3 minute read

Beatnikler Ve Onların Boklu Tacı

Jack, “Büyük şeyler modalara, heveslere ve popüler görüşe teslim olanlar tarafından yapılmaz!” diyordu. Haklıydı da… Jack Kerouac tıpkı F. Scott Fitzgerald gibi başarısız olmuş bir sporcuydu. Kerouac’ın Amerikan futbolundaki hücum oyuncusu beceresi Boston College, Notre Dame ve Columbia Üniversitesi’nden burs teklifleri almasını sağlamıştı. Ancak üniversitenin ilk senesinde kaval kemiğini kıran Jack için kariyerinin sonu gelmişti.

Üniversiteyi bıraksa da New York’ta yaşamaya devam etti. 1942’de kısa bir süre deniz piyadesi, 1943’te ise bahriyeli oldu. Ama sadece sekiz gün faal görev yaptı; psikolojik gerekçelerle ihraç edildi. “Katlanamıyorum” dedi asker hekime. “Kendime başıma olmak istiyorum.” 1944’te kız arkadaşı Edie Parker’la evlendi -ama sadece iki ay evli kalabildiler; daha önce de söylediği gibi, kendi başına olmak istiyordu. Ordudan ihraç edilmesinden ve boşanmasından sonra Ginsberg, Cassady ve Burroughs gibi, bu dönemde adının birlikte anılacağı Beat Kuşağı temsilcilerinin çoğuyla tanıştı. “New York ne harika bir şehir!” diye yazıyordu, 1947’de ailesine. “Çok doğru bir zamanda yaşıyoruz; Johnson ve Londra’sı, Balzac ve Paris’i, Sokrates ve Atina’sı yeni baştan yaşanıyor.” 1947’de New York’tan Denver’a doğru yola çıkan Kerouac ilk romanı Kasaba ve Şehir’i yazarak dört yıl ülkeyi dolaştı. Kitabın 1950’de basılmasının ardından tanışalı henüz birkaç gün olan ikinci eşi Joah Haverty’le evlendi.

Advertisement

Yeni evli Kerouac bu günlerde daktilosunun başına oturdu. Kahve ve (eşine göre) bezelye çorbası eşliğinde üç haftalık bir yaratıcılık sonrasında Yolda’yı yazı. Kitabı, güncelerini referans alarak, daktilosuna uyacak şekilde tıraşlanmıştı. 36 Metre uzunluğunda bir eskiz kağıdı topuna yazdığı söyleniyor. Yalnız, Kerouac bezelye çorbası ve kahvenin yanında çok daha güçlü bir şeyden destek alıyordu; Amfetamin. İlk olarak 1919’da Japonya’da sentezlenen “speed”, kokainin uyarıcı etkilerinin benzerini gösterirken, kullanıcısının enerjisini arttırıp iştahını kısıyordu. Hamile kalan eşi o yılın sonunda Kerouac’ı terk etti ve 1952’nin Şubat ayında bir kız çocuğu - Kerouac’ın tek çocuğunu- dünyaya getirdi. Ama Kerouac yazmaya ve seyahat etmeye devam etti. Etti fakat depresyonun, ağır uyuşturucu ve içki bağımlılığının pençesine düşmekten kurtulamadı. Kerouac’ın aslında sonsuz bir öfkesi vardı, uyuşturucu ve alkol de sinirini geçirmeye yetmiyordu. Bir keresinde Ginsberg’in dairesinde, uyuşturucu gurusu Timothy Leary tarafından getirilen halüsinasyona yol açacak güçte bir uyuşturucuyu, psilosibini denemeye gönüllü oldu. Leary’nin beklediği gibi gevşeyip sakinleşeceği yerde Kerouac bir eleştirmenle tartıştı ve olumsuz

yorum yazdığı için adamı camdan aşağı atmakla tehdit etti. Kerouac 1953’te kelimeleri yarıştıracağı bir diğer maraton için daktilo başına geçti. Eseri Yeraltı Sakinleri’ni sadece üç günde yazdı - elbette “Benny” amcasının yardımıyla; amfetaminin en popüler türlerinden olan Benzedrine’dan bahsediyordu. Viking Press nihayet 1957’de Kerouac’ın kitabı Yolda’yı basmayı kabul etti. Kerouac Florida’nın Orlando şehrinde küçük bir eve taşındı ve birkaç hafta sonra New York Times onu yeni kuşağın sesi ilan etti. Ama şöhret Jack açısından iki ucu keskin kılıç gibiydi. Bir yandan eski yazdıklarını bastırma şansı yakalamışken öte yandan ünlü olduğu için evinden çıkmaya korkak hale gelmişti. “Ünlü olmaya bir itirazı yoktu ama aslında ünlü olmadığını fark etti -kötü bir şöhrete sahipti” diye anlatıyor John Clellon Holmes. Joyce Johnson’a göre, “Village’taki bütün insanlar onu biliyordu. Onunla dışarı çıkmak çok yorucuydu. Kadınlar Jack’in kendileriyle sevişmesini istiyordu. Bir kadın bir partide bana şöyle dedi: ‘Onu şimdi hemen becermem gerek!’” Bir akşam New York’ta üç adam Bleecker Sokağı’ndaki San Remo Bar’da Jack’i dövdü. Arkadaşı Cassady büyük olasılıkla Yolda’nın

getirdiği şöhret yüzünden tuzağa düşürülerek marihuana satmaktan tutuklandı. Kerouac’ın daha sonra yazdığı “Duluoz Efsanesi” kitapları Big Sur ve Desolation Angels / Harap Melekler eleştirmenler tarafından saldırıya uğradı; kitapların içeriğinden ziyade Kerouac’ın kişiliğinden dolayıydı. Ginsberg’e yazdığı mektupta “Sanat için otostop çektim, aç kaldım ve bu beni Beatnik’lerin boklu tacını takmış soytarısı yaptı. Eksik olma, Amerika! Hemingway’in Küba’ya neden kaçtığı anlaşılıyor.” diye yazdı. Memleketi Massachusetts’e taşınan Kerouac aşırı ilgiden biraz da olsa kurtulabildi. Gündelik hayattan elini ayağını çekti ve sakinleştirici olarak içki kullandı. Sonra da kaçınılmaz bir son olarak; Alkolik oldu. Bir zamanlar yakışıklı olan yüzü şişip tanınmaz hale geldi. Mahallesindeki mekanı Mello’s Bar’da Kerouac sıradan bir ayyaştı. Bara girip, “Ben Jack Kerouac’ım!” diye bağırırdı. Barmen ise ona şakayla karışık çıkışırdı: “Senede kaç para kazanıyorsun?” “En az senin kadar” diye yanıtlardı Jack. “O ne ki?” derdi barmen, “Madem bana anlattığın kadar çok kitap bastırdın, neden daha çok para

kazanmıyorsun?” Kerouac’ın çöküşü 1950’lerin alkolik yazarlarının alışılageldik romantik çöküşleriyle tamamen tezat oluşturacak şekilde seyretti. İçki ve sigara kullanımının patlama yaptığı bir dönemde bir şişe viski yazarlığa heves edenler için daktilo kadar önemliydi. Kerouac 1969’da yıllarca süren alkol alışkanlığından kaynaklanan iç kanamadan öldü. 47 yaşındaydı. 30 Kitap yazdığı halde sadece üçünün baskısı hala sürüyordu. Cenazede Eric Ehrmann, Kerouac’ın ajans temsilcisi Sherling Lord’a neden hiç müdahale edip müşterisinin içmesine mani olmadığını sordu. Lord, “Jack viskiyi severdi!” diyebildi sadece. Daha sonra Eric Ehrmann, “Edebiyat mesleğinin yazılmamış kurallarından birini öğrendim” diye yazıyordu. “Biri göçüp gitmek istediğinde, arkadaşları yazarın sınırlarına saygı gösterir ve nadiren müdahale eder. Kimse Hemingway’in o tetiği çekmesine engel olmadı. Kimse Jerzy Kosinski’nin intiharına mani olmadı; içki ve hap kullanan Tennessee Williams’a da. Jack’i de kimse durdurmadı.”

This article is from: