Yaşamın ve Evrenin Kökeni - 1. Uluslararası Konferans 2016

Page 1



<26<?=?=?69

HayatÄąn ve Evrenin KĂśkeni f i dh


Hayatın ve Evrenin Kökeni Konferansı

Ç NDEK LER Giriş 5 Altuğ Berker’in sunumu: “Darwinizm Bilimin Eğitimini Engelliyor " 8 "Ara Fosil Bulundu” İddiası Bir Sahtekarlıktır 10 Darwinist Eğitimin Getirdiği Felaket: Çocuk Katiller 14 Dr. Fazale R. Rana’nın sunumu: “Neden Allah’ın Varlığına İnanıyorum” 15 Hayatın Kompleks Yapısı 18 Tesadüflerle Açıklanamayan DNA 20 Evrimcilerin DNA Hakkında İtirafları 24 Evrimcilerin Çaresizliğine Bir Örnek Daha : ‘RNA Dünyası’ Senaryosu 30 Evrimcilerin DNA'nın Tesadüfen Oluşamayacağı ile İlgili İtirafları 35

Prof. Dr. Anjeanette ‘AJ’ Roberts'in sunumu: "Yanlış Evrimi Düzeltmek" 34 Hücre Bir Bütün Olarak Var Olmadan Protein Oluşamaz 35 Hücre İçinde 7/24 Protein Temizliği Ve Bakımı Yapan Moleküler Makineler 40 Neo-Darwinizm Çırpınışı ve Mutasyon Açmazı 43 Türleşme Aldatmacası 46 Darwinistlerin Mikro ve Makro Evrim Yanılgıları 51


Teknik ve Bilim Araştırma Vakfı

Evrenin Genişlemesi ve Big Bang'in Keşfi 57 Tevrat’a göre Kainattaki Düzen ve Yaratılış 59 Dr. Jeff Zweerink’in sunumu: “Evrenin Başlangıcı ve Tasarımı" 61 Big Bang'in Zaferi 63 Bilim ve Materyalizmi Birbirinden Ayırmak 64 Evrenin Yaratılışına Dair Kuran'daki İşaretler 68 Evrenin Bir Başlangıcı Olduğu ile İlgili Darwinistlerin İtirafları 71 Proteinlerde Neden Doğadaki 200 Amino Asitten Sadece 20 Tanesi Kullanılır 75 Kainatı Tesadüf ler değil Allah Yaratmıştır 78

Dr. Oktar Babuna’nın sunumu: “Evrim Teorisinin Çöküşü ve Yaratılış Gerçeği” 83 ‘Mutasyonlar Evrimleştirir’ İddiası Bir Sahtekarlıktır 86 Kambriyen Fosillerinin 70 Saklanması bir Aldatmacadır 92 “Piltdown Adamı” Bir Sahtekarlıktır 90 Doğa Kanunlarını İnsanlara Uygulama Hatası 102

Dr. Cihat Gündoğdu’nun sunumu: “Darwinizm Her Tür Zulmü Legal Hale Getrimeye Çalışır” 105 Sonuç 111

3


HayatÄąn ve Evrenin KĂśkeni KonferansÄą


Teknik ve Bilim Araştırma Vakfı

Giriş

Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye’den bilim adamlarının konuşmacı olarak katıldıkları, birçok ülkeden akademisyen, araştırmacı, öğrenci, işadamı ve gazetecinin izlediği, Hayatın ve Evrenin Kökeni konulu Uluslar‐ arası Konferans, Sayın Adnan Ok‐ tar’ın Fahri Başkanı olduğu Teknik ve Bilim Araştırma Vakfı (TBAV) tarafından Conrad Istan‐ bul Bosphorus Oteli Balo Sa‐ lonu’nda 24 Ağustos 2016 tarihinde gerçekleştirildi.

5


Hayatın ve Evrenin Kökeni Konferansı

Bu önemli uluslararası kon‐ ferans, bilimin gerekliliğinin vurgulanması, bilimsel gerçek‐ lerin tarafsızca sunulması ve son bilimsel gelişmeler ışığında varılan sonuçların topluma duyurulması açısından son derece önemli bir organizasyon olmuştur. 500’den fazla katılımcının yer aldığı uluslararası konferansta ko‐ nuşmacılar; moleküler biyoloji, biyokimya, hücre biyolojisi ve astrofi‐ zik dallarında uzman, kendi alanlarında sayısız kitaplar yazmış ve konferanslar vermiş, üniversite kürsülerinde bu alanlarda görevlerine devam eden saygın bilim adamlarıdır.


Teknik ve Bilim Araştırma Vakfı

Konuşmacıların ver‐ dikleri deliller ve sunduk‐ ları bilimsel argümanlar, bilim dünyasını iyiye ve doğruya yönlendirecek ve Türk gençliğini ve tüm dün‐ yayı aydınlatacak değerli bilgiler içermektedir. Bu yönüyle Hayatın ve Evrenin Kökeni konulu uluslararası konferansımız, tüm dün‐ yaya ve geleceğe ışık tuta‐ cak, son derece önemli ve etkili bir girişim olmuştur.

Konferans sırasında evrimin hiçbir zaman omadığının delili fosillerin sergilendiği bir fosil sergisi düzenlendi. Fosil kayıtlarının gösterdiği gibi canlılar sahip oldukları tüm özelliklerle birlikte bir anda ortaya çıktı ve türler var oldukları sürece boyunca en ufak bir değişim göstermedi.

7


Hayatın ve Evrenin Kökeni Konferansı

Altuğ Berker'in sunumu: "Darwinizm Bilim Eğitimini Engelliyor" Albert Einstein’ın şu sözüyle başlamak istiyorum: “Tabiatta öylesine yüksek bir akıl kendini gösteriyor ki, insanın en ince düşünceleri ve buluşları bu aklın yanında sönük bir gölge gibi kalıyor.” İşte bu hayranlık uyandırıcı aklın sahibi Allah’tır. Aslında bunu anlamak için bir bilim adamının sözüne ihtiyacımız yok. Kendi aklımız bir Yaratıcı’nın varlığını anlamak için yeterli çünkü hepimiz gördüğümüzü muhakeme edebiliyoruz ve bir yargıya ulaşacak kabiliyetteyiz. Milyonlarca çeşit canlının muhteşem mekanizmaları, binlerce çeşit meyve ve sebzenin varlığı, dünyanın hassas dengeleri, havadaki oksijenden azot oranına kadar her şey müthiş bir düzen içinde. Bunları bilmek ve görmek sonsuz akıl sahibi olan Allah’ın varlığını anlamamız için yeterli. Tabii ki bu konudaki en büyük yardımcımız her geçen gün ilerleyen bilim ve teknoloji. Teknolojik gelişmelerin artması ile bilim daha net gözlem yapma imkanı buldu. Örneğin Hubble teleskobunun bulunması evrenin bir başlangıcı olduğunu ve yaratıldığını bize ispat etti. Teknolojik gelişmelerin artması ile elektron mikroskobunun keşfedilmesiyle birlikte canlı hücresinin alt parçacıklarına ve DNA’nın detaylarına inme imkanını da bulduk. Ve burada en küçük tesadüfe dahi yer olmayan mükemmel bir komplekslikle karşılaştık. Bu öylesine muhteşem bir düzendi ki geçtiğimiz senelerdeki önemli çalışmalardan biri olan İnsan Genomu projesini yürüten bilim adamları DNA’nın yapısının ve mükemmel işleyişinin kesinlikle üstün bir


Teknik ve Bilim Araştırma Vakfı 95 milyon yıllık boynuzluköpek balığı fosili yaşayan örnekleriyle tıpatıp aynıdır ve hiçbir değişim göstermemiştir

aklın varlığını gösterdiğini ifade ettiler. İnsan Genomu Projesinde görevli bilim adamı Gene Myers, DNA’da şahit olduğu düzendeki ihtişam karşısında şunları söylemişti: Beni esas hayretler içerisinde bırakan yaşam mimarisidir... Sistem son derece kompleks. Sanki dizayn edilmiş gibi... Orada büyük bir akıl var. (San Francisco Chronicle, “İnsan Genomu Projesi”, Tom Abate, 19 Şubat 2001) Canlılık konusundaki en önemli delillerden biri ise hiç kuşkusuz ki fosillerin varlığı. Şu ana kadar bulunmuş olan yaklaşık 600 milyon canlı fosilinin hepsi günümüzde yaşayan örnekleri ile birebir aynı. Canlılar hiç değişmemişler, yani evrim geçirmemişler. Tıpkı aşağıda görülen ve milyonlarca öncesine ait hiç değişmeden günümüze gelmiş denizanası ve kaplumbağa fosillerinde olduğu gibi.... Evet, bilimin tüm dallarıyla elde edilen sonuçlar bizi Yaratılış’a götürüyor. Buna rağmen insanların çoğu bu gerçeklerden haberdar değil. Çünkü bilim dünyası bu konuda öyle büyük bir baskı altında ki bilimsel gerçekler ya gizleniyor ya da çarpıtılıyor. İdeolojik olarak materyalizmin ve kariyer olarak da bu ideolojiye destek veren kapitalizmin baskısı bu. Bilim adamlarının akademik yükselişini sağlamakta ve görüşlerini ifade etmekte kullandıkları platformlar hep bu baskıyı kuranların kontrolünde. 9


HayatÄąn ve Evrenin KĂśkeni KonferansÄą

.=?@ 36><@12<2:72 @-77>?69@ 1>=@!? 8;4?=<9489= Ti jgX e g ji ij d

jb f cYc_ji^h ia a j W a ej i ifj X ` `b gc j Ti _j b b`\` fi ei i h gij d jg Y c ibia [ fj fja ji i d j ac c ieieh^j eidh hj ^i^fh hf ij fi ^h hb _ ieij b j g j ac i h j U [ f j ac c i[iYh iU i hb gc jF` j>Xf jf iah h jUF j V

cf i hUjaX `e` g jf cb ij j i ifj^c i hjbi\V eh^ hH EÄ&#x;er gerçekten tĂźrler ĂśbĂźr tĂźrlerden yavaĹ&#x; geliĹ&#x;melerle tĂźremiĹ&#x;se, neden sayÄąsÄąz ara geçiĹ&#x; formuna rastlamÄąyoruz? Neden bĂźtĂźn doÄ&#x;a bir karmaĹ&#x;a halinde deÄ&#x;il de, tam olarak tanÄąmlanmÄąĹ&#x; ve yerli yerinde? SayÄąsÄąz ara geçiĹ&#x; formu olmalÄą, fakat niçin yeryĂźzĂźnĂźn sayÄąlamayacak kadar çok katmanÄąnda gĂśmĂźlĂź olarak bulamÄąyoruz... Niçin her jeolojik yapÄą ve her tabaka bĂśyle baÄ&#x;lantÄąlarla dolu deÄ&#x;il? Jeoloji iyi derecelendirilmiĹ&#x; bir sĂźreç ortaya çĹkarmamaktadÄąr ve belki de bu benim teorime karĹ&#x;Äą ileri sĂźrĂźlecek en bĂźyĂźk itiraz olacaktÄąr.1 Ti O ja f d jbi i ibi j] jbif i^hfjQ<P bh gh ja j i ja jac c ieibi ji ij d

_jTi O d j b j a j j ?iWh i j fi\h i j d c[c gi 8PPje b gi j i\ ij d jZhfi h gh jScj d

_jTi V \e0 jg ^ jb d jf d j i ifj i j

acj d

j ieiehj iej ] j e`f ee j [i h i i i jS`b`fja jfhdehj ` `e`\g jbi^ibi j[i h i h e b i [ij bh j X [ f j X f bg j 8PPj e b d ji idh gij d ja j i ja ji ij d jac c ecb V gc

R ij d j b f cYcj Ti \eO j X `e`j g e f ] jai h jTi \ejg jdi]c c[c i hj i i h gi fiac j g e \ja jgc cegc j5^ jacj g jTi V d _j fd j bX e j ai^]c gc i j ] ibi ji ij d

j` e b jai^ igh i jSc ` jTi V d jfib if hjbibh i i_jacjf cbcj ^ b j d j] ` ] d j f iW i h ij aif hYheh\gij i ij ej igh i h gij i h h eh^j i j `ej [i hj d

j id h gi a j di fi hfj ` ` `j gcYc cj XV ` `\ j> e j\iei jd bcj `f e ^j[i V

h i _jf e j\iei j ibi jZ \ e _jf e j\iei j fja g ^j d _jf e j\iei jgija j ia i c]i j ieh gi b j i\h i eh^j fi i id i hj fc

i h i ifj ` e ^ i j acj cbgc eij g

_j i ij d j eibh^h h j ] Ti \eO ja ji gi ei[ij gcYc c jX e ja fi h hgh

Ii ei fj W dX `j 2 i j Ke j i ij d

eighYhj Z Y jiZhfZij i j g ja ejigie iV h gi gh H En temel dĂźzeyde, çok açĹk ve ayrÄąntÄąlÄą Ĺ&#x;ekilde ortaya çĹkmÄąĹ&#x;tÄąr ki, ara fosil yoktur ve sĂśzde kayÄąp halkalar gerçek anlamda var olmamÄąĹ&#x;tÄąr.2 N] e[ j Wi j K W j K i bj d j i i d j eighYhj Z Y b j j^c cjdXb e ^ H Bilinen fosil kayÄątlarÄą bĂźyĂźk bir morfolojik geçiĹ&#x;i gerçekleĹ&#x;tirebilen tek bir filetik (Äąrka ait) evrim ĂśrneÄ&#x;i bile gĂśsterememiĹ&#x;tir bu nedenle de basamaklÄą modelin geçerli olabileceÄ&#x;ine dair bir kanÄąt da sunmamaktadÄąr.3 >i didj ' ] d d O g j . j E i gj E

2 d O j d jacjf cgif jb cecj^Xb g H EÄ&#x;er evrim doÄ&#x;ru olsaydÄą, fosil kayÄątlarÄąnÄąn Ĺ&#x;unlarÄą gĂśstermesi gerekir: • Hayata dair deliller taĹ&#x;Äąyan en eski kayaçlarda fosilizasyona girebilecek en eski baĹ&#x;langĹç yaĹ&#x;am formlarÄąna rastlanmalÄą, • Daha genç kayaçlar daha komplex yaĹ&#x;am formlarÄąnÄąn fosillerinin delillerini taĹ&#x;ÄąmalÄą, • YaĹ&#x;am formlarÄąnda basitten daha karmaĹ&#x;ÄąÄ&#x;a doÄ&#x;ru basamaklÄą bir geçiĹ&#x; olmalÄą, • Çok yĂźksek sayÄąda ara geçiĹ&#x; formlarÄą fosilleri olmalÄąydÄą. Oysa ki, birçok bilim adamÄąnÄąn yazdÄąÄ&#x;ÄąnÄąn aksine, fosil kayÄątlarÄą Darwin'in evrim teorisini desteklemez.4 Ti d _j ^ eg b j figi j fj a j Z fj i i Z ^j ej X Y j e e ^ g j ? b`\`j fi V ei i h gi j fja j i ja ji ij d jZhfi h eieh^ h

N] ej e`\ g j d j fj a j Z fj i i ejX Y jb f c j8PPje b j d j ieiehj ] e gg e ^ jSc i h j `e`_jbij ` `e`\g jbi^ibi bijgijd bcj `f e ^j[i h i h _j ie_j fd fd \_je`V f ee j d j X f g j R ij ej b f cYcj i hf Ti d ja j fi j g a [ f j a jg Y g

> e j\iei jTi d _jZ ^ j\ c c cf i jfi ^hV


Teknik ve Bilim AraĹ&#x;tÄąrma VakfÄą

YeryĂźzĂźnde 380'den daha fazla fosil yataÄ&#x;Äą bulunmaktadÄąr. Bu fosil yataklarÄąndan Ĺ&#x;imdiye kadar 700 milyondan fazla fosil çĹkarÄąlmÄąĹ&#x;tÄąr. Bu fosillerin tamamÄą yaratÄąlÄąĹ&#x;Äą ispat etmektedir. Ele geçirilen fosillerden ise tek bir tanesi bile ara fosil deÄ&#x;ildir. TĂźm fosiller yaratÄąlÄąĹ&#x;Äą ipsat etmektedir.

dh gij ac cj iZhfZij a e fj gc cec gij fi h i

Sc ija jX fj ] e[ jWi jD jAi V d Oc jf cb ij j ig g H Evrimsel geçiĹ&#x;lere dair kitabÄąmdaki (Evolution) doÄ&#x;rudan Ăśrnek eksikliÄ&#x;i konusundaki yorumlarÄąnÄąza tamamen katÄąlÄąyorum. EÄ&#x;er fosil ya da canlÄą bildiÄ&#x;im bir tane olsaydÄą, kesinlikle kitabÄąma eklerdim... AçĹk konuĹ&#x;acaÄ&#x;Äąm fosil kayÄątlarÄąnda, birinin saÄ&#x;lam bir argĂźman oluĹ&#x;turacaÄ&#x;Äą tek bir tane ara geçiĹ&#x; formu yoktur.5 R ij ejb f cYc_jTi d ja`b`fjZ Yc V

cYc c jbiW hYhj a j i ji idh gij Z ^ [ fj] bi X ed \j a j f cj a j fi ^h i i[ifj a j gc cej gi g Y g jR ij ejb f cYcj ] e jb f cYcji ieh i jN] ej d j Z j eidhj Z j fja j d

b jg Y g _ja fiZj d jg jb jg Y g jScj V d

je b i [ij eidhj f j3ifi je ][c i a j i ja ji ij d jac c eieif igh jT ibhdhb i bi h\[ijacj Z fj jbi jJPPPO jbh

i h jai^ i h gi d jfibh i hjbif i^hfj QPPO jc i^eh^f je bi i [i eidhj f ji ij d

g j fja j i d ja c i^h ieieh^j eidhj j ] e ja jbi i j gcYc c ai^ hjai^h ijZ fj `Z `j] jf d ja jfi h hgh

;% gj ' ] d d j \ 9 j aX `e` g j Ii f E g bj d jfibh i h h j ] e ja jTi d jbi i h ibij Zhfi eifj gh^h gij Za j ^ bj diY ieighYh h ^cj^ f g jiZhf ieh^ h H Ä°ster aĹ&#x;amalÄą ister sĹçramalÄą evrimi savunuyor ol-

sun, hiçbir gerçek evrimci, fosil kayÄątlarÄąnÄą Ăśzel yaratÄąlÄąĹ&#x;Äąn karĹ&#x;ÄąsÄąnda evrimi savunmak için kullanmaz...6 5 Zj i _jTi d jVacj Z Y j iYe V gi ijd ijX f j X [ Y e \j a _j fd fd \_ ie_j e`f ee j egif j d

j i j i ij d

i ifjdc eibijZi h^ei i hj] biji ij ej d

f g j` e g jKi fi hYijai^]c c eidh h d a a j fc^fcdc\j a ed j Z fj a j g j V e e g j Ti \eO j di j biWi j j X e c dc j\i jacjai h jg jdi]c c[c i h h _jbi i i_ i gi eibije [ac j ei i hgh jScjai h jg jdi]cV i i jdX\g ja ejigh ij i f j f jdXb V e f g _j bdij f j a e j g Y j d cZ i j ] e d jiZhfZijbi i ieif igh jTi d j X _ ai h j Ti \ej g j ibif ij fi eidhj bi h\[i dibhdh\jbi i jb cb ij Z f ^ a jScj g g f j Ti d _j acj g`d c c j a j Wi Zidhj i if biW hf i hj Ui ij d j ac c gcUj W Wi i gidhj gi a`b`fja jdi fi hf h

QVj D i dj Ti _j F j ; j j KW [ dHj Rj 3i[d e j j j 3 d j Ng _j Bi ]i g " ] d bjA dd_jQM8@_jd jQ4J_jJ=Pj JVj 2 i j Ke _j F i g dej i gj j L j E _j Rj F c j R i bd dj j F i[ dj j A j F i gj g j D i g _j E [f gj 1:_j Fi j S fdj i gj Aca d d_j 1 [

QM==_jd j=jVjL [ idjD e

d_jD i ] jT d _jN] g [ jR i d jN] c _jIid S fd_jJPPQ_jd jQ=Qj CVj K W j K i b_j Ii[ ] c Hj Ai j i gj A [ dd_j Ki j 3 i [ d[ j DR_j 2 j B

3 ei _j QM4M_j d j CMj Vj L [ idj D e

d_j D i ] j T d _j N] g [ j R i d N] c _jIid jS fd_jJPPQ_jd jQ<Cj @VjL [ idjD e

d_jD i ] jT d _jN] g [ jR i d jN] c _jIid jS fd_ JPPQ_jd jQ<Cj <VjL [ idjD e

d_jD i ] jT d _jN] g [ jR i d jN] c _jIid jS fd_ JPPQ_jd jQ<Jj 8VjIi fjE g b_jU2 jT ca djN] c ,U_jL jK[ d _j]

jMP_jQM=Q_jd j=CQjVjL [ id D e

d_jD i ] jT d _jN] g [ jR i d jN] c _jIid jS fd_jJPPQ_jd jQ<Jj

11


Hayatın ve Evrenin Kökeni Konferansı Batıl Darwinizm dininin savunucuları bu konuda öylesine baskıcı ve zorba bir politika izlemektedirler ki, evrim karşıtı konuşmak o kişiye büyük zorlukların kapısını açmaktadır. Darwinist dayatmaya göre, evrim hakkında şüphe etmek veya Darwinist sahtekarlıkları dile getirmek suçtur. Evrimin kanıtlanmamış bir teori olduğunu ifade etmek de onlara göre büyük bir suçtur. Darwinizm aleyhtarı bir bilim adamının herhangi bir üniversitenin biyoloji bölümünde ders verebilmesi adeta imkansızdır. Darwinizm yanlısı bir gazetenin sayfalarında, evrimi çürüten bir fosilin resmini bulabilmek olanaksızdır. Bir lise biyoloji öğretmeninin, evrim teorisi üzerinde bazı şüpheleri olduğunu ifade etmesi büyük bir hatadır. Muhtemelen bu kişinin kısa bir süre içinde işine son verilecektir. Bu baskının örnekleri çok fazladır: Örneğin biyoloji profesörü Caroline Crocker’ı ele alalım, evrim teorisini sorguladığı için George Mason Üniversitesi'nden atılmıştı. O dönem yaşadıklarını şu sözlerle anlatmıştı: Amirim beni ofisine çağırdı ve "Yaratılış konusunu ders olarak öğrettiğin için seni disipline göndermem gerekiyor" dedi. O eğitim dönemi sonunda işimi kaybettim. (Expelled "No Intelligence Allowed" belgeseli) Biyolog Dr. Richard von Sternberg'in ise, evrimi sorguladığı ve evrim karşıtı yazarların açıklamalarına yer verdiği için Ulusal Tarih Müzesi’ndeki (National History Museum) işine son verilmişti. Bu gibi işten çıkarılmaların, dışlanmaların tek bir nedeni vardır. Üniversiteler, bilim dergileri ve benzeri kurum ve kuruluşlar materyalist felsefeyi destekleyenlerin idaresindedir. Ve onlar da tesadüf masalını savunan evrim teorisinin desteklenmesini ve anlatılmasını isterler. Bunun dışında görüş ifade edenleri bilim dünyasında barındırmazlar. Üniversitelerden ilişiğini keserler, dergilerde yazılarını yayınlatmazlar. Hatta bütün ülkelerde eğitim sistemine de hakimdirler ve evrim teorisinin hikayelerini sanki doğruymuş gibi çocuklara anlattırmaktadırlar. Evrimin “güçlü olan kazanır” ya da “hayatta kalmak için ezmelisin” benzeri dogma inançlarıyla büyüyen çocuklar acımasız bir ahlakın eğitimini almaktadırlar. İnsanın bir hayvandan türediği dolayısıyla değersiz olduğu gibi Darwinist yalanlarla büyüyen nesiller elbette ki sorunlu yetişmektedir. İşte bütün bu tehlikelere karşı bilime ve vicdana inanan sizin gibi gerçekleri anlatan dürüst bilim insanları geleceğimizin aydınlanmasında öncü olacaklardır. Çekinmeden gerçeği ifade edebilmek bir erdemdir ve


Teknik ve Bilim Araştırma Vakfı

cesur yürekli insanların önemli bir meziyetidir. Gerçek, bütün yanlışları, yalanları mutlaka ortadan kaldırır. Bu, bazen biraz zaman alabilir. İşte bizler şimdi o zamanın içindeyiz. Hiç kuşkusuz ki bu zamanı sizler gibi, bizler gibi iyi kullanan, doğruyu anlatmak için çaba gösteren insanlar kazanacak. Bu insanların gözünde ve bu insanları yaratan Yaratıcımız Katında değerlidir. Ve onlar sayesinde diğer insanlar da kazanacak. Benliklerini, yaşamlarını ve sonsuz geleceklerini. Konuşmamı tamamlamadan, bir konuyu da hatırlatmadan geçemeyeceğim. Tabii ki Darwinizm denilince hemen aklımıza sadece Türkiye’de değil, dünya çapında da çok önemli etkisi olan bir insan geliyor. Vakfımızın Fahri Başkanı Sayın Adnan Oktar ya da yurtdışında bilinen müstear ismiyle Harun Yahya. Bu konferanstaki birçok çalışma da kendisinin eserlerinden faydalanılarak hazırlandı. Sayın Adnan Oktar’ın 300’ü aşkın eseri var ve kendisi eserlerinin çoğunda Darwinizm’i bilimsel delillerle çürütüyor. Darwinist diktatörlüğe yazılı ve sözlü olarak çok kapsamlı şekilde dikkat çeken, evrim teorisi ve Sosyal Darwinizm bağlantısını ortaya koyan, bunun toplumsal zararlarını da yoğun olarak anlatan kişi yine Fahri Başkanımız Sayın Adnan Oktar’dır. Özellikle belirtmek isterim ki, kendileri sizlerin ülkemizde bulunmanızdan ve bu bilim etkinliğine katılmanızdan büyük memnuniyet duydular. Bunu da ifade etmek isterim. 13


HayatÄąn ve Evrenin KĂśkeni KonferansÄą

/?= >:>68@($>8>5>:@ ;8>=7>$> ;<?4;8 @ 3*24@%?8><<;= K j bh

i gij R] cWij ] j RST0g j Z f ^ d i hj fc jaidfh i h gijZ fjdibhgijXY [ jfi g g

I gbij Z Ycj \iei j acj fi ie i hj ac i he hj ] bi i d dbi j f ^ fj a \cf cYij di Wj di i h j d i ifjbi dh h jR [ifjg ffi [ j [ g Y g jac fi ie i h ji gh gijaieai^fija j f jgi ij X\ Zi Whb gcHj ?i^ieh _j `Z `j j \ibh h j e`[ig d gcYc cj gg ij g j ] ej d

Ti d j Y eg ji i h i j ] ej d _j di i i ibi i h h j a j iei[hj eighYhj bi i h hj if i i if i hj j ` `jcec j] jd ] Z jb fdc _jfi iedi ] j[i jf ^ f j c j id i i h ijZ ] e f g jScjgi di i hjd jfi jbiWeif i_j i ij i hj di j b b [ fjfigi jWd f Wi hYijd` `f e f g j5 di i i_ a j ?i i h[h0bij fi ^hj d ce cj eighf i hj bi i h h f j e b jZi h^i &j i h ieiZdh\_jd cedc\_jai^ha ^ ]i hf i j gcYc ij i gh i & di hja j ib]i j i ifj X ] jX `e`ja jd j a j Xd V fj di i hji j Z V Y g j c\if i^ h eibij Zi hV ^i jacjdi jg j fc jfi V

ie i hj a \ j Z fj dibhgi cedc\jd c[cj]i gh H

Jokela Lisesi KatliamÄą 4j >idhej JPP4j i g _ 4j XY [ b j ] j Qj XY e fi g _ji gh gi jgij i g j Q=j bi^h gif j A ffiVN [j Rc] _j fi ieh Z f ^ e g jX [ j? cFca j jd d ah if hYhj e di9gij f g d j i Vd dbi j a j d dbi

Ti d j i ifj i he hb j ] j ^c i hj dXb `b gcHj "Ben sadece doÄ&#x;al seleksiyona inanan bir anarĹ&#x;istim. Ä°nsanlar doÄ&#x;al seleksiyonu tekrar uygulamaya sokmalÄą. Hayvanlar bu Ĺ&#x;ekilde yaĹ&#x;Äąyor, insanlar da neden Ăśyle yaĹ&#x;amasÄąn ki, bizler de nihayet sadece hayvanlarÄąz. Biz insanlar yeryĂźzĂźndeki en kĂśtĂź hayvanlarÄąz... Bu yĂźzden [doÄ&#x;al seleksiyon] olmalÄą. Ne kadar erken olursa o kadar iyi... GßçlĂź olanlar

hayatta kalÄąrken, zayÄąf olanlar Ăślmeliler. Bu, gßçlĂź olanÄąn hayatta kalmasÄądÄąr, doÄ&#x;al seleksiyondur. Hayvanlar sĂźrekli olarak ĂślĂźrler. Bir kĂśpeÄ&#x;i, baĹ&#x;ka bir kĂśpek ĂśldĂźÄ&#x;Ăź için aÄ&#x;larken gĂśrmezsiniz. Ä°nsanlar da ĂślĂźrler. Tepki, aynÄą Ĺ&#x;ekilde olmalÄądÄąr. Bu sadece doÄ&#x;al birĹ&#x;eyden ibarettir, bĂźyĂźk veya Ăśnemli bir Ĺ&#x;ey deÄ&#x;ildir. Kanun da yargÄąlayÄącÄą da benim. Benim Ăźzerimde hiç bir otorite yok. AmacÄąm için savaĹ&#x;maya ve Ăślmeye hazÄąrÄąm. DoÄ&#x;al Seleksiyoncu olarak yeterli gĂśrmediÄ&#x;im, insanlÄąÄ&#x;Äąn yĂźzkaralarÄąnÄą, doÄ&#x;al seleksiyonun baĹ&#x;arÄąsÄązlÄąklarÄą olan herkesi elimine edeceÄ&#x;im... Ben farklÄąyÄąm, bir adÄąm daha evrimleĹ&#x;tim." (PeccaEric Auvinen'e ait "My Philosopy" isimli video)

Columbine Lisesi KatliamÄą JPjL di jQMMMj i g jRSTO jD ig j biV

g j D cea j : d d O j f j XY [ d _j Q= bi^h gif jN [jBi dj] jQ4jbi^h gif jTb i j> a g gij fc

i h ijd i j] ja eai i ij V e ^ _jQJjXY [ b j] jQjXY e CPjgif fij Z g jX g` g`f jd i i j e ^ g jKi gh hji h gijBi V dO j`\ g f j ^X _jUT Yi jK V

fd b Ujbi\hb gc jKi gh hgi jd i Bi dO j ] g j j Z jbi\h i h Z Yc gijg Yi jd fd b j] j`d ` `f d g j dX\j g b gc j Bi dj ] > a g_jgi ijX [ j jb`f V g f ji i^h i j] g i h gijgijd` f i ifjdX\g jUgi ij ] e ^e ^Uj V gcf i h gi j] jdX\g jU di hYh j`dV ` g Uj ei h j idh ja jgcb cj gcV Yc gi jdX\j g b i gh

Kig [ jacjX f g ja j X ` g`Y`j a jTi V \e_j eidcej a b _j i i hf ij a j [i i]i i gX `^ ` a e f g jS ji jX [ jbiWh eidhj f _ Ti \e j fj i i hj f j g e d jd j] W_ e` gi ijTi \e jfi ^hjZhfi ja ed j Z f g jb j] e d g

NY ejW fi i h hja b _jTi d j Y e acj i \jd cZ i j c^ c ia [ Y ja e _jacjd V ce c cYcj `\ g j dd e g j I` gi h acjbX g jg`\ W_j Z jTi \eO ja ed

ZXf`^`j] j g 9 fji fijW i hj iffh gija e d diY i ei hgh


Teknik ve Bilim Araştırma Vakfı

Dr. Fazale R. Rana'nın sunumu: "Neden Allah’ın Varlığına İnanıyorum?"

Bugün burada olmaktan onur duyuyorum. Bu konferansın bir parçası olmak bir ayrıcalık. Her yeri çatışmalarla dolu dünyamızda Hristiyanlarla, Müslümanların bir araya gelerek ortak bir amaç için çalıştığı böyle bir projede yer aldığım için mutluyum. Bu çalışmanın amacı Allah’ın varlığının bilimsel delillerini göstermek ve evrimci paradigmanın karşısındaki bilimsel gerçekleri ortaya koymak. Şu çok önemli ki: Müslümanlar ve Hristiyanlar her iki hedef üzerinde anlaşabilirler. İkinci olarak ise evrim teorisine karşı ortaya konan bilimsel deliller son derece önemli. Çünkü evrimci iddialara göre eğer evrimsel mekanizmalar hayatın kökenini, tarihini ve yaşamın tasarımını açıklayabiliyor ise, bu durumda inananlar ve inanmayanlar bu soruya cevap vermeli: “Peki Yaratıcı’nın rolü nedir?” Aslında, evrimci biyolog ve ateist Richard Dawkins, Kör Saatçi adlı kitabında şöyle yazıyor: “Darwin’den önce ateizm mantıksal açıdan kabul edilebilir olsa da; Darwin sayesinde entelektüel anlamda tam anlamıyla bir ateist olmak mümkün oldu.” Bu gibi açıklamalar dünyada pek çok kişinin “bilim ve din arasında çatışma olduğu ve bilimin bu savaşı kazandığı” gibi bir yanılgıya inanmasına neden olmuştur. Pew Araştırma Vakfı’nın 2015 yılının Ağustos ayında yayınladığı anket sonuçlarına göre Amerika Birleşik Devletleri’nde kiliseye hiç gitmeyen veya çok nadir giden nüfusun neredeyse yüzde 75’i bilim ile din arasında çatışma olduğuna inanıyor. İşte bu çatışma algısından dolayı insanlar Allah’ın varlığının delillerini kabul etmeyi reddediyorlar. Aynı 15


Hayatın ve Evrenin Kökeni Konferansı

anket sonuçlarına göre her hafta düzenli olarak kiliseye giden kişilerin yüzde 50’si ise yine bilim ile Hristiyanlık arasında çatışma olduğuna inanıyor. Aslında benim bir Yaratıcı’nın var olması gerektiğine inancım bilim sayesinde oldu. Üniversiteye başladığımda tam bir agnostiktim. Allah’ın var olup olmadığı konusunda bir fikrim yoktu ve açıkçası din konusu beni pek de ilgilendirmiyordu. İlgilendiğim asıl konu biyokimyaydı. Tüm dikkatimi bu dalda doktora yapmaya vermiştim. Üniversitedeyken biyolojik sistemlerin kökeni, tarihi ve tasarımında evrim mekanizmalarının etkili olduğuna inanıyordum. Ne var ki bu inancım dikkatli bir araştırmaya değil sadece biyoloji profesörlerimden öğrendiklerime dayanıyordu. Profesörlerime saygımdan dolayı evrim hakkındaki iddialarını tereddütsüz kabul ediyordum. Bir çok yönden evrimsel açıklamalara karşı beslediğim yersiz güvenim agnostisizmi de besliyordu. Amerika’daki üniversitelerde yaptığım konuşmalarda öğrencilerin aynı benim gibi herhangi bir eleştiri getirmeden evrimsel yaklaşımları hemen benimsediğini görüyorum. Bunun sebebi benim gibi profesörlerin onlara doğruları öğrettiklerine inanmaları. Üniversiteden mezun olduktan sonra, görüşlerim değişti. Biyokimya üzerinde yaptığım derinlemesine incelemeler bende Allah’ın var olması


Teknik ve Bilim Araştırma Vakfı gerektiği kanaatini doğurdu. İhtisas eğitiminin başlıca hedeflerinden biri öğrenciye bilimsel deliller aracılığıyla bağımsız düşünmeyi ve uzmanlar ne derse desin, sadece delillere dayanarak sonuçlara varmayı öğretmesidir. Ben de bağımsız düşünmeyi öğrenmeye başlamışken lisans eğitimim esnasında sormadığım bazı soruları sormaya başlamıştım. Bu sorulardan biri hayatın kökenine dairdi. Biyokimyasal sistemlerdeki mükemmel tasarım, karmaşıklık ve ustalık beni bu soruyu sormaya itmişti. Öğrenmek istediğim şuydu: Bilim camiası böylesine olağanüstü biyokimyasal sistemleri nasıl olup da mekanik süreçlerle açıklayabiliyordu? 30 sene önce bilim camiasının öne sürdüğü tezler acınacak derecede yetersizdi ve bu beni oldukça şaşırtmıştı. Bunları görünce sadece kimyasal ve fiziksel süreçlerin hayatın kökenini açıklayamayacağına inandım. Bu farkındalığım, tasarım ve biyokimyasal sistemlerdeki olağanüstülük ile bir araya gelince, sadece entelektüel sebeplerden dolayı bir Yaratıcı olması gerektiği ve bu Yaratıcı’nın evreni yoktan yarattığı sonucuna vardım. Bu kanaate 30 yıl önce vardım. Sonra ortaya çıkan yeni bilimsel deliller de Allah’ın varlığına dair inancımı teyit eder nitelikte oldu. Biyokimyanın sunduğu deliller ile Allah’ın varlığı çok açıkça görülüyor, dahası hayatın kökenine dair evrimsel sorunlar özellikle son 30 yıl öncesine kıyasla Yaratıcı’nın varlığının delillerini güçlendiriyor. Şimdi bir biyokimyager olarak Yaratıcı’nın neden var olması gerektiğini anlatmak istiyorum. Bu görüşümü üç anahtar kelimeyle özetleyeceğim: Parmak İzleri, Başarısızlık ve Meydana Getirme. PARMAK İZLERİ: Biyokimyasal sistemlerde Yaratıcı’nın eseri, parmak izleri görülmektedir. Bir biyokimyager olarak dikkate değer bulduğum konulardan biri hücredeki kimyasal sistemlerin ayırıcı özelliklerinin insan elinden çıkmış bir eserdeki özelliklerle birebir aynı olması. Diğer bir deyişle insanlar herhangi bir objeyi ya da aleti tasarladığı, yaptığı ya da keşfettiği zaman, o tasarımda bir aklın belirleyici özelliklerini bırakır. Aynı özelliklerin biyokimyasal sistemlerin temelinde var olması beni çok etkiliyor. Eğer belirli yapılar insan aklının varlığına işaret ediyorsa ve bu özellikleri hücredeki biyokimyasal sistemlerde de görebiliyorsak, canlılık söz konusu olduğunda tüm bunları bir “Aklın” eseri olarak düşünmemiz gerekmez mi? 17


?+?89:@%35 <;46@#? 969 N] e[ j ibi h jfXf jf cdc gijacjg a`b`fja jiZei\ij e jai^ h[ij g _jTi V d j jaid j\i f j[i hjbiWh i h ja iYi `d `j g [ g j f eW fdj X\

f j di W eidhgh jDi hj `[ d _j di Y c c jbiW hYhja` ` f 9 fj ` ` g j gi ij f eW fd j )b j f _ ac ` j g` bi h j j ^e ^j ia i c]i i h gi a j [i dh\j eigg j a i ibij fj [i hj a `[ _j i ij `[ b ji j fja jW ja j` V e e f g

S j `[ j e bgi ij e d j Z j f ^i i _j id ij id i h i ij iZhf i ieibi[ifj figi i\ igh j R [ifj ac cj g ib i hb ij iZhf ieibij a fjb f c

N] e[ jgi ij `[ ji^ieidh ij e g jZhfV ei\ij j/` f`j `[ jbiWhj i^ i h gi ja i j W j fj a j i d j gi j dig` e bgi ij e d j ei j ei ei fd j i if UPUgh

Sc c j g g jai^ h[idhja jW j c^V eidhj Z jai^fijW j]i hYh h j fe d g f jac_ja jW j dig` j c^eij ei j iV eie j igi jfi gh h jT ibhdhb ij fjai^h ijac Z fja j ] e[ j dig` j gg idh hj jai^ i b fj e fj Z jb g j> c c jX e jiZhdh gi X\ jiZhf ibi[ifj c dif_ Q jN \ e j eigi jW jd \ e \j] \ e jg ja jW g

J F fj a j W j d \ e d j Z j QPP0 bifh jW j i\h jac c eidhj fe f g jT V

ibhdhb ijW j]i hYhj Z jW j f

C j A j d \ b j \ e j TLRj `

TLRj eigi jW jd \ e \ jT ibhdhb i W j c^ia e d j Z jTLRjgij f

@ A j d \ e j ^ e g j `[V g f j `ej i

jX e j X ] ]i gh j?i jW j c^ia e d

Z _j fd fd \j] j iej ^ b ja j `[ j `ej V i

j j]i j eidhj fe f g

B`[ jZ f g Y g jb ji i j] j fja b dif ibi j TLRj e f` `j d _j i h ei\j a j a ai fidhgh j 5 di j TLROdh h j Z g Y j a _j Y fiYhgijgXf` e b jfi fh di_j<PPO jdib igi j c^i MPPj [ fj a j f` `W i j c^ c i[iYhj diW i V eif igh

Scj f igij Z fj Zj a j f ej gi ij ]i gh H TLR_j bi h\j a ifhej X\

^e ^j W j 6 V \ e 7jbi ghehj j ^ a jReijacj \ e d \ jg ji [ifjTLROgif ja jg Y c cdc gi Z f ^ jS a jaiYhe hj gcf i h gi _j ^ e e bgi ij a e d j Z j f d jg jib hji gij]i ei i hj f jScj d _j ibi h jf g Y g j c^V cYcjd i b dc cjZhfei\ijd feif igh jKi jT Di ij' ] d d O g j` `j ] e[ jA j: d ; jacj Z Y j^Xb j i j g H Son derece kompleks yapılara sahip olan proteinlerin ve nükleik asitlerin (RNA ve DNA) aynı yerde ve aynı zamanda rastlantısal olarak oluÅ&#x;maları aÅ&#x;ırı derecede ihtimal dıÅ&#x;ıdır. Ama bunların birisi olmadan diÄ&#x;erini elde etmek de mümkün deÄ&#x;ildir. Dolayısıyla insan, yaÅ&#x;amın kimyasal yollarla ortaya çıkmasının asla mümkün olmadıÄ&#x;ı sonucuna varmak zorunda kalmaktadır. (Leslie E. Orgel, The Origin of Life on Earth, Scientific American, c. 271, Ekim 1994, s. 78) >c^fcdc\j Y j ibi h jfX j dig` j [ d g f g jf g j ibijZhfeidhj efi dh\j d _jacjgcV cegij ibi h j bi i h ghYh hj fiac j e fj f

Scj Z f_j j e j iei[hj ?i i h h^Ohj gg e f i j ] ej d jiZhfZij Z d \jfh eif igh


Teknik ve Bilim Araştırma Vakfı Zamanımız kısıtlı olduğu için bugün bu özelliklerden yalnız bir tanesi olan, hücrenin içindeki bilişim sistemleri üzerinde durmak istiyorum. Biyokimyasal sistemler özünde bilişim sistemleridir. İçinde bilgi barındıran başlıca iki sınıf biyo-molekül vardır: 1) DNA ve RNA gibi nükleik asitler; 2) Proteinler. Her iki molekül çeşidi zincire benzer bir yapıya sahiptir. Bu moleküller hücre mekanizmasının daha küçük, alt birim moleküllerinin baş-kuyruk şeklinde bir araya gelip moleküler zincirler oluşturmasıyla meydana gelirler. DNA ve RNA söz konusu olduğunda, bu alt birim moleküllere “nükleotid” veya bazen “genetik harf ” denir. Bunlar A,G,C ve T harfleriyle gösterilirler. Proteinlerin alt birim molekülleri ise amino asitlerdir. Genetik kod içerisinde yirmi farklı amino asit kodlanmıştır. Hücredeki mekanizmalar yalnız bu 20 çeşit amino asidi kullanarak proteinleri inşa ederler. Biyokimyagerler çoğu zaman proteinlerin inşa edilmesinde kullanılan RNA, DNA ve amino asitleri moleküler alfabeler olarak değerlendirirler. Alfabenin harfleri nasıl İngilizce veya Türkçe dilinde kelimeler oluşturmak için kullanılıyorsa, amino asit dizilimleri de hücre içinde belirli işlevleri gerçekleştiren biyokimyasal kelimeleri daha doğrusu –proteinleri– oluşturmak için kullanılır. Nükleotid dizilimleri de DNA üzerinde bilginin saklanması için kullanılır. Aslında DNA’nın işlevi hücre mekanizmasının protein inşa etmek için kullandığı bilgiyi saklamaktır. DNA molekülü üzerinde tek bir proteini oluşturmak için ihtiyaç duyulan bilgiyi içeren bölgelere gen adı verilir. Biyokimyasal sistemlerin bilişim sistemleri olduğunun anlaşılması hayatın bir Aklın eseri olduğunu gösterir. Neden mi? Çünkü bilgi ile karşılaştığımızda, bu bilginin ardında bir akıl olduğunu fark ederiz. Size bir mesaj ulaştığında, veya bir elektronik posta geldiğinde, posta kutusunda bir mektup gördüğünüzde ya da yol üzerine yerleştirilmiş bir işaret ile karşılaştığınızda hiç şüphesiz bunları bir aklın ortaya koyduğunu düşünürsünüz. Size birisi bir bilgi aktarmaya çalışılıyordur. İşte aynı şekilde biyokimyasal sistemlerin içerdiği bilgiyi gördüğümüzde, ilk olarak bunların bir Akıl tarafından kaynaklandığını anlarız.

