117objektif

Page 1

Aralık / Décembre 2016 No: 117

Herkese eşit mesafede...

www.objektifgazete.fr

Yeni sitemiz hazır!

Gazeteniz OBJEKTİF’in web sitesi artık size bir ‘tık’ uzaklığında! www.objektifgazete.fr adresinden bizi daha yakından takip edebilir, görüş ve eleştirilerinizi bize kolayca ulaştırabilirsiniz.

24 Kasım Öğretmenler Günü coşkuyla kutlandı

« Bakanlar Kurulu kararı ile Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 11 Kasım 1928’de Başöğretmen unvanına lâyık kılındı ve bu karar 24 Kasım 1928’de ilan edildi. 26 Kasım 1992 yılında ise resmî olarak 24 Kasım Öğretmenler Günü ilan edildi. » Öğretmenler Günü, her yerde olduğu gibi, Fransa’nın Strasbourg ve Almanya’nın Karlsruhe şehirlerinde de coşkuyla kutlandı…

Strasbourg

S:31

Strasbourg’ta teröre tepki mitingi yapıldı

‘Teröre Lanet / Demokrasiye Davet’ isimli terörü kınama mitingi, Strasbourg kentinin ‘La Bourse’ meydanında 26 Kasım 2016 tarihinde yapıldı. Mitinge bayraklarını kapan bine yakın vatandaşımız katıldı. S:24

Karlsruhe S:22

Chp Kasım’da da etkindi

CHP Strasbourg Birliği, Kasım ayında üç önemli etkinliğe imza attı. 6 Kasım’daki kahvaltı buluşması ve Cumhuriyet gazetesi gözaltılarını protesto toplantısını, 10 Kasım’daki Veda filmi ve Şaban Sevinç’in konuşması izledi. S:21

Vésale Destek Kursları’ndan başarılı atak

Tel: +336 81 48 55 39

info@objektifgazete.fr

www.objektifgazete.fr

Ahmet SAVAŞ, sahibi olduğu Vésale okulu ile öğrencilere ve yetişkinlere destek kursları veriyor. Kursların başarıyla sürdüğünü belirten SAVAŞ, gazetemiz aracılığıyla vatandaşlarımıza önemli bilgiler verdi… S:6



2017 SATIŞLARIMIZ SÜRMEKTEDİR!


4

YAZIYORUM ALİ BAŞARAN Eğitimci - Yazar abasaran1@hotmail.com

NOEL YA DA YILBAŞI AĞACI

İçinde bulunduğumuz şu günler, Avrupa’nın her tarafında şehirler, evler süsleniyor, altına -özellikle çocuklar için- konan hediyelerle sevinç kaynağı oluyor çam ağacları. Noel ağacı veya yılbaşı ağacı, Noel ve yılbaşında kullanılmak üzere, ışıklarla ve çeşitli süs eşyalarıyla donatılmış çam ağacıdır. Peki yılbaşı ya da Noel çamının tarihçesi nedir? Niçin çam ağacı? Noel ağacı, Pagan dönemi yani tek tanrı inancından önceki geleneklerinden gelen bir ritüeldir. Bazı kaynaklar, I.Constant tarafından IV. yüzyılda resmileşen Noel çamı geleneğinin Türk kökenli Hun göçebelerinden alınma olduğunu belirtiyorlar. Bu kaynaklara göre, dünyada her zaman yaşamağacını sembolize eden ağacın süslenmesinin Hz.İsa ile hiçbir ilişkisi yoktur. Kış eğlencelerinde “güneşin yeniden doğuşu”nu canlandırır. Bir inanışa göre Türk boyları, sadece Orta Asya’daki Türkistan’da yetişen beyaz çamı “Karanlığa karşı savaşan Tanrı”yı temsil eden en iyi ağacı olarak seçerler. Nardugan adını verdikleri bu bayramda yılın ilk gününü karanlığa karşı aydınlığın, ışığın zaferi olarak kutlarlardı. Türk boyları bu günde beyaz çamı kurdelalarla süsler, altına hediyeler kor, Tanrı’ya bağışlarda ekmek çeşitleri) bulunurlardı, dilek yaparlardı. Ailece biraraya gelir, ziyafet sofraları kurarlardı. Günümüzde hazırlanan ve kutlamalarda kullanılan Noel ya da yılbaşı ağacına ait bir başka bilginin kaynağı ise şöyle: “Yaprak dökmeyen ağaçları ve çelenkleri ölümsüz yaşamın simgesi olarak kullanmak, eski Mısırlıların, Çin-

lilerin ve Yahudilerin ortak bir geleneği idi. Avrupalı paganlar arasında yaygın olan ağaca değer verme ya da kutsal sayma, Hristiyanlığı benimsemelerinden sonra, İskandinavyalıların şeytanı korkutup kaçırmak ve Noel zamanında kuşlar için bir ağaç hazırlamak üzere ev ve ambarlarını Noel’de ağaçlarla donatma geleneği biçiminde sürdü.” Günümüzdeki Noel ağacının Almanya'nın batısından kaynaklandığı düşünülmektedir. Ortaçağ’da Adem ve Havva'yı canlandıran bir oyunun ana dekoru, cennet bahçesini temsil eden ve üzerinde elmaların bulunduğu bir çam ağacıydı. Adem ve Havva yortusunda (24 Aralık) Almanlar evlerine böyle bir cennet ağacı dikerler, üzerine Komünyon'daki kutsanmış ekmeği simgeleyen ince, hamursuz ekmek parçaları asarlardı. Bunların yerini daha sonra değişik biçimlerdeki çörekler aldı. Ayrıca bazı yerlerde İsa'yı simgeleyen mumlar eklendi. Noel mevsiminde ağaçla aynı odada Noel piramidi de bulunurdu. 16. yüzyılda Noel piramidi ve cennet ağacı birleşerek Noel ağacını oluşturdu. İngiltere'ye 19. yüzyıl başlarında ulaşan Noel ağacı, Kraliçe Victoria'nın eşi Alman Prens Albert'in desteği ile bu yüzyılın ortalarında yaygınlaştı. O dönemde Noel ağaçları, dallarına kurdela ve kâğıt zincirlerle asılmış mum, şekerleme ve keklerle süsleniyordu. Göçmen Almanların Kuzey Amerika'ya 17. yüzyılda götürdükleri Noel ağacı, 19. yüzyılda moda oldu. Gelenek Avusturya, İsviçre, Polonya ve Hollanda'da da yaygındı. Japonya ve Çin'e 19. ve 20. yüzyılda Amerikalı misyonerlerin tanıttığı Noel ağaçları ince işlenmiş kâğıt süslerle donatılmaya başlandı. Pagan dönemine ait birçok alışkanlığın günümüzün popüler kültürünün bir parçası olduğunu unutmayalım. Örneğin, nazar boncuğunun nazardan koruması, at nalının şans getirmesi gibi. Önemli olan, insanların mutlu oldukları, huzur buldukları uygulama ve bayramlarla yaşam sevincini duyumsamalarıdır.

Aralık / Décembre 2016 N° 117 www.objektifgazete.fr info@objektifgazete.fr * Aylık haber, ilan ve reklam gazetesi /Journal mensuel d’infos, d’annonces et de publicités. * İmtiyaz sahibi/Edité par: ACTIF SARL 5, Impasse des Prunelles 67820 Wittisheim

* Grafik: Mutlu Ataç * Rédacteur en Chef: Fahri Ekmekci Dağıtım Sorumlusu / Responsable de distribution Tuncer KIRÖMEROĞLU info@objektifgazete.fr

TEMSİLCİLERİMİZ SAINT-DIE, EPINAL, NANCY ve çevresi Mustafa GÜÇLÜ Tel : +33 6 07 61 09 24 KARLSRUHE ve çevresi: Hasan BELLİKLİ Tel : +49 0176 92962065

SAVERNE-SARREGUEMINESHAGUENAU - BISCHWILLER LUNEVILLE-BOUXWILLERWISSEMBOURG ve çevresi Kemal ERGÜL Tel : +33 6 70 47 09 02 MULHOUSE ve çevresi Faruk BEYAZ Tel: 0619 04 68 93

Nancy ve Metz Çevresi İhsan Çakıroğlu 06 08 57 81 71

*Baskı/Imprimé par: Imprimerie des xpertdruck / Hanau

*Objektif Gazete basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir. /Objektif promet à respecter les principes et les lois concernant le métier de presse.

*Objektif Gazete’de yayımlanan yazı, haber ve fotoğraflardan kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. /Toute reproduction de nos articles, textes d’annonces ou publicités parues dans notre journal est libre sous l’obligation de citer le nom du journal. *Dépôt Légal:

Décembre 2016

BANKA BİLGİLERİ/ Les coordonnés bancaires

IBAN: FR76 1760 7000 0170 2129 1344 932 SWIFT ( BIC ): CCBPFRPPSTR


5


Vésale destek kursları ile tam başarı… 6

Hem okul hem de iş dünyasında başarılı olarak göğsümüzü kabartan gençlerimizden birisi de Ahmet SAVAŞ. Efendiliği ve alçakgönüllüğü ile de kalplerde taht kuran Ahmet SAVAŞ, sahibi olduğu Vésale okulu ile öğrencilere ve yetişkinlere destek kursları veriyor. Öyküsünü kendi ağzından dinleyelim… « Önce okulumuzun isminin nereden geldiğini anlatayım size. Vésale bir tıpçı, anatomist. Hippokrat’ın Antik Yunan’dan kalan bigilerinin hâlâ kullanıldığı bir dönemde, 1500’lerde, kendi bakış açısını tıp dünyasına katıp bütün dünyaya yayan kişidir. Biz de, bu nedenle, yani yeni bir bakış açısıyla olaya girelim diyerek bu ismi uygun gördük. Ben 22 yaşındayım, Tıp Fakültesi 3. sınıf öğrencisiyim. Böyle bir dersane açmamın hikâyesi de şöyle: Ben 18 yaşındayken, kayıtlı olduğum tıp alanında bir dersaneye gitmiştim, orada kendi kendime bir hedef koyup söz vermiştim; üç sene sonra yani 21 yaşındayken benim de bir dersanem olacak. Hatta o zaman logolarını bile çizmeye başlamıştım, o denli kafama koymuştum. Tıp ikinci sınıftayken internet üzerin-

den bir firma açtım, tıp alanında ders vermeye başladım. Şirketin adı da QCM+ oldu, üç bin tane soru-cevap yerleştirdik siteye. Orada işler iyi gidince, o gelen bütçeyle artık Vesale’i açabiliriz dedim ve 2015’in Ağustos ayında yine internet üzerinden işe koyulduk üç ortak (şu an iki ortakla devam ediyoruz). Asıl amacımız ise özellikle Tıp Fakütesi’ne yakın bir yerde bir lokal açmaktı. Öyle ki, daha ilk yıllardan beri bunun hayalini görüyor, ‘Kiralık’ tabelalarını takip ediyordum. Şimdi bulunduğumuz yer de bir sene boyunca boştu, hep dua ettim kimse almasın diye ve sonunda bize nasip oldu. Böylece 2016’nın Mart ayında burayı açtık ve açılıştan bir hafta sonra da ‘Açık Kapı’ günü düzenledik; orada otuz kadar öğrenci toplayınca da işe tam anlamıyla başlamış olduk. Dersanemizde şu an itibariyle, tıp derslerinin yanı sıra, ilkokul, orta okul ve liseler için tüm dersler ve ayrıca da yetişkinler için fransızca dil kursları devam etmektedir. Gelecek sene de bunlara hukuk derslerini eklemeyi amaçlıyoruz. Eğer öğrenci sayımız arzuladığımız şekilde artarsa, ikinci bir lokal daha açmak da planlarımız arasında bulunmaktadır. Şimdiki halde derslerimizi altı öğretmen ve kırk üç

öğrenci ile sürdürmekteyiz. Ders ücretleri de okulumuzda uygun durumdadır; mesela tıp alanında saatlik ücretler 30-35 € ama genelde senelik olarak ödüyorlar, o da 3 000 € civarıdır. Yetişkinler saatine 25 €, diğer öğrencier ise 18 € ödüyorlar. Tıp derslerimiz Perşembe ve Cuma günleri (diğer günler ders çalışmaya geliyorlar), ilk-orta-liseler Çarşamba ve Cumartesi günleri geliyorlar derse, yetişkinlerin derslerini ise akşamları yapıyoruz. Bize gelenler şimdiye kadar hep memnun olduklarını söylediler; biz de başarılı olduklarını okul sonuçlarından anlıyoruz. Hatta biz buraya istekli gelmeyen, gayretli olmayan kişileri kabul etmeyebiliyoruz da, çünkü önemli olan para değil gerçekten başarılı olunması. Biz hafta içi hep açığız; ilgilenen vatandaşlarımız gelip bizimle görüşebilirler, onlara her türlü detayı, programlarımızı anlatıyoruz. Veliler

çekinmeden bize başvursunlar, eğer öğrenci başarılı bile olsa gelip danışsınlar, örneğin metod öğrenme, derslere farklı bakış şekli vb konularda onlara yardımcı olmaktayız, böylece daha da motive olup başarıları artıyor. Biz Pazartesi-Cuma günleri saat 1018 arası, Cumartesi günleri ise 9-18 saatleri arasında açığız. Vatandaşlarımız bize 03 88 13 70 67 veya 07 83 83 40 79 numaralı telefonlardan ulaşabilirler. Adresimiz de 2, place du Cygne 67000 Strasbourg. Kayıt için kimlik belgesi ile öğrenciler için son üç karne yetmektedir. Son mesaj olarak şunu dile getirmek isterim: bizde üniversiteye giden öğrenci sayısı ne yazık ki hâlâ yeterli düzeyde değil, bu açıdan veliler eğitim işini tez elden çok ciddiye almalılar. Kendimden biliyorum, eğitimde aile teşviği ve desteği çok önemlidir. Aman bunu ihmal etmeyelim… »


7


8


9



11


12

madığını, en azından aranan her şeyin bulunduğunu söyler dururlardı. ÇİÇEK Bu tür absürt haber yapan gazeteciPASAJI ler de ceza almaz, ayına ve çalışma hayatına devam ederdi. Bugün geliBASRİ nen noktada ise yazılı ve görsel ÇİÇEK basın, zam haberlerini vermeyi bıracicek @hotmail.fr kın, adını bile değiştirdiler: "Vergide yeniden yapılandırma"diye görsel YENİDEN YAPILANDIRDILAR basında alt yazı ile, yazılı basında ise BU DURUMDA SANA DA eh kıyısından köşesinden azıcık. ASFALTA EKMEK Korkmadan yazanlar ise parmakla BANDIRMAK KALDI! sayılabilecek kadar azlar. Gelelim taşıt alabileceklerin son duEh ne yaparsın, başa gelen çekilir. rumuna. 25Kasım'da yapılan yeniEskiden zam haberleri yapılırdı yazılı den yapılandırmaya göre 80 bin basın ve görsel yayınlar tarafından. Tl'ye alabileceğin 1600 cc hacimli bir Okuyan veya seyredenler, ertesi motorlu taşıtın vergisi 35 bin Tl. Yani gün duydun mu Sana ya şu fiyata, bu şu demek; bir araba kendine, bir benzin bu fiyata, çimento, demir, çay de devlete alacaksın. Eh bununla ve şeker bu rakama çıkmış diye söybitti mi? Hayır, bandrol altı ayda bir. lenir dururdu. Partililer tarafından Sigorta primi, lastik bakımı, üstüne eleştiriler kırla giderdi. Böyle durumde aldın mı benzin veya mazotu en larda muhalefet yandaşları atma slopahalısından, keyfinden insanın biganlar ile iktidardakilere saldırır, neceği bile gelmiyor. Ya düşünseiktidar yandaşları ise kuyrukların olnize asgari ücrete çalışan kardeşim

Mustafa Kemal Özçelik

Must.o@neuf.fr

FCPE federasyonu Vosges bölgesi Başkanı

Tel 06 16 07 15 66

Kadınlarımız ve erken yaşta evlilikler

Toplumumuzun kanayan yaralarından biri de erken yaşta yapılan evliliklerdir. Ülkemizde yapılan her 4 evlilikten birinin küçük yaşlarda yapılması, o çocukların hayatlarından çalmadır. Özellikle kız çocuklarının toplumdaki eşitsiz konumunu pekiştirmekte ve hayat tercihlerini azaltmaktadır. Hiçbir gerekçe ve mazeret kabul edilemez: yoksulluktan kurtulma isteği, mevcut durumdan kurtulma isteği, köle gibi satılma, “Evde kalırsın, yaşın geçerse kimse seni almaz” aile ve çevre baskıları, bazen bir aşk, bazen de kendini ifade etme isteği... Dikkat edilmesi gerekilen en önemli konulardan biri, özellikle kız çocuklarının eğitime dâhil edilmesi, kadınların ekonomik anlamda özgürlüğünün sağlanması, kadınların iş kurma ve meslek edinmelerinin sağlanması, cinsel istismar,

bunları ödemen için, sadece 45 bin Tl'lik araba alabilmen için 26 veya 28 ay arası devlete çalışacaksın hiç yemeden içmeden. Daha doğrusu maaşa dokunmadan. Bir de 45 bin ekledin mi etti sana 6 sene. Bu durumda şöyle açıklayayım: Hani övündüğümüz duble yollar, yapılan köprüler var ya! Oralardan geçen geçsin sana ne. İşte sana düşen, alacaksın eline tenekeden yapma mangalı, ilişeceksin köprünün veya duble yolların yanıbaşına. Alacaksın çakma sucuk, ucuz tavuk yakacaksın mangalı seyredeceksin gelen geçen o hayalindeki vasıtaları (çakma dememin sebebi, 45 Tl'ye kıyma olursa, 10 Tl'ye sucuk olmaz, olursa da çakma olur). Onları seyrederken istem dışı hareketle sakın ha sana burada neden mangal yakıyorsun, yasak olduğunu bilmiyor musun diye yaklaşan olursa, karşı gelmeden boynu bükükleri oyna. Sen de mi protesto edenlerdensin dendi mi, mazallah

cinsiyet ayrımcılığı ve toplumsal halk sağlığı konularında toplumun bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Bunları yapmaya özen gösterirsek eğer, değerleri yüksek, sağlıklı bir toplum olma yolunda ilerleyebiliriz. Genel anlamda, maalesef, Türkiyemizde, kadınlar üzerindeki zihniyet değişmedikçe, çok büyük bir ilerleme katledemiyeceğimizi düşünüyorum. Her gün, haberlerde, gazetelerde, kadınlara yapılan eziyetin, zulmün birçok örneğini görüyoruz. Bu örnekleri söylemeye bile dilim varmıyor. Çoğu zaman anne ve babalarının da rızasıyla, din görevlilerimizin her alanda ikâz etmesine rağmen « resmi nikah olmadan, imam nikâhı kıyılamaz » diye, imam nikâhı adı altında, genç kızları kandırarak, aldatarak, evlenen yaşlı başlı insan örnekleriyle dolu. Maalesef, kadınların sadece ev işleriyle ilgilenmesi ve çocuklara bakması gerektiğini söyleyen insanlarla dolu. Kız çocuğu okuyup da ne yapacak diyenlerin zihniyetini ve düşüncesini hep birlikte değiştirmedikçe, toplum olarak büyük bir ilerleme ve gelişme katedemeyiz. Halbuki, tarih kadınlarımızın ve annelerimizin kahramalɪklarɪyla dolu. Cumhuriyetimizin ilk yıllarında, 1926 - 1934 yılları arasında gerçekleştirilen Atatürk Devrimlerinin büyük bir kısmı, kadınlarımızın sosyal ve kültürel alanlarda, eğitimde, hukukta, aile içinde, çalışma hayatında, toplumsal ya-

ne münasebet, benim haddime mi devlete karşı gelmek, yapılan yolu köprüyü izleyerek manzaranın tadını çıkarıyorum de. Yoksa olağanüstü halden yargılanırsın, iktidara muhalefetten, haberin ola. Bu yazdıklarımın tamamı seni ve beni ilgilendiriyor diye bak çözüm ara, yoksa en sonunda nasıl olsa cenaze arabanın Mercedes marka olacağı kesin. Ta ki diğer markalar daha konforlusunu yapıp piyasaya sürene kadar. Uzun sözün kısası diyelim ki 100 bin liralık bir vasıta beğendin, alacaksın. İşte o zaman buna tam tamına 170 bin Tl ödeyerek sahip olabilirsin. 70 bin Tl özel tüketim vergisi oluyor kardeşim. Zaten özel tüketenlerin bunlarla uğraşacak zamanı yok, bankacıları işleri halledip anahtarı teslim ediyorlar. Sakın 1600 cc hacimli olanı geçme, ödeyeceğin rakam ikiye katlanıyor; bilgilerinize…

şamda ve siyasette erkeklerle eşit haklara sahip olmasını hedeflemiştir. Bu konuda yapılan yasal düzenlemeler, Cumhuriyetimizin toplumsal alanda yapılan en önemli yeniliklerdendir ve birçok Avrupa ülkesinden daha önce gerçekleştirilmiştir. Fransa ve İtalya’da kadınlara 1946’da, İsviçre’de ise 1971’de seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır. Atatürk'ün girişimiyle kadınlarımızın iktisadî ve siyasal yaşama katılmaları yönünde bir dizi değişiklik yapılarak, 1930'da belediye seçimlerinde seçme, 1933'te çıkarılan Köy Kanunu'yla muhtar seçme ve köy heyetine seçilme, 5 Aralık 1934'te Anayasa'da yapılan bir değişiklikle de milletvekili seçme ve seçilme hakları tanınmıştır. Kadınlarımıza verilen ve tanınan haklarla Türkiyemizdeki kadınlarımızın çok daha iyi yerlerde olması gerektiğini, bunun için her alanda onlarla birlikte mücadele etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Gelişmiş ülkeler arasına katılmak istiyorsak, bunun, sadece ekonomik açıdan değil, soysal, kültürel ve siyasal değerler açısından gençlerimizin ve kadınlarımızın durumlarını düzeltmekle mümkün olacağını düşünüyorum. Onları susturmak değil, her alanda kendilerini ifade edebilmeleri için zemin hazırlamamız gerektiğini savunuyorum.

Okuyucu ve firmadan özür duyurusu

Gazetemizin geçen ay yayımlanan 116. sayısında (Kasım 2016), beşinci sayfada yer alan ALTINBAŞ Strasbourg reklamında, hiçbir kastımız olmadan, firma aleyhine olabilecek bazı ibareler sehven yazılmıştır. Hem firmadan hem de okuyucularımızdan özür dileriz. Objektif Gazete



14

Adem GÜRSAL a.gursal@hotmail.com

ABD İÇİN ''ENDİŞELİYİZ''

Amerikan halkı Donald Trump'ı seçerek sürpriz yaptı, kamuoyu araştırma şirketlerini, medyayı ve kendi partisinden bile seçilemeyeceğini söyleyen kişileri de ters köşeye yatırdı. Trump, seçiciler kurulunda 289 delegeyi alarak açık farkla rakibi Hillary Clinton'ı geçerek yeni ABD başkanı seçildi. Trump adaylığını açıkladığında herkes onu hafife aldı. Pek çok Amerikalı “Donald Trump başkan adayı mı? Bu bir şaka mı? Bu siyasetten anlamaz ki!” diye alay etti... Hillary Clinton ilk günden başkan gözüyle baktılar. Anketler hep Clinton'un önde olduğunu söyledi. Medyadaki önemli yazarlar Hillary Clinton’ın başkanlığına kesin gözüyle bakarlardı. Ama ABD halkı son sözü söyleyerek değişimden yana oy kullandı. Adam bu işi kendi başına ve de kendi parasıyla götürdü... Başkanlık mücadelesini tek başına verdi desek doğrudur. Sürpriz gözüyle bakılan Trump başkanlık koltuğuna oturdu. Halen daha bazılarına şaka gelse de, Cumhuriyetçi Parti'nin süpriz adayı, milyarder işadamı (inşaatçı) Donald Trump, ABD’nin 45. ve en yaşlı başkanı seçildi. Şimdi, ABD ekonomisini, en büyük askeri gücünü Trump yönetecek. Trump nasıl başardı? Trump’ın bu başarısını şöyle özetleyebiliriz: 1) Trump’a verilen oyların çoğu, Amerikalıların 8 yıllık Obama yönetimine karşı tepkisinin bir sonucudur. Diğer bir deyişle, seçmenler statükonun değişmesini ve yeni politikaların hayata geçirilmesini istiyordu. Trump, cesaretli yeni fikirlerle ve farklı bir üslupla siyaset sahnesine çıktı. Evet siyaset tercübesi yoktu ama halkı heycanlandıran açıklamalar yaptı. Kısacası halkın değişiklik arzusu. 2) Trump’ın zaferi, Amerikan toplumunun gerçek yüzünü, politikacıları cesaretle eleştirerek halkın

TOLGA TURAN Empati tolgatr35@gmail.com

sesi oldu. Trump seçimlerde risk alarak ırkçı, milliyetçi, muhafazakâr eğilimlerini yansıtırken, karşısında kendisini destekleyen kitleleri buldu. NATO'yu bile hafife alarak ''eski güçü yok'' deme cesaretini de gösterdi. 3)Trump’ın ekonomik sıkıntılar konusunda yapıcı ve inandırıcı bu vaatleri birçok seçmeni umutlandırmıştır. 4)Trump’ın sadece “beyaz Amerikalılar”dan değil, Latin Amerika kökenli seçmenlerden hatta siyahîlerdende oylar alması, bu seçimi kazanmasının en önemli faktörü oldu... Trump'ın Söylemleri Trump'ın seçim kampanyasında söylediklerini gerçekleştirmesi mümkün olacak mı, bilmiyoruz. Meksika sınırına duvar çekmek, o insanları sınır dışı etmek konusunda ne derece kararlı? ABD'yi dış ticaret antlaşmalarından çıkartmak gibi söylemleri acaba gerçek olabilir mi? Veya NATO üyesi Avrupa ülkelerinin savunma harcamalarını artırmaları için bunlara ne ölçüde zorlama yapılabilir? Ya da NATO üyeliğinden çekilir mi? Çünkü NATO'nun eski gücünün olmadığını dile getirmişti. Trump müslümanların da hedefi olmuştu açıklamalarıyla. Trump’ın müslümanları sevmediğini, ırkçı bir tutum sergilediğini her açıklamasında izledik. Müslümanlara karşı tutumunun 4 yıl boyunca merak konusu olacağı kesindir. Bizi ilgilendiren en önemli konu ise FETÖ'dür. Trump’ın Fethullah Gülen konusunda Obama'dan farklı bir tutum izlemesini bekliyoruz. Fetö'yü iade etme umudu Obama'dan daha yüksek bir ihtimal gözüküyor. Trump seçimi kazanarak, F. Gülen’in iade edilmeme konusundaki hayallerini bitirdi. Bir de ABD'nin PYD/PKK/YPG oluşumuna verdiği desteğin kesilmesi söz konusu olabilir. Savaş konusundan uzak duracağı, uzlaşmacı ve yapıcı olmaya çalışacağı, diğer liderler gibi olmayacağı umudu var içimde. Ne yapacak? Trump liderliğindeki ABD şimdi Cumhuriyetçi Başkanı ve Cumhuriyetçi çoğunluğa sahip Temsilciler Meclisi ve Senatosu ile, yeni bir döneme giriyor. Tek başına iktidar desek hiç yanlış bir söylem olmaz. Bunu önceden söylemek isterim. Bu 4 yıl belki de Trump'ın danışmanları yönetecek ABD'yi. Ya da 4 yıl boyunca danışmanların rolü ön plana çıkacaktır. Bu yeni dönemde, kurulu düzen ve politikaların temel taşları ve ABD'nin kırmızı çizgileri fazla değişmese de

GEÇEN YIL BU ZAMANLAR

Öyle bir efkâr bulutu var ki dumanlı dağlarımın zirvelerinde. Biliyorum tekrarı gelmeyecek bir yılı geride bıraktık. Biliyorum sen de diyeceksin biz geçen yıl bu zamanlar bir yaş daha gençtik Belki daha sağlam bası-

yorduk bastonumuz yoktu elimizde. Daha sağlam tutuyorduk bir başka ele ihtiyaç olmadan. Uzakları daha iyi görüyorduk derken bir uzak gözlüğü yanında da bir arkadaş yakın gözlüğü olmadan. Çok net duyuyorduk çevremizde

muhakkak ki bazı farklılıklar ve yenilikler görülecektir. Çünkü halk değişim için Trump'a oy verdi. Trump’ın ilk işi kabinesini kurmak, yardımcılarını ve danışmanlarını seçmek olacak. Diğer bir adımı ise; Trump partisini toparlamak ve kutuplaşmış olan Amerikan halkını birleştirmek, sosyal dayanışmayı sağlamak... Trump siyasi yöndeki adımları zamanla göreceğiz. Siyasi tercübesi olmadığı için Trump'a oy vermeyen ABD halkı merak ve endişeyle beklemekteler. Yapacakları ülke ziyaretleri arasında ilk ziyareti Türkiye olmasa da en kısa zamanda Türkiye'ye geleceği kesindir. GELELİM TRUMP LİDERLİĞİNDEKİ ABD TÜRKİYE İLİŞKİLERİNE Türkiye, Amerika için de önemli bir ülke. Türkiye, Rusya için de, önemli bir ülke. Türkiye, tüm dünya için de apaçık önemli bir ülke. Trump’ın bunları göz önünde bulundurup Türkiye ile oturacağı her masada dikkate alacağını düşünüyorum. Dikkate alması da zorunlu. Çünkü, Türkiye eski Türkiye değil de ondan. Yöneteceği Amerika ile ilişkilerimiz belki Trump tarzı siyasetten dolayı Amerika halkı da endişeli. Türk halkı da endişeli ama umutvar bir durum hissindeyim. ABD'nin eski siyasi çizgilerini değiştirecektir. Ama kırmızı çizgileri asla değişmeyecektir. Mesela İsrail hakkındaki siyasi duruşu değişmeyecektir. Daha da bir koruyucu kollayıcı da olabilir, bunu da zamanla göreceğiz. Trump için kuşkular tüm dünya devletlerinde var. Siyasi adımlarını da merakla izlemekteler. Bu kuşkuların ilk tepkileri ilk günde ABD'de yaşandı. Hillary Clinton taraftarları seçimden hemen sonra tepki gösterilerine başlamıştı. Halen daha bu eylemler devam etmekte ve ABD’de sokaklar ateş alanına dönmüş durumda. Ölü ve yaralı sayısı her geçen gün artmakta. Bu gösteriler ve tepkilerin ne zamana kadar süreceğini bilmesek de ''endişeyle'' izleyeceğiz. Trump, Obama’dan ve George Walker Bush'dan daha iyi bir siyaset çizecek gibi gözüküyor. Tek endişem ülkesinde yaşayan müslümanlara olan aşırı kin ve nefretidir. Trump'ın en sevdiğim sözü yani tespiti: ''Saddam Hüseyin ve Kaddafi ülkelerini daha iyi yönetiyordu, en azından şu anki durumdan daha iyiyidi.''

olan biteni ah şu cihazlar olmadan.Yemeklerin lezzetini daha net alabiliyorduk. Saçlarımızın beyazı daha azdı. Titremeyen ellerimi artık saymıyorum bile. Yani senin anlayacağın geçen yıllar çabuk gitse de bize verdiği tahribatlar

gitmek bilmiyor. Belki de o sebepten tüm insanoğlu her yeni yılda yeni yılın umut getirmesini, sağlık mutluluk getirmesini söyleyip durur. Eski yıllar bir şeyleri götürdüğü için yeni yıllar bari gidenleri geri getirsin beklentileri içindeyiz.


