Objektif 110

Page 1

Mart / Mars 2016 No: 110

Herkese eşit mesafede...

UNİSONS Derneği’nden Anlamlı Futbol Turnuvası

2016 Avrupa Futbol Şampiyonası’nın Fransa'da yapılacak olması dolaıysıyla, UNİSONS Derneği'nin toplumun bilinçlenmesine, birleşmesine yönelik hazırlamış olduğu ve 7 Şubat 2016 tarihinde Le Five Mundolsheim sahasında gerçekleştirilen Kapalı Salon S.20 Futbol Turnuvası büyük ilgi gördü.

T.C. Strasbourg Başkonsolosluğu yetkilileri Metz’de vatandaşlarla biraraya geldi

27 Şubat 2016 Cumartesi günü Strazburg'a yaklaşık 170 km. uzaklıktaki Metz bölgesinde yaşayan vatandaşlarımızla bir araya gelerek, tanışma ve bilgilendirme toplantısı yapmak üzere, Başkonsolosumuz Özgür Çınar beraberinde, Eğitim Ataşesi Vekili Konsolos Gül Etkin ve Çalışma Ataşesi S.31 Naim Kavlak ile birlikte bir ziyaret gerçekleştirmiştir.

Almanya’da ırkçı tehlikeye karşı Barış Yılmaz’ın uyarısı

13 Mart seçimleri, Almanya’nın bir parçası olan bizler için büyük önem taşıyor. Mutlaka sandığa gidilmesi, gidilmediği taktirde ırkçı partilerin parlamentoda temsiliyeti göçmenlerin zorluklarla karşılacağı anlamına gelir.

KISA KISA... KISA KISA... Ragıp Ege söyleşisi (3. bölüm)...................................................S.35 Doktor Murat Çağ’ın serüveni sürüyor.......................................S.34 Turquoise Müzik Topluluğu’nun Mart takvimi.............................S.32 Strasbourg Başkonsolosluğu duyuruları.......................................S.28 Karlsruhe haberleri................................................................S.38-39 Türk siyasetçi Metin YAVUZ Juppé’yi destekliyor.....................S.33 Strasbourg’ta Çanakkale Savaşı’nı anma etkinliği.....................S.32

Tel: +336 81 48 55 39

info@objektifgazete.fr

S.7




4

YAZIYORUM

hukuk devleti olarak güçler ayrılığı ilkesinin benimsenmiş olduğu bir yönetim yapısına ALİ BAŞARAN sahiptir. Bunun manası, yasama, yürütme ve yargının birbirlerini denetleme, yargılama Eğitimci - Yazar ve kontrol mekanizmasına alibasaran@voila.fr sahip olması demektir. Yani ileri bir demokrasi modeli olaİMAM ÖKSÜRÜRSE, rak, bu güçlerin kontrolsüz bir CEMAAT NEZLE OLUR! şekilde, diğer mekanizmalardan bağımsız kararlar alması Demokratik bir ülkede halkın seçtiği zorlaştırılmıştır. Gelişmiş bir detemsilcileri (milletvekilleri) ülkenin ih- mokrasi açısından, bunun getiyacı olan yasaları (kanunları) yap- rekliliği ve önemi son derece mak, değiştirmekle görevlidirler ki yüksektir. buna YASAMA GÜCÜ denir. Kısaca, yasa yapma, kaldırma gibi yetkileri Bunlar demokrasinin vazgeçilbulunan organdır. mez temel uygulamalarıdır. Bunları niçin mi yazıyorum? Meclis’te karara bağlanan yasaları onaylama mekanizması cumhurbaş- Türkiye’de devletin en yüksek kanlığıdır. Cumhurbaşkanı, Meclis’te hukuk kurumu olan ve Türkiye karara bağlanan yasaları onaylandık- topraklarında yaşayan herkesin tan Meclis’e gönderir, yasa kesinleşir uymak zorunda olduğu Anave Resmi Gazete’de yayınlanarak yü- yasa Mahkemesi’nin verdiği bir rürlüğe girer. Buna da YÜRÜTME karara Cumhurbaşkanı’nın GÜCÜ denir. Yani çıkarılan yasaların “Anayasa Mahkemesi’nin karauygulanması için gereğinin yapılma- rına uymuyorum da, saygı da sıdır ki bunu hükümetler yapar.. Yü- duymuyorum,” demiş olması. rütme, yargıya ve yasalara bağlı Anayasa Mahkemesi adından olarak ülkenin ve hükümetin icraatını da anlaşılacağı gibi, mahkemegerçekleştiren erktir-güçtür. lerin verdikleri kararların Anayasa’ya uygun olup olmadığına Günlük adli olaylar ile ilgilenen nor- karar verir. Anayasa da ülkemal yargının dışında, Anayasa Mah- deki yasaların temelini oluştukemesi gibi, milletvekillerinin ya da rur. Tüm yasaların ona uygun yargı mensuplarının, devletin kendini olarak yapılması zorunluluğu denetleme mekanizması olarak vardır. YARGI GÜCÜ vardır.. Eğer uygulanan yasada bir problem varsa ya da Ülke de bu yasalara göre idare yarattığı çeşitli olumsuz durumlar söz edilir. Ülkenin en üst yöneticisi konusu ise, yargı mekanizması buna konumundaki Cumhurbaşkanı karşı davalar açabilir, yürütmeyi dur- Anayasa kararlarına uymayadurabilir ya da farklı kararlar alabilir. cağını söylemesi: • Anayasal bir suçtur. Bundan Yargı yürütmeyi denetleyen ve vatan- yargılanmak durumunda kalır. daşların yasal haklarının kanun • Tüm yurttaşların Anayasa’ya önünde koruması için çalışan erktir. uymasını sağlamak ve kollaYürütme, yargı ve yasama, güçlerin makla görevli olan ülkenin en ayrılığı ilkesine dayanan demokrasi üst yöneticisi Cumhurbaşkarejimlerindeki üç erktir. Yürütme, yar- nı’nın kendisinin buna uymagıya ve yasalara bağlı olarak ülkenin ması ciddi krize yol açar. Ülke ve hükümetin icraatını gerçekleştiren yönetilemez duruma gelebilir. erktir. Neden mi? Cumhurbaşkanı uyTürkiye laik, sosyal ve demokratik bir gulamak zorunda olduğu kural-

lara uymazsa sıradan yurtaşlar da kanunlara uymama hakkına sahip olurlar. Sonuç, yasaların geçerli olmadığı, herkesin istediği gibi davrandığı kriz ortamı yaratılır. • Sayın Cumhurbaşkanı’nın Anayasa’ya aykırı davrandığı ve tarafsız davranmadığı için hakkında Anayasa Mahkemesi’ne açılan davalar var. Şimdiden “Anayasa Mahkemesi’nin kararını tanımıyorum, saygı da duymuyorum” diyerek kendisi hakkında verilecek kararın iyi olmadığını bildiğinden önceden önlem almış olacak. O zaman da “zaten önceden söylemiştim, bunların kararını tanımıyorum” gibi gerekçe bulmuş olacak. Türkçede bu duruma uygun bir deyim vardır ; “İmam öksürürse, cemaat nezle olur”. Bir toplumun sorumlusu, başındaki, işleri bilen hatalar, yanlışlıklar yaparsa toplumun daha da fazla hata ve yanlışlıklar yapması doğaldır. Yasaları korumak, uygulamakla sorumlu olan ” bunları tanımıyorum, saygı da duymuyorum” derse vay geldi o ülkenin haline. Şüphesiz umutsuzluğa kapılmamak, düzelmesi için ise mücadele etmek gerekir. Zira demokrasi ve hukuk herkese gerekli. Türkiye’de bir grup insan kollarını sıvadı “Gericiliğe Karşı Aydınlanma Hareketi” başlattı. Açıklamalarında diyorlar ki; “Türkiye'de aydınlanma için gericiliğe karşı bir mücadele başlatıyoruz. Bu mücadelede kararlıyız, bu süreci durduracağız. Türkiye'yi bir İslam devletine çevirmek doğrultusunda atılan her adımı, başlatılan her uygulamayı, hazırlanan her yasayı, çıkartılan her kararnameyi takip edeceğiz.” Umut unsurları var, en karanlık dönemlerde bile var olmuştur...

Mart / Mars 2016 N° 110

www.objektifgazete.fr info@objektifgazete.fr * Aylık haber, ilan ve reklam gazetesi /Journal mensuel d’infos, d’annonces et de publicités. * İmtiyaz sahibi/Edité par: ACTIF SARL 5, Impasse des Prunelles 67820 Wittisheim

* Grafik: Mutlu Ataç * Rédacteur en Chef: Fahri Ekmekci Dağıtım Sorumlusu / Responsable de distribution Tuncer KIRÖMEROĞLU info@objektifgazete.fr

TEMSİLCİLERİMİZ

Mannheim ve çevresi S. Volkan TUNAY 0049 (0)176 27 82 74 41 volkan84@ok.de

SAINT-DIE, EPINAL, NANCY ve çevresi Mustaw GÜÇLÜ Tel : +33 6 07 61 09 24 KARLSRUHE ve çevresi: Hasan BELLİKLİ Tel : +49 0176 92962065

SAVERNE-SARREGUEMINESHAGUENAU - BISCHWILLER LUNEVILLE-BOUXWILLERWISSEMBOURG ve çevresi Kemal ERGÜL Tel : +33 6 70 47 09 02 MULHOUSE ve çevresi Faruk BEYAZ Tel: 0619 04 68 93

*Baskı/Imprimé par: Imprimerie des Sun Print / Offenbach

*Objektif Gazete basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir. /Objektif promet à respecter les principes et les lois concernant le métier de presse.

*Objektif Gazete’de yayımlanan yazı, haber ve fotoğraflardan kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. /Toute reproduction de nos articles, textes d’annonces ou publicités parues dans notre journal est libre sous l’obligation de citer le nom du journal. *Dépôt Légal: Mars 2016

BANKA BİLGİLERİ/ Les coordonnés bancaires

IBAN: FR76 1760 7000 0170 2129 1344 932 SWIFT ( BIC ): CCBPFRPPSTR



6

ARAS'LA İNSAN'A DAİR

Melek Aras

arasmelek58@gmail.com

Terörist devrindeyiz!

Hu hu komşu sokağa çıkma çatışma var. Balkona da çıkma kör kurşunlar gelir, evinde de otur desem evinize de füze mi düşer bomba mı düşer, bombalanır mısınız bilemem. Yani göç artık bu yerlerden, mülteci ol desem, hani yine kaçamazsınız, Ege denizinde kalırsınız. İnsan kaçakçılarının elinde, orda da ya botla batarsınız muhakkak kaçarken ya da denize düşer kaçamazsınız yine ölümden. Bu yüzden artık güvenilir bir yer arıyoruz, güvenilir yer nerde varsa oralara seslenmek istiyoruz. Komşu komşu sizin mahallenizde terör saldırıları var mı? Bizim sınır kapıları açık kalmış, buradan teröristler içeriye dalmışlar da onun için teröristler sokakta kapıda bacada her yerde artık! Ne yazık ki Ankara'nın göbeğinde

terör olayları ikide bir can alıyor. Acaba burada bir güvenlik zaafiyeti mi var, diye oturup bunları tartışmamız gerekirken hani burası dağ başı mıymış gibi bu teröristler, ayda bir Ankara'nın göbeğinde bu terör olaylarını nasıl gerçekleştirebiliyor ve bu saldırıları şip şak nasıl yapıyorlarsa böyle? Tabii ki bir sorumlunun ya da bir yetkilinin ağzından bütün bunları net bir şekilde öğrenmek de hakkımızken bir yayın yasağından dolayı hiç kimseden hiçbir şeyi öğrenemediğimiz gibi, bunlar oturmuş o mu şu mu bu mu yapmış derken uyduruk şeyleri haber yapmış hedef şaşırtıyorlar gibi, kimin gerçek kimin yalan olduğu da belli olmadığı gibi, her şeyin üstü örtülü. Hatta bu teröristlerin hangi gruptan olduğunu oturup onlar bunları konuşup tartışırlarken, pkk, pyd, işid vs gibi adını bilmediğimiz daha birçook terör grubunun adını söylerlerken, bunlar yapmaz bunlar yapar bir bilmece gibi kesin bunlardır diyerek birini göğe birini yere sığdıramıyacak kadar, bu teröristlere farklı bir bakış açısıyla bakacak kadar, bu olayların akışı değişiyormuş gibi sanki bunlar sizin teröristler ya da bunlar da bizim

FRANSA GÜNDEMİ Fatih KARAKAYA

Karakaya.fatih@gmail.com

http://twitter.com/gundemfransa

Fransa’da PKK’lılar camiye saldırırsa!

Marignane ilçesi Marsilya’ya bağlı bir küçük ilçe. İlçe’de yabancılar olarak Türkler ve Kürtler var. Daha doğrusu Türkler ve Kürt kökenli Türkler yaşıyor. Türkiye’de yaşanan olaylar ister istemez Avrupa’da yaşayan Türkleri derinden etkiliyor. Gerek basının tutumu, gerek siyasilerin yalan yanlış açıklamaları vatandaşlarımızı derinden üzüyor. Maalesef camiler olsun, dernekler olsun belediyenin vicdanına kalmış durumda. Minare izni, cami açma izni, bakkal, çay ocağı izni gibi yasal işlemlerden dolayı resmen insanları rehin alıyorlar. Bize karşı bir bildiriye imza atarsanız, bizi eleştirirseniz, bizim gibi düşünmezseniz, hatta yeri geldiğinde ülkenizi kötülemezseniz vay halinize! İşte o olaylardan biri bu küçük kasabada yaşandı. Türkiye’de yaşanan hadiseleri bahane eden bir grup PKK’lı ilçe merkezinde

teröristmiş der gibi, böyle bir şey de olmamalı değil mi? Toplumun böyle bu saldırılarılara karşı nasıl korunacağını düşünürken biz bu can alıcı olaylarla yani teröristlerle iç içe nasıl yaşayacağımızı bilemediğimiz gibi, bir can güvenliği olmadığı için de hayatımız tehdit edercesine bu hepimiz için de tehlikeli. Artık böyle bir psikolojiyle nasıl yaşarız diye bu terör olaylarını ciddi bir şekilde masada oturup bunları tartışmamız gerekirken, sanki bu teröristlerin bir beyazı bir de karası olurmuş gibi mi bakacağız bu olaylara, ne yapacağız? Terörü yapanlar kim olursa olsunlar onlar terörist bilinir ve lanetlenir, o kadar. Yoksa biz bunların birini karalayıp diğerini aklıyacakmışız gibi bunlar terörist değil şunlar teröristtir diye suçlularla suçsuzları karıştıracak kadar teröristleri savunacak kadar da olmayacağız hani! Baksanıza artık her yer terörist pazarı gibi. Yeri yurdu çürütmüşler, ortalık savaş artıklarından kalma haliyle yıkık ve virane belli. Onun için, eğer bütün bunlar yaşanmışsa bunları gören konuşan duyan yazanlar da suçlanıyor-

bulunan camiye Türkiye ve Erdoğan karşıtı afişler asmak istedi. Hatta bazıları bununla yetinmeyerek ellerinde demir sopalarla caminin içine girerek cemaate saldırdı. Olaya polis müdahale ederek ve gaz bombası kullanarak PKK’lıları uzaklaştırdı. Ancak vahim olan ondan sonra başladı. İlçenin (sözde) bağımsız belediye başkanı olaydan saldırganları değil mağdurları sorumlu tuttu. Buranın Fransa olduğunu ve asla Türkiye’nin sorunlarının Fransa’ya taşınmasına izin vermeyeceğini, bu nedenle elinden ne geliyorsa camiyi kapatmak için mücadele edeceğini duyurdu. Yanlış duymadınız: Camiye saldıran derneği değil, saldırıya uğrayanı kapatmak derdi. Her fırsatta bize demokrasi dersi verenler izah etsinler bakalım. Aslında olay çok anlaşılıyor: şehrin nüfusunun büyük bir bölümünü yabancılar teşkil ediyor. Ancak bu yabancılar içinde muhafazakar kesim siyasetle hiç ilgilenmiyor. Daha doğrusu Fransa siyaseti ile hiç alakadar değil ama Türkiye’de bakan müsteşarının yardımcısının sekreterini tanıyor! Fransa’da seçimler olduğundan bile haberi yok, olsa bile camiye gidiyor başkanım kime oy verelim diyor. Tabii başkanın eli kolu mahkum: çaresi yok o an kim belediye başkanı ise ona verecek. Yoksa çay ocağı kapanır mazallah! Ama diğer kesimler öyle değil. Gidiyorlar partilere üye oluyorlar, en ufak bir haksızlık diye gördükleri olaylarda 3 kişi de 5 kişi de olsa tepkilerini ortaya koyuyorlar.

