Base Post 01

Page 1

ÜCRETSİZ

Analog Blog

AĞUSTOS 2012

Kafa açan, ilham veren, iyi hissettiren ne varsa

01

NO

B

Moda

Trend Tasarım

Müzik

basepost.net

PopCult

B’BASE Teknoloji

1 Ajanda

Türkiye sevdalısı yabancıların bloğu turcopedia.com bize bizi anlatıyor… Marcus Gerke’nin kafası keşke bizde de olsa; adam instagram’dan gözlük yapmış!.. Evrensel popüler kültür için dangerousminds.net’i şiddetle tavsiye ediyoruz… mybeautifulcookbook samimi yemek tarifleriyle hizmetinizde… Müzikal anlamda manyetikbant.com faydalı bir eser; istifade ediniz… Devamı için tıklayın

BU SAYIDA



BASE POST Dijital alemde zirilyonlarca faydalı, ilham veren ve kafa açan iş var. Biz sizin yerinize bakıp bu işleri derliyoruz ve üşenmeyip kağıda basıyoruz. Base Post, blogger’ları, grafikerleri, yazarları, çizerleri, düşünürleri, mucitleri, hayalperestleri, videoart’çıları, bilim insanlarını, gezginleri, tasarımcıları, tamircileri, müzisyenleri, yani, bi’ şeyler üreten, bi’ şeylerin iyi yönde değişmesine saran kim varsa sizlerle tanıştırır, ürettiklerini iftiharla sunar...

AYIN HAYATI İYİ YÖNDE DEĞİŞTİREN DEVRİMİ

AĞUSTOS 1968

Bilim kurgu sinemasının efsane filmi, 2001: A Spece Odessy’nin çekimleri Ağustos 1968 yılında tamamlandı. Stanley Kubrick insanlığın kafasını bu devrimsel başyapıtı ile fena halde açtı, uzay algımızı yeni sınırlara taşıdı.

BASE POST A N A L O G

basepost.net

B L O G

facebook.com/bloggerbase

Dibek sokak, No: 17 Galata 34425 İstanbul info@basepost.net 212 245 66 76 Basım: Akdeniz Yayıncılık Tic. A.Ş. Göztepe Mah. Kazımkarabekir cad. No:32 Bağcılar - İSTANBUL

Hazırlayanlar: Selin Özavcı, Doruk Tokçabalaban, Tülin Kermen, Tolga Tuna, Tolga Arıcan, Kürşat “başkan” Oral, Emrah Gürkan, Cansu Ayazi, Levent Ertem, Ümit Kurt, Emre Ünsallı, Mansur Forutan, Ersay Uçak, Ebru Şenkartal, Enis Hazan, Ferit Kurtar info@basepost.net

Reklam: NYX Medya Hizmetleri ve PR Betül Özdemir 0534 614 70 77 Nilüfer Şentürk 0553 242 05 18 reklam@basepost.net

Basepost İstanbul’un saygın restoran, kafe, müzik evlerinde, sanat galerilerinde ve spor merkezlerinde 5000 adet ücretsiz olarak dağıtılır. Yayınlanan bütün içerikler belirtilen yaratıcıların eserleridir ve haber içeriği olarak adil kullanım çizgisinde yer almaktadır. Eğer yayınımızda size ait bir içeriğin yayınlamasını istemiyorsanız veya yayınlanmış bir içeriğin tekrar kullanılmamasını talep ediyorsanız bizimle info@basepost.net uzerinden iletisime gecebilirsiniz.


Kafa açan, ilham veren, iyi hissettiren ne varsa

MODA TASARIM

HUZURLARINIZDA LUG VON SIGA İ

lgiyle takip ettiğimiz bloglardan biri Turcopedia. Adına yakışır içerik buna denir işte. Bi’ tür Türk popüler kültür ansiklopedisi dersek yanılmış olmayız her halde. Moda tasarımcısı Gül Ağış ile ilgili bir post ilgimizi çekti ve paylaşalım istedik. 2013 sonbahar/kış koleksiyonunu gerçekten beğendik. Çok Türk ve fakat, bi’ o kadar da dünyalı. Çekimlerde Ayten Alpun ve Hakan Öztürk’ün imzası var. Takip etmeye devam edeceğiz. Ve daha fazlası için bloga bağlanın deriz…

> turcopedia.com

TEKNOLOJİ TASARIM

INSTAGÖZLÜK! Ç

ılgınlık devam ediyor ve instagram sayesinde artık herkes bir fotograf sanatçısı! Tasarımcı Markus Gerke çılgınlığı başka bi’ boyuta taşımış. Hayatı filtrelemeyi akıl etmiş. “Artık her gün vintage”. Gözlüğü takın filtrenizi seçin, gününüz güzel geçsin. İstediğinizde de anı fotoğraflayın! Kötü haber: Bu sadece bir hayal, bir konsept ürün… Şimdilik!

> markusgerke.com


AĞUSTOS 2012 BASE POST

BLOGGERBASE.NET

TREND TASARIM MODA

MODAYI DOĞA KOŞULLARI BELİRLER > dangerousminds.net

B

ir festival için taa Teksas’a gitmek epey bi’ külfet yaratabilir. Neyse ki, bu zorlu ve uzak coğrafyada takılan Mirgün Akyavaş, olup biteni görüntülemiş. Anladığımız o ki, kuraklık, aşırı sıcaklık ve kum fırtınaları iştirakçileri epey zorlamış. FUN FUN FUN festivali doğa koşullarının belirlediği bir trende öncülük yapacak gibi. Bu yılın modası: Yüzünü Ört! İsyanların, protestoların, direnişlerin epey bi’ sıklaştığı bu dönemde, “Yüzünü Ört” trendinin ilham vereceğinden adeta eminiz.

055


06 BASE POST AĞUSTOS 2012

BLOGGERBASE.NET

TASARIM

EVİM OLSUN, BALONDAN OLSUN! G

örmüş olduğunuz tasarımlara Bubble Structures deniyor ve yaratıcısı da Pierre Stephane Dumas. Yüzde yüz şeffaf bir ortam sunmanın dışında, doğayla iç içe olmanızı sağlıyor. Ve güneş battığında ise gökyüzüne bakmanız şiddetle tavsiye ediliyor… Bağımlısı olduğumuz metropol yaşamından sıyrılmak adına büyük bir keşif dersek yanılmış olmayız her halde… Detaylar için iso50.com’a mutlaka bakın…

> iso50.com

TASARIM

AZ AMA ÇOK MİMARİ 2

0’inci yüzyılın ortaları... 50’ler ve 60’lar... Ve hatta 70’ler... Mimarinin kendine özgü yeni bir şekil aldığı inanılmaz bir çağ... “Mid Century Architecture” diye literatüre giren bu akım ilginizi çekiyorsa size midcenturia’yı tavsiye ediyoruz. Her gün bir doz üst düzey mimari ve estetik! Şimdilik Mimar Wolfgang Feierbach’in 1968-70’de yaptığı Kunstoffhaus ile idare edin.

> midcenturia.com


BLOGGERBASE.NET

AĞUSTOS 2012 BASE POST

07


08 BASE POST AĞUSTOS 2012

ŞEHİR POPCULT TREND

BERLİN’İN RESMİ RENKLERİ D

ünyanın en ihtişamlı şehirlerinden biri değil Berlin. İlk bakışta Londra, New York, Paris veya İstanbul’un yanında sönük kalabilir. Peki Berlin’i bu kadar popüler kılan ne acaba? Cevap veriyoruz: Ayrıntılar! Gerçekten de Berlin’i “görmek” için ayrıntılara bakmanız gerek. Mathias Heiderich de bu ayrıntıları çok iyi gören bir fotoğraf sanatçısı. Biri size Berlin’in sarıların turuncuların şehri olduğunun söylese inanmakta muhtemelen zorlanırdınız. İşte kanıtı bu güzel koleksiyonda.

> khool.com

BLOGGERBASE.NET


AĞUSTOS 2012 BASE POST

BLOGGERBASE.NET

POPCULT

IŞIN KILICI İMKANSIZ MI? S

tar Wars denince konuya en cahil olanların bile hemen aklına ilk gelen şey ışın kılıcıdır. Savruldukça vınn vınn sesleri çıkartan, açılıp kapanırken bile yüreğimizi hoplatan ve Obi-Wan’ın tabiriyle medeni zamanların silahıdır. Demir Adam filminin ikinci bölümünde Howard Stark’ın çok güzel bir repliği vardır. Kendi görüntüsünü kaydettiği bir videoda oğlu Tony’e şunu söyler: “Ben zamanımın teknolojisiyle kısıtlandım”. Aslında düşündüğünüzde ne kadar berbat bir durum. O kadar fikriniz var ve uygulayacak teknoloji olmaması yüzünden o fikirlerinizin hayata geçtiğini göremeyeceksiniz. Devamı Birinciblog’da…

> birinciblog.com

MODA TASARIM

EFSANE CİHAZLAR BU YAZ PLAJLARI UÇURACAK D

eniz-kum-güneş klişesine bu post adına, bi’de mayo eklemekte fayda var. Eğer müzik geek’i falanı değilseniz bu tasarımlardan çok bi’ şey anlamanız mümkün değil, ama bi’ de yanlışlıkla desenlerin ne olduğunu fark ettiyseniz tüm koleksiyonu almak isteyebilirsiniz. Synth’ler, pikaplar, controller’lar havada uçuşacak bu yaz… Detayları etsy.com da…

> etsy.com

POPCULT MODA

NINA! NINA! VE GENE NINA! B

izden önceki dünya sanki daha eğlenceliydi. En azında bunun iddiasında olan çok insan var. İşte buna bi’ örnek: so soulful it hurts. 60’lara sarmış bir blog. Ve bizi ünlü modacı Nina Ricci ile ağına düşürdü. 60’lar daha mı cool ve eğlenceliydi buna siz karar verin.

> so-soulful-it-hurts.tumblr.com

09


10 BASE POST AĞUSTOS 2012

BLOGGERBASE.NET

ŞEHİR MODA RÖPORTAJ

CEYLAN ATINC M

Bbase’in müdavimlerinden Ceylan Atınç, son dönemin dikkat çeken stylist’lerin başında geliyor. Buttiningunlugu.com kendisiyle bir röportaj gerçekleştirdi. Bu röportajı sizin için yayınlıyoruz.

