objektif 116. sayı

Page 1

Kasım / Novembre 2016 No: 116

Herkese eşit mesafede...

www.objektifgazete.fr

Yeni sitemiz hazır!

Gazeteniz OBJEKTİF’in web sitesi artık size bir ‘tık’ uzaklığında! www.objektifgazete.fr adresinden bizi daha yakından takip edebilir, görüş ve eleştirilerinizi bize kolayca ulaştırabilirsiniz.

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı coşkusu

Cumhuriyet’in 93. yıldönümü, bu sene de Strasbourg’ta coşkuyla kutlandı. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamaları için, T. C. Strasbourg Başkonsolosu Özgür Çınar ve eşi Seniha Birand Çınar’ın ev sahipliğinde, 28 Ekim akşamı Hilton Oteli’nde resepsiyon düzenlendi. S.10

Başkonsolos Özgür Çınar’ın birinci yıl değerlendirmeleri…

Varan 3.... Türkiye’de darbe girişimi

S.28

15 Temmuz darbe girişimi sonrasındaki tepkilerden de gördüğümüz üzere, hakikaten Türkiye ile ilgili olarak insanlarımızın hassasiyetleri son derece üst düzeyde. Vatanına sahip çıkma konusunda herkesin istekli olduğunu görüyorum.

Varan 4.... Fransız toplumuyla ilişkiler

Buradaki toplumumuzun Fransız siyasal partileriyle, Fransız sivil toplum kuruluşlarıyla, dernekleriyle, medyasıyla, kamuoyunu oluşturan diğer tüm unsurlarla bir iletişim ve alış-veriş içinde olması gerekir ki.

İstanbul güzellemesi… Hepimizin kalbinde ayrı bir yeri olan, güzeller güzeli İstanbul şehri için yazılmış harika bir destan…

GİRESUNLULAR DERNEĞİ sunar...

S.30

Tel: +336 81 48 55 39

info@objektifgazete.fr

www.objektifgazete.fr

KADINLAR MATİNESİ 26 KASIM 2016 Cumartesi DJ RESUL eşliğinde Eğlence Bol çeşit yiyecek-içecek-tatlı-pasta Sürprizler! Giriş ücreti 5 € Yer : Goxwiller (Barr-Obernai arasında) Saat 18’den itibaren İrtibat telefonu: 06 72 13 46 09

Bulmaca sayfamız huzurunuzda Vatandaşlarımızdan gelen yoğun istek üzerine, bu sayımızdan itibaren BULMACA sayfamızla hizmetinizdeyiz.



2017 SATIŞLARIMIZ SÜRMEKTEDİR!


4

YAZIYORUM ALİ BAŞARAN Eğitimci - Yazar abasaran1@hotmail.com

ALLAH’IN SELAMI! Bilişim çağında yaşıyoruz. Elektronik ve iletişim teknolojisinde büyük ilerlemelerin kaydedildiği çağ olmasından, günümüz insanları, özellikle gençleri rahatlıkla araştırmalar yapabilmekte, bilgilere ulaşabilmekte ve onları karşılaştırarak doğruları elde edebilmekteler. Teknoloji ve bilgi birlikte kullanılarak sonuçlara ulaşılabilinen bilgi toplumundayız. Bilgiye ulaşmak için onu öğrenmek arzusu ve çabası gerekli ki elde edilebilinsin. Elde edilen bilgiler insanlık yararına kullanıldıkca değerli olurlar. İletişim araçlarını köhne düşüncelerin yayılması için kullanmak da mümkün. Günümüzde birçok dini ve politik grup bu amaçlar doğrultusunda yoğun çaba sarfediyorlar, gençleri kendilerine çekebilmek ve tek yönlü düşünceleri aşılayarak birer militan yaparak gerçek, bilimsel bilgilerden uzak tutmak istiyorlar. Böylelikle düşünme zahmetine katlanmadan militan olan gençler yaratacaklar. Sorgulamak, araştırmak ve bilgileri karşılaştırmak zahmetlidir, yorucudur, bilinçli insan işidir. Oysa ki cahillik kolaydır, sadece söylenene inanıp onun gereğini yapmaktır. Birlikte, 17-18 yaşlarında bir genç ile öğretim görevlisi arasındaki konuşmayı izleyelim. -Selamünaleyküm. - Günaydın, iyi günler demek daha doğru olur. -Niye Hocam? -Burası camii değil, üstelik türkçe konuşacaksak böyle olmalı. -Hocam Allah’ın selamını da mı almıyorsunuz? -Allah’ın selamı mı? -Evet Allah’ın selamını verdim.

-Peki, Allah’la görüştün de bana selam mı gönderdi? -Haşa Hocam, ben Allah’ın selamını verdim. -Ben de onu anlatmaya çalışıyorum. Birisine “Ahmet’in selamını getirdim” dediğinde Ahmet’le önceden karşılaşmışsındır ve o sana göreceğin diğer arkadaşına “Selamımı söyle” demiştir. Böylece Ahmet’le karşılaştığında o selamı iletirsin. Bana “Allah’ın selamını da mı almıyorsun” dediğinde sanki buraya gelmeden Allah’la görüştün ve o da bana seninle selam göndermiş gibi oluyor. Böyle bir şey olmadığına göre kimse kimseye Allah’ın selamını götüremez. -Bize hoca böyle öğretti. - Ne hocası? - Camideki hoca, kurslarda anlattı. -Doğru öğretmemiş. -Olur mu, bizim Hoca güvenilir ve imanlı biri. -Hocanız öyle öğretmiş olabilir, bu demektir ki o da bilmiyor. Hem, « Selamünaleyküm»de ne Allah adı geçiyor, ne de selam vermek var. -Olmaz hocam, ben ciddi din kursuna katıldım, bundan eminim. - Selamünaleyküm demek, “Barış içinde kalın”, “Barış sizinle olsun” anlamında. Burada ne Allah adı geçiyor ne de ondan selam götürmek var. Bunu türkçe de söyleyebilirsin. Neden arapçasını tercih ediyorsun? - Bize öğreten din hocası, derin bir Hoca, o doğruları söyler. -Muhtemelen o da gerçek anlamını bilmiyordur. Sizler genç insanlarsınız, okuma yazmayı bilen, bilgisayardan rahatça farklı kaynaklardan araştırmalar yapan insanlarsınız. Size söylenenleri olduğu gibi kabul etmeden biraz araştırın, gerçeklere ancak böyle ulaşabilirsiniz. Gençler, bilgi ile donatılıp, birer birey olmadan fikir sahibi olmaya başlarlarsa, ancak öğretilen yanlışları tekrarlarlar. Dağarcıklarında ne varsa onu çıkarırlar. Anadolu bilgesi Hacı Bektaş-ı Veli asırlar önce “Bilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır” demiş.

GİRESUNLULAR DERNEĞİ sunar... KADINLAR MATİNESİ 26 KASIM 2016 Cumartesi

DJ RESUL eşliğinde Eğlence Bol çeşit yiyecek-içecek-tatlıpasta Sürprizler! Giriş ücreti 5 € Yer : Goxwiller (Barr-Obernai arasında) Saat 18’den itibaren İrtibat telefonu: 06 72 13 46 09

Kasım / Novembre 2016 N° 116 www.objektifgazete.fr info@objektifgazete.fr * Aylık haber, ilan ve reklam gazetesi /Journal mensuel d’infos, d’annonces et de publicités. * İmtiyaz sahibi/Edité par: ACTIF SARL 5, Impasse des Prunelles 67820 Wittisheim

* Grafik: Mutlu Ataç * Rédacteur en Chef: Fahri Ekmekci Dağıtım Sorumlusu / Responsable de distribution Tuncer KIRÖMEROĞLU info@objektifgazete.fr

TEMSİLCİLERİMİZ SAINT-DIE, EPINAL, NANCY ve çevresi Mustafa GÜÇLÜ Tel : +33 6 07 61 09 24 KARLSRUHE ve çevresi: Hasan BELLİKLİ Tel : +49 0176 92962065

SAVERNE-SARREGUEMINESHAGUENAU - BISCHWILLER LUNEVILLE-BOUXWILLERWISSEMBOURG ve çevresi Kemal ERGÜL Tel : +33 6 70 47 09 02 MULHOUSE ve çevresi Faruk BEYAZ Tel: 0619 04 68 93

Nancy ve Metz Çevresi İhsan Çakıroğlu 06 08 57 81 71

*Baskı/Imprimé par: Imprimerie des xpertdruck / Hanau

*Objektif Gazete basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir. /Objektif promet à respecter les principes et les lois concernant le métier de presse.

*Objektif Gazete’de yayımlanan yazı, haber ve fotoğraflardan kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. /Toute reproduction de nos articles, textes d’annonces ou publicités parues dans notre journal est libre sous l’obligation de citer le nom du journal. *Dépôt Légal: Novembre 2016

BANKA BİLGİLERİ/ Les coordonnés bancaires

IBAN: FR76 1760 7000 0170 2129 1344 932 SWIFT ( BIC ): CCBPFRPPSTR


5


6


CREDIT IMMO PLUS ve AJC IMMO PLUS’ten, mülk alacaklara yararlı tavsiyeler…

Victoria AKSENOV

BiR MüLK NiÇiN VE NASIL SATIN ALINIR?

Günümüzde, borç almak büyük bir şans işidir! Niçin? Gayrimenkul kredilerinin faizleri o kadar düşük ki, herkes bundan yararlanıyor ve bir lojman satın alma fırsatını kullanan kimselerin sayısı da

hızla artıyor. Şu an için gayrimenkul kredisi alan özel şahıslar iyi bir iş yapmış oluyorlar. Sahiden de, durum basitçe şu: gayrimenkul kredilerinin faiz oranları tarihsel bir alt düzeydedir. İlkbahardan bu yana her ay yeni rekorlar kırılıyor ve yıl sonu da bu kurala bir istisna oluşturmayacaktır. İşte birkaç rakam: güncel olarak fransızlar ortalama 15 yıl üzerinden 1,26% ( sigorta hariç), 20 yıl üzerinden 1,47% ve 25 yıl üzerinden 1,88% faiz oranından kredi alıyorlar. Demek ki, mülk sahibi adayları, şu an kendilerine sunulan bu müthiş fırsat dolayısıyla sevinebilirler. Aynı şekilde, emlak yatırımı profili olanlar için de, brüt getiriler çok cazip durumdadır. Sıfır faizli kredi (PTZ) ile ilgili yeni uygulamalar ve PINEL yasası da, gayrimenkul kredisi alma kararınızı güçlendirici birer etkendir. Gayrimenkul alımı ve yatırımının avantajları Gayrimenkul, şüphesiz en emin ve verimli yatırımdır, özellikle de kriz zamanlarında korunaklı bir değerdir. İşte size emlak yatırımı yapmak için altı güzel gerekçe:

- Güvenli yatırım - Krediyle yatırım imkânı - Bazı malî uygulamalar sonucu daha az vergi vermek - Evladiyelik bir mülk edinmek - Kira gelirinden faydalanmak - Daha gelişkin (yeni) yapılar sayesinde daha az şarj ödemek Profesyonel bir müdahale bir güvenlik teminatıdır. Bu nedenle, CREDIT IMMO PLUS ve AJC IMMO PLUS gayrimenkul projelerinizde, aynı zamanda da gayrimenkulunuzun alım ve satımındaki finansman süreçlerinde size eşlik edecek ve işinizi kolaylaştıracak partnerinizdir. Piyasanın tanınmış bir aktörü olarak size anahtar teslim çözümler, sizi her zaman daha fazla memnun etmek amacıyla isteğinize göre bir toptan hizmet sunumu teklif etmektedirler. CREDIT IMMO PLUS, Strasbourg’un merkezinde konumlanmış bağımsız bir emlak acentası olarak, size finansman bulma, özel şahıslar ve profesyoneler için gayrimenkul projelerinizde toptan bir idarî eşlik (emlak kredisi, meslekî kredi, kredilerin gruplanması ve satın alımı, tüketici kredisi vb.) önermektedir. Her zaman

Gayrimenkul kredisi vasıtasıyla ev sahibi olmayı mı arzuluyorsunuz? Piyasanın en iyi faiz oranını elde etme garantisini mi arzuluyorsunuz? Faizlerinizin, krediye bağlı her yönden yetkin şekilde savunulacağının kesinlik kazanmasnı mı istiyorsunuz (Görüş, değerleme, kişisel refakât…)? Banka kredisi için gereken idarî işlemlerle ilgilenmeye artık zamanınız veya niyetiniz mi yok? Harekete geçmek için tek adres: AJC Immo Plus ve Crédit Immo Plus

CREDIT IMMO PLUS Gayrimenkul kredisi, meslek kredisi, kredilerin gruplanması ve satın alınması ve tüketici kredilerinin yetkili acentası. AJC IMMO PLUS Bütün Alzas bölgesinde, gayrimenkullarınızın değerlemesi, araştıması, refakâtı, alım ve satımı konularında uzman emlak acentası. Müşterilerimiz özel şahıslar, serbest meslek sahipleri, tüccarlar ve şirket yöneticilerinden oluşmaktadır. Siz de bizimle irtibata geçiniz!

7

sizin görüşlerinize kulak vererek, size çok yakın bir hizmet sunmaktadır. AJC IMMO PLUS, Krutenau’nun kalbindeki bir emlak acentası olarak, her tür gayrimenkulünüzün satımında uzmanlaşmıştır: ev, daire, arsa, işyerleri, işletme hakkı devri vb… Müşterilerimize, emlak alım-satım işlemleriyle ilgili her aşamada eşlik ediyoruz. Mülkün değerlemesi ve yapılacak olası tamirler hakkında ekspertiz yapıyoruz. Mülkünüzü, acentamızın vitrinine ilanı devamlı asmanın yanında, belli başlı gayrimenkul reklam sitelerinde yayımlanmasını sağlayarak da pazarlıyoruz. CREDIT IMMO PLUS partnerliğinde en iyi şartlarla nasıl kredi alabileceğinizi belirleyerek, emlak arayışınızda size özel kişisel hizmet sunuyoruz. Genel olarak bizim bilgi birikimimizin üç ayağı mevcuttur: 1) Müşteri, ilişkinin merkezindedir. 2) En iyi finansman koşullarını elde etmek amacıyla, bölgesel çapta bir mevcudiyet ve gelişme. 3) Bütün partnerlerimizle güvene dayalı ve yakın bir ilişki. İlkemiz: geleceğinizi elinize alın. AJC Immo Plus ve Crédit Immo Plus ile hemen irtibata geçin.

10 rue du Saint-Gothard – 67000 STRASBOURG Crédit Immo Plus: 03.88.35.15.15 veya 06.09.69.69.66 Mail : strasbourg@credit-immo-plus.fr AJC Immo Plus: 03.90.23.02.48 veya 06.78.42.25.01 Mail: info@ajc-immo-plus.fr www.ajc-immo-plus.fr


8

FRANSA GÜNDEMİ Fatih KARAKAYA

Karakaya.fatih@gmail.com

http://twitter.com/gundemfransa

Batı medyasının hazımsızlığı!

Türkiye bir felaketin eşiğinden döndü. Daha önceki darbeler ve darbecikler çok başarılıydı! Ülkemiz bir anda yıllarca geriye gitmişti. Şunu da unutmamak gerek, Akparti bir 28 Şubat ürünüdür. Eğer o dönemde kendini demokrat zannedenler Erbakan’a bu alçaklığı yapmasa Türkiye o büyük krizi yaşamaz belki de Akparti hiçbir zaman iktidar olamazdı. Bir oyun oynadılar ama daha büyük bir oyun oynayan olduğunu unuttular. 15 Temmuz’da ben de İstanbul’da idim. O anı yaşayanlar bilir sadece. Her şeyden vazgeçiyorsunuz. Ölümü göze alıp arkanıza bakmadan sokağa çıkıyorsunuz. Kimisi Erdoğan için kimisi vatan için. Kimisi de bu ikisinin kaderinin birbirine ne kadar bağlı olduğunu bildiği için. O gün yaşananları az çok medyadan takip ettiniz. Asıl mesele daha sonra yaşananlar oldu. Ülke büyük bir kaostan döndü. Böyle bir ortamda kimse hiçbir şey olmamış gibi davranılmasını beklemesin. Ama Batı medyası bunu istemedi mi? O demokrat, özgürlükçü olduğunu iddia eden basın adeta bizden şunu dememizi bekledi:

ARAS'LA İNSAN'A DAİR

Melek Aras

arasmelek58@gmail.com

Kandırdık mı Kandırıldık mı?

