlerinden, ve hatta Ka­ ramazov Kard eşler'den bile daha çok, onun büyü klüğü n ü n simge­ si olmuştu . Son sahne, 25 Ocak 1 881 'de başladı. Bir Yazarın Detteri'nin bu . yı lki i l k sayısı yeni tamam lanmış ve baskıcıya yol lanm ı şt ı . O rest Mil­ ler, Puşkin'in ölüm yıldön ümü olan 20 Ocakta Dostoyevski 'nin ya­ pacağı okumanın program ını kon uşm aya geldiğinde yanında Mai­ kov ve Strakhov vardı. Dostoyevski seçtiği şiirleri söyledi. M il ler, Ev­ gin Onegin 'den parçalar okumaya söz ve rdiğini ve b u n u n i lan larda 283


belirti ldiğini hatırlattı. Dostoyevski, yaşamı boyunca süren m antık­ sız sinirliliğiyle, istediği -şeyleri okuyacağını , bunu.n dışında hiçbir şey okumayacağını ters bir şekilde söyledi ve tartışma ancak, Miller prog­ ramın değiştirilmesi işini üzerine aldığı zaman sona erdL Aynı gün Dostoyevski , "old u kça değişik bi r ziyaret nedeniyle bir kez d aha si­ nirlend i . " Resmi biyog rafi bize daha fazla bilgi vermiyor; karısının Anılar'ı da o günkü olaylar hakkında bir şey söylemiyor. Kızının bi­ yografisinde n , o günkü diğer ziyaretçilerin Moskova'dan gelen kız­ kardeşleri Varvara ve Vera olduğunu ve Dostoyevski'yi yine Ku m a­ nin'in mirası konusunda, yalvararak, ricalar ederek sıktı klarını öğ­ reniyoruz. Resmi biyografideki pek açık olm ayan ima, kızının bu id­ dasını deste klemektedir. O günkü heyecan lar, Dostoyevski ' nin zayıflamış bünyesini kop­ ma noktasın a getirdi. Gece ciğerinde bir kanam a oldu , ve gündüz kanam a aralıklı olarak devam etti. Kalemini eline alıp Katk6v'a, "bu belki de benim son isteğim" diye yazdı ; Karamazov Kardeşler'in hesabından kalan , alm ası gereken parayı yol l am asını istiyordu . Bir zam anlar Wrangel'e yazdığı bir mektupta övündüğü "bir kedi can lilığı" artık tü kenmişti. U ğraşları bitmişti. Evinde mutluluğa ve edebiyatta şöhrete u l aşmıştı ; ve artık ölüme karşı direnmiyordu. An• na'nın ve doktorların iyimser tesellilerine rağmen bir papaz çağı rıl­ masında ısrar etti ve günah çıkarttı. H astalı�ının üçüncü günü olan 28'i sabahı, Sibirya'ya m ahküm olarak giderken yolda, Tobolsk' da, Dekabrist le rin karı l arının vermiş olduğu İncil'i istedi. Bu incil ' i her zaman yanında taşımış, ve yaşamının nazik anlarında, rastgele açıp gözüne i l k ilişen sözcü kleri okuyarak ondan yardım u m muştu. Şim­ di , St. Matthew'un İnci l 'ini açtı ve satırları işaret etti. Anna y ü ksek sesle okudu: Ve İ sa cevap vererek ona şöyle dedi: Acı çekiyorum şimdi; çünkü tüm kurtu­ luşu gerçekleştirmek bize yaraşır.

