Objektif gazetesi 114. sayı

Page 1

Temmuz / Juillet 2016 No: 114

Herkese eşit mesafede...

Haberler... Gündem... Etkinlikler...

Altınbaş Kuyumculuk Strasbourg’ta.....................................S.16-17

Başkonsolosluk haberleri..............................................................S.8

Mustafa Güçlü haberleri...............................................................S.30

Hasan Bellikli haberleri................................................................S.28

Aleviler’in Strasbourg yürüyüşü.................................................S.22

Odyssée’de Can Dündar dayanışması........................................S.22

Ragıp Ege söyleşisi......................................................................S.27

Tel: +336 81 48 55 39

info@objektifgazete.fr

Tüm vatandaşlarımızın Ramazan Bayramı’nı kutluyoruz...


Ä°yi bayramlar....


Ä°yi bayramlar....


4

YAZIYORUM ALİ BAŞARAN Eğitimci - Yazar alibasaran@voila.fr

YAZ SICAKLARI VE GAZETE HABERLERİ

Yaz geldi, okullar tatilde, çalışanlar izinlerini önceden ayarlayarak önümüzdeki iki ay içinde dinlence yerlerine, akraba ziyaretlerine, memleket özlemlerine doğru yola çıkacaklar. Yaz, bir yandan güneşli, aydınlık, yüzüyle bazen de yakıcı sıcaklığıyla kendini gösterirken, öte yandan da kendine has meyve ve sebzeleriyle sofralarımızı çeşitlendirir. Yazlar aynı zamanda halkın ve demokratik kitle örgütlerinin harekete geçme kabiliyetlerinin zayıflamasından dolayı « yakıcı » politik gelişmelerin de yaşandığı dönemler olur. Hükümetler bu sakinlikten faydalanarak yapmaktan çekindikleri yürütmelikleri, uygulamaları bu dönemde hayata geçirirler. Bugünkü gazete başlıklarına göz attığımızda bunlardan bazılarının ip uçlarını görmek olanaklı. Birlikte birkaçına bakalım. « İngiltere Avrupa Birliği’nden çıktı, AB’de kalmaktan yana oy veren İskoçyalılar İngiltere Birleşik Krallığı’ndan ayrılmak için halkoylaması istiyorlar. » Çıkmaktan yana oy verenlerin bir kısmı bu sonuçları beklemiyorduk diyerek üzüntü içindeler. Yeniden halkoylaması yapılsın diyenlerin başlattığı imza kampanyası şimdiden 3 milyonu buldu. İngiltere oylamasının ardından Türkiye’de « Saray ve AKP'den AB'ye karşı zafer kazanmışçasına açıklamalar gelmesine rağmen AB ile müzakereleri olası bir durdurma kararı Türkiye ekonomisine büyük zarar verir. » Türkiye’nin küresel sermayenin ihtiyaçlarına dönük oluşturduğu ekonomik model, AB'ye büyük ölçüde bağımlı durumda. Türkiye’nin dış ticaretinin önemli bir kısmı AB ile yapılan ticarete dayanıyor. AB’nin Mart 2016’daki ihracattaki payı % 49,1. Türkiye’nin AB’ye ‘muhtaç’ olduğu bir diğer sektör ise turizm. Nisan 2016 itibariyle « Türkiye’ye giriş çıkış yapan yabancı ziyaretçiler » istatistiklerine göre Türkiye’yi ziyaret eden yabancı turistlerin yüzde 55,2’si Avrupa’dan geldi.

O zaman bu « hava atmalar » da ne oluyor? Doğuda çatışmalar, yanan şehirler, Antalya ve Akdeniz bölgesindeki yangınlar,.. hava çok sıcak, biraz serinlemek gerekiyor galiba! İngiltere kararından sonra finans piyasaları ve dünya ekonomik büyümesi ciddi yara alacağa benziyor. Dünyada mevcut koşullar altında daha da güçlenmesi muhtemel olan milliyetçi-popülist havayı Türkiye’deki milliyetçi-cepheyi daha da güçlendirmek için kullanıp önümüzdeki dönem yapılması muhtemel Başkanlık referandumu için harekete geçirme arzusu olabilir. Dünya ekonomisindeki bozulmanın Türkiye’nin özellikle AB’ye bağımlı kırılgan ekonomisinde ciddi problemlere yol açması sürpriz olmayacaktır. Ömür boyu düşman ilan ettiğimiz İsrail’le ortaklaşa açıklama yapıldı: anlaştık! Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan'ın söylediği « Ben bu görevde bulunduğum sürece hiçbir zaman İsrail'le olumlu bir şeyi düşünemem'', "Biz sizinle nasıl normalleşiriz ya, normalleşemez, zulüm bitmedikçe Türkiye İsrail arası normalleşemez!", "İsrail bir terör devletidir". Bugün yapılan açıklamada iki ülke ilişkileri normalleşti. Bir ay önceden de « İsrail’e mecburuz » diye açıklamışlardı. Amerika’daki Yahudi lobilerine milyar dolarlar ödenerek iş yürütüldüğünü tüm gazeteciler iyi bilir. Ülkeler arası ilişkiler karşılıklı çıkara bağlı olarak gelişir ve gerçekçi politika da bunu gerektirir, duygusallığa, hava atmaya yer yoktur. Yoksa ‘tükürdüğünü yalatırlar » adama! TBMM KİT Komisyonu üyesi Atila Sertel, TRT’nin zenginlerini de açıkladı. Dış yapımlara yılda 600 milyondan fazla para harcayan TRT, bu harcamalarla tüm özel televizyonları geride bırakırken, aynı başarıyı reyting listelerinde yakalayamıyor. Yeterince izlenmeyen, sevilmeyen programlara, sadece birkaç tanıdıkahbabı zenginleştirmek için milyonlar öde. Bu da bize ait bir gelenek olmalı! Antalya Kumluca’daki orman yangını etkisini sürdürürken, Adrasan’da da yangın çıktı. Olimpos tahliye edildi. Çevreciler,

muhalif uzmanların sürgün edilerek yerlerine yetkin olmayan kişilerin getirilmesinin yangınların önünü açtığını söyledi. Her şey apaçık gibi! Türkiye’de hükümet üyeleriyle yakın ilişkiler içinde olmasıyla bilinen uluslararsı kaçakcı İran asıllı Sarraf, Amerika’daki sorgusunda sırlarını açıklamaya başladı. Türkiye’deki hükümetle elele nasıl çalıştığını, dağıttığı rüşvet miktarlarının listesi gazetelerde. Yaz çok sıcak olacak, çok! Ama esas « bomba » sonbahardaymış. Aralarında Alman federal milletvekilleri, hukukçular, insan hakları savunucuları, gazeteciler ve akademisyenlerin de bulunduğu çok sayıda temsilci « Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında‚ “savaş suçu işlemek” ve “insan haklarını ihlal ettiği” iddiasıyla merkezi Karlsruhe’deki Federal Savcılığa 200 sayfadan oluşan suç duyurusu dilekçesini ulaştırdı. » Açıklamada « Siyasi dokunulmazlığın olması suçu ortadan kaldırmaz. Bu suç duyurusu Lahey’deki Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne kadar gidebilir. Çünkü Türk hukukunda Cumhurbaşkanı’nın sorumsuzluğu ile dokunulmazlığı arasında fark var. Cumhurbaşkanı Türkiye’de göreviyle ilgili olarak sadece vatana ihanetle suçlanabilir. Yani görevi ile ilgili olmayan suçlar işlemiş ise bu onu sorumluluktan kurtarmaz (Türk Anayasası 105. madde). » denildi. Gelecek aylarda yankılarını duyacağız galiba. Birleşik Haziran Hareketi’nin başlayan 2. Haziran Türkiye Meclisi çalışmaları sona erdi. Birleşik Haziran Hareketi tarafından, tüm yurttaşlara “Mücadeleye omuz ver, ayağa kalkalım, DİKTA rejimine NOKTA koyalım” çağrısı yapıldı. Türkiye’nin karanlığı yırtıp atacak potansiyele sahip olduğu kaydedildi. Hadi bakalım kolay gelsin. Gazete haberleri, yaz tatilini ağız tadıyla yapacak moral bırakmıyorlar. Bunları haber yapan gazeteler mi suçlu, bu gelişmelere neden olanlar mı? Biraz felsefî bir konu ama, düşünmeye değer. Gönlünüzce güzellikler dolu dinlenceler, ziyaretler dileğiyle.

Temmuz / Juillet 2016 N° 114

www.objektifgazete.fr info@objektifgazete.fr * Aylık haber, ilan ve reklam gazetesi /Journal mensuel d’infos, d’annonces et de publicités. * İmtiyaz sahibi/Edité par: ACTIF SARL 5, Impasse des Prunelles 67820 Wittisheim

* Grafik: Mutlu Ataç * Rédacteur en Chef: Fahri Ekmekci Dağıtım Sorumlusu / Responsable de distribution Tuncer KIRÖMEROĞLU info@objektifgazete.fr

TEMSİLCİLERİMİZ SAINT-DIE, EPINAL, NANCY ve çevresi Mustaw GÜÇLÜ Tel : +33 6 07 61 09 24 KARLSRUHE ve çevresi: Hasan BELLİKLİ Tel : +49 0176 92962065

SAVERNE-SARREGUEMINESHAGUENAU - BISCHWILLER LUNEVILLE-BOUXWILLERWISSEMBOURG ve çevresi Kemal ERGÜL Tel : +33 6 70 47 09 02 MULHOUSE ve çevresi Faruk BEYAZ Tel: 0619 04 68 93

Nancy ve Metz Çevresi İhsan Çakıroğlu 06 08 57 81 71

*Baskı/Imprimé par: Imprimerie des Sun Print / Offenbach

*Objektif Gazete basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir. /Objektif promet à respecter les principes et les lois concernant le métier de presse.

*Objektif Gazete’de yayımlanan yazı, haber ve fotoğraflardan kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. /Toute reproduction de nos articles, textes d’annonces ou publicités parues dans notre journal est libre sous l’obligation de citer le nom du journal. *Dépôt Légal: Juillet 2016

BANKA BİLGİLERİ/ Les coordonnés bancaires

IBAN: FR76 1760 7000 0170 2129 1344 932 SWIFT ( BIC ): CCBPFRPPSTR


Herkese iyi bayramlar...


6

ÇİÇEK PASAJI BASRİ ÇİÇEK

cicek @hotmail.fr

MİLLİ OLANLARIN GAYRİ AHLAKİ MİLLİ HASILASI!... Türkiye'de spor deyince akla ilk gelen futbol oluyor. Sadece futbol için gazeteler çıkar. Canlı yayın için kanalı var. Hemen hemen her kanal görüntü olmasa bile maçları, hakemleri, oyuncuları, sahayı, klüp başkanını ve yanındaki avanelerini yorumlarlar. Saatlerce ilgili ilgisiz önüne gelen ahkam keser. Zaman zaman bütün dünya futbolunu takip ederlermiş gibi yapanları da gördük. Hatta transferleri bile nerdeyse onlar yaparmış gibi anlatırlar. Bu sayıda ben de onlardan biri olmaya karar verdim. Beğenmeyenler affetsin. Bu milli takımı nereye koyacaklarını şaşıran yorumculara bir çift sözüm var. Ne vardı bu kadar gözünüzde büyüteceğiniz? Yere göğe sığdıramadığınız teknik hocası dahil milli takımı da, Avrupa'daki biz gurbetçileri umutlandırdınız. Gören göz kılavuz istemiyor. Avrupa’daki

bütün eleme maçları dahil.bütün maçlarını takip edenler var aramızda. İki maç üstüste çıkaramayan bir milli takım görüntüsü. Eh hal böyle olunca da bavulu erken toparlayan oldular. Olan biz gurbetçilere oldu. Şimdi Avrupalılar bizimle dalga geçiyorlar. Daha dün İtalyan bir vatandaşla aramızda geçen konuşmayı aktarayım. Ben niye 9 tane yedek oynattınız, neden hocanız dürüst değil dedim; adam bize mi güvendiniz diye cevap verdi. Tabii ki söylenecek bir söz olmadığından tebrik ettim. Şuraya gelmek istiyorum: Yok italya yenerse, İspanya berabere kalırsa en iyi üçüncü olacakmışız da, yolumuza devam edecekmişiz de, hesap uzmanı olup çıktılar. Hesaplar tutmadı fakat diğer hesaplar ballı börek. Oyuncu başı 500 bin Euro prim. Adına Türkiye Futbol Direktörü diye sıfat eklediğimiz sayın hocamıza 3 milyon 500 bin Euro maaş. Valla ne yalan söyleyeyim, şu anda 10 milyon Euro gibi görüküyor rakam. Al sana gayri ahlaki milli hasıla. Buna bir de Federasyon’un davet ettiği 900 kişi için masrafı da kattın mı? Oh ne güzel, kişi başı en az 2 bin Euro, 2 milyon da o, oldu sana 12 milyon. Daha TRT'yi artı THY'yi dahil etmedim hesaba, onlar ayrı bir muamma. Bu parayı bize verseler Türkiye'yi onlardan daha iyi tanıtır, bir

Analiz Emre Çam

emrecam0@gmail.com

ÖLÜM TERMİNALİ!