Kandırılan insanlar, kandırırlar. Onun için, bağırırlar. Öyle hiddet ve şiddetle konuşurlar, çünkü korkarlar. Onlar böyle korktukça sizleri de korkuturlar. Fethullah Gülen’in darbe girişimi başta olmak üzere birçok olayı cinlerle yaptığını savunan Gökçek, “Size çok komik gelecek ama bunu enterasan bir metotla yapıyor. Üç harflilerle yapıyor. Herkes bundan sonra biraz da onu tartışsın. İnsanları cinlerle esir alıyor. Bakın etrafımızda birçok insanın belli konularda esir alındığı aşikârdır. Böyle bir kabiliyeti var. Haşhaşiler denmesinin nedeni bu. İnsanlar büyüleniyor ve esir alınıyor. Bana da getirdiler verdiler bir dönemde. Onun (Fethullah Gülen) böyle ufak altın şeyi var. Altın değil de değerli bir metali var,

neyse, beceremediniz, bir daha ki sefere daha iyi hazırlanın. Hadi gelin sarılalım ve hiçbir şey olmamış gibi hayata devam edelim. Gerçekten bizi enayi yerine koydular. Ortada 170 ülkede yapılanmış ve bugüne kadar istediği her şeyi elde etmiş bir örgüt var. Çocuk yaşta elemanları almış ve beyinlerini yıkayarak kendine adamış bir nefer üretmiş. Böyle bir örgütü temizlemek elbette zor olacak. Elbette arada haksızlığa uğrayanlar olacak. Ama asla gözü dönmüş bir örgüte aman verilmez. Elemanları da temizleninceye kadar o örgüte gönül vermişler duruma göre ya görevden alınmalı ya da tutuklanmalıdır. Bunun anormal hiçbir yanı yoktur. Şubat 2012’den beri ne pahasına olursa olsun ülkeyi ele geçirmek isteyen bu örgüte finansal destek sağlayanlardan ne hayır gelir ki? İşte böyle bir durumda Batı medyası daha dün dinî grup diye eleştirdiği örgütü bugün özgürlük abidesi yaptı. Daha dün hâkim ve savcıları sahte delillerle insanları hapsederken

ondan dağıtırlar. Derler ki ‘bu üzerinde olduğu takdirde sen her şeyden korunursun.’ Bir de cevşeni var. İçinde de belli bir takım formüller vardır. Bunlarla insanları etkileyip esir alıyor” derken, eski Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, 15 Temmuz darbe girişimiyle ilgili olarak Twitter üzerinden değerledirmelerde bulundu. 5 bölümlük bir video halinde yapılan açıklamada Arınç’ın, "Silahlı terör örgütünün Fethullahçı olduğunu o gece öğrendim, bana ahmak diyebilirsiniz" demesi de apayrı, bu da başka bir şey! Hani daha düne kadar Hoca efendi için, "Bunların alnı secdeye değiyor, ne istediler de vermedik" gib,i cemaatin de cirit atmasını da umursamayarak bütün bu olanlara seyirci kalmışlarsa, Hoca efendi diye diye memleketin her yerinde örgütleşmesine de katkı sunarak, destek ve fırsat vermişlerse, sonra da aldatıldık gibi mağdurları oynayarak, kandırıldık derken, görevlerini kötüye kullanmış olmaları bir yana, aldıkları bu sorumluluktan uzak, istifa etmemeleri de hiç

Batı medyası onları mağdur rolüne soktu. Neden bunca insanın kanını emmelerini görmüyorlar? Acaba nedir dertleri? Sırf Erdoğan’a düşman diye en adi terör örgütlerini desteklemeye hazırlar mı? Bildiğiniz gibi Fransa’da da bu örgüte tapmış insanlar var. Ülke batsın da bizim örgüt yaşasın derdindeler. 15 Temmuz’da utanmadan ikiyüzlülük yaparak darbeyi kınadılar. Alâkamız yok dediler. Kimileri geç anladık dedi. Ticarî kaygılardan dolayı hiç de inandırıcı olmayan açıklamalar yaptılar. Ama kapalı kapılar ardında meydan okudular. Sinsice gizli kalmayı tercih ettiler. Zannettiler ki dünya o kadar büyük ki söyledikleri kimseye ulaşmayacak. O meydan okumaları sağır sultan bile duydu. Böyle alçakça, gizlice işler çeviren bir örgüte asla acınmaz. Hukuk çerçevesinde ne gerekiyorsa yapılır. Ürünlerini almama, okullarına gitmeme özgürlüğü herkes için geçerli. Ama nedense Batı medyası acıyor. Son 2 ay içinde sadece Strasbourg’ta ki FETÖ’cüleri

akıllıca ve mantıklıca olmadığı gibi, bir kurnazlıkla milleti de ayakta uyutarak Türkiye'yi yönetemedikleri halde iktidarda kalmayı başararak iyi götürmüşler hani yıllardan beri, bravo yani! Söylemesi ayıp Fetö sizleri nasıl kandırdıysa sizler de halkın iradesiyle seçilmiş olarak hepiniz and içerken ettiğiniz yemine sâdık kalamadığınız gibi, sizler de bizleri yani Millet'i kandırdınız! Siz bizleri, onlar sizleri kandırdı derken, herkes herkesi kandıra kandıra sayenizde yalancı bir toplum olduk ne güzel en sonunda! Siz cemaatlere muhtaç, cemaatler size muhtaç olduğu sürece hocaların biri gider bir diğeri gelirse, yine sizler kandırıldıkça bizler de kandırıldık demektir... Eskiden hocaları camide bilirdik ama sayenizde hoca camiden eve, evden sokağa, sokaktan mahelleye, mahalleden şehire inerken, memleketin alışveriş merkezine kadar hangi taşı kaldırsanız orada bugün nasıl fetöcüler diye karşımıza çıkıyorlarsa, yarın da başka cemaatler de çıka-

kurtarmak için birçok haber yapıldı. Özellikle okulu kurtarmak için devreye Fransız istihbaratı bile girdi. Basın onları cici bici, karşı çıkanları da öcü gösterdi. Nedense birileri istediği gibi hareket edebilir, hakaret edebilir, yalan yanlış bilgi verebilir ama diğerleri karşı çıkınca anında bir yere sınıflandırılır, kötü çocuk muamelesi görür. Nedense hep onların protesto etme hakkı vardır ama onlara karşı protesto yapmak diktatörlüktür! Onlar bu işi çok iyi biliyor. Fransızlara karşı kendilerini laik, neredeyse dinsiz olarak tanıtmaları da cabası. Ama iş Afrika’da ki çocuk için para toplamaya gelince orada Şeriat devleti kurmaya bile hazırlar! Bunlar dini kirlettiler, dine düşmanlığı beslediler! Erdoğan karşıtı Kemalist laikler bile bunlar için kılını kıpırdatmadı. Ama Batıda ne kadar entel, dantel, bürokrat, siyasî varsa hep bir ağızdan ölesiye savunuyorlar. Hiçbir dinî cemaati savunmayan bu adamlar bunları ne diye savunuyor? Gerçekten mesele özgürlük mü?

cak. Yani onların yerini bunlar başka cemaatlerle dolduracak olurlarsa, yine bu cemaatler elinde her zaman bunların fetvalarıyla da yandık demektir. Yasalara göre değil de cemaatlere göre her zaman böyle hareket edecek olursanız, tarikatlar marikatlarla, tapınakların emriyle bir saltanat uğruna bu dinden de imandan da çıkmışların bir iktidar hevesiyle bu yöneticilerin koltuk dertlerine düşmeleri sonucu bu dinciler yüzünden battıkça da batıyoruz demektir... Yani bir dincilik yalanıyla, bir din iman faslıyla, yasaklar ve baskılarla o güzel yurdumuzu yaşanmaz bir hale getirerek ilk çağ insanlarının yabaniliği gibi bir barbarlık ve yobazlıkla dindar ve kindar bir nesil yetiştirmek aynı zamanda bu dine de bir ihanet demektir... Bunların yüzünden nice günahsız insan ölmek ya da gözaltına alınıp tutuklanmak zorunda kalıyorsa, yine kurunun yanında yaş da yanıyorsa, bu dine de imana da küfretmek demektir...


9


Strasbourg’ta 29 Ekim coşkusu 10

Her yıl olduğu gibi, bu sene de 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı, Strasbourg’ta da coşkuyla kutlandı. T. C. Strasbourg Başkonsolosu Özgür Çınar ve eşi Seniha Birand Çınar’ın ev sahipliğinde, 28 Ekim akşamı Hilton Oteli’nde verilen resepsiyonla kutlanan Cumhuriyet’in 93. yıldönümüne, Avrupa Konseyi nezdindeki Büyükelçimiz Erdoğan İşçan, yabancı ülkelerin (kordiplomatik) temsilcileri, yerel yetkililer, bölgedeki Türk dernek yöneticileri, Eurocorps'a dahil askeri yetkililer ile vatandaşlarımız da katıldılar Bes yuzden fazla davetlinin Cumhuriyet Bayrami'ni coskuyla kutladigi resepsiyon, gruplar halinde yapılan sohbetler, sunulan nefis yiyeceklerin yenilmesi ve çektirilen fotograflarla son buldu.

Başkonsolos Özgür Çınar’ın 29 Ekim davetine katılanlar için yaptığı konuşma Değerli vatandaşlarım, Cumhuriyetimizin kuruluşunun 93. yıldönümünü kutladığımız bugün aynı zamanda Türk milletinin geçmişte ve bugün verdiği mücadelenin de sembolüdür. Mustafa Kemal Atatürk’ün gençliğe hitabesinde, Cumhuriyetin mevcudiyet ve istikbalimizin yegane temeli olduğunu belirtirken, “İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır” uyarısının anlamını özellikle 15 Temmuz akşamı FETÖ’nün hain darbe girişimi vesilesiyle herhalde daha da iyi anlamış bulunuyoruz. Bu tür saldırılar ilk olmadığı gibi ne yazık ki son da değildir. Ülkemizin bulunduğu coğrafya ve tarihsel geçmişimiz, bizi bir şekilde hedef ülke olarak sahnede tutmaktadır. Dolayısıyla Türkiye’de ve dünyanın dört bir tarafıyla birlikte Fransa’da yaşayan Türk toplumunun her bireyinin ortak değerler etrafında toplanarak, ülkesi ve milleti için elinden gelen her çabayı göstermesi de tek tek hepimizin boynunun borcudur. Bu düşüncelerle ve en samimi duygularımla bir kez daha Cumhuriyet Bayramınızı kutluyor, hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Başkonsolos Özgür Çınar’ın 29 Ekim daveti sırasında okuduğu Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’ın 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Mesajı Bugün, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde ilan ettiğimiz, son devletimiz Türkiye Cumhuriyeti’nin

93. kuruluş yıldönümüdür. Esarete ve dayatmalara rıza göstermeyen Türk Milleti, istiklaline ve istikbaline kasteden işgalcilere karşı başlattığı kurtuluş savaşını, tarihte

benzeri görülmemiş bir kahramanlıkla zaferle taçlandırmıştır. Bu büyük zaferin ardından, 29 Ekim 1923’te, “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ilkesi ve ülkemizi muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkarma hedefiyle Türkiye Cumhuriyetini kurduk. Cumhuriyetimizi, 2200 yıllık devlet geleneğimiz ile yaşadığımız coğrafyadaki bin yıllık Selçuklu ve Osmanlı mirasının, o günün zor şartlarında elde edilmiş bir kazanımı olarak görüyo-

ruz. Türkiye Cumhuriyeti, 93 yıldır karşısına çıkan zorlukların üstesinden gelerek yoluna devam etmiş, bilhassa son dönemdeki atılımlar sayesinde,

bugün dünyanın yükselen güçleri arasında yer almayı başarmış bir devlettir. Büyüyen ekonomisi, güçlü demokrasisi, temel insani değerlere olan bağlılığı, ilkeli ve vizyoner dış politikasıyla Türkiye, bölgesinde ve dünyada bir ilham kaynağı olmayı günümüzde de sürdürüyor. En son 15 Temmuz

2016 gecesi yaşananlar, milletimizin devletiyle ne kadar bütünleştiğini tartışmasız şekilde bir kez daha teyit etmiştir. Milletimiz, yeni işgal girişimlerine karşı da, İstiklal Harbindeki kararlılıkla mücadele edeceğini, o gece tüm dünyaya göstermiştir. FETÖ mensubu hainlerin silahlarına göğsünü siper ederek, özgürlüğüne, demokrasisine, hükümetine ve devletine sahip çıkan milletimizin azmi, Cumhuriyetimizin 100. yıldönümüne hasrettiğimiz 2023 hedeflerimize ulaşma konusundaki en büyük güvencemizdir. Bu büyük devletin ve bu kahraman milletin Cumhurbaşkanı olmaktan şeref duyuyorum. Dünyanın neresinde olursa olsun, tüm vatandaşlarımızın ve dostlarımızın da, milletimizin 15 Temmuz’da yazdığı destandan gurur duyduklarına inanıyorum. Cumhuriyetimizin 93’üncü yıldönümüne, hem bir darbe girişimi, hem bir terör saldırısı, hem de bir işgal teşebbüsü olan böyle büyük bir badireyi atlamış olarak ulaşmış bulunuyoruz. Şundan tüm vatandaşlarım ve dostlarımız emin olsunlar: Bugün Türkiye, 15 Temmuz sabahı olduğundan daha güçlü, daha dirayetli, daha kararlı bir ülkedir. Birliğimize, beraberliğimize, kardeşliğimize, vatanımıza, istiklalimize, geleceğimize kast eden hiçbir saldırı başarılı olamayacaktır. Hedeflerimize ulaşmamızın önüne, ne terör örgütleri, ne de onları kullananlar geçebileceklerdir. Bu duygu ve düşüncelerle, Türkiye’de ve yurt dışında yaşayan tüm vatandaşlarımızın Cumhuriyet Bayramını gönülden tebrik ediyorum. Cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal başta olmak üzere, bu toprakları bize vatan kılmak için fedakârlıkla mücadele eden tüm gazilerimizi, bu uğurda canlarını veren tüm şehitlerimizi rahmet ve minnetle yâd ediyorum. Ecdadımızın emanetine sahip çıkan kahraman milletimize ve bize dualarıyla destek olan tüm dostlarımıza en kalbi şükranlarımı sunuyorum. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun.


11


12

sahte ürünlerin (contrefaçon) orijinal markasıyla piyasada alınıp satılmaÇİÇEK sını konu alan bir araştırma prograPASAJI mının (yayın tarihi 02/10/2016, saat 23), oto yedek parçası alım-satımı ile BASRİ ilgili olan kısmı bana biraz enteresan ÇİÇEK geldi, onu anlatayım. cicek @hotmail.fr Yıllık dönen para miktarı milyar dolarlarla ifade ediliyor. Çin ve Hong ÇAKMA FREN Kong kısaca Uzakdoğu olarak biliniSizce de bilindiği üzre, internet yordu üretim malları. Meğerse Türkidenen alet hayatı çok daha kolaylaşye'de de varmış. Size sadece fren, tırdı aslında. Bankacılık sektöründen balata, tanbur ve diskten söz edecetutun da market, pazar alışverişi, akğim. Aklınıza hangi marka gelirse lınıza ne geliyorsa alıp- satabiliyorgelsin, otomobil veya diğer vasıtalasunuz. Sadece haberleşme aracı rın yedek parçaları, tamamını temin olmadığı gibi, depo olarak veya arşiv etmek mümkün. Gizli kamera ile İsolarak kullanılabiliniyor. Kısaca evitanbul'da çekim yaparak yayınladınizdeki dünya, elinizdeki dünya da lar. Alınan fren, disk ve balata, denebilir. Ben aslında olayı başka bir Fransa'da deneme sürüşü alanında yöne çekmek istiyorum. Konu şu: İnprofesyonel uzman tarafından deternetten alınan (contrefaçon) marka nendi. Orijinal olan ile alanda 130 eşya veya giysi, oto yedek parçası, km süratle yapılan ani fren sonrası kısaca ne aklınıza geliyorsa. Bilin ki en erken 65 metrede durabildi. Bu tehlikeyi kendinize siz çağırıyorsudeneme 10 sefer tekrarlandı. Sonuz. Alın size örnek: Fransa'da LCI nuçta aşağı yukarı aynı metrelerde televizyon kanalında yayınlanan

Mustafa Kemal Özçelik

Must.o@neuf.fr

FCPE federasyonu Vosges bölgesi Başkanı

Tel 06 16 07 15 66

Cumhuriyet değerleri…

Son günlerde dünyada, Ortadoğu’da ve ülkemiz Türkiye’de, o kadar olaylar yaşandı ki, o kadar gündem var ki hangisini ele alacağımı bilemiyorum. Bir vatandaş olarak endişelerimi, üzüntülerimi, umutlarımı paylaşmak istedim sizlerle. Aslında, sizlere eğitimden, ilimden, bilimden, teknolojiden bahsetmek isterdim. İnanıyorum ki ülkem üzerindeki kara bulutlar bir gün dağılacak. Sözlerime başlamadan önce, şehitlerimize Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Ülkemiz üzerinde oynanan oyunlara maalesef vatan evlatlarımız kurban gitmektedir. Bu oyunun bozulmasını, aynı vatan toprağında, bir bayrak altında kardeşçe yaşadığımız bir ülkeyi arzu ediyorum. Ülkesini seven bir vatandaş olarak, bu hain saldırıların ve oyunun durması için üzerime düşen bütün görevlere hazır olduğumu bu vesileyle bildirmek istiyorum. Akan kan bizim kanımızdır, şehit düşenler bizim evlatlarımızdır. Bu ülkeyi bölmeye çalışanlara âlet olanların, bu gerçeği görmesi ve yanlış yoldan vazgeçmesini, Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak varlığı-

durabildi. Şimdi sıkı durun. Aynı araç ile bu sefer Türkiye'den internet üzerinden satın alınan disk ve frenler ile değiştirilerek deneme yapıldı. ilk deneme durma süresi 62 metre. İkinci 73 metre, artarak çoğalan uzunluk beşinci denemede 95 metrede durabildi. Devamı 10 tura tamamlanmadan deneme sürüşüne son verildi. Bu sfer parçalar tekrar sökülerek yanyana orijinali ile birlikte konulduğunda, sadece beşinci turun sonunda Türkiye’den temin edilen parçalar, disk ve balata tanınmayacak hale gelirken, orijinali 10 tur yapmasına karşın hafif bir parlaklık, sıfır yıpranma ile son buldu. Programın sonunda tekrar İstanbul'a dönüldüğünde, yine gizli kamera ile devam eden araştırma sonunda gazetecinin sorduğu soru şu oldu: Peki bu parçaları nasıl üretiyorsunuz? Ambalajını nasıl tedarik ediyorsunuz? Sorulara alınan cevap tam bir aymazlık, densizlik diyeceğim fakat, asıl düşüncemin yanında hafif kalır.