Bu sözler heeycan lanmış zihnine, yaklaşan sonunun işaretiymiş gibi görü n d ü , o gün öleceğini söyledi Anna'ya. Dostoyevski uyuyup uyanarak yatarken, eve Pau l lsaev gelç!i. Üvey babasının yanına girmek için izin istiyor ve ölen adamın son 284


arzu larının saptanması için bir noterin gelmesi ger.ektiğini söylüyor­ du. Dostoyevski 'nin, önem li tek malını, yani eserlerinin yayın hak­ kın ı , yedi sekiz yıl önce karısına bıraktığını ve 1 877'de satın aldıkla­ rı Staraya Russa'daki yazlık evin Anna'nın kardeşinin üzerinde ol­ duğunu herhalde bilmiyordu. Anna, Dostoyevski'nin hiçbir arzusu olmayacağı nı biliyordu ve kocasının , artık geride kalmış eski günle­ rin anılarıyla acı çekmesini istemiyordu. Doktorun d a yardımıyla Pa­ ul'u ikna ederek ya da zorla evden dışarı çıkardı. Dostoyevski'nin hastalığı h aberi yayılmış ve bir sürü ziyaretçi dolmuştu. Kanama ar­ tık neredeyse araliksızdı. Anna, çocu klar ve en eski dostu Apollon Mai kov dışında kimseyi hastanın ·odasına almıyordu. Dostoyevski çocu klarına veda etti ve İ ncil'ini oğluna verdi. Akşam 8:30'da öld ü . B i r saat kadar sonra, hiçbir şeyden haberi olmayan Anna'nın kar­ deşi Moskova'dan geldi. Evin merdivenlerinde toplanmış olan kala­ balığı ve alışılmadık canlı lığı görünce şaşırdı. Kalabalığı yarıp geçer­ ken , bir adam yolunu kesti: " Beyefendi, lütfen bir iyilik edin, söyleyin bize ve rsinler." "Ne demek istiyorsunuz? Neyi versinler?" " Cenaze için geldik, tabatu almak istiyoruz." "Ne olmuş, ölen kim?" " Bilmem, yazarın biriymiş galiba -adını unuttum. Kapıcı söyledi. ..

"

Bir yazarın ölümünün halkı için önemli bir olay oluşu Rusya için yeni bir şeydi. Puşkin 'den bu yana hiçbir yazar, öldüğü zaman bu den li yaygın şekilde tan ınmıyordu ; Puşkin öldüğü zaman d a, h ü kü­ met açıkça yas tutm ayı yasaklamış ve cenazenin gizlice gömü lme­ sin i istemişti. Fakat şimdi du ru m çok değişikti. Puşkin 'in yaşamı on­ dokuzuncu asır Rus edebiyatının büyük çağının başlangıcının , Dos­ toyevski'nin ölümü de bu çağın bitişinin işaretiydi. Bu kuşağın şair­ leri ölan Tyutchev ve Nekrasov ond an önce ölmüşlerdi. Yaşlı ve yıp­ ranmış olan Tu rgenyev artık pek değerli bir şey yazm ıyord u ; Tols­ toy sanatı bırakıp, ahlak ve estetik üzerim�·makaleler yazıyordu . Daha küçük adam lar ve sendeleyen inançlar çağının, bir değişim çağı nın başlangıcıydı bu. Dostoyevski'nin ölu m ü , An na'nın Anılar' da oldukça acayip bir şe285