19


HayatÄąn ve Evrenin KĂśkeni KonferansÄą

";6?7&'<;=<;@. 94<?:?5?+?: / .

fi e ji h eh^ h j5^ jTLROgif jgc cejgijac gi Zj i f hjg Y g

TLRO h j biWhdh hj f ^ g j a b f ebi[hj 3 i [ d D [f_j f cj `\ g j biW hYhj Zi h^ei i gi j g ibh L a jXg` `ji gh jD [fjf bcja j ] e[ j eidh i iYe jTLRO h jec[ \ ] jbiWhdh ij^i j gcf i d ij bi\ghYhj d g j acj a ed j j Z Y j ^Xb ig j e ^ H "BugĂźn sahip olduÄ&#x;umuz bilgiler ÄąĹ&#x;ÄąÄ&#x;Äąnda, dĂźrĂźst bir adamÄąn yapabileceÄ&#x;i tek yorum, hayatÄąn bir mucize eseri olarak ortaya çĹktÄąÄ&#x;ÄądÄąr."2 D [fO j X j ibi j f d f j g` bij `\ g f g Y g j ]i j iei\gh j GX ` g`Y`j a j TLR `\ g j j c\ei j f ^ j a _j a j ] e[ j eidh i iYe _jjbi i h h^ ij dig` jb j] e e f g

TLROgij b j i i j a j j figi j iddidj a g`\ j] jg b jdi Wj gcf i hj X\X ` g jacV

c gc c gcYc gij d _j dig` j c^cec j jfigi efi dh\j gcYcj gi ij gij b j i i^h h j 'Zj e bi i j c^i jTLROgif ja _jRVFVGVDj i a a ji gh ijX\ j] ji ie hja jdh ij Z g jg \ e d j c^c jR [ifjacjdh i ieigij fja j i j i idh h gi jbiWh eieidhj f jR d f W g g jbi h^jbiV \h eh^j a j f e j bij gij i j i idhj X ed e \_ i ijZ Ycj\iei j i fj g e \ja jSc ijfi ^h _ TLROgij i ja jaidieif if _jX Y jQje bi 4QMje b jC@=ja j8CJO [ jaidieif if ja j i bi h^jf g i eidhj a ja j i ija _j `[ j Z _jg V

Ii ei fjac ` jTLROgijbi\h hja j c^cV ec gij dig` jb j eighYh hjfi h ieh^ h jT Y

e b i [ijaidieif i j c^i jTLRje f` ` ` _ TLRObhj c^ c i jCP PPPj g j fja j i d a j dig` j c^ia e j ei j efi dh\j i heh h gi j\ibh jfi ghYhja jgc cegc jN] e[ ja ja b i j3 i fjS jKi dac bjacj efi dh\ hf ij j i if ^c i hjdXb e ^ H Orta bĂźyĂźklĂźkteki bir protein molekĂźlĂź, yaklaĹ&#x;Äąk 300 amino asit içerir. Bunu kontrol eden DNA zincirinde ise, yaklaĹ&#x;Äąk 1000 nĂźkleotid bulunacaktÄąr. Bir DNA zincirinde dĂśrt çeĹ&#x;it nĂźkleotid bulunduÄ&#x;u hatÄąrlanÄąrsa, 1000 nĂźkleotidlik bir dizi, 4 Ăźzeri 1000 farklÄą Ĺ&#x;ekilde olabilecektir. Kßçßk bir logaritma hesabÄąyla bulunan bu rakam ise, aklÄąn kavrama sÄąnÄąrÄąnÄąn çok Ăśtesindedir.1 ?i j iegija` ` j f j `f g jac c V gcYc c_jac i h ji i i h gijaiY i eidhj Z j f a` ` jf eW fdje f`

j] jaiY ibh[hj \ e Wd j i\h j gcYc cj i \ d fja jacj `f V g j d j dh igij g \ e d j ei j @j `\ QPPPOg j Q_j g Y j a j ig b _j QPj `\ j 8PPOg j Q ei jg e f j>hdi[ij di j]`[cgc gif j i iei a jW jTLROgif j^ d j dig` jd V c[c_jf g jf g j c^eij ei _jQPOc bi h gij8PPj i jdh h j i jdibhgijQOg jSc id e fj ei h jgijX d g f jdibhj d _ W i fj i ifjUPUj ei ji ieh ij jT e f f jaXb ja jg \ eji [ifjifh

hj] j^cc cja `[` ja j] jf `ji h gij Z f ^e f \ c gigh

#cji gij fceif ij gcYc c\jbi\hbhjg`V ^` ` jBi j6 j i j Z j i f hja jaidfh fi hahjfc

i h i if7jf g jf g j] j id a i ibij fjaXb ja jbi\hj c^ c gcf i h h gg ij g ja d j j X\ jaifi gh h\,jSc Francis Crick ve James Watson DNA'daki bi\hja

jf jifh j] ja Zjdi a ja d j i i h gi ihtiĹ&#x;amlÄą yapÄąyÄą keĹ&#x;federek Nobel ĂśdĂźlĂź aldÄąlar.


Teknik ve Bilim AraĹ&#x;tÄąrma VakfÄą

İnsanda hßcrelerindeki 46 kromozom 23 çift halinde bulunur. Her çift kromozom vßcuttaki belirli faaliyetlerin yerine getirilmesinden sorumludur. Bu kromozom çiftlerindeki herhangi bir bozukluk onarĹlmaz hasarlar meydana getirir.

ibhdhb ij di j Z jf fc Zjd cZ i ijb jiZia

) Y jZ [cf i gij X ` j e j6fi jfi d 7 id i hYhjacj Wja jbi h^jf g i ei h jd c[cgc

G fjbiWhgif jZ ^ ja \cf cf i h j g j gcYc a Z fj fi h di j id i hfj ]i gh j B j a j Z fj [ gg ia jacj id i hf i h j fj g _j fj^ g f e bi i [ij i jbi h\[ija j] bija fiZj i d bi h^j b g j ac c eidhgh j KX\ e _j I \e ] bij T j K g ecj gcfZij bib h gh j L g d j j `[ g f jJQ jf e \ ejZ g j i\ igi a jf e \ ejac c eidhgh

S jg Y jX fj d jBc jf d g jBid ijC< bi^h ijfigi jdiY hf hgh _jieijacjbi^ i jd ija V g a jf _jai[ifj] jb`\jfid i h gijg e b d ed \j fidh ei i j ai^ i j F gi] d j eibi j ac X `e[` j id i hfj a b j g j f g Y g j id i h a

Y j] jg`^` e jb jg j g fj\ibh i

F`ej acj fj id i hf i h j Xd g Y j X e a j Z fj ]i gh &j fj ^ j j figi j iddid_ g j] jfcdc dc\[ij diW i i ifjW i i eh^ h f _jacjg`\ g f j jf`Z`fja jg Y ^ f fjgi j[ gg d c i j c^ c ia e f g j Kig [ j a j i fd f Y j ] bij i\ i hYhj X `e[` j id i hf i ij ] bi ibi ja bcjd` [ fj[ gg jdifi hf i ij g j ia V e f g j T ibhdhb ij aXb d j iddidj a j g ] jg`\ j dig` j c^ cYc c_j] j ] ej d

gg ij Y j a jec idb i jb cb ij ^ Y jdXbV

e fjf d f j efi dh\gh j)b j d _jTLROgijb i i jeci\\ieja j fj i ifj idh j c^ec^j] j^ V e ^ ,jBibi h jfXf j dig` jgibi gh i ] e[ _j ibi h jfXf j j j jd cgijbi h V dh\gh i j TLRO h _j bi j fj ^ j fXf d gcYc c\gijgij ja g jib hj[ ]iahji h dh h\

) Y j ` `e`\` j jX g j j ] e[ ja b V f ebi[h i h gi j i j: d jN j; _jacjd cbij^c bi h hj] H Genetik Ĺ&#x;ifrenin kĂśkeninin genel Ăśzelliklerini bile hala anlayabilmiĹ&#x; deÄ&#x;iliz... Genetik Ĺ&#x;ifrenin kĂśkeni, hayatÄąn kĂśkenleri probleminin en Ĺ&#x;aĹ&#x;ÄąrtÄącÄą yĂśnĂźdĂźr. SaÄ&#x;lam bir ilerleme gerçekleĹ&#x;tirmeden Ăśnce asÄąl olan kavramsal ya da deneysel bir buluĹ&#x;a ihtiyaç vardÄąr.3 I b i [ij dib ij b j c i _j e bi i [ij a dig` j bi\h ghYh hj gg ij g j a j f j ac ^ f g j [ ]iWdh\j fi i[if i gh j Lidh j f j j d ] bij ja ja jbi\i hj] jdi a j]i di_jTLROgif a j g j a j di a j ] j bi i h[hdhj ]i gh &j ] j ; ?i i h[h_j`d ` j] j `Z `_jd dc\j ej] jifh jdi a i jEiaa e \jR

i O h

QVj3 i fjS jKi dac b_jUT ca djRa c jF jI g jKb [jF bj jN] c U_jd jCC8 JVj3 i [ djD [f_j: j1 d Hj1 Odj; ji gjLi c _jL j? f_jK e j jK[ cd _jQM=Q_jd

== CVj; _j: d jN_jUTi deji j j- bjS j j: U_jL jK[ d _j]

M@j6RW

Q<_jQM=J7_jd Q<Q

21


Hayatın ve Evrenin Kökeni Konferansı Ancak Yaratıcı’nın varlığının delilleri yalnız hücrenin içindeki bilgi ile sınırlı değil. Bu argüman çok daha ileri seviyede detaylar içeriyor. Moleküler biyolojinin sorunlarını inceleyen bilişim teorisyenleri hücre içindeki bilgi sistemlerinin yapısının insan dilbilgisindeki düzen ile neredeyse aynı olduğunu keşfettiler. Bu şunu gösteriyor, hücrenin içinde sadece bilgi var olmakla kalmıyor fakat bu bilginin bizim düzenlediğimiz şekilde organize edildiğini görüyoruz. Hücrenin içinde bir dil kullanılıyor. Bilimin bana öğrettiği en etkileyici şeylerden bir tanesi de biyokimyasal bilginin yapısı ve fonksiyonu ile ilgili. Aslında bu konu o kadar derin ki geceleri bu keşfin ne anlama geldiğini düşünürken çoğu zaman gözüme uyku girmiyor. Bilgisayar uzmanları ve moleküler biyologlar DNA’yı idare eden hücre düzeneğinin en temel seviyede tam bir bilgisayar sistemi gibi çalıştığını buldular. Allah’ın varlığının delillerini açıklamak açısından önemli olduğunu düşündüğüm için bu konuyu biraz açmak istiyorum. Bu konunun anlaşılması için öncelikle bilgisayar sisteminin nasıl yapılandırıldığını düşünmemiz gerekir. Bilgisayar sistemleri için teorik zemin Turing makinesi diye adlandırılan soyut yapılardır. Bunlar gerçek makineler değildir, fakat bilgisayar uzmanlarının zihninde var olan soyut oluşumlardır. Turing makineleri basittir ve üç bölümden oluşur: 1) Girdi: sonlu kontrol diye tanımlanan bir yapıya giren şerit halinde bilgi. 2) Ölçülebilir kontrol: önceden belirlenmiş bir tarzda veri üzerinde işlem yaparak bunları değiştirir ve bir çıktı oluşturur. Ölçülebilir kontrol veri üzerinde sadece sınırlı operasyonlar gerçekleştirebilir. 3) Çıktı: Bu şekilde bir Turing makinesinin çıktısını, diğer bir Turing makinesinin girdisine bağlayabilirsiniz. Dolayısıyla oldukça basit makineleri alıp birleştirdiğinizde onlara kompleks işlemler yaptırabilirsiniz. Anladığımız kadarıyla hücrenin içindeki mekanizmaların DNA üzerindeki işlemleri buna benzerdir. Örneğin DNA’nın replikasyon veya ikileşme süreci sırasında bunu görebiliriz. Dijital bilgi içeren DNA molekülü bir girdi olarak kabul edildiğinde, DNA üzerindeki bilgiyi yöneten proteinler ve enzimler sonlu kontroller olarak düşünülebilir. Buradaki çizimde DNA replikasyonu görülüyor, DNA girdi ve çıktıyı temsil ederken, DNA üzerindeki işlemleri yapan enzimleri ise sonlu kontroller şeklinde tarif edebiliriz. Bir başka deyişle hücrenin mekanizması DNA’yı kopyalarken, hücrenin içinde bir bilgisayar işletim sistemi çalışmaktadır. Bilgisayar sistemlerinin işleyişi ve DNA replikasyonu gibi süreçler arasındaki benzerlik


Teknik ve Bilim Araştırma Vakfı

Yaşamın molekülü DNA

nedeniyle, bilim adamları DNA hesaplaması gibi yepyeni bir teknoloji geliştirdiler. DNA hesaplaması aslında temel olarak DNA ve hücrenin içinde bulunan ve DNA’yı yöneten proteinler üzerine kuruludur. Söz konusu DNA bilgisayarları son derece küçük test tüpleri içinde bulunur. Bu bilgisayarlar şimdiye kadar sahip olduğumuz en güçlü silikon temelli bilgisayar sisteminden daha güçlüdür. Hatta süper bilgisayar sistemlerinden bile daha etkilidirler. Bunun nedeni çok sayıda ve kapsamlı paralel işlemleri aynı anda gerçekleştirebilmeniz nedeniyledir. DNA hesaplaması, Güney Kaliforniya Üniversitesi’nde çalışmalarını yürüten Leonard Adelman adlı bilgisayar uzmanı bilim adamının bir keşfidir. Adelman, DNA bilgisayarları hakkında şunları söyler: “DNA hesaplamasının en önemli yanı sadece bilgisayarların yapabileceğini düşündüğümüz şeyleri aslında DNA moleküllerinin de yapabildiğini göstermesidir. Bu Bilgisayar Bilimi ve Biyoloji arasında çok yakın bir ilişki olduğunu göstermektedir. Her canlının bir hesaplama yaptığını düşünebiliriz, bazen de canlılara bilgisayarlar gibi baktığımızda onları daha iyi anlayabiliriz.” Yine DNA programlaması insanların oluşturduğu tasarımlarla hücre içerisindeki biyokimyasal tasarımlar arasında önemli benzerlikleri ortaya koymaktadır. Bu hayret verici benzerlikleri, İngiliz Doğa Bilimcisi ve İlahiyatçı William Paley’in izinden giderek Allah’ın varlığını ispatlamada

23


HayatÄąn ve Evrenin KĂśkeni KonferansÄą

(0=>5*><;=>:@/ .@ ?449:7?4> -8>=?'<?=9 TLRj a j iYi `d `ja jbi i h h^ijdi Wja je V

f` ` j idh j ibij Zhf hYhj d cdc_j ] e[ a [ jZhfei\h gi ja g j / ^ ji i i gijW dX `fjbiWi _j1 g i ij' V ] d d O g _j Re fi hj a ej igiehj T c idj E

B d ig _jacjd cjfi ^hdh gif jZi d \ f j^Xb i j e f g H NasÄąl oldu da genetik bilgi, onu yorumlayan mekanizmalarla (enzimler ve diÄ&#x;er molekĂźler yapÄąlarla) birlikte ortaya çĹktÄą? Bu soru karĹ&#x;ÄąsÄąnda kendimizi bir cevapla deÄ&#x;il, hayranlÄąk ve Ĺ&#x;aĹ&#x;kÄąnlÄąk duygularÄą ile tatmin etmemiz gerekiyor.1 T` bi[ij ` `j e f` j a b j : d j ; _ acjf cgija i\jgi ijiZhfjdX\ `jgi] i eif igh H Son derece kompleks yapÄąlara sahip olan enzimlerin ve nĂźkleik asitlerin (RNA ve DNA) aynÄą yerde ve aynÄą zamanda rastlantÄąsal olarak oluĹ&#x;malarÄą aĹ&#x;ÄąrÄą derecede ihtimal dÄąĹ&#x;ÄądÄąr. Ama bunlarÄąn birisi olmadan diÄ&#x;erini elde etmek de mĂźmkĂźn deÄ&#x;ildir. DolayÄąsÄąyla Ä°NSAN, YAĹžAMIN KÄ°MYASAL YOLLARLA ORTAYA ÇIKMASININ ASLA MĂœMKĂœN OLMADIÄžI SONUCUNA VARMAK ZORUNDA KALMAKTADIR.2 UBibi h jf ebidi jb

i ij ibijZhfeidhj efi dh\U g e f_jU ibi h jf g jf g j c^eidhj efi dh\U g e f jScj Z f_j[i h hYh jfcdc dc\ja ja Z eg bi i h ghYh h jiZhfja j dWi hgh jR [ifj ] e[ jiZhf g

j X g`f jacj Z Y _jdh j g 9 fj g fiac j e \ jKh jR

i Oh j]i hYh hjfiac j e e f Z _j efi dh\j gcYc cjf g jg ja g Y jdiZei d i b i ij i h i

S jai^fij ] e[ jDi b jA jBidf dj d jTLRj^ V d j dig` j c^eidh h j efi dh\ hYh hj ] j ac Z Y j?i i h h^j Z j `Z `ja jg j gcYc cj^Xb ig j g H Biyokimyasal genetik dĂźzeyinde evrime ait en kapsamlÄą sorular hala cevaplandÄąrÄąlmamÄąĹ&#x;tÄąr. Genetik Ĺ&#x;ifre ilk kez nasÄąl ortaya çĹkmÄąĹ&#x;tÄą ve nasÄąl evrimleĹ&#x;miĹ&#x;ti? BugĂźn yaĹ&#x;ayan tĂźm

organizmalarda hem DNA'nÄąn replikasyonu hem de DNA Ĺ&#x;ifresinin etkili bir Ĺ&#x;ekilde çevirimi sĂźreçleri, son derece kesin enzimlere gereksinim duymaktadÄąr. AynÄą zamanda bu enzimlerin molekĂźler yapÄąlarÄąnÄąn DNA'nÄąn kendisi tarafÄąndan kesin bir Ĺ&#x;ekilde belirtilmiĹ&#x; olmasÄą, dikkate deÄ&#x;er evrimci bir gizemi ortaya çĹkarmaktadÄąr... Ĺžifre ve Ĺ&#x;ifreyi çevirme yollarÄą evrim sĂźrecinde kendiliÄ&#x;inden mi ortaya çĹkmÄąĹ&#x;tÄą? BĂśyle bir rastlantÄąnÄąn gerçekleĹ&#x;miĹ&#x; olabileceÄ&#x;ine inanmak neredeyse akÄąl almazdÄąr. Bu bulmaca Darwin'den Ăśnceki dĂśnemde olduÄ&#x;u gibi Darwin'den sonra da evrimden kuĹ&#x;ku duyanlar tarafÄąndan Ăśzel yaratÄąlÄąĹ&#x; için en gßçlĂź kanÄąt tĂźrĂź olarak yorumlanmÄąĹ&#x;tÄąr.3 N] ej d j Z d \ Y ji i i jUN] c H RjF bj jD d dUj6N] eHj> \j5Z g jS jF 7jig h f iah j bi\i hj i j ` `j e f` j a b j A

I [ i jT _jTi d jacjifh jgh^hj i [h h ^Xb ji i h H YĂźksek organizmalarÄąn genetik programlarÄąnÄąn yapÄąsÄą, milyarlarca bit (bilgisayar birimi) bilgiye ya da bin ciltlik kßçßk bir kĂźtĂźphanenin içindeki tĂźm harflerin dizilimine eĹ&#x;deÄ&#x;erdir. Bu denli kompleks organizmalarÄą oluĹ&#x;turan trilyonlarca hĂźcrenin geliĹ&#x;imini belirleyen, emreden ve kontrol eden sayÄąsÄąz karmaĹ&#x;Äąk iĹ&#x;levin tamamen rastlantÄąya dayalÄą bir sĂźreç sonucunda oluĹ&#x;tuÄ&#x;unu iddia etmek ise, Ä°NSAN AKLINA YĂ–NELÄ°K BÄ°R SALDIRIDIR. AMA BÄ°R DARWÄ°NÄ°ST, BU DĂœĹžĂœNCEYÄ° EN UFAK BÄ°R ĹžĂœPHE BELÄ°RTÄ°SÄ° BÄ°LE GĂ–STERMEDEN KABUL EDER!4 G Z f jg jTi \e_jif ij ieie jibfh h_ ai h ja j i Z i jai^fija j^ bjg Y g jRfh jdi a i j j di j d _j d j TLRObij d d j ia i h ai^fij i ja jbX ` jaifdh _j ja`b`fj Z Y fi h i h hj X ` Hj 5 di j ] j `ej [i h i _j i e Eiaa j i j?`[ jR

i j i i h gi jbi i h eh^ h

QVj T c idj E j B d ig _j GXg _j Nd[ _j Si[ Hj R j N i j G g j S i g_j L j ? fH - i jS fd_jQM=P_jd j<@= JVj: d jN j; _jUF j; j j: j jNi U_jK[ [jRe [i _jD jJ4Q_jNf ejQMM@_ d j4= CVjBidf d_jDi b jA _jURg]i [ dji gjD i

dj jK[ [ j jQM4PU_jRe [i jK[ d _ ]

<Mj6Iib(.c jQM4Q7_jd CP<7 @VjI [ i jT _jN] c HjRjF bj jD d d_j: g HjSc jS fd_jQM=<_jd jC<Q


Teknik ve Bilim Araştırma Vakfı resmi savlar ortaya koymak için kullanabiliriz. 1700’lü yıllarda Paley, Doğal Teoloji adında bir kitap yazdı. Paley bu kitapta Allah’ın varlığı ile ilgili Batı’da en çok bilinen argümanlardan biri olan Saatçi Argümanını geliştirdi. Paley’in mantığı şuydu: Nasıl ki bir saat için bir saatçinin var olması gerekiyorsa, hayatın var olması için de bir İlahi Saatçi’nin varlığı kaçınılmazdır. Paley’in yaşadığı dönemde saat mühendisliğin en uç noktasını temsil ediyordu. Paley saatin bir düzenekten oluştuğunu, yani belirli bir amaç için birbiriyle etkileşimde olan pek çok düzeneğe sahip bir makine olduğunu açıkladı. Paley bu saatin işleyişini, bir kaya ile karşılaştırdı ve kayanın doğadaki süreçler sonucunda meydana geldiğini söyledi. Ancak bir saatin meydana gelmesi için bir Aklın var olması şarttır. Paley canlıların biyolojik sistemlerini incelediğinde canlıların vücutlarındaki sistemlerin bir kayadan daha çok, bir saat ile ortak özellikleri bulunduğu sonucuna vardı. Bu durumda eğer bir saatin var olması için bir saatçiye gerek duyuluyorsa, bu benzerlik gereği canlıların da var olması için bir Akla ihtiyaç vardır. Biyokimya alanındaki gelişmeler, Saatçi Argümanını günümüze uyarlamamıza imkan sağlar. Günümüz mühendisliğinin zirvesini oluşturan bilgisayar sistemlerinin ortaya çıkışını açıklamak için bir aklın –daha doğrusu birçok aklın– varlığı bir zorunluluktur. Hücre içerisinde çalışan bilgisayar sistemlerinin var olduğunu gördüğümüzde, elbette canlılığın var olması için İlahi Akla ihtiyaç olduğu sonucuna varabiliriz. Saatçi Argümanını oldukça güçlü buluyorum. Ne var ki, ne zaman şüphe içinde olan kişilere bu anlatımdan söz etsem, evrimsel süreçlerin de bir saatçi gibi davranabileceği karşılığını alıyorum. Onlar aslında bu evrimsel süreçleri Kör Saatçi olarak yorumluyorlar. Bu düşünce Richard Dawkins tarafından Kör Saatçi kitabında şöyle dile getirilmiş: “[Paley] canlılar dünyasındaki kompleks düzene karşı derin bir saygı duyuyordu ve bunun çok özel bir açıklama gerektirdiğini düşünüyordu. Yaptığı tek yanlış buna getirdiği açıklamaydı… Doğru açıklama... Charles Darwin ortaya çıkıncaya kadar beklemek zorunda kaldı.” Dawkins sözlerine şunu da ekliyor: “Kör, şuursuz, otomatik bir süreç olan ve tüm hayatın varlığı ve açıkça amaca sahip olduğu gözlenen tüm canlıların açıklamasını yapan doğal seleksiyonun aklında hiçbir amaç yoktur. Bir akla sahip değildir, akla 25


Hayatın ve Evrenin Kökeni Konferansı ait bir gözü de yoktur. Gelecek için planlama yapamaz. Bir vizyonu, öngörüsü veya görüşü yoktur. Doğada bir saatçinin rolünü üstleniyor mu diye sorulduğunda, kör saatçi olduğu söylenebilir.” Bu açıklama bizi Allah’ın varlığına dair argümanımın ikinci noktasına getiriyor. BAŞARISIZLIK: Hayatın başlangıcı ve biyokimyasal sistemlerin kökenine dair kimyasal evrim iddialarıyla yapılan tüm açıklamalar başarısız olmuştur. Bu hususu daha iyi kavrayabilmek için, bir biyokimyagerin biyo-molekülleri nasıl sınıflandırdığını gözden geçirmemiz gerekir. DNA ve proteinler gibi bilgi içeren moleküllerden söz ettik. Fakat hücre içinde bir başka sınıf molekül daha bulunur. Bu küçük moleküller birbirleriyle tepkimeye girerek lineer yollar, şubelere ayrılmış ve dairesel yollar oluştururlar. Birbirleriyle bağlantı halindeki tüm bu yollar hücre içinde bir kimyasal tepkime ağı oluşturur. Bu tepkimeler hücrenin yapı taşı olarak kullanacağı birimleri üretmesi için gereken enerjiyi temin ederler. Bunlara ara metabolik yollar denilir. Son olarak üçüncü kategori ise hücre zarlarıdır. Bu sınırlar hücrenin içini, dış ortamdan veya hücre içindeki bölümleri birbirinden ayırırlar. Söz konusu biyo-molekül sınıflarından her biri hayatın kökeni konusunda farklı evrim iddiaları içeren senaryoların ortaya atılmasına neden olmuştur. Bunlar önce-replikatör senaryoları, önce-metabolizma senaryoları ve önce-hücre zarı senaryoları olarak bilinir. Önce-replikatör senaryosuna göre ilk ortaya çıkan bilgi zengini DNA, RNA benzeri moleküller ve proteinlerdir. Metabolizma ve hücre zarı ise ikincil olarak ortaya çıkmıştır. Önce-metabolizma senaryolarına göre ise ilk ortaya çıkan metabolizmadır. Ardından bilgi içerikli moleküller ve hücre zarları ikincil özellik olarak belirmiştir. Son olarak önce-hücre zarı senaryolarına göre ise ilk ortaya çıkan hücre zarı olmuştur. Hayatın kökenini araştıran evrimci senaryoların her birinin aşılmaz sorunlar içerdiği açıktır. Zamanımız kısıtlı olduğu için evrimin bu problemlerine değinmeyeceğim. Dr. Anjeanette Roberts sunumunda önce-replikatör iddialarının sorunlarının bir kısmına değinecek. Fakat size bu problemin ne derece büyük olduğunu göstermek için bir hikaye anlatmak istiyorum.


Teknik ve Bilim Araştırma Vakfı Birkaç yıl önce Meksika Oaxaca’da hayatın kökenine dair bir konferansa katılmıştım. ISSOL 2002 adındaki bu toplantıya dünyanın çeşitli yerlerinden hayatın kökenini inceleyen bazı önemli bilim adamları katılmıştı. Konferansın açılış konuşmasını Leslie Orgel adında bir bilim adamı yaptı. Orgel hayattayken bu konuda dünyanın en önde gelen araştırmacısı sayılıyordu. Konumundan dolayı Orgel’e konferansın açılış konuşmasını yapma onuru verilmiş, RNA Dünyası Hipotezi hakkındaki görüşlerini sunması istenmişti. RNA Dünyası Hipotezini ilk ortaya atan kişilerden biri olarak teorinin durumu hakkında bir özet yapması istenmişti. Orgel konuşması boyunca RNA Dünyası senaryosuyla ilgili problemleri birbiri ardınca sıraladı. Konuşmasının sonuna doğru durdu ve şöyle söyledi, “Umarım seyirciler arasında yaratılışçı kimse yoktur fakat doğruyu söylemem gerekirse ilkel dünya şartlarında bir RNA diziliminin herhangi bir şekilde ortaya çıkması ancak bir mucize sonucu olurdu.” İşte bu etkileyici. Çünkü Orgel kendisini gizlemeyen açık bir ateistti. Ne var ki, dürüst konuştuğu bir anda en azından hayatın önce-replikatör senaryosundan ortaya çıkmasının ancak bir mucize olacağını kabul etmişti. Önce-metabolizma senaryoları da bundan daha iyi durumda değildir. Bu senaryolarla ilgili problemler saymakla bitmez, fakat burada hepsini detaylandırmayacağım. Sadece şundan bahsetmek istiyorum, Orgel hayattayken bilimsel dergilerden birinde önce-metabolizma senaryosu hakkında bir eleştirisi yayınlanmıştı. Burada bu senaryoların şunlara ihtiyaç duyduğunu söylüyordu: “Biraz sihir”, “dikkate değer sayıda önemli tesadüfler” ve “neredeyse mucize” gerektirir. Ve son olarak önce-hücre zarı senaryoları da sorunlarla doludur. Bu senaryonun gerçekleşmesi için bir takım şartlar gerekir ki, bu şartlar birbirleriyle uyumsuzdur. Bu problemlerin bir kısmı şöyle sıralanabilir: - Çevre şartları - Amfifilik bileşim - Amfifilik konsantrasyon - Faz davranışı Her bir adım için gereken şartlar birbirleriyle uyumsuzdur. Zaman sınırlaması nedeniyle tekrar çok fazla detaya giremeyeceğim. Fakat birkaç yıl önce Jackie Thomas adlı kimyager bir arkadaşımla Hayatın Kökeni ve

27


Hayatın ve Evrenin Kökeni Konferansı Biyosferlerin Evrimi adlı bir dergide makalemiz yayınlandı. Bu dünyanın önde gelen hayatın başlangıcıyla ilgili araştırma dergilerinden biridir. Bunda, önce-hücre zarı senaryolarıyla bağlantılı problemlerin detaylarını inceledik. Bu önemli bir başarıydı, çünkü Jackie Thomas ve ben, her ikimiz de yaratılışa inanıyorduk. Önce-hücre zarı senaryolarıyla bağlantılı tespit ettiğimiz problemler o kadar önemliydi ki, evrimci biyologlar bile eleştirilerimizin haklı olduğunu kabul etmek zorunda kaldılar. Derginin baş editörü önce-hücre zarı senaryolarına getirdiğimiz eleştirel değerlendirmeleri hayatın kökeni alanında tanınmış bu dergide yayınlamayı kabul etti. Diğer bir deyişle hayatın kökenini evrimci iddialarla açıklamaya yönelik her girişim başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Özetle konu hayatın kökeni olduğunda, kör bir saatçiden söz edemezsiniz. Hayatın kökeni konusunda evrimci açıklama yapanlara bu delilleri sunduğum her seferinde, bu dönemde yaşamın başlangıcını açıklayamıyoruz diyerek eleştirilere katılıyorlar. Fakat yine de laboratuvarda prebiyotik kimya çalışmalarında araştırmacıların elde ettiği sözde başarılardan bahsediyorlar. Eğer dürüst bir yaklaşım sergilerlerse yaratılışı reddeden bu şüpheciler hayatın kökenine dair bir açıklama getiremediklerini kabul ederler. Buna rağmen yine de kimyagerlerin laboratuvar ortamında hayatın kökeni fikrine katkıda bulunacak bir takım kimyasal ve fiziksel süreçler tespit ettiğini söylemekten geri kalmazlar. Bunları göstererek kimyasal evrimin olabileceği iddiasında bulunuyorlar, bu aşamada argümanlarımın üçüncü adımına yani, “Meydana Getirme” konusuna değineceğim. MEYDANA GETİRME: Laboratuvarda canlılığı yaratma ve tasarlama girişimleri bir Yaratıcının varlığının gerekçesini açıklamaktadır. Laboratuvar ortamında hayatı oluşturma denemeleri Yaratıcı’nın varlığının en güçlü delillerini sunuyor. Kimyagerler laboratuvara girip prebiyotik kimya çalışmaları yaptıklarında ileri derecede kontrollü şartlar altında çalışırlar. Deney tüplerini dikkatli bir şekilde birleştirirler, bunlara ancak uygun olan çözücüleri koyarlar. Doğru kimyasal maddeleri tam zamanında ve tam olması gereken yoğunlukta eklerler. Reaksiyonun ısısını kontrol altında tutarlar. Yine tepkimenin pH değerini kontrol ettikten sonra tam zamanında reaksiyonu durdururlar. Diğer bir deyişle, prebiyotik


Teknik ve Bilim Araştırma Vakfı kimya araştırmalarının başarıya ulaşması için kimyagerlerin payı büyüktür. Bu ileri seviyede kontrollü şartların dünyanın ilk dönemlerinde var olup olmadığı kesinlikle kuşkuludur. Kimyagerler bugün laboratuvar ortamlarında çalışıyorlar, fakat dünyanın ilk zamanlarında prebiyotik kimyasal tepkimeleri yönlendirecek kimyagerler bulunmuyordu. Daha doğrusu buradaki önemli detay, laboratuvarda söz konusu prebiyotik reaksiyonların başarılı olmasını sağlayan bir aklın varlığıdır. Bu konuyu size RNA Dünyası Hipotezi üzerinden biraz daha açarak anlatayım. Bu düşünce temelde dünyadaki ilk biyokimyanın RNA bazlı olduğuna dayanmaktadır. RNA Dünyası teorisi daha sonra şimdiki biyokimyayı tanımlayan DNA-Protein Dünyası tezine dönüşmüştür. Hayatın kökenini inceleyen araştırmacılar sözde RNA Dünyası Hipotezini destekleyen açıklamalar ortaya koyarlar. Size laboratuvarda kil yüzeyler üzerinde RNA oluşturabilme tekniği hakkında biraz bilgi vermek istiyorum. 1990’ların ortalarında bilim insanları RNA moleküllerinin kil yüzeylerde toplandığını gözlemlediler. Bu RNA Dünyası Hipotezi açısından büyük bir buluş olarak tanıtıldı. Ne var ki yapılan deneyler detaylı olarak incelendiğinde bu kimyasal sürecin gerçekleşmesi için bir aklın müdahalesinin zorunlu olduğu hemen anlaşıldı. Örneğin çalışmaları yapan araştırmacıların ileri düzeyde kimyasal açıdan el değmemiş koşullarda çalışmaları gerekiyordu. RNA zincirlerinin kil üzerinde toplanmasını engelleyecek herhangi bir maddeyi düzeneğe koymama konusunda çok dikkatliydiler. Aynı zamanda RNA moleküllerinin oluştuktan sonra parçalanmalarına neden olabilecek malzemeleri de dışarıda bırakmalıydılar. Fakat söz konusu maddeler dünyanın başlangıç aşamasında çok fazla miktarda bulunuyor olmalıydı. Fakat yine de özenle deneyin dışında bırakıldılar. Bunun yanı sıra araştırmacıların, RNA molekülleri çok uzun zincirler oluşturmadan tepkimeyi durdurmaları gerekiyordu. Çünkü eğer moleküller çok uzun olurlarsa, kil yüzeye geri dönülemez bir şekilde yapışıp kalacaktı. Ayrıca, kimyasal olarak aktive edilmiş nükleotidler kullanmaları gerekiyordu. Ne var ki bu yapıların dünyanın ilk dönemlerinde var olması imkansızdır, aksi takdirde kimyasal açıdan son derece reaktif oldukları için görünürdeki her şeyle tepkimeye girecek ve RNA moleküllerinin oluşması için bulunmayacaklardı. Ayrıca,

29


HayatÄąn ve Evrenin KĂśkeni KonferansÄą

(0=>5*><;=>:@ ?=;6> <>$>:;@ 1>=@ =:;4@/? ? @ .@/&:+?69 @!;:?=+362 N] e[ _j fj [i hj `[ j idh j ]i j gcYc d cdcj`\ g jJP jb`\bh h jai^h gi j ai jZ ^ j ^ g jScjf cgij fj ] e[ j \ jX d` jEcdja b j;Wi _jb`\e b i [ijbh jX [ f f jg` bigija ifhej dig` jf ebidi j ifd b i i fjX [ jW j c^ cYc c_jac i h ja ^e d b g j `[ j g YgcYc cj j d` g` j ;Wi O QMCPO hj bh

i gij ibij i hYhj acj gg i h j j e

]i dibhe i h h ja jbi h^j gcYcj d jQM4PO jbh

i gif ac c i iji i^h ghHj;Wi O jU f jT` biji e d U d i b dc gij i fj e f`

j c^eidh i efi j ] a [ fj e i j ] j ie bifj i\ i hj b i hb gc jReij Z fji e d je i j] jie bif e

j eighYh_jifd ja jg j i fje f`

Wi Zi ibi j fd 9 j i\h gi ja je f i gij Z g Y i i^h gh

Scjgc ceje f` j ] ej d j Z ja`b`fja gi a j gc jI

_j3 %_jA ieW ceij a j ] eV [ jU f ji e d jg b U j `e` ` j Z d \ gcYcj i i^h gh j Scj g j =PO j bh

i gij ai^fi ] e[ ji ibh^ i j ^ jSc c jd c[c gi_j fjX [ W jg Y _jW ja d j i^hbi jELR e f` ` ` j c^ cYc cjX jd` jUELRjT` bidhU d i b dcj ibij i h gh j QM=8j bh h gij Bi ]i gO h f ebi[hj 2i j G a j i i h gi j ibij i h i j ac d i b bij X _j ac gi j e bi i [ij bh j X [ _j idh dijf g jf g d jf Wbi ibia ja jELRje V

f` `j dig` j f g Y g j c^ec^ c j K i acjELRje f` `jZ ] j^i i h h j f d b ja g a W j` e b jai^ ieh^ h jTi ijd ija f [ j a j e f` g j dif ieifj bi[hj g Yec^j ] j idh dijTLRje f` `j ibijZhfeh^ h

B ji^ieidhjib hja j efi dh\ hf i j\ [ j i jac ibi j e d ja j `Zjd i b _j ibi h jai^ i h[h i iZhf ieij e fjb _jd c cjgi ijgija`b` e`^_ W fj Z fj Z g j Zhfh ei\j d cbcj ` g e j V e ^ H 1— Ti i_j ELRObhj c^ c i j `f g j f a ja j c^eidhjf d f j id i h i i iZhf i iei\f _ji[iaij ibi j `f g

idh j cb c j a j g \ eg j a i ibij fj ELRObh c^ c ec^ i gh,j N] e[ j a b j . j B i ELRO h j dig` j c^eidh h j efi dh\ hYh hj^Xb fiac

H AraĹ&#x;tÄąrmacÄąlar RNA DĂźnyasÄą kavramÄąnÄą detaylÄą biçimde inceledikçe giderek daha fazla sorun ortaya çĹkÄąyor. RNA ilk olarak nasÄąl oluĹ&#x;tu? RNA ve onun parçalarÄąnÄąn laboratuvarda en iyi Ĺ&#x;artlarda sentezlenmesi bile son derece zor iken, bunun prebiyotik (yaĹ&#x;am Ăśncesi) ortamda gerçekleĹ&#x;mesi nasÄąl olmuĹ&#x;tur?1 2— F dig` j c^ cYc cj i \ d fja _jbi h\[i a j `f gj\ [ g j ai j i jacjELRj i a Z jf g d jf Wbi ieibijfi i j] e ^j] j ` ja je fi \eib ijacjf Wbi ieibhjai^i eh^ h, > g d jf Wbi i f jfc

i i[iYhj `f g j V g j ac ec^ c,j N] e[ j e f a b i j G i g . b[ j] j: d j; _jgc cec j`e d \ Y j^Xb g j e f H TartÄąĹ&#x;ma, içinden çĹkÄąlmaz bir noktada odaklaĹ&#x;Äąyor: KarmakarÄąĹ&#x;Äąk bir polinĂźkleotid çorbasÄąndan çĹkÄąp, birdenbire kendini kopyalayabilen o hayali RNA'nÄąn efsanesi... Bu kavram, yalnÄązca bugĂźnkĂź prebiotik kimya anlayÄąĹ&#x;ÄąmÄąza gĂśre gerçek dÄąĹ&#x;Äą olmakla kalmamakta, aynÄą zamanda RNA'nÄąn kendini kopyalayabilen bir molekĂźl olduÄ&#x;u Ĺ&#x;eklindeki aĹ&#x;ÄąrÄą iyimser dĂźĹ&#x;Ăźnceyi de yÄąkmaktadÄąr.2 3— >i ghjf j Y j f jg` bigijf g jf Wbi ibi a jELRj c^ cYc cj] j iegijELRO h jfc

i i[iYh j Z ^ j ie j id j dibhdh\j e f i i gij ac c V gcYc cj i \ d fj ] j a` ` j acj efi dh\ hf i h j a ^ f g j Z f ^e ^j gcYc cjg`^` d fja _jac gc cejb jg j fja jW je f` ` ` j c^iV a e d j Z j b j g Y g j /` f`j ELR_j dig [ W j biWhdhb ij j a g j Re j id j d ieeigg g jR [ifj igijW j` [ fjUe V fi \eiUj b f c j ELRO h j ]i hYh hj W j ` e Z jb jdibeif_ja ji iai h jfiYh j`\ jZ \ e ^ idi heh hj ji iaibhj c^ c i[ifja [ jWi Zi h `\ ji hWjd iji iai h jf g jf g je i9V

i hWj ibij Zhfeidh hj a f e f j ib hj g [ g diZeigh j ; igij ia fij ] j ^Z j b f c j f _j a ` ej Z f ^d

S jW _j `[ j Z g f jd jg [ jfi ei^hf ^ e jd c[c gijW fjZ fj \ e jbi ghehb ij V a \ ej ighj ] j ia figij ` j E a \ ej d b jW g j c^ec^jfi ei^hfja j `[ j V


Teknik ve Bilim AraĹ&#x;tÄąrma VakfÄą i g jT ibhdhb ijacjgc ce_j a \ ec jgijib h i gij dig` j e bgi ij e ^j eidhj a j a ifh i ei\j]i dibhehjgi ija ia g j [ f

N] e j j i i fjdi]c c[c i h gi jL a jXg`

` .i[!c dj I gj a j W j d \ j bi h\[i `f fjid g f ja b j g e d je`ef` eighYh hj^cj^ f g jiZhf ieif igh H Ĺžifre (DNA ya da RNA'daki bilgi), aktarÄąlmadÄąkça anlamsÄązdÄąr. GĂźnĂźmĂźz hĂźcresindeki Ĺ&#x;ifre aktarma mekanizmasÄą en az 50 makromolekĂźler parçadan oluĹ&#x;maktadÄąr ki, bunlarÄąn kendileri de DNA'da kodludurlar. Ĺžifre bu birimler olmadan aktarÄąlamaz. Bu dĂśngĂźnĂźn kapanmasÄą ne zaman ve nasÄąl gerçekleĹ&#x;ti? Bunun hayali bile aĹ&#x;ÄąrÄą derecede zordur.3 5 f j g` bigif j a j ELRj \ [ j i j ig b aXb ja jfi i ji eh^j] j i jbX e jfc

i i if_ <PjX\ j X ] jWi Zi[hYh j ^ j fjai^h ijbiWi if W j` e j Z f ^ e ^ ,jN] e[ jac d c i ij a g f j Za jiZhf ieijb f c

Ki j T j Di ij ' ] d d O g j K i b I

Oh j] j3 i [ djD [fO jZi h^eiji figi^hj i ` `j ] e[ jT j: d j; _jU ibi h jELRjT` bidh j ai^ ibia e d Uj ei j Z j Ud i b Uj g b e fc

i eif igh j; _jacjELRO h j i jX\

f di Wj eidhj f Y j ] j ac c j efi dh\ hYh h_ Re [i jK[ d O jNf ejQMM@jdibhdh gif jUF ; j j: j j jNi Ujai^ hf hjeifi g j^Xb ig j g H Bu senaryonun oluĹ&#x;abilmesi için, ilkel dĂźnyadaki RNA'nÄąn bugĂźn mevcut olmayan iki ĂśzelliÄ&#x;inin olmuĹ&#x; olmasÄą gerekmektedir: Proteinlerin yardÄąmÄą olmaksÄązÄąn kendini kopyalayabilme ĂśzelliÄ&#x;i ve protein sentezinin her aĹ&#x;amasÄąnÄą gerçekleĹ&#x;tirebilme ĂśzelliÄ&#x;i.4 RZhfZiji i^h i[iYhj a j; O _jU ei\dij ei\U ^i h hjf bgcYcjacj f jf eW fdj ^ e jELRj a ja e f` g j a f e f_j i [ifj ] e[ j a j ibi

`[`j ] j aifh^j iZhdhb ij e`ef` j ia j K ec a ed j Z f j d _j ibi h j id i h i ijg YgcYc gg idh h j b j a j ] d b cj i j UELRj T` bidhU \ _j f d f j efi dh\j a j eidi j gcYc c ibijf beif igh

QVj. jB i _jU1 j jS U_jK[ [jRe [i _jD jJ8@_j#cai jQMMQ_jd jQQM JVjG 3 j. b[ _j: jN j; _jUA dW [ dj j" g d i g j j; j j jELRj2 gU_j1 jELRj2 g_jL j? fHjD gjKW jBi a j:ia i bjA dd_jQMMC_jd jQC CVj.i[!c djI g_jD i [ ji gjL [ dd b_jL j? fHjQM4Q_jd Q@C @Vj: d jN j; _jUF j; j j: j j jNi U_jK[ [jRe [i _jNf ejQMM@_jD J4Q_jd j4=

1) DNA'nÄąn Ăźzerinden mRNA sentezlenir. 2) Ribozom protein Ăźretmek Ăźzere hazÄąrlanÄąr. 3) mRNA çekirdek zarÄąndan sitoplazmaya yani ribozomlara gider. 4) TaĹ&#x;ÄąyÄącÄą RNA sitoplazmaya daÄ&#x;ÄąlÄąr. 5) mRNA ribozomlarÄąn protein Ăźretim birimine yerleĹ&#x;ir. 6) Ribozomlarda mesajcÄą RNA ile taĹ&#x;ÄąyÄącÄą RNA karĹ&#x;Äą karĹ&#x;Äąya gelir ve baÄ&#x;lanÄąr. Yanyana gelen aminoasitler birbirine peptid baÄ&#x;Äąyla baÄ&#x;lanarak proteinleri oluĹ&#x;turur. 7) TaĹ&#x;ÄąyÄącÄą RNA sitoplazmadan amino asitleri yakalar ve ribozoma getirir.

HĂźcrede bir proteine ihtiyaç duyulduÄ&#x;u zaman DNA molekĂźlĂźne bu ihtiyacÄą bildiren bir sinyal gĂśnderilir. Bu sinyali alan DNA hangi proteine ihtiyaç duyulduÄ&#x;unu anlar. Ve ardÄąndan bu proteinin amino asit diziliminin bilgisinin bulunduÄ&#x;u bĂślĂźmĂźn bir kopyasÄąnÄą çĹkarÄąr. Bu kopyalanan bilgi Ăźretilecek proteinin bilgisini taĹ&#x;Äąyan MesajcÄą RNA'dÄąr. MesajcÄą RNA kopyalandÄąktan sonra çekirdekten çĹkarak proteinin Ăźretim fabrikalarÄą olan ribozomlara doÄ&#x;ru yola koyulur. AynÄą anda DNA'dan kopyalanmÄąĹ&#x; olan bir diÄ&#x;er RNA amino asitleri taĹ&#x;Äąyarak ribozomlara getirir. Her amino asit kendisine Ăśzel bir taĹ&#x;ÄąyÄącÄą RNA ile taĹ&#x;ÄąnÄąr. Ăœretilecek olan proteine ait amino asit diziliminin bilgisini taĹ&#x;Äąyan mesajcÄą RNA ribozomun Ăźretim bĂślgesine yerleĹ&#x;ir. TaĹ&#x;ÄąyÄącÄą RNA getirdiÄ&#x;i amino asitlerle birlikte mesajcÄą RNA'da bildirilen sÄąraya uygun Ĺ&#x;ekilde karĹ&#x;ÄąsÄąna geçer. Yine DNA'dan kopyalanan bir baĹ&#x;ka RNA molekĂźlĂź mesajcÄą RNA ile taĹ&#x;ÄąnÄąr. RNA'nÄąn birbirine baÄ&#x;lanmasÄąnÄą saÄ&#x;lar. Yanyana gelen taĹ&#x;ÄąyÄącÄą RNA'larÄąn getirdiÄ&#x;i amino asitler aralarÄąnda peptid baÄ&#x;Äą oluĹ&#x;turarak protein zincirlerini meydana getirirler. Ve getirdiÄ&#x;i yĂźkĂź boĹ&#x;altmÄąĹ&#x; olan taĹ&#x;ÄąyÄącÄą RNA'lar da ribozomdan ayrÄąlÄąr. Daha sonra Ăźretilen protein de kullanÄąlacaÄ&#x;Äą yere doÄ&#x;ru yola çĹkar.

31


Hayatın ve Evrenin Kökeni Konferansı Amerika Birleşik Devletleri’nde belirli bir tedarikçiden gelen kil kullanıyorlardı. Laboratuvarda kullanılmadan önce bu kilin tam doğru şekilde işlemden geçirilmesi gerekiyordu. Aksi takdirde, söz konusu tepkimede katalizör olarak kullanılamazdı. RNA Dünyası Hipotezi ile ilgili bu problemler hakkında astrobiyolog Paul Davies şunları söylüyor: “Biyokimyagerlerin de gördüğü gibi, sıfırdan verimli RNA replikatörlerinin üretilmesi uzun ve zorlu bir yoldur. Bu nedenle şu sonuca varmak zorundayız, eğitimli bir organik kimyagerin denetimi olmaksızın, doğa herhangi olası bir prebiyotik ortamda bir çorbadan RNA üretmek için çırpınıp duracaktır.” Evrimci biyolog Simon Conway Morris ise bir adım daha ileri gider ve şöyle açıklar: “Hayatın kökenini şu ya da bu şekilde açıklamak için tasarlanan deneylerin çoğunluğunda prebiyotik ortama herhangi inanılır bir benzerlik bulunmuyor, ya da deney teçhizatını belirli amaçlar ve niyetler doğrultusunda yönlendiren araştırmacının eli -haşa- Allah’ın Eli gibi dahil ediliyor.” Bu son derece manidar, kimyasal evrimin geçerliliğini ispatlamak için yapılan deneylerin tamamı ve hayatın kökeniyle ilgili kör saatçi yaklaşımı farkında olmadan cansız moleküllerin hayat sahibi olması için akıllı bir varlığın müdahalesinin temel gereklilik olduğunu göstermiştir. Bu sonuç sentetik biyoloji alanındaki çalışmalarda daha kapsamlı biçimde gösterilir. Sentetik biyoloji, biyolojide oldukça yeni sayılan bir daldır ve amaçlarından biri de laboratuvar ortamında proto-hücre üretilmesidir. Sentetik biyolojide basit kimyasal maddeler kullanılır ve bunlar hücreye ait yapılara dönüştürülmeye çalışılır. Bu çalışmalar incelendiğinde bir kez daha akıllı bir varlığın yönetiminin ne kadar önemli olduğu hemen anında anlaşılır. Bu noktayı daha iyi açıklamak için birkaç yıl önce araştırmacıların bir enzimi hiç yoktan üretmek için yapmaya çalıştıklarından bahsetmek istiyorum. Hücre mekanizmasında ufak bir bileşen görevi gören tek bir enzim yapmak için neler gerektiğine bir göz atalım. Bir enzim, hücrenin genel mekanizması içinde sadece küçük bir bileşen olarak düşünülebilir. Bu çalışmaya kuantum kimyagerler, bilgisayar uzmanı kimyagerler, protein mühendisleri, biyokimyagerler ve moleküler biyologlar dahil oldular ve süper


Teknik ve Bilim Araştırma Vakfı

bilgisayarlar ile yüzlerce çalışma saati harcayarak bunun kimyasal modelini oluşturmaya çalıştılar. Proteinleri inşa etmek için biyolojiden aldıkları yapısal motifleri kullanmak zorunda kaldılar. Laboratuvar içerisinde ileri düzeyde kontrollü ortamlarda, son derece kalifiye ve eğitimli bilim adamlarının gelişmiş kimyasal araçlar kullanması gerekti. Bu projenin gerçekleşmesi için bile yapılan çalışmalar aklın varlığı ile tasarlanmıştı. Ortaya çıkan ise doğada gördüğünüzle karşılaştırıldığında gülünç denilebilecek nitelikteydi. Şöyle açıklıyorlardı, “Elde ettiğimiz sonuçlar yeni enzim faaliyetlerinin sıfırdan tasarlanabileceğini ve katalitik stratejilerin yeni enzimlere erişilebilir olduğunu gösterse de, bizlerin tasarladığı katalizörler ile doğada var olan enzimler arasında çok büyük bir uçurum vardır.” Evrendeki düzende “kör saatçi”den asla söz edilemez. Bu üç konuyu incelediğinizde ve biyokimyasal sistemleri araştırdığımızda tüm bunların bir Aklın eseri olduğunun delillerini görüyoruz. Yaratıcı’nın parmak izine şahit oluyoruz. Kimyasal evrim yoluyla hayatın kökenini açıklamak için atılan tüm adımlar başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Laboratuvar ortamında hayatı oluşturmak için yapılan denemelerin de tartışmasız bir biçimde

33


Hayatın ve Evrenin Kökeni Konferansı

akıl sahibi bir yöneticinin varlığı ile gerçekleşebileceğini burada kısaca gösterdik. Bu bizleri yalnız tek bir sonuca yönlendiriyor: Hayat ancak bir Aklın eseri olmalı. 30 yıl önce genç bir üniversite öğrencisiyken bir Yaratıcı’nın var olması gerektiğine beni inandıran nedenlerin bugün de geçerli olduğunu görmek sevindirici. Bana göre eğer bir insan herhangi bir önyargıya kapılmadan, elindeki delilleri tüm samimiyetiyle görmek isterse varacağı tek bir sonuç vardır: Bir Yaratıcı vardır ve varlığı tartışılmazdır. Hayatın var olması için Yaratıcı’nın varlığı tek açıklamadır. Bu durumda hepimizin sorması gereken sorular, “Her şeyin Yaratıcısı ile nasıl bağlantı kurabiliriz, O’nu nasıl tanıyabiliriz?” olmalıdır. Benim görüşüme göre bunlar çok önemli sorular. Çok teşekkür ederim.


Teknik ve Bilim AraÅ&#x;tırma Vakfı

(0=>5*><;=>:@/ . :9:@ ";6?7&';:@ <2,?5?+?*?$9@ ><;@-<)><>@-8>=?'<?=9 Ii ei fj a e j ac ` j TLROgij bi\h hj a c^cec gij dig` j b j eighYh hj fi h ieh^ h

T Y je b i [ijaidieif i j c^i jTLRje V f` ` ` _j TLRObhj c^ c i j CPj a j g j fj a i d ja j dig` j c^ia e j ei _j efi dh\ i heh h jgi j\ibh jfi ghYhja jgc cegc jScjf cgif ] e[ j i i gi jai\h i hj^Xb g H Caryl P. Haskins: US b f ebidi j fj g`\ b g j ] e j i j fiWdie hjd c i j i ij[ ]iW i gh h eieh^ h jG f ^ j fjf \j idh j ibijZhfeh^ hj] j idh j ] e ^e ^ , Sc ` jbi^ibi j `ej i \ei i gij ejTLRO h W fidb cj ejg jTLRj^ d j f ja j^ f g Z ] e jd` Z _jd jg [ jf d j \ e j V fd ejgcbeif igh jRb hj\iei gijacj \ e e f` j biWh i h h j TLRO h j f g d j i i h gi f d j a j ^ f g j a e ^j eidh_j g ffi j g Y ] e[ j a j \ e j ibij Zhfi eif igh

j # j ] ^ b jZ ] e jb

i hj ] ejd` [ g jf g Y g e j ibijZhfeh^ h,jSXb ja j id i h h j Z f ^e ^ ia [ Y j i eifj g bd jifh ji ei\gh jSc ac ei[ijTi Og jX [ f jgX eg j gcYcj a Ti Og jd ijgij ] eg jfc^fcjgcbi i j iV i h gi jX\ jbi i h h^j Z j j `Z `jfi h j ` `j i if b ce i eh^ h UQ Leslie E. Orgel (Evrimci biyokimyacı): UG fj^ jfXf j jX\

f ja i iji ibia e ^jg Y \

jG fj^ jfXf _ ibi h jfXf jW a e j j^i^h h[hjbX `g`

KiY iej a j e j Z f ^ e g j X [ j idh

i j fi] iedi j bij gij g bd j a j ac c^ij biZ ]i gh UJ Paul Auger (Evrimci Fransız bilim adamı): UEid jf ebidi j ib i jdib d g j `f g a jfi ei^hfje f`

j ibijZhfh^hjf cdc gi a [ j f ji^ieibhj ja ja Z eg ja a g jibh V

eieh\j f &j fj fj `f g j` e d jVf acj a f j e`ef` j ia Vj ] j ac i h j Z fj X\

d j i g ja a jaiY i eidh j5^ jacj f [ d _ i ifdh\gh U C Douglas R. Hofstadter: ULidh j gcj gij fj a _j cj b ce ibi e fi \ei i ij6 a \ e i j] jELRje f`

j 7 a f j ibij Zhf h,j Scj d cj fi ^hdh gij f g e \ a j [ ]iW ij g Y _j ib i hfj ] j ^i^fh hfj gcb c i h j i e j e e \j f b U@ Francis Crick (James Watson ile birlikte DNA'yı keÅ&#x;feden Nobel ödüllü evrimci genetikçi): USc ` f`j e ][c j a j h^hYh gij g` `d j a igieji [ifj^c cjdXb b a HjS ji iegij ibi ec[ \ ] j a j ^ f g j ibij Zhfeh^ h j Sc c j V Z f ^e d j Z jZ fj i\ ijf ^c ja i ibij e V g U< John Maddox (Nature dergisinin eski editörü): UG fj^ j6TLR7 h jfXf jg j i ijbi^ieh fXf j a ji i^h ei\gh U8 Pierre Grassé (Fransız evrimci zoolog): UB i ja j[i hj i \ei_j i h ei\jg [ g a`b`fj a j Uifh Uj Z j Sc_j di i h j j a`b`f e ei j d j i j fi g i

j ^ij e fj Z fc

i ghf i h gi jZ fjgi ija`b`fja jifh gh jSc ` acjif ijUa Uj6 eidb 7jg b c\_jieiji ie i ij ib hgh j Scj a j a j a dibi gij W ie i V eieh^ h _jieija dibi gif g jZ fjgi ijgi ja b _jTLROgif jf e \ e i ijbijgij j `[ g f i f hj i

j dhfh^ h h eh^ h j Scj Uifh U_j ibi h U ei\dij ei\Uj^i hgh jA f jieijac c jfib iYh g ,

j Scj ej a b i hj ej g j \ i hj V

g ja jd cgc j] ja ejac cjid ijZX\ e b [ f a jgc eif igh U4 QVjBidf d_jDi b jA _jURg]i [ dji gjD i

dj jK[ [ j jQM4PU_jRe [i jK[ d _ ]

j<Mj6Iib(.c jQM4Q7_jd jCP<j JVj; _j: d jN_jUTi deji j j- bjS j j: U_jL jK[ d _j]

M@j6RW

Q<_jQM=J7_jd Q<Qj CVjAic jRc _jT j:ijA bd !c jF !c jij ijS _jQM4P_jd jQQ=j @Vj T c idj E j B d ig _j Ghg _j Nd[ _j Si[ Hj R j N i j G g j S i g_j L j ? fH - i jS fd_jQM=P_jd j<@=j <Vj3 i [ djD [f_j: j1 d Hj1 Odj; ji gjLi c _jL j? f_jK e j jK[ cd _jQM=Q_jd

==j 8Vj WH(( [ ( ig d(gi ] g [i g e &j2idjTi jE i

bjU- g [i gU,_ 3 i fjK _j1 d c j jD i jE d i [ _jRW jCP_jJPPQj 4VjA jA jG idd _jF jN] c j j: ] j; i ded_jQM44_jd jQ8=j

35


Hayatın ve Evrenin Kökeni Konferansı

Prof. Dr. Anjeanette "AJ" Roberts'ın sunumu: "Yanlış Evrimi Düzeltmek" Teknik Bilim Araştırma Vakfı’na bizleri Türkiye’ye davet ettiği için ben de teşekkür etmek istiyorum. Türkiye’ye ziyaretimden çok memnun kaldım. Bence Türkiye’nin en büyük zenginliği insanları. Özellikle de son olan olaylar dolayısıyla barışınız ve huzurunuz için sizlere sıklıkla dua ediyoruz. Muhtemelen bu ifadeyi daha önce duymuşsunuzdur; ‘Evrim konusunda Dünyanın Güneş etrafında döndüğünden daha fazla kanıt var’. Bana bir kere buna inanıp inanmadığım sorulmuştu. Cevabım ‘kelimenin doğru kullanımına göre değişir’ oldu. Yani cevap evrim kelimesiyle neyi kastettiğinize göre değişir. Konuşmam bu konuyla ilgili. Evrim genelde yanlış kullanılan bir kelimedir. Bu yanlış kullanım, bir kelimenin birden fazla anlamı olmasından kaynaklanabilir. Bu tarz bir kelime, yanlış bir savı daha savunabilir hale getirmek için gerçek anlamın saklandığı bir şekilde kullanılabilmektedir. Kelime yanlış kullanıldığında, kelimenin bir anlamını vurgulamaya çalışırken gerçekte kelime başka bir ifade içinde kullanılır. Evrim kelimesinde de bu olmaktadır. Birisi böyle bir ifadede bulunabilir, peki bu doğru olur mu? Kelimenin kullanımına göre, evrimle neyi kastettiğinize göre değişir. Bu yüzden, önümüzdeki bir kaç dakika boyunca evrim kelimesinin verdiği yanlış anlamı düzelteceğiz. Ve bu bilginin ışığında, söz konusu ifadeyi inceleyeceğiz. Evrim kelimesi genelde farklı bağlamlarda kullanılır. Aslında referans olarak beş farklı kategoride, farklı alt mekanizmalara bağımlı beş ayrı doğada gözlemlenen süreç kullanılır.


Teknik ve Bilim AraÅ&#x;tırma Vakfı

&*=;@1>=@1&8&:@ <?=?4@ ?=@ <5?7?:@ =38;>:@ <2,?5?

V

Ti d j d g f j figi j Z j e`

j g c i gi h[hjf iW i jbi\dh i _j d g f jfigi jdi j d

d _j?i i h h^ijgi ja ed jg

j d g f figi jg ei 9 fjdi gh h i gijac c dc i _j d g f figi j j i i ij ibi jZ \ e jg gc gcf i hjfi V gi j i ^ j biWh^ h hWj ac cj ] ej d d j g b i h hWjgc dc i _jgi ij e g jb e ^j gcf i h Z Y jg Y ^ e b [ f g j/` f`jTi d ja`b`fjfiacdcj `\jgi ij[i h hYh jai^ i h[hgh

Ti d j `\ja j i jW j idh j c^ cYc i gi jFN>jS5EjR/1>:RIRjTRB5j?RARIRI1#:RET1E

Scj gc ce_j Ti f d0 _j 3c cbei0 h _j F ej 2 0h ] j g Y j a` ` j Ti d j Z j g`^ `Y`j Z i[hdhjgc cecj ig j g j?iW hf i hj Za jg ei 9 _ fj a j W j fi ^hdh gif j acj a`b`fj ] j X f e b jX ` j Z e e f g TEK BÄ°R PROTEÄ°N,

V V V V

DARWİNİZM’İ TÜMÜYLE ALTÜST ETMİŞTİR.

Ti d j g ei 9 j X e j a j X\

Y j `e f eW fd Y j iYe _j bi^iegif j j ^ b j aid Xd e b jZi h^eifj gcYc gi _jTi d _j iV bi h jai^ i h[hjf cdc cjgij Wjaid j g e Y e g j ec^ i gh j*/iec cjdcgij `[ j c^ c+_ *TLRj f g j f g j c^cWj Z Yi eibij ai^ igh+ a j fib j e g j bi i j d a Wj g j acgc

Ti d jacjb

ij di i hjgi ijf ibji gi ia V [ f jg`^` ` j3ifi jf g jg jZ fj b j X V e`^ g jf _j ibji hfjacji gi eijdi idh hjZ f i Ze ^ j 5 di i j i hf_j bi h\[ij fj a j W a j f g j f g j c^ieibi[ifj figi j `d ` j a f eW fd Y jdi Wj gcYc cja e f jfi eieif i_ ib hj\iei gija jW _ja jTLR0 h j] bijELR0 h bij gij `[ j f`Z`fj a`b`fj i j ai^fij a Wi Zidh h jB'DENL5LjFRIRI1j;:IRTRLjB5/S5E 5#Nj?RERIRT1 1L1jTRja e f g

Scj Z f_jTi d jb jiZhdh gi jZ fjX eV

g H VjjjjjjF fja jW j c^eidhj Z jTLRj f VjjjjjjjA j eigi jTLRj c^iei\ VjjjjjjjTLRj eigi jW j c^iei\ VjjjjjjjA j eigi jW j c^iei\j

V

V V V V V

F fja jW j c^eidhj Z j8Pjib hjW f j ScjW ja j i d ja j fd fj dijW ]i j iei\j E a \ ej eigi jW j c^ei\j ELRj eigi jgijW j c^ei\j RFAj eigi jW j c^ei\ RFA0b j` [ fje f g j eigi jgijW c^ei\ j B`[ jZ f g Y j eigi jW j c^ei\j K W i\eij eigi jgijW j c^ei\j B`[ g f j i

g ja j i d j fd fj di W j c^iei\ B`[ g f j a` ` j i

j ]i j eidhj ] Zi h^eidhj Z jg jW j f g Scj i

j eigi j gij Za j ^ f g W j ei\

Scjd d e_ja ji igijZi h^eifj\ c gij i j Zj Z a jd d eg jS j eigi jg Y j iei\ jF fja Wi Zidhj]i j dija _jd d e jg Y jWi Zi i hj V eigi jacjWi Zij Za j ^ jbi iei\

>hdi[idh_jj BİR PROTEİNİN VAR OLMASI İÇİN HÜCRENİN TAMAMI GEREKİR j B`[ _j ac ` j [ g Y e \j ]

Z fj i\j a j fhdeh hj i ibia g Y e \j e`f ee

f eW fdjbiWhdhj j]i j eighYhjd` [ _jTEK BÄ°R TANE BÄ°LE PROTEÄ°N MEYDANA GELEMEZ.

ScjW jf g jf g j c^dija j6f _jacj eV fi dh\gh 7_j Za j ^ jbi iei\ jF fjai^h ij i i g i h j] jX ` j İNSAN HÜCRESİNDEKİ HİÇBİR MOLEKÜL, BAŞKA HİÇBİR YARDIMA İHTİYAÇ DUYMAKSIZIN, KENDİ KENDİNİ KOPYALAYARAK ÇOĞALABİLME YETENEĞİNE SAHİP DEĞİLDİR.

6Ti d 7jE [ i gj: 0 ja Y j a j*B Za [i hj e f` j 6bi j a b e f` 7j f g j f g Z Yi iei\

j B`[ j i [ifj a j a` ` j i if f g j f g j Z Yi eifj Z j f j eif di Wj ia

jTLR_jbi gheji i ifj] biji eiV bi if_jbi h\[ijf g jf g d jf Wbidh hjZhfi iV eieif ijfi ei\_jib hj\iei gijai^fij Za j^ b ` e \0

j B`[ j Z g f j W j ai^fi W g jbiWh eh^ h j] jacjW j c^ c i eif j eifdh\h j Za j^ bjbiWh iei\ +jQ QjK W jD jI b _jK c j j jD

_jBi W j; _jJPPM_jd jQCJVQCC

37


Hayatın ve Evrenin Kökeni Konferansı

İddiaları inceleyeceğimiz bu beş kategori şunlardır: Kimyasal evrim, mikro-evrim, mikrobik evrim, türleşme, ve makro-evrim. Meslektaşım Fazale Rana, kimyasal evrim iddialarını detaylı olarak 30 dakika boyunca sizlere anlattı. Dolayısıyla bu konu üzerinde çok fazla durmayacağım ve sadece kimyasal evrim iddiasının önündeki çıkmazlardan kısaca bahsedeceğim. Fazale Rana’nın da bahsettiği gibi kimyasal evrim, cansız maddeden canlılığın oluşumu iddiasıdır. Buna bazen abiyogenez de denir. Bu inorganik bileşenlerden, biyogenik moleküllerin sentezlendiği iddiasıdır. Biyogenik moleküller hücrenin yapı taşlarıdır. Kimyasal evrim iddiası hayatın kökeninin açıklanmasında evrimci doğa bilimcilerin öne sürdüğü mekanizmadır. Ancak kimyasal evrim iddiasının önünde birçok çıkmaz vardır. Bunlardan birisi biyogenik moleküllerin birçoğunun sentezlenmesi için gerekli olan kimyasal süreçlerdir. Bu kimyasal süreçler birbirinden farklıdır. Örneğin şeker üretmeye çalışıyorsanız, yağ asidi veya DNA ve RNA’nın kalbi olan nükleik asidi üretmek için ihtiyaç duyacağınız kimya aynı değildir. Sadece kimyaları birbirinden farklı olmakla kalmaz, aynı zamanda bu kimyasal süreçler erken dünya koşullarına uygun değildir. Üzerinde daha fazla duracağım ikinci çıkmaz RNA ve DNA yapısında bulunan şeker moleküllerinin eş-elli (homo-chilarity) olmalarıdır. Ayrıca proteinlerde bulunan amino asitlerin de eş-elli olmaları evrimciler açısından önemli bir çıkmazdır. Kiralite, bir molekülün yönünü ifade eder ve bazen molekülün "elliliği" olarak da adlandırılır. Sağ elinizi ve sol elinizi gözünüzün önüne getirdiğinizde, birbirlerinin aynadaki yansımaları gibi olduklarını gö-


Teknik ve Bilim Araştırma Vakfı receksiniz. İki elinizde de bir avuç içi, bir başparmak ve dört parmak olmasına rağmen, birini diğerinin üzerine birebir örtüşecek şekilde koyamazsınız, çünkü birbirlerinin aynadaki yansıması gibidirler. Bu, kiralite problemi olarak adlandırılır. DNA ve RNA’daki şeker moleküllerinin ve tüm proteinlerdeki amino asitlerin sadece bir yöne dönük olduğu doğrudur. Şekerler sağ elli iken, amino asitler ise sol ellidir. Ama eğer şekerleri ya da amino asitleri laboratuvar ortamında natüralist süreçlerle üretmeye çalışırsanız, sadece sol elli amino asitleri veya sadece sağ elli şekerleri elde edemezsiniz. Bunların karışımı ile karşılaşırsınız. Buna rasemik karışım denir. Ve bu oran şekerlerde %50 sol elli, %50 ise sağ ellidir. Aminoasitlerde de %50 sağ elli, %50 sol ellidir. Bu da, sterik inhibisyon ve zincir terminasyonu nedeniyle RNA ve DNA’nın sentezlenmesini çok zor hale getirir. Fakat hücrenin içinde gerçekleşen biyolojik süreçler ise bunun tam tersidir, bu süreçlerde RNA ve DNA sentezi için yalnız sol elli amino asitler ve sağ elli şekerler üretilir. Bu, hayatın kökenini natüralist yollarla açıklamaya çalışanlar için bir sorundur. Ve bence bu, hücrenin içinde gerçekleşen süreçlerde görev yapan moleküllerin ardında bir Aklın olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla özetlemek gerekirse, tüm canlılarda yalnız sağ elli şekerler ve sol elli amino asitler bulunur. Fakat doğada sadece tek tip molekülü üretecek ya da seçecek veya kararlı bir şekilde devamlılığını sağlayacak kendi kendine oluşan bir mekanizma bilinmemektedir.

Hayatın kökenini natüralist yollarla açıklamaya çalışanların karşılaştıkları üçüncü engel ise bilgi ile ilgilidir. Meslektaşım Fazale Rana, bu konu hakkında size detaylı bilgi verdi. Anlattığı gibi, DNA tüm gen ve gen regülasyonunda kullanılan moleküler bir şablondur ve RNA’nın aracılığıyla hücre içinde üretilen tüm proteinlerin ayrıntılı modeli olarak görev yapar. DNA molekülünde saklanan bilginin çoğu zaman bir Akıllı Tasarımcı’ya işaret ettiği ifade edilir. Birçok insan buna benzer bir bilginin ancak Allah veya farklı bir ifadeyle Akıllı Tasarımcı tarafından oluşturulabileceğini ortaya koyar. Fakat hücre içinde açıklanması güç olan yalnız bilgi değildir. Doktor Rana’nın da bahsettiği gibi sistem seviyesinde de bilgi bulunmaktadır. Hücreler farklı alt sistemlerde, farklı moleküler süreçleri gerçekleştiren farklı proteinlerin yönünü nasıl belirleyebilir? Veya bunları doğru yönde yapılandıran ve birlikte son derece kompleks ve neredeyse bir orkestra gibi uyum içinde çalışmalarını sağlayan bilgi nereden gelir? Sadece DNA’daki bilgiyi değil, bu daha yüksek seviyede bulunan alt-sistem metabolik süreç bilgisini de açıklamak gerekir. 39


F W fj a j e e j `[ d g j QPj a j j JPj a i f hjW jZ ^ g jZi h^h jB`[ jdiY hf hj ia e d Z jX [ jacjW jdiY hf hj eidhj fe f g

Scj b`\g j `[ j Z g f j fi j f j e fi \V ei i h h j]i hYhjf fjX e jdi W j K j biWh i j Zi h^ei i j `[ j Z g j W f j g _jb jW g j c^ec^ja jfi f jd d e j ibijZhfi gh

S jW ja [ jie id j c^i ja j\ [ i g j a \ egi jZhfi ji [ifjf g j Z jfi i eh^ Cja bc cj i j eigi j fd b i h hjb j V e \ j#iW jighj] jW jacjie id \ [ ji h j] jW i i eh^jd j i

j ] jZi h^h j i Veif j i jgX `^ ` ` jR [if e f` j g`\ bg j iddidj aiY i h i j f acj fi i eij di idh gij i i i j ia e f j ] a \cfjie id jbhYh i hjgij ibijZhfia e f g j ScjZXW ja fe d j d j `[ j] j `eja g diY hYh hj g j g jR \ e j] jAi f d j id iV

hf i h_jZ ^ jfi Wj id i hf i h_jg bia j] ja

jfi d W j `[ j Z j diY hf hj W j g d j Y a jb` ` ` e e d j g b j ^ jBi i hjW a a j] jg Y je f`

jbiWh^i ifj a fe b 0 d a Wj c i jf _jd fd fj f jbi j `[ j Z j\ V

e jgc cecj ^e ^j c Q B`[ jdiY hf hja j^ f g j ^ ] jb j V a e d j Z j ^j] j f ja jfi jf jiYhj i jg ] g j eifj\ c gigh jSc c j Z jg j i i h W j W i hWj `[ g j e jc\if i^ h h ei i h f j Scj ieiZ ij a a b j j a j ^ f g Zi h^i j^iW je f`

j] jW jbhfhejg`\ V f jg ]ie hj X ]jai^h gigh i

#iW jighj] jW jfi i eibhjdiY i f _ ie j ] j aifhegij gij j i h i j T Y j W fi j i i i h ij fi ^hj [ j #iW i j i i h fi i ghYh hj diW ighf i hj a \cfj a j W j id iV ghf i h gij d jW Vbhfhejg`\ Y jg ] b jd V fi i jSc 6W j e i7jd dV e g j A j bhfhehj a a j \ b j aidieif i ij dhfh f ji h gij c c i ja j e ijd` [ g j#iW i i fj i ifj i\j \ e jg ja \cf W jdiW ighYhji i^h eh^ h jT iQP \ e j i i hja jW j i fj Y g j

W j e f` `b j ^i j R [ifj ac e ijd bi j c^ c eifj`\ jX [ j \ e i i hjW ja jca !c je f` `j ^ e d j V f g jScj fjighehj if a _jai^fija j \ ej i g ] b j j] jW fjZ fjca !c g j c^i e 9 ja j\ [ je bgi ij j [ j ieie iV h [ij e ijd` [ jg jai^ ieh^j c jGX ` g`Y`j a e ij d bi j f e d j Z j f j ib hj \ e ]i hYhj^i h J Scj di igij CCj i j a ej ] j Jj i j f eW fd c^i j diW i j] j ^i g Y W j W W gj aiY i h hj Wi Zi i j Bi i hj W i hfjie id jib h eh^ h

B`[ j Z g j` jW j CP0c c j i i h gcYc cjg`^` g`Y`e`\g jacjZXWjXY` e jd d V e j jfigi j ibi j gcYcjgi ij b ji i^h i[if h

Bi i hj` e ja jf i ijah ifh _jZi h^i j `ejW a j d` j d ij bhW i eif ij ] j b j b j i V eif igh j Scj gij Xe ` `j ieie ibi j W g jib hj^ f g j ^i Wj e ij g e jg e f

Vücudumuzdaki Her Detay MuhteÅ&#x;em Bir YaratılıÅ&#x;ı Ä°Å&#x;aret eder Sc igijd jg [ jfhdija jX\ j i ifji i hYheh\ ] jW jg` bidh hjf j g jacj iddidjg e d d e j eidibghj `[ j diY hYh gi j id ij ai d V g e \g f jS g e \ j c^ c i jQPPj b jfigi `[ j Z g jacj ibi jg jd d e jib hje`V f ee

f j Zi h^eifj \ c gigh j acj d j `d ` j a bX ej] jf g idb ijiZhf i ia

#cc cj eibi jW jf g j a je f`

i jg Y jW j ^j e _jb j^cc cj V eibi jai^fije f`

ja jg`\ j Z g jdh ib i i f j e _j e ijd d e jbi h\[ij f Y \iei j f Y jb g jg ] b jd fc eidhj j diV g` j jg jai^ha ^jai^fija jei hf ij \i j g V

a

Scjifh [hjaidieif i gi ja j fd f Y j `[ X `e`j jd cZ i i[iYhjZ fjiZhf h jbi jd d eg ifdif hfj eieidhj] j Wd jib hji gija jcbce i Zi h^eidhj fe f g jScj d ja \ j ibi hj] j[i h hYh ]i j g j j^ b ja d jdi Wj f0ja j `Zj V gcYcj Z Y j X ` ` j Scj ib i hfj cbi gh h[h_ b [i j] [ j `[` jdi a j d j j^ b ja _j b j if ej i _j Xf jb j j ^ jg`\ b WjbiV i i jR

i 0 h j Q j1 j] ] jidW [ dj jW j g ji gj!ci bj[ _jTi] gjSi [ _jIi i9 jBib VBi

i gj3 j" [ jBi j6.c jCP_jJPQ87 K[ [ jC<Cj68JM@7_j g HjQP QQJ8(d[ [ ii[@C<@ J j K !c i j A bVca !c b i j abj KW [ i \ gj D 9c i j N \be dj N%Wi gdj - di bj jij ci bjD j"a !c j: id jR fij2 a j ji _jI [c i jD

j8C jT;1H QP QPQ8(9 e [

JPQ8 P4 PJP


Teknik ve Bilim Araştırma Vakfı Belki bir örnek konuyu daha iyi anlamaya yardımcı olabilir. Sıfırdan bir araba inşa ettiğinizi düşünün. Bunun için tüm gerekli parçaların elinizde olması gerekir. Plastik, kauçuk, metal malzemeden yapılmış olan parçalar ve benzin de dahil olmak üzere, bunları nasıl üreteceğinize dair bilgiye de sahip olmalısınız. Fakat aynı zamanda sadece bilgi değil, bu parçaların üretimi için gereken mekanizmaların da var olması zorunludur. Bu demektir ki mekanizmalar için ve parçaların üretimi için bilgiye ihtiyacınız var ama yine de bu yeterli değil. Çünkü şu an elinizde sadece arabanın parçaları var. Ama hala arabaya ait bu sistemlerin hareketi üretmesi ve yanma işleminin gerçekleşmesi için birbirleriyle nasıl etkileşim içinde olacağını bilmeniz gerekir. Bu nedenle parçaları doğru şekilde birleştirmek ve sürebileceğiniz bir arabayı elde etmek için sistem seviyesinde bilgiye sahip olmanız şarttır. Ancak bu örnek bile insan hücresinin, canlı hücrenin içindeki kompleks düzeni ifade etmede çok yetersiz kalır. Daha yerinde bir benzetme yapmak istersek, insan vücudundaki hücrelerin kompleks yapısını tarif edebilmeyi, İstanbul gibi son derece karmaşık bir şehirde var olan tüm parçaların kendi içlerindeki hareketlerini, işlevlerini ve mekanizmalarını açıklamaya benzetebiliriz. Evrimci iddiaların önündeki dördüncü engel üzerinde çok durmayacağım, çünkü hayatın kökeninin erken dönemde gerçekleştiğine dair açıklamak istediğim dört konu var. Ama kısaca söz etmek gerekirse natüralist iddiaların karşısındaki dördüncü engel, dünyada yaşamın çok erken ortaya çıkmış olmasıdır. Hatta hayat, dünyanın uygunluğu meydana gelir gelmez ortaya çıkmış gibi görünmektedir. Üstelik son derece kompleks ve çeşitliliğe sahip şekilde belirmiştir. Bu da, Fazale’nin de konuşmasında değindiği ve şimdiye dek benim de anlattığım gibi, natüralist düşünceye sahip bir çok bilim insanını panspermi teorisini benimsemeye itmiştir. Panspermi hipotezi biyogenik moleküllerin ve hatta yaşamın dünyada değil, evrenin başka bir yerinde ortaya çıktığını iddia eder. Buna göre yaşam, kuyruklu yıldızlar veya göktaşları gibi doğal yollarla veya belki daha ileri türler yoluyla dünyaya taşınmıştır. Ancak panspermi hayatın kökeni için yine natüralist bir cevap sunamamaktadır. Fizik ve kimya yasaları aynı olduğu, dolayısıyla cansız maddeden canlılığın meydana gelmesinin aynı şekilde imkansız olduğu gerçeği karşısında sorunu evrende hayali başka bir

41


Hayatın ve Evrenin Kökeni Konferansı

bölgeye taşımaktan başka bir şey yapmaz. Sorun sadece farklı bir yere taşınmış olur. Dolayısıyla panspermi aslında hayatın kökeni sorununa bir çözüm değildir. Bu gerçekler karşısında şu sonuca ulaşırız: Dünyada yaşamın ortaya çıkışı konusunda kimyasal evrim iddiaları, bilimsel delillere bakıldığında mantıklı değildir. Sadece gördüklerimizi natüralist bir şekilde açıklamaya çalışmaktan öteye gidemez. İkinci kategori mikro evrim hakkındaki iddialardır. Mikro evrim, “DNA diziliminde meydana gelen rastgele değişimler veya mutasyonlar” anlamına gelir. Mikro evrim iddialarının mekanizması ve yapısı iki özelliğe sahiptir: Bunlar tesadüfi ve rastlantısaldır, dahası doğal seleksiyonla gerçekleşirler. Bu iki unsur, tesadüfler ve doğal seleksiyon Darwinist ve neoDarwinist evrim iddialarının temelidir. Mutasyonlar organizmanın maruz kaldığı farklı stres çeşitlerinden, örneğin UV radyasyonu, stres veya sıcaklık gibi etkilerden dolayı verilen hormon tepkileri nedeniyle ortaya


Teknik ve Bilim AraĹ&#x;tÄąrma VakfÄą

;3 /?= >:> 5@ 9= 9:9,9@0;@ 28?6+3:@ 945? 9 5 b j dib i i gij gij X f b j X ` [ Y `\ j id jec idb i j di i ij] jg Y j `e [i h i ij j\iei j\i i j] jN] e[ jbh

i gh d f j `\ g j ec idb j g e j biWi if_ ibgi hjec idb jX Y j c^ c eibijZi h^eh^ i gh

R [ifj acj Ziai i h h j d c[cj dig [ j difi j ] id i hf hjd f j ec^ c jScj d jTi d j gg i i Z j gcfZija`b`fja jd c gc

Ti d jacjgc ceijf g [ ja jZX\`e ac ia e fj Z jQMCPO i h jd i h gi_jUI g jK V fjF Ub jbijgijgi ijbib h j de b j VTi V \eO j ibiji h i jL VTi \e_jg Yi jd fd V b c jbi h ijU ibgi hjg Y ^ f fjd a a Uj i ifjecV idb i h_jbi j[i h i h j g j igbidb j a gh^j f j bij gij f Wbi ieij i i i hj d c[c gi c^i ja \c ei i hj f g jSc ` jg j i ija ed

i ifj Z d \j gcYc cja e j iYe _jTi V d jdi]c gcYcje g j VTi \eOg

F _jb b`\` g jac c i je b i [ij[i hj `V ` ` _jacj[i h i h _jfc if_j X\_jif[ Y _jfi i j a dibhdh\jf eW fdj i i h h jUec idb i iU_jbi fj a \cf cf i ij gibi hj a j d` Zj d c[c gi c^ cYc cj gg ij e f g j Reij b j Zi d \ ah ifi jiZhfja ja ed j Z fj]i gh HjIc idb i [i h i hj ^ e \ _jifd j j\iei j Z j[i h i i \i i j]

rÄą sa

D

NA

Ha

Sc c j g jZ fjaid HjTLRjZ fjf eW fd a j g`\ j di W j Scj e f` j `\ g j c^i i ja j dig` j f ji [ifj\i i j] jRe fi h fZ jS jG jEi i i i jac cj^Xb jiZhf i H Mutasyonlar kßçßk, rastgele ve zararlÄądÄąrlar. Çok ender olarak meydana gelirler ve en iyi ihtimalle etkisizdirler. Bu ßç Ăśzellik, mutasyonlarÄąn evrimsel bir geliĹ&#x;me meydana getiremeyeceÄ&#x;ini gĂśsterir. Zaten yĂźksek derecede ĂśzelleĹ&#x;miĹ&#x; bir organizmada meydana gelebilecek rastlantÄąsal bir deÄ&#x;iĹ&#x;im, ya etkisiz olacaktÄąr ya da zararlÄą. Bir kol saatinde meydana gelecek rastgele bir deÄ&#x;iĹ&#x;im kol saatini geliĹ&#x;tirmeyecektir. Ona bĂźyĂźk ihtimalle zarar verecek veya en iyi ihtimalle etkisiz olacaktÄąr. Bir deprem bir Ĺ&#x;ehri geliĹ&#x;tirmez, ona yÄąkÄąm getirir. (B. G. Ranganathan, Origins?, Pennsylvania: The Banner Of Truth Trust, 1988) L f ejac ` jfigi j Za jbi i h_jbi j f a b j ^ j ec idb j X Y j X\ e e g

F`ejec idb i h j\i i hj gcYcj X ` g` jR i^h gh f _j ] ej d jU ] eje fi \eidhUj i ifj XdV g Y jec idb i _j Z f j[i h i hjdig [ j i W g _jdifi jah ifi j fj ib i gh j65 di i gi ec idb c j jdhfj X ` j f d jg jfi d g j7jN V a j i Wj g [ ja je fi \eijU ] eje fi \eidhU iei\ jT Yi jd fd b j d _jTi O jg jfiac

Y j a _j U fj ai^h ij Za j ^ bj biWiei\U j Sc Z fja \ jg Yigij Za jU ] eje fi \eidhU eighYh hj Xd e f g jN] eje fi \eidhj V eighYh ij X j g _j ] ej g j ibi j d` Zj biV ^i eieh^ h

CanlÄąlar Ăźzerinde gĂśzlemlenen tĂźm mutasyonlar zararlÄądÄąr. ÇßnkĂź canlÄą DNA'sÄą çok kompleks bir dĂźzene sahiptir. Bu molekĂźl Ăźzerinde oluĹ&#x;an herhangi rastgele bir etki organizmaya sadece zarar verecektir. MutasyonlarÄąn sebep olacaÄ&#x;Äą deÄ&#x;iĹ&#x;iklikler ancak ĂślĂźler, sakatlar ve hastalardÄąr. (Yanda) Mutasyona uÄ&#x;ramÄąĹ&#x; sakat canlÄąlara ait bazÄą Ăśrnekler gĂśrĂźlmektedir.

onlarÄąn Mutasy tkileri e Äą rl ra a z akat unda s lar sonuc canlÄą ÄąĹ&#x; lm a k

43


Hayatın ve Evrenin Kökeni Konferansı çıkar. Bunun sonucunda DNA zarar görebilir, parçalanabilir. Ancak hücrenin içinde, kırılmış DNA sarmallarını tamir eden ve yeniden birleştiren tamir mekanizmaları bulunur. Mutasyonlar DNA’ya verilen hasar yoluyla veya tamir mekanizması sonucu ortaya çıkabilirler. DNA, polimeraz proteini tarafından kopyalanırken nükleik asit diziliminde rastgele mutasyonlar meydana gelebilir. Nükleik asit dizilimini kopyalarken bazen hatalar oluşabilir. Hatalar tamir edilse de, bunların düzeltilmesi %100 kusursuz olmayabilir. Her on milyon baz çiftinde bir hata oluşabilir. Dolayısıyla mutasyonlar hasarlı veya parçalanmış DNA molekülleri, DNA tamiri veya DNA kopyalanması sırasındaki hatalardır. Esas noktaya gelirsek, evrim, “mutasyonlar tür içinde çeşitlilik meydana getirir ve çeşitlilik olduğunda, doğal süreçler üzerinden seçilim olabilir” iddiasındadır. Bu şu anlama gelir; bir organizmanın belirli bir ortamda hayatta kalmasına ve gelişip yayılmasına müsaade eden bir mutasyon varsa, o organizma, hayatta kalacak, gelişecek ve çoğalacaktır. Ancak diğer yandan, mutasyon zararlıysa, organizma ne hayatta kalacak ne de gelişip yayılacaktır. Ancak Dr. Rana’nın da belirttiği gibi şu çok açıktır: Doğal seleksiyon herhangi bir amaç gözetmez. Bu konuda kör saatçi örneğini vermişti. Doğal seleksiyon herhangi bir hedef veya nihai bir amaç doğrultusunda hareket etmez. Hangi mutasyonların bir gün farklı bir ortamda ya da daha kompleks bir organizmada işe yarayabileceğini tahmin edemeyen kör bir süreç üzerinden gerçekleşen doğadaki bir seçilimden başkası değildir. Bu Darwinizm ve neo-Darwinist teori açısından önemli bir sorundur, çünkü evrim ve mikro-evrim iddiaları herhangi bir amaca yönelik değildir. Bence evrimden ve özellikle de hücresel ve moleküler seviyede biyolojik süreçlerden bahsettiklerinde insanların karşılaştıkları en büyük ve en zor problem budur. Bu onları organizmaya kendi tasarımını gerçekleştirme amacını yüklemeye kadar götürür. Onlara göre organizma, bir şekilde o an veya geleceğe ait belirli bir hedefe doğru kendisini şekillendirebilir. Bazıları da, moleküllerin veya DNA’nın hayatta kalma ve çoğalma iradesine sahip olduğunu öne sürerler. Bununla bağlantılı “bencil gen” ifadesini duymuş olabilirsiniz. Bu iddia gerçekte dinleyicileri etkilemek için anlatılan hayali bir hikayedir. En açık anlamı ile ise, tamamen bir saçmalık ve


Teknik ve Bilim Araştırma Vakfı aldatmacadır. Sonuçta bilimsellikten tamamen uzaktır. Hatta, bilimsel mekanizmaların ve süreçlerin işleyişi ile ilgili tüm bildiklerimize de terstir. Hücreler ve organizmalar o kadar zengin bir komplekslik, beceri ve çeşitlilik ile donatılmış ki, buna benzer kompleks yapıları içeren katmanların tarifi için böyle yanlış anlatımlar yapılması düşündürücüdür. Evrim iddialarının üçüncü kategorisi ise mikrobiyal evrimdir. Mikrobiyal evrim; “Bakteriler, arkeobakteriler, tek hücreli organizmalar, maya mantarı gibi mikroorganizmaların sözde faydalı mikro evrimsel mutasyonlar ve gelişigüzel gen alışverişi yoluyla hızla çoğaldıklarını ve değişen ortama uyum sağladıklarını” iddia eder. Bakteriler ve diğer tek hücreli organizmalar üç farklı mekanizma yoluyla dış ortamdan genetik bilgi edinebilirler. Bunlardan birincisi konjugasyon olarak bilinir. Konjugasyonda, bakteri hücreleri yaklaşıp birbirleriyle temas ettiklerinde diğerlerine genetik bilgi aktarırlar. İkinci tip yatay gen transferine ya da gen bilgisi değişimine transdüksiyon denir. Transdüksiyon, vektör aracılığıyla gerçekleşir. Bakterilere bulaşan virüsler genetik bilgilerini bakterilere aktarabilirler, eğer bu ılımlı bir virüs ise bakteriyi öldürmeden içinde kalır ve bakteri virüsten aldığı yeni genetik bilgiyle çoğalmaya devam eder. Bakteri veya tek hücreli canlıların genetik bilgi alışverişi yapmak için kullandıkları üçüncü yol ise transformasyon olarak bilinir. Bakteriler öldüklerinde ya da çözündüklerinde, ortama genetik materyal salarlar. Bu sırada yakınlardaki bakteriler genetik bilgiyle temas ederler ve parçalanan bakteri hücresinden genetik bilgiyi kendilerine alabilirler ve yeni genetik bilgi edinmiş olurlar. Bu nedenle ister yatay gen iletimi ile, ister mikro evrim iddialarının öne sürdüğü mutasyonlar yolu ile olsun, genetik materyalin iletimi bir hedefe yönelik değildir, zararlı, faydalı veya etkisiz olabilir. Fakat genetik bilgi bakterinin içine alındıktan sonra hızla bakteri topluluğu içinde ve sonraki nesillerde yayılabilir. Bu tek hücreli bir organizma olması nedeniyledir. Dolayısıyla hücreye alınan genetik bilgi neslin tamamı içinde çoğalır. Bu bilgi paylaşımı yoluyla bakteri hücreleri ve tek hücreli organizmalar değişken ortamlarda yaşamlarını sürdürebilirler. Ortamda paylaşılan bu genetik bilgi sayesinde farklı organizmaların değişen ortamlara adapte olması ve ekolojik koşullara sürekli olarak optimizasyon sağlaması mümkün kılınır. Bu da bizi dördüncü kategorimiz, türleşmeye getirmektedir. Ancak, evrim kelimesi nasıl yanlış bilgilendirme için kullanılıyorsa, buna benzer bir başkası da tür kelimesidir. Bu kelime farklı şartlarda farklı anlamlarda kullanılabilir.