larsa artık, demek ki herkes teröristmiş gibi. Oysa vatandaşa can güvenliği lazım. Hepimiz bu terör olaylarını kınayıp lanetlerken, siz yöneticiler ve siz siyasetçiler şunu iyi bilmelisiniz ki ülkemizde işlenen bu cinayetlerden A'dan Z'ye hepiniz sorumlusunuz. Bunu şu örgütler yapmış ya da bunu bu örgütler yapmış diyerek, sanki bu bizim bir tercihimizmiş gibi bunu sizin teröristler yapmış ya da bunu bizim teröristler yapmış gibi şeyler söyleyemezsiniz. Ankara bombalanmış, orada bir patlama olmuş nice insanlarımız yaralanmış ölmüşlerken, bizim bu terör olaylarının üzüntüsüyle acımız bir o kadar da büyükken, bunların isimlendirerek filancası değil de falancası yapmıştır demek, bu yaşanan acıları hafifletecek kadar sevindirici midir nedir? Yurdumuzda bir göçmen ya da mülteci olmak istemeyecek kadar birliğimize ve dirliğimize halk olarak bizler sahip çıkmak istiyoruz. Seçmen olarak sizleri seçenlere bir borcunuz olmalı…

Biz hâlâ ülkemizde o kadar terör olaylarına rağmen bir kez olsun bile bir tepki gösteremedik. Çok yorulduk çok. Filistin, Çeçenistan, Irak, Suriye çok yorulduk çok. Artık ekran karşısında lanet yağdırmaktan, küfür etmekten, ona buna ahkam kesmekten vakit bulursak bir gün yine ayaklanırız. Ama şimdilik mağdur biz olduğumuz halde suçlu biz oluyoruz. Daha dün Fransa Anayasa Mahkemesi bir kişi Cihatçı ve falan camiye gidiyor diye o caminin kapatılmasına onay verdi. Böyle bir durumda bile hâlâ çılgın bir sessizliğe bürünmüş durumdayız. Bu da yetmezmiş gibi caminin tekrar açılmasını cami yönetimine Cumhuriyetçi yöneticilerin gelmesini şart koştu! Bir düşünün ki Türkiye’de bir Kilise’ye, bir Cem evine saldırı oluyor ve hükümet saldırıyı önlemek için o yerleri kapatıyor! İşte Fransa’da böyle bir şey oldu. Saldırıya uğrayan cami fakat kapatılmak istenen yine cami. O cami yeri bir şahısa ait ve camiyi işleten dernek kiracı. Dolayısıyla yasal olarak belediyenin hiçbir yetkisi yok kapatmaya. Tabii güvenlik normlarına uygun değil yalanlarına başvurmazsa. Tek çareleri mülk sahibinin orayı satışa çıkarması. Belediye başkanı şimdiden duyurdu: satışa çıkarsa istimlak edeceklerini. Göreceksiniz mülk sahibine o kadar baskı yapacaklar ki satmak zorunda kalacak. Biz de Avrupa’nın demokrasisi muhteşem yalanlarıyla kandırılmaya devam edeceğiz.


Almanya’da ırkçı tehlikeye karşı Barış Yımaz’ın uyarısı

7

13 Mart’ta Rheiland-Pfalz eyaletinde yapılacak parlamento seçimleri öncesi, Ludwigshafen şehrinde SPD İl Encümeni Barış Yılmaz ile Milletvekili adayı Anke Simon, Alman vatandaşı olan göçmenlerin, yaşadıkları eyalette ırkçılığa, ayrımcılığa, sosyal hak gasplarına karşı sandığa gitmeleri için vatandaşlarla toplantılar yaparak, oy kullanmanın önemini belirttiler. Bu konuda konuşan Barış Yılmaz, şunları söyledi: “Yabancı düşmanlığını ve önyargıları körükleyen ırkçı Afd, sosyal sorunları suiistimal ederek toplumda kendine yer edinmeye çalışıyor. Seçim öncesi yapılan anketlerin sonuçları

da Afd’nin yüzde 5 barajını aşacağı yönünde. Almanya genelinde göçmen emekçilerin en yoğun olduğu eyaletler arasında yer alan Rheiland-Pfalz eyaletinde,bu gelişme insanlıktan yana herkesi endişelendiriyor. Sendikalar, demokratik kurumlar son yıllarda artmakta olan ırkçı saldırganlığın daha da şiddetleneceğinden rahatsızlar. 13 Mart seçimleri, Almanya’nın bir parçası olan bizler için büyük önem taşıyor. Mutlaka sandığa gidilmesi, gidilmediği taktirde ırkçı partilerin parlamentoda temsiliyeti göçmenlerin zorluklarla karşılacağı anlamına gelir.”

Avukat Dilek Aslan yeni bürosuna taşındı

Strasbourg Barosu avukatlarından Dilek ASLAN, 1 Şubat 2016 tarihinde, 6 rue Contades 67300 Schiltigheim adresindeki yeni bürosuna taşındı. Bu vesileyle kendisiyle sizler için bir görüşme yaparak, görüş ve düşüncelerini öğrendik. “1982 Strasbourg doğumluyum. Sivaslı bir işçi ailesinin çocuğuyum. Biz üç kardeşiz; 84 doğumlu olan kardeşim bankacı, 87 doğumlu olanı da Vinci firmasında satın alma sorumlusu. Bütün eğitimimi burada yaptım. Strasbourg Üniversitesi Hukuk Fakütesi’ni bitirdikten sonra Lüksemburg’a da gittim, orada hem okuma hem de ticaret hukuku alanında büyük şirketlerle çalışma, sözleşmeler yapma ve İngilizce çalışma olanağı buldum. 2009’dan itibaren de avukatlık yapıyorum. Strasbourg ve Lüksemburg barolarına kayıtlıyım. Burada 2013 yılından beri fiilen avukatlık yapıyorum. Strasbourg Barosu’na kayıtlı bin yüz civarı avukat içinde Türkiye kökenli veya Türkçe konuşan sanıyorum 8 avukatız. Uzmanlık alanım ticaret olsa da, bir hukukçu olarak, diğer alanlarla da ilgileniyorum tabii ki. Ticaret hukukunda da; ağırlıklı olarak, sözleşmeler, bankacılık hukuku, sigorta hukuku, telif hakları, patent ve marka hukuku, Türkiye’den gelip burada iş yapmak isteyenlerle ilgili sorunlar ve mevzuat konularında uzmanlaşmış durumdayım. Uzmanlığa sonsuz saygım olduğundan ve ticaret alanı vaktimin hemen hepsini aldığından, müvekkilerimize düzgün hizmet verebilmek kaygısıyla, gelen diğer alanlardaki davalar için büromuzda bir başka avukat ile bir hukuk danışmanı arkadaşımızı istihdam ettik. Bu hukuk danışmanı (assistante de justice) daha önce mahkemelerde özelikle aile hukuku konularında yargıçlar için kararları kaleme alan kişi olduğundan dolayı, teorik ve pratik bilgisiyle işleri oldukça kolaylaştırıyor. Avukat arkadaşımız da daha çok ceza ve ya-

bancılar hukuku, ehliyet vb konularda uzman. Böylece şu an itibariyle bu kabinede üç kişi hizmet üretiyoruz. Vatandaşlarımız, her türlü hukuksal sorunlarında bize rahatça başvurabilirler; benim Türkçe konuşuyor olmam da onlar için bir avantaj oluşturabilir... Benim için en önemli olan şey hukuk ve uzmanlığa verdiğim değerdir. Bu nedenle müvekkilerimin ırkına, diline bakmam, dosyaya bakarım. Yine bu sebeple, insanlara sırf Türkçe biliyorum diye yaklaşmak istemem; onlara en iyi hizmeti vermek, hukuk dilini konuşmak isterim. Açıkça söylemem gerekirse, ben hukuğu seçmedim, hukuk beni seçti! Çünkü, hayatımda hiçbir zaman başka bir şey yapmayı düşünmedim. Bu, bir meslek seçmek de değildi; kendimi bildim bileli, avukat-yargıç vb seçimleri hiç düşünmeyip, sadece hukuk okuyacağım dedim hep. Ailem de, eğitime her zaman destek veren bir ortamda, beni daima teşvik etti. Aileler istedikleri kadar çocuklarına ‘oku’ desin; bunu disiplin ve teşvikle desteklemezse olmuyor. Anne-babalar özveride bulunacak ki, çocuklar da onları örnek alsınlar... Bu konuda bir üzüntümü de belirtmek isterim; bizden sonraki nesil bu konuda biraz daha şanssız gibi, hepsi değilse de birçoğu kapitalizmin tüketim tuzağına düşüyorlar. Anne-babalar da,’Ben görmedim, çocuğum görsün, yokluk

çekmesin’ düşüncesiyle, sürekli tüketime yönlendiriyorlar; bu da, çocuğun okuma arzusunu kısıtlıyor. Bu ikisi birarada olabilir; bunu da anne ve babalar örnek olarak onlara göstermek zorundalar bence, sadece söylemekle olmuyor... Hukuk, benim için, her şeyden önce bir düşünce biçimidir; bazı meslekler insanın içindedir, onu severek yapınca anlamı ve güzelliği bir başka olur. Ben henüz okurken, hukuğu sevdiğim için, kolayca anlıyordum konuları. Her iş iyi’dir, işin kötüsü olmaz; önemli olan, onu severek ve lâyıkıyla yapmak ve o işte ilerlemektir. Her şey okuldan ve okumaktan da geçmez; bazen hayat tecrübesi çok daha önemli olabiliyor. Genç arkadaşlarımıza tavsiyem, sevdikleri işleri yapmalarıdır; böylesi her açıdan daha kolay ve güzeldir... Ben işimi ve müvekkillerimi çok seviyorum; bu açıdan da kendimi çok şanslı addediyorum çünkü insan olarak hepsi çok iyiler. Ben de, bir davayı kazandığımda hemen müvekkilimi düşünürüm: Önemli olan dosyayı iyi çalışmak ve elinizden geleni yapmaktır; sonuç da istediğiniz gibi olursa ne âla! Bazen bu olmayabiliyor tabii ki... Boşanma davaları, özünde hukuksal olsa da, insanî, sosyal tarafları da olan davalardır. Burada hukukçu olmasanız bile, yaşam tecrübeniz sizi yönlendirebilir. Ben de bu tür davalara bakıyorum ama, önceliği müvekkilerimin olumlu sonuç almasına verdiğimden, o hukukçu yardımcıyı aldım yanıma; çünkü pratikten gelme alışkanlıkları ve deneyimiyle, yargıçların hangi olayda ne tür kararlar verdiklerini iyi biliyor, bu da müvekkilerimizin işini kolaylaştırıyor. Vatandaşlarımıza, ‘Umarım hiçbir zaman avukata muhtaç kalmazsınız’ demek isterim. Kaldıklarında da gönüllerince davransınlar, illâ ki bize gelmeleri şart değil; geldiklerinde de elimizden geleni yapacağımızdan kuşkuları olmasın...

Doğal olarak her yerde avukatlara danışmak ücretlidir ama bizim vatandaşlarımız bunun pek fankında değiller; oysa ki her şeyin bir bedeli vardır, biz de –muhtemelen onlar çalışırken- okuyor ve bilgi topluyorduk. Bunun da bir karşılığı olmalıdır herhalde... Avukatlık benim için bir hayat biçimidir; insan avukatsa, dışarıda da, her yerde, her anda avukattır, çünkü bu bir düşünme biçimidir. Gerçek bir avukat, uzman olsa da, sadece ezbere öğrenen birisi değildir, neyi-nerede-nasıl araması gerektiğini bilmelidir. Mevzuattaki gelişmeleri, yeni yasaları, içtihatları, literatürü vb sürekli takip etmek lâzımdır; ezbere dosyaya bakılmamalıdır. Siz düzgün iş yapmazsanız, karşınızdaki avukat ve yargıç size değer vermez, saygı duymaz. Ben bir ilk mektubumu hatırlarım; karşıdaki avukatın şunları şunları vereceksin şeklindeki üslûbuna karşı bilgiyle, yasa maddeleriye öyle bir cevap yazdım ki, avukatın tavrı ânında değişti, saygılı hale geldi. Sadece bilgi de yetmez; emek de ister. Burada yüzde 95 çalışma, emek, yüzde 5 şans vardır diyebilirim... Şimdiye dek hiçbir avukatı kendime örnek almadım; şöyle bir deyimim var benim: ‘Alınacak yer yoktur, izlenecek yol vardır’! Yani, siz kendi yolunuzu izleyeceksiniz, kimsenin yerini almaya çalışmayacaksınız. Bir koşucu gibi düşünün; yanınızdakine veya arkadakilere dikkat ederseniz sizin hızınız düşer, ama kendi yolunuza, önünüze bakarsanız ilerlersiniz, bu daha kolaydır da... Küçüklükten beri hep çok meraklı olmuşum; bu, sorgulamak demek, avukatlık da budur esasında...” (Cabinet ASLAN – 6, rue Contades 67300 Schiltigheim – Tel-Fax: 03 88 83 69 74 / Mail:daslan@aslan-avocats.com)


8 Kiralık Ev 2 + 1 (2 oda + 1 salon + 1 mutfak), 80 m2, Strasbourg’ta Cronenbourg St. Florent tram durağı karşısında, bahçe içinde taban kat, mutfak ekipe, 1 araba park yeri, kirası 700 + 30 (730 €). İrtibat için: Hanife Menteşe (06 75 93 40 09) Devren Satılık Kehl’in merkezinde, 40 m2 salon de thé + 30 m2 teras + cave’ı olan lokal devren satılıktır. Çiğ köfte, simit sarayı, tabac (sigaracı), pastane, tekstil vb için ideal konumdadır. Kirası uygundur. Ciddî olarak ilgilenenler için irtibat no: 06 75 94 55 40 Doğum ve Gözaydınlığı Giresunlu Ayşegül ve Yavuz AYDIN’ın kızları Beren 29 Şubat 2016 tarihinde dünyamıza merhaba dedi. Beren’e uzun ve sağlıklı bir hayat diliyor, Aydın ailesini kutluyoruz. Ekmekci ailesi

Liebe Leser(in),

Als Erstes möchte ich mich dafür bedanken das ich mit im Team Objektif dabei sein darf. Deshalb möchte ich mich in erster Linie bei denen Menschen bedanken die mir dies ermöglicht haben ,den Herrn Fahri Emekci und Herrn Shahismail Kaya. Ich bin überzeugt davon das wir im Jahr 2016 mit unserem Team gemeinsam durch intensive Recherchen und Engagement interessante Themen für unsere Leser(in) bringen werden. Mein persönliches Ziel für das Jahr 2016 wird es sein in den Bundesländern,Baden-Württemberg,Rheinland-Pfalz mitzuwirken so das wir die Anzahl der Leser (in) verdoppeln sogar verdreifachen. Ich weiß jetzt schon das es nicht so einfach sein wird aber durch Disziplinierte Arbeit und Engagement werde ich in der lage sein das zu ermöglichen. Persönlich finde ich man sollte seine Ziele-Wünsche-Träume immer sehr hoch setzen so das (Sie ) sich füllen. Denn Erfolg hat keinen Namen. Mit freundlichen Grüssen S.Volkan TUNAY

Unutulmuşum

İşte böyle dostum kader gülmüyor Perişan halimi kimse bilmiyor Bitir her şeyimi kurtar Allah’ım Ne yazık buna da vâde yetmiyor

Hep çile çekmek mi benim kaderim? Arayıp sormuyor Anam Pederim. Her şeyim boşuna, yok kurtuluşum, Dünyaya böyle geldim böyle giderim.