Cumhuriyet gazetesinin 29 Haziran manşeti "Ölüm Terminali" idi. Sevgili Can Dündar ile Faruk Günaltay tarafından Sinema Odyssée'de organize edilen panelden sonra hep beraber yemek yerken, Can Dündar bir anda açıkladı manşeti. Sebebi ise malum. 28 Haziran Salı günü Atatürk Havalimanı'na yapılan terör saldırısı… Bu tarihleri asla unutmayın: 20 Temmuz 2015 Suruç Patlaması 10 Ekim 2015 Ankara Patlaması 12 Ocak Sultanahmet Patlaması 17 Şubat Ankara Patlaması 13 Mart Ankara Patlaması 19 Mart Taksim Patlaması 27 Nisan Bursa Patlaması 1 Mayıs Antep Patlaması 7 Haziran Vezneciler Patlaması Ve,

de statlarda bayrak şov bile yapardı bu hor gördüğünüz gurbetçiler. Artı Türkiyeden gelenler fırsat bu fırsat deyip maça gitmeyip turistik seyahat yapmalarına ne demeli? Tribünleri dolduran 10 binlerce gurbetçi kardeşimi tebrik ederim. Sıkı durun Beşiktaş’ın eski hocası Sloven BİLİC "bilgili olanın yetkisi yok. Yetkisi olanın da bilgisi yok" diye demeç vererek soruna parmak bastı. Bizde basın ne hikmetse olmayacağı olacakmış gibi lanse ediyor. Veriyorlar gazı, şişiriyorlar birilerini. Onlarda sana bana yüksek perdeden baktı mı olacağı bu. Futbol milli olunca yürek işidir, parayla oynanmaz. Gördün mü İZLANDA'yı? Yürek ile oynadılar. Meşhur Hasan ŞAŞ yorumcu kardeşimiz İzlanda İngiltere kalesine topu elle götürecek olsa, üç sefer gidemez dedi. İnternet fenomeni oldu. Cevabını İzlanda çok da güzel verdi. Bizim dahil olduğumuz grup öyle o kadar da güçlü değilmiş. Abartmasınlar. Fransa’da kalıp yoluna devam eden kalmadı 1/8 finalinde. Herhalde onların da primleri ödenmemiş olacak ki oynayamadılar. İngiltere hocası istifa etti. Milli olmaları onlara bir şey kazandırmamış ki bu kadar cacık oldular. Zaten kamptan kötü kokular geliyordu prim konusunda. Ha bu arada bazılarını söyleyeceğim. Almanya, İtalya,İspanya, İngiltere, Belçika, İsviçre, Rusya daha

28 Haziran 2016 Atatürk Havalimanı Patlaması. Bu patlama tarihlerine baktığınızda özellikle bir şeye dikkat edeceksiniz; o da patlamaların 7 Haziran seçimlerinden, yani AKP'nin iktidar koltuğunu kaybettiği seçimlerden hemen sonra gerçekleşmesi. Bir başka deyişle, Hükümetin “Ya istikrar ya kaos” deyip, ülkeyi son 1 yılda nasıl bir savaş ortamına çektiklerinin açık belgesidir. Şunu unutmayın: 20 Temmuz 2015 Suruç Patlamasından sonra, 26 Temmuz 2016 tarihinde Cumhuriyet Halk Partisi TBMM'yi olağanüstü toplantıya çağırmış ve terör olaylarının araştırılması yönünde bir önerge vermişti. Ancak, bu önerge AKP ve MHP milletvekillerinin oylarıyla reddedilmişti. 28 Haziran Atatürk Havalimanı patlamasından sonra da, muhalefet partileri tarafından "Havalimanı patlaması araştırılsın" amacıyla verilen

önerge, yine AKP tarafından reddedildi. AKP açık bir şekilde "Havalimanı saldırısı ARAŞTIRILMASIN" dedi. Sonuç olarak, Son 1 yılda yaklaşık 17 canlı bomba saldırısı gerçekleşti. Bu saldırılarda 300'ün üstünde insanımız hayatını kaybederken, bine yakın canımız yaralandı. İktidar kanadında istifa eden yönetici sayısı = 0! Sorarım, Bu ülkede, halka haber yapma özgürlüğünden mahrum bırakılan gazeteciler, tepe yöneticilerin isteği doğrultusunda anında tutuklanıyorken, ülkeyi kan gölüne sokan teröristler nasıl oluyor da bulunamıyor? Her yapılan saldırıda, iletişim yollarını kapatan ve bilgi almamızı engellemek adına yayın yasağı getiren AKP Hükümeti'nin iktidar olduğu bir ülkede, artık kendimizi daha ne kadar güvende hissedebiliriz? En güvenli olması gereken Atatürk

bir sürü prim almadan oynuyorlar. Bunlar bayrak için, biz para için oynuyormuşuz. Fransa da 50 bin Euro prim veriyor. Futbola gelince devamlı yan pas geri pas yapıp duruyorlar. Orta saha çayır gibi.gelen geçiyor. İleride zaten top gelmedi bana diye bekliyor. Presi yeyince de topu ayaklarından çıkaramadan kaptırıyorlar. Biz de nerdeyse 45 senedir maçları televizyondan ve ara sıra canlı statlarda seyrediyoruz. Bırakın da o kadar bilgi ve yorumumuz olsun. Ha bu arada ünlü İtalyan futbolcu Pirlo, şu an Cork CİTY’de oynuyor, kaleme aldığı OTOBİYOGRAFİSİNİ satışa sundu. "I Think Therefere I Plaz" isimli kitabında Fatih Terim'e ayırdığı bölümde, taktiksel bilgisizlik ile suçlayarak üstün meziyetini de söylememezlik yapmıyor. O da şu: Motivasyon etmede çok güçlü olduğundan bahis ediyor. Hatırlatalım istedim; kişi başı 500 bin Euro büyük para, üç buçuk milyon Euro maaş, ondan da büyük. Devletin parasını çarçur edenleri, 50 kuruşa çay, bir liraya simit alanlar alkışa devam etsinler. Onlar tatilde, ben alkışlamıyorum.

Yazıyı kaleme aldığım sırada yapılan, İstanbul'daki kanlı saldırıyı LANETLİYORUM. Hayatını kaybedenlere rahmet, geride kalanlara sabır diliyorum.

Havalimanı'na bizler cebimizdeki bozuk para ya da belimizdeki kemer yüzünden giremezken, bu caniler kalaşnikoflarla girmeyi nasıl başarıyorlar? Amerikan ve Fransız istihbaratı patlama olacağını günler öncesinden duyururken, nasıl oluyor da bizim istihbaratımız gerekli önlemi alamıyor? Geçmişte istikrar, güçlü ekonomi, komşularla sıfır sorun diyenler, bugün ülkemizin ekonomisinin tepe taklak olduğunu, yanımızda hiçbir komsu ülkenin kalmadığını göremiyorlar mı? Maraş, Sivricehöyük köyüne 27 bin kişilik konteyner kent yaparak eli kanlı IŞİD’cileri Alevi köylerinin bulunduğu alana getirterek, terör saldırıları engellenebilir mi? Sonuç, Bu patlamanın ve can kayıplarının tek sorumlusu "ya istikrar, ya kaos" deyip, ülkeyi topyekün karanlığa, kötülüğe ve kaosa sürükleyen AKP iktidarıdır!


7

Ramazan bayramınız mübarek olsun Bayramda da en leziz tatılarımızla hizmetinizdeyiz


8

T.C. Strasbourg Başkonsolosluğu etkinlikleri Son bir ay içinde Strasbourg Başkonsoloğumuz’un gerçekleştirmiş olduğu etkinlikler hakkında gelen açıklamayı aşağıda sizlerle paylaşıyoruz.

derneklerimize, öğretmenlerimize ve katılan vatandaşlarımıza yeniden teşekkür ediyoruz.

Toplantılar

“ Strazburg Başkonsolosu Özgür Çınar, 3 Haziran Cuma günü, önemli sayıda vatandaşımızın da ikamet ettiği Meinau semtindeki "Ecole élémentaire de la Canardière " İlkokulunun Müdürü Philippe MARLIER'nin daveti üzerine içinde Türkçe ve Türk Kültürü Dersleri Öğretmeni Zuhal Gökkaya'nın öğrencilerinden oluşan iki grubun da yer

“Strazburg Başkonsolosu Özgür Çınar Başkonsolosluk görev bölgesinde ikamet eden vatandaşlarımızla bir araya gelerek, tanışma ve bilgilendirme toplantıları yapmak üzere, Eğitim Ataşesi Vekili- Konsolos Gül Etkin ile birlikte 22 Mayıs Pazar günü Belfort şehrine, 5 Haziran Pazar günü ise,

Çalışma Ataşesi Naim Kavlak ile birlikte Colmar'a iki ayrı ziyaret gerçekleşmiştir. Belfort'da yapılan tanışma ve bilgilendirme toplantısına, Belfort Bölgesi’ndeki derneklerin temsilcileri ve görevli öğretmenlerimiz Ceyda Karaca ile Gülşah Bahçalı iştirak etmiş, Colmar'daki toplantıda ise yine Colmar Bölgesi’ndeki derneklerin temsilcileri ile görevli öğretmenlerimiz Murat Şeras, Nezafettin Söyler ve Devrim Rüya Konaklılar hazır bulunmuştur. Toplantılarda, eğitim ve konsolosluk işlemleri ile dövizle askerlik hakkında güncel bilgiler sunulmuş, askerlik ve pasaport işlemlerindeki randevu sistemi hakkında bilgiler verilmiş ve vatandaşlarımızın soruları yanıtlanarak, karşılıklı görüş alışverişinde bulunulmuştur. Başkonsolos Özgür Çınar, Eylül-Ekim döneminden itibaren, öncelikle bugüne kadar ziyaret edilmeyen yerlerden başlayarak bu toplantılara devam edileceğini belirtmiştir. Bu vesileyle, yaklaşık 4 aydır hafta sonları gerçekleştirilen toplantıların düzenlenmesinde katkı sağlayan

yıs’ta Strazburg Başkonsolosu Özgür Çınar’ı ziyaret ettiler. Ziyarette Eğitim Ataşesi Vekili-Konsolos Gül Etkin ve Eğitim Ataşeliğimiz Mahalli Katibi Funda Turhal da hazır bulunmuştur. Ziyarette, Başkonsolos Özgür Çınar, Özel Vital Sağlık Meslek Lisesi öğrencileri ile sohbet etmiş ve Başkonsolosluğumuz bölgesindeki vatandaşlarımız, eğitim gören öğrencilerimiz ve okullar hakkında bilgi sunmuştur. Ziyaretin sonunda, İstanbul Özel Vital Lisesi Müdürü Adem Durmaz’a sözkonusu ziyaretin gerçekleşmesine katkıda bulundukları için bir Teşekkür Belgesi takdim edilmiştir.

Okul ziyaretleri

aldığı eğitim dönemi kapanış gösterilerine Eğitim Ataşesi ekili.-Konsolos Gül Etkin ile birlikte iştirak etmiştir. Strazburg Belediyesi Başkan Yardımcısı Françoise Buffet'nin de yer aldığı gösteride, Türk öğrencileri geleneksel halkoyunlarımızın bir örneğini ve küçük yaş grubu için bir dans gösterisi sunmuştur. Okul Müdürü Marlier, konuşmasında, ELCO Anlaşması kapsamında her yıl düzenlenen Türkçe ve Türk Kültürü Dersleri hakkında velilere bilgi vererek, öğrencilerimizin bu tür sosyal etkinliklere katılmasından duyduğu memnuniyeti dile getirmiştir. Strazburg bölgesi öğretmenimiz Zuhal Gökkaya’ya ve öğrencilerimize bu çalışmadan dolayı teşekkür ederiz.

İstanbul Özel Vital Sağlık Meslek Li-

sesi öğrencilerinden Başkonsolosumuza ziyaret

Bischwiller bölgesi Türkçe ve Türk Kültürü Öğretmeni (ELCO) Haluk Aydın ve Bischwiller Okul Aile Birliği Başkanı Yılmaz Özkul’un düzenlemeleriyle, İstanbul Özel Vital Sağlık Meslek Lisesi’nden bir grup öğrenci Bischwiller’e yaptıkları ziyaret programı çerçevesinde, 23 Ma-

Türkiye’de yaşayan öğrencilerimiz ile Fransa’da yaşayan ve öğrenim gören Türk öğrencilerimiz arasındaki ilişkilerin arttırılmasına katkı sunan “Tecrübelerin Değişimi” adlı proje kapsamında Bischwiller’i ziyaret eden Özel Vital Sağlık Meslek Lisesi yetkilileri ve öğrencileri, düzenlenen program çerçevesinde, Bischwiller’de düzenlenen Çanakkale Tiyatrosu’nu izlemiş, Avrupa Konseyi’ni ziyaret etmiştir. 29 Mayıs Pazar günü Türk Kültür Merkezi Programı ile Sağlık Taraması ve Anneler Günü etkinliğine katılan öğrenci grubu, Bischwiller Belediyesi ve Müzeleri ile okulları ziyaret ettikten sonra, 2 Haziran Perşembe günü Türkiye’ye dönmüştür. Bischwiller bölgesi ELCO Öğretmenimiz, değerli dernek başkanı ve üyeleri ile bu etkinliğin yapılmasına emeği geçen tüm vatandaşlarımıza teşekkür ediyor, başarılarının devamını diliyoruz


9


10

Hayırlı Bayramlar...


11 MUAYENE ODAMIZ Dr. Murat ÇAĞ

Sindirim Sistemi Cerrahisi Uzmanı Karaciğer Safra Yolları Pankreas Cerrahisi ve Kanserolojisi Uzmanı

Kendisine öz ve aile geçmişi ile ilgili sorular sordum . Prostat yakınması dışında bir özellik yoktu. Kendisinden muayene ve fotoğraf için de izin aldım.muayene 1 Bu ileri dönemde bir kasık fıtığı vakası ve ameliyat doğru seçimdir. Bay G bana fıtık bağı kullanıp kullanamayaca-

Organ Nakli Cerrahisi Uzmanı

Nouvel Hopital Civil / Strasbourg

muratcag@outlook.com

KASIK FITIĞI Muayene odamızın geçen sayısından beri sadece 2 hasta ve yakınından yayınlanma iznini alabildim. Onlar da birer birer muayene odamızın kapısından girdiler, karşılarında sırtı pencereye dönük oturan benimle, Dr. Murat Çağ’la, karşılaştılar.Selamlatık. Bütün hastalarda olduğu gibi çekingendiler. Ben de onların sorularını alışılageldiği üzere sıklık sırasına göre cevaplamaya karar verdim. Bay G. T. 64 yaşında, yıllarca ağır şeyler taşımasını gerektiren bir işte çalışıp emekli olmuş. Gençliğinde taşı sıksa suyunu çıkarırmış, şimdi ne zaman bir şeyler kaldırmaya çalışsa sağ kasığında bir ağrı ve şişme oluyormuş. Üç aydır bu şişlik daha büyümüş. Kabız olsa bile büyüyor ve canını yakıyormuş. Benim için öncelikle önemli olan bu kitlenin büyüdükten sonra küçülüp küçülmediği idi. Sırt üstü yatınca rahatlıyorum deyince ben de rahatladım. Çünkü sürekli dışarıda kalması ve ağrı yapması, üstünün kızarması ve eşlik eden kusma, sebep ne olursa olsun acil bir cerrahiyi işaret ederdi. Buna halk arasında fıtık boğulması deniyor. Bunu bir kenara bırakabildik böylece.

