
9 minute read
5- Bölüm III Mezolitik Dönem (MÖ 10.000 – 8.000
from Anadolu Madencilik Tarihi
by Haseki
ANADOLU MADENCİLİK TARİHİ BÖLÜM III: MEZOLİTİK DÖNEM (MÖ 10.000 – 8.000)
Mezolitik kelimesi, mesos orta ve lithos taş anlamına gelen iki kelimenin birleşiminden oluşmuş olup, Türkçe’ye “Orta Taş Devri” olarak çevrilmiştir. Bu dönem ayrıca bazı arkeologlar tarafından ”Epipaleolitik Dönem” olarak da adlandırılır. Mezolitik çağ, genellikle “Paleolitik Dönemin” bir devamı sayılmakla birlikte, neolitik dönemde ortaya çıkacak bazı gelişmelerin ilk nüveleri, ilk eğilimleri bu dönemde görülmeye başladığından, ayrı bir isimlendirme altında değerlendirilmektedir. Mezolitik Çağ’da Paleolitik dönem boyunca yaşanan buzul çağlarının sona ermesiyle birlikte, iklim ısınmaya başlamış ve bu iklime uygun yeni bir ekolojik ortam, yeni bitki ve hayvan türleri ortaya çıkmıştır. Orta Taş Çağı, Orta Taş Devri veya Mezolitik dönem, MÖ 22.000-10.000. Paleolitik ve Neolitik arası bir geçiş dönemidir. Mezolitik dönem özellikleri olarak öne çıkan en büyük etmen avcılığın artık daha gelişmiş aletler ile yapılıyor oluşudur. Avın giderek azalmasının yanında bir taraftan insanların nüfuslarında artış oluşmaktaydı. Bu durum da yeni kaynakların bulunmasını gerekli kılıyordu. Toplayıcılığın Mezolitik dönemde tekrar yaygınlaşmaya başladığı görülmektedir. Meyve, yumuşakça, ceviz, çeşitli bitki türleri toplanıyordu. Özellikle yumuşakçaların toplanması dönem insanlarının bir dönemde ana besinleri haline gelmişti. Yine ayrıca bu dönemde köpeğin evcilleştirilmesi insana avcılık konusunda büyük bir yarar sağlamıştır. En eski evcil köpek kemikleri neredeyse insanlar kadar eski olma özellikleri taşımaktadır. Bu bakımdan tarihsel olarak ilk evcilleştirilen hayvan köpektir.
Advertisement
Yaşam biçimi olarak Paleolitik Çağ’a oranla büyük değişiklik göstermez. Çağın en özgün buluntuları arasında mikrolit adı verilen çakmak taşından yapılan küçük aletler çoğunlukla boynuz, kemik gibi saplara takılarak kullanılmıştır. Anadolu’daki önemli bazı merkezler Samsun Tekkeköy, Karain ve Beldibi’dir.
Mağaralarda yaşam Mezolitik Çağ’da da devam etmiştir. Duvarlara çoğunlukla hayvan figürleri ve av resimleri yapılmıştır. Geyik (dağ keçisi) resmi en ilginçlerinden biridir. Samsun, Tekkeköy; Antalya Karain, Beldibi, Belbaşı Mağaraları, Mezolitik Çağ’ın en önemli yerleşimleridir. İdol adı verilen küçük heykelciklere de bu çağda rastlanmıştır. Bu daha sonra Neolitik Çağ’da göreceğimiz Anatanrıça inanışının temelidir
Dolayısıyla insanlık tarihinde tarıma ait ilk izlere, mezolitik dönemde rastlanmıştır ve bu dönem, tarımın ortaya çıktığı neolitik çağ için bir hazırlık evresidir. Ancak bu dönemde de avcılık ve toplayıcılık insanlığın temel faaliyet alanı olmaya devam etmiştir. Yaşama biçiminin Paleolitik Çağ’dan önemli bir değişkenlik göstermediği Mezolitik Çağ’ın en özgün buluntuları, mikrolit olarak tanımlanan küçük taş aletler olmuştur. Bu aletler, paleolitik dönemde yapılan aletlere nispetle daha ayrıntılı ve daha ince işçilik gerektiren aletlerdir.