45


HayatÄąn ve Evrenin KĂśkeni KonferansÄą

"&=<;,5;@.<7?85?*?69 N] e[ je bi i [ijbh jX [ j[i dh\jeigg g fj fj `[ j i \ei h j e bgi ij g Y _ ac gi jgij\iei ije b i [ij[i hj ` ` ` jbi b b`\` g f j eci\\iej [i hj Z ^ Y j ibi Zhf hYh hjX jd` jT ffi j g _jTi d j gg ibi X _j g Yi j d` Z j ] j dig` j f d b j f a j ` g j e b i [ij ` j c^ec^ c j Rfh j ] j a e gh^hj acj gg igi j i i^h ghYhj a _j ` j c^cecj bi ` ^e jfi] iehj ] ej d j e j c^ c c

Sc igij g ffi j Z f [ j a j f ij ]i gh Hj RZhf h j f diY iejg

_j X\ e j] ja ed ji i^ h ei i i gibi eibi ja j gg i h j Za jg Y jb f c jTi V \eO ja j ` ` je b i [ij ` jgX `^e d j gg idh gijZ fja`b`fja j gg igh j] jdibhdh\ja ed jg j] ac cbijec iZ h jG Z f j d j ] e[ j ` ^e gg idh h ja ed ji iegij fja jg ja jb f c

Ti Og j acj bi ij `ej ] e[ j biW hYh_j a fi] iejfi i^idhje bgi ij e fj] j]i bidb i h ` ^e b jg j i ifjfc

i eif h

) [ f j ` jfi] ieh hj ji i he jScjfi] iehj V [ e f_j ] e[ j i gi ei[ibhj gi ij b j i ieibi bi ghe[hj i[if h jS b 9 j i f hji i i h gi jZ ^ c\ei i h jX jd` g`f jW fjZ fj ` j i hehj]i gh

1 g i ij' ] d d O g jF bj2 gj] j: jE V d a O jg b ^ b _j ] e[ ja b i [ijdibh ieibi[if figi jZ fj ` j i jX e ^ Q S b j . j N g j d _j acj gc cec j b j iZ hYh fi h^hf hYhj^Xb ji i h H "TĂźrler, organik çeĹ&#x;itliliÄ&#x;i tanÄąmlamak için oluĹ&#x;turulmuĹ&#x; araçlardÄąr. DeÄ&#x;iĹ&#x;ik amaçlar için yapÄąlmÄąĹ&#x; çeĹ&#x;itli keskiler olduÄ&#x;u gibi, farklÄą amaçlara en uygun farklÄą tĂźr kavramlarÄą vardÄąr... DeÄ&#x;iĹ&#x;ik organizma gruplarÄą Ăźzerinde çalÄąĹ&#x;an farklÄą insanlarÄąn "tĂźr" ile farklÄą Ĺ&#x;eyleri ifade etmek istemeleri yĂźzĂźnden sÄąk sÄąk karÄąĹ&#x;ÄąklÄąk ve anlaĹ&#x;mazlÄąk meydana gelmektedir."2 Ti \eO jF` f b Og f jX g j jdX\[` g R jT e d bjgi_jdX\jf cdcj Z fj iffh gij^c i h g j H "HayvanlarÄąn ve bitkilerin sÄąnÄąflandÄąrÄąlmasÄąnda temel birim olarak alÄąnan tĂźrĂźn, diÄ&#x;er tĂźrlerle ayrÄąlÄąmÄą hangi sÄąnÄąrlarda olmalÄądÄąr sorusu, yani ‘TĂźr TanÄąmÄą', biyolojinin en zor yanÄątlanabilen sorularÄąndan biridir. Hayvan ve bitki gruplarÄąnÄąn tĂźmĂź için geçerli olabilecek bir tĂźr tanÄąmÄą vermek, bugĂźnkĂź bilgilerimizle olanaksÄąz gĂśrĂźlmektedir."3

F` j g g Y g j di i h j if h ij Z Ycj \iei fXW f_ji _jX `e[ f_jbc cd_jacYgib_j eij a jU[i h W Uj jN] ej d jU ` jfXf Uj gg idh d _j di i ij acj [i hj W j fXf j ZiY h^ h h

;bdij a b i j ` j fi] ieh hj a i\j gi ij i f hj iV he i i j/iYgi^ja b 9 b j X j j ji iehb i a j [i hj ` `_j f g j Z g j Z ^ j ] j Z Yi ia a b g j c^i j a j W W` idb gc j Scj i he_ ` `fj ibi ij di f j fj a j ` j a j dX\j Y e \ [i hj W j Z fj gi ij i\ ij ` j ibh h j ) Y X `e[ f jbif i^hfjC@ja j ` `j i he i eh^ h @ N] e j ` ^e j i gi ei[idh hj i ieifj Z d _ X [ jU[ Y i j \ idb Ucja e fj f HjS j[i h ` `j Z g _j fj]i bidb gi jfib if i i j i fV

h hf i j]i gh jNY jacj ` ji j[i h i h ji idh ijgiY_ j a j[ Y i ja j j d _jbi ja a g U \ Uj c i di_j j\iei ja a g jf Wec^j i acj f j cac j Z g ja`b`fj idh hf ij i f hj]i bidb i iYh j aideibij ai^ i < T b ej f _j a j cW i_j gi i f bcj f j] jc\c j `b `j i jRj]i bidb cjiYh hf fi\i h _jg Y g j d jgi ijfhdij `b `j] jiZhfj f i j Sj ]i bidb cj aidfh j Zhfi j Scj W W` idb i j figi j ib hj fi h i di_j Rj ] j Sj fi if j g j figi jf df ^ 8jRb hj ` ji j ei i h ij iYe _ i i i h gija je 9 fj i f i jac c i jacj a ]i bidb i ijUi j ` Ujighj]

F` ^e j gg idhj ac igi j d ij g ] b j

Si\ _j[ Y i j \ idb jb cb ija a g jf Wec^ i jRj] jSj]i bidb i h_ja j^ f g jb g ja i ibi g f g _ja a j jZ ^e \ j/ ^e g f Z jg _je g ja b 9 jU ` Uj i he ieidh ij X _ Ui j ` Uj eif i j ZhfhW_j Uib hj ` Uj i j e ^ c i jSc ijU ` ^e Uj6dW [ i 7jighj]

N] e[ j d _jacjfi] iehji hWj e j^cjZhfi heh biWi i HjUSifh jg Yigij ` ^e j]i _jbi jb j[i h ` jg Yi je fi \ei i ij c^cb _jg e fjf j `e ` jacj^ f g j c^ec^U j;bdijacjZhfi hegijZ f a`b`fja ji gi ei[ij \ g

# eg jdX\jf cdcji gi ei[i h j f jX e j f idh i g ffi jZ f eH 17j S a g j \ j i j Rj ] j Sj ]i bidb i h_ a j i ibij g f g j Z ^e b j ia j Rei acj cjZ Ycj\iei jUZ ^e jgi] i h^hU gi jfibV if i h j?i jRj] jSj]i bidb c iji ja b _jg Y ]i bidb jf g jbiai [hj X ` g`Y`j Z _j c Uf g j bifh j ac eighf i hUj Z j Z ^e \

R [ifjZ ^e j

b [ fja j fjcbceV dc\ cfjb f c jT ibhdhb ijid h gij fja jiZhdh gi i ij ib hj ` j i j 6L f ej acj g j U ` U fi] iehj a b 9 g j i h^eij f cdcj eibij g ]ie e f g 7


Teknik ve Bilim AraÅ&#x;tırma Vakfı 2) Rdh jX e j f ij d _jdX\jf cdcjU ` ^e U _ a j fja ji h^hjg Y _jifd j fja jfibah i ieh ij e d g jRb h^ei h j g _j]i bidb V

i gi j a j ] bij j f d j b j a j fj a g e ^j ei i hjg Y g jSXb ja j fja j fV

e d j b f c j ) Y j f j ]i bidb gi j i a j b j a j W _j b j a j \ e _j b j i i fi]c^ec^j g Y g j ; igij a j U ^e Uj b f c

Rfd _j gi ij X [ g j i f hj fj a j ib h i gijai h gh i jW W` idb j6X Y e \ j X _j e c\c j ejg jfhdij `bjX\

Y _j ejf bcj ejg iZhfj fj X\

Y j ai h gh i j W W` idb 7j b _ ^ eg j fja jbX ` g jgi ij if ^e ^j f jib h W W` idb j]i gh

T ibhdhb ijdX\jf cdcjU ` ^e U j ] ej d g d f j Za j bX `j b f c j /` f`j ] ej d _ [i hj ` j Wd j aid j f eW fd j g Y c id i h i j b cb ij ` g Y j gg idh gigh j T ibhdhb i acj jg ffi ji h ia e d j Z _j ibijU f a b j i h h[hj e fi \ei i Uj f bia e d j f

GX\`_jfc iYh_jfi a _jif[ Y _jfi i i h_jibif i hj] bi g Y j i j ] j d d e j eibi j [i h i h _j idh

ac i hjfi\i ghf i h h_jacj i j] jd d e j i he ibi fja j g j g Y jiZhf ibia e d j V f j i j ]i j i j a j [i hj ` ` ` j fj a fibah ijcY ibi ifj f b jaX ` e d _jfc^fcdc\jac c i Za j d j eibi ja j cgc

Scj d \ fjid h gij ] e[ j i i h gi jgijfiac

g jScj g j ] e[ _ja j ` ` jf g j Z g f ]i bidb i h hj] jU f b jaX ` fj ` ^e UjX f f g [ jUe f j ] eUj i ifj i he i i j*I f ] e+_ja j ` ` j Z g j\i j]i j i jZ ^ e i ieh gijfc

i h eif igh jR [ifjacj i hegijU ] eU ig d j Z e d j a` ` `b j eifdi hj i if biWh eh^ja ji gi ei[igh j/` f`j igij ] ejg b a jd` Zjb f c j Tc ce_j j ` ` j j i]c\c gij]i j i j f a j i f hja b g f jgiYh heh gi _j ibijg Y ^ f f ea idb i jZhfeidh gi j ai

;bdij[ ]iW i eidhj d jd c i j^c i gh HjDi h W j fjai^ ij idh j c^ec^ c ,jI i_jW d i_ ei i i _ja f j] j ib]i i ji e jb b`\` g idh j ibijZhfeh^ h ,jF` jgi ij`d jfi i j ce i _jdh h i _j ifhe i _ji j6X Y je e _ fc^ i _j ec i h i _jbcec^ifZi i j a j e jfi 7 fj ai^ ij idh j e bgi ij e ^ ,j N] e[ j idh

iZhf iei i hj f jf c i j ^ jac i gh

) [ f j aX `eg j a Y e \j a _j ] e[ j ac f c i ijf g [ jUeif j ] eUjg jRd h gi ] ej d jg f jfid g j] j i h^h i jfi] ie gijeif j ] eg j/` f`jTi d je f j ] e

i ifj d e g e g jhd i hj gcf i hj fjZ ^ V

e _j X\ e j ] j f dj i i h gi j fiac

g ja b 9 fja j cgc j] jbcfi hgijgija Y e \ a jacj ibh jV ] e[ j j jfigi j i heh j Z U ] eUj ig d jb ^ e ^ d jg Vj ] e j Za d jb f c jIif j ] ej gg idh h j d j j X\ ed

a b 9 j jg j d jfibh i hjiZhdh gi j Za jfi h hjacV

c eieif igh

5^ j ac igij Z fj X e j a j UW` j f iUj ]i gh

> cj iffh gij b j a d j eibi i _j Ue f ] e j fhdij a j \iei j g e j Z g j Z f ^ Y + a ja j]i dibhegi jb ijZhfi if_j* je b i [ijbh

Z g jg jeif j ] ej Z f ^ Uj a ja jbi h hbi gi ijfiWh h i jSi\hj ] e[ jg jib hjbi h hbijg`^ ] bijacjbi h hbhjfc

i i ifj di i hj ] ej d i gh eibijZi h^h i jD i djTi O jF` j>XV f O g jX jd` g`Y`j `ejdX\g jU ] ejg

Ujac ^ f g g j ; gi j d ij j ] e[ j X d` g`Y`jX f jg jacj^ f g g jF`ejacjX f g ] e[ j Ue f j ] eUj g b j i he ighf i hj ifi ] e j Za j d j eibi j fj Z ^ e _ b jUeif j ] eUjg b j i he ighf i hj jg i ifjfc

i h eidhjdX\jf cdcgc

F`ej acj e f j ] eVeif j ] ej i h^eidh h ] j ] e[ jU ` ^e Uj fib jX\ jd c[cj d ^cgc HjDi h i _jb b`\` g ja a g j i f hjbiWh i i di WjU W Uj i ifj ibijZhfeh^ i gh j63 d jfibh i h ac cjfi h ieif igh 7jScj W j Z g _j fj iV ]c\ i h h j\ Y jdib d g j i f hj]i bidb i j] i j ` j c^ia e f g j ) Y j U i]^i Uj W f g j Z g _j a bi\j `b `_j j `b `_j c\c j fc if h_ gi ij fhdij fc if hj a j Z ^ e j eif ij ] j ac i f hj Z ^ e _j f g j i j g Yi j ^i i cb c dij T` bibij j ^ f g j bibh eif igh i j Rei W j Za j \iei j a a j gX `^e e f g

Sc cjbiWia [ f_jb j W j idi ibia [ f_jac i Z jb j i i _jd d e _j]`[c jW i i hj c^ c i[if a j g Yi j e fi \eij b f c j B j W_j f g j X\ ` biWhdhb ijbi i h eh^ h j] jR

i j j W j\ ja j]i V bidb j W i d b j j ]i j Y j Z _j j Wj f g Z g j\ jieijdh h hja jZ ^ e j ibijZhfi V eif igh

QVj F bj N j 2 g_j : j B j E d a _j *KW [ i Hj 1 gc[ +_j N [b[ W g ij j : K[ [ d_jQMMM_jY d

JVj . R j N g _j *D [ W ci j i gj ; j A a edj j KW [ i +_j d j 8J<_j T j ; _j . R

N g j6 g d7_jKW [ i ji gj1 djD d !c [ d_jK ic jRdd [ i d_jKc g i g_jIidV di[ cd d_jQM=M

CVj A j T j R j T e d b_j ?i^ieh j F e j >c i

i h_j D j 1j (j >hdhej 1_j QQ j aidfh_j I fdi ?ibh i h_jR fi i_jQMM=_jd j8J@

@VjI jN [i ijN [b[ W g ijJPPQjT c% jNg jDT_j*KW g j6i W g7+

<VjF e bjR jI cdd ic_jR %i g jN j; ] g _j*G iW [i j-i i +_jN [b[ W g ij : jK[ [ d_jJPPP_jY d

8VjT B jN _j*Ii[ ] c j dje j i j W i gj c gdj je [ ] c +_jN] c jT ] We _j-

jJ_jJPPP_jd j4=V=@

47


Hayatın ve Evrenin Kökeni Konferansı Hatta bu durum özel bir isimle "tür sorunu" olarak da anılır. Tür sorunu, türlerin nasıl belirlendiği ve doğada nasıl bir işleve sahip olduklarına dair farklı yaklaşımlar olmasından kaynaklanmaktadır. Türlerin nasıl işlevlere sahip olduklarını ve kendi içlerinde nasıl tanımladıklarını belirleme çalışması tür kavramı olarak tanımlanır. Şu anda en az yirmi altı farklı, tanınan tür kavramı vardır. Bu gerçekten inanılmazdır! Fakat asıl önemli olan, insanlar tür kelimesini kullanarak konuştuklarında özellikle konu türleşme ile ilgiliyse tam olarak hangi anlamda kullandığına dikkat etmenizdir. Türleşme herhangi bir türün coğrafi izolasyondan ötürü genetik ve fenotipik özellikleri nedeniyle görünüm ve davranış olarak farklı, yalnızca kendi içinde üreyebilen, bağımsız yepyeni bir grup oluşturmasıdır. Bu iddiaya göre, türleşme sırasında, başlangıçta tek bir tür, çeşitli ekolojik ortamlarda ve çevrenin oluşturduğu baskılar söz konusu olduğunda kendi içinde çeşitli gruplara ayrılır. Gerçekte, kısmi bir izolasyonda, organizmalar çevredeki strese ve baskılara maruz kalırlar ve bunlar organizmayı mikro düzeyde ve genetik sürüklenme seviyesinde etkiler. Burada söz konusu olan eşeyli üreme yeteneğine sahip çok hücreli canlılardır. Bu değişken stres ortamı ve çevresel baskılar bir türün fenotipini (dış görünümünü) ve davranışını etkileyebilen epigenetik (bazı genlerin açılıp kapanması) değişikliklere de sebep olabilir. Bu durumda o zamana dek genlerde saklı duran bir bilgi açığa çıkarken, canlının dış görünümünde değişiklik gözlemlenebilmektedir. Her bir ekolojik ortam kendi yapısına uygun belirli bir türü şekillendirir ve destekler. Darwin, Galapagos Adalarında farklı ispinozları gözlemlerken türleştiklerini iddia etmiştir. 15 veya 16 farklı ispinoz türü tanımlamıştır ve bunların tamamı gagalarının boyutu, genişliği ve kalınlığına göre farklı özellikler göstermektedir. Ne var ki kısa süre önce yapılan araştırmalar, gaga morfolojisinin veya gaganın şeklinin inişli çıkışlı farklılıklar sergilediğini, fakat bunların yeni bir türe ve önceden var olmayan bir yapıya doğru ilerleme göstermediğini ortaya koymuştur. Bugün anlaşılmıştır ki, nemli ortamlarda ispinozların gagaları ince ve dardı, kuru ortamlarda ise gagalar genişliyor ve kalınlaşıyordu. Bu da bize farklılıkların değişken çevre şartlarına uyum gösteren fenotip esnekliğinden kaynaklandığını göstermektedir. Diğer bir deyişle, bunun tek yönlü bir değişim veya tamamen yeni bir türe doğru bir ilerleme olmadığı açıktır. Bu salınımlı bir değişimdir ve canlının bir taksonomi seviyesinden, bir başkasına doğru dev bir sıçrama yapmasına izin vermez. Darwin'in tüm ispinozları hep ispinoz olarak kalmıştır. Evrimciler ayrı kıtalarda ya da ortamlarda yaşamak durumunda kalan canlıların farklı birer türe dönüştüklerini öne sürerler. Halbuki


Teknik ve Bilim Araştırma Vakfı farklı bölgelerde ortaya çıkan farklı özelliklerdeki canlılar popülasyon farklılıklarından yani aynı tür içindeki çeşitlenmeden başka bir şey değildir. O bölgede çiftleşmek zorunda kalan canlıların genetik kombinasyonu, o türü belirleyen genetik sınırlar dahilinde kalırken, genlerindeki bazı saklı özellikler ön plana çıkmaktadır. Yoksa yepyeni bir tür oluşumu söz konusu değildir.

Aynı konu, bir ada ortamında farklı coğrafi bölgelerde izole durumda olan salyangozları inceleyen evrimci biyolog Stephen Jay Gould için de geçerlidir. O ve diğer araştırmacılar kendi bulundukları ekolojik ortama en uygun şekilde yaşayan biyolojik çeşitliliğe sahip salyangoz türlerini tarif ediyorlardı. Fakat bunların hepsi yine salyangozdu. Herhangi bir şekilde salyangozlar içinde adaptasyon nedeniyle bir çeşitlilik görülmüyordu. Daha yakın bir zamanda coğrafi, fenotip ve davranışsal olarak farklı özellik gösteren Kızıl ve Doğu Kanada kurtları genetik seviyede incelendi. Bu canlılar ABD ve Kanada’da soyu tükenmekte olan türler olarak koruma altında tutuluyor. Fakat yakın tarihli genom seviyesinde yapılan analizlerde bu ‘farklı’ türlerin gerçekte kır kurtları ve boz kurtların genetik melezleri olduğu ortaya çıkarılmıştır. Bu yeni veriler bunların evrimciler tarafından “soyu tükenmiş canlılar statüsünde sınıflandırılmasını” ve koruma altında tutulmalarını tehdit etmekte ve evrimin türleşme sorununu belirginleştirmektedir. Seçici çiftleşmenin çok sayıda köpek cinsi ortaya çıkarması gibi, kurt ve kır kurdu gibi canlılar da zaman içinde çeşitli varyasyonlar sonucu çeşitlenmiş olabilir. Popülasyonlar bu nedenle çeşitli coğrafi ve davranış kısıtlamaları ile izole olmak durumunda kalırlar, fakat söz konusu çeşitli “türler” izole değillerdir. Dolayısıyla yakın zamanda gerçekleştirilen bu çalışmalar ekolojik bir ağ içinde türlerin birbirleriyle bağlantılı olduklarını gösterir. Fakat tüm bu örnekler makalelerde ifade edildiği gibi makro evrim iddialarını desteklemez, belirli bir türün farklı bir cinse veya farklı bir taksonomi sınıflandırmasına dönüşmesi söz konusu değildir. Kuzey Amerika’daki köpekgiller üzerinde yapılan araştırmada görüldüğü gibi türleri kurtlar, kır kurtları veya çakallar gibi farklı şekillerde isimlendirseniz bile bu bir türün başka bir türe dönüştüğü anlamına gelmez. İspinozlar ispinoz olarak, salyangozlar salyangoz olarak kalırlar, bitkiler, sinekler ve yaban arıları birbirlerine uyum içinde yaşarlar fakat her zaman bitki, sinek ve yaban arısı olarak kalmaya devam ederler. 49


Hayatın ve Evrenin Kökeni Konferansı Son olarak insanlık açısından türleşme konusunu ele alacak olursa, biz Hıristiyanlar olarak ilk insan Adem ve Havva’dan geldiğimize inanıyoruz. Tevrat’a göre de Allah’ın onları Kendi suretinde kadın ve erkek olarak yarattığını biliyoruz. Mitokondriyal Havva ve Y kromozomu Ademi için yüz 150 bin yıllık bir geçmiş tespit eden bilimsel tarihlendirme verilerine göre de, günümüzde insan nüfusunda gözlenen ırkların tamamı bu süre zarfında çeşitlenme nedeniyle meydana gelmiştir. Başlıca ırklar ve etnik kökenler arasındaki farklılıkları düşünün. Avustralya’daki bazı ada gruplarında yaşayan insanlar ile, Asya veya Ortadoğu insanlarını ya da Avrupalıları veya Kızılderilileri karşılaştırın veya bir cüceyi, fazlasıyla uzun bir insan ile kıyaslayın. İnsanlığın sahip olduğu çeşitlilik her ne olursa olsun, hepimiz insanız. Hepimiz aynı tür içinde kalan farklı insan ırklarıyız. Son kategori ise makro-evrim iddialarıyla ilgilidir. Burada çok dikkatli olmanız gerekir çünkü anlam çarpıtmasının en fazla yapıldığı alan budur. Makro evrim iddiaları canlılığın tarihini, canlıların vücut yapılarını ve kompleksliğini doğal seleksiyon baskısı altında canlıların genetik bilgilerinde meydana gelen kontrolsüz değişimlerle hedefsiz ve rastlantısal modifikasyonlar yoluyla meydana gelen bir dizi doğal süreçle açıklamaya çalışır.


Teknik ve Bilim AraÅ&#x;tırma Vakfı

/?= >:>68<;=>:@ >4=3@0;@ ?4=3 (0=>5@-77>?<?=9:7?4>@#?:9<)9<?= -i bidb j ] e jg j c^ c ei\jZ` f`j]i V bidb _j\i j]i j i j fja j i f hj ^V

^e j ibijZhfeidh gi j ai j] j V fja b jb ja jX\

fjfi\i gh ei\ jTi O U ` j fXf U j iZhf ieidhj di ghYhj ]i bidV b i h j Z f jaXb ja ji iej i^heighf i h_ fja e jac c i hb iji i^h eh^ h Scj g j ] e[ j a b i _j ` j Z g f Z ^ e j j b j ` j c^cec cj a a g ibh eifj] jac i j iffh gij f jib hjfi] iejX d` e fjgc cec gijfi gh i jF` j Z g f jZ ^ V

e b _jbi j]i bidb i_jf g [ jUe f ] eUjigh hj] g j? j ` j c^eidhj]i V dibhehj d jUeif j ] eUj i ifjig i gh h gh

Iif j ] ejfi] iehj fj i ifjQMJ4jbh h gi_ EcdjS b j.c j3 W[ f j i i h gi jfc

i h gh Q I f j ] e jeif j ] e jg j i ifjfc

i hV

ia [ Y j X `^`j d _j QMCPO cj bh

i gi_j 3 W[V f O c j XY [ d j i j F g d cdj T a\V i dfbj i i h gi j ibij i h gh j T a\ i dfb Ti \eO j e jf iW i h gi ja j i jG f ] j F` j >Xf O g _j e f j ] ej j eif ] e j e fi \ei i h h j ib hj gcYc cj X d` g` J Ti ijd ijacj X `^j ] e[ jZ ] g bib h j i ifjfiac j X g`j] j ` `e`\ jfigi g j;jbh

i gijS f bj' ] d d O g j V fZ j E [ i gj G gd[ e g j d _j acj X `^` bi h^ hYh hj^Xb j ig j Hj "Mikro evrimin olguları makro evrimi anlamak için yeterli deÄ&#x;ildir."3 Sc igij G gd[ e g O j e f j ] ej i if ig i gh ghYhj^ b_j ` j Z g f j]i bidb i gi ai^fija j^ bjg Y g

Scj f j fi] iej c\c [ij a j \iei gh j a b 9

f iW i h gijb ji h jR [ifj Z f jac igijbiV h h[hja j`d cWjfc

i h eif igh jN] e[ ja b i h e f j ] ejigh hj] g f j]i bidb jX f id h gij Za j ^ f g j ] ej d b j ^f d b f c j/` f`j ] ej d _j[i h i h jec idb ] j g Yi j d fd b j e fi \ei i hb ij b fj a j fi\i hWj ^ f j X j d`

;bdij]i bidb i jgi ijX [ ja Y e \j a Za j \iei j b j a j fj a j c^ c ei\ ] j g ibhdhb ij a j U ] eUj diY iei\ i j -i bidV b i ije f j ] ejighj] e d _j ] e[ ja b V

i h j g 9 fja j [ g

Ti d jfidh hj i ifje f j ] ej^ f g ig i gh ghf i hj]i bidb i _j ` `fj ibi ijdhf dhfjX f j X g`Y`e`\ja b 9 fja j cgc

>i ^h i^ hYh h\jf g _jfXW f_j ei_jg ei d_ja f ] j ib]i j ]i bidb i h hj X\` `\` j X ` j Iif j ] ej gg idhj d _j a j g \ c fc^i_ja jibh h j d ja jai ibijgX `^e d j a g Y ^ e g j?i jeif j ] ej gg i i h h _jfc V aiYi i h jW d jgX `^ `Y` `ji i i jZ [cf eidi

i h gi j Za j i fhjb f c

N] e[ j a b i h j e f j ] ej fi] ieh h fc

i i ifj] g f j \ e_j]i bidb i h jc\c \iei j Z g jb Wb j[i hjdh h iei i hj c^ cV ia [ Y jbX ` g f jbi h^ja jei hf h jL f e f cj iffh gijg e d ja jdi a j eibi W fjZ fjf ^ jUe f j ] ejc\c j\iei ijbibh ghV Yh gijeif j ] ej c^ c c Uj a jb`\ bd ja g`^` [ b j fiWh eif igh j Scj g`^` [ j X V f jdhfjdhfj X e fje`ef` g` jSi\hjUieiV X Uj ] e[ _j U di i h j a bj i ieidhj a b`\bh j Z g j a j f j [e j i eh^_j g e fj f j e V b i [ijbh j Z g j j ` `j ] ej Z f ^ a U a j bi h^j ei hf i j X j d` j ;bdij gi i X [ jg ja g Y j a _ja bj i ieidhjg Y ^ e a j]i bidb i h j Wd _ja j fjdh h i Z g j Z f ^ j ] j ] e j d j eibi gi i i ei i gh

51


HayatÄąn ve Evrenin KĂśkeni KonferansÄą

Varyasyonlar gĂźnlĂźk hayatta sÄąk sÄąk Ăśrneklerini gĂśrdĂźÄ&#x;ĂźmĂźz biyolojik bir olgudur. TĂźm varyasyon Ăśrnekleri belirli genetik sÄąnÄąrlar içinde gerçekleĹ&#x;en ve evrimle ilgisi olmayan aynÄą tĂźrde gerçekleĹ&#x;en dalgalanmalardÄąr.

L f e_jTi d je f j ] ejigh hj] V g f j]i bidb i h jb j[i hjdh h iei i hj c^V c ieighYh h_j bi j eif j ] ej diY ieighYh h ` `e`\g j ] e[ j jg jfiac j e f g

N] e[ ja b i _jK[ jG a _j. j;W \j] Ecg jEi _jT ] We i jS bjg d g bibh i i jQMM8j i jeifi g jacjf cbc ^Xb jiZhf i i H Modern sentez (neo-Darwinist teori) Ăśnemli bir baĹ&#x;arÄądÄąr. Ancak, 1970'lerden baĹ&#x;layarak, çok sayÄąda biyolog bunun açĹklayÄącÄą gĂźcĂźnĂź sorgulamaya baĹ&#x;lamÄąĹ&#x;tÄąr. Genetik bilimi, mikro evrimi açĹklamak için yeterli bir araç olabilir, ama genetik bilgi Ăźzerindeki mikro evrimsel deÄ&#x;iĹ&#x;iklikler, bir sĂźrĂźngeni bir memeliye çevirebilecek ya da bir balÄąÄ&#x;Äą amfibiyene dĂśnĂźĹ&#x;tĂźrecek tĂźrden deÄ&#x;ildir. Mikro evrim, sadece

uygunlarÄąn hayatta kalmasÄą kavramÄąna yardÄąmcÄą olabilir, uygunlarÄąn oluĹ&#x;umunu açĹklayamaz. (Open Ăœniversitesi Biyoloji ProfesĂśrĂź Brian Goodwin) Goodwin'in 1995'te belirttiÄ&#x;i gibi4, "tĂźrlerin kĂśkeni, yani Darwin'in problemi, çÜzĂźmsĂźz kalmaya devam etmektedir."" 5 I f j ] ej a j Xd e b j Zi h^h i j ]i V bidb i h jeif j ] ej gg idh i_jbi j ` fXf j Za j iZhf ieij e g Y _j ai^fi ] e[ ja b i j i i h gi jgijfiac j g e ^

' `j ] e[ j Ai j E j : _j >idhe QM=POg jD [i jT YijFi jI`\ d O g jQ<P ] e[ j fi h ghYh_j gX j ` j d` j ` `j d eV W \bcegijacjf cgij]i h i jd c[cj^Xb ji V

i h H "Darwin'in (varyasyonlardan yola çĹkarak) yaptÄąÄ&#x;Äą mantÄąk yĂźrĂźtmeler haklÄą mÄąydÄą? Evrimsel biyo-


Teknik ve Bilim AraĹ&#x;tÄąrma VakfÄą lojinin tarihindeki son 40 yÄąlÄąn en Ăśnemli konferanslarÄąndan birine katÄąlan bilim adamlarÄąnÄąn ortaya koyduklarÄą yargÄąya gĂśre, bu sorunun cevabÄą "hayÄąr"dÄąr. Chicago konferansÄąndaki temel mesele, mikro evrimi saÄ&#x;layan mekanizmalarÄąn, makro evrim adÄąnÄą verdiÄ&#x;imiz fenomeni açĹklamak için de kullanÄąlÄąp kullanÄąlamayacaÄ&#x;Äą olmuĹ&#x;tur... Cevap açĹklÄąkla verilebilir: HayÄąr." 6 N] e[ j a b i j 3i d e_j K[ cd j ] K\i ei bjg jQMM8jbh h gijK[ [ jg d g bibh i i ja jeifi g jib hj Z Y j^Xb ja V

H "Evrimdeki bĂźyĂźk geçiĹ&#x;ler -ĂśrneÄ&#x;in, bir kaçĹnÄą belirtmek gerekirse, yaĹ&#x;amÄąn kĂśkeni, Ăśkaryot hĂźcrelerin ortaya çĹkÄąĹ&#x;Äą, insanÄąn konuĹ&#x;ma kapasitesinin kĂśkeni gibi geçiĹ&#x;ler- birer "dengeden uzaklaĹ&#x;ma" hali olamazlar. Bunlar, mikro evrimin kurulu modelleri tarafÄąndan da tatmin edici Ĺ&#x;ekilde tarif edilemezler."7 Si\hj a ej igie i hj d j aXb j a j gg i h _ a ed j ac c i j ] j d j fibh i h h j ibi f bgcYcj Z f j j iai j iai ij\h j gcYc c i fh gigh i j ) Y _j Re fi j T Yij Fi I`\ d O g j T c idj N _j N] ej ] j G ^ e g d g jb ji i jJPPPjbh h iji ja jeifi d g ac c j`\ g jgc ec^ c 8 Re fi hja b i T c idjN j] j.ie dj-i O j X _jb a g d j X\

f j fXf j iZhf ieifj Z e f j ] ed je fi \ei i j^ f g jig i gh h i ifi j ` j Z g f j Z ^ e g j ai^fij a ^ bj eibi jg Y ^ e jfc

i eif_j g f jg

cbc^eibi ja jbX eg 9 G Z fj ^cj f _j eif j ] ej g b j a j g Y ^ e Za j \iei j X\ e e e ^ &j ac c j idh

Z f ^ Y j gi j if i_j ei hYij ] j a e cb c j Za jiZhf ieijb f c jI f a b 9 jA V dX `j Di j 2 d j f cbij ^f j X `^` `_

Umakro evrim terimi anlayÄąĹ&#x;ÄąmÄązÄą ifade etmekten çok bilgisizliÄ&#x;imizi gizlemeye yarÄąyorUj ^ f g g j 10 N] e[ j i i h gi j Ti \eO j d ec j ] X\ e e ^jX f j a j i h h i _j j h di i ] ej d j e jg

j i ifjdc c i jf V c i hjg`^` ` jB e jif h h\ijGi iWi dj dW V \ i h_jKi ib jT ] e jf a f _ji a b f g Z jaif j] jTTFOb jfi ^hjaiYh^hf hjaXV [ f j [ f j Sc i h j ] ej g be ^j a fc

i h eidhj d jf d f ja ji gi ei[igh j/` f` dX\jf cdcj]ifi i jgij ] e jg j c^ c eibi ]i bidb jX f g j

QVj B i bj K j Di

i i _j *I [ ] c j i gj Ii[ ] c Hj 1 V gc[ +_jN [b[ W g ij j: jK[ [ d_jJPPQ_jY d

JVj F g d cdj T a\ i dfb_j G [dj i gj j ; j j KW [ d_ D cea ij" ] d bjA dd_jL j? f_jQMC4

CVjE [ i gjS jG gd[ e g _jF jIi i jSid dj jN] c _jL Bi] jD [ [c Hj?i j" ] d bjA dd_jQM@P_jd j=

@Vj S i j G g _j *L VTi dej idj i gj idj i j ] c i b b+_jF jF e djB jNgc[i jKcWW e _jQMjIibhdjQMM<

<VjK[ jG a _j. j;W \_jEcg jEi _j*E db d \ jN] c i b i gj T ] We i j S b+_j T ] We i j S bj Q4C_j R [ L jPPCJ_jQMM8_jd jC8Q

8VjE j: _j*N] c i bjF bj" g j3 +_jK[ [ _j]

jJQP_ JQj>idhejQM=P_jd j==C

4jF j3i d e_jA j.i d_jA jK[ cd _jN jK\i ei b_j*S d d Wc j jei ei [i j idd d+_jK[ [ _j]

jJ4@_jJPjR i hfjQMM8_jd

JPCMVJP@P

=Vj T B j N _j *Ii[ ] c j dj e j i j W i gj c gdj e [ ] c +_jN] c j jT ] We _j-

jJ_jJPPP_jd j4=V=@

MVj . 2 j -i _j T B j N _j *1 W j G i j T ] We i

N%W e dHjF j3 dd jE [ g+_jd jM<_jE R jEi _jN D jEi j6 g d7_ T ] We jidji jN] c i bjA [ dd_jR i jE j: dd_j1 [ _jL ? f_jQM=4

QPVj D E j 2 d _j *Ii[ ] c j j j e [ d[ W [j g+_j D

Ai d j6 g 7_jI [c dji gjI W bj jN] c _jDiea g H Diea g j" ] d bjA dd_jQM=4

53


Hayatın ve Evrenin Kökeni Konferansı Makro evrimin hedefine ulaşmak için birçok farklı mekanizma içerdiğini iddia ederler. Bunlardan biri genom duplikasyonu (ikizleşme) olarak bilinen zaten elinizde mevcut olan genlerin sadece fazla kopyalarının olmasıdır, bunun sonucunda kullanabileceğiniz iki kat daha fazla genetik materyaliniz olmuş olur. Bu süreç yepyeni bir genetik bilgi sağlamaz, sadece aynı bilgiden ibaret olan daha fazla DNA miktarına sahip olursunuz. Günümüzde insan hücrelerinde gerçekleşen genom duplikasyonunun (ikizleşmesinin) çoğunlukla kanserle ilişkili olduğu gözlenmiştir. Bu demektir ki buna benzer genetik artışlar aslında canlı için zararlıdır. Benzer şekilde DNA’nın belirli bölümlerindeki genler translokasyon veya gen kaydırma nedeniyle kromozomda yeni konumlara taşınabilir veya kopyalanabilir. Bu tür mekanizmalar sonucunda DNA üzerindeki, genomdaki bilgi yer değişikliğine uğrayabilir, DNA’nın bazı kısımları kopyalanırken orijinal yeri kaydırılabilir fakat bu yeni bir DNA oluşturmak anlamına gelmez. Günümüzde yapılan gözlemler, bu iki mekanizmanın da insanlarda çeşitli hastalıklarla bağlantılı olduğunu göstermiştir. Yatay gen transferi her ne kadar virüsle bağlantılı mekanizmalarla meydana gelse de, tek hücreli organizmalardaki örneklerle hiçbir benzerlik göstermez. Yatay gen transferinin insan nüfusunda yerleşik olması için kesinlikle kalıtım hücrelerinde, daha doğrusu kadının yumurtasında veya erkeğin sperminde meydana gelmesi gerekir. Bu çeşitliliği açıklamak için yan işlev veya simbiyogenez gibi mekanizmalar iddia olarak ortaya atılsa da, bunların her biri kendi içinde engelleri aşamazlar. Günümüzde bu mekanizmalar yoluyla yeni canlıların oluştuğuna rastlanmamıştır, buna ait herhangi bir delil yoktur. Burada yapılmaya çalışılan canlılığın tarihini doğada geniş ölçekli değişikliklerle açıklamak için bazı kompleks simbiyotik ilişki içindeki canlılardan yola çıkarak baştan savma hayali tahminlerde bulunmaktır. Makro evrim iddiaları çerçevesinde çok sayıda mekanizmadan söz edilse de bunlardan hiçbiri akılcı ve mantıksal bir tanım ortaya koyamamıştır. Gerçek anlamda yeni bir canlı türünün üretilmesi için hiçbir güvenilir mekanizma ya da açıklama bulunmamaktadır. Kambriyen Patlaması olarak tanımlanan, bundan yaklaşık 540 milyon yıl önce canlı filumları ve bunlara ait fosillerin aniden ortaya çıkışı gerçeği ile ilgili hiçbir


Teknik ve Bilim Araştırma Vakfı evrimci açıklama yapılamamıştır. Şimdiye kadar fosil kayıtlarında hiçbir gerçek ara geçiş formuna rastlanmamıştır. Bir canlı türünden, kolundan, sınıfından veya cinsinden diğerine doğru Darwinist iddiaya uygun bir geçiş olduğunu gösteren hiçbir genetik delil yoktur. Bu durumda elimizdeki deliller ne gösteriyor? Kanıtlar bizim kimyasal evrim ve makro evrim iddialarını reddetmemiz gerektiğini gösteriyor. Her birimiz bilerek ya da bilmeyerek verileri kendi gerçeklik görüşümüze uygun yorumlamak isteriz. İlk açılış konuşmasında değindiğim “moleküler evrim” kelimesi yerine bu nedenle daha uygun olduğunu düşündüğüm “moleküler uyum” ve belki de “moleküler çeşitlilik” gibi ifadeler kullanılabilir. Dolayısıyla sunumun başlangıcında alıntı yaptığım cümleyi, ‘Moleküler seviyede uyumun veya çeşitliliğin gözlendiği ileri derecede kompleks ve inanılmaz derecede çeşitlilik gösteren canlılar ile ilgili Dünyanın Güneş etrafında döndüğünden daha fazla kanıt var’ sözleriyle değiştirmek daha doğru olacaktır. Bu bakış açısının yaratılışçı görüşü fazlasıyla desteklediğine inanıyorum. Allah uzun zamanlar içinde çeşitli canlı türleri yaratmış ve yarattığı canlılara hayatlarını sürdürebilmeleri için son derece zorlu ve değişken yaşam koşullarında var olabilecekleri bir yetenek vermiştir. Bu nedenle yaratılışçı görüş akla uygun ve mantıksaldır, bilimsel verilerle uyumludur; dahası dünya üzerindeki canlı çeşitliliğini ve kompleks canlıların erken dönemde ortaya çıkışını açıklar. Yaratılış aynı zamanda meslektaşım Dr. Zweerink’in bu öğleden sonra bahsedeceği gibi evrendeki hassas dengenin ve aklın tek açıklamasıdır. Hz. İsa’nın birinci yüzyılda yaşamış öğrencilerinden birinin açıkladığı gibi, “Tanrı'nın görünmeyen nitelikleri –sonsuz gücü ve Tanrılığı– dünya yaratılalı beri O'nun yaptıklarıyla anlaşılmakta, açıkça görülmektedir. Bu nedenle özürleri yoktur.” (Romalılar, 1:20) Veya Hz. Davut’un sözleriyle: "Gökler Tanrı'nın görkemini açıklamakta, gök kubbe ellerinin eserini duyurmakta. Gün güne söz söyler, gece geceye bilgi verir. Ne söz geçer orada, ne de konuşma, sesleri duyulmaz. Ama sesleri yeryüzünü dolaşır, sözleri dünyanın dört bucağına ulaşır." (Mezmurlar, 19:1-4)

55


Hayatın ve Evrenin Kökeni Konferansı Eskiden ateist olan felsefeci Anthony Flew ölümünden önce Allah’a inanmıştır. Halbuki Flew bundan önce ateizmin en ateşli savunucularından biriydi. Vefatından kısa bir süre önce düşüncelerini şöyle ifade etti: “Yaşadığımız deneyimler bize ihtiyacımız olan tüm delilleri sunuyor, herhangi bir nedenle ateist olmanın tek nedeni kasıtlı olarak ‘görmeyi’ reddetmektir.” Bunun tam aksine DNA’nın çift sarmallı yapısını keşfedenlerden biri olan Francis Crick ise natüralist evrimci bakış açısı nedeniyle, “Biyologların sürekli olarak akıllarında tutmaları gereken gördüklerinin bir tasarımın eseri olmadığı, fakat evrimleştiği olmalıdır” diye bir açıklama getirmeye çalışmıştır. Crick’in bu taraflı yorumu yapmasının tek edeni natüralist paradigmaya ölümüne bağlı olmasıdır, bu nedenle Francis Crick DNA hakkındaki delilleri açık görüşlülükle, tarafsız olarak inceleyememektedir. Sonuç olarak Hıristiyan inancına uygun ve yaratılışı doğrulayan bir paradigma, bilim açısından Darwinist veya natüralist bir paradigmadan kesinlikle çok daha doğrudur. Çünkü Hıristiyan paradigmasına ve Allah inancını doğrulayan paradigmaya göre doğa kanunları bizim inceleyebileceğimiz bir düzeni tekrar ederler. Dünyanın nasıl var olduğunu bilebilmek için onu gözlemlemek zorundayız. Meslektaşımın açılış konuşmasında belirttiği gibi doğa Allah’ın güvenilir bir ayetidir. Kutsal metinler bizlere Allah’ın varlığının delillerini doğada gösterdiğini açıklar. Allah, bilinmeyi ister. Kutsal Kitaplar yine bizlere Hz. İsa’nın sözleriyle gerçeğe ulaşılabileceğini öğretir ki bu, tüm samimiyetimizle kalbimizle doğruları ararsak onu bulacağız demektir. Allah varlığının bilinmesini diliyor ve açık fikirli, tevazu içindeki herkese varlığının delillerini gösteriyor. Bu hakikati doğada, Kutsal Kitaplarda ve İsa Mesih’in şahsında görebiliyoruz. Bu nedenle arayanlar, her şeyin bir Yaratıcısı olduğunu görecekler. Allah’a şükürler olsun!