kilde söylediği gibi tam zamanındaydı. Şöhretinin doruğuna erişmişti ve eğer bi rkaç hafta daha yaşasaydı , il. Aleksandır'ın 1 Martta öl­ dürü lüşü , halkı n kafasında onun ölümünün önemini gölgeleyecek­ ti. Yoğu n laşmış olan devrimci eylemin i l k önemli sonucu bu olaydı ve bu eylem artık Rus tari hi nde yeni bir dönemin başladığını göste­ riyordu. Bu dönem 1 88 1 'd.en 1 9 1 7'ye kadar süren dönemdi. Dosto­ yevs ki 'nin Ecinniler'de devrimci hare ket üzerine yaptığı çözümle­ meyi başlangıçta doğruluyor gibi görünen bu dönem , son raki geli­ şimiyle bu çözüm lemeyi yalanladı. Dostoyevski'nin ölüni ü hem halk arasında hem resmi m akamlar­ da üzü ntü yarattı. Ölümünün ertesi sabahı , devlet , cenaze m asraf­ larını ve çocukların eğitimini üzerine almayı teklif etti . Anna iki tekli­ fi de reddetti, fakat birkaç gün son ra teklif edilen yı llık 2.000 ruble­ lik geliri kabul etti. 31 Ocak'ta 30.000 kişi, sayısız ku ru luşun çelenk­ lerini taşıyan temsi lcilerle birlikte, tabutu Alexandır Nevsky Manas­ tırı 'nın kilisesine kadar izledi. Milli geleneğe uyarak, bütün gece bo­ yunca başucunda sıra ile dua kitabı okuyan öğrenciler ve hayranla­ rı nöbet tuttu lar. Anna'nın yeknesak Anılar' ını zaman zaman can­ landıran i lginç ayrıntılardan biri , gelenekler tarihine düşkün olanları ilgilendirebilir: Kilisede çalışanlar sabahleyin kiliseyi süpürmeye geldiklerinde bir tane siga­ ra izmariti bulamadılar. Bu, keşişleri çok şaşırttı. Bu uzun gece nöbetleri sıra­ sında, mutlaka gizlice sigara .yakıp izmaritini yere atan biri bulunurdu. Fakat bu defa, orada bulunanlardan hiçbiri, ölenin anısına gösterdikleri saygı nedeniyle sigara içmemişti.

Cenaze m erasimi saat 1 0'da, kilisede başladı. Ölenin arkadaşla­ rına ve temsi lcilere kartlar dağıtılm ıştı , bunlar kiliseye girm e k için izin kağıdı olarak ku l l anılıyordu. Bu kartladan elde edemeyen An­ na, seyirci kalabalığının arasından geçip yerine varmak için _çok güç­ lük çekti ve ancak merasim başladı ktan sonra yerini aldı. Günler­ den pazardı ve bütün Petersburg seyretm e k ve ölmüş olan kah ra­ mana veda etmek için toplanm ıştı. Merasim sona erdi ve ai lesi , ar­ kadaşları arakalanndaki kalabalıkla beraber tabutu mezarlığa götür­ dü ler. Eski b i r geleneğe göre, tabut mezara i ndirildikten sonra, öle286


nin dostları ve temsilcil�r tarafından konuşmalar yapıl ı rdı; konuşma­ ların sayısı ve uzunluğu ölenin anısına gösterilen saygının ölçüsüy­ dü. İlk konuşmacı 1 849'da Semenevski Alanı ndaki idam sehpasın­ da Dostoyevski ile birlikte bulunanlardan Palm adındaki önemsiz bir romancıydı. Daha sonraki gençlik arkadaşı G rigoroviç , dostu Solo­ viev, Apollon Maikov ve bu kitapta zaman zaman adı geçmiş d iğer kişi ler kon uştular. Bir üniversite profesörü ve bir öğrenci konuştu. Bazıları bu olay için yazılmış şiirler okudu lar. Her konuşan mezara bir çelen k bı raktı ; toplam olarak 74 çelenk bı rakı ldı . Sonunda kon uşm alar bitti. Tabutun üzeri toprakla.ört ü ldü ; Anna, açl ı ktan ve ağl �m aktan halsiz düşmüş çocukları yavaşça m ezarlık­ tan dışarı çıkardı. Saat 4'tü ve güneş batıyordu. Mezarın çevresin­ deki kalab alı k henüz dağılmaya başlam amıştı .

