Üniversitelerarası Okyanus Dergisi 16.Sayısı

Page 1

Üniversitelerarası Okyanus Yayın Kulübü

OKYANUS J RTA O P INIR ZGEN RÖ R A AN U Ö SULT N CANS ARASI R A CAN RSITELE J E ÜNIV ÖPORTA itesi R ers si Üniv rsite

ive ncı Saba eknik Ün itesi ul T ivers itesi b n n Ü a Ist ara ivers i m n r a Ü M knik versites e T Yıldız nbul Üni ersitesi Ista içi Üniv itesi s z r a e g v Bo Üni u l o d Ana

16. Sayı, Subat-Mayıs 2014, Ücretsizdir.


Üniversitelerarası Okyanus Yayın Kulübü Şubat – Mayıs 2014 Desteğiniz ve katkılarınız için

Genel Yayın Yönetmeni Hasan Şahin

Sultan Arınır Nazan Aysan Aybike Baykal Hülya Cantaş Zübeyde Dursun Bahar Gökmen Göktuğ Günal Duygu Kamalı Hande Karamahmutoğlu Arzum Kopşa Cansu Canan Özgen Özde Özkaya Asunur Suyun Müge Şenel Mesut Tüysüz Burcu Vitrinel Şeyda Yaşar Emre Yıldız Hasan Yurtçak Öyküm Yüksel

Yazar Grubu Ertuğrul Akıncı Merve Çelik Hande Çelikağ Gökçe Çil Alp Fazlıoğlu Özge Fıstıkçıoğlu Tuğba Karaman Mustafa Anıl Kocaman Kübra Öner Cemre Özev Ayşe Beyza Özkan Zeynep Özkan Aysun Şener Metehan Toksoy Mustafa Fatih Yiğit Tasarım Sevim Çalışkan sevimcaliskan@sabanciuniv.edu Genel Yayın Yönetmeni İletişim Bilgileri hsahin@sabanciuniv.edu / sahinhasan@itu.edu.tr GSM: 0541 877 8636 Facebook sayfamız www.facebook.com/okyanusyayinkulubu

ve tüm röportajlara katılan üniversite öğrencilerine ekibim adına TEŞEKKÜRLER! Son sayımızda özveriyle çalışan tüm ekip arkadaşlarıma da ayrıca teşekkür ediyorum. İstanbul Teknik Üniversitesi,Boğaziçi Üniversitesi, Sabancı Üniversitesi, Marmara Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi ve İstanbul Üniversitesi lisans,yüksek lisans ve doktora öğrencilerinden oluşan ekibimize her geçen gün yeni arkadaşlarımızı dahil ediyoruz. Amacımız İstanbul’daki tüm üniversitelere ulaşarak, herkesin kendinden bir parça bulabileceği ve kendini istediği şekilde ifade edebileceği ortak bir alan oluşturabilmek. Şimdiden sürç-i lisan ettiysek affola. Saygılarımla, Okyanus Yayın Kulübü Genel Yayın Yönetmeni Hasan ŞAHİN

Okyanus, 2


RÖPORTAJ: SULTAN ARINIR.........................................................................4 UERASMUS IN ISTANBUL.......................................................7 ÜNİVERSİTELER ARASI RÖPORTAJ: ANADOLU ÜNİVERSİTESİ.....................................................14 BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ......................................................16 ISTANBUL ÜNİVERSİTESİ.....................................................19 İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ.....................................21 MARMARA ÜNİVERSİTESİ....................................................24 SABANCI ÜNİVERSİTESİ.......................................................28 YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ...........................................30 CANSU CANAN ÖZGEN..........................................................32 MEKAN: LA PAZ.......................................................................................34 SİNEMA.....................................................................................35 EDEBİYAT: MEDET MEDET… ECEL CELALİLERİ ALDI MUSTAFA HAN’I..........................................................................................37 ISTANBUL..................................................................................41 YOLDA ARANAN KAFİYE.....................................................42 VİCDAN DENİZİ.......................................................................44 SİZDEN PİCASSO.....................................................................46 PEK SAYGIDEĞER YAŞAR KEMAL......................................47 KÜÇÜK BİR MİSAFİRDİN.......................................................48 HERKES, HERKES DİYOR. KİM BU HERKES?...................49 BİR AYRILIK.............................................................................50 BİR TAKIM SORULAR.............................................................51 Okyanus, 3


NTV’de görmeye alışık olduğu-

SULTAN ARINIR

muz en genç haber spikerlerinden SULTAN ARINIR, haber spikerliği, program sunuculuğu ve muhabirlik hakkında kendi hayat hikayesi üzerinden sorularımızı cevapladı.

Hasan Şahin sahinhasan@itu.edu.tr / hsahin@sabanciuniv.edu

1. Tüm röportajlarda klasikleşmiş bir soruyla başlamak istiyorum. Çocukluk yıllarınızda basın-yayın ile ilgili aktiviteleriniz var mıydı? Yoktu açıkçası. Sadece savaş muhabirlerini çok özenerek, büyük bir heyecan duyarak izlerdim. Belki bir gün ben de olabilirim hayaliyle...

röportaj

2- Bugünlerde size sadece NTV ekranından aşina olanlar adına ilk yıllarınıza dönecek olursak, Mimar Sinan Üniversitesi’nde sosyoloji bölümü okuduğunuz yıllarda basın- yayın ile ne derece ilgiliydiniz? -Sosyoloji okuduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum. Öncelikle bunu söylemem lazım. Hatta bence haberin içinde olmak isteyenler Sosyoloji, Siyaset Bilimi, Uluslararası İlişkiler gibi bölümlerde okurlarsa çok faydasını göreceklerdir. Üniversite yıllarında okuduğum bölüm nedeniyle de tabii daha çok okumakla haşır neşirdim. Kitap, makale, her şey... Gündemi takip ederdim tabii. Kültür-sanat haberlerini daha bir ilgiyle izlerdim. Yazı yazmayı severdim. Tez yazarken, istediğim şeyin yazmak olduğunu daha da çok hissetmiştim. Bu yüzden daha editoryal bir işti aklımdaki. Ekran önü hiç aklımda yoktu 4.sınıfa kadar. Ne zaman staja başladım, muhabirlik yaparken mikrofonu elime aldım. O zaman ‘acaba?’ diye sordum kendime. 3- 2008 yılında CNN-TÜRK’de AFİŞ programında staja başlama hikayenizi anlatabilir misiniz?

Okyanus, 4

-Aslında Afiş programından önce başka bir departmanda staj yaptım ve bunun için tek kelimeyle “şans” diyebilirim. Yurtta kalıyordum, 3.sınıftaydım. Çok yakın arkadaşım, aynı zamanda oda arkadaşım Doğan Tv Holding’te İnsan Kaynakları’nda staj yapıyordu. Ama Erasmus’u kazandı, Danimarka’ya gidecek. Gitmeden yerine bir arkadaşını önerebilir misin diye soruyorlar. O da bana söyledi, tamam gider görüşürüm dedim. Ve o staj görüşmesi için 2008’de girdim Doğan grubuna, 2013 yılında Ntv’ye transfer olarak çıktım. İnsan kaynaklarında 2.günümde haber merkezine geçip geçemeyeceğimi sormuştum. En başında orada olmak istemememi anlamaları hoş olmamıştı ama 3 aydan sonra stajım bittiğinde kendimi yeterince sevdirmiştim. Gerek mail, gerek telefon yoluyla programda ya da haberde staj için yer olup olmadığını sorarak taciz ettim devamlı onları. Ve ertesi yıl Cnntürk’te Afiş programında staja başladım.


yer olup olmadığını sorarak taciz ettim devamlı onları. Ve ertesi yıl Cnntürk’te Afiş programında staja başladım. Sonra muhabir ve spiker olarak haber merkezinde kalıcı olmam da tırnaklarımla kazıyarak oldu dersem doğru bir ifade olur. O yeri hak ettiğinizi göstermeniz lazım. Ekran önü hata kabul etmez. Ben de hata yapmamak için çok çalıştım. Hala da çalışıyorum.

4- Stajınız sonrasında sizi muhabirlik ve sunuculuğa taşıyacak olan etkenleri göz önünde bulundurursak, stajınız süresince Başkent İletişim Bilimleri Akademi’sinde aldığınız eğitimin bunda sizce ne kadar payı var? Ana etkenleri kısaca açıklayabilir misiniz?

5- Muhabirlik ve sunuculuk arasındaki sınırı “ince bir çizgi” olarak mı tasvir edersiniz? Haber spikerliğine geçişinizde muhabirlik yapmış olmanızı bir etken olarak sayar mısınız? -Haber sunarken, soru sorarken, konudan konuya atlarken, sıcak bir olayda ve görüntü üzerine doğaçlama konuşurken muhabirliğin çok faydasını görürsün. Yılların muhabiri değildim tabii, uzun yıllar bu işe emek veren, hala sahada o haberden bu habere koşturan isimlere saygım sonsuz. Daha önce bu işi yapmış olmak beni haber sunarken daha rahat kıldı, bu kesin. Muhabirden spikerliğe geçiş daha kolay olur, ama bir spikeri çıkarın dışarı. Bazıları inanın 2 dakikalık yayın yapamaz ne yazık ki. Bu alışkanlıktan kaynaklıyor.Prompterdan okumaya çok alışmak, onsuz yapamamak büyük bir eksiklik. 6-Kıyaslayacak olursak muhabirlik program sunuculuğu ve haber spikerliği yapmış birisi olarak sizi en çok kendisine çeken, heyecanlandıran konum hangisidir? -Beni en çok son dakika haberleri, uzmanına ardarda soru sorabileceğim bağlantılar, sıcak

Okyanus, 5

röportaj

-Stajdan sonra eğitim aldım. Ekrana çıkmaya başlamıştım. Haber merkezine ilk girişim günlük 10 dakikalık, internetten haberler içerikli bir programla olmuştu. Bir gün yayında Hakkari’yi yanlış telaffuz ettim. Aslında farkettim ama düzeltmedim. Daha çok yeniyim, tekrar yanlış okurum diye korktum. Neyse yayın bitti, çıktım. Bir telefon geldi. Radikal Gazetesi’nden Hakkı Devrim arıyor... “Kızım bana bir Hakkari desene” dedi. Doğru telaffuzla söyledim. “Ama yayında böyle söylemedin” dedi çok sevecen bir tonla. “Farkındayım heyecandan oldu” dedim. Sonra bir cesaretle rahmetli Birand’ın yanına gittim. O zaman Cnntürk’ün genel yayın yönetmeniydi. “Beni madem ekrana çıkartıyorsunuz, o zaman eğitime gönderin. Böyle kendime güvenemiyorum” dedim. Sağolsun memnun oldu böyle bir çıkış yapmama. “Tabii ki” dedi. Ve daha sonra hem diksiyon, hem spikerlik-sunuculuk eğitimi aldım. Öncelikle özgüveniniz için eğitim almanız şart. Bir hatayı canlı yayında yapmaktansa, bu işin eğitimini veren bir

yerde tekrar tekrar da olsa yapmayı herkes tercih eder. Elini, kolunu bazen ekranda nereye koyacağını bilemezsin, bunu da beden dili eğitimiyle aşabilirsiniz.


röportaj

gelişmeler ışığında belki saat- tajlarını yapmak... lerce devam eden yayınlar heyecanlandırıyor. Bu saydığınız tüm 8- Program sunuculuğu,muhabirlik ya da haber spikalanların hepsinde bunlar var. erliği yapmayı düşünen üniversite öğrencilerine tecrübelerinize dayanarak tavsiye edebileceğiniz bir yol var 7- Şu anda NTV’de yaptığınız mı? haber spikerliği dışında basınyayın ile ilgili başka aktivi- -Bazı öğrenciler hemen ekran önüne çıkma hayaliyle staja telerle ilgileniyor musunuz? başlıyor. Bu en büyük hata. Haber merkezlerinde ya da Gelecekte bu alanlarda düşün- diğer departmanlarda bir eksiyle başlıyor böyle arkadaşlar düğünüz projeleriniz var mı? işe. Ama ben haberci olmak istiyorum derse o zaman başka. Zaten ekran ışığın varsa, gündemi takip ediyorsan -Yazmak, en sevdiğim şey. ve hakimsen, soru sorabiliyorsan, diksiyonun düzgünse Kültür mafyası isimli bir sitede yolun kamera önüne doğru şekillenecektir. Ama önce yazıyorum, röportajlar yapıyo- kesinlikle öğrenciyken staja başlasınlar. Gazete, dergi, rum. Bir dönem dergi çıkarmıştık televizyon farketmez. Hangisinde staj imkanı bulurlarama ömrü kısa oldu. Onun dışın- sa değerlendirmeliler. Gündemi yakından takip etmelida az önce de konuştuğumuz, ler. Çok okumak lazım. Türkiye’de 2 dakikada gündem diksiyon ve spikerlik eğitimi al- değişiyor. Muhabirsen her an telefonun çalabilir, hemen dığım Başkent Akademi’de ders hazırlan şu şehre gidiyorsun denebilir. Ben bu işe gitmem veriyorum. 5 yıl önce öğrenciy- deme lüksün yok. Spikersen her türlü son dakika haberidim, şimdi eğitmenim. Gelecekte yle karşılaşabilirsin. Bilgi birikim olarak hepsine hazır belgeseller yapmak istiyorum. olmak lazım. Metinlerini kaleme almak, röpor9- Son olarak Reuters’da aldığınız “Making Television News” eğitiminin size katkılarından da bahsedebilir misiniz? Reuters’ın Londra bürosundan bir muhabir ve kameramanın verdiği bir eğitimdi. Farklı kanallardan gelen küçük bir gazeteci grubuna eğitim vermek için bir program hazırlamışlardı. Haber yazma kurallarından, görüntü seçmeye, onları kurgulamaya, sunmaya ve hatta kamera açılarına kadar bir çok şey öğrendim. Farklı bir göz ve bakış açısı veriyor. Ama yurtdışındaki sistemin Türkiye’de tam uygulanabildiğini söylemek mümkün değil.

Okyanus, 6


Hasan Sahin hsahin@sabanciuniv.edu / sahinhasan@itu.edu.tr 1. Anastacia / Latvia (Riga) I have never thought that I might come for my erasmus program to Istanbul. I have chosen Greece as my Erasmus destination. At the moment when I was officially accepted there and all documents where approved, I had a short trip to Istanbul. After that trip, the first thing I made after arrival back home was changing my Erasmus destination. Of course, to Istanbul. And I have to tell, that was one of the best decisions in my life. When I saw that city, Turkish people and their rich culture, I immediately fell in love with that all. I wanted to discover it more. So, this is how I came to my Erasmus to one of the best universities in Istanbul – Bahcesehir University. During the studies at Bahcesehir University, I have had unforgettable time, I have met lots of friends from all around the world and I have learned new things important for me. I was always comparing life in Turkey with the life in my country. I have made some interesting conclusions. In Turkey I like the people a lot. Firstly, because in Istanbul the average age of people is around 30 years. In Latvia it’s

much bigger. Secondly, I like the temper of Turkish people. They are smiley, friendly and always very helpful. Unfortunately, I have to say that people in Latvia are a bit opposite to it. Probably, the reason to it is luck of sun in all Northern countries. Another very important thing I like in Turkish people is the culture. In Western countries the meaning of the culture is becoming less, in my mind. But in Turkey it’s not at all. And it’s a pleasure for me to observe how even young people with pleasure are following and loving the traditions of their nation. It’s really good to see so many people loving their country and being loyal to it. Moreover, I really like the value and the importance of family in Turkey. Unfortunately, in many countries, including mine, the attitude to the family and value of it is much less. The population of Latvia is around 2 million people. Only in Istanbul it’s around 18 million. Of course, other erasmus students will tell that the worst problem of that city is the traffic. But I have to admit how well the government is trying to solve that problem. There

Okyanus, 7


are any possible ways of public transport in Istanbul. Recently, the metro under the Bosphorus was even opened. So I’m very amazed about these creative solutions of over population. Of course, for me as a person, coming from such a small country, at first seemed hard and impossible to use public transport in Istanbul. But I got used to these overcrowded busses. The only thing I missed was that in my country any public transport had a certain schedule which was available at every bus stop. But in Istanbul it was not like this. Also I liked the taxi system – same taxi, same prices. In Latvia we have many taxi companies. So, they are asking different prices and often you have to call for the taxi, waiting for it around 15 minutes more. Talking about the education system in Istanbul, I was also positively surprised. In education system of Turkey there are midterms and final exams for every course. In our education system it is not obligatory to have a midterm. So for me it was interesting to study at the library during one and a half weeks with many other course mates, and then together writing the midterms. It made me and my course mates much closer. Also, in my mind, the exams in Turkish universities are a bit stricter. During my studies at every exam we had 2-3 people, who were observing us during all the time. It was surprising for me, because in Latvia I have never written any exam in such conditions. Another thing I really liked about education in Turkey was that at university there were many different courses offered for spending spare time, such as dances, theatre, sports etc. In Latvia there are not so many options, and most of them are for payment. For that reason, in Latvia most part of the students are working after the university, so the student life is not that much interesting as in Turkey. But I have to admit here that I’m not meaning

Okyanus, 8

Erasmus life. If I will talk about it, there are very much students who are coming to Riga for their Erasmus, and they do really enjoy it a lot and have much fun. Considering the courses schedule, in Latvia at my University we had all the courses very well scheduled and all the information was regularly sanded to us by e-mail. During my studies in Turkey we had much more responsibility, because we were choosing the subjects by ourselves (obligatory and additional) and carrying about the timetable by ourselves from the internet account. This, in my mind, makes students to be more responsible. To sum up, I was really surprised about the education system in Turkey. Studying at Bahcesehir University was not easy, but very enjoyable at the same time. I’m very happy that I have come to Erasmus to Istanbul. The things I learned, the emotions I experienced, the places I have seen and the people I have met will stay in my heart forever. Moreover, the proof of my love to Turkey is that after finishing my bachelor in Latvia, I got the governmental scholarship and came back to Turkey for my Masters. 2-) Εγώ / Greece (Piraeus) Istanbul has always been like a dream city for me to visit due to its great cultural heritage and its Byzantine influence. When I picked Turkey out from the Erasmus list, I never thought that my dream would actually become reality. When I arrived in Istanbul, I must admit that the cultural shock was strong (so many people around, huge flags everywhere, huge buildings etc) but I got used to it really quickly. Finally, after 3 months, I must admit that it has become a part of my heart. People really look like the Greeks not only physically but also in their lifestyle; we have the exact same temperament. Nightlife in the city is amazing and pretty much the same as in Athens, my city: Music and food everywhere. The market is vast and I


am so amazed on how you can find anything your heart desires. Shops are always open and it is cheaper to do shopping here. As I love “nargile” I am pleased to discover these little traditional shops in the streets and admire the beautiful jewels. Another thing that I really enjoy doing down town is having my launch (hot soup always included) at those tiny restaurants in which the flavors and the smells of spices are so fascinating. Even if, in the first place, I had a hard time trying to communicate in English I have now learned some Turkish and, of course, I do not mind using the body language anymore because people are very kind and smiley. When the huge city causes me tiredness, Sabancı University is the ideal place for me to enjoy life in a much more relax and peaceful way. Green landscape, birds, cats and dogs everywhere around, students laughing and shouting until the morning make me feel excited. It is the first time I leave without my family and I really enjoy the fact that I am more independent and confident. Campus is huge and I can do whatever I like (go to the gym, go dancing, go for a lunch, for a walk etc). I have also made some good friends from all over the world. It is stunning how people from Pakistan, Germany, England, China etc. have such a great will to be together and cook, study, party. Classes are interesting and sophisticated and the University is extremely well organized. Professors are respectful and they pay attention to every single student. They seem to be truly interested in what we think as they encourage us to discuss our opinions. In the beginning I was disappointed about the midterms and the papers –in Greece we have only final exams and optional papers- but, as the exams are approaching, I totally understand how much this system will help me internalize the academic knowledge and spend less time trying to memorize everything. I am so going to miss my Erasmus period here, in Turkey. It is definitely one of the best periods in my entire life.