Teknik ve Bilim AraÅ&#x;tırma Vakfı dig [ ja \g jg Y _ja a g jg jc\if i^hb i gh

B j^ b ja a g jc\if i^ hYhja j ] jfi ^hdh gi ]i h ia [ fj fjd cZj d _j ] jU ^ e f U gcYcbgc

>hdija j\iei jX [ jG dj: ei j i i h gi QMJPO jbh

i _je g jid e j ^ e jiZhV X X ` j acj Z f_j id h gij b`\bh h j j X e dh gi jZ fjX e jbh

i gh jQMJJOg jEcdj \ fZ jR V a ej igiehj dibh i j R a j N d j i i h gi j gi %i g j3 gei _jN d O j j X [ fjfcV gi ijX [ g jg j e ^ jN d jQMQ<jbh h gi ieh ij X j ] j gc iYi j a j biWhbij di Wj V ibij f bgcYcj j X [ fj fc iehb ij biW hYh eighYh hj] j jc ifja j f ^ e j ] j ^ V diW i gij ] jgc iYi j ieibi[iYhjd c[c i e d j] bija`\`^e d jb jiZi[iYh hj diW igh

]i eh^ h j R [ifj acj ac c^j fi ^hdh gij d j g [ 3 gei Oh jZX\`e` ` jX e j fj i fj g jf ^ ^i^h i jN d jacjdX\g jUcb c dc\Ujd c[cj V d jS Z fi hjid ejG dj: V igi jfi gh eifj Z jg f e ei j gc j: ei _jacjZX\`e Uf \e 9 fjdia Ujigh hj] g Y ja gibi i ifj ] ja jai^ i h[hj V if X j i] j e ^ j/` f`j jdh i i _ gcYc cj] jacjai^ i hZ i j ai id e i j ij ] jd i fj V d` f j ^ g Y jX X g` jRb h[i_ gcYc cj dXb `b i gh_j j gij fc iV acj ai^ i hZj i h gi j i ij fi i eh h jacje g jcbeidh hj d e ^

igbidb c j gij diW i ia [ Y R [ifj d igi j acj f \e 9 f a

dia jUfi b j ja`b`fj i idhU Scj a ej igie i h h j fj V i ifj i he ibi[if h

diW iei i hj j \iei j Z fj j Z fV Bcaa Oh j ibij f bgcYcj ]V e e ^ jR [ifjQMJMjbh h gij j ^ g Y j Z Y _j fhdij a X\ ed ja jg _ja ejg` bidh i d` jd i b ja j ] je g Edwin Hubble, dev teleskobuyla a eaij a jg`^ [ f j;jbh j>i V yaptıÄ&#x;ı gözlemlerde evrenin geniÅ&#x;- g Yc gc jN] j ^ g Y j X _ bij I c j 2 d j X\ e ] g _ lediÄ&#x;ini fark etti. Hubble böylece \iei gij b jg Y cj g g Y g Re fi hj id ej Ng j Bcaa "sonsuz evren" efsanesini yıkacak Z fj gi ij f`Z`fj a j ] _j gi i id e j i j ja`b`fjf ^ V Big Bang teorisinin de ilk delilini gij b j Y e \g jU fja j f iU bulmuÅ&#x; oluyordu.

g ja jbiW h jBcaa _jfc

i V ibijZhfhb gc

ghYhjg ]j df W ij Xfb`\` `j [ f _jbh gh\ i h ?iWh i j diW iei i _j ] j `ej eigg d c\if hf i h ij aiY hj i ifj fh\h j j g Y cj fibi Z g j ai h gh i j acj U fj f iU h _j iYi `d ` a j h^hfj bibghf i h hj diW igh j Scj ac c^_j j \iei i a`b`fj Z f ej `[`j g b j Udh h j i[e Uj di W figi jfiac j X j ] ji ibh^h hj e g jdi dhV i[iYh hj Xd g j N] _j dh h j i[e j di Wj ac b gc

f i h jWi ieidhb ij ibijZhfeh^ h jScjWi ieibi /` f`ja j \ fjfc i

i h ij X _j X\ e jbiV US jSi Uj6S`b`fjAi iei7jg g j] jacj jg Wh ghYhj f ibij g Y cj i f j g j h^hf i h j ib h ib hj d e ja g

e jbX jg Y c_j X\ e jbiWh ghYhj f igi jc\ifV S j Si O j Xd g Y j X e j a j Z fj ]i ghH

i^i jh^hf i h j ib hjgijfh\h jbX jg Y cjfibi j6GX\V Kh h j i[ ejUb f cfUji ieh ij g Y j X _j ]

e[ g jc\if i^eif ij i ja j jg`g`fjd d Ub fUj f j U]i Uj i j e ^ j Scj d _j ] j a fZ j [ e d j a 7j Bcaa Oh j X\ e j d _j ac ai^ i h[hj gcYcji ieh ij b j] jaXb [ jeiV fi c ij X _j Xfj[ d e ja \g jc\if i^eif i bi \e jU ] jd dc\gi ja j]i gh Uj]i dibheh h gcf i h hj Xd b gc j Bcaa _j Z fj Ze g Z d \jfh hb gc

Z fjX e ja j^ b jgi ijac gc&jbh gh\ i j] j i ifd

(0=;:>:@ ;:>,<;5;6>@0;@ 1>)@1?:) >:@%;,'>

57


Hayatın ve Evrenin Kökeni Konferansı


Teknik ve Bilim AraÅ&#x;tırma Vakfı

";0=?8 ?@ =;@(0=;:7;4>@/& ;:@0;@#?=?89<9, Göklerin ve Yeryüzünün YaratılıÅ&#x;ı $j Si^ i hZ ij R

i j XY`j ] j b j bi i h j ? j a ^ c_j b b`\`j ^ f

j b f c&j j fi i hf i i fiW hbgh

j6?i i h h^_jQHQVJ7 $jR

i _jUKc i h j idh gija jfcaa j dc _jdc i hja a g jibh dh Ujg b jacbc gc j- jXb j gc

R

i j Xffcaa b jbi i h j>caa ji h gif jdc i hj`d ` g f jdc i gi jibh gh j>caa b jUGXfUjigh h ] g

j6?i i h h^_jQH8V=7 $j

jEiajR

i j XY`j] jb jbi i hYh gi j6?i i h h^_jJH@V<7 $j

j F fj Eiaj K d j GXf _j Xf j Xf _j a` ` j Xfj [ d e _j b b`\` `j ] j Z g f ^ b _j g \ j ] j Z g f j ^ b j K j bi i h

j S` ` j Xfj [ d e j Ki ij fc

cfj g

6L ebi_jMH87 $jR

i _jUGXY` ji h gif jdc i ja jb j W i dh _jfc cj W ifj X ` d` Ujg b jacbc gcj] jXb j gc

>c cji i ijU>i iU_j W i i jdc i ijUT \Ujigh hj] g

j6?i i h h^_jQHMVQP7 $jGXfj] jb ja` ` jXY b j ieie i gh j6?i i h h^_jJHQ7 $j ?ij Eia_j R

i Ohe_j j c cdc j GX f ej ] j b`[ fj fc^i eh^dh j ? b`\` `j e

j `\ fc gc _jid ijdi dh eidh jg b j6I \ec i _jQP@HQ_j<7

Gök Cisimlerinin YaratılıÅ&#x;ı $j R

i j ^Xb j acbc gcHj UGXffcaa g j ` g`\`j [ g j ibh i[if_j b b`\` `j ibgh i i[ifj h^hf i dc jS _je ]d e _j ` _jbh

i hj Xd d Uj- jXb j gc jR

i ja`b`Y`j ` g`\ _jf`Z`Y` [ b j e j i[ifj f j a`b`fj h^hYhj ] j bh gh\ i hj bi i h j ? b`\` `j ibgh i eif_j ` g`\ j ] [ b j e j eif_jh^hYhjfi i hf i jibh eifj Z j i hj Xffcaa b jb ^ g

j6?i i h h^_jQHQ@V Q47 $jNbjN e e \jEia_j jb`[ jRgh j]i jb b`\` ` j `e` g jGXfb`\` `j X f e jfiW igh

K b g f j d j i j Xf _j ibij f bgcYc j RbOhj ] j bh gh\ i h_j d cb cej f g j f g e H U5 di j jf

j,Uj6I \ec i _j=HQV@7

Gece ve Gündüzün YaratılıÅ&#x;ı $j6R

i 7j1^hYijUG` g`\U_jfi i hYijUG [ Ujigh hj] g jRf^iej gc_jdiai j gc

j6?i i h h^_jQH<7 $jUT` bijgc gcfZij f j fe f_ja Ze f_jdh[if_jd Ycf_jbi\_jfh^_j [ _j ` g`\j Wj]i j i[if h U 6?i i h h^_j=HJJ7

Göklerin Düzen İçinde YaratılıÅ&#x;ı $j G` g`\j h^hfj dc j g b j G` ^O j diY ibi _j [ j h^hfj dc j g b j RbOh_j bh gh\ i hj g`\ j f bi _ gi i i hj f`f d j g b j g \ j fiai i j Eia_j ;O c j ighj B ^ b j N e j EiaOg

j 6? ebi_ CQHC<VC87 $jSi^h h\hjfi gh hWj Xf jaifh j> ejbi i hja` ` jac i h,j?h gh\ i hjdh ib ij X ` ` jfh hb _j ja ighb ijZiYh hb jS`b`fjfcg _j`d ` j `[`jdib d g j Wd jb jb g jgc cb j6? ^ibi_j@PHJ87 $j I ]d e g j Zhfi ia j e d j ifhebh gh\ i h,j S`b`fj ] j >`Z`fj RbhObij b j Xd a j e d , S b jecdc j Xf jbidi i h h,

j6Nb`W_jC=HCJVCC7

59


Hayatın ve Evrenin Kökeni Konferansı

Dr. Jeff Zweerink'in sunumu: "Evrenin Başlangıcı ve Tasarımı" Bugün burada olmak çok güzel... Birçok kozmoloğun konuşmasını dinledim, şimdi size çok tanınmış birinden bahsedeceğim; Lawrence Krauss adındaki ateist kozmolog şu tarz şeyler söylemekten hoşlanır: “Vücudunuzdaki her atom bir yıldız patlamasından geliyor. Büyük ihtimalle sol elinizdeki atomlar sağ elinizdeki atomlardan farklı bir yıldızdan geldi. Bu fizik hakkında bildiğim en şiirsel gerçek: hepimiz yıldızların tozuyuz. Eğer yıldızlarda patlama yaşanmasaydı burada olamazdınız. Çünkü evrim için gerekli olan tüm elementler daha doğrusu karbon, azot, oksijen, demir ve diğer her şey zamanın başlangıcında yaratılmadı. Bunlar yıldızların nükleer fırınlarında yaratıldı ve vücudunuza ulaşmasının tek yolu yıldızların patlamasına bağlıydı. Dolayısıyla İsa’yı -haşa- unutun. Sizin burada olmanız için yıldızlar öldü.” (Lawrence M. Krauss, A Universe from Nothing: Why There Is Something Rather Than Nothing) Krauss’un buradaki sözleri elbette özellikle Hristiyanlar açısından


Teknik ve Bilim Araştırma Vakfı saygıya uygun değil. Fakat bence onun bu ifadesi evreni ve içindeki herşeyi Allah’ın yarattığına inanan tüm dinler açısından kabul edilemez sözler. Çünkü Krauss temelde bilimin herşeyi açıklayabileceğini ve –haşabir İlah’a ihtiyaç olmadığını iddia ediyor. Hıristiyan bir bilim adamı olarak ben farklı bir sonuca varıyorum: Evreni bilimsel olarak açıklamanın en iyi yolu Allah inancına dayalı bir dünya görüşüdür. Bu sözlerimi tekrar edeyim: İmana dayalı bir dünya görüşü evreni bilimle anlayabilmemizin en doğru yolu. Bu sonuca nasıl ulaştığımı size üç çarpıcı örnekle anlatacağım. 1900’lerin başında bilim adamlarının evren hakkındaki görüşleri üç ilkeyle tanımlanıyordu. Birincisi evren sonsuzdu ve sonsuzdan beri var olduğuna inanıyorlardı. İkincisi evren statikti ve büyük ölçekte değişmez olduğunu düşünüyorlardı. Bu, gezegenlerin yıldızların etrafında dönmedikleri anlamına gelmiyordu, fakat büyük ölçekte değerlendirildiğinde evrenin değişmediğini söylüyorlardı. Ve üçüncü olarak da, evrende ilerledikçe fizik kanunlarının hassas bir şekilde değiştiğine inanıyorlardı. Şimdi, 20. yüzyıldaki bilimsel gelişmelerin bu anlattığım tabloyu nasıl değiştirdiğini açıklamadan önce, onların sahip olduğu bu bilimsel bakış açısını Kutsal metinlerde anlatılanlar ile karşılaştırmak istiyorum. Kutsal Kitabın başlangıcından itibaren Allah’ın gökleri ve yeri yarattığını görüyoruz. Bize anlatılan bu tarife göre Allah evreni yoktan var etti. Yaratılış 1:1’de belirtildiği gibi, “Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı.” Yarattı kelimesinin anlamı diğer bir deyişle “evreni yoktan var etti” demektir. Buradaki anlatım evrenin önceden var olduğu ve onun yeniden düzenlendiği anlamına gelmez. Allah onu önceden yok iken, tümüyle varlık haline getirdi. Bu sözler Allah’ın Yaratıcı olduğu ve her şeyi varlık haline getiren Musavvir olduğu ile ilgili eksiksiz bir açıklamadır. Kutsal Kitabın diğer bölümlerine baktığınızda özellikle Yeşaya peygamber de bu gerçekten bahseder: “Her şeyi yaratan, gökleri yalnız başına geren, yeryüzünü tek başına seren Rab Benim.” (Yeşaya 44:24) Bu anlatım sadece Allah’ın her şeyin Yaratıcısı olduğunu tasdik etmekle kalmıyor, aynı zamanda evrenin dinamik olduğunu görüşünü de ifade ediyor. Bu demektir ki evren geriliyor veya bir başka deyişle genişliyor. Diğer peygamberlerin sözlerinde, Yeremya peygamberin sözleriyle evrenin böyle tarif edildiğini görüyoruz:

61


HayatÄąn ve Evrenin KĂśkeni KonferansÄą ai^i hdh hjS jSi O j iYi `d `ja j^ f g j ibV

i eidhj i ifjb ce igh j S jSi O ja jg Y jX e jg j d _jc\ibgif g 9 j] j bcej i\ i h h je f i hj gc jG` `V QM@=jbh h gijG jGie ]_jG dj: ei O e`\g j biWh i j X Z`e g j i i^h ghj f _j ] g f diW iei i h hj ^ g j] jS jSi O jaiY hj i if g 9 V bcej i\ i h h j i h_jS jSi Og ji i b j a j \j ibij d` g` j Sc ij X j ] j S fi i j g 9 V bcej i h h j fj diW i eiV Si jbi ja`b`fjWi ieij j c^eidhjgc cec gi_ dhb ijcbc^cb gc jNY j ] _ja jai^ i h[hj eigi _ ] g j acj Wi ieigi j i ij fi i j a j i gi d dc\gi j b j dibgh_j ] g f j g 9 j iV a j igbidb c j eidhj f b gc j 'd fj ac eie jbi i ifj bceijgX `^e`^j c gc

igbidb j ] j jbi h gij ^ j ei hbgh

F`ejac i ija f jS jSi ja ejg` bidh gi U; eidhj f Uj acj fi h j Z fj Ze g j acV f d j a j fiac j X g` j K[ V

c gc jQM8<jbh h gijR [j Re [i j g d A \ idj] jE a j2 d 1965 Nf ej QMM@j dibhdh gif j a ig hj f ji i^ h ei[hjacjgi V eifi b j X _j ] jd` f _ i i hjf ^ jU> \e f g`\ j i ifj ^ b gc 3 jEigbidb cUjighj] V ] j S j Si j e g j b`\bh hV jacj igbidb jc\ibh eh\h jfiac j X e`^j fje V a

j a j i i h gi j g bg

igbidb gi j i f hbgh

3 gjB b j ja f jc\c ; iYi `d `ja j ^bX ` `f 1992 bh

i jdia jgc cej d jdiV d b gc jSi^fija j iV ]c i j T dj K[ iei_j i gh g j jb jfXf jg Y g _ i gh ij j ] j S j Si O bi ja ja jfib iYhjb fV dWi ibi j `ejacjg

jfi V c_j ] j `e` j giV ^hdh gij Z j g`^ `f j gcV Yh eh^j a j igbidb gc

cecj^Xb ji i h H SXb [ jc\c jd` g j ]V 2003 "Sabit durum teorisini savu j jb g j ^ jX V nanlarla onu test eden ve Z`g ji h i jhdhjgi idh h _ bence onu çßrĂźtmeyi uman S jSi O j fjgX e V gĂśzlemciler arasÄąnda, bir dĂś g jfi eij gcYcj V nem çok sert çekiĹ&#x;me vardÄą. ibijZhf h j'd fjacj ifie Penzias ve Wilson'Äąn keĹ&#x;fettiÄ&#x;i Kozmik Bu dĂśnem içinde ben de bir rol Fon Radyasyonu, Big Bang'in kesin bir a ej igie i h h j X [ g delili olarak bilim tarihine geçti. ĂźstlenmiĹ&#x;tim. ÇßnkĂź gerçekliX X g`f j ifieij Z f Ä&#x;ine inandÄąÄ&#x;Äąm için deÄ&#x;il, gerçek olmasÄąnÄą istediÄ&#x;im bifh gh jA \ idj] j2 d _jS jSi O jacj dWi h h için 'sabit durum' teorisini savunuyordum. Teorinin g bd j i ifj fj Xd j f ^ j gcf i hj Z geçersizliÄ&#x;ini savunan kanÄątlar ortaya çĹkmaya L a j)g` `jfi\i gh i

baĹ&#x;ladÄąkça Fred Hoyle bu kanÄątlarÄą karĹ&#x;Äąlamada QM=Mj bh h ij g Y g j d _j G j Ke j ] lider rol ĂźstlenmiĹ&#x;ti. Ben de yanÄąnda yer almÄąĹ&#x;, c j Lidij Nf a _j > \e fj G j A i j 1^heij >i^ bu dĂźĹ&#x;manca kanÄątlara nasÄąl cevap verilebileceÄ&#x;i "bgcdcO cj6D;SN7jc\ibij X g g jScj ^e ^ konusunda fikir yĂźrĂźtĂźyordum. Ama kanÄątlar bicbgcbijb ^ j iddidj i ibh[h i h _jA \ idj] riktikçe artÄąk oyunun bittiÄ&#x;i ve sabit durum teorisinin 2 d Oh j X Z`e j g Y c ieidhj bi h\[ij d f \ bir kenara bÄąrakÄąlmasÄą gerçeÄ&#x;i ortaya çĹkÄąyordu.â€? gif fijd` g` jK cZ i _j i ibh[h i h jf d f j ] (Stephen Hawking, Evreni Kucaklayan KarÄąnca, ai^ i h[h gif j a`b`fj Wi iei h j dh[if_j b Yc 1993, s. 62-63) f cec c j fi h h i h hj Xd g Y

1>)@1?:) >:@ ?';=>

fi h igh j S ej igie i hj D;SNO


Teknik ve Bilim Araştırma Vakfı “RAB diyor ki, ‘Gece ve gündüzle bir antlaşma yapıp yerin, göğün kurallarını saptamasaydım.” (Yeremya 33:25) Ardından şöyle devam ediyor, eğer bu kurallar sabit olmasaydı, gökler ve yerin kuralları belirlenmeseydi, o zaman vaadinde durmayacağını bildiriyor. Bu sözlerle Allah’ın vaadinde durması, Yaratılışın hangi kurallara göre çalıştığına benzetiliyor. Peygamberlerin sözleriyle ve Tevrat’ta evrenin nasıl tarif edildiğiyle o dönemin bilimsel anlayışı arasındaki büyük farkı görüyorsunuz. Bilimsel anlayış evrenin sabit olduğunu söylerken, Allah’a inanca dayanan anlayış evrenin yaratıldığını ve bir başlangıcı olduğunu öğretiyordu. Bilim evrenin sabit olduğunu ve değişmediğini söylerken, Kutsal Kitaplarda evrenin büyük ölçeklerde dinamik olduğu anlatılıyordu. Yine bilimsel görüşe göre fizik yasaları evrenin farklı yerlerinde değişiklik gösteriyordu. Fakat imanı esas alan dünya görüşü ise fizik kanunlarının sabit olduğunu, gece ve gündüzün hareketlerinin kurallarla belirlendiğini açıklıyordu. Gündüz ve gecenin nasıl gerçekleşeceğini belirleyen ve göklerdeki sabit düzeni saptayan nedir? Bunlar elbette fizik kanunlarıdır. Bu demektir ki yirminci yüzyılın başlangıcında bilim dünyası evrenin sonsuzdan gelip sonsuza gittiğini, statik, değişmez olduğunu ve değişen fizik kanunlarına tabi olduğunu söylüyordu. Oysa ki, Allah bize evrenin yoktan var edildiğini, bu evrenin dinamik ve sabit fizik kanunlarına bağlı olduğunu vahiyle bildirmişti. Şimdi yirminci yüzyıl boyunca gerçekleşen önemli keşiflerin bir kısmını inceleyelim. 1900’lerin başlarında Albert Einstein, o tarihlerde kabul gören bilimsel açıklamaları, daha doğrusu fizik kanunlarının evrenin içinde değiştiği iddialarını fark etti. Fakat, felsefi açıdan bu fikir hoşuna gitmiyordu. Bu yüzden fizik kanunlarının sabit olduğu bir evren modeli geliştirmek için çalışmalara başladı. Bunun sonucunda özel görecelik ve genel görecelik teorilerini oluşturdu. Bu teorilerin temel özelliği fizik kanunlarının sabit olmasıydı, dolayısıyla evrende nereye hareket ederseniz edin ya da nerede bulunursanız bulunun bu kanunların değişmez olduğunu gösteriyordu. Size şunu söyleyebilirim, 20. yüzyıl boyunca bilim adamları genel görecelik teorisinin geçerli olup olmadığını anlamak için çok fazla sayıda deney yaptılar. Bu teori her seferinde bir kez daha başarıyla kanıtlandı. Bugün en sağlam ve en çok kabul gören bilimsel teorilerden biridir. 63


HayatÄąn ve Evrenin KĂśkeni KonferansÄą

1><>5@0;@ ?8;=+?<> 5>@ 1>= >=>:7;:@.+9=5?4 N] ej d j Za j a ed j gibi iYhj b f c _ ifd j Ti d j gg i i j a ed j ac c i ij iZhfZi Zi h^h j)\ j ] e jibif ij c i j `Z_ja ejg Y g

N] ejai\hjUa ejigie i hUj i i h gi j i ijdi]c c cb ia _j ieij ac c j e g j Uai^fij a j f U ]i gh j;jUai^fij f U_jei bi d j d g jN] e d _j ei bi d j d j g Yibij cbi i eh^ i g j] jacj d jaiY h i hj i i h gi ja e j iYV e jdi]c c eif igh

N] ej d j j ei bi \ej i idh gif j acj ^f _ acjfi] ie i h jU U j i i h gi jgijfiac j g

) Y j: jF dfb_jUDarwin'in buluĹ&#x;u, tĂźm organik madde alanÄąnda diyalektiÄ&#x;in (diyalektik materyalizmin) en bĂźyĂźk zaferi olduUjb cec cjbiWeh^ h Q N] e[ a b j T c idj 3c cbei_j UMarx'Äąn insanlÄąk tarihini açĹklayan materyalist teorisi ile birlikte, Darwin'in evrim teorisi materyalizm zemininde bĂźyĂźk bir aĹ&#x;amaydÄą.UJ g b jbi\i jN] e[ jWi jK W j.

G c gj d _j UDarwin doÄ&#x;ayÄą yorumlarken çok tutarlÄą bir Ĺ&#x;ekilde materyalist felsefeyi uyguladÄą.Ujg e f V g C Ii bi d j d _j i j j df jg`^` [ g a g j ] j e j X\

Y j eigg b j ec ifj ]i hfj dibV eidhgh j Scj i heij X j eigg j d dc\gi j a ]i gh j ] j ]i j i j ^ bj g j eigg g j ai

Ii bi \e_j a j ?i i h[hO h j ]i j gcYcj Z Y fi j g

A f jieijei bi \ej g jbi h^ h ,jS j d g Y c cYc cj bij gij bi h^ hYh hj d j e j a bX e _j j d j a e j g j gg i i h h a ed jbX e ji i^ h eif h j) Y jQP jb`\bh gi a j d [ j ibijZhfhW_jRbOh jb`\ b g ja`b` `ja iYiZj gcYc c_j `ej[i h i h jid h gij jg ]jiYi[h gi

i h gije b] j a jb ^ f j] j igi jT` bibi g`^ `f j X j d` a g j Si\hj di i j gij ac d b j[i\ Wjac ia j] jac cja ed b a g

R [ifjJP jb`\bh gijRbOij g g Y g ji hfjacj ` ja d j X j d` e j a j efi hj fi eigh_j Z` f` igijXb ja jiYiZj cWj eighYhja ed jbX e _ bi j X\ ej] jg b ji i^h ia j i g

Ii bi \e j gg idh hjgija ed jbX e jd V c ibia \ jIigg jd dc\gi ja j]i j cWj V eighYh h_jeigg jeigg V`d `ja j?i i h[hj eigi f g d jg`\ b Wjg`\ b e b [ Y j] j[i h hYh ibijZhfi hWjZhfi ieibi[iYh hji i^ h ia \ jSc c biW hYheh\gij X ` `\jf _jei bi \ejid h gijZXfeV `^ ` j/` f`jeigg jd dc\gi ja j]i j gcYc g`^` [ d _j ] j b f i j ]i j g g Y j dWi ibi S j Si j d j j bhfh eh^ h j Iigg j f g d g`\ g Y j ] j [i h hYhj ibij Zhfi ghYhj gg idhj d _ igh ij U ] ej d Uj g g Y e \j gg igh j ] j ai^ i a j [ g Y e \j a j jgijZXfe`^ `

R [ifj Y ja j di jei bi \e j i eif ijfiV i hbdi_jei bi d j d b j i jaiY h hYh hj ^ b `d ` g j c cb di_j j\iei jaXb jgi] i ei\ jNY UX [ j ei bi d _j d ij a ej igiehUj d _j ] e a ej i i h gi jbi i i ghYh hj X g`Y` g jei bi \e fj e \ jRfd _j ] e j j c dij dc ja j^ f g g d f e b j Zi h^i ifj ei bi \e j fc i eibi_ ibif ij c eibijZi h^h j5^ jac ` j ] ej d jdiV ]c i ja ejigie i h h jgc cecj iej i ifjacgc

5 Z _jac cjai\ jf g jg j i j e f g

Bi ]i gj' ] d d O g j` `ja j fZ j] j ] e[ i j E [ i gj : _j UX [ j ei bi d _j d i a ejigiehUj gcYc cj^Xb j i j e f g H Bizim materyalizme bir inancÄąmÄąz var, 'a priori' (Ăśnceden kabul edilmiĹ&#x;, doÄ&#x;ru varsayÄąlmÄąĹ&#x;) bir inanç bu. Bizi dĂźnyaya materyalist bir açĹklama getirmeye zorlayan Ĺ&#x;ey, bilimin yĂśntemleri ve kurallarÄą deÄ&#x;il. Aksine, materyalizme olan a priori baÄ&#x;lÄąlÄąÄ&#x;ÄąmÄąz nedeniyle, dĂźnyaya materyalist bir açĹklama getiren araĹ&#x;tÄąrma yĂśntemlerini ve kavramlarÄą kurguluyoruz. Materyalizm mutlak doÄ&#x;ru olduÄ&#x;una gĂśre de, Ä°lahi bir açĹklamanÄąn sahneye girmesine izin veremeyiz.4 : O j fc

i ghYhj Uij W Uj e j gcfZi X e g j Scj d j e_j Za j g bd j a b gibi eibi ja jX j]i dibhehj ig j g jS jg`^` V [ jg Y c cYc ijgi ja ja jb ff _j cjg Y c ]i dibi j ] j Xb j fiac j g d \_j acj Uij W Uj a g`^` [ g j N] e[ j : O j iZhfj dX\ j ig Y j a _jei bi \ejg j ] e[ j Z jUijW Uja fiac g` j] ja e jacjfiac jcbgc eibijZi h^eif iV gh i jIi bi \eja j?i i h[hO h j]i hYh hjf d j i if gg e b j\ c cjfh ghYhj Z jg _j

g f j fji V i j i j ] ej d j di h eif igh i j N] e


Teknik ve Bilim AraĹ&#x;tÄąrma VakfÄą a ed j] j i i h gi j jfigi jbi i i h dijbiV

i i dh j i fj e \&jdX\jf cdcja ejigie i hj c a jf jUijW jg Y cUj i ifjfiac j e ^ g

ScjX jbi h hj c ce_j ] e[ jUa Zd \jeigg f g jf g jg`\ g Y j i eifUj a ja e j] if ijibfh hja j i h^ij X ` ` j 5^ j g` bij ZiWh gif j ] e[ j W Wi i gi h j V e g jacjei bi d jg eijbi i jSi hO h jX g j e gbij i i h gi_j ` `j ] j Udib h Uj fiac

g ja ejg g jd` f jfi ^h i^ hYh h\j ] e W Wi i gidh_jacj ` j g 9 fj] j d j\ c c cf i h a jd c[cgc jN] e_j g 9 fjiZhgi j]i\ Z e \ ac c gcYcj Z _ja e jd i gi i h hja b jeiV bi d jZ ] j i i h gi j i h^h ei\ja j iacj i e ^

T Y ja ejigie i hj d _jf g jfi b jg ]ieh Z _jacj\ if j b jdi]c eif_jbijgij ji\h gi ibfh hja jd djZhfi eieifjgc cec gigh i jSi h hj` V f g f jifig e db _jUg Z U_jUW dX Uj a ` ]i i ij c i^eifj ] j ac i hj f ceifj Z j j bh

a j a ej g g j eifi j bibh i eifj \ c V gigh i j S b 9 j j j dX\j f cdcj g `e`jg jei bi d j ] e[ jf ` g g jSc f ^ j ] eji b i hja jbi\h h jbibh i eidh ij \ ] e \ jT ibhdhb ij ja b _jacj e j i [i aiY hj fi i ifj Zi h^eij biWeifj \ c gigh j /` f` i j gij ] e j g 9 fj a j f fj i ifj X ei bi d jg`\ ja jWi Zidhgh i jScjb`\g j `e U efi dh\j dig` U j X\`jfiWi hja ja Z eg jdi]cV c i

"Bilimsel AmacÄąn" TanÄąmÄą ' `ja j ] e[ j i jR ei ja b jB ei j- T c Oc jbi\ghYhjai\hjdi h i _jacj X\`jfiWi hjeiV bi d j i ibh^h j b j a j ig d g j T c j [i h hYh d j g [ j f eW fdj biWhdh ij a j X fj ] g f d i_jac c j id i h i ij ibijZhfhWjZhfieibi[iYh d cdcjfi ^hdh gij^c i hjdXb H Salt rastlantÄą sonucu ortaya çĹkmÄąĹ&#x; bĂśyle bir uyum, gerçekten de mĂźmkĂźn mĂźdĂźr? Bu, bĂźtĂźn biyolojik evrimin en temel sorusudur... Modern doÄ&#x;a biliminden yana olan bir kimse, bu soruya "evet" yanÄątÄąnÄą verme Ăśtesinde bir seçeneÄ&#x;e sahip deÄ&#x;ildir. ÇßnkĂź doÄ&#x;a olaylarÄąnÄą anlaĹ&#x;ÄąlÄąr yollardan açĹklamayÄą kendisine hedef kÄąlmÄąĹ&#x;, bunlarÄą, doÄ&#x;a-

ĂźstĂź mĂźdahalenin yardÄąmÄąna baĹ&#x;vurmadan doÄ&#x;ruca doÄ&#x;a yasalarÄąna dayanarak tĂźretmeyi amaçlamÄąĹ&#x;tÄąr.5 T c Oc j gij a Y j a _j ei bi d j a e i ibh^h_j ibi hjUg Yi`d `je`gi i Ujbi jbi i h h^h ]i hYh hj fiac j e g j iZhf ieibhj f g d j e j W d Wj i ifj fiac j e ^ j Scj W d Wj a f \j fiac j g g f j d i_j j efi dh\j idh hf i a jf ib hf ijfiac j g a

Scjg ei fj\ b jX f j e j e j ] e[ jZi h^eigijac eifje`ef` g` jN] e F` f b Og f jX g j jdi]c c[c i h gi jA jR T e d bj a Z fj X f j a g j A j T e d bOi X _jbi^iej Z jec ifij]i j eidhj f j e

W g jK f eVDO j dig` j c^eidhj V ei jUbir maymunun daktiloda hiç yanlÄąĹ&#x; yapmadan insanlÄąk tarihini yazma olasÄąlÄąÄ&#x;Äą kadar azdÄąr.U8 >c^fcdc\j aXb j a j ei j fiac j e f_j ifh j ] diYgcbc c j j e jW d W jZ Y e fji ieh i j 5 di _j a j fiYh j Wi Zidhj `\ j bi\h hj fj a i j X g`Y` g ja _j j i ja Z ja d j i i h gi bi\h ghYh ij e g j5 di hfj i ji i i ja jf iW X g`Y` g _jac c ja jbi\i j i i h gi jfi e ji h V ghYh gi jgi ijgij e g jRf jg d jb g j i Zjf ed _jacjg ]jf iah j Z g f j i jU dig` U bi jbi ij g Y j gg ij e b [ f

R [ifjd jg [ j Z _jA jT jR jT e d b_ iejgijac cjfiac j e f g H Bir Sitokrom-C'nin dizilimini oluĹ&#x;turmak için olasÄąlÄąk sÄąfÄąr denecek kadar azdÄąr. Yani canlÄąlÄąk eÄ&#x;er belirli bir dizilimi gerektiriyorsa, bu tĂźm evrende bir defa oluĹ&#x;acak kadar az olasÄąlÄąÄ&#x;a sahiptir, denebilir. Ya da oluĹ&#x;umunda bizim tanÄąmlayamayacaÄ&#x;ÄąmÄąz doÄ&#x;aĂźstĂź gßçler gĂśrev yapmÄąĹ&#x;tÄąr. Bu sonuncusunu kabul etmek bilimsel amaca uygun deÄ&#x;ildir. O halde birinci varsayÄąmÄą irdelemek gerekir.7 A jT e d b_jUg Yi`d `j `Z jfiac j e e fU_ bi j ?i i h[hO h j ]i hYh hj gg e fj Z j efi dh\h [ j Y jbi\eif igh j;bdija e jiei[hjUg V Yi`d `j `Z j ]i hYh hj fiac j e e fUj g Y g

S ejaXb ja jieiZ ijb ijZhfei\ jS ej Za jX bi hbijaiY i eigi jdig [ jg Yibhj [ j] jac [ e g jd cZ i jZhfi h jNY jacjd cZ i _ ] j j f idh gij g Yigij g Yi`d `j a j if h idi heh h j if ej gcYc cj Xd b dijVf jaXb V g V_ja ej a jac cjfiac j e g

65


HayatÄąn ve Evrenin KĂśkeni KonferansÄą T ffi j g d _jid h gijUa ed jieiZUjg b j ig g j^ b_jdig [ jeigg j]i j gcYcj] j `ejg V Yi h jgijdig [ jeigg j f jiZhf i ia [ Y bX ` g f ja jg eigh jScj d jUa ed jieiZUj]d

g Y _j g Y cgi j ei bi d j d g j Ii bi d d _jUa ed jieiZUj a jb`\ bd jdX\ ji gh i \ e ^ j ] j a ej igie i h hj Z f j a ej gh^h fiac

j\ ieif igh jL f ejT e d b_ja jai^fi f cgi _j `[ g f je f g jfXf g jdX\ g f _j dig` j iZhf ieidh hj Ua ed j g`^` [ b gcfZij dj e d j iYe Ujfiac j Y jiZhfZi a H ... Sorunun en can alÄącÄą noktasÄą, mitokondrilerin bu ĂśzelliÄ&#x;i nasÄąl kazandÄąÄ&#x;ÄądÄąr. ÇßnkĂź tek bir bireyin dahi rastlantÄą sonucu bu ĂśzelliÄ&#x;i kazanmasÄą aklÄąn alamayacaÄ&#x;Äą kadar aĹ&#x;ÄąrÄą olasÄąlÄąklarÄąn biraraya toplanmasÄąnÄą gerektirir... Solunumu saÄ&#x;layan ve her kademede deÄ&#x;iĹ&#x;ik Ĺ&#x;ekilde katalizĂśr olarak Ăśdev gĂśren enzimler, mekanizmanÄąn ĂśzĂźnĂź oluĹ&#x;turmaktadÄąr. Bu enzim dizisini bir hĂźcre ya tam içerir ya da bazÄąlarÄąnÄą içermesi anlamsÄązdÄąr. ÇßnkĂź enzimlerin bazÄąlarÄąnÄąn eksik olmasÄą herhangi bir sonuca gĂśtĂźrmez. Burada bilimsel dĂźĹ&#x;Ăźnceye oldukça ters gelmekle beraber daha dogmatik bir açĹklama ve spekĂźlasyon yapmamak için tĂźm solunum enzimlerinin bir defada hĂźcre içerisinde ve oksijenle temas etmeden Ăśnce, eksiksiz bulunduÄ&#x;unu ister istemez kabul etmek zorundayÄąz.8 F`ej acj di h i gi j i hb c\j f j ] e_j Z f a ed j i i^ h ei i h j d c[c gij ibij Zhfi j a jg Y g jRfd _jacj jei bi d j d f j X j X [ j eidij ai^h gij ` e ^j ] d ijgija ed j Z f j iYe jfiac j e b Zi h^h i j a j iacbij gX `^e`^ ` j ? j ] e[ bi\ghf i h gi j i ighYheh\j `\ _j `ej acj Ziai h a jg jUiei[hUj]i gh j] jacjieiZ_j j jWi idh i c dij dc j [i h i h j bi i h eieh^j gcf i h hj diV ]c eibhj f e f g

c i^eif igh jSc_ja ed jac c i j i i h gi j ibi f i ja jiZhf ieigh jDi h i gif j iYi `d `jf eV W fdj biWh i hj [ g Y e \g _j ac i h j id ij g Yi fi c i hb ij] j id i h i ijiZhf i ieibi[ifjfigi iYi `d `jX\

f jdi Wj gcf i h hj X ` `\ jB iYi `d `jX\

f_jf g d je bgi ij j`d ` a jif h j Xd d g jDi h hfjgi_j`d ` ja j `Zj bi i h eh^ h j Scj `Zj eigg j X d j a j if ij i j Sc ifh _j `ejg Yibij e j] jd dc\ja j `[ jdi W_ Eiaa e \j i j R

i Oh j if hgh j >hdi[idhj ibi j ] [i h i _jbi i h eh^ i gh jScjei bi \ej a jg ei f a j i Zjg Y _ja ed j X\ ej] jg b j ibi Zhfi ghYhjiZhfja j Z f

Scj Z Y _j ei bi \e j i eibij ] j ei V bi \e ja ejdi eibiji h^eh^j i ja ejigie i h gi a j ^ fj e bgi ij g Y j X `b c\ j Sifh j ac ^ f_jac ` jg` bigij ] ej d jfi ^hjZhfi j X e j d e g ja j i jI [ i jS j i i h gi idh j ig j g b H HayatÄąn ĂźstĂźn bir akÄąl tarafÄąndan tasarlanmÄąĹ&#x; olduÄ&#x;u anlayÄąĹ&#x;Äą, hayatÄą basit doÄ&#x;a kanunlarÄąnÄąn bir sonucu olarak algÄąlamaya alÄąĹ&#x;kÄąn bizlerde bir Ĺ&#x;ok etkisi yaratmÄąĹ&#x; durumda. Ama diÄ&#x;er yĂźzyÄąllar da benzer Ĺ&#x;oklarÄą yaĹ&#x;amÄąĹ&#x;lardÄą ve Ĺ&#x;oklardan kaçmak için bir neden de yok.9 5 di hfja e j ^e d b ja f jT` bi h jg`\ gcYcj bij gij ] j e f \ g j b j i ghYhj a g ei i gi jfc c ec^ c jBibi h j idi i eigi _ f g jf g j c^ cYcj^ f g f jei bi d j] j ]V e[ jg eigi jgijfc c eif igh

Scj gc cej fi ^hdh gij Z fj a j a ej igieh i g`^ j X ]j d _j ei bi d j g ei i hj ieie fj g f_j ibi h j ] j [i h i h j fXf j f cdc c a9 f j ^ f g j ] j die e b j g Y g e f

G Z fja ja ejigieh h jbiWeidhj f jU^ f i gi fiZeieifU h jS ed j Z f j i i dh\j i ifj i eifj] jQM jb`\bh h jfX jei bi d jg ei i h i aiY i i ifj efi dh\jd i b i hjdi]c eif i j]i\V Ze fja e j ^e d j] d j i[if h

Ĺžoklardan Kaçmamak R\j X [ j g j ]c c ighYheh\j a _j eigg j X d 6bijgijUg Yi`d `U ` 7j]i j gcYc cjf d f j gV g g jg`^` [ _jei bi \eg jS ej d _jaXb ja g eibhjfiac j e fj\ c gijg Y g jS e_jg Yibh [ e fj] jd cZ i jZhfi eif ijb`f`e `g`

- j a e_j dX\j f cdcj Z Y _j bi [i h i h j bi i h eh^j gcYcj Z Y

QVj R i j 2 gd_j F gj G i j UIi % dej i gj Ti deU_j E id j j E ] Hj Ii % dej i g I g jK[ [ _j: g HjQMMC JVjT c idj3c cbei_jN] c i bjS b_jJ jSidfh_jKc g i g_jIRHjK ic _jQM=8_jd Cj CVj R i j 2 gd_j F gj G i _j UIi % dej i gj Ti deU_j E id j j E ] Hj Ii % dej i g I g jK[ [ _j: g HjQMMC

@VjE [ i gj: _jUF jT e VBic gj2 gU_jF jL j? fjE ] j jS fd_jM ;[if_jQMM4_jd jJ=

<VjB ei j- jT cg _jT \ i h jK dd \jG [ d _j[ jJ_j/ ] j- bd jR ibei _jJ jSidfh_ 5d i ac HjR i j?ibh [h hf_jIi jQMM<_jd j8@

8VjA jR jT e d b_j>i h hej] jN] e_jR fi iHjI fdi j?ibh i h_jQM=@_jd j8Q

4VjA jR jT e d b_j>i h hej] jN] e_jd j8Q

=VjA jR jT e d b_j>i h hej] jN] e_jd jM@

MVjI [ i jS _jTi OdjS i[fjS %_jL j? f_jF j3 jA dd_jQMM8_jd jJ<JV<C


Teknik ve Bilim Araştırma Vakfı Genel görecelik teorisinin bir sonucu şuydu; teorinin formüllerini çözdüğünüzde evrenin genişleyerek veya büzüşerek dinamik olması gerektiğini gösteriyordu. Başlangıçta Einstein bu fikirden hoşlanmadı, fakat 1920’ler ve 30’larda tekrar edilen ölçümler evrenin gerçekten de genişlediğini ortaya koydu. Edwin Hubble bizim bugün galaksi dediğimiz o bulutsu yapılara, o dönemde isimlendirildiği şekliyle ada evrenlere bakarken, bu galaksilerin belirli bir düzenle hareket ettiklerini gördü. Bir galaksi ne kadar uzaktaysa bizden o kadar hızla uzaklaşıyordu. Bu da evrenin genişlediği gerçeğini açığa çıkartan net bir delildir. Dolayısıyla, genel görecelik teorisi evrenin dinamik olduğunu ve genişlediğini ortaya koydu. Bu uzaktaki galaksilerde yapılan ölçümler evrenin gerçekten de genişlediğini gösterdi. Eğer genişliyorsa, zamanda geriye gittiğinizde bu evrenin bir başlangıç anı olduğu anlamına geliyordu. Bazı bilim adamları bir süre bu fikre direndiler ve hatta hala buna direniyorlar. Kendilerince evrenin sonsuz olduğunu ve sonsuzdan beri var olduğunu kanıtlamak için çeşitli yollar arıyorlar. Fakat, 1960’ta kozmik mikrodalga arkaplan ışımasının ölçülmesiyle, Stephen Hawking ve Roger Penrose gibi pek çok bilim adamı bazı çok güçlü teoriler geliştirdiler. Bu teorilere göre eğer genel görecelik doğruysa ve evrenin dinamiklerini mükemmel bir şekilde açıklıyorsa -şimdiye kadar tüm deneylerde doğrulanmıştır- bu tüm bilim adamlarının bu gerçeğe inandığını gösterir. Dahası evrende kütle varsa ki biz bunun doğru olduğunu garanti edebiliriz, bu durumda zamanda geriye gittiğinizde evrenin sınırına ulaşabilirsiniz. Diğer bir deyişle, evrenin bir başlangıcı vardır. Bundan yola çıkarak, başlangıçta Yaratılışa inanan dünya görüşünden çok farklı görünen evrenle ilgili bilimsel görüşlerin tam aksine, 20. yüzyılda gerçekleştirilen önemli bilimsel gelişmeler bizim başlangıcı olan bir evrende yaşadığımızı ortaya koydu. Ayrıca evren sürekli genişliyor ve evren sabit fizik kanunlarına bağlı olarak işliyor. Bu üç özellik, tüm Big Bang modellerinin temel özellikleridir. Diğer bir deyişle, Allah’ın bizlere Kutsal Kitaplarda tarif ettiği evren ile bugün Yaratılışı araştırdığımızda bilimin anlattığı evren birbirine tam olarak uymaktadır. Geçtiğimiz yıllarda bilim adamları, evrenimizin birçok evrenden sadece biri olabileceğini öne süren çoklu evren modelleri önerdiler. Bu da evrenin başlangıcı olduğu fikrine uymuyor gibi görünüyor. Aslında çoklu evren fikriyle 67


Hayatın ve Evrenin Kökeni Konferansı

(0=;:>:@#?=?89<9,9:?@/?>= %2=?: 7?4>@-,?=;8<;= S jSi je g _j di hYh j ] j i heidh ijbi V ghe[hj c f _jZ fjX e ja j ^ ]jgi ij Z f ^V e ^ j) [ ji d j i j ifi jd igi j?i i h h^0h fiac j g j` `j d [ jR bj3 Oc j ig d b _ S jSi j ja f jUbilim, dini kaynaklar tarafından savunulan bir iddiayı ispat etmiÅ&#x;tir U Sc_j ] j b f i j bi i h ghYhj Z Y g j ] j ac Z fj a e j f ^ g j a [ j bh j X [ _j R

i Oh di i ijb j Xd [ j i ifj g g Y jecfigg djf V iW i gija g e ^

F`ej5 i jfib if i h j Z g j i i ijcY ieieh^ b i jf iWj i j>c i Ogij d _j ej ] jb f i bi i h h^h_j ej g j acj bi i h h^h j a Z e j f cdc gi a j] e f g j>c i j jQ@jidh jX [ j]i b g e ^ i j acj a _j JP j b`\bh j a e j ac c i h i ieie jWi i g

) [ f j ] j Ub fUj f j U]i Uj i j g Y _ >c i Ogij^Xb j ia j] H O (Allah) gökleri ve yeri örneÄ&#x;i olmaksızın, yoktan yaratandır... (Enam Suresi, 101) iei heh\gi j iejQ@jidh jX [ j di i h j ] ja jd jg [ jfhdh hj gcYcj\iei i gi b j >c i Ogij a g j a j ai^fij Z fj g _ ib hjS jSi j d j ibijf bgcYc a _j `ej ] _jZ fjf`Z`fja j i[ eg

a ji igij f jib h hWj ^ e d b j ibijZhfeh^ gcYcgc H O inkar edenler görmüyorlar mı ki (baÅ&#x;langıçta) göklerle yer birbiriyle bitiÅ&#x;ikken, Biz onları ayırdık ve her canlı Å&#x;eyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı? (Enbiya Suresi, 30) 'd f j ib j R iWZij 9 i g j Z fj X e j a f e jd Z e j]i gh jRb jUa a b ja ^ fUj i if [`e j g j f e d j i f_j R iWZij dX\ `f g Ua a b j Z Z _j ib h ei\j gc cegi_j fib i^eh^Uj i V

ie i h ij j?i j ieja ja` ` j c^ c i j f jeigg Z j fc

i h h j Rb f j Uibh ghfUj ig d j d j R iWZi i fj g jf _jacj j* i fj i g f ja j d jbi hW_ Wi Zi ibhWjgh^i hjZhfeidh+ji ieh ij j) V Y j cec j \ fj W if i j gh^i h Zhfeidhjacj

j ig j g

Scj a b j ib j f i j aifi he j Rb Xf jb j i fj gcYcja jgc cegi jai V d g e f g jR gh gi jacj f d j i fj j jibV h eh^ i gh j?i ja jg Y jbi i ifjgh^i hjZhfV eh^ h jG Z f jg jS jSi O j fji h hj iV h ighYheh\gi_jf \e fjbcec ijg j f i h ] j `ej eigg d j Z g Y j X ` `\

?i j j ^ b_j a j ai^fij g b ^ j `ej U Xf ] jb Ujacj f i h j Z g _j i fj i g g

R gh gi jacjf \e fjbcec ij^ gg jWi ieh^_ acjb

ijeigg j i fj ec^_jbi jgh^i hjZhV fi ifj `ej ] j c^ c ec^ i gh

>c i Ogij a g j a j ai^fij Z fj d _ a ej i i h gi ji [ifjQMJPO jd c gij i fj g ] j ^ e d j Z Y g jBcaa Oh _jbh gh\ i h h^hfj ib i h h jfh\h ijfibeidh hj i fj e d b j fjf \ ibijZhfi jacj Z f_j>c i Ogij^Xb ja g H Biz göÄ&#x;ü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve Å&#x;üphesiz Biz, (onu) geniÅ&#x;leticiyiz. (Zariyat Suresi, 47) >hdi[idhje g ja e jac c i hja jbi gi jeiV bi d j g eibhj Z d \j fh i f _j X j bi gi j gi >c i j ib j j ia j ] j Z f j a j f \ gi ij ibijf beif igh j/` f`j ] jei bi d di ghYh h jifd _jeigg j Z g f ja ifhej diV g` j jg Y _jR

i Oh jbi i eidhb ij]i j ec^ c j] R

i O i j ja _jfc^fcdc\j ] jfXf j ifV fh gif j jg Y cja g


Teknik ve Bilim Araştırma Vakfı ilk karşılaştığımda bana bu bir problem olarak görünmüştü, “evrenimizin bir başlangıcı olabilir fakat çoklu evrenler varsa bunların bir başlangıcı var mıydı.” sorusuyla karşılaştım. Çoklu evren modelinin üzerinde uzun süre araştırma yaptım ve vardığım sonuca göre genişleyen çoklu evren teorisi de yine evrenin başlangıcı olduğunu doğruluyordu. Çoklu evrenin de bir başlangıcı vardı. İlk bilimsel deliller bize evrenin Big Bang ile başladığını, genişlemeye devam ettiğini ve fizik kanunlarıyla yönetildiğini gösteriyor. Bu sonuç, Kelam isimli kozmolojik argümanı destekliyor. Bu görüşe göre ve kıyas yaptığımızda, var olmaya başlayan herhangi bir şeyin bir sebebinin olması gerekir. Evren yoktan var edilmiştir, dolayısıyla evrenin bir sebebi olması gerekir. Evrenin dışında olan bir sebep nedeniyle evren yaratılmıştır. Bu görüş evreni Allah’ın yarattığı düşüncesiyle tam örtüşmektedir. Yaratıcı’nın varlığını gösteren ikinci bir kanıt ise, evrenin her yerinde gözlemlenen muazzam mimari ve tasarımdır. İnsanlığın hayatta kalması için neler gerektiğini düşünün. En az üç şey sayabilirim. Öncelikle elmaslara ihtiyacınız var. Durun, şaka yapıyorum. Aslında elmasa değil, karbona ihtiyacınız var. Karbon bir gerekliliktir. İkinci olarak suya ihtiyacınız var, çünkü yaşam için gereken tüm biyokimyanın oluşmasını sağlayan sıvı sudur. Üçüncü olarak ise suyun sıvı halde bulunabileceği, aynı zamanda karbonun da yaygın olarak kullanılabileceği bir gezegene sahip olmalısınız. Bilim adamları evrenin hayatı nasıl desteklediğini anlamaya çalışırken, birçoğu evrenin hayatı mümkün kılacak şekilde dizayn edilmiş olduğu sonucuna vardılar. Kendilerinin ateist veya agnostik olduklarını ilan eden bazı kişilerin sözlerini paylaşmak istiyorum. Bu insanlar Allah’ı arayan dindar kişiler değiller, fakat düşüncelerini şöyle ifade etmişler: Fred Hoyle şunları söyledi,

“Bulguları sağduyuyla değerlendirdiğimizde üstün bir aklın fizikle, aynı zamanda kimyayla ve biyolojiyle oynadığını görüyoruz... Bulguların ortaya koyduğu rakamlarla hesaplamalar yaptığımızda çıkan sonuçlar bu görüşü bence tartışmasız bir şekilde kanıtlıyor.” (Fred Hoyle, "The Universe: Past and Present Reflections." Engineering and Science, November, 1981. ss. 8–12) Stephen Hawking’in çalışma arkadaşı Roger Penrose da şöyle diyor, Bence evrenin bir amacı var. Öylesine şans eseri oluşmuş olamaz.” (See A Brief History of Time (1991) film script - springfieldspringfield.co.uk) Şunu net bir şekilde söyleyebiliriz, elimizdeki en güçlü bilimsel deliller evrenin yaşam için tasarlanmış olduğunu göstermektedir. Bu tasarımın kanıtlarını tüm bilim dallarında görmek mümkündür. 69


Hayatın ve Evrenin Kökeni Konferansı Evrenin yaşamı destekleyecek şekilde dizayn edildiğini gösteren bu bilimsel alanlara bir bakalım. Üç geniş uzaysal boyuta sahip ve aynı zamanda zaman boyutu da olan bir evrende yaşıyoruz. Fakat aynı zamanda evren farklı olsaydı, iki veya bir boyuta sahip olsaydı neler olurdu bunu analiz edebiliyoruz. Üç, dört veya beş uzay boyutunu da değerlendirebiliyoruz. Ya da çoklu zaman boyutlarını. Şu soruyu sorabiliriz: Eğer sadece iki uzaysal boyut olsaydı ne olurdu? Yapılan çalışmalara göre iki veya daha az uzay boyutu olsaydı, evren hayatı destekleyecek kadar komplike olamazdı. İki boyutta yaşayan bir hayvan düşünün. Eğer hayvanın gıdayı alacağı bir yol ve atıkları atacağı farklı bir yol olduğu düşünülürse, iki boyutlu bir dünyada bu yollar hayvanı ortadan ikiye bölecektir. Gıdanın geldiği yönden geri çıkabileceğini söyleyebilirsiniz, ama asıl noktayı kaçırmış olursunuz. İki boyutlu bir uzayda, hayatın gerektirdiği kompleksliği sağlayacak yeterince bağlantı kurmak mümkün değildir. Bu sadece besinin geldiği yoldan gitmesi ile ilgili değildir. Bundan çok daha temel bir gerekliliktir. Eğer bir veya iki boyutun çok basit olduğunu düşünüyorsanız, peki o zaman daha fazla boyuta sahip olsaydık, bu daha mı iyi olurdu, daha fazla komplekslik mi eklerdi? Bunun da doğru olmadığı anlaşılıyor. Eğer dört, beş ya da daha fazla boyut olsaydı kararlı yörüngeler olmazdı. Bu iki anlama gelir, daha fazla uzaysal boyut olsaydı atomlar kararlı olmazdı. Bu da yaşam için gerekli olan karbon, azot ve oksijen gibi atomların var olmayacağı anlamına gelir. Bu durumda gezegenler de kararlı olmayacak, yıldızların çevresinde kararlı yörüngelerde dönmeyeceklerdir. Ya yıldızlara doğru hızla sarmal yaparak çarpacaklar ya da uzaya savrulacaklardı. Bu durumda üçten fazla uzaysal boyut olması halinde yaşam için gerekli olan iki temel şart yerine getirilemezdi. Yaşam için gereken atomlar var olamaz ve gezegenler de bulunamazdı. Zaman boyutunun sayısının değiştirilmesi ise durumu daha sorunlu hale getirir. Bu şemaya baktığınızda gördüğünüz gibi zaman boyutunun sayısını değiştirdiğinizde, fiziğin bilinemez olduğu yerlere girmiş olursunuz. Şimdi, şunu söyleyebilirsiniz, ben zaten fizikten anlamıyorum öyleyse fiziğin tahmin edilebilir olması neyi değiştirir? Fakat bunun çok daha temel bir prensip olduğunu görüyoruz. Çünkü eğer fizik öngörülemez


Teknik ve Bilim AraĹ&#x;tÄąrma VakfÄą

(0=;:>:@1>=@1?,<?:)9*9@ <72$2@><;@-<)><>@/?= >:>68<;=>: -8>=?'<?=9 ? e [ jb`\bh h jai^ i h ijg fj if ej i j X `^_ ] jd dc\ja bc i ijdi Wj gcYc_jd dc\gi a j]i j gcYcj] jd dc\ijfigi jgij]i j i[iYh ^ f g bg j UK i fj N] j I g Uj 6Kia j Tc ce F d 7j ighj ] j acj i ibh^ij X _j ] j Z i ja jai^ i hZj] bijd jdX\jf cdcjg V Y g

Ii bi d j d j g j e j c^ c i j ac X `^_j ] jdia _jgc iYi j] jg Y ^e \ja jeigV g ja` ` `j i ifjfiac j g f ja j?i i h[h h ]i hYh hjgij gg g b gc jG` `e`\g j d j ] a jai^ i h[hj gcYc_jb fj f ja ji gija`b`fja Wi ieib ij6S jSi 7jbi i h ghYhje g j \ fj iV i h gi jW fjZ fjg b_j X\ ej] j diW ij dWi V

i eh^jgc cegigh jRb h[i_j ] _jei bi d gg ij f j a jdia j] jgc iYi j eighYh_jifd d` f ja j i f j] jg Y ^ ej Z g j gcYc_j V ^ g Y jdiW i eh^ h jScj Z fj iffh gijTi d a ejigie i hjgij i i gijac c eif igh i H Anthony Flew (ĂœnlĂź ateist felsefeci): Ä°tiraflarda bulunmanÄąn insan ruhuna iyi geldiÄ&#x;ini sĂśylerler. Ben de bir itirafta bulunacaÄ&#x;Äąm: Big Bang modeli, bir ateist açĹsÄąndan oldukça sÄąkÄąntÄą vericidir. ÇßnkĂź bilim, dini kaynaklar tarafÄąndan savunulan bir iddiayÄą ispat etmiĹ&#x;tir: Evrenin bir baĹ&#x;langÄącÄą olduÄ&#x;u iddiasÄąnÄą. Sadece evrenin bir sonunun ve baĹ&#x;langÄącÄąnÄąn olmadÄąÄ&#x;ÄąnÄą kabul ettiÄ&#x;imiz sĂźrece, evrenin Ĺ&#x;u anki varlÄąÄ&#x;ÄąnÄąn mutlak bir açĹklama olduÄ&#x;unu savunabiliriz. Ben hala bu açĹklamaya inanÄąyorum, ama bunu Big Bang karĹ&#x;ÄąsÄąnda savunmanÄąn pek kolay ve rahat bir durum olmadÄąÄ&#x;ÄąnÄą itiraf etmeliyim.1 Dennis Sciama (Fred Hoyle ile birlikte uzun yÄąllar sabit durum teorisini savundu): Sabit durum teorisini savunanlarla onu test eden ve bence onu çßrĂźtmeyi uman gĂśzlemciler ara-

sÄąnda, bir dĂśnem çok sert çekiĹ&#x;me vardÄą. Bu dĂśnem içinde ben de bir rol ĂźstlenmiĹ&#x;tim. ÇßnkĂź gerçekliÄ&#x;ine inandÄąÄ&#x;Äąm için deÄ&#x;il, gerçek olmasÄąnÄą istediÄ&#x;im için 'sabit durum' teorisini savunuyordum. Teorinin geçersizliÄ&#x;ini savunan kanÄątlar ortaya çĹkmaya baĹ&#x;ladÄąkça Fred Hoyle bu kanÄątlarÄą karĹ&#x;Äąlamada lider rol ĂźstlenmiĹ&#x;ti. Ben de yanÄąnda yer almÄąĹ&#x;, bu dĂźĹ&#x;manca kanÄątlara nasÄąl cevap verilebileceÄ&#x;i konusunda fikir yĂźrĂźtĂźyordum. Ama kanÄątlar biriktikçe artÄąk oyunun bittiÄ&#x;i ve sabit durum teorisinin bir kenara bÄąrakÄąlmasÄą gerçeÄ&#x;i ortaya çĹkÄąyordu.2 Stephen W. Hawking: Neden evren zamanÄąn bir ucunda, geçmiĹ&#x; diye adlandÄąrdÄąÄ&#x;ÄąmÄąz bir ucunda yĂźksek bir dĂźzen durumu içinde olmalÄądÄąr? Neden bĂźtĂźn zamanlar boyunca tamamen bir dĂźzensizlik içinde deÄ&#x;ildir? DĂźzensizlik içinde olmasÄą çok daha mĂźmkĂźn gĂśrĂźlebilir. Ve neden dĂźzensizliÄ&#x;in arttÄąÄ&#x;Äą zamanÄąn yĂśnĂź neden evrenin geniĹ&#x;leme yĂśnĂź ile aynÄądÄąr? Bir muhtemel gĂśrĂźĹ&#x; YaratÄącÄąnÄąn evrenin geniĹ&#x;leme evresi için baĹ&#x;langÄącÄąnda yumuĹ&#x;ak ve dĂźzenli bir durum seçmiĹ&#x; olmasÄądÄąr. Neden bĂśyle olduÄ&#x;unu anlamaya çalÄąĹ&#x;mamalÄąyÄąz veya nedenlerini sormamalÄąyÄąz, çßnkĂź evren YaratÄącÄąnÄąn yaratmasÄą ile baĹ&#x;lamÄąĹ&#x;tÄąr. AslÄąnda evrenin bĂźtĂźn tarihinin YaratÄącÄą tarafÄąndan yaratÄąldÄąÄ&#x;Äą sĂśylenebilir. GĂśrĂźlmektedir ki, evren çok dĂźzenli, belirlenmiĹ&#x; kanunlara gĂśre geliĹ&#x;mektedir.3 Prof. Fred Hoyle (ĂœnlĂź Ä°ngiliz astronom ve matematikçi): Big Bang teorisi evrenin tek ve bĂźyĂźk bir patlama ile baĹ&#x;ladÄąÄ&#x;ÄąnÄą kabul eder. Ama bildiÄ&#x;imiz gibi patlamalar maddeyi daÄ&#x;ÄątÄąr ve dĂźzensizleĹ&#x;tirirler. Oysa Big Bang çok gizemli bir biçimde bunun tam aksi bir etki meydana getirmiĹ&#x;tir: Maddeyi birbiriyle birleĹ&#x;ecek ve galaksileri oluĹ&#x;turacak hale getirmiĹ&#x;tir.4

QVjB bjIi ic_jE bjRa i iej-i dd _jD de d_jS d_jF d_j:ijKi

j11Hj;W D c jAca d _jQMMJ_jd J@Qj JVj K W i j Bi f _j N] j >c[if ibi j >i h [i_j R fhej > iWZh hfj ] j ?ibh [h hf_j QMMC_ d 8JV8Cj CVjK W j2 jBi f _jUF jT [ j jF e U_jL jK[ d _j]

jQQ<_jMjF eec\ QM=4_jd @4j @Vj3 gjB b _jF j1

j" ] d _j: g _jQM=@_jd jQ=@VQ=<j

71


Hayatın ve Evrenin Kökeni Konferansı olursa, o zaman şu an yapılan ölçümler size geçmiş hakkında hiçbir bilgi vermeyecek, gelecekte olacaklar hakkında da bir fikir edinemeyeceksiniz. Fiziğin tahmin edilebilir olması hayat için temel bir gerekliliktir. Tüm canlıların çevresini algılayabilmesi gerekir ve bu şekilde yiyeceğin veya tehlikenin nereden geleceğini bilir. Fizik öngörülemez olduğunda bu imkansızdır. Dolayısıyla yaşam için gerekli olan temel şartlar herhangi bir evrende var olamaz, ancak üç geniş uzaysal boyuta ve bir zaman boyutuna sahip bir evrende bulunabilir. Şimdi dikkatimizi fizik kanunlarına çevirelim. Özellikle de karbon, oksijen ve azotun evrende nasıl var olduğunu bakalım. Bunu anlamak için evrenin zaman içinde nasıl şekillendiğini incelememiz gerekir. Big Bang kozmolojisinde ilk birkaç dakika sonrasında evrende var olan elementler yalnız hidrojen ve helyumdur. Ayrıca eser miktarda lityum ve berilyum bulunur fakat şu an için bunları dikkate almayabiliriz. Bundan daha ağır tüm elementler örneğin karbon, azot ve oksijen yıldızların içinde üretilir. Bu nedenle Lawrence Krauss’un sözleri bu yönüyle doğrudur, vücutlarımızda bulunan karbon, azot ve oksijen yıldız patlamalarından geriye kalan yıldız tozlarıdır. Ne var ki bilim adamları yıldızların karbon ve oksijeni nasıl ürettiklerini incelerken yaşamın var olması için üretilmesi gerektiğini düşündükleri miktardan çok azının bulunduğunu gördüler. Ancak çok şaşırtıcı bazı olayların gerçekleşmesiyle bunun gerçekleşmesinin mümkün olabileceğini fark ettiler. Karbon üretiminin bu kadar güç olmasının nedeni karbon atomunun oluşması için üç helyum çekirdeğinin aynı anda bir araya gelmesi gerekmesidir. Karbon, üç proton ve üç nötrondan oluşur. Her bir helyum atomunda da iki proton ve iki nötron vardır. Karbon oluşturabilmek için üç helyumun aynı anda bir araya gelmesi gerekir. Bu aynı anda üç atomun bir araya gelmesini gerektirdiği için son derece yavaş bir tepkimedir. Ancak bilim adamları daha derinlemesine incelemeye geçtiklerinde karbonun oluşumunda iki önemli faktörün rol aldığını gördüler. Öncelikle iki helyum atomu bir araya geldiklerinde bir berilyum-8 çekirdeği oluşturabilirler. Berilyum-8 kararlı değildir ama bir süre var olmaya devam edebilir. Bu da, karbonun oluşması için sadece bir tane daha helyum çekirdeğinin buna çarpması gerektiği anlamına gelir. Bu iki atomu içeren


Teknik ve Bilim Araştırma Vakfı bir tepkime olduğu için reaksiyon önemli ölçüde hızlanır. Dolayısıyla karbonun oluşturulması için berilyum-8 çekirdeği tepkimeyi hızlandırma görevi yapar. Bununla birlikte, meta kararlı berilyum-8 çekirdeği olsa bile, yıldızlar yeterli karbon üretemeyecekti. Eksik olan bir şey daha gerekiyordu. Bu konuyu araştıran bilim adamları, karbonu yeterli hızda üretebilecek bir çözüm bulunduğunu fark ettiler. Eğer karbon taban durumunun hemen üzerinde belirli bir enerji seviyesine sahip olursa, bu durumda reaksiyon daha hızlı gerçekleşebilecekti. Ama o tarihlerde karbonun bu enerji seviyesi bilinmiyordu. Fred Hoyle’nin öngörüleri bilim adamları tarafından araştırıldığında gerçekten bunun var olduğu görüldü. Bu şu anlama geliyordu, kararlı bir berilyum-8 çekirdeği ve karbon için son derece hassas ayarlanmış enerji seviyesi olmadan, evren yaşam için gerekli miktarda karbonu üretemezdi. Fakat evrenin yeterli miktarda karbona sahip olabilmesi için bir harikaya daha ihtiyaç vardı. Eğer karbona bir helyum çekirdeği daha eklenirse, bu oksijeni oluşturur. Eğer oksijen benzer bir enerji durumunda olsaydı, daha doğrusu

73


Hayatın ve Evrenin Kökeni Konferansı oksijenin taban durumunun üzerinde bir enerji seviyesi olduğunda, tüm karbon oksijene çevrilirdi. Bu defa yine evrende karbon kalmayacaktı. Bu durum araştırıldığında oksijenin enerji seviyesinin taban durumunun biraz altında olduğu görüldü. Tüm bunlar üç harikanın gerçekleşmesini zorunlu kılar. Berilyum-8 ancak belirli bir süre kararlı olmalıdır fakat uzun süre kararlı kalmamalıdır aksi takdirde tüm helyumu kullanır. Ancak bir başka helyumu kabul edecek süre boyunca kararlı kalır. Karbonun enerji seviyesinin de tepkimenin hızla gerçekleşmesine imkan verecek düzeyde olması gerekir fakat oksijen bu seviyede enerjiye sahip olmamalıdır böylece tümünü hızla tüketmemiş olur. Tüm bunlar bir arada düşünüldüğünde, bu muhteşem hassas dengeler sayesinde evrende yeterli miktarda karbon ve oksijen bulunduğunu görürüz. Bunların ortaya çıkartılmasında en önemli çalışmayı yapanlardan biri Fred Hoyle olmuştur. Hoyle fizik kanunlarının son derece hassas ölçülere sahip olduğunu görünce üstün bir aklın fizik, kimya ve biyolojiye müdahale ettiğini söylemişti. Bunları harika kelimesiyle ifade ediyorum, ve evrenin yaşam için gerekli olan karbon ve oksijeni üretecek şekilde dizayn edildiğine inanıyorum. Benzer tasarım özellikleri evrende yaşam için gerekli miktarda hidrojen olmasını da sağlar. Bir kez daha evrenin ilk anlarını düşünürsek, sadece hidrojen ve helyum olduğunu görürüz. Fakat bu ilk anlarda evren hidrojenin birleşip, helyum oluşturabilmesini sağlayacak kadar sıcaktı. Yalnız bir proton veya nötron eklemek bunun oluşması için yeterli olurdu. Hidrojen bir protondan meydana gelir, aynı zamanda bir proton ve bir nötron ya da bir proton ve üç nötrondan oluşan hidrojen atomları da vardır. Farklı helyum yapılarını da gözlemleyebilirsiniz, 2 proton ve 2 nötrondan oluşan helyum atomları vardır ve toplamında en fazla dörde kadar çıkabilir. Protonların ve nötronların toplamda 5 parçacık oluşturduğu bir atom bulunmaz. Çünkü evrenin ilk anlarında bu gerçekleşseydi, evrende bulunan hidrojenin tamamı füzyonla bu ağır elementlere dönüşecekti. Bu demektir ki 5-nükleon veya 8-nükleon içeren bir element bulunmaz. Ancak bu sayede evrende hidrojen yüksek miktarda bulunabilir, evrende bulunan atomların yüzde 75 kadarı hidrojendir. Eğer 5-nükleon veya 8nükleon yapıda atom bulunsaydı, hidrojenin tamamı bir başka şey ile birleşirdi. Hidrojen bulunmadığında, suyun oluşması mümkün olmayacaktır.


Teknik ve Bilim AraÅ&#x;tırma Vakfı ?iWh i j [ e jd c[c gi_jW g jfc V

i h i jJPjie jid ja Z Yc c j g a fjbi \ [ j gcYc c_jbi hdh h jiV fdj] jbi hdh h jgi aV iaifijX\

f jdi Wj gcf i hj X ` e`^ `

ScjJPjie jid jX\

f j fj fj [ g Y V e \g jg j g jW j Z jX\ j i ifjd Z e ^ gcf i h hj i ibia \ j ) Y j j f`Z`fj ] j T YigijJPPO` j`\ g jie jid jac c eifV aid jie jid j i j d ja j jX e jW V igh j F fj i ifj g Yigij ac c eidhj a f g ja j i jf i9 jW g jZ fjX e ja ie jid jdibhdhj d jacjdibhgi jZ fjgi ij i\ igh X ] j di W j > i9 j c^ c i j j `Zj ie 5 di j ]`[cgc gij gi _j W g j fc

i h i i h id ja j d g j] jf`Z`fja bc i hjf i9 je V gh^h gija Z fjie jid j]`[cgc je ia fj fV f` ` ` j idi heh gijX e ja j j b i j/` f` d b i h gijfc

i h eif igh jA f jW _jbi hV acjie jid _jW j c^ c i j\ [ ja i igi ai^ i h gij ai^fij ie dhfh[ija`f` e jdiY i

id j ac c eidh ij iYV Sc_jf i9 j j e e j g j X\

f j ac g [ j i h h j S g Y JPjie jid jd Ze f V a _jf i9 j jZ f g , gi ij `Z `ja j e jg V Scj d c c j [ ]iah h [ j di W j NY W j biWh i h gi acjW jbiWheh gij V ] j fd b i h gi jb i d jb jgi ijc\c jbi Zhfi ifj] a \ j/` f` \ [ j ai^fij a j ie bi^iej Z j f j i id j fc

i h dibgh_j f i9 W j X ] jb

jacjfigi j i\ ij e a e fj Z j a g [ j di Wj iei\V 1. Pro X\

f jdi Wj ei hgh i

i gh jRb hj\iei gi_j d 2. Gly ] j i ij acj X\

f eidibgh_j f i9 j diY ibi j j X e j c V [i h i h j `[ ja a V dc i gi ja jie jid V jbiWh^ h i[ifj `[ jg Kolajen proteininin amino asit yapısı. Åžekilde de gö g j) Y jie jid V di Wj iei\ i gh

rüldüÄ&#x;ü gibi, her üç amino asitten biri glisindir.

g ja jaX `e` ` j gV ?cfi hgijfhdi[iji i h V (Gly)Glisin küçük olması nedeniyle kolajenin yapısı a f_jbi jdcbcj ja için en uygun amino asittir. ghYhj a _j W j c^V X\

fj i^hbi jbi j\ [ V c i jJPjie jid _jg V

j di Wj eidhj ^i h j - j acj bi j \ [ j Z f Yigijac c i jJPPjie jid ji idh gi jd Z e V a`b`fj eiei hgh _j b fdij i hj W j Z g j a j a Zj ] j W i j ]i gh j NY j acj d Z e Wif j g fjb ^ e fj efi dh\ i^h

id j dibgh_j ibi h jg ]iehj Z j f jW V S jfhdhejie jid jbi j\ [ jUi ij fdU j id ij c^iei\ i gh j F fj a j ie j id ] jUa ij iaifiUj c^ce i hj i ifja j f jX\

Y eidhj f g j i f hj eidh_j ibi ja j fd V di Wj ei i hj f j/` f`jacjX\

f jdib d g b c j ZXfe d j i ieh ij [ Y j Z j [i h hf i W j`Zja bc cj^ f ji ia e f g j] jac i _ dX\ e fj g j e`ef` j ei\gh j GX ` g`Y`j a _ acj W j ^ ] j X a e d j Z j f j i [i h hYh j j i^ieidh gij Z fj ifh [hj a j d Z ej ] X\

f g

g`\ j]i gh

=38;>:<;=7;@ ;7;:@/3$?7?4> @.5>:3@.6>88;:@!?7;*; @"?:;6>@%2<<?:9<9=

75


Hayatın ve Evrenin Kökeni Konferansı Örneğin protonların ve nötronların bir araya gelmelerini belirleyen güçlü nükleer etkileşimi inceleyebiliriz. Yine elektrik yüklerinin birbirleriyle etkileşimlerini belirleyen elektromanyetik kuvvete de bakabiliriz. Bunu bir şemada incelediğimizde dikkatimizi çeken bir şey vardır. Şu soruyu sormalıyız, “Evrende yaşamın var olması için gereken tüm koşulların hepsi nerede bir araya gelir?” Görünüşe bakılırsa eğer burada aşağıda olursa karbon kararlı olmayacaktır. Yukarıda bu noktaya baktığınızda yalnız ışık hızına yakın hareket eden atomları bulursunuz. Bunlar yaşam için elverişli değildir. Burada yukarıda tüm protonlar birleşecek ve geriye hiçbir hidrojen kalmayacaktı. Tüm bunlar gösteriyor ki bu hesaplamaların tamamını yaptığınızda yaşam için tüm şartları karşılayan tek uygun yer bu küçücük alandır. Tüm fizik kanunlarının bir araya getirildiği farklı şekilleri düşünsek, bunların içinde yalnız çok küçük bir alanda yaşam için ihtiyaç duyulan elementler meydana gelebilir. Bu bizim hayatı destekleyecek şekilde tasarlanmış bir evrende yaşadığımızı açıkça gösterir. Bu da tasarımın varlığına, evreni bir amaç için var eden bir Yaratıcı’nın varlığına işaret eder. Şimdi evimizi biraz daha yakından inceleyelim. Gezegenimize biraz daha yaklaştığımızda Dünyanın etrafında yörüngesinde dönen Ayın da bir ölçüyle yerleştirildiğinin kanıtlarını görüyoruz. Geceleri seyredilmesi güzel olmakla kalmıyor, Ay gerçekten önemli. Jüpiter ve Satürn’ün Dünyamızın uydusu Aydan daha büyük olan uyduları var. Fakat ana gezegenin boyutuyla karşılaştırıldığında, Dünyanın uydusu Ay kendi başına bir kategori oluşturuyor. Ayın dev boyutu, Dünyanın yaşama ev sahipliği yapabilmesi açısından son derece önemli. Ay, Dünyanın dönme eksenini kararlı hale getiriyor. Dünya bir eksen etrafında dönüyor ve Ay ise herhangi bir kayma olmaması için bu dönme eksenini sabitliyor. Ay bu kadar büyük olmasaydı, Dünyanın dönme ekseni kararsız halde yalpalayacak ve sonucunda Dünya üzerinde felaketlerle sonuçlanacak büyük iklim değişiklikleri oluşacaktı. Ay bu yalpalamayı engeller ve Dünya bu sayede milyarlarca yıldır yaşama elverişli bir iklimi koruyabilir. Belki daha da önemlisi ayın büyüklüğü aynı zamanda Dünyada tektonik faaliyetlerin oluşmasını sağlayan kritik ısıyı temin eder. Depremlerin ve yanardağların kötü şeyler olduklarını düşünebilirsiniz, fakat bunlar Dünya üzerinde iklimlerin düzenlenmesi için hayati olan


Teknik ve Bilim Araştırma Vakfı tektonik faaliyetlerdir. Şöyle ki, Güneşin, Ayın ve Dünyanın arasındaki yerçekimi etkisi Dünyanın iç kısmının esnemesine, genleşmesine ve sıkışmasına neden olur. Bu ısı sonucunda Dünya yüzeyindeki plaka tektoniği gerçekleşir. Bilim adamları Dünyanın bu kadar büyük bir Aya nasıl sahip olduğunu anlamaya çalışırken, Dünyanın ilk zamanlarında dev bir çarpışma gerçekleştiğini fark ettiler. Ama bu çarpışmanın tam doğru zamanda doğru hızda, doğru açıda ve doğru boyutlu bir cisimle meydana gelmesi gerekiyordu. Bu gerçekten olağanüstü bir çarpışmaydı. Ay “Dünyada yaşam olsun” diye tasarlanmış gibi görünüyordu. Ayrıca Dünyanın da tektonik faaliyetlerin ne çok fazla, ne de çok az yoğunlukta olacak şekilde tam doğru büyüklüğe sahip olduğu anlaşılıyordu. Eğer Dünya daha büyük olsaydı, plakalar çok kalın olacak ve tektonik faaliyet çok az olacaktı. Eğer Dünya daha küçük olsaydı tektonik plakalar çok daha ince olacak ve tektonik faaliyet çok fazla olacaktı. Tektonik faaliyetlerin tam doğru olmasını sağlayan, tam doğru büyüklükte bir gezegen üzerinde yaşıyoruz. Hücrenin içine baktığımızda gördüğümüz tasarım kanıtlarından da bahsetmek istiyorum. Genetik şifreyi incelediğimizde U, C, A ve G harflerinden oluşan dört bileşenden oluştuğunu görürüz. Bunların tümüyle detaylarına girmeyeceğim, fakat bilgisayar programlaması açısından konuyu inceleyeceğim. Bu harflerin üçü bir araya gelerek gruplanırlar ve aminoasitlerin nasıl üretileceğini tarif ederler. Üç harfin diziliminde, her bir harfin dört olasılıktan biri olması ihtimali nedeniyle toplamda 64 farklı olasılık vardır. 4 x 4 x 4 ile bu hesaplamayı yaparsınız. Ama yaşam için kullanılan sadece 20 farklı aminoasit vardır, bu da üçünün farklı kombinasyonlarının aynı aminoasiti üreteceği anlamına gelir. Burada farklı kombinasyonlar olduğunu görüyorsunuz, iki farklı kombinasyon ile fenilalanin, lüsin elde edebiliyorsunuz. Farklı harf kombinasyonlarının yine de aynı aminoasiti ürettiğini görüyoruz. Ayrıca amino asit dizilimleri proteinlerin nasıl katlanması gerektiğini de belirler. Bazen farklı aminoasitler, yine de aynı protein katlamasını yaparlar. Bilim adamlarının sorması gereken asıl önemli soru şudur, “protein doğru katlanıyor mu?” Bilim adamları ardından şu soruyu da sormalılar, “Bu genetik şifre bazı harflerde mutasyonlar olmasına rağmen proteinlerin doğru bir şekilde katlanmasını ve işlev yapmasını nasıl sağlayabiliyor?”

77


HayatÄąn ve Evrenin KĂśkeni KonferansÄą

% >:?89@";6?7&'<;=@/;$>< @ .<<? @#?=?859,89= N] j?`[ jR

i 0h j*; +jg e d b ji j Z g jbiV i h eh^ h j ] j acj figi j fhdij d` g j bi i h i j ] e` ^ja jZ ^ Y j] jcbceijdi W jF`ej ] R

i 0h jbi i eidhj di i j Z jZ fja`b`fja j e

/` f`jac_jd dc\j`d ` jif h jdi a jR

i 0h jf ` i h gij gcYcec\cj Xd

"\ibj] j `ej]i hf i hj Z g jai h gh i j ] _jfcV dc dc\ja jbi i h h^ij ^d \jd d e _j[i h i h jbi^iV bia e j Z j f j `ej^i i h j]i j gcYcja i fj] jg`\ j gcYcjT` bieh\ijdi W j)\

f JP j] jJQ jb`\bh gij g j g j `ejac c i j ] fcdc dc\j a j W i j ] j bi i h h^h j d c[cj gcYc c ibij f bec^ c j S e j Xd g Y j fj Z f_ ] _j`d ` ja jif ij] jd dc\ja j `[ jdi Wj i ?`[ jR

i 0h jbi i hYhgh

GĂśzlemlenebilen Evren R i^ h ei[h i j ] j bi^h hj QC_=j e bi j i if diW ieif igh i jR [ifjacj diW ieigijh^hfj h\h ] je di ji idh gif jaiYj X\jX ` ji h h j] jT` V bigi j QC_=j e bi j h^hfj bh hj c\if hf if j e di j X\V

e a j Scj fbi cdj idh gif j a j e g bi h\[ija

jc\if hf if ji i hj X e b ja \ a

5^ ja ejigie i hjgij df W i hj jT` bigi jQC_= e bi jh^hfjbh hjc\if hYhj X\ e b a e f g j*GX\V

e a +jf e d jfc

i h eidh gi ji i^h i[iYh a _j acj e di g j gi ij c\ifj a j i i h j ]i hYh h `\j a e b c\ j Scj g j ej ] j bi^h ejg ja bc i hj iffh gijgi ij ja j g j V e e \je`ef` jg Y

jR [ifjac ` ja ed j i if fi h i i j Z f_j `\j iej i ifj X\ e b V e g Y e \j ] j d` f j ^ g Y g j ?i^h hj gi diW ibieighYheh\jacj ] ja jg Y j ZjX\

Y g j*S jSi j] bijS`b`fjAi iei+jjighj] ja Wi ieij j j b f i j bi i h ghYhgh j 5^ acj ec ^ e a bc i gif j ] j?`[ jEiaa e \0 j e j jfcdc dc\ a jg`\ j Z g j]i hYh hjd` g` e f g j ?`[ jR

i jfi i if jacjfcdc dc\jbi i h h^hj>c i 0gi

ia j] f ja \ j i h0 h j?`[ j]i hYh hjgij i h V

i eif igh H O inkar edenler gĂśrmĂźyorlar mÄą ki (baĹ&#x;langĹçta) gĂśklerle yer birbiriyle bitiĹ&#x;ikken, Biz onlarÄą ayÄąrdÄąk ve her canlÄą Ĺ&#x;eyi sudan yarattÄąk. Yine de onlar inanmayacaklar mÄą? (Enbiya Suresi, 30)

SĂźpernovalarÄąn Evrendeki Hassas GĂśrevleri T ]ja jbh gh\_ja`b`fja jWi ieij jf g d jb f g j] j Z g f jeigg jg jb ja`b`fja j h\ ijgX a j bi ij giYh h j Scj Wi ieij dh idh gij bibh i j h^hf_ bh gh\h j ei jh^heidh gi ja [ jfi jgi ijfc]] g

Scj^ f g ja jbh gh\h jWi ibi ifjgiYh eidh_jd`W ]i i ifjig i gh h h jScjWi iei i _jid e i h j i V e j X _jeigg j ] g ja j f igi jai^fi f i i ij i^h eidhj ^ jbi i jAi ieijd c[c gi giYh i jbh gh\ji hf i h h _j ] jai^fijfX^ g a f fjb g jbh gh\ i jbijgijbh gh\jd d e j c^V c gcYcj]i dibh eif igh jScj]i dibheij X _jG` ^_ G` ^j K d e j Z g f j \ j ] j acj i igi a j a \ ej T` bieh\j gi_j Z fj df j \iei i gi Z f ^e ^ja jd`W ]ijWi ieidh h jd c[c gi ibij Zhfeh^ h j R [ifj ^ j g ffi j Z f [ j i j bi h_ fj aifh^ ij dh igi j a j Wi ieij a j gc ia [ f i jd`W ]i i h _j Z f jZ fj iddidjai\hjg V j`\ jfc c ec^j ei i hgh jI [ i jT _ Li c 0djT d bjig hjf iah gij^Xb jbi\i H SĂźpernovalar ve aslÄąnda bĂźtĂźn yÄąldÄązlar arasÄąndaki mesafeler çok kritik bir konudur. Galaksimizde yÄąldÄązlarÄąn birbirlerine ortalama uzaklÄąklarÄą 30 milyon mildir. EÄ&#x;er bu mesafe biraz daha az olsaydÄą, gezegenlerin yĂśrĂźngeleri istikrarsÄąz hale gelirdi. EÄ&#x;er biraz daha fazla olsaydÄą, bir sĂźpernova tarafÄąndan daÄ&#x;ÄątÄąlan madde o kadar daÄ&#x;ÄąnÄąk hale gelecekti ki, bizimkine benzer gezegen sistemleri bĂźyĂźk olasÄąlÄąkla asla oluĹ&#x;amayacaktÄą. EÄ&#x;er evren yaĹ&#x;am için uygun bir mekan olacaksa, sĂźpernova patlamalarÄą çok belirli bir oranda gerçekleĹ&#x;meli ve bu patlamalar ile diÄ&#x;er tĂźm yÄąldÄązlar arasÄąndaki uzaklÄąk, çok belirli bir uzaklÄąk olmalÄądÄąr. Bu uzaklÄąk, Ĺ&#x;u an zaten var olan uzaklÄąktÄąr. (Michael Denton, Nature’s Destiny, s. 11)


Teknik ve Bilim AraÅ&#x;tırma Vakfı GüneÅ&#x; Sistemindeki Mükemmel Düzen N] g f jg`\ Y j jiZhfj i ifj X\ e g Y e \ i i i gi j a j g _j T` bieh\h j Z g j ac c gcYc G` ^jK d e 0g jG` ^jK d e 0 g j=jib hj \ ] jacj \ jaiY hj<@jib hjcbgcjb ji h jScj V \ _j G` ^0 j i j bifh hf i h ij X &j I f` _ - `d_jT` bi_jIi d_j.`W _jKi ` _jL W ` _j" iV `d0 ` j Scj \ j ] j <@j cbgc i h h j Z g bi^ieij cb c j a j b`\ bj ] j i e d j di Wj i b i j Xfj[ de j d jT` bigh

G` ^j K d e 0 j biWhdh hj [ g Y e \g _j b a`b`fja jg j jfi ^h i^h h\ jG \ jg gc c[c d Ycf cf if j gh^j c\ibij di] c eif i j f cbi j f _ G` ^0 j *Z f ej `[`+j j \ j *e f \VfiZ fc]] +j i idh gif j g g j G` ^j di Wj gcYc a`b`fjZ f ej `[`j g b j `ej \ jZ f _ i j gij gX e j ] g Y j e f \VfiZj fc]] dib d g jacjZ f eg jfc c c i jReij Y j \ V j gX `^j h\ i hj a i\j gi ij bi]i^j dibgh_j \iei jacj \ j h\ ijG` ^0 jg Y cjZ f

] jd c gijG` ^j i i h gi ja`b`fja jWi ieib i bc c c i gh

Sc c j d j g j e`ef` g` j NY j \ gi ij h\ hjgX d _jacjd jg jG` ^0 j `[`j i h c eibijb e b [ fj] j \ jgh^jc\ibijdi]V c i[if i gh j;bdijZ fj iddidj i jacjg jfc c V ec^ c j] jd d ejacjg b jf cgcYcj Z jg ]ie e f g

Scji igijdX\jf cdcjg j j \ j Z ib hjib hjfc c ec^j gcYc ijgijg ffi j e fj f

/` f`j \ j G` ^0 j i j c\if hf i hj Z f i f hgh j Ti idh_j f` j Z fj i f hgh j Scj g _ Wd j Z jib hjgX `^j h\ i h h ja e d j i\hegh f _jG` ^0 jbiWh^eif i jbijgijG` ^0 jc\if i^hW c\ibijdi] c eif i jfc c dc i j?`[ jR

i ja jib V g jbi i hYhjacje`f ee jg`\ j^Xb ja g H Ne GüneÅ&#x;’in Ay’a eriÅ&#x;ip-yetiÅ&#x;mesi gerekir, ne de gecenin gündüzün önüne geçmesi. Her biri bir yörüngede yüzüp gitmektedirler. (Yasin Suresi, 40) N] g f jZ fjdibhgij jc if h \ j j a j a`b`fj a g`\ jf fjX ej i^hbi jWi V Zi i h hj c^ c c jB Za j c\ibgif jf ce i h_j jg j iV f j ^ `\ g &j iej V d ja g Y e \ja e g Y e \jg V ib i hb ijX\ j i ifjibi i eh^_ a

j a j ieiZj `\ j bi i h V eh^ i gh jL f ej ] g f jg V j f b jdibhdh\jf g dig [ j \ j f ceV

i h gif jg Y ^ eja j Z Z j ZV e ^jg ji `d j e f_jfi V ei^ibijd a Wj eifj Z jb ia jR [ifjacjg j Za \iei j ^i^ei\j ] j ] g f e`f ee jg`\ jg j Za jifV dif hYijcY ieigi jg ]iej g

5^ jac_j`d ` j `Zjdi a j i R

i 0h jfcdc dc\jbi i eidhgh

79


Hayatın ve Evrenin Kökeni Konferansı

Mutasyonların gerçekleşebileceği bir ortamda yaşıyoruz. Mutasyonların gerçekleşeceğini kabul ettiğimize göre, genetik şifre yapılması gerekeni nasıl eksiksiz gerçekleştiriyor? Evet bu sorunun en kısa cevabı şu; genetik şifremiz milyonda bir gerçekleşen bir yeteneğe sahip. Aminoasit kodlaması ve protein katlamasındaki aminoasit benzerliği düşünüldüğünde, bilim adamları bu genetik kodun yani bizim genetik kodumuzun, mutasyonların neden olduğu hataları minimuma indirme yeteneğinin resmen 1 milyonda bir olduğunu fark ettiler. Eğer kaç farklı şekilde hataları düzelten bir genetik şifre yapabileceğinizi sorarsanız, bu milyonda bir olabilir ayrıca hataları düzeltme yeteneğini de buna eklemeniz gerekir. Sadece çok sayıda katmandan oluşan bir şifrelemeyi yapmakla kalmaz, bilgisayar programcılığı yönünden bakıldığında bir kodlama hatasının düzeltilmesi büyük önem taşır. Özellikle çok gelişmiş programlamalarda görüldüğü gibi çoklu kod satırları tanımlıyorsanız bu bir tasarım olduğunun açık göstergesidir. Tüm bunlardan sonra, DNA’nın çift sarmal yapısını keşfeden Francis Crick’in şu sözleri aklıma geliyor: “Biyologlar gördükleri şeyin tasarlanmış değil, evrimleşmiş olduğunu sürekli kendilerine hatırlatmalıdırlar”. Bu sözlere katılmıyorum, bilim adamları evrene baktıklarında her ölçekte


Teknik ve Bilim Araştırma Vakfı son derece hassas dengeler ve tasarımın delillerini görüyorlar. Uzay zamanın yapısında, fizik kanunlarının yapısında ve sağlamlığında, Ayın büyüklüğünde, genetik şifrede ve burada bahsetmediğimiz diğer birçok alanda muhteşem hassas dengeler görüyorlar. Bir tasarım gördüğümüzde, bir “Tasarımcının” var olduğu sonucuna varmak bana çok daha akılcı görünüyor. İşte bu “Tasarımcı” tüm evreni insanlığın yaşayabileceği şekilde yarattı. Şimdi, üçüncü konu ise Dünya üzerindeki kanunlar ve bilimin gereklilikleri üzerine yaptığınız incelemeler. Bu aşamada bazı felsefi sonuçlara varmanız gerekiyor. Kendinize şu soruyu sormalısınız, “Hangi dünya görüşü tüm bu sonuçları karşılamaktadır?” Bunları hızla değerlendirmek istiyorum, fakat asıl varmak istediğim nokta şu olacak: Hıristiyan inancını inceledim ve bilimsel çalışma yapmak için gereken tüm bu ön koşulları karşıladığını biliyorum. Bu nedenle, “Bilim benim dünya görüşümü destekliyor” yorumunu yapan herhangi bir kişi kendisine şu soruyu yöneltmeli: “Sizin dünya görüşünüz bilim için gereken tüm ön koşulları karşılıyor mu?” Fizik kanunlarının fiziksel evrenin her noktasında değişmez olması gerekiyor. Evren kendi içinde nesnel bir gerçeklik, sadece bir hayalden ibaret değil. Doğa kanunları belirli bir ölçüye ve düzene uygun hareket ediyorlar. Yunan mitolojisinde Zeus’un kızdığında yıldırımlar fırlatması bilimin temeli değildir. Fiziksel evren akıllı olmak zorundadır. Dünya ise akılla araştırılması gereken bir varlık, kutsal bir nitelik taşımadığı için ilah edinilemez ve tapınılamaz. Dünya güzel ve değerli bir yer ve üzerinde araştırma yapmaya değer. Siddhartha Gautama’nın sözlerinde gerçek aydınlanmanın dünyadan kopmakla olabileceğini okumuştum. Evet, eğer dünyadan kopmak istiyorsanız o zaman Dünyanın nasıl çalıştığını öğrenmek için araştırma yapmanıza gerek var mı? Yaratıcı’nın var ettiklerini ve yaratmasını araştırmak için ampirik, deneysel yöntemlere ihtiyacımız var. Allah aslında bu konuda insanlığı teşvik ediyor ve bizlere doğaya egemen olmamızı bildiriyor. Bu gerçek bilimi destekliyor ve ilerletiyor. Aklın kullanılması bilimi Allah’ın ahlak kanunlarının vazgeçilmez bir parçası yapıyor. Belki de en önemlisi insanların evrendeki aklı keşfedecek yeteneğe sahip olmaları. Peki bu durumda ateist olanlar ne düşünüyorlar? Bu konuda CS Lewis’in bir alıntısının konuyu iyi özetlediğini düşünüyorum. 81


Hayatın ve Evrenin Kökeni Konferansı “Eğer Güneş Sistemi tesadüfi bir çarpışma ile oluştuysa, o zaman gezegenimiz üzerindeki organik yaşam da bir tesadüf eseridir, ve insanın evrimi de tümüyle bir tesadüftür. Öyleyse, şu an düşündüklerimizin tamamı da sadece tesadüftür ve atomların hareketinin tesadüfi yan ürünleridir. Bu tüm materyalistlerin ve astronomların aynı zamanda her bir kişinin düşünceleri için de geçerlidir. Eğer düşünceler örneğin materyalizm ve astronomiye ait fikirler yalnız tesadüflerin yan ürünleri ise, o zaman neden bunların doğru olduklarına inanalım? Bir tesadüfün, diğer tüm tesadüfler hakkında doğru bilgi verdiğine inanmam için hiçbir neden yok.” (http://www.goodreads.com/quotes/106602-if-thesolar-system-was-brought-about-by-an-accidental) Eğer beynim yalnız bir tesadüf ise, neden evrenin geri kalan kısmını tanımlayabilsin? Bilim dünyasının ortaya koyduğu tüm bu çıkarımlar ve felsefi önkoşullar göz önüne alındığında, şu sorunun sorulması gerekir: “Hangi dünya görüşü tüm bu sonuçları karşılamaktadır?” İmana dayalı bir dünya görüşünde Allah tüm insanlığı bir amaç için, ahlak kurallarına uygun yaşayacak ve Allah’a tanıyıp ibadet etme isteğiyle yaratmıştır; bu görüş tüm bu sonuçları karşılamaktadır. Bir bilim adamının, bilimle uğraşması için inançlı olmak zorunda olduğunu söylemiyorum. Fakat söylediğim şu, bilim dünyasının kesintisiz ilerleme sağlaması için bir bilim adamının Allah inancına dayalı bir dünya görüşünü benimsemesi şarttır. Bizler bilimin tarif ettiklerinin, Allah’ın bizlere bildirdikleri ile örtüştüğü bir evrende yaşıyoruz. Bu evren yaşamı destekleyecek şekilde tasarlanmış. Ve içinde yaşadığımız bu evrende Allah inancına dayanan bir dünya görüşü bilimin tüm sonuçlarını karşılıyor. Tüm bunlar bana en son elde edilen bilimsel delillerin veya evrenle ilgili bilimsel anlayışımızın en doğru ve en iyi yaratılışçı bir dünya görüşü ile tanımlandığını ve açıklandığı gösteriyor. Bu gerçekler bizi her şeyin Yaratıcısı, Allah’a ulaştırıyor. Çok teşekkürler.