mızı sürdürmemizin hepimizin menfaatine olduğunu anlamalarını istiyorum. Türkiye’de direnen, vatanın bölünmezliği ilkesini, birlik beraberliği ve barışı savunan bireyler olarak, Türkiye’yi parçalattırmayacağız, cumhuriyeti yok ettirmeyeceğiz. Türkiye Cumhuriyeti’nin 93. yıldönümünü gururla ve kıvançla kutladık. Cumhuriyet, her şeyini kaybetmiş olan bir milletin ulusal bağımsızlığını kazanabilmek için giriştiği milli mücadelenin sonucunda elde ettiği büyük bir zaferin sonucudur. Bu nedenle bizlere emanet edilen Türkiye Cumhuriyeti’ni, huzur ve refah dolu yarınlara ulaştırmak için hiç şüphesiz ki el birliği ile çalışacak, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ilke ve devrimlerine her zaman ve her konumda sahip çıkacağız. Cumhuriyetimizin bayramını kutladığımız bu günlerde, geleceğe büyük bir ümit, inanç ve gayretle yürümek azmi ve de kararlılığı içinde olmalıyız. Vatanımızın bölünmez bütünlüğüne ve ulusumuzun birliğine her zamankinden de çok ehemmiyet vermeliyiz. Cumhuriyet; dili, bayrağı, marşı ve başkenti, temel nitelikleri ile ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü ifade eder. Cumhuriyetimizi ayakta tutan, onun asla vazgeçilmemesi gereken çağdaş, laik, demokratik temel değerleridir. Bu değerlerin başında millet olma şuuru, anlayışı gelir. Demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti sorumluluğu içerisinde hareket etmeye her zamankinden daha fazla özen göstermeliyiz. Bu duygu ve düşüncelerle, Cumhuriyetimizin Büyük Önderi Mustafa Kemal Atatürk’ü ve ve silah arkadaşlarını, canından aziz bildiği vatanı için kanlarını bu toprağa dökmüş şehitlerimizi rahmet ve minnetle bir kez daha yâd ediyor, Cumhuriyet Bay-

Paket veya ambalaj çok basit, karton imalatçıları internetten bakıp birebir kopyalıyorlar. Çocuk oyuncağı onlar bizim için. Üstüne üslük satıcı « Oooo biz burda para bile basıyoruz, o ne ki » demesin mi, işte orda bittik. Ha iyi tarafları var mı? Tabii ki, nereye gittilerse konuşmaya mal almak esprisi ile dolaşmaya, her tarafta çay kahve ikramları eksik olmadı. Şimdi eğer kendinizi ve ailenizi seviyorsanız, en azından hayati önem taşıyan aksamların; hani fren, balata, disk, tanbur, lastik gibi parçaların orijinalini kullanmaya dikkat etmelisiniz. Aksi halde yanan siz olursunuz. Hoş Türkiye'de her şeyin çakması olduğuna göre bu da normal. Demek ki ekonomik büyüme de çakma. Yani orijinal değil. Bu hızla giderse bu ekonomi freni boşalmış kamyon gibi ya bir gün duvara toslar ya da yan yatar. Kendinize hiç değilse bazı konularda saygı duyun. Hoşça kalın…

ramınızı yürekten en kalbi sevgilerimle kutluyorum. Atatürkün devrimlerini, ilkelerini sahiplenmeden olmuyor. Demokrasiden korkmamamız lâzım. Nedir Atatürkçülük? Atatürk bugün yaşasaydı, akıllı olun derdi, değişen dünyayı okuyun, gerçeklerle yüzleşme cesaretini gösterin, bir olun, beraber olun, ondan sonra da aklın ve bilimin öncülüğünde ilerlemenin çağdaşlaşmanın, uygar bir toplum olmanın yolunu yöntemini tarif edin derdi. Atatürk’ü bir tarih dilimine hapsetmemek lâzım, o tarih diliminde şunu yaptı, bunu yaptı, bugün olsa aynısını yapardı dememiz lâzım. O olaya, yaptırımlara o günün koşullarında bakmak lâzım, bazı acılar yaşanmıştır, sıkıntılar yaşanmıştır, ama o günün koşullarında analiz etmek lâzım. Bir sürü süreçten geçmişiz, ama şimdi çok farklı bir dünya var. Şimdi artık demokrasi olmazsa olmazı, kişisel hak ve özgürlükler olmazsa olmazı var. Hiçbir devlet, kendi vatandaşı olarak tarif edilen kitleye, artık ayar vermemeli, şöyle yaşa, şunu ye, şunu içme, şunu giy, bunu giyme dememeli, bunlar kişisel özgürlük alanlarına girer. Bu alan ve konularda çok hassas davranmak gerekir. Ama toplumun da kuralları vardır, bu kurallar kanun haline getirilir ve o toplumda vatandaş, o yasalara uymak zorundadır. Toplum üzerinde devamlı baskı uygulanırsa, zorla bir şeyler yaptırılmaya çalışılırsa, işte o toplum içinde bir patlama yaşanır. Martin Luther King’in su sözleriyle bitirmek istiyorum: “Uçamıyorsan koş, koşamıyorsan yürü, yürüyemiyosan emekle, ama ne olursa olsun ilermeye devam et.”


13


14

DOĞUM GÜNÜ KUTLAMASI Geçtiğimiz günlerde, liseli öğrencilerimden yaşam sevinci dolu üç tatlı genç, birer yaş daha olgunlaştılar! Arkadaşlarıyla birlikte küçük bir kutlama yaptılar. Yaşamın en güzel, en delikanlı, coşkulu, umut dolu ve gelecek projelerine atılacakları çağdalar; 17-18 ve 19 yaşındalar. Günümüzde hemen hemen her kültürde kutlanan doğum günleri, iyi ki doğdun, iyi ki varsın, senin aramızda olmandan mutluluk duyuyoruz, seni seviyoruz, dünyamızın-ailemizin sevinç kaynağı oldun,… gibi mesaj verme aracıdır. Yaşı kutlanan insanın bizimle olmasından memnun olduğumuzu vurgular, yaşam sevincini pekiştiririz. Şehir hayatında yaygın olan doğum günu kutlamaları, bazı küçük yerleşim yerleri (köyler)nde ve bazı kültürlerde batıl inançlar nedeniyle kutlanmamaktadır. Oysa ki, onca hazırlıklar yapılarak beklenen çocukların doğumları ailelerde büyük heyecanlar yaratır, bulutları kovan güneş gibi etrafına aydınlık, sıcaklık, mutluluk saçar. Bu mutluluk neden kutlanmasın, neden gizli tutulsun ki? Üzüldüğümüzde ağlamak ne kadar doğalsa, mutlu olduğumuzda sevinmek de o kadar doğal, zira bunlar temel insani özelliklerdir. Gönlünüzce güzellikler dolu nice yıllara sevgili EDA, BERİL ve YASİN. Yüzünüzdeki gülücükler, gözlerinizdeki yaşam sevinci hep sizlerle olsun! EDA, 18 yaşında, ergen oldu. Toplumdaki davranış ve yaptıklarından kanun önünde sorumlu artık. Bu toplumun tüm hak ve görevlerinden sorumlu yetişkin bir yurttaş. Üç kardeşin ortancası, Obernai’de doğdu. Schwilgué Lisesi’nde son sınıf öğrencisi. Havaalanlarında hostes olmak arzusunda. Babası, 11 yaşlarında Kayseri’den, annesi ise 17 yaşlarında Adana’dan gelmiş, Fransa’nın Alsace bölgesinde buluşmuşlar. BERİL, Colmar’da bundan 17 sene önce doğmuş. Üç çocuklu bir ailenin ortancası. Gelecekte yapacağı iş konusunda kafa yoruyor, henüz karar vermemiş. Sélestat’ta Schwilgué Lisesi son sınıf teknoloji bölümü öğrencisi. Babası çocuk yaşlarda (8) Bolu’dan gelmiş, büyüyünce Bolu’daki 22 yaşındaki annesiyle evlenerek buraya getirmiş. YASİN, ergen bir genç, artık, 19 yaşında. St. Dié des Vosges’da doğmuş. Koeberlé Lisesi’nde son sınıf öğrencisi. Geleceğini « araba dünyasında » görüyor. Dört kardeşten ikincisi. Babası, 9 yaşlarında Sakarya’dan gelmiş, annesi Afyon kökenli bir ailenin Fransa’da doğan kızı. DOĞUM GÜNÜNÜN TARİHÇESİ Doğum günü ilk kez ne zaman kutlanmış? Nerede, kimlerce? Merak ettim, biraz araştırdım. Doğum günü kutlamasının ciddi bir tarihsel derinliğinin olduğunu farkettim. İlk doğum günleri, yaşadıkları kültürlerin de etkisiyle farklı aşamalardan geçerek günümüze geldi. Örneğin, çocukların doğum gününü kutlama geleneği Almanya, Kinderfeste’de doğuyor. Şimdiye kadarki en özel ve büyük doğum günü kutlaması 1970’teki Colonel Harland Sander’in 80.yaşı için düzenlenen 35.000’den fazla kişi-

nin katıldığı etkinlik oluyor. Mum yakma geleneğinin altında yatan neden ise insanların, Tanrı’nın göklerde yaşadığına ve mum yakıp üfleyerek dileklerinin ve dualarının Tanrı’ya ulaşmasına vesile olduğuna inanmalarından kaynaklanıyor. İlk donemler, kimsenin doğduğu gün bir yere kaydedilmiyordu. Tarihte, önce Mısırlılar sonra da Babilliler hükümdarlık ailesinin erkek çocuklarının doğum günlerini bir yere kaydetmeye ve zamanın takvimine göre kutlamaya başladılar. Adet sonradan diğer soylu sınıfına da yayıldı. Tarihte kayda geçen ilk doğum günü kutlaması, milattan önce 3000 yıllarında yaşamış bir Mısır firavununa aittir. O zamanlarda doğum günü kutlaması yaşanılan çevrede yapılıyor, eş, dost, hizmetçiler hatta köleler bile kutlamaya katılıyor, günün şerefine tutuklulara af çıkıyor, esirler serbest bırakılıyordu. Mısır ve Pers medeniyetlerinden Yunanlara geçen doğum günü adetine burada pasta kesme adeti de eklendi. Ay'ın ve avcılığın tanrıçası Artemis için her ayın altıncı günü yeniden doğuşunun şerefine kesilen pastaya Ay ışığını simgeleyen mumların ilavesi de bu devirlerde olmuştur. Yunanlarda da sadece erkeklerin doğum günleri kutlanmış, hatta bu kutlamalar kişi öldükten sonra da devam etmiştir. Daha sonraları Hıristiyanlık öncesi Roma'da ise imparatorların ve önemli devlet adamlarının doğum günleri Senato kararı ile milli bayram ilan edilmiştir. Sezar'ın doğum günü ise tam bir festivale dönüştürülmüştür. Hıristiyanlığın doğuşu ile birlikte tüm doğum günü kutlama adetleri hep birlikte yok olmuşlardır. İlk Hıristiyanlar, senelerce gördükleri sıkıntı ve zulüm nedeniyle bu dünyanın zalim ve acımasız bir yer olduğuna inanıyorlardı. Bu nedenle de bir insanın dünyaya gelişini kutlamak için bir sebep yoktu. Kullanacaksa ölüm günü kutlanmalıydı. Bilinenin aksine Hıristiyan azizlerinin doğum günü diye kutlanan yortu günleri aslında onların ölüm yıldönümleridir. Çünkü ilk Hıristiyanlar ölümü, öbür dünyaya geçmek, gerçek hayata doğmak olarak yorumluyorlardı. Milattan sonra 245 yılında din adamları Hz. İsa'nın doğum gününü kendilerince kesin olarak tespit ettiklerini sandıklarında bile Kilise, bunun Mısır ve putperestlerden gelen bir uygulama olduğunu ileri sürerek, bir firavun gibi doğum günü kutlamanın günah olduğunu açıklamıştı.

Kilise'nin doğum gününe bakış açısı dördüncü yüzyıldan sonra değişmeye başladı. Bu arada Hz. İsa'nın doğum günü tarihi üzerinde 25 Aralık olarak anlaşmaya varılınca, bu günün 'Christmas' (Noel) olarak kullanılmasına başlanıldı. Doğum günü adetinin, kadınlar ve çocuklar da dahil tüm aile bireylerini kapsayacak şekilde uygulanabilmesi için ise bir 800 yıl daha geçmesi gerekti. Avrupa'da günümüzdeki anlamı ile doğum günü kutlamaları ancak on ikinci yüzyıldan sonra başlamıştır. Düğünlerde pasta kesmek adetinin, yeni evlilere bereket, doğurganlık ve mutluluk dileklerinin iletilmesinin zaman içinde gelişmiş bir şekli olduğu kabullenilmiş. 13. yüzyılda Almanya'da çocuklara gösterilen ilgi belki bugünkünden bile fazlaydı. Doğum günleri bir festival şeklinde pastalarla kutlanıyordu. Doğum günü kutlaması sabaha karşı, şafakta, gün ağarırken başlıyordu. Üstü yanar mumlarla süslenmiş pasta (kek) eve getirildiğinde çocuk uyandırılıyor, pastanın üstündeki mumların ise yemek vakti gelene kadar devamlı değiştirilerek sürekli yanar halde kalmaları sağlanıyordu. Yemeğin başında çocuk mumları üfleyerek söndürüyor ve şölen başlıyordu. Pastanın üzerindeki mumların sayısı çocuğun yaşından bir fazla oluyordu. Bu bir fazla mum, bir gün sönecek hayatın ışığını simgeliyordu. Ayrıca çocuğa birçok hediyeler getiriliyor, o gün istediği, sevdiği yiyecekler hazırlanıyordu. Yani o zamanlarda doğum günü kutlamaları çocuklara yönelikti. Günümüzde her yaştan insanın kutladığı doğum günü ve kesilen pasta işte o zamanların bir adetinin devamıdır. Doğum günü pastasının üstündeki mumları bir üfleyişte söndürmek, bu arada bir dilek tutmak, eğer dilek gerçekleşirse bunu kimseye söylememek adetleri de o günlerden kalmadır. Ali BAŞARAN


15


16

Fizyoterapistin dığı eğitim sonrası, hastanın en kaleminden hızlı şekilde tedavisini üstlenir ve hastalara yardımcı olmaya çalışır. Konuya girmeden önce sizlere Fizyoterapist mesleğinin kısa bir hatırlatmasını yapmak isterim. Fizyoterapistlik mesleği, hareket Genetik bozukluğuna yol açan her türlü yave ralanma, hastalık ve yaşlılıkta, ağrı spor ve fonksiyon bozukluklarında uzman bir hekimin tanısı sonrası Osman aydoğdu fizyoterapiye özgü değerlendirme Osman AYDOĞDU/ Genetic Trainer Genel yöntemlerini kullanarak yine birAvrupa Müdürü, Spor Fizyoterapisti, Osteo- çoğu dünyada fizyoterapistler tapat DOE rafından geliştirilmiş olan tedavi Fizyoterapi ve Genetik Trainer -1yaklaşımlarını planlayıp uygulaSaygıdeğer okuyucular, Son 10 yıl içeri- maya yönelik bilgi ve beceriyi kasinde Genetik bilimi hızlı bir şekilde geliş- zanan, sağlık ve yaşam kalitesinin meler göstermektedir, pek çok hastalıkta artırılmasında önemli görevleri kesin tanıya yardımcıdır. Genetik bilimi olan bir meslektir. hastalıkların teşhisinde sağladığı önemli Sağlık Bilimleri Fakültesi Fizyotekatkının yanı sıra hayatımızda her gün rapi ve Rehabilitasyon Bölüyaptığımız spor, beslenme ve sağlıklı mü’nden mezun olanlar yaşam gibi branşlarda da ilerleme katet- ”Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Limiştir. sans Diploması” ile birlikte “FİZBir Uzm. Fizyoterapist ve Osteopat olarak, YOTERAPİST” unvanını alırlar. her gün karşılaştığım farklı vakalar oluyor. Fizyoterapistlerin ulusal ve ulusHastalar doktor teşhisi almış ve fizik teda- lararası yataklı tedavi merkezlerinviye gönderildikten sonra Fizyoterapist al- deki (üniversite, devlet vb...),

Serkan DOĞAN /

Biyolog genetic trainer

Genetik bilimi nedir?

Genetik ve spor ilişkisine girmeden önce, genetik ile ilgili bilgiler vermek istiyorum. Genetik: Anne, baba ile yavru arasındaki benzerlik ve farklılıkların nedeni ile bu özelliklerin nesilden nesile geçişini inceleyen bilim dalına denir. Biyolojinin bir alt dalıdır.