3-) Lucatko / Czech Republic (Mladá Boleslav) As an erasmus student I didn´t know what to expect from a foreign country, Turkey. I wanted to study here because it was the most interesting country in the whole erasmus list and it was the most far from my country, Czech Republic. After arrival, I found out couple of things. One of those was that the public always recognized me (with my blond hair and green eyes) that I was not a Turkish woman. I could have seen that a lot of people looked at me when I went on the street or that for example taxi drivers were blowing the horns when they saw me. Also, when I went through the street or markets, sellers who wanted to sell something usually picked me for offering their products. It also happened to me at least twice that I got the thing, which I wanted to buy, for a higher price than a usual price (for Turkish people) would be. I sometimes asked for the normal price because I already knew that the price of the product is higher than usual. On the other hand, if I speak generally about Turkish people, they are always nice and generous to me and willing to help me as much as they can, even though a lot of citizens here who I ask for a help don´t speak English. I wish all Czech people would act like that when someone needs help although they don´t speak English. There are not many differences between my home university (University of West Bohemia in the Czech Republic) and Yeditepe University where I am studying. But first, my university doesn´t have a big campus with bank and canteen and other stuff as here. We have just a small campus but just with couple (part) of the buildings of my university.

Okyanus, 9


Basilica Cistern The rest of the university buildings are at the other (different) parts of the city – including canteen for students. Next, when you sign for some subject, you can usually choose from the offer which teacher and which day is the best for you to attend this subject. The classes usually last for two hours. That´s why I thought, when I came here, that when there is some subject settled on Tuesday and on Friday that I can choose which of these days I will attend the class, I didn´t know that I have to attend the subject in both days and that for that subject I have to attend for example six hours per week. It was not usual for me. In my country we usually don´t have so many assignments during the classes or that kind of homework. But we mostly do have to write essays for a lot of classes, and our essays mostly have at least 5 pages, but also 10 or 14 pages. I like Yeditepe University very much and I am very glad that I picked this country for studying in an ERASMUS program. 4-) Magdalena / Poland (Warsaw) Great number of students applies for foreign exchanges at my home university (Warsaw School of Economics). There are also a lot of potential destinations to choose from, three of which are located in Istanbul. What is very surprising and what will probably change

soon - there is no big competition in a race to come to Turkey. For me it was the second choice – right after Portugal that is one of the most often selected foreign exchange destinations. After some time, if someone asked me how my application would look like, I would definitely place Turkey at the top of the list. Because of the cultural differences for young Polish people, Turkey is much more interesting than Western Europe countries. There is so much to see and experience in Istanbul. Prices are higher than in Poland but still, they are not from outer space and of course the weather… It’s difficult to make a comparison between my home university and Sabanci University because one of them is a public and the second is a private one. In Warsaw most of the classes are tutored in Polish language and in Sabanci University almost all of them are in English which is very convenient for erasmus students who have a bigger choice. The Warsaw School of Economics does not have a large campus, but only separate buildings spread around one part of the city center. I do not live in a dormitory here so I have to commute to school about an hour by shuttle bus every time. The distance to the Bosphorus is probably the only disadvantage of the Sabanci University.

Okyanus, 10


Words that best describe Istanbul are loud, choked with traffic, chaotic but definitely not boring. Very important to survive here are the information from local people or gaining own experiences. Internet does not offer any help in many cases. To get somewhere you need to KNOW for example where the bus station is or which bus goes from which bus stop (bus numbers on every bus stop would be really useful). Very characteristic is the approach towards the traffic regulations – they exist but only in theory.

course there are also not many women in shawls. What surprised me here is the number of stray cats and dogs which get on very well with each other. Local people (even random) are very friendly and they ask many times where I am from and how I like Turkey. In Warsaw we are rather more distanced to each other. Every Erasmus student after the exchange is obliged to write a report which is later uploaded on the university website so that future erasmus students could choose their destinations easier. I will try to whole-heartedly encourage people to come to Istanbul, because I already know that they will come back home satisfied. 5-) Lucia / Moldova Our comfort outside depends on our behaviour and dressing style. I am feeling comfortable because my style does not differ from the modern youth in Istanbul. Most of the people here prefer the european fashion. Personally, I am for individuality and I think everybody should accept diversity in our society. I think it also depends on different regions of Istanbul, in some of them people are more conservative, in others you can see mostly the influence of western culture. I am really impressed by the infrastructure of Istanbul, how well-organized is it for such a big population. To me, the public transportation is really easy accessible and so modern. I have been overwhelmed to get from the asian part to the european in just four minutes. The Marmaray project is one of the best I have ever seen and I’m feeling pleased to be one of the first passengers.

In Warsaw you can not hear some sounds that are typical for Istanbul such as horns (maybe not all the time like here) and muezzins’ voices. Of

The card system is also an efficacious way to mention the order in public transportation. It would be good to set the same technology in my country, in order to avoid the chaos which sometimes happens and break the image of the city. The drivers always look so accurate and the transportation is always clean. It’s true that is more expensive than in my country, but everything is created for people’s comfort so it’s worth. I also like the diversity of public transportation such as metro, ships, tramways and buses. My favorite one is using ship, especially in evenings it’s like you discover a new aspect and amazing view of Istanbul.

Okyanus, 11


Beylerbeyi Palace Istanbul is a dynamic city where life pulses everyday with an intensive energy. I like the environment because you have plenty of ideas about where and how to spend your free time in weekends. I had an opportunity to visit the Beylerbeyi Palace which amazed me by its fantastic view to the sea and the Bosphorus Bridge. The architectural style and the atmosphere brought me back to the 19th Century. For me is a pleasure to discover here a new culture, a new identity.

We have the American system which allows us to choose our courses, and make up our schedule. I should say that Istanbul Sehir University is the best environment to study. Everything is on the top level, teachers’ professionalism, a good academic background, rich libraries with plenty of good books and articles in English. I am also amazed by the opportunity I had to initiate my radio show ‘European Mirror’ at our radio post Sehir Fm where I engage interviews with many interesting people. This is a fresh university with Concerning the relationships outside I would say plenty extracurricular activities, conferences that they are extremely warm, people are ready with guests from abroad, professors, and jourto help you whenever you need. I had an amaz- nalists. ing experience in my first week in Istanbul when I was looking to rent an apartment. In a public 6-) Monika / Slovakia – Czech Republic transportation I have asked a lady about the street location and she explained me, mentioning also Once upon a time, there was a Slovak girl who how far it would be from my university. So she wanted to go to study abroad. She decided to advised me to look for other alternatives. At the come to a country which she thought would be end, she helped me to find a flat very close to my different from what she had known until then, university so here I have the opportunity once and chose Turkey. With a lot of expectations, she again to thank her for her solidarity, politeness arrived to Istanbul in mid-September. and kindness. Yes, that girl is me and now I’m living and studyHowever, one of the difficulties I have met was ing in the largest European city. In comparison at the Department of Foreign Affairs where I with Brno, Czech Republic, where I study, I find applied for the permit of residence. It would be Istanbul incredibly huge, busy and chaotic. On better if similar institutions would hire English the first sight it seems that traffic has no rules here, however, I don’t see car accidents very ofspeaking workers. ten.

Okyanus, 12


I guess that the drivers have somehow got to know their ways. Public transportation works just fine, excluding buses stuck in traffic. On the other hand, I’ve never seen so crowded metro trains or trams until I came here. Sometimes it is really uncomfortable but then you realise you have no other option. I’ve learnt to watch my belongings in those crowds and everywhere else. I’ve also found out that life starts later in Istanbul than in my country. In Slovakia, many people go to a supermarket at 6 a.m. to buy fresh pastry to start a day with and then head to work. I don’t think it is the same in Istanbul where most shops are closed at that time and working hours start at around 9 a.m. I have to say that I like it because I’m not really a morning person. Also, I feel that Turkish people don’t worry and stress themselves too much and I like that as well. Furthermore, the university that I’m doing my exchange in, Istanbul Bilgi University enhances my good impression about Turkey and its people. I could have chosen many various courses in English. Those I’m actually attending are led by experienced lecturers who speak fluent English so I have no problems with understanding the top-

ics. However, there are some things that I dislike about this country and my school here and one of them is the abundant bureaucracy everywhere. I may feel it more as an exchange student but I think that most of the times it is useless and annoying. Bilgi and Masaryk University, where I’m enrolled, have many things in common. Most of the exams are written and structure of lectures is similar – there is a professor speaking and students discussing after. The length of the lessons is different. At Bilgi, lessons take three hours each compared to my university in Brno, where every lesson takes one and a half hour. Sometimes I find it really difficult to focus on the same subject for three hours. What I think Bilgi University lacks are nice quiet places to study. The library in the main campus is uncomfortable and the seats at the computers are too busy most of the time. But despite my few objections, I have to say that Bilgi has surprised me in a positive way. Unfortunately, the story of a Slovak girl in Istanbul is coming to its end. She has enjoyed the city very much but has to return home soon with a lot of new experience and might or might not have lived happily ever after.

Okyanus, 13


E T I S IVER

ÜN

I R A L J A T R O P Ö

R

ANADOLU ÜNİVERSİTESİ ÖĞRENCİ RÖPORTAJLARI

Hasan Şahin hsahin@sabanciuniv.edu / sahinhasan@itu.edu.tr Ayşe Beyza Özkan a.beyzaozkann@gmail.com 1.Okulunuzdaki bahar şenlikleriyle ilgili 2.Konaklama için yurt mu ev mi seçersiniz? olumlu ve olumsuz düşünceleriniz nelerdir? Neden?

röportaj

Tuğçe Eczacılık Fakültesi/ Birinci sınıf öğrencisi Okulumuzda şenlikler her bakımdan oldukça eğlenceli geçiyor yalnız tek olumsuz yanı, güvenlik problemi var. Murat Eczacılık Fakültesi/ Birinci sınıf öğrencisi Birinci sınıf olmam nedeniyle henüz Anadolu Üniversitesi şenliklerine katılamadım ancak yaşadığım şehirde Ankara’da Gazi Üniversitesi’nin ve Hacettepe Üniversitesi’nin bahar şenliklerine katıldım, bu şenliklerdeki etkinlikleri eğlenceli buluyorum. Sena Eczacılık Fakültesi/ Birinci sınıf öğrencisi Henüz birinci sınıftayım. Bundan dolayı Anadolu Üniversitesi şenliklerine katılmadım ama Amasya Üniversitesi ve ODTÜ bahar şenliklerine katılmıştım. Amasya Üniversitesi şenlikleri öğrencilerin beklentisini karşılamasa da ODTÜ’deki şenlik oldukça eğlenceliydi.

Tuğçe Eczacılık Fakültesi/ Birinci sınıf öğrencisi Şu an için apartta kalıyorum ancak imkan olarak yeterli bulmuyorum. İlerisi için eve çıkmayı düşünüyorum. Murat Eczacılık Fakültesi/ Birinci sınıf öğrencisi Yurtta kalıyorum. Aslında yurttan memnunum fakat giriş çıkış saatlerinin gözetim altında olmaması ve internet erişimi konusunda sıkıntı çekiyorum. Bu nedenlerden dolayı ileride eve çıkmayı planlıyorum. Sena Eczacılık Fakültesi/ Birinci sınıf öğrencisi Apartta kalıyorum ve bundan memnunum. 3.Evde kalmayı tercih etseydiniz/ederseniz ev arkadaşınızın cinsiyeti sizce önemli mi? Neden? Tuğçe Eczacılık Fakültesi /Birinci sınıf öğrencisi Önemli olduğunu düşünüyorum.

Okyanus, 14


Murat Tuğçe Eczacılık Fakültesi /Birinci sınıf öğrencisi Eczacılık Fakültesi /Birinci sınıf öğrencisi Çok fazla önemli bulmuyorum. Bu konuda bir bilgi sahibi değilim. Sena Murat Eczacılık Fakültesi/Birinci Sınıf Öğrencisi Eczacılık Fakültesi Birinci sınıf öğrencisi Benim için önemlidir. Sonuçta aynı evi paylaşa- Spor tesislerinden faydalanabilirler. caksın o insanla. Sena 4.Üniversitenizin bulunduğu şehir beklentileEczacılık Fakültesi/ Birinci sınıf öğrencisi rinizi karşıladı mı? Neden? Fikrim yok.

5.Okulunuz dışındaki öğrenciler bu okuldaki sosyal olanaklardan ne kadar yararlanabiliyor?

Okyanus, 15

röportaj

Tuğçe 6.Yurt dışında eğitim/öğretim düşünüyor Eczacılık Fakültesi /Birinci sınıf öğrencisi musunuz? Neden? Kesinlikle karşıladı. Fiyatların da öğrenciye uygun olduğunu düşünüyorum. Burası gerçek anTuğçe lamda bir öğrenci şehri. Eczacılık Fakültesi/ Birinci sınıf öğrencisi Eğitime katkısı olmadığı kanısında olduğum Murat için düşünmüyorum. Eczacılık Fakültesi /Birinci Sınıf Öğrencisi Üst düzeyde karşıladı. Çok geç saatlerde dahi Murat canlı olan bir şehir. Gençlerin çoğunlukta olduğu Eczacılık Fakültesi/ Birinci sınıf öğrencisi bir yer. Harika! İngilizcemi geliştirdikten sonra ileriye dönük böyle bir planım var. Sena Eczacılık Fakültesi /Birinci sınıf öğrencisi Sena Karşıladı. Çünkü güvenli buluyorum ve bana Eczacılık Fakültesi Birinci sınıf öğrencisi her alanda kendimi geliştirebileceğim seçenekler Erasmus düşünüyorum. sunuyor.


BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ ÖĞRENCİ RÖPORTAJLARI

HASAN ŞAHİN hsahin@sabanciuniv.edu / sahinhasan@itu.edu.tr CEMRE ÖZEV cemre.ozev@boun.edu.tr

1. Okulunuzdaki bahar şenlikleriyle ilgili çok daha uygun. olumlu ve olumsuz düşünceleriniz nelerdir?

Toprak Arda Her ne kadar okul yurtlarının evlere kıyasla praBunlar çok güzel ve eğlenceli organizasyonlar, tik ve ekonomik yönden avantajları olsa da benfakat hem Kilyos ’ta bulunuşum hem de okuldaki im için ev kişiye sağladığı rahatlık ve getirdiği ilk senem olması itibariyle şenliklere pek hâkim özgürlük ile daha ön plana çıkıyor. Ayrıca yurtdeğilim. Havalar güzelleştikçe benim de ilgim ar- ların cinsiyetçi bir şekilde katlara ve odalara tar diye düşünüyorum. ayrılması da yurtların cazibesini benim adıma azaltıyor. Toprak Okulumuzun bahar şenlikleri tam bir coşku haMetin vası içerisinde geçiyor. Yurdu tercih ederim. Okulun yurtları hem daha ucuz hem de daha rahat. İnci Ev seçerim. Yurt hayatı yaşanabilir tabi ama çok rahat değil. Ev seçerim çünkü ev daha rahat.

Yasemin

röportaj

3. Evde kalmayı tercih etseydiniz/ederseniz ev arkadaşlarınızın cinsiyeti sizce önemli mi? Neden? Metin Arda Okuldaki organizasyon komitesi her ne kadar ye- Bir erkek olarak kesinlikle kadın arkadaşlarımla tersiz kalsa da atmosfer mükemmeldi. eve çıkmayı isterdim. İstisnalar kaideyi bozmaz ama ortak bir yaşam alanı kurma konusunda İnci kadınların çok yetenekli olduklarını düşünüyoBahar şenlikleri hakkında çok bir fikrim yok. Hiç rum. Erkek erkeğe yaşamak her ne kadar rahat katılmadım. O yüzden bilmiyorum. gözükse de bir süre sonra sıkıcı bir hale gelebiliyor. Yasemin Bahar şenlikleri genelde paralı olduğu için ben Toprak katılmamayı tercih ediyorum. Bir de uygun ortam Hayır, birinin cinsiyeti ev arkadaşı olma koşulolmadığını düşünüyorum. larım arasında değil. Çünkü bu benim ev hayatım 2. Konaklama için yurt mu ev mi seçersiniz? Neden? Arda Yurtta kalmayı seçtim. Açıkçası henüz eve çıkacak kadar kendi başımın çaresine bakma pratiğim yok. Yurtlar bu pratiği geliştirmek adına çok uygun ortamlar. Özellikle Kilyos yurtları diğer yurtlara kıyaslandığında hem uygun fiyatı hem sadece Boğaziçi öğrencilerine hizmet vermesiyle

Okyanus, 16


içerisinde kişisel özgürlüklerimi kısıtlayan bir özellik değil. Metin Evde kalmayı tercih etseydim cinsiyeti önemsemezdim. Çünkü böyle kısıtlamalara karşıyım.

masını sağlıyor.