SPORTİF BAKIŞ FARUK BEYAZ

faruk.beyaz@hotmail.fr

Biz bitti demeden çoktan bitti

Sevgili okuyucularım, yazıma hangi bölümden başlayacağımı bilemiyorum; gündem yoğun, arşivler hüsran dolu anılarla doldu.. Euro 2016 hayallerimiz, -biz bitti demeden bitmez- sloganı ile başladı, kulağımıza çok hoş gelse de bir an olsun hatalarımızdan, eksiklerimizden ders almadığımız belli, bu ilk maçta kendini gösterdi. Maçın ince detaylarına girmeyeceğim, nasıl olsa benim ülkemde 80 milyon teknik adam var, onlar anlatıyor bir şeyler, ben teknik adam değilim... Ben sadece kendi öz fikrimi söyleyeceğim, kendi düşüncelerimi kaleme alacağım, kimsenin kalemliğini yapmıyor, kalbimden geceni yazıyorum, kimse bana alınganlık göstermesin, ben kendi bildiklerimi ve gördüklerimi yazıyorum; belki biraz abartılı

ğını sordu. Bence bu faydalı bir alışkanlık değil: fıtık bağı bölge kaslarını zayıflatıp ameliyat sonrası başarıyı azaltıyor. O yüzden kendisine kullanmamasını öğütledim. Ne zaman ameliyat olacağını ve yöntemini sordu. Ben kendisinden bir üroloji konsültasyonu istedim. Çünkü ileri dönem prostat rahatsızlığı hem fıtığın sebebi olabilir ya da büyütücüsü olabilir. Ayrıca ameliyattan önce düzeltilmezse, fıtığın tekrarlamasına yol açabilir, yani ameliyatın başarısına gölge düşürebilir. Bir ürolog arkadaşıma Bay G’yi gönderdim. Bir hafta sonra prostat açısından ameliyat sorunu oluşturmayacağı ve ilaç tedavisi düzenlenmesi gerekliliği raporuyla geri geldi. Ona bu fıtık ameliyatını laparoskopik olarak (video ile) karın içinden yapacağımı söyledim. Ameliyatın risklerini konuştuktan sonra anestezi (narkoz) doktorunun olur vermesi sonrasında ameliyat ettim. Bu ameliyatın dıştan görünüşü,bu da fıtığın karın içerisinden görünüşü. Bay G’yi ikinci günün sabahı hastanemizden taburcu ettim. Unutmayın Çare Siz’siniz Yeni e-maillerinizi bekliyorum. Muayene odamızda sizin

olabilir yazdıklarım ama aslında olması gerekenleri yazıyorum... Fatih Terim hangi düşünceyle, hangi mantaliteye güvenerek Hakan Balta’yı stopere çekiyor, hem de yanına Mehmet Topal’ı alarak? Bu nasıl bir tarz, bu ne cüret, bu ne cesaret; sen bir ülkenin şerefi ve onuru ile oynayamazsın... Aslında balık baştan kokar, bayat balıktan sebzeli ocakta balık olmaz; balık baştan kokmuşsa gerekeni yaparsın, kopartırsın başını.. Federasyon dediğimiz ağır abiler biraz bu işi bir daha gözden geçirsinler, orası babalarıniın çiftliği değil. Fatih Terim basın toplantısında, cesaret hapı yutmuş herhalde, gazetecilerle polemiğe giriyor, sanki kendisi mafya lideri zannedersin! TRT muhabirlerine kafa tutuyor, demek adam meydan okuyor! Yazık, halbuki onun yerine adam gibi adam olsaydı bugün bunları yazmazdık.. Sahadaki topçulara bir anlam veremedim, sanki papaz büyüsü yapılmış, adamlar koşmaya acizler de, biz bu hallere düşecek adam mıydık?... Fransızlara rezil olduğuna mı yanarsın, yaptığımız kuru gürültüye mi ya-

için yerimiz var! Görüşmek üzere.Aklımdasınız D.M. T.G. M.B., N .C., Y.V., A.K. Birten C., G.M., Alin K., H.Tekin. Z. K. Geçmiş olsun R.G. T.K., F.T ., A.C.S., G.

narsın, ülke olarak stoper yetiştiremediğimize mi yanarsın, attığımız sloganla boğulduğumuza mı yanarsın? Biz bitti demeden elin adamı atını alıp Paris’i geçti be dostlarımm, bizse halen şu oldu bu oldu tartışması yapıyoruz. N’olcak halimiz? İstanbul’un yarısı kadar olmayan ülkeler üst tura çıkıyor, biz ise bavullarımıziı alıp ülkemize dönüp, kısmet değilmiş diyerek önümüze bakıyoruz.. Sen tedbirini al, takdirini Allah’a bırak. Ben her zaman söylüyorum, sporda demokrasi yoktur, ya kazanırsın veya kaybedersin, öyle pes etmek yok, mücadele edeceksin, oynayacaksın, o formanın hakkını vereceksin, vermezsen vatan haini olursun; benim görüşüm bu yönde.. Ben bir gurbetçi olarak nasıl ay yıldızlı bayrağımızı en yüksek tepelere çıkarma derdindeysem, siz futbolcular, siz de o zihniyetle oynayacaksınız.. Aslında Fildişi Sahilleri gibi yapmamız lazım; Afrika Kupası’nda elenince ilk turda, ülkenin generali 20 gün askerliğe tâbi tuttu oyuncuları; adam benim gibi düşünüyor, ülkeni sporda en iyi

şekilde temsil etmezsen seni böyle askere sürüklerler.. Futbolcular, teknik ekib, Federasyon kim varsa hepsini askerlğe alacaksın; neden derseniz, ülkenizi savunmadığınızdan… Sizler 80 milyon kişinin içinden özel seçilmişsiniz, paranızı alıyorsunuz, vergi zaten yatırmıyorsuuz. O zaman ülkeni temsil edeceksin, ben anlamam kardeşim, formayı giydin mi üzerine ecdadın gibi saldıracaksın fair play ruhunu unutmadan. Siz ülkenizi temsil edin diye para aldınız, aldığınız paranın hakkını verin. Euro 2016’da en çok prim veren takım bizdik, eh ne oldu verdiniz mi hakkını o paraların... Yazıklar olsun diyorum… Artık 2018 diyoruz.. Ama 2018’e gitmeden önce şu futbolcuları 20 gün askerliğe alsınlar, şöyle karşı Allahüekber Dağları’nda komando eğitimi versinler topçulara. O zaman 2018’de yarı finali garantilersin, bu da benim reçetem... Bütün müslümanların mübarek Ramazan bayramını tebrik eder, hayırlara vesile olmasını dilerim... Saygılarımla.


12

Sélestat’lı Gurbetçiler Geleneksel İftar Çadırında Buluştu Association Culturelle Franco Turc de Sélestat Yönetim Kurulu tarafından geçen yıl başlatılan İftar Çadırı programı bu yıl da yapılarak geleneksel hale getirildi Bu yıl 20 gün boyunca misafirlerini ağırlayan Sélestat Türk Cemiyeti İftar Çadırı dolup taştı. Gurbetçilerimiz anavatanlarında çektikleri Ramazan özlemini en iyi şekilde yaşama fırsatı bulurken, iftar öncesi ve sonrası birlik ve beraberliğin en güzel örnekleri sergilendi. Her iftar yemeğinde çadırı dolduran gurbetçilerimiz konforlu çadırların altında adeta lokantaları aratmayan düzende iftarlarını açarken, görmedikleri dost ve arkadaşlarla da sohbet etme imkânı buldular. Association Culturelle Franco Turc de Sélestat Yönetim Kurulu Başkanvekili Atalay Çalık, merhum Başkan İsmail Coşkun’un geçen yıl başlattığı İftar Çadırı geleneğinin bu yıl da yapıldığını ve bundan sonra da geleneksel halde yapılacağını belirterek, “İftar çadırımızda hem dinî vecibelerimizi yerine getiriyoruz hem de birlik ve beraberliğimizi pekiştiriyoruz. Böylesi güzel organizasyonlar ile dosta düş-

mana fırsat vermeden Türk’ün birlik ve beraberliğini tüm dünyaya göstermiş oluyoruz” seklinde konuştu. İftar Çadırı’nın hayırsever vatandaşların katkıları ile kurulduğunu ifade eden Çalık, “Böylesi güzel ve hayır yerinde emeklerini esirgemeyen tüm hayırsever vatandaşlarımıza teşekkür ediyorum”

dedi. Association Culturelle Franco Turc de Sélestat Kadın Kolları Başkanı Sevim Demir Tuncay ise, her iftarın bereket ve güzelliklerinin yansıra dostluk ve kardeşliği pekiştiren önemli bir mekan olduğunu söyledi. Sélestat İftar Çadırının sadece yemek yenen bir yer olarak algılanmamasını is-

teyen Tuncay, “Burası Gönül Sofrası, burası dostluk Meclisi. Ramazan ayı boyunca Türk kardeşlerimiz birlik ve beraberlik içinde oruçlarını açma imkânı buldular. Tüm hayırsever vatandaşlarımıza katkılarından dolayı teşekkür ediyorum” diye konuştu

Öğretmen Halil Yılmaz Sélestat’a Veda Etti Association Culturelle Franco Turc de Sélestat Yönetim Kurulu 5 yıllık görev süresini tamamlayan ve 30 Haziran’da Sélestat’tan ayrılacak olan öğretmen Halil Yılmaz için veda gecesi düzenledi Dernek Başkanvekili Atalay Çalık tarafından kendisine Teşekkür Belgesi verilen gecede bol bol sohbet edildi. « Her ayrılık yeni bir başlangıca vesile olur. Bu durum kamu görevlisi olmanın bir gereğidir » diyen Association Culturelle Franco Turc de Sélestat Yönetim Kurulu Başkanvekili Atalay Çalık, “Görev süresinin dolması nedeniyle öğretmenimiz Halil Yılmaz’a Sélestat Türk Cemiyeti adına hizmetlerinden dolayı teşekkür ediyorum. İnşallah yeni gelecek olan öğretmenimizle de iyi bir diyalog kurarak çocuklarımızın eğitimlerini kaldıkları yerden devam ettireceğiz. Sélestat Türk Cemiyeti olarak Türkiye’den gelen her görevlimizi kendi ailemizin içerisinden biri olarak görüyor ve ona göre hareket ediyoruz. Tabii ki, gelen her görevliden de aynı hassasiyeti bekliyoruz. Birlik ve beraberliğimizle birlikte çocuklarımızın da geleceğini düşünüyor ve gelen görevlilerden çocuklarımızın eğitimlerinin en iyi şekilde verilmesini bekliyoruz. Göreviniz süresince iyi ya da kötü günlerimiz geçti. Biz kötü geçen her şeye sünger çeker, her zaman iyi olanı hatırlarız. Bundan sonraki görevinizde başarılar diliyor, emekleriniz ve katkılarınız için teşekkür ediyoruz” dedi. Sélestat Türkçe öğretmeni Halil Yılmaz kendisine düzelenden Veda Gecesi’nde Sélestat halkına teşekkür ederek, “Burada çok güzel günler geçirdik, çok güzel dostluklar kazandık. Hizmetlerimizi yürütürken herkesten destek aldık, Özellikle Sélestat Türk Cemiyetimiz’in büyük desteğini gördüm. Dernekte bulunan arkadaşlarımızla birlikte bu hizmeti yürüttük. Bugüne kadar istemeyerek birilerini kırdıysam kusuruma bakmasınlar. Benim hiç kimseye bir gönül kırgınlığım yok. Ben herkese hakkımı helal ediyorum, sizlerden de helallik istiyorum” şeklinde konuştu.


13 TOLGA TURAN Empati tolgatr35@gmail.com

Ya şimdi!

İnsanları anlamak bence bir sanat, hem de öyle bir sanat ki anlatmakla bitmez. Mühim olan anlamak ya da anladığını algılamak. Fakat her zaman doğru bir olmuyor, şimdi düşünüyorum da biz böyle mi idik. Böyle mi başlamıştık hayata, böyle mi gemiler indirmiştik okyanuslara, sözler böyle mi idi birbirimize verdiğimiz. Hesap yaptım da şimdi iki kere iki dört eder fakat bende nedense hep eksiler var. Nasıl sözler vermiştik yeminlere dayalı göz göze gelip de evet der-

ken, neyin evet’i idi bu yapılanların yapılacaklara garantisi mi bu. Öyle değilmiş kazın ayağı; eskiden sabah onun uyanışını beklerdim göz göze gelelim diye bir günaydın tebessümle tatlı bir sıcak gülüş, ya şimdi, yarışa girmekteyiz kim erken kalkacak da görmeyelim diye birbirimizi günaydın demek şöyle dursun. Kahvaltıda elleri ile hazırladığı çayı içmek için bir bardak daha diyebilmek, ya şimdi, korkar oldum çay demeye kendi ellerimle doldurmaya bıktım usandım. Bugün telefonuma şöyle bir baktım daha tanıştığımızda adı aşkımdı, evlendik gururla eşim diye kaydettim, şimdi sadece iki kelime kayıtlı ev diye. Ne bekletirdim beni işe uğurlar iken kapıda seni bir kez daha öpmek için, ya şimdi, usulca çekmekten başka bir

FRANSA GÜNDEMİ Fatih KARAKAYA

Karakaya.fatih@gmail.com

http://twitter.com/gundemfransa

Türkiye battı batıyor!

Hiçbir şeyimiz ölçülü değil. Ne muhalefet düzgün muhalefet, ne de iktidar! Herkes olayları kendi ideolojik açısından bir tarafa çekmeye çalışıyor. Bir tanesi de öldür ama yiğidin hakkını yeme demiyor. Biri bir laf söylese de evirip çevirip dövsek niyetinde. İktidara göre her şey güllük gülistanlık. Bazı sorunlar varsa bu başkalarının yüzünden. Hiç sorumluluk kabul etmiyor. Muhalefete baksan hiçbir şey düzgün gitmiyor. Yapılan hiçbir şeyin iyi yanı yok. Bu sarı desen yok kırmızı idi diyorlar. Tamam kırmızı diyorsun yok sarı diyorlar. Şimdi İsrail ve Rusya olaylarına bakın. 6 yıldır Türkiye tek başına elinden geleni yaptı. Bağırdı,

şey kalmadı kapıyı. Hele bir de dönüp de el sallardım ya sana ilk günkü gibi taze aşkla, ya şimdi, yine el sallıyorum ama her sabah servis bekleyen komşu çocuğuna bıkmadan usanmadan dönüp de söylemek geliyor kızım alıştırma kendini diye ileride bunlar olmayacak diye, aman çocuk o deyip geçiyorum. İşe gelmek de bu kadar zor mu geliyor bana, belki de kaçış olmaz mı bir iki insan görüp de iki hasbihal etmek yetiyor gibi, ya eskiden alelacele gelip de akreple yelkovanın nerdeyse bıktık bize bakmandan diyeceği kadar sürekli saate bakmak sadece şimdi hayal. İş çıkısında bir koşuşturmadır giderdi eve gelmek için, adeta ben ve ruhum yarışırdı, ya şimdi, ruhum evde olur da bedenim gelmek istemez tıpkı

çağırdı ama bir tane Arap ülkesi bu haklı davada arkasında durmadı. O zamanları Filistin’den bize ne, niye başkaları ile kötü olalım diyenler bugün Filistin’i satmakla itham ediyorlar. O gün asıp kesenler ise bugün İsrail’in limanından geçecek yardımlara seviniyor. Rusya birkaç kez ülke sınırlarını geçince klavye başında ahkam kesip hadi düşür de büyük ülke olduğunu göster diyenler bugün “yalamaktan” söz ediyor. Dün haddini bildirdik diyenler bugün ilişkilerin düzelmesini zafer olarak kutluyor. Ancak şu bir gerçek ki muhalefet hiçbir zaman ülkesinin arkasında durmuyor. Fransa’da yaşanan patlamalara ağıtlar yakıyor ama Türkiye’de “gündem değiştirmek için iktidar” yaptı diyecek kadar aşağılıyor. Batı’da olan bitene gözyaşları dökenler Türkiye’deki bombalar ardından terörist sevici olduğunu bir kez daha gösteriyor.