Yaşamı tatmadan ömrü bitirdim Neden her şeyimi alıp götürdün? Bir gün olsun dahi hiç güldürmeden, Koskoca dünyayı bir zindan ettin. Asker idi " Bilal " bunu yazarken Hep başına geldi ele kızarken Dermansız derdine çare ararken, Çaresizlik içinde yok olup gitti.

Bilal KARACA 23 Şubat 1979 / Göle - Kars


9



11



13 MUAYENE ODAMIZ Dr. Murat ÇAĞ

Sindirim Sistemi Cerrahisi Uzmanı Karaciğer Safra Yolları Pankreas Cerrahisi ve Kanserolojisi Uzmanı Organ Nakli Cerrahisi Uzmanı

Nouvel Hopital Civil / Strasbourg

MUAYENE ODAMIZ’ın bu sayıdaki konuları 1 - SÜNNET 2- ŞİŞMANLIK VE ZAYIFLATMA CERRAHİSİ Muayene odamızın açılışından beri 3 hasta ve yakınının yayınlanma iznini alabildim. Onlar da birer birer muayene odamızın kapısından girdiler, karşılarında sırtı pencereye dönük oturan benimle, Dr Murat Çağ’la karşılaştılar. Selamlaştık. Bütün hastalarda olduğu gibi çekingendiler. Ben de soruları sıklık sırasına göre cevaplamaya karar verdim. İlk iki ailenin yakınması bir hastalık değildi: Yaz yaklaşıyor, oğulları var, dinî inançları gereğince sünnet düşünüyorlar ama Avrupa yaşamı ya da eşleri (kocalar veya hanımlar) farklı kültürlerden ( biri Alman, diğeri Fransız), üstelik internet de var dolayısıyla ve doğallıkla bazı kuşkular doğuyor. İki soru geldi bana: 1/ Sünnetin faydası var mı? 2/ Sünnet yapıyor muyum? Yanıt hiç kolay değil! Ama yıllar içinde şunu öğrendim: Dinî inanç (Müslüman veya Musevi vatandaşlarımız için) faydacılığı düşündürmüyor, bu bir gereklilik. Musevi vatandaşlarımız için daha kolay, çünkü yaşamın en başında bu işlemi gerçekleştiriyorlar. Ama Müslüman vatandaşlarımız için daha

zor, çünkü İslam bir seçim dini, aklı baliğ olunca yapılmasını çocuğumuzun seçtiği bir işlem. O yüzden doğru yaş ve doğru seçim önemli. Sorunun içindeki fayda bölümü seçim için bir destek: Sünnet faydalı mı? Bence kuvvetli bir “Evet”! Cinsel temizlik açısından evet faydalı! Cinsel ilişkiyle bulaşan hastalıklar sünnetli erkeklerde ve en önemlisi de hanımlarında daha az görülüyor. Penis kanserleri sünnetli erkeklerde daha az görülüyor. Uluslararası bir cerrahi yayında sünnetli ve prezervatif kullanan erkeklerin sünnetsiz ve prezervatif kullanan erkeklere göre daha az cinsel ilişkiyle bulaşan hastalıklara yakalandıklarını, diğer geniş örnekli bir çalışmada ise sünnetli ve prezervatif kullanan erkeklerin eşlerinin sünnetsiz ve prezervatif kullanan erkeklerin eşlerine göre daha az cervix (Rahim ağzı) kanserine yakalandıklarını görebilirsiniz. Kısaca çocuğun ve ileride eşinin fiziksel sağlığı için faydalı. Yaş sorularına ben net bir cevap veremiyorum, çocukların bunu anlayıp kabul ettiği bir yaş olmalı sanırım aklı baliğ olmaktan anladığım. Ben çok küçük yaşlarda yapmayı tercih etmiyorum çünkü idrar yollarında oluşan anormalliklerin tedavisinde bu sünnet derisi bazen kurtarıcı olabiliyor. O nedenle penisin ve çocuğun belli bir gelişime ulaşması sonrası yapılması daha uygun duruyor. Bazı maddi ve manevi nedenlerle erken yaşlarda sünnet olamayan erkek çocuklarımıza askerlikleri süresinde sünnet yaptım, o yaşta bu işlemin iyileşme döneminin daha zor geçtiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Çocuklarda psikolojik kalıcı bir iz süregelir mi? Bu konuda kötü şakalar yapılmazsa, bunun erkekliğine bir saldırı olduğu düşündürülmezse, uygun anestezi ile (bu genel anestezi demek değildir) ağrısız bir işlem olan sünnetin psikolojik bir sapmaya ya da travmaya yol açtığını gösteren hiçbir tıbbî çalışmayı görmedim tıbbî arşivlerde. Kendileriyle ve bu iki gençle tanışmak için buluşup mua-

AZICIK

Fahri EKMEKCİ

fekmekci@objektifgazete.fr

Doğumlar ve ölümler... Doğum tamamen istemimiz ve bilincimiz dışında bir olay. Ölümse, en bilincinde olduğumuz ve en kabullenemediğimiz gerçeğimiz. Ömür dediğimiz ‘şey’se, bu ikisi arasında yaşadıklarımız; acısıyla tatlısıyla, sevinciyle hüznüyle, akıyla karasıyla, özgürlükte tutsaklıkta... Elimizde olmasa da doğuyoruz, belirli bir süre bu dünyada yaşıyoruz, sonunda da ne olduğu meçhul bir yolculuğa çıkıp terkediyoruz buraları. Yazması ne kadar da kolay değil mi? Ama, ya yaşaması?... İnsanlar, belirli bir yaş sınırını aştıklarında, çok da doğal olarak, çevrelerindeki birçok kişinin öldüğünü görüyor. Aynı şekilde, doğduğunu da... Doğumlarda mutlu oluyoruz, ölümlerde canımız yanıyor. Hepimiz insanız, sürü sepet zaaf taşıyoruz, çoğu şeyden

etkileniyoruz. Hele ki doğan veya ölen kimse çok yakınımızsa, yaşadığımız duygular çok daha belirgin, dayanılmaz, sarsıcı, havalara zıplatıcı ya da gayya kuyularına düşürücü oluyor ister istemez. Yine de hayat sürüyor; ölümlerde, acılarımızı hafifletmek için bahaneler üretiyoruz durmadan. Sevinçler de sonsuz olmuyor; bir yerde artık duruluyoruz. Yaşamın rutinine dönüyoruz yani... Son bir ay zarfında, iki olay beni bir hayli üzdü/sevindirdi. Önce, Fransa’daki hemen hemen ilk işim olan seyahat acentasının sahibi sevgili Gürhan Altan’ın ölüm haberi geldi ansızın 6 Şubat’ta. Yıllarımız birlikte geçmiş, beraber gerek iş gerekse özel hayatımızda neler neler yaşamışız, on sene boyunca her gün aynı havayı solumuşuz, bana önemli yardımları dokunmuş, esprili, babacan, görgülü ve güngörmüş Gürhan Bey de çekip gitmişti işte. Özellikle ilk kuşaktakilere sorun; Varan otobüsleriyle izne gitmemiş, sonra Glob’ Travel’den uçak bileti almamış kimse pek yoktur sanırım. Onlar anlatsınlar size Gürhan Bey’i... Eşi Güzin Hanım’a, oğulları Mehmet ve Hadi’ye, gelinleri ve torunlarına başsağlığı diliyorum buradan bir kez daha.

yeneden sonra sünnetleri için gün belirleyeceğiz. Hadi hayırlısı! Üçüncü hastam bir hanımdı. Kendisinin izin verdiği bilgileri kullanarak yanıtlayacağım. Bayan R.G. bana zayıflama ameliyatı olmak istediğini söyledi. Bu tür ameliyatları yapıp yapmadığımı merak etmiş. Öncelikle bu genç hanımın ( 32 yaşında ) tıbbî olarak “hafif obezite” ölçülerinde olduğunu söylemeliyim. Bu iş için bir ölçümüz var: Adı da BMI veya IMC! Kiloyu boyun karesine bölerek buluyoruz bu sayıyı. Sayıların anlamını aşağıdaki tabloda bulabilirsiniz. 16’dan az Anorexie (Aşırı zayıflık) 16.5 ile 18.5 arası Zayıflık 18.5 ile 25 arası Normal 25 ile 30 arası Toplu 30 ile 35 arası Hafif derecede şişmanlık (Hafif derecede obezite) 35 ile 40 arası Yüksek derecede şişmanlık (Yüksek derecede obezite) 40 üzeri Öldürücü derecede şişmanlık ( Öldürücü derecede obezite) Yer sınırımı aştığım için bu şişmanlik ve zayıflatma cerrahisi konusuna gelecek sayıda devam edeceğim. Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır derler; aman dikkat! Çare sizsiniz, unutmayın, sağlıcakla kalın. Aklımdasınız R.G. D.M.

Işıklar içinde uyu Gürhan Bey... Sonra, canımın içi yeğenim, hattâ kızım Aylin (Özkaya) on sekiz yaşına bastı Şubat’ın 27’sinde. Nasıl oldu bu, hâlâ anlayabilmiş değilim! Neredeyse tüm çocukluğu bizim evde geçmiş, bizden kendi evine gitmemek için her akşam isyan çıkartan, devamlı eşimle aramızda yatıp bizi çok mutlu eden, çalışmadığım bir dönemde her öğlen bizim salondaki koltukta uyurken yanından ayrılmamamı tembihleyen o cânım çocuk şimdi büyüdü de reşit mi oldu yani? Bakmaya doyamadığımız ve kıyamadığımız küçücük Aylinimiz şimdi kocaman bir genç kız mı oldu? Hem de lise son sınıfta okuyup olgunluk (Bakalorya) ve ehliyet sınavını bekleyecek yaşa gelmiş demek ki bizim dünyalar güzeli Aylinimiz, öyle mi? İnsanın inanası gelmiyor sahiden de... Seni her zaman mutlu, güleryüzlü ve başarılı görmek istiyorum sevgili Aylin; söz mü?... Aylin bir genç kız. Gürhan Bey dahil hepimizi bir kadın doğurdu. Dünya kadınlarla güzel, anlamlı, renkli. Keşke dünyadaki tüm ülkeleri de kadınlar yönetseydi........ Uzatmaya gerek yok, anladınız: 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlu olsun...


14

Yaşadığım Şehir

Halil ÖZSOY

ozsoyhalil@hotmail.fr

Şehrin insanları...

Yağmurlu günlerde hep telaşlıdır insanlar. Pencereden şehrin sokaklarına bir göz attığınızda göreceğiniz şey budur. Yağmurda ıslanmamak için sağa sola koşuşturan topluluklar. Stres doludurlar, gün boyu hayat mücadelesi yormuştur onları. Akşam olmuştur. Yuvalarına bir an önce kavuşabilmenin hevesi içerisindedirler. Nedense şehir dendiği zaman aklımıza stres dolu bir hayat gelir. Oysa yaşadığımız bu güzel şehir buna asla müsaade etmez. Bilir onu sevdiğimizi, değer verdiğimizi şehr-i Strazburg. Basar bağrına bizleri. Yolları, caddeleri düzenli, zarif mimarisi, renkli cepheleriyle gezdikçe zevk alacağınız, hoşlanacağınız bir görsellik sunar bizlere. Böyle bir şehrin insanı olmaktan mutluluk duymuşumdur daima. Huzur ve mutluluk herkesin, hepimizin hakkı olsa gerek. Ancak; ne hikmetse, insan denilen varlık bir türlü rahat duramaz, sürekli kendi huzurunu kaçıracak bir şeyler bulup hayatı çevresine ve kendisine zehir etmeyi bilir. Dünya insanına baktığımız zaman ekseriyetle duyduğumuz, gördüğümüz kan, gözyaşı, nefret. Acı ve ızdırap içerisinde bin bir zorlukla yaşam savaşı veren biçare topluluklar. Onlar bu durumda çırpınıp dururken, bizler kendi küçük ve anlamsız meselelerimizle, köşe kapmaca oynamaya devam eder, dert yokken dertlenir, stres dolu bir hayat süreriz. Halbuki, enerjimizi, birlik, beraberlik içerisinde yaşamaya harcasak her yer güllük gülistanlık olacaktır. Küçük meselelerden, büyük problemler üreterek gereksiz, anlamsız bir o kadar da bencil bir yaşantıyı kendimize yakıştırır, bütün bir ömrü heba eder gideriz. Sonuçta yaşadığımız şehiri kendimize yaşanmaz alanlara çevirir, gelecek nesillerin de aynı anlamsız mücadeleleri yaşamaları için zemin hazırlamış oluruz. Toplumun değerlerine sahip çıkalım, yaşamımızı kolaylaştıracak güzel adımları atalım, düşüncelerimiz iyiye, güzele doğru olsun, kin ve nefretten, alavere dalavere işlerden mümkün olduğunca uzak duralım. Şehrin, yaşadığımız ortamın kıymetini bilelim. İnsanımızı sevelim, değer verelim. Birliğin, dirlik olduğu düşüncesini söylemlerimizde, eylemlerimizde sürekli vurgulayalım. Yağmur'u sevelim, stresden uzak kendimizle barışık bir ömür yaşayalım, çevremize duyarlı bireyler olalım; sevelim, sevilelim, dünya kimseye kalmaz.

Asiye DEMİREL DRACH asiyedemirelstr@gmail.com

BAHARIN GELİŞİ BİR UMUT OLSUN

Her yıl baharın gelişinde, cemre önce toprağa, sonra havaya, ardından suya düştüğünde, bunca güzelliği içinde barındıran bu mevsimi yazmadan edemezdim. Düşünüyorum da, neden cemre kararan insan vicdanlarına düşmez ki? Dünyanın her yerinde yaşanan korkunç patlamaların olduğu bu günlerde, baharın güzelliğini yazmak içimden gelmiyor açıkçası... Bu yıl sadece, baharın gelişiyle kötülüklerin son bulmasını dilemekle yetineceğim. Henüz ilkbahar kapıdayken, şu talihe bakın! İnsanın oturup ağlayası geliyor. Hamile bir kadının kocası, anneler babalar, oğullar, kızlar, torunlar, kardeşler, kuzenler, komşular, yakından uzaktan tanıdığımız yüzler. Öte yandan, hayatının baharında askere gidip de ölüsü gelen gençler. Liste böylece uzar gider, yazmakla bitecek gibi değil... Düzinelerce ailenin, düzinelerce fertlerinin öldürüldüğü günlerde, geceler boyunca içimiz yanarak uykusuz kaldığımız böyle bir kabus, hangimizin uykusunu kaçırmıyor ki? O kadar darbeden sonra, içimizde uzun sure kapanmayacak, o kadar yaranın izi hafızalardan uzun süre silinmeyecek. Tamiri çok zor yıkımlardır bütün bu saldırılar... Adalet ve vicdanı olmayan zalimler, islam diye yola çıktıkları bu korkulu vahşette, freni boşalmış bir kamyon gibi, önlerine çıkan her şeyi ezip geçiyorlar. Özellikle, ölen anne ve babaların ardından öksüz kalan çocuklar, insan kalbini yerinden söken, en vurucu olanıdır... Tırmanan terörde ölenlerin sayısı gün geçtikçe artıyor. İçimize ateş düşüren bu manzaralar, adeta bize İkinci Dünya Savaşı’nı hatırlatıyor. Aynı zamanda, üçüncü