Canlılardaki özellikler bir sonraki nesile genler ile aktarılır. Saç ve göz rengi, kas tipi, kardiyovasküler kapasite, diyabet, çeşitli hastalıklara karşı direnç vb. örnek verilebilir. Genler kromozomlar üzerinde bulunur. DNA hücrenin yönetici molekülüdür ve kalıtsal bilgiyi taşır. Genler ile sonraki nesillere aktarılan bilgiler, aynı zamanda genel sağlık durumu, antrenman adaptasyonu, kas tipi, kardiyovasküler kapasite gibi sportif performansı direkt olarak etkileyen birçok faktörü de belirler. Birkaç örnek vermek gerekir ise; -NBA tarihine bakıldığında en başarılı basketbolcular listesinde siyahi oyuncuların önemli bir üstünlüğü vardır. -Uzun mesafe koşularında özellikle Kenya bölgesindeki atletler daha başarılıdır. -Kısa mesafe koşularında yine siyahi

ortopedi ve travmatoloji, nöroloji / pediatrik nöroloji, psikiyatri, fiziksel tıp ve rehabilitasyon, beyin ve sinir cerrahisi, genel cerrahi, kardiyoloji, kalp damar cerrahisi, göğüs hastalıkları / göğüs cerrahisi, çocuk hastalıkları, üroloji, onkoloji, kadın doğum, kulak-burun-boğaz, tüm yoğun bakım servisleri, plastik cerrahi servisleri, yanık üniteleri, romatoloji bilim dallarına ait servislerde, özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde, protez-ortez üretim ve rehabilitasyon merkezlerinde, birinci basamak sağlık hizmetleri veren kuruluşlarda, endüstri alanlarında, okullarda, spor kulüplerinde, huzur evlerinde, mesleki rehabilitasyon merkezlerinde ve kaplıca merkezlerinde, dal merkezlerinde, evde bakım merkezlerinde özel veya kamu görevi yapabilirler.© Meslek alanımızın birçok tedavi şekilleri ve yöntemleri bulunmaktadır. Bir fizyoterapist hastanın verdiği tepkilere göre tedavisinin yoğunluğunu, frekansını veya programını en iyi şekilde adapte

atletlerin büyük bir üstünlüğü mevcuttur. -Yüzme ve benzeri birçok spor branşında ise siyahi sporcular yok denecek kadar azdır. Verilen örneklere bakarak genetik yapının spor üzerine olan etkisini anlayabiliriz. Genetik biliminde meydana gelen gelişmeler, insan gen haritasının çıkartılması ve hangi genin nasıl etki ettiğinin keşfedilmesiyle birlikte genetik yapı, spor dallarının tümü için vazgeçilmez bir faktör halini almıştır. Bununla birlikte sportif performansı belirleyen tek başına Genetik değildir. Beslenme, antrenman, hırs, motivasyon ve yetenek gibi birçok faktör sportif performansa direkt veya dolaylı olarak etki eder. Genetik biliminin ilerlemesi sonucunda buradan elde edilen veriler, sporcu seçimlerinde kullanılan bazı

etmeye çalışır. Her hasta aynı ağrıya ve aynı bir teşhise farklı tepkiler verebiliyor ve farklı sonuçlar alabiliyoruz. Senelerdir bu kadar farklı ve yoruma açık bir alan olan mesleğimiz, bazı konularda genetiğin gösterdiği gelişimlerin sayesinde, hastaların verdiği farklı tepkilere bizim de cevap verme olanağı sağlayabilmektedir. Bu hızlı gidiş sayesinde bizim meslek alanımız da aynı şekilde gelişmesini sağlayacaktır. Her insanın genetik yapısına göre özel tedavi programları hazırlamak ve aynı düşünce içerisinde bulunarak en hızlı şekilde tedavi programının bitmesine ve yaralanmanın nüksetme oranını en aza indirmek için faydalı olacaktır. Meslek alanımızın boşluklarını genetiğin verdiği bu gelişme sayesinde dolduracağımızdan eminim, nedeni ise artık gelecek yıllar içerisinde her hastanın genetik pasaportuna göre tedavi metodları adapte etmek mümkün olacaktır.

testlere ek olarak kullanılmaya başlanmıştır. Genetik testlerde elde edilen sonuçlar kişilerin gen analizlerine dayandığı için kesindir. Bu testlerin sonuçları yaş ve genel sağlık durumu gibi faktörlerden etkilenmezler. Günümüzde olimpiyat düzeyinde ülkeler ve sporcular arasındaki rekabet çok üst düzeydedir. Birçok yarışmada ilk on sporcu arasındaki farklar saniyenin onda biri düzeyindedir. Olimpiyat düzeyinde sporcu yetiştirebilmek için çok küçük yaşlarda yapılan genetik yapı analizleri ile sporcuların hangi spor branşında veya mevkilerde başarılı olabileceği tespit edilebilmektedir. Genetik yapı analizinden elde edilen veriler ile planlanan antrenman ve beslenme programları ile sporcudan maksimum performans alınması sağlanır.


Cumhuriyet Halk Partisi’nden Strasbourg çıkarması

17

Cumhuriyet Halk Partisi İnsan Hakları İzleme Komisyonu, beş milletvekili ve iki parti meclisi üyesiyle gerçekleştirdiği Avrupa Konseyi (AK) ve Avrupa Parlamentosu (AP) ziyaretleriyle, muhalefet partisi olarak ilk çalışmalarına başladı. Strasbourg'daki Avrupa kuruluşlarında çalışmalara katılan milletvekilleri arasında CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Zeynep Altıok, CHP Hatay Milletvekili Hilmi Yarayıcı, CHP İstanbul Milletvekili İlhan Cihaner, CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, CHP Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkek, Parti Meclis Üyeleri Canan Kaftancıoğlu ile Emre Çam ve teşkilat üyeleri yer aldı. Avrupa Konseyi'nde Venedik Komisyon Başkanı Gianni Buquicchio, AK

Genel Sekreteri Ofis Başkanı Bjorn Berge, AK Genel Sekreteri Danışmanı Leyla Kayacık, AK İnsan Hakları ve Hukukun Üstünlüğü Genel Müdürü Philippe Boillat, AK Siyasi Tavsiyeler Direktörlüğü Başkanı Alexander Guessel, AK İnsan Hakları Komiserliği Direktörü Işıl Gachet ile çalışma toplantıları yapıldı.

'TÜRKİYE'NİN DOSTLARI' VE ALEVİ KÜLTÜR MERKEZİ ZİYARETLERİ AP çatısı altında 'Friends of Turkey (Türkiye'nin Dostları)' grubunun toplantısına katılan CHP heyeti, Strasbourg ve Haguenau ilçesinde Alevi Kültür Merkezi'nde Türk kökenli vatandaşlarla da bir araya geldi. CHP İzmir Milletvekili Zeynep Altıok 'İlk defa Avrupa kuruluşlarına önemli

bir çalışma ziyaretinde bulunduk. Bu ilk ziyarette yapılan tanışmalar ilişkilerimizi daha ileriye taşıyacak. Periyodik zamanlar içinde bu diyalog ve

çalışmaları çok önemsiyoruz. Çalışmalar ilerde artarak Türkiye ile Avrupa kuruluşlarını birbirine daha da yakınlaştıracak" ifadesinde bulundu.

Dr. Seyyid Abdülkadir Baloğlu’nun büyük başarısı

"Strazburg Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun olduktan sonra uzmanlık eğitimi alan, 11 Ekim 2016 tarihinde doktorasını "Mention Très Honorable" dercesiyle tamamlayan Dr. Seyyid Abdülkadir Baloğlu ve INSA'da Yüksek Mühendis Yasin Sayın, 14 Ekim 2016 Cuma günü T.C. Strazburg Başkonsolosu Özgür Çınar'a bir nezaket ziyaretinde bulunmuşlardır. Başkonsolos Özgür Çınar, Rad-

yoloji alanında çok önemli bir araştırma gerçekleştirerek Alzeimer hastalığının teşhis edilmesini kolaylaştıracak yeni bir yöntem bulan Dr. Baloğlu için Strazburg Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Bölümü’nde yeni bir kürsü açıldığını öğrenmekten büyük memnuniyet duyduğunu belirterek, Dr. Baloğlu'nu 11 yıl süren uzun bir öğrenim ve araştırmanın ardından ulaştığı seviyeyi tebrik etmiş, böylesine üstün

SPORTİF BAKIŞ FARUK BEYAZ

faruk.beyaz@hotmail.fr

Genetic trainer’im Sevgili okuyucularım bildiğiniz gibi artık ben de genetik trainer’im. Paris’te düzenlenen eğitimimiz sonucunda diplomamızı almış bulunmaktayız artık ve sizleri bu sistem hakkında bilgilendirmek istiyorum. Genetic passport, dünyanın ilk ve tek genetik kayıt ve takip sistemidir. Tamamı Türk bilim adamları ve uzman antrenörlerden oluşan bir grup tarafından Türkiye’de geliştirilmiştir. Kişinin sportif performasını etkileyen kas sistemi ve kardiyovasküler kapasite gibi faktörlerin genetik şifrelerinin çözülmesi için gerekli DNA numunesi 60 saniyede, ağız içerisine sürülen (mukoza) pamuk sarılı steril bir çubuk vasıtası ile

bir başarıdan tüm vatandaşlarımızın gurur duymakta olduğunu ve bölgemizde yaşayan bütün Türk gençlerine örnek teşkil etmesi gerektiğini ifade etmiştir. 11 Ekim 2016 tarihinde resmî bir ziyaret vesilesiyle Strazburg'da bulunan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da Dr. Baloğlu'na bu üstün başarısı sebebiyle tebriklerini sunmuştur.

alınır (hiçbir acı, sızı veya yan etki görülmez). Sportif performansı etkileyen genetik şifreler Sağlık Bakanlığı’ndan ruhsatlı ve en son teknoloji ile donatılmış tıbbî genetik laboratuvarımızda tıbbî genetik uzmanları ve moleküler biyologlar tarafından çözülür. Elde edilen veriler uzman antrenörler tarafından değerlendirilerek kişinin adına düzenlenen GENETIK PASSPORT’una yüklenir, böylece kişinin ömür boyu her istediği an ulaşabileceği, spor ve sağlıklı yaşamı için ebeveynlerinin, kendisinin, antrenörlerin ve doktorların kullanabileceği bilmsel bir veri kaynağı haline gelir. İnsanlar genetik olarak 3 farklı kas tipi ve 3 farklı kardiyovasküler sistemi kapasitesi ile yaratılırlar. Bunların kombinasyonu sonucunda sportif performans açısından 9 farklı genetik yapıda doğmuş insan profili ortaya çıkar. Buna bağlı olarak kişinin spor performansı ve yatkın olduğu spor dalları değişkenlik

gösterir. Spor çocukların daha sağlıklı, daha atletik ve daha sosyal bir hayat sürmesi için en gerekli aktividedir. Bu sistem tamamen Türkiye’de geliştirilmiştir; ne Amerika ne de başka bir ülkede bulabilirsiniz… Ben menajer Faruk Beyaz, genetic trainer ailesine katılmaktan gurur duyuyorum. Böyle bir sistemin ülkemizden çıkmış olması bizim için çok büyük bir avantaj; bu sistem sayesinde artık yarınların Messi, Ronaldo, Hü-

seyin Bolt’larını yetiştirebiliriz… Bu sistem ezber bozdu; eskiden kitaplardan alıntı yaparak sporcu yetiştirirdik, artık sporcunun genetik yapısına bakılarak, düzgün beslenme ve yerli yerince idmanlardan sonra olimpik seviyede yetiştirebiliriz sporcularımızı. Eğer siz de çocuğunuzun bir yıldız olmasını istiyorsanız, sağlıklı yaşam arzuluyorsanız, çocuğum hangi sporda başarılı olur diyorsanız, yaptığı sporda olimpik seviyeye gelmesini diliyorsanız, tek yapmanız gereken, artık Alsace bölgesinde bir genetic trainer hocanız var, ben Faruk Beyaz olarak sizlere bu konuda yardımcı olabilirim, benimle irtibata geçebilirsiniz... Genetik trainer Avrupa Direktörümüz Doktor OSMAN AYDOĞDU aynı zamanda Fransa’nın en iyi osteopat kinesetherapeute’dir. Çok geniş bir aileyiz, sistemlerimizle sizlere yardımcı olmaya hazırız.


MİZAH YAZISI bi yazıma, ‘’bizim evde 4 tane uzay mekiği var’’ diyip başlasam, inananım çok olur.. şimdik.. evde 4 tane televizyon oldu birdenbire desem.. hiç de inandırıcı gözükmezdir size, ama doğru.. valla nasıl oldu da hemen hemen her odaya bi tv düşmeye başladı, henüz ben de eremedim sırrına.. parasal açıdan şeyedersek, hiç de öyle bi kudretim yok, bırak tv’yi; ‘’ula apo, sana zahmet git de 3 tane radyo al tekno-marketten’’ deseniz alamam.. mümkün diğil.. hem zaten 3 radyoyu güdecek bi yapıda da diğilim, tamire falan götürmeye kalksam, ikisini dönüş yolunda kaybederim.. dur bi de başka bi bakımdan şeyedelim; misal teknolojiyle falan uzaktan yakından bi alakam da yoktur.. tv hobim neden olsun?? bi başka açı daha olması laazım, demin aklımdaydı ama şimdi bulamadım lafın gerisini, en iyisi size bi türkü söyliyim; ‘’cevizin yaprağı dal arasında / güzeli severler bağ arasında / üçbeş güzel bi araya gelmişler / benim sevdiceğim yoğ arasında’’.. **** **** (sağolun, sağolun, beni sizler yarattınız, alkış yapan elleriniz dert görmesin.. cenabı rabbül alemin iki cihanda sizi bahtiyar eylesin.. hesabınızı sağ tarafından verebilen salih kullarından olabilmeyi nasip etsin .. gidip de öbür tarafta; ‘’illa ki ben sol

Kaporta

yanımdan hesap verecem’’ diyip anarşik’lik yapmayın.. sonra üç huri alsanız güdemezsiniz.. ne anlatıyodum ula ben) **** **** hadi, diyelim, birincisini evlenirken almışızdır.. ikincisi, zaten 37 ekran, mutfakta duruyo, her evde vardır zaten bu cins bişi, önemli diğil.. dördüncüyü geçende annem gönderdi.. iyi de, üçüncü nerden çıktı la?? hem, garip bi yerdir de bizim giresun.. her odadan her kanal çekmez.. birinde atv çıkmaz, birinde kanal d puslu çıkar.. bi odada bitek ntv çeker, bi diğerinde yalnızca samanyolu tv görünür falan.. eşimle kızlarım oda oda dolanır izleyecekleri programa göre.. üç odayı güdemem ben olsam.. **** **** annemin evinde 2 televizyon var idi, iyi biliyorum.. bi normal eski tip büyük tv, bi de mutfakta 37 ekran lcd.. bigün beni aradı; -‘’ula oğlum, ben dev ekran lcd aldım, bizimkini size gönderecem’’.. -‘’tamam anne gönder’’.. sevindik evde ailecek, 37’lik lcd bize gelecek diye bekledik tabii, toplu halde böyle algıladık anamın lafını.. kim olsa öyle anlamaz mı? yok.. ötekisi geldi.. bi sabah kapıyı açtım, artık kimle gönderdiyse anam, orta boy bi camış iriliğinde

AZICIK

Fahri EKMEKCİ

fekmekci@objektifgazete.fr

Ana rahmi...

Herkesin kendisine güvenli ve güvenceli bir yer aradığı günümüzün tekin olmayan dünyasında, galiba daha önce de bir vesileyle yazmıştım, bana göre en korunaklı yer insanın anasının rahmidir!... Tabii ki biliyorum, bir kere doğmuş bir insanın bir daha anasının rahmine dönmesi olanaksızdır, tıbben mümkün değildir. Çok da aptal sayılmam yani... Ama, metaforik olarak, insanın sığınabileceği en doğal sığınak olarak ana rahmi görülebilir, değil mi? Diğer bir deyişle, ne zaman bunalsanız, çıkışı yolu bulamasanız, tüm dertlerin üstünüze üstünüze geldiğini hissetseniz, ananızın yanına gidip onun sıcaklığına yuvalanmanız size bir teselli sağlayacaktır.

eski televizyonla göz göze geldik?? ah be anacaazım, zaten üç aşşaa beş yukarı aynısı bizde var, neden bu hışırlanmış şeyi gönderdin?? **** **** yıllardır annemin evinin salonunda duran bu emektar tv bayaa bi yaşlıydı helbet.. yerini mi yadırgadı nooldu, 15 günde bi bozulmaya başladı bize konuk olalı beri.. eşim arayıp haber veriyo, ‘’yine bozuldu’’ diyo veya ne bileyim, ‘’gürsel bu televizyon bülbül gibi şakımaya başladı, çabuk eve gel, korkuyom’’ diyo..taksi çağırıyorum derhal, bi pehlivan gibi kucaklayıp bunu doooru servise götürüyorum.. (eşimi diğil, televizyonu, saçmalamayın kardeşim) başka bişi olsa hiç iplemem, ama sonuçta anamın armağanı, heç gol yedirir miyim; ‘’bak bozuk tv’yi bize göndermiş’’ dedirtir miyim, inadına uğraşıyorum bu işle.. ben yaptırdıkça, o bozuluyo.. ben yaptırdıkça, o bozuluyo.. 1 diğil, 5 diğil, imanımı gevretiyo.. daha gitmediğimiz teknik servis kalmadı şehirde be gız annem.. **** **** yolda sevgili dostum bayram’a rasgeldim iyi ki.. kan ter içinde, yine tv servis'çisine gidiyordum.. mali müşavirdir kendisi.. benim muhasebe işlerimi de o halleder.. bana sorsan, 40 mükellefi olsa güdemez, ama iyi çocuktur..

Yoksa, filmi başa sarıp ana rahmine geri dönmek diye bir şey olamaz. Keşke olabilseydi... Kimsenin işine karışmamak için, kendimden örnek vereyim derdimi daha iyi anlatmak için.. Herkes gibi benim de zaman zaman altından kalkamadığım sorunlarım, derman bulamadığım dertlerim, içinde kaybolduğum labirentlerim, karanlıklarında boğulduğum dipsiz kuyularım oluyor. Normal... Böylesi durumlarda hep ne düşünürüm, arzularım bilir misiniz? Ahh şimdi annemin yanında olsam ya da annem benim yanımda olsa, dizlerinin üzerine yatıp hıçkıra hıçkıra ağlayarak ona içimi döksem, o da saçlarımı okşayarak beni avutsa, cesaretlendirse, yaralarıma

Gürsel EKMEKCİ

-‘’yaa gürsel, ne uğraşıyon, sanayi’de kaportacı bayram usta var, hem adaşım hem de mükellefimdir, o’na götürsene tv’yi.. mesleği kaportacılık ama teknik işleriden de çok iyi anlıyo adam’’.. zaten kafayı yemişim, çağırdım taksiyi, gittim organize sanayi sitesi’ne.. -‘’selamun aleyküm bayram usta, beni adaşın gönderdi’’.. anlattım derdimi, döktüm meramımı, genel görünümü 20 kaporta olsa güdemeyecek birine benzeyen usta’ya.. gülümsedi usta.. -‘’tamam kardeşim, hallederiz, yarın gel al televizyonunu’’ dedi cevaben.. **** **** hakikaten de yaptı dediğini bayram usta, şehirdeki bilcümle yetkili teknik servisin beceremediği işi bi günde halletti.. annemin hediyesi olması itibarıyla çok kıymetli olan tv’miz düzeldi.. her kanalı çekiyo artık hem de.. demek ki sorun, kaportasındaymış..

merhem olsa... Çok mu ağlak, duygusal, Yeşilçam filmi düzeyinde, arabesk oldu? Varsın olsun, bazen bu da lâzım insanoğluna... Ana rahmi dediğim bu işte, başka bir şey değil. O nedenle, kimsenin hallolunmaz derdi olmasın tabii de, olabileceği ihtimaline karşı, eğer hayattaysa annenizin değerini bilin, onunla iyi geçinin, söylediklerini yerine getirmeye çalışın, onunla ilgilenin, arayıp sorun... Sonra çok geç olur... Hele bizim gibi gurbette yaşayan ve anası babası uzakta (sılada) olanlar için, onların her an yanında bulunamayacağımızdan, her fırsatta onlarla iletişim içinde olmak, seslerini duymak, gönüllerini almak çok önemlidir. Lütfen ihmal etmeyelim...

********************* 2016 çok acımasız, zalim, tırpancı bir yıldı. İç ve dış savaşlar, darbe girişimi, demokrasinin son çizgilerinin de silinmeye çalışılması, ölümler, kan, gözyaşı... Bunlar yetmezmiş gibi, bir de kişisel yaşantılarımızda bizi hırpalayan olaylar, olgular, yitimler, ölümler... Sayısını bile unuttum; 2016’da o kadar çok sevdiğim can arkadaşım, tanıdığım, eşim-dostum, düşüncelerini beğendiğim insan dünyaya veda etti ki, acılarımın çetelesini tutamaz oldum. Daha da iki ayı var önümüzde 2016’nın... Siz söyleyin şimdi; bu durumda insan anasının rahmine girmeyi istemesin de ne yapsın... Veya.. Ört ki ölem!...


Satılık fond de commerce

Satılık lokal ve fond de commerce

Satılık komple bina veya fond de commerce

GÖZAYDINLIĞI

Strasbourg’ta, 17, rue Division Leclerc adresindeki MEGA DÖNER devren satılıktır. İşlek yerde, ana cadde üzerinde, tram yolunda, müşterisi hazır, 35 kişilik içerde + 24 kişilik teras. Kirası: 1 100 € TTC. Tel: 03 88 32 34 42

Strasbourg’a 25, Saverne’e 14 km uzaklıktaki Wasselone’da bulunan ve 23 senedir işler durumda olan, ana cadde üzerindeki, müşterisi hazır, 100 m2, 30 kişilik döner, pizza, odunlu fırın restoranı, sağlık ve emeklilik nedenleriyle sahibinden satılıktır. Ayrıca, 3 kat üzerinden (tripleks), 160 m2 komple bina (yukarıda bahsi geçen restoranla birlikte) da satılıktır. Binayı satın almak veya sadece restoranın fonunu kiralamak isteyenler için telefon numaraları: 07 82 60 00 26 / 03 88 04 24 46

Analiz Emre Çam

Cumhuriyet...

emrecam0@gmail.com

Dün.. Ülke felaketin peşindeydi. Her alanda zayıf düşmüş, büyük topraklar kaybetmiş, ekonomisi çökmüş, eğitimi iflas etmiş bir Osmanlı zamanın 1. Dünya savaşına girmiş ve yenilmişti. Adana ve civarları Fransızlar tarafından, İzmir, Eskişehir, Samsun, Bartın, Musul, Urfa, Maraş ve Antep illeri İngilizler tarafından işgal edilmiş. Yunanlılar ise İzmir ve çevresindeki bazı illerin yanı sıra Trakya bölgesini işgal etmişlerdi. İşgal altında kalan topraklar ve Osmanlı Padişahlarının hiçbir yeniliğe, değişime ve evrime ayak uyduramamış olması Osmanlı'nın sonunu getirmişti. Kurtuluş Savaşı başladı. Atatürk ve silah arkadaşları bu savaşta Anadolu halkının desteğini alarak emperyalist güçler tarafından işgal edilen toprakları geri almak ve düşmanı vatan topraklarından kovmak için mücadeleye başladılar. 1923’te Cumhuriyeti ilan ettiklerinde Türkiye ne paraya, ne ulaşım yollarına, ne sanayiye ne de doğru dürüst tarıma sahipti. İşte Atatürk böyle bir durumda; Osmanlı’dan arta kalan borç, sefalet ve gelir gider dengesizliğinden, üreten, kendi kendine yeten ve hatta ihracat yapan bir Türkiye’yi çok kısa bir sürede yarattı. Atatürk burada kalmayıp daha da ileriye gitti. Cumhuriyet’i ilan ettikten sonra Saltanat ve Halifelik örgütüne bağlılığı sonlandırdı. Ulaşım, enerji ve iletişim gibi şirketler yabancılardan satın alındı ve ülke ekonomisine kazanıldı. Endüstri devrimleriyle

Sélestat’nın tam merkezinde, işlek cadde üzerinde, 27 rue Poincaré adresindeki müşterisi hazır, terası olan 74 metrekarelik döner salonu, mülkü ve işletmesiyle birlikte, emeklilik nedeniyle satılıktır. Ciddî olanların araması dileğiyle telefon numarası: 06 15 20 09 31

Sélestat’nın sevilen Çelik ve Kaya aileleri çocukları Melodi ile Hasan

29 Ekim 2016 tarihinde dünya evine girdiler. Çelik ve Kaya ailelerini kutlar, genç çifte ömür boyu mutluluklar dileriz.

dünya çapında endüstriyel hamleler yapıldı. Türkiye’ye can verecek endüstriler, fabrikalar kuruldu. Türkiye ekonomisi nefes almaya başladı. Ekonominin çarklarının sağlıklı dönmesi için 13 yılda 13 büyük banka kuruldu. Her banka tarıma, sanayiye ayrı ayrı can verdi. O dönemde demir yollarımızın tamamı yabancıya aitti. Hepsi satın alınarak ülkeye geri kazanıldı. Savaştan çıkmış ülkemizde yoksullaşan köylüler için toprak reformu başlatıldı. Ülkenin varlıkları halkla paylaşıldı. Çiftçiye toprak dağıtıldı. Bu sayede tarım ekonomiye can kattı, “köylü milletin efendisi” unvanını aldı. Büyük bir dirilik yaşandı. Taaa 1926'da bugünün Türkiye’sinde yapılamayan yapıldı. Türkiye kendi uçaklarını yapmaya başladı. Türkiye Avrupa ve Ortadoğu’ya uçaklar sattı. Çünkü “istikbal göklerde” ydi. Ekonomide ki bu devrimlerim yanında büyük bir eğitim seferberliği başlatıldı. Harf devrimi öncesi yüzde 8 olan okuma yazma oranı çok kısa sure yüzde 12’e yükseldi. Latin alfabesine geçilmesiyle ülkemizde bilim dönemi başladı. Ziraat, sanat, üniversiteler, sanat okulları, köy enstitüleri arka arkaya kuruldu. Dünya ile entegrasyonumuz ve halkın yaşam standartlarını arttırmak için onlarca kurum ve kuruluş hayata geçirildi. Özellikle eğitim ve kültür köylere kadar gitti. “Yurtta sulh, ci-

Ekmekci ailesi

handa sulh” ilkesiyle tüm komsularımızla ve dünyayla dış ilişkiler altın cağ yaşadı. 1923-1950 yılları arasında tüm bu devrimler yapılırken tek kuruş borç alınmadığı gibi Osmanlı’dan kalan borçlar da ödendi. Atatürk istese padişah olabilirdi ama o Cumhuriyeti getirdi. Hiçbir zaman başkalarının hakkını çalmadı, emeğini yemedi. Mirasının yarısını TTK ve TDK ya bağışladı. Bugün.. Geçmişteki ayni Sevr senaryoları yeniden oynanıyor. Türkiye’yi; Ermeni, Kurt, Laz Çerkez, Alevi Sünni diye dinler, mezhepler ve milliyetler üzerinden bölmek isteyen anlayış ayni şekilde devam ediyor. Ve dun olduğu gibi o anlayışın arka planında yine ayni şekilde küresel emperyalist sermaye oturmuş, arkasında bunların is birlikçilerin sırtını okşuyor. Bugün Türkiye’nin Ortadoğu’daki Suriye macerasına hesapsız ve kitapsız bir şekilde sokulmasının sebebi budur. Bugün Türkiye’nin Avrupa’nın sosyal, modern ve laik değerlerinden bilinçli bir şekilde uzaklaştırılıp giderek Ortadoğu bataklığına sokulmasının sebebi budur. Cumhuriyet ne polis copudur, ne biber gazıdır, ne de insanları demir parmaklıklar arkasında tutsak tutan Silivri zindanlarıdır. Cumhuriyet bebeğinin üzerindeki

battaniyeyi alıp, ıslanmasın diye cepheye giden merminin üstüne konulan annenin iradesidir. Cumhuriyet Ermenekli Recep amcanın acısını hissetmektir ve onun çocuğu bir maden kazasında ölmesin diye çalışmaktır. Cumhuriyet, Ayaz bebekler açlıktan ölmesin diye mücadele etmek, Hırsızların önünde diklenmek… Gazeteciler yazarlar, aydınlar, akademisyenler hapse girmesin diye kavga etmektir. Cumhuriyet kaderine terk edilen yaşlı, odalara kilitlenen çocuk gelinlerin hakkını savunmaktır. Cumhuriyet Soma'da tekmelenen madenciyi, Evladının kemiğini soran Cumartesi Anneleri'ni anlayabilmektir. Cumhuriyet Ethem'in inadı, Ahmet'in gülüşü, Hrant Dink'in delik ayakkabısı, döve döve öldürülen Ali İsmail Korkmaz ve başından vurulan Berkin Elvan'ın hakkını aramak ve onları sonsuza dek yaşatabilmektir. Cumhuriyet, Nazım Hikmet’in de dediği gibi « Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine,» demek. Ve bu güzel memlekette yaşayan herkesin barış ve huzur içerisinde yaşaması ve çalışması için mücadele etmektir. Cumhuriyet her şeyden önce eşitlik demektir. Yaşamda, eğitimde, fırsatta eşitliği tesis etmektir.


20


21



Yeni Eğitim Yılına 3 Yeni Proje İle Başlıyoruz 23

T.C. Almanya - Karlsruhe Başkonsolosluğu Eğitim Ataşeliği’nin bütün eyalet genelinde sürdürdüğü hizmet ve faaliyetler nicelik ve nitelik olarak artarak devam ediyor. Tüm öğretmen, öğrenci ve veliler ile Türk Okul Aile Birliği başkan ve yöneticilerine yeni eğitim – öğretim yılında verilen hizmetlerin kalitesini ve sayısını artırmayı hedeflediklerini ve kendilerinden tam bir işbirliği ve dayanışma beklediğini söyleyen Eğitim Ataşesi Gürkan Avcı, vatandaş ve soydaşlarımıza yönelik şu 3 müjdeyi verdi: Vatandaş ve soydaşlarımızın büyük teveccühle karşıladıkları ‘Haydi, Türkçe Konuş Benimle!’ adlı dil, kültür ve eğitim kampanyası etkinlik alanlarını ve yaygınlığını her geçen gün çoğaltıyor. Gurbet hayatında anayurt özlemini her an hisseden vatandaşlarımızın genel ilgi alanlarına göre hazırlanan ve dil – kültür – sanat - edebiyat, müzik, spor, halk oyunları vb. pek çok faaliyet sahasına sahip kampanyamızın sınırlarını genişletmeye devam ediyoruz. TALEP EDEN ÇOCUKLARIMIZA HAFTA SONLARI DA TÜRKÇE DERSİ VERİLECEK Gelişen ve değişen eğitim sistemleri çerçevesinde Türkçemize yaşamın her alanında ve her anında vücut buldurmayı hedefleyen Karlsruhe Eğitim Ataşeliği olarak bu minvalde atacağımız ilk adımda yine çocuklarımızı düşünüyoruz. Bulundukları şehirde veya okulda Türkçe - Türk Kültürü dersine katılım

imkanı bulamayan öğrencilerimiz için hafta sonu boş zamanlarını değerlendirebilecekleri etkin bir kurs olarak Türkçe ve Türk Kültürü derslerini başlatıyoruz. Çocuklarının bu imkandan mahrum kalmamasını isteyen bütün velilerimize Türkçe – Türk Kültürü dersine kayıt yaptırmaları konusunda çağrıda bulunuyoruz. Bu bağlamda ilgili tüm vatandaşlarımız bulunduğu bölgeye en yakın Türk Okul Aile Birliği’ne, Türkçe ve Türk Kültürü öğretmenine, Bölge Koordinatör Öğretmenine veya Eğitim Ataşeliğimize ulaşarak hafta sonu yapılacak kurslar hakkında bilgi edinebilirler. YETİŞKİNLER İÇİN OKUMA – YAZMA KURSLARI AÇIYORUZ Yürütülen faaliyetleri okul çatısından çıkararak her kesimden ve her yaştan insanımıza ulaştırmayı hedefleyen

Eğitim Ataşeliğimiz, okuma-yazma kurslarıyla orta ve ileri yaş gruplarından insanlarımıza da hizmet sunmaktadır. Farklı pek çok sebepten ötürü Türkçe okuma-yazma becerisi edinemeyen veya öğrenmek isteyip de bu imkanı bulamayan vatandaşlarımıza yönelik olarak açılacak Okuma-Yazma Kursları aracılığıyla insanımızın ana dil açlığını da gidermiş olacağız. Okuma – yazma kursuna kayıt yaptırmak isteyen vatandaş ve soydaşlarımızın Eğitim Ataşeliğimize başvurmalarını bekliyoruz. ÖĞRENCİLERİMİZİN OKUL BAŞARISINI ARTIRMAK İÇİN ETÜT – DERS DESTEK KURSUAÇIYORUZ Türkiye ve Türk Kültürünü temsil bakımından yalnızca Türkçe öğreniminin değil, diğer bütün branşlardaki ders başarısının da önemini bilerek Karls-

ruhe Eğitim Ataşeliği tarafından geçen yıldan itibaren başlatılan derslere yardımcı ‘Destekleme ve Yetiştirme Kursları (Nachhilfe)’ kapsamında çocuklarımızın ilgi ve ihtiyaç duydukları derslere yönelik çalışmalar devam ediyor. Okul programları dahilinde anlayamadıkları, başarı sağlayamadıkları dersler ile kendi özel ilgi alanlarına hitap eden konulara dair bilgilere ulaşarak, boş zamanlarını daha etkin bir şekilde geçirecek öğrencilerimiz, bu sayede Türkçe ile daha fazla irtibatlı olma şansı da yakalayacaklardır. Tüm bu sebepler ışığında, yapılan etkinliklerin hayata geçirilmesi ile ilgili sorumluluklarını bu zamana kadar gereğince yerine yetiren siz vatandaşlarımızdan bundan sonra da yardımlarınızı ve katılımlarınızı bekliyor, Eğitim Ataşeliğimiz bünyesinde sürdürülen tüm çalışmaların artarak devam edeceğini belirtmekten mutluluk duyuyoruz.

VATANDAŞLARIMIZIN TALEPLERİNİ BEKLİYORUZ Vatandaş ve soydaşlarımıza T.C. Devletinin ücretsiz olarak sunduğu bu hizmetler bağlamında; gerek hafta sonu Türkçe – Türk Kültürü dersi için gerekse okuma – yazma kursu için gerekse Etüt – Nachhilfe merkezi için vatandaşlarımızın taleplerini Ataşeliğimize bizzat bildirmelerini bekliyoruz. <http://www.karlsruhe.meb.gov.tr/>

Haslach Türk Okul Aile Birliğ’inin Çalışmaları İlk Meyvesini Verdi

T.C. Almanya – Karlsruhe Başkonsolosluğu Eğitim Ataşeliği Offenburg Görev Bölgesi dahilinde bulunan Haslach’ın Kinzigtal şehrinde faaliyetlerini sürdüren Türk Okul Aile Birliği uzun süredir devam eden ön hazırlıkların ardından 15 Ekim Cumartesi günü bölgedeki öğrencilere ve vatandaşlara yönelik eğitim alanında düzenleyecekleri etkinliklere ev sahipliği yapacakları merkezin açılışlarını gerçekleştirdiler. Açılış programına Türk ve Alman davetliler yoğun ilgi gösterdiler. Okul Aile Birliği üyelerinin hazır bulunduğu açılışta, bölgedeki diğer Türk dernek temsilcileri, Haslach Belediye Başkan Yardımcısı Dr. Karla Mahne, T.C Karlsruhe Eğitim Ataşesi Gürkan Avcı, bölgede görev yapan Türkçe ve

Türk Kültürü öğretmenleri ve öğrenciler de katılım sağladılar. Okul Aile Birliği Başkanı Fatma Tunca, eğitim merkezini bütün misafirlerine anlattı. Strasbourg Üniversitesi’nden Merve Salgar ve Can Karaçay Türk müziğinin sevilen eserlerini icra ettiler. Haslach ve çevresinde yaşayan Türk toplumuna hizmet verecek olan eğitim merkezinin çalışmalarına herkesten katkı beklediklerini dile getiren Fatma TUNCA, çocukların Türkçe ve Almanca eğitimine katkıda bulunmak için kurslar, etüt programları hazırlayacaklarını belirtti. Açılış programında misafirlere Türk mutfağının farklı tatlarından oluşan ikramlarda bulunuldu. T.C. Karlsruhe Eğitim Ataşesi Gürkan Avcı, iki dost ülke olarak Almanya ve

Türkiye’nin geleceğinde Türk toplumunun önemine vurgu yaparak, kendi kültürünü kaybetmeden Alman sosyal hayatına uyum sağlayan, meslekî alanlarda kendini geliştirmiş Türk

gençlerinin sayısının artması gerektiğini söyledi. Bu sebepten eğitime vermiş oldukları anlamlı ve etkili katkıdan dolayı Haslach Okul Aile Birliği’ne teşekkür etti.


24

Her şeyin köşesi

Meltem BUDAN NALBANT ÖLDÜRMEYECEKSİN! (Kur’an 17 isra 33) (Tevrat/ çıkış 20:13 ) (İncil/luka 18:20 )

Tüm kutsal kitaplar aynı şeyi söyler: Öldürmeyeceksin! Çünkü, insanın yaşama hakkını elinden almak, yani var etme gücüne sahip olmadan yok etmek, yaradanın insana vermediği gücü kullanmaktır. İnanan insan ölüm cezasını savunmaz. Bu tüm dinlerin olduğu gibi, evrensel insanlık değerlerinin de başlangıç ilkesidir: Öldürmeyeceksin! Günümüzde hâlâ 58 ülkede idam cezası var. Bunlardan bazıları: Afganistan, ABD, Bahamalar, Çin, Arap Emirlikleri, İran, Irak, Suudi Arabistan, Suriye, Somali… Ancak, bu ülkelerin 35’inde sadece savaş ve olağanüstü durumlarda ceza uygulanıyor.