Okyanus, 17

röportaj

Metin Evet, karşıladı. Kültür-sanat faaliyetlerine katılımım geldiğim şehre oranla çok daha yoğun oldu. İnci İnci Evet, beklediğimden daha iyi. Sosyal hayat Önemli çünkü evi seçmemin sebebi zaten rahat açısından bayağı iyi. olmak. Yani rahat olamayacaksam evde kalmamın ne anlamı var? Yasemin Batmanlıyım ama Batman’da yaşamıyorum. Yasemin Küçük bir yerde yaşıyordum. İstanbul’a gelince Bence önemli çünkü ev sonuçta. Ev hayatında beklentilerimi karşıladı tabi ki de. Bulunduğum insan rahat olmak ister. Bu yüzden bence cinsi- yerde bir sinema bile yoktu. Burada her şey var. yet önemli. 5. Okulunuz dışındaki öğrenciler okulunuzun 4. İstanbul’daki öğrenci hayatı beklentilerin- sosyal olanaklarından ne kadar yararlaizi karşıladı mı? Neden? nabiliyor? Arda Arda Bir İstanbullu olarak zaten bu hayata aşinaydım Bence okulumuzun sosyal olanakları herkese diyebilirim. Ancak hiç bu sene olduğu kadar açık olarak gerçekleştiriliyor. Misal, ben tiyatro hareketli olmamıştı. İstanbul bence bir öğrenci kulübündeyim ve kulübümüzde başka okullarda için yaşaması gayet güzel bir şehir. okuyan birden çok arkadaşımız var. Herhangi bir kısıtlama yok bana göre. Toprak Toprak Evet, hepimizin de farkında olduğu gibi İstan- Kendi arkadaşlarımdan örnek verecek olursam bul’da öğrenci hayatı diğer şehirlere nazaran çok bazı arkadaşlarımı buradaki etkinliklere davet daha hareketli. Burada kültürel aktiviteler ile ak- ediyorum. Her ne kadar girişler ücretsiz olsa ve ademik konferansların daha yaygın olması biz katılım için kimlik koşulu aranmasa da okulun öğrencilerin sadece üniversitede eğitim almasını kendi öğrencileri gibi etkinliklerden haberdar değil, aynı zamanda şehrin göbeğinde de bulun- olamıyorlar.


Metin Konferanslara ve sportif etkinliklere okul dışından da katılım oluyor. İnci Üniversiteye girişte kimlik sorulmuyor. Gezmeye gittiğin zaman rahatça girebiliyorsun. Sadece kütüphanede soruyorlar. Orada da çok sorun çıkardıklarını zannetmiyorum. Yasemin Kütüphaneye girmek çok zor değil. Kimlik istiyorlar ya da yanında Boğaziçi’nden bir tanıdığın olursa girebiliyorsun. Sosyal aktiviteler hakkında pek bir bilgim yok ama başka üniversiteden bir arkadaşım Yelken Kulübü’ne rahatlıkla gidebildiğini söylemişti.

Toprak Evet farklı kültürleri tanımak ve vizyonumu genişletmek adına yurtdışı eğitimi almayı düşünüyorum ve okulun exchange programının geniş olması bu konuda işimi kolaylaştırıyor Metin Sosyal bilimlere ülkemizde yeteri kadar önem verilmediği için yurtdışına gitmek istiyorum. İnci Düşünmüyorum. Yurt dışı biraz korkutuyor gözümü mesela istediğim bir bölüm var ve Türkiye’de çok fazla üniversitede o bölüm yok. Yurt dışında bir üniversiteyi o yüzden tercih edebilirim.

röportaj

6. Yurt dışında eğitim/öğretim düşünüyor Yasemin musunuz? Neden? Şu anda karar vermiş durumda değilim ama düşünebilirim çünkü yurt dışı imkanları daha Arda iyi. Ben yüksek lisansımı teknoloji alanında Evet çok isterim, yeni yerler, kültürler ve in- yapmak istiyorum, matematik ve teknoloji alsanlar görmek beni hep heyecanlandırmıştır. anında. Türkiye’de bu alanda yüksek lisans olaBoğaziçi çok güzel, ancak eğitimimi farklı bakış nağı olmadığı için yurt dışını düşünebilirim ama açılarıyla da zenginleştirmek çok güzel olur. tabi önce master yapmaya karar vermem lazım .

Okyanus, 18


İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ ÖĞRENCİ RÖPORTAJLARI TUBA KARAMAN tugbakaraman93@gmail.com ÖZGE FISTIKÇIOĞLU ozgefistikci@gmail.com 1. Okulunuzdaki bahar şenlikleriyle ilgili olumlu ve olumsuz düşünceleriniz nelerdir?

Ayşen/İktisat/2.sınıf Şu an yurtta kalıyorum ancak evi tercih etme Ayşen/İktisat/2.sınıf şansım olsaydı evi tercih ederdim. Rahat olması Bahar şenlikleri önceki senelerde güzel etkinlikle- ve bireysel alan açısından ev daha uygun ve rdi ancak okulumuzda geçen yıl yaşanan büyük sanırım 4.sınıfta eve çıkacağım. aksaklıklarla şenlik tam bir kâbusa dönüştü. Getirilen isimler de daha iyi olabilir diye düşünüyoEzgi/Su Ürünleri /3.sınıf rum, çünkü İstanbul’da bu imkân var. Şu an yurtta kalıyorum ve arkadaş ortamı güzel. Ev daha rahat ama İstanbul şartlarında maddi Ezgi/Su Ürünleri /3.sınıf açıdan öğrenciyi zorlayabilir. Bahar şenliklerinin bir üniversitenin imajında çok etkili olduğunu düşünüyorum. Her yıl şenlik Fatih/Halkla İlişkiler ve Tanıtım/2.sınıf zamanlarında üniversiteler arasında getirdikleri Evi tercih ediyorum. Çoğu yurtta giriş çıkış saasanatçılar ve organizasyon açısından büyük bir ti belirlenmiş durumda, bu çok yanlış. Bence yarış var. Kendi üniversitemdeki şenliklere katıl- Üniversite okuyan, kendi hayatını kurmaya sam da başka üniversitelere gidiyorum çünkü ka- çalışan insanlara bu tarz kısıtlamaların getirilmeliteli isimler üniversitemize pek gelmiyor. si tuhaf. Fatih/Halkla İlişkiler ve Tanıtım/2.sınıf Mustafa/Çapa Tıp Fakültesi Okulumuzun organizasyon yapmakla alakası Şu an ailemle yaşıyorum ve evin daha rahat oldyok, İstanbul’daki en fiyasko şenlikler bizim diye uğunu düşünüyorum. Yurtların kalabalık olması düşünüyorum. benim için çok sıkıntılı bir durum..

Okyanus, 19

röportaj

Mustafa/Çapa Tıp Fakültesi 3. Evde kalmayı tercih etseydiniz/ederseniz Etkinlikler güzel ancak ulaşım açısından zorluk- ev arkadaşlarınızın cinsiyeti sizce önemli mi? larla dolu. Avcılar kampüsü dışında bir alanda Neden? yapılırsa daha iyi olacağını düşünüyorum. Ayşen/İktisat/2.sınıf 2. Konaklama için yurt mu ev mi seçersiniz? Bence önemli. Hemcinslerimle bir evi daha raNeden? hat paylaşabilirim çünkü ev arkadaşınız kadar


röportaj

bir şekilde onun eve gelen arkadaşları da o lanabiliyor? Ayşen/İktisat/2.sınıf evde yaşıyor. Bu yüzden hemcinsle bir evde İstanbul Üniversitesi’nde bu olaylar biraz kalmak daha az riskli diye düşünüyorum. sıkıntı oluyor, çoğu zaman birinci derece Ezgi/Su Ürünleri /3.sınıf akrabalarımız bile kampüsü gezemiyor, Çok büyük bir etken değil ancak yine de diğer öğrencilere de baya sorun çıkarıldığını yakından tanıdığım bir kız arkadaşla aynı evi düşünüyorum. paylaşmak bence daha mantıklı. Ezgi/Su Ürünleri /3.sınıf Fatih/Halkla İlişkiler ve Tanıtım/2.sınıf Üniversitede etkinliklerde Benim için fark etmez, birbirimize saygı çok sorun olmayabilir ama genel olarak dışarıya pek duyup karışmayalım, benim için yeterli. açık bir üniversite değiliz. Mustafa/Çapa Tıp Fakültesi Bu açıdan bazı üniverKarşı cinsten biriyle kalmak aslında çok so- sitelerde misafir sistemi run olmamalı ancak aileler bu konuya farklı var ancak bizde böyle bir baktığından ülkemiz şartlarında bu pek sistem sanırım yok. mümkün değil. Fatih/Halkla İlişkiler ve Tanıtım/2.sınıf 4. İstanbul’daki öğrenci hayatı beklentile- Bu konuda pek bir bilgim yok. rinizi karşıladı mı? Neden? Mustafa/Çapa Tıp Fakültesi Ayşen/İktisat/2.sınıf Biz çoğu üniversitenin çeşitli etkinliklerine Evet, özellikle küçük şehirlerden gelen in- gidiyoruz bizim üniversitemizde de bu çok sanlar için İstanbul yirmi dört saat yaşayan sorun değildir diye düşünüyorum. bir şehir. Sürekli akan bir gündemi var, bir öğrenci hayatı için gerek kültür-sanat ger- 6. Yurt dışında eğitim/öğretim düşünüyor ekse diğer aktivite imkânlarıyla birçok yarar musunuz? Neden? sağlıyor. Ayşen/İktisat/2.sınıf Ezgi/Su Ürünleri /3.sınıf Tabii ki bu bölümden mezun olan o kadar Evet, öğrenciler için bir sürü olanak var ve çok insan var ki artık yurtdışına gidip gelmek etkinlikler genelde öğrenci bütçesine uygun bile artı bir puan katmayabilir. oluyor. Sadece özel tiyatrolar ile büyük etEzgi/Su Ürünleri /3.sınıf kinliklerde öğrenci indirimlerini daha realist Evet, düşünüyorum. Yüksek lisans, dil okuyapmalarını isterdim. lu gibi şeyler yurtdışında yapıldığında değer Fatih/Halkla İlişkiler ve Tanıtım/2.sınıf görüyor. Sektör içerisinde ve kişisel gelişim Karşılamadı, çünkü bize anlatılan, film- için de çok faydalı olur diye düşünüyorum. lere dizilere konu olan o öğrenci hayatını Fatih/Halkla İlişkiler ve Tanıtım/2.sınıf maalesef bulamadım. Düşünmüyorum, yurtdışında uzun süre Mustafa/Çapa Tıp Fakültesi yaşadım fakat burada bir şeyler yapmak isEvet, karşıladı. Çünkü istediğim çoğu şeyi tiyorum. gerçekleştirebildim ve gerçekleştirmeye deMustafa/Çapa Tıp Fakültesi vam ediyorum. İstanbul bunun için yeterli Düşünüyorum, çünkü kendi alanımda ve imkânlara sahip bir şehir. çoğu alanda ülkemizdeki olanaklar çok ye5. Okulunuz dışındaki öğrenciler bu okul- tersiz. daki sosyal olanaklardan ne kadar yarar-

Okyanus, 20


İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ ÖĞRENCİ RÖPORTAJLARI

HASAN ŞAHİN hsahin@sabanciuniv.edu / sahinhasan@itu.edu.tr

Okyanus, 21

röportaj

1- Okulunuzdaki bahar şenlikleriyle ilgili Bahar şenlikleri hakkında yazılabilecek pek olumlu ve olumsuz düşünceleriniz nelerdir? olumsuz şey yok. Eğlence için yeni oyun parkurları açılmasını isterdim sadece. Bir de konser bilet Nazlı / Kimya Mühendisliği/ 1.sınıf fiyatları, oyunlar için ücretler filan daha az olsa Bahar şenlikleri özellikle sanatçıların ve çeşit- fena olmaz. li eğlencelerin bir arada olması açısından bizler için çok iyi oluyor. Ayrıca birçoğumuz gelen 2- Konaklama için ev mi seçersiniz yurt mu? sanatçıların başka yerlerde olan konserlerine Neden? katılamıyoruz, gerek maddi olarak, gerekse zaman uyuşmazlığından dolayı. Ben sadece Nazlı / Kimya Mühendisliği/ 1.sınıf geçen sene katıldığım için bir senelik gözlemim ile gayet eğlenceli ve keyifli bir şenlik geçird- Aslında her ikisinin de artı ve eksi yönleri var. iğimi söyleyebilirim. Ben yurt tercih edenlerdenim çünkü evde kalmanın daha büyük sorumlulukları var. Yurtta oda Deniz /İnşaat Mühendisliği/2. Sınıf arkadaşınızla anlaşamasanız da görmemezlikİtüfest’e ilk defa geçen sene katıldım. Oyun ten gelebiliyorsunuz fakat ev arkadaşınızla soalanları ve etkinlikler fazlalaştırılabilir diye run yaşadığınızda işler karışır, çünkü evde ortak düşünüyorum. kararlarla halletmeniz gereken bir sürü şey vardır. Ama diyorsanız ki “Ben İstanbul gibi bir yerde Umut/ İnşaat Mühendisliği/4. sınıf tek başıma eve çıkabilirim” orası ayrı tabi. Açıkçası kişisel olarak benim o kadar ilgimi çekmiyor. Kültürel etkinliklerin sayısı arttırılmalı Deniz /İnşaat Mühendisliği/2. Sınıf bence. Bir de alkol yasağı çok gereksiz. İstanbul’da ailemle yaşadığım için yurda ya da eve çıkmaya ihtiyaç duymadım. Ama evin rahatEce / Moleküler Biyoloji ve Genetik/3. Sınıf lığının yurtta bulunamayacağını düşünüyorum. Şenlikler okulda her iki dönemde yapılsa güzel olacak bir etkinlik bence. Ayrıca sanatçılar getiUmut/ İnşaat Mühendisliği/4. sınıf rilirken anketlere daha çok dikkat edilirse daha Hem yurtta hem evde kaldım. Evi seçerim çünkü güzel olur. çok daha rahat ve bireysel özgürlükleriniz çok daha fazla. Yurdun güzel yanı ise okuldan çok Özge /Tekstil Mühendisliği /2. Sınıf fazla insanla tanışma ihtimaliniz oluyor.


Ece / Moleküler Biyoloji ve Genetik/3. Sınıf Özge /Tekstil Mühendisliği /2. Sınıf Yurdu tercih ederim çünkü konforu daha faz- Evde kalsam ev arkadaşı istemem, cinsiyet ise la ayrıca faturalar ve temizlik açısından yurdun önemli değil zaten evde kalsam yalnız kalırdım. evden her zaman daha uygun fiyatlı olacağını düşünüyorum. 4- İstanbul’daki öğrenci hayatı beklentilerinizi karşıladı mı? Neden? Özge /Tekstil Mühendisliği /2. Sınıf Konaklama için güvenlik yüzünden yurdu tercih Nazlı / Kimya Mühendisliği/ 1.sınıf ediyorum. Daha bu sorunun cevabını belirleyebilecek kadar öğrencilik hayatı yaşadığımı düşünmüyorum. Deniz /İnşaat Mühendisliği/2. Sınıf Zaten İstanbul’da yaşıyordum. Benim için bir değişiklik olmadı.

röportaj

Umut/ İnşaat Mühendisliği/4. sınıf Kısmen karşıladı. İstanbul’da öğrenci hayatı diğer tüm şehirlerden daha zor. Hem pahalı hem kalitesiz yaşıyorsunuz. Artı, çok büyük olduğundan dolayı diğer öğrencilerle tam bir kaynaşma sağlanamıyor, kısıtlı kalıyor. Ece / Moleküler Biyoloji ve Genetik/3. Sınıf 3- Evde kalmayı tercih ederseniz ev ark- Evet, büyük ölçüde karşıladı çünkü Anadolu’nun adaşlarınızın cinsiyeti sizce önemli mi? Neden? iç kesimlerinde okusaydım buradaki kadar rahat bir yaşam süremeyeceğimi, dışarı çıkarken kenNazlı / Kimya Mühendisliği/ 1.sınıf dimi kısıtlayabileceğimi düşünüyorum. Cinsiyet bence şu açıdan önemli: Bir hemcinsinizle yaşadığınızda daha rahat davranırsınız. Ayrıca Özge /Tekstil Mühendisliği /2. sınıf karşı cinsten bir ev arkadaşı seçerken daha tem- Karşıladığını söyleyebilirim. kinli ve eleyici olmanız gerekiyor. Fakat tabii ki benim de aynı evi paylaşacak kadar güvendiğim erkek arkadaşlarım var. Deniz /İnşaat Mühendisliği/2. Sınıf Düzenli ve temiz olduğu sürece fark etmez. Umut/ İnşaat Mühendisliği/4. sınıf Benim için hiç önemi yok. Şimdiye kadar hemcinslerimle kaldım ama karşı cinsle de kalabilirim. Evin ortak sorumluluklarını yerine getirdiği sürece cinsiyetinin önemi yok. Cinsiyet ayrımına her alanda karşıyım. İnsan insandır kadın veya erkekten önce.

5 - Okulunuz dışındaki öğrenciler bu okuldaki Ece / Moleküler Biyoloji ve Genetik/3. Sınıf sosyal olanaklardan ne kadar faydalanabiliyEvde kalsam ev arkadaşlarımın anlaşabileceğim orlar? insanlar olması gerekir ve toplum baskısı yüzünden karşı cinsle kalmayı çok tercih etmem. Nazlı / Kimya Mühendisliği/ 1.sınıf Maalesef yeteri kadar bir bilgim yok.

Okyanus, 22


Okyanus, 23

röportaj

Deniz /İnşaat Mühendisliği/2. Sınıf görüp dünyanın çeşitli yerlerinden gelen insanlarla kaynaşma olanağı sağladığını düşünüyoBu konuda bir bilgim yok. rum. Yabancı bir ortamda başka bir dili kullanarak tek başına bir düzen oturtmak Umut/ İnşaat Mühendisliği/4. sınıf kişinin kendine olan güvenini ve Bu konuda hiçbir fikrim yok. sorumluluk duygusunu da geliştirir. Ece / Moleküler Biyoloji ve Umut/ İnşaat Mühendisliği/4. sınıf Genetik/3. sınıf Düşünüyorum. Farklı kültürler, inBu konuda bir fikrim yok. sanlar ve yerler görmek istiyorum. Yurtdışı eğitimi de bunun için iyi Özge /Tekstil mühendisliği /2. sınıf fırsat bence. Sosyal aktivitelerin hepsine diğer üniversitelerden de öğrenciler rahatEce / Moleküler Biyoloji ve lıkla katılabiliyorlar. Genetik/3. sınıf Bölümümün yurt dışıyla bağlantısı 6-Yurt dışında eğitim /öğretim olduğu için ve küçüklükten beri düşünüyor musunuz? Neden? yurt dışında okuma hayalim olduğu için ileNazlı / Kimya Mühendisliği/ 1.sınıf ride master veya doktoramı dışarıda yapmayı Evet, çünkü ne kadar köklü bir üniversit- düşünüyorum. ede olsam da yabancı dilimizi ve kendimizi Özge /Tekstil Mühendisliği /2. sınıf geliştirmek açısından eksikleri var. Yurt dışında aldığım eğitimin iş hayatımdaki etkisinin çok Yurt dışında eğitim günümüzde herkesin düşündüğü bir şey. Yüksek lisans için yurt dışıbüyük olacağını düşünüyorum. na gidebilirim. Hem yabancı dilimin daha iyi Deniz /İnşaat Mühendisliği/2. Sınıf gelişeceğini düşünüyorum hem de bana yeni Kesinlikle evet. Yurt dışı eğitiminin iyi bir bir dünya görüşü katacağına inanıyorum. Bu eğitim alırken aynı zamanda farklı bir kültürü yüzden yurtdışına gitmek istiyorum.


MARMARA ÜNİVESİTESİ ÖĞRENCİ RÖPORTAJLARI

röportaj

HASAN ŞAHİN hsahin@sabanciuniv.edu / sahinhasan@itu.edu.tr HANDE ÇELİKAĞ handecelikag@gmail.com

1.Okulunuzdaki bahar şenlikleriyle ilgili adaşlarımın da fikri bu. Tamam, güzel yanları olumlu ve olumsuz düşünceleriniz nelerdir? var; mesela bu açık amfinin o taraflardaki oyun alanları, yiyecek içecek standları eğlenceli Ömer/İngilizce Öğretmenliği/Üçüncü Sınıf oluyor ama genel olarak bahar şenliğinin konsÖğrencisi er kısmına gelen sanatçılar pek bana hitap etmiBahar şenlikleriyle hiç ilgilenmediğim için yor. Anketle mi belirleniyor gelen sanatçılar ya değerlendirme yapmayacağım. Sadece şunu da herkesin genel istediği sanatçılar mı, bilmsöyleyeyim; kalabalık, ses ve hareket yoğun- iyorum ama biz genelde “Aaa! O mu geliyor? luğu var. Gitmeyelim.” diyoruz. Tek olumsuz yanı gelen sanatçılar. Gelen kişiler bizim zevkimize daha Mesut/Sermaye Piyasası/Dördüncü Sınıf fazla hitap etseler ya da İTÜ’ye, Yıldız’a gelen Öğrencisi sanatçılar gelse daha çok talep olur. Bir de, gerçi Okulumuzda 4. sınıf öğrencisi olarak 1. ınıftan bu bizim elimizde olan bir şey değil, ancak baberi yapılan bahar şenliklerine baktığımızda har şenlikleri için alanımız çok dar. İTÜ’nün ya okulun ilk yıllarında yapılan bahar şenlikleri- da İstanbul Üniversitesi’nin de bahar şenlikleri nin daha iyi olduğunu söyleyebilirim çünkü şu için alanı çok genişken bizde çok da büyük olanda hatırlamasam da konserlerine katıldığım mayan otoparkta yapılıyor. birkaç sanatçı vardı. Bu sanatçılar, genç kesime daha fazla hitap eden kişilerdi. Bir de bahar Gönül/Okul Öncesi Öğretmenliği/Birinci Sınıf şenliklerinin son yıllarda ücretli olması öğrenÖğrencisi ciler için kötü oldu. Ben olumlu düşünüyorum. Sivil savunma kulübündeyim aynı zamanda. Bahar şenlikleri Nilgün/Çevre Mühendisliği/İkinci Sınıf olduğu zaman gece kalıyorlarmış. Onlarla birÖğrencisi likte kamp kurup okulda kalma gibi bir düşünAslında okulun bahar şenliklerinden genel cemiz var. olarak çok da hoşnut değiliz yani, benim ark-

Okyanus, 24


Sibel/Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü Birinci Sınıf Öğrencisi Olumlu olarak, çok fazla ve kaliteli etkinlik oluyor. Her gün başka bir etkinlik oluyor. Bu bizim için oldukça eğlenceli oluyor. Ancak olumsuz olarak süresinin çok kısa olduğunu söyleyebilirim. Diğer üniversitelerde 5-6 güne kadar çıkabilirken bizde yalnızca 3 gün sürüyor. Eğer diğer üniversitelerde olabiliyorsa bizde de olabileceğini düşünüyorum.

Sibel/Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü Birinci Sınıf Öğrencisi Ben 2 yıldır yurtta kalıyorum ama tabii ki evi tercih ederim. Çünkü yurtta hiç tanımadığımız, bilmediğimiz insanlarla kalıyoruz. Ve hepimizin yetiştiriliş tarzı aynı olmuyor. Birbirimize alışma bir uyum süreci oluyor ve bu süreçte de ciddi problemler çıkabiliyor. Bu yüzden ben tanıdığım bildiğim bir insanla eve çıkmayı tercih ederim.

2.Konaklama için ev mi seçersiniz yurt mu? Neden? Ömer/İngilizce Öğretmenliği Üçüncü Sınıf Öğrencisi Yurt seçerim. Öğrenci herhangi bir sivil gibi yaşamamalı. Bir disiplin içerisinde bulunmalı. İç disiplinin kontrolü dış disiplinle daha kolaydır.

3.Evde kalmayı tercih ederseniz ev arkadaşlarınızın cinsiyeti sizce önemli mi? Neden?

Okyanus, 25

röportaj

Ömer/İngilizce Öğretmenliği Üçüncü Sınıf Öğrencisi Cinsiyet benim için önemlidir. Kadın-erkek yapısı farklıdır. Hiçbir şekilde topyekûn ortaklık olamaz. Evde de mümkün olduğunca fazla Mesut/Sermaye Piyasası paylaşım yapabileceğim insanlar olsun isterim. Dördüncü Sınıf Öğrencisi Kızlarla kalmak bu tanımlara uymaz. Konaklama için şu an evde kalıyorum. Yurt Mesut/Sermaye Piyasası seçerdim. Niye dersen temizlik yapmayı sevmiDördüncü Sınıf Öğrencisi yorum. Gece hayatı çok olan birisi değilim ve yurdun gerektirdiği çok basit kurallar içerisinde Yani değişik bir soru. Ben şu ana kadar kız de yaşayabileceğimi düşünüyorum. Dediğim erkek kalan öğrenci duymadım mesela. Olsa gibi derli toplu birisi olmadığım için öğrenci evi bir sıkıntı olmazdı bence. En kötü şartlarda ancak tercih ederdim. Burada cinsiyet ayrımı değil yurtta kalmayı tercih ederdim. yapmıyorum. Ama ev arkadaşı olarak bir kızNilgün/Çevre Mühendisliği la kalmak ilk tercihim olmazdı. Ancak bir kız İkinci Sınıf Öğrencisi arkadaşım geldi kalacak bir yer bulamadı ya da Ben İstanbul’da ailemle yaşıyorum. Eğer şehir ben kalacak bir yer bulamadım ikimiz içinde dışından gelseydim eve çıkmayı tercih ederdim. sorun teşkil etmezse kalabilirim. İlk tercihimin Aslında yurdun tek avantajlı yanı güvenlikli ol- erkek olmasının nedenine gelince mesela evde ması, insanın kendini daha fazla güvende his- ben rahat gezen birisiyim. Anlayacağınız tercisetmesi diye düşünüyorum. Ancak evde daha himin nedeni rahatlık konusu. Seksüel açıdan rahat oluyorsun, eve istediğin saatte girip çık- düşündüğüm hiçbir şey yok. abiliyorsun, kendine ait bir odan oluyor, kendi Nilgün /Çevre Mühendisliği bütçene göre kendi isteğine göre yiyip içiyorİkinci Sınıf Öğrencisi sun. Benim için bu daha avantajlı olduğu için Önemli, kız olsun isterdim. Tamam, erkek arkevi tercih ederdim. adaşlarım da olur. Samimi olduğum yakın arkGönül/Okul Öncesi Öğretmenliği adaşlarım eve gelip gidebilirler, eğleniriz falan Birinci Sınıf Öğrencisi ama sonuçta ben bir kız olarak kendi evimde raŞu anda yurt seçtim. Gelecek yıl ev düşünüyo- hat etmek isterim. Mesela uyandığımda üstüme rum. Şu anki yurdumun evden bir farkı yok. başıma dikkat etmek istemem yani evde kız kıza Yurtta yemeğim yok, yemeği kendim yapmam takılalım isterim. O yüzden rahatlık açısından gerekiyor. Evde de o gerekecek. Bu gibi neden- ev arkadaşlarımın kız olmasını tercih ederim. lerden dolayı ev seçmeyi düşünüyorum seneye.


röportaj

Gönül/Okul Öncesi Öğretmenliği Birinci Sınıf Öğrencisi Önemli benim için. Biraz da ailevi nedenlerden ötürü. Bunu kendi seçme hakkım olmaz herhalde diye düşünüyorum. Bu nedenle kız arkadaşlarımla kalmayı tercih ederim. Gerçi ailem özgür bıraksaydı da karşı cinsten bir ev arkadaşıyla kalmayı seçmezdim. Rahat edemezdim yanında.

Sibel/Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü Birinci Sınıf Öğrencisi Aslında önemli olan anlaşabilmek, böyle bir durumda da cinsiyet ikinci planda kalıyor. Ancak evde rahat hareket edebilmek, biraz daha rahat yaşayabilmek adına hemcinslerimizle kalmanın daha mantıklı olduğunu düşünüyorum. Hemcinslerimin dışında birileriyle kalmak benim için değil ama belki ailem için büyük bir problem olabilir.

mevcut. Her kesime hitap ettiği için “İstanbul, beklentilerimi karşılamadı.” diyen olursa taşlarlar insanı. Nilgün/Çevre Mühendisliği İkinci Sınıf Öğrencisi Ben burada yaşıyorum zaten ve İstanbul’daki öğrenci hayatından çok memnunum. İstanbul insanın kendisini çok fazla geliştirebildiği bir yer. Bir sürü etkinlik İstanbul’da oluyor. İnsanlar konferanslar için şehir dışından İstanbul’a geliyorlar, konserlere geliyorlar. Her şeyin merkezi burası olduğu için çoğu öğrencinin beklentisini karşılar. Gönül/Okul Öncesi Öğretmenliği Birinci Sınıf Öğrencisi Ben Sinop’tan geldim ve Sinop gayet küçük bir şehir. İstanbul’a geldiğimde bocaladım diyebilirim. İstanbul benim beklentilerimi henüz karşılamadı. Herhalde daha pek gezip dolaşmadığım için. İstanbul büyük, kalabalık bir yer. Dışarı falan çıkarken hala çekiniyorum. Sibel/Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü Birinci Sınıf Öğrencisi Fazlasıyla karşıladı. Öğrenciler için biraz pahalı bir şehir. Bu zaman zaman benim için de bazı problemlere yol açabiliyor. Ancak gerek eğlence anlamında gerekse kültürel faaliyetler açısından her öğrencinin ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir şehir İstanbul.

5.Okulunuz dışındaki öğrenciler bu okuldaki 4.İstanbul’daki öğrenci hayatı beklentilerinizi sosyal olanaklardan ne kadar faydalanabiliyorlar? karşıladı mı? Neden? Ömer/İngilizce Öğretmenliği Ömer/İngilizce Öğretmenliği Üçüncü Sınıf Öğrencisi Üçüncü Sınıf Öğrencisi İstanbul beklentilerimi karşılayan bir şehir. Her insana hitap eden ortam var. Bulamıyorum çevremi diyen yanılır. İstanbul belki de her türlü Kendilerine sormalı. imkânın olduğu birkaç şehirden birisidir. Öğrenciler için çok büyük bir nimettir. İstanbul’da olduğuma çok şükretmeliyim. Mesut/Sermaye Piyasası Dördüncü Sınıf Öğrencisi Eğer İstanbul öğrencilerin beklentilerini karşılamazsa hangi şehir karşılar? Bunu düşünmek lazım öncelikle. İsteyen istediğini yapabiliyor. Mesela Taksim’e gider içersin. Sonra bütün camiler, müzeler, gezilecek bir sürü yer, çok fazla organizasyon… Kısacası her şey İstanbul’da

Okyanus, 26


Mesut/Sermaye Piyasası Dördüncü Sınıf Öğrencisi Bir kere kütüphaneye girebiliyorlar, bunu biliyorum. Ücretli de olsa dışarıdan öğrenciler konserlere, bahar şenliklerine katılabiliyor. Yemekhanede yemek yiyemiyorlar. Bunun dışında bizim öğrencilerin yapabileceği, dışarıdan öğrencilerin yapamayacağı bir şey yok. Yani sosyal ve kültürel amaçla yapılan tüm etkinliklerden faydalanabiliyorlar.

Okyanus, 27

röportaj

Mesut/Sermaye Piyasası Dördüncü Sınıf Öğrencisi Kesinlikle yurt dışında eğitim düşünüyorum. Çünkü ülkemizde bilgiye çok önem verilmediğine inanıyorum. Yakın çevremden birisinden örnek de verebilirim. Şu anda 35 yaşında, Boğaziçi Üniversitesi’nden mezun bir abim burada iş bulamazken Amerika’da %100 burslu bir devlet üniversitesinde yüksek lisans, doktora tüm masrafları karşılanıyor. Hani Türkiye’de biraz daha hala torpil havası devam ediyor, her ne Nilgün/Çevre Mühendisliği kadar torpil devam etmiyor deseler bile. İkinci Sınıf Öğrencisi Şu ana kadar dışarıdan bir öğrencinin okula giNilgün/Çevre Mühendisliği riş çıkışında herhangi bir sorun olduğunu görİkinci Sınıf Öğrencisi medim. Sadece okula girerken ziyaretçi kartı Şu anda en yakın gelecekteki hayalim Erasmus almaları yeterli oluyor. Geçen vize döneminde aracılığıyla 6 aylık bir süre için yurt dışında eğikütüphanede sabahladım. Dışarıdan öğren- tim görmek istiyorum. Ama tabii gönül ister ki ciler gündüzleri kütüphaneyi kullanabiliyor- yüksek lisansı da yurt dışında yapayım. Olmazsa lardı ancak gece kütüphane açık olduğu zaman da çok da takmam. Yurt dışında çok uzun yıllar dışarıdan öğrenci var mı yok mu diye genel bir yaşayayım, çalışayım derdinde olan bir insan kontrol yaptılar. Mesela bu beni çok rahatsız etti. değilim. Hani Erasmus’a gidip 6 ay 1 sene kalıp Sonuçta orada birisi sabahlıyorsa ders çalışmak kendimi gördükten sonra belki böyle bir şeye için sabahlıyordur orası kütüphane sonuçta. Bu karar verebilirim. kimlik kontrolü rahatsız etti beni. Bunun dışında dışarıdan öğrencilerin aleyhinde olan bir uygulaGönül/Okul Öncesi Öğretmenliği mayla karşılaşmadım. Birinci Sınıf Öğrencisi Aslında güzel olabilir. Ancak pek düşünmüyoGönül/Okul Öncesi Öğretmenliği rum çünkü bölümümde İngilizce’ye dair hiçbir Birinci Sınıf Öğrencisi şey yok. İngilizce alt yapım hiç olmadığı için ceBu konuda hiçbir fikrim yok açıkçası. saretim olmaz herhalde. Belirli bir birikim elde ettikten sonra olabilir tabi. Sibel/Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü Birinci Sınıf Öğrencisi Sibel/Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü Açıkçası bu konuda çok net bir bilgim yok. AnBirinci Sınıf Öğrencisi cak geçen yıl ki şenliklere olsun yapılan semin- Kesinlikle düşünüyorum. Öncelikle okuduğum erlere olsun dışarıdan gelen öğrencilerin sorun- bölüm, benim kesinlikle bir yabancı dil bilmemi suz bir şekilde katılabildiğini gördüm. gerektiriyor. Türkiye’de de yabancı dil eğitiminin ne kadar sınırlı olduğu malum. Yabancı dilimi geliştirmek ve kariyerim açısından kesinlikle 6.Yurt dışında eğitim öğretim düşünüyor düşünüyorum. Aynı zamanda bizden farklı bir musunuz? Neden? kültürü tanımanın ufkumu genişletme açısından bana çok yardımcı olacağını düşünüyorum. Bu Ömer/İngilizce Öğretmenliği yüzden her öğrencinin bir kere yurtdışı deneyimi Üçüncü Sınıf Öğrencisi yaşaması gerektiğini düşünüyorum. Bana kalsa Düşündüm bir süre yurt dışında eğitimi. Farklı hem master hem de Erasmus yapmayı isterdim. kültür ve yaşantıların ufuk açıcı olduğunu Ancak şu anda master daha hayali gibi duruyor. söylüyordu bir arkadaşım. Edindiğimiz tecrü- Şimdilik Erasmus düşünüyorum. belerle İstanbul gibi bir yerde bunun doğru olduğunu sizler de anlıyorsunuzdur.