Erkek kuaförü aranıyor

Molsheim civarına açılacak bir kuaför salonu için, tecrübeli, tek başına çalışabilecek, diplomalı ve diplomasız erkek kuaförü aranıyor. Maaş + prim verilecektir. Tel: 06 52 49 10 48

oyuna dalıp da annesinin eve gel deyip inatlaşan bir çocuk gibi. Ve evin önündeyim zili çalmam sanki çalmamam gibi sessiz sakin, ya eskiden, kapıda belirmeden önce açılan kapıyı şimdi elimdeki anahtarla açmaktayım ite kaka eve girmekteyim. Ne bir hoşgeldin, neden olsun ki sabah günaydın denildi mi? Masa hazır bir iki kaşık konulmuş belli önceden ısıtılmış soğumamak için direnen yemek tabağı ne de zor oluyor be tek başına yemek yemek, ya eskiden, boş ver gönlüm alış buna. Odaya girdiğimde sevmediğim bir film var televizyonda inadına açılmış yüksek ses. Gazete okusam sanırım iyi olur, kendimi kandırmaktan başka bir şey değil bu, ya eskiden, birlikte çözülen bul-

Bütün bunlar bana şunu tekrar tekrar şunu gösteriyor: Maazallah bugünün muhalefeti iktidara gelse halimiz perişan. Bakmayın öyle atıp tuttuklarına. İktidarın 1 yanlışı olsa muhalefet becerisizlikte 100 adım önde gidiyor. 14 yıldır ülkeyi batıran(!) bir iktidar var ama nedense halk bunu görmüyor. Ve bunların tek cevabı halk cahil o yüzden!!! Cahil halkın bir zamanlar onları da iktidara getirdiklerini unutuyor. Bununla da yetinmiyorlar, din kullanılıyor diyorlar ama nedense çok daha dinî söylemleri kullanan Saadet %1’i geçemiyor. Milliyetçiliği kullanan habire oy kaybediyor. Sosyal demokrat olduğunu iddia eden bir adım ileri gidemiyor. Sırf ideolojik takıntılar yüzünden oy veriyor. Bir yıldır Türkiye’de yaşıyorum. İnanın insanların ekonomik krizi falan yok. AVM’ler tıklım tıklım. Her evde 1 araba değil ikiye doğru yol alıyoruz. Siz turistik sezon dışı gelin de görün

maca sayfası çözülmüş de bir kenara bırakıverilmiş buruşturulmuş tıpkı yüreğim gibi. Okurken uyuyakalmışım koltukta, üzerim de açık kalmış, ya eskiden, uyuyakaldığımda nerdeyse kucaklayarak yatağa götürmek istemesi yalvarırcasına, ya şimdi, bu yalvarmam gelme der gibi yanıma. Usulca ışığı kapattım kapıları kontrol ettim hayat böyle devam edecekti anlaşılan çok denedim sormaya neden diye, bir kere açıkladı elektrik bitti diye, oysa ki ben bir tebessüme razıyken bırak elektrik gaz lambası olsa yeter. Ey felek sen değil miydim bu hayata beni, beni değil bizi iten, ne oldu da bu hale düştük. Böyle yaşayacağım da, ileride kaç kere diyeceğim ya şimdi… SAYGILARIMLA.

Türkiye’yi. Fransa ile karşılaştırdığım zaman burada o kadar farklı bir yaşam var ki. Elbet bazı şeyler iyi gitmiyor. Elbet iyileştirilmesi gereken o kadar konu var ama eski Türkiye yok. Belediyeler Ramazan çadırı kurarak ya da şeyi açık heykel dikerek hizmet ettiklerini sanıyorlar. Kentsel dönüşüm ile yerinde dönüşüm çok karıştırılıyor. Okul sayısı yetersiz. Ben bunları eleştirirken 70 kişilik sınıflarda okusaydın bunu demezdin diyorlar. Yolları eleştirince hiç yol yoktu ki diyorlar. Ama bunlarla yetinemeyiz. Hep daha ileriyi düşünmek zorundayız. Bana göre Recep Tayyip Erdoğan Türkiye için gelmiş geçmiş en iyi lider. Onun vizyonuna maalesef ne bakanlar, ne bürokratlar yetişebiliyor. Ama ümit verici o kadar çok şey yaşanıyor ki, 2002’den beri Türkiye battı batıyor diyenlere o kadar batıyor ki anlatamam.

Satılık fond de commerce Strasbourg’ta, işlek ana cadde üzerinde, müşterisi hazır, 65 m2 dükkân devren satılıktır. Ciddî ilgilenenler için irtibat numarası: 06 77 07 09 48


14


15


16

ALTINBAŞ KUYUMCULUK ARTIK STRASBOURG’TA 'Altın ne oluyor, can ne oluyor, inci, mercan da nedir bir sevgiye harcanmadıktan, bir sevgiliye feda edilmedikten sonra.'' (Mevlana)

Strasbourg Türkiye markalarına ev sahipliği yapmaya devam ediyor ve bizler de bu açılışlardan sizleri haberdar etmeye devam ediyoruz. Bu sayımızda açılışı Nisan ayında yapılan Altınbaş Kuyumculuk’u, sahibi Yüksel KAVAK KILINÇ ile yaptığımız söyleşi aracılığıyla sizlere tanıtacağız. Kısaca sizi biraz tanımak isteriz? 1977 Adana doğumluyum. Adana’da büyüdüm ve hayatımın geri kalanını İzmir’de geçirdim. Türkiye’de Dicle Hukuk Fakültesi’nden mezun oldum. Türkiye’de 4 yıl avukatlık mesleğimi yaptıktan sonra Fransa’ya ihtisas yapmaya geldim. Dil öğreniminden sonra 2006 yılında Strasbourg Robert Schuman Üniversitesinde Aile Hukuku alanında Master 2 yaptım. O arada AHİM’de staj yapma imkânı buldum. Aynı üniversitede 2007 yılında Ticaret Hukuku’nda doktora tezine başladım ve kısa bir süre sonra Türkiye’ye avukatlık mesleğimi icra etmek için döndüm. İzmir barosuna bağlı olarak 5 yıl yoğun bir tempo ile çalıştım. Bu süreç zarfında eşim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türk divizyonunda raportör hukukçu olarak çalışıyordu. Eşim ve çocuğum Türkiye’ye kesin bir şekilde artık dönmeyeceklerini açıkladıklarında zorunlu olarak meslekten ayrılarak zaten de hayranı olduğum Strasbourg’a geri dönüş yaptım. Burayı açana kadarki geçen ara dönemde ne işle meşgul oldunuz? Burayı açana kadar geçen dönemde, Adana’nın kuyumcu mağazalarının güzelim vitrinlerinin çocukluğumdan beri üzerimde bıraktığı etki ile ilgimi çeken kuyumculuk mesleğini öğrenmek çin değerli üstadlarımın ve dostlarımın kuyumculuk mağazasında çalışmaya başladım. Hukuk eğitimime rağmen çocukluğumdan beri kuyumculuğa ilgim çok fazlaydı. Zaten Adana da kuyumculuk zanaa-

tıyla ünlüdür. Kuyumculuk mesleğine atılmayı ve kendi adıma bir mağaza açmayı 2015 yılında düşünmeye başladım. Her ne kadar avukatlık mesleğini severek yaptıysam da altına olan sevgim ağır bastı ve içimde uhde kalan kuyumculuk mesleğine atılmayı seçtim. Bu işi de en az avukatlık kadar seviyorum. Mağazamızı da resmi olarak 27 Nisan’da açtık. Mağazanızın konumunu, bulunduğu

yeri özellikle mi seçtiniz, yoksa illa ki Strasbourg içinde olsun diye bir arayışınız oldu mu? Bu mesleği yapmaya karar verdiğimde Strasbourg’ta henüz Türk kuyumcusu yoktu. Ürünlerimiz, her kesime; hem Fransızlara hem Türklere hem de Araplara yöneliktir. Bu nedenle halkın bu hizmete rahatlıkla ulaşabilmesi için mağazamızı Alsace Bölgesi’nin de kalbi ve merkezi olan Strasbourg’ta açmak istedik.

Ulaşım olanakları açısından burayı bulmanız çok iyi olmuş. Müşterilerinizin çoğu Türk mü? Mağazamız konum olarak çok merkezî olduğu için ulaşım imkânı da dediğiniz gibi çok rahattır. Mağazamızın önünde şehir içi tram olan F ve B treni geçmektedir. Ürünlerimiz her kesime hitap ettiğinden her kesimden de müşterilerimiz bulunmaktadır. Mağazamızın içinde her gün rengarenk insanlar görmekteyiz. Bu renklilik de bizi çok mutlu etmektedir. Müşteriler burada ne tarz ürünler bulabilir? Sadece altın mı, yoksa gümüş satışı da yapıyor musunuz? Mağazamızda bir kuyumcuda bulunması gereken her türlü altın mevcut olduğu gibi, bir o kadar da gümüş ürünlerde çeşitliliğimiz vardır. He rkesimden olan müşterilerimizin taleplerini karşılayabilmek ve onları mutlu etmek için mağazamızda altının 14, 18, 21 ve 22 ayar ürünleri bulunmaktadır. Mağazamızda bulunan bütün bu ürünlerin yanında, alyans yüzüklerde olan çeşitliliğimiz ve pırlantalarımız ile birlikte sanırım evlenecek gençlerin ve ailelerinin Türkiye’ye altın almaya gitmelerine gerek bırakmamaktadır. Kaldı ki bütün ürünlerimiz garanti belgesi ile birlikte Türkiye’den gelmektedir. Tüm fiyatlarımız merkezi sistemden belirlen-


diği için, alış ve satışlarımızda Türkiye fiyatı geçerlidir. Siz burada Altınbaş markasının temsilcisisiniz. Biraz bahseder misiniz?

yaşanır ”, aynen öyle... Ancak bu mesleği de çok seviyorum. İnsanları karşılamaktan, onlar ile sohbet etmekten, onlara alacak ürünler hakkında

kilde bilgilendirmek bizim olmazsa olmaz prensiplerimiz arasındadır. Örneğin, müşteri altını yatırıma mı yönelik yoksa günlük kullanıma mı yönelik olarak alıyor, bunun cevabını bir defa müşteriden dinledikten sonra ona alacağı ürünün getirisi ve götürüsünü en detaylı şekilde anlayacağı bir dilde anlatıyoruz. Müşteriyi bilgilendirerek yönlendirmek gerekiyor. Buradaki amacımız, aldıkları altını bozdurmak istedikleri zaman maddî kayıp yaşamalarını önlemektir. Burada tamirat da yapıyor musunuz? Evet, tamirat da yapıyoruz. Müşterilerimizin kırılan, zarar gören ürünlerin tamirini de atölyemizde yapmaktayız.

Biz Strasbourg’da Altınbaş ürünlerinin resmî satış noktasıyız. İstanbul’da bulunan Altınbaş Genel Müdürlüğü ile aramızda imzalanan sözleşme sonucu aldığımız resmi belgelerimiz mevcuttur. Mağazamızda Altınbaş ürünlerinin yanında, bir kuyumcuda bulunması gereken bütün diğer ürünler de mevcuttur. Mağazanızda kaç kişi hizmet vermektesiniz? Mağazamızda iki kişi hizmet vermekteyiz. Meslektaşım Semih Bey bu sektörde uzun yıllar çalışmış olup büyük bit tecrübe sahibidir. Semih Bayhun siz kendinizi biraz anlatır mısınız? Semih Bayhun: Ben 11 sene bu alanda çalıstım. 24 yaşındayım. Evlilik yolu ile iki yıl önce Strasbourg’a yerleştim. Samsunlu’yum. Türkiye’de kuyumculuk alanında uzun yıllar çalıştım. Fransa’ya geldikten sonra bu sektörden ayrılmayıp aynı işe devam ettim. Eğitiminizle, işinizle başarılı bir iş kadınısınız. Gençlerimize, özellikle genç kızlarımıza neler tavsiye edersiniz? Bana göre başarının yolu her zaman eğitimden geçer. İlim ile insanoğlunun ulaşamayacağı hiçbir şey yoktur. Elbette ki eğitimde almamız gereken yolun öneminin yanında sevdiğimiz işi yapmanın da önemi başarıda büyük rol oynamaktadır. Şahsen avukatlık mesleğini büyük bir keyifle yapıyordum, dosyalarımda aldığım her kararda ayrı bir mutluluk yaşardım. Tabii ki bu meslekî mutluğun insanda yarattığı haz bir başka oluyor. Hani derler ya “ anlatılmaz,

bilgi vermekten büyük zevk alıyorum. Eşimin kendisi de zaten avukat olduğu için bir ailede bir hukukçu yeter düşüncesi ile sevdiğim bu diğer işi yapıyorum. İş hayatındaki prensipleriniz nelerdir? Müşteriyi her zaman güleryüz ve samimiyetle karşılamak ile birlikte müşteride güven hissi yaratmak çok önemlidir. Müşteriyi karar kıldığı herhangi bir ürün hakkında en doğru şe-

Altın alımı da vardır değil mi? Yukarıda belirttiğimiz gibi bir kuyumcuda yapılması gereken her türlü işlem mağazamızda olduğundan altın alımı da büyük bir hassasiyetle, ürünlerine verilebilecek en yüksek değer biçilerek verilmektedir. Mağazanızın açılış-kapanış saatleri nelerdir? Pazar günü hariç, haftanın 6 günü sabah saat 09:00 ile 19:00 arası çalışıyoruz.

17

Son olarak müşterilerinize söylemek istedikleriniz var mı? Güleryüz, iyi niyetle ve elbette samimiyet ve dürüstlükle müşterilerimizi “Zevkin ve zerafetin simgesi” olan ALTINBAŞ KUYUMCULUK mağazamıza bekliyoruz. Müşterilerimiz kendilerini güven içinde hissederek, mağazamızdan alış-veriş yapabilirler. Onların memnuniyeti bizim için her şeyden önce gelir ve bunun için maksimum bir efor sarf edilmektedir. Bizim için müşterinin devamlılığı önemlidir. Umarım gelenler de memnun kalacaktır. (Adres: 9, rue du Vieux Marché aux Vins 67000 Strasbourg/FRANCE Tel: 00 33 88 24 25 29 – 00 33 762 74 12 81 / Facebook:/altınbasstrasbourg) (Yerimizi kolayca bulmak için: Manolya Restaurant’ın ilerisi, CTS’in çapraz karşısı, Tram F ve B’nin geçtiği durak ise Alt Winmarïk).


18


19


20

Her şeyin köşesi

Meltem BUDAN NALBANT HOŞGÖRÜ, EMPATİ, BARIŞ VE BAYRAM... Hoşgörü, bir erdemdir! İnsanın kendisi gibi düşünmeyenin düşüncesine saygılı olması ve anlayış göstermesidir. Hoşgörülü insan adildir. Kimseyi kendisine benzetmeye çalışmaz, kendi gibi olmaya zorlamaz. Tek doğrunun kendi doğrusu olduğu

gibi bir saplantısı bulunmaz! İnsanları siyasi görüşü ve etnik kimliklerine göre sınıflandırmaz. Kimseyi ‘ötekileştirme' hastalığı bulunmaz. Empati duygusu vardır. Vicdanı pusulasıdır. Hoşgörülü insanlardan oluşan bir ülkede; Kimse kimseyi sevmek zorunda olmadan haklarına saygı duyar. Her mezhepten, her siyasi görüşten insan bir arada, birbirlerinin doğrularına dokunmadan, tahammülsüzlük göstermeden, çomak sokmadan bir arada yaşar. Bir de horgörü vardır: Hoşgörünün hemen karşısında durur, gözlerini kısarak, yüzünü buruşturarak bakar.