15


Bir müzik ve bilim tutkunu: Ragıp (EGE) Hoca… -1016

Hocam artık son bölüme geldik. Şunu sormak istiyorum: sizce emeklilik olgusu veya kavramı genel olarak ne ifade ediyor? Sadece çalışmamak veya fiziksel olarak dinlenmek mi? Emeklilik olgusu bende hepimizi bekleyen sona biraz daha yaklaştığım duygusunu uyandırıyor. 66 yaş yakında bitecek, 67’ye basacağım. Bir oyununda Molière, kahramanlarından birini, “40 yaşında bir yaşlı” diye tanıtıyor! Oysa Molière daha dünkü insan; 17nci yüzyılın ikinci yarısı! Nurullah Ataç kalp krizlerinden birinden sonra şuna benzer bir şey söylüyor: ‘Yeni bir kriz geldiğinde alıp götürür mü bilmem? Götürürse götürür. Yaşadığım bana yeter’. Emeklilik evresine girdikten sonra ‘yaşadığım bana yeter’ bilincinin sükûneti ile yaşamaya çalışacağım. Çalışmadan yaşanamaz. Ancak elimden geldiğince koşuşturmadan, kaş göz yarmadan, ona buna sataşmadan, yakamı, kendimi ispat etme tutkusunun tutsaklığından gücüm yettiğince kurtararak, “sonuç”a ulaşmak için değil çalışmanın zevkini her an tadarak çalışmaya çalışacağım. Emeklilik, bir meslek çatısı altında çalışmadan, çabalamadan gelir edinmek demek. İnsanlık tarihinde, emek harcamadan gelir edinmek son derece yeni bir olgudur. Tarih boyunca insanlar çalışamaz duruma geldiklerinde yaşamı terketmişlerdir. Aslında günümüzde de, insanlığın büyük bölümü, emekliliği bir yana koyalım, gece gündüz çalışmasına rağmen yaşamını sağlayacak geliri elde edemiyor. Gelişmiş ülkelerin insanları bizler, emeklilik kurumunu doğal bir olguymuşcasına görüyoruz, yaşıyoruz. Oysa son derece ayrıcalıklı varlıklarız. Bir anlamda, insanlığın şımarık çocuklarıyız; “şükür!” demeyi hiçbir zaman öğrenmemiş şımarık çocuklar. Ancak bu sözlerimden ‘verilenle yetinelim, tevekküle yerleşelim’ anlamını duyurmak istemiyorum. Adil paylaşım yönünde sürdürdüğümüz mücadeleden vazgeçmek söz konusu değil. Sorun elimizdekilerin, örneğin emekliliğin ne pahasına sağlandığını düşünebilmemiz. Bunu düşünmek şöyle dursun, emekliliği doğal bir hak olarak görüyoruz. Bu sözlerle ‘çalışamayan yok olup gitsin dünyadan’ gibi vahşi bir liberalizmi savunmuyorum elbette. “Şımarık çocuklarız” derken, ilerlemiş endüstri ülkeleri insanlarının yararlandıkları imkânların ne acımasız bir sömürü silsilesi sayesinde edinildi-

ğini hatırlatmak istiyorum. Örneğin bir Fransa, dünyanın bazı yörelerini yüzyıllar boyunca sömürmemiş olsaydı, bugünkü sosyal güvenlik düzenini sağlayan maddî imkânlar oluşamazdı. Son derece eşitsiz bir dünya içinde yaşıyoruz. Bu yergileri yaparken kendimin de bu eşitsizlikten ne denli yararlandığımı unutmu-

sınız. Kendi emekli yaşantınızı nasıl tahayyül ve tasavvur ediyorsunuz? Neler yapmayı planlıyorsunuz? Özellikle müzik alanında projeler / niyetler var mı? İki yıldan da az kaldı. Söylediğim gibi emekli yaşantımı başka türlü çalışarak geçirmek istiyorum. Özellikle düşüncemi derinden etkileyen felsefî

yorum doğallıkla. “Yalnızca taş masumdur” diyor Hegel. Hiçbirimiz masum değiliz. Ancak, en azından, yararlandığımız imkânların varoluş koşullarını unutmamaya çalışalım. Bu şekilde, dünyayı, ötekileri, kötülükleri yargılarken biraz daha ölçülü, biraz daha az ikiyüzlü, biraz daha az mürai olabiliriz belki. Madalyonun ön yüzündeki güzelliğin zevkini sürerken ters yüzündeki çirkinliği elimizden geldiğince göz ardı etmeyelim. Bildiğin gibi Batı insanı bunun tam tersini yapıyor. Bu yüzden ölçüsüz, utanç verici bir bencillik içine yuvarlanmış durumda. Batı insanının, genel olarak da tüm iktisadî açıdan gelişmiş ülkelerin insanlarının (bu ülkeler içine Türkiye’yi de katıyorum) utanmayı öğrenmeleri gerekiyor. Yaşam düzeylerinin olanaklılık koşullarının içerdiği zulmün şiddetinden utanmayı öğrenmeleri gerekiyor. Yalnızca bu utanma bizleri bencillikten bir ölçüde kurtarıp bir ölçüde ahlâklı kılabilir. Ama bu son söyleşide bu denli kara tablolar çizmesem iyi olacak.

kitapların bazılarını, yaşam sürdükçe, çevirme niyetindeyim. Sevilen bir metni çevirmek kişiyi bir çeşit barışa ulaştırıyor; ötekiyle birlikte düşünebilmenin barışı. Bir çalgıcı sevdiği bir müzik parçasını yorumlarken nasıl kendini unutuyor, dünyayla barışmanın mutluluğunu yaşıyorsa, çevirmen de değer verdiği bir yaratıcının düşüncesinde kendini unutuyor, ötekiyle birlikte yüceldiği duygusunu alıyor. Çok güzel, heyecanladırıcı bir şey daha var çeviri etkinliğinde: ilk adımda kendi dilimizde söylenemeyecekmiş duygusunu aldığımız kimi düşüncelere, deyişlere, dilimizde karşılıklar buldukça (hayli çaba gerektiren bir uğraşı bu, bildiğin gibi), dilimizin, her dil gibi, yaratıya ne denli açık olduğu, dilin ne denli sonsuz bir yaratı gücünü içinde taşıdığı gerçeğini görüyor, yaşıyoruz. Dilimizle barışarak kendimizle barışıyoruz. Emeklilik müziğe daha çok zaman ayırmamı sağlayacak, umarım. Piyano öğretmeni güzel eşimin eşliğinde keman çalabilme olanağını daha çok bulacağım. Bunun için de her gün düzenli ve ciddî biçimde

Siz de iki sene içinde emekli olacak-

keman çalışmam gerekecek. Bir profesyonel çalgıcıyla müzik yapmak hele bu çalgıcının kulağı ‘mutlak kulak’ (oreille absolue) ise- hayli çaba ve cesaret gerektiriyor. Ama uyumlu bir ‘meşk’e ulaşmak (eskiler gibi konuşacak olursak!) bambaşka bir doygunluk duygusu yaratıyor insanda. İnsanın eşiyle birllikte meşk etmesi onunla başka türlü sevişmesi demek. Hayalini gördüğüm masal dünyası, ütopya, kadınlarla erkeklerin, birbirleriyle hesaplaşmayı bırakıp, güzel güzel meşk ettikleri bir dünya. Müzikle, müzik içinde birbirleriyle sevişmeleri. Sevişme yalnızca yatakta olmaz; meşk ederek, söyleşerek, güzellikleri birlikte tadarak da sevişilir; hatta bu tür sevişmeler daha da güçlü tatlar verir kişilere. Kendimizi, sevişme biçimlerimizi çeşitlendirerek, çoğaltarak eğitebilir, uygarlaştırabiliriz. Ancak bütün bunlar birbirimizle hesaplaşmaya son vermemize bağlı. Ayrıca müzik grubumuz Turquoise’ın çalışmalarına daha disiplinli katılmamı sağlayabilecek umarım emeklilik. Çok arzuladığım bir şey, grubumuzla birlikte müzikli akşamlar düzenleyebilmek; yiyerek, içerek, çalarak, söyleyerek. Arada yapıyoruz bunu da ancak daha sık yapabilirsek iyi olacak. Konserden ayrı bir şey bu tür meşkler. Aslında konser pek meşk sayılmaz; sıkı bir çalışma, hazırlık gerektirir konserler. Arada toplanıp meşk etmekse tekdüze yaşamımıza renk veren zamanlar, vesileler. Tuquoise’ın başka projeleri de var. Şefimiz Mehmet Kaba ikinci bir CD için ön çalışmalar içinde. Merak ve heyecanla bu CD yönündeki çalışmaların grup düzeyinde başlamasını bekliyorum.

Bu kapsamlı söyleşimizi bitirirken, gazetemiz okyucularına ve/veya vatandaşlarımıza söylemek istediğiniz başka seyler var mı? Benzerlerime söyleyebileceğim tek ve son şey, atalarımızın dediği gibi, “çuvaldızı ötekine batırmadan iğneyi kendilerine batırmaları”. Kendimizle yetinmeyelim. Bu söyleşiyi Şevki Bey’den bir şarkıyla bitirmek isterdim. Ancak yazıya musikiyi şiirle sokabiliriz. Dolayısıyla Nedim’in bir gazeliyle bu güzel söyleşimizi noktalayayım. Bana güzel şeyler söylememi sağladığın için çok teşekkür ederim.


Haddeden geçmiş nezâket yâl ü bâl olmuş sana Mey süzülmüş şîşeden ruhsâr-ı âl olmuş sana

İncelik haddeden geçmiş, sana boy bos olmuş Sırça kabdan şarap süzülmüş, sana al yanak olmuş

Şöyle gerd olmuş Firengistan birikmiş bir yere Sonra gelmiş gûşe-i ebrûda hâl olmuş sana

Firengistan şöyle toz olup bir yere birikmiş Sonra gelmiş kaş ucunda sana ben olmuş

Bû’yi gül taktîr olunmuş nâzın işlenmiş ucu Bîri olmuş hoy birîsi dest-mâl olmuş sana

Ol büt-i tersâ sana “mey nûş eder misin” demiş El-aman ey dil ne müşkil ter suâl olmuş sana

Sen ne câmın mestisin âyâ kimin hayrânısın Kendin aldırdın gönül n’oldun ne hâl olmuş sana Leblerin mecrûh olur dendân-ı sîn-i bûseden Lâ’lin öptürmek bu hâletle muhâl olmuş sana

Yok bu şehr içre senin vasf ettiğin dilber Nedîm Bir perî-sûret görünmüş bir hayal olmuş sana

17

Gülün kokusu süzülmüş, nazın ucu işlenmiş Sana biri ter biri mendil olmuş

Ey gönül! O Hıristiyan putu (yâni: Hıristiyan güzeli) sana “şarap içer misin?” demiş Aman ne zor sual olmuş sana Sen hangi kadehin sarhoşusun, acaba kimin hayranısın? Gönlünü kendin aldırdın, ne oldun, ne olmuş sana?

Dudakların busenin “sin”inin dişlerinden yaralanır (yani: Dudakların “buse” kelimesinin “sin” [s] harfinin dişlerinden bile yaralanır) Bu halle dudağını öptürmek imkânsız olmuş sana Nedim! Bu şehir içinde senin anlattığın güzel yok Bir peri yüzlü görünmüş, sana bir hayal olmuş

Nedîm, Hayatı, Sanatı, Şiirleri, Hazırlayan Nevzat YESİRGİL, Varlık Yayınları, 1969, s.28


Giresunlular Derneği’den Kadınlar Matinesi... 19

Giresunlular Derneği (ACEGAL), lösemili çocuklar yararına düzenlediği etkinliklerine bir yenisini ekleyerek, 26 Kasım 2016 tarihinde Goxwiller’de Kadınlar Matinesi organize etti. Dernek Başkanı İnci Yurdusever’in Matine sonrası verdiği bilgiye göre, bu dayanışma ve eğlence gecesine ilgi beklenenin üstünde olmuş ve üç yüze yaklaşan sayıda katılım gerçekleşmiştir. DJ Resul’ün sahne aldığı programda

kadınlar gece boyunca gönüllerince eğlenip kurtlarını dökerken, satışa sunulan yiyecek ve tombalaya da kayıtsız kalmayarak desteklerini arttırmışlardır. Başkan Yurdusever tüm misafirlere teşekkürlerini sunarken, bu tür gecelerin ve yemekli toplantıların tekrarlanacağını bildirmiştir. Yurdusever, bir teşekkür de lösemili çocuklar adına ederek, yapılan bu yardımların yerine ulaştığından kimsenin kuşkusu bulun-

maması gerektiğinin altını çizmiştir. Bilidiği gibi, daha önceki aktivitelerden elde edilen gelirden 4 000 €, geçtiğimiz yaz aylarında Türkiye’de Lösev yetkilierine teslim edilmiş ve belgesi de gazetemizde yayımlanmıştı.

Başarılı çalışmalarından dolayı biz de dernek yöneticilerini kutluyoruz...

Saint Dié Gençlerin faaliyetleri hızla devam ediyor

Mustafa GÜÇLÜ –Saint Dié de Vosges

Geçtiğimiz günlerde Saint Dié’deki Mehmet Akif Ersoy cemiyetinin gençlik kolları, birçok faaliyet gerçekleştirdi. Birincisi, Strasbourg Yunus Emre, Saint Dié, Obernai, Molsheim ve Bischwiller gençlik birlikleri Molsheim cemiyetinde buluştular. Ev sahibi olan Molsheim derneğinin hazırlamış olduğu çorba ve diğer ikramlar afiyetle yendi. Strasbourg tan gelen iki müzik grubu buluşmaya ayrı bir renk kattı; ilahiler, yöresel türküler söylendi, bu da muhabbetin sıcak ve samimi bir ortamda gerçekleşmesini sağladı.

İkincisi, Gençler Bilgisayar oyunu Fifa turnuvası düzenledi. Organizasyonun amacı gençlerin birbirleri ile tanışması ve kaynaşmasıydı. Cemiyet o gün sadece gençlere teslim edildi ve kendi aralarında ikramlar sundular. Din Görevlisi olan Şaban Korkmaz gençlere hem oyunlarda eşlik etti hem de gençlere nasihatlar vererek onlarla sohbet etti. Gelecekte gençler faaliyetlere devam etmeyi, Strasbourg’ta kamp ve umre gibi projeler yapmayı düşünüyorlar.

AZICIK

Fahri EKMEKCİ

fekmekci@objektifgazete.fr

Kış geldi...

Her mevsimin kendine göre bir özelliği, bir güzelliği var; malûm.. Yazın tadı bir başka tabii; hem havalar sıcak, kalın giysilerden kurtulmuşuz, hem de tatil ve deniz, gezme, tembellik bizi bekliyor. Oh ne âla... Sonbahar ibe bambaşka; hele ki yağmuru, sararıp dökülen yaprakları, hafiften üşümeye başlamayı ve montları çekmeyi seviyorsanız.. Romantik bir mevsim vesselam... Kış ise....... Kış eşittir soğuklar diyebilirsiniz. Çaresi var; kalın kalın giyinir, sokağa öyle çıkarsınız. Kış, çok üşüyen bir insan olsam da, benim için masal mevsimidir, masalın ta kendisidir aslında...

Kar yağması ve yerlerde tutması, hayatta en sevdiğim doğa olayıdır, bayılırım. İnsanın içini bile tertemiz eder, ferahlatır, aklayıp paklar. Çocuklar için Noel ayrı bir bayramdır; hediyeler, söylenceler, beklentiler... O ak sakallı tonton dede öyle sevindirir ki çocukları, insanın çocuk olası gelir. Ama, asıl, soğuktan donmuşken sıcak, sıcacık bir eve girmesi vardır ki, hayali bile cihan değer... Esasında kış, akşam demektir! Dışarıda isterse bir metre kar olsun, siz ailece veya dostlarınızla, en iyisi ikisi birlikte, toplanmışsınız soba başına, üzerinde kestaneler pişiyor, çay demleniyor, koyu bir sohbet, birazdan portakal da getirirler herhalde; gel keyfim gel... Hele ki hafta sonuysa ve ço-

cuklar da size eşlik edebilecekse, bu, dünyanın en bulunmaz nimetidir diyebilirim; eğer fırsatınız varsa mutlaka yaşayın, göreceksiniz yaşam o kadar da kötü değilmiş. Gecenin sonunda çocuğunuzu koynunuza alın, ona hikâye(ler) anlatın, kokusunu doya doya içinize çekerek uyuyun beraberce. Hayat iksiri sanki... Bütün bunlar güzel, iyi, hoş da; ya bu olanağı olmayanlar, kimsesizler, yoksullar, hapistekiler, çaresizler? İşte burada düş bitiyor, acı gerçekler boy gösteriyor. Yukardaki paragraflarda çizdiğim pembe tabloyu öteleyerek sizi üzmek istemezdim ama, bir de bu yönü var yaşantımızın, onu da unutmak olmaz. Öyleyse, eğer bizim olanakları-

mız güzel rüyalara elveriyorsa, elimizden geldiğince o rüyaları göremeyenleri de düşünmek, mümkünse onlar için de bir şeyler yapmaya çabalamak gerekiyor. Buyurun gönüllü yardım derneklerine... Yine de, bir yılın son ayına girdiğimiz bu günlerde, çok kötü geçen bir yılın bitiminde, gelecek yeni yıl için umutlu olalım, güzel dileklerde bulunalım. Bulunalım ki, o imkânı olmayan insanlar da bundan böyle insanca yaşayabilsinler, sevdikleriyle birarada mutlu zamanlar geçirebilsinler, insan olduklarının farkına varabilsinler. Umutla ve ısrarla barış dolu, özgürlük ve mutluluk dolu günlerin, ayların, yılların özlemi, beklentisiyle...


Stralang’ın sahibi Ayhan Tok’tan başarısının öyküsü... 19

Strasbourg’taki başarılı işadamlarından birisi olan, Stralang Dil Okulu’nun sahibi Ayhan TOK, geçtiğimiz ay Paris’te gerçekleştirilen bir toplantıda, RSA’dan başarıya giden yolun öyküsünü anlattı.