Genelde çakmak taşı ve obsidyenden yapılan bu taş aletler içinde çeşitli kazıcı ve delici aletler bulunmakta olup, bu aletler genellikle avcılık faaliyetlerinde silah olarak kullanılmıştır. Ayrıca kemik işçiliğin bir önceki döneme göre gelişme gösterdiğine ve seramik işçiliğinin de yine ilk olarak bu çağda ortaya çıktığına dair bulgular vardır. Ülkemizde yapılan arkeolojik kazılarda; Toroslar’ın güneyi ile Marmara Bölgesi ve Orta Karadeniz’de bu döneme ait buluntulara rastlanmıştır Mezolitik Çağ’a özgü alet teknolojisine mikrolit adı verilir. Bu aletler, Üst Paleolitik Çağ’a özgü aletlerden daha küçüktür ve daha ince bir işçilik gösterir. Bu aletler tahta, kemik ve boynuzların üzerine yerleştirilerek kullanılmıştır. Mikrolit: Genellikle 3 cm’den daha ufak boyutlu; üçgen, trapez, dikdörtgen ve kare biçimli olabilen küçük taş aletlerdir.
Mezolitik Çağ’ın en özgün buluşu, mikrolit diye adlandırılan çakmak taşı ve obsidiyenden yapılmış geometrik biçimli küçük taş aletlerdir. Mikrolitler tahta, kemik ve boynuz sapları üzerine yerleştirilerek kullanılmıştır. Bazıları balık tutarken olta ve zıpkın işlevi görmüştür. Besin üretiminin henüz başlamadığı, insanların hâlâ besin toplayıcılığı ile yaşamlarını sürdürdüğü bu dönemin en önemli yerleşimleri Tekkeköy Mağaraları (Samsun), Söğüt Tarlası (Şanlıurfa) ve Baradiz Mağarası’dır (Burdur).
Tekkeköy Mağaraları: Samsun’a 14 km uzaklıkta Tekkeköy’de bulunan mağa ralar Paleolitik, Mezolitik ve Kalkolitik Dönem’in önemli yerleşim yerlerindendir. 1941 yılında Prof. Dr. Kılıç Kökten başkanlığında Tahsin Özgüç ve Nimet Özgüç’ten oluşan bir heyet tarafından yapılan kazılar sonucu çeşitli buluntular orta ya çıkarılmıştır. Bu buluntular arasında taş, ağaç ve kemikten yapılmış el baltaları, mızrak uçları, kesici ve kazıyıcı aletler dikkati çeker.
Söğüt Tarlası: Şanlıurfa il merkezinin 35 km kuzeybatısında, Bozova ilçesinin 2 km güneybatısındadır. 23 m yüksekliğinde bir tepe olan Söğüt Tarlası 1964 yılında Bruce Howe (Burus Hav) yönetimindeki bir ekip tarafından kazılmıştır. Yapılan kazılarda, deve tüyü renkli, saman katkılı hamurdan yapılan çanak çömlekler ve çakmak taşından yapıl mış küçük aletler ortaya çıkarılmıştır.

Baradiz Mağarası: Burdur ve Isparta arasında Göller Yöresi’nde bulunan mağarada 1944’te Ş. A. Kansu, M. Şenyürek ve K. Köleten tarafından kazılar yapılmıştır. Mağarada Mezolitik Çağ’ın tipik aracı olan mikrolitler, keramik ve kemik parçalarıyla birlikte bulunmuştur.
MEZOLİTİK DÖNEMDE MADENCİLİK
Tüm dünyada olduğu gibi Anadolu’da da, insanlar madenleri tanımadan önce parlak renkli mineral ve cevherleri toplayıp boya olarak kullanıyordu. Hematit ağırlıklı bu mineraller çoğunlukla kırmızı renkteydi, dolayısı ile Paleolitik Dönemden bu yana MÖ 9. binyıl sonlarına dek kırmızı rengin hakimiyetinden bahsetmek mümkün (moda renk kırmızı). Bu konuda en eski izlere Paleolitik ve Mezolitik Dönem’lerde kullanılmış karst boşluklarında ve mağaralarda rastlamaktayız.