SABANCI ÜNİVERSİTESİ ÖĞRENCİ RÖPORTAJLARI HASAN ŞAHİN hsahin@sabanciuniv.edu / sahinhasan@itu.edu.tr

röportaj

1.Okulunuzdaki bahar şenlikleriyle ilgili olumlu ve olumsuz düşünceleriniz nelerdir?

ca öyle bir imkanım olmuyor. Bir de ev ortamını her zaman daha çok sevmişimdir hem çalışma anlamında hem de yaşam alanı olarak. O nedenle Berke eve geçeceğim. Hazırlık olduğum için bahar şenliğini bu sene tadıcam ama duyduğum kadarıyla Yeditepe ya da Hande Maltepe kadar iyi değilmiş. Evde kalmayı tercih etseydim güvendiğim insanlar olduğu sürece cinsiyeti dert etmezdim. Özel Hande alanlara saygı olduğu sürece kız erkek fark edeİlk geldiğim zmn başarısız bulmuştum ancak son ceğine inanmıyorum. 2 yıllır fazlasıyla gelişme gösterdiler ve özellikle geçen yıl çok güzeldi. 4.Üniversitenizin bulunduğu şehir beklentilerinizi karşıladı mı? Neden? 2.Konaklama için yurt mu ev mi seçersiniz? Neden? Berke Aslında bir öğrenci için çok pahalı bir şehir oldBerke uğunu düşünüyorum ama biraz keşiften sonBen yurtta 4 kişilik odada kalıyorum. Yurt ha- ra uygun yerler bulunmaya başlanıyor tabii. yatının kendince kolaylıkları var özellikle bizim Eğlence olarak da her kesime hitap eden bir şegibi şehrin çok dışında olan kampüsler için. Ama hir. Kadıköy’de Kadife’nin arka sokağı candır, açıkcası seneye eve çıkmayı düşünüyorum. canandır mesela. Taksim ise kalabalığı dışında mükemmel bir yer. Hande Yurt soğuk havalarda en ideali, trafik sorunu da Hande yok. Kısaca evet diyeceğim 3.Evde kalmayı tercih etseydiniz/ederseniz ev 5.Okulunuz dışındaki öğrenciler bu okuldaki arkadaşınızın cinsiyeti sizce önemli mi? Ned- sosyal olanaklardan ne kadar yararlanabiliyen? or? Berke Berke Şahsen geceleri dışarı çıkıp bir yerlerde bir şey- Faydalanamıyorlar sanırım. Kampüse girmek bile ler içmeyi arkadaşlarımla takılmayı seven bir in- yeteri kadar zor zaten. sanım ve yurdumuz uzak olup arabamız olmayın-

Okyanus, 28


Hande Neredeyse her aktivite herkese açık olduğundan, başka üniversite öğrencileri istedikleri takdirde okuldaki sosyal olanaklardan faydalanabilirler. Mesafe yüzünden bir çok kişi yararlanmıyor olabilir ancak ulaşım olanaklarının farkına varınca katılımın arttığına inanıyorum. Sgm’de her gösteri sonrasında kadiköy’e ve taksim’e shuttle kalkması örnek verilebilir.

iyi bir iş bulabilmem için hem eşsiz bir deneyim hem de ikinci bir yabancı dil olanağı sunuyor bence yurt dışı eğitimi. Bu nedenle Erasmus ve yüksek lisans konularında yurt dışı bazlı düşünüyorum.

Hande Düşünüyorum. Kanser hücrelerin nano-robotlarla ya da termal yollarla yok edilmesi projeleriyle ilgileniyorum ve bu konuda dünyada ön sırada 6.Yurt dışında eğitim/öğretim düşünüyor çalışmalar yürüten Los Angelas America’da bir araştırma merkezi biliyorum. Oradaki üniversimusunuz? Neden? Berke telerde yüksek lisans ve staj yapmak istiyorum Kesinlikle düşünüyorum. Mühendislik alanında bu sebeple.

röportaj

Okyanus, 29


YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ ÖĞRENCİ RÖPORTAJLARI

röportaj

Fatih Yiğit mustafa.fatih.yigit@gmail.com 1.Okulunuzdaki bahar şenlikleriyle ilgili olumlu ve olumsuz düşünceleriniz nelerdir? Alihan Finallerden hemen önce olması bazen zorlayabiliyor.Bir de 2. Öğretim ve Yıldız Kampüsü’ndeysen dersi ekmek zorunda kalabiliyorsun. Keşke sınav zamanından daha önce yapılsa da daha rahat katılım sağlayabilsek. Ayrıca Davutpaşa Kampüsü şehrin her yerine uzak olduğu için etkinlikler bittiğinde eve dönmek zor oluyor.

bu pek mümkün görünmüyor.

Furkan Şenlikler sınavlara çakışmayacak şekilde ayarlanırsa daha çok insan katılır ve daha çok eğlenceli olur bence.

Furkan Evde kalıyorum çünkü daha rahat olduğunu düşünüyorum.

Kübra Konserlerin geç saatte olması dolayısıyla katılmam zor oluyor. Bu yüzden bahar şenlikleri bana göre pek de şen değil. Şimdiye kadar gitme fırsatı bulamadığım için pek bir fikrim yok denilebilir aslında. Yasin Şenliklerde yapılan etkinlikler ve konserler fena sayılmaz. Pek tercih ettiğim müzisyenler gelmiyor. Benim için olumsuz sayılabilecek tek yanı da bu aslında. Daha çok Blues ve Rock türünde sanatçıların gelmesini isterdim ancak çoğunluk daha popüler ve bilindik türlere aşina olduğu için

2.Konaklama için yurt mu ev mi seçersiniz? Neden? Alihan Benim gibi rahatına düşkünlerin evden vazgeçemeyeceğine eminim. Hiçbir kısıtlama olmadan yaşayabiliyorsun. Tabii bu rahatlığın faturası bazen pahalıya gelebiliyor ama yine de yurtta kalmaktan iyidir.

Kübra Yurt hayatının sıkıntılı olduğunu düşünüyorum. Hiç kalmadım ama başkalarıyla aynı odayı paylaşmak, yazısız kurallar koymak zorunda kalmak ve bunlara uyulmasını beklemek oldukça zor bir durum olmalı. Evde ailemle birlikte yaşıyorum. Yasin Evi tercih ediyorum çünkü yurt ortamındaki mecburi kısıtlamalar evde söz konusu olmuyor. Yurt kuralları bir yana, odayı paylaştığın kişilerle yaşadığın sıkıntılar da olmadığı için ev bana göre daha ideal bir yer. İnsanın özgürlüğü her şeyden önemli.

Okyanus, 30


3.Evde kalmayı tercih etseydiniz/ederseniz ev arkadaşınızın cinsiyeti sizce önemli mi? Neden? Alihan Bir erkek ile bir kızın aynı evde kalması dinimiz açısından uygun değil ancak bir erkek olarak yeni tanıdığım bir erkekle eve çıkacağıma yıllardan beri tanıdığım bir kız arkadaşımla eve çıkmayı yeğlerim.

hayatı denen şeyi çok da abartmamak gerekiyor. 5.Okulunuz dışındaki öğrenciler bu okuldaki sosyal olanaklardan ne kadar yararlanabiliyor? Alihan Her kulüp zaten fahri üye olarak okulumuz dışındaki öğrencileri kulüplerine dahil ediyor. Kütüphanelere girip çıkmalarında da bir sorun yaşanmıyor yani açıkçası gayet yararlanıyorlar.

Okyanus, 31

röportaj

Furkan Cinsiyet olayı benim için önemli değil çünkü Furkan evde esas olan konunun uyum sağlayabilme old- Çoğu etkinliğe okul dışından da katılınabiliyor. uğunu düşünüyorum. Konulan kurallara uyulduğu Okulumuzun kapısı herkese açık. sürece cinsiyet önemli değil. Kübra Bu konu hakkında bir bilgim yok. Kübra Bu benim için önemli. Kim olursa olsun, bir Yasin erkekle aynı evde yaşamayı pek de uygun bul- Çok az hatta belki de hiçbir şekilde yararlanamuyorum. mıyorlar diye düşünüyorum. Okul dışındaki arkadaşlarımızı okula sokmak bile oldukça zor Yasin bence. Yapılan etkinliklerden ise bırakın dışarıEv arkadaşımın cinsiyeti benim için önemli değil. dakileri, kendi öğrencilerimizin bile haberdar olPek sıkıntı yaratmayan, çok ve boş konuşup ması zor oluyor. kafa şişirmeyen herkesle yaşayabilirim. Kısacası uyum sağlamak cinsiyetten önde geliyor. 6.Yurt dışında eğitim/öğretim düşünüyor musunuz? Neden? 4.Üniversitenizin bulunduğu şehir beklentileAlihan rinizi karşıladı mı? Neden? Evet fazlasıyla düşünüyorum çünkü yabancı dili Alihan geliştirmek amacıyla olabilecek en iyi şey yurt Doğma büyüme İstanbulluyum ama üniversiteye dışında yaşamaktır. Erasmusta bunun için biçilmgeçince bir başka şehir oldu, ben gayet memnu- iş bir kaftan görevini görüyor. num. Furkan Furkan Yurtdışına çıkmam istiyorum. Bunu daha değişik İstanbul’u diğer şehirlerden ayıran özellik bence yerler görmek ve özellikle Avrupa ve Amerika’da burada her şeyin bulunabilir olması. Eğitim ve kullanılan daha ileri teknolojileri keşfetmek için sosyal ihtiyaçlarım için aradığım her şeyi burada istiyorum. bulabiliyorum. Kübra Kübra Hayır düşünmüyorum. Yurtdışına bence sadece Zaten İstanbul’da doğup büyüdüm ve buradaki gezmek için gidilebilir. üniversite hayatının da diğer sosyal ortamlar gibi eşsiz olduğunu düşünüyorum. İstanbul aşık oluYasin nacak bir şehir. Lisans için yurtdışına çıkmayı düşünmüyorum ama lisansüstü eğitim için belki düşünülebilir. Yasin Yabancı ülkelerde yaşayan insanları ve onların İstanbul dışından geliyorum ancak İstanbul’la yaşam tarzını, kültürlerini merak ediyorum. Bir ilgili çok büyük hayaller kurmadığım için, evet çok insan Erasmus programıyla lisans eğitiminin İstanbul’daki öğrenci hayatı beklentilerimi bir kısmını dışarda geçirebiliyor ama benim böyle karşıladı. Sonuçta öğrenciyiz ve bence öğrenci bir niyetim yok.


CANSU CANAN ÖZGEN

Habertürk TV’den tanıdığımız ekranların bir diğer en genç spikerlerinden

Cansu Canan Özgen sorularımızı yanıtladı.

röportaj

Hasan Şahin sahinhasan@itu.edu.tr / hsahin@sabanciuniv.edu

-Tüm röportajlarda klasikleşmiş bir soruyla birikim de gerekiyor. Güzel eserler kolay yaratılmaz. başlamak istiyorum. Çocukluk yıllarınızda basın-yayın ile ilgili aktiviteleriniz var mıydı? -Bugünlerde size sadece HaberTürk TV ekranından aşina olanlar adına ilk yıl-Herkesin yaptığı gibi günlük tutardım. Yaz- larınıza dönecek olursak, İTÜ’de maden mayı çok severim... Öte yanda yaşamlarımıza mühendisliğine başladığınız yıllarinternet girmeye başladıkça medya ile de bire da basın-yayın ile ne derece ilgiliydiniz? bir yakınlaşıyoruz. Kalem-kağıttan vazgeçmedim ama klavye ile günlük yazmak gülüm- Pek ilgili değildim. Üniversitemin son yıllarında sediğim bir değişimdir. Evimize gazete gelirken, projeler üzerine sunumlar yapmaya başladığım sonra internetten okumaya başladık. Ekrandan zaman diksiyon dersi almak istedim ve dikgazete okumayı çok önemli bir gelişme saymak- siyon kursuna başladım. Sonra kendiliğinden taydım. Teknolojik gelişmeleri önemsiyorum. gelişti bazı şeyler. Maden Mühendisliği ile meTelevizyonda kablolu sistem başlayınca haber dya-spikerlik arasında ne bağlantı var ? dersek… kanallarının artması, teknolojik armağandır. Mühendislik ince bir titizlik ve derin bir bilgi demek ise, spikerlik de aynı standartları ger-Şiir deneme yazar mıydınız? ektiriyor. Mühendislik kuralı izleyerek yaratıcı olmaktır… Ekranda da aynı çizgiyi izliyorum. -Hayır günlük yazardım hikayeleştirerek. Olayların arka planını -BJK TV’ye diksiyon kursuna gitmeden önce anlamaya çalışarak mi geçtiniz, geçiş hikayenizi anlatabilir misiniz? yazardım günlük olaylarımdan. Şiiri -Kursa devam ederken girdim. Spikerlik teoriden ve denemeyi başarılı çok pratikle ilgili bir meslek. Haber akışı çok ozanlardan yazarlar- dinamik bir süreçtir… Yayına başlarken varodan okumak daha da lan dünya, yayının ortasında birden değişebilir. önemli. Üstelik onları Ben de BJK TV’de işin mutfağını görmek isteokudukça, çıtaların ne dim. Sonrasında oradaki büyüklerim bana çok kadar yüksekte old- emek verdiler. Bu benim çok çok çalışmam deuğunu görüyorsunuz. mekti. Futbolcular takımla ilk 11’e çıkmadan İyi şiirden ve iyi den- önce sonsuz eğitim alırlar, antrenman yaparlar. emeden anlamak da BJK TV de futbol takımının ilkeleriyle işliybence şiir-deneme ordu. Sahaya çıkmadan önce, önemli bir oyuyazmak kadar önemli. ncu olacağınızı, verilen görevi yapacağınızı Önce anlamak algıla- ve gerekiyorsa gol atabileceğinizi hocaya inmak gerekiyor. Kalbi- andırmak durumundasınız. Sonra bir gün hiç miz her hızla attığında beklemediğim bir anda kendimi ekran önünde şiir yazmak belki çe- buldum. İlk 11 ile sahaya çıkmıştım… Zaten onkici bir çıkış yolu ama dan sonra kendinizi sahalarda kanıtlıyorsunuz. duygudan çok bilgi ve

Okyanus, 32


-BJK TV’den HaberTürk TV’ye geçişinizde- spikerliği dışında basın-yayın ile ilgili başka ki ana etkenleri kısaca açıklayabilir misiniz? aktivitelerle ilgileniyor musunuz? Gelecekte bu alanlarda düşündüğünüz projeleriniz var mı? -Bu işi yapmayı sevdim öncelikle. Sporla da çok ilgiliydim aynı zamanda sporcu ablasıyım. -Ben yazmayı seviyorum. Günlük komik analiAncak uzun vadedeki hedefim haber spiker- zler yapmayı seviyorum. İşim zamanımın önemli liğiydi. Hayat bana bu şansı beklentimden daha bölümünü kaplıyor. En iyiyi yapmak için hazırönce tanıdı. Biraz şans ama daha da önemli- lanmak, çalışmak da gerekli. Şu an ilgilendiğim, si istemek. Hobimi meslek etmeyi başardığımı işimi en iyi yapıyor olmak. Odaklandığım konu düşünüyorum. Severek yaptığım bir işim var. bu. Microsoft’un yeni CEO’su -İmkansızı hedeZaten iş demek istemiyorum. Yüreğimi koyarak fleyin- demiş, güzel bir öneri. Benim dalımçalışıyorum, üretiyorum. Bir artı değer yaratmak, da pek imkansız yok, ben onu -En iyi olmayı kendinizden birşeyler katmak büyük mutluluk. hedefleyin- diye algıladım. Onu hedefliyorum. -Daha önce muhabirlik yaptınız mı? Mu- -Haber spikerliği yapmayı düşünen üniverhabirlik ve sunuculuk arasındaki sınırı site öğrencilerine tecrübelerinize dayanarak “ince bir çizgi” olarak mı tasvir edersiniz? tavsiye edebileceğiniz bir yol var mı? -Bu işi ne için istedikleri çok önemli. Kesinlikle önce staj yapmayı denesinler. Olabildiğince çalışsınlar ve staj yapacakları departmanda işlerine dört elle sarılsınlar. Her zaman yeni şeyler öğrenmeye açık olmak gerekiyor. 2 senedir bu işi yapıyorum ama 12 senedir yapıyor olsaydım da öğrenecek çok fazla şeyim olduğunu söyleyebilirim. Zaman, uzmanlaşma zamanı. İlgilendiğiniz dalda uzmanlaşmak ve en iyi olmak zorundasınız. Yarışta ikinci geleni kimse hatırlamaz. Ama ikinci geldim-diye de yarışı bırakmak olmaz. Arkadaşlara önerim, kolay pes etmesinler. Bir sonraki yarışta birinci olmayı hedeflesinler. Çok istemek, ve çok çalışmak gerekiyor. Sonra da sahaya ilk 11’le çıkıyorsunuz… Kalbiniz çok hızlı çarpar o zaman.

-Şu anda HaberTürk TV’de yaptığınız haber

Okyanus, 33

röportaj

-Spor muhabirliği yaptım daha önce. Spor muhabirliği ve haber muhabirliği çok farklı şeyler ama sonuç olarak muhabirlik anlık durum analizi yapılan bir meslek. Olayı, gelişmeyi, perde önünü ve arkasını, gördüklerinizi ve gözlediklerinizi izleyiciye anlataksınız ve izleyicinin aklında soru işareti kalmayacak. Şu anki yayın sisteminde ince bir çizgi yok bence çünkü artık spikerler de stüdyoda muhabirlik yapıyorlar. Özellikle bir haber kanalında çalışıyorsanız her an bir son dakika haberi gelebilir. Bu son dakika gelişmesinden başlayıp, olay sürüyorsa o süreci yönetmek durumundasınız. Ekrandasınız, canlı yayın sürüyor, dışarıda önemli bir gelişme var ve o gelişmeyi izleyiciye tüm boyutlarıyla aktarmak, sorgulamak, olasılıkları hatırlatmak, olayın geçmişi hakkında bilgi vermek, uzmanı ya da görgü tanığını sorgulamak durumundasınız. Ve bunları izleyiciden gözünüzü ayırmadan, tutarlı ve bilgilendirici biçimde yapmak zorundasınız. Ve tabii ki kamera arkasında çok iyi bir ekibinizin olması gerekiyor. O açıdan şanslıyım, ekibimiz her zaman çok iyidir. Yani kontrol altında bir yayına giremezsiniz çünkü her an her şey değişebilir. Tekrar: Yayına başlayınca varolan dünya, yayının ortasında değişiverir. Bazen canlı yayında bir son dakika gelişmesi olunca: Stüdyodan hemen fırlayıp çıkıp gidip şu olayı ben yerinde izleyim, sonra olay yerinden canlı yayına devam edelim diye içimden geçirdiğim oluyor, ama tabii ki pratik olarak mümkün değil.


LA PAZ Adres: Ensiz Sok. 10/1 Tünel Beyoğlu, 34430 İSTANBUL Hande ÇELİKAĞ handecelikag@gmail.com

Beyoğlu Tünel’de açılan La Paz, Latin Amerika

mekan

mutfağının yemeklerini Che’nin ünlü motosiklet yolculuğu panoraması eşliğinde yemenize olanak sağlayan sıcak bir ortam. Mekân adını Bolivya’nın başkentinden alıyor ve “La Paz” aynı zamanda “barış” anlamına geliyor. Dekorasyonuyla da Latin Amerika kültürünü yansıtan La Paz’ın kapısından içeri girdiğiniz anda “Sevgi ve Barış” sloganı karşılıyor sizi ve Latin Amerika’da kullanılmış afişler, posterler süslüyor mekânın duvarlarını.

dik. Gerçekten yemekler ve salatalar konusunda başarılılar. Ancak iş tatlıya gelince biraz hayal kırıklığı yaşadık. Özellikle Magdalena De Platano (Ekvator) pek damak tadımıza uymadı. Yoğun bir muz kabuğu tadı vardı. Budin de Pan (Kolombiya) ise içinde tropikal meyveler ile çikolatanın olduğu bizim diğerine oranla daha çok beğendiğimiz bir tatlıydı. Yemeklerin yanında La Paz’ın ayrıca geniş ve iddialı bir içecek menüsü var. Alkollüalkolsüz ve sıcak-soğuk seçenekler mevcut. Biz içecek olarak tatlılarımızla birlikte Coco Latte’yi tercih ettik. Kahvemizi içip çalan Küba müzikleri ile içimizi ısıttık. Çalışanları güler yüzlüydü ve servisle ilgili bir problem de yaşamadık. 12.00’dan itibaren açık olan La Paz’a siz de bizim gibi akşam değil de gündüz giderseniz eğer, burası sanki sizin için özel olarak kapatılmış bir mekân gibi oluyor.. Ayrıca çarşamba, cuma, cumartesi akşamları La Paz’da canlı müzik ve Küba eğlencesi de var. Değişiklik arayan yeniliklere açık arkadaşlara küçük bir uyarı: Eğer biraz kalabalık bir arkadaş grubuyla gitmeyi düşünüyorsanız özellikle akşam için mutlaka rezervasyon yaptırın, çünkü biraz küçük bir yer.

Değişik lezzetler tatma peşinde olanlar için mutlaka keşfedilmesi gereken bir cafe-bar burası. La Paz’ın menüsü Arjantinli şef Gustavo Deniz tarafından hazırlanıyor. Latin Amerika halkının günlük yaşamda yediği geleneksel lezzetler bu menüde mevcut ve Bolivya, Peru, Arjantin, Küba, Venezuela, Şili, Meksika’dan seçilmiş 7 özel yemek de ana menüyü oluşturuyor. Arkadaşlarımla birlikte geldiğim bu mekânda uzun süre menüye baktık. Her yemeğin ayrı ayrı hikâyesini okuduk ve sonunda biraz zor olsa da ne yiyeceğimize karar verdik. Meksika’ya özgü bir yemek olan Burritos Picantesi, Ajide Galinayı (Peru) ve bir salata olan Choclo y Palmitos’u (Kosta Rika) dene-

Okyanus, 34


Tuba KARAMAN tugbakaraman93@gmail.com Jean Baptiste Grenoville 2006 yapımı Patrick Süskind’in aynı adlı romanından uyarlanan Perfume filmi, Tom Tykwe yönetmenliğinde çekildi. Karakterimize Ben Whishow hayat veriyor. 18.yy Fransa’sında sefalet açlık ve pisliğin hüküm sürdüğü Paris sokakları... Filmde sanki siz de o sokaklarda dolaşıyor hatta o pis kokuyu üzerinizde hissediyorsunuz. Karakterimiz bir balık satıcısın oğlu olarak dünyaya gelen Jean Baptiste, müthiş bir koku alma yeteneği ile dünyaya gelir.İnsanların, nesnelerin içerisinde ki en küçük kokuları bile duyabilen bir duyuya sahiptir. Ve yeteneği ona hayatını harcayacağı bir amaç verir: kokuyu hapsetmek. Şansı ve akıllı oluşuyla kanımızı donduracak bir maceraya atılır, dünyanın en güçlü kokusunu on üç güzel kızın bedeninden sağlar ve koku imparatorluğunu kurar. Bunu yaparken işlediği cinayetler, kokuyu ele geçirme şekli ve saplantısıyla asla tahmin edemeyeceğiniz bir insan çıkar karşınıza. Bu yaşadıkları onun kaderi mi yoksa seçimi mi, kararsız kalabilirsiniz.

Martin Scorses’in Gangs of New York filminde izlediğimiz ünlü oyuncu Daniel Day-Lewis ‘in hayat verdiği kahramanımız tüm zamanların en baba kötülerindendir. Zira oyuncu, karakterle o kadar özdeşleşmiştir ki afişlerde bile Daniel Day-Lewis olduğunu anlamakta güçlük çekeriz. Hikayemiz 1800’li yıllarda New York’ta geçer. İrlanda göçmenlerinin yaşadıkları sıkıntılar ve şehirde yer edinme sorunları anlatılır. Kahramanımızın düşmanının oğluyla yaşadığı sürtüşmede - ki bu oğlu Leonardo Di Caprio canlandırıyor- aşkı, güveni ve düşmanlık atışmasını seyrediyoruz. Bill’in cam gözü, ustaca bıçak kullanışı, soğukkanlılığı, silindir şapkası ve kötü adam şakalarıyla size düşünme, arada kalma sorunu yaşatmadan tüm yönleriyle kötüdür ve bunu zevk alarak yaşar. Özellikle bıçak atma sahnelerinde bir hayli gerilebilirsiniz.

Okyanus, 35

sinema

Bill Butcher


Norman Bates Alfred Hitchcock tarafından çekilen Psycho filmi 1960 yapımı bir filmdir. Psikozlu bir katili anlatır. Filmde, sekreter Marion Crane ve yalnız yaşayan Motel sahibi Norman Bates arasındaki karşılaşmayı anlatır. Döneminin ve tüm zamanların en iyi korku gerilim örneklerindendir. Norman annesine saplantılı bir kişidir.Hikayesinde acı ve üzüntü veren noktalar vardır. Yaşadığı psikoz, filmin temelini oluşturur. Efsane duş sahnesiyle akıllarda pek de iyi hatıralar bırakmayan, içimize korku salan Norman, filmde parçalara bölünmüş bir insanın aşkını, annesini ve hayatının tüm detaylarını sorgulayabileceğiniz bir film.

sinema

-Onu bir yere götürseniz daha iyi... -Bir kliniğe mi yani? Tımarhaneye? İnsanlar tımarhaneye hep “bir yer” der. Onu “bir yere” kapatmak.

“Paradan, terörden ve ölümden daha etkili bir güce sahipti: İnsanların sevgisine hükmetme gücü. Parfümün yapamayacağı tek bir şey vardı. Onu, diğer herkes gibi seven ve sevilen birisine dönüştüremezdi.”

Hannibal Lecter Hannibal Lecter, Thomas Harris’in yazdığı kitap serisindeki karakterdir. Karakterimiz, zeki bir psikiyatrist ve kanibalist bir seri katildir. İlk filmde Lecter’ı Brian Cox canlandırmıştır. Ama asıl karakteri zirveye çıkaran oyuncu, 2002 yılında çekilen uyarlamada oynayan Anthony Hopkins’tir. Karakterimiz insan etiyle beslenen bir seri katil iken sadece zekiliği ve konuşmaları bile sizi endişelendirmeye yetiyor. Karakterimiz bakışları diyalogları ve soğukkanlılığıyla safkan bir kötü olduğunu ilan eder. Manyak katil filmlerinden sıkıldıysanız dünyanın en cool katiliyle tanışmalısınız.

Okyanus, 36


MEDET MEDET… ECEL CELALİLERİ ALDI MUSTAFA HAN’I Alp FAZLIOĞLU

Şehzade

Mustafa; Osmanlı tarihinin en acıklı ve etkileyici hikayelerinden biri, babası Sultan Süleyman’ın ilk göz ağrısı, annesi Mahidevran’ın umudu, yeniçerilerin kahramanı, Hürrem’in engeli, Rüstem’in hedefi… Şehzade Mustafa; otuz sekiz yaşındayken babası Sultan Süleyman’ın emriyle ecel celalilerine sunulan, henüz yedi yaşındaki oğlu dahi nizam-ı âlem adına katledilen, acısıyla kardeşi Cihangiri kahreden, ardından ağıtlar yakılan…

Genelde Mustafa’nın sonuna, Hürrem Sultan’ın emriyle Rüstem Paşa tarafından düzenlenen, Mustafa tarafından Safevî Şahı Tahmasb’a yazılmış gibi gösterilen uydurma mektupların sebep olduğuna inanılır. Bu mektuplar sayesinde Sultan Süleyman oğlunun kendi tahtında gözü olduğuna ve bunun için Safevî Şahı ile işbirliği

Uzun süren Sultan Süleyman saltanatı devletin tüm gücüne rağmen bir muhalefet kanadı da oluşturmuştur. İşte Mustafa’yı çevreleyip onu trajik sonuna taşıyan da bu muhalefet çevresi olmuştur. Özellikle bulunduğu sancakta onun çevresini sarmış olan muhalefet kanadı kah onun aklına girerek kah yönlendirerek zaten otuzlu yaşlarının sonuna gelmesine rağmen hala tahta çıkamamış olan şehzadeyi iyice taht düşüncesine düşürmüşlerdir. Babası Sultan Süleyman ilerleyen yaşına rağmen hala tahtta oturmaktadır öyle ki seferlere katılıp orduya kumandanlık dahi edememektedir. Doğudaki Safevî tehlikesi ise git gide büyümektedir. Bu durum yeniçeriler arasında huzursuzluk yaratmakta ve Safevî tehlikesinin ancak Şehzade Mustafa tarafından bertaraf edilebileceği düşünceleri yayılmaktadır. Aynı şekilde toplumda var olan bir takım sıkıntılar da halkın, adaleti ve cömertliğiyle ün salmış olan Mustafa’yı kurtarıcı olarak görmesine sebep olmaktadır. Askerler ve halk arasındaki popülaritesini gören Mustafa, çevresindeki onu teşvik eden

Okyanus, 37

edebiyat

Şehzade Mustafa, Sultan Süleyman’ın en büyük oğlu, ilk göz ağrısıydı. Mustafa küçük yaşlarından itibaren devrinin en önemli müderrislerinden dersler alır, zekası ve aklıyla kendini hemen gösterir, hocalarının takdirini kazanır. Şairdir, Muhlisî mahlasıyla kaleme alır şiirlerini, yetenekli bir hattattır da aynı zamanda. Askeri yetenekleri de çok yüksektir, bu sayede askerler arasında kendisine çok büyük bir sevgi ve saygı duyulur. Aynı sevgi ve saygıyı adaleti, dürüstlüğü ve cömertliği sayesinde halk nezdinde de kazanmıştır. Hocası Mustafa Sürûrî Efendi, Sultan Süleyman’a yazdığı bir mektubunda ondan “Devlet-i Aliyye’nin gördüğü en parlak şehzade” olarak bahseder. Daha genç yaşlarından itibaren bir kısım devlet adamı, halk ve ordu içerisinde Sultan Süleyman’dan sonra kesinkes tahtın sahibi olacak kişi olarak görülmeye başlanmıştır bile. Ancak işler pek de beklenildiği gibi gitmeyecek, Mustafa, Hürrem Sultan ve Rüstem Paşa ikilisinin de etkisiyle babasının gazabına maruz kalacaktır.

yaptığına inanmış ve oğlunun katline karar vermiştir. Ancak; bu komplo iddiaları ne kadar doğrudur, Mustafa’nın katline Hürrem Sultan mı sebep olmuştur, Mustafa’nın gerçekten tahtta gözü var mıdır? Bu konuda değişik tarihi kaynaklarda anlatılan çeşitli hikayeler arasından farklı görüşler çıkarılabilmektedir. Mektup komplosu ve Mustafa’yı zehirleme girişimi bazı yabancı kaynaklarda geçmektedir ancak her ne kadar Mustafa’nın katlinin arkasında Hürrem Sultan ve Rüstem Paşa’nın da parmakları olduğu görülse de yine de tarihi kaynaklardan öğrendiğimiz bilgiler ışığında Mustafa’nın gerçekten de tahtta gözü olduğu sonucuna varabiliriz. Hürrem Sultan’ın Şehzade Mustafa’yı kendi oğullarının dolayısıyla kendisinin önünde bir engel olarak gördüğü ve aleyhine bir takım çabalar sarfettiği bilinen bir gerçektir ancak sadece Hürrem’in bu çabalarının Sultan Süleyman’ı oğlu Mustafa’nın katline ferman vermeye itemeyeceği de açıktır.


edebiyat

devlet adamlarının da tesiriyle kendisini tahtın sahibi olarak görmeye başlamıştır. Mustafa’nın bu fikre kapılmış olduğunu fermanlarına tuğra çektirmesinden de anlayabiliyoruz. Tuğra çekmek saltanat alameti olup sadece padişah bu alametin sahibidir, padişah dışında kimselerin tuğra çekmeleri yasaktır. Şehzade Mustafa’nın tuğra çekmesi artık babasının saltanatını kabul etmediğini ve saltanatın kendisine ait olduğunu düşündüğünü göstermekte olup başkaldırı niteliğindedir. Şehzade Mustafa gerçekten saltanat hevesine kapılmış olsa da Hürrem Sultan ve Rüstem Paşa da onun aleyhine çalışmaktan geri durmamışlardır. Başlarda Sultan Süleyman, oğlu Mustafa’nın kendisine karşı bir isyana kalkışacağına ihtimal vermese de içindeki kuşku git gide büyüyordu. Mustafa’nın Safevîler ile işbirliği içinde olduğu, niyetinin sadece tahtı ele geçirmek olmadığı, babasının canına da kastedeceği söylentileri Hürrem Sultan ve Rüstem Paşa tarafından Sultan’ın kulağına fısıldanıyor, ordu ve halk içindeki Mustafa yanlısı söylentiler de bilinçli olarak Sultan’ın kulağına taşınıyordu. Gerçekten de Rüstem Paşa İran üzerine sefere çıktığında ordudaki yeniçeriler Rüstem Paşa’dan ayrılıp Şehzade’nin hizmetine girmek üzere Amasya’ya geçtiler. Bunun üzerine Rüstem Paşa, Sipahiler Ağası Şemsi Ağa’yı, İstanbul’a göndererek Sultan’ı durumdan haberdar etti. Şemsi Ağa yeniçeriler arasındaki “Padişah artık çok yaşlanmış olduğundan bizzat düşman üzerine gidemiyor. Şehzade Mustafa’nın padişahlığına Rüstem Paşa’dan başka bir engel yoktur. Rüstem’in başını kesmek ve yaşlı Padişah’ı Dimetoka Sarayı’nda dinlenmeye göndermek kolaydır.” şeklindeki söylentileri Sultan’a anlattı. Artık bu son gelişmeler içindeki kuşku gün be gün büyüyen Sultan’ı oğlunun kendisine karşı isyan etmiş olduğuna ikna etmişti.

Şehzade Mustafa ise İstanbul’da, sarayda kendisi aleyhine yürütülen entrikalardan haberdardır ancak annesinin her gün ileri sürdüğü gibi babası tarafından zehirlenebileceğine de asla inanmak istememektedir. Hürrem Sultan’ın ve Rüstem Paşa’nın ithamları için deliller bulmak amacıyla kendisinin attığı her adımı gözcüler vasıtasıyla takip ettiklerini fark edince tüm hareketlerine dikkat etmeye başlamış, para ve seçkin atlar hediye ederek ve mümkün olduğunca göze batabilecek hareketlerden uzak durarak babasının gönlünü tekrar kazanabilmek için elinden geleni yapıyordu. Fakat attığı tüm bu adımlar dahi Sultan’ın çevresindeki düşmanları tarafından çarpıtılarak suçluluğunun yeni birer delilleri olarak gösteriliyordu. Yaşanan tüm bu gelişmeler hem Sultan’ın hem de Şehzade Mustafa’nın birbirlerine duydukları güveni git gide eriterek tamamen yok etmişti. Tıpkı Fatih Sultan Mehmet’in ölümünün ardından yaşanan gibi büyük bir taht savaşının başlayıp imparatorluğu uçurumun kenarına sürükleyeceği korkusu herkesi kaplamıştı. Artık Devlet-i Aliyye patlamaya hazır bir bomba halini almış, herkes patlayacağı anı beklemekteydi. Şehzade Mustafa’nın başına buyruk ve isyan niteliğindeki hareketleri ve Hürrem Sultan ile Rüstem Paşa’nın kışkırtmaları sonucu Sultan Süleyman artık oğlunun gözünü tahta dikmiş ve kendisinin canına kastetmiş olduğuna inanmış, Mustafa’yı infaz etmeyi aklına koymuştu. Bu sebeple İran seferine çıkmış ve yeniçeriler kendisini terk edip Şehzade Mustafa’ya katılınca Aksaray’da beklemeye başlayan Rüstem Paşa’yı geri çağırarak, ordunun başına bizzat kendisinin geçeceğini ilan etti. 1553 yılının Ekim ayı idi, Sultan Süleyman ordusunun başında Anadolu topraklarına geçti, yanına Manisa sancakbeyi oğlu Şehzade Selim’i de alarak otağını Karaman topraklarındaki Ereğ-

Okyanus, 38


olarak düşündü. Yanında iki adamıyla birlikte babasının otağına doğru ilerledi. Silahlarını dışarıda bekleyecek olan adamlarına bırakarak silahsız bir şekilde babası Sultan Süleyman’ın otağına girdi.

Şehzade Mustafa’nın öldürüldüğü haberi bir anda karargahın her yerine yayıldı. Yeniçeriler hiddetle Şehzade Mustafa’yı istediler. Bunun üzerine Sultan Süleyman cesaretlerini kırıp gözdağı vermek için Mustafa’nın cansız bedenini bir kilim üzerinde otağının önüne çıkardı. Yeniçeriler daha da hiddetlendiler, hiç hakkı olmadan böyle bir cürmü işleyen Sultan’a lanet okuyorlar ve bu musibetin başı olan Rüstem Paşa’ya intikam yeminleri ediyorlardı. Tüm bu bağrışmalar otağındaki Sultan’ın kulağına kadar ulaşıyordu. İsyana kalkışmak üzere olan yeniçerileri sakinleştirebilmek için Rüstem Paşa hemen aynı gece içerisinde veziriazamlıktan alınıp yerine

6 Ekim günü en güzel giysilerini giyerek, altın ve değerli taşlarla süslenmiş muhteşem bir at üzerinde, yanında babası için değerli kürklerden, seçkin atlardan oluşan zengin hediyelerle birlikte etrafı görkemli bir maiyetle çevrili olarak yola çıktı ve babasının karargahının yakınlarına otağını kurdu. Daha gelir gelmez ayaklarının ucuna bir ok düştü Şehzade Mustafa’nın. Oka bağlı bir mektup vardı, kimden olduğu bilinmeyen mektupta ölümünün geri dönüşü olmayan bir şekilde kararlaştırıldığı, geri dönmesi gerektiği söyleniyordu. Mustafa bunu babasıyla arasını hepten bozmak isteyen Rüstem Paşa’nın bir oyunu

Okyanus, 39

edebiyat

li yakınlarında kurdu, gelip babasının huzuruna çıkması için Şehzade Mustafa’ya haber salındı. Ancak Mustafa, kendisine yöneltilen suçlamalara karşı kendini savunması için değil aksine sorgusuz sualsiz infaz edilmek üzere babasının tahtının önüne çağırılmıştı. Sultan Süleyman’ın, her ne kadar Şeyhülislam Ebussuud Efendi’den üstü kapalı bir şekilde sual ederek “caizdir” cevabını aldığına yönelik iddialar bulunsa da, infaz öncesinde vicdanını rahatlatmak için Şeyhülislam’dan fetva isteyip istemediğini kesin olarak bilemiyoruz. Bildiğimiz şey Mustafa’ya huzura çıkması için haber salındığında Sultan’ın kafasında oğlunu öldürme fikrinin kesinleştiği ve Şehzade Mustafa’nın da huzura çağrıldığını öğrendiğinde olacak olanları tahmin edebildiğidir. Yine de Mustafa Sultan’ın huzurunda yöneltilen tüm suçlamaları çürütebileceğini ve kurtulabileceğini umut ediyordu. Babasının emrine itaat etti, ne en yakınındaki insanların uyarıları, ne üzüntü içindeki annesinin ricaları onu durdurdu, öyle ki her şey gitmesine mani olmaya çabalıyormuş gibi yola çıkmak üzere bineceği atlardan iki tanesi üzerine binmesine izin vermedi.

Mustafa otağa girdiğinde babası Sultan Süleyman’ı tül bir perdenin arkasında gördü, elinde bir yay tutuyordu. Eğilip selam vermek istedi ancak tam o anda Sultan Süleyman’ın sesi gürledi: “Hala bana selam verme cesaretini mi gösteriyorsun, it!” Mustafa şaşkınlığını atamadan yedi dilsiz cellat birden üstüne çullandı. Güçlü bir vücuda sahip ve iyi bir güreş eğitimi almış olan Mustafa ilk anda üstüne çullanan cellatlardan kurtulup onlarla boğuşmaya başladı. Ancak koruyucu bir muska taşıdığı sarığı başından düştükten sonra cellatlar iki yay kirişini Mustafa’nın boynuna geçirmeyi başardılar. Eski zamanlardan beri devam eden bir Türk töresidir, saltanat ailesinden kimselerin kanı akıtılmazdı. Mustafa, babasının gözleri önünde boynuna geçirilen yay kirişleriyle boğularak öldürüldü.


Kara Ahmet Paşa getirildi ve yeniçerilere altın dağıtıldı. Rüstem Paşa bu sırada kaçarak İstanbul’a doğru yol almıştı bile. İstanbul’da Hürrem Sultan’ın himayesine sığınan Rüstem Paşa yine de veziriazammış gibi itibar görmeye devam etti. Divân-ı Hümayûn’un yüksek rütbeli memurlarını kabul ediyor, yabancı elçilerle görüşüyor, camiye törenle gidiyordu. Nitekim çok değil, iki sene sonra alındığı veziriazamlık makamına geri döndü.

“Meded meded bu cihânun yıkıldı bir yanı Ecel celâlîleri aldı Mustafâ Han’ı Tulundı mihr-i cemâli bozuldu dîvânı Vebâle koydılar âl ile Âl-i Osmânı” Şehzade Mustafa’nın yası Anadolu’da nesiller boyunca Taşlıcalı’nın dizeleriyle tutulmuş, Mustafa’nın hikayesi dilden dile dolaşan bir ağıt olmuştur.

edebiyat

Şehzade Mustafa öldürüldüğünde oğlu Mehmet henüz yedi yaşındaydı. Babasının ölümünün ardından annesiyle birlikte Bursa’ya yerleştirilmişlerdi. Ancak Mustafa’nın arkasından entrikalar çeviren ekip bu kez de oğlu Mehmet’in aleyhine çalışmaya başlamış, Sultan Süleyman’ı Mehmet’in saltanat ve devlet için bir tehlike olduğuna ikna etmeye çabalıyorlardı. Yeniçeriler ise “Mustafa öldüyse oğlu var!” diyerek onu büyüyüp babasının öcünü alacak ve tahta geçecek kişi olarak görmeye başlamışlardı. Bursa halkı Mehmet’i gördükleri anda sevinç çığlıkları atıp uzun ömür duaları ediyordu. Sultan Süleyman istemese de daha fazla direnemedi ve Mehmet’in de öldürülmesi emrini verdi. Annesinin kucağından çekilip alınan Mehmet de tıpkı babası Mustafa gibi boğularak öldürüldü.

Şehzade Mustafa’nın ve oğlu Mehmet’in öldürülmesinin ardından Şeyhülislam Ebussuud Efendi’den Mustafa’nın, sultanın hükümdarlık alametlerini kendisine mal etmeye cesaret etmiş bir hain olduğu bu sebeple hem kendisinin hem de oğlunun katlinin caiz olduğuna dair bir fetva alınarak cinayetlere meşruiyet kazandırılmak istenmiştir. Ancak Mustafa’nın öldürülüşü askerler içerisinde olduğu kadar hem halk hem de alimler arasında da hiç bir zaman haklı görülmemiştir. Mustafa’nın katli imparatorluğun her tarafında acı ve hüzünle karşılanmıştır, ardından gözyaşları dökülüp, sayısız mersiyeler yazılmıştır. Mustafa’nın ardından mersiyeler yazan şairlerden hiçbiri Taşlıcalı Yahya kadar samimi ve cesur olamamıştır. Taşlıcalı duyduğu hüznü açıkça mısralarına dökmüştür:

Yararlanılan Kaynaklar:

- Johann Wilhelm Zinkeisen, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, Yeditepe Yayınları - Joseph von Hammer, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, İlgi Kültür Sanat Yayıncılık - Nicole Jorge, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, Yeditepe Yayınları

Okyanus, 40


İSTANBUL Aysun Şener aysunsenerr5@gmail.com

edebiyat Ben sana İstiklal’i anlatıyorum; benimle özgür ol diye… Ben sana Kadıköy’ü anlatıyorum; rıhtımıma gel diye… Ben sana Ortaköy’ü anlatıyorum; boğazı tüm cazibesiyle hisset diye… Ben sana Üsküdar’ı anlatıyorum; Kız Kulesi’nin yansımasında, güçlülüğünde beni gör diye... Ben sana Çamlıca’yı anlatıyorum; iki doğa eseri muhteşem, eşsiz boğazı damarlarında yaşa diye... Sahi, sadece İstanbul Boğazı’ndan bahsetmediğimi anlamak bu kadar zor mu?

Okyanus, 41


Yolda Aranan Kafiye Mustafa Fatih Yiğit mustafa.fatih.yigit@gmail.com

edebiyat

“yol bir kafiye arar ve bulur dönemeçlerin benzerliğinde” Bir saat kadar önce bana ufuk çizgisi olarak görünen yerde iniyorum otobüsten: Bir yol ayrımı. Issız, sıcaktan su kıvamında yolların bir tanesi Kayseri’ye bir diğeri Nevşehir’e, arkamda kalanı Niğde’ye sağıma düşeni ise Develi’ye varıyormuş, tabelalar öyle söylüyor. Beni almaya gelecek olan arabanın gelmesine daha epey vakit var. Yol kenarında, sadece bilmek zorunda kalanların bildiği tek pompalı bir benzin istasyonunun lokantasına giriyorum. Kırmızı çuha kaplı masalardan birinde oturan iki adama çakmakları olup olmadığını sorduğumda, bakışlarından “Bok yiyorsun da çanağını niye taşımıyorsun?” cevabını ve çakmağı alıyorum. Suskunluklarının altında gizli bir merak yatıyor, keyifleniyorum. Cebimdeki son Camel sigarasını yakıp dışarı çıkıyorum, buğday beyazı ovada çöl kurusu şu ağır sigarayı içmek hiç hoş olmuyor gerçi ama meşgale işte... Bir süre esen rüzgarı saçlarıma hapsediyorum. Rüzgar, uzak bir köyden ezan sesi taşıyor, yükü ağır anlayacağınız. “Tanrı buraya leylek kanatlarında taşınmış olmalı” diye düşünüyorum. Sonra film yanığı bazı resimler geliyor uzaklardan. Çocukluktan bir görüntü, anlık bir geçiş. Sanki bu yolla özdeşleşmiş, gideceğim şehirle bütünleşmiş... Tek bir elektrik direği hatırlıyorum, üstünde tek bir leyleğin olduğu. Sonra bir de terk edilmiş paslı bir otobüs durağı. O zamanlar bile ıssızlığından şikayet ederdi her bekleyişte. Derme çatma masadan kalkıp az ötede serinleyen kavakların yanına varıyorum.

Yol kenarında yabanileşmiş buğday başaklarından birini elime alıp öfelediğimde hayatımda ilk defa bir buğday başağını elime aldığımı fark edip şaşırıyorum. İnanamıyorum dünyaya ne kadar uzak olduğuma. Tek tek buğday tanelerini aradan seçip gerisini rüzgara teslim ediyorum. Buğdayı ağzıma attığımdaonu ekenlerin alın terinin çoktan kurumuş olduğunu fark ediyorum. Bütün bu kuraklık arasında ıssız yola bir kez daha bakıyorum. Bir otobüs daha geçiyor rüzgarı öldürerek. Yollar bu kadar sonsuzken, insanın alın yazısı son durakları belirleyen. Bir otobüs daha geçiyor, bir de araba, bir araba daha... Issız otobüs durağına varıyorum, yarısı toprağın altında kalmış, o da bıkmış burada beklemekten. Derdini dinlediği yolcuları, ayırdığı sevdalıları ya da kavuşturduğu ana oğulları kim bilir nerede? Bir ben bir o var şimdi. Ha birde hiç birimizden haberi olmayan bir Erciyes dikmişler karşıya. Seneler önce içini şarapla doldurmuşlar, kırmızı. Şimdilerde sakin. Sırasının gelmesini bekliyor belki de. Ah bir de ona söz hakkı verilse, bir kez daha verilse... Nefretle mi kusacak tüm belasını üzerimize yoksa biz ölümü bekleyen aciz kullarını kestirmeden, acıtmadan, utandırmadan mı gömecek küllerinin arasına? Sorarsın da cevap alamazsın böylelerinden, ketumdur Erciyes’in tavrı. Gururludur da çoğu zaman. Dümdüz ovaya hükmünü geçirmiş, sanki küçük dağları o yaratmış. Haksız da sayılmaz.

Okyanus, 42


calı daha mutlu bir geçmişten haberler veriyor kırlangıçlar. Gelecek hiç bir zaman böyle olmayacak, yaşamın ağır yükü altında biraz daha eziliyorum. Yolun araçlara ayrılan kısmına biraz daha yanaşıyorum. Rüzgar sağdan sağdan yokluyor bedenimi, yürüyorum. Yürüyorum, gözlerim görülebilecek bütün kıtlığa kapalı. Yürümek zamanı geri getirmiyor. Kulaklarımda çalı çırpı sesleri orta şerite seğirtiyorum. Kavak neşesi, benzinliğin miskinliği, yolun sessizliği hepsi geride kalmış, gözlerimi açıyorum. Karşıdan gri bir bulut geliyor, yavaş yavaş su oluyor sonra da gri bir arabaya dönüşüyor. Araba yanımda duruyor. -Selamunaleyküm -Aleykümselam

Okyanus, 43

edebiyat

Yürüyorum gideceğim yere doğru. Bütün bu Anadolu yavanlığı ağzımda kuru kayısı gibi gevşiyor. Çiğnemesi zor ama tadı güzel bir başka yemiş de olabilir pekala. Güneş ensemde şaklıyor. Diyor ki: yürü ulan eşşoğlueşşek, senin ömrün hep böyle geçecek. Aldırmaya lüzum yok ona, zira intikam besliyor içinde. Kendi milyar yıldır yanarken suçsuz yere bizlerin bu safahatı nedir böyle? Yürüyorum, kesik yanık görüntüler gelmeye devam ediyor. Otobüsün kokusunu da henüz atamamışken zihnimden bir de bunlar ağır geliyor. Sarı kafalı çocuğun arka pencereden birilerini beklediğini görüyorum kızıl bir akşamüstü. Görüyorum, görüyorum... Kırlangıç sabahlarında terastaki beton zeminin soğuğu vuruyor bacaklarımdan içeriye. Daha kedersiz, daha aldatma-


Vicdan Denizi Ertuğrul Akıncı mertugrula@gmail.com

edebiyat

“Bizimle gel” dedi. Üç arkadaş korkunç yağmurun altında ilerliyordu. Bir ara sokağa saparak kendilerini beklemekte olan cılız adama doğru yürüdüler.

adamın kolunu tuttu ve yumruk atmasını engelledi. Dördü de hızlı gelişen olayların şaşkınlığı içindeydi ve ne yaptıklarını bilmezcesine hareket ediyorlardı. Bir anlık bir sessizlik oldu fakat bu an dördü için de pek uzun geçti. Ahmet panik ve Ahmet, Rıza’yı cesaretlendirmeye şaşkınlık içinde elindeki bıçağı cılız adama sapçalışarak“Korkma be Rıza biraz gözünü korkutup ladı ve adam bir gölge gibi önlerine yığıldı. Bir gideceğiz” diye fısıldadı. Rıza, vicdan denizinde çırpınış, bir inleme, hepsi o kadar. en çok yıkananlarıydı, atacağı her adımdan önce bu denize düşecek miyim diye hesap ederdi ve Bir anda gelişen olayların verdiği şaşkınlık nedvicdanının razı geldiği iş olurdu. Öyle bir den- eniyle üçü de olduğu yere çivilenmişti. Şimdiye izdi ki bu, bazı geceler adamı yutacak gibi olur; kadar hiç konuşmayan arkadaşlarının sesleriyle soğuk soğuk saatlerce terletirdi. Bazı gecelerse irkildiler: “Gitmeliyiz!” fazla hırpalamaz fakat tokatlarıyla bunaltır, sabaha yorgun bir şekilde ulaştırırdı korkunç kanatları altına aldığını. Rıza, bu iki arkadaşıyla olunca Üç arkadaş ayrıldıktan sonra Rıza’nın gözleri vicdanının onu boğmakla tehdit eden sesini duy- kararmış, nereye gittiğini bilmeden yürüyordu. mazdan geliyordu. Bir sürü sokaktan geçti, bazılarını tanır gibiydi, bazılarınıysa sanki daha önce hiç görmemişti. Bu “Bıçağı bırak” dedi Rıza. duvarlar hep böyle suçlayarak mı bakardı adama suçunu yüzüne vurur gibi. Hepsi dile gelmişti “Sadece korkutacağız demiştim, merak etme” sanki. Başı çatlarcasına ağrıyor, sadece yürüyordedi Ahmet. du. Beş dakika önce nerede olduğunu unutuyor, beş dakika sonra nerede olmak istediğini de bilmSokakta yalnız başına, soğuktan mı korkudan iyordu. Tek bildiği birini öldürmüşlerdi. Kanlı mı titrediği belli olmayan cılız bir adamın yanına canlı önlerinde duran birinin gözündeki yaşam vardılar. Ahmet, cılız adama daha da yaklaşarak ışığının söndüğünü görmüştü. İçinden ağlamak “Sana bunun olacağını söylemiştim, dinlemen ge- bile gelmiyordu. rekirdi” diyerek elindeki bıçağı savurdu ve bıçağın havada vınlamasıyTüm yargılayıcı gözlerden la köşeye sıkışmış çekindiğinden daha fazolan adam önce la çekindiği bir şey suçlakorktu, sonra birdma yağmuruna tutmaya en cesaretlendi ve başlamıştı onu: Vicdanı. kendinden beklenSanık kendisiydi, hakim, meyecek bir çeviksavcı, tanık ise vicdanıydı. likle çaprazında duVe cezası da yargılama sürerup olayları izleyen ci de çok acı vericiydi. Rıza’ya bir yumruk savurdu. Rıza, “Kendi kendine konuşmaya yumruğun verdiği başladı” derdi onu dışarıdan acıyla bir anda kengören biri ama o vicdanıyla dini kaybetti ama konuşuyordu. çabuk toparlandı ve delirmişçesine “Sen bir cana kıydın.” yumruklar savuran

Okyanus, 44


“İstemed… İstemeden oldu. Ben.. ben kendimi yolu değil. Eskiden yaptığın gibi bana danışırsan sesimi bir nebze azaltabilirim.” kaybettim.” “Arkadaşın bıçağını çıkarttığında bunun olabileceğini bilmiyor muydun?” “Durdurmaya çalıştım ama o… O dedi ki…”

“Ne olur sus artık!” “Biliyorsun ki yapamam.”

“Ne yapmamı istiyorsun? Ne? Ne? Yeter ki sus, “Hayır, sen sadece beni başından savmaya yalvarırım.” çalıştın.” “Ne istediğimi biliyorsun. Ben hep doğru olanı “Öldürmek istemedim, ona zarar vermeyi düşün- isterim. Nedir sence doğru olan?” memiştim.” “Bunu benden isteyemezsin, onu öldüren ben değilim. Sus artık.” “Öyleyse neden oradaydın?” “Sebebimiz vardı, Ahmet o… o anlatmıştı “Her sus deyişinde sesimi daha da artırırım. Nereye gidersen git ben oradayım. Benden saklanabibana…” leceğin, kaçabileceğin bir yer yok.” “Sebebin onun ölümüne değer miydi? O artık nefes almıyor. Senin yüzünden.” Kendini evinin kapısında buldu. Buraya nasıl geldiği hakkında bir fikri yoktu fakat bunu düşünmedi bile. “Sus artık yeter!”