> buttiningunlugu.com

oda işindeyseniz açık göz ve herşeyden haberdar olmalısınız. Sürekli yenilikleri takip etmelisiniz. Bu yüzden günümün birkaç saatini araştırarak geçiriyorum. Her ay çalışmalarını merakla beklediğim stylist’lerin başında ise 1982 doğumlu Ceylan Atınç geliyor. Kendisiyle bloğum için söyleşi yaptım. Buyrunuz:

Sence herkes stylist olabilir mi? Tülin (Kermen) bana çok doğru bir laf etmişti: “Herkes çekim insanı olamaz, bazısı set insanıdır; çekim yapar, bazısı ofis insanıdır, yazı yazar.” Sonrasında Fatoş Yalın da “Her moda editörü yazı yazamaz, ama yazabilirse o her zaman ona artı değer katar” demişti. Kendi giyindiğin gibi giydiremezsin, o styling olmaz. Çok revaçta bir meslek; farkındayım ama herkes bu işi yapamaz. Yurtdışında başarılı bulduğun stylist kimdir? İtalyan dergilerine ve dergilerin İtalyan versiyonlarına bayılıyorum. İtalyan Vogue ve özellikle L’Uomo Vogue’un tüm çekimleri, Marie Claire’den Ivana Spernicelli, Numero’ya da çekimler yapan Franck Benhamou beğendiğim tarzlar arsında. Sence bir moda çekiminde stylist’in mi rolü daha fazladır fotoğrafçının mı? İkisi beraberdir. İMA Workshop’umda böyle bir başlığım bile var: Biz Bir Takımız! Biz moda editörlerinin yarattıklarını çeker fotoğrafçı, ama her editörün olduğu gibi her fotoğrafçının da bir tarzı vardır. Çalıştığın fotoğrafçılar hep aynı isimler mi olur? Hayır, özellikle reklam çekimlerinde ayırt etme lüksümüz yok. Ama kendi moda çekimlerim için artık kafamın ve tarzımın uyuştuğu fotoğrafçıları tercih ediyorum açıkçası. Senin için bir çekim süreci nasıl ilerler, nelerden ilham alırsın? Seyahat etmek benim en büyük ilham kaynağım. Bir moda editörünün mutlaka çok gezmesi, yeni yerler, tadlar keşfetmesi gerek. Sanatsal aktivitelere katılması, hatta kendi kendine sanatla ilgili bir hobisi olması, müze gezmesi, fotoğraf çekmesi gerek… Çekimlerde yaşanan zorluklardan bahsedilir hep, senin yaşadıkların nelerdir? Her çekim ayrı bir hikayedir. Her çekimde pek

çok zorluk yaşanıyor. Artık bu zorluklara bağışıklık kazandım diyebilirim Zorlukları en iyi sevgili asistanım ve her ay ürünlerimizi taşıyan şoförlerimiz biliyor. Onlara bir söyleşi yapsan kitap olur. Giyim tarzını nasıl tanımlarsın? Nelerden ilham alırsın? O kadar çok başkalarını giydirmek üzerine kafa yoruyorum ki, inanın kendime en son sıra geliyor. Gerçekten bazen mesleki deformasyon yaşıyorum, canım giyinmek bile istemiyor. Sezonları önceden yaşadığımız için tüketim süreci daha da hızlı oluyor. Yaşantım reklam, katalog ve moda çekimleri gibi sürekli görselliğin ön planda olduğu bir iş ile evde iki yaşındaki oğlumun yanındaki en nötr halim arasında geçtiği için giyinmek üstünde en az düşündüğüm şeylerden biri açıkçası…

Seninde bir blogun var. Bloglar hakkında ne düşünüyorsun? Takip ettiğin bloglar var mı? Blogum var ama her gün post giren, yazı yazmak için her gün araştırma yapan, kafa yoran biri değilim. Thestylebyme.com’da aklıma takılanları ve hoşuma gidenleri yazıyorum. Sadece işimin gereği olarak çekimlerle ilgili update için fashiongonerogue.com’u takip ediyorum. Son olarak bu işi yapmak isteyenlere ne tavsiye edersin? Öncelikle sabırlı olmaları gerekiyor. Asistanlıkla başlamalarını tavsiye ederim. Sanat direktörü Thomas Lenthal’in “Moda dünyasında tanınmış stilistlerin, iyi fotoğrafçıların, saç ve makya uzmanlarının sayısı bir düzine kadardır. Bir reklam ajansına değil, içinde bu isimlerin yer aldığı bir adres defterine ihtiyaç duyarsınız” sözü aslında her şeyi anlatıyor.


Captiva Base Post dergi ilani 23x34,5.indd 1

25.07.2012 13:03


12 BASE POST AĞUSTOS 2012

BLOGGERBASE.NET

ŞEHİR

İSTANBUL’UN İNEBOLU PAZARI S

evdiğimiz bloglardan My Beautiful Cook Book nefis bir keşifte bulunmuş: İnebolu pazarı. Ayrıntıları aynen aktarıyoruz… “Pazar günleri Kasımpaşa’da kurulan İnebolu pazarını çok geç keşfettim ancak kısa sürede en iyi müdavimlerinden biri olacağım gibi görünüyor. Kastamonu’nun İnebolu ilçesinden geliyormuş pazardaki bu taptaze sebze-meyve ve diğer ürünler. Sabah erkenden düşüp yollara gittim. Piyale Paşa Bulvarı’ndan Kasımpaşa’ya girerken solda (Zabıta Müdürlüğü’nün yanında) kuruluyor. Pazarı girdiğim ilk andan çıkışa kadar heyecan içinde ve dikkatle gezdim. Önce tüm tezgahları teker teker dolaştım. Nefis kahvaltılıklar satan bir tezgahla başlıyor pazar. Kuşburnu marmelatından kızılcığa, türlü ekşilerden peynirlere, kaymağa, tereyağına ve süzme yoğurda kadar her şey var. Bu tezgahtan tereyağı, süzme yoğurt ve kaymak aldım. Üçü de harika… Çeşit çeşit mantarlar, ceviz yaprağının üstünde pişirilen doygun ekmek (bir hafta bayatlamıyormuş, ince dilimleyip yememi söylediler), köy yumurtası ve tavuğunu (kaz da gördüm) ilk turda alınacaklar olarak aklıma yazıp, ikinci turda gözüme kestirdiğim tezgahlardan aldım. Kastamonu pazarına gidip sarımsak almadan dönmek olmazdı tabii. Taptaze sebzeler (bazılarını ilk defa gördüm), kütür kütür meyveler (elma ve ayvalar göründükleri kadar da güzeller) de… Aldığım ıspanaklara körpe bile diyemiyorum. Yarısı ile salata yapmayı, kalanını da biraz soğanla kavurup üstüne çırpılmış yumurta ile kahvaltılık olarak düşünüyorum. Taze soğana benzeyen çiğdem dedikleri bir sebze ile tanıştım; ıspanak gibi yapılıyormuş ve ondan daha güzel oluyormuş. Mısır unu almayı unuttum, aklımda kaldı.”

TREND TASARIM POPCULT

AY İNANMIYORUM: MOOG KANEPE! R

obert Moog, tasarladığı synthesizer’lar sayesinde müziğin nasıl olacağını tayin eden önemli bir mühendis. Nerede iyi müzik varsa orada mutlaka Moog marka bir cihaz vardır. Bu büyük etki müziği aşıp, endüstriyel tasarımlara kadar uzanmış gibi gözüküyor: Moog kanepe! Kesinlikle bir arzu nesnesinden söz ediyoruz burada. Her evin ihtiyacı dersek de abartmış olmayız her halde.

> drlima.net

> mybeautifulcookbook.com


AĞUSTOS 2012 BASE POST

BLOGGERBASE.NET

13

TASARIM

NERD AŞIK OLURSA

> etsy.com

İ

çinizde gizli kalmış bilim insanını harekete geçirecek bu harika tasarımlar Boston’lı sanatçı Nicole Martinez’e ait. Aşkı anlatmak için kalın romanlara ya da ağır senfonilere falan ihtiyaç yok. “Onu” gördüğünüzde, heyecandan gözlük camlarınız buğulanıyorsa buna aşk denir! Yaşasın temel bilimler, yaşasın geek’ler! Dünyayı daha güzel bi’ yer yaptıkları için saygı ve sevgilerimizi sunuyoruz. Bu posterlerden isteyenler de etsy.com a baksınlar lütfen.

ŞEHİR TASARIM

ŞEHİR HAYATI GÜZELDİR

> weeklyspectator.com

W

eekly spectator ne kadar arzu nesnesi varsa toparlayıp blog’unda yayınlıyor. Şehir yaşamı aslında hiç de fena gözükmüyor bu blog’a takıldığınızda. Evet, bu Scoo-Ped motorla Gotham City’de gezinmek inanılmaz bir deneyim olurdu.

POPCULT

“BEYAZ ZEPLİN SAĞA ÇEK!” E

trafta daha çok zeplin olsa ne iyi olurdu değil mi? Zeplinleri seviyoruz ve daha çok görmek istiyoruz. Düşünsenize, EtilerBostancı zeplin hattı nasıl da fantastik olurdu. Eğer siz de zeplinleri seviyorsanız linke mutlaka bi’ göz atın.

> 12variationson.blogspot.com


14 BASE POST AĞUSTOS 2012

BLOGGERBASE.NET

POPCULT

MİRAS / CHRISTOPHER PAOLINI P

aolini’nin tüm dünyada çok satan Miras Serisi’nin son kitabı “miras- Ruhlar Dehlizi” raflardaki yerini aldı. Seri, kitaplarının yanı sıra filmiyle de ses getirmiş ve tüm dünyada bir fenomen olarak adlandırılmıştı. Kitap Türkiye’de de büyük bir heyecanla bekleniyordu. Paolini “Miras-Ruhlar Dehlizi”nin son sözünde okurlarına kitabında da kullandığı eski dilden bir cümle ile veda ediyor: Sé onr sverdar sitja hvass (Umarım kılıçlarınız hep keskin kalır) Gelelim kitabın içeriğine: Çok da uzun değil, kısa bir süre önce Eragon –Ejderha Süvarisi– fakir bir çiftçi çocuğuyken ve ejderhası Saphira, onun ormanda bulduğu mavi bir taştan başka bir şey değilken, bugün bütün medeniyetin kaderi onların elinde. Eğitimle geçen uzun aylar ve yaşanan savaşlar zafer ve ümit getirmiş ama aynı zamanda üzücü kayıplar yaşatmıştır. Üstelik asıl savaş hâlâ verilmemiştir: Galbatorix ile yüzleşmek zorundadırlar. Karşılaştıklarında onu alt edebilecek güçte olmaları gerekmektedir. Onların dışında Galbatorix’i yenebilecek ne bir güç vardır ne de ikinci bir fırsat. Süvari ve ejderhası kimsenin hayal bile edemeyeceği kadar ilerleme kaydetseler de acaba zalim kralı alaşağı edip Alagaësia’ya yeniden adaleti getirebilecekler mi? Yapabilirlerse, bu neye mal olacak? Bu kitap, Christopher Paolini’nin dünya çapında en çok satanlar listelerini altüst eden muhteşem Miras serisinin finali.

