7 minute read

Nurhak Katliamı’nda Ölümsüzleşenlerimiz, Yolumuzu Aydınlatıyor

NURHAK KATLİAMINDA ÖLÜMSÜZLEŞENLERİMİZ, YOLUMUZU AYDINLATIYOR!

68 kuşağının üç yiğit devrimcisi, 31 mayıs 1971 tarihinde Adıyaman Gölbaşı’nda bulunan İnekli köyü civarında, Faşist “TC” ordusunun kuşatması karşısında, gez-göz-arpacık güzergahından düşmana çevirdikleri namluların diliyle, devrimin sloganlarını haykırarak ölümsüzleştiler.

Advertisement

Sinan Cemgil, Kadir Manga, Alparslan Özdoğan.. Tam 50 yıl önce, devrimci savaşımızın ve ezilen halklarımızın hafızasında silinmez bir değer olarak, dünü bu güne, bu günü yarına taşımanın mirasları olarak yerlerini aldılar. 68 Kuşağının, Türkiye-Kuzey Kürdistan coğrafyasında hakim olan reformist-revizyonist-parlemantarist anlayışları, silahlı devrim çizgisiyle parçalayan bir çok devrimci-komünist önder ve militan gibi, kısacık yaşamlarını, devrim denen o büyük eylemi büyütmeye, ileri taşımaya ve halklarımıza özgür bir yaşam kurmaya adayan Nurhak’ın ölümsüz abideleri, sadece bu topraklarda devrim davasının en fedakar ve militan öncüleri olmadılar…

On’lar aynı zamanda, silahlı devrimci savaşın çığır açıcıları, faşizme karşı direnmenin bayrakları ve devrimci-komünist-sosyalist-yurtsever güçler arasındaki dayanışma ve birlikte savaşmanın harcı oldular. Devrimci yürüyüş-tutum ve devrim davası için birleşmiş-kenetlenmiş bilinçleriyle bıraktıkları miras, hala biz ardıllarına yol göstermeye devam ediyor.

Nurhak’tan Kızıldere’ye, 6 Mayıs İdam sephasından Diyarbekir işkence hanelerine uzanan tarihsel kesit, üzerinde devrimci nostaljinin yapılacağı, sadece devrimci kahramanlıkların anlatılacağı bir tarih değildir. Bu tarih her şeyden önce, Türkiye-Kuzey Kürdistan devrim mücadelesi açısından, burjuva sınıf dokusundan musallat her türlü anlayıştan, burjuva sistemden, devrimi “TC” nin temel hakimiyet kurumu olan orduya havale eden yanılgılardan, parlementerist-revizyonist kamplardan, silahlı devrim perspektifi ile köklü bir kopuşu ifade eder. “Aydınlanmış bir avuç mülksüz gencin”, gerici mülkiyet ilişkilerine, onun coğrafyamız ve uluslararasındaki tüm kurumsal yapılarına cepheden meydan okumanın tarihidir bu. Bu kopuşla silahlı mücadele içinde, devrimci irade ve bilinç ile yaratılan devrimci birlik ve dayanışma kültürü, bu kültürün ajitatif bir söylemden çıkarılıp, can ve kan pahasına somut bir değer olarak gerçekleştirilmesi, tıpkı, faşist iktidarı, devrimci zorun önemli stratejik niteliği olan silahlı mücadele ile yıkılması çizgisi gibi, bugün biz ardıllarına devredilmiş devrimci bir mirastır. Devrimci tarihimizi bu bakış açısı ile kavramak, silah elde toprağa düşenlerimizin siyasal-ideolojik perspektifini doğru okumak, her zamandan daha elzem bir durumdur.

Kuşkusuz 71 devrimci çıkışı, bir çok farklı çizgi ve ideolojik-politik tutumu kendi içinde barındırmaktadır. Silahlı devrimci kopuşun ana ögeleri olan TKP-ML, THKO ve THKP-C, ideolojik ve politik noktalarda, aralarında ciddi çizgisel farklılıklar olan devrimci-komünist partiler olarak tarih sahnesine, 71 devrimci kopuşu ile çıkmışlardır. Ama bu ideolojik-politik farklılıklar, başka bir analiz konusudur.