Biz de bu güzel öyküyü sizler için kendisinden bir daha dinledik... “Paris’te, 23 Kasım 2016 tarihinde, Fransa’daki İl Genel Meclisleri’nin toplantısı yapıldı ve Strasbourg departmanından da, eskiden işsiz olup da sonradan kendi işyerini kuran ve başarılı olan bir kişiyi istediler; onlar da beni seçip bana teklif ettiler, ben de kabul ettim. Dolayısıyla Paris’teki bu toplantıya gidip kendi tecrübemi ve başarı öykümü anlatmamı istediler; ben de orada bulunan bakana (Dominique Bussereau), valiye, milletvekillerine ve il genel meclisi üyelerine bunu anlattım... Benim seçilmem şöyle oldu: Buradaki RSA denilen işsizlik yardımını departmanlar veriyor, sonrasında da takip ediyor gelişimini. Ben de bir zamanlar RSA yardımı almıştım. Niye beni seçtiklerini sorduğumda, benim durumumda olanların çoğunun bir işe girdiğini ama kendi işini kurup da başarıyla yürüten iki kişi bulunduğunu, bunlardan da beni tercih ettiklerini söylediler. Orada 15-20 dakikada anlattıklarımı, şimdi bir de okuyucularınız için anlatayım... Başta projemi anlattım, Stralang’ı neden kurduğumu söyledim: Bir, Strasbourg’ta fazla dil okulu yok; ikincisi, üniversite şehri, dolayısıyla gelen çok yabancı öğrenci var ve bunların birçoğu dil okullarında yeterli yer ol-

madığından başka şehirlere gidiyor. Bunları bildiğimden, daha RSA döneminde, neden böyle bir girişim olmasın diye düşündüm. RSA’da ne yapıyorsun? Bir yandan iş arar ve işyerlerine başvururken, bir yandan da sınavlara giriyorsun, öte yandansa kendim ne yapabilirim diye fikir geliştiriyorsun. Ben sınavlara girdim ve kazandım da (ama orada çalışmak istemedim); iş de bulup çalıştım (en sonuncusu THY idi) ama bunlar benim profilime ve yapmak istediklerime uymuyordu. O esnada doktoramı da yapıyordum ve şöyle düşündüm: hem doktoramı yapayım hem de yabancı öğrencilere (en az lise mezunu diploması olanlar bize başvurabiliyorlar) kaliteli bir kurumda eğitim olanağı sunayım. Böyle böyle bu projeyi geliştirip gerçekleştirdim. Orada anlattığım özetle şuydu: 1/ Projenin nasıl oluştuğu. 2/ Kuruluş aşamasında karşılaştığım zorluklar. 3/ Girişimin neticesi. Bir diğer deyişle, bir azmin öyküsü... Bitirirken aynen şunları dile getirdim: İnsanın projesine tamamen inanması lâzım. Şu an RSA almakta olanlara şunu söyleyebilirim, projenize inanın, kararlı olun, iyi etüd edin, azmedin ve pes etmeyin! Bütün bunlar benim başıma geldi çünkü... Önemli olan proje aklınıza gelince hemen bir ay içinde işi kurmak değil; ben THY’na Ağustos 2008’de başladım, bu fikir ise aklıma Haziran 2008’de gelmişti. İki ay üzerinde çalıştım, baktım ki çok zor bir şey, THY’den teklif gelince kalktım gittim, doktoram da burada devam ediyordu. Dedim ki, Strasbourg’a dönüp bu işi

Yaşadığım Şehir

Halil ÖZSOY Genç kuşaklar...

ozsoyhalil@hotmail.fr

İlk geldiğim yılları bilirim, sıcak ortamlar, kaynaşan dostlar, kenetlenmiş ocaklar. Etkilemişti beni güzelim Strazburg sakinleri. Tamamen doğal olan duygu ve düşüncelerle birbirlerine yaklaşan insanlarımız vardı bir zamanlar. Yapmacık davranmayan. Acılarını, sevinçlerini, dertlerini paylaşan. Zamanla yavaş yavaş unutuldu bu güzel hasletler, davranışlar, tutumlar. Aileler genişledi, çocuklar büyüdü, sorumluluklar arttı. Üstüne bir de görsel medya eklendi ve olanlar oldu. İnsanlar birbirinden koptu, uzaklaştı, görünmez oldu. Herkes kendi kabuğuna çekildi. Hayatı farklı yorumlamaya başladı. Kimse kimseyi beğenmez oldu.

kurabilirsem eğitim sektöründe kalmış olurum, derslerime daha iyi devam sağlarım vb... Böyle düşünerek THY’den istifa ettim 9 ay sonra. O arada da hep aklımda bu olduğundan, araştırmalarıma devam ediyordum. Diyebilirim ki, fikir oluştuktan tam bir yıl sonra projemi hayata geçirdim. Buradan gençlere bazı mesajlar vermek isterim. Çok sevdiğim bir söz var, o her şeyi özetliyor aslında: ‘Eğer girdiğin yolda güçlü engeller yoksa, bil ki o yol seni hiçbir yere götürmez’... Bunu neden söylüyorum, çünkü benim başıma geldi. Örneğin rektörlüğe gittiğimde önce beni ciddiye almadılar, dosyam tamam olduğu halde bu işi para için mi yapacaksın gibi aşağılayıcı sorulara muhatap oldum, ne yapmam gerektiğini sorduğumda bilgi vermek yerine internetten bakmamı söylediler, bunu bakanlığa söylediğimde tekrar rektörlüğe gönderdiler, Vilayet’e gittim yine aynı kötü muamele, Ticaret Odası’nda aynısı, başka bir birimde şunu dediler: Türkler hep dönerci, inşaatçı, marketçi, mobilyacı, sen neden bunu yapıyorsun?....

Üzücü ama gerçek. Bunlar oldu. Ya evlatlarımız. Yavrularımız. Onlar bu kargaşa ve karmaşa içerisinde toz duman oldu. Ne yapacaklarını, ne yana, ne yöne gideceklerini bilemez oldu. Hayatı anne ve babaları gibi yorumlamaktan uzak, kendi dünyalarına, yaşantılarına uygun bakış açıları oldu. Evet sonunda ne olduysa olanlar bize oldu. Strazburg'da yaşayan bizlere oldu. Son yıllarda evlenme oranımız tavana vurdu. Bizim yetiştirdiğimiz evlatlarımız, yavrularımız, gelenek, görenekten uzak yetişmenin de etkisiyle kendi toplumuna, öz değerlerine sırt döner oldu. Meşhur bir söz vardı hani. Binmişiz bir alamete gidiyoruz kıyamete diye. Şu sıralar toplum bu sözü yaşar oldu. Ne yönümüz kaldı, ne değerlerimiz. Herkes bir taraftan vurdu sonunda hayatımız kasvetle doldu. Arkadaş; dünür gidiyorsun, gitmeye çalışıyorsun, yaşı gelmiş yavruların, baş göz edelim diyorsun olmuyor. Artık, ya oğlanın bir sevdiği var ya da kızın. Devir değişti diyorlar. Kız da oğlan da kendi

Bir noktada motivasyonum azalmıştı, ümidimi yitirmek üzereydim ki, dedim ki kaybedecek neyim var, ufak bir sermaye ve krediden başka hiçbir şey; işe atıldım ve çok şükür bugünlere ulaştım... Gururla ve iddiayla söylüyorum ki, 2012’den beri yalnız bizim okulun öğrencileri (en az beş ay öğrenim görmek kaydıya), rektörüğün verdiği üniversite öğrenci kartından ve sigortasından yararlanabilmekteler. Bu imkân sadece üniversitede, Alliance française’de ve bizde var.” “Paris’teki sunumumdan katılımcılar çok memnun kaldılar, şaşırdılar, hep tebrik ettiler, bravo dediler; bu da beni çok gururlandırdı. Hatta, hiç kimseyi alkışlamayan vali beni öyle alkışladı ki, insanlar hayrete düştüler. Fransa gibi çok güzel bir devlette yaşıyoruz, sosyal hukuk devleti; hemen her kurumda yabancıları sevmeyenler var ama doğru insanlar da var ve sizin yaptığınız iş düzgünse, önyargılarını bir kenara koyabiliyorlar. Ama, biz Türkler kötü bir imaj bıraktığımız için, genelde önyargılılar. Yine de,yavaş yavaş gördükçe, güvendikçe bu tutmları değişmektedir.”

bulacak diyorlar. Soruyorum, bizim değerlerimiz vardı, gelenek, göreneklerimiz vardı. Ne oldu? O eskidendi diyorlar. Eski köye yeni adet geldi, alış diyorlar. Kimse kimseyi beğenmez oldu. Makama, mevkiye, mala, mülke kavuşan, herkese tepeden bakar oldu. Artık ne oldum diye değil de ne olacağım diye düşünenlerin sayısı azalır oldu. .... Eski günler aklıma geldikçe dön diyorum. Kapa gözlerini bütün gücünle o güzel günlere dön. Dostluğun değerli olduğu, insanların varlıklarıyla etraflarına güven duyguları saçtığı günlere dön. Düşünüyorum, düşündüğümle kalıyorum. Etrafa melül melül bakıyor, kendi kendime hayıflanıyorum. Ve sizlere soruyorum. A dostlar! Ne olacak bizim bu halimiz? Var mı bir cevabı olan? .... Sevgiyi, saygıyı, muhabbeti önemseyen.


20


CHP Strasbourg Birliği Kasım ayını da etkin geçirdi 21

CHP Strasbourg Birliği, kuruluşunun üzerinden az zaman geçmesine rağmen, önemli işlere imza atarak sempatizanlarının gönlünde taht kuruyor. Bu bağlamda, geçtiğimiz Kasım ayında CHP üç etkinlik gerçekleştirdi. Önce 6 Kasım sabahı Strasbourg Esplanade’da bulunan Romulus Restaurant’daki kahvaltıda üyeleriyle biraraya gelen CHP yönetimi, yine aynı gün öğleden sonra da Avrupa Konseyi karşısında, Cumhuriyet gazetesi çalışanlarının gözaltına alınmalarını protesto etmek üzere bir eylem gerçekleştirdiler. Son olarak da, Atatürk’ün ölüm yıldönümü olan 10 Kasım gecesi, Odyssée Sineması’nda, Zülfü Livanei’nin Veda filmini izleyip, Türkiye’den gelen Halk Tv Genel Yayın Yönetmeni Şaban Sevinç’i dinleyen Chp’liler, Kasım ayının ilk on gününe sığdırdıkları bu etkinliklerle göz doldurdular. Kahvaltı Romulus’te birlikte kahvaltı eden CHP üyeleri ve sempatizanları hem hasret giderdiler hem de güncel gelişmeleri tartışma olanağı buldular.

Burada bir konuşma yapan Başkan Mustafa Kemal Özçelik, katılımcılara teşekkür eder ve son politik olayları değerlendirirken, herkesi Konsey önündeki protestoya ve 10 Kasım’daki film gösterisine katılmaya davet etti. Kahvaltıya beklenenin üzerinde vatandaşımızın katıldığı gözlendi. Protesto Avrupa Konseyi karşısında saat 14.30’da başlayan Cumhuriyet Gazetesiyle dayanışma ve gözaltıları protesto gösterisine Fransa ve Almanya’dan gelen CHP üyeleri ile sivil toplum derneklerinin temsilcileri destek verdi. Katılımcı sayısının yüz

kişi kadar olduğu tahmin ediliyor. Eyleme destek veren dernekler içinde Almanya Baden Württemberg Eyaleti CHP Birlik Başkanı Kazım Kaya, Strasbourg Alevi Kültür Merkezi Başkanı Mehmet Özcan ile DIDF derneği yöneticileri ilk göze çarpanlar oldular. Protesto gösterisi sırasında, bu kişilerin yanı sıra, Strasbourg CHP Birlik Başkanı Mustafa Kemal Özçelik, CHP Meclis Üyesi Emre Çam da birer konuşma yaptılar. Dayanışmada CHP üyeleri ellerinde ‘Cumhuriyet Susturulamaz’ yazılı harflerle tepki gösterirken, ‘Susma, sustukça sıra sana gelecek’, ‘Gün gelecek devran dönecek, AKP halka hesap verecek’, ‘Faşizme karşı omuz omuza’ sloganları atıldı. CHP Strasbourg Başkanı Mustafa Kemal Özçelik okuduğu basın bildirisinde şu mesajları verdi: ‘Son dönemde partimizin Genel Başkanı’na, milletvekillerimize, yol arkadaşlarımıza yönelik saldırılar artmaktadır. Tüm hukuksuz girişimleri, saldırıları şiddetle kınıyoruz. En son Genel Başkan Yardımcımız Bülent Tezcan’a yö-

nelik saldırı düzenlendi. Sayın Tezcan partimizin hukuk alanındaki görüş ve düşüncelerinin oluşmasına büyük katkı sağlayan, Türkiye’nin daha iyi anayasaya sahip olması için her türlü çabayı ve özveriyi gösteren yol arkadaşımızdır. Ona yapılan saldırı sadece CHP’ye değil, hukuk devleti mücadelesinedir. Türkiye tarihine tanıklık eden, neredeyse Cumhuriyet ile yaşıt olan, Mustafa Kemal Atatürk’ün kuruluşunu desteklediği ulusal mücadelede ve sonraki süreçte yazılı basın unsuru olan ve taşıdığı anlam, misyon ile artık tarihsel kimliği bağlamında da sıradan bir gazete olmayan ‘Cumhuriyet Gazetesi’ onlarca badire ve katliamla mücadele etti. Değerlerinden

vermediği ödünle hep bedel ödeyen Cumhuriyet şu anda laik Türkiye’ye ödetilmek istenilen bedel gibi yok edilmek isteniyor. Oysa, Cumhuriyet için yazarları katledilirken bile ödün

Cumhuriyet demek haksızlıklara karşı mücadele etmek demektir. Maden’de hayatlarımızı çaldılar, sokakta geleceğimizi çaldılar. Olağanüstü hal çok kötü yönetilmektedir. CHP olarak hiç-

vermeyen, geri adım atmayan Cumhuriyet Gazetesi bugünde dimdik ayakta’.

birimiz susmayacağız, davamızdan geri dönmeyeceğiz’ diye konuştu.

Almanya Baden Württemberg CHP Birlik Başkanı Kazım Kaya’nın mesajı özetle şu ifadeler yer aldı: ‘Ülkemiz çok kötü yönetiliyor. Kapkaranlık. Ama karanlık tünelin sonunda ışık gözüküyor. Bunun için birlikte mücadelemiz devam edecek. Bugün burada AK önünde bağırmak ve haykırmaktan acı duyuyorum. Ama buna mecburuz. Bize bugünleri yaşatanlardan nefret etmiyoruz ama mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz. Cumhuriyet Gazetesi bizim kırmızı çizgimizdir. Bunlar Cumhuriyet denilen her şeye saldırıyorlar. Cumhuriyet Gazetesini yok ederlerse sıra CHP’ye, daha sonra Cumhuriyet’e geliyor, buna asla müsaade etmeyeceğiz’ dedi.

Veda film ive Şaban Sevinç 10 Kasım’da, yani Atatürk’ün ölüm yıldönümü gecesi, tarihsel Odyssée Sineması’nda gösterilen Zülfü Livaneli’nin Veda filmi ve sonrasındaki Şaban Sevinç konuşmasına da yoğun ilgi vardı. Filmi yoğun bir duyarlılıkla izleyen davetliler, gösterim sonrasında, Sinema’nın Müdürü Faruk Günaltay ve Mustafa Kemal Özçelik eşliğinde, Halk Tv Genel Yayın Yönetmeni Şaban Sevinç’i dinlediler. Türkiye’deki basına müdahalelerin kısa bir tarihçesini anlatan Sevinç, ülkedeki olumsuz atmosfere rağmen umutlu olunması ve mücadele verilmesi gerektiğinin altını çizdi. Anlatısını

CHP Meclis Üyesi Emre Çam ise ‘Türkiye’nin 93 yıllık birikimini çaldılar. Bizler asla ve asla mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz, susmayacağız.

kendi yaşam deneyimlerinden anılarla da süsleyen Sevinç’in konuşması, izleyicilerin sorularına verdiği yanıtlarla son buldu.


22

24 Kasım Öğretmenler Günü Almanya'da Neşe ve Gururla Kutlandı T.C. Almanya - Karlsruhe Başkonsolosluğu Eğitim Ataşeliği’nce Avrupa’nın en önemli turistik şehirlerinden birisi olan Baden Baden kentindeki tarihi ‘Kurhaus’ kompleks anıt binasındaki ‘The Grill’ restorantta verilen ’24 Kasım Türkiye Öğretmenler Günü’ resepsiyonu ve gala yemeği kutlama törenine öğretmenler, Türk Okul Aile Birliği Dernekleri temsilcileri, Türk Okul Aile Birlikleri Federasyonu yöneticileri ve velilerden oluşan 185 kişilik seçkin bir davetli grubu katıldı. Saat 14’den 18’e kadar süren ve sunuculuğunu Ataşelik tiyatro öğretmeni Ruşen Kartaloğlu ve Ayşenur Kazokoğlu’nun yaptığı kutlama programında tüm misafirlere bayrağımızın sembolu olarak kırmızı – beyaz güller takdim edildi. Piyanist Taner İnanç ve solist Aynur Künstlerin tarafından seslendirilen şarkılarla memleket hasreti gideren ve doyasıya eğlenen davetliler birbirleriyle tanışarak hoşça vakit geçirdiler. Şehit ve merhum öğretmenler anısına saygı duruşu ve İstiklal Marşı’yla başlayan programda hoşgeldiniz konuşmasıyla davetlilere seslenen Karlsruhe Eğitim Ataşesi Gürkan Avcı, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e Başöğretmenlik unvanının verilişinin yıldönümü anısına tanzim edilen ‘Türkiye Öğretmenler Günü’ kutlama şöleninde şunları söyledi: Eğitim Ataşeliğimize bağlı etüd kurs öğretmenleri ve gönüllü öğretmenler ve Türkiye’den gelen öğretmenlerimiz dahil 175 kişilik eğitim ordumuzla Al-

manya’daki insanlarımıza hizmet etmek için buradayız. 24 Kasım; çocuklarımızın değerlerimizden ve mazimizden uzak yetişmesine mani olmak için Almanya’nın dağ köylerinde dahi azimle görev yapan Türk öğretmenlerinin şeref günüdür. 24 Kasım; güzel dilimizi, şanlı tarihimizi, cennet vatanımızı, milli ve manevi kültür ve medeniyetimizi Almanya’da gurbetteki insanlarımıza talim ve tedris etmeye çalışan Türk öğretmenlerinin yüceliğini, fedakarlığını, idealistliğini anma günüdür. 24 Kasım; kadim Türk – Alman dosluk ve işbirliğini güçlendirmek için güçlü köprüler kurmaya çalışan Türk öğretmenlerini sevgi ve muhabbetle candan takdir etme günüdür. 24 Kasım; Büyük milletimizin emaneti güzeller güzeli çocuklarımıza Almanya’da da aydınlık bir gelecek ve güçlü bir istikbal kazandırma hedefine odaklanmış; Türk gençlerine fabrikada işçi değil fabrikanın müdürü, sahibi olma; sanattan ticarete, siyasetten akademi dünyasına kadar her alanda en başarılı olma; en erdemli, ahlaklı, vasıflı olma hedefini hatırlatan; nazif ve güçlü milletimizin çocuklarına büyük düşünmeyi ve in-

sanlığa en faydalı birey olma telkinini düstur edinmiş bir büyük medeniyetin bakiyesi olduğunu hatırlatan necip öğretmenlerimizin günüdür! Ardından konuşma kürsüsüne takdim edilen Karlsruhe Başkonsolosu Cem Örnekol, ‘24 Kasım Türk Öğretmenler Günü’nün UNESCO tarafından da kabul gördüğünü ve her zaman sevgi ve özverinin sembolu olan öğretmenlerin bilimin ışığıyla karanlıkları aşıp ufukları aydınlatan ve insanlığın bu-

günkü uygarlık düzeyine ulaşmasına en büyük katkıyı sunan kişilikler olduğunu kaydettiği konuşmasında şunları söyledi: Değerli öğretmenlerimizin de genç kuşakları, çağdaş bireyler olarak yetiştirmekteki görev ve sorumlulukları giderek önem kazanmaktadır. Zira insanlık bilgi çağına koşmakta, koşuyu da önde koşmaya devam etmeli ve bilgi çağı yakalanmalı. Dün olduğu gibi bugün de yarın da ülkelerin kaderini genç kuşaklara verdikleri eğitim belirleyeceklerdir. Bu da eğitimin temeli olan öğretmenlerimizle olacaktır.

BAŞSAĞLIĞI

’İNNA LİLLAHİ ve İNNA İLEYHİ RACİUNN’’

Şüphesiz ALLAH’tan geldik, tekrar dönüşümüz onadır… Kısa zaman önce bilinmeyen bir sebepten dolayı beyin felci geçiren, daha sonra Hakkın rahmetine kavuşan sevgili Adem İNCE’nin Kerimesi SOLMAZ İNCE Hanımefendi’ye

ALLAH’tan rahmet diler, başta Adem İNCE’ye, oğulları Selim ve Sedat İNCE’ye başsağlığı diler, yakınlarına sabrı cemil niyaz ederim.

Hasan Karakaya

Öğretmenlerin yanısıra başarıda velilere de sorumluluklar düşmektedir. Velilerin Almanya’da eğitime verdikleri önemle yetişen iyi donanımlı gençler Türkiye ve Almanya arasında köprü vazifesi görecek; bu kapsamda Almancayı iyi bilen kendini iyi yetiştirmiş gençlerimize TOAB’de görev almaları konusunda önemle çağrıda bulunuyorum. Türk toplumunun eğitimde ilerleme sağlamasında bu tür sivil toplum kuruluşlarının önemi mutlaktır. Ardından kürsüye davet edilen Baden Türk Okul Aile Birliği Federerasyonu Başkanı Kemal Ülker, konuşmasında eğitimde yaşanan sorunlara değindi. Türkçe ve Türk Kültürü Öğretmen eksikliğine vurgu yaparak, Okul Aile Birliklerinin Türkçe öğretmenlerine sahip çıkmasını istedi. Karlsruhe Eğitim Ataşeliği’nce Baden eyaletinde dil, kültür, sanat ve eğitim faaliyetlerini yaygınlaştırmak ve güçlendirmek için başlatılan “Haydi, Türkçe Konuş Benimle!” adlı Kampanya çerçevesinde Eğitim Ataşesi Gürkan Avcı tarafından eğitime katkıda bulunan iş kadını Yeşim Burger’e, yine Türkiye Güvenli Ülke sloganıyla 26 Eylül’de gerçekleştirdiği Esslingen-Bursa Bisiklet turu ile Almanya’da gündeme gelen Dünya Kick Boks Şampiyonu Gökhan Arslan ve Alman Muhasebeci Christoph Möhl’e ve Öğretmenler Günü organizasyonu için katkılarından dolayı ‘I Love BadenBaden’ firmasının sahibesi Güler Aydın’a berat ve çiçeklerle teşekkür edildi.

Barr’ın sevilen siması Osman Karadağ’ın değerli eşi, Giresunlular Derneği’nden arkadaşlarımız Mehmet-Nazire Karadağ, Aysel-Taşkın Akkaya, Havva-Adem Torun, Musa-İlknur Karadağ, Gülsüm-İsmail Akkaya’nın sevgili Annesi, Nimet Bozkurt ile Hatice Çiçek’in kıymetli Yengesi Fatma KARADAĞ 10 Kasım 2016 tarihinde dünyamıza veda etmiştir. Merhumeye Alah’tan rahmet, yakınlarına ve sevenlerine başsağlığı ve sabır dileriz.

Ekmekci ailesi

Kehl’in sevilen esnafı Mahir Durmaz’ın sevgili Annesi Elif DURMAZ 27 Ekim 2016 tarihinde vefat etmiştir. Merhumeye Alah’tan rahmet, kederli Durmaz ailesine başsağlığı dileriz. Objektif Gazete


Bam Teli

ŞAHİSMAİL KAYA sahismail@web.de

FIKRALARLA HALİMİZ

Kıymetli Objektif Gazetesi okurlarım; bu ayki köşe yazımı hepimizi düşündüren alıntı fıkralara yer vererek devam ettirmek istedim.

demiş. Bunun üzerine şoför çok sinirlenmiş ama karşıdaki bakan olduğu için bir şey söyleyememiş. Belirli bir süre sonra bu defa şoför bakana: "Bir soru sorabilir miyim bakanım?" der. Bakan da: "Sor bakalım" der. Şoför sorar: "Eşekle bakan arasında ne fark vardır?" Bakan bir süre sonra: "Bulamadım şoför söyle bakalım" diyor. Bunun üzerine şoför de: "Vallahi bakanım ben de bulamadım... "

Nüfusumuz Amerika'dan döner dönmez, elindeki kocaman bavulla Meclis kürsüsüne çıkan Kemal Derviş; Türkiye’de Vergi - Bu bavulun içinde tam 14,3 milyar dolar var, demiş. Kemal Derviş, İngiliz ve Amerikan Arkasından da sormuş: ekonomi bakanları bir sohbete katılır- - Bu parayı nüfusumuza bölersek, kişi başına kaç dolar lar. Sohbet en son vergilerden açılır. düşer? İngiliz hemen atılır, biz ülkenin orta- Milletvekilinin biri, derhal ayağa kalkarak cevap vermiş sına bir çizgi çekiyoruz, vergileri ha- - 26 milyon dolar... vaya atıyoruz çizginin sağına düşen Ama 14,3 milyarı,70 milyona böldüğümüzde 26 milyon devletin, soluna düşen milletin oluyor. çıkmaz ki... Amerikan ise biz bir çember çiziyoruz Ben, 70 milyona bölmedim ki... havaya atıyoruz içine düşen devletin, Kaça böldün? dışında kalan milletin oluyor. Kemal 550’ye! Derviş de en son konuşan olur ve şöyle der: Avrupa Birliği -Biz öyle çizgi falan çizmiyoruz. Para- Yıl 2050. AB Komisyonu Başkanı odasında otururken, ları havaya atıyoruz yere düşen dev- yardımcısı içeriye heyecanla girer: letin, havada kalan MİLLETİN... -Efendim, Türkiye tüm isteklerimizi yerine getirdi. Onları Ne Fark Var Bakan olan görgüsüz birisi şoförüne sorar. "Şoför söyle bakalım eşekle şoför arasında ne fark vardır? " Şoför bir süre düşündükten sonra mahcup bir şekilde; "Bilemedim bakanım" diyor. Bakan cevap olarak: "Eşeğe çüş diyince, şoföre ise dur diyince durur"

Serkan DOĞAN /

Biyolog genetic trainer

Genetik Anne, baba ile yavru arasındaki benzerlik ve farklılıkların nedeni ile bu özelliklerin nesilden nesile geçişini inceleyen bilim dalına denir. Biyolojinin bir alt dalıdır. Canlılardaki özellikler bir sonraki nesile genler ile aktarılır. Saç ve göz rengi, kas tipi, kardiyovasküler kapasite, diyabet, çeşitli hastalık-

AB'ye alacak mıyız? AB Başkanı: -Yok canım, henüz olmaz. Git, duyur, tüm Türkiye İngilizce konuşacak, Türkçeyi yasaklıyorum. -Efendim onu 5 sene önce yaptılar. Hatırlamıyor musunuz? -O zaman söyle, kokoreç yasaklansın. -Aman efendim, onu yemeyi 2005'te bıraktılar. -Ya ne bileyim? Kınayı yasaklayın. -Ooooo. Beyefendi.Onu çoktan bıraktılar. AB Başkanı düşünüp taşınmış ve demiş ki:

lara karşı direnç vb. örnek verilebilir. Genler kromozomlar üzerinde bulunur. DNA hücrenin yönetici molekülüdür ve kalıtsal bilgiyi taşır. Genler ile sonraki nesillere aktarılan bilgiler, aynı zamanda genel sağlık durumu, antrenman adaptasyonu, kas tipi, kardiyovasküler kapasite gibi sportif performansı direkt olarak etkileyen bir çok faktörü de belirler. Birkaç örnek vermek gerekir ise; -NBA tarihine bakıldığında en başarılı basketbolcular listesinde siyahi oyuncuların önemli bir üstünlüğü vardır. -Uzun mesafe koşularında özellikle Kenya Bölgesindeki atletler daha başarılıdır. -Kısa mesafe koşularında yine siyahi atletlerin büyük bir üstünlüğü mevcuttur. -Yüzme ve benzeri birçok spor branşında ise siyahi sporcular yok dene-

-DAĞITIN LAN AVRUPA BİRLİĞİ'Nİ...

23

Patronluk İçin mi Yöneticilik İçin mi? Adamın biri sabah saat 10'a doğru bir elinde, içinde inek pisliği olan bir tenekeyle kafeye gelmiş, - "Bana bir çay.." diye seslenmiş, - "Şimdi geliyor efendim.." demiş garson ve çayı getirmiş.. Çayı bir yudumda içmiş adam, almış eline pislik dolu tenekeyi başlamış kafenin her tarafına serpmeye ve çekmiş gitmiş.. Ertesi sabah yaklaşık yine aynı saatlerde tekrar elinde pislik dolu tenekeyle gelip yine - "Bana bir çay..!" demesiyle, - "Hop..! Bir dakika bakalım.." demiş onu görür görmez tanıyan garson. - "Dünden beri senin pisliğini temizlemeye çalışıyoruz.. Neden öyle yaptın ki?.." - "Merak edilecek bir şey yok.." demiş adam. - "Üst düzey yöneticilik için hazırlanıyorum.. Sistem aynı.. Gel, çayını iç, etrafa bok at, millet senin yaptığını temizlemeye çalışırken tüm gün ortadan kaybol..!" Dünya Türkler’in Olacak Dünyanın gelişmiş ülkeleri bir araya gelmişler. Bir gün, en son teknolojilerle üretilmiş bir bilgisayara bütün ülkelerle ilgili verileri yüklemişler ve sormuşlar: "Dünyanın sahibi kim olacak?" Bilgisayar uzun süre bilgileri değerlendirmiş ve büyük an gelmiş. Nefesler tutulmuş. Bilgisayar, sonucu yazıcıya göndermiş. Hakem heyeti sonucu ilan etmiş. "Türkiye". Herkes şaşırmış. Mutlaka bir yanlışlık olmuştur düşüncesiyle aynı soruyu bir kez daha sormuşlar Bilgisayar uzun süre çalıştıktan sonucu yazıcıya göndermiş. "Türkiye". Tüm dünya şoka girmiş. Birisinin aklına, niye diye sormak gelmiş. Herkes bu fikri beğenmiş ve bilgisayara sormuşlar. "Niye?" Bilgisayar sonucu yazıcıya hiç düşünmeden göndermiş. "Herkes bir gün uzaya çıkacak ve dünya Türkler’e kalacak". Hoşça kalın, dostça kalın..

cek kadar azdır. Verilen örneklere bakarak genetik yapının spor üzerine olan etkisini anlayabiliriz. Genetik biliminde meydana gelen gelişmeler, insan gen haritasının çıkartılması ve hangi genin nasıl etki ettiğinin keşfedilmesiyle birlikte genetik yapı, spor dallarının tümü için vazgeçilmez bir faktör halini almıştır. Bununla birlikte sportif performansı belirleyen tek başına Genetik değildir. Beslenme, antrenman, hırs, motivasyon ve yetenek gibi birçok faktör sportif performansa direkt veya dolaylı olarak etki eder. Genetik biliminin ilerlemesi sonucunda buradan elde edilen veriler, sporcu seçimlerinde kullanılan bazı testlere ek olarak kullanılmaya başlanmıştır. Genetik testlerde elde edilen sonuçlar kişilerin gen

analizlerine dayandığı için kesindir. Bu testlerin sonuçları yaş ve genel sağlık durumu gibi faktörlerden etkilenmezler. Günümüzde olimpiyat düzeyinde ülkeler ve sporcular arasındaki rekabet çok üst düzeydedir. Birçok yarışmada ilk on sporcu arasındaki farklar saniyenin onda biri düzeyindedir. Olimpiyat düzeyinde sporcu yetiştirebilmek için çok küçük yaşlarda yapılan genetik yapı analizleri ile sporcuların hangi spor branşında veya mevkilerde başarılı olabileceği tespit edilebilmektedir. Genetik yapı analizinden elde edilen veriler ile planlanan antrenman ve beslenme programları ile sporcudan maksimum performans alınması sağlanır. Saygılarımla…


24

Haluk’un defteri

Mevlana'nın izini süren âşıklar... 13. yüzyılda bitmek bilmez iktidar mücadeleleri, dinî çatışmalar, mezhep kavgaları, siyasî çalkantılar arasından bir güneş gibi doğdu Mevlana... Batı'da, Kudüs yolundaki Haçlılar Konstantinopolis'i işgal edip yağmalamışlar; Bizans İmparatorluğu'nun bölünmesine yol açmışlardı. Doğu'da, Cengiz Han'ın Moğol orduları yakıp yıkarak ilerliyordu. Arada kalan çeşitli Türk Beylikleri de kendi aralarında savaşıyordu. Hıristiyanlar Hıristiyanlarla, Hıristiyanlar Müslümanlarla, Müslümanlar da Müslümanlarla çatışmaktaydı. Ne yana dönseniz husumet, hamaset, ıstırap, hırs... Sonra Mevlana, Anadolu'nun ortasından seslendi: "Gel, gel, gel! Ne olursan ol, gel! Kim olursan ol, gel! Tövbeni yüz kere bozmuş olsan da

gel!" O kapı öyle bir açıldı ki içine alemin en güzel sözleri, sırları, düşünceleri, huzuru, mutluluğu, tevazusu, insanlığı, sevgisi doldu... "Ben ne Hıristiyanım, Ne Musevi, ne Farisi, ne de Müslüman; Ne Doğu'danım, ne de Batı'dan. İkiliği bir kenara koydum, İki âlemin bir olduğunu gördüm." Çünkü gücünü aldığı Kuran'ın Maide Suresi'nde, "Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler" denmişti.

O mesaj her dinden her dilden milyonlarca yürekle buluştu. Hani Hud Suresi 112. ayetinde, "O halde seninle beraber tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Aşırı da gitmeyin. Çünkü O, sizin yaptıklarınızı çok iyi görendir" diye verilen mesajı da çok iyi anlamıştı... "Söz söyleyen kemal sahibi olursa, marifet ve hakikat sofrasını serdi mi, o sofrada her türlü yemek bulunur.

Herkes orada gıdasını bulur" diye seslenmişti... Yaratılmışların en değerlisi olarak şereflendirilen insanoğlunun "Eşrefi mahlukat"ın da değerini iyi bilirdi: "Sen, değerinle ve düşüncenle iki âleme bedelsin. Ama ne yapayım ki kendi değerini bilmiyorsun. Kendini ucuza satma, çünkü değerin yüksektir." Ama şu iki günlük dünyada zalimleşenleri de görüyordu. Kıskançlık, hırs, kibir... "Başkalarına imrenme, çok kimseler var ki senin hayatına imreniyorlar. Beri gel, beri! Daha da beri! Niceye şu yol vuruculuk? Madem ki sen bensin, ben de senim, niceye şu senlik benlik?" İnsanoğlunun iç benliğine yolculuğuna da diyecekleri vardı. "Can konağını aramadıysan, cansın bir lokma ekmek arıyorsan ekmeksin bir damla su arıyorsan susun, zulmün peşindeysen zalimsin aşkı arıyorsan âşıksın gönlün neye kapılmışsa osun sen." Hayattan ne anladığını, gerçek dostun kelime değil mana anlamındaki derinliğini de nasıl da özetlemiş: "Dostlarım,

Ben dostlarımı ne kalbimle ne de aklımla severim. Olur ya, Kalp durur. Akıl unutur, Ben dostlarımı ruhumla severim. O ne durur, ne de unutur." Ve bugün Konya'da buluşanlara, milyonlarca sevdalısına da yüzyıllar ötesinden sesleniyor: "Yetmiş iki millet kendi sırrını bizden dinler. Biz, bir perde ile yüzlerce ses çıkaran bir ney gibiyiz." Ve kendi geleceğini de tayin ediyor: "Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız Bizim mezarımız ariflerin gönüllerindedir." Aralık ayı demek Mevlana'yla buluşmadır aynı zamanda... Paneller, söyleşiler, dinletiler düzenlenir, akın akın Konya'ya turlar düzenlenir. Ve nihayet 17 Aralık'taki ölüm yıldönümünde büyük bir buluşma gerçekleşir. Bu yıl 743’ncüsü düzenlenecek Şeb-i Arus yani düğün gününde bir araya gelen sevdalıları semada ve neyde huzur bulacak... (Not: İstanbul’da Madam Tussauds Müzesi açıldı 27 Kasım 2016 itibarıyla ve orada Mevlana’nın da balmumu heykeli var.)

Avrupalı Türkler Strasbourg’ta Terörü Kınadı

26 Kasım 2016 Cumartesi günü saat 13.00’te başlayan ‘Teröre Lanet / Demokrasiye Davet’ isimli terörü kınama mitingi Strasbourg kentinin ‘La Bourse’ meydanında yapıldı. Mitingte terörist hareketler ve Avrupa’nın terörizme desteği kınandı. Mitinge Fransa’ya komşu olan Almanya ve İsviçre’den çok sayıda vatandaşımız destek oldu. Strasbourg’ta faaliyet gösteren 10 sivil toplum derneğinin insiyatifinde gerçekleşen mitinge bine yakın Avrupalı Türk vatandaşı destek verdi. Meydan’da Türk ve Fransız bayraklarını dalgalandıran Türkler, taşıdıkları dövizlerde ‘Terörün rengi dini yoktur’, Terör insanlık suçudur’, ‘Teröre destek demokrasi midir?’ mesajları verdiler. İki saat süren mitingde ‘Kahrolsun PKK’, ‘Kahrolsun Fetö’, ‘Şehitler ölmez vatan bölünmez’ sloganları atıldı. Yaklaşık 100 civarında polisin ablukası altında yapılan mitingde herhangi bir olay yaşanmadı. Bazı Türk gruplar arasında küçük çapta ağız tartışması yaşansa da, devreye giren güvenlik güçleri tartışan grupları ayırdı.

Satılık fond de commerce

Strasbourg Montagne Verte’te, 149 route de Schirmeck adresinde bulunan MOZAİK GRILL isimli restoran sahibinden devren satılıktır. 35 kişi kapasiteli, her şeyiyle özenli ve kaliteli oarak restore edilmiş halde, işlek ana cadde üzerinde, müşterisi hazır ve oturmuş durumda, 15 seneden beri faaliyette. Son bilançosu: 160 000 € (HT) Kirası çok uygun: 950 € (TTC) Fiyatı: 145 000 € İrtibat telefonu: 06 89 11 64 60


KANADA... -1Halil Özsoy

Kanada (İngilizce: Canada ; Fransızca: Canada ), Kuzey Amerika kıtasının en kuzeyindeki ülkedir. Büyüklüğü, Büyük Okyanus’tan, Kuzey Arktik denizine kadar 9.98 milyon kilometre karedir. Bu özelliğiyle, yüzölçümü bakımından dünyanın en büyük 2. ülkesidir. Amerika Birleşik Devletleri ile Kanada'nın ortak sınırı dünyanın en uzun kara sınırını oluşturur. Kanada'nın topraklarında çoğunlukla ormanlar ve bunun yanı sıra Rocky Dağları'ndaki tundra hakimdir. Nüfusun beşte dördü de güney sınırına yakın yaşamaktadır. Kanada'da zaman genellikle soğuk ya da çok ciddi kış soğuklarıyla geçer, ancak Kanada'nın güneyindeki alanlar yaz aylarında bir o kadar da sıcak olur. Kanada, Aborjinlerin binlerce yıldır yaşadığı bir alan olmuştur. 15. yüzyıl sonlarında, İngiliz ve Fransız kolonileri Atlantik kıyısı civarlarında ilk kolonilerini kurmaya başladılar. Bölge daha sonralarında ise tamamen İngilizlerin kontrolüne girmiştir. Ancak Birleşik Krallık, başta Kuzey Amerika kıtası olmak üzere, bugünkü Kanada'yı da oluşturan topraklardaki gücünü, çeşitli savaşlarla, 18. yüzyılın sonlarından itibaren kaybetmiştir. Buna rağmen Kanada, Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı'nın hâlâ birer parçası konumundadır. Aynı zamanda ülke, 10 eyalet ve 3 bölgeden oluşan, merkezi olmayan, anayasal monarşi ile yönetilen, 1867'de Konfederasyon Ya sası ile kurulan bir federasyondur. Kanada'nın başkenti Ottawa'dır. Ülke, hem Frankofon, hem de İngiliz Milletler Topluluğuna bağlıdır. Kanada çağdaş ve teknolojik olarak ilerlemiş bir ülkedir ve fosil yakıt kaynakları, nükleer enerji üretimi ve hidroelektrik güç üretim imkânları ile enerji bakımından genelde kendine

yeterlidir. Ekonomisi geleneksel olarak yüksek miktarlardaki doğal kaynaklarına dayalıdır. Her ne kadar çağdaş Kanada ekonomisi çeşitlenmişse de doğal kaynakların kullanımı halen çoğu bölgesel ekonominin önemli bir parçasıdır. G ü n e y komşusu ABD'nin onda biri nüfusu ile, Kanada'nın ekonomik gücünün de onda biri olması beklenirken; gerçekte bu orandan daha fazladır. (Kaynak : Wikipedia) ..... Beraber çalıştığımız şirketin müdürü arıyor ve diyor ki: Kanada'ya bir gezi düzenliyoruz, bize katılmak ister misin? Hemen cevap vermiyorum tabii ki. Hanıma bir sorayım, olur derse neden olmasın, gideriz. Gün gelip çatıyor, yolculuğa hazırız. Kanada soğuk bir memleket diye bildiğimiz için sıkı sıkı giyiniyor, soğuk havaya karşı tedbirimizi almış bir vaziyette bekliyoruz. Nihayet yolculuk başlıyor. Heyecanlıyız. İlk defa Amerika kıtasına ayak basac a ğ ı z . Ömrümüzde bir daha denk gelir mi gelmez mi bilinmez. Strazburg garında bindiğimiz tren hızlı bir şekilde Paris tren istasyonuna

ulaştırıyor. Her şey planlı, programlı, kafa yormadan etrafı izleyerek yol alıyoruz. Uçak saati geldiğinde vakit öğlen. Seviniyoruz gündüz seyahat edeceğimiz için. Gerekli kontroller güvenlik görevlileri tarafından yapıldıktan sonra bizleri Kanada topraklarına götürecek uçağa biniyoruz. Ama

ne uçak. Her sıra on kişilik, büyük bir uçak. Her yolcunun karşısında bir ekran, her şey mevcut. Yolcularını rahat ettirebilmek için ne gerekiyorsa düşünmüş aklı bu işlere erenler. Teşekkür ediyoruz. Keyifli geçen yolculuğumuzun sonunda Montreal havalimanına iniyoruz. Pasaport kontrolü yapan görevli ne amaçla geldiğimizi soruyor. Ziyaret amaçlı olduğunu söyleyip geçiyoruz. Heye-

canlıyız. Farklı bir yeryüzü örtüsü bizleri bekliyor. Bu arada saate bakıyorum, hâlâ öğlen. Bindiğimiz saatte inmişiz iyi mi. Avrupa ile Kanada arasındaki saat farkı, altı. Doğal olarak etkileniyoruz bu saat farkından. Ama kimseye belli etmemeye çalışıyoruz. Montreal şehrine doğru ilerlerken, geniş ve düz arazileri izleme imkânı buluyoruz. Akçaağaçların (erable) arasından geçip üç gece konaklayacağımız otelimize doğru yol alıyoruz. Montreal; modern, yüksek, yeni yapıldığı her halinden belli olan binalarıyla ihtişamlı bir şehir. Biraz Hollanda'nın Rotterdam şehrini andırıyor desem yakıştırma yerinde olur sanırım. Caddeler, sokaklar geniş ve temiz. İnsanlar cana yakın. Sonradan öğreniyoruz, hepsi de bizler gibi gariban, yani "göçmen". Dünyanın dört bir tarafından buralara gelip yerleşmişler. Yabancılık çekmiyoruz, hemen kaynaşıyoruz. Geziyoruz. Dil Fransızca olunca zorluk çekmiyoruz. İnsanlar sıcakkanlı. Eski şehir yeni şehre nazaran biraz daha görülmeye değer. Her yer temiz ve düzenli olunca etkileniyoruz. Grup gezisi olduğu için yetkili firma bizlere otobüs ve rehber tahsis etmiş. Rahatız. O anlatıyor, biz dinliyoruz, o gösteriyor, biz izliyoruz. Keyfimiz yerinde. İnsanlar bu şehirde yazın yerin üstünde, kışın yerin altında yaşıyormuş, duyunca şaşırıyoruz. Kışları -40 derece civarında olduğu için binalar yerin altından yapılan tünellerle birbirine bağlanmış. Pijama ile kışın o soğukta ekmek almaya gidebiliyormuşuz. Akıllı adamlar vesselam. Biz gezerken hava sıcak. Ekim ayında bu sıcak da ne ola ki diye soruyoruz rehberimize. Yerlilerin yazı bu, böyle sıcak olur diyor. Bizdeki pastırma yazı gibi. Tatil boyunca güneş eksik olmuyor. Bol bol fotoğraf çektiriyoruz. Üçüncü günün sonunda başka bir maceraya doğru yola çıkıyoruz. Hedefimizde Québec şehri var. (Devam edecek)


26

Fizyoterapistin sında akut dönemdeki tüm teknikkaleminden leri uyguladıktan sonra, doktor teşhisi verildikten sonra, hasta bizlere emanet ediliyor (rehabilitasyon için). Genetiğin verdiği bilgiler sayesinde bir fizyoterapist olarak eksik halkamızı tamamlıyoruz. Genetik Geçmiş senelerde fizyoterapide ve tedavi esnasında her hastaya vespor rilen tedavi programı birbirine çok benzerdi ve tecrübeme dayanarak Osman aydoğdu verilen tepkiye göre tedaviye Osman AYDOĞDU/ Genetic Trainer Genel devam ederdim. Çok sorgulardım Avrupa Müdürü, Spor Fizyoterapisti, Osteo- kendimi yumşak doku yaralanmapat DOE larında, nedeni ise sporcuda veya Fizyoterapi ve Genetik Trainer -2hastamızdaki nüksetme oranı çok yüksek olurdu. Kas yaralanmaları Her kas veya tendon ağrısının teşhisi farklı üzerinde uzmanlığım var ve eğiolduğu gibi, her insanın DNA’sı farklıdır. timler vermişimdir. Ultarson ve MR Bu farklılıklar vücumuzda da farklı tepki- ile teşhisinden rehabilitasyonuna lere yol açmaktadır. Vücudumuzun bir kadar uzmanlık yaptım ama yine strese veya bir yaralanmaya karşı nasıl de bir halka eksik oluyordu, onu çalıştığını ve fizyolojik reaksiyonlarını gös- da genetic trainer sayesinde çözterir. düm. Günümüzde artık kas yaraDNA’nın verdiği bilgiler, hem hasta açısın- lanması esnasında, kasın hangi tip dan ve aynı şekilde fizyoterapist olan (1, 2a veya 2b) olduğunu da öğremeslektaşlarıma çok faydalı ve yardımcı niyoruz Genetic trainer sayesinde. olacaktır. Spor alanında farklı yaralanma- Kas yapınızı öğrendikten sonra lar vardır ve buna göre tedavi programları aynı şekilde hastanın hangi tip karyapılır. Bu programların çoğu kitaptan diovasküler kapasitesi olduğunu ezber bir şekilde hastaya uygulandığı gibi, da algılıyoruz. Bu bilgiler bizim teçoğu zaman dokuların farklılıklarını anla- davi programlarımızı başka boyutmadığımız gibi, ezber programlar uygula- lara taşıyor. rız. Tedavi esnasında başarı düzeyi düşük Bu iki bilgi sayesinde bizim karşıolunca hastanın da güvenini kaybederiz. mıza 9 farklı insan genotipi çıkıyor Bu kayıpları minimuma indirmek için has- ve ister istemez tedavi esnasında tanın ne tür dokuya sahip olduğunu öğren- aldığımız farklı tepkiler de buna mek gerek ve aynı şekilde organizmanın bağlanabilir. Bir tip 1 kas yapısı da bir yaralanmaya karşı genlerinin nasıl olan ile 2b tipi olan sporcuların çalıştığı hususunda bilgi sahibi olmamız arasında fizyolojik farklılıklar vargerekir. Başarılı olduğumuz hastalarımız dır, bu farklar da aynı şekilde tedavar ama başarısız olduğumuz vakalar da vimizin şeklini ve bakış açısını da az değil. Bu bilgiler bizleri farklı boyuta ta- değiştiriyor. şıyacaktır. Bu nedenle bizlerin artık, fizyo- Genetiğin sayesinde, geçmiş jeterapistler olarak bu alandaki gelişimleri nerasyonlara göre, işte burada göz önünde bulundurarak hastamıza en fark yaratmaya başlıyoruz. Artık değerli yardımı vereceğimizden emin ola- bizler fizyoterapistler olarak hasbilirsiniz. Sizlere bir örnek vermek isterim; taya bakış açımızı değiştirmeye bir sporcuda bir kas yaralanması esna- çalışmalıyız ve tedavilerini de

DNA’larına göre yapmaya çalışmamız lâzım. Rehabilitasyon esnasında, fizyoterapislerin eksik olan halkalarını bunun sayesinde doldurup artık bir yumuşak doku yaralanmasında daha bilgili ve daha mantıklı tedavi programları yapabileceğiz. RECORVERY and INJUR, Türkçesi «sakatlanma ve iyilesme » panelimiz var. Genlerimiz bizlere yaralanma durumunda avantaj veya dezavantaj sağlamaktadır. Her insan farklıdır, daha hızlı ve daha yavaş tepki verebilir bir tedaviye. Bu tür genleri deşifre ederek tedavilerimizin daha etkin olmasını sağlayacağız. Hastalarımızla olan iletişimimiz de daha mantıklı ve direkt bilimsel olacaktır. Tedaviyi, aldığımız tepkilere dayanarak devam ettirebileceğiz. Tedavi planlarını, antrenman özelliklerini ayarlamak, ağrının en kısa sürede geçirilmesi için plan yapmak ve biyomekanik sorunları çözmek bu bilgilerlerin sayesinde daha kısa zamanda çözülecektir. Genetik Passport günümüzün ve geleceğimizin bir önemli parçası olma yolunu tutmuştur. Tecrübeme dayanarak ve aldığım Genetic Trainer diplomamın sayesinde, her hastama bundan bahsediyorum ve güzel sonuçlar alıyorum. Tedavi programlarımı hastanın DNA’sına göre ayarlamaya çalışıyorum. Genetik danışmanlık esnasında tekrarlama riskleri, yaşamla bağdaşma durumu, hasta bireyin aileye getireceği maddî ve manevî yükleri düşünerek haraket edeceğiz ekip olarak. Bu süreçte fizyoterapist, osteopat ve Genetic Trainer danışmanı olarak sporcuya veya hastamıza verdiğimiz bilgi etik açıdan onlara en iyi tedavi şekillerini önermemizi ve her zaman onları düşünmemizi sağla-

yacaktır. Genetik bilimindeki gelişmeleri tespit ettiğimiz zaman, spor kültürünün ve fizik tedavinin uzak durması beklenemez. Bu nedenle, kaçınılmaz olarak bu konunun tüm boyutlarıyla ele alınması ve tartışmaya açılması gerekmektedir. Böylelikle hem sporcuların hem hastalarımızın performanslarını arttırabiliriz ve muhtemel zararlardan koruyabiliriz. Performanslarını arttırmak için artık daha düzenli ve genlerine göre çalışıp, yanılma ve yap boz metodlarından uzaklaşıp, sporda ve tedavilerinde geçirdikleri vakitlerinin daha etkili olmalarını sağlayacaktır. Performans ile ilişkili genlere ve onların vücut üzerindeki etkilerine baktığımızda bunu rahatlıkla görebiliriz. Yazımı bitirmeden değinmek istediğim çok önemli bir konu daha var. DNA testi çocuklarımızda yapıldığı takdirde başarılı olabilecekleri sporların tespitini, hedef başarıyı sağlayabilmek için yapacağı sporda kendine uygun özel antrenman programlarını öğrenmeyi sağlayacaktır. Ayrıca bu çocuklarımız sporda mevcut olan disiplin, yaratıcı olma, iyi motivasyon, antrenman, psikolojik ve mental uygunluk gibi vazgeçilmez prensipleri de göze alarak yapacağı spora yönlendirilmelidir. Ancak yatkın olduğu sporu değil de başka bir sporu yapan çocuğun, o alanda emek verdikten sonra (vakit kaybı-motivasyon sıkıntısı) yeterli gelişimi gösteremeyip başarısızlık yaşaması, beraberinde büyük hayal kırıklıkları da getirmektedir. O nedenle bu testlerin yaptırılması faydalıdır ve yardımcı olacaktır. Hepinizi sevgi ve saygı ile selamlıyorum…

DOĞUM ve GÖZAYDINLIĞI

Nihal’e kardeş geldi! Yeğenlerimiz Nimet ve Hakan Kırömeroğlu’nun kızları

Elvin

29 Kasım 2016 tarihinde dünyamıza merhaba dedi. Elvin’e uzun ve sağlıklı bir ömür, ailesi ve sevenlerine gözaydınlığı dileriz.

Gülboy-Kaya-Fahri Ekmekci


Her şeyin köşesi

Meltem BUDAN NALBANT BUY NOTHİNG DAY (HİÇBİR ŞEY TÜKETMEME) GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN! Farkında mısınız? Her yeni yıla yepyeni üst kimliklerle giriyoruz: Zaten bir süreden beri ‘izleyici' ve ‘kullanıcı'ydık. Şimdi bir de buna ‘tüketici olmak' eklendi. Nefsimize hakim olamayan bizler, her şeye sahip olma hırsıyla donandık! 'Değişen modern dünya'ya deyim yerindeyse , 'nur topu' gibi birer tüketici olarak gözlerimizi açtık. Elbette ki, sorularımız ve cevaplarımız da değişti... Önceden: ‘Sofrada hangi ekmeği yiyorsunuz? ya da “senin oğlan da üç ayda bir ayakkabı eskiyor mu?" vb. sorular sorardık sohbetlerimizde. Şimdi; “En çok neyi tüketiyorsun?” diye sorar olduk. Meğer dünden hazırmışız tüketici olmaya! Artık yemiyoruz, içmiyoruz, eskitmiyo-

SPORTİF BAKIŞ FARUK BEYAZ

faruk.beyaz@hotmail.fr

Bunları kim seçiyor... Sevgili okuyucularım, sizlerle bu ayki yazımda sporun dışına çıkarak başka bir konuyu paylaşmak istiyorum. Aslında bu tür detaylara girmek istemiyorum ama n’apalım söz konusu spor olunca ister istemez kafamızda soru işareti oluşuyor.. Benim vatandaş olarak en çok merak ettiğim durum şu: Spor Bakanlığı nasıl yönetiliyor? Spor Bakanlığı’na kaç tane profesyonel federasyon bağlı? Spor Bakanlığı’nda müsteşarların raporlarında neler var? Son olarak da Spor Bakanlığı federasyonların seçimlerine nasıl bir etki

ruz... Tüketiyoruz! “Biz sofrada hep esmer ekmek tüketiyoruz…” “Ben sağlığım için, günde iki litre su tüketiyorum…” “Bizim oğlan top peşinde koşmaktan, ayda bir ayakkabı tüketiyor…” Modern denen dünya, tüketim konusunda ne toplum ayırd ediyor, ne de ülke. En çok neyi tüketmemiz gerektiğini de söylüyor. Yani bunun için ayrı çaba harcamamıza da gerek yok. Neyi tüketirsek prestij kazanacağımızı söylüyor, biz de onu tüketiyoruz! Ayrıca, Tüketirken nelere dikkat etmeliyiz? Ürünün içeriği ve son kullanma tarihi gibi konularda gittikçe daha fazla bilinçlendik. Tüketici haklarımızı öğrenip, kullanmaya başladık bile. Elbette bu durum iyi, ama... Bu arada; İnsan hakları, Çocuk hakları, Kadın hakları, Hasta hakları vb. Birçok haklarımız olduğunu ya bilmiyor ya da önemsemiyoruz. Zira bu konularda pek de fazla düşünüp sorguladığımızı kimse iddia edemez. Donanım olmasa da olur: ama kıya-

yapıyor? Fazla derine dalmadan en kısa yönüyle ne yazık ki spor dalında ülke olarak uluslararası arenada pek başarılı sayılmayız, olinpik seviyede sporcumuz hiç yok denecek kadar az, olanlar da ithaldir.. Maraton koşusunda 75 milyon kişi içinde sporcumuz yok ise kardeşim bana kimse alınganlık göstermesin ben kendi bildiklerimi yazıyorum, o zaman kaybetmeye mahkumuz. Spor Bakanlığı etik bir şekilde federasyon seçimlerinde kendi adamlarını değil de o görev layıkıyla yapacaki adam gibi adamları göreve getirse bence daha mantıklı olur. Birçoğunuz diyeceksiniz ya ne alakâsı var, aslında bütün problem bu alakâsı ne cümlesinde yatıyor; kardeşim, seçimlerde bırakın delegeler kendi öz iradesini kullansın, Spor Bakanlığı’nın baskısına değil, uluslararası platformlarda

fetimiz olmazsa olmaz!… Ay sonunu getirecek kadar paramız olmasa da olur, ama akıllı telefon şart!! Maddî ürünlere ve hizmetlere birçok anlamlar atfedip, bir gruba, bir kültüre ait olmak gibi amaçlar için, popüler, estetikleşmiş ürünleri satın alıp duruyoruz! Bir kısmımız; İhtiyacından fazlasını yiyip, içip, ihtiyacından fazlasına sahip olmak için zamanını, dününü, gününü, yarınını harcayıp tüketirken, Bir kısmımız; Çalışıp kazandığı paradan fazlasını tüketiyor. Aradaki açığı da bankaya, eşe dosta borçlanarak telafi etmeye çalışıyor. Öylesine ‘İyi birer tüketici’ olduk ki, doğal kaynakları da hesapsızca tüketip duruyoruz! Çocuklarımızın içecekleri suyu, soluyacakları havayı, üstüne basacakları toprağı… Geleceği de tüketiyoruz! Dünyada birçok ülkede (Türkiye’deki birçok firma da buna dahil) her yıl Kasım ayının dördüncü perşembesinden sonraki gün, yani Şükran Günü ertesi, büyük bir izdiham ve çılgınlık yaşanıyor. O gün 'Black Friday' yani Kara Cuma olarak adlandırılıyor. Kara Cuma gününde, öncelikle 'Kullanıcı' yanımızı besleyen tekno-

bizleri yani ay yıldızlı bayrağı en iyi temsil edecek güce, bilgili insanlara ihtiyacımız var. Biz halen birbirimize laf sokmakla meşguluz, ben paralıyım o parasız gibi çok gereksiz konuşmalar; ben milyonerim, para babası benim ama spor bilgim yoksa girmem kardeşim, bırakalım böyle işleri… Örnekse bir sürü ornek var… Tekvando başkan adayi Kadir Baş hocamızdı, kendisi Türkiye milli takımlar başantrenörü ve ülkemizi Kore’de dünya şampiyonu yapmıştı, açın bakın arşivlerde var. Bu hocamız seçimleri kaybetti çünkü devlet erkanı kendi kararını vermişti. Bu hocamızın muazzam projeleri vardı, muhteşem tekvando kompleksleri projesi bunlardan biri tanesiydi; kendisi müteahhit değil, bir eğitmendir, işini iyi bilen bir hocadır ama ne yazık ki kazanamadı. Bu hocam gibi örnekleri çok federasyon başkan adayı var…

27

lojik ürünler olmak üzere, birçok ürün indirime giriyor. İnsanların büyük kısmı, ihtiyacından fazlasını almak için uzun kuyruklar oluşturuyorlar. Bu yıl 25 Kasım’daydı. Tam o korkunç görüntüleri izlerken; ‘Dünyada hiç değilse bir tek gün tüketim olmasa nasıl olur acaba?’ diye düşünüyordum ki, sosyal aktivistler tarafından başlatılmış, tam da öyle bir günün varlığını öğrendim. 'Buy Nothing Day' yani Hiç Bir Şey Satın Almama Günü. Tüketiciliği ve tüketim kültürünü protesto amacıyla oluşturulmuş baş kaldırı, meydan okuma günü. Tarih olarak da izdihamlara neden olan Black Friday (Kara Cuma) günü seçilmiş: 25 Kasım. Her fırsatta söylerim, özel günleri pek sevmem. Ama o günü sevdim: Hiç Bir Şey Satın Almama Günü! Bence ayda bir kutlanmalı… Ah! Bir de Aynaya Bakma Günü lazım, Kendini Görme Günü, Ben’cilikle, Bencil’liği Ayrıştırma Günü. Çünkü, eğer böyle giderse, Tükete tükete tükeneceğiz…

Projeleri, fikirleri var ama ne yazık ki devlet erkanı desteklemiyor onları… Artık siz düşünün sevgili okuyucularım gerisini, böyle yönetilen federasyonlar nasıl başarı elde edebilir? Sporcu yetiştirme kültürü yok, hep ithal ediyoruz; nereye kadar böyle sürecek merak ediyorum. Yakınlarda bizleri temsil edecek sporcuları keşfetmeye gideriz Afrika’ya, buluruz oradan bir maratoncu çıkartırız Türk kimliği, ver elini olimpiyatlara… Ha, bu arada aklıma gelmişken söyleyeyim, yüzmede erkelerde ve bayanlarda olimpik seviyede temsil edilemiyoruz, bizlere acilen ithal yüzücü lâzım! Saygılarımla…


28

BİR SÖZDEN BİR ÖZDEN

HASAN KARAKAYA KURAN’I KERİM EDAL» diyor!

«BELHUM

Merhaba sevgili okurlarım, aradan uzun bir zaman geçse de tekrar sizlerle buluşmanın sevincini yaşarken, memleketten sizlere ALLAH’ın rahmeti bereketi selameti olan selamını getirdim. Malum bu yıl memleketimizde istenmeyen birçok olay meydana geldi; bir tarafta terör olayları, bir tarafta memleketin kaderiyle oynayan kendini din alimi diye tanıtan ve kendi ülkesini başkalarına peşkeş çekmeye kalkışan ehli salebin maşaları. ALLAH’a şükürler olsun vatanımızda yaşayan her fikre sahip insanımızın el ele gönül gönüle sırt sırta vererek bertaraf etmesi Batılıları ne kadar ürküttüyse, Batı yandaşlarını da bir o kadar ürküttü ki Batı kendini alenen ortaya koymaya başladı. Bu Batıyla alakalı yazılarımıza daha sonra devam edeceğiz ama şimdilik bir virgül koyup başka bir konuya dikkat çekmek istiyorum. Bizler müslümanlar olarak bize gelen peygambere ve dahi Hz. Adem’den beri gelen bütün peygamberlere inanıp iman etmişiz, bu peygamberlerin Rabbimizden aldığı emir ve yasakları da kabul etmişiz, bu bütün ‘’semavi dinlerde’’ olduğu gibi bu semavi dinleri kutsal kitapları ve peygamberleri her dine mensup kişiler veya insanlar kabul etmiştir. Selam silm kökünden gelen ve anlamı şu şekilde geçen bir cümle: Selam: Barış ve Esenlik Dileği. Teslimiyet. Selamet, Güvenlik. Her Türlü Ayıp ve Noksanlıktan Uzak Olma Hali. Her An

ve Her Türlü Selamet, Esenlik Dileği. Darü's-Selam: Cennet Yurdu. Es-Selam: Her Türlü Arızadan, Noksanlıktan Uzak Olan, Kullarını Bütün Tehlikelere Karşı Koruyan, Selamete Çıkaran, Cennetteki Kullarına Selam Eden. Allah.cc böyle bir iyilik ve güzelliği kullarına Kuranı Keriminde bizlere bildirdiyse, birilerinin dalga geçmeye alay etmeye aşağılamaya hiç mi hiç hakkı da yok selahiyeti de yok. İnanmayabilir, kendisi selamı kullanmayabilir, bonjour diyebilir, günaydın tünaydın da ekleyebilir, kendini modern göstermeye çalışabilir ama asla ve asla aşağlayamaz hakir göremez. Bunun içindir ki okullarda selama karşı duranlar okullarda huzuru bulamıyorlar, selamın olmadığı yerde barış da olmuyor, ailede selam yoksa herkes birbirinden kopuk yaşıyor, apartmanda komşular arasında selam kesilmişse kimse birbirini tanımaz hale gelmişse işte selam verilmeyişindendir. Okuldaki profesör selam veren bir talebeye günaydın desene selam ne demek diye çıkıştığında, selam ALLAH’ın selamı onu getirdim demesine sen ALLAH’ın yanından mı geliyorsun diye lakayt bir şekilde dalga geçercesine sana kim öğretti, bunu öğreten hoca da eminim bir şey bilmiyor demesi de ayrıca bir hakaret. Çünkü biz müslümanlara gelen ve hakikatı apaçık ortada olan Kuran-ı Kerim bize şöyle buyuruyor: Namaz kılan bir mümin Rabbıyla konuşmuştur, öyleyse Kuran okuyan bir mümin RABBımızın emri olan selamı yayayacak. Peygamberimiz sav Efendimiz öyle buyuruyor, selamı aranızda yayınız okumakla alim alim olmuyor. Bir tekerleme vardır, Katır hacı olmaz gitmek ile Mekke’ye, Sofi sofi olmaz girmek ile tekkeye. Okuyup

Satılık fond de commerce (Meslek öğretilecektir)

Strasbourg Koenigshoffen’daki (route des Romains) Simply mağazasının içindeki Anahtarcı, Ayakkabı tamircisi, Çanta-Cüzdan-Kemer satış mağazası sahibinden devren satılıktır. Satın alan kişiye birkaç ay boyunca meslek de öğretilecektir. Bu nedenle, 30-35 yaşlarında, yetenekli ve istekli kişilerin başvurması daha uygun bulunmaktadır. Mağaza halen çok iyi işler durumda olup, müşterisi hazırdır. Ciddî ilgilenenler için irtibat numarası: 06 63 37 11 13

profesör olmak etiket almak diploma sahibi olmak veya öğretmen olmakla adam olunmuyor, eğer Hak ve hakikatı anlayamamış hele hele şu yirmi birinci yüzyılda internet çağında gerçekleri görüp inanmasa da gerçekleri haykıramıyorsa kusura bakmasın bakın Rabbimiz onlara ne buyuruyor: Cuma Suresi beşinci ayetinde Tevrat’la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerle kitap taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah’ın âyetlerini inkâr eden topluluğun hâli ne kötüdür! Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez. Sizler körpecik beyinleri okullarda zehirlemeye devam ettiğiniz sürece toplumlar arasındaki ilişkiler bozulmaya kötüleşmeye devam edecek, bugün yeryüzünde barış ve huzur yoksa selama karşı duran bedbahtlar yüzündendir. İnsanlar bu dünyada yaptıkları ve yapmadıkları, söyledikleri ya da söylemedikleri ile ya kendi cennetlerine sırtlarında tuğla taşıyor olacaklar ya da kendi cehennemlerine kendi sırtlarında odun taşıyor olacaklar.. Gelin kendi kendimizi ateşe atmadan ALLAH’ın yaratttığı kulları Allah’a düşman etmekten vazgeçelim ve cennetimize sırtımızda tuğla taşıyan kullar olmaya gayret edelim Bizim inandığımız kitabımız Kuran-ı Kerimden birkaç selam ayeti sunuyorum, daha fazlasını isterseniz çağın getirdiği yenilikleri kullanan internet kullanıcıları istedikleri bilgilere ulaşabilirler. Araf suresi 179. ayette bakın RAbbimiz ne buyuruyor: Andolsun ki, cin ve insanlardan bir çoğunu cehennem için yarattık. Onların kalpgerçeği onunla vardır, leri anlamazlar, gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır ama on-

larla işitmezler. İşte bunlar hayvan gibidirler, hatta daha şaşkındırlar. İşte o gafiller ancak bunlardır. 4:86 Siz bir selam ile selamlandığınız zaman, siz de ondan daha güzeliyle karşılık verin veya verilen selamı aynen iade edin. Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını gereği gibi yapandır. 7:46 Cennetliklerle cehennemlikler arasında bir perde vardır. A'raf üzerinde de, her iki taraftakileri simalarından tanıyan kişiler vardır. Bunlar cennetliklere: "selâm olsun size" diye seslenirler. Bunlar henüz cennete girmemiş, fakat girmeyi arzu eden kimselerdir. 10:10 Onların oradaki duaları: "Allahım, sen yücelerden yücesin"; sağlık dilekleri "selâm", dualarının sonu da "Âlemlerin Rabbi Allah'a hamdolsun." diye şükretmek olacaktır. 16:32 Takva sahipleri o kimselerdir ki, melekler, canlarını hoş ve rahat halde alırlar. "Selam size, yapmış olduğunuz güzel işlerin mükafatı olarak girin cennet'e..." derler. 24:27 Ey iman edenler! Kendi evinizden başka evlere, geldiğinizi farkettirip ev halkına selam vermedikçe girmeyin. Bu sizin için daha iyidir. Herhalde (bunu) düşünüp anlarsınız. 25:63 O çok merhametli Allah'ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve cahil kimseler kendilerine laf attığı zaman (incitmeksizin) "selam" derler (geçerler).

Bakıcı aranıyor

Sélestat yakınındaki Wittisheim’da kalmakta olan yaşlı ve hasta bir çifte bakmak üzere ciddî ve işinin ehli bir bayan aranmaktadır. Başvuru için tel: 06 86 20 43 38


29

AVRUPA PSİKOLOJİ MERKEZİ Psikolog Erdinç Üstündağ Alsace ve çevresi için Her türlü Test (IQ ve Konzentire) yapılır. Resmi kurumlar için her dilde rapor verilir.

8 Yıldır vatandaşlarımıza hizmet vermekten gurur duyuyoruz. Kitabımıza gösterdiğiniz ilgiye çok teşekkür ederiz. Hizmetlerimiz: Depresyon, Panik Atak, Saplantı Takıntı, Cinsellik, Çocuk Eğitimi, Çocuklarda Motivasyon / Konsantrasyon kumar bağımlılığı

Tel: 0049 7851 496 15 03 www.kekeleme-psikoloji.de Müjde!

Avrupa Psikoloji Merkezi, Uzman Psikolog Erdinç Üstündağ öncülüğünde, yurt dışından gelen yoğun seans taleplerini karşılamak için, Kehl’de tam donanımlı 2. şubesini açtı.


30

FRANSA GÜNDEMİ Fatih KARAKAYA

Karakaya.fatih@gmail.com

http://twitter.com/gundemfransa

Fransa’nın İslamofobi ile Savaşı!

Esselamu Aleykum değerli dostlar. Fransa’da bir seçim dönemine daha girmiş bulunuyoruz. Her seçimde olduğu gibi yine başlıca konu İslam ve Müslümanlar! Gerçekten insan şaşırmadan edemiyor. Bu kadar ekonomik sorunlar varken, eğitim sistemi alarm verirken, sağlık sistemi çökmüş iken, ay sonu gelmez iken, emeklilik finanse edilemezken hâlâ bir parça bezini tartışmak, dertlerini unutmak için içip sızan kişinin durumuna benziyor. Elbet bazı Müslümanların davranışları kabul edilemez. Ancak sürekli bireysel suçları topluma mal etmek de art niyetlilik değil de nedir? Fransa’da patlayan bombalar için binlerce masum katledildiğinde Müslümanların algısı nasıl olmalıdır peki? Varsa yoksa dertleri Müslümanlar! Sanki dünyanın ısınması Müslümanlar yüzünden, sanki seller, depremler Müslümanlar yüzünden. Bir düşünebiliyor musunuz bir siyasi Fransa Cumhurbaşkanlığına aday ama başörtü takan kadınlara vahşi diyor. Nedir bu kin? Bu kadar popülizmin bir gün kendilerine zarar vermeyeceğini mi sanıyorlar?

Şimdi de sinsi sinsi bir şekilde planlarını devreye sokuyorlar. Bir taraftan ırkçı parti ile hiç alakamız yok ve asla işbirliği yapmayız derken diğer taraftan ırkçı partilerine pabucu ters giydirecek vaatlerde bulunuyorlar. Akıllarını peynir ekmekle yemişçesine buldukları ne varsa saldırıyorlar. İşin ilginç tarafı bu psikiyatrik sapkınlıkta sağ sol fark etmiyor. Adeta çılgınlıkta yarışır hale geldiler. En son dertleri İslamofobi. İslamofobi kelime manası ile İslam korkusu demek. Ancak tıpkı Antisemitizm gibi aslında Müslüman düşmanlığını ifade için kullanılıyor. Fakat entel dantellerin yanında bir takım siyasiler de ırkçılığı bile tekelleştirmeye çalışıyor. İstiyorlar ki bir tarafta sadece Antisemitizm olsun, diğer tarafta hepsini bir tek ırkçılık adında toplayalım. Belirli bir gruba ayrıcalık sağlayalım. Bunun için de akla hayale gelmeyecek yalanlara başvuruyorlar. Örneğin İslamofobi kelimesinin ilk İran devriminde İslam’a eleştirileri susturmak için icat edildiğini iddia ediyorlar. Hâlbuki ilk defa 1900’lü yıllarda Fransızların Müslümanlara düş-

herhalde yine. Hani bu Meclis’i ARAS'LA İNSAN'A DAİR bombalayanları, sonra da milletin oyları ile seçilmiş Meclis’e Melek Aras gelmiş yemin etmiş bütün milletvearasmelek58@gmail.com killerini kovalardı yine. Türkiye'nin başka bir derdi yokmuş Diyalog lâzım gibi, hani Türkiye'nin hayrına ve yaDevlet Bahçeli CHP’ye vermiş verarına konuşsanız biraz da bari. riştirmiş, Atatürk bunları görse İzEkonomiden bahsetseniz diyorum. mir’e kadar kovalardı demiş. Memleket çöktü çöküyor gibi nereDemiş demesine de, birçok şeyi de deyse. unutmuş bence. Lira düşmüş kimin umurunda. Atatürk önce bir rejim değişikliEsnaf kepenk kapatmış, ekonomi ğiyle Türkiye Cumhuriyet'ini değişçökmüş. Bunlar konuşulmuyor bile. tirmek isteyenleri kovalardı Herkes sadece koltuğunun der-

manlığı ifade etmek için kullandığını göz ardı ediyorlar. Şimdi de hedeflerinde İslamofobi ile mücadele eden dernekler var. İçişleri Bakanı Cazeneuve bir açıklamasında “CCIF gibi kuruluşların savunduğu fikirler ile mücadele edilmeli” diyor. Bir düşünebiliyor musunuz, yıllardır mağdur Müslümanların haklarını savunan bir derneğe karşı mücadele edilmeli imiş. Gerçekten kabul edilemez bir seviyeye geldik. İlk defa Sarkozy dönemimde İslamofobi devlet politikası haline gelmişti. En üst seviyedekiler bile bu düşmanlığı açık açık ifade etmeye başlamışlardı. Daha sonra Hollande geldi. Bir nebze ilk defa İslamofobi kelimesini kullanarak umutlandırsa da o ve özellikle de Başbakanı Valls hem de Siyonist lobinin toplantılarında Müslümanlara saldırdı. Orada onlara gül dağıtırken Müslümanlara gözdağı verdi. İnsan haklarından sorumlu en üst bürokrat bile açık açık Müslümanlara savaş açtı. Adamın görevi çok basit. Toplumda ırkçılığı, ayrımcılığa yol açacak uygulamalara son vermek, toplumsal barışı sağlamak. Peki o ne yaptı? Sürekli İsrail’e

dinde. Bıktık yani! Sizin hepinizin böyle bu çatışmacı ve ayırıştırımcı dilinizden... Sizin dışınızdakilerin hepsi teröristlermiş gibi. Koltuklar da sizin olabilir. Amma ve lâkin unutmayın ki, bu memleket de bizim. Sizler nasıl seçilip gelmişseniz, diğer partiler de öyle seçilmiş gelmişlerdir. Sizin seçmenleriniz can'sa onların seçmenleri de patlıcan değiller yani. Sanki yemin etmiş de hepiniz birbi-

gidip Yahudilere garanti verdi. Oradan gelip Müslümanlara olmadık hakaretler yağdırıp sözlü dalaşmalara girdi. Şimdi devreye sözde ırkçılık ile mücadele eden dernekler girdi. Bir düşünün ki ırkçılık ile mücadele eden bu dernek toplantılar düzenleyip İslamofobi’nin olmadığını, boş bir söylemden ibaret olduğunu ve kullanımının yasaklanması gerektiğini savunsun. Gerçekten akıl tutulması değildir de nedir? Bildiğiniz gibi seçimler 2017’de. Sağcılar adayını belirledi. 5 yıl başbakanlık yapıp hiçbir başarı sağlayamayan kişi sağcıları temsil edecek. Söylemleri aşırı sağın da sağında. Üstüne üstelik seçildiği takdirde başbakanlık koltuğuna Türkiye karşıtı değil resmen düşmanı olan Valerie Boyer’in oturacağı söyleniyor. Büyük ihtimal 2017’de ikinci turda Marine Le Pen ile Fillon arasında seçim yapacağız. Ölümlerden ölüm beğen diyorlar işte. Kendimize gelmez isek, PEJ gibi siyasi hareketlere destek olmazsak çok daha karanlık günler bizi bekliyor. Selametle….

rinizden öç alıyor gibisiniz o Meclis'te. Oysa biz o eski vatansever devlet adamlarını arıyoruz, hepiniz bir sorumluluk alın istiyoruz, bu nedenle hepinizi göreve çağırıyoruz! Milliyetçilik derken vatan haini çoksa, dinciler de çokken dine uyan yoksa, demek ki millet yoksa milliyetçilik olmaz! Din yoksa dincilik olmaz! Biz bugün milletsiz milliyetçiliği, dinsiz dinciliği yaşıyoruz.Artık ne dinimize ne de vatanseverliğe yakışıyoruz gibi. Saygılarımla…


31

STRASBOURG’TA 24 KASIM ÖĞRETMELER GÜNÜ KUTLAMASI

24 Kasım Öğretmenler Günü, bu sene Strasbourg’ta Başkonsolos’un rezidansında, 24 kasım akşamı yapılan anlamlı bir törenle kutlandı. 24 Kasım öğretmenler günü kutlama programı “Korkunun mayalandığı yerde yürek, güçsüzlüğün güçlendiği yerde bilek olmak istiyorum. Ben öğretmen olmak istiyorum” dizeleri ile açıldı. Sayın Başkonsolos, misyon temsilcileri ve öğretmenlerin selamlanmasının ardından bir dakikalık saygı duruşuna geçildi ve İstiklal Marşı’nın okunması ile programa devam edildi. Programın devamında sahneye davet edilen Eğitim Ataşeliği’ne bağlı Colmar şehrinde görev yapan öğretmen Devrim Rüzgar Konaklılar günün anlam ve önemine yönelik bir konuşma yaptı. Fransa’da 2. yılı olduğunu ve bugüne kadar pek çok bölgede görev yaptığını belirten Konaklılar, Fransa’da öğretmenlik yapmanın çok daha farklı olduğunu belirtti. İlk görev yerinin Mardin-Nusaybin olduğunu belirten Konaklılar, buradaki çocukların da Mardindekiler kadar eğitime meyilli ve aç olduklarını belirtti. Fransa’da verilen Türkçe derslerine yabancı öğrencilerin de ilgisinin arttığını belirten Konaklılar, herkesin, tüm eğitim emekçilerinin elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştığını belirterek konuşmasını sonlandırdı. Kutlama programına, öğretmenlerin ve mesleklerinin yüceliğini anlatan küçük bir sinevizyon gösterisi ile devam edildi. Ardından Strasbourg Başkonsolosluğu Eğitim Ataşesi Vekili Sefa Bardakçı günün anlam ve önemiyle alakâlı kısa bir konuşma yaptı. Eğitim Ataşesi Bardakçı, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nün önemini birkaç tarihi olay anlatarak tarif etti. Bardakçı konuşmasına şöyle devam etti: “Bakanlar Kurulu kararı ile Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 11 Kasım 1928’de Başöğretmen unvanına lâyık kılındı ve bu karar 24 Kasım 1928’de ilan edildi. Bugünden itibaren günümüze kadar her sene kutlanıyor. 26 Kasım 1992 yılında resmi olarak 24 Kasım öğretmenler günü ilan edildi. Birleşmiş Milletler ve üye ülkeler de öğretmenler gününü kutluyor ve her ülkede tarih değişebiliyor. Gerçekten de tarihi olarak öğretmenlik çok kutsal bir meslek. Resmî olarak öğretmen sıfatına sahip olmak bir ayrıcalıktır, çünkü herkes öğretmen olamaz. Yani bir nevi herkes öğretmendir hayatı boyunca bir şeyler öğretir fakat resmî görev bu pedagojik yapıyı kazanmış olan kimselerin görevidir. Yetiştirilen öğrenciler ülke,

dünya menfaatine hayırlı insan oluyorlar ve ülkelerine katkıda bulunuyorlar. Biz de medeniyetler seviyesine çıkmayı arzuluyoruz ve bunun mümessili öğretmenlerimizdir. Bizler evlatlarımızda bu gücü tarihsel olarak görüyoruz. Biz Strasbourg Başkonsolosluğu olarak 10 bölgede, 36 yerleşim biriminde 350 okulda ve 58 öğretmen ile 6615 öğrenciye hizmet veriyoruz ve öğretmenlerimiz ellerinden gelen tüm gayretle görevlerini yapıyorlar.” Bardakçı konuşmasını geçmişte öğrencileri ile yaşadığı bir anısını anlatarak sonlandırdı. 24 Kasım Öğretmenler Günü Kutlama Programı Başkonsolos Özgür Çınar’ın konuşması ile devam etti. Sayın Çınar, hazırladığı konuşmasına öğretmenlik mesleğinin kutsallığına değinerek başladı. Başkonsolos Çınar konuşmasını şöyle sürdürdü: “Sorumluluk gerektiren en meşakkatli kamu görevlerinden biri öğretmenliktir. Bayrağımızın dalgalandığı her yerde görev yaptık ve yapacağız yurt içiyurt dışı ayrımı yapmadan ve sizlerin de bizimle burada benzer hisleri paylaştığınızı her zaman gördüm. Bundan sonra da bu birlikteliğin güvenle devam edeceğinden şüphem yok. Öğretmenler Günü Atatürk’ün başöğretmen sıfatını aldığı gündür ve Cumhuriyetin kuruluşu ile askeri mücadelenin, yeni bir mücadeleye dönüşmesi, ki bu kez eğitim alanında genç Cumhuriyet’in en büyük sınaması olduğunu görüyoruz. Dönüp baktığımızda Cumhuriyetin ilk dönemlerinde okuma-yazma oranlarının izleyen yıllarda büyük çabalarla nerelere taşındığını gördüğümüzde, Cumhuriyetin ilk dönemlerindeki öğ-

retmenlerin üstlendiği görevleri bir kez daha görmüş oluyoruz. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün öğretmenler ile olan ilişkisine değinmek gerekirse; Atatürk, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda öğretmenlerin nasıl canla başla çalıştıklarını yakında izlemiştir. Yurdumuzun düşmanlarca paylaşıldığı sırada, öğretmenler Öğüt Kurulları kurarak, halka ulusal kurtuluş savaşı düşünceleri yayıyordu. Bunun dışında öğretmenler 14 eğitim kuruluşu ile birlikte Milli Kongre Cephesi’ni kurdular. Bu kongre İzmir işgali sırasında Sultanahmet Mitingi’ni hazırladı. Bununla birlikte Atatürk toplumun gelişimi için öğretmenlere çok güvenmiştir. Yeni neslin öğretmenlerin eseri olacağını belirtmiştir.” Başkonsolos Özgür Çınar konuşmasını düzenlenen kutlamaya katılan herkese en derin duygularıyla teşekkür ederek sonlandırdı. Konuşmalar ve sinevizyon gösterisini müteakip, 24 kasım Öğretmenler Günü resepsiyonu, katılımcıların birlikte fotoğraf çektirmeleri ve sunulan yiyecekleri tadarak sohbet etmeleriyle son buldu. Eğitim Ataşe Vekili Sefa Bardakçı’dan ilk değerlendirme Görevine yeni başlayan Eğitim Ataşesi Vekili Sefa Bardakçı, 24 Kasım resepsiyonu esnasında Objektif mikrofonlarına bazı değerlendirmelerde bulundu. “Ben Doçenk Doktor Sefa Bardakçı, Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekan yar-

dımcısı iken, Millî Eğitim Bakanlığı ile yapılan protokol gereği, Strasbourg Başkonsolosluğu Eğitim Ataşeliği görevine, 13 Ekim 2016 itibariyle vekâleten atanmış bulunmaktayım. Strasbourg, Fransa’nın bölgeleri içerisinde en çok Türk öğrencisi barındıran bir yer; dolayısıyla, en fazla öğretmenin de mevcut olduğu bir konumda. Toplamda 58 öğretmenimiz, 6615 öğrencimize, 350 cicarında okulda eğitim vermektedir. Özveriyle çalışan bu öğretmenlerimiz, tüm meslektaşları gibi, böyle bir günü hak ediyorlar; 24 Kasım Öğretmenler Günü onlara kutlu olsun. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 1928 yılında Başöğretmenlik ünvanını alması sonrasında, 1992’den itibaren bu gün Öğretmenler Günü olarak kutlanmakta ve bu kutlama onun anısına devam etmektedir. ‘Yeni nesil öğretmenlerin eseri olacaktır’ inancıyla bütün öğretmenlerimizin bu gününü kutluyorum...”


32


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.