ŞEHİR POPCULT

OLİMPİK BANKSY B > bansky.co.uk

anksy şehir sokaklarına hayat vermeye devam ediyor. Ve tabii ki de, bugünlerde gündemi 2012 Londra Olimpiyatları. Savaş ve karmaşa bulutlarının yoğunlaştığı bir dönemdeyiz ve Banksy derdini gene muhteşem bi’ zekayla yansıtmayı başarmış.

POPCULT

AL SANA MODERNİTE

> wikipedia.org

“KRAL” DÖNDÜ! E

debiyatın dahi çocuğu, gerilimin bir numaralı ismi Stephen King’in merakla beklenen yeni romanı 22/11/63 çıktı. Yıllarca ışıkları açıp bırakıp uyumamıza neden olan King bu kez karşımıza son derece enteresan bir öyküyle çıkıyor. Öykümüz “22 Kasım 1963’te, dallas’ta üç el silah sesi duyuldu. Başkan Kennedy öldü ve dünya tarihi değişti. Peki, bütün bunları değiştirme şansınız olsaydı?” olsaydı sorusuyla başlıyor. Her şey Maine’deki Lisbon Falls kasabasında yaşayan edebiyat öğretmeni Jake Epping’e lokantacı dostu Al Templeton’ın verdiği bir sırla doğuyor. Aslında lokantasının kileri geçmişe, 1958’e açılan bir geçittir ve Al, Jake’ten saplantı haline getirdiği görevi devralmasını, Kennedy suikastını engellemesini istiyor. Gerisini anlatmayalım da en iyisi bu güzel kitabı siz okuyun.

> birinciblog.com

M

odernite: Avrupa’da yaklaşık olarak 17. yüzyıl civarında ortaya çıkan, zamanla tüm dünyaya yayılan toplumsal değerler sistemine ve organizasyonuna verilen isimdir. Genel anlamda gelenek ile karşıtlık ve ondan kopuşun; bireysel, toplumsal ve politik yaşam alanlarının tamamındaki dönüşümü ya da değişimidir.


AĞUSTOS 2012 BASE POST

BLOGGERBASE.NET

ŞEHİR TASARIM

KİŞİSELLEŞTİRİLMİŞ BİSİKLETLER W

rite a Bike, Juri Zaech tarafından sunulan ve bisikletin iskeletine yepyeni bir form getiren konsept. İsminizi üzerine yazdırabiliyor, bisikletin size ait olduğunu daha da belli edebiliyorsunuz. Renk seçenekleri de söz konusu olduğu için şimdiye kadar sahip olmadığınız en kişisel bisikletlere sahip olmaya hazır olmalısınız. İsminiz, lakabınız ya da istediğiniz herhangi bir kelime, size eğlenceli yolculuklar vaat ediyor.

> bamarangtr.tumblr.com

POPCULT MODA

ŞİMDİ KIR DÜĞÜNÜ VAKTİDİR

O

lay yeri Toscana… Çiftimiz Londra’dan… Ve sonuç muhteşem bir kır düğünü… Aslında her şeyi doğanın ihtişamına bırakmak gerekiyor sanki. Fazla müdaheleye gerek yok. İyi bir fotograf sanatçısı -Jose Willa- anı belgelesin yeter. Eğer bir kez evlenilecekse, kesinlikle böyle olmalı. Daha fazla düğün/dernek içeriği için oncewed.com’a bakmanızı öneririz.

> oncewed.com

15


16 BASE POST AĞUSTOS 2012

BLOGGERBASE.NET

TREND TASARIM TEKNOLOJİ

SEE THE USA IN

YOUR CHEVROLET *Chevrolet’nizdeki Amerika’yı görün

G

eçtiğimiz sene 100. yılını deviren Chevrolet kuşkusuz otomotiv endüstrisinin en önemli ikonlarından biri. Geçmişten bugüne pek çok kişinin hayalini süsleyen Impala, Camaro ve Corvette gibi efsane modelleriyle herkesin kalbinde izler bırakan Chevrolet, dönemin en önemli yarışçılarından biri olan Louis Chevrolet tarafından 1911’de kuruldu. İşte bu yüzden de şirketin genlerinde Amerikan yarış ruhu var.

Chevrolet bugüne kadar yaklaşık 200 milyonun üzerinde araç sattı. Peki, Chevy niçin bu kadar sevildi? Aslında bu sorunun tek bir cevabı yok. Fakat belki de birinci sebebi tıpkı Coca Cola, McDonald’s ve Microsoft gibi Amerika’nın ikon markalarından biri oluşu. Kurucusu İsviçreli bir göçmen olmasına karşın Chevy tüm ruhuyla Amerikan kültürünü simgeledi. “See the USA in your Chevrolet” ve “Like A Rock” gibi sloganlarla rakiplerinin her zaman bir adım önünde oldu. Belki satış

rakamlarıyla lider olamadı ama Amerikan kültürünü kimsenin yapamadığı kadar derinden etkiledi. Günümüzde 700 civarında şarkının içerisinde Chevy kelimesi geçiyor. Bruce Springsteen’in Racing in the Street’i, The Beach Boys’un 409’u, Don McLean’in American Pie’ı, Eric Clapton’ın I’ve Got A Rock ‘n’ Roll Heart’ı bu şarkılardan bazıları. Sırf bu örnek bile ne demek istediğimizi anlatıyor herhalde. Anlatamıyorsak da yandaki fotoğraflara bakın lütfen.


AĞUSTOS 2012 BASE POST

BLOGGERBASE.NET

1950’lerin ikinci yarısı Chevrolet için birçok açıdan önemli bir yıldı. Örneğin arkadan çekişli büyük boy sedan Impala bu tarihte üretime başladı.

1948 Chevrolet Truck özellikle kırmızı rengiyle dönemin popüler araçlarından biri olmuştu.

Chevrolet Türkiye tarafından getirilen ve sınırlı sayıda bayide satışa sunulan efsane Camaro, 6.2 litrelik güçlü motoruyla hayalleri süslüyor.

1967 - 1970 yılları arasında üretilen ikinci nesil Chevrolet Sportvan sunduğu imkanlarla doğa tutkunlarının vazgeçilmez aracı olmuştu.

17

Düz ve otomatik vites versiyonlarıyla satışa sunulan Camaro için;

> chevrolet.com.tr/modellerimiz/camaro/


MÜZİK ŞEHİR TREND

LONDRA’DAN PLAK ALMANIN 5 YOLU H

angisi daha iyi, hangisi daha cool umurumuzda bile değil. İsteyen istediği formatta dinlesin zira analog mu daha iyi, yoksa dijital mi daha iyi tartışması artık eskidi. Buna rağmen yolunuz Londra’ya düşerse ve LP alma niyetindeyseniz size 5 LP Store tavsiyemiz var:

1

3

Kristina Records (44 Stoke Newington Road, N16, 7XJ) Bu LP Store’un bir tavrı var. İçeri girer girmez anlıyorsunuz hemen. “Plak online alınmaz!” Tabii ki sadece tavır yeterli değil, malda önemli. Kristina Records’da çok farklı ganré’lardan büyük bir koleksiyon mevcut ve eğer gözünüz kararırsa kredi kartınızı patlatabilirsiniz. Aman dikkat!

Sound of the Universe (7 Broadwick Street, Soho, W1F 0DA) Buraya bir hipster cenneti dersek yanılmış Phonica (51 Poland Street London olmayız. Uzmanlık alanı Dubstep ve paraW1F 7LZ) lelleri. Ayrıca sonsuz promo kaynağı. İlkle- Bu alem House Phonica’dan sorulurmuş. ri keşfetmek için doğru yerdesiniz. Bu mekan şehrin dans jeneratörü ve eğer iyi bir parti tertipleyecekseniz, Poland SteRecord and Tape Exchange (208, ert’e uğramadan yurda dönmeyin sakın. Camden High Street, NW1 8QR) Camden’a bi’ uğramadan olmaz! RTE’ye Rough Trade East (Dray Walk, Old uğramadan hiç olmaz!! Tabii ki önce meTruman Brewery, 91 Brick kanın önünü toplanma alanı olarak seçen Lane, E1 6QL) Goth ordusunu geçmeniz gerek. Pop-rock- Son durağımız Brick Lane’de. 1976’da açısoul-jazz-house…Burası bir müzik tapına- lan ve ağırlıklı olarak Jamaican ve Us imğı ve büyük bir bağış yapacağınızı garanti port takılan bu mekan buram buram plak ederiz. kokuyor. Küçük performanslar için bölmeleri de olan vinil bir krallık Rough Trade East. görmeden geçilmez…

2

4

5

MÜZİK TASARIM

MINIMAL DE OLUR! > selectism.com

A

rtık her şeyden o kadar çok var ki, bunu kaldırabilmemiz için işlerin minimal olması bir zorunluluk halini alacak. Ve hiç sakıncası yok. 200’ü aşkın grubun minimal posterlerine bi’ göz atın deriz.