AZICIK

Fahri EKMEKCİ

fekmekci@objektifgazete.fr

Türkiye Futbol ‘Şeysi’!...

Hadi bakalım, bu sefer ben de futbol yazayım bari! Türkiye evleri ve kahvelerindeki milyonlarca futbol otoritesine taş çıkartmak üzere, ben de klavyemin tuşlarına abanıvereyim bir hamle. Diyeceğim o ‘çok önemli’ lâfların en kalınını da baştan yazayım ki, kimileri gerisini okuma zahmetine girmesin: Arkadaş, ben Millî Takımımız’ın elenmesine sevindim, hem de çok... Sakın ola ki beni hemen hainlikle filan suçlamaya, öküz altında buzağı aramaya kalkmayın; bu sevincin nedeni herhangi bir politikacı, yetkili, Paris’lerde caka satacak kişi değil; sadece ve sadece Fatih Terim nam cengaver... Bilen biliyor GS taraftarı ve takımımın hakkını korumak konusunda benim de ne kadar cengaver olduğumu!

Bam Teli

tılık77

ŞAHİSMAİL KAYA sahismail@web.de

KEŞKE EĞERLERİMİZ OLMASAYDI Kıymetli Objektif Gazetesi okurlarım; keşke hayatımızda eğerlerimiz olmasaydı. Yaşam kalitemiz ne kadar farklı olurdu. Denerim dediğimizde, acaba kaç defa deneme imkânımız olmuştur? Eğer dediğimiz bir yerde acaba kaç defa eğersiz bir başarıya ulaşma imkânı bulduk sorarım sizlere. Kurban dilinin son, ama belki de en

Horgörü, Bir görme bozukluğudur çünkü! Hem yakınındakini hem de uzağındakini görmek istediği gibi görür! Cahillikle, bencillikle beslenir. Önyargılarla büyür, gelişir. Öfke ve şiddetle en yüksek konuma kadar yükselir. Utanmaz, pişmanlık duymaz. Vicdanı yoktur! 'Bana benzemeyen kötüdür’ der, tüm var etmeye gücü yetmeyenler gibi, yok eder! Bombalar! Kurşunlar! Eğer insan vicdanını yitirirse, Eğer inanç toplumsal kurallara bürünürse, Eğer toplum gözlerini görmek istediğine çevirirse,

Artı, Türkiye’de benim yetişebildiğim dönemdeki (demek ki son kırk beş yıl) en büyük futbolcunun F. Terim olduğuna inanırım. Yine de, bütün bunlara karşın, bir insanın ayakları yere basmaz, o kişi alçak dağları ben yarattım tavrı içinde olur ve kabadayı tarzını benimserse, ağzıyla kuş tutsa benim gözümdeki yeri solda sıfırdır. Hele ki ne anlama geldiği meçhul(!), saçmasapan, gülünç o ‘Türkiye Futbol Direktörü’ sıfatını kondurtmadı mı kendisine, iyice sıtkım sıyrıldı. Futbolunu bu kadar beğendiğim birisinin, kimilerince çok başarılı bulunan teknik adamlığı hakkındaki görüşlerimi de merak edenler var mı acaba aranızda? Yoksa bile ben yazacağım, yoksa neyle dolacak bu paragraflar?... Düşüncem kısa ve net: 2000’lerdeki o müthiş kadro ve yanında Bülent Ünver olmasaydı, o başarılar büyük ihtimal gelmezdi. Nitekim, B. Ünver’den ayrılıp yoluna Müfit Ertuna ile devam ettiği hiçbir takımda başarılı olamadı (Ünver ise, Gerets’in yardımcılığında yine şampiyonluk yaşadı). Terim’in GS’deki sonraki şampiyonlukları ise; hem rakiplerin hediyesidir, hem futbolu tatmin etmemiştir, hem de liglerimizin kalitesinin yerlerde süründüğü sezonların bir sonucudur.

önemli kelimesi ‘Eğer’dir. Eğer kelimesinin ardından çok net bir şekilde mazeretimizi ortaya koyarız. Buna örnek olarak; Eğer babam böyle olmasaydı, Eğer kocam böyle olmasaydı, Eğer bu kadar geç kalmasaydım, Eğer ailemin ekonomik durumu daha iyi olsaydı, Eğer ailem bana destek olsaydı, Eğer ailem beni farklı yetiştirseydi, Eğer İstanbul’da yaşıyor olsaydım, Eğer yurt dışına çıkabilseydim, Eğer istediğim bölümde okuyabilseydim, Eğer ailem beni rencide etmeseydi, Eğer basın arkamda olsaydı, Eğer torpilim olsaydı, Eğer insanlar biraz anlayışlı olsalardı, Eğer çevrem olsaydı, Eğer biraz genç olsaydım,

Hoşgörünün yerini horgörünün alması kaçınılmazdır! Hoşgörü birleştirir, Horgörü ayrıştırır! Hoşgörü uzlaştırır, Horgörü çatıştırır, kutuplaştırır! Horgörü savaşı yıkımları körükler, Hoşgörü ise barışı... Hoşgörülü insan, Işık yakar Türkü yakar... Horgörülü ise, insan yakar! Toplumsal hoşgörünün, barışın ve kardeşliğin yaşanacağı günlerin özlemiyle, Herkese iyi Bayramlar…

Terim’in belki de yegâne başarısı, oyuncularını tatlı sert yöntemlerle motive edebilmesi ve disiplinidir ki, bunlar da büyük teknik direktörlük vasfı için yeterli değildir. İşte Terim’e karşı taşıdığım bu hisler nedeniyledir ki, daha iyi sonuçlar alınması durumunda göstereceği kibri tahmin ettiğimden ve buna artık tahammül edemeyeceğimi bildiğimden, elenmemiz beni sevindirdi ( ya da, daha uygun bir tabirle, üzmedi!). Zaten, gerek sporda, gerek iş yaşamında, gerekse siyasette burnundan kıl aldırmayan tavırlara sahip insanlara oldum olası sempati duyamamış, bu tür kişilerin çevrelerine ve ülkelerine zararlı olduklarını düşünen ve topluma rol modeli gösterildikleri için gelecek kuşaklara da olumsuz miras biçiminde geçeceklerini varsaymış birisi olarak, bu karakterdeki kişilere hiç değer vermem. Maalesef Türkiye’de bunlardan mebzul miktarda var... Yoksa, H Şükür futbolu bıraktıktan sonra zaten ulusal maçları pek izlemeyen birisi olsam da, ülkemi çok seviyor ve her alanda başarılı olmasını tabii ki istiyorum. Şu sıralarda ülkemde geçerli olan düzey düşüklüğünün geçici olduğunu, umudun direnci bileyeceğini ve güzel günlerin, demokrasinin, barışın, başarının ve insanlığın bir gün bizde de yerleşeceğini biliyorum. O günlerin uzak olmaması dileğiyle...

Eğer daha yaşlı olsaydım, Eğer biraz daha tecrübeli olsaydım, Eğer bende yetenek olsaydı, Eğer zeki olsaydım, Eğer daha becerikli olsaydım, Eğer zamanım olsaydı, Eğer işsizlik bu kadar yüksek olmasaydı, Eğer kendime daha çok güvenseydim, Eğer kronik hastalığım olmasaydı, Eğer bende biraz şans olsaydı, Eğer önümde bu kadar engel olmasaydı. Eğer ölüm olmasaydı, Eğer kriz olmasaydı, Eğer İngilizce biliyor olsaydım, Eğer başka bir ülkede yaşıyor olsaydım, Eğer piyasada fazla işsizlik olmasaydı... Değerli okurlarım; hayat bütün açmazlarla nasıl hedefe ve amaçlarına ulaşabilir. Sorarım sizlere...


21

AVRUPA PSİKOLOJİ MERKEZİ Psikolog Erdinç Üstündağ Alsace ve çevresi için Her türlü Test (IQ ve Konzentire) yapılır. Resmi kurumlar için her dilde rapor verilir.

8 Yıldır vatandaşlarımıza hizmet vermekten gurur duyuyoruz. Kitabımıza gösterdiğiniz ilgiye çok teşekkür ederiz. Hizmetlerimiz: Depresyon, Panik Atak, Saplantı Takıntı, Cinsellik, Çocuk Eğitimi, Çocuklarda Motivasyon / Konsantrasyon kumar bağımlılığı

Müjde!

Tel: 0049 7851 496 15 03 www.kekeleme-psikoloji.de

Avrupa Psikoloji Merkezi, Uzman Psikolog Erdinç Üstündağ öncülüğünde, yurt dışından gelen yoğun seans taleplerini karşılamak için, Kehl’de tam donanımlı 2. şubesini açtı.


Avrupalı Aleviler Strasbourg’ta yürüdü

22

Avrupalı Aleviler Türkiye’nin içinde bulunduğu durumun farkındalar. Endişelerini dile getirmek için 25 Haziran’da Strasburg’da 5 bini aşkın Alevi, Türkiye’de laiklik, demokrasi ve eşit yurttaşlık için Avrupa’nın başkentinden dünyaya seslerini duyurmaya çalıştılar. Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu (AABK) ve Fransa Alevi Birlikleri Federasyonu’nun (FUAF) çağrısına Almanya, Fransa, İngiltere, İsviçre, Danimarka, İsveç, Hollanda ve Avusturya’ya bağlı 260 Alevi birliği katılarak, ayrımcılığa ve savaşa hayır dediler . FUAF Genel Başkanı Erdal Kılıçkaya bir konuşma yaparak, « Türkiye’de ve Avrupa’da yaşanan şiddet ve hak gaspları ile olağanüstü koşulların gölgesinde gercekleşen mitingimiz Türkiye’de yükselen dinci - mezhepçi gericiliğe dayalı AKP hükümetine Avrupa’nın başkentinden mesaj gönderiyoruz. Aleviler teslim olmayacak, demokrasiye ve laikliğe sonuna kadar sahip çıkacağız » dedi. AABK Genel Başkanı Hüseyin Mat ise, Avrupalı Aleviler adına yaptığı değerlen-

dirmede, AKP hükümetinin Türkiye’de her alanda mezhepçi- gerici kuşatması karşısında laiklik mücadelesine dikkat çekerek, « Türkiye’de yaşayan Aleviler gibi kimi diğer etnisiteler de gerici faşist

rejimin baskılarına maruz kalıyorlar. Bizler Türkiye’de Alevi köylerine kamp yapılmasını istemiyoruz, asimile politikalarına son verin diyoruz. Bizler Türkiye’de ezilen tüm halkların yanında-

yiz » dedi. Etkinlikte daha sonra türküler söylend vei bir dahaki mitingte beraber olmak çağrısıyla miting sona erdi.

de içerideki arkadaşları için mücadelesini sürdüreceğini belirterek bitirdi. Gecede gazeteci Dündar’ın eşi Dilek Dündar da mikrofon alarak, duygularını paylaştı. Eşinin cezaevinde olduğu süreç boyunca kendisini yalnız bırakmayan herkese teşekkür etti. Gecede Fransa Alevi Birlikleri Federasyonu (FUAF) Başkanı Erdal Kılıçkaya da gazeteci Dündar’a hoşgörü ödülü takdim etti. Dayanışma panelinde konuşmacılar arasında bulunan Strasbourg Belediye Başkan Yardımcısı Nawel Rafik Elmrini, eski AİHM başkanı Jean Paul Costa, Strasbourg Basın Klübü Başkanı Françoise Schoeller, Cumhuriyet gazetesi

Yazarı Nilgün Cerrahoğlu, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF) temsilcileri, özellikle Türkiye’de özgür basın, demokrasi, ifade özgürlüğü, cezaevlerinde tutuklu bulunan gazeteciler ve RSF Türkiye temsilcisi Erol Önderoğlu’nun serbest bırakılmalarına yönelik konuşmalar yaptılar. Geceye bölgede yaşayan Türkiyeliler başta olmak üzere çok sayıda Fransız da yoğun katılım gösterdi. Ayriyetten yerel siyasetçiler, Meclis, Parlamento üyeleri, CHP Strasbourg Birlik Başkanı Mustafa Kemal Özçelik, CHP Parti Meclis Üyesi Emre Cam ve çok sayıda CHP üyesi de katıldı.

Odyssée’de Can Dündar’la dayanışma gecesi Nazlı KOCA

Strasbourg Odyssée sinema salonunda 28 Haziran akşamı Can Dündar’ın katılımıyla dayanışma gecesi gerçekleştirildi. Strasbourg’un en önemli ve en eski sinema salonu olan Odyssée’de, sinemanın Müdürü Faruk Günaltay’ın davetiyle gelen Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ile eşi Dilek Dündar’ın katılımıyla, « Gazetecilik bir suç değidir, Can dündar’la dayanışma » ismi altında bir gece düzenlendi. Cezaevine girmesine sebep olan ve hakkında açılan davalara değinen Dündar, Türkiye’de gazetecilerin karşılaştığı hukuksuzluklara değinerek, kendi kişisel cezaevi tecrübelerinden örnekler verdi.

Kendisine cezaevi sürecinde verilen destekten ötürü teşekkürlerini ileten Dündar, aynı desteğin azalmadan diğer cezaevindeki gazeteci-akademisyen herkes için gösterilmesini istedi. Sözlerini hâlâ umudun olduğunu ve bir an önce bir demokrasi cephesi kurulması gerektiğini belirterek sürdüren Dündar, sözlerini dava sonuçlanana kadar desteğin sürmesini dileyerek ve kendisinin

(Fotoğraf için Ali Şahin’e teşekkürler)


23


24 Yaşadığım Şehir

Halil ÖZSOY

ozsoyhalil@hotmail.fr

Euro 2016... Futbol dediğimiz spor dalı günümüz dünyasında toplumları en fazla etkileyen oyunların başında gelmektedir. Milyonlarca insanın ekonomik ve kültürel zenginliğinde rol oynamaktadır. Çeşitli vesilelerle düzenlenen turnuvalarla bu spor dalı önem kazanmakta ve toplum üzerindeki etkisini gün geçtikçe artırmaktadır. 2016 yılı " Avrupa kupası " turnuvası yaşadığımız ülke olan Fransa'da düzenlenmiştir. Çeşitli ülkelerden gelip bu turnuvaya iştirak eden ülke milli takımları kıyasıya mücadele ederek sonuca ulaşmaya, şampiyonluk kupasını kaldırmaya gayret göstermektedir. Ülke bazında Türk milli takımı da bu turnuvaya katılmaya hak kazandı, turnuva öncesi yapmış olduğu hazırlık maçları ile de kendini geliştirip rakiplerine karşı güç kazanmaya çalıştı.

Futbol dediğimiz bu spor dalından her ne kadar anlamasam da, konu milli olunca doğal olarak alakamı cezbetti, dayanamayıp ben de yaşanan serüvenin peşinden sürüklendim. Etkilendim. Slovenya'da yapılan hazırlık maçında umutlandım. İspanya ile oynadığımız ilk tur eleme maçında hayal kırıklığına uğradım. Çek Cumhuriyeti ile oynanan ilk tur eleme maçında ümitlendim. Fakat ne yazık ki turu geçecek başarıyı gösteremeyerek Fransa 2016 Turnuvası’na veda etmek zorunda kaldık. Kazanmak, kaybetmek hayatımızda her zaman karşılaşabileceğimiz doğal, kendi halinde gelişen olaylardır. Ancak; milli takım üzerinden yapılan yorumlar ve gelen bilgiler olayın içerisinde milli, manevi duygulardan çok maddi sebeplerin kaybetmemizde büyük etken olduğu kanaatini toplumda uyandırdı. Bunları duymak, konu üzerine yazılan yorumları okumak beni gerçekten üzdü. Evet üzüldüm. Milli takımlar

bazında gerçekleştirilen bu tür turnuvalar her ne kadar etkilemiyor dense de insanların duygu ve düşünceleri üzerinde büyük etkiler yaratıyor. Kazanmak istiyorsunuz ama ruhsuz insanların çıkmış olduğu bu yolda başından kaybetmeye mahkum kalıyorsunuz. Bir an önce tedbir alınması ve 2018 Dünya Kupası elemelerine mücadeleye hazır, maddiyata değil, maneviyata önem veren bir teknik kadro ve oyuncularla çıkmak gerekmektedir diye düşünüyorum. Aksi takdirde hayal kırıklığı yaşamaya devam edeceğiz. Gönül isterdi ki turnuvaya erken veda etmeyelim, sonuna kadar mücadele edelim, kupayı havaya biz kaldıralım. Maalesef olmadı. Buraya kadarmış. Hepimizin, hepinizin Mübarek Ramazan Bayram'ını kutlar, hayırlara vesile olmasını dilerim. Sağlıcakla kalın…

“EĞİTİM-ÖĞRETİM DÖNEMİMİZ SONA ERDİ”

Kıymetli Öğretmenlerimiz, Saygıdeğer Velilerimiz ve Öğrencilerimiz, On bir ayın sultanı Ramazan ayının sona ermesi ile birlikte Ramazan Bayramını yaşadığımız şu günlerde, 20152016 Eğitim-Öğretim dönemini de geride bırakmış bulunuyoruz. Büyük bir çoğunluğunuz yıllık izin ve vatanımıza yolculuk planı yapmakta, hatta izinlerine çıkmış durumdalar. Bütün öğretmenlerimizin, velilerimizin ve öğrencilerimizin Ramazan Bayramı kutlu olsun. Strazburg Başkonsolosluğu Eğitim Ataşeliği olarak önemli bir konuda dikkatinizi çekmek isteriz. Orta son sınıfta (3ème) okuyan çocukları olan velilerimizin, çocuklarının kaydolacağı liselere işlemlerini tamamlamadan tatile çıkmamalarını öneriyoruz. Genel liselere kayıt tarihleri Temmuz ayının ilk haftasında bitmektedir. Aksi takdirde, Eylül ayında çocuklarınızın kayıtları yapılamamış olacak ve devam edecekleri liseler yeni kayıtları kabul etmeyeceklerdir. Bu konuya velilerimizin gerekli hassasiyeti göstereceklerine inanıyoruz. Yeni eğitim-öğretim dönemi beraberinde yeni heyecanları getirecektir kuşkusuz. Kreş sonrası ilkokula ve ilkokulu bitiren öğrencilerimiz ortaokula, ortaokulu bitiren öğrencilerimiz ise liseye

başlayacaklar. Velilerimizin ve öğrencilerimizin uzun yaz tatilini iyi değerlendireceklerini umuyoruz. Öğrencilerimiz yaz günlerinde bol bol dinlenip, Türkiye’deki akrabalarını ziyaret ederek hasret giderecekler. Ancak, Türkiye’ye gitmişken birkaç Türkçe hikaye kitabı okurlarsa ve bir sonraki dönemde geçtikleri sınıflara ait tatil kitaplarını beraberlerinde götürüp göz atabilirlerse kendilerine çok faydalı olacaktır. Geçtiğimiz öğretim yılında öğretmen sayımızı arttırdık ve bölgemizdeki birçok şehirde eğitim semineri düzenledik. Bu eğitim seminerlerinde, elimizden geldiğince siz velilerimize ve bir kısım öğrencilerimize Ataşeliğimizce hazırlanan “Kolejden Genel ve Teknik Liselere Geçiş Kılavuzu” hakkında bilgi vermeye çalıştık. Verdiğimiz bilgilerin faydalı olduğunu umut ediyoruz. Gönlümüzden geçen hepinizin çocuklarının çok iyi eğitim alarak iyi meslek sahibi olmaları ve kendi kültürümüz ve geleneklerimizden kopmadan içinde bulundukları topluma uyum sağlayabilmelerive söz sahibi olabilmeleridir. Önümüzdeki eğitim-öğretim yılında, bu tür bilgilendirme çalışmalarını daha da yoğunlaştırarak, geniş çalışmalar yapmayı ve sosyal nitelikli projelerimizi daha da arttırmayı planlıyoruz. Bu vesileyle, 2015-2016 eğitim-

öğretim yılı içinde 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı etkinliklerinin düzenlenmesinde katkı sunan, özverili çalışmalarda bulunan dernek ve üyelerine, öğretmenlerimiz ile velilerimize çok teşekkür ediyoruz. İçinde bulunduğumuz eğitim-öğretim yılı boyunca yaptığımız duyuruları ve etkinlik haberlerimizi aylık sayılarında yayınlayarak sizlere ulaştıran ve haberdar kılan değerli yerel basın mensuplarına da ayrı ayrı şükranlarımızı sunuyoruz. 2016-2017 eğitim- öğretim döneminde, şu an birlikte olduğumuz 12 öğretmenimiz, görev sürelerini tamamladıklarından veya ailevi sebeplerle aramızdan ayrılacaklar. Milli Eğitim Bakanlığı, ayrılan 12 öğretmenimiz yerine yeni öğretmenlerimizi görevlendirecektir. Kıymetli öğretmenlerimizden, Adnan Ayaz, Ahmet Kırdağ, Ali Rıza Kul, Ahmet Ziver Berkan, Halil Yılmaz, Ferhat Oluklu, Faruk Bozkoyun, Murat Şeras, Oya Kopuz, Şeref Çırak, Veysel Yakın ve Yusuf Emiroğlu’na bizlere beş yıldır verdikleri hizmetlerden ötürü teşekkür etmek istiyoruz. Bu süre içinde, bazı günleriniz iyi, bazı günleriniz zor geçmiş olabilir. Önemli olan, birlikte anlayışla, saygıyla ve sevgiyle çocukların eğitimi için yaptığınız görevleri sürdürmüş olmanızdır. Öğretmen-

lerimiz çocuklarımızın yarın büyüyüp yetişkin olduklarında kendilerini minnetle andıklarını düşünerek bu kutsal görevlerini icra etmektedirler. Onlara bir sonraki meslek hayatlarında başarılar diliyoruz. Eğitim Ataşeliğimiz, yaz dönemi boyunca yoğunluğun azalması ve okulların kapalı olması nedeniyle, nöbet düzeninde devam edecek olan çalışmalarına 20 Temmuz- 20 Ağustos 2016 tarihleri arasında ara verecektir. Bu vesileyle, bütün öğretmenlerimize, velilerimiz ve öğrencilerimize sağlıklı ve mutlu bir yaz tatili geçirmelerini diliyoruz. 2016-2017 yılı eğitim öğretim yılının başlangıcı Eylül ayında görüşmek umuduyla… Gül Etkin Eğitim Ataşesi Vekili-Konsolos


25

Tüm vatandaşlarımızın Ramazan Bayramı’nı tebrik ederiz....

Herkese iyi bayramlar...


26


27

Bir müzik ve bilim tutkunu: Ragıp (EGE) Hoca… -7-

İsterseniz Fakülte'deki dekanlık döneminizden bahsedelim biraz da. Bu dönemi anektodlar, başınızdan geçen ilginç ve önemli olaylar eşliğinde bize anlatır mısınız? Dekanlık özellikle istediğim bir şey değildi. Bizim Fakülte’de, benim devreden arkadaşlar, dekanlığa angarya gözüyle bakarlar (ama zamanla bu bakış değişti, ne yazık ki). Ben de o gözle bakıyordum. Dekan olduğumda meslek arkadaşlarımdan biri: “Ne yapalım, sıra senin. Diğerlerinin rahat araştırma yapabilmeleri için, bir arkadaşın, bir süre fedakarlık yapıp araştırmasını yavaşlatması, idarî işlerle uğraşması gerekiyor” gibi bir şeyler söylemişti.1993’te profesör olduktan sonra, sıranın bana geldiğini birçok arkadaş hatırlatıyordu; dolayısıyla dekanlık teklifi yapıldığında kabul etmemek oyun bozanlık olacaktı. Kabul ettim, 1995’te dekan seçildim. Her ne kadar angarya tarafı beni düşündürdüyse de, yönetim, idare, iktidar gibi etkinlikleri bir de pratikte deneylemek beni çekmiyor değildi.Yönetici olunduğunda, insanları idare etme konumuna yerleşildiğinde neler yaşanıyor, neler duyuluyor, ötekiyle ilişkiler nasıl bir seyir alıyor? Bu sorular hayli meraklandırıyordu beni. “Yönetici, başkan, müdür konumuna yerleştiğimde değişecek miyim acaba?” sorusu kafamı kurcalıyordu. Değiştiniz mi? Hem evet hem hayır. Bu güç sorunun yanıtına bir anekdot anlatarak başlayayım. Dekan seçildikten sonra Fakülte’de bir gece küçük bir eğlenti düzenledik. O eğlentiyi açış konuşmasını doğallıkla benim yapmam gerekti. Genelde bu tür konuşmaları severim, ama iyi hazırlanmak kaydıyla. İyice hazırlanmıştım. “Lisedeyken bana ‘eşek’ adını takmışlardı” diye başladım (daha önceki konuşmalarımızdan birinde bundan söz etmiştim). “Bir eşek dekan oldu” diye sürdürdüm. “Ancak, dedim, ben bir eşeğin yönetici seçilmesini olumlu bir vak’a olarak görüyorum”. Oradan şair Eşref’in ünlü sözüne geçtim: “Asiyab-ı devleti (devlet değirmenini) bir har (eşek) da olsa döndürür” (böyle Strazburg üniversitesinin bir Fakültesinde şair Eşrefler’den söz etmek, Osmanlıca tekerlemeler dile getirmek hoşuma gitmiyordu desem yalan olur!). “Bu söz, dedim, genelde olumsuz anlamda kullanılır; ancak olumlu biçimde de anlaşılabilir. Bir devletin sağlığı, kurumlarının

sağlığına, o kurumlarda çalışan kişilerin olgunluk derecelerine, sorumluluk duygularına bağlıdır. Aynı şekilde, Fakültemiz iyi, sağlıklı kural-

lara dayalı bir örgütlenme ise, içinde çalışanlar genel çıkar doğrultusunda hareket eden olgun, sorumlu kişilerse, yöneticinin özel bir yönetme yetisine sahip olması gerekmez. Normal akıl ve sorumluluk taşıyan her kişi iyi örgütlenmiş bir kurumu idare edebilir, yönetebilir; bir “har” da bu işin altından kalkabilir. Bir kurum ne kadar az dışarıdan gelecek bir yönetime gereksinim duyuyorsa, ne kadar kendini kendi kurallarıyla, kendi aklıyla, herhangi bir otoriteye gereksinim duymadan, içeriden yönetebiliyorsa o kadar olgun, o kadar özerktir; o kadar da sağlıklıdır. Dolayısıyla, yönetici durumda olan kişinin, asıl çabasını, kişileri yönetme, çekip çevirme, kişiler üzerinde egemenlik kurma, kısaca iktidar ilişkilerine yerleşme yönünde değil, kurumun içinde kendi gerekliliğini asgariye indirme, tabiri caizse, kendini bir “har”a dönüştürme yönünde sürdürmesi gerekir”. Bütün bunları söylerken aklımda, o sıralarda üzerinde çalıştığım, 19cu yüzyılda toplumsal yaşam bilincini, toplum hareketlerini derinden etkilemiş “saint-simonisme” akımı vardı. Marx’la Engels de bu akımdan büyük ölçüde etkilenmişlerdir. Akımın kurucusu Saint Simon akımın sloganını şu şekilde dile getirir: “İnsanları yönetmek yerine nesnelerin iyi işlemesini sağlamak”. Yani çağdaş dünyada insanların yönetilmeye gereksinimi yoktur artık; daha doğrusu, tarih, insanları, yönetilme gereksiniminden arındırıp olgunlaştırma yönünde ilerlemektedir. Olgun insan, başka bir iradenin yönetimi altında olmayan varlıktır. Dolayısıyla yönetici kendi etkinliğini

değirmen döndüren eşek konumuna dönüştürdükçe, insanın özgürleşip olgunlaşması yönünde ilerleyen tarihsel sürece katkı da bulunmuş olur.

Pekiyi Hocam, dinleyenler bu söylediklerinizi anladılar mı? Birçok arkadaş çok iyi anladı. Ancak asıl anlamasını arzuladığım kişi, Fakülte’nin Genel Sekreteri diyebileceğimiz “Chef des Services Administratifs” (“Yönetim Hizmetleri Şefi”), hiçbir şey anlamadı. Daha doğrusu, dekanlığım süresince giderek farkına varacağım gibi, bu tür, “entelektüel” boyutu yüksek tutumlardan hiç hoşlanmayan bu kişiyi Şair Eşrefler’e falan gönderme yapan bir konuşma son derece sinirlendirmişti sanıyorum. Sağcı, hatta aşırı sağcı bir kişiydi bu Genel Sekreter. Bunun farkına zamanla, dolayısıyla geç vardım. Tüm aşırı sağcılar gibi güçlü, astığı astık kestiği kestik yöneticilerin boyunduruğuna girmeden yaşayamayan bir kişiydi. Kendini “eşeğe” falan çevirmeyi erdem kabul eden bir yönetici, aşırı sağın tahammül edemeyeceği bir kişilikti. Bugün birçok ülkenin içine yuvarlandığı faşist süreçlerde gözlemlediğimiz gibi, insanlara duyulan saygı yüzünden insanları yönetmek istemeyen, insanların kendi kendilerini yönetmelerini amaçlayan tutumlar, aşırı sağı öfkeye boğan, aşırı sağa, “kanlarıyla duş yapacağız” dedirten tutumlar, çok iyi bildiğin gibi. Bu konuşmadan umduğum sonuçların tam tersi sonucu aldım bizim Genel Sekreterin yakasında. Bana tam anlamıyla düşman oldu. Konuşmamda dile getirmeye çalıştığım inceliklere, öteki insan önünde takınmaya çalıştığım saygılı tutuma duyarlı olmasını bir yana bırakalım, bu incelikleri, bu tutumu, kendisini aşağılayan tehditler biçiminde algılı-

yordu. Aşırı sağın, gerçek yüceliğe, gerçek büyüklüğe, gerçek derinliğe tahammül edemeyen bir dünya görüşü olduğunu zamanla öğrendim. Ayrıca, Avrupa’daki yaşamımda ilk defa yabancı düşmanlığını kendi üzerimde yaşadım.

Bunu biraz açsak? Ben öğrenci olarak Fakülteye yazıldığımda bu kişi Fakültenin yönetim kadrosundaki memurlardan biriydi. Medeniyetin ne olduğunu bilmeyen barbar memleketlerden kopup gelmiş bir “sümüklü” Türk çocuğunun, bilmem kaç yıl sonra başına amir olarak atanması tahammül edilecek bir şey değildi onun için. Bana saygı duymasını bir yana bırakalım, benim dekanlığımı tam bir aşağılanma biçiminde yaşıyordu. Bunu da çok geç anladım. Ben ne denli kendisine saygılı hatta sevecen biçimde yaklaşamaya çalıştıysam o, o denli benden nefret etti. Hiç unutmam, Fakültenin düzenlediği törenlerden birinde, diğer meslek arkadaşlarına, “biliyor musunuz, benim şimdi bir Türk dekanım var!” diye yüksek sesle (bana da duyurmak için) yakınmıştı. Fransa’nın bir bölümü için bir “yabancı” olduğumu, somut biçimde, onunla kurulan ilişkide yaşadım. O zamana değin, pek bir surat (“faciès”) farklılığı taşımadığım için, yabancı düşmanlığına hedef olmamıştım. Fransa olmuş, Türkiye olmuş; aşırı sağı, bağnaz milliyetçiliği besleyen gıda yabancı düşmanlığı, ne yazık ki. Türk kökenli kişiler Fransa’da hedef oldukları yabancı düşmanlığına, kendi ülkelerinde, aynı şekilde, örneğin Kürtler’in, ya da günümüzde Suriyeliler’in hedef olduklarını düşünüyorlar mı acaba? İnsanın insana eşit olduğuna inanamayan bilinçler, her zaman, nefret edecekleri, aşağılayacakları “yabancılar” bulacaklar, hatta icat edeceklerdir. Yani dekanlığınız tatlı bir devre olmamış yaşamınızda? Hayır. Tersine sancılı bir devre oldu. İnsanların, Saint Simon’un rüyasını gördüğü saygılı insan ilişkilerinden henüz ne denli uzak olduğunu gördüm. Kendimin de, asla, “alt”takilerin arzu ettikleri biçimde bir “üst” olamayacağımı üzüntüyle, düş kırıklığıyla anladım. Fuzulî’nin dediği gibi, “Terk-i mücadele edip gûşe-i uzletüme çekildim”! (Devam edecek...)


Hasan Bellikli haberleri

28

Karlsruhe Başkonsolosluğu’ndan iftar daveti

Ramazan boyunca devam eden halka açık iftar sofralarının yanı sıra, Karlsruhe Başkonsolosluğu da geleneksel hale getirdiği halka iftar programı doğrultusunda Karlsruhe Merkez Camii bahçesinde iftar yemeği verdi. Başkonsolosluk iftar yemeğine Başkonsolos Cem Örnekol, Konsolos Mebşure Yetmisbeşoğlu, Din Hizmetleri Ataşesi Dr. Mehmet Tekin, Çalışma Ataşesi Muhammet Kıran, Karlsruhe Merkez Camii Başkanı Lütfü Azal, Okul Aile Birliği Başkanı Erdem Arın, işadamlarımızdan Mustafa Baklan, Enes Şanlı, Naim Yılmaz Beyhan, Mustafa Öztürk ve çok sayıda davetli ve konsolosluk çalışanı katıldı.

Almanya - Baden Bilgi Yarışması Finali Alkışlar, Islıklar ve Tebriklerle Sonuçlandı! Almanya - Baden Bilgi Yarışması Finali Alkışlar, Islıklar ve Tebriklerle Sonuçlandı! Almanya - Karlsruhe Başkonsolosluğu Eğitim Ataşeliği tarafından düzenlenen eyalet geneli bilgi yarışması büyük finali Karlsruhe kentinde 4 Haziran’da yapıldı. Eyelet genelindeki 13 hizmet bölgesinde Türkçe – Türk Kültürü derslerine devam eden 11 bin civarındaki ikinci kademe öğrencilerinin bölge birincilerini temsil eden 3’er öğrencinin toplamda 39 birincinin katıldığı yarışma tatlı bir rekabet içerisinde, heyecanla ve çekişmeli olarak gerçekleşti.

JÜRİ ÜYELERİ TİTİZLİKLE ÇALIŞTILAR İstiklal Marşı ve saygı duruşundan sonra başlayan ve Karlsruhe TOAB’nin ev sahipliğinde gerçekleşen yarışmada; Ataşelik okutmanı Prof. Dr. Şener Bağ, Emekli öğretim görevlileri Dr. Yakup Dıvrak ve Dr. Yavuz Dedegil ile TOAB yöneticisi Nilüfer Arslan başarılı bir performans ve titizlikle jüri üyeliği görevlerini yerine getirdiler. KARLSRUHE TOAB EV SAHİBİ OLDU Karlsruhe Bölgesi Koordinatör Türkçe Öğretmeni Ahmet Özkan’ın açılış ve selamlama konuşmasının ardından Karlsruhe TOAB Başkanı Erdem Arın; yarışma kültürünün ve bilgi yarışması temelli etkinliklerin Türk öğrencilerinin entelektüel gelişimlerine yönelik ehemmiyetine vurgu yaptı. TOAB Federasyonu Başkanı Kemal Ülker’de Türkçe temalı ve Türk Kültürü eksenli yarışmaların büyük bir ihtiyaç olduğunu belirtti. 39 YARIŞMACIYA SİMURG MİSYONU Yarışmanın sunuculuğunu yapan Koordinatör Türkçe Öğretmeni Atilla Kutlu’nun bölgelerinde birincilik elde etmiş 39 öğrenciye milli kimlik ve şuurlu bir karakter kazandırma misyon ve ideali bağlamındaki ‘Simurg ve Zümrüdü Anka’ mitolojik hikayesinden hareketle göndermelerde bulunduğu motivasyon konuşmasının ardından yarışmacı öğrenciler alkışlar eşliğinde salona gelerek, masalarına oturdu.

TÜRKÇE KİTAP OKUMA ALIŞKANLIĞI KAZANDIRMAYA ÇALIŞIYORUZ ‘BADEN 2016 Bilgi Yarışması’nın Almanya’da yaşayan Türk çocuk ve gençlerinin Türk dili, kültürü, tarih ve medeniyetini öğrenmeleri için ve Türkçe kitap okuma alışkanlığı kazanmaları için düzenlendiğini söyleyen T.C. Karlsruhe Başkonsolosluğu Eğitim Ataşesi Gürkan Avcı, yaptığı açılış konuşmasında; bilgi

yarışmalarının hızlı düşünme, eğlenerek yeni bilgiler edinme ve çabuk ve doğru kararlar verebilmeyi öğrettiğini söyledi . DÜNYANIN EN ŞEREFLİ TARİHİNE SAHİP BÜYÜK BİR MİLLETİZ Alman Meclisinin sözde Ermeni soykırımı tasarısını onama kararı ile ilgili olarak; “Dünyanın en sevgi ve şefkat dolu, adil ve hümanist Atalarına sahip olan Büyük Milletimizin pak ve temiz çocukları! Bilmelisiniz ki her zaman ve her yerde gururla savunabileceğiniz en şerefli tarihe ve insanlık ailesine adaletle, hamilikle muamele etmiş bir kadim medeniyetinin temsilcileri ve mensuplarısınız! Göğsünüz dik, anlınız ak bir şekilde yürümeye, en ileriye doğru koşmaya devam edin!” beyanındaki konuşması izleyiciler ve yarışmacılar tarafından alkışlarla karşılandı. HEYECAN DORUKTAYDI 13 Bölge Başkanı ve Türkçe – Türk Kültürü dersi öğretmenlerinin de görev aldığı yarışmada 13 ayrı masada oturan bölge birincisi 39 öğrenciye destek

amacı ile gelen aileler ve TOAB temsilcileri de en az çocuklar kadar heyecanlandı. SCHRAMBERG BİRİNCİ, MANNHEİM İKİNCİ, RASTATT ÜÇÜNCÜ OLDU

Yarışmanın sonunda Schramberg Böl-

gesi; Dilara Nacar, Melissa Öztürk, İlknur Torun adlı öğrencilerle 30 sorudan 29 soruyu doğru bilerek 290 puan ile birinci olurken: Mannheim Bölgesi; Hatice Yalçın, Yuşa Gözüyılmaz, Selin irem Eroğlu adlı öğrencilerle 270 puan alarak ikinci: Rastatt Bölgesi; Aleyna Pervaneli, Hayrunnisa Çelik, İrem Pervaneli adlı öğrencilerle 260 puan alarak üçüncü oldu. Birinciler 300 Avro, ikinciler 225

Avro, üçüncüler ise 150 Avro para ödülü ile teşvik edildi. İSTİKLAL MARŞI’NIN 10 KITASINI EZBERE OKUDULAR, MADALYA VE TAKDİR ALDILAR Yarışma maharetiyle Almanya’daki Türk toplumunun ve özellikle çocuk ve gençlerin birbirini tanımasına, kaynaşmasına, Türkçeyi özenle ve güvenle kullanmalarını sağlamaya, öğrencilerin yarışma kültürünü, ekip çalışması becerilerini, takım motivasyonunu kazandırmaya çalıştıklarını kaydeden Gürkan Avcı, alkışlar, ıslıklar ve tebrik sözcükleri ile dolu bir atmosferde gerçekleşen ‘BADEN 2016 Bilgi Yarışması’nda İstiklal Marşı’nın 10

kıtasını ezberleyen ‘Selin Arslan, Erva Bozkaya ve Yağmur Sağlam’ adlı 3 öğrenciyi madalya ve takdir beratıyla ödüllendirdi. İstiklal Marşı ödüllendirmesi bu yılın sonuna kadar devam edecek. Program sonunda toplu fotoğraflar çekilirken, aileler, öğretmenler, OAB yöneticileri yarışma katılan gençleri tebrik etti.


29

Asiye DEMİREL DRACH asiyedemirelstr@gmail.com

UYANIN, ORMANLAR VE İNSANLAR KATLEDİLİYOR! Daha güneş yükselmeden, kuşlar ötüyor, hafif bir esintiye eşlik ederek uyanın diyorlardı. Saat yediyi gösterirken ayaktaydık hep. Henüz çicek mevsimi geçmemişti. Doğayı yer yer sarıya boyuyorlardı. Bazıları açmakta direnseler bile, sarhoş edici kokularını her yere salıyorlardı.. Körpe sarı çiçekler dimdik duruyorlardı, çıplak dalın ucunda gururla sallanarak. Zaman zaman resimlerini yapmaktan kendimi alamamıştım. Ateşböceklerinin sesi de ne sesti ama... Tıkırtılar, bilinmeyen onca sesler, capcanlıydı bunlarin hepsi. Zira, doğaydı bunun adı. Aslında yaptı-

ARAS'LA İNSAN'A DAİR

Melek Aras

arasmelek58@gmail.com

Hani haram ve helal konusunda hayvan deyip geçmeyeceksiniz Hızır Paşa’nın iki kadısı varmış. Bunlar da rüşvet yemeleri ve adaletsizlikleriyle nam salmışlar.. Bu Kadıların isimleri Sarı Kadı ve Kara Kadı imiş. Pir Sultan bu bozuk düzenden rahatsız olunca 2 köpeğine Kara Kadı ve Sarı Kadı isimlerini vermiş... Bunu duyan kadılar çok sinirlenmiş ve Pir Sultan’ı tutuklatmışlar. Pir Sultan köpeklerini kadıların isimleri ile çağırdığını kabul etmiş ve eklemiş “Ama onlar sizden daha iyidir. Çünkü benim köpeklerim haram yemez.” Demiş. Yani insanları da hayvanları da aslında bu konuda eğitmek lazım. Onun için, bu sefer de Objektif okuyucularıyla bir hikaye paylaşmak istedim... Umarım beğenirsiniz... « Madalyalı eşek » bir Aziz Nesin hikayesidir. Onun için, bilenler bilir ama bilmeyenler için bu hikayeyi yeniden hatırlatmak lazım diye düşündüm... “Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, bir memlekette açlık ve yoksulluk baş göstermiş. Bir zamanlar bir eli yağda bir eli balda olan insanlar, bir dilim kuru ekmeğin yoksunu olmuşlar. Padişah bakmış ki kıtlık halkı kırıp geçirecek, bunu önleyici bir çıkar yol aramış.

ğım üç haftalık bir doğa gezintisinin güzelliklerini yazıya dökmeye çalışıyordum sadece... Ama olmadı. Bir günün bitiminde, henüz yazın ilk ayının sonuna gelmiştik. Alevlerle canlı tıkırtılar biribirine karıştı çakılan bir kibritin ardından... Dediler ki, sadece orman yanıyor, canlı ölmedi. Nasıl ölmez, içinde yığınla canlı var o ormanların? Karacaları, geyikleri, kaplumbağaları ve kumruları barındıran ormanda nasıl ölmez canlılar? Arılarin, böceklerin ve kelebeklerin yanıp kül olduğunu üzülerek yazarken yetmiyormuş gibi, dahası da var! İstanbul Atatürk Havalimanı dış hatlar bölümünde iki patlama olduğu haberi düşüyor sosyal medyaya. Bu ne ya! Dün yangınla o kadar canlı yanarken, bugün patlama haberini okumak yazgımız mı bizim? Ne ya-

Çığırtkanlar Padişah fermanını şöyle bağırırlarmış: - Ey ahali!.. Duyduk duymadık demeyin! Her kimin devlete bir hizmeti, vatana bir yararlığı olmuşsa, koşup saraya gelsin! Padişahımız efendimiz onlara nişanlar verecek!.. İnsanlar, açlığı, yokluğu, derdi, borcu, harcı unutup, Padişahtan nişan almak sevdasına düşmüşler. Padişahta yapılan hizmetin büyüklüğüne göre çeşit çeşit nişanlar varmış. Birinci dereceden altın yaldızlı nişan, ikinci dereceden altın suyuna batmış nişan, üçüncü dereceden gümüş kaplama nişan, dördüncü dereceden demir nişan, beşinci dereceden kalaylı nişan, altıncı dereceden çinko nişan, yedinci dereceden teneke nişan... Gelen giden nişan alıyormuş. Padişahın kim gelirse nişan dağıttığını duyan bir inek de, - "Nişan asıl benim hakkım!" diyerek bir nişan almayı aklına koymuş. Açlıktan bir deri bir kemik inek koşa koşa sarayın kapısına gelmiş. Kapıcıbaşıya, - Padişaha haber verin! demiş. İneği huzuruna kabul eden Padişah: - Böğür bakalım, ne böğüreceksin?... diye sormuş, İnek de, - Sultanım, demiş, duyduğuma göre nişanlar dağıtıyormuşsun. Ben de nişan almak istiyorum. Padişah, - Hangi hakla? diye bağırmış. Memlekete nasıl bir yararlılığın dokundu ki sana nişan verelim?... O zaman inek,

zacağını bilemez hale geliyor insan. Vahşetlerden arta kalan yaralı bedenler bir gramafon iğnesine takılmış gibi dönüp duruyor tarihimizin müzesinde. İnsan ruhunu dünyanın dışına savuran bir fırtına dış hatlardan içeri sızıyor. Harman yerinde uçuşan saman çöpleri gibi insan parçaları savruluyor her bir yana... Ne var ki, biz bugün yaşayanlar olarak, yarın bize ne olacağını bilmeden hüzünlü ve çaresiziz. Hiç bitmeyeceğini düşünmekteyiz. Ölümle bu kadar yakınken, hiç kimseye rahat yok! Bu böyle biline... Ne kadar unutulmuş olsalar da yeniden yaşatıyorlar. Ormanlar yanıyor kül oluyor. İnsanlık ise, kendini küller arasında arıyor. İnsan öldürmeyi ve orman yakmayı iş edinmişler kendilerine... Kana kan isteyen bu dün-

- Efendimiz! Bana nişan verilmesin de kimlere verilsin? Ben daha insanlara ne yapayım? Etimi yersiniz, sütümü içersiniz, derimi giyersiniz. Gübremi bile bırakmaz kullanırsınız. Padişah, ineğin isteğini haklı bulmuş. İneğe ikinci dereceden bir nişan verilmiş. Boynunda nişanı, inek sevinçten oynaya oynaya saraydan dönerken katırla karşılaşmış. Katır, - Nedir bu sevincin? Nereden gelirsin böyle? İnek her şeyi bir bir anlatmış. Padişahtan nişan aldığını da söyleyince katır da coşmuş. O coşkunlukla doğru dörtnala saraya varmış. - Padişahımız efendimizi göreceğim!.. demiş. Padişah, - Gelsin bakalım, katır kulum da... demiş. Katır huzura varınca, el etek öptükten sonra, nişan istediğini söylemiş, Padişah sormuş: - Sen ne yaptın ki nişan istiyorsun? - A hünkarım, savaşta topunuzu, tüfeğinizi sırtımda taşıyan ben değil miyim? Barışta çoluğunuzu çocuğunuzu arkamda götüren ben değil miyim? Katırı da haklı bulan Padişah, - Katır kuluma da birinci dereceden bir nişan verilsin!... diye ferman eylemiş. Katırda bir sevinçle saraydan dönerken eşekle karşılaşmış. Eşek, - Nereden gelip, nereye gidersin? Katır başından geçenleri anlatınca, - Dur öyle ise, padişahımıza gider, bir

yada, ardından hep lale gibi boynu bükük öksüz kalan çocukların ahını almazlar mı? Geçen yaz haziran ayından beri, toprağa düşen canları, kimse duymasın, görmesin, anlamasın diye getirilen yayın yasaklarına rağmen dünya gazetelerinden herkes duyuyor görüyor öğreniyor. Bu kadar vahşetin kalıntılarını, halının altına süpürmeye kimsenin gücü yetmiyor işte! Uyanın! Bir yandan ormanlar, diğer yandan insanlar katlediliyor. Yurdun dört bir yanı cehenneme çevrildi. Allah kahretsin böyle bir düzeni! İnsanlara ve gençlere bu kadar kin duyan, vicdanî değerleri olmayan bir toplumun eli kandan kurtulamaz zaten. Gözler nemli, yanaklar ıslakken daha fazla bir şey söylemeye dilim varmıyor artık!

nişan da ben alırım!.. diye dörtnala saraya koşmuş. Saray koruyucuları, deh demişler, çüş demişler, ama eşeki kabul buyuran Padişah: - Ne dilersin ey eşek kulum?.. deyince, Eşek de dilediğini bildirmiş. Padişah, canı burnuna gelip kükremiş: - İnek eti ile, derisi ile, gübresiyle bu memlekete, bu millete hizmet etti. Katır dersen savaşta, barışta yük taşıdı, bu vatana hizmet etti. A eşek, ya sen ne iş gördün ki, bir de kalkmış eşekliğine bakmadan nişan istersin? Söyle, ne halt ettin? O zaman eşek keyfinden sırıtarak, - Aman Padişahım efendim, demiş, size en büyük hizmeti eşek kullarınız yapmıştır. Eğer benim gibi binlerce eşek kulların olmasaydı, hiç bir taht üzerinde oturabilir miydin? Saltanat sürebilir miydin? Dua et biz eşek kullarına ki, bizim gibi eşekler var da, sen de böyle saltanat sürüyorsun. Padişah, karşısındaki eşeğin, öyle her eşek gibi teneke nişanla gözü doymayacağını anlamış, - Ey eşek kulum, haklısın senin sayende ben bu makamdayım demiş. Senin bu çok yüksek hizmetini karşılayabilecek bir nişanım yok. Sana ölünceye kadar beylik ahırından her gün makarna, bulgur, üzüm hoşafı ve kış aylarında da kömür bağladım… Ye, ye saltanatım için durmadan anır…’’ demesi sanki günümüz düzenine uymuş gibi... Saygılar ve selamlarımla.


UETD Epinal Şubesinden açılış ve iftar Yemeği

30

Mustafa Güçlü

AK Parti Yozgat Milletvekili ve Anayasa Komisyonu Üyesi Yusuf Başer, UETD Epinal şubesinin açılışını Strasbourg Başkonsolosu Özgür Çınar ile birlikte yaptı. Başer, ‘’Birlikte hayır ayrılıkta azap vardır. Gurbet elde inançlarımızı yerine getirmek, manevi değerlerimize bağlı kalmak oldukça zor. Birlik şubemizin gurbetçi kardeşlerimiz arasında birlik ve dayanışmayı kuvvetlendireceğine inanıyor, hayırlı olmasını diliyorum’’ diyerek açılış kurdelesini kestiler. Şube binasında incelemelerde bulundular. İftar vaktine kadar Birlik başkanı ve temsilcilerle Epinal’de bulunan Türk işletmelerini gezen Miletvekili Başer ve Konsolos Özgür Çınar , akşam iftar vaktinde gurbetçilerle buluştular. Gurbetçilerin yoğun ilgi gösterdiği iftarda kalabalık bir topluluk vardı. Epinal Bölgesinin fransız makamlardan çok sayı davetli katıldı. UETD Epinal Başkanı Yaşar Yılmaz, yaptığı konuşmada, son yıllarda İslam dini adına her gün bizlere büyük ve korkunç bir vahşet izlettirilmektedir. Bizler için İslam dini barış ve kardeşlik dinidir

şeklinde konuşarak, sergilenen vahşeti kınadı. Yılmaz, huzur ve barış dolu bir dünya temennisinde bulundu. Strasbourg Başkonsolos Özgür Çınar’da birlik ve dayanışma mesajı verdi.

Mehmet Akif Ersoy camisinde Ramazan da ifar verdiler

Saint Die de Ramazan ayında herhafta sonu iftar yemeği verildi. İftara çok sayıda katılımlar oldu 400 aşkın kişi katıldı. Cemiyet yönetimi gayretle bu iftar organizasona titi bir şekilde hazırladılar.

Her hafta değişik ve önemli misafirler iftarlara eşlik ettiler. İlk hafta Sayın ateşe Dr. M. Fevzi HAMURCU katıldı, bir hafta sonra avrupa konseyinden Sayın Müşavir Murat Ülkü ve Hakan bey. Bu Nazik ziyaretler Saint Die cemiyetini ziyadesiyle onurlandırmıştır. Din görevliler Hamza Gökçek ve Şaban Korkmaz ‘ın çabaları iftarlara yoǧun ilgi olmasını sağladılar. Din görevlisi Şaban Korkmaz “Rabbim Ramazan ayının rahmeti,Mağfireti ve bereketiyle kuranla onurlandırsın nurlandırsın inşallah kendilerini: Saint die M Akif câmimiz çocukları gençleri bay bayan tüm kardeşlerimizide kuranla Müşerref eylesin, ve Rabbim ibadetlerimizi oruçlarımızı iftar sahurlarımızı hatim ve teravihlerimizi kabul etsin. Bu birlik beraberliğimizi kar-

deşliğimizi daim eylesin. Camimizde iftar ikram eden,bu ikramlara teşrif eden hazırlayan pişiren servis eden herkesten Rabbim ebeden razı olsun, değerli hocam Hamza Gökçe kardeşimden yönetimden; herkesten Allah razı olsun, özel ve güzel Kadir gecesi ve Bayram geçirmemiz ümidiyle saygı ve selamlar” dedi. Ayrıca arap müsluman kardeşlerle anlaşarak Saint Die Belediyenin tahsisi ettiǧi spor salonunda hep berber Bayram namazı saat 6h30 ta kılınacaktır. Eyüp Yiǧit başkan yardımcısı yönetim adına herkesin Ramazan Bayramını kutluyor.

Türkiye’ye dönen öğretmenlerden Başkonsolos’a veda Strazburg bölgesinde görev yapan ve görev süreleri 30 Haziran 2016’da sona erecek olan Türkçe ve Türk Kültürü Dersi Öğretmenleri Adnan AYAZ, Faruk BOZKOYUN, Yusuf Kenan EMİROĞLU, Oya KOPUZ, Selçuk OĞUZ, Ali Rıza KUL, Ahmet Ziver BERKAN, Halil YILMAZ, Murat ŞERAS, Şeref ÇIRAK, Ferhat OLUKLU, Veysel YAKIN ve Ahmet KIRDAĞ, veda ziyaretleri kapsamında Strazburg Başkonsolosu Özgür Çınar tarafından kabul edildiler.

Eğitim Ataşesi Vekili-Konsolos Gül Etkin, Koordinatör Öğretmen Suat ÖZ ve Eğitim Ataşeliği Mahalli Katibi Funda Turhal’ın da hazır bulunduğu ziyarette Başkonsolos Özgür Çınar, görev süresi sona eren öğretmenlerle sohbet etmiş, öğretmenlerin burada bulundukları süre içerisinde tüm zorluklara rağmen görev bilinci ve üstün temsil anlayışıyla hareket ederek görevlerini başarıyla tamamladıkların belirtmiş ve bu katkılarından dolayı öğretmenlerimize Teşekkür Belgesi takdim etmiştir.

Barr’da Fransızlarla iftar… Haber / foto: Basri ÇİÇEK Barr Türk Fransız Kültür Derneği’nin düzenlemiş olduğu hafta sonu iftar programına bir yenisini ekleyerek; bu sene çevrede bulunan Fransız ve Türk iş adamlarına, firma yöneticilerine, esnaf ve meslek sahiplerine, Belediye Başkanı ve çalışanlarına, okul yöneticileri ve öğretmenlerine, spor klüpleri başkanlarına, Jandarma ve İtfaiye mensuplarına, T.C. Strasbourg Başkonsolosluğu temsilcilerine, din adamlarına (Protestan ve Katolik Kilise) ve çevrede bulunan diğer dernek temsilcilerini davet davet ettiler. Barr Din görevlisi ve Türkçe Türk Kültür dersleri öğretmeninin de hazır bulunduğu özel iftar programına davetliler yoğun ilgi gösterdiler. 26 Haziran 2016 Pazar akşamı düzenlenen iftar programına, Barr Belediye Başkanı Gilbert SCHOLY ve eşi, Belediye konsey üyeleri, firma temsilcileri ile T.C.

Strasbourg Başkonsolosluğu Çalışma Ataşesi Naim KAVLAK ile Din Ataşesi Fevzi HAMURCU da katıldı. Gecede söz alan Belediye Başkanı, geceye iştirakinden önce ramazan ve oruç hakkında Google’a biraz bakarak, oruç tutmanın, yoksulun halinden anlanılması olduğunu vurguladı. Böyle bir gecede bulunmaktan mutlu olduğunu söyleyen Başkan, bir arada birlikte yaşayarak her şeyin daha iyi anlaşılıp paylaşılabileceğinin altını çizdi. Birlikte yapılan iftar sonunda gece geç saatlere kadar süren iftar programının sonunda Dernek Başkanı Osman MUHARREMOĞLU bu aktivitelerin zaman zaman devam edeceğini, birlikte yaşadığımız bu toplumun bizleri daha iyi anlayabilmeleri açısından, bu ve buna benzer organizasyonlar yapılması gereklliğinin altını çizdi. Objektif gazetesi temsilcisi olarak iştirak ettiğimiz iftar programını düzenleyen dernek yöneticilerine nazik davetlerinden dolayı teşekkürlerimizi iletir, başarılar dileriz


31

Fransa’da yapılmakta olan Euro 2016’ya Türkler büyük ilgi gösterdi Aralarında ükemizin de bulunduğu 24 takımın 10 Haziran’dan bu yana sürdürdükleri mücadele, siz bu gazeteyi okurken, artık sona yaklaşmış bulunuyor. Biz bu satırları yazarken ve gazete baskıya girerken, ancak son sekiz takım belli olmuş, çeyrek final maçları henüz başlamamşıtı.

İlk grup maçları sonrasında Millî Takımımız elenenler arasında yer alırken, bu durum vatandaşlarımızı oldukça üzdü. Halbuki, Fransa’nın üç ayrı şehrinde oynadığımız maçlara büyük ilgi gösteren ve kilometrelerce yol kat ederek takımımızı

yalnız bırakmayan gurbetçiler çok umutluydular.

Nihayetinde bir turnuvadan elendik, dünyanın sonu değil ama, bu denli ekenomik olanaklar sunulan takımın daha iyi yerlere gelmesi, hatta şampiyon olması beklendiğinden, yaşanan hayal kırıklığı da o oranda yüksek oldu. Milli takımımızın başarısız olduğu ve erken veda ettiği bu turnuva sonrası, umutlarımızı 2018 Dünya Kupası elemelerine bırakmış durumdayız. Avrupa Futbol Şampiyonası hakkında

2016 Avrupa Futbol Şampiyonası ya dayabancı dildeki kısaltması olarak Euro 2016, UEFA tarafından düzenlenen 15. Avrupa Futbol Şampiyonası’dır. Dört yıda bir yapılan ve bu kez Fransa'nın ev sahipliğinde düzenlenen turnuva 10 Haziran - 10 Temmuz 2016 tarihleri arasında gerçekleşmektedir. Son iki Avrupa Futbol Şampiyonası'nı İspanya kazanmıştır. 1996'dan bu yana 16 takımla oynanan Avrupa Futbol Şampiyonası, bu turnuvada ilk kez 24 takımla oynanmaktadır. Bu yeni düzende, finallere kalan takımlar dörderli altı gruba dağılacak, grup aşamasından sonra üç turda final aşamasına gelinecektir. Turnuvaya katılan 24 takım, 19'unun eleme gruplarında gerekli sırayı elde etmesiyle, elemelerde gruplarını ilk iki sırada bitiren takımlar ve en iyi üçüncü takımın dörtlü eleme gruplarının ardından oynadığı baraj maçlarında rakiplerine üstünlük sağlamasıyla ve Fransa'nın da ev sahibi olarak doğrudan katılmasıyla oluşmuştur.


32

Ä°yi Bayramlar...


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.