Bir yerleşim alanından ele geçen en eski cevher buluntu ise Hallan Çemi (PPNA) ve Çayönü Tepesi’nde (PPNA-B) gün ışığına çıkarılmıştır. Hallan Çemi Güneydoğu Anadolu’nun bilinen ilk yerleşimlerinden biridir. Burada Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ’a (PPNA) ait en alt tabakada bir evin tabanında malakit parçaları bulunmuştur. M. Rosenberg’e göre malakit “pigment” olarak kullanılmak üzere toplanmıştı.29
Çayönü Tepesi’nin gene Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ’a ait birinci ve ikinci kültür tabakalarında (PPNA), yuvarlak kulübelerde ve ızgara planlı yapılarda, bol miktarda işlenmemiş malakite rastlanmıştır. Boncuk olarak işlenmiş malakitler ise ikinci kültür tabakasının üst kesimlerinde (PPNA-B) ve daha üst tabakalarda görülür.30 Bu aşamada Anadolu insanı henüz bakırı tanımamaktadır. Buna göre yukarda söz edilen kırmızı modası sona ermekte, yerini yeşil’e bırakmaktadır (moda renk yeşil). Çanak çömleksiz neolitik dönemde yararlı bitkiler kultive edilir, koyun, keçi ve sığır gibi bazı hayvanlar evcilleştirilir ve böylece avcı ve toplayıcı yaşam tarzı terkedilerek tarımla uğraşan ve üreten bir yaşam tarzına geçilir. İlkbaharda ekili tarlalar yeşermekte, doğa kendini yenilemektedir. Yeşil bereketi temsil eder ve yeni yaşam tarzının sembolü olur.31
Günümüzden 12 bin yıl önce yerleşik düzene geçen insan, doğada bulduğu nabit bakırı yerleşim yerlerine getirerek, onu soğuk şekilde döverek biçim vermeye çalışmıştır. İnsanın Anadolu’da madencilikle tanışması ve bu madenleri kullanmaya başlamasının ilk örnekleri Diyarbakır-Hallan Çemi ve Çayönüdür. Hallan Çemi’de MÖ 9.500-8.700 döneminde Neolitik tabakalar arasında malahit cevher parçacıkları, Çayönü tepesinde (MÖ 8.200-8.000) bakırdan yapılmış 113 adet boncuk, bız parçaları, küçük iğneler, ufak kürecikler ve aletler bulunmuştur. Daha sonraları bakıra ısı verilerek kolayca şekillenmesinin sağlanması insanlığın yaşamında bir devrim olmuştur. Yukardaki örnekler dikkate alındığında Anadolu’da madenciliğin yaklaşık 10.000 yıl önce başlamış olduğunu söylemek mümkündür.32
29
ROSENBERG, M.. “The Hallan Çemi Excavation 1993”. XVI. Kazı Sonuçları Toplantısı I, s. 79-94. 1994. 30 ÖZDOĞAN, M., ÖZDOĞAN, A., “Archaeological evidence on the early metallurgy at Çayönü Tepesi. The Beginning of Metallurgy (A. Hauptmann, E. Pernicka, Th. Rehren and Ü. Yalçın in eds.)”, Der Anschnitt, Beiheft 9, Bochum, s. 13-22, 1999. 31 YALÇIN Ünsal, “Anadolu Madencilik Tarihine Toplu Bir Bakış”, Yer Altı Kaynakları Dergisi, Yıl:5, Sayı:9, Deutsches Bergbau-Museum Bochum, 2016. 32 KARTALKANAT Ahmet, “Anadolu'da Madenciliğin Tarihçesi; Kütahya-Gümüşköy'de 3500 Yıldır Süren Madencilik Çalışmaları”, MTA Dergisi, 137, s. 91-97, 2008.

