3 minute read

2019’a Bakış

ERBİL OLCAY

2ER-CEI (Consultant Engineers International Co) Yöneticisi

Advertisement

II. Abdülhamit döneminde kurulan ve 1881-1939 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu’nun dış borçlarını denetleyen Düyun-u Umumiye’den habersiziz! İngiltere’ye ve Fransa’ya ödenemeyen borçların o devletlerin kontrolü altına girdiğini hatırlamıyoruz! Hatta borçların bir kısmının CUMHURİYET hükümetince ödendiğinden de haberimiz yok!

1950’li yıllarda ilkokullarda yerli malları haftaları düzenlenirdi. Bu haftaların sloganı “Yerli Malı Yurdun Malı, Her Türk onu Kullanmalı” olurdu.

Ülkede döviz çok kısıtlıydı ve hemen her şey dışarıdan ithal edilirdi. Çoğu zaman eski binaların çatı kiremitleri Fransa-Marsilya’dan, duvar tuğlaları İngiltere’den gelirdi. Bunlara ilave olarak musluk, vana, su borusu vb. malzemeleri sayabiliriz.

Geçmiş tarihimize baktığımızda 1856’da İngiliz-Fransız ortaklığı olarak İstanbul’da kurulan Osmanlı Bankası’nın bugünkü Merkez Bankasının görevini üstlendiği bilinmektedir. Ülkenin ilk borcu, 1854 yılında Kırım Savaşı’nın finansmanı için İngiliz ve Fransız orijinli Palmer, Goldschimid adlı bankalardan alınan 3 milyon sterlin kredidir.

Osmanlı Padişahı Sultan Abdülmecid “borç almamak için çok çalıştım” demiştir.

Son padişah Vahdettin Kuzey İtalya San Remo’da parasız kaldığında elindeki son mücevherleri emir zabitine bozdurtmuş, elinde tahta çıktığında (cülus töreni) takılan cülus kemerinin üzerindeki kıymetli taştan başka değer kalmamıştır. Bir süre sonra bunu da (padişahlık nişanı)

bozdurmak üzere kuyumcuya göndermiş fakat taşın sahte olduğu anlaşılmıştır. (Ref. Murat Bardakçı-Şah Baba)

Burada düşünülmesi gereken Osmanlı Padişahına tahta çıkışında takılan en büyük nişanın sahte olmasıdır.

Cihan İmparatoru olmak 18.yy’da ne kadar zormuş ki, memleketin yıllarca hayatı pahasına sahip olduğu toprakları 93 günde tebaasına teslim eder duruma gelip, tahta çıktığında da Hazineyi tamtakır edebilmişlerdir.

Biz ne idik? Ne olduk? diye düşünürken 21.yy’lı yaşıyoruz. Yıllar önce olduğu gibi bugün yine borçluyuz ama

önemli olan borcu ödeyebilmektir. Sonuçta borç yiyen kesesinden yer!

Çok kısa bir zaman önce 1 USD, 7,00 TL’yi geçti. O gün ülkede büyük sarsıntı yaşandı. Dolarla iş yapmayalım şeklinde söylemler doğdu ve dolarizasyona paydos denmeye başladı. Çeşitli tedbirler gündeme geldi. Bunlar gösteriyor ki, tarihimizden hiç ders almıyoruz. II. Abdülhamit döneminde kurulan ve 1881-1939 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu’nun dış borçlarını denetleyen Düyun-u Umumiye ’den habersiziz! İngiltere’ye ve Fransa’ya ödenemeyen borçların o devletlerin kontrolü altına girdiğini hatırlamıyoruz! Hatta borçların bir kısmının CUMHURİYET Hükümetince ödendiğinden de haberimiz yok!

Şu an ki durumumuz tarihimizden feyz alamadığımızın kanıtıdır.

Demek ki ülke ne İmparatorluk döneminde ne de Cumhuriyet döneminde iyi ekonomist, iktisatçı, maliyeci yetiştiremedi ya da bu mesleklerin uzmanlarının önerilerini dikkate almayıp, çözümü bulamadı!