> swisstedshop.com


AĞUSTOS 2012 BASE POST

BLOGGERBASE.NET

19

MÜZİK POPCULT

ROSKILDE FESTİVAL 2012: BİR MİLLET UYANIYOR > manyetikbant.com

G

eçen hafta neredeydim? Bil bakalım neredeydim? Çık dışarı, sınırdan çık. Yürü, kuzeye doğru. Geç Almanya’yı. Hah, işt e oradaydım. Danimarka’da, Roskilde’de. 42. yılını kutlayan Roskilde Festival’da. Avrupa’nın en büyük müzik ve kültür festivallerinden biri olan Roskilde, ilk defa 1971’de düzenlenmiş. Bob Dylan, Neil Young, The Who, Ramones gibi efsaneleri konuk eden festivale katılım yıldan yıla artmış ve 150 bini bulmuş. Katılım arttıkça festivalde çalışan gönüllü sayısı da artıp 30 bini aşmış. Festivalden elde edilen karın tamamı hayır ve kültür kurumlarına aktarılıyor. Festival ayrıca başarıyla uyguladığı geri dönüşüm sistemi sayesinde bir çok kişinin depozitolu bardak ve kutulardan gelir elde etmesini sağlıyor. Bu yıl özellikle mültecilerin sorunlarına eğilen festivalin her yerinde ko-

Fotoğraf Christian Hjorth

nuyla ilgili sloganlar ve grafitiler görmek mümkündü. 30 Haziran - 4 Temmuz arası warm-up kapsamında çoğunlukla yerli ve nordik grupların sahne aldığı Roskilde’in esas line-up’ı 5-8 Temmuz arasıydı. Festival alanının farklı noktalarında 8 sahne vardı. Avea’nın Müzik

Blogları Fikir Takımı’ndan bir ekiple, 4 Temmuz akşamı çadırlarımıza yerleştik. Festivalin ortamı, Danimarkalıların tuvalet kültürü, kamp alanları gibi konuları yazının sonuna bırakarak konserlere geçiyorum Devamı manyetikbant.com’da

MÜZİK POPCULT

KRAFTWERK VE ELEKTRONİK DEVRİM MÜZİK POPCULT

DİJİTAL ALBÜM: SUN GLITTERS- EVERYTHING COULD BE FINE > dangerousminds.net

3

saatlik bu muhteşem belgeseli izlediğinizde ipad’inizden neden müzik yapabildiğinizin cevabını bulacaksınız. Elektronik müziğin tarihini bu belgeselde bulmanız mümkün. 1960’ların kasvetli Almanya’sından başlayan ve tüm dünyayı saran bir akımın ilham veren belgeseli…

D

> sunglitters.com

owntempo sevenler için elimizde Sun Glitters var… Limonata tadında parçalar yaklaşmakta olduğumuz sonbahar günlerinde on numara olur… Muhteşem bi’ dijital albüm… Dileyenler buradan temin edebilir…


20 BASE POST AĞUSTOS 2012

BLOGGERBASE.NET

MÜZİK POPCULT ACI KAYBIMIZ

HAMMOND’LARIN EFENDİSİ:

JON LORD

S

ınırları tayin eden insanlar vardır ve söz konusu Rock’ n Roll olduğunda Jon Lord da bu kategoriye girer. Geçtiğimiz ay kendisini kaybettik. Ama yaptıklarının, üzerinden yüzyıllar geçse bile, geçerli olacağından eminiz.

Görsel vinylrecords.ch

CHILDPLAY

RAMADAN

M

S

ehmet Demir yeni keşfimiz. Childplay adıyla minimal tasarımları gerçekten mükemmel ve acilen dinlemenizi öneririz. Techno, Techno-House, Deep-House sevenler için...

> soundcloud.com/childplay

ynthpop severiz. Dinleriz ve dinletiriz. Yeni keşfettiğimiz Ramadan’ı da aynı şevkle tavsiye ederiz.

> ramadanmuzik.com


BLOGGERBASE.NET

POPCULT TASARIM TEKNOLOJİ

DIETER RAMS İLE DÜRÜST TASARIMLAR D

ieter Rams, elektronik ev aletleri üreticisi Braun’un ürün tasarımcısıdır. 1955 yılında mimar olarak çalışmaya başladığı Braun’da 1961 yılında ürün tasarımı bölümünün başına geçmiştir. Rams 1950’lerde Almanya’daki işlevsel tasarım anlayışının kilit isimlerinden biri olmuştur. Tasarladığı ürünlerin temiz, basit ve akılcı oluşu bu anlayışın ispatıdır. İşte yaşadığımız yüzyılı güzelleştiren, dinlediğimiz müziği ölümsüzleştiren değerli bir insan. Dieter Rams “İyi Tasarımı” 10 ilke altında sıralamıştır: İyi tasarım yaratıcıdır. • İyi tasarım ürünü kullanışlı yapar. • İyi tasarım estetiktir. • İyi tasarım ürünü anlamamıza yardımcı olur. • İyi tasarım fazla öne çıkmaz. • İyi tasarım dürüsttür.• İyi tasarım dayanıklıdır. • İyi tasarım son detayına kadar uyumludur.• İyi tasarım çevrecidir. • İyi tasarım mümkün olduğunca az tasarımdır.

ANALOG SİNYALLER ALIYORUZ! A

ldığımız yer de OMG Vinyl! Gerçekten hem müzikal içerik, hem üst düzey “artwork” tasarımlarıyla şapkanızı uçurtacak bir label. Şiddetle öneririz.

> omgvinyl.com

AĞUSTOS 2012 BASE POST

21

AĞUSTOS 2012 BASE POST

21


22 BASE POST AĞUSTOS 2012

BLOGGERBASE.NET

GALAXY MÜZİKEVİ HAYALİM, EĞER GERÇEKLEŞTİREBİLECEĞİMDEN DAHA İYİYSE, ULAŞMAYA ÇALIŞMAYI BIRAKIR, HAYAL KURMAYA DEVAM EDERİM Yazı Mansur Forutan > galaxymuzikevi.com

S

uadiye Atlantik Sineması benim için, sadece Baba, Star Wars, Jaws, Grease, Şeref Madalyası gibi “1 Numara” mertebesindeki filmleri izlemek için gittiğim bir yerden çok daha fazlasıydı. 80’li yıllarda hayatının cadde çocuğu evresinde olanlar çok iyi hatırlar Atlantik Sinema’sını. Hemen giriş katındaki Dede Kuruyemişçisi… Beş Kardeşler Esnaf Lokantası… Pasajın daha iç kısımlarındaki vesikalıkçı… Ergenliğimin tüm evrelerini bu vesikalıkçıda, 4.3×3.5 cm ebadında belgelediğimi ifade etmem gerek. Ama benim için önemli olan gişeleri hemen karşınıza

aldığınızda, genişçe koridorun solundaki en son dükkandı… Analog çağlarda insanların şarkı listeleri hazırlayıp bu şarkıları kasetlerine doldurtmaya gittikleri yerlerden biriydi Galaxy. Şehrin en iyi Hard’n Heavy arşivini Galaxy dışında belki bir iki yerde daha bulabilirdiniz ancak. Küçük vitrininde yeni gelen plakları görmek mümkündü.

ne dair bi’ fikrim yoktu. Muhtemelen bi’ fikrim varmış gibi davranmışımdır! Albüm kapağından anladığım kadarıyla Kiss’e benziyorlardı. Artık kapana düşmek üzereydim, peynirimse Mötley Crüe’ydü. İçeri attığım ilk adımdan sonra artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını, ergen bir cadde bebesi olarak tahmin etmem tabii ki imkansızdı…

Dikkatimi ilk kez vitrinde Mötley Crüe’nün Shout At The Devil albümünü gördüğümde çekmişti. Okulda Mötley Crüe hakkında konuşulduğunu duymuştum ama neye benzedikleri-

Toplasanız en fazla 500 plağın olduğu bir dükkan, ruhumun, kişiliğimin ve biyolojimin Hard’n Heavy yanının nasıl olacağını tayin edecekti. Ekonomik duruşumu da tayin edecekti


AĞUSTOS 2012 BASE POST

BLOGGERBASE.NET

tabii ki: Yarattığın (ya da yaratamadığın) her on birim değerin yedisini müziğe harca! Bundan bir kez bile pişman olmadım. Kenny G için harcadığım her kuruşa bile değerdi. Ama hayır, Galaxy’de bu türden plaklar bulamazdınız. On grupla Galaxy’deki arşivin kıvamını tanımlamam gerekirse, Maiden, Zeppelin, Purple, Santana, Journey, Dokken, Yes, Queen, Def Leppard ve Styx derim ve bu tüm envanterin özeti olur… Duran Duran, Hall&Oats veya Cars albümleri burada bulunmazdı. Michael Jackson veya Earth, Wind and Fire soranlara ise caddedeki diğer müzik evleri, Metronom ve Oktay önerilirdi. Toto, Cindy Lauper, Wham falan Altuğ Müzik Evi’nde karşılaşabileceğiniz türden plaklardı. Dönemin, müzik tarihinin en çeşitli ve en üretken yılları olduğu düşünülecek olursa, Galaxy’nin arşivi aslında son derce cılızdı, yine de bu mekan başka dünyalara uzanan galaktik bir koridor oldu benim için; bilinen ve tanımlanmış olan her şeyi dinlediğim bir koridor. Muhtemelen de Rainbow’un Down To Earth albümüne sıkıca sarılmış bi’ halde… Bu plağın önemi sadece müzikal açıdan çok iyi olmasından ibaret değil tabii. Down To Earth’ün bana ulaşması üç ay sürmüştü! Süreci takvimlerden, ajandalardan izleme ihtiyacı duymuştum. Çektiğim acıyı nasıl anlatsam… Şöyle düşünün; net’ten bi’ albüm indiriyorsunuz ve bu, üç ay sürüyor!!! Burada çok ciddi boyuttaki bi’ acıdan söz ediyorum! Tamam hayat o zamanlar çok daha yavaştı falan ama, benim o albüme duyduğum istek ve arzu, tipik bir 21’inci yüzyıl insanından farklı değildi. İstiyordum, hem de hemen! İstisnasız her okul çıkışında, parasını peşin verdiğim bu ilk kişisel ithalatımın, o zamanki adıyla Federal Almanya’dan gelip gelmediğini sormak için Galaxy’ye uğrardım. Bi’ amacım da yeni gelen plaklara bakmak, kayıt ettirdiğim albümlerin şarkı sözlerini defterime yazmaktı. Şarkı sözlerini kağıda aktarma işleminin çok sancılı olduğunu hatırlıyorum. Her şeyden önce rahat yazacak bir ortam yoktu, dahası çok uzun ve bayıcı bir süreçti. Queen’in A Night At The Opera albümündeki şarkı sözlerini bi’ yazmaya kalkın ne demek istediğimi anlarsınız. Ama en çekilmezi plağın hasar görme ihtimalinin sürekli kafama kakılmasıydı. Adını hatırlamadığım ama büyük olasılıkla stüdyo bilmem ne olan vesikalıkçı, fotokopi hizmeti vermeye başladığı gün hayat şimdiki kadar olmasa da, ciddi anlamda hızlanmıştı. Ve Xerox’un da hayatımda en az Maratnz kadar önemli olduğu gerçeği bir şamar gibi suratıma patlamıştı. Marantz demişken, Galaxy’nin makine parkından da söz etmeliyim. Çünkü bu 8 metrekarelik dükkan, neyi dinleyeceğim konusunda olduğu gibi, nasıl ve hangi cihazlarla dinleyeceğim konusunda da önemli referans noktalarımdan oldu. Modelleri hatırlamasam da markaları çok iyi hatırlıyorum. İki adet Technics pikap. Biri

double olmak üzere de üç casette deck. Double deck olan Sony, diğer tekliler AKAI. Pioneer ekolayzır; milyonlarca kanallı! Bir çift devasa Pioneer HPM speaker. Ve bir traktörü çalıştıracak kadar güç üretebilen siyah Marantz power amfi. Üstelik hiçbiri Çin’de üretilmemişti! Bu cihazlardan hangi müziği dinlerseniz dinleyin, ruhunuza saplanırdı! Galaxy Müzikevi sadece benim değil, okuldan, mahalleden neredeyse tüm arkadaşlarımın hayatına fena girmişti. Listeler, kasetler, plaklar elden ele dolaşırdı. Popüler müzik tarihinin en üretken ve en çeşitli olduğu yıllardı ve bu bolluğa yetişmek, inanın bana, zevkli olduğu kadar, masraflı ve zaman isteyen bir hastalıktı. Bütün bunların fazlasıyla yer kapladığını da eklemek gerek. En baba kasetin taş çatlasın 20 şarkı aldığını, üstelik bunun bugün en küçük iPod’un yanında bile aciz görüneceğini düşünürseniz, depolamanın o yıllarda ne büyük sorun teşkil ettiğini kolayca anlarsınız.