Takip eden dönemlerde, Aksaray-Aşıklı Höyük’te (MÖ 7.800-7.600) bulunan 45 adet bakır boncuk ile Urfa-Nevali Çori (MÖ 7.500) deki bir adet bakır boncuk, Çayönün’de bulunan bakır obje ve aletlerle birlikte Anadolu’da günümüzde bilinen en eski maden buluntuları olmayıp insanlık tarihinin şimdiye kadar bilinen en eski örneklerini oluştururlar. KonyaÇatalhöyük’te (MÖ 7.000-6.400) küçük bakır objeler ve curuf parçaları, Kırklareli-Aşağı Pınar’da (MÖ 5.700-5.000) bakır malahit parçaları, Mersin-Yumuktepe (MÖ 5.000-4.900) de keski, balta, rulo başlı iğne, vs; Burdur- Hacılar’da (MÖ 4.600-4.300) bakır boncukları, Karaman-Can Hasan’da (MÖ 4.600-4.400) bakır objeler ve topuz başı yurdumuzda tespit edilen diğer madencilik buluntularından bazılarını oluşturur. Bu dönemin önemli yerleşmelerinden biri olan Çayönü’nde ele geçen buluntular, MÖ 7. binlerde bakıra dayalı bir endüstrinin olduğuna işaret etmiştir.33 Bakırın yanı sıra bu çağda Anadolu’da, ilkel yöntemlerle de olsa kurşunun da işlendiği ve komşu ülkelere ihraç edildiği bilinmektedir.
Madenlerin, ısıtılınca kolay işlenebildikleri, hatta ateşte uzun süre bekletildiklerinde eridikleri, soğuyunca da yeniden katılaştıklarının anlaşılması, metalurjideki en önemli keşif olmuştur. Bu alandaki ilk önemli adım ise tavlamanın keşfi olmuştur. Arkeolojik kazı sonuçları, tavlamanın ilk olarak Anadolu’da, Neolitik Çağ’da gerçekleştirildiğini ortaya koymuştur. Çayönü yerleşim yerinde “Kafataslı Yapı” olarak bilinen yerleşme yerinde ele geçen bakır bir boncuk34 erken evrelerden itibaren madenlerin tavlandığını ve dövme tekniğinin de bilindiğini göstermiştir.35 Yine bu dönemin önemli yerleşme merkezlerinden olan Aksaray-Aşıklı Höyük, Konya-Çatalhöyük, ve Suberde de yapılan kazılarda, akeramik bir seviyede doğal bakırdan dövülerek yapıldıkları anlaşılan ufak aletlere ve süs eşyalarına rastlanılmıştır. İşlenerek elde edilmiş olan bu parçalar, şimdilik bilinen en eski işlenmiş madeni örneklerdir.36
MÖ 7. binin sonu ve 6. binin ilk yarısına ait yerleşme merkezlerinden Çatalhöyük ve Çayönü kazılarından çıkan bakır topaklarının analizleri, doğal bakırın yanı sıra, metalurji alanında bir devrim olan madeninin cevherinden ısı kullanılarak arıtılmış bakırın da kullanıldığını
33 PALMİERİ A., SERTOK K., “Doğu Anadolu’da Madenciliğin Doğuşu ve Gelişimi”, Anadolu Medeniyetleri Müzesi, 1995 Yıllığı, Ankara, s. 341, 1996. 34 SEVİN V., “Eski Anadolu ve Trakya (Başlangıcından Pers Egemenliğine Kadar)”, İletişim Yayınları, İstanbul, s. 45. 2003.
35
36 SEVİN V., age, s. 47. ERGİNSOY Ü., “Maden Sanatı” Maddesi, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi II, İstanbul, s. 1141, 1997.