Teknik ve Bilim Araştırma Vakfı

Dr. Oktar Babuna'nın sunumu: "Evrim Teorisinin Çöküşü ve Yaratılış Gerçeği" Herkese çok teşekkürler. Öncelikle sizlere saygı ve sevgilerimi sunuyor ve temsil ettiğim Sayın Adnan Oktar’ın “selam”ını sizlere iletmek istiyorum. Hepinize özellikle selamlarını iletti. Bugün çok önemli bir konu olan Darwinizm üzerine konuşacağız. Çünkü Darwinizm yaşamın tesadüfen ortaya çıktığını iddia eder. Bu ve aynı zamanda doğada bencilce bir hayatta kalma mücadelesi olduğu düşüncesi Marksizm, faşizm ve vahşi kapitalizm gibi meslektaşımın birazdan ayrıntılı olarak bahsedeceği bazı sapkın ideolojileri ortaya çıkarır. Karl Marx, evrim teorisi ve Darwin’in kitabı hakkında, "bizim görüşlerimizin doğa tarihinde temelini içeren kitap budur" diye açıklamıştır. Darwinizm dünyaya yayıldığı için, 20. yüzyılda 300 milyondan fazla kişi yaşamını kaybetmiştir. Darwinizm bütün dünyaya hakim olmuş durumda ancak, daha sonra ayrıntılı olarak anlatacağım gibi, hiçbir bilimsel delile dayanmıyor.. Darwinizm insanoğlunun bu dünyaya bir dizi tesadüf sonucu geldiği ve “bir hayvan türü” olduğu yalanını öne sürer. Darwinizm ayrıca hayattaki tek kuralın bencilce bir hayatta kalma mücadelesi olduğunu iddia eder. Buna göre güçlü bireyler zayıf bireyleri ezerek hayatta kalırlar ve doğada acımasız bir mücadele vardır. Zayıf olanlar yok olmaya mahkumdur. Bu fikirler tabii ki bugün dünyada gördüğümüz savaş, şiddet ve terörün temelini oluşturur. 83


Hayatın ve Evrenin Kökeni Konferansı Darwinizm, materyalizmin doğaya uygulanmasıdır. Materyalizm maddenin ötesindeki her şeyin varlığını kesinlikle reddeder. Ancak bilim böyle bir materyalist dogmayı kabul etmek zorunda değildir. Bilim doğayı keşfetmek ve bulgulardan sonuç çıkarmak demektir. Bu bulgular doğanın yaratıldığı sonucunu doğurursa, bilimin de bunu kabul etmesi gerekir. Gerçek bir bilim insanının görevi budur; 19. yüzyılın eski materyalist dogmalarını savunarak imkansız senaryolar öne sürmek değil. Charles Smith Amerikan Ateizmi Geliştirme Birliği’nin kurucusudur. Tam olarak şunu söyler: “Evrim ateizmdir.” İşte bu nedenle Darwinizm’i çürüten bu kanıtlara rağmen pek çok kişi ateizmi sürdürmek için evrimi savunur. Bu nedenle Darwinizm’in geçersizliğini ortaya koyan bilimsel delillere rağmen Darwinizm hala savunulmaktadır. Darwinizm’in batıl ilahı rastgele mekanizmalar ve tesadüftür. Yaşamın tesadüfi olaylar, doğal seleksiyon ve mutasyon yoluyla ortaya çıktığını iddia ederler. Bunlarla neyi amaçladıklarını ayrıntılı olarak açıklayacağım ve elbette diğer konuşmacılar da bu konuya değindiler. Evrimciler zaman ve tesadüfün canlılardaki tüm bu karmaşık tasarımı ve bilgiyi yaratabileceğini iddia ederler. Fakat bu tamamen geçersiz, mantığa ve kesinlikle bilime aykırıdır. Tüm yaşam formları her yeri sarıp kuşatan bir Aklın, Yüce Allah’ın eseridir. Evrende nereye bakarsak bakalım, matematiksel kusursuzluk, simetri, uyum ve düzen görüyoruz. Galaksileri incelediğimizde yine bu uyumu, düzeni ve hassas dengeleri gözlemliyoruz. Dünyaya, hayvanlara, bitkilere, atomlara, hücrelere ve aynı zamanda proteinlere bakıyoruz. Gözlerimizi çevirdiğimiz her yerde hayranlık verecek güzellikte bir matematiksel kusursuzluk görüyoruz ve tüm bunların her şeye gücü yeten bir Aklın eseri olduğunu kavrıyoruz. Öylesine hassas bir dengeden bahsediyoruz ki, bu dengeden en ufak bir sapma bile tüm sistemin yok olması anlamına geliyor. Bu, Allah’ın varlığı için çok güçlü bir kanıttır. Darwinizm’i geçersiz kılan en güçlü ve temel kanıt proteinlerin tesadüfen ortaya çıkmasının imkansız olmasıdır. Burada protein moleküllerinin sentezlendiğini görüyorsunuz. Bunun için aminoasitleri içeren tam bir sisteme ihtiyaç vardır. Aminoasitler proteinler tarafından sentezlenir ve ribozomda birbirlerine eklenirler. Ribozom proteinlerden ve RNA moleküllerinden oluşur. Proteinlerin üç boyutlu olarak katlanması


Teknik ve Bilim Araştırma Vakfı için diğer protein moleküllerine ihtiyaç vardır. Temelde PROTEİNLER sadece diğer PROTEİNLER tarafından sentezlenebilirler. Bir proteinin var olması için en az 100 farklı proteinin önceden var olması gerekir. Peki, bu yeterli mi? Hayır, DNA da var olmak zorundadır, çünkü aminoasitlerin doğru şekilde dizilimi ile ilgili bilgi DNA’da kodlanmıştır. DNA’nın var olması için yine proteinlerin var olması gerekir, çünkü DNA da proteinler tarafından sentezlenir. Protein sentezi için protein fabrikası olan ribozoma ihtiyaç vardır. Ve ribozom da proteinler tarafından sentezlenir; peki bu kadar mı? Hayır. Enerji üretimi yapan bir organele ihtiyaç vardır. Bu demektir ki, dünyada ilk proteinin üretilmesi için eksiksiz bir canlı hücresinin var olması gerekir. Bunun ne anlama geldiğini biliyor musunuz? Yaratıcı Allah’tır. Proteinlerin tesadüfen ortaya çıkmasının imkansız olması, Darwinizm’i tümüyle geçersiz kılan ve iddialarını ortadan kaldıran en güçlü delildir. Daha fazlasını söyleme gerek yok, çünkü bilimin evrim iddialarını daha ilk adımda çürütmesi demek, diğer tüm adımların da bilimsel kanıtlarla çürütülmesi anlamına gelir. Bir sonraki başlığımız, Doğadaki Biyojenez Kanunu. Buna göre yaşam ancak aynı türdeki başka bir yaşamdan gelir. Hayat, ancak hayat sahibi varlıktan gelir. Her canlı hücresi bir başka hücre tarafından üretilir, bir başka hücrenin çoğalması ile oluşur. Dolayısıyla dünyada ilk hayat, ancak bir başka hayat sahibi varlıktan gelmiş olabilir. Bu Allah’ın ‘Hayy’ (Hayatın Sahibi) isminin tecellisidir. Hayat ancak O’nun dilemesiyle başlar, devam eder ve sona erer. Bugün yaygın olarak kabul edilen Neo-Darwinizm iddialarına göre evrimin iki hayali mekanizması vardır: "Doğal seleksiyon" ve "mutasyonlar". Bunların birbirlerini tamamlayan iki faktör oldukları, Darwinizm’in iddiasıdır. Öncelikle, mutasyonların yeni özelliklerin gelişmesine yardımcı olduklarını ve uygun olanların doğal seleksiyon ile seçildiğini söylerler ve canlıların böylece evrimleştiğini iddia ederler. Fakat bu kesinlikle bilime aykırıdır. Öncelikle gördüğünüz gibi doğal seleksiyon ve mutasyonlar her zaman asimetri ve patolojiye neden olur. Daha detaylı bilgi vereceğim. Doğal seleksiyon iddialarına göre yaşadıkları ortamların doğal koşullarına daha uygun olan canlılar başarılı olacaklar ve soyunu devam ettirecekler, fakat uymayanlar ise yok olacaktır. Buradaki örneğe bakalım. Bir geyik sürüsü jaguar, leopar veya aslanlar gibi avcılar tarafından tehdit 85


HayatÄąn ve Evrenin KĂśkeni KonferansÄą

28?6+3:<?=@(0=>5<;,8>=>= @ -77>?69@1>=@!? 8;4?=<9489= Ic idb i _j[i hj `[ d jZ f g Y g jac c i ] j a j di ij i j `ej fj a j i^hbi j TLR e f` ` g _j igbidb j ] j f ebidi j f j d cV [c gij e bgi ij j b j g Y ^ e _j f Wei i ] j a \c ei i gh j TLROgif j a &j R_j F_j Dj ] j G i j jd e j@jib hj `f g ja a ji gh [i X\ j] ji ie hja jdh ij Z g jg \ e d j j c^c i

R [ifj acj dh i ieigij fj a j i j i idh h j gi eidh_j jbiWhbhj ieie ja \i[if h jKX\ e jZ V [cf i gij X ` j fi j fi d j id i hYhj TLROgif i g ja jbi h^j eidhj g b j ibijZhfV eif igh j/ a Og je bgi ij j igbidb jdhV \h hdhj] jB ^ eiObiji h i ji eja eaidhjd c[c gi_ d if j d j Z [cf i h j difi j fi ei i h h j ] bi fi d j a j id i hf i h j ai^ Xd e d j g g jb jec idb i h j]`[c i h gij c^ c gcYcjac ` j\i i hj f g

B e j e j a` ` j ec idb i j \i i hgh j ]

f j [i hj Z j X `e[` g` j i i j ] e b ec idb j X f j d j i \eibij Za j \iei ibgij e e ^_j j i\ ij f d \jfi eh^ i gh jS e igie i h_j [ e ^j `ej ec idb i h j i idh gi_ fja j i d jgi jiZhfZij[i h h j ibi jd` [ ce cj f b e g Y jd c[c ij]i eh^ i gh Q 3ifi j ] ej d _j dX\g j Ub Uj [i h i j ` _ ec[ \ j Z f ^ jacj ibi jec idb i ijgiV bi h j Ti d _j ` _j ibi j ] j ibgi hj dibhdh\ ec idb c j ibijZhfi ghYhje`f ee jbiWhj] j V i i j] d d b ja a g j ` g Y j gg idh gigh i

Ti d jiZhdh gi jb`\jfi idhj i jacj gg i_jecV idb i h j a j i \eibij ec ifij \i i j ] g Y Z Y j a j Ti d j a ej igie i hj i i h gi ibiji h eif igh jTi idhjTi d _jec idb i h acj \i i hj f j Z fj b j a e j iYe _j dX\ f cdcj gg i i h ij ia i c]i gijec idb ijcY i h eh^ gX jfi i hja jec i je b] jd Y jX fj Xd

T ffi [ j Z f ^ j ec idb i j d c[c gi e b] jd Y g j` j i\ igi j f jfi i _jTi d i i h gi jec idb i h j ] e ^ a [ Y j gg idh h j a`b`fj fi h hj a j dc c ec^ c j Rei

id h gijacjdX\jf cdcj f jfi i _j[i hbij ibgijg Y

\i i j ] e ^_j [i h h j cZeij b Y j b e d b jiZeh^ h j>i bij' ] d d O g je f` a b j . i i j 2

d_j acj gc cecj ^Xb j iZhf iV eif igh H 1970'lerde >i bi Teknoloji EnstitĂźsĂźnden genetikçi Edward B. Lewis, ßç mutant tĂźrĂźnĂź dikkatlice çiftleĹ&#x;tirerek, dengeleyicilerin normal gĂśrĂźnĂźmlĂź ikinci bir çift kanada dĂśnĂźĹ&#x;tĂźÄ&#x;Ăź bir meyve sineÄ&#x;i Ăźretmeyi baĹ&#x;ardÄą. Ä°lk bakÄąĹ&#x;ta Carroll'un deneyi, dĂźzenleyici DNA'daki kßçßk geliĹ&#x;imsel deÄ&#x;iĹ&#x;imlerin gĂśrĂźnĂźmde bĂźyĂźk evrimsel deÄ&#x;iĹ&#x;imler ĂźretebileceÄ&#x;i iddiasÄąna kanÄąt saÄ&#x;lÄąyor gibi gĂśzĂźkebilir. Ama meyve sineÄ&#x;i hala meyve sineÄ&#x;idir. DahasÄą, ikinci çift kanat normal gĂśzĂźkmesine raÄ&#x;men uçma kaslarÄąndan yoksundur. DĂśrt kanatlÄą bir meyve sineÄ&#x;i kuyruÄ&#x;undan faydasÄązca sarkan bir çift kanadÄą olan bir uçak gibidir. CanlÄą, uçmada ve çiftleĹ&#x;mede bĂźyĂźk zorluk yaĹ&#x;ar, bu yĂźzden yalnÄązca laboratuvarda yaĹ&#x;ayabilir. Evrime kanÄąt olarak sunulan, dĂśrt kanatlÄą meyve sineÄ&#x;i, sirk gĂśsterilerindeki iki baĹ&#x;lÄą danadan daha iyi deÄ&#x;ildir.2 . i i j2

d_jdX\ j^Xb jg ]iej g H Fazla kanatlÄą ya da eksik bacaklÄą ĂśzĂźrlĂź meyve sinekleri geliĹ&#x;im genetiÄ&#x;i hakkÄąnda bazÄą Ĺ&#x;eyler ĂśÄ&#x;retti ama evrim hakkÄąnda hiçbir Ĺ&#x;ey ĂśÄ&#x;retmedi. TĂźm kanÄątlar tek sonucu gĂśsteriyor: Bir meyve sineÄ&#x;i embriyosuna ne yaparsak yapalÄąm, yalnÄązca 3 olasÄąlÄąk meydana gelebilir -normal bir meyve sineÄ&#x;i, kusurlu bir meyve sineÄ&#x;i ya da ĂślĂź bir meyve sineÄ&#x;i. At bir yana, at sineÄ&#x;i bile deÄ&#x;il.3 GX ` g`Y`j a _j Ti d j Zi Whfj gg i i h i b i jg j i ifj Xd e b jZi h^ hf i hj@jfi i h ec i je b] jd Y jg _jfcdc cja je b] jd Y g i\ idhj g Y g j Ic idb i _j a j [i hj `\ g j figi j f j c dij dc i _j j[i hj ` ` ja jai^fi [i hbij i j X\

fj f e j a j a j b f j b fV dc gc i jReijTi d j[i hgijec idb i jb V

cb ijec[ \ j c^ cYcjbi i h ij i eifj d

5 Zj i _j dX\j f cdcj e b] j d Y j fcdc c gcYcjTi d ja ejigie i hj i i h gi ja e d iYe _jacjec i h j i jg djf iW i h gijec idb j ] e j ja`b`fjfi h hj i ifj Xd e b jZi hV ^h eidhgh j


Teknik ve Bilim AraĹ&#x;tÄąrma VakfÄą I f` j a b j . i i j 2

dj f cb ij i ifj^c i hjbi\eh^ h H Peter Raven ve George Johnson'Äąn 1999 baskÄąlÄą ders kitabÄą Biology'e gĂśre, "evrim genetik mesajdaki deÄ&#x;iĹ&#x;imlerle baĹ&#x;lamÄąĹ&#x;tÄąr... Mutasyon ve yeniden birleĹ&#x;im (mevcut genlerin yeniden dĂźzenlenmesi) yoluyla gerçekleĹ&#x;en genetik deÄ&#x;iĹ&#x;im evrim için hammadde Ăźretir." Kitaptaki aynÄą sayfa, dĂśrt kanatlÄą meyve sineÄ&#x;inin resmine yer vermekte ve onu "geliĹ&#x;imin kritik evresini dĂźzenleyen bir gen olan Ultrabithorax'daki deÄ&#x;iĹ&#x;imlerden dolayÄą bir mutant" diye nitelendirmekte, ayrÄąca iki gĂśÄ&#x;Ăźs kÄąsmÄąna ve dolayÄąsÄąyla iki çift kanada sahip olduÄ&#x;unu da eklemektedir. Mezkur ders kitabÄą, karÄąĹ&#x;ÄąklÄąÄ&#x;a ilaveten, ilave kanatlarÄąn bir yapÄą kazancÄąnÄą temsil ettiÄ&#x;i izlenimini okura vermektedir. Ama gerçekte dĂśrt kanatlÄą meyve sineÄ&#x;i uçuĹ&#x; için gerekli yapÄąlardan yoksundur. Dengeleyicileri kaybolmuĹ&#x;tur ve onlarÄąn yerini yeni bir Ĺ&#x;ey deÄ&#x;il, diÄ&#x;er kÄąsÄąmda zaten bulunan yapÄąlarÄąn kopyalarÄą almÄąĹ&#x;tÄąr. Her ne kadar dĂśrt kanatlÄą meyve sinekleri resimleri, mutasyonlarÄąn yeni bir Ĺ&#x;ey eklediÄ&#x;i izlenimini verse de, bunun tam tersi gerçeÄ&#x;e daha yakÄąndÄąr.4 Ti \eO j gg ij Y j [i h hYh j ai^ i h[h h ed j g j] j dig` je bgi ij e d j efi dh\ i j jU ibi j fj `[ U jf g jf g je bgi i g Y j ]i dibghYheh\gij a _j f eW fdj biWhdhb i

a j di j c^i ijfigi j Z f ^e d j f j ibi ] ejd` [ j jf`Z`fji^ieidh gija jeci\\ie e f i gij fja j` e d j] jdibhdh\jec idb c Z f ^e d j fe f g jScjec idb i h je fV i hj Z fj c f j ib hj \iei gij ac i h j U `e` ` U [i hbija j ibgij] bija jUb fUj [ fjX\

f eidhj\ c cgc j/` f`j ^e f j i jacj ibi b j i \eigij Z f ^ [ fj fja j i i_jd d e ieie ja \c cWjZXfe d j g j i[if h jN] e d j X je bgi ij e d j f jacje bi i [i ec idb c j j a j d d idh\j ibgi hj gcYc c gg ij e fjfc^fcdc\jif ij] ja e jibfh hgh

T ibhdhb ij a j [i hgij gi ij X [ j ]i j eibi b Wb ja jc\]c j] bija jX\

Y _jec idb i jd V c[c gije bgi ij e d j efi dh\gh jIc idb i h a j[i hbi_j j[i hbiji j eibi jb ja ja j f e ] j cj i f hj a j [i hj i j e j `[`j b f c

Ic idb j gg idh_j Ti \ej bi i h h _j Ti d ei hfdh\ hYh h j j a`b`fj Xd d j ed j g

/` f`j ] ej f _j e g _j Z f j eibi j ac ibi jU ibgi hjec idb i iUjgibi eif igh

VarsayÄąlan FaydalÄą Mutasyonlar İçin Gereken Sonsuz Zaman G Z f j ibgi hjec idb i h j Z f ^ a [ Y ei j ]i dibghYheh\gij a _j ec idb j gg idh ] ej d jcbeieif igh jI1Fj6Iiddi[ cd d 1 d c j j F [ bj Vj Iiddi[ cd dj F f 9 N d `d`7Og _jN f fjI` g d Y j3if` d jA dX ` Ic ibjNg _jUL VTi d jN] e jS ed jF ; i ifj? d \ Y Ujai^ hf hjeifi d g _jigiW idb ieiZ hja jg Y ^ e je bgi ij e fj Z ji hjecV idb j f b di_j ac c j dig` j i [ifj a e bi jbh gija j Z f ^ [ Y _j Y j f jg`\ j gi j i[ifdi_j acj gc cegij T` bi h j bi^h gi gi ijc\c ja jd` _jgi ijg Y cdcjQP_PPP_PPP_PPP bh ij biZj i[iYh hjiZhf ieh^ h < Ii ei fZ _ja g j i\ ijecV idb c j ib hj i gij e bgi ij V e d j f jf eW fdjbiWhj] j V MutasyonlarÄąn zararlÄą etkileri, resimdeki canlÄąlarda açĹkça gĂśrĂźlebilmektedir. Mutasyonlar canlÄąlarÄą ya sakat bÄąrakÄąr ya da onlarÄą ĂśldĂźrĂźrler. Mutasyonlar canlÄąlarÄą geliĹ&#x;tirmez, onlara yalnÄązca zarar getirirler.

87


Hayatın ve Evrenin Kökeni Konferansı i i gi_jec idb i h j ibgi hj] j f j gcYcj]i V dibh ghYh gij a _j Ti d j iZhdh gi j a j \iei W a e j gcYc cjiZhfZija e f g jN jf bc Ti d g j Wi 9 j W dX `j G j G

K eWd j a _j a ^j ec idb c j ib hj i gij Z fV

^e d j d dc\j \iei j i i[iYh hj iZhfZij a V e f g 8 K dc\j\iei _jaXb ja j ei j eighYh i ieh ij e f g j - j acj ib hj \iei gi_j [i h i \ei i h jdi Wj gcf i hj `ejbiWhj] j i i Z j Z j a j ei g j #cj gc cegij ` `e`\g X g`Y`e`\j ec ^ ej [i hj Z ^ Y j ec idV b i ije bgi ij e j ei j efi dh\j gcYc iZhf h

N] e[ jG jG jK eWd _jdX\jf cdcjec idb gg idhj j j a j diW ieij gi ij biWeh^j ] j ` jb ja j9 idb j c^ c ia g Y j]i dibghYheh\ QPPje b ja b fja j W c cfj Z g _jec idb i gi g j g a [ fj ce cj a j d c[c j i [ifj J4@ e bi jbh gija je bgi ij a [ Y j i j e ^

Scjdibh_j@ <je bi jbh j i ifj i e j Y e \jT` bi h bi^h h j b`\ [ j fi j `\ g g 4 Fia j `ej ac i _ ec idb i h j ce cj a j f d j gcYc cj ] bi b j9 idb i je bgi ij a g Y j]i dibghV Yheh\gij ibijZhfi j diW iei i gh j3ifi j Z f g` bigijaXb ja j]i dibheijb jb f c

Sözde EvrimleÅ&#x;en Canlı Bedeni, Neden Mutasyonlara KarÅ&#x;ı Korunuyor? F`ej ] e[ j a ej igie i hj a e f g j f _j a [i h h j TLROdh gij gc cWj gc c f j a j f Wbi iei i idh h je bgi ij e j ei jd jg [ jg`^`f `

R i^ h ei i j `[ g j fj i i i h j c^eidh h

b [ fjf ceijc dc i h h j]i j gcYcj Z Y ibijZhfi eh^ h jTLRja d _ja a j i i i ijfi ^h f j g j a a g j i f hj dibhdh\j \ ej ]i j V eigi j f Wbi i iei\ j Sc i j g Y cj ie j id g g Y cj ELRObijaiY i ghYh ij e j c eidhj Z jZ d`\ Z j \ e j Z j S j d`\ Zj i\ ij a`b`f ie jid j gg g f _jg Y j i\ ijf`Z`fj i i h gg g jScjd jg [ j iddidj] jifh

hja jd d eg

Scjifh

hjd d eg j i ije bgi ij e d j ei fi ^hj d j f `j biWi j \ e j g j e ][c c

S ejigie i h_jf g jifh

i hjgi g jTLRO h ja`V ` `Y` `j f ceibij bX fj gi ij b j a j `[ d

f j] jf ceijd d e j ibi j g e g f jd cV [c ij]i eh^ i gh = CPjbh ja bc [ijK a j ] ejf` V d`d`j ai^fi hYh hj biWi j A j Aic

G idd jacjf cb ij j i ifj^c i hjbi\eh^ h H Rüzgarla taÅ&#x;ınan tozun Dürer'in "Melancholia"sını oluÅ&#x;turma ihtimali, gözü oluÅ&#x;turan DNA moleküllerinde meydana gelebilecek bir kopyalama hatası ihtimalinden çok daha küçüktür.9 Ti d _j TLROgif j acj ec[ \ ] j d d e j X V e \g j _j acj f cbcj g e d j i i^ h hW ac ij iZhf ieij e f j fiZh h i j 3ifi j a bi gi j gij e bgi ij e j ei j g bd j eV fi dh\j i j f Wbi ieij i i i hj `\ j a j bi^ie i jd i b dcje bgi ij jf jacjgijTi d ei hYh j \ e ja jf \jgi ij X\ jX ` jd V e f g

Ti O jX jd` g`Y`jg Yi jd fd b j gg idh h ] ej Z jf d j i ifja jiZhf ieij eighYh h ji V

i^h eidh h j] j fjfi c i h h jTi \eO ja gi a j i ifj X j W i ij Zhfeidh h j i gh gi _j L V Ti \eO j j a`b`fj d i hj i ifj ibij d` ` Uec idb i h j ] e ^ [ j f d Uj gg idh_j X ` g`Y` a ja ji gi ei[igi j ai j Di hj i \eibhja \i _jX g` _jb fj g _jf e \iei j gi jd if j `ej d

j f b fj\i i ] j ec idb j a j a j e fi \ei h j b Wb [i h i j ibij Zhfi ghYh hj gg ij e fj fc^fcdc\ a`b`fj a j diZei hf h j 3ifi j f _j bh

i j a bc [i acjbi i j jfi gh h eh^ i gh jN a jTi d ja e igie i hj gij ec idb i h j aXb d j ec[ \ ] j a `[`j ieibi[iYh hja e f g jL f ejZiYheh\h ja jTi d jai^h gij ji d jE [ i g Ti f dj a &j UMutasyonların çoÄ&#x;u zararlıdır, istenmeyen bir yan etkinin ortaya çıkması oldukça muhtemeldirUQP dX\ b jacj Z Y j i j e ^ jS` ` acj Z f j iYe j f e j Ti d j i ij ac Z` `fj gg ibhj ] e ja je fi \eidhj i ifjdc eibi Zi h^ei i hj] jac gij i ijhd i hj ei i h_jai h jTi V \ejg jaiY h hf i h gi jfib if i eif igh

QVj L [ idj D e

d_j D i ] j T d _j N] g [ j R i d j N] c _j Iid j S fd_ JPPQ_jd j4@V4<j JVj . i i j 2 dd_j A T _j F j A [i

bj 1 [ [ j Gc g j j Ti dej i gj 1

T d _jE bjAca d j1 [ _j2id _jJPP8_jd C@j CVj . i i j 2 dd_j A T _j F j A [i

bj 1 [ [ j Gc g j j Ti dej i gj 1

T d _jE bjAca d j1 [ _j2id _jJPP8_jd C8j @Vj. i i j2

d_jN] e j5f i h_jG fjbibh i h_j;[ifjJPPC_jd jQ4JVQ4Cj <VjG g jEi ibjFib _jF jG i jN] c jIbd b_jKW jS fdj: g _jQM=@_jd j@j 8VjG g jEi ibjFib _jF jG i jN] c jIbd b_jKW jS fdj: g _jQM=@_jd jJCPj 4Vj L [ idj D e

d_j D i ] j T d _j N] g [ j R i d j N] c _j Iid j S fd_ JPPQ_jd j=Qj =Vj L [ idj D e

d_j D i ] j T d _j N] g [ j R i d j N] c _j Iid j S fd_ JPPQ_jd j4@V4<j MVj L [ idj D e

d_j D i ] j T d _j N] g [ j R i d j N] c _j Iid j S fd_ JPPQ_jd j=Qj QPVjE [ i gjTi f d_jF jN% g gjA bW _j;% gj" ] d bjA dd_jQMMM_jd jQ@Qj


Teknik ve Bilim Araştırma Vakfı ediliyorsa, elbette daha hızlı koşanlar hayatta kalır. Bu doğru. Ancak bu süreç ne kadar uzun olursa olsun sadece daha hızlı koşan geyikler var olur. Bu geyikler, at gibi bir başka türe dönüştürmez çünkü doğal seleksiyon hiçbir şekilde DNA üzerinde değişiklik meydana getirmez. Yeni genetik bilgi ekleyemez, yeni proteinler üretemez veya yepyeni organlar ortaya çıkartamaz. Doğal seleksiyon yalnız zayıf ya da hasta bireyleri topluluktan kaldırır. Doğal seleksiyonun planlama veya öngörü gibi yetenekleri yoktur. Bu nedenle doğal seleksiyon gibi kör ve şuursuz bir mekanizmanın canlılarda bulunan tüm kompleks tasarımı ve bilgiyi yaratmış olması imkansızdır. Doğa nedir? Doğa hava, toprak ve taştan meydana gelir. Doğanın kendisi yaratılmıştır, bir bilince sahip değildir. Söz konusu şuur yalnız her yeri sarıp kuşatan Allah’a aittir. Doğal seleksiyon elbette bilinçli bir mekanizma değildir. Bu nedenle Charles Darwin doğal seleksiyondan bahseden ilk kişi olmasına rağmen kitabında bir itirafta bulunur: "Faydalı değişiklikler oluşmadığı sürece doğal seleksiyon hiçbir şey yapamaz". Neo-Darwinistler iddia ettikleri faydalı değişikliklerin nedeni olarak ise “mutasyonları” eklemek zorunda kaldılar. Peki mutasyonlar nedir? Mutasyonlar DNA’nın son derece kompleks yapısında gerçekleşen kopmalar veya yer değişiklikleridir. DNA üzerindeki harflerin yer değişikliği, yeni harflerin eklenmesi veya bu harflerin çıkartılması mutasyonlara neden olur. Bunlar kopmalar veya yer değişiklikleridir. Mutasyonlar yalnız kanser, çeşitli engellilik durumları veya ölüme neden olurlar. Yararlı bir mutasyondan söz edilemez. Bazı bilim adamları sözde sessiz mutasyonların var olduğunu iddia etseler de, bu sessiz oldukları söylenen mutasyonların çoğunun canlıya zararlı olduğu anlaşılmıştır. Mutasyonlar genellikle DNA replikasyonu, DNA’nın kopyalanması veya ultraviyole radyasyon ya da kimyasal maddeler gibi zararlı dış etkiler sonucu meydana gelir. Bunlar canlılara sadece zarar ve hasar verirler; örneğin kansere yol açarlar, canlıda patoloji, asimetri, engellilik ve ölüme neden olurlar. Çünkü mutasyonların yaptığı etki bir bilgisayara çekiçle vurmak gibidir. Bilgisayara çekiçle vurulması, daha iyi bir bilgisayar üretmez. Herkes bunu bilir, bu gerçeği kavramak için bilim adamı olmanızgerekmez.

89


Hayatın ve Evrenin Kökeni Konferansı Dünyanın en tanınmış biyoloji kitabı Campbell and Reece’dir. Bu tüm dünyada kullanılan standart bir ders kitabıdır. Bu kitapta evrim ve Darwinizm savunulsa da, mutasyonlar bölümünde bir benzetme yapılır ve mutasyonların yararlı olması, arabanın kaportasına ateş edilmesine benzetilir. Sonra da, arabaya ateş edilmesinin elbette motorun daha iyi çalışmasını sağlamayacağı belirtilir. Her ne kadar mutasyonların yararlı olmayacağını bilse de, sonraki sayfalarda mutasyonları hala yararlı bir mekanizma olarak savunur ve evrimi destekler. Bir bilim insanı bu şekilde hareket etmez. Bunu söyleyen kişi ancak batıl inanışa sahip bir pagan rahip olabilir, çünkü savunduğu pagan ideolojidir. Darwinizm batıl olan, pagan bir dini savunmaktadır. Mutasyonların neden bir evrim mekanizması olmadığını özetlersek: Mutasyonların doğrudan etkisi zararlıdır. Mutasyonlar bir organizmanın DNA'sına yeni hiçbir bilgi eklemez. Bazı evrimcilerin verdiği orak hücreli anemi, CCR5 HIV mutasyonları veya E. coli deneylerindeki sitrik asit döngüsü gibi örneklerin hepsi genom üzerindeki bilgiyi azaltır ve zararlı sonuçlar doğurur. Bu demektir ki, yararlı hiçbir mutasyon yoktur. İşte bu nedenle evrimci Richard Dawkins'e tek bir yararlı mutasyon örneği vermesi istendiğinde kayıt cihazını durdurmuş ve cevap verememiştir. Fakat Darwinizm’e göre, trilyonlarca yararlı mutasyon örneği bulunmalı. Faydalı mutasyon örneği verilmesi istendiğinde bu nedenle Richard Dawkins gözlerini 17 saniye boyunca tavana yöneltip, kaydı durdurmuştur. Şimdi fosiller konusuna geldiğimizde, günümüzde 600 milyon fosil ortaya çıkartılmıştır. Fosiller geçmişte yaşamış canlıların kalıntılarıdır. Örneğin, burada bir kurbağa fosili görüyorsunuz. Bunlar canlıya ait kalıntılar. Bu fosiller milyonlarca yıl yaşında, bazen canlı bütün bir iskelet olarak korunmuş veya tek bir diş kalmış. Bugün 600 milyon fosilden bahsediyoruz. Ancak fosil örneklerinde gördüğünüz gibi, canlılar aniden ortaya ve yaşam tarihi boyunca hiçbir değişikliğe uğramazlar. Elimizde bu gerçeğe ait 600 milyon fosil var, ancak evrimciler canlıların milyonlarca yıl içinde DNA üzerinde meydana gelen rastgele değişiklikler sonucu ortaya çıktıklarını iddia ederler. Bu durumda elbette evrimcilerin bize bu canlılara ait fosil örneklerini göstermeleri gerekir. Eğer iddialarına göre evrim gerçek ise, bize yarı balık, yarı amfibi hayvanlara ait fosilleri


Teknik ve Bilim Araştırma Vakfı göstermeleri gerekir. Örneğin bu canlılar %90 balık, %10 amfibi olmalı. Tüm bu ara geçişler mutasyonların rastgele bir mekanizma olması nedeniyle, asimetrik ve patolojik özellik taşımalı. Bize yarı amfibi, yarı sürüngen canlıların var olduğunu göstermeliler, sürüngenlerden memelilere geçişin nasıl olduğunu gösteren ara geçiş formlarını sunmalılar. Eğer hiçbir ara geçiş formu yoksa, bu elbette evrimin olmadığı anlamına gelir. Bugün yeryüzünde 600 milyon fosil bulunuyor. Fosil kanıtlarından canlıların aniden ve eksiksiz bir vücutla belirdiklerini ve dünyada bulundukları süre boyunca hiçbir değişikliğe uğramadıklarını görüyoruz. Burada size evrimcilerin iddialarını açıklamak istiyorum. Bu denizyıldızının 100 milyon yıllık bir süre içinde evrimleşerek balığa dönüştüğünü iddia ederler. Biz de fosil kanıtlarına bakarız. Elbette bilimsel delillerini görmemiz gerekir. Elimizde denizyıldızı fosilleri var mı? Evet, milyonlarcası bulunuyor. Peki elimizde balık fosillerimiz var mı? Yine, milyonlarcası var. Öyleyse bunların ara geçiş formları, daha doğrusu yarı balık, yarı denizyıldızı canlı formları bulunuyor mu? Örneğin yüzde 90 balık ve yüzde 10 denizyıldızı; ya da yüzde 95 balık ve yüzde 5 denizyıldızı canlılara ait fosiller bulunuyor mu? Hayır, bunun tek bir örneği bile yok. Bunun ne anlama geldiğini biliyor musunuz? Allah, evrimle yaratmadı, "Ol" emriyle ani bir yaratış ile var etti. Milyonlarca fosil bu delili, bu gerçeği doğruluyor. Öyleyse, Charles Darwin'e soruyoruz. Türlerin Kökeni kitabında sözde ara geçiş formları ile ilgili neler söyledi? Çünkü ona göre evrim doğru ise, bu evrime ait ara geçiş formları bulunması gerekiyordu. Şimdi ne dediğine bakalım. Darwin şunları söyledi: “Eğer gerçekten türler öbür türlerden yavaş gelişmelerle türemişse”. Burada türlerin yavaş gelişmelerle diğer türlere ara geçiş formları yoluyla rastlantısal olarak evrimleştiğini söylüyor. “... neden sayısız ara geçiş formuna rastlamıyoruz?” Ara geçiş formuna rastlamıyoruz, çünkü hiçbir ara geçiş formu yok. “Neden bütün doğa bir karmaşa halinde değil de, tam olarak tanımlanmış ve yerli yerinde? Sayısız ara geçiş formu olmalı, fakat niçin yeryüzünün sayılamayacak kadar çok katmanında gömülü olarak bulamıyoruz... Niçin her jeolojik yapı ve her tabaka böyle bağlantılarla dolu değil?” (Charles Darwin, Türlerin Kökeni, sf. 172, 280)

91


Hayatın ve Evrenin Kökeni Konferansı

%?5 =>+;:@ 36><<;=>:>:@ @#9< !?4<?:5?69@1>=@.<7?85?*?79=@@ >iea b j [i h i h_j e`f ee j f eW fd f Xd j ` `e`\j[i h i h gi j i fdh\j]i hf i gh

Scj gc ce_j Ti O j ibi j ] ej iYi[h ij d g`^e f _j ibi j ] ejd` [ j Z ja jdi ^ e jg ji `d j e f g jTi O j ] ej V d j X _jdX\g j dig` j c^i j fj `[ i gh gi j fj `[ jb b`\` g j `f`ejd` e _ ac c ji gh gi jaid jbiWh hjZ fj `[ jai^ ibi i f j bi^ie_j dcgij bi^ibi j fj a j cej g ]iej e g j 3 cej dibhdhj \iei ij i ei h_ ac c ij i h hj i ifjgij ` jZ Yi ei hgh j3ifi >iea b j ac c i h h j ibij Zhfi ghYhj Z f acj ^ f g j eieh^ h j Ti O j ] ej iYi[hj iV eie j d jgX e`^_j ` `e`\g f g jZ f gi ij i\ ijdibhgijZ ^ f_j[i hj i jgi ij f ai^h gi_j fj `[ g j e j d ij f g Xd e ^ j(Detaylı bilgi için: Darwin'in AnlayamadıÄ&#x;ı Kambriyen, Adnan Oktar) Ti d j g 9 b j dhfhj dhfhbij aiY hj f bcj a Ti d j Z jac cjf ^ e fja`b`fja jbhfhegh fc^fcdc\ jRSTO j j` `je`\ g jKe V d i j1 d c Ogij6Ke d i jI`\ d 7jbX [ ] jWi j i jD i djT j2i [ jgi acj ai h j g j j dighfj e dcW i h gi j gcYc Z j fj i ifj QMPMj bh h gij f ^ e b j ai^ ighYh >iea b j d

jZ ^ Y jfi ^hdh gijg ^ g`^e`^ ` jQMQ4jbh h ijfigi jg ]iej g jZi h^V eidh gij W iej8<ja j d jX Y j W igh

Sc i h j `e`j>iea b jgX e jf eW fd [i h i h iji j2i [ _je dcWj gcYcjai h jg ig ij b fj g _j i Z i h ij dj g`^ `Y`j Z f g d jg ^ jg`^` jacj d

j \ e b fi i j ] g j / f Y j d e j ] j a j Ke V d i jI`\ d O g f jZ fe [ jf g jScjX\

] j X e j d

j ibij Zhfeidhj i [ifj 4Pj bh

d ije`ef` j i[if h j5d i

ja ejigiehjG i g K[ g jacjf cgij^cjb cecjbiWi H EÄ&#x;er Walcott isteseydi, fosiller üzerinde çalıÅ&#x;mak üzere bir ordu dolusu öÄ&#x;renciyi gö-

revlendirebilirdi. Ama evrim gemisini batırmamayı tercih etti. Bugün Kambriyen Devri fosilleri Çin'de, Afrika'da, Ä°ngiliz Adaları'nda, Ä°sveç'te ayrıca Grönland'da da bulunmuÅ&#x; durumdadır. (Kambriyen Devrindeki) Patlama, Dünya çapında yaÅ&#x;anmıÅ&#x; bir olaydır. Ama bu olaÄ&#x;anüstü patlamanın doÄ&#x;asını tartıÅ&#x;mak mümkün olmadan önce, bilgi gizlenmiÅ&#x;tir. (Gerald Schroeder, "Evolution: Rationality vs. Randomness", http://www.geraldschroeder.com/evolution.html s. 74-75) 2i [ Oc jac c i ijc i^ hYhjSc ddjK i Og f >iea b j d

_j 2i [ Oc j X `e` g j bh

i jd ijb g j [ g jUDiea g j cacU i ifj i h i j ] j Bi bj S i[fe j 2 _ T fjS dj jK e jD ibjI dO je bV gi ij j c\ei i j f a _j QM=PO g j d

g ib hja j^ f g ji i \j j- j ic i h j2i V [ Oc ja g Y g jZ fjgi ijZ ^ j] jdh igh^h gcYcjd c[c ij]i gh i j3 d

ja jfhdeh h _ ` `e`\g ja j[i hjfi ji h gijdh h V

i gh h ieibi[iYh_jg ibhdhb ij^ eg f g j i f hj V

ce i h jX f j] g f jbX ` g j X `^ja V g g j Di h i _j <@C @MPj e b j bh j X [ d g d` e ^j >iea b j gX e g _j e`f ee

] jf eW fdj i

j ji g j ibijZhfeh^ i gh

; ibijZhfi jd cZjTi d jigh ijXb d a f e g f j f _j a ej igie i hj acj i j i f a j UWi ieiUj i ifj ig i gh gh i j U>iea b Ai ieidhU&j a ej i j j a \ d \_j ] e[ a ejigie i hjiZhdh gi j d j jiZhf ieidh\j ibV

i h h jai^h gij b gc j Ti d _j g j g jacj iYi `d `jac c i fi ^hdh gijig ijd dd \ Y j Xe` e`^ g j] jac ac c i j Zj b fec^j a j gi] i eif igh i j ?iV ^ieh j i j iffh gijfc c ighf i hjdibhdh\ji gi h[h d i b bcja ejg g ja a ji gh [ijbibh V

i f _j<@Pje b jbh jX [ f jacja`b`fj ibhj i h V

i eieibi_jac c j ] ej d j ieie j igi fi gh ghYh hj dd e e b jZi h^eif igh i jSc c iZhfZij biWeh^j ] j `ej d

j dif ieh^j i D i dj T j 2i [ j gi_j Ti \ej i gi V ei[idh h j j j a bc i ij ]i ia [ Y j a`b`fjg j] jX f g ja g


Teknik ve Bilim Araştırma Vakfı Darwin’in kendisi ara geçiş formları olmadığını söylemiştir. Ara geçiş formları yoksa, bu durumda evrim de yoktur. Darwin her katmana baktıklarını, çok sayıda fosil bulduklarını ve kendi döneminde yeterince fosil ortaya çıkartıldığını söylüyor. Fakat belki gelecekte ara geçiş formlarının bulunabileceğini açıklıyor. Günümüzün en tanınmış paleontologlarından birinden söz etmek istiyorum. Paleontolog fosil bilimcisi demektir. Bu kişi dünyanın en tanınmış fosil uzmanı ve aynı zamanda Darwinizm’i destekliyor. Adı, Niles Eldredge ve Amerikan Doğa Tarihi Müzesi yöneticisi. Fosil kayıtlarıyla ilgili şunları söylüyor: “Fosil kayıtlarında sıçrama vardır.” Fosil kayıtlarında sıçrama olduğunu söylüyor. Fosil kayıtlarında atların, fillerin, kuşların, sürüngenlerin bulunduğunu fakat aralarında bir geçiş olmadığını belirtiyor. Bu nedenle sıçrama olduğunu iddia ediyor. Bu hiçbir ara geçiş formu olmadığı anlamına gelir. “…Tüm deliller, fosil kayıtlarının ortaya koyduğu sonucun doğru olduğunu göstermektedir” diyor. Dolayısıyla fosil kayıtlarına ait kanıtların doğru olduğunu kabul ediyor. “(Fosil kayıtlarında) gördüğümüz boşluklar, hayatın tarihindeki gerçek olayları yansıtmaktadır, bunlar yetersiz bir fosil birikiminin sonucu değildir” sözleriyle de hiçbir ara geçiş formu görülmediğini açıkça belirtiyor. (Niles Eldredge ve Ian Tattersall, The Myths of Human Evolution, Columbia University Press, 1982, sf. 59) Dolayısıyla Eldredge ara geçiş formu olmadığını kabul ediyor. Darwin de ara geçiş formu olmadığını söylüyor. Stephen Jay Gould da, yine aynı şekilde ara geçiş formu bulunmadığını açıklıyor. Bu durumda ara geçiş formları olmadığına göre, bu insanların neden Darwinizm’i ve evrimi savunduklarını soruyoruz. Bunun nedenini size başlangıçta açıklamıştım. Charles Smith’in sözlerini hatırlarsanız, evrim ateizm demektir. Bilimsel delillerin evrimi çürütmesine rağmen, sadece ateizmi yaşatmak için bu Darwinizm aldatmacasını savunuyorlar. Paleontolojinin gösterdiği bulgulara bakıldığında Darwinizm’den ne beklendiğini görüyorsunuz. Evrimciler, öncelikle ilk hücrenin tesadüfen var olduğunu iddia ederler. Sonra bu tek hücrenin bugün yeryüzünde bulunan tüm canlılara dönüştüğünü söylerler. Bekledikleri, tek bir hücreden diğer tüm türlerin var olmasıdır, değil mi? Ancak elimizdeki fosil kanıtları böyle söylemiyor.