287



BÖLÜM xxıı SONSÖZ

Batı Avru pa'da rom an, onyedinci ve onsekizinci yüzyıllarda ge­ lişm iştir. Bu yüzyıllar, akı l çağıyd ı ; bütün yaşamı ussal açı klamala­ ra ve sınıflandırmalara d ayandırm aya çalışan bir çağdı. Overbury'­ nin ve La Bruyere'in, insan doğasının deliliklerini, kötü ya da erdemli "tipler" dizisi şeklinde düzen leme yetenekleri nedeniyle ölümsüz­ leştirdikleri çağdı. İ ngi liz rom an ının yapıcı ları, sanatlarinı pu okulda öğ rendiler. Sterne bile (bugünkü sevi lişini bir bakıma gelenekten bi raz uzakt a durmasın a borçludur) , tu haflığı bir tipe indirgemişti r. İngiliz rom ancılarının en incelikli yazarlarından Jane Austen bile, ro­ m an larını, baş kişilerinin temsi l etmesi �ereken ahl aki niteliklerle isi m lendi rmeyi doğal bulmuştu. Aynı gelenek Fransa' d a geçerli ol­ muştur. Balzac E u g en ie Grandet'yi yazdığı zaman, " Moliere bir cim­ ri yarattı , oysa ben H ı rsın kendini çizdim" diye övünm_üştür. Bu söz doğru değildir. Balzac efeşti rmen değildi ; ve biz � ugün G randet'ye , Harpagorı ' a göre daha az b i r H ı rs ti pi olduğu ve daha çok bir insan olduğu için değer veriyoruz. Fakat önemli olan, romancının ülküsü­ nün bir tipin mükemmelleşti rilmesi olduğu yolundaki inancı Balzac'ın du raksamadan kabu l etmesidir. Bu gelenek Rusya'da diğer yerlerdeki denli güçlüyd ü . Gerçekte ilk Rus romanı olan Gogol'ün Ölü Canlar'ı bir tipler rom anıdır. Gonc­ harov, Oblomov'da Rus edebiyatı nın en ünlü tipini yaratm ıştır. Ayn ı yazarın 1 874' de Dostoyevski'ye yazdığ ı , tip -rom anının üzerine ku ­ ru lduğu i l keleri bildirdiği mektu p bugüne kalmıştır: •.

B i r tipin (diye yazıyor Goncharov)·, olguların ve bi reysel öze l l i klerin uzun ve

289


sık tekrarıyla, birikişiyle ortaya çıktığını siz benden iyi bilirsiniz -benzerlikler bir dönem içinde çoğaltılır ve sonunda, bir kalıptaymış.gibi katılaşır bunlar; seyirci artık onlara aşina olur. Bence, yaratıcı sanat (örneğin sizin gibi nesnel bir sanat· çının yaratıcı sanatı demek istiyorum) yalnızca yaşam böylece katılaştıktan son· ra ortaya çıkabilir; doQmakta olan yeni hayatla ilgilenmez bu sanat.

Goncharov'un yanılgısına gülmek kolaydır. Dostoyevski'nin, mek· tupta o denli güzel anl atılan yöntemin temsilcisi değil de, tam tersi· ne, en güçlü , en usta düşmanı olduğunu, ve Dostoyevski'nin en ka· rakteristik yaratım yönteminin "benzerliklerin çoğaltılması" değil , ter· sine , " benze rsizliklerin çoğaltı lması" denebilecek bir yöntem oldu· ğunu anlayamamıştır. Fakat, gelenekçi romancıların bileşik formu­ lünün Dostoyevski tarafından terkedi lişinin yavaş yavaş olduğunu unutmamalıyız. Hiçbir büyük romancı sanatının tekniğiyle onun ka· dar az ilgilenmemiştir; ve Dostoyevski'nin, yaşantısı boyunca, ge­ leneksel yöntemden ne denli uzaklaştığını farketmiş olması i m kan· sızdır. İ l k eserlerinde kişileri genellikle "tip"e uyarlar. Yeraltından N otl ar ın kahramanı çözümleyici yöntemin i l k saf ürünüdür ve ta Ecinniler'e kadar, "tip" belirgin olarak kalmıştır. Dostoyevski' nin "tip" yaratmayı terkedişi ya da yalnızca önemli olm ayan kişi lere uy· gulayışı ancak Delikanlı'da ve Karamazov Kardeşler 'dedir Modern anlatının vazgeçilmez yöntemi olan, insan kişiliğinin öğe­ lerine ayrıştırı lması , Dos�oyevski'nin roman tekniğine yaptığı en önemli katkıdır. Kendisinden-önceki çağın dar rasyonel liğine 1epki gösteren romanti k oku l , daha i l kel ya da kendilerinin söyleyeceği şekliyle , daha doğal bir şeye dönmüştü, ve Dostoyevski bu roman· tiklerin çocuğu ya da toru nuydu. Fakat kişilerini ele alışı bakım ın­ dan romantiklere pek az şey borçluydu. Onun kişilerini görebi lmek içi n , rasyonalizmin düzenli yıkıcıltğı gelmeden ve insan doğası bir uygunluk ve tutarlılık yüzeyi altına saklanmadan önceki gün lere, Rö· nesansa ya da Elizabeth çağı İngiltere'sine dönmeiiyiz. Lytton Strac· hey'in Elizabeth ve Essex adlı kitabındaki çarpıcı bir bölüm , hiçbir aykı rılığa düşmeden, Dostoyevski'nin karakterlerine uygu lan abi lir: '

