
5 minute read
Bölüm 11 Prenslerin protestosu
Reform için verilen en soylu tanıklıklardan biri, Almanya’nın Hıristiyan prenslerinin 1529 yılında Spires kurulundaki protestosudur. Bu Tanrı adamlarının cesareti ve kararlılığı, sonraki çağlara vicdan özgürlüğü kazandırdığı gibi reforme edilen kiliseye de Protestan adını vermiştir.
Tanrı’nın eli, gerçeğe karşı duran güçleri kontrol altında tutu-yordu. V.Charles Reformu bastırmaya eğilimliydi, ama ne zaman elini kaldırsa başka tarafa vurmaya zorlanıyordu.
Kritik bir anda Osmanlı orduları sınırda beliriveriyor, Fransa kralı ya da Papanın kendisi savaş ilan ediyordu. Ulusların çekişmesi ve kargaşası arasında Reform giderek güçlendi ve yayıldı.
Ancak sonunda papalık önderleri reformculara karşı ortak bir tavır almaya karar verdiler. İmparator sapkınlığın önüne geçmek için 1529 yılında Spires’de bir kurul toplanmasına karar verdi. Eğer barışçıl yöntemler işe yaramazsa, Charles kılıca başvurmaya kararlıydı.
Spires’deki papalık yanlıları reformculara karşı düşmanlıklarını açıkça gösterdiler. Melankton şöyle demiştir: “Biz dünyanın artığı ve süprüntüsü gibi olduk; ama Mesih, zavallı halkına bakacak ve onları koruyacaktır. ” Spires halkı Tanrı’nın Sözüne susamıştı. Saksonya valisinin kilise binasındaki toplantılara, yasağa rağmen binlerce kişi akın etti. Bu da krizi hızlandırdı. Aslında yasalar dinsel hoşgörüye olanak tanıyordu. Bu nedenle Kutsal Kitap’a bağlanan insanlar haklarının çiğnenmesine karşı durmaya kararlıydılar. Luther’in yerini Tanrı’nın çıkardığı başka işçiler ve prensler alıyordu. Saksonyalı Frederick ölmüş, ama onun varisi Dük John, Reformu kucaklayarak büyük bir cesaret göstermişti.
Rahipler Reformu kabul eden bölgelerin Roma’nın yargısına boyun eğmesini istiyordu. Reformcular ise Tanrı’nın Sözünü kabul etmiş olan bölgelerin yeniden Roma boyunduruğuna girmesine karşıydılar.
Sonunda, Reformun henüz yerleşmemiş olduğu yerlerde Worms hükümlerinin uygulanmasına karar verildi. Hiç değilse bu yerlerde yeni bir reformun yürürlüğe girmesine engel olabilirlerdi. Rab’bin Sofrası Katolik usulü kutlanacak ve hiçbir Katoliğin Lutherciliği benimsemesine izin verilmeyecekti. Kuruldan bu karar çıktı. Rahipler ve rahip yardımcıları sevindiler.
Tehlikede olan büyük konular
Bu karar uygulanmaya başladığı zaman Reform yayılamayacak ve bulunduğu yerde kök salamayacaktı.2Özgürlük kısıtla-nacaktı. İnsanlar gerçek anlamda iman edemeyeceklerdi.
Dünyanın ümidi tükenecekti.
Kutsal Kitap’a bağlı imanlılar birbirlerine keskin bir üzüntüyle baktılar: “Ne yapılmalı?”, “Reformun önderleri boyun eğip kararı kabul edecekler mi? Lutherci prenslere inançlarını özgürce uygulama fırsatı tanındı. Onların yetkisi altında olan kişiler de o zamana kadar kabul ettikleri görüşlerini koruyabilecekler. Bunlardan hoşnut değiller mi?
“Ne mutlu ki önderler bu antlaşmayı temel alan ilkeye baktılar ve imanla hareket ettiler. O ilke neydi? Roma’nın vicdana hükmetme ve özgür araştırmayı yasaklama hakkıydı. Ama hem kendileri hem de yetkileri altındaki Protestanlar dinsel özgürlüğe sahip olmayacak mıydı? Evet, ama buna bir hak gibi sahip ola-mayacaklardı. Bu kararın kabul edilmesi, sadece reforme olan Saksonya’ya kısıtlı bir özgürlük anlamına geliyordu. Geri kalan bölgelerde reform inancını benimsemek zindana atılmak ya da kazıkta yakılmakla son bulacaktı. Sadece bölgesel özgürlükle yetinmeli miydiler? Reformcuları buna boyun eğip papalık egemenliğindeki bölgelerde can veren yüzlerin ve binlerin kanından sorumlu olmayı göze alacaklar mıydı?”3
Prensler “Bu kararı reddedelim” dediler. “Vicdana ilişkin konularda çoğunluğun gücü yoktur.” Vicdan özgürlüğünü korumak yönetimin görevidir, inanç konularındaki yetkisinin sınırı budur.
Papalık yanlıları ‘küstah inatçılık’ diye niteledikleri yaklaşımı bastırmaya kararlıydılar. Özgür kentlerin sorumlularından kararın koşullarına uyup uymayacaklarını ilan etmeleri istendi. Zaman istediler, ama boşuna! Kurulun neredeyse yarısı reformcuların tarafını tuttu; bu yaklaşımlarının mahkumiyet ve zulüm getireceğini biliyorlardı. Onlardan biri, “Ya Tanrı’nın sözünü inkar etmeliyiz ya da yanmalıyız” dedi.4
Prenslerin soylu yaklaşımı
İmparatorun temsilcisi olan Kral Ferdinand, ikna sanatını uygulamaya çalıştı: Prenslere kararı kabul ettirmek için çaba gösterdi. İmparatorun kendilerinden son derece hoşnut olacağına ilişkin güvence verdi. Ama sadık prensler sakin bir şekilde karşılık verdi: “Barışı ve Tanrı onurunu koruyacak her konuda İmparatora itaat edeceğiz” dediler. Kral en sonunda çoğunluğa uymanın en doğrusu olacağını söyledi. Böyle konuştuktan sonra reformculara herhangi bir konuşma fırsatı vermeyerek geri çekildi. Geri dönmesi için krala bir heyet gönderildi. Ama o, “Karar verilmiştir; yapılacak tek şey boyun eğmektir” dedi.5
İmparatorluk grubu, İmparatorun ve Papanın davalarının daha güçlü olduğunu reformcuların ise zayıf olduklarını söylediler. Reformcular yalnızca insan yardımına güvenselerdi, Papa yanlılarının varsaydığı kadar zayıf olurlardı. Ama onlar kurul raporundan çok Tanrı’nın sözüne, imparator Charles’tan çok kralların Kralı ve rablerin Rab’bi olan İsa Mesih’e dayanıyorlardı.
Ferdinand onların vicdanından gelen kanılarını reddetmişti. Ancak prensler onun yokluğuna kulak asmamaya karar verdiler. Protestolarını gecikmeden ulusal konseye getireceklerdi. Ciddi bir duyuru hazırlandı ve kurula sunuldu:
“Tanrı’ya, O’nun kutsal sözüne, vicdanımıza ve insanların kurtuluşuna karşıt olan herhangi bir kararı ya da hükmü kendimiz ve halkımız adına protesto ediyoruz. Üzerimize yüklenmeye çalışan boyunduruğu reddediyoruz. Aynı zamanda İmparatorun bize Tanrı’yı her şeyden çok seven Hıristiyan prenslermişiz gibi davranmasını bekliyoruz. Hem ona hem de sizlere karşı, ey yüce yöneticiler, adil ve yasal görevimiz olan itaat ve sevgi gösterme sorumluluğuna hazır olduğumuzu bildiriyoruz. ”
Topluluğun çoğunluğu, protestocuların cesareti karşısında şaşkınlığa düştüler. Bölünme, kargaşa ve çekişme kaçınılmaz oldu. Ancak Her Şeye Gücü Yeten Tanrı’nın eline dayanan reformcular, cesaret ve kararlılıkla doluydular.
Bu protestonun ilkeleri Protestanlığın özünü oluşturdu. Protestanlık vicdanın gücünü yargıç hükmünden, Tanrı’nın sözünü gözle görülen kiliseden üstün tutar. Peygamberler ve elçilerle birlikte, “İnsandan çok Tanrı’nın sözünü dinlemeliyiz” der. Beşinci Charles’ın tacının önünde İsa Mesih’in tacını kaldırır. Spires protestosu inanç konularındaki bağnazlığa karşı ciddi bir tanıklıktır. Bütün insanlara vicdanlarına uygun bir şekilde Tanrı’ya tapınma hakkının verilmesini öngörür.
Bu soylu reformcuların deneyimi sonraki tüm çağlar için kalıcı bir ders oluşturmuştur. Şeytan Kutsal Yazıların yaşam kılavuzu olarak kabul edilmesine karşı durmaktadır.
Günümüzde büyük Protestan ilkelerine - iman yaşantımızın yetkisi olarak yalnızca Kutsal Kitap’a dönmeye gereksinim vardır. Şeytan inanç özgürlüğü yıkmak için hala çalışmaya devam ediyor. Spires protestocularının reddettiği Mesih karşıtı güç, yitirdiği üstünlüğünü yeniden kurmaya çalışıyor.
Augsburg’daki kurul
Kutsal Kitap’a bağlı olan prensler, Kral Ferdinand tarafından reddedildiler. Ama V.Charles, imparatorluğu rahatsız eden bölünmeleri yatıştırmak için Spires protestosunun ertesi yılında Augsburg’da bir kurul topladı. Kendisinin de bu kurula katılacağını duyurdu. Protestan önderler çağrıldılar.
Saksonya valisinin danışmanları bu kurula katılmaması için kendisini uyardılar: “Gidip güçlü bir düşmanla birlikte bir kentin duvarları içine kapanmak her şeyi riske atmak olmuyor mu?” Başka kişiler ise cesaretle konuştular; “Prensler kendilerini cesaretle teselli etsinler. Tanrı’nın davası için mücadele ediyoruz.” Luther de, “Tanrı sadıktır; bizi bırakmayacaktır” dedi.8
Vali Augsburg’a doğru yola çıktı. Birçoklarının canı sıkkındı ve yüzlerinde karamsarlık okunuyordu. Ancak onlara Coburg’a kadar eşlik eden Luther, o yolculukta yazılmış olan
“Tanrımız Güçlü bir Kuledir” adlı ilahiyi okuyarak imanlarını canlandırdı. Cesaret veren dizelerin sesi birçok kişinin yüreğini teselli etti. Reform yanlısı prensler, Kutsal Yazının kanıtlarına dayanarak kurulun huzurunda görüşlerini açıklamaya kararlıydılar. Bunun hazırlanması görevi Luther’e verildi, Melankton da ona yardım edecekti. Kayda geçirilen bildirge Protestanlar tarafından kabul edildi; adlarını belgeye eklemeye karar verdiler.
Reformcular, kendi davalarının politik sorularla karıştırılmamasına özen gösteriyorlardı. İmanlı prensler bildirgeyi imzalarken Melankton şöyle dedi: “Bunları teklif etmek teologların ve ruhsal hizmetlilerin görevi olsun; diğer konuları yöneticilerin yetkisine bırakalım. Saksonyalı John şöyle yanıt verdi: “Beni dışlamayın. Tacımı kaybetmeyi göze alıp doğru olanı yapmaya kararlıyım. Rab’den olan imanımı açıklayacağım. Valilik şapkam ve giysim, benim için İsa Mesih’in çarmıhı kadar değerli değildir.” Kalemi alan bir başka prens şöyle dedi: “Rabbim İsa Mesih’in yüceliği için gerekirse mal varlığımı ve hatta canımı geride bırakmaya razıyım. Bu bildirgede yazılı olan inançlardan bir başkasına tutunmaktansa, yetkim altında olanları ve atalarımın ülkesinin asasını bırakmaya hazırım. ”
Belirlenen zaman geldi. Valilerin ve prenslerin kuşattığı V. Charles, Protestan reformcuları dinlemeye karar verdi. Ağustosta gerçekleşen o kurulda müjdenin gerçekleri ve papalık kilisesinin yanılgıları açıkça ortaya kondu. O gün “Reformun en büyük, Hıristiyanlık tarihinin ve insanlığın en görkemli günü” ilan edildi.
Wittenbergli keşiş Worms’ta tek başına durmuştu. Şimdi ise onun yerinde imparatorluğun en güçlü prensleri vardı. Luther, “Bu zamana kadar hayatta kaldığıma çok seviniyorum. Mesih’in görkemli bir inanan topluluğu tarafından böyle yüceltilmesi harika bir şey!”
İmparatorun kürsüde vaaz edilmesini yasakladığı gerçek, saraydan ilan edildi. Kölelerin bile duymaması için mücadele edilen gerçekler, imparatorluk yöneticileri ve soyluları tarafından duyuldu. Vaizler bu kez taçlı prensler, vaazlar da Tanrı’nın krallık gerçeğiydi. Elçisel dönemden beri böylesine büyük bir iş yapılmamış, iman böyle görkemli bir şekilde açıklanmamıştı.
Luther’in en kararlı şekilde öne sürdüğü ilkelerden biri, Reformu desteklemek için devlet gücüne başvurulmayacağıydı. Müjdenin imparatorluk prenslerince açıklanmasına seviniyordu; ama savunma amaçlı bir birlik oluşturulmasını önerdiklerinde şöyle dedi: “Müjde öğretisi yalnızca Tanrı tarafından savunulabilir. Öne sürülen bütün siyasal önlemler değersiz korkulara ve günahlı bir güvensizliğe neden olacaktır. ”
Daha sonraki bir tarihte, reformcu prensler tarafından öne sürülen birlik hakkında Luther, “Tek silahımız Ruh’un kılıcıdır” dedi. Saksonya valisine şöyle yazdı: “Böyle bir birliği vicdanımız onaylamaz. Mesih’in çarmıhı taşınmalıdır. Siz korkuya kapılmayın; düşmanlarımızın kibirli sözlerle yapabileceğinden çok daha fazlasını biz dualarımızla başaracağız. ”
Duaların gücü dünyayı sarsan Reformu oluşturdu. Luther Augsburg’da, ‘’günde en az üç saatini duaya’ ayırıyordu. Odasına kapanarak yükünü hayranlık, korku ve ümit içeren sözlerle Tanrı’nın önüne getiriyordu. Melankton’a şöyle yazdı: “Eğer davamız adil değilse, bırakalım; ama eğer adilse, korkusuzca uyuyabileceğimizi söyleyen Tanrı’nın vaadini neden boşa çıkaralım?”14 Protestan reformcular Mesih’e dayanıyordu. Cehennemin kapıları onlara karşı duramadı!