Yine bugünkü devrimci, komünist, ulusal hareketlerin savaş deneyimi üzerinden bakarak, Sinan’ların, Mahirler’in, Denizler’in, Kaypakkaya’ların, askeri hareket tarzına ilişkin bir çok “eleştiri” ortaya koymak olanaklıdır. Devrimci dersler çıkarmak için tarihimizi irdelemenin ötesinde, her şeyi kendi tarihsel koşulları içinde bilimsel yöntemle analiz etmek olan tarihsel-diyalektik materyalizmden uzaklaşarak bazı sentezlere ulaşmak, hakkaniyetli değildir-bilimsel değildir. Yani Nurhak, Sinan’ları gören bir çobanı alandan ayrılana kadar yanında tutmamakla, Vartinik, nöbette uyuyan biri ile açıklanamaz, bura üzerinden devrimci çıkışın rotasını çizen güneşe

yolcu “atlı süvariler” sorgulanamaz. Çünkü On’lar, devrim ve devrimci savaşa olan inançlarıyla, faşist düzeni cepheden karşılarına aldılar, faşist düzeni alt etmek için, kanları ve canlarıyla tereddütsüz bedel ödeyerek, ezilen ve sömürülen halklarımız gelecek umudu oldular.

Devrim ideali uğruna sürdürülen devrimci savaş, koşullara teslim olma anlayışı ile sürdürülen bir savaş değildir. En zor koşulları, en yetersiz olanaklarla aşma iradesi, koşullara yapılan devrimci müdahaledir. Bir tarihsel sürecin içinde devrimci bilinçlerini berraklaştırarak, devrimci başkaldırının manifestosu olanlar, kimi zaman sokaklarda kurşunlandılar, kimi zaman dar ağacına yürüdüler.. Nurhak’ta, Kızıldere’de, Vartinik’te kuşatılırken direndiler, işkence hanelerde düşmanı yendiler.. Sinan, Kadir, Alparslan, Mahir, Ömer, Saffet, Deniz, Yusuf, Hüseyin, İbrahim, Mazlum, Kemal…ve daha nicesi koyu zifiri karanlığı, devrime adadıkları hayatlarıyla, ezilenler-sömürülenler, milli zulme uğrayanlar adına aydınlattılar. Bugün On’ların yaktıkları devrim meşalesi, Türkiye-Kuzey Kürdistan coğrafyasında, faşizme meydan okumaya devam ediyor.

Çünkü, bugün faşizme karşı mücadele eden devrimci hareketin kökleri, 68 hareketi süreci ve 71 silahlı devrimci kopuşuyla, kavgamızda bayraklaşanların siyasal-ideolojik-örgütsel çizgisine dayanıyor. Bu çizgi, emperyalist-kapitalist sistemin ve bunun bir uzantısı olarak “TC” egemenler sisteminin yaşadığı siyasal-iktisadi kriz nedeniyle, yönetenlerin yönetemez duruma geldiği, yönetilenlerin, dünyanın dört bir yanında, “başka bir

dünya” isteme mücadelesiyle ayakta olduğu tarihsel bir süreç içinde mayalanmıştır. 68 hareketi olarak finalini yaşayan bu başkaldırı tarihi, sadece Türkiye-Kuzey Kürdistan’da değil, uluslararası alanda, devrimci ve komünist hareket için bir çok köklü kopuşun yaşandığı tarihtir.

Çin, Vietnam ve Küba devrimleri, Büyük Prolater Kültür Devriminin uluslararasında yarattığı dalga, Sovyetlerin bu tarihsel süreçteki çizgisel niteliğine rağmen, Büyük Ekim devrimi kasırgası ile bir güç olarak varlığını koruması, coğrafyamızda ve dünyada isyana duran öğrencilerin-(gençliğin), işçilerin, köylülerin, aydınların ve milli zulüm altındaki ulusların kurtuluş arayışlarına, yeni bir ideolojik-politik-askeri nitelik kazandırıyordu. Toplumsal hareketin bu radikal devrimci kopuş trendinde olması ile beraber, emperyalist-kapitalist sistem ve onun her bir coğrafyadaki gerici iktidarları, siyasal-iktisadi olarak kriz koşullarını yaşamaktaydı.

Sosyalizmin ideolojik ve moral üstünlüğünün olduğu bu tarihsel kesitte, hem uluslararası alanda kitle hareketlerine somut olarak yön veriyordu, hem de bu kitle hareketleri içinde burjuva sisteme karşı cepheden mücadelede yeni bir kurumsal nitelikler ortaya çıkarıyordu.

Coğrafyamızda, 68 hareketi dalgası, daha ileri düzeyde devrimci bir dönüşümün yaratıcısı olmuştur. “TC” egemenler sistemi, emperyalistlerin ajandasından direktif olarak aldığı, kendi iktisadi krizini aşma ve gelişen kitle hareketlerinde bayraklaşan sosyalizm ve ulusal bağımsızlık şiarlarını kısmak, fiili olarak yayılan işçi eylemlerini, köylü isyanlarını bastırmak için, 12 Mart askeri darbesine başvurmuştur. 12 Mart Askeri darbesinin esas hedefi bu iken, burjuva iktidarın re-organizasyonu, emperyalist sermayenin daha sınırsız hareketi için devlet aygıtında hukuksal “yenilenme”, gelişen sınıf hareketine karşı burjuva egemenliğin iktidarı uğruna coğrafyayı kan gölüne çevirmesinin adımları olarak gündeme gelmiştir. 71 devrimci kopuşunu, 12 Mart Askeri darbesiyle eşleştirmek, devrimci kopuşun mahiyetini anlamamaktır. Sıkıyönetim koşulları, silahlı mücadelenin başlangıcını hızlandırmada bir etken olsa da, 71 silahlı devrim kopuşu, bir tarihsel sürecin, ve bu sürecin devrimci analiziyle ulaşılan sentezdir. Ve 71 devrimci çıkışı, 60 larda başlayıp 68 yıllarında doruğa ulaşan kitle hareketlerinin bir devamı değil, bu hareket biçiminden, sıçramalı-devrimci bir kopuşu ifade eder. Hedefine devrim perspektifi koyan bu kopuş, iktidarın silahlı zor ile alınacağı, silahlı devrimci savaşın parçadan bütüne gelişeceği, kır-şehir denkleminin iktidar hedefiyle buna göre ele alındığı ve birincil düzeyde buna göre hazırlıkların yapıldığı bir kopuştur. Siyasal iktidar hedefi anlamında, burjuva gericiliğe karşı cepheden bir meydan okuyuş, ideolojik anlamda, bilumum revizyonist-tasfiyeci, kitlelerin öfkesini parlamento ahırında sönümleyen anlayışlara karşı cepheden bir tutum alıştır

71 devrimci kopuşu. Ve Nurhak’ta Sinan, Kadir, Alparslan, bu kopuşun kırlarda ilk bayrakları oldular. Tıpkı BİRLEŞİK DEVRİM | Nisan/Mayıs 2021

Kızıldere gibi, somut eylem planı Deniz, Yusuf, Hüseyin’i idamdan kurtarmak için Kürecik ABD üssüne yapılacak eylemin hazırlığında kuşatılsalar da, bu eylemlerine asıl rengini veren, silahlı devrim fikridir, faşist burjuva egemenliği devrimci zor ile yıkma siyasetidir.

Sistemden radikal bir kopuşun bayrakları olan Deniz’ler, Mahir’ler, İbrahim Kaypakkaya’lar, devrimin yolu ve teorik-kuramsal açılımlarda farklı olsalar da, sınıf mücadelesinin canlı savaş pratiğinde hep omuz omuza oldular, faşizme karşı aynı siperlerde direndiler. Kızıldere’de, Nurhaklar’da, Nurhak katliamının ihbarcısı Mustafa Mordeniz’in cezalandırılmasında, yan yana yürüyen bu devrimci irade, bir anın ortaya çıkardığı bir refleks değil, farklı fikir ve ideolojik duruşa karşın, devrimci savaşta, devrimin sorunlarında, halkın acılarında ortak hareket etmenin iradi devrimci eylemidir. 12 Mart Askeri darbesinin devrimci-sosyalist-komünistlere karşı başlattığı sürek avına karşı, devrimci cepheden birlik kültürüyle verilen en güçlü cevaptır, Kızıldere ve Nurhak. Örgüt ayrımı yapmadan, devrimcilerin kanına girmiş her gerici, devrimcilerin hedefidir anlayışıyla, Nurhak ihbarcısı Mustafa Mordeniz’in İbrahim Kaypakkaya tarafından cezalandırılması, sınıf kavgasının kızgın pratiğinde örs ile çekiç arasında dövülmüş devrimci intikam ve öfkedir.