Haluk’un defteri

Okumayı sevmek ve çizgi romanlar...

Birdenbire karşıma çıktı... Nasıl da mutlu oldum, uzandım ve elime aldım. Sonra yapraklarını çevirdim... İşim bitince sahibinden izin isteyip en baştan ağır ağır bir köşede okumaya başladım... Pırıl pırıl bir kağıt ve de renkli... Zaman değişti, mekan değişti... Çok eskiye gittim, ilkokul ikinci sınıf yıllarıma... Onunla ne çok maceralar yaşamış-

Avrupa’da ise idam cezasının yürürlükte olduğu tek ülke, Belarus, namı diğer Beyaz Rusya! Türkiye de, tıpkı Avrupa ülkeleri gibi, bu cezanın kaldırıldığı ülkelerden. Geçmişte bu ceza hemen hemen sadece siyasi davalarda uygulanmış: Menderes ve iki arkadaşının idamı ve Deniz Geçmiş ve arkadaşlarının idamı. 12 Eylül döneminde ise, yaş küçüklüğüne dahi bakılmadan uygulanmış. Ancak son dönemde yeniden ölüm cezası tartışılır oldu. Gelmesini isteyenler gün be gün artarken, çeşitli kampanyalarla destekleyenler de çoğalıyor. Diyeceksiniz ki: Öyle suçlar işleniyor ki, bunları yapan insan olamaz! İşkenceyle adam öldürmeler, tecavüzler, pedofili… Haklısınız! Tüm bunlar insanın kanını donduruyor... Haklısınız da, çözümün idam etmek olduğuna emin misiniz? İdam cezasının geri dönüşü olmayan tek ceza olduğunu unutmadan, geçmişte bu cezanın uygulandığı durumlardan toplum olarak memtım. Bazen gerçekle hayal birbirine karışmış ben oradaki kahraman olmuşum. Bazen "hadi canım bu kadarı da olmaz" yahu demişim. Ya da bir sözü anlamamış büyüklerime sormuşum... Haftalıklarımı biriktirip çıkacağı günü sabırsızlıkla beklemiş, yeni maceraları daha dükkanın kapısında hızla elden geçirmişim. Asıl finali evde yapmak üzere "bir bakayım" diyenleri görmezlikten gelmişim. Tabii onlar sarı saman kağıda basılmıştı ve siyah beyazdı... Sonra o serüven bu serven derken birikmiş de birikmiş, ben de olmayanlarla değiş tokuş yapmaya başlamışım. İlk ticaretimi yapıp para bile kazandığım olmuş... Yıllar geçip de geriye baktığımda okumayı sevmeyi onlarla öğrendiğimi artık kesin olarak biliyorum.. Çizgi romanlardan bahsediyorum. Beni çok eskilere götüren çizgi Kaptan Swing'ti... Bildiniz değil mi, hani Amerika'nın kurtuluşu için İngilizlerle mücadele eden

nun muyuz? Caydırıcı olacağına, ibret alınıp, ders çıkarılacağına… Güçlünün hukukunun geçerli olmayacağına, önyargılarla vicdanların, adalet duygusuyla, intikam duygusunun yer değiştirmeyeceğine emin misiniz? Ben hiç de emin değilim… Eğer ölüm cezası caydırıcı olsaydı, dünyada ilk idam edilen insandan ibret alınır, bir kez daha tekrarı olmazdı. Ayrıca da bu cezayı uygulayan ABD’de, uygulamayan Avrupa ülkelerine göre suç oranı da daha düşük olurdu. Peki ne yapılmalı? Öyle çok şey söylenebilir ki… Öncelikle, bana göre kadına, çocuğa bakış değişmeli. Her türlü hor görme, aşağılama cezalandırılmalı. Sonra, kadının bedeniyle uğraşmaktan da vazgeçilmeli! Dekoltesiyle, annenin görünen diz kapağıyla, kürtajı ya da kariyerini annelik üzerine yapıp yapmayacağıyla da… 'Tecavüzcüsü kürtaj yaptıran kadından daha masum’ olmamalı! Pedofili yani çocuk istismarı tüyler Ontario Kurtları'nın şefi. Yanında kadim dostları Doktor Sallaso ve Kızılderili Gamlı Baykuş... Ya diğerleri; Zagor ve Çiko... Teksas, Tommiks, Tom Braks, Mandreke, Mister No, Kızılmaske, Zembla, Judas, Kinova, Atlantis, Teks, Pekos Bill. Ardından Red Kit, Tenten... Sonra bizimkiler sökün etti: Tarkan, Karaoğlan, Yüzbaşı Volkan... Kitapları ve okumayı işte böyle sevdik, onlarla büyüdük. Sonra yetişkin çağlarımızda klasikler sökün etti. NTV Yayınları başta olmak üzere birçok yayınevi ünlü romanların çizgilerini nefis bir baskıyla hayatımıza soktu. Dostoyevski'nin Suç ve Cezası, Agahta Christie'nin polisiyeleri ve daha neler neler... Bugün bilgisayarın, akıllı telefonların tutkunu çocuklar, gençler okumayı çok sevmiyorlar. Bırakın okumayı, bir mesaj yazarken

ürperten bir durum, bir insanlık suçu! Aynı zamanda da bir hastalık. Ayrıca bildiğim kadarıyla, tedavisi de mümkün değil. Ancak bunun için de, idam cezası olmayan ülkelerde uygulanan kimyasal cezalar, ıslah yöntemleri var. Tüm bunlarla birlikte suça yeltenen, parası ve yüksek makamlarda dayısı (!) olsa da, cezasını çekeceğini bilmeli. Sırtını erke dayayamamalı! İdam cezası sıkça konuşulan bu günlerde, nedense aklıma hep günah keçisi kavramı geliyor. Hani şu Eski Ahit ritüeli… Sırtına toplumun günahları yüklendiği gibi, uçurumdan aşağıya atılan… Bu şekilde arınıldığına inanılan… Belki de, günah keçisinin mutlaka suç işlemiş olması gerekmediğinden... Yolunda gitmeyen her türlü şeyden o sorumlu tutulup, adalete kurban edilmesinden... Öldürmek var olan sorunu çözmez! Düzeltmez, yola getirmez… Öldürmek sadece yok eder. Öldürmeyeceksin!

bile kelimeyi tam yazmaya tahammülleri yok. Onları bile kısaltıyorlar. Engin fikirleri 140 karaktere sığıyor. Hayır kesinlikle suçlamıyorum, biz de bu dönemde yaşasak farklı olmazdık herhalde ama yine de anne babalara naçizane bir şey söylemek isterim: Çocuklarınıza daha küçükken çizgi roman okuyun, resimlerini gösterin. Sonra okumayı öğrendikten sonra teşvik etmeye devam edin. İlk teması sağlarsanız emin olun gerisi gelir... Denemeye değer bence...


25

‘Baden Çocuk ve Gençleri Yetenek Haritası ve Yetenek Akademisi Projesi’ni Başlatıyoruz

T.C. Almanya - Karlsruhe Başkonsolosluğu Eğitim Ataşeliği, Almanya’daki Türk vatandaş ve soydaşlarının çocuklarının yeteneklerine göre eğitim alması, okullarında ve işlerinde en başarılı ve mutlu bireyler olması hedefi doğrultusunda 2016 – 2017 eğitim öğretim yılı itibariyle eyelet genelinde ‘Baden Çocuk ve Gençleri Yetenek Haritası ve Yetenek Akademisi Projesi’ ni başlatıyor.

ÇOCUKLARIMIZ MUTLU VE BAŞARILI OLACAKLARI İŞİ YAPMALI T.C. Almanya - Karlsruhe Başkonsolosluğu Eğitim Ataşeliği tarafından tam bir yıl önce başlatılan “Haydi, Türkçe Konuş Benimle!” adlı eğitim, dil ve kültür kampanyası bağlamındaki BADEN-YAK projesi ile Almanya’da Baden bölgesinde çocuk ve gençlerin yetenek haritasını çıkaracaklarını söyleyen TC. Karlsruhe Eğitim Ataşesi Gürkan Avcı, Ataşelik bünyesindeki ‘Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Servisi’ aracılığı ile proje kapsamında yaş grubu olarak anaokulundan liseye kadar geniş bir yelpazede Türk öğrencilerin yetenek haritalarını çıkaracaklarını ve ilerleyen aşamalarda ise Türk çocuklarına baskın yetenek alanlarına göre ‘Yetenek Geliştirme Programları’ açmayı hedeflediklerini söyledi.

ÇOCUKLARIMIZ MUTLU VE BAŞARILI OLACAKLARI OKULLARDA OKUMALI “Her çocuğun yeteneklerine uygun eğitim alma hakkı vardır” sloganıyla yola çıkan T.C. Karlsruhe Eğitim Ataşeliği Türkiye’nin önde gelen üniversitelerinden biri olan Marmara Üniversitesi ve değerli akademisyenleriyle çalışacak. Marmara Üniversi-

tesi Atatürk Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Oktay Aydın’ın geliştirmiş olduğu ‘Yetenek Haritası ve Akademisi Projesi’ni Almanyada yaşayan Türk vatandaş ve soydaşların çocuklarına da uygulayabilmek için kolları sıvadı. ÇOCUKLARIMIZIN İSTİKBALİ İÇİN ÇOK ÖNEMLİ 2016-2017 eğitim öğretim yılında uygulamaya başlanacak proje kapsamında, Baden Bölgesindeki gönüllü tüm öğrencilerin yetenek haritaları çı-

karılarak; öğrenme riskleri analiz edilecek. Sonuçlar rapor şeklinde kendileri, aileleri ve eğitimcileriyle paylaşılacak. Projenin devam eden aşamasında öğrencilerin yetenek alanlarına uygun olarak yetenek geliştirme programlarına alınmaları hedefleniyor.

ALMANYA’NIN GELECEĞİNE KATKIDA BULUNMAK VE SÖZ SAHİBİ OLMAK İÇİN BADEN-YAK (Baden Yetenek Akademisi) ile ilgili yaptığı açıklamada; “Yetenek odaklı eğitimin hem öğrencilerin gelişimi açısından hem de yurt dışında yaşayan Türk vatandaş ve soydaşlarının geleceği açısından çok önemli olduğunu, bölgemizde yürütülen projenin de bu anlamda ilk kez uygulanacak örnek bir çalışma olduğunu ve bu projeyi zaman içinde daha da

yaygınlaştırmayı düşündüklerini söyleyen TC. Karlsruhe Başkonsolosluğu Eğitim Ataşesi Gürkan Avcı, “Amacımız vatandaş ve soydaşlarımızın çocuklarını zeka ve yetenekleri doğrultusunda en efektif okul ve mesleklere yönlendirmek; Almanya’nın geleceğinde en prestijli ve nitelikli işleri yapmalarını sağlayarak mutlu ve başarılı olmalarını sağlamaktır” dedi.

TÜRK ÇOCUKLARININ YETENEKLERİ İSRAF EDİLMEYECEK Proje danışmanı Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Oktay Aydın, son yıllarda beyinle ilgili yapılan araştırmalar, beynimizin doğuştan belirli yetenek alanlarına yatkın olarak dünyaya geldiğimizi ve bu yetenek alanlarına uygun eğitim verildiğinde, öğrenme performansımızın çok daha üst düzeye çıktığını belirterek, “Günümüzde artık çocuklarımızın yeteneklerini görmezden gelmemiz mümkün değil. Her çocuğun yetenekleri doğrultusunda eğitim almaya hakkı var.” diyerek konunun önemine vurgu yaptı. Projenin, hem bilimsel araştırmaların hem de dünyadaki gelişmelerin bir ürünü olduğunu ve bir ülke için en büyük sermayenin “insan yeteneği” olduğunu belirten Aydın, artık yetenekleri israf etmek yerine bir değer haline getirmesi gerektiğini ifade etti. BİLİMİN VE AKLIN REHBERLİĞİNDE YÜRÜMEYE DEVAM ETMELİYİZ Karlsruhe Eğitim Ataşeliği uhdesindeki Psikolojik Danışman ve aynı zamanda Proje Sorumlusu olan Ebru Başaraner, Almanya’daki öğrencilerin yetenek ve ilgilerini tanımalarının geleceklerinin şekillenmesi yolunda önemli bir etkisi olduğunu söyleyerek, doğru yapılmış bir meslek seçiminin kişinin yaşamındaki mutluluğunun bir parçası olduğunu vurguladı. Karlsruhe Eğitim Ataşeliği Genel Koordinatörü ve aynı zamanda Proje Koordinatörü olan Emir Aydın Narin, uygulamaya koydukları proje ile öğrencilerinin geleceğine yatırım yaptıklarını, bunu da bilimsel bilgiler ışığında gerçekleştirdiklerini ve bu projenin diğer bölgeler için de iyi bir örnek olmasını umduklarını belirtti. TC. DEVLETİNİN GURBETTEKİ VATANDAŞLARINA ÇOK DEĞERLİ BİR HİZMETİDİR TC. Karlsruhe Başkonsolosluğu Eğitim Ataşeliği olarak BADEN – YAK projesi sayesinde Almanya’daki vatandaş ve soydaşlarımızın çocuklarını öz değerlerine bağlı bir şekilde yetenek ve istidatları doğrultusunda en kaliteli eğitim almalarını sağlamak ve en doğru mesleklere yönlendirmektir. Bu itibarla eyaletimizdeki velilerimizin TC. Devletinin gurbetteki vatandaşlarına çok değerli bir hizmet sunumu olarak BADEN - YAK Projesi kapsamında bu tarihi fırsatı kaçırmamalarını ve ivedilikle Ataşeliğimize başvurmalarını bekliyoruz.


Bir müzik ve bilim tutkunu: Ragıp (EGE) Hoca… -926

Sizin için siyaset ne ifade ediyor? Önce ne ifade etmediğini söyleyeyim. Siyaset Arapça « s-w-s » kökünden türetilmiş bir sözcük: bu kök, yönetme, yürütme anlamlarını taşıyor. Ancak “seyis” sözcüğü de aynı kökten türetilmiş: ata bakan, tımar eden kişi, Fransızca “palefrenier”. Hemen döneceğim bu konuya. Yönetme, gene Arapça “idâre etme” terimiyle eş anlamlı. Ancak “idâre” sözcüğü, Arapça çok özel bir kavramdan türetiliyor. Sözcüğün kökü “d-wr”: dönmek, “devr” etmek, dolaşmak (dolaşım anlamında), gelişmek, işlemek, fır dönmek, fırıldak gibi dönmek anlamlarını taşıyor. “İdâra” fiili ise, dönmek, dolaşımı sağlamak, devriye gezmek, çalıştırmak, işletmek, harekete geçirmek, yönetmek, bir şeyin sorumluluğunu yüklenmek anlamlarını içeriyor. Bu anlamların içinde döner dolap gibi, tekerlek gibi, fırıldak gibi dönme anlamlarına özellikle dikkat etmek gerekiyor. “İdâre” sözcüğünün bu anlamı, Osmanlılar’ın, “idâre etme” terimine, “kurallara uymasa da, yönetmelikle çatışsa da, biraz ahlâk dışı olsa da, göz yum, idâre et artık!” anlamını nasıl yükleyebildiklerini bir ölçüde açıklıyabiliyor. Siyaset kavramıyla devlet kavramı arasında da ilişki kurmak gerekir. Devlet Arapça “d-w-l” kökünden türetilmiş. Bu kök, değişme, yer değiştirme, bir şeyin başka bir şeyle yer değiştirmesi, dolaşım, (şansın) dönmesi, (bir şeyin zaman içinde) bitmesi, tamamlanması anlamlarını taşıyor. Dolayısıyla “devlet” dönen bir şey, dolap gibi; şansın yaver giderse, bahtın açıksa, dolabın üstünde tutunursun, yoksa, dolap devreder, alta kayar, tamamlanır, bitersin.Yerini başkası alır, dolap bu şekilde sürgit döner. Kişiler, bu çarkın içinde, “tedâvül”deki (gene aynı kökten türetilmiş bir sözcük, “dolaşımdaki” demek) para gibi elden ele geçerler, birbirlerinin yerini alırlar, birbirlerinin yerine geçerler. Bu birbirleriyle yakından ilişkili üç kökün değişik anlamlarını göz önüne aldığımızda, genel olarak, ceberut dediğimiz, cebir kullanan, baskıcı devlet geleneğindeki toplumların ortak bilinçaltlarında gezinen devlet ve siyaset tasarımları hakkında bir fikir edinebiliriz. Devlet, dönen bir dolaptır; kişi kendini kanatlarına kaptırmaya görsün, gün olur tepede saltanat sürer, ama gün olur yere serpilip çiğnenir. Onun için, akıllıysan devletten uzak yaşamalısın. Ancak bir yandan da devletin çarkları çekici; hem maddî hem manevî güç sağlama açısından.

Dolayısıyla, tehlikeli de olsa, içinde yer almakta yarar olabilir. Yalnız dikkatli olmak, kendini elden geldiğince koruyabilmek şartıyla. Oyunu kurallarına göre oynayabilmek, üst-alt ilişkilerini çok akıllıca uygulamak, özellikle yönetiminden sorumlu olduğunuz kişileri, atlarını yöneten seyisin ödün vermez disipliniyle, en ufak diren-

mede sopayı hayvanın böğrüne indirmeye hazır biçimde yönetmeniz gerekir. Osmanlı sultanı, köylüsüne raiyyet (çoğulu reâyâ) adını verir. Bu sözcük Arapça “r-c-y” kökünden türetilmiştir; anlamı: otlamak, otlatmak, (bir şeyin ya da kişinin) bakımını sağlamak, görgü kurallarına uymak. Yani Osmanlı sultanının gözünde köylü, genel olarak da kullarının tümü, sultanın sürüsüdür. Burada siyaset, koyun gütmek ya da atları tımar etmek türünden hükmetme, doğru yola sokma, terbiye etme amaçlı bir etkinliktir. Sizin gözünüzde siyaset bu değil kuşkusuz. Elbette bu değil. Terbiye amacını gütmeyen, benzerlerine koyun ya da beygir gözüyle değil, her birinin içinde insanlığın tümünün barındığı gerçeklikler gözüyle bakan bir siyaset biçimi, rüyasını gördüğüm. İmmanuel Kant’ın ahlâk felsefesinden esin alan bir siyaset anlayışı. Bildiğin gibi Kantçı ahlâkın en önemli ilkesi, öteki insana yani benzerime, araç değil amaç gözüyle bakmak dolayısıyla öteki insana, insanlığa gösterdiğim sonsuz saygıyla yönelmeyi öğrenmektir. Bu tür bir ahlâkın esin verdiği siyaset, yönetme, terbiye etme kaygısını değil, ‘nasıl bir-

likte olabiliriz?’, ‘birlikte nasıl yaşayabiliriz?’, ‘birlikte yaşamamızıın olanaklılık koşulları nelerdir?’ kaygısını taşır. Tarih boyunca özgür ve kardeşçe yaşama arzusunu taşıyan her düşünür, soruşturmasının bir noktasında, bu sorunun, ancak, başka bir devlet anlayışının oluşmasıyla çözüm bulacağını görmüştür. Örneğin günümüzde

John Rawls’un, daha önce G.W.F Hegel’in siyasal soruşturmaları (doğallıkla daha sonsuz sayıda ad eklenebilir bu iki ada), farklılıkları içinde barındırıp gelişmelerini sağlayan devlet ya da siyaset biçiminin ne olabileceği üzerine sürdürülen soruşturmalardır. Burada hassas bir noktaya dokunuyoruz. Konunun ayrıntılarına girmeden (son derece karmaşık olduğu kesin bu konunun), kaba bir biçimde söylemek gerekirse, farklılıkların korunması, bireysel özgürlüğün sağlanması ve korunması demektir. Bireysel özgürlük, başka bir deyimle siyasal özgürlük, ancak belli bir devlet biçiminin dolayımıyla kazanılabilir. Bu devlet hukuk devletidir. Hukuk devletinin gerekliliği açısından ben devletçiyim; çünkü bireyler ancak bu tür bir devlet aracılığıyla, siyasal özgürlüklerini, dolayısıyla farklılıklarıyla yaşama olanağını elde edebilirler. Hegel, farklılıkların korunup gelişmesini sağlayan devletin, sivil toplumun oluşmasına imkan veren devlet olduğu görüşünü işlemiştir. Benim gözümde Hegel’in “Hukuk Felsefesinin İlkeleri” kitabında sürdürdüğü soruşturma siyasal düşün tarihinin en önemli soruşturmalarından biridir. Hegel’in gözünde sivil top-

lum, bireylerin içlerinde taşıdıkları özelliklerin gerçekleşmesini sağlayan, başka bir deyimle “öznelliğin” (subjectivité) gelişmesini sağlayan alandır. Bireyin özgürlüğünden, öznelliğin gelişip yeşermesinden korkan devletler, sivil toplum alanının oluşmasına izin vermezler. Ceberut devlet bu tür bir devlettir. Bugün birçok ülkede gerçek bir sivil toplumun varlığından söz edilemez, bildiğin gibi. Ceberut devletten kurtulmanın çaresi bireylerin siyasal bilinçlerinin gelişmesine bağlıdır doğallıkla. Bireylerin, devleti, baskıcı bir güç değil, mimarının kendileri olduğu, kendilerini yurttaş olarak tanıyan bir kurum biçiminde algılamalarına bağlıdır. Devlete, önünde boynumuzun kıldan ince olduğu bir canavar gözüyle değil, toplumun tüm bireylerinin ortak eseri gözüyle bakmayı öğrenen toplum, barışa, kardeşçe yaşama adım atabilen toplumdur.

Bu konuyu biraz daha açıp sizce doğru siyasal duruşun ne demek olduğunu belirtebilir misiniz? Doğru siyasal duruş öteki insanı, benzerimi “tanımak”tır. Benzerimi “farklılığında”, “öznelliğinde” tanımaktır. Siyasi yaşamın çözmesi gereken temel sorun budur. Dün de buydu, bugün de budur. Ötekiyle birlikte nasıl yaşayabilirim? Öteki kavramından, benimkinden farklı bir dünya görüşünü paylaşan, Rawls’un terimiyle, “iyi” olanı ya da “iyi” olması gerekeni benden farklı biçimde tasarlayıp algılayan tutumu anlıyorum. Bu tutumla birlikte, kafa göz yarmadan, nasıl yaşayabilirim? Sorun budur. Kâğıt üzerinde çiziktirivermek kolay; ancak bildiğin gibi, ötekiyle birlikte yaşamayı öğrenmek ve sağlamak insanlığın hiçbir zaman tam olarak çözemediği, en karmaşık sorunlardan biri. Bu sorun hem çok karmaşık bir kurumsal yapının yerleşmesini hem de bireylerin, edinilmesi büyük çabalar gerektiren bir ahlâki bilince ulaşmasını gerektiriyor. Ben, iznin olursa, yalnızca bu ahlâki bilinç üzerine bir söz söylemek istiyorum. Öteki insanı ‘tanımak”, son çözümlemede, herbirimizin beyninin derinliklerinde pusuda bekleyen “ırkçılık”a mesafe almak, içimizdeki bu “iğrenç yaratık”la (bête immonde) elimizden geldiğince mücadele etmektir. Bu “iğrenç yaratık”la en etkin mücadele, ötekinin “dili”yle ilgilenilerek (öğrenilerek demiyorum, öğrenmek ayrı bir sorun) sağlanabilir diye düşünüyorum. Çünkü ötekinin insanlığı onun ana dilinde ifadesini bulur. Ötekini


insan yapan dilidir. Ötekinin benim gibi “konuşan” bir varlık olduğunun bilincine varmaya başladığımızda ötekini tanımaya başlarız. Irkçılığından, kendimden bile daha az şüphe edebileceğim bir kişi, bana, bir gün, “ırkçı olmak zorunda kalsaydım Arap düşmanı olurdum” demişti. Bu kişi, içinde taşıdığı bu Araplar’ı hedef alan ırkçılıktan ancak Arapça ile ilgilenerek kurtulabilir. Ben, Cumhuriyet neslinin bilinçaltına yerleşmiş Araplar’dan çekinme (onları küçümseme, geri, ilkel, çağdaş dünyaya ayak uydurma gücünden yoksun kişiler olarak görme) yatkınlığından onların dillerini öğrenerek kurtulabileceğimi düşündüm. Ayrıca Osmanlı düşün yaşamına, bir ölçüde Arapça bilmeden açılınamayacağı kesin. Atalarımızın okumuşları, özellikle felsefe düzeyinde, sürekli Arapçanın olanaklarına başvurmuşlar (bunun nedenleri üzerine ayrıca konuşmak gerekir). Batılı bir düşünür kültürel tarihini Yunanca Lâtince öğrenmeden nasıl anlayamazsa, bizler de, kendi kültürel tarihimizi, Arapça Farsça öğrenmeden, en azından bu dillerle bir ölçüde ilglenmeden anlayamayız. Arkadaşlar arasında, Arapça öğrenmeye çalışmam, kimi

eleştirilere, kuşkulara neden olur; “İslamcı mı oluyorsun sen de?” biçiminde serzenişlere hedef olurum. Bildiğin gibi dinle, dinlerle herhangi bir alışverişim yoktur. Şu gerçeğin bilincine varmamız şart: asıl kapsayıcı olan dil’dir; dil, din’i kapsar; din, dil’in sonsuz yaratılarında biridir; dil’i öğrenerek din’in ötesine geçeriz. Ötekinin dili konusu, bizim “en önemli” siyasal sorunumuz olan, Kürt kardeşlerimizle barış içinde yaşama sorunumuza da, bir ölçüde, çözüm getirebilir. Kürt düşmanlığından, Kürtçeyle ilgilenerek, bu dili elimizden geldiğince öğrenerek kurtulabiliriz. Önceki konuşmalarımızda, Anne Babam’a borcumun ne denli büyük olduğunu, kendilerine ne büyük bir sevgiyle bağlı olduğumu dile geitrdim. Ancak bir konuda onları affedemiyorum: bizlere, çocukluğumuzda, Kürtçenin de herhangi bir dil gibi bir dil olduğu gerçeğini öğretmemeleri. Kürtçenin Hint-Avrupa dilleri ailesinden bir dil olduğunu, Hintçe, Farsça, Yunanca, Fransızca, Almanca, İngilizce, v.b. gibi dillerin ailesinden bir dil olduğunu ben geç öğrendim. Anne Babam, bir sürü gereksiz ev işlerinden, Meclislerde, bitmez tükenmez,

boş lâkırdılarla geçirilen sonu gelmez toplantılardan (Babam uzun süre milletvekili ve senatör oldu) zaman bulup, Kürtçeyle ilgilenmiş olsalardı, bu ilgiyi Türk aileleri göstermiş olsaydı, çocuklarını bu konuda aydınlatmış olsalardı, bugünkü çıkmazlara gelinmeyebilinirdi. “Ütopya” elbette bu söylediklerim. Ama tıkanmış siyasal gerçek ancak ütopyalarla aşılabilir. Hiç aktif siyaseti düşündünüz mü? Hayır, düşünmedim. Birincisi, öceki konuşmalarımızda da söylediğim gibi, alt-üst ilişkileri türünden ilişkilere bir türlü ayak uyduramıyorum. “Üst”te olmak gibi bir şey beni rahatsız ediyor; elimden geldiğince bu tür durumlardan kendimi uzak tutmaya çalışıyorum. İkincisi ve daha önemlisi, insan ilişkileri üzerine, düşünebilmenin koşulları üzerine sürdürdüğüm soruşturma sonucu, karşı çıkmaktan, karşı konuşmaktan kaçınmam gerektiği görüşüne vardım. Çok değer verdiğim Fransız filozofu Gilles Deleuze, bir şeye “karşı” konuşmayın, bir şey “için", bir şey “uğruna” konuşun der. Karşı olduğumuzu unutalım, onunla ilgilenmeyelim. Çünkü ilgilendiğimiz

27

takdirde, rakiple yarışmaya, didişmeye, atışmaya, çatışmaya başladığımızda, ister istemez, ona benzemeye başlarız. Karşı olduğumuz kişide gözlemlediğimiz ve tiksindirici bulduğumuz tutumları, farkında olmadan, takınmaya başlarız. Oysa bir şeyi selamlamak, bir şeyi övmek, bir şeye hayranlığımızı ifade etmek, bir şeye katkıda bulunmak için konuşup hareket etmeliyiz; güzel bulduğumuzu desteklemek, güzel bulduğumuzu elimizden geldiğince güzelleştirmek için çaba göstermeliyiz. Güzellik için yaşamalıyız. “Pekiyi, sana karşı olanı ne yapacaksın? Ya sana karşı olan sana yaşam olanağı tanımıyorsa ne yapacaksın?” denebilir. Evet yaşam olanağım elimden alınabilir; şunun şurası, bir sıkımlık canım var, faşizmin pençesine düşen her benzerim gibi. Ancak yaşadığım sürece, bana karşı olan, benim güzellik arayışımın önüne geçemez. Nietzsche şöyle bir şey söylüyor: bize kimse zarar veremez çünkü düşmanımız yoktur. Yunus bunu kendi dilinde başka türlü söylüyor: “Adımız miskindir bizim / Düşmanımız kindir bizim / Biz kimseye kin tutmayız / Kamu âlem birdir bize.” (Devam edecek)


Başkonsolos Özgür Çınar’dan önemli değerlendirmeler...(2) 28

T.C. Strazburg Başkonsolosu Özgür Çınar’ın, bir yılını doldurduğu Strazburg’taki vatandaşlarımız, derneklerimiz, işadamlarımız ve diğer konular hakkında izlenim ve değerlendirmelerini yayımlamaya devam ediyoruz... Türk toplumunun sorunlarından bahsederken önceliği eğitime verdiğinizi belirtiniz ve o konuyu konuştuk. Sırada ne var? Bu noktada tekrar dernekler hususuna gelmek istiyorum.. Buradaki sorunları ve konuları sıralarken hep birinci kuşak, ikinci kuşak, üçüncü kuşak diye bir tasnifleme yapıyoruz; bu kategorik / dönemsel bakış açısı aynen dernekler için de geçerli. Neden? Çünkü birinci kuşak dernekler dediğimiz bir grup var ve bunlar daha ziyade cami ve hemşehri dernekleri temelinde kurulmuşlar. 1970’lerden itibaren başlayan, içinde büyük emekler, fedakârlıklar barındıran bir süreçten bahsediyoruz. Birçok yerde derneklerimiz halen ilk kuşaktan büyüklerimizin oluşturdukları imkânları kullanıyor. Sonrasında oluşan ve son yıllarda belki biraz daha yoğunluk kazanan, siyasal yönü de olan dernekler var; ama görüyoruz ki bunlar daha ziyade Türkiye’deki siyasetle ilgili olan kuruluşlar. Biz henüz, Fransa’daki eğitimden sağlığa tüm alanları kapsayan ve onlara etki eden siyasete ilgi gösteren, o alanlarda iletişimi ve geçişkenliği sağlayan dernekleşme konusunda zayıfız. Belki o motivasyon henüz sağlanamadı ya da o aşamaya henüz gelmedik. Birinci-ikinci kuşak diye sıralıyoruz ama bunun realitedeki karşılığı, yani işlev ve ilgi alanı bakımından bir ilerlemeyi teşkil etmeyebiliyor. Siyaseti temel alarak, o amaçla insanları biraraya getiren derneklerin gündeminde çok ağırlıklı olarak Türkiye’deki siyaset var. Dolayısıyla buradaki derneklerimiz bir etkinlik yapmak istediklerinde, gündem Türkiye ile ilgili bir konu oluyor, daha doğrusu bununla sınırlı kalıyoruz çoğu kez. Şunu mu demek istiyorsunuz: buradaki derneklerimiz daha çok buranın siyasetiyle, olaylarıyla ilgilensinler? Bunun dengesinin doğru yerde kurulması gerektiğini söylüyorum. Bazı dernekler bunu kendi içinde çözebilir. Şöyle ki: Türkiye’deki siyasete yönelik kendi bakışı olan bir dernek, kendi içinde bir görev bölümü yapıp, bazı üye veya birimlerini buradaki yani Fransa’daki siyasete ya da oluşumlara da yönlendirebilir. Buna yavaş yavaş başlayanlar var ama önemli olan istikâmetin doğru olması. Çünkü, 15 Temmuz darbe giri-

şimi sonrasındaki tepkilerden de gördüğümüz üzere, hakikaten Türkiye ile ilgili olarak buradaki insanlarımızın hassasiyetleri son derece üst düzeyde. Vatanına sahip çıkma konusunda herkesin istekli olduğunu görüyorum. Bizleri memnun eden bu hassasiyet ve enerjinin hak ettiği neticeyi alması için doğru kanalların açılması gerekiyor. Avrupa’da yaşayan ve “ben ülkeme hizmet etmek, ülkem için bir şeyler yapmak istiyorum” diyen bir insanın vereceği en büyük katkı ve destek, buradaki kamuoyuyla da ilgili bir şeyler yapmak olmalıdır. Türkiye’deki gelişmelerle ilgili, Türkiye’de yürütülen faaliyetlere buradan daha farklı katkılar oluşturulmasında fayda bulunuyor. Türkiye’de yaşayan insanların Avrupa’daki kamuoyuyla iletişime girip onları etkileme şanslarının olmadığından, bu vazifenin burada yaşayan vatandaşlarımıza düştüğünü de hiçbir zaman unutmamak gerekiyor. Buradaki toplumumuzun bu görevi

leriyle, Fransız sivil toplum kuruluşlarıyla, dernekleriyle, medyasıyla, kamuoyunu oluşturan diğer tüm unsurlarla bir iletişim ve alış-veriş içinde olman gerekir ki, yarın-öbür gün, işte bugün olduğu gibi, kendi meselen ve önceliğinle ilgili bir şeyler anlatma ihtiyacında olduğunda daha rahat muhatap bulabilesin. Bu işin formülü de, anahtarı da bu! Biz bunu hem vatandaşlardan, hem de derneklerden bekliyoruz… Tabii onlar da bizden haklı olarak çok şey bekliyor. Fakat şunu unutmamak lazım, biz burada devletin resmî temsilcileri olarak bulunuyoruz; devletin yürüteceği iletişim faaliyeti, kamuoyuyla olan iletişim de dahil olmak üzere, belli bir alanı kapsar; onun dışındaki sivil toplum alanının, hele ki Avrupa’da, burada yaşayan vatandaşlarımızca doldurulması gerekir.

yapabilmesi için öncelikle Fransız toplumuyla iletişim kanallarının oluşturulmuş olması lâzımdır. Bunun oluşturabilmesi için de, insanlarımızın sadece Türkiye değil, hemen her konuda yerel kamuoyuyla iletişim içinde olması, sivil toplum kuruluşlarına, siyasi partilere, en küçük derneğe dahi dokunabilmesi lazım. Bunu daha da somutlaştırarak söylemek gerekirse, Fransız siyasal parti-

yelimiz olmakla birlikte, bu, ne kadarını harekete geçirdiğimizle alakâlıdır.

Bizim buradaki vatandaşlarımızın kapasitesi sizce buna yeterli midir? Şimdi yine başa döneceğiz, potansi-

Burada ‘çatı örgüt’ kavramı devreye girebilir mi acaba? Bunu böyle çatı örgüt mantığıyla yapmak belki kolay değil, çünkü bir örgüt oluştuğunda onun ister istemez bir yönetimi olacak, yönetimin kimde olacağı sorunu belki her şeyin önüne geçecek, derneğin bürokrasisi olacak..