.

Hiç kuşkusuz insanlar, tutarsız olmadıkça insanlıktan çıkacaklardır;

' zabeth çağı sanatçııa rının

290

tutarsızlıkları, insanlara izin verilen

fakat

Eli·

sınırı aşmaktadır.


Onların öğeleri birinden diğer.ine çılgınca uçmaktadır; biz bunları yakalıyoruz, tek bir birleşim haline getirmek için bütün gücümüzle uğraşıyoruz, fakat olmu­ yor. Onların ustalıklarının ve zayıflıklarının, inceliklerinin ve kabalıklarının, din­ darlıklarının ve şehvetlerinin uygun bir hesabını vermek imkanı var mı?

Ve işte bunun için, Dostoyevski'ye paraleller arayan bir İngiliz her zaman Shakespeare'e dönmektedir; Shakespeare'den sonra hiç­ bir İngiliz yazan, karakterlerini, o büyük Rus kadar, Shakespeare' ­ in kiler gibi, öyle derin ve öyle çelişkili b i r şekilde yaratamamıştır. Çıp­ lak, tam amlanmamış insan doğası , Elizabeth çağından son ra, İ ngi­ liz edebiyatından ve belki de İ ngiliz yaşamından çekilmiştir. Biz ken­ dimizi , artık doğamızın bir parçası olan ve artık istesek bile kaça­ mayacağımız bir gelenekler yığınıyla sarm alamış, düzenlemiş, sı­ nırlandırm ışız. Ve ancak Rusya denli örgütsüz, ussal in ançlarla en­ gellenmemiş bir ülkededir ki , ondokuzuncu yüzyı l, uygarlığını evri­ mindeki d aha ilkel bir dönemin çıplaklığından, hareketliliğinden bir şeyler kapmayı umabilirdi. Öyleyse Dostoyevski'nin dünyası, bizim yaşadığım ızd an daha il­ kel, asıl u nsu rlara d aha yakın bir yerdir. Bu , rom antiklerin oldukça yapm a olan alanı değildir, Fransız klasik çağının ya da İngi liz kla­ siklerinin temiz, düzenli bahçesi hiç değildir. Daha: çok, Orta Çağ­ ların ve Rönesansın ü l kesindeymiş gibi görünmektedir. İnsanın ne kontrol edebildiği ne de anlayabildiği karanlık güçler ormanında kü­ çük bi r açıklıktır. Bu bilinmeyenin ormanına Dostoyevski, delici ama yarı korkmuş bir şeki lde bakmaktadır. Romanlarının bir lügatı yapıl­ ·sa, onu n en sevdiği sıfatların "tuhaf" , "fantastik" ve "sorunsal" ol­ duğu görü lecektir. Rom an larına hakim olan karan lık kader havası, felsefesinin ana düşüncesi olan insanın özgürlüğü ve sorum l u l uğu öğretisiyle çatışmaktadır. "Böyle olmak zoru ndaydı" sözü kişileri­ nin ağzından sık sık duyu lan bir sözdür. İlk öykü lerinin bazılarında bulunan büyüsel öğe, daha sonra yerini, sık sı k kullanılan rastlantı­ l_ara ve önceden sezm elere bırakmıştır. Bunlar da, bu lanık ve anla­ şılmaz bir dünya karşısındaki ins�n zayıflığını aynı şekilde ortaya koy, maktaydı . Budala'da, Nastasya Fi lipovna, Rogozhin'in kendini öl­ düreceğini önceden bilmekle kalmamakta, cesedini bezle örtüp çev291