TOLGA TURAN Empati tolgatr35@gmail.com

DÖNÜŞÜ YALANDAN İBARET KONUŞULMASI İMKANSIZ Her akşam hayal kırıklığına uğramaktayım. Mevsimler umutlarını kaybetmiş gökyüzünü alabildiğine hüzün sarmış. Mehtap ayın doğuşunu parçalarken bir de bakmışım zaman akıp gitmiş. Yine bir başınayım geldiğim gibi dünyaya tek biçare. Hayatla ben

bir dünya savaşı olasılığı bizi ürkütüyor... Bu bakımdan, kötülüklere karşı baharın gelişi bize bir umut olsun. Temizlenmeyi ve yeniden doğuşu temsil eden baharda düşen cemre, barış sıcaklığıyla insanların yüreğine de düşse ve ardından, baharda yağan en güzel yağmurlarla şu kirlenmiş dünya ile birlikte insanlık da temizlense, yenilense ne güzel olur. Bu düşünceler her ne kadar ütopik olsa da, böyle bir ihtimali umut etmek fena olmaz hani içimizi serinletmesi açısından diyorum... Özetin özetiyle, mevsimler gelip geçecek, ilkbahar yine gelecek. Her şeye rağmen hayat devam ediyor. Ne yazık ki, terör saldırılarındaki kayıpların ardından kalanları zor bir hayat bekliyor. Savaşın olanca yıkımıyla başetmek durumunda kalan bu insanlara sabır, saldırılar sonucu yaşamdan kopup gidenlere rahmet diliyorum... Yazmak istediğim ikinci bir konu da, 8 Mart «Dünya Kadınlar Günü». Gün geçtikçe artan kadın ölüm ve tecavüzlerine her gün şahit olarak teyid edecek olursak; Ortaçağı düşlemek gibi bir eğilimin olduğunu varsayabiliriz. İnsan hayatının, her şeyden üstün olduğu nasıl öğretilebilir ki kanla beslenen bir topluma. Öylesine pervasızlar ki, başka bir deyişle, gün be gün dozajı yükselen bir şiddetle kan ve gözyaşı dökmekte sakınca bile görmüyorlar. Bu bağlamda, bir gün kadınlar günü kutlamak ne değiştiriyor ki! Ölen canları geri getirebiliyor mu? Boş konuşma ne işe yarar öyle değil mi? Zira, müslümanlık kültürünün erkeklere sağladığı avantajları sonuna kadar kullandıklarını dünya aleme gösteriyorlar. Her zaman olduğu gibi devam edecekler. Kadınlara saygı göstermek zahmetine katlanmayı pek sevmeyen bir anlayışa sahip bir ortamda, bana anlamsız geliyor bu kutlama hikayeleri. Bu konuda erkekler, önce kendilerini bir özeleştiriden geçirmeliler. Keza, aylar önce arama yapmak için girdiği evde, hızını alamayıp golaş giymesini isteyen genç kızı öldüren polislerin; her gün sıradan insanların hayatını ceheneme çevirmelerine ne demeli? Bizdeki kadın katillerinin devlet katında büyük bir şevkatle karşılanıp, sırtının sıvazlanması bu masum kanlarının çıkmaz lekesini nasıl silecek. Dışa vuran ruhsal rahatsızlıklarla beraber kutuplaşan bu garip Dünya'da, insan kalabilmek ve insanca yaşamak derin mesele...!

birbirini tanımayan sebebini soramadığım iki yabancı. Ve her karanlık gecenin ayazında yalnıza büründüm durdum ve yine bir başıma. Kelimelerim hüzünlü belki sana göre cümlelerim anlamsız hani derdin ya hep dönüşü yalandan ibaret konuşulması imkansız. Tek kalmaya alışamadım belki, yok isyan etmiyorum asla asi de olmadım açıkçası ben her şeye alıştım. Acıya, hasrete belki de ne alakası var ise ayrılıklara bile inan alıştım. Ayrılıklar deyince hatayımdaki duvarlarımda bulunan çatlaklardan içeri giriverdi gururlarımı tüketen ah o ayrılıklar. Alışmadım anlaşılan, alıştım deyip de kimi kandırmaktasın ey gönül. Yaşıyorum yaşabileceğim yere zaman kadar. Bir mutsuzluğun yolunda. Derdim resmen çöreklenmiş durur işte şuramda sağ yanım sol yanım

fark etmez. Düğüm olur topak olur göğüs kafesimin üzerinde bir yerde adresi belli değil ya işte dedim ya işte şuramda. Eylül rüzgarı ile savrulsa da mevsim hazan mevsimi olsa da hayallerim uhdemde saklı kaldı hep anlamsız ve heyecansız. Belki de hani hep söylerim ya bir ömrü taşıyamayacak kadar kanadı kırık bir kuş misali.. Ey felek bir kez olsun gelip de sordun mu kaç gece ağladın ya da ağlattım diye. Hani beni kahpece çekip gittiğin yok mu işte o gün. Gölgem adeta duvarlara yürümüştü. Gözlerim ölümün pusularına düşerken hiç yüreğin yanmadı mı? Sızlamadı mı bam telin? O ölümün soğuk sesine rağmen ben sana inat yine seni yüreğime gömüp son kalan nefesime kadar seni senle hayalinle bekledim..


15

BİR SÖZDEN BİR ÖZDEN

HASAN KARAKAYA GÖNÜL GÖZÜMÜZ

Sevgili dostlar, insanlık tarihi o kadar buhran o kadar zulüm o kadar işkence ile dolu ki, dünya tarihinde oluşan gelişen nice olayların tekerrürüne benziyor. Hz Adem’in çocuklarıyla başlayan, Nuh As oğlu ile babası arasındaki İbrahim as ile Babası Azerle devam eden, Hz Peygamber As efendimiz le Ebu Cehil (Cahillerin babası ) arasındaki kavga ne ise bugünkü kavga da aynı. Maalesef hükmedenlerle hükmolunanlar arasındaki bu güç dengesi kıyamete kadar da adalet üzerine kurulu olmayacak ve son hüküm ALLAH’ın, o güne kavuşulunca herkes yaptıklarının hesabını verecek. Hesabını verecek olanlar elbette verecek ama onlara karşı susanlar sessiz kalanlar da neden sessiz kaldıklarının hesabını verecek. Bir avuç insan yaşadığımız şu kainatı neden yaşanmaz

L’homme et la nature Ekrem ATAC

ekrem.atac@free.fr

La vérité qui dérange

La guerre continue dans le Sud- Est de la Turquie et la situation devient de plus en plus tendue entre le gouvernement et les défenseurs de la Paix. De nombreux intellectuels Turcs et étrangers ont lancé une pétition début 2016 pour rassembler les signatures des personnes qui refusent la guerre. Ils étaient 1128 académiciens, journalistes, syndicalistes, intellectuels à demander l’arrêt des opérations de l’armée et des milices contre les Kurdes de Turquie. Ils dénoncent la manière violente utilisée par le gouvernement pour gérer le pays. Appeler une partie des citoyens « terroristes » et leur faire la guerre au lieu de dialoguer avec eux et d’être à l’écoute de leurs problèmes n’est pas digne d’un Etat démocratique. Les académiciens affirment que cette guerre a été pla-

hale getirdiklerinin de hesabını verecekler. Bu kadar geniş ve ucu bucağı görünmeyen boş araziler dururken neden sıkıştığımız yerlerde birbirimizi yemekten başka derdimiz yok? Öyle zannediyorum ki bu bir nefis meselesi, bir insanın yediği bir öğünde birkaç tabak olmasına rağmen, dünyayı kucaklaması neyin ifadesi olarak bakılabilir, dünyanın her köşesi sizin olsa tapusu üzerinize olsa, son nefesini vereceğin hangi gün olduğu belli olmayan bir kulvarda nefsimizin arkasından son sürat nerede duracağımız belli olmayan vakte doğru koşup dururuz. İnsan bu, öyle bir nefis atına binmiş ki önüne çıkacak hiçbir tehlikeye aldırmadan son sürat kamçılayarak son hedefine doğru gidiyor. Duracağın iki durak var: ya güller içerisinde ebedi sonsuzluk aleminin içerinde yaşamak ya da sonsuzluk içerisinde cehennem azabında kalmak. Öyle gönül dostları yaşamış ki coğrafyalarımızda, nice kör kalmış gönülleri imar etmişler; bakın bunlardan YUNUS EMRE ne diyor: Benim bunda kararım yok, bunda gitmeye geldim Bezirganım mataım çok, alana satmağa geldim.

nifiée et préparée par le pouvoir. Or s’en prendre de manière violente à des civils est une violation de la loi Turque et des droits de l’homme en général. Au lieu de tenir compte de l’avis de ces sages et de reconsidérer le chemin violent pris par le pays, le gouvernement a joué la négation: il a fait arrêter une trentaine de ces personnes et fait licencier beaucoup d’entre eux. De plus il a parlé d’eux avec le plus grand mépris en affirmant qu’ils n’y connaissaient rien au sujet et qu’ils sont des « soit- disant intellectuels ». Il s’est même permis de critiquer Noami Chomsky, un linguiste connu internationalement. Il a condamné dans une grande violence verbale ces personnes qui proposaient le retour à la paix. Les poursuites continuent car le Président a demandé aux préfets et sous-préfets de mener des enquêtes au sujet de ces personnes dans le but de les arrêter, quels que soient les moyens, légaux ou non. Le but est d’empêcher ces intellectuels de s’exprimer contre la violence et contre la guerre. Le pouvoir veut museler les personnes qui démontrent leur mécontentement par rap-

Ben gelmedim da'vi için benim işim sevi için Dostun evi gönüllerdir, gönüller yapmağa geldim. Benim işim dava gütmek, hak yemek haksızlık etmek değil, sevgi muhabbet için geldim diyor. Acaba bizler de işimiz gücümüz sevgi olan hayatımızı barış sevgi muhabbet olarak tevzi tevdi edemez miyiz ? Peygamberimiz Hz Muhammed sav buyuruyor ki: ‘’Allah’ın kulları arasında bir grup var ki, onlar ne peygamberlerdir ne şehidlerdir. Üstelik Kıyamet günü Allah indindeki makamlarının yüceliği sebebiyle peygamberler de, şehidler de onlara gıpta ederler.’’ Orada bulunanlar sordu: ‘‘Ey Allah’ın Resulu! Onlar kim, bize haber ver?’’ ‘‘Onlar aralarında ne kan bağı, ne de birbirlerine bağışladıkları mal olmadığı halde, Allah’ın Ruhu (Kuran) adına birbirlerini sevenlerdir. Allah’a yemin ederim, onların yüzleri mutlaka nurdur. Onlar bir nur üzeredirler. Halk korkarken, onlar korkmazlar. İnsanlar üzülürken onlar üzülmezler.’’ (Kütüb-ü Sitte, c.10, No: 3345) "Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah'ın size olan ni-

port à la poursuite de ces violences et des répressions qui rendent la vie impossible dans cette région. Les élus de la région ont essayé de stopper les violences contre la population, mais on les a empêchés de parler et on n’a pas tenu compte de leur avis. Même des députés d’autres régions ou d’autres partis, des responsables de la société civile ont voulu exprimer leur soutien à la paix, mais l’armée les a empêchés d’accéder sur les lieux et a lancé des gaz contre eux. La Cour Européenne des Droits de l’Homme a averti le gouvernement Turc de stopper les violences et l’état de siège contre les populations piégées dans des caves à Cizre et dans d’autres villes. Mais le gouvernement n’a pas changé ses méthodes et l’armée est arrivée à tout détruire, humains et maisons, en ne laissant que des ruines. Le ministre de l’intérieur a osé se vanter d’avoir « nettoyé Cizre à 99% ». Le 1er ministre a présenté son « Plan Master », plan cynique pour reconstruire la ville à zéro sans ses habitants actuels. La violence continue à Diyarbakir- Sur qui est en train de connaître le même sort depuis plus de 3 mois. A Idil l’état de siège commence aussi … Bir ülkenin toplumsal yaşamları bo-

metini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O'nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah, size âyetlerini böyle açıklar ki, doğru yolu bulasınız."(Âl-i İmran, 3/103) Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup-düzeltin ve Allah'tan korkup sakının, umulur ki esirgenirsiniz" (el-Hucurat 49/10) İslam'da kardeşlik akide temeline oturtulduğu içindir ki, mü'minlerin arasını bozacak her türlü sunî ayrımlar ve böbürlenmeler de haram kabul edilmiştir. Irk, soy, cins vs. türünden cahilî değerler yerine takva kriteri getirilmek suretiyle toplumsal kardeşliğin ve ahengin bozulmaması sağlanmıştır. Bu konudaki âyeti kerime her türlü tartışmayı sona erdirici niteliktedir: "... Hiç kuşkusuz, Allah katında en üstün olanınız, takvaca en ileride olanınızdır..." (el-Hucurat, 49/13). Müsafaha edin ki, kalplerdeki kin gitsin, hediyeleşin ki birbirinize sevgi doğsun ve aradaki düşmanlık bitsin. GÖNÜL GÖZÜMÜZÜN AÇILIP GÜZELLİKLERİ GÖRMEK DİLEĞİYLE…

yunca ekonomik, sosyal, sınıfsal, politik, etnik, eğitimsel beklentileri ve ihtiyaçlarının giderilmesi, iyileştirilmesi, yeniden düzenlemeleri gerçeğini istemek, şu veya bu yollarla o ülkeyi yöneten kesimden talep etmek demokratik bir haktır. Bu taleplerin barışçıl bir yolla hallolmadığı taktirde şiddete dönüşmesi kaçınılmazdır. Türkiye’de şu anda varolan durum bundan ibarettir. Sorunları pasifik yollardan halletmek o ülkeyi yönetenlerin görevidir. Aksi taktirde bu şiddete dönüşür. Bu çıkmaz her iki kesimi şiddeti kullanmaya iter. Türkiye’nin bunu iyi görmesi gerekir. Silahla hiçbir toplumun beklentileri çözülemez. Tek yol barış, tek yol karşılıklı dialogdur. Bir ülkede barışı isteyen kesimleri terörist ilan etmek, o ülke yönetiminde bir sorun olduğunu gösterir hiç kuşkusuz! Herkes barıştan yana olmalı! Vive la Paix! Yaşasın Barış, savaşa hayır! La guerre est une violation des droits de l’homme. L’être humain a le droit de vivre en paix et de ne pas être anéanti par les violences. On ne peut pas supprimer toute une société pour satisfaire les ambitions politiques et économiques de certains. Il est urgent de prendre le chemin de la paix dans l’intérêt de tous.


16


Her şeyin köşesi

Meltem BUDAN NALBANT 8 MART DA DÜNYA ERKEKLER GÜNÜ OLSUN!

Hani derler ya: “Kimde ne eksikse, en çok ondan bahseder, en çok onu abartır” diye... Çok doğru! Şöyle bir bakıyorum da, ne çok atfedilen gün var kadına: 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü 5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü Mayıs ayının ikinci pazarı Anneler Günü (Bu arada yeni öğrendim 20 Eylül de Dünya Fenerbahçeli Kadınlar Günüymüş )

Mustafa Kemal Özçelik

Must.o@neuf.fr

8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ Dünya Kadınlar Günü’nü ya da Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü her yıl olduğu gibi 8 Mart 2015 günü kutlayacağız. Bu gün, insan hakları temelinde kadınlarımızın siyasi ve sosyal bilincinin geliştirilmesine, ekonomik, siyasi ve sosyal başarılarının kutlanmasına ayrılmaktadır. Türkiye’mizde ise 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü ilk kez 1921 yılında "Emekçi Kadınlar Günü" olarak kutlanmaya başlandı. Aslında demagoji yapmak istesem, bir gün değil her gün kadınlarımızın günü olması gerektiğini düşünüyorum diyeceğim. Maalesef, Türkiye’mizde kadınlarımız üzerindeki zihniyet değişmedikçe çok büyük bir ilerleme katedemiyeceğimizi düşünüyorum. Her

Ve tabii ki; 8 Mart Dünya Kadınlar Günü! Bunu okuyan bir çok erkeğin; “Bu kadar gün olmasının nedeni, kadınlara verdiğimiz değerden dolayı, ne kadar önemsediğimizi göstermek için. Biz bu günlerde çiçekler, hediyeler alıyoruz. Hem bu kadar kadına yönelik gün varken, biz bir Babalar Günü’yle geçiştiriliyoruz” dediklerini duyar gibiyim. Böyle söyleyen erkekleri sadece birkaç günlüğüne kadın olmaya çağırıyorum. Çalışan ya da evdeki kadın… “Ne var, çok kolay” mı diyorsunuz? Hadi öyleyse... Çalışan kadın olmayı mı tercih ettiniz? Öyleyse benden söylemesi, çalışma arkadaşınız olan erkeklerle aynı işi çıkarıp, daha düşük pozisyonlarda görevlendirilmeye ve daha az para kazanmaya hazırlıklı olun. Yani ayrımcılığa! Eğer evliyseniz, hele bir de çocuk varsa, işiniz hepten zor! Hem ev işleri, hem çocuk, hem de iş!

geçen gün, Tv haberlerinde, gazetelerde, kadınlarımıza yapılan eziyetin, zulümün birçok örneğini görebiliriz. Bu örnekleri söylemeye ve sıralamaya bile dilim varmıyor. Çoğu zaman anne ve babalarının da rızasıyla, resmi din görevlilerimizin her alanda ikazlarına rağmen “ resmi nikah olmadan, imam nikahı kıyılamaz diye “ imam nikahı adı altında, genç kızlarımızı kandırarak, aldatarak, evlenen yaşlı başlı insanlarla dolu. Kadınlarımızın sadece ev işleriyle ilgilenmesi, çocuklara bakması gerektiğini, daha düne varasıya kız çocuğu okuyup da ne yapacak diyen zihniyeti ve düşünceyi hep birlikte değiştirmedikçe, büyük bir ilerleme gösteremeyeceğimizi düșünüyorum. Halbuki, geçmiş tarihimiz kadınlarımızın ve annelerimizin kahramalıklarıyla bize birçok örnek vermiyo rmu? Binlerce örnek arasında, birkaç kahraman örnek verelim: Şerife Bacı, Kurtuluş Savaşı'nda yaşlı kadın ve erkekler ile birlikte İnebolu'da bulunan cephanelerin Ankara'ya götürülmesinde çocuğu ve kağnısıyla yer alırken kış şartları nedeniyle anlatılan odur ki, cephane ıslanmasın diye battaniyesini cephaneye sarmış, bebeğine de sarılıp onun donmaması için uğraş ver-

17

Her şeye yetişme telaşı... Suçluluk duygusu... Her şeye rağmen ayakta durma çabası ve yorgunluk… Çalışan kadın olmaktan vaz mı geçtiniz? Peki, o vakit siz çalışmayan kadın olun! Hani “parayı veren düdüğü çalar” der ya Nasrettin Hoca. Doğru der! Evde yirmi dört saat ev işçiliği yapıp, hiçbir sosyal güvenceniz olmayacak. Bu arada maaşınız falan da olmayacak, benden söylemesi… Hem temizlikçi, hem çocuk bakıcısı, hem aşçı, hem de bakımlı ve çekici olmak zorundasınız. Ayrıca parayı eşiniz kazandığı için, ilk söz de son söz de onun! Bu arada ister çalışan, ister çalışmayan kadın olun; Aldatılmayı göze almaya ( kadın olsaydın da erkeğinin gözü dışarıya kaymasaydı, erkeğin doğasında da var zaten), Namus olarak görülmeye ( ne karakter,

ne niyet; namus kadındır çünkü), Erkekle eşit olduğunu iddia etmemeye (fıtratında yok), Toplum içinde kahkaha atmamaya, yüksek sesle konuşmamaya, geceleri ve eğlenceleri erkeklere bırakmaya, Üstüne başına dikkat edip, göze batmamaya ( dişi köpek kuyruğunu sallamayınca, erkek köpek ardına düşmez), Eğer bunlara uymazsan tacize ve tecavüze uğramaya ama suçlu yine sen olmaya, Sonra eşinden sevgilinden şiddet gördüğünde susmaya hatta ‘kocamdır, sever de döver de…’ diye konuşmaya (Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin), Ayrılmak, boşanmak istediğinde ya da ailenin istediği erkekle evlenmediğinde öldürülmeye... Tüm bunları göze almaya, hazır mısınız? Eğer cevabınız “Evet” ise, Tüm diğer günler gibi: 8 Mart da Dünya Erkekler Günü olsun!

miştir.. Makbule Hanım daha bir yıllık evli iken eşinin yanında Milli Mücadele'ye katılmıştır. 15 Mayıs 1919 tarihinde Yunan ordusunun İzmir'i ve dolayısıyla Batı Anadolu'yu işgale başlaması sonucu 7 Kasım 1921'de kocası Halil Efe ile Türk çetelerine katıldı. Yunan kuvvetleriyle çıkan çatışmalarda bulundu. Yunanlar Sakarya Muharebesi'ni kaybederek Afyon mevzilerine çekildiklerinde, bir taraftan da Halil Efe'nin Gördes-Sındırgı-Akhisar bölgesinde faaliyet gösteren çetesinin saldırıları ile karşılaşıyorlardı. Kocayayla baskınında geri çekilen silah arkadaşlarına cesaret vermek için hızla öne atılırdı… Cumhuriyetimizin ilk yıllarında, 1926 - 1934 yılları arasında gerçekleştirilen Atatürk Devrimleri’nin büyük bir kısmı, kadınlarımızın sosyal ve kültürel alanlarda, eğitimde, hukukta, aile içinde, çalışma hayatında, toplumsal yaşamda ve siyasette erkeklerle eşit haklara sahip olmasını hedeflemiştir. Bu konuda yapılan yasal düzenlemeler, Cumhuriyetimizin toplumsal alanda yapılan en önemli yeniliklerdendir ve birçok Avrupa ülkesinden daha önce gerçekleştirilmiştir. Fransa ve İtalya’da kadınlara 1946’da, İsviçre’de ise 1971’de seçme ve seçilme

hakkı tanınmıştır. Mustafa Kemal Atatürk'ün girişimiyle kadınlarımızın iktisadi ve siyasal yaşama katılmaları yönünde bir dizi değişiklik yapılarak, 1930'da belediye seçimlerinde seçme, 1933'te çıkarılan Köy Kanunu'yla muhtar seçme ve köy heyetine seçilme, 5 Aralık 1934'te Anayasa'da yapılan bir değişiklikle de milletvekili seçme ve seçilme hakları tanınmıştır. Kadınlarımıza verilen ve tanınan haklarla Türkiye’mizdeki kadınlarımızın çok daha iyi yerlerde olması gerektiğini, bunun için her alanda onlarla birlikte mücadele etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Dünyanın dördüncü ekonomisi olan Almanya bir kadın tarafından çok da başarılı bir şekilde yönetiliyor. IMF’nin başkanı iki dönemdir bir kadın. ABD’nin yeni başkanı büyük bir ihtimalle bir kadın olabilir. Gelişmiş ülkeler arasına katılmak istiyorsak, bunun sadece ekonomik açıdan değil, soysal, kültürel ve siyasal değerler açısından gençlerimizin ve kadınlarımızın durumlarını düzeltmemizle mümkün olacağını düşünüyorum. Onları dar bir alana kapatmakla, susturmakla değil her alanda kendilerini ifade edebilmeleri için zemin hazırlamakla mümkün olacağını düşünüyorum.


18


19


UNİSONS Derneği’nden Futbol Turnuvası

20

UNİSONS Derneği’nden Futbol Turnuvası UNİSONS Derneği toplumu bilinçlendirme amaçlı çalışmalarına hız kesmeden devam ediyor.Her hafta veya her ay bir aktivitesini izlediğimiz UNİSONS Derneği bir buçuk, iki sene gibi kısa bir zaman diliminde yapmış olduğu faaliyetlerle toplum nezdinde önemli bir yer edinmiş, halkımızı bilgilendirmiş, hareketlendirmiş, birçok insanımızın ufkunu açacak çalışmalara imza atmıştır. Fransız ve Türk toplumu arasında köprü oluşturabilecek, bağlarını kuvvetlendirecek faaliyetlerle kültürler arası atılımlar gerçekleştirmiş, gelecek nesiller için örnek teşkil edecek çaba ve gayretlerle halkımızın takdirlerini ve beğenisini kazanmıştır. 2016 Avrupa Futbol Şampiyonası’nın Fransa'da yapılacak olması hasebiyle, toplumun bilinçlenmesine, birleşmesine yönelik hazırlamış oldukları ve 7 Şubat 2016 tarihinde Le Five Mundolsheim sahasında gerçekleştirilen Kapalı Salon Futbol Turnuvası, yerel ve ulusal medyada ses getirmiş, gençlerin, spor gibi

sağlığımızı birinci dereceden etkileyen önemli bir etkinlik ile kaynaşmasını sağlamışlardır. Her kesimden insanın katılım gösterdiği turnuva; iş dünyas ı n ı n , derneklerin, Başkonsolosluğumuz’un ve öğrencilerimizin desteği ile çok olumlu geçmiş, sonunda hak eden takım kupayı almıştır. Bizzat Başkonsolosumuz Özgür Çınar’ın da futbol oynadığı turnuvaya iş dünyasından HOME Peinture, POMPAC, SAGOS, TAXİ 13, C.T.S., derneklerimizden DİTİB, Eyyüp Sultan ile Başkonsolosluğumuz

çalışanları iştirak etmişlerdir. Turnuvanın şampiyonu Strazburgumuzun güzide derneklerinden DİTİB olmuştur. İkinciliği Strazburg şehrinin toplu ulaşım sorununu gideren C.T.S firması, üçüncülüğü de yine şehir ulaşımında söz sahibi olan

Birinci gelen takıma kupayı Başkonsolosumuz Özgür ÇINAR, ikinci gelen takıma Souffelweyersheim Belediye Başkanı Sayın Pierre PERRİN, üçüncü gelen takıma ise Çalışma Ataşemiz Naim KAVLAK takdim etmişlerdir. Oyunculara sırasıyla altın, gümüş ve bronz olmak üzere madalyalarını UNİSONS Derneği Başkanı Halil ÖZSOY takdim etmiştir. Devamında katılımcılara UNİSONS Derneği ve gönüllüleri adına şilt takdimi yine

"Taxi 13" taksiciler şirketi kazanmıştır. Turnuvaya OSES Çiğköfte firması da desteğini esirgememiş, genç kardeşlerimizin yanında yer almıştır. Souffelweyersheim Belediye Başkanı Pierre PERRİN de turnuvayı izlemiş ve ikinci gelen takıma ödülünü takdim ederek onurlandırmıştır. Mücadele dolu geçen turnuvanın sonunda oyunculara ödülleri dağıtılmış, katılımcılara şiltleri takdim edilmiştir.

Halil ÖZSOY tarafından yapılmıştır. Turnuva sonunda yorgunluk atmak ve günün değerlendirmesini yapmak amacıyla Dernek gönüllüleri tarafından hazırlanan kısma geçilmiş; büfe, kokteyl tarzı sunumla hazırlanmış el emeği göz nuru yiyecekler ve içecekler misafirlere ikram edilmiştir. Gazetemiz OBJEKTİF adına Turnuva hakkındaki düşüncelerini rica ettiğimiz katılımcılar, böyle turnuvaların sık sık yapılması isteğinde bulundular. Bu tarz turnuvaların halkı birlik ve beraberliğe sevk ettiği, kaynaşmaya vesile olduğu, sporun ne kadar önemli bir etkinlik olduğu üzerine dem vurdular. Dernek Başkanı Halil Özsoy ise turnuvanın başarıyla geçmesinden duyduğu mutluluğu dile getirerek, bir sonraki turnuvanın müjdesini verdi. Erkeklerin olduğu kadar, bayanların da spor alanında yer alması gerektiğini dile getiren Halil Özsoy, bir sonraki turnuvanın bayanlar arası yapılacağını, bu sayede kadınlarımıza da toplum nezdinde birlik, beraberlik adına kendilerini temsil etme hakkı doğacağını bildirdi. Özsoy sözlerini, « Herkesin, her kesimin spor etrafında birleşmesi yarınların daha güzel yaşanmasına, ileriye umutla bakılmasına vesile olacaktır sanırım» diyerek noktaladı.


21


22


23


24

Analiz Emre Çam

emrecam0@gmail.com

Niçin suçlayacağız?

Dış politika bitik, turizm ölü, ekonomi çökmüş vaziyette, istihbarat ve güvenlik zafiyeti had safhayı buldu. Ama beyefendinin derdi « Başkanlık ». Reis Başkan olacak, her soruna çözüm bulacak! Ne oluyoruz? Nasıl oluyor da Ankara’nın kalbine, siyasetin merkezine bomba yüklü bir araç giriyor ve 29 vatandaşımızın ölümüne sebep oluyor? Nasıl oluyor da Soma’da ekmeğini çıkarırken ölen madenci sorumlu kılınıyor kendi ölümünden? Nasıl oluyor da asansörler düşüyor? Nasıl oluyor da isçiler inşaatlarda çalışırken ölüyor? Nasıl oluyor da bir ülke kendi kentlerini bombalıyor? Nasıl oluyor da bir iktidar, rant ve para uğruna Artvin’de yeşil doğayı korumak için sokaklara dökülen halka, kendi halkına, zulüm saçıyor? Neden? Dinimizde yandaşa rant sağlamak, para kazandırmak lazım diye bir hadis var da biz mi bilmiyoruz? Hep siz mi haklısınız? Ülke yangın yeri, herkes birbirine kin ve nefretle bakıyor, sayenizde kimsenin kimseye güveni kalmadı. Ama hiçbir zaman suçlu siz olmuyorsunuz. Nasıl oluyor bu? Her defasında suçsuz kalmayı nasıl başarıyorsunuz? Hırsızlık yapıyorsunuz, suçlu Paralel örgüt. Euro borsa yükseliyor, suçlu Faiz Lobisi. Sel felaketinde onlarca insanımız ölüyor, sebep doğal affet. Maden kazalarında yüzlerce insanımız can veriyor, sebep fıtrat.

Bam Teli

ŞAHİSMAİL KAYA sahismail@web.de

KADINA SAYGI İNSANLIĞIN GEREĞİDİR

Kıymetli Objektif Gazetesi okurlarım; bu ayki köşe yazımda Dünya Kadınlar Günü’nün öneminden değil, kadına verilmesi gereken önemden bahsetmek istiyorum. Anne kavramı üzerinden kadını anlamak, kadına değer vermek, bütün insanlığın ortak temennisi olsa gerek. Yaşadığımız yüzyıl bütün imkân ve teknik ilerlemelerin en tavan yaptığı bir dönem de olsa, horlanan, dışlanan, itilen kakılan, terk edilen ya bir kadın, ya bir annedir. Ben konuyu evrensel değerler üzerin-

Okul yapmak, oyuncak dağıtmak için Suruç'a giden kardeşlerimiz öldürülüyor, suçlu IŞİD. Askerlerimiz, polislerimiz şehit oluyor, suçlu PKK. Türkiye'nin göbeğinde, Ankara'da bombalar patlıyor, suçlu PYD. Bu ülkede ne olursa eğer suçlu AKP iktidarı olacak? Ne olursa biz onun sorumlusu olarak AKP iktidarını göreceğiz! Allah aşkına, bu ülkede ne olursa utanacaksınız! Özür Diliyoruz! Ülkenin dört bir kenarında insanlar yoksulluktan, fakirlikten, iş kazalarından, çaresizce ölüyor. Bunun sorumlusu siz misiniz? Tabii ki hayır. Haşaaa. Siz mi gidip öldürüyorsunuz? Çok haklısınız. Aslında bu insanlar öldükleri için size özür borçlular. Ölüp ölüp başınızı ağrıttıkları için, ülkenin huzurunu bozdukları için kusurlarına bakmayın. Fırsatları olsa bir daha ölmezlerdi. Kürtler, Aleviler, Solcular, ötekileştirilenler anayasal haklarını aramak için mücadele veriyorlar; karşılığında ya öldürülüyorlar, ya hapsediliyor ya da gözleri çıkıyor… Vuruldukları, yaralandıkları, öldükleri için kusurlarına bakmayın ne olur. Ekmek için gece gündüz demeden yerin yedi kat altında çalışan madencilerimiz ekmeğini çıkarırken ölüyor. Çalıştıkları maden çöküp öldükleri için özür dilemeleri lazım. Bilselerdi ölmezlerdi! Dahası da var! Ölmüşüz, bitmişiz, Cumhurbaşkanın eşi First Lady’miz Emine Hanım utan-

den değil, Peygamberimizin kadına verdiği önem ve değer üzerinden dile getirmek arzusundayım. Evvela bütün insanları, devlet adamlarını, yazarları, ozanları, sanatçıları, en başta da bütün peygamberleri dünyaya anneler getirmiştir. Böylesine değerli, böylesine kıymetli olan annelere de Peygamber efendimiz ‘cennet annelerin ayakları altındadır’ diyerek o müjdeyi vermiştir. Buradan sakın ola ki, yahu iyi güzel de babaların hiç mi bir kıymeti yok diye bir anlam çıkmaması için, babaların ve de erkeklerin öneminden de, Babalar Günü’nde bahsetmek düşüncesindeyim. Bugün gelinen noktada, kadına evrensel değerler üzerinden de bakılsa, kutsal değerler üzerinden de bakılsa, kadın da, kadınımız da, anneler de, annelerimiz de hak ettiği ne yeri ne de değeri bulabilmiş değillerdir. Olumsuz örnekler vererek burada zihinlerinizi bulandırmak, ağız tadınızı kaçır-

madan, hiçbir şey olmamış gibi, televizyonda “90 yıllık enkazı kaldırdık diyor”. Kocasının Cumhurbaşkanı olmasını sağlayan, kendisinin de “Louis Vuitton, Versace,” markalarını giymesini ve first lady olmasını sağlayan cumhuriyet rejimine “enkaz” diyebiliyor. Tarafsız kalacağına dair namusu ve şerefi üzerine ant içen “tarafsız” Cumhurbaşkanı Anayasa Mahkemesi’nin Can Dündar ve Erdem Gül için verdiği kararı tanımadığını, saygı da duymadığını söylüyor. Bir AKP milletvekili Anayasa Mahkemesi kapatılmalı diyor. Adalet Bakanı, Anayasa Mahkemesi'nin Can Dündar ve Erdem Gül için verdiği kararın yasayı ve anayasayı ihlal ettiğini belirtiyor. Böyle saçmalık olabilir mi? Siz neyin kafasını yaşıyorsunuz? Komşularla sıfır sorun dediniz. Bırakın sıfır sorunu, kavga etmediğimiz hiçbir komşumuz kalmadı. Rusya’yla kavgalıyız. Suriye’yle kavgalıyız. Irak, Iran, Ermenistan, Yunanistan… İyi geçindiğimiz tek bir komşu ülke kalmadı. Neden? Türkiye çok başarılı bir ülke olduğu için mi? Bizi çekemedikleri için mi? Görünmez başarımızı kıskandıkları için mi? Başınız ne zaman sıkışsa sorumlusu dış mihraklar oluyor. Dış mihraklar bizim neyimizi kıskanıyor? Sanatta, sporda, sinemada, sağlıkta, eğitimde, teknolojide sıfırız. Kendi ürettiğimiz ne bir uçağımız ne de bir arabamız var. Dünyanın ilgisini çekebilecek,

mak, kadına ve annelere bakışınızı bulandırmak ne arzusunda ne de niyetindeyim. Beni de bir anne bir kadın dünyaya getirdi ve bir zaman sonra hayata gözlerini yumarak ebedi hayattaki yerini almak üzere aramızdan ayrıldı. Bana merhameti, Bana saygıyı, Bana sevgiyi, Bana karşılıksız sahiplenmeyi, Cenab-ı Hak’la olan muhabbeti, Peygambere olan sevgiyi, insanlarla olan münasebeti, eşyaya olan bakış açısını annem yani bir kadın öğretti, eminim sizlerin de benimle aynı duyguları paylaştığınızı duyar gibiyim. Bu ayki köşe yazıma, ünlü şair Yavuz Bülent Bakiler üstadımızın güzel bir şiiriyle kadına ve anneye hitaben veda etmek, kendisine de buradan selam söylemek isterim. Farkında Mısın? Anneciğim bilmem farkında mısın?

göğsümüzün kabaracağı tek bir başarımız yok. Dünyaca ünlü piyanist Fazıl Say Atatürkçü diye linç ediliyor. Nobel Kimya ödülünü alan Türk profesörümüz “Bu başarıyı Mustafa Kemal Atatürk’e borçluyum” dediği için yandaş medya tarafından saldırılara maruz kalıyor. Söyler misiniz 13 yıllık iktidarınız boyunca Türkiye’yi hangi alanda başarılı yaptınız? Kadına tecavüz oranı sizin iktidarınız döneminde yüzde BİN arttı. İfade özgürlüğü ihlalinde AIHM tarafından ne yazık ki yine birinci olduğumuz açıklandı. 2015 Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 199 ülke arasında 142. sıradayız, 2010 yılı Yolsuzluk Algıları Endeksi’nde 178 ülke içerisinde 56. sırada olan Türkiye, 2015 yılı endeksinde 168 ülke içerisinde 66. sıraya gerilemiş, 2010 yılı Demokrasi Endeksi’nde Türkiye 165 ülke arasında 84. sıradayken, 2014 yılı Demokrasi Endeksi’nde yine 165 ülke arasında 98. sırada. Türkiye’nin halini görmüyor musunuz? Her gün bombaların patlayıp insanların öldüğü Suriye’ye, Pakistan’a, Afganistan’a döndük… Eskiden o ülkelere bakar, halimize şükrederdik. Şimdi biz o duruma geldik ve tek derdimiz başkanlık! Türkiye yanıyor, ölmüşüz, bitmişiz ama bu ülkeyi yönetenlerin tek derdi Erdoğan’ı başkan yapmak! Tayyip Erdoğan’ı başkan yapmak için uğraşacağınıza bu ülkenin gerçek sorunlarını çözmek için uğraşsaydınız bugün bunlar olmazdı!

Söylenmemiş en mübarek en aziz Duygularla çepeçevre çaresiz Sana yöneldiğimin farkında mısın? Demeden yakın ırak Bulutlarla savrulup, ırmaklarla akarak Sana "Anne" diyen dilleri kıskanarak Kapına geldiğimin farkında mısın? Bütün anneleri düşündüm tek tek Sensin benim için en güzel örnek Seni dinleyerek, seni severek Nasıl yüceldiğimin farkında mısın? Seni göremedim diye bu bahar İçimden bin türlü duygunun isyanı var Turnaların gökyüzünü sevdiği kadar Seni sevdiğimin farkında mısın? Kadına ve annelere verilen değerlerin artması dileklerimle; 8 Mart Kadınlar Günü hepimize kutlu ve hayırlı olsun. Hoşça kalın, dostça kalın Objektif gazetesi okurlarım.


25

AVRUPA PSİKOLOJİ MERKEZİ Psikolog Erdinç Üstündağ Alsace ve çevresi için Her türlü Test (IQ ve Konzentire) yapılır. Resmi kurumlar için her dilde rapor verilir.

8 Yıldır vatandaşlarımıza hizmet vermekten gurur duyuyoruz. Kitabımıza gösterdiğiniz ilgiye çok teşekkür ederiz. Hizmetlerimiz: Depresyon, Panik Atak, Saplantı Takıntı, Cinsellik, Çocuk Eğitimi, Çocuklarda Motivasyon / Konsantrasyon kumar bağımlılığı

Tel: 0049 7851 496 15 03 www.kekeleme-psikoloji.de


26

Adem GÜRSAL a.gursal@hotmail.com

ARTVİN'DE YENİ BİR GEZİ OYUNU Artvin demek doğa kültürü ile içiçe olmuş demek. Artvin demek sakin bir il demek. Artvin demek doğasına hayran, o doğayı koruyup kollayan bir halk demek. Artvin demek insanı azimli, bir o kadar da cömert demek. Artvin demek boğa güreşleriyle marka olmuş bir şehir demek. Artvin demek siyasi görüşlerin çeşitliliği, çok olduğu ve hiçbir tarafın ağır basmadığı bir il demek. En güzeli ve en gerçeği ise Artvin demek vatansever bir millet demek. Bayrağına, devletine, milletine ve toprağına bağlı bir nesil, bir şehir demek. Karadeniz’in değerli bir parçası demek. Ben böyle bilirim Artvinli hemşehrilerimi. Artvin'in Arhavi ilçesinde lise yıllarım geçti. İnsanlarını az çok bilirim. Bir Karadenizli olarak bazı hassasiyetlerini anlarım ya da anlamaya çalışırım. Ama Artvin'li bir vatandaşa dahi ''hain'' demek ağır olur, kabul etmem. Bu olayların içinde elbette provakatör hainler var, içlerine sızmış, o şahıslar için söylendiyse eyvallah. Konuya gelirsek.... Ben gerçekten bu yaşananları tam iyi anlamış değilim; ya medya yanlış aktarıyor yaşananları, yanlış yerlere çekmeye çalışıyor ya da Artvin'liler (eylemciler) dertlerini iyi anlatamıyor bu konuda. Belki de seçilen yol yanlış. Günlerdir yaşananları takip ediyorum anlamak için. Diyelim ki, Cerattepe'de cereyan eden tartışmada her iki taraf da haklıdır, diye bakalım. Ama önüme çıkan görüntüler, yazılan, çizilenler, gergin ortam ve çatışma karşısında bazı şeyler yanlış diyorum. Doğru olan bir meseleyi Artvin'liler karıştırmış, yanlışa sevk ettiler. Gezi olayları gibi bir tutum hissediyorum içimde. Me-

SPORTİF BAKIŞ FARUK BEYAZ

faruk.beyaz@hotmail.fr

Türk hakemliğinin kara gecesi

Hakem Deniz Ateş Bitnel, maçın önüne geçme dürtüsünü bir türlü kontrol altına alamadı. Verdiği kararlarla taraflı tarafsız herkese saç baş yoldurdu. TT Arena’da Türk hakemliği adına kara bir gece yaşandı. Bu gecenin baş sorumlusu da hakemdir. Sakın bana kimse Futbol Federasyonu’nu suçlamasın, bu tamamen hakem yetersizliğiyle alakâlıdır. Göğsünde FIFA kokartı olan bir hakem önce vicdan mahkemesi yapmalıydı. Aday bir hakemi çıkarsanız bile böyle iki komik penaltı vermezdi ya da en azından Özer Hurma-

sele sanki maden değil mesajı veriyor bizlere. Bu ve buna benzer bir eylem olduğunda ''gezi'' zihniyeti hortlar, hemen destek vermek için olay yerine giderler. Onlar için şehir farketmez. Yeter ki ülkeyi karıştırmak için bir zemin arayışının derdindeler. Ülkeyi kaos ortamına sokma çabalarıdır. Yoksa Artvin umurlarında bile değildir.. Tek gayeleri Erdoğan'ı devirmek, yıpratmak ve bol bol küfretmektir. Bunlar böyle kişilerdir. Kişilerin ya da bir şehrin tepkileri haklı olabilir, haklı bir protesto da olabilir ama bunlar aralarına girip siyasi söylem ve eylem içinde olurlarsa, kusura bakmayın haksızsınız. Bu hainler oradaki insanları da maşa olarak kullanırlar, doğa sevgisiyle yaşayan bu yöre insanının tepkilerini anlamak ve anlayışla bakmak isterken bunların bu davranışları bizi başka pencereden olayları analiz yapmamıza sevk ediyor. Önce içinize sızmış o hainleri atın, deşifre edin. Artvin, vatandaşın haklı tepkileri olarak izlenim çıksın ortaya, samimi bir duruş sergilensin. Ölçüyü kaçırmadan, sağa sola zarar vermeden bu protestolarınızı yapın ama lütfen ''gezi'' zihniyetli eylemcileri aranızdan çıkarın. Bak şunu açıkça söyleyeyim. Gezi ayaklanmasında başrol oynayan bazı sanatçı ve gazeteciler hatta vekiller Cerattepe'nin Taksim'e dönmesi için yalan üstüne yalan üretiyor. Algı operasyonu oluşturuyorlar. Bu oyundur, gelmeyin isterim. Olayların bir küçük doğa eylemi gibi göründüğüne bakmayın. Boşuna Taksim Gezi olaylarına benzetmiyorum. Taksim'de olduğu gibi, Cerattepe'de de doğa eylemcilerin arasına provokatörler şimdiden yerleşti. Bunun altını çizmek istedim. Artvin'liler oyuna gelmeyin. Cerattepe konusunda başta hükümet olmak üzere polisin, askerin, sivil toplum yöneticilerinin ve herkesin hassas olması gerekiyor. Hemfikirim. Artvin'li doğa'yı seven hemşehrilerim, bir eylem dışardan gelen birileri tarafından yönlendirilip siyasi bir eyleme, devleti karşısına alıp devlete başka konulardan dolayı mesaj vermeğe dönüştürülüyorsa bir kez düşünün derim. Sahte bir çevrecilik, sahte bir hayvan sevgisi, sahte bir emekçi dostluğu var Gezi olaylarından bu yana. Çünkü eskiden türlü entrikalarla ülkeyi karıştırma yoluna gittiler, kiminde başardılar kiminde başarısız kaldılar. Ama

cı’ya ikinci sarıyı ve ardından da kırmızı kartı göstermezdi. Bu yönetimin mutlaka bir diyeti olmalıdır, bu fatura ödenmelidir. Ne yazık ki Ateş Bitnel maçı katletti, futboldan çok hakemin sergilediği kötü performansı konuşuyoruz. Dünyaya rezil olduk, hakem kırmızı kart görünce dünya basını son dakika haberi ile verdi. Ama neden bu hale geldi hakemlerimiz? Eğer şahsi bir problemin varsa o zaman maçı yönetmeyeceksin kardeşim, sen profesyonel olmuş hakemsin, Tff’nin dergisine verdiğin röportajda diyorsun ki « Ben 500 maç yönettim bu zamana kadar amatörde ve profesyonelikte, kendime güvenim tam. » Galatasaray- Trabzon derbisinde kendini kaybettin Bitnel! Salih Dursun sana isyanından ötürü kırmızı kart veriyor, senin bakışların Japon bakışına dönüyor. Bitnel,

şimdi taktik değiştirdiler. Neden mi? Halk uyandı , millet bu oyunları yemiyor da ondan. Geçmişte ''Gezi'' zihniyeti gibi insanlar toplumun değerlerini dalga geçmekle, inançlarına saldırmakla, 28 Şubat'ta başörtülü kardeşlerimizi kovalamakla hükümeti yıkamayacaklarını anladılar. Şimdi bunların dindar insanları sevme gibi bir tahammül ölçüleri de yok, kalmadı. Kendileri emekçi, işçi, doğacı, laikçi, özgürlükçü vs... sevgisine tutuldular ve bir de kendilerini devrimci grup diye de adlandırırlar. Hiçbir fırsatı kaçırmıyorlar. Yeter ki Ak Parti'ye zarar verelim, Erdoğan'ı devirelim, Türkiye eski Türkiye olsun amacındalar. Toparlarsak bu meseleyi.... Görebildiğim kadarıyla hükümet kanadı Artvin Cerattepe'deki olayları şu an izleme yolunu seçiyor. İzleme yolunda ölçüyü kaçırmadan müdahaleyi de uyguluyor. Haklı olarak. Bu yöntem şu an normal ve doğru bir yöntem gibi gözükse de bana göre ilerleyen günlerde ülkeyi yeni bir sıkıntının, yeni bir ülke çapında kargaşanın eşiğine getirebilir eğer orta yol bulunamazsa. İçlerine sızmış hainler yine görevde. Bunun için çok dikkatli olmak gerek. Türkiye'nin bu sıkıntılı zamanlarda, bunca şehidin acısı yüreğimizdeyken, doğuda yaşananları herkes çok iyi biliyorken Karadeniz’de böyle bir soruna ihtiyacımız yok. Bu meselede ilgili bakanlıkların çıkıp bölgede ne yapılmaya çalışıldığını anlatmalı ve tüm Türkiye'deki vatandaşlar da aydınlatılmalıdır. Hatta ilgili bakanlık yetkililerinin bölgeye gidip halkı dinleyip, halka gereklı açıklamayı yerinde vermesiyle belki daha doğru bir yol izlenmiş olur. Eylemcilerin de neye karşı çıktığını tüm detaylarıyla bakanlık yetkililerine anlatması aydınlatıcı olur. Biz de her iki tarafı daha iyi anlar, kimin haklı olduğuna daha iyi karar veririz. Tepkilerin daha da hararetlenmemesi için düşük seviyede seyrettiği bir anda yapılacak böyle bir açıklama hem izleyicilerin kafalarındaki soru işaretlerini giderir, hem de Artvin'lilerin dertlerini anlamış oluruz. Bir de şu var. En önemlisi de bu bence: Hükümet böyle bir açıklama yolunu seçerse eylemcilerin arasına yerleşen provokatörlerin niyetini ortaya koyar ve Artvin'liler bunların oyununa da gelmez diye düşünüyorum. Karadenizliler doğayla içiçe olmuştur, doğrudur ama bu da bir gerçek ki Karadenizliler vatanını milletini seven bir toplumdur. Böyle bir imaja, böyle bir gurura gölge düşüreceklerini de hiç sanmıyorum.

bu nasıl profesyonelliktir, bunu bana ve kamuoyuna anlatması lâzım… Şaka bir yana, biz halen bir Doğan Babacan gibi efsane bir isim yetiştiremiyoruz. Demek o ki biz hakem yetiştiremiyoruz, yazıklar olsun bizlere… Elimizde birkaç yetenek var, onlar da hazıra vezir oldular... Benim kafama takılan en ilginç olay, hakem Deniz Ateş Bitnel’in Fifa kokartı almasıdır, nasıl aldı bilemem ama görünen köy kılavuz istemez. 2016 Fifa kokartlı hakem listesinde Cüneyt Çakır, Hüseyin Göcek, Halis Özkahya, Mete Kalkavan, Ali Palabıyık yeniden yer aldılar. Barış Şimşek ve Tolga Özkalfa listeden çıkartılıp yerlerine Alper Ulusoy ve medar-ı iftiharımız olan DENİZ ATEŞ BİTNEL alındılar. Barış Şimşek Trabzon bölgesi hakemiydi, anlaşılmadık bir şekilde Fifa kokartı elinden alındı ve yerine Bitnel geliyor; bu Bitnel de

Trabzonspor’a 4 kırmızı veriyor, maçı katlediyor, düşük not alıyor; bunların hiçbiri tesadüf değil... Bence Federasyon’un bir karar alıp maçları bayan hakemlere vermeleri lâzım; biliyosunuz bizim de bayan Fifa kokartlı hakemlerimiz var: MELİS ÖZÇİĞDEM, NESLİHAN MURATDAĞI, SİBEL KOLÇAK, DİLEK KOÇBAY… 2016 bayan Fifa hakemlerimizin Bitnel’den daha iyi maç yönetme kabiliyetleri vardır... Onlardan olduğumuz ve yaşamımızın doğumdan ölüme her anında varlıklarıyla onurlandığımız, ihtiyacımız olduğunda desteklerini esirgemeyen, eğiten, yetiştiren, bizi biz yapma yolunda yüreklerindeki sevgi ve şefkati karşılıksız veren fedakâr kadınlarımızın, başta eşim ve annemin Dünya Kadınlar Günü’nü kutluyorum. Saygılarımla…


27

Fransa’da yeni Çalışma Yasa tasarısı bilmecesi çözülemiyor

Fransa’da Sosyalist Parti (PS) hükümetinin Çalışma Yasası’nda yapmak istediği değişiklikler gelen tepkiler üzerine ertelendi. “17 milyon çalışanın elde edilmiş birçok hakkını gasp edeceği” eleştirilerinin yapıldığı yasaya karşı sendikaların tepkisi devam ederken, Hükümet tasarının görüşülmesini şimdilik erteledi. Ülkedeki birçok sendikanın 3 Mart’ta yaptığı toplantıdan 14 Mart’ta Başbakan Manuel Valls ile yapılacak görüşme öncesinde eylem çağrıları yapıldı. Sendikalar, 12 Mart Cumartesi günü ülke genelinde sokağa çıkmaya hazırlanırken, 9-31 Mart tarihleri arasında grevler de planlanıyor. Ancak sendikalar arasındaki görüş ayrılıkları nedeniyle henüz net bir eylem takvimi ortaya çıkmış değil. Çalışma Bakanı Myriam El Khomri tarafından hazırlananan yeni çalışma yasa

tasarısının detayları ortaya çıkar çıkmaz, change.org sitesinde ‘Çalışma YasasıHayır, Teşekkürler ! (Loi travail : non, merci !)’ başlığıyla kampanya başlatılmıştı. Kampanyanın çağrı metninde, ‘işsizliği düşürme’ amacıyla hazırlanan yeni çalışma yasası taslağının kazanılmış hakları yok etmeyi hedeflediği vurgulandı. “Myriam El Khomri’nin çalışma yasası eski yıllara dönüşü öneriyor” denilen metinde, çalışanların kampanyaya destek vermesi istendi. Tasarının tartışmalı maddeleri neler? Çalışma Bakanı’nın gündeme getirdiği yeni yasa tasarısında çalışanların haklarını geriye götüren birçok öneri yer alıyor. Bunlar arasında işten çıkarma halinde tazminatların belli bir tavan miktarıyla sınırlandırılması, iki mesai arasında en az 11 saat olan mecburi dinlenme süresinin parçalara ayrılması,

şirketlere maaşları düşürme ve çalışma süresini yükseltme yetkisi verilmesi, çıraklık eğitimi alan çocukların günlük 10, haftalık ise 40 saate kadar çalıştırılması bulunuyor. Muhalefetteki Nicolas Sarkozy liderliğindeki Cumhuriyetçiler’in (LR) önemli oranda destek verdiği yasa tasarısında çalışanların ve sendikaların tepkisini çeken şu öneriler de yer alıyor: -Part time iş sözleşmelerinde haftalık 24 saat olan minimum çalışma süresinin aşağıya çekilmesi, -Fazla mesailerin 5 kata kadar daha az ödenmesi, -Şirketlerin mali sıkıntıda olmadan da işten çıkarmalara gitmesi, -Günlük 10 saat olan maksimum ça-

Avrupa Birliği (AB) İstatistik Kurumu Eurostat tarafından yayınlanan verilere göre, Ocak sonu itibariyle işsiz sayısı Aralık ayına oranla 163 bin azalarak 21 milyon 789 bine geriledi. 19 ülkenin üyesi olduğu Euro Bölgesi’nde ise işsiz sayısı Aralık ayına oranla 105 bin azaldı ve 16 milyon 647 bin oldu. 28 üyeli AB genelinde işsiz sayısı Ocak 2015’e göre ise 2 milyon 34 bin kişi azalırken, Euro Bölgesi’nde bir yıl öncesine göre 1 milyon 445 bin kadar geriledi. Mevsimsel etkilerden arındırılmış işsizlik oranı AB genelinde yüzde 10,3 olurken,

Aralık ayına oranla 0,1 puan geriledi. Euro Bölgesinde ise yüzde 11,3 oldu. AB ülkeleri içerisinde en düşük işsizlik oranı yüzde 4,3 ile Almanya’da kaydedilirken, Çek Cumhuriyeti’nde yüzde 4,5, Malta ve Büyük Britanya’da ise yüzde 5,1 olarak belirlendi. En yüksek işsizlik oranları ise yüzde 24,6 ile Yunanistan’da (Kasım rakamları) ve yüzde 20,5 ile İspanya’da görüldü. İşsizlik oranı Aralık ve Ocak arasında Estonya’da stabil kalırken, Litvanya, Avusturya ve Finlandiya’da 0,3 ile 0,7

puan artış gösterdi. Diğer 24 üye ülkede ise gerileme yaşandı. 28 AB ülkesinde 25 yaşın altındaki 4 milyon 434 bin genç işsiz iken, Euro Bölgesi’ndeki genç işsizlerin sayısı 3 milyon 37 bin olarak gerçekleşti. Oran bazında ise genç işsizlik oranı AB genelinde yüzde 19,7, Euro Bölgesi’nde ise yüzde 22 olarak kayıtlara geçti. Genç işsizlerin oranının en düşük olduğu ülkeler yüzde 7,1 ile Almanya, yüzde 11 ile Çek Cumhuriyeti ve yüzde

11,1 ile Danimarka oldu. Gençler arasında işsizliğin en yüksek olduğu ülkeler ise yüzde 48 ile Yunanistan, yüzde 45 ile İspanya ve yüzde 44,1 ile Hırvatistan oldu. İtalya’da da 25 yaş altı gençlerdeki işsizlik oranı yüzde 39,3 ile halen oldukça yüksek.

Bank gibi önemli bankaların olumlu yöndeki beklentilerine karşı çıkıyorlar. Mülteci göçünün ekonomiye zarar vereceğini düşünen ekonomistlerin oranı yüzde 45 olurken, sadece yüzde 23’ü ekonomiye olumlu katkısı olacağını düşünüyor. Alman ekonomi profesörlerinin yüzde 56’sı kalifiye olmayan mültecilerin eko-

nomiye kazandırılması ve ülkeye uyumu için asgari ücretin altında ücretlerle çalıştırılabileceğini savundu. Ankete katılan profesörlerin yüzde 37’si ise, asgari ücrette mültecilere ayrımcılık yapılmasına karşı çıktı. Bazı ekonomistler, böylesi bir uygulamanın mülteci ve Alman çalışanlar arasında sorunlar yaşanmasına yol açacağı uyarısında bulundular. Ülkeye gelen mültecilerin konut, sağlık ve eğitim gibi giderlerinin karşılanması için önerilerde de farklı görüşler ortaya çıktı. Ankete katılan ekonomi profesörlerine sunulan finansman seçenekleri arasında “devletin yeniden borçlanması” yüzde 45 ile ilk sırada yer aldı. “Vergilerin arttırılması” seçeneği yüzde 36, “emeklilik yaşının yükseltilmesi” yüzde

22, “sosyal devlet harcamalarının kısıtlanması” yüzde 21 ve “genel bütçe kesintileri” yüzde 16 ile sıralanan diğer mali çözüm önerileri oldu. Alman ekonomistlerin büyük kısmı mülteci ve göç politikasında Fransa ve Britanya’nın örnek alınmasını isterken, Avustralya ve Kanada gibi sadece ‘kalifiye göçmenlerin’ ülkeye alınmasından yana görüş bildirenler de çoğunlukta. Sadece geçtiğimiz yıl 475 bini aşkın iltica başvurusunun yapıldığı Almanya’da daha önce yapılan araştırmalarda, mülteci göçünün ülke ekonomisine olumlu katkılar yapacağı belirtilmişti. Alman nüfusunun giderek yaşlanması nedeniyle ülke ekonomisinin kalifiye işgücünden yoksun kalacağından endişe edenler çoğunlukta. Bu kesimler, ülkeye gelen yabancıların hızlı bir biçimde dil ve meslek eğitimlerine alınmasını ve istihdam piyasasına kazandırılması gerektiği görüşünde.

AB’de işsizlik oranı gerilemeye devam ediyor

lışma süresinin 12 saate kadar çıkarılabilmesi, -İş sözleşmesinde değişiklik yapılmasını kabul etmeyen çalışanların işten çıkarılabilmesi... Sosyalist Parti (PS) hükümeti, son yıllarda bir türlü büyümenin yakalanamadığı ekonominin yeniden canlanması ve artan işsizlik oranlarının azaltılabilmesi için istihdam amaçlı kanunlara ağırlık veriyor. Ancak henüz bunun meyveleri alınabilmiş değil.

Alman ekonomistler: Mülteci göçü ekonomiye zararlı!

Almanya’da yapılan bir ankete katılan ülkenin önde gelen ekonomi profesörleri, iş dünyasının aksine mülteci göçünün ülke ekonomisine zarar vereceğini düşünüyor. “Mültecilerin Alman ekonomisine etkisi” konulu anket çalışması, Münih’te bulunan Ekonomik Araştırmalar Enstitüsü (IFO) ile önde gelen liberal gazetelerden Frankfurter Allgemeine Zeitung (FAZ) tarafından 220 kadar ekonomi profesörüyle görüşülerek yapıldı. Ankete katılan Alman ekonomistlerin büyük bir kısmı, mültecilerin Alman ekonomisine olumsuz etkilerinin olacağını beyan ederken, iş dünyası ve Deutsche


28

Strasbourg Başkonsolosluğu yarışma duyuruları "Başkonsolosluğumuz, Strazburg DİTİB Binası salonunda 20 Mart 2016 Pazar günü 16.00-17.30 saatleri arasında 18 Mart Çanakkale Şehitlerini Anma Günü Programı düzenleyecektir. Çanakkale Şehitlerini Anma Günü'nün anlam ve önemine binaen bölgemizdeki öğrencilerimiz arasında bir Resim Yarışması tertip edilmektedir. Yarışma için gönderilen eserlerden dereceye girenlerin seçimi Başkonsolosluğumuzda oluşturulacak değerlendirme kurulu tarafından yapılacaktır.

Öğrencilerimiz; bu yarışmaya ilkokullar ve ortaokullar olmak üzere 2 kategoride katılabileceklerdir. Resimler arasından ilk üçe girenlere çeşitli hediyeler verilecek, kazanan öğrencilerin resimleri velilerinden alınacak izin mukabili web sitemiz ve Facebook sayfamızda yayınlanacaktır. Yarışma için gönderilecek resimlerin değerlendirilebilmesi için, en son 17 Mart 2016 Perşembe gününe kadar aşağıda sunulan Başkonsolosluğumuz adresine gönderilmesi gerekmektedir. Bu tarihten sonra ataşeliğimize ulaşan eserler de-

ğerlendirmeye alınmayacaktır." Adres: T. C. Strazburg Başkonsolosluğu Eğitim Ataşeliği 10, Rue Auguste Lamey 67000 Strasbourg /France İstiklal Marşımızı güzel okuma yarışması "Başkonsolosluğumuz, Strazburg DİTİB Binası salonunda 20 Mart 2016 Pazar günü 14.00-15.30 saatleri arasında 12 Mart İstiklal Marşımızın Kabulü vesilesiyle "Bir Dava Adamı Mehmet Akif ERSOY" başlıklı bir Anma Günü programı düzenleyecektir. Bu çerçevede, İstiklal Marşımızın on kıtasını şiir olarak güzel okuyan öğrencilerimiz arasında bir yarışma tertip edilecektir. Öğrencilerimiz; ilkokullar CE1-CE2, CM1-CM2, Ortaokullar 6-5. Sınıflar ile 4-

3. Sınıflar olmak üzere 4 kategoride yarışacaklardır. Her kategoriden 6 öğrenci, toplamda 24 öğrenci finale kalacaktır. Finale kalan öğrencilerin değerlendirmesi anma programı esnasında yapılacak ve her kategoriden ilk üçe girenlere çeşitli hediyeler verilecektir. Kazanan öğrencilerin resimleri velilerinden alınacak izin mukabili web sitemiz ve Facebook sayfamızda yayınlanacaktır. Yarışmaya katılacak öğrencilerin Başkonsolosluğumuz Eğitim Ataşeliğine 15 Mart 2016 tarihine kadar aşağıda belirtilen adrese e-posta ile hangi kategoriden katılacakları belirtilerek yazılı başvuru yapmaları gerekmektedir. Anılan tarihten sonraki başvurular kabul edilmeyecektir. İlgi duyan öğrencilerimize duyurulur." E-posta: strasbourgedu@gmail.com


29


30


31

T.C. Strazburg Başkonsolosluğu yetkilileri Metz’de vatandaşlarla biraraya geldi 27 Şubat 2016 Cumartesi günü Strazburg'a yaklaşık 170 km. uzaklıktaki Metz bölgesinde yaşayan vatandaşlarımızla bir araya gelerek, tanışma ve bilgilendirme toplantısı yapmak üzere, Başkonsolosumuz Sayın Özgür Çınar beraberinde, Eğitim Ataşesi Vekili Konsolos Gül Etkin ve Çalışma Ataşesi Naim Kavlak ile birlikte bir ziyaret gerçekleştirmiştir. Yaklaşık 200 vatandaşımızın katıldığı tanışma ve bilgilendirme toplantısına, Metz Okul Aile Birliği, Pont à Mousson DİTİB Derneği, UETD, Boulay Camii, DİTİB Bouzonville, Metz Milli Görüş Derneği, Bitche Vatan Camii, DİTİB Kadın Kolları Başkanlığı ve Metz Ülkü Ocakları Derneği temsilcileri ile Metz Bölgesi’nde gö-

revli öğretmenlerimiz Fecrihan Önem, Yaşar Oğuz ve Yemlihan Yavuz iştirak etmiştir. Toplantıda, eğitim, emeklilik, çalışma hayatı, dövizle askerlik ve diğer konsolosluk işlemleri hakkında güncel bilgiler sunulmuş, askerlik ve pasaport işlemlerinde yeni uygulamaya giren randevu sistemi hakkında bilgiler verilmiş ve vatandaşlarımızın soruları yanıtlanarak, karşılıklı görüş alışverişinde bulunulmuştur. Ayrıca, ortaokul ve lise öğrencilerimiz için hazırlanan yönlendirme sunumunun ardından Yüksek Mühendis Yasin Sayın, Fransa’daki üniversite sistemi hakkında öğrencilere ve velilere açıklayıcı bilgiler vermiştir. Bu vesileyle, Başkonsolosumuz Sayın

Özgür Çınar, söz konusu toplantının düzenlenmesini sağlayan başta Metz Okul Aile Birliği Başkanı Ramazan Daşdan ile

bölgedeki derneklerimize, değerli öğretmenlerimize ve toplantıya katılan tüm vatandaşlarımıza teşekkürlerini sunar.