Onun yerine bunu fikrî düzeyde yapmak belki daha mümkün ve bunu da çatı derneği adı altında değil, ama platform şeklinde gerçekleştirmek bana daha uygun geliyor. Platform derken?... Bu platform düşüncesine ben kimsenin olumsuz baktığını görmedim, fakat şu var: bazı neticelerin ortaya çıkması için herkeste belirli oranda bir irade olması gerekiyor. O irade olmazsa olmaz. Platform, o iradelerin toplamıyla bir anlam ifade ediyor. Dernek temelinde bir araya gelmeden önce Türkiye’yle veya burada Türk toplumunun ferdi olmakla ilgili bir asgarî müştereğimizin olması gerekiyor. Ben olduğunu düşünüyorum… Bunların neler olduğu konusunu kimi daha net olarak görebiliyor, kimi de öncelikli konu olarak görmüyor. Nedir kısaca sizce bu asgarî müşterekler? İlk başta, aynı milletin ferdi ya da aynı vatanın evladı olmak. Aynı ağacın gövdesinden geldiğini bilmek, farklı dallarda olsan bile, diğer dalın da senin gibi bir dal olduğunu bilip kabul etmek. Türkiye’de de bu artık görülmeye başlandı. Ağaç benzetmesinden gidersek, sen bir dal olduğunu bilip görüyorsun, ama ağacın bütününü sen oluşturmuyorsun, senin gibi başka dallar da var. Sen baktığında diğer dalı farklı gibi görüyorsun, çünkü senin doğrultunda değil, sen onun ayrıldığı yerlere odaklanıyorsun, ancak bir tehlike anında dönüp baktığında herkesin aslında aynı gövdeden çıktığını görüyorsun. Müştereklerin farkına varmak için herhalde bizim gövdemize, yani devletimize, milletimize bir saldırı olması gerekiyor. Burada vurgulamak gerekir ki, 15 Temmuz darbe girişimi, Türkiye’deki devlet aygıtına sızmış FETÖ’cülerin içerden gibi gözüken yabancı kökenli müdahalesidir. Bu kişilerin bizimle aynı ağacın dalları olması mümkün mü? Hayır, aynı topraktan çıkmış olabilirler, ancak bizim bağlı olduğumuz gövdede değiller, bu gövdeye dolanmış zehirli sarmaşıklar sadece. Bazen sarmaşık ağaçla çok birleşmiş gibi görünür ama ağaç hep ağaç, sarmaşık da hep sarmaşıktır… (Devam edecek)


29

AVRUPA PSİKOLOJİ MERKEZİ Psikolog Erdinç Üstündağ Alsace ve çevresi için Her türlü Test (IQ ve Konzentire) yapılır. Resmi kurumlar için her dilde rapor verilir.

8 Yıldır vatandaşlarımıza hizmet vermekten gurur duyuyoruz. Kitabımıza gösterdiğiniz ilgiye çok teşekkür ederiz. Hizmetlerimiz: Depresyon, Panik Atak, Saplantı Takıntı, Cinsellik, Çocuk Eğitimi, Çocuklarda Motivasyon / Konsantrasyon kumar bağımlılığı

Tel: 0049 7851 496 15 03 www.kekeleme-psikoloji.de Müjde!

Avrupa Psikoloji Merkezi, Uzman Psikolog Erdinç Üstündağ öncülüğünde, yurt dışından gelen yoğun seans taleplerini karşılamak için, Kehl’de tam donanımlı 2. şubesini açtı.


İstanbul bir başka sevdadır…

30

"Gemlik'e doğru denizi göreceksin sakın şaşırma." Orhan Veli bu dizeleri boşuna yazmamış. Hakikatten öyledir, Gemlik'e doğru birden deniz çıkar karşına, şaşırır kalırsın, büyülenirsin. İstanbul böyledir, ana caddelerin, bulvarların bir yan sokağı vardır, saparsın ve karşına yüzyılların içinden cıvıl cıvıl, hayat dolu rengarenk, çarşılar çıkar... Kadıköy, Beyoğlu, Samatya, Fatih, Beşiktaş gibi Bizans ve Osmanlı mirasının üstüne kurulu semtlerin çarşılarında kaybolmak kadar güzeli var mıdır. Bugün Beşiktaş’tayız. Yıldız yokuşundan aşağıya yürüyüp durağı geçerek sağa döndünüz mü işte karşınızda... Meşhur Çarşı… İlk göze çarpan uğultu ve kalabalıktır, korkmayın... Ağır ağır içeri girin ve tadını çıkarın... Bu çarşıları keşfetmek için görmek değil bakmak ve yaşamak gerek... Eskiden gecekondular kenti arkadan gelir sarardı, şimdi plazalar ve AVM'ler buraları tehdit ediyor. Beşiktaş da Ihlamur yöresinden tehdit altında ama çarşı hâlâ duruyor. Yeni trendlere uygun mağazalardan sonra Sinan Paşa Pasajı'nı geçip kaldırımlı taşlardan yürüyün. Solda labirent gibi sokak, Beşiktaş Köftecisi karşınızda... Minicik bir dükkân, içerde anca dört masa, iki kişinin zor sığdığı bir mutfak. Yemekleri yapan sahibi Sebahattin Usta, bembeyaz saçlarıyla önlüğünü

giymiş, bir film karesinden fırlamış gibi... Jean Gabin'e benziyor, onun da böyle bir filmini anımsıyorum... Hiç kafasını kaldırmadan işini yapıyor, arada "eline sağlık" sözlerine gülümseyerek yanıt veriyor. Oğlu kasada, 4 garson karşı kaldırımda ve dükkânın önündeki 2 masaya hizmet veriyor. Yemek mönüsü bir defterin kağıdına tükenmez kalemle yazılı. Dükkânın duvar-

Ihlamur'dan ekmeğe, şampuandan bala her şey... Yavaş yavaş çarşının kalbine yürüyoruz.. Sağda bir kilise, tam karşısında nefis bir Rum evi... Ve tam ortada balıkçılar... Onların çevresini saran balık restoranları... Kışkırtıyor, yoldan çıkarıyor sizi... Balıkçıların ilk sırasında Müddet Usta var, her daim gülümseyen, tanımadığı

cisi... Saat 16.00 dedin mi koca döneri bitirir... Ama ne döner... Tam sol yapın, iki Beşiktaş köftecisi daha. Birinin duvarlarında Beşiktaş futbol takımının yüz yıllık tarihî fotoğrafları... Yanlarında turşucu... Biz geri dönüp heykele gidelim ve bu kez az sol yapalım... Şarküteriler, mini marketler ve solda tarihi Yedi Sekiz Hasan Paşa Fırını,

larında buranın müdavimlerinin fotoğrafları asılı. Yılmaz Erdoğan, Ata Demirer, Cem Davran, Altan Erkekli ve liste uzayıp gidiyor. Çünkü az aşağıda BKM'nin merkezi var. Çevredeki üniversitelerin öğrencileri ve hocaları da lokantayı boş bırakmıyor... Labirenti döndükten sonra irili ufaklı dükkânlar, köşede bir pasaj ve ilk dükkân Kırk Ambar... Doğal ürünler başta olmak üzere envai çeşit ürün.

bilmediği, selam vermediği kimse yok. Öğlen saatleri... Yıldız, Galatasaray, Mimar Sinan, Bahçeşehir Üniversitesi'nden hocalar, öğrenciler, beyaz yakalı bankacılar, ev kadınları, emekliler... Çarşı yavaş yavaş doluyor... Tam ortada Beşiktaş'ın şampiyonluğu için yapılan Kartal heykeli... Doğru giderseniz, sağda Karadeniz döner-

kokuları duyuyor musunuz. Birbirinden nefis çörekler, kurabiyeler... Hele Kandil simiti, susamlısına diyecek yok... Her bir sokak bir başka dünyaya açılıyor. Arka taraflarında Mahmutpaşa benzeri bir sokak. Her kesime göre, giysi var... Devam edip ana caddeden Ihlamur'a bağlanan yola çıkalım. Kabalcı Kitapevi'ne uğramadan olmaz. Yolun karşısına geçip bir geçitten içeriye girin. Kambur'un Bahçesi... Bir bölümü otopark olarak işletiliyor. Koca bir alanda dev ağaçların altında bir çay bahçesi... Tüm o gürültü, kargaşa geride kalmıştır... Hele baharda bir soluk almak ve çayı yudumlamak ömre değer. Yazın yan tarafı havuz başında ocakbaşı oluyor ki... O da başka bir âlem... O da ne tezahüratlar geliyor... Sesler, pasajın arkasıyla Sinan Paşa Camisi'nin yanındaki alandan geliyor... Seğirtelim oraya, ah tabii ya Beşiktaş'ın maçı var... Burada toplanıp biralar içilip yeni sloganlar da ezberlendikten sonra topluca İnönü'ye yürünecek.... Bitti mi bitmez. Bitmesin, her daim sonsuza kadar kalsınlar... Şiirle başladık, şiirle bitirelim. Yahya Kemal Beyatlı'nın Aziz İstanbul'undan olsun son sözler: "Sâde bir semtini sevmek bile bir ömre bedel."


31

Yaşadığım Şehir

Halil ÖZSOY

İnsan ve biz!

ozsoyhalil@hotmail.fr

Aklî varlığa ve özgür iradeye sahip canlı türüdür insan. İnanç sistemiyle donatılmış bir ruh yapısına sahiptir. Kendisini diğer canlılardan üstün kılan bu özelliklerini, doğru kullanırsa faydalı, yanlış işler için kullanırsa zararlı hale gelir. Güzel, sakin, huzur dolu bir şehirde yaşıyoruz. Çeşitli milliyetlerden oluşmuş bir toplum yapısı içerisinde hayatımızı devam ettiriyoruz. Hepimizin maddî, manevî durumları farklılıklar arzediyor. Kimimiz işçi statüsünde, kimimiz işveren statüsünde öyle veya böyle, bu toplum içerisinde yer alıp, geçim derdiyle bir o yana bir bu yana koşturuyoruz. Diğer toplumların insanlarıyla ilişkilerimiz de farklılıklar arz ediyor. Kimimiz sert, kimimiz daha

TOLGA TURAN Empati tolgatr35@gmail.com

O NEHRİ GEÇME AŞKIM

Bu aralar papatyaların kokmadığı güneşin artık ısıtmadığı bir mevsimdeyim. Belki puslu akşamların gölgesinde yüreğim nasırlı, sadece hasret çekmekle mükellef. Tarifi mümkün mü? Bilemiyorum. Belki her zaman ve her akşam sen farkında olmasan bile yüreğim düşüncelerim tarafında kurşunlanıyor. Gökyüzündeki yıldız, denizlerdeki kum tanele-

Bam Teli

ŞAHİSMAİL KAYA sahismail@web.de

GÜZEL SÖZLERE DEVAM

Değer Objektif Gazetesi okurlarım; bazen anlamlı ve güzel bir söz uzun uzun yazılan makalelerden daha mı tesirli ne. Geçenlerde bir dostum senin şu güzel sözlerden birkaç tane söyle de biraz kendimize geleyim deyince, ben de bu ayki köşe

olgun yaklaşımlar gösteriyor, onlarla alış-veriş yapıyor, muhabbet ediyoruz. Ne kadar sağlıklı olduğu önem arzeden bu ilişki ve temaslarımız geleceğimize, yarınlarımızın oluşmasına etki ediyor. Gelecek nesiller için atılan temellerin sağlam olması, bulunduğumuz ülkelerde, toplum olarak bizlerin, güven ve huzur içerisinde, saygın bir şekilde ömür sürmesini sağlayacaktır. Ötelenmemek, dik durabilmek adına sağlıklı bir duruş sergilemeliyiz. Ancak; toplumumuzda zayıf halkaların bulunması, kendisini iyi yetiştirememiş toplum görüntüsü vermemizi sağlıyor, maalesef. Üzüntü verici bu durum nasıl aşılır, üstesinden gelinir bilemiyorum. Kitap okumuyoruz. Kulaktan dolma bilgilerle amel ediyoruz. Eğitim düzeyimiz ortalamaya vurduğumuz zaman oldukça düşük. Gençlerimiz kültürel anlamda doyuma ulaşmamış durumdalar. Maddî olarak normal bir durumda olmamıza rağmen bunu yaşam kalitemize, tarzımıza yansıtamıyoruz. Hep bir bilenin beklentisi içerisinde, yönünü gelmiş olduğu anayurduna dönmüş, olayları kendi haline bırakmış, seyrediyoruz. Aslında işin enteresan olanı, kimse bu durumdan şikâyetçi değil.

rinden daha çok kurşun bunlar. Lakin yıldızlarını saydığım gökyüzüne başımı kaldırıp baktığımda çoktan hüzün bulutları mor ışıkları saçarak alaycı gülümsemeleri ile kaplamışlar cihanı. Senin anlayacağın vakit yine her zaman olduğu gibi zamansız akıp gitmiş. Gitsem mi buralardan, evet gitsem ama öyle bir gideyim ki düşlerim gül ayazı yangınlarında yansın kavrulsun, öyle ki giderken bıraktığım hafif meltem küllerim alsın savursun hoyratça. Öyle ki ellerimle tuttuğum umutlarım bir bir yok olmakta. Sebebi yok tarifi imkânsız.

Düşlerimin ötesinde gözyaşlarım adeta buz tutuyor. Kaplıyor her bir hücremi. Neleri bitirdim ben bu buz dağı ardında, sevdalarımı gururları tükenmişlerimi. Kelimelerim hüzünlü cümlelerim anlamsız, yaşamaya çalışıyorum, çalıştıkça yaşıyor muyum işte onu bilemiyorum. İçimdeki sevdaları zamansız uçurdum. Vefasızlığımı masalımsı puslu ormanların karanlık ışıklarında yok ettim. Yitik bakışlar bıraktım sadece. İçimde kırık çığlıklarım var korktuğum ürperdiğim korkmadığım korkak hayallerime inat. Feryadım ki göklerin en uç noktasında

yazıma yine meşhur ve anlamlı sözlerle devam etmek istiyorum. Derdi dünya olanın, dünya kadar derdi olur. Unutma yokuş aşağı inmek kolaydır, ama unutma ki manzara tepeden seyredilir. Bırakın ‘senin için ölürüm’ laflarını, önce kendiniz için yaşamayı öğrenin, sonra başkaları için ölürsünüz. Mutlu bir ilişkinin sırrı harbiden sır. Fazla kilodan kurtulmak için önce başınızı sağa sola çevirin. Bu egzersizi size her yiyecek ikram edildiğinde 3 kez tekrarlayın. Belki yağmura da gerek kalmazdı, insanlar bu kadar kirli olmasaydı. Pahalı parfümleri bir kenara bırakmalı, insan buram

Kanıksamış, kabullenmiş durumdayız. Mutlu, mesut yaşatıp gidiyoruz. Ne zaman kendimize gelip, bulunduğumuz bölgelerde yarınlarımız için gereken tedbirler üzerine kafa yoracağız. Aramızdaki bölünmüşlüğü, parçalanmışlığı görüp; birliği, beraberliği sağlayıp, toplumsal ve bireysel sorunların üstesinden gelme başarısını göstereceğiz. Kendi adıma yaptığım gözlemler "bilemiyorum belki de yanılıyorum", beni tedirgin ediyor, yarınlarımıza, geleceğimize bakışımı ümitvar kılmıyor. Akıllı insanlarımız gün geçtikçe çoğalıyor. Aklı başında olanlar ise ortada gözükmüyor. Aileler, ebeveynler, anneler, babalar, sorumluluk sahibi insanlar olarak acilen tedbirler alıp bir şeyler yapmamız gerekiyor. Yoksa, ufukta görünen durum iç karartıyor. Ne demiş bir bilen? Genelde insanlığın kaderi, hakettiği olacaktır. Gözümüzü açalım. Bir an önce gerekenler neyse yapalım. Yarınlarımıza, adımlarımızı ona göre atalım. Sağlıcakla kalmanızı temenni ediyor, güzel yarınlar diliyorum.

ayaklarını aşağı sallayarak adeta dalga geçmekte benimle. Sırf bu sebepten türkülerde sevdayı aradım, ağıtları umutları bitmeyen şarkının notalarında. Hüznü sessizliğimde sakladım. Biriktirdiğim acılarımı gün olur kullanırım diye gönül kumbaram şu an yanımda. Kapılarımı belki de bir avuç anahtardan ibaret geçmişimle kapattım. Şimdi günlerim eskisinden daha karışık, yok karmakarışık. Sadece gözlerimi kapatıp sessizliğe dalmak istiyorum. Nehrin ötesine geçmeden. Hayallerimi ıslak umutlarıma bağlarken. Gözyaşlarım kurumuş çöl bulutları

gibi yarı puslu, avuntusuz zamanlardayım şu an nehrin bir diğer ucunda. Adı olmayan bir dünya her yanımda tanımadığım aslında aynı olan garip maskeli insanlar. Yani senin anlayacağın simetrisi bozulmuş bir sevdanın, aşkın zorunluluğu içindeyim. Binlerce sözcüğün anlamı bozulmuş eğrisi kalmadan. En kuytu karanlıklarda bir ışık görüp tüneyen kuş gibi umutlarım. Kokusu tanıdık rengi soluk. Kurşunî bir çizgi nefessizce geçerken aramızdan bir ses fısıldadı kulağıma inatlarımı parçaladığım an, tek bir ses bir nefes: o nehri geçme aşkım.

buram güven kokmalı. İyilik yapar gibi görünme, iyilik yap da, görünme. Sen neye hazırsan o şey de senin için hazırdır. Eğer intikam peşindeyseniz, o zaman lütfen iki mezar kazın. Biz dünyayı karıştırmaya değil barıştırmaya geldik. Belki hiçbir şey yolunda gitmezdi, ama hiçbir şey beni yolumdan da etmezdi. Hazreti Peygamber buyurdu ki, sevap çoktur lakin yapan yoktur. Ya Allah’a baş eğer başka kimseye eğmezsin ya da her şeye baş eğer hiçbir şeye değmezsin. Eğer bu muhalefet bu iktidarı değiştiremiyorsa, bizim bu muhalefeti değiştirmemiz gerekiyor. Bir babanın çocuklarına verebileceği en büyük hediyesi annelerini sevmektir.


32


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.