93


Hayatın ve Evrenin Kökeni Konferansı Burada gördüğünüz hat 540 milyon yıl önce yaşanan Kambriyen dönemini temsil ediyor. Bundan daha öncesinde yaklaşık 600 milyon yıl kadar önce yalnız 3 farklı filum vardı. Filum belirli bir vücut planı ve yapısına sahip hayvan gruplarını temsil eder. Buradaki örnekte görüldüğü gibi Kabuklular filumunda yumuşakçalar, yuvarlak solucanlar, eklembacaklılar yer alır. Bu tür yapı ve vücut planına göre, yalnızca üç tür filum vardır. Diğerleri Sölentera ve Porifera adı verilen süngergillerdir. O dönemde bu tür hayvanlar bulunur ve bunlardan üçünü burada görebilirsiniz. 540 milyon yıl önce Kambriyen döneminde ani bir patlamaya benzer şekilde Allah’ın "Ol" emriyle 50 farklı filum ortaya çıktı. Bu nedenle söz konusu döneme “Kambriyen Patlaması” denilir. Peki bu 50 farklı hayvan grubu zaman içinde ne oldu, sayıları giderek azaldı. Günümüzde bu filumlardan yalnız 35'ini görüyoruz. Ama gördüğünüz gibi hepsi bir anda ortaya çıkmıştır. Allah’ın bir anda yaratması sonucu 50 farklı hayvan grubu var olmuştur. Ve şimdi ise geriye 35 farklı hayvan grubu kalmıştır. Başlangıçta Siyanobakteri dünyada var olan ilk hücredir. Bundan 3.8 milyar yıl önce ilk hücre Allah’ın bir anda yaratmasıyla dünyada var olmuştur. Bunlar Siyanobakteri adı verilen ve fotosentez yoluyla oksijen üreten mavi alglerdir. Son derece kompleks bir canlı hücresidir ve bir anda var olmuştur. Bu da evrim ile değil, ani bir yaratılış ile var olduklarını gösterir. Evrimle bir yaratılış da söz konusu değildir. Bu da Kambriyen döneminden bir görüntü. 1990'ların sonlarına doğru Çin'de elde edilen bulgularda bazı omurgalı ve omurgasız hayvanlar, hatta bazı omurgalı balıklar da bulunmuştur. Tüm bu hayvan gruplarından bahsediyoruz ve dikkatinizi şu canlıya, Anomalocaris’e verin lütfen. Bu fosil 2012 yılında bulundu. Size aynı zamanda trilobit hakkında bilgi vereceğim. Birçok mercekten oluşan bileşik göz yapısına sahipler. Bu son derece kompleks bir göz yapısı, ve canlılığın tarihinde bir organ olarak ilk ortaya çıkan göz yapısı. Bunun öncesinde size daha önce gösterdiğim üç filumda bulunan canlılarda ışığa duyarlı hücreler bulunur. Fakat burada, Anomalocaris gözüne benzeyen, dünya tarihindeki göze sahip ilk hayvanları görüyoruz. Şimdi benim gözümde iki mercek bulunuyor, değil mi? Bir mercek soldaki gözde, diğer mercek sağdakinde. Fakat bu Anomalocaris canlısının bir gözünde 16 bin mercek var. Diğer gözünde de 16 bin mercek var, toplamda 32 bin


Teknik ve Bilim Araştırma Vakfı mercek yapıyor. Buna bileşik göz yapısı denir ve birdenbire ortaya çıkar. Bu da ani yaratılış olduğunu gösterir. Bir başka örnek ise burada gördüğünüz tek gözünde 3 bin mercek bulunan trilobit adlı canlı. Trilobit de yine Kambriyen döneminde aniden ortaya çıkıyor. Bu tür göz yapısına günümüzde yaşayan böceklerde rastlıyoruz. Örneğin arılarda, sineklerde ve yusufçuk böceğinde. Son derece kompleks yapıya sahip bu gözler, canlılığın tarihinde birdenbire ortaya çıkar ki, bu da Allah’ın “Ol” emriyle yaratıldıkları anlamına gelir. Şimdi, evrimcilere sorarsanız size ellerinde bir düzineden az ara geçiş formu olduğunu söylerler. Bunlardan en tanınmış olanları buradaki Archaeopteryx veTiktaalik roseae fosil örnekleridir. Evrimciler bunları ağızlarından düşürmezler ve diğer başka örnekler de öne sürerler. Archaeopteryx için evrimciler her ne kadar kuşların atası olduğunu iddia etseler de, bu canlının tam bir kuş olduğu anlaşılmıştır. En önde gelen ornitologlar, daha doğrusu kuşbilimciler, uçuşun kökeni üzerine yaptıkları çalışmalarla bunu doğrulamışlardır. Bu bilim adamlarından en tanınmışı Alan Fedducia bile bir Darwinist olmasına rağmen, “bu fosilin tam ve eksiksiz bir kuşa ait olduğunu” söyler. Önceden eksik olan sternum denilen göğüs kemiği 1919 yılında Almanya’da bulunmuştur. Buradaki fosil ise Tiktaalik Roseae adıyla bilinir. 2004’te bir ara geçiş formu olduğu iddiasıyla tüm dünya medyasında yer aldı. Bu fosilin yarı karada, yarı suda yaşayan bir canlıya ait olduğunu öne sürdüler fakat bu iddianın bir sahtekarlık olduğu ortaya çıktı. Çünkü aslında Çin’de yaşayan Alligator sinensis timsah türüne benzer bir kafatası buldular. Bu düz kafatasını bulduktan sonra ona bir gövde eklediler. Timsah kafatasına balık vücudu ekleyerek, canlıya karada ve denizde yaşayan bir hayvan görünümü vermek istediler. Bu bir sahtekarlıktır. Peki bu insanlar neden durmaksızın sahte deliller sunuyorlar? Çünkü ellerinde evrim için delil bulunmuyor, hiçbir ara geçiş formu yok. Darwinizm’i desteklemek için soyu tükenmiş canlılara ait fosilleri değiştirip ya da tümüyle sahtekarlık ürünü fosiller oluşturup sahte deliller üretiyorlar. Şimdi, ünlü aldatmaca insanın atası efsanesinden bahsetmek istiyorum. Evrimin iddiasına göre insanın sözde atasının maymun olduğunu söylemekten utanıyorlar. Bu nedenle buna sözde ortak ata adını veriyorlar. Örneğin soyu tükenmiş maymunlara ait kafatasları bulurlar. Tarih boyunca 95


Hayatın ve Evrenin Kökeni Konferansı

><873 :@.7?59@ 1>=@!? 8;4?=<9489=@@ ' `ja jg f j] jib hj\iei gijgijiei X a jWi j i jD i djTi d _jQMQJjbhV

h gi_j 5 Og j A g j bifh i h gif j a Zcfc gi_ja jZ jf e Y j] ja jfi i idhjWi Zidh ac gcYcj gg idhb ij ibij Zhf h j / j f e Y eibec jZ d ja \ e d j iYe _jg ^ ] jfi i idhj di h f ja \ b gc jN j Z d

j UA g j RgiehUj ighj ] g _j <PPj a bh

hfja j i ja Z g j] j d j di h j ibi j ] e jX e jg j i ifj5 Og f jS d jIcV d ceOgijd e b jai^ igh j@Pjbh hji^fh ja d` ja bc [ij iffh gija Z fja ed jeifi bi\h gh_j b ce i j ] j Z \ e j biWh gh j T` bi h i f hj` ] d g j<PPO`ji^fh jifig e db _ A g jRgiehj`\ jg f ij \ j i\h igh Q ' `jRe fi hjWi i W jB j3 j;da gijQMC<O jS d jIcd ceOcj\ bi g _jUT Yi d` W \ jg c&jac_j di hYh j i jX [ d jg V ] j iffh gijX e ja jac c^Ujg b gc J ;bdi A g j Rgieh_j a`b`fj a j di fi hf_j a Z ^ f g jbiWh eh^ja`b`fja j bg

QM@MOgij d jS d jIcd ceOc jWi 9 aX `e` g j> j;if bjb ja jbi^ja V

e j bX e j i j U j d Uj e gc c_j ai\h df j d

j`\ g jg e fj d g jScjbX V e _j A g j Rgiehj d j `\ g j g j a g e j biWh gh j ?iWh i j d j A g j RgiV ehO h jZ jf e Y j Zj j Z e g Y ji i^h gh

Sc_j Z j f e Y j W iYh j i h gij a fiZ bh gi j i\ ijfi eighYh hj Xd b gc jR\je f i gi j Z j fi i idhj d j dig [ j a fiZj a j bh

hf ei hbgh

3 j e gc ij gibi h i ifj biWh i j d if f 9 fji i^ h ei i _jfi i idh h ji [ifja fiZ a j bh

hfj gcYc cj ibij Zhfi gh j / j f e V Y g f jg ^ j d jdc j i ifji^h gh h ghYh_j V d

jbi h gijac c i j f ji iZ i h jgijZ f i jb c ec^jig ja j if j gcYcji i^h gh C 2 O jbiW hYhjg ib hji i \ jacjdi fi hf QM<Cj bh h gij f d j i ifj i j g g j >i i idh <PPjbh jbi^h gija j di i_jZ jf e Y

g jb jX e`^ja j i c i iji jT ^ _j di i i j gcYcj \ e j] e fj Z jd igi jX\

i ifj f e ^j] jdh i i eh^_j f ejb jg X W` e ^ j Ti ij d ij gij a` ` j Wi Zi i _ df j X ` e j Z jW idbceVg f ei j j V f g e ^ jScj f _jf e f jid g jai h h V ghYh gijfiba cb gc jKi fi hYhj ibijZhfi i f W j: jG djD i f_jUT ^ j`\ g jbhW i ei \ e j ] e fj Z j biWibj i ifj b i eh^ gcYcj j figi j iZhfj f _j idh j c j gij acj \ g ffi j fiZeh^j ia ,Uj g b fj ^i^fh hYh h \ b e b gc @ Scj ^i^h h[hj Z Y j a ej bi\i hj Bi fj BiV ii j^cj^ f g jg j e ^ H Marvin Lubenov'un açıklamalarına göre: "Alt çenedeki orangutan diÅ&#x;lerinin üzerindeki törpü izleri açıkça görünür Å&#x;ekildeydi. Azı diÅ&#x;leri yanlıÅ&#x; Å&#x;ekilde dizilmiÅ&#x;ti ve iki farklı açıdan törpülenmiÅ&#x;ti. Köpek diÅ&#x;i de iki farklı açıdan törpülenmiÅ&#x;ti. Köpek diÅ&#x;i öyle derin Å&#x;ekilde törpülenmiÅ&#x;ti ki pulpanın kavitesi açıÄ&#x;a çıkmıÅ&#x; sonra içi doldurulmuÅ&#x;tu."5 Scj^i^h h[hj] jTi d jigh ijc i Zj] [ f ^ j i gh gi j A g j Rgieh_j @Pj bh hj i^fh a jd` g jd e f j gcYcjS d jIcd V ceOgi ji i[ jZhfi h gh j >c^fcdc\j acj di fi hf_j ] ej i g f j a`b`fj fi ij f g j a j i ifj b i i[if h j

QVjIi [ ejIc g _jF jN gj jD d g e_jG i gjEiW gd_jN gei d_ QM=P_jd j<Mj JVjK W j.ibjG c g_jUKe j2 g i gOdj3

bU_jL jK[ d _jRW j<_jQM4M_ d @@j CVj> j;if b_j2

iej: jG djD i fj j. jK_jUA g U_jI bgi j:i cdd _ [ jQP_jd jQCC j @VjK W j.ibjG c g_jUKe j2 g i gOdj3

bU_jL jK[ d _jRW j<_jQM4M_ d @@j <VjBi fjBi ii _j3i i j3 i djU2 i jN] c d djT O j2i j? cjF j> U_ 2jAca d jG cW_jJPPCjd jC@j


Teknik ve Bilim AraĹ&#x;tÄąrma VakfÄą 6.500’den fazla maymun tĂźrĂź yaĹ&#x;amÄąĹ&#x;tÄąr fakat gĂźnĂźmĂźzde bunlarÄąn yalnÄąz 120’si yaĹ&#x;amaktadÄąr. Nesli tĂźkenmiĹ&#x; maymun tĂźrlerine ait kafataslarÄą bulduklarÄąnda bunlarÄą kßçßkten bĂźyĂźÄ&#x;e doÄ&#x;ru sÄąralarlar. Bu sÄąralamanÄąn sonuna soyu tĂźkenmiĹ&#x; birkaç insan ÄąrkÄąnÄą da eklerler ve bunun insanÄąn evrimini gĂśsterdiÄ&#x;ini iddia ederler. Hiçbir zaman insanÄąn atasÄąnÄąn bir maymun olduÄ&#x;unu açĹkça sĂśylemezler fakat ortak bir atanÄąn varlÄąÄ&#x;Äąndan sĂśz ederler. Bunun nedeni atalarÄąnÄąn maymun olduÄ&#x;unu sĂśylemekten utanmalarÄądÄąr. Ancak her zaman ortaya soyu tĂźkenmiĹ&#x; bazÄą maymun tĂźrlerini çĹkartÄąrlar. ÇoÄ&#x;u zaman bir diĹ&#x;, kafatasÄą parçalarÄą veya bĂźtĂźn bir kafatasÄą fosili bulurlar. Sonra, bunlarÄą alÄąp atĂślyelerine giderler. Ă–rneÄ&#x;in bu kiĹ&#x;i, John Gurche, dĂźnyanÄąn en tanÄąnmÄąĹ&#x; Darwinist ressamÄądÄąr. ÇalÄąĹ&#x;malarÄąnda sĂźrekli hayal gĂźcĂźnĂź kullanÄąr. LaboratuvarÄąnda insanlarÄąn vĂźcutlarÄąndan kalÄąplar çĹkartÄąr. Burada gĂśrdĂźÄ&#x;ĂźnĂźz arkadaĹ&#x;Äą, onun yĂźzĂźnden kalÄąp çĹkartmÄąĹ&#x;. Daha sonra bu kalÄąp ĂśrneÄ&#x;i Ăźzerinde oynamaya baĹ&#x;lar.

/?= >:>68<;=>:@ 7? .<7?85?*?69@><;@-<)><>@-8>=?'<?=9@@ Johns Hopkins Ăźnv. Carnegie DoÄ&#x;a Tarihi MĂźzesi paleontologlarÄąndan Chris Beard: "Bu fosilin, BÄ°ZE Ä°NANDIRMAK Ä°STEDÄ°KLERÄ°NÄ°N AKSÄ°NE, ne maymunlarla, ne de insan ile bir baÄ&#x;lantÄąsÄą yoktur."1 Duke Ăœniversitesi'nden paleontolog Richard Kay: "Ida'nÄąn kayÄąp halka olduÄ&#x;una dair iddialarÄą destekleyecek elde hiçbir bilimsel analiz olmadÄąÄ&#x;ÄąnÄą", YANÄ° HİÇBÄ°R DELÄ°L OLMADIÄžINI açĹkça itiraf etmektedir.J Timesonline: "Attenborough, Ida'yÄą, insanÄąn geçmiĹ&#x;i ile en yeni ve en mĂźkemmel baÄ&#x;lantÄą haline getiren MEDYA SÄ°RKÄ°NÄ°N bir elemanÄą haline geldi. BĂśyle bulgular, genellikle akademik dergilerin ciddi sayfalarÄąnda gĂźn ÄąĹ&#x;ÄąÄ&#x;Äąna çĹkarÄąlÄąr. Ama Ida ile ilgili olarak, Amerikan DoÄ&#x;a Tarihi MĂźzesi'ndeki

Ĺ&#x;atafatlÄą basÄąn toplantÄąsÄą dÄąĹ&#x;Äąnda bĂśyle bir Ĺ&#x;ey sĂśz konusu olmadÄą. SonrasÄąnda fosili inceleyen kiĹ&#x;iler araĹ&#x;tÄąrmalarÄą hakkÄąnda detaylar verdiler. Ancak yapÄąlan açĹklama son derece saçmaydÄą."3 Cambridge Ăœniversitesi'nden insanÄąn evrimi profesĂśrĂź Robert Foley: "Dr. Simons 10 yÄąl sonra beni ilk defa olarak bu SAÇMALIK hakkÄąndaki Ăśfkesini paylaĹ&#x;mak için aradÄą ve on yÄąl sonra ilk defa olarak onunla aynÄą fikirde idim. Sunulan ĂźrĂźn Ăśylesine olaÄ&#x;anĂźstĂźydĂź ki, Ĺ&#x;imdi bu Ĺ&#x;ovun sĂźresini tamamlamak için bilim adamlarÄąnÄąn baskÄą altÄąnda olduklarÄą anlaĹ&#x;ÄąlmÄąĹ&#x; oluyordu. K e dj d j^c i h dXb `b gcHjUScjdiZeij] jZ fj f jScj iV eie jfX `ja ejbiWeif h

jTi cdje`V f ee ja j d _jieijB5/S5Ej#N>5:TNj>R?1A BR:>RjTN 5: jN-E5Ij5/5LjS5EjR/IR jFN#V >5:jNT5?;E U@

QVjF jI dd j: f,jL _jRSDjL dj ] d _jIibjJP_jJPPM jF jI dd : f,jL _jRSDjL dj ] d _jIibjJP_jJPPM JVjG aa d_jR jUE ] c i bUj3 dd j3i dj jTi\\ jAi d d jK[ [ L;2 Ti bjL d jA d gj jd[ [ d[ [ ei jIibjQM_jJPPM_ji[[ dd gjIib JP_jJPPM CVj WH(( e d [ cf( ( d(cf(d[ [ (i [ 8C<PPM< [ @Vj WH(( e d [ cf( ( d(cf(d[ [ (i [ 8C<PPM< [

97


Hayatın ve Evrenin Kökeni Konferansı

Fahri Başkanı Sayın Adnan Oktar’ın eserlerinin pek çoğunda Darwinizm’in geçersizliği bilimsel delillerle çürütülmektedir. Bu konferansta hazırlanan çalışmalar kendisinin eserlerinden faydalanılarak hazırlanmıştır.

Sonucundaysa hiçbir bilimsel delile dayanmayan, tamamen hayale dayalı bir görünüm elde eder. Burada gördüğünüz gibi yarı maymun, yarı insan görünümlü, geçmişte yaşadığı iddia edilen bir fosil üretir. Son aşamada, çalışmasına insan bakışına sahip gözler ekler. Bu kafatası parçasını 100 farklı sanatçıya verdiğinizde, 100 farklı çizim üretirler. Dolayısıyla bunların hiçbir bilimsel değeri yoktur. Burada sahte çizimleri görüyorsunuz, bir orangutanı alıp kasıtlı olarak ona insan gözleri ekliyorlar. Sonuçta yarı orangutan, yarı insan görünümü verdikleri bu sözde ara geçiş formunu size bakarken görüyorsunuz. Fakat bunların hepsi sahtedir ve bilimsel bir değeri yoktur.


Teknik ve Bilim Araştırma Vakfı Size evrim sahtekarlıklarına ilişkin birkaç örnek vermek istiyorum, bunun gibi pek çok örnek var. Bunun adı Nebraska Adamıdır. Yıllar önce ABD’nin Nebraska eyaletinde tek bir diş buldular. Bu tek dişe dayanarak bu canlının ailesinin, kuzenlerinin, çocuklarının, babasının ve annesinin çizimlerini yaptılar. Tüm bu çizimleri tek bir dişe dayanarak tasarladılar. Bunun ardından ne olduğunu biliyor musunuz? Fosilin geri kalanının bir domuza ait olduğunu buldular. Sonra tabii ki özür dilediler. Bu da Ernst Haeckel, embriyo üzerine bazı çizimler yaptı. İnsan, maymun ve köpek embriyolarını birbirlerine benzer şekilde çizdi. Ardından, bu yaptığı çizimlerin yanıltıcı aldatmacalar olduğunu itiraf etti. Peki cevap olarak ne söylediğini biliyor musunuz? Özür dilemeyeceğini, çünkü kendisi dışında herkesin yanıltıcı çizimler yaptıklarını ve sahte deliller ürettiklerini söyledi. Öne sürdüğü bahanesi buydu. Piltdown Adamı ise 40 yıl boyunca British Museum’da bir ara geçiş formu olarak sergilendi. Oysa bir insan kafatası bulmuşlardı, buna bir maymun çenesi ve insan dişi eklediler. 40 yıl boyunca bu sahtekarlık British Museum’da sergilendi ve bunun da bir sahte delil olduğu ispatlandı. Sonrasında, yine özür dilediler. Darwinistler bunu hep yaparlar, çünkü Darwinizm’i destekleyecek bir kanıtları yoktur. Ellerinde bilimsel kanıtları olmaksızın bu tür sahte çizimleri ortaya atarlar. Bu haber Discovery dergisinde, “Bu bizim geçmişimizin yüzü mü?” başlığı ile yer almıştı. Bir İspanyol paleontolog bu kafatasını Gran Dolina’da ortaya çıkardı. Bu kafatası 800 bin yıl yaşında ve tam olarak 11 yaşındaki bir çocuğa ait gibi görülüyor. Bugün yaşayan bir insanın modern kafatası özelliklerini taşıyor. Bu demektir ki, var olan tüm deliller Darwinizm’i çürütüyor ve Allah’ın Yaratıcı olduğu gerçeğini doğruluyor. Başka bir sahte kanıt ise 2009 yılında bulunan lemur fosilidir. Soyu tükenmiş lemur türleri de bulunur ve bunları insanın atası olarak sunmuşlardır. BBC, New York Times, tüm dergiler, The Guardian, Türk medyası gibi pek çok yerde bu fosil insanın atası olarak sunuldu. Sayın Adnan Oktar bunun bir lemur fosili olduğunu ve insanın atası olmadığını, sadece kuyruklu bir maymun olan bir lemura ait olduğunu belirtmişti. Birkaç ay sonra BBC manşetlerinde “Primat fosili ata değilmiş” diyerek özür diledi. The New York Times, “IDA olarak bilinen fosil iskeleti insanın atası değilmiş” diye haber yaptı. Her zaman aynı şekilde olur. İlk

99


Hayatın ve Evrenin Kökeni Konferansı önce bir şey ortaya atarlar ve bu bir tür beyin yıkamasına benzer. Herkes bu haberi okur ve sonunda özür dilerler. Dolayısıyla, bilim Darwinist değildir, ateist değildir ve Darwinizm’e düşmandır. Bilim Darwinizm karşıtıdır, bilim komünizm karşıtıdır ve Marksizm karşıtıdır. Bilim gerçekte Marksist, ateist ve Darwinist düşünceyi yıkar. Tüm dinler bize bir gerçeği öğretir: Yaratılış Gerçeği. Mutlak kudret sahibi Yüce Allah her şeyi “Ol” emri ile yaratmıştır. Dinlerin akıl ve bilimsel deliller ile öğrettiği budur. Tüm kutsal dinlerde bu inanış aynıdır. Bize her şeyi Allah’ın yarattığı, Yaratılış Gerçeği öğretilir. Bu demektir ki bilim dine aykırı değildir. Bazı insanlar “dini bilimle karıştırmayın” diye yorum yapıyorlar. Ancak bu yanlış bir yorumlamadır. Bilime aykırı olan evrimdir. Evrim bilim değildir. Pek çok bilimsel kanıt, ara geçiş formlarının bulunmayışı ve proteinlerin tesadüfen ortaya çıkmasının imkansız olduğu gerçeğine rağmen evrim savunulmaktadır. Canlılardaki tüm bu kompleks yapı ve bilgi Darwinizm’in iddialarını tek tek çürütüyor. Aynı zamanda, ellerinde tek bir ara geçiş formu da yok. Peki Allah, evrimle yaratabilir miydi? Elbette Allah dilese evrim yoluyla yaratabilirdi, fakat böyle olsaydı o zaman türler arasında tüm ara geçiş formlarını görürdük. Bu durumda ben, tüm arkadaşlarım ve TBAV Fahri Başkanı Sayın Adnan Oktar tabii ki evrimin en güçlü savunucuları olurduk. Fakat Allah, evrim yoluyla yaratmadı. O zaman neden evrimi savunalım? Evrim bilim değildir. Evrimin yanlışı yaşamın rastgele mekanizmalar, mutasyonlar ve doğal seleksiyon yoluyla ortaya çıktığını iddia etmesidir. Eğer iman eden biri herhangi bir şekilde evrimin tarafına geçerse bu ateizmin yolunu açar ve kişi sonunda inançsız olur. Allah evrimle değil, ani yaratış emriyle var etmiştir, bilim de bize bu gerçekleri gösterir. Kuran ayetlerinde Allah şöyle bildirir -kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım“... Hayır, göklerde ve yerde her ne varsa O'nundur, tümü O'na gönülden boyun eğmişlerdir. Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca ‘OL’ der, o da hemen oluverir.” (Bakara Suresi, 116-117) Allah “Ol” emri ile yarattı ve biz bu gerçeğin delillerini fosil kanıtlarında görüyoruz. Canlıların yaşam tarihinde aniden ortaya çıktıklarını görüyoruz. Örneğin, zamanda yeterince geriye gittiğimizde ilk bitki ve hayvan türlerini görüyoruz. 3.8 milyar yıl önce ilk yaşayan canlı hücresini


Teknik ve Bilim Araştırma Vakfı buluyoruz. Tekrar belirtmek gerekirse, ‘hayat’ sahibi olmak tamamen farklı bir şeydir. Bu, Allah’ın “Hayy” isminin tecellisidir. Hayatı yalnız Allah yaratır ve yaşatır. Sadece Allah’ın dilemesi ile hayat başlar ve yaşam devam eder. Tüm bunlar gösteriyor ki, bilim ve din kesinlikle birbiriyle uyumludur. Asıl bilime aykırı olan evrimdir. Canlılarda matematiksel bir kusursuzluk, örneğin altın oranı görmekteyiz. Bitkilere, galaksilere, DNA’ya baktığımızda altın oranı görüyoruz. Altın oran, Ortaçağ’da Fibonacci tarafından keşfedilmiş bir sayıdır. 1.618 rakamı, Allah’ın örneğin bitkilerde ve salyangozlarda kullandığı altın orandır. Bunu aynı zamanda galaksilerde, DNA’da, yüzümüzde, dişlerimizde ve parmaklarımızda da görmekteyiz. Nereye bakarsak bakalım bu altın oranı görüyoruz. Bu, Allah’ın yaratmasındaki matematiksel kusursuzluktur ve simetri ise bir diğer özelliktir. Allah’ın yaratmak için doğa kanunlarına ihtiyacı yoktur, tüm doğa kanunlarını Allah yaratmıştır ve bunları dilediği şekilde değiştirebilir. Allah, belirli şekillerde yaratır, örneğin yaratmasında farklı aşamalar var eder. İnsanın yaratılışında bir sperm ve yumurta hücresi kullanır. Bunlar bir araya gelip, birleştiklerinde çeşitli embriyolojik aşamalardan sonra insan meydana gelir. Veya tohumdan bitki yaratabilir ancak bunun evrimle hiçbir alakası yoktur. Aynı şekilde bir tohumu düşündüğümüzde, Allah bitkiyi tohumdan yaratır fakat bunun evrimle hiçbir ilgisi yoktur. Allah aynı DNA ile Yaratılış için belirli aşamalar kullanır. Fakat evrimin hayatın tesadüfler yoluyla ortaya çıktığı iddiaları imkansızdır. Evrimin herhangi bir mekanizması bulunmaz, bu çok önemli bir delildir. Bu gerçek aynı zamanda İncil’de de ifade ediliyor. Allah şöyle bildirir: “Arkadaşları bunu duyunca hep birlikte Allah’a şöyle seslendiler: ‘Ey Efendimiz! Yeri göğü, denizi ve onların içindekilerin tümünü yaratan Sen’sin.” (Elçilerin İşleri, 4:24) “Dünyayı ve içindekilerin tümünü yaratan, yerin ve göğün Rabbi olan Allah, elle yapılmış tapınaklarda oturmaz.” (Elçilerin İşleri, 17:24) Son olarak, söz edeceğim bu konu çok önemli. Bizler, beynimizin içinde yaşıyoruz. Algıladığımız her şey beynimizin belirli bölümlerine elektrik sinyalleri olarak ulaşıyor. Dışarıda bilimsel olarak hiç ışık yok, atomlarda hiç ışık yok. Dışarısı zifiri karanlık. Fotonlar atomlardan yansıyan elektronlardan yayılıyor, sonra gözdeki merceğe girip retinaya 101


Hayatın ve Evrenin Kökeni Konferansı i i ijgijcb c i gh jK bfh he i _jf jfi ie i h_ fi g ^ jfi g ^ j]c gcYcj Zjdi]i^ i _j i [i ` f b j bifhWj bhfi j a`b`fj g` bij di]i^ i hj Z jJP jb`\bh h jd e d j i j j iV f j e g j b j i gh j T j i ifh h j V di i ij fi\i gh ghYhj e ie _j ^ fi _j bi V Ti _j ] ej d j ibij i hYh gi_ ghe i^ei_jd ] _j gifi hfj a j g e jb a ejg` bidhja Z fjiZhgi j gcfZij jgcV dig [ j `Z ` jfi\i ghYh_j\ibh i h j \ f cegibgh jB `\j f je f df acjb f c_ igi jfi gh h ghYhj ei jfi c i h ijah if h

g ibhdhb ij i \ei i h jg ib i hja e b gc

S ed j iZhgi j Za j Z Y j eibi j a B`[ jaid ja j f j i ifj X ` `b _ja Z f _ja` ` ja jb`\bh hj f d ji h iji gh

i g j c^i _j ji\ja j^ jfigi jf eV K dbi jTi d j ja`b`fjbi h h i h gi W fdj a j biWhbij di Wj gcYcj a e b gc

a _ja ed jg j eibi ja j b j W cedi

G fj a e j `\j b f c_j fi h hej fi c i h i i ijcb c ieibijfi fh^ei i hbgh

gi ijf ^ g e e ^ jS Z fja b j] ja e K dbi jTi d ja jg Y ja`b`fjbi h h i h igiehj ac i ijTi jg jgi g jfi\i h i d _j ib]i i j Z j Z j i jfi c i h j V X\

f ja jd if j d jif i h ia [ Y di i j Z j g j Z j gcYc cj di ei i hgh

\i g [ fjfigi jbi h^ja jdi W j6) V 5 di i _j ibV Y j i ai hf ]i i gi j i f h biW hYhj Z jf jfidV i ifj ^cc _

i hj `Z j a ifh _j] [gi j] aiai h j `Z `jf

bi hj b V fid i h ij di W Y jdi W

Yc

i hj i[iYhj a T ibhdhb i_ [i [ ja j i [i d dbi j Ti V di W g 7j d j gg i Ti _j d aXb d j a ed Darwin'in döneminde kullanılan ilkel mikroskoplar hücreyi basit bir Y j a _j V i ifj f ja j V leke gibi gösteriyordu. Günümüzde kullanılan mikroskoplar ise, hüc- ei jfi c iV iegij ^ g renin ne kadar kompleks ve mükemmel bir yapıya sahip olduÄ&#x;unu h ij Za j^ V f g j ia j g V N] ej d ortaya koymaktadır. Y g j R

i ei bi d j] ji V di hj ifh _j ^cc j ] j ec if e j b Y j d jg`^` [ b ja j\ e jdiY ieidh_jacj a f jbi i eh^ h j] j j di jbi^iehja bc [i a ed j \ibh hYh ij iYe j a ej g` bidh h acjb f j j b j^ f g jfc

i eif ijd V a jfhdehj i i h gi j e ja ed e d ce cgc jR

i j j di hja

ja jXe` j jbiV g j gc j L j Ti j j g j i i i hj i i eh^ h jEiaa e \O jf g d j Z j ifg j Y a jai^fij ] e[ _j ] ej d j Z jWi 9 _ d` jd ij g Y g j j di jX [ f_jd i a b 9 j] biji i e j a ja ejgi

i h h j ZV gijg` bigijbiW hYhj j i] h j diah hj] e f a g ja jg jdc eieh^ h jTi idh_j b bh

i gij] jX\

f jJP jb`\bh h j f [ jbi hdh gi `\ jb g jg [ f

T Yigi_j ai\hj [i h i _j Z g j ac c gcf i h biWh i j X\ ej] jg b _j g j g jb f ^c

i ijcbcejdiY ibieighf i h gijX a ac c i jacj j ieie jbi h^j gcYc c ] bij d

j `f a j ) Y j f bcj f iZhfZij ibijf bgc

`b `ja j i]^i _jfi ijfiW hja j ei gijf V R [ifj ] ej d _j a ed j a j gibi iYh

ib hf ij i fj g a [ Y j Z _j fhdij d` g eighYhj i g _j Z g Y j g 9 fje di9 i j V g b _j ai\hj Z ] j i i h gi j W cedi ai^fij a j ib]i h j i]hj cWj X a j Reij ac gc ce_jTi d j gg ij Y j a jb ja

/3$?@%?:2:<?=9:9@-:6?:<?=? +)2<?5?@ ?8?69


Teknik ve Bilim AraÅ&#x;tırma Vakfı ` ` j c^eidh hj diY iei\ j ?i _j X j f bc fj `b `j i]^i i h j b j ai^fij a j ` _ X Y jiZhfj fj `b `j b f je bgi ij e \

Rb h[ij di i j ib]i i gi jZ fj i f hgh i j5 V di i j bi^ieifj Z j g Yij f ^c

i h ij igiW eifj\ c gijg Y g jS if d_jac c gcf i h iehjf g j d fj] j biZ i h ij X jg Y ^ e efi j] jb Y jdi W j) Y jd Ycf a j f eg j a i i h h_j hdh eij g i he i h h_j fhV bi j f e jcbgc ia j5 di j W ce i h gi g Yi j d fd b j ei\_j Z` f`j di _j if hj ] b f b jacj ` ja j e b j

Scja`b`fjbi h h i jd dbi jTi d j WV

ce i hj di hfjgh^hja jaifh^jiZhdhb ijg Y V g e j g j ec^ c j ibh i h _jaifhei ec iZj i i h _j `Zd`\ _jdifi i h jf g ai^ i h ij fj g e b j W ce i h j b V [ Y jg`^` e _jacjifh j] j] [gi jgh^hjaifh^ iZhdh h j X e j a j X Y g j ;bdij a [

f_ \ibh j ] j ec iZj di i ij bi ghej e e f_ e j g Y j e j j /` f`j d dbi

Ti \eO jaifhedh\j] jec iZjgc cegijahV ifh eidhj f Y j gg ij Y jf ^ jif g a _ g`^` a ja Zjdi a j di i gh jScj di i _ ifdh\ hf i_j\c `e jfi ^hjfi ^hbij g f g _ biZj Z g jah ifh ghf i h gijV Y jg ji ifh h di i ij fi\i gh ghYhj diah _j i g [ f_j i ibh^ a j g e jg jdi Wjg Y

d Vjf g acj ecie b j biWi i ij fi ^hj a`b`fj a j X f ] jf jgcbia j) f jg g a e fj Z d bifh j i j g j a Z fj X Y j X ` g`Y`j a ^ gg jai^]c ia jScjgija`b`fjZi h^ei i ] j fi] i i j g Yc ia j Sc c j [ d g _ `ejeigg j] jei ] j efi i jacj ` jZi h^ei i h bi h^ h eibij i [i i[iYhj Z j e jg Y _jifV d j di i i j f 9 b _j f e g j a e figi j ji i gij e jbi^i h

Rb h[i_j X9 j i i i i h h j biW hf i hj a _ id ij] bijX\` `j di i h jX g` ` e j e Z fj a`b`fj a j ]i ^ _j ej g j acj ]i ^ W cec j e d j fi fhj diY ieidhj Za ^ f g j e`ef` j g Y g j D ib j acj figi iZhfja j^ f g j ^ e d j] jfiac j X e d _ W cegij c^ c i[iYhjbhfhejZ fja`b`fjfibhW i [ f jG` `e`\g jg` bij ` cdc c jbifV

i^hfj 8OdhjX\` `g` jScjZ fja`b`fja jdibhgh

Vbif i^hfjbi heje bi j di V jSXb ja jgc cegi j di j i d g j ] bij Z ] d g j a Z f f ^ b j fiba g [ f_j bifh i h gi j j i\j a fiZ f ^ jX g` ` e d j \ j] e ^j i[if h jSc c [ Y j iYh j ei ] j bi i i _j di i h j c diY hYh hj] jg d ja \i[if_ja`b`fja ji if ZXf` `b`j a ia g j [ f j R Z [cf i h i_jZ [cf i h ji jaiai i h i_jfi g ^ fi g ^ j `] e g Y _j j i j a j g Y iffh gij X `ej \ j ] a [ Y j a j W cegi Z fj[ gg ja jg 9 idb j] jac i hejbi^i iV [iYhjiZhf h jRb h[i_j di i h jdig [ jX\` `j V gcf i hj Z j X g` ` g`f j a j W ce_j id h gi f fc Zj a j i if j ZXf` `j bi^hb j g e f

SXb j a j W cec j `ej ei ] j g Y g b fdc j eidh_j di hYh hj ieie jb e ^j V eidhj f jD ib jb cb ij di hYhj ^ g Y gg ij e f_j Zj^`W d \_jZ fj[ gg j\ d j] c di j d c i j bi^i ghYh h j Z fj X e j a Xd d g

>c^fcdc\_j j a`b`fj if g j a j g _ U e b Uj ei c\j c c i j di i h j Z f [ Y a`b`fj i[h i gh j Scj i[h i j g Y j di i h j gi ] [gi i h gija`b`fjbi i i j c^ c c j 5 b jdib i i gijgij X ` [ Y j a _jD i d Ti O j gcfZij j a j a ej i ibh^hj ibij i hYhj ] ej d j W ce i ij cb cV

i eidhj j ^ jd dbi jTi \e_j ieie di j g Yidh ij d_j cb c i ghYh gij di hYh _ji^iYh ibi _jac i heij] jfi ei^ibi _jfi i^i_jf j] j j _jdi]i^ i i_ [ ib _jZi h^ei i ijd a Wj i ja jg` bi X `^`g` j K dbi jTi \ej j jfigi jQM jb`\bh h f [ jbi hdh gij] jJP jb`\bh gij Z fji iegi if ej ec^dij gi_j ` `e`\g j i ij a Z f i i gij cedc\j f d j Xd e f g jN] ed

Wd f 9 _j fjg e \ej a jig i ji h gi W ce i j i ij Ti \eO j bi h h i h ij X g Y g e b j Zi h^h eif igh j JQ j b`\bh h b j if g j f c ia e d j Z _j d dbi

Ti \eO j f j j bX `b j di hYi Xd e _jib h[ijacj d b j e j c^ c i ] ej d j Za j a ed j g j eighYh g` bibiji i h ei hgh

103


Hayatın ve Evrenin Kökeni Konferansı ulaşıyorlar, burada bulunan sinir hücreleri elektrik sinyalleri oluşturuyor. Beynimiz tamamen sessiz ve karanlık. Bu elektrik sinyalleri renk, görüntü, ses, müzik veya çilek ya da muz kokusu olarak yorumlanır. Bu demektir ki bizler yalnız zihnimizdeki algılarla doğrudan bağlantı halindeyiz. Bu algıların dışında hiçbir gerçekliği tatmadık, dokunmadık, ya da görmedik. Bunun ne demek olduğunu biliyorsunuz, görebilen bir iç gözün olması gerekir. Bu müziği dinlemek için bir iç kulağın olması gerekir. Maddelerin sertliğini anlayabilecek bir iç el olması gerekir. Madde gerçekte sert değildir, maddenin sertliğinden bahsedilemez. Dışarıda renk veya görüntü yoktur, fakat bunu görebilen bir iç göz vardır. Bu da kaçınılmaz olarak bir ruhun var olması gerektiği sonucunu doğurur. Bu, Allah’ın insanın vücuduna üflediği ruhtur ve tüm bu algıları Allah yaratır. Materyalizmi ve Darwinizm’i yıkan en güçlü delil budur. Bu ruhun varlığının ispatıdır, bu nedenle Darwinistler hiçbir zaman ruhun varlığından bahsetmezler. Çünkü ruh var olduğuna göre, Allah vardır. Dolayısıyla bu gerçek açık olarak Allah’ın varlığını ortaya koyar. Sonsuz varoluş ve sonsuz zaman, bir anda yaratılmıştır. Allah geçmişi, şu an yaşadığımız zamanı ve geleceği bir anda yaratmış ve bitirmiştir. Tüm bilimsel kanıtlar apaçık önemli bir gerçeği göstermektedir: Allah, her şeyin Yaratıcısı’dır. Allah evrimle değil, ani bir Yaratılış ile var etmiştir. Evrim mekanizması yoktur, tek bir proteinin veya DNA’nın tesadüfler sonucu meydana gelmesi imkansızdır. Tek bir proteinin var olması için hepsinin canlı bir hücrede aynı anda var olmaları gerekir. Siyanobakteri, dünyada görülen ilk canlı hücreleridir. Bu, fotosentez yapabilen tamamen canlı bir hücredir. Canlı türlerinin tamamı bir anda, eksiksiz vücutlarıyla ortaya çıkarlar. Darwinizm’in iddialarını çürüten 600 milyondan fazla fosil bulunur. Bu demektir ki, 21. yüzyıl Darwinizm’in olmadığı, faşizm ve komünizm gibi sapkın ideolojilerin olmadığı bir yüzyıl olacak. Sevgi tüm dünyaya hakim olacak. Biz çok özel bir zamanda yaşıyoruz. Tanık olduğumuz alametler, savaşlar ve terör içinde yaşadığımız bu dönemin özelliğini gösteren işaretler var. Çok yakın bir gelecekte, bundan 5 ila 10 yıl sonra dünya bambaşka bir dünya olacak. Dünyadan alınan sevgi, tekrar dünyaya geri dönecek ve çok güzel zamanlar göreceğiz. Bu konuda büyük bir ümit içindeyiz. Teşekkür ederim.


Teknik ve Bilim Araştırma Vakfı

Dr. Cihat Gündoğdu'nun sunumu: "Darwinizm Her Türlü Zulmü Legal Hale Getirmeye Çalışır" Kıymetli katılımcılarımıza ve meslektaşlarımın her birine; birikimlerini bizimle paylaştıkları için öncelikle teşekkür etmek istiyorum. Bu önemli etkinlikteki detaylı analizler ve sunulan bütün bilimsel veriler tek bir gerçeği yani “Allah’ın var olduğu gerçeğini” bizlere bir kere daha gösteriyor. Bu önemli etkinlikteki detaylı analizler ve sunulan bütün bilimsel veriler tek bir gerçeği yani “Allah’ın var olduğu gerçeğini” bizlere bir kere daha gösteriyor. Evren; gelişigüzel tesadüflerin, rastgele bir kargaşanın ürünü değil. Evrenin her köşesinde kusursuz, en ince ayrıntısına kadar ihtişamlı şekilde tasarlanmış, hataya kesinlikle yer bırakmayan, mükemmel bir plan var. Çok açık olmasına rağmen bu gerçek bilim dünyasında bazı kişiler tarafından her nasılsa göz ardı edilmeye, gizlenmeye çalışılıyor. Öte yandan

105


Hayatın ve Evrenin Kökeni Konferansı bütün bilim dallarının işaret ettiği bu gerçeği gören ve bunu dile getirmek isteyen akademisyenler ise; sırf evrim teorisini eleştirdikleri için üniversitelerdeki görevlerinden azlediliyorlar. Peki bilim adına konuşan bu insanlar bilimsel gerçekleri neden gizliyorlar? Bu durumun nedenini anlamak için kısa bir özet yapmakta fayda var: Darwinizm’in ideolojisi olan evrim teorisi doğada acımasız bir yaşam mücadelesi olduğunu iddia eder. Bu yaşam mücadelesinde güçlü olanların en güçsüzleri elimine edeceği ve bu sayede insanlığın gelişeceği, türlerin değişeceği hezeyanlarını anlatır. Evrim teorisi yani Darwinizm her türlü zulüm ve kan dökücülüğü legal hale getirmeye çalışır, bunun sonucu olarak da bugün dünyada zulmün her çeşidini, savaşları, kan dökmeyi, kargaşayı ve ırkçılığı görüyoruz. İşte bu yüzden Darwinizm’in geçersizliği bilimsel olarak anlatılmalıdır. Geçtiğimiz yüzyılın insanlık tarihinin en karanlık, en çok kan dökülen, insanların en fazla korku ve şiddete maruz kaldığı yüzyıllardan biri olduğu herkesçe kabul edilmektedir. 20. yüzyılda Darwinizm’in dünyaya getirdiği belalara birkaç örnek verebiliriz: • Stalin, Hitler, Pol Pot gibi kanlı diktatörler milyonlarca insanı katlederek zalimlikleriyle ün saldılar. • Bu yüzyılda savaşlarda 160 milyon kişi öldürüldü. Ki bu rakam, tahminlere göre insanlık tarihinin başından 19. yüzyıla kadar olan savaşlarda ölenlerden çok fazladır. • Hitler kendi halkından binlerce insanı gaz odalarında öldürttü. Neden? Çünkü onları kendince “işe yaramaz görüyordu”. • İngiltere'den Almanya'ya, Amerika'dan İsveç'e kadar birçok Batı ülkesinde yüz binlerce insan ölüme terk edildi. Bunun nedeni de Darwinizm’di. • Irkçılık kimi devletlerin ideolojisi haline geldi ve bazı insanlar sadece ırkından ötürü insan bile sayılmayarak kolayca katledildi. • Doğu ile Batı, komünist ile kapitalist, sağ ile sol arasında çatışmalar, sıcak ve soğuk savaşlar yaşandı. Bu nedenlede aynı ülke halkları, hatta kardeşler bile birbirlerine düşman hale getirildi.


Teknik ve Bilim Araştırma Vakfı Evrimin bir safsata olduğunu mümkün olan her yayını kullanarak yaygınlaştırmak ve her bir kişiyi bilgilendirmek son derece önemlidir.

İşte 20. yüzyılı böylesine çalkantıların, kargaşa, savaş ve çatışmaların içine iten, 21. yüzyılda da insanlar arasında kin ve düşmanlığa sebep olan ideolojik temel Sosyal Darwinizm’dir. Dolayısıyla dünyadaki kısır şiddet döngüsünün sona ermesi, insanlığın barışa, huzura ve mutluluğa, sevgi ve saygı dolu bir dünyaya yönelmesi için gereken çok açıktır. Sosyal Darwinizm’in temeli olan materyalist dünya görüşü fikren yenilgiye uğratılmalıdır. Bunun için materyalizmin dayanak noktası olan Darwinizm'in bilimin tüm dallarında çöktüğü, Darwinizm’in bilimle alakasının olmadığı, tam tersine bilimsel delillerle çeliştiği anlatılmalıdır. Son olarak; burada bir kez daha bizimle bir araya gelen tüm katılımcılarımızın her birine Teknik Bilim Araştırma Vakfı ailesi olarak da, huzurunuzda teşekkür etmek istiyoruz. Tarafsız ve gerçek bilimin gösterdiği deliller ışığında daha iyi bir dünya inşa etmemize destek verdiğiniz için sizlere de teşekkürü bir borç biliriz. Bugün kurduğumuz dostluklarımızın devamını temenni ederiz. Katılımınız için teşekkür ediyor, hepinize iyi bir akşam diliyorum. Bir dahaki etkinliğimizde yine buluşmak, bir araya gelebilmek dileğiyle. 107


Hayatın ve Evrenin Kökeni Konferansı

Sonuç

Konferansa konuşmacı ve izleyici olarak katılan bilim insanlarının, akademisyenlerin, üniversite öğrencilerinin, sanatçıların, siyasetçilerin ve sivil toplum örgütü temsilcilerinin ortak görüşü, ilkokuldan itibaren ülkemizdeki eğitim müfredatının en baştan revize edilmesidir. Buna göre evrim iddialarının bilimsel gerçekmiş gibi okutulmasından vazgeçilip, tek yanlı eğitime son vererek, Yaratılışı kanıtlayan bilimsel delillerin de müf‐ redatta yer alması gerekmektedir.. 150 yıl önceki bilimsel koşullarda ortaya atılmış bir teori olan evrim teorisinin, özellikle toplumları dini değerlerden uzaklaştırmak amacıyla bilimsel bir gerçekmiş gibi sunulduğu ve günümüzün bilimsel verileri ışı‐ ğında hiçbir bilimsel geçerliliğinin olmadığının ispatlandığı gençlerimize anlatılmalıdır. Önerimiz: Ders kitaplarında hayatın kökeniyle ilgili bölümlerde evrim teorisi anlatılırken, bu teorinin aşağıda özetleyeceğimiz bilimsel veriler ışığında çürütüldüğüne de yer verilmesi; bu teorinin karşısında yer alan Yaratılış gerçeğinin ise bilimsel verilerle nasıl desteklendiğinin anlatılmasıdır. Okul müfredatlarında evrim teorisinin yanı sıra bilimsel delillerin de okutulması gerekmektedir. Öğrenciler bu eğitim sırasında herhangi bir şekilde yönlendirilmeyecekler, sadece kendilerine sunulan bilimsel gerçeklere göre karar vereceklerdir. Bunun için, okullarda, mut‐ laka bu bilimsel gerçeklerin sunulacağı bir müfredat değişikliğine ihtiyaç vardır. Çocuklarımız şu anda bu bilimsel delillere okul müfredatlarında herhangi bir şekilde ulaşamamakta ve tek yönlü bir eğitim almaktadırlar. Evrim teorisinin bilimsel açıdan açmazlarının aşağıdaki başlıklarda toplanması mümkündür:


Teknik ve Bilim Araştırma Vakfı

• Evrim teorisi, cansız moleküllerin canlılığı nasıl oluşturduğunu açıklayamaz. İlk proteinin nasıl meydana geldiğine dair bir açıkla‐ ması yoktur. • En basit protein molekülünün dahi var olabilmek için başka pro‐ teinlere ve hücrenin varlığına ihtiyaç vardır. Evrimi savunan bilim adamlarının bu sorunu çözmek için ileri sürdükleri hayali meka‐ nizmaların hepsi bilimsel verilerle çürütülmüştür.

109


Hayatın ve Evrenin Kökeni Konferansı

• Evrim teorisi, insan ruhunun ve zihninin nasıl oluştuğuna dair bir açıklama getirememektedir. • Evrimcilerin iddia ettikleri ara geçiş formları 150 yıldır aranmala‐ rına rağmen fosil kayıtlarında yer almamaktadır. TEK BİR ARA FOSİL DAHİ BULUNAMAMIŞTIR. Yüz milyonlarca fosil bulunmuş‐ tur, ancak bunlardan hiçbiri ara geçiş formu değildir, günümüz can‐ lılarına veya soyu tükenmiş bazı canlılara ait, tam türlerdir. • Evrimcilerin ara fosil olarak öne sürdükleri Archaeopteryx gibi fo‐ sillerin tamamının aslında bir ara fosil olmadığı detaylı incelemeler sonucunda ispatlanmıştır. Günümüzde ara form olarak sadece ha‐ yali çizimler sunabilen evrimciler, tek bir ara form fosili örneğini dahi getirememektedirler. • Canlılığın ilk izlerine rastlanan 540 milyon önceki Kambriyen Pat‐ laması olarak adlandırılan dönemde trilobit benzeri son derece kompleks canlıların fosillerine rastlanmaktadır. 3.000 mercekli göz gibi kompleks organlara sahip bu canlıların aniden fosil kayıtla‐ rında belirmesi, evrim teorisinin aşamalı evrim iddiasını çürütür‐ ken, bir anda Yaratılış gerçeğini delillendirmektedir. • Hubble teleskobunun ilettiği ilk bilgiler ışığında evrenin bir baş‐ langıcı olduğu ve bu başlangıcın Büyük Patlama ile meydana geldiği ispatlanmıştır. Bu gerçek, evrenin ezeli olduğunu, bir başlangıcı do‐ layısıyla bir Yaratıcısı olmadığını iddia edenlerin teorilerini de çü‐ rütmüştür. Evrenin bir başlangıcı vardır, yaratılmıştır. Uygun görüldüğü takdirde, Teknik ve Bilim Araştırma Vakfı olarak evrim teorisini bilimsel olarak çürüten tüm delilleri, araştırmacılar, eğit‐ menler ve konunun uzmanlarından oluşturacağımız bilim kurulu ile her seviyedeki ders kitabı için bir araya getirebileceğimizi, bu konuda her türlü destek ve katkıya hazır olduğumuzu bildirir, bu metni görüşlerinize sunarız.


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.