Yürüyüs 307

Page 32

Sayı: 307

Yürüyüş 11 Mart 2012

den bu 7 yıllık mücadeleyi neden karaladıklarının, neden destek vermediklerinin, neden oligarşiye direnişin içinde olmadıklarını kanıtlamak için çırpındıklarının açıklamasını yapmak zorundadırlar. Tarihsel ve siyasal bir sorumluluktur bu. Direnişin dışında kaldıkları, düşmanın manevralarına kolaylık sağladıkları gibi, sonrasında direnişe ideolojik olarak da saldırmaktan geri durmadılar. Grupçuluk, üstencilik ve pragmatizm Kürt milliyetçilerini, kendi eylemlerinden başka eylemlere “komplo”, “bozgunculuk” demeye götürdü. Devlete karşı her eylem, Kürt milliyetçilerine göre her direniş “süreci sabote eden” eylemdi, “Savaş rantçılarının oyunu”ydu. Ölüm orucu direnişini barış politikalarını bozan provokasyon ve komplo olarak gördüler. Bunun özeleştirisini vermek siyasal bir sorumluluktur. Kısa bir hatırlatma olarak 2000’den 2007’ye uzanan sürece bir göz atalım. PKK’nin hem içeride hem dışarıda Büyük Direniş’e nasıl saldırdığını, katliamlardan oligarşiyi değil, devrimcileri nasıl sorumlu tuttuğunu görelim. Bu gün yaptıklarını iddia ettikleri ölüm orucu direnişi konusunda ne kadar tutarlı, ne kadar samimi olabileceklerini anlamamıza yardımcı olacaktır.

F Tipi Saldırısına Devrimci Tutsaklar Ölüm Orucu İle Direnirken PKK Ne Yaptı? Yedi yıl boyunca açlığa, ölüme, zulme, emperyalizme ve işbirlikçilerine meydan okuyan, iradenin, inancın, halk ve vatan sevgisinin destanı olan bir ölüm orucu direnişi yaşandı bu ülkede. Bu direnişle tarihe, 122 şehitli, destansı bir direniş armağan ettik. Emperyalist paylaşım savaşlarının bile dört yıl sürdüğü dünyada biz yedi sene direndik… Yedi yıl boyunca omuzlarımız çürüdü tabut taşımaktan… Ölüm orucu direnişinin gücü, inanç, kararlılık, ideolojik-politik netlik ve feda ruhudur. Direnişimizin sahip olduğu bu güç, onu

32

tüm saldırılar, manevralar, kuşatmalar karşısında yenilmez yapan gücümüz oldu. Bu direniş nezdinde solculuk, devrimcilik yeniden tanımlanacak dedik ve tanımlandı. İşte bu süreçte, hapishanelerde en çok tutsağı olan PKK ve dışarıda da HADEP anlayışı, uzlaşmaya, yasallaşmaya ve düzen içileşmeye yönelik genel politikaları, hapishane direnişlerine bakış açılarıyla F Tiplerine ve tecride karşı mücadeleye katılmadılar. Bunun adını da “provokasyona gelmeme” olarak koydular. Kürt milliyetçileri oligarşinin hapishanelerdeki saldırılarına karşı “Biz burada esiriz, provokasyona gelmeyelim.” diyerek direnmek yerine hep uzlaşmayı seçmişlerdir. Buna rağmen Diyarbakır E Tipi’nde olduğu gibi devletin katliamlarından ve saldırılarından kurtulamadılar. Yanı başlarında her gün cenazeler çıkarken, tutsaklara işkence yapılırken ne destek, ne dayanışma gösterdiler. PKK tutsakları, devletin, 26 Eylül 1999’da, F Tiplerine geçişin hazırlığı niteliğinde Ulucanlar’da yaptığı katliamda tavırları da “Biz Yokuz Binbaşım...” diyerek elleri havada koğuşlarını boşaltmak olmuştur. Bu duruşlarıyla, direnişe değil, oligarşinin politikalarına güç verdiler, düşmana moral ve cesaret kazandırdılar. Ölüm oruçları sürerken gündeme gelen 2001 ve 2002 Newroz’larında gösterilere yaygın bir katılım olmuş, ama Kürt milliyetçiliği, Newroz’a “ölüm oruçlarını, direnişi, F Tiplerini” karıştırmamış, kitlesine de böyle bir duyarlılığı taşımaya çalışmamıştır. Bu ikircikli tutum, PKK’li tutsaklar nezdinde de sürmüştür. Yurtdışında yapılan birkaç ortak eylemde Kürt milliyetçiliği, ölüm orucunu “geri planda” tutup “kendini”, “kendi gündemini” öne çıkarmaktan vaz geçmemiştir. HADEP, ölüm oruçları konusun da, bir ÖDP’den, bir EMEP’den daha ileri bir tavır göstermemiştir. Yedi yıl boyunca, ölüm orucu direnişi yokmuş gibi davrandılar. 20 hapishanenin yakılıp yıkıldığı, 28 tutsağın katledildiği, yüzlercesinin

yaralandığı ve tümünün işkencelerden geçirilerek F Tiplerine atıldığı saldırıya karşı çıkmak demokratik bir görevdi. 19-22 Aralık saldırısında dört bir yan devrimci kanıyla boyandı, onlar yine direnişinin dışındaydılar. PKK’nin tarihine ve siyasi çizgisine damgasını vuran pragmatizm ve benmerkezcilik, 19-22 Aralık Direnişi’ni, “Barış sürecine zarar vermek”le, “komplo” ile suçlayabilecek kadar çarpık bir noktaya kadar savrulmuştur. Bu tavırları, daha sonra bizzat Abdullah Öcalan tarafından “Farkımızı cezaevlerinde ortaya koyduk. İyi oldu, cezaevlerindeki olaylar tutarlı devrimci direniş değildir.” sözleriyle onaylanmıştır. Devrimciler, direnmiş ve ölmüştü. PKK’li tutsakların direnmeyip ölmemiş olmasıydı iyi olan. İyi olan, devrimcileri, düşman karşısında yalnız bırakmak, sadece kendilerini düşünmekti. Ama direnmeyip “farklarını koymaları” onları F Tiplerine atılmaktan kurtaramadı. PKK, Ulucanlar’daki “biz yokuz” tavrını, 19 Aralık saldırılarında aynı şekilde sürdü. Çatışmanın boyutu, şehitlerin sayısı, düşmanın vahşeti ve direnişin olağanüstü kahramanlığı bile PKK’li tutsakların direnişe katılımını sağlayamadı. Çünkü direniş karşısındaki tavırları, merkezi politikanın sonucuydu. Bu politika, oligarşiye karşı çatışmayın, di renmeyin, devlete “güven verin” diyordu. Bu politika, “Devrimcilerden uzak durun” diyordu. İşte bu politikaya uyarak; devrimcilerin katline tepkisiz kalabildiler. Devrimcilerden uzak durdular. 19 Aralık öncesi devletin bakanı, tarihte ilk kez, PKK’litutsakların ne için yaptığı belli olmayan açlık grevini bıraktıklarına ilişkin bildirisini ekrandan milyonlara okudu. 19 Aralık öncesi devlet bu tür manevralarla devrimci tutsaklara saldırının zeminini hazırladı. PKK’li tutsaklar, F Tiplerine direnişsiz gittiler; bulundukları hapishanelerin hücre tipine dönüştürülmesini direnişsiz karşıladılar. Sürecek

KATLİAMLARA VE YIKIMLARA KARŞI


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.