12 Mart askeri faşizm koşullarını. Silahlı devrim çıkışı ve birlikte mücadele kültürüyle, devrimci bir mirastan öteye, devrimci bir perspektif olarak bizlere devreden Nurhak, Kızıldere, Ulucanlar (Denizler’in idamı), Vartinik direnişleri ve kazanma manifestoları, bugün koyu faşizm koşullarında, HBDH i mevzilerinde ölümsüzleşenlerin omuzlarında somut olarak anlam kazanmış, devrimcilerin, sosyalistlerin, Kürtlerin, kadınların, birlikte savaşma ve birlikte kazanma eylemine dönüşmüştür. Kürt halkının özgürlük hedefi, Türkiye sahasındaki halkların özgürlük hedefi olduğu kadar, fabrikada sömürülen işçinin, eğitim alanlarında kuşatmaya alınmış öğrenci ve akademisyenin, sömürü çarklarındaki köylünün, sokakta patriarkal sistem tarafından katledilen kadının, direnen ve “aşağı bakmayan” isyanı, Kürt halkının isyanıdır. Ezilenlerin kurtuluşu, ortak düşmana karşı, ortaklaşmış devrimci savaştır.

Bugün moral değerleri ve öfke açısından, dinamik bir toplumsal süreç yaşanmaktadır. AKP-MHP faşizminin bunca kuşatmasına karşın, toplumsal itirazda hareketli bir dönem, bir karşı koyuş azımsanmayacak düzeydedir. Pandemi süreciyle su yüzüne çıkan neo-liberalizmin krizi, AKP-MHP faşizmini de kapsamına almış ve en bağnaz saldırıları, en kirli oyunları dönüp onu vurma düzeyine gelmiştir.

Devrimci ajitasyondan öte reel bir gerçektir. Faşizm saldırıyor, ama kendi tarihsel sürecinin en zayıf sürecini, en çözümsüz sürecini yaşıyor. Devrimci tarihimizin, devrimci savaş ve birlik konusundaki güçlü kökleri, açtıkları çığır gibi, bugünde yürüyüş güzergahımızdır. Nurhak, Kızıldere, Vartinik, aynı hedefe yönelmiş devrim yolumuzdur.

Devrimin zaferi için pozisyon alan tarihimizin önder bayrakları, bugün faşizme karşı her alanda sürdürdüğümüz savaşımızın, ideolojik-teorik-önderleri olduğu gibi, birlik anlayışımızın da mayalarıdır. HBDH, bu tarihsel devrimci mirasımızın üzerinde yükselmiş ve devrimci savaş mevzilerinde konumlanmıştır.

Nurhak’ların verdiği mesaj nettir. Bu mesaj Kızıldere’de kan ve can pahasına düşmana karşı aynı kararlılıkla direnmiş, dar ağacında Türk ve Kürt halkı başta olmak üzere ezilen halklarımızın özgürlüğü olarak bilenmiş, Diyarbakır zindanlarında düşmanı yenmiştir. Devrimci tarihimizin yolumuzu aydınlatan bu önder bilinci, bugün Gare’de, Amed’de, Dersim’de…. Yani faşizmin barbarlıkla hedefine koyduğu tüm alanlarda, direniş ve kazanma bilinci olarak savaşmaktadır.

Faşizmin katliamlarında dökülen her damla kan, devrim davasını sürdüren devrimci iradedir, devrimci savaşla siyasal iktidara yürüyüştür. Nurhak’ta ölümsüzleşenlerimiz, devrim davamızın yenilmez abideleridir.

Sinan-Kadir-Alparslan yoldaşlar ölümsüzdür.

Nurhak Şehitleri

dört bir yana haber salsam öldü desem inanır mı dağlar bana geri verin kadir’imi sinan’ımı jandarma kurşunu çaldı canımı tenimden aldı nurhak’a abide kaldı dağlar aldı selamımı nurhak sana güneş doğmaz uçan kuşlar yuva kurmaz dökülen kan yerde kalmaz soracağız hesabını böyle kalır sanma devran yola devam eder kervan öldü sinan doğdu sinan omuzladı silahını

Elde silah, dilde devrimci marşlarıyla ölümsüzleşen Nurhak şehitleri Sinan Cemgil, Alpaslan Özdoğan ve Kadir Manga kavgamızda yaşıyorlar.

This article is from: