115 objektif

Page 1

Ekim / Octobre 2016 No: 115

Herkese eşit mesafede...

Başkonsolos Çınar’ın birinci yıl değerlendirmeleri...

Va ra

n2

Va ra

n1

Başkonsolosumuz Özgür Çınar, bir yılını doldurduğu Strasbourg’daki vatandaşlarımız, derneklerimiz, işadamlarımız ve diğer konular hakkında izlenim ve değerlendirmelerini Objektif gazete okuyucularıyla paylaştı.

DERNEKLER HAKKINDA

“Bu konuda bizim halen harekete geçmemiş bir potansiyelimiz olduğunu düşünüyorum.” “Dernek yapısının içinde yer alan her bireyin aktivitelere birebir destek olması gerekiyor.”

EĞİTİM KONUSUNDA

“Bir yerde ciddî oranda Türk nüfus ve dolayısıyla öğrenci var, ama Türkçe derslerini almak isteyenlerin sayısı az olduğundan, oraya Türkçe dersi sınıfı açılamıyor.”

Ragıp Ege’yle söyleşimize devam

Bir müzik ve bilim tutkunu olan Prof. Dr. Ragıp Ege, yedi aydır sürdürdüğümüz söyleşimizin bu sayımızdaki sekizinci bölümünde yine sizlerin hoşuna gidecek konulardan bahsetti. S. 26

S. 8

UNISONS Türkiye’yi tanıttı Souffelweyersheim Belediyesi’nin Espace Culturel des Sept Arpents salonunda her sene düzenlediği ülkeleri tanıtma gününe bu sene yine Türkiye damgasını vurdu. S. 16

Haberler... Haberler... Haberler...

Genetic Trainer artık Fransa’da.....................................................12 Sélestat Filature Market’in birinci yıldönümü.................................14

Avukat Sendegül Aras-Demir yeni kabinesine taşındı...................23

Giresunlular Derneği’nden lösemili çocuklara bağış......................25

Psikolog Erdinç Üstündağ Türkiye’de sporun hizmetinde..............25

Tel: +336 81 48 55 39

info@objektifgazete.fr

‘Cumartesi Anneleri’ adına dayanışma günü yapıldı.....................25 Avukat Ümit Kılınç’ın hukuk bürosu bir yaşında............................29

Konsolos Gül Etkin’den eğitim yılı masajı......................................30




4

YAZIYORUM ALİ BAŞARAN Eğitimci - Yazar alibasaran@voila.fr

YAZ ve YANILGI!

Eylül ayındayız, Eylül, tatillerin son bulduğunu bize hatırlatırcasına okul zillerinin çalındığı aydır da. Annebabalar, çocuklar, gençler bir yandan okul alış-verişleri telaşında, bir yandan da öğrencilerin gideceği okul ve arkadaş çevresiyle ilgili meraklardalar. Emekliler ve de öğrencisi olmayan aileler tatili uzatabilmekte, hatta Eylül’de ucuz ve sakin tatillere yelken açmakta, tadını çıkarmaktalar. Yaz bitmek üzere, kimisi için dolu dolu, kimisi içinse habersiz ya da şöyle böyle geçti, geçiyor. Bu hep böyle olagelmiştir insanlık tarihinde. Birileri sevinir, mutlu olurken, diğerleri üzülmekte, acılar çekebilmektedir. Canlılar dünyasında ölüm ve doğum, kış ve bahar, sevinç ve üzüntü, zenginlik ve yokluk,….iç içe geçmişçesine bu dünyada yaşanmaktadır. Birileri mutlu ve sevinçle dolu eğlenceli bir yaşam içindeyken komşusu acı bir olay yaşayabilmektedir. Hatta aynı ailede bile birileri düğün sevincini yaşarken bir başkası ölmektedir de. Önemli olan yaşam sürecine olumlu yanlarından bakarak, hayatı dolu dolu yaşamaya çalışmak ve yaşam sevincini yitirmemektir. Bu yaz, hayli sıcak geçti, geçiyor. Ozon tabakasında yarattığımız tahribat, dünyadaki ısı derecesinin artması kuraklıkları körüklerken, mevsimsel değişiklikler de yaratmakta; bölgesel doğal felaketler çoğalmakta, yer değıştirmekteler. Bu yaz politik anlamda da oldukça sıcak geçti; Türkiye’de hepimizin bildiği darbe girişimi, Fransa’da yabancı kökenlilere yönelik ırkçı söylemlerin artması, Avrupa’da Ortadoğu’dan (Suriye-Irak) gelecek göçmen paniği ve onun yarattığı ırkçılık, özellikle de müslümanları hedefleyen « öcü » yaratma çabaları. Önümüzdeki aylarda Avrupa’nın bazı ülkelerinde seçimler olacağından, aşırı sağın baskılamasındaki düzen partileri de bu ırkçı söylemleri daha da geliştirerek kampanyayı genişleteceklerdir. 2017 ilkbaharında yapılacak Fransa’daki cumhurbaşkanlığı seçimi bunun örneği olacaktır. Türkiye’deki gelişmeler uzunca süre hepimizi yakından etkiledi, etkilemeye de devam ediyor. Sadece geldiğimiz ülke olmasından değil, hâlâ birebir bağlarımizın olması, yakınlarımızın olması, geriye baktığımızda gideceğimiz yer olması, kısaca «memleketimiz» olmasından dolayı oradaki her olumlu gelişme bizleri sevindirdiği gibi, her olumsuzluk da bizleri üzmektedir. Unutmayalım ki Türkiye’nin

« İkinci Adam »ı İsmet İnönü’nün dediği gibi « En kötü demokrasi, darbeden daha iyidir. » Türkiye’de son 14 senedir tek parti iktidarı var ve bu parti «alnı secdeye» değiyor dediği, din devleti kurmayı hedeflediğini söyleyen cemaatlerle ortaklaşa yönetiyor. Nurcu, Gülen cemaati de bunlardan biri. Üç-dört sene önce başlayan iktidar kavgasında - mal paylaşımı da diyebiliriz- kapıştılar ve birbirine düşman kesildiler. Ancak iktidar partisi, kendi kadrosu olmadığı için yıllarca tüm devlet kurumlarını Gülencilere ikram etti, hatta teslim etti. Kavgaya tutuşmalarından dört sene sonra bile İçişleri Bakanı diyor ki «81 ilin 74’ünün emniyet müdürü ve 7 bin MİT (Milli İstihbarat Teşkilatı)’çinin 6 bin 500’ü Fetöcüydü .» Sanki iktidara yeni geldiler de enkaz devraldılar gibi konuşuyor! Bugün cumhurbaşkanından en alt düzeydeki yöneticiye kadar, bakanlar, milletvekilleri dahil «Kandırıldık, yanlış yaptık, Allah ve halkımız bizi affetsin » diyorlar, böylelikle de yargılanma ve hukusal davalardan kendilerini kurtarıyorlar! Ancak, Fetöcü dedikleri herkesi de yargılayacaklarını ve acımasızca hesap soracaklarını söylüyorlar. Onlardan da birileri «kandırıldık » derse ne olacak? Yok, onların kandırıldık deme hakkı yok! Neden? Demokrasilerde, adaletli hukukta, her yurttaş eşit muameleye tabii tutulmaz mı? Zaten, Fetöcülükle suçlanan gazeteci Nazlı Ilıcak da savunmasında « Recep Bey de, ben de yanıldık » demiş. Uzatmadan durumu bir fıkrayla aktaralım. İki genç doktor, cadde kenarında bir kahvehanede çay içiyorlarmış. O arada süklüm püklüm yürüyen yaşlı bir bey görmüşler. Doktorlardan biri, “ zavallının hemoroidi azmış" demiş. Ötekisi “ "Hadi ya, bu adam bel fıtığından böyle yürüyor" demiş. Hemoroiddi, bel fıtığıydı tartışmaları sürüp gidiyor. Doktorlar, gerçeği, sahibinin sesinden duymaya karar verip kaplumbağa hızıyla yürüyen adamı yakalıyorlar. Ona doktor olduklarını ve bir iddiaya girdiklerini söylüyorlar. - Ben diyorum ki, hemoroidden böyle yürüyorsunuz; arkadaşım da bel fıtığından olduğunu söylüyor. Amcacığım, söyle bize, acaba hangimiz yanıldık? Yaşlı adam "Hepimiz de yanıldık beyler, hepimiz" der. Doktorlar, hayretler içinde kalıp, "Nasıl olur amca, hepimiz de yanıldıksa neden böyle yürüyorsunuz?" derler. İhtiyar lafı patlatır: "Bakın çocuklar yolda yürürken gaz sıkıştırdı sandım, yelleneyim derken altıma sıçmışım meğer…" Fazla söze gerek var mı?... 28/8/2016

Ekim / Octobre 2016 N° 115 www.objektifgazete.fr info@objektifgazete.fr * Aylık haber, ilan ve reklam gazetesi /Journal mensuel d’infos, d’annonces et de publicités. * İmtiyaz sahibi/Edité par: ACTIF SARL 5, Impasse des Prunelles 67820 Wittisheim

* Grafik: Mutlu Ataç * Rédacteur en Chef: Fahri Ekmekci Dağıtım Sorumlusu / Responsable de distribution Tuncer KIRÖMEROĞLU info@objektifgazete.fr

TEMSİLCİLERİMİZ SAINT-DIE, EPINAL, NANCY ve çevresi Mustafa GÜÇLÜ Tel : +33 6 07 61 09 24 KARLSRUHE ve çevresi: Hasan BELLİKLİ Tel : +49 0176 92962065

SAVERNE-SARREGUEMINESHAGUENAU - BISCHWILLER LUNEVILLE-BOUXWILLERWISSEMBOURG ve çevresi Kemal ERGÜL Tel : +33 6 70 47 09 02 MULHOUSE ve çevresi Faruk BEYAZ Tel: 0619 04 68 93

Nancy ve Metz Çevresi İhsan Çakıroğlu 06 08 57 81 71

*Baskı/Imprimé par: Imprimerie des xpertdruck / Hanau

*Objektif Gazete basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir. /Objektif promet à respecter les principes et les lois concernant le métier de presse.

*Objektif Gazete’de yayımlanan yazı, haber ve fotoğraflardan kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. /Toute reproduction de nos articles, textes d’annonces ou publicités parues dans notre journal est libre sous l’obligation de citer le nom du journal. *Dépôt Légal: Octobre 2016

BANKA BİLGİLERİ/ Les coordonnés bancaires

IBAN: FR76 1760 7000 0170 2129 1344 932 SWIFT ( BIC ): CCBPFRPPSTR


5


6 Cumhurbaşkanı “at izi ile it izi birbirine karıştı” derken, AKP'li vekiller de "FETÖ’cü olanlar Analiz duruyor, olmayanlar haksız Emre gözaltına alınıyor" gibi itirafÇam lara başladı. 12 Eylül sonrasını hatırlatan on binlerce emrecam0@gmail.com gözaltı, tutuklama ve görev15 Temmuz ve sonrası... den alma bunu gösteriyor. İh15 Temmuz Cuma gecesi ülkemiz adına zor barcılığa teşvik arttırılıyor, cadı bir geceydi. Devletin bazı mekanizmalarında avı büyüyor… CHP’nin ilgili kuörgütlenmiş hücreler kimsenin beklemediği rumlarının hazırladıkları raporbir anda başkent Ankara ve İstanbul’u karan- lar da bunu açıkça gösteriyor. lığa gömdü. Geçmişte "Alnı secdeye deAslında darbe girişimi ile ilgili sorgulanması ğenlere kamuda yer açacagereken pek çok konu başlığı var; İstihbarat ğız" zihniyetiyle bir zamanlar zaafı, cemaatin devleti ele geçirme planları- Atatürkçü kadroları tasfiye nın önlenememiş olması, AKP-Cemaat iliş- edip yerlerine cemaat ve tarikisi, darbe ile ilişkili gözaltı listelerinin ne kat mensuplarını dolduranlar, zaman ve nasıl bu kadar kısa sürede hazır- şimdi "Kandırıldık, milletimiz landığı, gözaltıların tamamının gerçekten Ce- bizi affetsin" edebiyatı parçamaat ile ilişkili olup olmadığı, linç girişiminde lıyor. Gezi Parkı direnişinde bulunanların da ceza alıp almayacakları, haklı taleplerini savunmak için bundan sonra güvenliğin nasıl sağlanacağı meşru direnme hakkını kullagibi konular sorgulanması gereken konular- narak sokağa çıkan insanlara dan sadece bazıları. karşı işbirliği yapan AKP ve Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, FE- cemaat, şimdi birdenbire deTÖ'nün darbe girişimi sonrası ilan edilen ola- mokrasiyi hatırlıyor. ğanüstü hal uygulaması (OHAL) Nitekim dün “Fettullah Gülen çerçevesinde, Avrupa İnsan Hakları Sözleş- Hoca Efendi Hazretleri” diyenmesi’nin (AİHS) askıya alındığını, Daimi lerle, bugün kendisi dışındaki Temsilcisi Büyükelçi Erdoğan İşcan’ın, Av- herkesi FETÖ’cü ilan edenler rupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jag- arasında fark olmadığını hepiland’a ilettiğini, yaptığı bir basın miz bilmiyor muyuz? açıklamasında bildirdi. Bugün Fethullah Gülen’i terö20 Temmuz 2016’da OHAL ilan edildi. rist ilan edenlerin geçmişteki AKP’nin seçim broşürlerinden birinde, hatır- söylemlerini unutacak mıyız? lanacağı gibi, “OHAL kalktı, baskılar bitti, kö- “1975'den beri Hoca Efendiyi yümde özgürce yaşıyorum” şeklinde bir tanırım kendisine büyük saycümle vardır. Bugünkü OHAL’i ilan eden, ye- gım ve sevgim var. O siyaset niden seçilmek için OHAL’i kaldırmakla övü- üstü bir insandır” diyen Bülent nen aynı AKP’dir! Arınç’ın hiç mi cemaatin dev12 Eylül sürecince gözaltına alınan Sayısı let kurumlarında kök salma650.000, tutuklu sayısı 52.000 iken, yalnızca sında kabahati yok? 15 Temmuz- 5 Ağustos arasında 18.044 kişi “Hoca Efendi’mize selam gözaltına alınmış ve 9.677 kişi tutuklanmıştır. olsun, bu kutlu yolculuğunda 15 Temmuz – 10 Eylül süre zarfı içinde, 3100 yeri başımızın üzerindedir” hâkim ve savcı meslekten ihraç edildi, 1569 diyen eski Başbakan Ahmet din görevlisi ve 50 binin üzerinde memur Davutoğlu’nu affetmek mümhakkında işlem yapıldı, 16 TV kanalı, 23 kün mü? radyo, 45 gazete, 15 dergi, 35 sağlık kurumu, Gülen’in hasretine dayanama104 vakıf, 1125 dernek 15 üniversite hükü- yıp meydanlarda “Bitsin bu met yetkilileri tarafından kapatıldı. hasret Hocam, Ne istedi de OHAL KÖTÜYE KULLANILIYOR vermedik” diyen CumhurbaşCumhuriyet Halk Partisi’nin en başından beri kanı Tayyip Erdoğan’a ya ne haklı olarak karşı çıktığı Olağanüstü Hal kö- demeli? tüye kullanılıyor, Kanun Hükmünde Kararna- “Hoşgörünün, diyalogun mime'lerle ülke yönetiliyor, cemaatle bağlantısı marı Gülen Hocamız’dır” olmayan masum insanlar kamu görevinden diyen ve Ankara’yı parsel parçıkarılıyor, mal varlıkları müsadere ediliyor. sel cemaate sattığı söylenilen Doçent ve profesör olmak için yıllarını veren Melih Gökçek’in suçsuz olduinsanlar, kanıt gösterilmeksizin, durumdan ğunu söyleyebilir miyiz? vazife çıkaran amir ve muhbirlerin iftiralarına Çıktığı televizyon programlakurban gidiyor. AKP tarafından göreve geti- rında FETÖ’ya kin kusan rilen insanlar, yine AKP tarafından tek tek Şamil Tayyar’ın geçmişte; ayıklanıyor... “Sol gözünden ameliyat olan

saygıdeğer Hoca Efendi’ye acil şifalar dilerim” söylemini hafızalardan silmek mümkün mü? Neden fatura hükümet yetkililerine değil de, fakir-fukara ve garibanlara kesiliyor? Bank Asya’da bir zamanlar, hükümet yetkililerin de onayıyla, parasını emanet edip hesap açan insanlar suçlu oluyorlar da, FETÖ’ya övgüler dizen AKP’liler, koltuk için Pensilvanya’ya kadar giden siyasiler neden görevlerinden alınmıyor? Cemaatin okullarına çocuklarını kaydettikleri için veliler içeri atılıyor da, Cemaate okul açma iznini veren yetkililere neden dokunulmuyor? Cemaatle iş yaptıkları için içeri alınan İşadamları FETÖ’ya yardım ve yataklıktan tutuklanıyor da, cemaatle yıllardır is yapan AKP’li belediyelere neden kayyum atanmıyor? Daha düne kadar kol kola oldukları Cemaat yanlılarının, Emniyet, yargı, mülki idare ve TSK içinde kadrolaşmasına imkân sağlayan, onay veren Erdoğan ve AKP Hükümeti değil miydi? AKP tabanında ve teşkilatlarında tam bir bölünme yaşanıyor. Koltuk, çıkar, menfaat ve rant için kendine yer yapmak isteyenler mevcut kadroları FETÖ’cu ilan etmekten çekinmiyor. Bir zamanlar beraber yürüyüp, beraber yürüten yandaş takımı, FETÖ’ye yakınlığı tescillenmesin diye yanındakini kolayca ihbar edebiliyor. Ülkede bu kadar hukuksuzluk, insan hakları ihlali, güvensizlik, sevgisizlik, terör saldırıları, yolsuzluk olayları oluyorken, nasıl oluyor da bir hükümet yetkilisi istifa etme erdemliğini gösteremiyor? Cemaat kadrolarının devleti ele geçirme girişimlerine yıllarca sessiz kalıp, Türkiye’yi darbe girişimine maruz bıraktıracak kadar güçlenmesine yol açan hükümet ve darbeyi milletle birlikte öğrenen MİT Müsteşarı neden istifa etmiyor? Eğer “gerçekten” MİT’in ve hükümetin böyle bir darbe girişiminden önceden haberi yoktu ise, devlette on binlerce

kişinin gözaltı-tutuklama ve görevden alınmasına yol açan listeleri ilk geceden itibaren hangi incelemeyle tespit etmeyi başardılar? Darbe girişiminin kara kutusu ilan edilen Adil Öksüz, neden, niçin, kime ya da neye karşılık serbest bırakıldı? Sayın hükümet yetkilileri: Halkın demokrasiye sahip çıkması için bizzat Cumhurbaşkanı ve hükümet tarafından meydanlara davet edilmesi, bundan sonra her vatandaşın protesto ve gösteri hakkını şiddete, biber gazına, gözaltına maruz kalmadan serbestçe kullanabileceği anlamına gelmekte midir? Zanlı her kim olursa olsun, yargısız infaz yapmak, işkenceye maruz bırakmak ve insanlık onuruyla bağdaşmayacak şekilde davranmak, hukuk devleti ile bağdaşır mı? Sayın hükümet yetkilileri, nedense başımıza birden demokrasi sevdalısı kesildiniz. Bununla kalmayıp 14 yıldır aşağıladınız, dinsiz deyip iftira attığınız, utanmadan ayyaş dediğiniz bu ülkenin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün resmini 15 Temmuz’dan hemen sonra Genel Merkez’inize astınız. Demokrasiyi hatırlamanız, Atatürk’e sarılmanız için bu ülkenin başına ille de bir felaket gelmesi mi gerekiyor? Sayın hükümet yetkilileri, demokrasiye sahip çıkmak, sadece darbe kalkışmasına karşı durmak ile sınırlandırılamaz. Demokrasiye sahip çıkmak demek; kuvvetler ayrılığı, özgürlükler, medyanın bağımsızlığı gibi diğer alanları da kapsayacak şekilde tam demokrasiye sahip çıkmak demektir. Demokrasiye sahip çıkmak demek; Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ilke ve devrimlerini benimsemekten, demokrasiyi, cumhuriyeti ve laikliği özümsemekten geçiyor. Unutmayın, Atatürk ilke ve devrimleri yerine, cemaat ve tarikatlarla kol kola girdiğinizde, Türkiye’yi her daim kanlı bir darbe girişimiyle yüz yüze getireceğinizi asla unutmayın…


7

Düğünler için özel paketler!


Başkonsolos Özgür Çınar’dan önemli değerlendirmeler...(1) 8

T. C. Strazburg Başkonsolosu Özgür Çınar’ı makamında ziyaret ederek, bir yılını doldurduğu Strazburg’taki vatandaşlarımız, derneklerimiz, işadamlarımız ve diğer konular hakkında izlenim ve değerlendirmelerini aldık. Bu bir senenizi, öncelikle buradaki Türk toplumunun örgütlenmesi açısından değerlendirmenizi istesek? Bu bölgenin dernekleşme açısından bazı avantajları var; örneğin Türk nüfusun yoğun olduğunu, bazı yerleşim birimlerinde %30-40’lara vardığını görüyoruz. Bu avantajı lehimize kullanmak, Türk toplumunun kendi çıkarlarını savunması ve diğer topluluklarla ilişkilerini daha ileriye götürmesi için bir fırsattır, bunu değerlendirmek gerekir. Bu konuda ben bizim halen harekete geçmemiş bir potansiyelimiz olduğunu düşünüyorum. Neden? Çünkü açıkçası dernek çalışmaları her şeyden önce gönüllülük temelinde yürüyor, yani insanlar bundan maddî bir çıkar beklemiyor, edinmiyorlar. Böyle olunca da işler birkaç kişinin üzerinde kalıyor. Bu çerçevede birinci kuşak artık emeklilik çağında olduğundan, yük ikinci kuşak dediğimiz orta yaşlardakilere kalıyor. Orada da yönetim bir kere seçilince, aynı yönetimin devam etmesi bekleniyor. Gençlerin aktif katılımını sağlamakta güçlükler olduğunu görüyorum. Oysa ki bence işin ideali şu: kimin yönetimde olduğunun önemi yok, dernek denen yapının içinde yer alan her bireyin aktivitelere birebir destek olması gerekiyor. Yoksa, yüz kişilik dernekte işleri üç-dört yöneticiye bırakmakla bu iş yürümez. Demin dediğim gibi, sayısal anlamda potansiyelimiz yüksek gözüküyor ama bunun toplumsal, siyasal ve ekonomik hayatta dernekler üzerinden yansımasna baktığımızda, o potansiyelin karşılığını göremiyoruz. Bana kalırsa, potansiyelimizin en iyimser bakışla ancak dörtte birini kullanabiliyoruz... Bu durumun iyileşmesi için her derneğin ve vatandaşın, Fransa’da yaşıyor olmakla ilgili öncelik ve beklentilerinin, buradaki ekonomik-siyasal-toplumsal hayata katılmakla ilgili bir gündeminin oluşması lâzım. Biz dışarıyla ilişkimizi daraltıp kesersek, zaten o bahsettiğimiz ağırlıktan, güçten bir fayda sağlayamayız. Yani, bizim burayla ilgili de bir gündemimizin olması lâzım. Sizce ne olmalı gündemimiz? Bu günden maddelerinin başında eğitim geliyor. Derneklerimizin eğitimden başlayan ve hayatın diğer alanlarına da giren, örneğin kadınların meslekî eğitimi, sosyal hayata katılımı gibi, bir

etkinlik alanı olması gerekir. Mesela bugün sıcak bir gündem olarak; 2018 itibariyle, ELCO öğretmenleri dediğimiz, Türkiye’den gelen öğretmenlerin verdiği Türkçe ve Türk kültürü derslerinin artık buradaki öğretmenler tarafından verilmesi konusu var. Bu işin resmî boyutunu, TürkiyeFransa arası sözleşmeler açısından yetkili makamlarımız inceliyorlar. Bunun yanı sıra bir kamuoyunun da oluşması gerekir ki, bu konuda bizim elimiz güçlensin. Yıllardan beridir sürdürdüğümüz mücadelede bu dersle-

rin verilmesi imkânını elimizden kaçırmayalım dedik. Bu yerel düzeyde, şu anlama geliyor: Bir yerde ciddî oranda Türk nüfus ve dolayısıyla öğrenci var, ama Türkçe derslerini almak isteyenlerin sayısı az olduğundan, oraya Türkçe dersi sınıfı açılamıyor. Bu durum, bizim vatandaşlarımızın çocuklarının Türkçe ve Türk Kültürü dersi alma ihtiyacı ve talebi var söylemimize maalesef gölge düşürüyor. Bu aşamada, Fransa Millî Eğitim Bakanı’nın bu yönde yaptığı, öğretmen-

lerin 2018 yılından sonra artık Fransa’dan görevlendirileceği yönünde açıklamaları var, ama elbette bu konu üzerinde görüşmeler yapılacaktır. Biz bu derslere katılım rakamını bölgemizde ve Fransa genelinde arttırmaya çalıştık. Türkiye’den gelen öğretmenlerin burada Türk çocuklarıyla mümkün olduğunca fazla ders yapması şarttır. Bu sayı ne kadar artar ve istikrarlı şekilde devam ederse, biz de bu derslerin gerekli olduğu konusunda daha da ikna edici olabiliriz. Bu sayı neden artmıyor sizce? Bu sayının artmamasının nedenleri var tabii.. Bir kere, bazı aileler bu süreci çok kısa olarak görüyorlar, bir-iki senede bitecek, devamına ihtiyaç yok gözüyle bakıyorlar. Oysa dil yaşayan ve okul seviyesiyle birlikte gelişen bir şey; Türkçe de bizim ana dilimiz, ama Fransa’da doğup büyümüş bir çocuk için belki de iki ana dilden biri. Fransızcayı öğrenip, yanına da yabancı dilleri (İngilizce, Almanca gibi) katarken, Türkçe’yi bir-iki yıl okuyup, ondan sonra bırakılacak bir ders olarak görüyorlar. Orada belki şöyle bir durum var: Aile çocuğun derdini anlatabilecek kadar Türkçe konuşabildiğini görünce bu seviyeyi yeterli görüyor. Bu yeterlilik standardı, eğitimin standardıyla örtüşmüyor. Biz istiyoruz ki, burada doğup büyüyen bir Türk ailenin çocuğu, belirli bir yaşa geldiğinde, Türkçe’yi okuma-yazma konusunda herhangi bir problem yaşamasın, Türk kültürünü de, tarihini de, edebiyatını da bilsin. Bunun için okuma alışkanlığının, daha da temelinde, dile hâkimiyetin

ve tutkunun yerleşmesi gerekiyor. Bu konuda siz Başkoınsolosluk olarak neler yaptınız? Bu talebi canlandırmak açısından, çeşitli şehirlerde hafta sonları vatandaş toplantıları yaptık. Bu buluşmalar oradaki derneklerin organizasyonu ve öğretmenlerin de mutlaka yer almasıyla yapıldı. Bu toplantılarda ağırlıklı olarak eğitimi konuştuk. Eğitim konusunun temel birkaç boyutu var: birincisi, deminden beri konuştuğumuz, okullardaki Türkçe ve Türk Kültürü dersleri. İkincisi, Türk ailelerin çocuklarının orta öğretimdeki genel durumları ve lise geçişi başta olmak üzere doğru zamanda doğru tercihler yapmaları, bu konuda yönlendirilmeleri. Orta okulun son dönemi bizim için çok önemli; geçen yıl o konuda ailelere açıklayıcı broşürler yayınlamıştık Türkçe olarak, bu tür etkinliklerimiz devam edecek. Türkçe eğitimin teşviki görevimizin bir boyutuysa, daha kapsayıcı açıdan, buradaki vatandaşlarımızın eğitim konusunda mutlaka daha ileri seviyeye gelmelerini sağlamak için bir şeyler yapmak da diğer bir boyutudur... Bazı istatistikler, maalesef Fransa’daki yabancı kökenli topluluklar arasında Türklerin üniversite eğitimine devam konusunda en düşük seviyelerde olduğunu gösteriyor. Sözünü ettiğim potansiyelin karşılığının bu olmaması lâzım. Türkiye’deki eğitimin gelişimine, üniversiteleşme oranına bakınca, burada bu ortalamanın altına düşmüş olmak, olanakların daha fazla olduğu Avrupa’da yaşayan aileler bakımından bizi endişelendiren bir veridir. (Devamı gelecek sayıda)


9


10


Kıbrıs'ı keşfetmenin tam zamanı...

11

Bunaltıcı Temmuz ve Ağustos ayları kadar olmasa da sıcak geçen Eylül de geride kaldı. Artık Kıbrıs'ın en güzel mevsimlerinden Ekim ayındayız. O halde geç kalmadan adaya gitme zamanı gelmiştir. Akdeniz'in üçüncü büyük adası olan Kıbrıs, yerli ve yabancı pek çok turisti kendine çekiyor. Kuzey ve Güney olmak üzere iki ayrılan ada, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne yılda 2.4 milyon turistin geldiği düşünülünce; lüks otelleri, doğal güzellikleri, tarihi eserleri, antik şehirleri, ipek kumsalları, gece hayatı, Akdeniz mutfağı ve nice özelliğiyle dikkat çekiyor. Kıbrıs; Antik Mısır, Hitit, Fenike, Asur, Pers, Roma, Bizans, Lüzinyan, Yunan, İngiliz ve Osmanlı toplumlarının dönem dönem hakimiyet kurduğu bir adadır. KKTC'nin önemli yerleşim yerleri ise Lefkoşa, Girne, Gazimağusa, Güzelyurt ve İskele'dir. Akdeniz iklimine sahip adada 350 tür hayvan yaşamaktadır... Bazı zamanlarda Chelonia ve Caretta Caretta kaplumbağalarının sahillere yumurtalarını bıraktığını görebilirsiniz... 85 adet doğal mağarası bulunan adanın daha gezilecek pek çok yeri var... Listenin başında tarihi nitelikli mekanlar ve doğal güzellikler bulunmaktadır. Girne: Manzarası ile ünlü Bellapais Manastırı, St. Hillarion Kalesi, Karaoğlanoğlu Şehitliği, Çıkarma Anıtı/Plajı, Mavi Köşk, Mucize Türk Tankı ve Alevkaya Piknik Alanı. Magosa: Salamis Harabeleri/Plajı, Namık Kemal Zindanı, Lala Mustafa Paşa Camii (Eski Katedral) ve Glapsides Plajı. Lefkoşa: Barbarlık Müzesi, Derviş Paşa Konağı, Tarihi Büyük Han, Selimiye Camii, Tarihi Bandabulya Çarşısı, Lokmacı Kapısı, Girne Kapısı, Lefkoşa Surları ve Yiğitler Burcu Parkı. Güzelyurt: Soli Harabeleri ve Tiyatrosu, Vuni Kalesi, Yeşilırmak ve Yedidalga Köy Plajları, Karpaz'daki Apostolos Andreas Manastırı ve Altınkum Sahili. Lüks bir otelde ya da küçük bir pansiyon hiç fark etmez, her durumda farklı bir Kıbrıs yaşayabilirsiniz. İsterseniz konaklayacağınız yerde denize girip yürüyüşler yapabilirsiniz. Ya da Akdeniz'in en güzel sahil ve koylarında keşfe çıkabilirsiniz. Turistlerin büyük çoğunluğu Girne ve Lefkoşa civarını tercih eder. Adanın çok popüler olmayan iki bölgesi var: Güzelyurt- Lefke bölgesi ve Magosa- Karpaz bölgesi. Günübirlik turlar ile Magosa şöyle bir gezilir.

Günlüğü 60 ile 100 TL arası araç kiralayarak saklı cennetlerde harika bir tatil deneyimi yaşayabilirsiniz. Trafiğin İngiltere'deki gibi soldan olduğunu unutmayın. Benzinin litresi geçen ay 3.5 TL'ydi. Küçük otellerde kişi başı oda- kahvaltı günlük 70-100 Tl arasında kalabilirsiniz.

KIBRIS MUTFAĞI

Yurt dışı tatillerinde en çok karşılaşılan sorunlardan biri yemek konusudur. Ya damak tadımıza en uygun yemeği bulmaya çalışırız ya da yöre-

sel tatları keşfetmek isteriz. Kıbrıs, bu iki tip seyahat severin de beklentisini karşılayabilen ender tatil rotalarından. Kıbrıs yemek kültürünün Türkiye'dekiyle benzer birçok ortak özelliği var. Zaten Anadolu, Suriye, Lübnan ve Mısır kültürüyle yoğrulan Kıbrıs mutfağına 1974 Barış Harekatı’ndan sonra Türkiye'nin dört bir yanından gelenler yemek kültürlerini de taşımış. Bu nedenle yeni tatlar keşfetme konusunda alternatifler oldukça geniş bir yelpazeye sahip. Burası için Lübnan, Suriye ve Anadolu mutfağının bir sentezi denebilir. Türklerin Hırsız kebabı, Rumların Kleftikos dedikleri fırın

kebabı. Sulu ve susuz versiyonları var. Kıbrıs ayrıca bir sandviç cennetidir. En çok sevilen bolibif (bir tür salam), hellim, domates, salatalık ve biglalı (hardallı karışık sebze turşusu) olandır. Özel ekmek ya da çörek ekmeği içine yapılır. Eğer Magosa’da iseniz yanında garga suyu (yerel kola) içiniz. Artık geçmişe göre çok alternatif var.. Dünya mutfağı, Uzakdoğu mutfağı, İtalyan restoranları, çok iyi kebapçılar ve yerel mutfaklar.


12

ALMANYA’DA BİR İLK FC ANKARA-Gengenbach’ın 50. yılı

Almanya’da üç gün gece süren bu Türk Spor şenliğinde bir ilk yaşandı. 1965’te ALMANYA-Gengenbach’ta Türk işçileri tarafından kurulan Almanya’nın ilk Türk futbol takımı FC ANKARA geçtiğimiz sene 50. yılını tamamladı ve bu olayı en yüksek düzeyde kutladı. Yeni Başkan-futbolcu Koray Özkan ve yüzlerce gönüllünün, gönül vererek gerçekleştirdikleri bu kutlama daha uzun zaman söylenecek güzellikteydi. Şölen Cuma günü; yaşlı (olgun) futbolcuların futbol turnuvasıyla başladı. Cumartesi günü Başkan Koray Özkan’ın konuşmasıyla başlayan açılışa; Gengenbach ve Reichenbach Belediye.Başkanları, DFB Alman Futbol Federasyonu ve Sparkesse Gengenbach’dan yetkililer konuşmacı olarak

katıldılar. Konuşmacılar; bu klübün kuruluşundan bu güne kadar geçen zamanda neler yaşadığını kendi hatıralarını da dile getirerek anlatır ve böylesine başarılı bir organizasyonu överken, FC ANKARA için düzenledikleri takdir belgelerini ve hediyelerini sundular. Başkan Koray Özcan FC ANKARA’nın ilk kurucularına birer minnet madalyası takdim etti. Ne var ki bu anlamlı madalyayı sadece orada halihazırda bulunan eski futbolcu emektar Kenan alabildi. Diğer madalyalar madalya sahiplerinin yakınlarına verildi. 1965’te kurulup 1972’de Mesut Çoruh veMustafa Adıyaman döneminde Alman ligine katılan FC Ankara, bugünkü futbol sahasını zamanında 25.000 DM’a Reihenbach’tan

satın alarak mülk edindi. İleriki dönemlerde de klüp odasını ve futbol sahasını modernleştirdi. Üç gün durmadan devam eden bu kutlamalarda Almanlar ve diğer yabancı misafirlerin de fayadalanması için bir Alman yemek servisi firması görevlendirildi. Diğer en önemli işte de, FC ANKARA kadınlar kolunun gönüllü melekleri üç gün boyunca durmadan yorulmadan davetlilere servis yapıp, nazik davranışlarıyla hizmet ettiler. Cumartesi günü yapılan klüpler turnuvasını Berghaupten kazanarak ,300 €’ya sahip oldu.

Genetic trainer dünyanın ilk ve tek genetik antrenörlük sistemidir. Uluslararası platformda Türkiye’yi en iyi temsil eden üç büyük insan, Altan ÖZTEPE, Hakan BERKİLve Serkan DOĞAN hocalarımız, buluşlarıyla dünyanın ilk ve tek genetik kayıt ve takip sistemini hayata geçirdiler. Türkiye’ye yeni bir piyasa kazandırdılar ve Kosgeb tarafından gelişen piyasalara kobi destek programına alınarak Borsa İstanbul’a girmeye hak kazanarak Türk ekonomisinde bir ilke imza attılar. TC Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından (genetic trainer sistemi) Türk ilim eseri olarak kabul edildi ve telif kanunları ile koruma altına alındı. Genetic trainer sisteminde hiçbir "dna" numunesi yurt dışına gönderilmemektedir. Tüm dna analizleri Sağlık Bakanlığı’ndan ruhsatlı laboratuvarlarda, tamamen Türk tıbbî genetik uzmanları, moleküler biyologlar, biyologlar ve laborantlardan oluşan özel bir ekipce tatbik edilmektedir. Hocalarımız genetic pasaport medikal projelerini tamamladılar ve dünyada ilk defa genetik hastalıkları ortaya çıkmadan tespit eden sistemi sağlık sektörüne sundular. Dünyada ilk olarak her insanın tüm genetik haritasını cüzdanında taşıması çerçevesinde, spordan sağlığa,

kişiye özel ilaç üretilmesinden eşlerin daha evlenmeden ileride sahip olacağı çocukların genetik hastalık risklerine, hayat sigortası primlerini belirlemekten meslekî yetenek seçimine kadar kullanılacak sistemin Ar&Ge’sini (araştırma ve geliştirme) başlattılar... Genetic trainer (spor genetiği) uzmanları, özel eğitimden geçmiş dünyanın en ileri bilim ve teknolojisini kullanarak kişinin dna analiz yöntemleriyle genetik şifresini çözerek, kas tipi ve kardiyovasküler kapasite gibi fizyolojik özelliklerini belirleyen, genetik yapısına uygun spor branşı, antrenman teknikleri ve beslenme programıyla başarıya daha kısa, doğal ve bilimsel yöntemlerle ulaşılmasını sağlayan uzman antrenörlerdir... Ve genetic trainer artık sesini Fransa’ya kadar duyurdu! Insep (Institut national du sport, de l’expertise et de la performance), Avrupa’nın en iyi spor merkezlerinden biri olan bu kurum, artık genetic trainer sistemini sporculara uyguluyor. Bu başarının baş mimarı Doktor osteopathe Osman Aydoğdu; kendisi genetic trainer Avrupa’nın Müdürü. Bu kurumun 2. seminerleri 7 - 9 Ekim 2016 tarihleri arasında INSEP’te olacaktır. Bu eğitimleri verecek hocalarsa: Dr. Hakan Berkil (tıbbî genetik

uzmanı), Serkan Doğan (biyolog, genetic trainer eğitim müdürü), Altan Öztepe (I.F.B.B master trainer / kurucu). Bu hocalarımız gece gündüz demeden, sporcu yetiştirmek için, ileri gelişmis teknoloji kullanarak, bir başarı abidesi yazdılar. Ben Faruk Beyaz olarak, genetic trainer ailesini tebrik eder, başarılarının devamını dileyerek, bu sistemin biz gurbetçilere çok faydalı olacağından hiç şüphe etmiyorum. Artık hep birlikte genetic trainer’e sahip çıkalım; buradan konsolosluklarımıza sesleniyorum, gelin birlikten kuvvet doğar, gelin birlik olalım, zaman birlik zamanı, köstek zamanı değil, bu sistem hepimizin..... Hedefimiz genetic trainer gibi büyük

Mesut AYDOĞDU / Offenburg

Genetic Trainer Fransa’da

Pazar günü yapılan Türkiyeli 4 büyükler DOSTLUK turnuvasınıda ise Beşiktaş birincilik kupasını kazanırken, Trabzonspor 2.oldu.3.’lük savaşında ise, penaltı atışlarında Fenerbahçeliler Cimbom’u geçtiler. FC ANKARA’ya başarılar diliyoruz…

başarılara imza atmak..... Şimdi Avrupa genetic trainer direktörünü tanıyalım Osman Fatih AYDOĞDU: Physiothérapeute du sport et DIPLÔME Européen d'Osteopathie. Türkiye’de Beşiktaş, Trabzonspor’da fizyoterapist görevlerinde bulundu, Karabağ Fc Azerbeycan’da görev aldı. Futbolcuların sakatlığının iyi bir analizicisi ve birçok ünlü futbolcunun doktoruydu. Demba Ba, Moussa Sow gibi yıldız oyuncular bunlardan sadece birkaç tanesi. Kendisi Fransa’da gurur duyduğumuz doktorlarımızdan bir tanesidir. Doktorumuz Aydoğdu’ya tebriklerimizi iletiyor ve başarılarının devamını diliyorum…


13


Sélestat’daki Filature Market 1 yaşında...

14

Sélestat’ta bulunan, eski adıyla Bizim Market, yeni adıyla Filature Market (Supermarché de la Filature), 1 Ekim 2016 tarihinde birinci açılış yıldönümünü kutluyor. Bu vesileyle biz de, Market’in sahipleri Nermin (Ordu-Ünyeli) ve Hüseyin (Gaziantepli) Kaya’dan çeşitli bilgiler aldık. Nermin-Hüseyin Kaya çifti yirmi senelik evliler ve üç çocukları var. Büyük olanı kız ve hemşirelik okuyor, iki oğlan ise henüz orta okuldalar. Nermin Kaya daha önceleri bir okulda sekreterlik yaparken, eşi Hüseyin Bey çok daha öncelerden bu meslekte ve dönercilikte tecrübeli birisi. İkisi de, bu işe adeta sevdalı: bir yandan artık kendi işimizi kuralım diye düşünmüşler, öte yandan da bu işi çok seviyorlarmış. Ailece yapabilecekleri bir iş planlarken, ihtiyaç olduğunu da görünce, burada karar kılmışlar.

Markete gelen insanların gereksinimleri olan, damak zevklerine uygun her tür ürünü, her tür markayı uygun fiyatlarla bulabileceklerini belirten Kaya çifti, müşterileri arasında hem

herkesin gönül rahatlığıyla yiyebileceğini dile getiriyor. Pazar günleri 9.00-17.00, cumartesi 8.30-19.30, hafta arası ise 8.3012.30 ve 13.30-19.30 saatleri arasında açık olan Market, çarşamba günleri kapalı. Market’ten bilgi almak için arayabileceğiniz telefon numaraları 06 12 67 57 85 ve 03 88 92 82 33. Adresi ise: 67, route de Strasbourg 67600 Sélestat. Fiyatlarının her zaman uygun olduğunun altını çizen market sahipleri, yine de yılın belirli dönemlerinde, örneğin Ramazan’da, bayramlarda ve yılbaşına doğru özel kampanyalar düzenlediklerini, Ekim’de de oruç sonrası Aşure nedeniyle yine bir kampanyaları olacağını belirttiler. Marketin bütün Sélestat halkına hitap ettiğini, Filature isminin ise o bölgenin / semtin adı olduğunu söyleyen

Türkler’in hem de Fransızlar’ın aynı ağırlıkta olduğunu söylüyor. Özellikle et reyonlarına çok güvenen Kaya ailesi, Val d’Argent’dan gelen helâl kesim sertifikalı her çeşit eti

Kaya çifti, ileride bu marketi daha da büyütmek istediklerini ifade etti. Şu an için, bir yıl sonrası dönüp baktıklarında hem işlerinden çok memnun olduklarını hem de işe sevinerek geldiklerini, çünkü çocuklar dahil ailecek işi sevip benimsediklerini açıklayan Nermin ve Hüseyin Kaya, müşterilerin de kendilerinden ve mağazanın yaşadığı gelişmeden memnun olduklarını anlattıklarını vurguluyor. ‘Tüm vatandaşalrımızı marketimize bekleriz. Şikâyeti olanlar bunu direkt bize bildirebilirler. Müşterilerimizin herhangi bir sorunu olduğunda, bunu hemen telâfi etmeye de hazırız. Herkesi burada ağırlamaktan mutluluk duyarız; bunu da tüm içtenliğimizle, gerçek duygularımız olarak söylüyoruz.” sözleri sonrası, biz de kendilerine hayırlı işler dileyerek marketten ayrılıyoruz...


15


16

Türk – Alman Dostluğu İçin 10 Gün 2.500 km Pedal Çevirecekler...

Dünyaca ünlü Kick-Box Şampiyonumuz Gökhan Arslan ve Alman dostumuz Avukat – Muhasebeci Christoph Möhl ‘Türk – Alman dostluğunu pekiştirmek gayesiyle ve bu kadim dostluğun güzide bir nişanesi olarak’ 10 günlük yolculuk ile toplamda yaklaşık 2500 km yolu bisikletleriyle geçerek Türkiye’ye ulaşacaklar.

T.C. Almanya Karlsruhe Başkonsolosluğu Eğitim Ataşesi Gürkan Avcı’nın teşvik ve desteğiyle sürdürülen çalışmalar sonunda ‘Arslan ve Möhl’ Almanya’dan yola çıkarak sırasıyla Avusturya, Slovenya, Hırvatistan, Sırbistan ve Bulgaristan’ı geçerek Türki-

ye’ye varacaklar. Günde ortalama 250 km yol almayı hedefleyen ikili, Türk-Alman dostluğuna katkıda bulunmak ve pozitif bir farkındalık yaratmak adına yapacakları bu yolculuğun sonunda T.C. Karlsruhe Eğitim Ataşesi Gürkan Avcı’dan aldıkları Türk Bayrağını İstanbul’da kendilerini karşılayacak yetkililere ulaştıracaklar.

DOSTLUĞU PEKİŞTİRECEK HER ADIM ÖNEMLİ İki ülke arasındaki köklü dostluğu ve kardeşlik ilişkilerini pekiştirme açısından büyük öneme sahip bu etkinliğe büyük önem veren T.C. Karlsuhe Eğitim Ataşesi Gürkan Avcı; Arslan ve Möhl’e iyi dileklerini ileterek başarı te-

mennisinde bulundu. 26 Eylül Pazartesi günü Esslingen kentinden sabah 08.00’de başlayan ‘Dostluk Turu’ 4 Ekim Salı günü İstanbul’da tamamlanacak. Bu uzun ama keyifli sürüş deneyimini her gün takip etmek ve güncel durum hakkında bilgi sahibi olmak için KickBox Şampiyonumuz Gökhan Arslan’ın Facebook Fan sayfasını ziyaret ederek resimler, videolar edinilebilir.

TÜRK – ALMAN DOSTLUĞUNUN ARTARAT DEVAM ETMESİNİ İSTİYORUZ “Dünya’nın en güzel turu” sözü ile Gökhan Arslan tarafından adlandırılan Esslingen-İstanbul güzergahında 7 ülke 2 kıta geçilecek. 4 kez dünya kick boks şampiyonu olan, yüzlerce öğrenci yetiştiren Türkiye’nin Almanya’daki gururu Gökhan Arslan, aldığı bayrağın hakkını vereceğini ve Alman Başkonsolosluğuna ileterek TürkAlman dostluğuna katkıda bulunaca-

ğını söyledi. Arslan ve Möhl Stuttgart Belediyesinden alınan Alman bayrağının İstanbul Kartal Belediyesine, Esslingen Belediyesinden alınan Alman Bayrağı’da Bursa Yıldırım Belediyesine teslim edilecek. “İstanbul’a defalarca gitmek istedim, ama mümkün olmadı. Şimdi bisiklet ile gideceğim. Birinci Dünya savaşında birlikte olmuş iki halkın dostluğunun devam etmesi en büyük arzum” şeklinde konuşan Möhl, Terör saldırılarından dolayı Türk Halkına başsağlığı dilediğini de söyledi.

Souffelweyersheim’da Türkiye tanıtıldı…

Souffelweyersheim Belediyesi’nin Espace Culturel des Sept Arpents salonunda her sene düzenlediği ülkeleri tanıtma (voyage autour du monde) gününe bu sene yine Türkiye damgasını vurdu. UNİSONS Derneği’nin her sene düzenli olarak katıldığı ve Türkiye'yi tanıttığı program renkli görüntülere sahne oldu. Souffelweyersheim şehrinde ikamet eden Fransız vatandaşları, daha önce mensubu oldukları ülkeleri tanıtma fırsatı buldular. Birbirinden güzel sunumların yapıldığı, farklı dil ve kültürün kaynaştığı program yoğun bir katılıma sahne oldu. İlginin yüksek olduğu programda sanatçımız Nilüfer Tezsay Hanımefendi'nin Ebru sanatını sergilemesi ve davetlilere uygulamalı olarak göstermesi büyük beğeni topladı. Programda, ülkemizin farklı yörelerinden tatlı ikramı yapıldı, broşürler vasıtasıyla, sinevizyon gösterileriyle ülkemiz katılımcı konuklara tanıtıldı.


SPORTİF BAKIŞ FARUK BEYAZ

faruk.beyaz@hotmail.fr

15 Temmuz kara gece…

Sevgili okuyucularım, uzun bir tatil döneminden sonra tekrar birlikteyiz… 15 Temmuz gecesi ülkemiz vatanımıza Fetö terör örgütüne bağlı kendini bilmeyen cuntacı asker ve üst kademe askerler tarafından darbe yapılmak istendi... Aslında pek politika yazmak istemiyorum ama mesele ülkemse durmam yazarım, kimse beni durduramaz. Bana kimse alınganlık göstermesin, ben kendi nefsimi muhatap alarak yazıyorum, birileri benim yazılarımla üzülecekse küsecekse konuşmayacaksa kin gütmek isterse hodri meydan diyorum, hiç umruma gelmez. Söz hakkı benim; doğruları, bildiklerimi yazarım söylerim... SÖZ KONUSU VATANSA GERİSİ TEFERUATTIR .. O kara gecede son sözü halk söyledi. Dedim ya kendini bilmeyen üç dört rütbeli asker, yurtdışından aldıkları emirle darbe yamak istedi. Aslında hedef ülkemizdi, ülkeyi bölmekti,

Nato’yla gelen konsept bunu doğurmuştur. 1970’lerle balayan dalga bugün tsunamiye dönüşmütür. Asker kendi içinde ne olduğunu bilir. Bu nedenle kimse kimseye el sürmez. Abiler denilen gruplar askeriyeye sızdırdıkları adamlarıyla 15 Temmuz gecesinde darbe girişimi yaptılar, bu abiler yargıya da sızmışlardı, poliste, her yerde kendi adamları vardı, aklınıza gelebilecek her yere girdiler. Tankların altına yatan yiğitlerimiz tanklara geçit vermedi, F-16’ların üstüne atlayan bir millet olduk, bizdeki cesaret kimsede yok, helal olsun bu millete, el ele omuz omuza demokrasi nöbeti tuttular. Alevi, Sünni, Çerkez, Laz, Kürt hepimiz biriz, hepimiz bu ay yıldızlı şanlı bayrak için mücadele verdik. Tarih bizi altın harflerle yazacak. Gece ülke kurtarıp sabah işe giden tek milletiz biz. Feto’cuların alayı gelse biz bu sevdadan vazgeçmeyiz, tek yürek tek bilek, elde ay yıldızlı bayrak, 18 Mart 1915 Çanakkale destanının tekrarını yaşıyoruz, ulu önder Atatürk’ün ölmeyi emrettiği askerlerin torunlarıyız. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip

AZICIK

Fahri EKMEKCİ

fekmekci@objektifgazete.fr

Huzurevi...

Hayatın çelişkisi ya da diyalektiği, ne derseniz deyin, iki ucu keskin bir bıçak gibidir huzurevleri.. Bir yanıyla yaşlılara ve muhtaçlara bir sığınak, kendi yaş grubuyla birlikte olma, bir nevi sosyalleşme fırsatıdır huzurevi ama, bir yanıyla da, hele ki bizim gibi aile bağlarının yoğun olduğu toplumlarda, yeni doğmuş bebeğini cami avlusuna bırakmak zorunda kalmak gibidir. Elimiz gitmez, gönlümüz elvermez, bir anlamda yakıcı bir suçluluk duygusu yaşatır insana: hem bırakana, hem bırakılana... Bu sorun, Batı toplumlarında ya hiç yoktur oysa ya da en az düzeydedir. Geçtiğimiz bayramda Türkiye’ye açtığım bir telefon beni hem hüzünlendirdi, hem düşündürdü, hem de içimi burktu. Babam’ın can dostu, fi tarihinden beri en yakın arkadaşı, bizim öz amcamız denli sevdiğimiz, insan canlısı, her daim beyefendi ve kibar Servet Amcamız, seksen altı yaşını sürdüğü bir sırada, artık huzurevine yerleşmesi gerektiğini söylediğinde önce inanamadım, sonra yüreğimin derinliklerinden bir

Eroğan kamera bağlantısında halkımıza sokağa çıkmalarını söyledi ve o andan itibaren sokaklar halkımız ile doldu taştı, bu emri yerine getirdiler. Şükürler olsun cunta başarısız oldu… Fazla derine dalmayacağım; bu Fetoculer Türkiye’deki sporu sporluktan çıkarttılar, futbolun anasını ağlattıılar. Ben menajer olarak klüplere gittiğimde hep bir yerden abiler çıkıyordu. 2012 şike olaylarında Feto’nun parmağı vardı. Hakim ve savcılar da ondandı , yani bir nevi senaryo yaptılar. Şike yok demiyorum, şike her zaman var olan bir düzendir Türkiye’de ve dünyanin her yerinde vardır... Futbolcular arasında en çok bunlara hizmete koşan Hakan Şükür’dür. Fransa’da biliyorum ki Erdinç Mevlüt’ü arayıp Feto derneklerine yardımcı olmasını istiyordu ama Erdinç hiçbir zaman gitmedi. Nereden biliyorsun dediğinizde, menajeri benim birlikte çalıştığım menajerle ortak çalışıyordu, o veriyordu bilgileri bana... Yanlış bilmiyorsam Emre Belözoğlu İnter’de oynarken Fetocularla birlikte kalıyordu, daireler yan

şeylerin acıta acıta koptuğunu hissettim. Yazacak onca olay varken (ne olduğu belli olmayan rezil darbe girişimi, ona karşı ülkedeki olmayan demokrasinin son kırıntılarının da elden gitmesi, Suriye savaşına dalmamız vb vb.), elim hiçbirine gitmedi, size Servet Amca’yı yazmazsam vicdanım ve Babam beni affetmez duygusuyla yazmaya oturdum. Rahmetli Babam –doğallıklaGiresunlu, Servet Amca ise Samsunlu; birlikte, on bir yaşlarında Galatasaray Lisesi’ne daimî yatılı olarak okumaya gidip, sonrasında da hiç ayrılmayıp bir ömür sürdürdüler dostluklarını. Öyle ki, Servet Amca üşenmez, belki de hiç evlenmemiş olması sayesinde, hemen her hafta sonu Babam’ı ziyarete Giresun’a gelirdi. O’nun gelişleri ise biz çocuklar için de adeta bir bayramdı: bizlere davranışı, hakkımızdaki övücü sözleri, bizi adam yerine koyması nasıl da güzel, keyifli, onur vericiydi... O’nun da olduğu sofralar neşe

17

yanaydı Milano şehrinde. Şu an futbol ligimizde UEFA lisanslı teknik adamlar var Feto’ya çalışan, isimlere girmeye gerek yok, zaten biliniyorlar, adamlar futbolu baltaladılar… Adamlar paralı ve akıllı insanlardan oluşan bir örgüttür; Cia, Mossad, R16, RG gibi istihbaratlara çalışan bir gruptur. Her zaman söylerim: kapımıza dayanıyorsa zulüm, başka yol yok, ya istiklal ya ölüm… Adamlık cinsiyet meselesi değildir, şahsiyet meselesidir. Biz parayla adam olmadık! Parası olanı da adam yerine koymadık. Ne diyor Dede Korkut: « Kahpe içerden olunca / kapı kilit tutmaz oğul! / halk içinde bozgunluk yapan / haindir oğul! » Allahım, bu vatanın ekmeğini yeyip bu vatana ihanet eden kafirleri ve onlara destek verenleri kahreyle, bütün aminlerimizi kabul eyle. Alçak darbe girişimini engelleyen kahraman şehitlerimize ve gazilerimize Allah’tan rahmet, kederli ailerlerine sabırlar diliyorum. Birlik ve beraberlik içerisinde tek TÜRKIYE / Ya devlet başa ya kuzgun leşe… Saygılarımla…

ve sevinç kaynağı olur, gelmesini dört gözle bekler, her seferinde gönenmiş olarak ayrılırdık O’ndan. Belki çok iddialı olacak ama, ben şu elli beş- elli altı senelik ömrümde, onlarınki kadar ileri bir dostluk, arkadaşlık, sırdaşlık görmedim... Babam’ın 1989’daki ölümünden sonra bile bizi ve Giresun’u, Amcam’ı, arkadaşlarını hiç yalnız bırakmadı Servet Amca; hep aradı, sordu, geldi, zor zamanlarımızda yanımızda oldu. Sadece bizim mi? Kendi sülalesinin de ne zaman başı sıkışsa hemen imdadına koştu, varını yoğunu onlar için harcadı, kendisini tüketti. Her zaman incecik kalmasını sağladığı bedeni (bence bunu da her sabah soğuk duş almasına ve yaz-kış denize girmesine borçluydu) artık yorulmuştu galiba Servet Amca’nın; dünyanın bu kötü gidişâtına ayak uydurmakta belki de zorlandığını duyumsadı ve, sırf meşgâle olsun diye gittiği işyeri de yıkılınca, evini terk edip huzurevine çıkmaya karar verdi.

Bu, hiç istemem ama, sonun başlangıcı gibi geldi bana; dünyam yıkıldı. Çünkü, Servet Amca, hayatta en sevdiğim insanların birisi benim... Hayat dolu, iyimser, bardağın hep dolu tarafını gören ve gösteren, insanlara umut aşılayan, geçilmez sanılan dağları Ferhatçasına delen, kalbi melek Servet Amcamız sonunda hayata küstü ve pes etti galiba. Onun bu huzurevi kararı ise, nedense beni perişan etti ve beni en derinlerimden yaraladı. Sanki benim suçumdu, sanki O’na ben bakmalıydım, O huzurevine gitmemeliydi... Vicdanımın sesi ne zaman susar, acaba susar mı bilmiyorum ama, bildiğim tek şey, Servet Amca’nın böyle bir sonu hak etmediğiydi. Velev ki huzurevleri çoğu zaman güvenli ve sıcak bir liman olsun... (Büyük sanatçı Tarık Akan’ın ölümü hem sevenleri hem de sanat dünyası için önemli bir kayıptır. Sevgi ve saygıyla anıyorum...)


19


19


20


21


22

BAŞSAĞLIĞI Yazarımız-romancı Meltem Budan Nalbant’ın sevgili Annesi Firdevs BUDAN (Gevur Gelin Varka'daki Ninka) 26 Ağustos 2016’da hayata gözlerini yumdu. Budan ve Nalbant ailelerine başsağlığı ve sabır diliyoruz. Objektif Gazete

GÖZAYDINLIĞI Gazetemizin spor yazarı Faruk Beyaz’ın abisi, Mulhouse Belediyesi’nin tek Türk encümeni Beytullah Beyaz ve Aysegül Beyaz’ın oğulları Talha 5 Eylül 2016 günü dünyaya gözlerini açmıştır. Allah yavrumuza uzun ömürler versin. Beyaz ailesi – Objektif Gazete

GÖZAYDINLIĞI Arkadaşlarımız Aksu ve Aydın ailelerinin çocukları Süreyya ile Barış 3 Eylü 2016 tarihinde dünya evine girdiler. Aksu ve Aydın ailelerini kutlar, genç çifte ömür boyu mutluluklar Ekmekci aiesi dileriz. Satılık fond de commerce Strasbourg’ta, 17, rue Division Leclerc adresindeki MEGA DÖNER devren satılıktır. İşlek yerde, ana cadde üzerinde, tram yolunda, müşterisi hazır, 35 kişilik içerde + 24 kişilik teras. Kirası: 1 100 € TTC. Tel: 03 88 32 34 42 Satılık fond de commerce Strasbourg’ta yıllardır mevcut durumda, iyi iş yapan, müşterisi hazır, konumu çok uygun market devren satılıktır. Ciddî ilgilenenler için tel: 06 77 07 09 48 Satılık lokal ve fond de commerce Sélestat’nın tam merkezinde, işlek cadde üzerinde, 27 rue Poincaré adresindeki müşterisi hazır, terası olan 74 metrekarelik döner salonu, mülkü ve işletmesiyle birlikte, emeklilik nedeniyle satılıktır.Ciddî olanların araması dileğiyle telefon numarası: 06 15 20 09 31 BAŞSAĞLIĞI Kuzenlerimiz Hacı ve Pamuk’un sevgili Anneleri, değerli Teyzemiz Kadriye KANSU 16 Temmuz 2016’de Giresun’da vefat etmiştir. Kansu ve Kırömeroğlu ailelerine başağığı ve sabır diliyoruz. Ekmekçi Ailesi

GÖZAYDINLIĞI Arkadaşlarımız Aksu ve Aydın ailelerinin çocukları Süreyya ile Barış 3 Eylü 2016 tarihinde dünya evine girdiler. Aksu ve Aydın ailelerini kutlar, genç çifte ömür boyu mutluluklar dileriz. Ekmekci aiesi GÖZAYDINLIĞI Şehrimizin sevilen isimlerinden Hacı İrfan Ayyıldırım’ın torunu Esma ve Cihat Ayyıldırım’ın kızları Elif Açelya 12 Ağustos 2016 tarihinde dünyamıza merhaba dedi. Yavrumuza uzun ömürler, Ayyıldırım ailesine mutluluklar dileriz. Ekmekci aiesi Küçük Fikret’imizi kaybettik! Benim can-ciğer çocukluk arkadaşım, ülkemizin önemli seri katiller yazarlarından-çevirmen, gazetemizde de bir ara eserlerini tefrika ettiğimiz kardeşim, can dostum Mehmet Fikret TOPALLI’yı (nam-ı diğer Küçük Fikret) 06.Temmuz.2016 tarihinde sonsuzluğa uğurladık. Işıklar içinde uyu güzel insan… Fahri Ekmekci BAŞSAĞLIĞI Benfeld’de ikâmet eden Remzi ve Ayşe Aydın ailesinin iki yakınını toprağa verdik. Remzi Aydın’ın Yengesi Havva Aydın ile Ayşe Aydın’ın Abisi Mehmet Düzova sırasıyla 16 ve 26 Ağustos 2016 tarihlerinde dünyamıza elveda dediler. Aydın ailesine sabır ve başsağlığı diliyoruz. Ekmekci ailesi


Avukat Sendegül Aras yeni bürosuna taşındı 23

Gazeteniz Objektif, ilk yayımlandığı günden bugüne, hep, toplumumuzdaki başarılı kadınları bir rol modeli olarak öne çıkarmaya ve size tanıtmaya çalıştı. Bu kez de sizlere, avukatlık mesleğinde iyi bir yere gelmiş, bölgenin altı Türk kökenli avukatından birisi olan Sendegül Aras-Demir’i anlatmak istedik.

Umalım ki bu yazıyı okuyan genç kızlarımızdan ve delikanlılardan bir bölümü yüksek okula gitmeyi ve meslek edinmeyi düşünsün, ileride de bu hayalini gerçekleştirsin… İşte Sendegül Aras-Demir’in anlattıkları… “Fransa doğumluyum. Hukuk Fakültesi’ni Strasbourg Üniversitesi’nde okudum. Yine burada birinci ve ikinci master’ımı tamamladıktan sonra, 2009’da Strasbourg’ta ERAGE (Ecole Régionale d’Avocat du Grand Est – Doğu Bölgesi Avukatlık Okulu)) formasyonumu yaptım. Bu on sekiz ay sürüyor: altı ay teori, 12 ay pratik (altı ay şirket stajı, altı ay da avukatlık bürosu stajı). Bunlar bitince, 2012 yılında Colmar’da yeminimi ederek mesleğime başladım. Bu dört yıllık avukatlığım boyunca önce Cabinet MENGUS’te çalıştım, sonra da, 1 Temmuz 2016’dan itibaren bu büroya, CAA’ya (Cabinet d’Avocat Associés) geçtim. Büromuz genel olarak Anlaşmalı veya Çekişmeli Boşanma Davaları , Boşanma davalarında nafaka, müşterek çocukların velayeti, maddi ve manevi tazminat, Çocuk için iştirak nafakası davaları, İş hukuku ve şirket hukuku

sevda.buyukunsal@live.fr

Yaşama dair... Biz kimiz?

Haksızlıkların, ötekileştirmenin, ırkçılığın hat safhada olduğu bu dünyada insanların kendilerine dönüp ben

ile ilgileniyor. Tabii ki herkesin kendi tecrübe alanı var; benimki de Yabancılar Hukuku ile Ceza Hukuku.

Yabancılar hukuku dediğimizde, bu, oturum kartları, siyasal iltica, vatandaşlık, vize gibi konuları kapsamaktadır. Bana Yabancılar Hukuku alanında gelenlerin çoğunluğunu, aile birleşmesi çerçevesinde eşini getirmek isteyenler, yaptıkları isteklere red cevabı alıp da mahkemeye başvurması gerekenler ve benzerleri oluşturuyor, Ceza’da da iddialıyım; suç şüphesi altında olan kişiyi gözaltından mahkemeye kadar temsil ederim. Ceza davalarında aynı şekilde suçun mağdurunu da temsil ediyorum. Avukata danışılması prensip olarak ücrete tâbidir ama dosyasına göre değişebilir; örneğin bir vatandaş geldiğinde bir saat görüşsek ve sonunda dava açmaya gerek görmezse, ondan danışma ücreti alınır. Ama, görüşmemiz sonrası dava açılacaksa, ayrıca bir danışma ücreti talep etmeyiz. Bence iyi bir avukatın başlıca önemli niteliği, azimliliği, dayanıklılığı, hırsı ve mesleki gizliliğidir. Benim hayatımda ve okuyup bu yer-

kimim demesi gerekmez mi? Hiçkimsenin kimseden üstün olmadığını bilmek, hepimizin “insan” olduğumuzu farketmemiz gerekmez mi? Yüzyıllar boyunca insanlar sırf renkleri siyah olduğu için işkenceler çektiler, Yahudi oldukları için soykırıma uğradılar, müslüman oldukları için katlediliyorlar... Siyahî insanlardan bahsetmişken, acaba bu insanları daha alt seviyede görenler hiç düşündüler mi onların renkleri neden siyah da biz beyazız diye? En çok siyah insanlar Afrika kıtasındadır ve bu durum zaten bu soruya bir açıklık getirir. Evet, insanlığın varoluşundan bu yana Afrika kıtasındaki insanların yaşamını sürdürebilmeleri için o bölgenin ik-

lere gelmemde, Anne ve Babam’ın, aile ortamımızın katkısını, onların desteğini inkâr edemem. Bana kazanma hırsını, söke söke almasını öğrettiler... Üniversite tahsiline devam edebilmem de tabii ki onların sayesinde oldu. Ben gençlere, iş’ten önce, sonuna kadar eğitimi tavsiye ederim. Hukuk okumalarını da içtenlikle öneririm ama bunun için fakülteye daha başlamadan hukuğu sevmek lâzımdır. Ben severek okudum, ve mesleğime âşık

limine uyum sağlamaları ve adapte olmaları gerekti, bu nedenle de o insanların biyolojileri değişmiştir. Cilde rengini veren melanin üretimini kodlayan genleri mütasyona uğramıştır, bu onları sıcak iklimden ve güneşin zararlı ışınlarından korur. Siyah ve esmer insanlar güneş ışınlarından çok az zarar görürler ve cilt kanseri gibi dermatolojik problemlerin, siyah insanlarda görülme olasılığı çok düşüktür. Burdan da şunu anlamalıyız; dünyadaki bütün insanların ortak ataları vardır, genetik bilimiyle de bu kanıtlanmıştır. Yüzyıllar boyunca genetik değişimler ve insanların göç etmeleriyle “ırk”lar oluşmuştur. Çok hoş bir kelime olmasa da

olarak devam ediyorum çünkü sevilecek kadar asil, cazibesinden kurtulunmayacak derecede güzeldir. Yeni büromuz Büyük Mahkeme’nin hemen karşısında; adresimiz: 11A, rue du Fossé des Treize 67000 Strasbourg. Telefonum: 06 59 22 72 55. Fax numaramız: 03 88 32 35 42. Mail adresim: s.aras@caavocat.com Tüm vatandaşlarımıza mutluluk ve esenlikler dilerim...”

maalesef günümüzde kullanıldığı için ifade ediyorum, her “ırk”ın ortak genleri vardır. Yani şu an herhangi bir insan kendini Fransız, Türk, Japon olarak biliyordur fakat genleri onun başka bir milletten olduğunu söylüyordur... Sonuç olarak, her şeyden önce insan olduğumuzu, herkesin bir can taşıdığını, hislerinin olduğunu unutmayalım. İnsanlar arasında birçok sebepten dolayı ayrışmalar, gruplaşmalar olması bile çok hoş değilken, doğal bir oluşum nedeniyle ayırma ve küçümsemenin ne kadar çirkin bir davranış olduğunu zannediyorum ki hepimiz biliyoruz ama bunu tüm dünyanın bilmesi gerekir...


24

Her şeyin köşesi

Meltem BUDAN NALBANT “Tanrı sana bir yüz vermiş ve sen kendine bir yüz daha yaratmışsın.” William Shakespeare

İMİTASYON İNSAN ÇAĞI!

“Yüzü güzel olanın, kalbi de güzel olur” derdi annem. “İçinde kötülük barındıran kişinin duyguları yüzüne vurur, çizgi olur, bakış olur, onu çirkinleştirir. Çünkü insanın yüzü, kalbinin aynasıdır.” Belki bir dönemler insanının yüzüne bakarak, kalbini, niyetini anlamak, en azından tahmin etmek mümkündü. Hangi dönemler mi? İnsanların erdem ortalamasının düşmediği, evrensel değerlerin el üstünde tutulduğu zamanlardan söz ediyorum. Böyle zamanlar var mıydı? diyeceksiniz.

Haluk’un defteri

Tarihçilerin kutup yıldızı Halil İnalcık Bir ömre neler sığar; acılar, sevinçler, yemek-içme, tatil, dostluklar, kavgalar, ilişkiler liste uzar gider. Artık insan ömrünün uzadığı bir çağda yaşıyoruz, tıptaki ilerlemeler, sağlıklı yaşam derken gelecekte 100 yaş hiç de şaşırtıcı olmayacak. Ancak soru şu: Bu hayatı gelecek kuşaklara izler bırakarak, dolu dolu, bir hedefe odaklanarak ve üstüne katarak doldurmak mümkün müdür? Eğer adınız Halil İnalcık ise yanıtı düşünmeye gerek yoktur. Halil Hoca tarihçilerin kutbu olarak dünyada büyük saygı gören bir isimdir ve Osmanlı tarihini yeniden yazan, yönlendiren bir zirvedir. O bu toprakların Şeyhül Müverrihin'i yani tarihçilerin şeyhiydi... Onu iki ay önce 100 yaşında iken 25 Temmuz'da kaybettik, 1916 doğumluydu ve bir asırlık bilgenin beyni pırıl pırıldı. Dostları, öğrencileri sevdikleri onun için bir doğum günü partisi düzenle-

Doğrusu ben de bilmiyorum, ancak var olduğuna inanmak istiyorum. Mevlana’nın o derin sözünde söylediği gibi: Olduğu gibi görünen ya da göründüğü gibi olan insanların çoğunlukta olup, el üstünde tutulduğu, tam tersi durumun yani, olduğu gibi görünmemenin, ya da göründüğü gibi olmamanın başarı, statü ve sınıf atlama aracı haline gelmediği... Merhametli ve barışçıl, hoşgörülü ve adil, kendine benzemeyene saygı duyan, empati yapanların yaşadıkları dönemlerin var olduğuna... Ama şimdi sayılarının çoğaldığını gözlemlediğim bir takım insanlardan zarar görmeden, sadece yüzlerine bakarak, niyetlerini, yüreklerini anlamak, ne yazık ki pek de mümkün değil. Çünkü yüzlerini görmek mümkün değil! Öyle çok maskeleri var ki... Eğleniyormuş gibi… Çalışıyormuş gibi... Üzülüyormuş gibi…

mişlerdi. Evinden katıldığı canlı yayında projelerini, hazırlıklarını hayata yönelik düşüncelerini anlatıyordu. Ayrıntıları, nefis cümlelerle dile getiriyor, yılların birikimiyle hafızası o kadar berrak ki gürül gürül akan bir ırmak gibi konuşuyordu. Gereksiz bir kelimesi bile yoktu. "Memlekete ve geleceğine güvenerek çok çalışmalıyız. Esas mesele fikir zenginliğidir" cümlelerini unutmak mümkün mü? Bu nasıl bir umut ve yaşam sevincidir. Hocaların hocası Prof. Dr. Halil İnalcık'ın istikameti gençliğinde bir kitapla yönünü bulur. Goethe'yi okuduğunda kararını vermiştir. Kendini Osmanlı tarihine adayacaktır. Ve o gün bugündür; okuyor, araştırıyor, yazıyor ve öğrenciler yetiştiriyordu. "Ben mutlu bir insanım. 15 yaşında kendime bir hedef koydum. O hedefe eriştim. Dünya beni okuyor. Dağa çıkmak gibi; zirveye ulaştım, şimdi zirveden bağırıyorum, herkes beni dinliyor" diyordu bir söyleşisinde. Kuyumcu titizliğiyle incelediği Arnavut arşivleriyle Osmanlı'nın kılıçla değil, uzlaşmayla Balkanlar'a geldiğini ispat ettiğinde yıl 1950'dir. Halil Hoca yeni bir şey söylemektedir ve tarihçilerin arasında saygın bir yer edinir. Dünyanın dört bir yanındaki üniver-

İnanıyormuş gibi... Karşısındakini anlıyormuş da, mutluluğunu, acısını paylaşıyormuş gibi... Hatta seviyormuş gibi ifadeler taşıyan maskelerin ardına gizlenip, ‘Mış’ gibi yapan... Yanında mı, karşında mı? İyi mi kötü mü? Melek mi şeytan mı? Olduğunu görmenin zor olduğu insanlar! Hani demem o ki; parası yetmeyen, pahalı bir şey almış gibi görünmek istediğinde, nasıl çakma markalar giyinip geziyorsa, şimdi bir de bunun insan versiyonu var. İmitasyon insan! Sahte, çakma, çalıntı insan! Çin malı ya da taklit insan! Adına ne derseniz deyin, maalesef sayıları kabul gördükleri oranda çoğalıyor! Ancak, nasıl metil alkolden rakı, mısır şurubundan da bal olmuyorsa, yüzüne giyindiği ifadelerle yanınızdaymış gibi görünen insandan da dost olmuyor!

sitelerden aldığı fahrî doktora unvanları, derslerde okutulan kitapları onun değerini göstermek için yeter. Cambridge Uluslararası Biyografi Merkezi Halil İnalcık'ı dünyada sosyal bilimler alanında sayılı 2000 bilim adamı arasında gösterdi. Amerikalı ünlü sosyal bilimci Immanuel Wallerstein'ın sözleri ise 100 yıllık çınarın vardığı noktayı özetliyor: "Onu dar anlamda bir 'tarihçi' olarak düşünmek elbette yetersiz kalır. Bizzat tarih disiplinine şekil vermiş, kendi metodolojisini ve bilgi birikimini tarihçilik mesleğine kazandırmış bir kişi olarak İnalcık, bilim çevrelerinin üzerinde uzlaştığı seçkin bir isimdir... Yeni kuşak tarihçiler, Akdeniz, Osmanlı ve Balkan tarihi üzerindeki birçok yanlışın tashih edilmesini ona borçludur." 72 kitap ve 500'e yakın makalesiyle tarih bilimine damgasını vuran Halil Hoca'nın iki cilt halinde yayınlanan kitabı bilmediğimiz başka bir yönünü daha bize gösteriyor. Birinde onunla yapılmış çeşitli söyleşiler var. Bunların birçoğu gazete ve dergilerde çıkanlar. Birçoğuna internette ulaşabilirsiniz. Ancak konuşmalar kitabı ise bence altın değerinde. İnalcık, 1947'den başlayarak günümüze kadar Osmanlı tarihi başta olmak üzere, sanat, edebiyat, siyaset ve güncel politikaya kadar birçok konuda değerlendirmelerde bulunu-

Velhasıl her şeyin taklitinden sakınmak gerek. Ama en çok da insanın! Peki gerçeğiyle sahtesini nasıl ayırd edeceğiz? Gerçek dost abartısız, alçak gönüllü, samimi ve sadedir. Hem iyi hem de zor zamanınızda yanınızdadır. Ama uzağınızda bile olsa, sıcaklığı size ulaşacaktır. Sahtesi ise oldukça abartılı ve gösterişlidir. Mutlu zamanınızda, mutluluğunuzu paylaşıyormuş gibi yaparken, bakışlarındaki çatlaklardan kıskançlık yayılır. Biraz dikkat ederseniz görebilirsiniz. Acılı dönemlerinizdeyse, formaliteden yanınızda olduğu öylesine bellidir ki, samimiyetsizliği hemen ele verecektir. Neyse ki sayıları fazla olmasa da, göründüğü gibi olan, yaşamı yaşanır kılan, "sıra dışı", “sürü dışı” insanlar hâlâ var. İyi ki de var! Onlara dört elle sarılmak gerek!

yor. Halil Hoca'nın ilgisizlikle ilgili yaptığı uyarıları da önemlidir. Osmanlı'nın kuruluşunun 1299'da Bilecik'in alınması değil de 1302'de Bafeus Zaferi olduğunu defalarca yazdı ancak bir müddet gündeme geldi, sonrası derin bir sessizlik. Hoca da sanatçıların, bilim adamlarının en çok yakındığı umursamazlıktan muzdariptir. "Kaç kez yazdım ama okumuyorlar, tembellik" diyor haklı olarak. Peki iyi bir tarihçi nasıl olunur. Onu da tarif ediyor: "Tam bir tarihçi olmak çok güçtür. Bugünün tarihçileri hikâye anlatıyor. İyi tarihçi olmak için evvela altı dil öğrenilecek. Arapça, Farsça, Osmanlıca divan dili ile Fransızca, Almanca, İngilizcenin ileri seviyede bilinmesi lazım. Yoksa Avrupalı tarihçilerle boy ölçüşülemez. Makale yazarken arşive ve sağlam vesikalara dayanıyorum. Zaman ve mekân içinde toplumun hayatına tarih denir. Bunun için bir tarihçi sosyoloji, ekonomi, kültür, coğrafya, her şeyi bilmeli. İmajinasyon ve üslup için bir tarihçi olarak edebiyat bilmemin çok faydası oldu." Halil İnalcık, Bakanlar Kurulu'nun özel izniyle Fatih Camisi'nin yanındaki hazireye gömüldü. Bir tarihçi için ne büyük bir onur. Fatih Sultan Mehmed'in türbesinin yanı başında sonsuz uykusuna yattı.


‘Cumartesi Anneleri’ adına Strasbourg’ta dayanışma günü

25

Strasbourg’taki bazı derneklerin, İnsan Hakları Derneği İstanbul şubesi adına ve ’Cumartesi Anneleri’ için düzenlediği dayanışma günü, 24 Eylül 2016 Cumartesi günü yapıldı.

‘Cumartesi Anneleri’nin her hafta İstanbul Galatasaray Meydanı’nda gerçekleştirdikleri dayanışmanın 600.’süne ithafen Kléber Meydanı’nda tertiplenen buluşmaya yaklaşık 150 kişi katıldı. Derneklerin oluşturduğu Komite’nin yaptığı açıklamada, «Bugün ‘Cumartesi Anneleri’ adına şunu istiyoruz: gözaltında kaybedilenlerin akîbeti açıklansın, bir daha kimse gözaltında kaybedilmesin. Türkiye yıllardır imzalamakdan kaçındığı Birleşmiş Milletler’in bütün insanların zorla kaybedilmeden korunmasına dair

sözleşmeyi imzalasın. 600. haftamız vesilesiyle bir kez daha ilan ediyoruz ki güvensizlik ve korku üreten politikalar karşısında susmayacağız, kayıplarımızı aramaktan, adalet, hakikat ve barış talep etmekten vazgeçmeyeceğiz » denildi. ‘Cumartesi Anneleri’ nedir? 27 Mayıs 1995’ten beri 600 haftadır aynı talebi dile getiren Cumartesi Anneleri, gözaltında kaybolan, faili meçhul olarak kayda geçmiş ya da geçmemiş yakınlarının akîbetini soruyor, ölümlerini kayda geçirmek, kemiklerine ulaşmak, sevdikleri için mezar istiyor. Her aşamasında sorumlu olanların, gizlenmelerini, terfi ettirilmelerini değil, tek tek yargılanarak ceza almalarını istiyor. İstanbul’un en kalabalık meydanlarından biri olan Galatasaray’da her Cu-

martesi saat 12.00’de kayıpların anneleri, babaları, ablaları, abileri, eşleri, çocukları, torunları o meydanda buluştuğunda, benzer politik eylemlerden farklı olarak sessizlik tercih edilir.

Her hafta bir kayıp yakını konuşurken desteklemeye gelenler alkışlamaz, slogan atmaz. Bu vakur tercih, sessizliğin gücünü, böyle de haykırılabileceğini anımsatır insana.

duyduklarını dile getirirken, Yurtsever çifti de sevinçlerini ve mutluluklarını ifade ederek, bundan sonraki etkinlik-

lerden elde edilecek gelirlerle yardımların sürdürüleceği müjdesini verdiler. Bu arada, İnci Yurdusever, yardımların prosedür gereği direkt Lösev’e yapılabildiğini, başvurmaları halinde iki Giresunlu ailenin Lösev’in yılboyu yapacağı tüm yardımlardan (hastane süresince kalacak yer, protein için et tüketimi, tedavi gibi) bu bağış çerçevesinde yararlanacağını söyledi. Yurtsever, son olarak, emeği ve katkısı olan tüm vatandaşlarımıza teşekkür ederek, Lösev’in etkinliklerinin web sitesinden izlenebileceğini du-

yurdu. Kadınlar Matinesi 26 Kasım’da Bu arada, Giresunlular Derneği’nin geleneksel Kadınlar Matinesi’nin de bu sene 26 Kasım’da Barr-Obernai arasındaki Goxwiller’de yapılacağı, giriş ücretinin 5 € olarak saptandığı ve gecede sahneye DJ Resul’ün çıkacağı açıklandı. İlgilenen vatandaşlarımız 06 72 13 46 09 no’lu telefondan ayrıntılı bilgi alabilirler.

Giresunlular Derneği’nden Lösev’e anlamlı bağış Kısa adı ACEGAL (Alzas Loren Giresunlular Eğitim ve Kültür Derneği) olan Giresunlular Derneği, şimdiye dek yaptığı faaliyetler sonrası elde ettiği gelirlerin önemli bir kısmını, LÖSEV’e bağışladı. Bu konuda gazetemize özel bir açıklama yapan dernek başkanı İnci Yurdusever, geçtiğimiz yaz döneminde, İstanbul 5. Levent’te bulunan LÖSEV merkezinde, derneğin İstanbul Halkla İlişkiler sorumlusu Neslihan Çelik ile görüşen İnci – Nazmi Yurdusever çiftinin, 4000 € (dört bin avro) tutarındaki yardımı, makbuz karşılığında görevli Burcu Denk’e teslim ettiklerini belirtti. 18 Ağustos 2016 tarihinde gerçekleşen buluşmada, Lösev sorumlusu Neslihan Çelik bu tür yardımlardan çok memnun kaldıklarını ve lösemili çocuklar ile ailelerinin buna şükran

Psikolog Erdinç Üstündağ Türkiye’de sporun hizmetinde Avrupa’da yaptığı önemli çalışmalar ile Türkiye’de de ses getiren Avrupa Psikoloji Merkezi Başkanı, Psikoloji uzmanı, yazar Erdinç Üstündağ Türkiye’de sportif konular üzerine yorumlar yapıyor. Son Türkiye ziyareti sırasında Beyaz Tv’de Derin Futbol programı öncesi ünlü yorumcu Sinan Engin ile uzunca sohbet eden Üstündağ, Türk futboluna mental desteğin mutlaka gerektiğini ve bu konudaki çalışmalarını ilerleteceğini ifade etti. Sinan Engin’e yeni kitabını da takdim eden Erdinç Üstündağ’ın kitapları, ayrıca program sunucusu Ertem Şener tarafından da çok beğeni gördü. Bu vesileyle görüştüğümüz Erdinç Üstün-

dağ, aynı zamanda okul sezonunun başladığını da kaydederek, çocuklara konsantrasyon ve motivasyon desteği verdiklerini ve bunun ihmal edilmemesinin önemini vurguladı. Son olarak evlilik konusuna değinen Üstündağ, boşanmalardaki neden eşlerin birbirleriyle konuşamamasıdır diyerek, « Çiftler konuşmalı, birbirini anlamalı, birbirine değer vermeli, birbirini ve cinselliği önemsemeli » ifadesiyle, sorunları bulunan çiftlerin seanslarına çekinmeden gelmelerini tavsiye etti.

(Tel: 0049 7851 496 15 03 / Site: www.kekeleme-psikoloji.de)


Bir müzik ve bilim tutkunu: Ragıp (EGE) Hoca… -826

01/ Hocam, biraz da günlük yaşam pratiğinizden söz etsek diyorum. Örneğin nasıl bir programınız vardır genelde, kaç saat okursunuz-yazarsınız? Günlük yaşamımda bir programım olduğunu söyleyemem. Bir üniversite öğretim ve araştırma görevlisi, ders hazırlama, öğrencilerle, özellikle de doktora öğrencileriyle sürdürdüğü ortak çalışmalar, Fakültenin ve bulunduğu laboratuvarın yönetimiyle ilgili sorumluluklar türünden normal çalışma düzeninin dışında yoğun çalışma devrelerine de girer; örneğin bir makale yetiştirme zorunluğu, sunum yapılacak sempozyum, çalıştay, seminer hazırlığı, kimi derslerin gerektirdiği özel okuma ve sentez çalışmaları... Bu yoğun çalışma devrelerinde geceleri geç vakitlere değin çalışmam gerekir; bu durumlarda gece saat 2’den önce yatmam. Özellikle yazı etkinliğini geceye ayırırım. Gün ışığından çok gece karanlığı esin verir bana yazı konusunda. Günlerim hemen sürekli yeterince vakit bulamama hayıflanmasıyla geçer. Yavaş okuyan bir insan olduğum için okunması gerekenlerin bir türlü üstesinden gelemem. “Diagonal” denilen, sayfaları bir köşesinden öteki köşesine tarayarak yapılan okuma biçimi bana tamamen yabancıdır. Bu açıdan “tembel” olduğum söylenebilir. Dolayısıyla, her sabah, önceki gün yapmam gerekip yapamadığım şeyleri anımsayarak, suçluluk duygularıyla başlarım güne. Eşime tedirginliğimi göstermemeye çalışırım ancak pek beceremem.

02/ Bu tedirginliği gidermek için bir şey yapmaz mısınız? Sabah fazla vakit geçirmeden hemen bir şeyler yapmaya koyularak bu tedirginlikten kurtulmaya çalışırım. Derslerim varsa gider onları yaparım, doğallıkla. Yoksa, tedirginlik biraz durulduktan sonra, biraz nefes almak için, şarkı türkü söylerim, ya da keman çalarım. Müzik konusu da ayrı bir tedirginlik kaynağıdır benim için. Şöyle yarım saat müzik yapayım diye elime aldığım keman, zaman kavramını unutturuverir bana; bir bakarım neredeyse öğle olmuş; öğleden sonra çalıyorsam, neredeyse akşam üstüne yaklaşmışım; suçluluk duygularıyla, neredeyse kendime lanetler ederek, müzikten yakamı kurtarıp “asıl” yapmam gerekene yani mesleğimin gerektirdiği çalışmaya dönerim nefes nefese. 03/ Zaman konusu çok önemli, değil mi?

Benim gibi nevrotik yapıdaki kişiler sanatsal etkinliklerini, mesleklerinin gerektirdiği çalışmaya bakarak, hep “zaman hırsızlığı” biçiminde duyar, yaşarlar; sanat, gerekli olan, yararlı olan zamandan çalınan zamandır onlar için. Yaşamımda beni en çok üzen şeylerden biri, müziğe kapıldığımda zaman kavramını kolaylıkla unuttuğum için, ciddî çalışma uğruna, bazen günler boyu müziğe dokunmadan yaşamayı yeğlememdir. En önemli gördüğüm etkinliğe zaman bulamamak beni çok üzer. Ancak, belki de varoluş düzeyinde, “en önemli” olan etkinlik, kendisine zaman bulunamayan etkinliktir; zamanı olmayan, her zaman zamansız olan etkinlik. “Şimdi zamanı mı keman çalmanın, şarkı türkü çığırmanın?” Bir sürü iş dururken sanatıyla uğraşmak isteyen kişinin çok sık duyduğu türden uyarıdır bu. Ancak bu kişi, santsal etkinliğinin özel bir zamanı olmadığı, sanatla her uğraşısında zamansız bir iş yaptığı

bilincindedir. Giderek, işte asıl bu zamansızlık’ın sanatı sanat yapan özellik olduğu bilincine varmıştır (doğallıkla burada sanatı meslek edinmemiş kişilerden söz ediyorum). 04/ Bir de, günlük program dışında, aksatmadığınız ritüelleriniz nelerdir? Bundan kastım; sinema, tiyatro, opera, konser, spor ve benzeri etkinlikler… Aksatmadığım ritüelim yoktur, sürekli zaman darlığı içinde yaşayan bir kişi olduğum için. Hep yapmam gerekenin onda birini bile yapmadığım duygusuyla yaşadığımdan, eğlenceye (yani, benim dünya görüşüm açısından, sanata) zaman ayırmakta zorlanırım. Zorlanırım ancak var gücümle de o zamanı yaratmaya çalışırım. Bu yüzden her yıl tiyatroya, filarmoni orkestrasının konserlerine falan abone olurum; o şekilde, vaktim olmasa da, gösteri tarihi geldiğinde, yapılması gerekeni yüz üstü bırakıp gösteriye

gitme zorunluğunu yaratırım, abonelik sayesinde. Örneğin şu sırada Strazburg’ta “Musica” festivali var; çağdaş müzik festivali; Fransa’nın en ilginç festivallerinden biri. “Fidélité” kartımı aldım; iki buçuk hafta boyunca hemen her akşam bir konsere, bir operaya gideceğim, gideceğiz, eşimle: "Yapılması gerekenin canı cehenneme!"

05/ Ritüel meselesini biraz daha konuşsak? Bu “ritüel” kavramı bende başka bir çağrışım uyandırıyor. Ben yaşamıma “masal” boyutunu sokmaya çalışırım. Masal sözcüğünden öykü kavramını anlıyorum. En tutkulu arzularımdan biri, eşimle, “Kerem ile Aslı”, “Arzu ile Kamber” öykülerindeki kahramanların yaşadıkları, hissettikleri türden olağanüstü deneyleri, duyguları yaşayabilmek, bu deneyleri, bu duyguları yeniden paylaşabilmektir. Bu yüzden konuşma, söyleşme son derece önemlidir benim için. Ancak geveze-

likten söz etmiyorum; boğulur gibi olurum, kaçarım gevezelikten. Hayır, dünyaya bir şeyleri ispatlama amacıyla yapılan konuşmadan değil, bize kendi kendimizi başka türlü tanıtan, kendimizin, kendimiz sandığımız kişiliğe bakarak ne denli karmaşık, şaşırtıcı, zengin, yaratıcı gerçeklikler olduğumuzu açığa çıkaran “konuşma”dan söz ediyorum. Bunları açığa çıkaran, en azından bizde “başka” bir şey olduğumuz hissini uyandıran konuşma, benim gözümde, özellikle, cinselliğimizi yaşama biçimi üzerine sürdürdüğümüz konuşmadır. Freud’a beslediğim sonsuz hayranlık, bizi devindiren, bize can veren enerjinin, kendisinin “libido” diye adlandırdığı itkiler bütünü olduğuna inandırdı beni. Ancak kimi metinlerinde Freud erkek çocuğu için de, kız çocuğu için de bir tek libido olduğunu söylüyor. Bilemiyorum. Benim için büyük muamma, dünyanın büyük muamması, gizemi, esrarengiz boyutu, kuşkusuz

erkek olduğum için, kadın libidosudur.

06/ Nasıl yani? Kadın nasıl arzu eder? Kadının arzusu nasıl bir şeydir? Kadın neden benim gibi yani herhangi bir erkek gibi arzulamaz? Arzuladığında neler duyar? Bu sorular kendimi bildim bileli kendime sorduğum, sonsuza değin de soracağım, tam cevabını bulamayacağım sorular. Kadın, cinselliğini, benliğinin derinlerindeki itkiler bütününü nasıl yaşar? Kısaca vücudunu nasıl yaşar? Eşimle, tadına doyulmaz konuşmalarımızda, konuyu hep bu alana, arzu, arzulama, cinsellik alanına çekmeye çalışırım. Kimi rahatsız eder bu eğilim eşimi: “sen cinsellikle aklını bozmuşsun” diye çıkışır. Cinsellikle değil belki, ancak vücutla aklımı bozdum, evet. Vücutlarımızdan konuşmaya başladığımızda öykü dünyasına gireriz, kendimizi öykülemeye başlarız. Çoğun, “bu ben miymişim?” dediğimiz olur. Bu soruyu kendimize sorduran konuşmadır beni peşinden koşturan konuşma. Nasıl ki, uzun rüyalı bir uykudan uyandığımızda, o rüyada gördüğümüz imgeler, yaşadığımız olaylar, hissettiğimiz duygular ve en önemlisi rüyanın içindeki imgelerin, resimlerin, manzaraların inceliği, renkliliği, çeşitliliği, üstün yetenekli bir sanatçının fırçasından çıkmış izlenimini veren güzelliği, uyanık halimizde asla kendimize yakıştıramayacağımız gerçeklikleri içimizde taşıdığımızın kanıtlarıdır. İşte vücudumuzdan söz etmeye başladığımızda, yani vücudumuzu yaşama biçimimizi sevdiğimiz ötekiyle paylaşmaya başladığımızda, içimizde taşıdığımız, ancak günlük, tekdüze, alışkanlıklarla tıka basa dolmuş yinelemesel yaşamın bastırdığı, yasakladığı zenginlik, parça parça, dile gelme olanağını bulur. Bu konuşma bizi hem kendimize hem ötekine yaklaştırır. Konuşan kişiler, kendilerini, bir masaldaymışcasına yaşamaya başlarlar; rüya alemindeymişcesine. Doğallıkla, en güzel masal, birbirlerini seven iki kişinin, konuşarak sevişmesidir. Ancak peynir ekmek yer gibi, gereksinim gidermek için yapılan sevişmeden söz etmiyorum. Bizim Turquoise grubunun çıkardığı CD’de, benim söylediğim Ha bu diyar türküsünde dile gelen sevişmeden söz ediyorum: “Almış yari yanına Hem öpir hem söyletir ....... Öle bir yar sevmişem Hem okuya hem yaza” (Devam edecek)


27


28

Mustafa Kemal Özçelik

Must.o@neuf.fr

FCPE federasyonu Vosges bölgesi Başkanı

Tel 06 16 07 15 66

2016-2017 Eğitim ve Öğretim Yılı

Geçtiğimiz haftalarda, Fransa'da, 2016-2017 Eğitim ve Öğretim Yılı, 12 milyon öğrenci ve eğitim görevlimiz için başladı. Okula gidecek olan tüm çocuklara ve gençlere zihin açıklığı ve başarılar diliyorum. Mustafa Kemal Atatürk'ün şu sözleri ile başlamak istiyorum: « Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı ve ikbal ışığısınız. Memleketi asıl ışığa boğacak olan sizsiniz. Kendinizin ne kadar önemli, değerli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şey bekliyoruz. » Gelecek için hazırlanan vatan evlatlarına, hiçbir güçlük karşısında yılmayarak tam bir sabır ve metanetle çalışmalarını ve öğrenim gören çocuklarımızın ana ve babalarına da yavrularının öğreniminin tamamlanması için hiçbir fedakarlıktan çekinmemelerini tavsiye ederim. Bizlerin de çocuklarımızı, Türkçe – Türk Kültürü derslerine muhakkak surette gönderme ve okulların yönetim mekanizmalarına katılmamız gerekmektedir. Çocuklarımızın okul başarısı için, sosyal hayattaki özgüveni için, sağlıklı bir Fransızca öğrenimi ve pozitif bir entegrasyon için Türkçe derslerine katılım çok önemlidir. Ayrıca anne babalarımızın, çocuklarını gönderdikleri okulun yönetim birimlerinde, Okul Aile Birlikleri Derneklerinde ve

federasyonlarında aktif rol alması ve yönetim mekanizmalarına katılması en başta çocuklarının geleceği açısından elzem olarak görülmelidir. OKUL VE TÜRK OKUL AİLE BİRLİKLERİNDE AKTİF OLAN VELİLERİN ÇOCUKLARI DAHA ÖZGÜVENLİ. Okul aile birliğinin önemi ve amaçları: • Okullarda yapılan çalışmalar hakkında velilere bilgi vermek, • Okulun iç tüzüğünü onaylamak, yeni öneriler sunmak, • Okullarda ve sınıflarda yapılacak tamiratlarda okul yönetimini uyarmak, • Çocukların en iyi şart ve ortamda eğitim almalarını sağlamak, • Öğrecilerin uyum, gelişim, problemleri, ilgi, ihtiyaç ve yetenekleri konusunda velileri bilgilendirmek, • Velilerin okula bakış açısını olumlaştırmak, okulun politikasını benimsettirmek, • Eğitimin değiştirici, geliştirici, yararlı özellikleri olduğu inancını oluşturmak, • Velilerin eğitim etkinliklerinde her türlü desteklerini kazanmak ve katılımlarını sağlamak, • Veli ve çevreye her konuda danışmanlık hizmeti vermek, • Velileri olabildiğince çocuğunun devamlı gelişimini sağlanması için bilgilendirmek, insan yetiştirme konusunda aydınlatmak, sorumluluk duymalarını sağlamak, • Çocukların fırsat eşitliğini sağlamak, bölüm, okul, üniversite tercihlerinde bilgilendirmektir. Okul aile birliği, okul ile valiler arasında köprü görevini yürütmektedir. Düzenli iletişim içinde bulunan, bu ortak anlayış içinde çocuğuna eğitim desteği sağlayan velilerin çocuklarının okul başarılarının daha da yüksek olduğu farklı araştırmalarda tespit edilmiştir. Geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızın başa-

Asiye DEMİREL DRACH asiyedemirelstr@gmail.com

Tatilden Seçmeler

Her yıl kendi ülkemize gitmek için yaz tatili günlerini iple çekeriz. Çünkü, orada özlediğimiz ailemiz ve yakınlarımız yolumuzu gözlemekteler. Lâkin, doğup büyüdüğümüz yerlerde farklı nedenlerle yaşamak istemesek bile kopamıyoruz bir türlü. Türkiye'de son zamanlar olup bitenleri seyrede seyrede tatil yapmak bir türlü insanın içine sinmiyor artık. Sadece aile ziyareti olacak bizimkisi bu yıl. Bu vesileyle tatilimizin kültürel kısmını, Fransa'nın güneyine ayırdık. Haziran’da gittiğimiz yerlere Ağustos’ta tekrar gittik. Zira, Ortaçağ’ın derin izlerini taşıyan bu yerleri tamamen gezmek için uzun zaman ayırmak gerekiyor. Biz de imkânlarımız çerçevesinde, tarih ve kültürel ağırlıklı iki güzel ay geçirdik bu bölgede. Kayalıklarla kaplı dağların eteğinden itibaren kıvrılarak süzülen yollar inanılmaz baş döndürücü. Ortaçağ’ın derin izlerini gizemli kaleleri ile göz önüne

seriyor. Monségur, Peyrepertuse, Qeuribuse, Pluilaunens, Puivert, Roquefixade, Termes, Carcassonne, bölgenin ünlü kaleleri. Aynı zamanda, o dönemlerde inanılmaz insan gücünün varlığını taşıyorlar günümüze. Corbiéres dağları, başı dumanlı Pirene dağlarına kadar uzanmaktalar.Yanı sıra, Ortaçağ’dan beri tarihsel geçmişi olan geleneksel üzüm bağlarını da unutmamak lâzım. Katar ülkesi diye adlandırılan bu bölgede yeşeren üzüm bağlarında, ezelden beri en güzel şaraplar elde edilmiştir. Şarap sevenler için; Corbières, Rivsaltes, Fitou, Minervois, Limoux, Castelnua, Dary, Toulouse, kabarık fiyatlarla harika yemeklere eşlik etmekteler. Ayrıca, beşinci ve dokuzuncu yüzyıllar arasında çok derin bir din inancının olduğunu, sayısı fazla olan manastırlardan tah-

rılı, topluma millete faydalı birer birey olmasını sağlamak istiyorsak, okul, öğretmen, yönetimiyle ilişkilerimizi pekiştirmemiz gerekiyor. Okullarda çocuklarımızın geleceğini ve başarısını etkileyecek kararlarda bizim de söz hakkımızın olmasını istiyorsak, okul yönetimlerinde yer almamız gerekmektedir. Bu vesileyle, bir iki önemli tarihi hatırlatmakta fayda var: Okul yönetimlerine aday olmak isteyen velilerimizin, en geç 26 Eylül saat 00:00 ye kadar, okul yönetimleri ile irtibata geçerek listelere isimlerini yazdırmaları gerekmektedir. 2016-2017 eğitim ve öğretim yılı, veliler için seçim tarihleri 07 ve 08 Ekim'dir. Bağımsız, okul aile derneği veya federasyonlar adına aday olabilirsiniz. Federasyonların önemi: • Velileri bilgilendirmek, eğitmek, yönetim kurullarındaki rollerini anlatmaktan, • Okulların, sınıfların açılmasında veya kapanmasında bizlere, yüksek karar mercilerine danışılmasını istiyorsak, • Okul kantinlerinde çocuklarımıza verilen mönü ve yemeklerde söz hakkı istiyorsak, • Okul programlarında, akademide, rektorada, milli eğitimde söz hakkı istiyorsak, • Sadece okul içi değil, yerel, bölgesel ve ulusal alanda, milli eğitim kurumlarında söz hakkı istiyorsak, Okul aile birliği federasyonlarına üye olalım. Fransa'nın devlet okullarında iki büyük federasyon vardır. FCPE 310 000 ve PEEP 200 000 üye.. Bu mevcut federasyonların yönetim kurullarına aday olalım, CAEN (Comission academique d'education national), CDEN (Commission departemetal d'education national) komisyonlarına girelim. Daha detaylı bilgi için, benimle irtibata geçebilirsiniz.

min edebiliyor insan. Languedoc ve Aquitaine, bu iki geniş ovayı birleştiren tarihî muhteşem geçit yolları, Ortaçağ’da zengin ve parlak bir kültüre ev sahipliği yapmış. Dahası, kayalıklardan oluşan bu dağların tepelerinde asılı gibi duran kaleleri, tarihin izlerini de gün ışığına taşımaktalar. Keza önemli bir orduya sahip oldukları, miras olarak bıraktıkları öykülerden ve iz düşürdükleri taşlardan hissediliyor. Bölgenin güneybatısına doğru indiğimizde ise, bizi çok daha gerilere götüren, ilk insan türünün Avrupa'ya ilk gelişini anlatan ilginç bir müzede buluruz kendimizi. Tautavel- Arago mağaralarında 600 bin yıllık insan fosilleri 1971 yılında Henry Lumley tarafından büyük bir araştırma sonucu keşfedilmiş. Afrika'dan çıkıp, bir kısmı Asya'ya diğer bir kısmı Avrupa'ya, yani Fran-

sa'nın güneybatısında bulunan Tautavel'e göç eden yeryüzündeki ilk insan türü olan Tautavel adamı Homo erektus. Yani Neandertallerin atası. Laboratuvar incelemelerinde, yaşam tarzını, hayvanları avlamak için taşları nasıl yonttuklarını, etlerini çiğ çiğ nasıl yediklerini anlatan sahneleri göz önüne seriyor bu müze. Vay be, kocaman kafatasları olan vahşi atalarımızın izine rastlamak çok heyecen verici! Şimdiki zamanımıza dönecek olursak, çok farklı değiliz hani. Tüm canlıları hiç acımadan öldürmeye devam ediyoruz hâlâ. Hadi diyelim o zamanlar, zaruretten hayatta kalmak için öldürüyorlardı. Koşullar öyle gerektiriyordu.Ya şimdi! Bence şimdi insanoğlu daha vahşi. Çünkü nedensiz de öldürüyor. Nitekim, özümüzden vahşilik eksilmemiş.


Avukat Ümit Kılınç’ın hukuk bürosu açılalı bir yıl oldu…

29

ya’dan, Ukrayna’dan ve Romanya’dan gelen ve Fransa’da takip ettiğimiz davalarımız vardır. Dolayısıyla hukuk büromuz çok dilli ve çok yönlü yapısıyla bir uluslararası hukuk bürosudur.

Görevimizi yaparken kimseye, ne müvekkile, ne hakime, hele ne iktidara tabiyiz. Bizim aşağımızda kişilerin varlığı iddiasında değiliz. Fakat hiçbir hiyerarşik üst de tanımıyoruz. En kıdemsizin en kıdemliden veya isim yapmış olandan farkı yoktur. Avukatlar tarih boyu köle kullanmadılar ama hiçbir zaman efendileri de olmadı. (Molierac)

Kısaca bize kendinizi tanıtır mısınız? 1977 doğumluyum. İlkokuldan yüksek lisansa kadar olan eğitimimi Türkiye’de yaptım. Hukuk Fakültesi’nden sonra bir sene avukatlık stajı yaptım ve iki sene de avukatlık mesleğini icra ettim. Sonrasında Fransız devlet bursuna başvurdum ve bu burs sayesinde Strazburg’da uluslararası hukuk alanında yüksek lisans ve doktora yaptım ve hukuk doktoru ünvanını aldım. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) beş sene süreyle uzman genç hukukçu olarak görev yaptıktan sonra, 2012-2013 akademik yılında Réunion Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde öğretim görevlisi olarak çalıştım. Fransa’nın Afrika kıtasına yakın küçük tropikal ve kozmopolit adasında böyle bir deneyim sahibi olduğum için kendimi şanslı hissediyorum. Ancak, Réunion adası ile sevdiklerimin yaşadığı Fransa ve Türkiye arasındaki mesafe bir seneden sonra fazla gelmeye başladığı için Strazburg’a geri dönmeye karar verdim. Réunion adasındayken, Paris Barosu Avukatlık Okulu’nun sınavlarını başarıyla bitirdim ve sonrasında, Strazburg’ta serbest avukat olarak çalışmaya başladım. Üniversite’den vazgeçemediğim için, avukatlık mesleğinin yanında Strazburg Üniversitesi Hukuk Fakültesinde 1 ve 3. sınıflara grup dersleri (TD) vermeye devam ediyorum. Neden hukuk okumayı seçtiniz? Açık konuşmak gerekirse, ilk başlarda, hukukçu olma aklımın ucundan bile geçmiyordu. Edebiyata ilgiliydim ve üniversitede edebiyat bölümünü okumayı istiyordum. Ama üniversite tercihlerinin yapılmasına az kala hukuk ile edebiyat arasında gidip gelmeye başladım. Bunda okuduğum bazı kitaplar etkili oldu. En son, babamın bir arkadaşı ile konuşmam bendeki bu kararsızlığı giderdi ve hukuk okumaya kesin bir şekilde karar verdim. Üniversite 1. sınıftan beri hukuk bende bir tutku haline geldi ve bu tutku halen ilk günkü gibi canlı. Şu anda hukukun dışında başka bir alanda çalışma benim için mümkün

Gençler için: sonuna kadar okumak mı yoksa bir an önce çalışmak mı? Ben sonuna kadar okudum çünkü bireysel gelişimime, ekonomik gelişimden daha çok önem verdim. Ama hiç pişman olmadım, çünkü yapmak istediğim şeyi yaptım. Gençlere önerim, kesinlikle üniversiteyi okumaları. Her zaman çalışabilirler ama her zaman okuyamazlar. Üniversiteden sonra imkânları elveriyorsa ve seviyorlarsa yüksek lisans ve doktora yapmalarını tavsiye ederim.

görünmüyor. Gençlere hukuk okumayı tavsiye eder misiniz ve neden? Elbette ki tavsiye ederim, ama hukuk sevildiği zaman başarılır. Gençlere sevmeleri halinde hukuk okumalarını iki nedenden dolayı öneririm. İlk olarak, hukuk fakültesini bitirdikleri zaman çok sayıda iş imkânına sahip olabilirler. İsterlerse avukat, hâkim, savcı, noter, icra müdürü / memuru olabilirler. Uluslararası kurumlarda çalışabilirler ve doktora yapmaları halinde üniversitede hoca olarak çalışabilirler. Gençlere hukuk okumalarını tavsiye etmemin ikinci nedeni, hukukun kendilerinin hayata ve geleceğe bakış açısını değiştirecek olmasıdır. Hukuk mantığı ve hukukî bakış açısı hayatın birçok alanına başka bir vizyonla bakmalarını sağlayacaktır. Bunun da çok önemli olduğunu düşünüyorum. Vatandaşlarımız hak aramasını biliyorlar mı? Bilmiyorlarsa, ne yapmalılar, nasıl yapmalılar? Ne yazık ki vatandaşlarımız haklarını çok iyi bilmiyorlar. Hukuki bir konu hakkında bilgi almak istedikleri zaman, internet üzerinden arama yapmayı tercih ediyorlar. Hâlbuki bu şekilde alınan bilgi her zaman doğru olmayabiliyor ve ilgili şahıs, kendi hakları ile ilgili olarak yanlış bilgi sahibi olabiliyor. Bunu yapmak yerine, bir avukattan randevu alıp yüz yüze görüşmelerini ve hakları konusunda detaylı ve sağlıklı bilgi edinmelerini öneririm. Bunun

yanında, vatandaşlara gerekli olan hukukî bilgiyi ve yardımı en kısa zamanda elde etmelerini öneririm çünkü geç alınan hukukî yardım bir anlam ifade etmeyebiliyor. Özellikle uyuşmazlıklar mahkeme önüne gelmeden önce hukukî yardım almak, ileride ortaya çıkabilecek sorunlar konusunda tedbir almak için önemli olabiliyor. Sizin büronun açılışını ve hangi tür davalara baktığınızı, kaç avukat olduğunuzu anlatır mısınız? Yaklaşık iki sene önce, AİHM’de çalışırken tanıştığım bir Fransız arkadaşımla, çalıştığımız büyük bir hukuk bürosundan ayrılıp beraber ulusal ve uluslararası uyuşmazlıklarla ilgilenen bir hukuk bürosu kurduk. Hukuk büromuzda üç avukat, bir hukukçu ve sürekli sayıları değişen hukukçu / avukat stajyerlerimiz bulunmaktadır. Strazburg Türk Konsolosluğu’nun tam karşısında bulunan ve günden güne büyüyen hukuk büromuzun açılışının birinci yıldönümünü değerli dostlarımızla birlikte kutladık. Ben, boşanma davaları, ceza davaları, ticarî ve alacak davaları, AİHM önündeki davalar, uluslararası çocuk kaçırma davaları, oturum kartı, vatandaşlık, iltica ve sınır dışı gibi yabancılar hukuku kapsamına giren davalar ile ilgileniyorum. Ayrıca, Fransa’da verilen boşanma kararlarının Türkiye’de tanıma ve tenfizi için de müvekkillere yardımcı oluyorum. Büromuzda altı dil konuşulmakta ve hukukun birçok alanında hizmet vermekteyiz. Strazburg ve çevresindeki davaların yanında, Türkiye’den, Rus-

Hukuki sorunları olup da sizinle iletişime geçmek isteyen vatandaşlarımız size nasıl ulaşabilir? Büro adresim Strazburg Türk Konsolosluğunun tam karşısında olup iletişim bilgilerim şu şekildedir: Adres: 5 Rue Auguste Lamey 67000 Strasbourg. Telefon: 03.88.36.11.47. Fax: 09.82.63.52.74 Mail: eu@avukat-kilinc.com Hukuk büromuzda dikkat ettiğimiz en önemli hususlardan bir tanesi, müvekkillerin mesajlarına ve telefonlarına her zaman cevap verilmesini sağlamaktır. Müsait olmadığımız zaman ise mümkün mertebe en kısa sürede ilgili şahsa geri dönüş yapmaya çalışıyoruz. Vatandaşlarımıza başka mesajlarınız var mı? Avukatlık mesleğinde güven en önemli husustur. Sizinle aynı dili, aynı kültürü ve aynı tarihi paylaşan avukatlarda güveni bulmak daha kolaydır. Avukatlık meslek ilkelerine ve insanî değerlere saygı konusunda hassas olan hukuk büromuz, hiçbir ayrım gözetilmeksizin herkesin adalete ve hukuka ihtiyacı olduğu inancındadır. Müvekkillerimizin haklarını ve çıkarlarını karşılıklı güven duygusuyla taviz vermeden korumak ve savunmak temel ilkemizdir. Barodaki, Üniversite’deki ve AİHM’deki tecrübelerimle birlikte, Türk ve Fransız hukuku ile Avrupa hukukundaki bilgilerimi müvekkillerimin hizmetine sunmak beni mutlu etmektedir.


30

T.C. STRAZBURG BAŞKONSOLOSLUĞU EĞİTİM ATAŞELİĞİ FAALİYETLERİ “TÜRKÇE’Yİ GÜZEL KONUŞMA, DİKSİYON VE DRAMA KURSU” HAKKINDA DUYURU

Sevgili Öğrenciler ve Saygıdeğer Veliler, İçinde bulunduğumuz 2016- 2017 yılı eğitim-öğretim yılı içinde Eğitim Ataşeliğimiz faaliyetlerinin içinde öncelikle Strazburg’da daha sonra ise diğer şehirlerde olmak üzere bir dizi ek eğitim ve kültür faaliyetleri yürütmeyi tasarlamaktadır. Türkçe dünyanın en çok konuşulan ilk beş dilinden birisidir ve farklı lehçeleriyle birlikte 220 milyondan fazla insan Türkçe konuşmaktadır. Ülkemizden uzakta, gurbette yetişen çocuklarımızın ve gençlerimizin Türkçeyi en iyi şekilde ve güzel bir telaffuzla öğrenmeleri anne-babalarımız ve bizlerin en büyük dileğidir. 1978 yılından bu yana verilen Türk Kültürü ve Türkçe Dersleri sayesinde çocuklarımız ilk ve ortaokul düzeyinde Türkçeyi öğrenmektedir. Ancak, öğrencilerimiz ders dışında ve ailesiyle yaptığı konuşmalar haricinde uygulama yapma imkanı bulamamaktadır. Bir dili en iyi şekilde öğrenmenin yolu şüphesiz sürekli konuşmak ve sosyal ortamlarda uygulama yapmakla mümkün

olabilmektedir. Yurtdışında farklı kültürlerin etkisi altında Türkçeyi öğrenen çocuklarımız ve gençlerimiz, Türkiye’ye yaz tatilinde gittiklerinde belki de akrabalarıyla veya Türkiye’deki yaşıtlarıyla olan diyaloglarında bazı zorluklar çekebilirler. Şunu unutmayalım ki, farklı bir dil yapısına sahip kültürlerin etkisi altında kalan çocuklarımızın, gelecekte Türkiye’de bir hayat kurmaları veya Türkiye ile bağlantılı meslekler seçmeleri halinde, kendilerinin özellikle okuma ve konuşma alanında Türkiye’de konuşulan Türkçeyi daha yoğun bir şekilde öğrenmelerine ihtiyaç bulunmaktadır. İşte bu nedenle Başkonsolosluğumuz Eğitim Ataşeliği, sizlere yeni bir hizmet sunmak arzusuyla, çocuklarımız için “Türkçeyi güzel konuşma, Diksiyon ve Drama” kursu açmıştır. Daha önce drama ve diksiyon eğitimi konusunda çalışmalar yapmış ve çeşitli projelerde yer almış Türkçe ve Türk Kültürü Dersleri öğretmenlerimizden Şevket Tüfekçi, Ataşeliğimiz bünyesinde

arzu eden 9-13 yaş aralığındaki çocuklarımız için ücretsiz olarak bir kurs düzenleyecektir. Hedefimiz, yetenekli çocuklarımızın, topluluk önünde heyecanlanmadan konuşmalarını, güzel şiirler okuyabilmelerini, kendi düşüncelerini doğru kelimeler seçerek ifade edebilmelerini ve beden dillerini kullanmayı öğrenmelerini sağlamaktır. Çocuklarımızın bu kurslara katılabilmeleri için bir yetenek yarışmasına katılması gerekmektedir. Yarışma sonunda başarılı olan çocuklarımız Kasım ayından itibaren kurslara katılabilecektir. Eğitim yılı sonuna kadar devam edecek kurslarımız, okulların ara dönem tatillerine uyumlu bir şekilde düzenlenecek olup, yıl sonunda çalışılan konulara bağlı bir aktivite ile sona erecektir. Yarışma ve kursla ilgili ilanlarımızı inceleyebilir ve Ekim ayı sonuna kadar, Başkonsolosluğumuz Eğitim Ataşeliğinin aşağıda belirtilen telefonu ve e-posta adresi yoluyla başvuru formlarını edinebilirsiniz. İlgilenenlere saygıyla duyurulur.

“ TÜRKÇE BAKALORYA SINAVINA HAZIRLIK KURSLARI” HAKKINDA DUYURU

“Sevgili Öğrenciler ve Saygıdeğer Veliler, İçinde bulunduğumuz 2016- 2017 yılı eğitim-öğretim yılı içinde Eğitim Ataşeliğimiz faaliyetlerinin içinde öncelikle Strazburg’da daha sonra ise diğer şehirlerde olmak üzere bir dizi ek eğitim ve kültür faaliyetleri yürütmeyi tasarlamaktadır. Türkçe dünyanın en çok konuşulan ilk beş dilinden birisidir ve farklı lehçeleriyle birlikte 220 milyondan fazla insan Türkçe konuşmaktadır. Ülkemizden uzakta, gurbette yeti-

şen çocuklarımızın ve gençlerimizin Türkçe’yi en iyi şekilde öğrenmeleri hepimizin dileğidir. 1978 yılından bu yana verilen Türk Kültürü ve Türkçe Dersleri sayesinde çocuklarımız ilk ve ortaokul düzeyinde Türkçe’yi öğrenmektedir. Lise düzeyinde ise çocuklarımızın maalesef bu eğitimden faydalanma imkanı şu an için bulunmamaktadır. İşte bu eksikliği gidermek amacıyla, Türkçe ve Türk Kültürü Öğretmenimiz ve Eğitim Ataşeliğimiz Koordinatörü Suat Öz tarafından,

2016-2017 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI MESAJI

“Sevgili Öğrenciler, Kıymetli Veliler ve Değerli Öğretmenler, Bir yaz dönemi daha geçti ve okullar açıldı. Geçtiğimiz yaz dönemi içinde, ülkemiz 15 Temmuz 2016 tarihinde milli iradeyi, demokrasiyi, hukuk devletini ve halkımızın sarsılmaz birliğini hedef alan alçak bir darbe girişimine maruz kaldı. Milletimizin evlatları, genciyle, yaşlısıyla, kadını ve erkeği ile hatta çocuklarıyla birlikte bu hain darbe girişimine canını, kanını ortaya koyarak karşı koydu. Hayatını kaybeden şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyor, geride kalan ailelerine ve çocuklarına sabırlar diliyor, yaralanan gazilerimize de bu ulvi müdafaaları için tekrar şükranlarımızı sunuyoruz. Türkiye’de bu yıl Kurban Bayramı tatili nedeniyle 19 Eylül 2016’da başlayan 2016-2017 eğitim-öğretim yılı Fransa’da 1 Eylül 2016 tarihi itibarıyla başladı. Bu vesileyle, hepinizin geçmiş Kurban Bayramı’nı da kutlamak isterim. Her yıl olduğu gibi, bu yıl da ilkokul ve

ortaokul düzeyinde eğitim veren Fransız devlet okullarında, siz velilerimizin ve öğrencilerimizin talepleri olduğu ölçüde Türkçe dersleri verilmeye devam edecek. Geçtiğimiz yıl görevleri sona erip Türkiye’ye dönen öğretmenlerimizin yerine gelecek yeni öğretmenlerimizin Ekim ayı içinde görevlerine başlamalarını bekliyoruz. Bu yıl, bölgemizdeki Mulhouse, Nancy ve Obernai gibi bazı şehir ve kasabalarımızda, velilerimizin ve öğrencilerimizin artan talepleri doğrultusunda birçok yeni Türkçe sınıfları açılmasından son derece memnuniyet duymaktayız. Buna karşılık, Türkiye’den ek öğretmen taleplerimizin tamamını şimdilik karşılayabilmiş değiliz. Önümüzdeki Ocak ayından itibaren artan talepleri karşılamak için ek öğretmen talebimizi yineleyeceğiz. Çocuklarımızın okul başarısı için, kendilerine duydukları özgüvenin artması için ve sağlıklı bir Fransızca öğrenimi için Türkçe derslerine katılım hayati bir önem taşımaktadır. Ayrıca

Bakalorya sınavına Türkçe’yi de seçerek girmeyi planlayan lise öğrencilerimiz için Ataşeliğimiz nezdinde ücretsiz olarak Türkçe Bakalorya Sınavı’na hazırlık kursları düzenlenecektir. Kurslara katılan öğrencilerimiz, bu sayede girecekleri Bakalorya sınavı notlarını yükseltme imkanına kavuşabileceklerdir. Kasım 2016 ayında başlayacak ve Haziran 2017 ayında sona erecek Türkçe hazırlık kurslarına katılmak isteyen Lise-1, Lise-2 ve Lise son

anne babalarımızın, çocuklarını gönderdikleri okulun yönetim birimlerinde ve yine Türk Okul Aile Birlikleri Derneklerinde aktif rol alması ve yönetim mekanizmalarına katılması en başta çocuklarının geleceği açısından son derece önemlidir. Bu vesileyle, geçtiğimiz yıl boyunca, Türkçe ve Türk Kültürü Dersleri’nin yaşatılması yönünde bizlere yardımlarını esirgemeyen, çaba sarfeden, yılmadan usanmadan çalışan velilerimize ve Okul Aile Birliklerimize teşekkür ederiz. Gurbette yetişen yeni nesillerimizin kendi dilleri ve kültürlerinden kopmadan yaşayabilmeleri için hep birlikte canla başla çalışmaya devam edeceğiz. Bu yeni eğitim-öğretim döneminde hepinizin derslerinde başarılı olmaları hem ailelerinizi mutlu edecek hem de sizler istediğiniz mesleklere sahip olacaksınız. Sizler, yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın çocukları olarak, en iyi eğitimleri alarak, içinde yaşadığınız ülkeye asimile olmadan daha iyi uyum sağlayacak hem de çağdaş uygarlık seviyesinin

sınıf öğrencilerimizin Ekim ayı sonuna kadar Ataşeliğimiz nezdinde kesin kayıt işlemlerini yaptırmaları gerekmektedir. (Söz konusu Türkçe kursları, lise ders programlarına göre gerçekleştirilecek olup, ara tatillerde ders yapılmayacaktır.) Duyurduğumuz ilanları inceleyebilir ve Başkonsolosluğumuz Eğitim Ataşeliğinin aşağıda belirtilen telefonu ve e-posta adresi yoluyla başvuru yapabilirsiniz. İlgilenenlere saygıyla duyurulur. üstünde bir hayata kavuşacaksınız. Yurtdışındaki okullarda eğitim alan öğrenciler olarak, Türkçe’nin yanında farklı diller konuşabilecek ve bu sayede iş hayatında karşınıza çıkan inanılmaz güzel fırsatları değerlendirebileceksiniz. Anne ve babalarınız sizlerle gurur duyacaklar. Hayatta en hakiki gerçeğin bilim olduğunu unutmadan, hep ilim ve irfan sahibi gençler ve vatandaşlar olmak için çalışmalısınız. Zira, aklın ve bilimin süzgecinden geçmeyen her şey batıldır. Aydınlık yarınların güvencesi, hiç kuşkusuz geleceğimizin teminatı olan siz çocuklarımızın ve gençlerimizin, okuyan, araştıran, sorgulayan ve en önemlisi akleden bir nesil olmanız tek amaçtır. Bu düşüncelerle, 2016-2017 eğitimöğretim yılının öğrencilerimize, velilerimize ve öğretmenlerimize hayırlar getirmesini temenni ediyor, sağlıklı ve başarılı bir öğretim yılı geçirmenizi temenni ediyorum. Gül Etkin Konsolos / Eğitim Ataşesi Vekili”


TOLGA TURAN Empati tolgatr35@gmail.com

HÜZNÜM KASIRGALAR GİBİ

Eksilip giden nice şeyler vardır insan hayatında. Hani derler ya bir senden bir benden diye. Değişen ne vardı savrulup giden yüreğim mi yoksa kimse için uğramadığı tek başına bırakılan sensizliğim mi? Bir şafak vakti seni solumak istedim yüreğimde onca çığlıklarıma

Bam Teli

ŞAHİSMAİL KAYA sahismail@web.de

MİLLETÇE SAĞDUYULU OLMALIYIZ Kıymetli okurlarım; hayatımızın en kara gecesidir 15 Temmuz, evvela bu kara gecede hayatını kaybeden, gerek güvenlik görevlisi, gerekse de sivil halkımıza Cenabı Allah’tan rahmet diliyorum. Milletimizi hedef alan bu gözü dönmüş cani ve canileri milletçe asla unutmayacağız. Ekranlarda o görüntüleri izlerken, sivil halkın ve Parlamento’nun tepesine bomba yağdıranları, ülkemizin Cumhurbaş-

inat. Yorgunum öyle ki hüznüm var kasırgalar gibi, bu öyle bir kasırga ki çürümüş gecelerimin tün karanlığına inat. Hayallerimi görsen sanki donmuş yüzümde öyle bir uçurum var ki ne yarısı gülmek ne yarısı ağlamak, Mona Liza bile şaşkın bir ifadede. Ben istemesem de içimde sürekli büyüyen beni adeta kendime getiren delice hoyrat rüzgârlar var artık ömrümün son günlerinde. Ömrümün son günleri dedim ya hayatımın takvim sayfalarından gençliğimde olduğu gibi çabuk

kanına kaldığı otelde saldırıda bulunanları televizyon ekranlarından izlerken, bunlar bizim askerimiz mi yoksa bunlar düşman askeri mi diye kara kara düşünmeye başladım. Bir yanda halkın parasıyla maaş alıp, üniforma giyerek, her türlü imkânlara sahip olan bu gözü dönmüş canileri izlerken, yazıklar olsun sizlere diyerek onlarca kez ağzımı bozmak zorunda kaldım. Nasıl bir zihniyet ki nasıl bir caniler ki, nasıl bir haleti ruhiye ki, Diyarbakır’dan F–16 ile havalanarak, bir yanda PKK’yı, bir yanda Parlamento’yu bir yanda da sivil halkın üzerine bomba yağdırıyor bu gözü dönmüş vatan hainleri. Kıymetli okurlarım; nerede hata yaptık, bunu siyasi iradenin ve halkımızın gözden geçirerek gerekli tedbirleri alması gerekir diye düşünüyorum. Eğitim ve öğretim asla özelleştirilemez, iç güvenlik asla başkalarının keyfine ve kullanım alanına terk edilemez. Ben siyasetçi değilim sadece bir basın mensubuyum, beni derinden yaralayan bu olay ve olaylar eğer bir güvenlik boşluğundan kaynaklanıyorsa, burada ihmali olanlara da hukukun çerçevesinde gerekli cezai işlemler

Yaşadığım Şehir

Halil ÖZSOY

Hayırlısı...

çabuk koparmak istemiyorum nedense. Belki zamana karşı yenildim itiraf ediyorum kabul ama bir türlü pes edemiyorum. Beyaz bayrak sallamak gelmiyor işgal ettiğim yaşam kalemin burçlarından. Tüm sevinçlerime karşın sanki koca bir kentin yükü var omuzlarımda işte bu yüzden dönüşüveriyor birden sevinçlerim üzüntülerime. Gecenin karanlığı yıkılır gölgelerime, yıkılırken harabeye çevirir. Hani derim ya hep yenik düştüğüm zamana karşı kırıklarım olan devasa ay-

ozsoyhalil@hotmail.fr

Uzunca süren bir tatil döneminin ardından yeniden sizlerle olmaktan mutluyum. Malumunuz olduğu üzere günler, ardı ardına hızlı bir şekilde görevini tamamlayıp bizleri terkediyor. Haftaların, ayların, mevsimlerin ve senelerin terkettiği gibi. Ömürden bir yaprak düşüyor her zaman diliminde. Hızla tükenen zaman diliminin hayatımızdan götürdükleri olduğu gibi getirdikleri de oluyor. Yeni doğan yavrularımız yeniden, yeni serüvenleri başlatma görevini üstleniyorlar. Hayatımıza yeni ve farklı anlamlar katıyor, yeni sorum-

nalar. İçimde nice dereler akar denizlere ulaşır mı bilemem herkese sözüm geçer de bir tek kendime geçmez nedense. Sözün geçmediği namelerin yükseldiği semalara inat yüreğim doğar dolar taşar ama içimde olur her şey dışarıya sızmandan güneşin ışıklarına inat. Bilmem size olur mu? Rüzgâr tersine eser mi? Ya da rüzgârın tersine esmesini istediğin bir an olmadık zamanlarda derin bir sızıyla uyanıp yüreğinin odacıkları bir bir kararıp kapıları kapanır mı? Ağrı yapmadan ses çıkar-

31

madan usulca yavaş yavaş. Hüznüm kasırgalar gibi ne zaman esip ne zaman durur bilemem. Tıpkı bir at terbiyecisi gibi şahlanacak atı önceden bilecek şahlanmadan durdurabilecek gibi. Her şeyini yanına koysan da yine de bir ağrı hissedersin bir anda gecenin karanlığını yıkan düşüncelerine inat. Sen yenik düşerken zamana inat işte o zaman senin kasırgalarla boğuşan hüznünle yok olup gider senin bile tahmin edemediğin çok uzak terki diyarlara.

de geciktirilmemeli. Kıymetli okurlarım; bütün bunların temelinde gelen en başta eğitim ve güvenlik gibi hassas konuları başkalarının keyfine ve güdümüne bırakmamalı. Tez elden en başta Eğitim ve Öğretim gibi bir ülkenin geleceğini belirleyen bu önemli konuyu bir an evvel devlet gündemine almalı diye düşünüyorum. Halkımızın hiçbir siyasi ve diğer ayrımları yapmadan ülkeye ve devlete sahip çıkması son derece önem arz ederken, mevcut hükümetin de halkımızı kucaklayarak demokrasimizden sapmadan halkımızın yaralarını sararak daha da insan haklarını ve demokratik yolları açan yeni yasa ve uygulamalarla, Türkiye’mizi dünya da hak ettiği uygarlık seviyesine ulaştırmasını temenni ederek köşe yazıma son vermek istiyorum. Tekrar hayatını kaybeden güvenlik görevlisi ve sivil halkımıza Allah’ tan rahmet diliyorum. Milletçe bunun da üstesinde geliriz evelallah yeter ki birbirimize sevgi, saygı ve de millet bütünlüğümüzü bozmadan yolumuza devam edelim. Hoşçakalın, dostça kalın kıymetli okurlarım.

luluklar yüklüyorlar. Okullar 1 Eylül itibariyle bulunduğumuz bölgelerde açılmaya, eğitim, öğretim dönemini işlemeye başladılar. Her kesimden insan evlatlarını okullara gönderdiler. İyi bir eğitim alıp, yavrularının iyi yerlere, kaliteli seviyelere, aldıkları eğitim sayesinde ulaşabilmelerini temenni etmekteler. Fakat büyük çoğunluğumuz eğitimin okulda alındığını sanmakta ve bütün yükü öğretmen arkadaşlara yüklemekteler. Eğitimin aile, okul ve sokak üçgeninde geliştiğini unutmaktalar. Ailede alınacak eğitim diğerlerinin de düzenli ve doğru bir şekilde işlemesini sağlayacaktır. Aksi takdirde bir taraf eksik kalacak, gençlerimiz çıktıkları uzun serüvende bocalama dönemleri geçirecek, zorlanacaklardır. Onlara ebeveynler olarak elimizden gelen desteği ve yardımı vermeli, üzerimize düşen sorumluluk-

ları harfiyen yerine getirmeliyiz. Toplumları bireyler oluşturur. İyi donanımlı, eğitimli gençler, toplumların can damarlarıdır. Gelecek, ailelerin, öğretmenlerin sayesinde şekillenecek, gençlerimizin omuzlarında yükselecektir. İşte bu yüzden hepimiz uyanık olmalı, gereken neyse yapmalıyız. Neme lazımcılıktan uzak, bilinçli bir şekilde, emin adımlarla, geleceğe hep birlikte yürümeliyiz. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün de belirttiği gibi, "Çocuklar geleceğimizin güvencesi, yaşama sevincimizdir. Bugünün çocuğunu, yarının büyüğü olarak yetiştirmek hepimizin insanlık görevidir." Tüm yavrularımıza, gençlerimize başarı dolu bir eğitim dönemi geçirmelerini, ailelerimize ve öğretmenlerimize sabır, sevgi, özveri dolu öğretim dönemi geçirmelerini dilerim. Rabbim hepimizin yar ve yardımcısı olsun. Sağlıcakla kalın.


32


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.