Yakın komşularımıza konu çerçevesinde baktığımızda, Enver Hoca Dünya’ya kapıları kapatıp, Arnavutluk’u kendi yağıyla kavrulmaya yönelik bir politikayla yönetmeye kalktı. Bugün Avrupa’nın göbeğinde geçen yüzyılı yaşamakta olan bir ülke ortaya çıktı.

Romanya’da ise Çavuşesku ülkenin kendi yağı ile kavrulmasını hedef alarak kemerleri sıktı. Katledilmesinden birkaç ay önce Romanya’nın tüm dış borçları kapatılmıştı ama işe yaramadı!

Sonuçta, bu çeşit kemer sıkma politikaları uygulanan, tarım öncelikli ve kendi yağıyla kavrulan ülkelerin tarihte fazla yeri yoktur. Zira gelişen dünya şartlarında bırakmazlar!

Ekonomik politikalar ancak halkın büyük çoğunluğunun desteği ve inancı ile yön bulabilir. 21.yy’da da bunun şekillenmesi çok uzun yıllar alır ve vazgeçilmez/uygulanabilir kararlı, istikrarlı politika uygulamalarını gerektirir.

Ülkemiz için şunu söylemek isterim ki, kemer sıkan bir yapıyı teşkil edecek, toplumu tekrar şekillendirerek ülkesine, milletine yararlı, iyi eğitilmiş ve çağdaş normlarda hayat sürdüren gençlik yaratmak için çok geç değil.

Durum gerektirdiğinde kolları sıvayıp en zor, karmaşık teknik sistemlere sahip silahları üretebilen, sanayileşme yönünde adımlarını atmış, gelişim odaklı çalışabilen, kaliteli ve ucuz üretim yapabilen ve ürettiğini pazarlayabilen enerji mevcut.

Farkında olalım ya da olmayalım Türkiye kendi ayakları üzerinde durmayı hedeflemiş bir ülke.

Bugün sanayisi gelişmiş, büyüme evresine girmek üzere olan her türlü teknolojiye sahip, Mühendislik ve Tıp alanlarında ilerleyen, endüstri, tarım, turizm, havacılık vb. kulvarında var gücü ile açıklarını ve hatalarını telafi etmeye çalışan bir ülke ve millet var.

Yukarıda saydığımız sektörlerden sonra sıra Tersanecilik ve Denizciliğe gelmedi mi?

Deniz endüstrisinde son yıllarda edinilen kabiliyetler sayesinde milli gemisini yapabilen, her geçen gün daha da geliştirerek ihracata başlayan modelden hareketle, milli kaynakları kullanma şartı ile problemli zamanlarda tersanelerimize, Armatörlerimize destek çıkarak, yerli projelerle hem tersanelerimizi hem de deniz ticaret filolarımızı yenilemek için milli projeler oluşturarak, binlerle ifade edilebilecek istihdam yaratılıp, dünya denizlerinde bayrağını dalgalandırabilen büyük bir denizci ülke olabilir.

Türk Hava Yolları Dünya’da bize güç ve prestij kazandırıyor. Bunu Dünya denizlerinde de gerçekleştirmemiz çok mu zor?

Başlangıç ve en önemli husus, dışarıdan gemi almak zorunluluğunu ortadan kaldıracak bir finansman yapısı kurmaktır.

İçinde tersanelerin yönetiminin de yer aldığı bir kredi kaynak ve yönetim kuruluşuna ihtiyaç olup, “İhtisas” bankası olarak çalışabilecek bir organizasyon mutlaka gerekir. Ancak, bu kuruluşun Denizcilik Bankası ile aynı kaderi paylaşmaması için yaşananlardan tecrübe dersi almış olarak adım atılması şarttır.

Sonuçta; Dün de bugün de denizcilik sektöründeki tersaneler, armatörler bu konuyu uzun zamandır dile getirmekte olmalarına ve 2019 yılına gelmemize rağmen dışarıdan “Dövizle Borçlanıp” hazır alınmaya devam edildiğinden olumlu yönde bir ivme yaratılamamaktadır.

“Bıçak sırtında” yaşıyor olmaya devam ediyoruz. Gelecek için dikkatli planlar yapmaktan başka çare var mı?