O YILLARLA ILGILI EN KORKUNÇ ŞEY, INSANOĞLUNUN ISRARLA VE SISTEMATIK BIR ŞEKILDE SLOV DANS ETMIŞ OLMASIDIR! Müzikseverler Rock’çular ve Pop’çular diye keskin iki hatta ayrılmış olsa da, o yıllarda herkes her şeyi dinlerdi aslında. Deep Purple mı Led Zeppelin mi? Van Halen mı, George Lynch ya da Randy Rhodes mu? Sürekli ve her Allah’ın günü kim kimden iyidir geyiği yapılırdı. Pop Rocky, Bravo, Kerrang, Rolling Stone, Guitar Player, Stereo Review… kimde ne bulunursa okunurdu. Okumaktan ziyade o dergilerin röntgenleri çekilirdi adeta. TRT FM, Polis Radyosu falan dinlenirdi. Beş sapın, bir Doğan’ın içine doluşup, caddede akması ve bu ilkel eylemi gerçekleştirirken Twisted Sister eşliğinde headbang’lemesi de oldukça rağbet gören müzikal içerikli sosyal aktivitelerdendi.

23

En iyi liste kayıtlarına, ulaşabileceğiniz ortamlar arasında ev partileri de vardı. 80’lerde Akasyalı Sokak ve civarında her fırsatta partilenir, iyi müzik setlerinden hit’ler çalınırdı. Tabii ki şimdilerde folklorik bir değer taşıyan “slov” tarzında dans da ederdik. “O yıllarla ilgili en korkunç şey, insanoğlunun ısrarla ve sistematik bir şekilde SLOV dans etmiş olmasıdır! 20’nci yüzyılda Bağdat Caddesi havzasındaki müzikal yaşam bu tatta bi’ şeydi işte. O yıllarda, yani 80’lerde, hatta 70’lerde bile, yani siyah-beyaz Türkiye yıllarında etrafta benim için bi’ tek müzik vardı… Benim de tek ihtiyacım müzikti zaten. Tabii bi’ de sürekli aşık olurdum. Sayısız sayıda aşık olmuşumdur herhalde. Okula giderken birine, dönerken bi’ başkasına… Dolmuştaki kıza, hemen akabinde vapurdakine… Aşık olduğum kızlarla ilgili hep aynı hayali kurardım: Çok büyük bir grubun gitaristiymişim ve aşık olduğum kız konsere gelmiş… İstisnasız her birini tek tek hatırlıyorum, onları şarkılarla işaretlemiştim çünkü. Saçma sapan rüyalar görürdüm bir de. Ritchie Blackmore’un ablamı istemeye geldiği rüyam, bir klasiktir mesela. Paralel bir boyutta da müzisyen olma çabası içindeydim. Bir iki satır etmeden geçemeyeceğim… Her türlü imkan ve desteğe rağmen, gitar çalma konusunda berbattım. Daha doğrusu benim için gitar çalmak, eğer sadece Malmsteen falan gibi çalabiliyorsan gitar çalmaktı. Ve benim o mertebeyle uzaktan yakından bi’ alakam yoktu, olamazdı, olmayacaktı. Çok çaba, ve odaklanma gerektiren bi’ işti iyi gitar çalmak. Bende ilkinden biraz olsa bile, ikincisinden hiç ama hiç yoktu. O yüzden ben de çalmak yerine, çalıyor gibi yapmayı seçtim. Zaten tantanası yeterince eğlenceliydi. Yalandan gruplar kurmak, yapa-


24 BASE POST AĞUSTOS 2012

cağın müziğin türü üzerine günlerce geyik yapmak, tünele gidip gitarlara, efektlere, amfilere bakıp kızışmak gibi şeyler yeterliydi. Barda çalma hayalim yoktu, ben arenaları istiyordum…. “Hayallerim o kadar erişilmez bir noktadaydı ki, gerçekleştirmek için çaba göstermek saflık olurdu, inanın bana. Hayalim, eğer gerçekleştirebileceğimden daha iyiyse, ulaşmayı bırakır, hayal kurmaya devam ederim.” Şimdi de bi’çok konuda böyle düşünüyorum. İyi gitar çalamamışsam da, büyük bir grup kuramamış olsam da, en azından aşık olduğum kızın karşısında bir konser verme hayalimi gerçekleştirebildim. Hayatımın en güzel gecelerinden biriydi. Sonra bi’ gün uyandık ki 90’lar başlamış! Her şeyin kabuk değiştirdiği bi’ dönemin eşiğindeydik artık. Tarih analog çağdan dijital çağa geçmek üzereydi ve biz henüz bunun farkında değildik. Galaxy Müzikevi’ne ne mi oldu? Kayıtlarda bana yardım eden 30 küsur yıllık dostum Kerem, babası Özal zengini bi’ cadde bebesini kafalayıp Galaxy Müzikevi’ni devraldı. Bu girişim yakın çevrede Viyana’nın alınması mertebesinde muamele görse de hüsranla sonuçlandı. Eğer Kerem bu devir teslim işlerinde Kurt Cobain diye birinin albüm çıkarmak üzere olduğunu bilseydi, bu fikrinden vazgeçerdi. Galaxy Müzikevi 1992’de, Erenköy Cadde üzerindeki yeni yerinde kapandı, arşivi yağmalandı, makine parkı, borçları karşılamak için satıldı. Eğlence, en azından benim için bitmeye başlamıştı. DNA’mdaki Türk’sün, doğrusun, çalışkansın kodlarına bir de “adam olmam gerektiği” kodunu da eklememin zamanı gelmişti. Yani hayatıma aşk ve müzik yerine kariyer, statü ve

BLOGGERBASE.NET

EĞER AŞKTAN OVERDOSE OLUNSAYDI, ‘87 BAHARINDA, 7:10 KADIKÖY-KARAKÖY VAPURUNUN ÜST TERASINDA CESEDIMI BULURLARDI.

dığını fark ettim. Bir yandan kendime ve yeniliklere şans tanırken, bir yandan da müzikle ilgimi sorgulamaya başladım. Ablam Mehin’in plaklarını dinlemekle başlayan ve hiç bitmeyen ilgimi… Bu süreci müzikal anlamda ikinci ergenliğim olarak nitelendirebilirim. İlkinde olduğu gibi gene aynı merak ve heyecanla dolmuştu minik yüreğim. Üstelik artık yeni yüzyılın sunduğu teknoloji ve bolluktan da istifade edebiliyordum.

sevişme endişeleri hakim olmaya başlamıştı. Artık Galaxy Müzik Evi’nin tüm arşivini Napster’dan neredeyse bi’ gecede bilgisayarıma indirebiliyordum. Evet, Down To Earth albümünü de indirdim; yarım saat sürmedi. Türk Pop’u patlamıştı, DJ’ler rock yıldızlarının yerine göz dikmeye başlamıştı. Mutsuzluk moda olmuş, benim kafamsa bu hengamede fena karışmıştı.

Adam olup olmama sınavından kendimi mezun ettim. Hemen ardından, yani 2005 Mayısında, mezuniyet hediyesi olarak kendime bir Fender Stratocaster aldıktan sadece bi’kaç gün sonra, tıpkı eskisi gibi aşık olduğumu fark ettim. Bundan sonra bana adam olmak üzerine hayat bilgisi dersi vermeye kalkışacaklara, iki kez düşünmelerini tavsiye ederim.

Cool and the Gang, ya da ne bileyim, Frankie Goes To Hollywood olsa, belki kabullenebilirdim. Doksanların ikinci yarısına geldiğimizde yeni bi’ şeyler dinlemeyi bırakmıştım. Hiçbiri ruhuma hitap etmiyordu. Eskiden ulaşılması imkansız olan albümleri, single’ları toparlamaya başladım. Her yurt dışı seyahatinden bavul dolusu CD’yle dönüp, bir vakitler bir plak için tam üç ay beklemiş olmanın acısını kapatmaya çalışıyordum herhalde. Müzikle hiç de hoş olmayan maddi bir ilişkim vardı. Yeni bi’ şeyler dinlemek yerine, geçmişi dibine kadar oyup oralarda yeni hazineler aramak daha kolaydı sanki. Sonra bir gün “her şeyi” dinlemiş olduğumu fark ettim.

“Artık gitarı tanrısal boyutta çalmam gerekmiyordu, artık rock yıldızı olmak demokratik bir haktı ve artık ev stüdyolarında albüm yapılabiliyordu. Bedeli yalnızlık ve mutsuzluk olsa da hayaller gerçekleşmişti

Ve aynı şarkıyı bir milyar kere daha dinleyip, her seferinde “amma manyak şarkı” demekten de sıkılmıştım. Hayır, overdose olunsa da ölünmüyormuş meğer.

Dinledikleriniz mütevazı bir ev stüdyosunda kaydedildi. Tamamen makyajsız, süssüz, hafif defolu ve sek. İçi aşk ve tutku dolu… Tıpkı Atlantik Sineması’nın koridorunda, elinde yeni aldığı plağıyla, hızlı adımlarla yürüyen çocuğunki gibi… Bana verdiği hissi söyleyeyim mi?

Acım dindiğinde 2000’lerin başıydı ve narin ruhumun üzerinden sayısız ekonomik kriz, trilyonlarca şarkı, bir ihtilal, bir muhtıra ve bir de dijital devrim geçmişti. Ve gene 2000’lerin başında bir gün, yeni şeylerin hiç de fena olma-

Bu cümleyi hazmetmem ve ne anlama geldiğini görmem epey vakit aldı gerçi. Son birkaç yılda evimin salonu bir stüdyoya dönüştü. Biraz çaba ve odaklanmayla müziği daha iyi anlamaya, gitarı daha iyi çalmaya başladım. Biraz kayıt yapmayı öğrendim, bir de yıllar boyunca beynime saplanmış sesleri, şarkıları ayıklayıp, başka formlarda bir araya getirmeyi…

Büyük bi’ grubum var ve dünyanın en iyi gitaristi benim! O halde her şeyin başladığı yere, Galaxy Müzikevi’ne hoş geldiniz…


AJANDA

AĞUSTOS 2012

ROCK’N ROLL AŞKINA... 80’li yılların rock’n roll ortamı; Broadway müzikalinden uyarlanan ‘Rock of Ages’ ile beyaz perdede... Devamı için >>

KONSER

İLHAN ERŞAHIN’S İSTANBUL SESSIONS

9 Ağustos / İstanbul Arkeoloji Müzesi

KONSER

BEIRUT

21 Eylül / Turkcell Kuruçeşme Arena

SİNEMA

BU GECE BENIMSIN (TONIGHT YOU’RE MINE) Gösterim tarihi: 3 Ağustos 2012


26 BASE POST AĞUSTOS 2012 KONSER

BLOGGERBASE.NET

vardığı 15 yılın özeti olacak. Biletler: 66 TL, 56 TL, 50 TL

İNCE SAZ

İLHAN ERŞAHIN’S ISTANBUL SESSIONS

9 Ağustos / İstanbul Arkeoloji Müzesi Ramazanda Caz’ın 9 Ağustos’ta İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde düzenlenecek kapanış konserinde son albümü Nigh Rider’la İlhan Erşahin’s Istanbul Sessions’ı dinleyeceğiz. Night Rider, İsveç’te doğan ve 20 yıldır New York’ta yaşayan, sürekli turneleriyle dünyayı dolaşan İlhan Erşahin’in İstanbul ile ilişkisini en taze şekliyle yansıtıyor. Dünyada ilk kez Ramazan ile cazı bir araya getiren, Le Monde, CNN International ve New York Times’a haber olan “Ramazanda Caz”ın izleyicileri, hoş mekânlarda, ağaçların altında, yaz gecesinin tadına varacaklar. Sıcak Ramazan günlerinin ardından, akşam rüzgârlarının serinliğinde büyük ustaları dinleyeceğiz, hep birlikte… Biletler: 67 TL, 37 TL

GÖKSEL

10 Ağustos / Turkcell Kuruçeşme Arena

Türk pop müziğinin önemli kadın yorumcu ve şarkı yazarlarından Göksel, büyük ilgi gören son albümü ‘Bende Bi Aşk Var’la boğazın kıyısından Aşk’ı söyleyecek. 10 Ağustos Cuma akşamı, Göksel’in sanat kariyerinde

11 Ağustos / Turkcell Kuruçeşme Arena Bu yıl, 15. yaşını kutlayan, yaşadığımız yılların İstanbul müziğini yapan İncesaz Grubu’nun 11 Ağustos’ta gerçekleşecek konserinin başlıca konusu ‘İstanbul’ olacak. Daha önce yayınlanmamış tarihî görüntülerin eşliğinde ve İstanbullu şairlerin mısralarıyla birlikte İncesaz, 11 Ağustos Cumartesi akşamı, o geceye özel olarak hazırlanmış konsept ve sürpriz konuklarla Turkcell Kuruçeşme Arena’da Boğaz’ın ışıkları altında İstanbul’u anlatacak. Biletler: 87.50 TL, 77 TL, 66 TL, 56 TL

URBAN BUG & DJ MAG PRESENTS: GOLD SERIES

20 Ağustos / Küçükçiftlik Park Dünyanın birçok ülkesinde partilere imza atan DJ Mag bu kez Urban Bug ile Türkiye’deki ilk partisi ‘Gold Series’i, 20 Ağustos’ta Küçükçiftlik Park’ta gerçekleştiriyor. Gold Series tüm günü kapsayan bir etkinlik olarak planlandı. Müzikten oyunlara, alışverişten yeme içmeye, ekstrem sporlara kadar 10’dan fazla aktivitenin yer aldığı Gold Series’de katılımcılar, şehrin merkezinde bulunan Küçükçiftlik Park’ta 10 saat boyunca her türlü eğlence ihtiyaçlarını karşılayabilecekler. Etkinlik sonrasında düzenlenecek after party ile eğlence 00:00 – 05:00 arası devam edecek. Biletler: 630 TL, 78 TL, 34 TL

KENAN DOĞULU

22 Ağustos / Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi, İstanbul

Popüler müziğin sevilen ismi Kenan Doğulu, ağustos ayının son günlerinde, sevenleriyle buluşacak. Kenan Doğulu’nun dünden bugüne sevdiğiniz şarkılarına eşlik etmek için bu konseri kaçırmayın. Biletler: 165 TL,123.25 TL, 101 TL, 78.50 TL, 56 TL, 45 TL

CAFÉ AMAN İSTANBUL

25 Ağustos / Turkcell Kuruçeşme Arena Türk ve Rum Müziğinin unutulmaz dönem şarkıları, 19.yy Café Aman müzik kültürü tekrar sahnede yaşıyor… Cafè Aman İstanbul’un 20 kişilik büyük bir kadroyla Turkcell Kuruçeşme Arena’da sahne alacağı geceyi, Türk ve Rum müzisyenlerden oluşan 12 kişilik orkestrayla Horokos adlı dans grubu da 8 dansçısıyla renklendirecek. Osmanlı döneminde İstanbul, İzmir ve Atina Café Aman’larında icra edilen Rembetiko, doğduğu topraklarda sevenleriyle yeniden Turkcell Kuruçeşme Arena’da buluşacak. 19. yüzyıl müzik kültürünün sahnede şölene dönüşeceği gecede, hasapikodan zeybeğe farklı danslar dönemin Café Aman’ların da yaşandığı gibi

doğaçlama sergilenecek. Turkcell Kuruçeşme Arena, 25 Ağustos Cumartesi saat 21.00’da, Rembetiko ezgileriyle coşacak. Türk ve Rum müzisyenlerden oluşan Café Aman İstanbul dönem müziği, dansları ve görsel zenginliğiyle izleyenleri 19. yüzyıl Osmanlı’sına götürecek. Türk ve Yunan müziğinin unutulmaz dönem şarkıları ve Rembetiko’nun yüz yıllık hikayesi Café Aman İstanbul ile birlikte sahnede hayat bulacak. Biletler: 87.50 TL, 82.50 TL, 66 TL, 56 TL (Tribün)

FEIST

25 Ağustos Küçükçiflik Kanadalı besteci, söz yazarı ve şarkıcı Feist, duru ve ipeksi sesiyle müzikseverlerin kalbini fethetmek için ilk kez İstanbul’a geliyor! Dört Grammy adaylığı, 6 Juno ödülü bulunan ve The Reminder adlı albümüyle Shortlist Music Prize’ı kazanan Feist, son olarak 2011 yılında Metals albümünü yayımladı. İstanbul’da uzun zamandır beklenen ozan-şarkıcı, ‘1234’, ‘Inside Out’, ‘Mushaboom’, ‘I Feel It All’, ‘The Limit to Your Love’ gibi dünyanın dört bir yanındaki radyolarda çalınan ve hayranlarının diline dolanan şarkılarının yanı sıra Kings of Convenience, Beck ve Wilco gibi önemli sanatçı ve topluluklarla ortak çalışmalarıyla da tanınıyor. Biletler: 102 TL, 78.50 TL, 67.50 TL, 56.50 TL


AĞUSTOS 2012 BASE POST

BLOGGERBASE.NET

izleyiciye ses yerleştirmeleri eşliğinde, 14 ayrı evde, 14 ayrı kişi için aşkın ve fotoğrafın birlikteliğindeki karelerden aktarılıyor. Adres: Genç Fotoğraf İnisiyatifi. Tatar Bey Sok. No.7, Galata.

DAHA FAZLA / MORE

27

lendirerek Ayazağa rüzgarına meydan okuyan işleri olağandışı bir espasta buluşturdu. Parklarda izlenmeye alışılmış heykel ve açık hava işleri bu sefer gökdelenlerin gölgesinde görülecektir. Yerli ve yabancı ziyaretçiler sanatı, İstanbul’a farklı bir köşeden bakarak izleyecekler. Sergi 18 Ağustos’a kadar görülebilir. Adres: Meydan Sokak Beybi Giz Plaza, Maslak.

KENT DUVARLARININ YARIM YÜZYILI: BURHAN DOĞANÇAY RETROSPEKTIFI

BILETLERI ŞIMDIDEN ALMALI! RED HOT CHILI PEPPERS

8 Eylül / Santralistanbul İstanbul’da canlı canlı izlemeyi uzun süredir beklediğimiz RHCP, eylül ayında karşımızda olacak! Yedi Grammy ödüllü ve multi-platinum sahibi Red Hot Chili Peppers tarihteki en başarılı rock gruplarının arasında gösteriliyor. Bugüne kadar 60 milyonun üzerinde albüm satışına imza atan grup, en iyi rock albümü, en iyi rock sanatçısı, en iyi rock performansı gibi birçok dalda Grammy ödülü kazandı. Rock, punk ve funk üçlemesinden oluşturdukları müzikleri ve dilllere destan sahne şovları ile RHCP konserini kaçırmamak için, biletler şimdiden cebe... Biletler: 600, 400, 150 TL,125.00 TL

akşamı, BKM ve HIP işbirliği ile Turkcell Kuruçeşme Arena’da. Büyük bir Balkan orkestrası gibi tınlayan ve herhangi bir müzik türüne koymakta zorlanacağınız grup, son derece zengin enstrüman çeşitliliğiyle neşeli marşlardan, melankolik baladlara geniş bir yelpazede gezinecek. Biletler: 110 TL, 99 TL, 87.50 TL, 77 TL

CIRQUE DU SOLEIL: ALEGRIA 22 Eylül - 14 Ekim / İstanbul

BEIRUT

21 Eylül / Turkcell Kuruçeşme Arena Son yılların en heyecan verici ve eklektik gruplarından Beirut, 21 Eylül Cuma

Gösteri sanatlarında yepyeni bir boyut açan dünyaca ünlü gösteri topluluğu Cirque du Soleil, yeniden İstanbul’da...