Okyanus, 45

edebiyat

Uyumayı denedi, içinde kulaklarını tırmalayan “Bunu yapamam biliyorsun. Gece, yalnız kaldığında tüm düşüncelerin benim eserim. SEN ses buna izin vermedi. Gecenin bu kadar uzun olduğunu bilmezdi. Diğer mahkemelerin vereceği BİRİNİ ÖLDÜRDÜN.” cezalardan ve yapacağı suçlamalardan çok daha “YETER SUS!” ağırlarını yapan bir mahkemede yargılandı tüm gece. Öyle bir mahkeme ki pençeleri çok keskin “Ömrün boyunca beni dost bildin, bir işe ve öldürücü, öyle suçlamalar ki Rıza’yı içten içe kalkışmadan önce hep bana danışırdın. Şimdi yiyor, öyle bir ses ki durmadan haykırıyor, o ise düşmanın mıyım? Sence gücün beni susturmaya bu sesin pençesi altında kıvranıyor. Vicdanının yetebilir mi? Bir yolu var mı bunun gerçekten?” kurduğu mahkemede suçlu bulunmuştu ama bu onun her gece bu mahkemede yargılanmasına en“Var.” gel olamayacaktı. Artık o ömrü boyunca bu sesi duymaya mahkumdu. “O düşündüğün şeyi yapmak beni susturmanın


Sizden Picasso Gökçe Çil egokcec@gmail.com Sizden Picasso’ya ait olan bu resmi yorumlamanızı istesem ne dersiniz? Hangi açıdan bakar, ne şekilde yorumlamalarda bulunursunuz? Yerde bir kızın oturduğunu, onun arkasında ise siyah bir şey olduğunu, bakış açınıza göre pelerinli bir erkek olabileceğini ya da bir abajur olduğunu söyler misiniz? Ya da cisimlerin karmaşık olarak yerleştirildiğini ve resmin anlamsız olduğunu mu düşünürsünüz? Evet, aslında haklısınız. Sanatla ilgisi olmayanların, sürrealist bir yaklaşım taşıyan bu resmi yorumlaması zor olacaktır. Hatta aranızdan: “Bu da resim mi ya ne çizmiş ki?” diyenleriniz bile çıkabilir.

edebiyat

Peki, Diego Velázquez’e ait olan bu resmi yorumlayabilir misiniz? Nedimeler adını taşıyan bu resim, dünya resim tarihinde üç boyutun ilk defa tuvale taşındığı eserdir. Ressam tabloda bütünüyle yer almıştır. Odanın arka tarafındaki aynada kral ve kraliçe belirsiz bir şekilde görülmektedir. Ressamın sağında beş yaşındaki Prenses Margarita merakla anne ve babasını izlemektedir. Nedimeler ise onunla ilgilenmektedir. Fakat benim değinmek istediğim nokta; eserin anlamı ve tarihçesinden çok Picasso’nun eseri ile arasındaki bağlantıdır. Modern dönem ressamı olan Picasso, bu eserden çok fazla etkilenmiş ve sizinle ilk paylaştığım eseri resmetmiştir. Picasso kübik bir ressamdır.

Peki, şimdi size sormak istiyorum. Yaşadığımız hayatı göz önünde bulundurursak, kübik şekillere bakarak yanlış anlamlar çıkartmaktan hayatımızdaki gerçekleri ne kadar görebiliyoruz? Hayatımızdaki hiçbir şey Velázquez’in resmi kadar açık ve net değildir. Doğduğumuz andan, son nefesimizi vereceğimiz ana dek bir saniye sonrasını bilmeden hayatımızı yaşarız. Karşımıza çeşitli yollar çıkar ve bu yollar bizim yorumlamamıza göre anlam kazanır. Kimi yolu fırsat olarak kabulleniriz, kimisini ise düş kırıklığı. Fakat ortak olan noktası şu ki; hiçbir yolu, o yolda yürümediğimiz takdirde doğru şekilde tasvir edemeyiz. Aslında karşımıza çıkan her yabancı nesne, olay ya da kişi bizim için kübik bir gerçekliktir. Çünkü bizim ona biçtiğimiz değer ile anlamlanır. Size göre güzel olan bir başkasına göre değildir ya da sizin çok değerli gördüğünüz bir fırsat, başkası için önemsenmeyecek kadar basittir. Hayatta objektif olarak kabul edebileceğimiz değerler çok azdır. Bizim bakış açımıza göre anlam kazanan bir dünyada, genel itibariyle her şeyin subjektif değer taşıdığını kabul etmek en doğrusu olacaktır. Bu sayede hem hayatı daha kolay anlamlandırır hem de başkalarının görüşlerine saygılı olma hususunda daha hassas davranabiliriz.

Okyanus, 46


Pek Saygıdeğer Yaşar Kemal Özge Fıstıkçıoğlu ozgefistikci@gmail.com Son romanınızı okumayı yeni bitirdim ve her romanınızı okurken olduğu gibi şaşkınlıkla benimseme duygularını bir arada hissettim.Her seferinde şaşırıyorum.Çünkü bu zengin ve çok yönlü bakış açısı beni her zaman etkiliyor. Aynı anda şehirli, köylü; kadın, erkek; yaşlı, çocuk; sinsi, masum karakterleri oluşturmak, konuşturmak ve üstelik bunu doğalını bozmadan yapabilmek ustalığına sahipsiniz. Ve her seferinde romanlarınızı benimsiyorum, çünkü romanlarınızdaki renkler, sesler her zaman bir ormana girer gibi huzurlu ve sarmalayıcı.

”Tanışmadan, görüşmeden bir insan bir ıssız ada gibidir. Tehlikelerle doludur.” Ana karakter olarak bir de Remzi Bey’in karısı Melek Hanımdan bahsedebiliriz. Olayları adeta yöneten, insanları birleştiren becerikli bir ev hanımı kendisi. Onda korkudan çok merak duyguları ağır basıyor diyebiliriz. Kasabaya ne olduğunu, etrafındaki insanları, eşyalarını, kedisini,kocasını, çocuklarını merak edip duruyor.

İşte son romanınız da şaşırtıcı kısalığına rağmen bütün bunları vermeyi başarabildi bana.”Tek Kanatlı Bir Kuş” korkunun romanı olarak tanıtıldı bize, siz ve eleştirmenler tarafından. Romanın temel mekanının halkı tarafından terk edilmiş, üstelik neden terk edildiği diğer insanlarca bilinmeyen bir kasaba olması korku öğesini destekleyen en temel unsur. Bu kasabaya atanan posta memuru Remzi Bey’in roman boyunca içindeki korkuya ve karamsarlığa şahit olmamız da romandaki “korku” temasını destekliyor. Özellikle olay akışı içinde karamsarlığın birden Remzi Bey’in içine çökmesi, bilinmezlikler karşısında korkması insan olmamızın en temel sonuçlarından birini bize Bu roman aslında 1960’ların sonunda yazıldıysa hatırlatıyor. İnsanız; tanımadıklarımızdan, bilme- da Yaşar Kemal onu bugünlerde yayımladı. Ne de diklerimizden insan tabiatı dolayısıyla korkarız. iyi yaptı. Çünkü sizin de son romanınızda dediğiniz gibi:

Okyanus, 47

edebiyat

Biraz da romanınızdaki kasabadan bahsetmek gerekir. Kasabanın ismi Yokuşlu Kasabası. Halkı tarafından terk edilmiş, ıssız bir kasaba. Herkesin hakkında farklı bir hikaye anlattığı, farklı bir fikir benimsediği bir kasaba. En büyük hikaye, kasabanın üstüne dağın düştüğü hikayesi. Neredeyse herkes buna inanmış. Romanınızdan bahsederken askerlik yaptığınız kasabadan esinlenerek yazdığınızı söylemişsiniz. O kasabanın üstündeki büyük bir taşın kasabaya düşmesinden korkarak yaşayan köylüler sizi bu korkunun romanını yazmaya yönlendirmiş. Korkudan korktuğunuzu ve içinizdeki bu korkuyu atabilmek için bu romanı yazdığınızı da okudum.


Küçük Bir Misafirdin Metehan Toksoy metehantoksoy@gmail.com ken oyuncağımı kaybedip ağladığım zamanki gibi ağlıyorum.

edebiyat

Bir boşluk hissediyorum. Arıyorum seni. Bütün bedenime anonslar geçiyor, hücrelerime emirler veriyorum. Seni derhal bulmalıydım yoksa hissettiğim bu boşluk beni yutacakmış gibi geliyor. Haftalardır ses seda yok. Haftalardır bir kere bile senin içinde geçtiğin cümleler, düşler kurdurmadın bana. Hayallerime ne oldu peki? Sen kaçınca suya düşüp intihar mı ettiler yoksa, hayallerinin yani senin peşinden mi gittiler? Nereden geldim ki ben buraya? Sen neredeydin, önemli olan o. Kalbime saklanmış olabilirdin. Yokladım kalbimi elimle. Önce yukarılara baktım, sonra derinlere. Yoksun. Sadık misafirim, kalbimin ev sahibi artık yok muydu?

Bir misafir bekledim oysa ki. Onca yaşanmışlığın saklandığı o tozlu anılar rafının arasından gelecek bir misafir bekledim. Daha bir kaç hafta önce benimleydi. Daha bir kaç hafta önce onca yaşanmışlık bendim, şimdi ise misafir oldu.

Derken yaşanmışlıklar çıktı ortaya. Yorgun, bithap bir halde. Acıkmışlar asıl sana. Aylardır ne sesini duydular, ne yüzünü gördüler. Beslenemediler gerçek sahibinden. Ama sen hala yoktun. Bunlar son çırpınışların mıydı? İçimdeki seni ben kendi ellerimle mi öldürmüştüm? Hayalimin katili ben miydim?

Daha bir kaç hafta önce zihnimde en güzel şarkılarını söylüyor, zihnime en utangaç dokunuşunu yapıyordu. O kadar sakindi ki. Youtube’daki o en sevdiğim, 1 saatlik huzur dolu enstrümantal müzikler onun yanında ses kirliliği kalırdı. Korkuyorum aslında. Kaybolmuş olacağından korkuyorum. Uyandıramıyorum artık yaşanmışlıkları. Halbuki yaşanmışlıklar beni uyandırırdı ansızın. Gecenin bir saatinde ağlayan küçük, şımarık bir çocuk gibi ilgi isterdi. Eski müzikleri dinliyorum, seni düşünürken dinlediğim o özel müziklerimi. Hareket etmiyorsun. Yaşanmışlıkları geçtim, sen de hareket etmiyorsun. Zihnimde küçük bir çocuk gibi bir sağa bir sola zıplayan, sen artık yoksun. Ben alışmış olamam çünkü alışırsam eğer, istediğin zaman ulaşacağım anılar kervanına hoşgeldin demektir ama ben bu kervanda değilim. En azından öyleydim. Sen kaybolmuştun bedenimde sanki. Küçük-

Okyanus, 48


Herkes, Herkes Diyor. Kim Bu Herkes? Hande Çelikağ handecelikag@gmail.com

“Baba, yazın İngilizce ile ilgili bir projede çalışacağımı herkese söyledim ama projeye kabul edilmemişim. Şimdi ben herkese ne diyeceğim?” dediğimde, babam “Herkesin kaç kişi?” dedi. Bu soru karşısında afallayıp kaldım. Kaç kişiydi benim herkesim? Saymaya başladım. Elçin, Fulya, Samim… Gerçekten de herkesimiz kaç kişi? 20 ya da 30 hadi daha sosyal olanlarımızın ki 100 kişi. Çok mu önemli bu 100 kişinin bizim hakkımızda düşündükleri? Cevap: Normal şartlar altında önemli olmaması gere-

kirdi ama normal şartların geçerli olmadığı bir zamanda yaşıyoruz ve kendimizi değersizleştirip herkesimizi yüceltmeye devam ediyoruz. Kendi isteklerimi göz ardı edip başkalarının benim hakkımdaki düşüncelerine gereğinden fazla önem vermeye devam ederek yaşadığım hayatta –böylelikle benim olmaktan çıkan hayatta– nasıl mutlu olmayı başaracağım? Siz yorulmadınız mı hala herkesi düşünmekten? Herkes ne der kaygısı! Sırf bu yüzden saklanan tonlarca gerçek, söylenen yüzlerce yalan, vazgeçilen hayaller, itiraf edilemeyen duygular, gizlediğimiz nefretler var. Ben çok yoruldum tüm bunlardan. Bıktım artık herkesten. Herkese bu kadar kızıp da herkes olmak ne kadar doğru? Herkesin herkes için yaşadığı şu zamanlarda bu zinciri kırmak belki de biz gençlere düşüyor. Evet, gelin önce kendimiz vazgeçelim başkalarının herkesi olmaktan. İnsanları seçimlerinden dolayı yargılamayı, onların başarısızlıklarıyla alay etmeyi, yaptıkları işleri küçük görmeyi, yaşadıkları hayatları eleştirmeyi bırakalım. Koca burunlarımızı başka hayatlara sokmayalım, merakımızı törpüleyelim. Kendi işimize bakalım. Herkes halkasından eksilsin bir zincir. Gün geçtikçe herkesin herkesi yok olsun. Hadi hep birlikte tekil görünümlü şu çoğul ifadeden kurtulup 1. tekil şahsı özgürlüğüne kavuşturalım.

Okyanus, 49

edebiyat

Sabahın erken saatleri, dışarıda yağmur yağıyor. Ben yine herkesi düşünüyorum, kendimi değil. Herkes, önce gelmeye başladı artık kendimizden. Demem o ki; kendi isteklerimizi, hislerimizi rafa kaldırıyoruz. Raf ömürleri baya uzun, ne de olsa! Orada uzun süre bekleyebilirler. Başkalarının yani herkesimizin istekleri, bizim hakkımızda olan görüşleri daha önemli olduğundan onları ön planda tutuyoruz. Ayşe saçlarına kâkül kestirmek istiyor ama arkadaşları yani onun herkesi kâkülün ona yakışmayacağını söylediğinden vazgeçiyor bu isteğinden. Bu en basit örnekti. Daha neler yapıyoruz neler herkes için? Herkes “herkes ne der sonra?” diye kaygılanırken benim ise artık kafamın almadığı kim bu herkes? Merak etmeyin –her ne kadar kafamda herkes ile ilgili binlerce soru olsa da– sizin gibi benim de herkesim var.


Bir Ayrılık Merve Çelik muniramervecelik@gmail.com

edebiyat

Farklı sosyal tabaka insanlarının kesişen hayatları ve tüm bunların bürokrasiyle imtihanının çok etkili bir şekilde işlendiği film , 2011 yılında Asghar Farhadi yönetiminde, İran’da çekiliydi ve 61. Berlin Film Festivali’nde En İyi Film dalında Altın Ayı, En İyi Aktör ile En iyi Aktris dallarında Gümüş Ayı kazandı.

amaya yönlendirir. Nihayetinde otuz yaşlarında, eve küçük kızıyla gidip gelecek, hamile bir kadın olan Razieh ile anlaşır. Olaylar, genç kadının evde çalışmaya başlamasıyla birbirini takip eden talihsizlik ve yer yer entrikalar zincirine dönüşür.

Başrollerde Leyla Hatemi, Peyman Moaadi, Nader ile Razieh’in tartışması sonucu Nader’in Shabab Hosseini, Sareh Bayat ile Sarina Farhadi Razieh’i itmesi ve kadının Nader’i bebeğini yer alıyor. düşürtmekle suçlamasının farklı sınıflardan ailelerde yarattığı etki, filmi izleyenleri de hislerden Üst-orta sınıf bir ailenin ebeveynleri olan Simin hislere sürüklüyor. Bir anda Termeh olup, babaya (Leyla Hatemi) ile Nader’in (Peyman Moaadi) olan güveninizi sorguluyor,bir yandan Simin’in neden boşanmak istediklerini hakime anlatma ça- kadın içgüdüsü ve gücüyle doluyor,bir yandan balarıyla başlar film. da Nader’in doğruyu bulma çabasına bürünüyorsunuz. Razieh’in kocasının çocuksu kızgınlığı ve Buna göre Simin, kızı Termeh’in eğitimi için hayata karşı kırgınlığı içinizi burkuyor. Avrupa’ya taşınmak ister. Nader ise Alzheimer hastası babasının bakımı için ülkede kalma Razieh’in şüpheleri, kocasının hak arayışı, Nadtaraftarıdır. Simin hakimi bir türlü ikna ede- er’in kabullenmeyişleri ve Simin’in Termeh’i bu mez. Hakim, bu sahnede cinsiyetçiliğin sembolü durumdan en az yarayla kurtarma çabası... gibidir. Ataerkinin, sokaktan devlet dairelerine, mahkemelere, yani aslında hayata nasıl sindiği, Film bir ayrılığın asla sadece bir ayrılık olSimin’in verdiği mücadeleyle anlatılır. madığını öyle içimize işler şekilde gösteriyor ki , 123 dakika boyunca sızlayan bir vicdanı sorguSonuç olarak mahkeme ertelenir fakat Simin luyoruz. kararı beklemez ve annesinin evine taşınır. Termeh ise babası ve dedesiyle kalmayı tercih eder. İyi ki de sorguluyoruz. Simin’in gidişi, Nader’i babası için bir bakıcı ar-

Okyanus, 50


Bir Takım Sorular Kübra Öner

kbr-onr-1994@hotmail.com

Okyanus, 51

edebiyat

Hayat yaşamak istediklerimizden mi, hayallerimizden mi yoksa sadece yaşadıklarımızdan mı ibaret bilemiyorum. Benim şu hayatta gerçekten sevdiğim, sevebildiğim, beraber vakit geçirmekten hoşlandığım insan sayısı fazla değildir. Onları çok nadir bulur, gün gün sever ve gereğinden fazla değer veririm ama sorun şu ki; onları karşıma çıkarıp sevmeme izin veren kader, gün gelir yollarımızı ayırır ve bizi başka başka hayatlara sürükler. Teknolojinin nimetlerinden faydalanıp irtibatı kopartmamaya ne kadar uğraşsak da bir arada bulunamayız işte. Kalben sevdiğim o kadar az insan varken, onlardan da ayrılmak zorunda kalmak çok acı bir durum. Ve benim merak ettiğim; bu hep böyle mi olacak? Yani ben hep kafamda planlar yapacağım, hayaller kuracağım, sadece o hayallerle bile mutlu olup nasılsa bir gün gerçekleşir diye kendimi avutacağım ve gün gelecek, ömür bitecek, elimde sadece olmasını istediklerim değil de olanlar mı kalacak ?


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.