göstermiştir. Anadolu, Neolitik Dönemde, metalurji alanında o kadar ileri gitmiş ki, cevherden izabe yöntemiyle arıttığı bakır madenini, büyük uygarlıklara ev sahipliği yapmış bölgelerden Mezopotamya ve Mısır’a ihraç etme başarısını dahi gösterebilmiştir.37
Yaklaşık 9.000 yıldan beri işletilmekte olan Ergani maden ocakları, Anadolu’daki en uzun süre ile işletilmekte olan maden ocağı olmasının yanında, madencilik tarihinin gelişim evrelerini yansıtması açısından da ayrı bir önem taşır. Maden sanatındaki en önemli gelişme, hiç kuşkusuz. Tavlamanın (izabe) keşfi olmuştur. Diyarbakır’ın Ergani ilçesi sınırlarında bulunan Çayönü yerleşiminde yapılan arkeolojik kazılarda, “Kafataslı Yapı” olarak bilinen yerde ele geçen bakır bir boncuğun analizlerinden, boncuğun tavlama işlemlerine tabi tutularak şekillendirildiğini ve dövme tekniğinin de başarılı bir şekilde uygulandığını göstermiştir.
Burada yapılan kazılarda taş, kemik, diş ve kavkıdan yapılmış süs eşyasından başka; malakit ve bakırdan yapılmış levha, iğne, biz, kanca ve değişik süs eşyalarına da rastlanılmıştır. Çayönü sakinlerinin, doğal olarak buldukları nabit bakırı toplayıp basit yöntemlerle yapmış oldukları bu en erken madeni buluntuların teknolojik değerlendirmeleri, tamamının olmasa da en azından bir kısmının metalurji alanında bir devrim sayılan “tavlama” işlemine tabi tutularak şekillendirildiğini ortaya koymuştur.
En eski dövme tekniğinin temsilcileri olan bu alet ve süs eşyaların, taş örsler üzerinde, sapsız taş çekiçlerle dövülerek şekillendirildikleri tahmin edilmektedir. Çayönü’ndeki araştırmalar, tavlamanın yanı sıra metalurji alanındaki bir başka gelişme olan madenlerin cevherlerinden tasfiye edildiğini de ortaya çıkarmıştır. Ele geçen bu buluntular, Çayönü halkının, 8.200-7.500 yıllarında çanak çömleksiz Neolitik Çağ’da maden ile tanışarak madencilik alanında ilk adımları attıklarını göstermiştir. Çayönü’ndeki bu madeni buluntular, yalnız Anadolu’da günümüzde bilinen en erken buluntular olmayıp, insanlık tarihinde şimdiye kadar ortaya çıkarılan en erken örneklerdir.38

37 ERGİNSOY Ü., age, s. 1147. 38 https://www.guneydoguekspres.com/gundem/diyarbakir-bir-zamanlar-maden-sanatinin-merkeziydi-h780.html Er. Tar. 01.08.2021.
Mezolitik, basit anlamıyla Avrupa kronolojisi için kullanabileceğimiz, Paleolitik Çağ sonunda buzulların erimesi ve yeni ekolojik ortamların ortaya çıkmasıyla gelişmiş olan Neolitik öncesinde görülen bir ara devirdir. Bu çağda yeni tip aletler görülmeye başlar. Bunun nedeni ise, ekolojinin de Paleolitik Çağ’a göre değişmiş olmasından kaynaklanmaktadır.
Mezolitik Çağ’ın endüstrisi içinde karakteristik aletlerin başında gelen tipler mikrolitlerdir. Bunlar genellikle avcılık faaliyetlerinde silah olarak kullanılmışlardır. Bu çağda kemik işçiliği de oldukça gelişmiş ve bir önceki evreye göre artmıştır. Avrupa’daki ilk seramik örneklerine yine bu çağda rastlanılmıştır. Bu seramikler kilden yapılmış, el yapımı, monokrom, dipleri sivri basit kaplardır. Dipleri sivri olduğundan ötürü bir kaide üzerinde durabilen kaplardır. İnsanlar bu çağda mağara yerleşimleriyle birlikte açık arazilerde çadır ve ahşap kulübe gibi düz yerleşim modellerine adapte olmaya başlamıştır.
Bu bir anlamda ilkel köy modeline geçiş aşamasıdır. Sulak araziler civarında yerleşen bu insanlar göl evleri dediğimiz “palafit”ler de inşa etmişlerdir. Dolayısıyla görülen bu ilk mimari öğeler giderek gelişme kaydetmiş; dermeçatma kulübe ve çadır konut yapısından zamanla gerçek bir ev yapısına dönüşüm başlamıştır.