Eleştirmenler tarafından topluluğun en göz alıcı ve etkileyici şovu olarak tanımlanan Alegria bu Eylül’de izleyiciler ile buluşmaya hazırlanıyor. Topluluk; tiyatro, dans ve fiziksel sınırları zorlayan performansın doruğa çıktığı muhteşem bir gösteriye imza atacak. Biletler: 220 TL, 166.50 TL, 112 TL, 56 TL

SERGI

BIZ ÖYLE BIR ŞEY YAŞAMADIK

Cemre Yeşil’in ‘Biz öyle bir şey yaşamadık’’ isimli fotoğraf sergisi, kuruluşunun birinci yıldönümünde, Galata’daki Genç Fotoğraf İnisiyatifi’nde 22 Ağustos 2012 tarihine kadar izlenebilecek. Cemre Yeşil’in, Sabancı Üniversitesi, Görsel Sanatlar Programı, yüksek lisans programındaki mezuniyet projesi kapsamında ürettiği bu fotoğraf serisi, fotoğrafın en işlevsel kullanım alanlarından biri olan kişisel yaşam alanlarında, bir aşk ilişkisine dair iki kişilik anı fotoğraflarının ‘durduğu yere’ tanıklık etmeye çalışıyor. Bu tanıklık

Adam Bota, Caner Karakaş, Deenesh Ghyczy, Deniz Aktaş, Deniz Gökduman, Gabor A. Nagy, Seçil Büyükkan ve Sultan Acar’ın yer aldığı sergide sanatçıların irdeledikleri problematikler, insanın modern Dünya’da karşılaştığı sorunların ifade biçimini, farklı ülkelerde yaşayan ve farklı kültürlerden beslenen genç sanatçıların, kendi ‘yerinden’ bakarak ürettikleri eserler, bir bütünü oluşturuyor. Sosyal ve toplumsal koşulların etkileri ile sanatçıların ürettikleri eserler, bulundukları durumu en iyi yansıtan araçlardan biridir belki de? İzleyicinin ‘daha fazla’ nasıl olur diye sorduğunda, karşılaşacağı cevap belki de sanatın sınırsızlığı olur. Sergi 15 Eylül 2012 tarihine kadar Art Suites Gallery’de görülebilir. Adres: Balo Sokak No: 40 Beyoğlu.

TERAS SERGILERI

Elgiz Müzesi kuruluşunun 10. yılında sanata soluk kazandıran yeni bir projeyi hayata geçirdi. Müzenin uzantısı olarak, 1500 m2 bir alanı açık hava heykel sergilerine açtı. Maslak’ta bulunan müze binasının terası uzun süreli sergileme alanına dönüştürülerek Türk çağdaş sanatına bir yenilik sunuyor. ‘Teras Sergileri’nin ilki, çoğunluğu akademik üyelerden oluşan danışma kurulu 40 yaş altı heykel sanatçılarının müracaatlarını değer-

Burhan Doğançay, 1960’lı yılların başından bugüne duvarlar aracılığıyla modern ve çağdaş kent kültürünün toplumsal, kültürel ve politik dönüşümünü araştırıyor. Bir kent gezgini olarak yarım yüzyıldır dünyanın farklı şehirlerindeki duvarların izini sürüyor. Afişlerden sloganlara, cinsel içerikli mesajlardan ciddi gazete kupürlerine kadar zamanın her türlü müdahalesine açık bu yüzeyleri bir antropolog gibi inceliyor. Farklı üslup ve tekniklerle şekillenen resimleri, popüler kültürün ikonları, politik semboller ve işaretlerle hem tarihsel hem de güncel bir zemine oturuyor. Kent Duvarlarının Yarım Yüzyılı: Burhan Doğançay Retrospektifi, sanatçının son 50 yıllık çalışmalarının bir dökümü niteliğini taşıyor. Sergi 23 Eylül’e kadar İstanbul Modern’de görülebilir. Adres: Meclis-i Mebusan Cad. Liman İşletmeleri Sahası Antrepo No: 4, Karaköy.

PERFORMANS

TROYA

4 Ağustos / Turkcell Kuruçeşme Arena Anadolu Ateşi grubunun 2008 yılından bu yana dünyanın dört bir yanında sahnelediği insanlık tarihinin en eski ve bilindik öykülerinden biri olan Troya’da 9 metre yüksekliğindeki Troya atı, 150 adet robot ışık ile seyirciyi 2,5 saatliğine binlerce yıl öncesine taşıyacak. Biletler: 110 TL, 99 TL, 82 TL


28 BASE POST AĞUSTOS 2012

BLOGGERBASE.NET

SINEMA

kaçıran ile kaçırılan arasındaki ilişkiye ışık tutmaya çalışır. Frederic Videau’nun yönettiği filmde Agathe Bonitzer, Reda Kateb, Helene Fillieres ile Noemie Lvovsky’i oynuyor.

ROCK’N ROLL AŞKINA...

coverro’nun oynadığı filmde Katmantu’nun derinliklerine bakıyoruz.

ESARET (COMING HOME)

İKİ YILDIZ BİR SAHNEDE 80’li yılların rock’n roll ortamı; Broadway müzikalinden uyarlanan ‘Rock of Ages’ ile beyaz perdede... ‘Rock of Ages’ Hollywood rüyalarının peşinden giderken Sunset Strip’te tanışan küçük kasaba kızı Sherrie ile şehir çocuğu Drew’nun hikâyesini anlatıyor. İkilinin rock’n roll romantizmi Def Leppard, Foreigner, Journey, Poison, REO Speedwagon, Twisted Sister ve daha nicelerinin kalp atışlarını hızlandıran hit şarkıları eşliğinde aktarılıyor. Yer Hollywood’un ünlü Sunset Strip’i, yıl 1987. Rockçılar, rock’n roll kulübü Bourbon Room’un kalabalık ve ritmik ortamında çığlık atıp, kafa sallarken sahneden rock müziğin en sert tınıları yayılır; elektro gitar kıvılcımları ‘Rock of Ages’ dönemi olan 80’lerin en büyük hitlerinin ritmine ayak uydumaktadır. Filmin merkezinde ‘oğlan kızla tanışır’ hikayesi ile klasikleşmiş ‘sadece Hollywood’da olur’ şöhret hayallerinin bileşimi yer alıyor. Ancak film madalyonun diğer yüzünü de gösteriyor: 80’li yılların parlak gruplarının doyasıya tadını çıkardığı şan

İki farklı grupta müzik yapan rockçının, konser verecekleri bir festival öncesi birbirine kelepçelenmesinden daha kötü ne olabilir? Tabii ki onları birbirine kelepçeleyen kişinin bir rahip, anahtarında kayıp olması... David Mackenzie’nin yönettiği ve Luke Treadaway, Natalia Tena, Mathew Baynton ile Alastair Mackenzie’nin oynadığı filmi bu ay izleyebilirsiniz.

Yönetmen: Frederic Videau Oyuncular: Agathe Bonitzer, Reda Kateb, Helene Fillieres Tür: Dram Gösterim tarihi: 3 Ağustos

ROBOT ÇOCUK GELİYOR

Yönetmen: Iciar Bollain Oyuncular: Veronica Echegui, Saumyata Bhattarai Tür: Dram Gösterim tarihi: 3 Ağustos

Bu Gece Benimsin (Tonight You’re Mine) Yönetmen: David Mackenzie Oyuncular: Luke Treadaway, Natalia Tena, Mathew Baynton Tür: Komedi Gösterim tarihi: 3 Ağustos

şöhret ve servete ulaşmanın nasıl bir şey olduğunu! ‘Rock of Ages’ın açılış sahnesi Hollywood’da şarkıcı olma hayalinin peşinden gitmek için yaşadığı küçük Ortabatı kasabasından otobüse atlayan, güzel ve biraz da saf bir kız olan Sherrie Christian’ı takip ediyor. Sherrie, Sunset Strip’e ilk adımlarını attığında cenneti bulduğunu düşünüyor. Rock’n roll sahnesinin tam ortasına iniş yapan Sherrie, kısa sürede sert bir uyanış yaşıyor ancak dönemin kült mekanı ‘Bourbon Room’da çalışmaya başlayınca işler değişiyor... Bundan sonrasını özetlemek için özetle: Rock’n Roll demek yeterli olacak!

ROCK OF AGES

Yönetmen: Adam Shankman Oyuncular: Julianne Hough, Diego Moneta, Russell Brand, Paul Giamatti, Dakota Sage Grant, Tom Cruise Tür: Komedi Gösterim tarihi: 31 Ağustos

8 YILLIK ESARETİN BEDELİ

GÖKYÜZÜNDE BIR AYNA (KATHMANDU LULLABY)

KARANLIK APARTMANDA DEHŞET 2041 yılında geçen filmde başarılı bir sibernetik mühendisi olan Alex Garel bir robot çocuk projesi isin 10 yıl önce ayrıldığı üniversitesine geri döner. Alex’in uzaklarda olduğu yıllar içerisinde üniversite aşkı Lana ile kardeşi David hayatlarına devam etmiş ve birlikte yaşamaya başlamışlardır. Alex, kardeşi ve sevgilisinin ilgi çekici çocukları Eva’yı projesi için kullanmaya karar verir.

Bu yılın en iyi Asya filmlerinden biri olan Baskın’da; bir polis özel timinin uyuşturucu mafyası tarafından kontrol edilen bir apartmana yaptığı baskının hikayesi konu ediliyor. Filmin en çekici yanı ise dar apartman alanı içindeki dövüş sahneleri... Filmde binanın içinde mahsur kalan polislerin hayatta kalma mücadelesini heyecanla izleyeceğiz.

EVA

Yönetmen: Kike Maillo Oyuncular: Daniel Brühl, Marta Etura, Alberto Ammann Tür: Bilim Kurgu Gösterim tarihi: 3 Ağustos

TİBET’E YOLCULUK

8 yıl boyunca kendini kaçıran kişiyle birlikte yaşayan Gaelle, bir anda serbest bırakılmanın şokunu yaşamaktadır. Yeniden özgür olmanın verdiği deneyim ile hayatı farklı bir şekilde yorumlamaya başlar. Film

Katalanya’dan başlayıp Tibet’te kendini bulan bir yolculuk... Laila’nın Tibet’teki fakir öğrencileri eğitmek için verdiği mücadele bu ülkenin derinliklerine bir yolculuğa dönüşür. Iciar Bollain’in yönettiği ve Veronica Echegui, Saumyata Bhattarai, Norbu Tsering Gurung ile Montserrat Al-

BASKIN (THE RAID: REDEMPTION)

Yönetmen: Gareth Evans Oyuncular: Iko Uwais, Joe Taslim, Donny Alamsyah Tür: Macera-Aksiyon Gösterim tarihi: 3 Ağustos

CİN BASKINI

Film, Ceyda T., Sinan T. ve kızları Burcu T.’nin ani ve sebepsiz bir şekilde beden-


AĞUSTOS 2012 BASE POST

BLOGGERBASE.NET

siz bir varlığın saldırısına uğramalarını gerçek görüntülere dayanarak anlatıyor. Tarihe “Ceyda T. Kayıtları” olarak geçen olaydan esinlenen film, Ceyda T. ve ailesinin video görüntüleri ve adli kayıtlar ile kurgulanarak oluşturuldu.

Oğuzhan Yıldız Tür: Gerilim Gösterim tarihi: 3 Ağustos

ÇOCUK THOR

LANETLI RUH (EMERGO)

Yönetmen: Carles Torrens Oyuncular: Michael O’Keefe, Ellen Keegan, Paul Ortega Tür: Gerilim Gösterim tarihi: 10Ağustos

KÖTÜ BİR ROMEO JULİET HİKAYESİ

Klasik bir Romeo Juliet hikayesi... Farklı geçmişlere sahip iki ailenin çocuklarının yaşadığı aşk ve bunun etrafında gelişen olaylar. Eğer türün meraklısı değilseniz yakınından bile geçmeyebilirsiniz.

DABBE: BIR CIN VAKASI

Yönetmen: Hasan Karacadağ Oyuncular: Nihan Aypolat, Koray Kadirağa, Pervin Bağdat Tür: Gerilim Gösterim tarihi: 3 Ağustos

BİR ÇOCUK VE BEŞ GENÇ, LANETLİ HİKAYEDE...

Yönetmen: Oskar Jonasson, Toby Genkel, Gunnar Karlsson Oyuncular: Justin Gregg, Paul Tylak, Nicola Coughlan Tür: Animasyon Gösterim tarihi: 8 Ağustos

EVİ RUHLAR BASINCA...

İstanbul Şişli’de ufak bir kız çocuğunun kaybolmasının ardından aynı mahallede yaşayan 5 üniversite öğrencisi gencn hayatları kararır. Bu çocuk hakkında görüntüler görmeye başlayan ve hayatları kara büyü, ayinler ve bir lanetle kuşanan gençlerin bu tanımadıkları kız çocuk ile olan bağları nedir?

EL CIN

Yönetmen: Hasan Karacadağ Oyuncular: Fulya Zenginer, Serdal Genç,

KAHVE

Thor serisinin heyecanından sonra biraz da şirinliklerle dolu bir viking mitolojisine yol alıyoruz. Filmde Thor’un büyülü silahı ve çevresindeki garip tanrılar ile kötülükler kraliçesine karşı verdiği mücadeleyi izleyeceğiz. Çocukları sinemaya doldurmak için iyi bir seçenek!

VIKINGLER EFSANESI: THOR (LEGENDS OF VALHALLA: THOR)

Eşinin ölümünden sonra çocuklarıyla yeni bir eve taşınan babanın evde garip şeyler olmaya başlamasıyla kararan hayatı... Olayları çözmesi için eve bu tarz doğa üstü olaylarla ilgilenen bir ekip çağırır ve gerçek ortaya çıkmaya başlar.

İLK AŞKIM (MY FIRST LOVE)

Yönetmen: Marie Castille, Mention Schaar Oyuncular: Esther Comar, Martin Cannavo, Martin Cannavo Tür: Romatik Gösterim tarihi: 10 Ağustos

TEKRAR GERÇEĞE ÇAĞRILIYORUZ!

Orjinal versiyonunda Arnold Schwarzenegger ve Sharon Stone ile muhteşem bir bilim kurgu izlemiştik. Philip K. Dick’in muhteşem hikayesine ek olarak yönetmenlik koltuğundaki Paul Verhoeven bizi tekrar tekrar izlenecek bir maceraya çıkarmıştı.

29

VE

YARATICI B’BASE Dibek sokak, No: 17 Galata 34425 İstanbul bloggersbase.net 212 245 66 76


30 BASE POST AĞUSTOS 2012 Aradan geçen 12 yılın sonunda film tekrar karşımıza geliyor. Bu sefer Arnold’un yerine Colin Farell, Sharon Stone’un yerine ise Kate Beckinsale var. Ayrıca filmde Jessica Biel’i de izleyeceğiz. Bir fabrika işçisinin zihne üretilmiş hafızalar yerleştiren bir şirketi ziyaret etmesinden sonra, eski hayatında bir casus olduğuna dair anıları su yüzüne çıkar ve bir anda kendini polisten kaçarken bulur. Neyin gerçek olduğunu anlaması için önünde uzun bir yolculuk vardır.

GERÇEĞE ÇAĞRI (TOTAL RECALL)

Yönetmen: Len Wiseman Oyuncular: Colin Farrell, Kate Beckinsale, Jessica Biel Tür: Bilim Kurgu Gösterim tarihi: 10 Ağustos

BLOGGERBASE.NET

MUTLULUĞA BOYA BENI (LE TABLEAU)

Yönetmen: Jean François Laguionie Tür: Animasyon Gösterim tarihi: 10 Ağustos

TİNKER BELL GİZEMLİ ORMANA GİDİYOR

Başka bir animasyon. Bu sefer hikayemizin ana kahramanı herkesin tanıdığı peri Tinker Bell. Peter Pan

2011 yılında Ardahan’da çekilen filmin başrollerinde İlyas Salman, Dilan Aksüt, Mayşeker Yücel, Sabri Tutal, Sercan Demirkaya ile Ahmet Aydın oynuyor. Film çocuk gelin şiddetine yakın plandan bir bakış sağlamaya çalışıyor. Filmin yönetmeni ise Reis Çelik...

TINKER BELL: GIZEMLI KANATLAR (TINKER BELL: SECRET OF THE WINGS)

Yönetmen: Peggy Holmes Seslendirenler: Lucy Hale, Lucy Liu Tür: Animasyon Gösterim tarihi: 17 Ağustos

AKSİYONA DOYUN ARTIK!

TABLOLARIN İÇİNDEKİ DÜNYA

Yarım kalmış bir tablonun içinde hapsolmuş Pafini’leri kutarmak ve bu resim içindeki dünyaya düzen getirmek için Ramo, Lola ve Plume tablonun orjinal ressamını bulmak için bir maceraya atılırlar. Başka tabloların içinde geçen bu macera başarılı bir çizgi film hikayesine arka plan oluşuturuyor gibi...

ÇOCUK GELİNLERE YAKINDAN BAKMAK...

masalının kahramanlarından biri olan Tinker Bell bu sefer kendi macerasının peşinde koşuyor. Yasaklanmış Gizemli Kış Ormanı’na yapacağı yolculuk onun için büyük bilinmezlikle dolu görünüyor. Kız çocuklarınızı bu filme götürmeyi unutmayın, sonra pişman olabilirsiniz.

AMERİKA’YI BİR VAMPİR AVCISI MI KURDU?

İlk filmde ortalığı cehenneme çeviren Expendables ekibi bu sefer bir arkadaşlarının ölümünün intikamını almak ve ölümcül bir silahı durdurmak için harekete geçerler. Başrollerinde Sylvester Stallone, Jason Statham, Bruce Willis, Arnold Schwarzenegger, Jean-Claude Van Damme, Jet Li, Chuck Norris ve Dolph Lundgren’in oynadığı film için tek yapmanız gereken kadroya bakmak ve kötü oyunculuğu ama tadına doyulmaz aksiyonu izlemek için sinemanın yolunu tutmak.

CEHENNEM MELEKLERI 2 (THE EXPENDABLES 2)

Yönetmen: Simon West Oyuncular: Sylvester Stallone, Liam Hemsworth, Arnold Schwarzenegger ile Jet Li Tür: Aksiyon Gösterim tarihi: 17 Ağustos

Yönetmenliğini Day Watch ve Night Watch ile tanıştığımız Timur Bekmambetov’un yaptığı film bir alternatif tarih hikayesi... Olaylar Amerika Birleşik Devletleri’nin birleşmeye çalıştığı yıllarda daha sonra Amerikan başkanı olacak Abraham Lincoln’un etrafında gelişiyor. Ana mesleği olan politikanın yanında bir vampir avcısı olduğunu öğrendiğimiz Lincoln özel silahlarıyla ortalıktaki sivri dişlileri avlıyor. Filmin hikayesini yazan Seth Grahame-Smith 2013 yılında çekilecek Aşk ve Gurur ve Zombiler adlı filminden hikayesini yazıyor.

na alarak yeni bir hayata başlamak üzere uzak bir şehre taşınır. Yeni ev, gizemli geçmişi olan bir apartmandadır. Helena’nın süt dişlerininin dökülmeye başlaması ile birlikte, evin sakladığı korkunç sırlar da açığa çıkmaya başlar. Yaşadıkları kâbus geriye dönülmez bir hal alacaktır. Bu ay benzer olaya sahip iki film izleyeceğiz. Bir tarafta karısı öldükten sonra yeni bir eve taşınan bir adamı; diğer tarafta ise eşinden boşanan bir kadının kızıyla başına gelenler...

APARTMANDAKİ HAYAT ANNE KIZA KABUS OLUYOR!

Eşinden boşanan Sophia, kızı Helena’yı da yanı-

Yönetmen: Reis Çelik Oyuncular: İlyas Salman, Dilan Aksüt, Mayşeker Yücel, Sabri Tutal Tür: Dram Gösterim tarihi: 24 Ağustos

WOODY ALLEN

TAKINTISI BAŞA DERT!

VAMPIR AVCISI: ABRAHAM LINCOLN (ABRAHAM LINCOLN: VAMPIRE HUNTER)

Yönetmen: Timur Bekmambetov Oyuncular: Mary Elizabeth Winstead, Dominic Cooper, Benjamin Walker Tür: Aksiyon - Gerilim Gösterim tarihi: 17 Ağustos

LAL GECE

KABUS (FAIRYTALE)

Yönetmen: Christian Bisceglia, Ascanio Malgarini Oyuncular: Harriet MacMasters Green, Sabrina Jolie Perez Tür: Gerilim Gösterim tarihi: 24 Ağustos

Ünlü yönetmene takıntı derecesinde hayran olan eczacı Alice yönetmenin bütün filmleri ezberleyecek kadar kafasını takmıştır. Sorunlu bir ilişkinin de içinde bulunan Alice’in şehirdeki hikayesini konu olan film eğlenceli bir komedi olarak öne çıkıyor.

PARIS - MANHATTAN

Yönetmen: Sophie Lellouche Oyuncular: Alice Taglioni, Patrick Bruel, Marine Delterme, Woody Allen Tür: Komedi Gösterim tarihi: 31 Ağustos


BLOGGERBASE.NET

AĞUSTOS 2012 BASE POST

31



Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.