resine böcek zehiri- şişeleri koyacağını da bilmektedir. Zosima Ba­ ba, Dm itri Karamazov'u görd üğ ü zaman , "gelecekte çekeceği acılar" için önünde yerlere kadar eği lir: ve b u n u n , bir e rmişin ile riyi görüşü ol arak yoru mlanmasını önlemek için (ki bazı eleşti rm enler böyle yorumlamıştır), nihiJist gazeteci Rakitin ' in de aynı qnceden gö­ rüşte b u l u nduğunu hatı rlatmak gerek. Dostoyevski ' n i n böyle önce­ den görüşlere inanıp i nanmadığını araştı rmak, Shakespeare ' i n h a­ yaletlere, cadılara inanıp inanmadığını sormak kadar yersizdir. Kendi görüşleri ne olursa o l su n , yaşad ığı çağın havası, çağdaşları n ı n , gö­ rünmeyen dünyayl a i lgili bu gelip geçici görünüşle ri sadece bir de­ yiş h ilesi ya da eskim iş batı l i n an çların yapm a geleneği olarak gör­ mesine yetecek kadar ussallaşm ıştı. Bu bilinmeyenin orm anına, d üş le rimiz bir parça ışık tutm akt adı r. Düşlerin önem i , ilk kez onsekizi nci asırda Mesmer adında, yarı şar­ lat an , yarı bilim adamı ola_n tu h af bir kişi tarafından i ncelen miş gibi görünmektedir. 1 8 1 6 'da Schubert adındaki Prusyalı bir p rofesör , Düşlerin Simgeselliği adlı bir kitap yayın l ad ı : bu kitap yarım ası r kadar ü n ü n ü koru du ve okundu . Schu bert , d üşlerin as lım bi li nçaltı yoluyla ararken , Freu d ' u n sonraki buluşlarının bir kısm ını önceden gördü, fakat onun için temeldeki gerçek " ci nse llik" değil, " d i n '_' ya da "i lahiyat "tı. Bu öğreti Schubert'ten Hoffman ' a , ondan da Dosfo­ yevski 'ye geçti. Suç ve C eza 'da Svidrigailov'un sözünü ettiği gö­ rüş (bedeninin zayıflığının ru hsal faaliyeti arttırdığı içi n , hasta i nsan­ lann hayal gördüğü görüşü) bütü n üyle Schubert'ten ya da Hoff­ mann 'dan al ınmıştır. " Düş" ya da "sayı klama" -uyumakla uya­ nık olmak arasında bir d u rumda olmak- Netoçka Neznova'd.an İvan Karamazov'a kadar Dostoyevski 'nin önem li karakte rlerinin birçoğun­ da görün en bir şeydi r, ve çoğu kez , tuhaf �ezişlerin , önceden bi liş­ lerin kayn ağıd ır. Dostoyevski ' ye göre düş d ü nyamız, g ü n l ü k haya­ tın dış görünüşünün arkası nda yatan , akıl dışı , an laşı lmaz dünya­ nın bir parçasıdır. Karan lık ve bilin meyen güçlerin bu derin ve sürekli düşünülüşü, Dostoyevski'yi , içinde hareket ettiğimiz küçük, görülebilir dünyadaki yaşantıyla i lgili ayrı ntı lara bütünüyle kayıtsız hale getirmekted i r. 292


Onun , maddi çevreni n gözlemlenmesine ve nesnel olarak kağıda geçi rilmesine en u fak bir ilgisi yoktur. Gözlemle d eğ i l , imgelemle ve rçgözlemle çalışır. Doğan ın onun sayfalarında hiç yeri olmadığı­ nı daha önce söylemiştik. Bazen , kişilerin fiziki görünüşlerini ve h atta giysi lerini an latmaya kalkar -ne de olsa roman geleneğidir bu. Fa­ kat anlattığı şeyler kısa sürede u n ut u lur, çünkü bun lar yazarı da oku ­ yucuyu da ilgi lendirmemektedi r. Bu açıdan Dostoyevski , ilk ve en önemli olarak, görünen dünyanı n sanatçısı olan)olstoy'un karşıtı­ d ı r. Savaş ve Barış ve Anna Karenina'yı okuyan hiç kim se, Prens Marya'nın ince tüylü dudağır:ıı ya da Karenin'in kulaklarını unutamaz; oysa yaşlı Karam azov' u n şehvetinin simgesi olan gırtlak çı-k ıntısı dı­ şı nda, Dostoyevski'nin kişi lerinin hiçbirinin fiziki bir özelliği okuyu­ wrıun kafasında yer etmez. Edebiyatta, onunkiler kadar gözönüne getirilme,si , can lı yaratıklar ol arak düşünü lmesi güç olan karakter-' ler yoktur. Bu karakterlerin yaratıcısının ilgilendiği şey, vücutları de­ ğildir, ru h ları ve. insanla arkadaki bilinmeyen karan lık gerçek ara­ sındaki ilişkidi r. Dostoyevski ' nin , gerek görün üşteki dünyanın , gere k insan doğa­ sı nın dünyası nın akı ldışı olduğu yolundaki inancı, evreni bir yerden kontrol eden m akul ya da hiç deği lse ahlaki bir güce olan inancıyla dengelen miştir. Bu son inanç, gerek gerçekte, gerek m antıki ola­ rak i l kinin devam ıdır. Tanrının gerekli olduğu yolu nqaki inancı , in­ san lığın akıl dışı olduğu inancından çı karmıştır. O, d ini inancıyla es­ ki dünyaya, psikolojik görüşüyle yen i dünyaya aittir. Ve ölümü nden sonra geçen elli yı la bakıp, onun etkisinin niteliğini ve derecesini sap­ tamaya kalkıştığımızda, bild i risinin sonraki kuşaklar tarafından te­ pesi kesilmiş bir şekilde beni msen işinin soru m lu luğunu Dostoyevs­ ki'de bu l m am ak doğru olur. İ nsan konusundaki görüşü n ün , Tan rı . hakkınd aki görüşü nden ayrı lmış şekliyle, insan lığı şimdi saplandığı gibi, ahl aki an arşi , verimsizlik ve kötümserlik ce henn emine sü rük­ leyeceğini ilk önce kendisi kabu l ederdi. Fakat bir dereceye kadar tarihi soru m lu lu k kalacaktır yine. Dostoyevski, insan ları uçuru m u n kenarına sürü kleyen ve başaşağı düşmelerini ön lem ek i ç i n d e , yarı çürümüş eski tahtadan yapılma, sallanıp du ran bir parmaklığa gü293


venen biri d u rum undadır. Dostoyevski'nin etkisi ölümünden sonra yirmi, otuz yıl Batı Avru­ pa'da duyulmadı. Bu arada çok şeyler olmuştu. Estetik okulu en yük­ sek noktasına varmış ve sanat için sanat Avrupa'nın her y�rinde ede­ bi ku rtuluş için gerekli bir şey olarak göst eri lm işti Rusya' da, Dos­ toyevski' ni n güçsüz Victorian ortodokslu ğ u , hünerli izleyicileri tara­ fından, ahlaki anarşinin ve kutsal güzelliğin keşfine dönüştürülmüştü. Dostoyevski Batı Avrupa'ya bir sonraki yorumcu ların sayesindş u laş­ tı , bu oku lun en parlak, belki de en derin eseri olan Merzhkovski' nin Tolstoy ve Oostoyevski adlı kitabı, hiç değilse İ ngilizceye, Dos­ toyevski ' n in birçok . rom anından önce çevrildi. O sırada Batı Avru­ pa' da, estetik, günün en ileri düşüncesine göre ahlakın anahtarı ola­ rak görünüyord u . Dostoyevsk1'nin daha yazdığı sıralarda modası geçmiş olan dini düşünceleri artık y�lnızca bir müzeye yakışırdı; fa­ kat akıldışı psikolojisi heyecan la benimsendi ve geçen yirmi yılda, İngiltere' de, Fransa' da ve Almanya' da ortaya çı kan hemen hemen bütün önerrıli yazarları etkiledi. Dostoyevski'nin (sadece en önemli isim lerin sözünü edersek) Proust ve Joyce gibi yazarlarla olan i liş­ kisine değinirken, bu yazarların genelli kle sanat için sanat görüşü­ ne bağlı olduğunu , ve Dostoyevski ' n in bu görüşten her şeyden faz­ .

-

la nefret ettiğini ve kaçındığını hatırlamak gerekir. Hatta Gide ve Middleton M u ry gibi, ke ndile ri ni Dostoyevski'yi incelemeye veren­ l e r etkisin i açıkça kabul edenler bil e , ustalarının eğilim lerine pek yaklaşamazla�. ve onu ahlaki anarşizmin Rusya'daki tem si lci l e rin in gözüyle görürler. Les Faux Monnayeurs gibi D e l i kan lı ' dan esinle­ nilmiş ve onun yüzeysel öykünmeleriyle dolu bir roman , Dostoyevs­ ki'ye, bayağı ve yan lış fikir veren bir taklit olarc;ık görü lürdü. Gide tarafından ortaya atılan ve insan kişiliğinin iyi ve kötü yanlarıyla bir arada gelişti rilmesi gerektiği görüşü, Delikanlı'da ortaya konan " öteki" d üşü ncesiyle bariz benzerli kler taşımaktadır; fakat bu gö­ rüş, ona eklediği dini öğretiden yoksu n olarak konduğunda, Dosto­ yevski'ye anlamsız ve küfür gibi gelecektir. Dostoyevski'nin psikolojisinin şirrıdi ki benimsen işi, onun eserle­ rinin san at açısından değerlendirilişine yardımcı olmam akta, tersi,

294


ne engel olmaktadır. Bizi, sanatla ilgisi olmayan şeyler üzerinde yo­ ğun olarak düşünmeye itmekte, ve sık sık, sanatsal algalıyışımızı çar­ pıtmaktadır. Eğer psikolog olarak Dostoyevski' �i, yaratıcı sanatçı ola­ rak Dostoyevski'den daha önem li görürsek, Delikanlı'ya, Budala'­ dan ya da Karamazov Kardeşler' den daha fazla değer vermek gi­ bi saçma bir duru m l a karşı karşıya kalırız. Bir yazarın ölümünün el­ linci yıldönümü çoğunlu kla o yazarı şöhretinin en düşü k noktasın­ da bu lur. Dostoyevski 'n i n durumu da buna uymaktadır; çün kü son bi rkaç yı lda, gerek Rusya'd8:, gerek Batı Avrupa'da, etkisinin artı k tü kendiği ni söylemek moda oldu. Etkisinin en güçlü olduğu sırada , bile, eseri bir yanıyla takdi r edilmişti ; tartıyı doğru ltmak ve görüşün bozu lmuş yanını düzeltmek zaman ister. Bundan yüzyıl sonra, Dos­ toyevski ' n i n psi kolojisinin, bize dini görüşlerinin şimdi göründüğü gibi, tarihi bir merak konusu olarak göründüğü zaman , eserlerinin gerçek boyutları ortaya çıkacaktır, ve yirminci yüzyılın başlarındaki an laşmazlıklardan kurtulmuş olan gele,cek kuşaklar, bir kez daha Dostoyevski'nin eserlerini sanatsal bir bütün olarak görebileceklerdir.

295



Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.