Mustafa GÜÇLÜ / Saint Die Des Vosges Avrupa Birliği Eğitim Projeleri kapsamında birçok alanda projesi olan Bitlis ili Adilcevaz Kaymakamlığı, bu defa arıcılık mesleğinin Fransa’daki ve çevresindeki uygulamalarını inceliyor. Arıcılık mesleğinin Avrupa bölgesinde incelenmesi ve Bitlis ili Adilcevaz bölgesinde geliştirilmesi amacıyla Fransa’nın Saint Dié des Vosges şehrine çalışma ziyareti düzenleniyor. Proje kapsamında Fransa’nın bazı vilayetleri ile bitki örtüsünün benzerlik gösterdiǧi bazı bölgelerinde arıcılık faaliyetleri üzerine çalışmalar yapılacaktır. Proje kapsamında aynı zamanda arı eğitmeni olan Bitlis, Adilcevaz Kaymakamı Özer Özbek, Bitlis İl Tarım Müdürü

Vahap Şimşek, Bitlis Tarım il Müdür Yardımcısı ve İl Proje Koordinatörü arı uzmanı Muammer Akdeniz, ilçe Tarım Müdürü Selami Savaş ile diğer arı uzmanları bu inceleme gezisine katılmaktadır. Adilcevaz Kaymakamı Özer Özbek, « Adilcevaz balının daha profesyonel ellerde uluslararası alanda hak ettiği yere ulaşması açısından amacımız bu tarz uluslararası projelerle idarecilerimiz ve mesleğin içinden gelen eğitmenlerimizle farklı uygulamaları yerinde incelemek ve bölgesel kalkınmaya katkı sağlamaktır » dedi. Toplantılarda, Kaymakam Özer Özbek ve Saint Dié Belediye Başkanı David Valence arasında arıcılık konusunda bilgiler paylaşıldı. Bu görüşmeye Belediye Mec-

lis üyesi Başkan Mustafa Güçlü ve Eyüp Yiǧit eşlik ettiler.

Görüşme çok verimli geçti ve sonunda hediyeler takdim edildi.

Sélestat Türk Cemiyeti Kadın Kolları tarafından verilen kahvaltıda Sélestatlı gurbetçiler 7 Şubat 2016 pazar günü bir araya geldiler. Kadın Kolları tarafından düzenlenen ve açık büfe usulü ile yapılan kahvaltıya Cemiyet Başkanı İsmail Coşkun, Kadın Kolları Başkanı Sevim Demir Tuncay, Gençlik Kolları Başkanı Muhammed Kiraz ile Cemiyet üyeleri ve vatandaşlar yoğun ilgi gösterdiler Sélestat Türk Cemiyeti Başkanı İsmail Coşkun, Dernek olarak düzenledikleri farklı faaliyetler ile üyeler arasında birlik ve beraberliğin pekişmesini hedeflediklerini kaydetti. İsmail Coşkun, Sélestat Türk Cemiyeti'nin her alanda farklı programlarla derneği adeta gül bahçesine çevirmek istediğini ifade ederek, ''Dernekler insan-

ların gelmesiyle güzelleşir, üyelerimizin derneğimizi doldurması, hoş sohbetlerin yapılması bizim için burasının gül bahçesine dönmesidir. Bir hafta önce Hamsi Şöleni’nde biraraya geldik, şimdi Kahvaltı’da; her programımız dolu dolu geçiyor, programlarımıza katılan herkese teşekkür ediyorum'' diye konuştu. Kadın Kolları Başkanı Sevim Demir Tuncay ise ikincisini düzenledikleri Pazar Kahvaltısı’nda ilginin yoğun olmasının sevindirici olduğunu belirterek, ''Bugün vatandaşlarımızın yoğun ilgi göstermesi bizleri mutlu etti. Bir haftadır yaptığımız hazırlıklar ve yorgunluğumuzu halkımızın yoğun katılımı ile unut-

BİTLİS’İN ADİLCEVAZ İLÇESİ’NDEN ST DİE DES VOSGES ŞEHRİNDE ARICILIK PROJESİ

Sélestat'ta Pazar Kahvaltısı Keyfi

tuk ve bundan sonraki yapacağımız yeni programlar için de yoğun bir motivasyon kazandık » şeklinde konuştu.


Strasbourg’ta Çanakkale Savaşı’nı anma etkinliği 32

1915 yılında yaşanılan Çanakkale Savaşı’nın yüz birinci yıldönümünde, Strasbourg Üniversitesi Türkoloji Bölümü’nün üniversitenin Misha binasında26 Şubat 2016 tarihinde düzenlediği toplantıda, savaş çeşitli yönleriyle ele alındı. Moderatörlüğünü ve sunuculuğunu Türkoloji Bölümü Müdürü Stéphane de Tapia’nın yaptığı buluşmada, sırasıyla Doç. Dr. Zeynep Güler, Prof. Johann Strauss, Prof. Samim Akgönül, Prof. Pau Dumont ve Prof. Stéphane de Tapia söz aldılar. Strasbourg Başkonsolosu Özgür Çınar’ın da katıldığı, öğrenciler ve vatandaşlarımızın ilgi gösterdiği toplantıda, konuşmacılar şu konuları işlediler: Zeyne Güler; Bir ulusal hafıza mekânı olarak Gelibolu Yarımadası, Johann Strauss; Alman propaganda kartpostallarında Birinci Dünya Savaşı’ndaki Alman-Türk ittifakı / Alman propagandası yapan kartpostallar aracılığıyla Şark savaşı, Samim Akgönül; Çanakkkale’de kumandan Torosyan / Türk tarihçiliğinin ulusal efsanesinde müslüman olmayan subaylar, Paul Dumont; Osmanlı ordusundaki Yahudiler ve Çanakkale Savaşları zamanındaki ‘Sion ka-

tırcıları’, Stéphane de Tapia; Acaba neden Çanakkale’den geçilmek istendi? Üzücü bir muharebenin topografisi üstüne bir coğrafyacının düşünceleri. Konuşmacılar, katılımcılar tarafından ilgiyle dinlenir ve gösterilen fotoğraflar izlenirken, özellikle Zeynep Güler’in kendi doğduğu ve yaşadığı Gelibolu bölgesine ait çocukluk anıları beğeni topladı. Saat 14’ten 17.30’a dek süren toplantıda, konuşmalar tamamlandıktan sonra soru-cevap bölümüne geçildi ve burada da ilginç sorulara önemli yanıtlar verildi. Toplantı bitiminde de, tüm davetlilier, hemen yan salondaki Turquoise Müzik Topluluğu’nun verdiği konsere katıldılar. Mehmet Kaba şefiğindeki Topluluğun konserinde, günün anlamına uygun olarak, Çalın davulları çaydan aşağıya, Mızıka çalındı düğün mü sandın?, Gine de şahlanıyor Kolbaşı’nın kır atı, Çanakkale içinde vurdular beni, Kara çadır is mi tutar? Ve Çemberimde gül oya isimli par-

çalar icra edildi. Toplulukta, Mehmet Kaba’dan başka, Ragıp Ege, Marie-Annick Guillemin, Merve Salgar, Soner Ulukaya, Senan Altun, Selma Deveci, Cemal Akbulut ve Savaş Altun da yer aldı. Parçaların çevirilerini de, her zaman olduğu gibi, Daniel Rottenberg yapmıştı. Turquoise Müzik topluuğu’nun Mart ayı

açıklamada bulundu. 1/ Orient Occident, Rencontre des Cultures / Şark Garp, Kültürler buluşması 10 Mart 2016 saat 19.30’da (Salle Europe-Colmar) 2/ De la Méditerranée aux Balkans, Musique traditionnelle turque et espagnol / Akdeniz’den Balkanlar’a, Türk ve İspanyol geleneksel müzikleri

programı Bu arada, konser sonrası bilgisine başvurduğumuz Mehmet Kaba, grubun mart ayında katılacağı etkinlikler hakkında

12 Mart 2016 saat 20.30’da (Temple de Rothau-Rothau) 13 Mart 2016 saat 1700’de (MJC de Barembach-Barembach)


33

Türk siyasetçi Metin YAVUZ, Alain Juppé’yi destekliyor

Val de Marne İl Genel Meclisi Üyesi olan Türk siyasetçi Metin Yavuz, 2017 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Alain Juppé’yi destekleyeceğini açıkladı. Biz de kendisiyle bir söyleşi gerçekleştirerek, düşüncelerini sizlerle paylaşmasını istedik. Bizi kırmayıp cevap verme nezâketi gösteren Metin Yavuz’a sizler adına teşekkür ediyor, siyasal yaşantısında başarılar diliyoruz…

01/ Önce kısaca sizi tanıyabilir? 1975 senesinde Yozgat’ta dogdum ( aslen Erzurumlu’yum), ilk ve orta okulumu Yozgat’ta tamamladım ve Fransa’ya aile birleşimi yoluyla geldim. Fransa’da yeniden orta okul, sonra da lise okudum ve tercüman olmak için hem bu meslekte çalıştım hem de eğitim aldım. Serbest meslek olarak 10 sene tercümanlik yaptım, bunun 2 yılını da yeminli tercüman olarak. Sonra ailevi bir iş yerinde yönetici olarak çalıştım. 02/ Politikaya ilginiz ne zaman başladı ve nasıl gelişti? Hangi haraket / partilerde yer aldınız? Politikaya ilgim bulunduğum şehirde esnaflar derneği kurucu başkanı olduğumda Belediye Başkanı olan Alain Girard’ın ( parti socialiste) tavsiyesiyle başladı. Kendisinin partisinin üyesi olmasam da listesinde beni de görmek istediğini söyledi ve ben de kabul ettim. Ve 6 sene belediye meclis üyeliği yaptım ( ekonomi ve kalkınma komisyonu sorumlusu olarak). Sonra Valenton şehrinden bağımsız olarak belediye başkan adayı sıfatıyla 2014 seçimlerine katıldım ve 43% oy aldım (

galiba Fransa’da ilk kez bir Türk asıllı siyasetçinin ulaşabildiği güzel bir rakam diyebilirim).

03/ İl Genel Meclisi üyeliğiniz sürecini ve yaptıklarınızı biraz anlatır mısınız? 2014’te aldığım sonuç tabii ki partilerin ilgisini çekti ve 2015 İl Genel Meclisi seçimlerinde sağ ittifaklar destekli şekilde seçimi kazandım. Nisan 2015’ten itibaren İl Genel Meclisi üç şehirden sorumlu ve çevrecilik ve Avrupa konuları komisyonundan sorumlu meclis üyesi olarak devam ediyorum. 4 orta okulla ( collège) da ilgileniyorum. 04/ 2017 seçimleri için görüşleriniz ve neden Alain Juppé? Biliyorsunuz Fransa’da il genel meclisinde bulunan Türk asıllı iki kişiden birisiyim ve 2017 Başkanlık seçimlerinin ön seçimlerine birçok aday katılacak, yani her parti 22 Kasım 2016’da başkan adaylarını seçecek ve parti üyesi olması mecburiyeti olmadan her Fransız vatandaşı Cumhurbaşkanı adayını seçebilecek.. Bu sebeple ben de vatandaşımızın yerel seçimlerde etkili olduğunu tespit ettim ve artık genel seçimlerde de bizim aktif olmamız gerektiğini düşündüm. Alain Juppé’nin yanında olmak bu seçimlerde hem benim görüşüme ve Fransa’daki siyasete bakış açıma uygun, hem de halkımızın ılımlı siyaset yapan birini daha fazla benimseyeceğini düşündüm.. Çünkü hem Fransa’da yaşayan vatandaşlarımızın hem de bizim gibi siyasetle uğraşan arkadaşlarımızın artık Fransa’da aktif olmamızın hem yaşadığımız ülkeye sevgi, hem de saygı yönünden, daha da ötesi çocuklarımızın geleceğinin burada olduğunu bildiğimiz

için çok önem taşıyor. Alain Juppé gerçekten birleştirici bir devlet adamı ve özellikle Fransa’da yaşayan Türk halkının ve Türkiye ile bağı olan tüm kesimlerin bu seçimlerde hem desteğini almaya hem de arzularını dinlemeye hazır bir siyasetçi. 05/ Bu konuda Fransa’da yaşayan Türkler’den beklentileriniz nelerdir? Fransa’da yaşayan vatandaşlarımız bugüne kadar çok zorluklarla, önce çalışma ve yaşama gayretine düştü, sonra da kültürlerini yaşatmak için sosyal ve kültürel dernekler kurdu ve bu derneklerin ne kadar maddi ve manevi zorluklarla kurulduğunu biz biliyoruz... Kısacası; ekonomide, sosyal, kültürel ve yerel siyasette bu ülkeye çok şey kazandırdılar, Fransa kamuoyu bunu çok iyi biliyor. Şimdi bizim vatandaşlarımızdan isteğimiz; Fransa genelinde de söz sahibi olmaları, çünkü Fransa’daki vatandaşımız gerçekten hem örnek bir kitle hem de güçlü bir duruş sergileyen, Fransa’nın olmazsa olmaz imajıdır diyebilirim.. Halkımız aslında iki vatandaşlık lüksüne sahip; hem Türk vatandaşlığını koruya-

biliyor hem de Fransız vatandaşlığını... Yani Türkiye politikasına bakışına saygı duymamız gerekir, onu biliyoruz. Ama Fransa’da yaşadığımız için de çocuklarımızın geleceği açısından mutlaka vatandaşlık görevi olarak da Fransa’daki siyaseti de yakından takip etmemizin hem bu ülke için hem de üstüne basarak söylüyorum gelecek nesilin temellerini atmak için bizlerin vebalidir... 06/ Politikadaki gelecek hedefleriniz nelerdir? Politikada hedefim demeyeyim ama hedeflerimiz diyelim, çünkü kolektif kazancın benim için önemi şahsi hedeften daha fazla olduğunu söylemek isterim ( biraz siyasetçi deyişi gibi oldu ama gerçekten içimden böyle geliyor). 07/ Türk gençlerine siyasete atılmayı önerir misiniz? Tabii ki ama ricam ve tavsiyem basamak basamak çıkmalarıdır çünkü heyecanlı bir yol bu, aynı zamanda da o kadar yorucu ki… Metin YAVUZ / Conseiller départemental ( 01 43 99 70 94 - 06 60 72 51 34 / metinyavuzsoutinalainjupe@gmail.com)

Karlsruhe Başkonsolosluğu Noter Hizmetlerinde Randevulu Dönem Hasan BELLİKLİ / Karlsruhe

T. C. Karlsruhe Başkonsolosluğu tarafından yapılan açıklamada, Noter servisi hizmetlerinin artık randevu usulüyle yapılacağına dair bilgi verilmiştir. « Başkonsolosluğumuz tarafından verilmekte olan NOTER HİZMETİNDE 22 Şubat 2016 tarihinden itibaren randevu sistemine geçilecektir. Bu kapsamda, noter işlemleri için başvuruda bulunmak isteyen vatandaşlarımızın bu tarihten itibaren Başkonsolosluğumuza gelmeden önce https://www.konsolosluk.gov.tr/eKonsolosluk/Sayfalar/Randevu/Randevu1TCKNDurumu web sitesinden randevu almaları gerekmektedir. Vatandaşlarımızın noter işlemleriyle ilgili ön bilgiye ihtiyaç duymaları halinde Başkonsolosluğumuza (0721-9844050) no’lu telefon numarasından ulaşmaları veya e-posta (konsulat.karlsruhe@mfa.gov.tr) yoluyla Başkonsolosluğumuza soru yöneltmeleri mümkündür.

Randevu sisteminin aksamadan işletilmesini teminen her bir işlem ve başvuru sahibi için ayrı ayrı randevu alınması gerekmektedir. Ayrıca; 65 yaşındaki vatandaşlarımızın vekaletname çıkarmak istemeleri durumunda, doktordan sağlığı yerinde raporuyla birlikte gelmeleri, Alman vatandaşı olanların ise bir de Mavi Kart ve Alman kimliğini ile beraberinde getirmeleri gerekmektedir. Daha ayrıntılı bilgi için saat 14.30 ile 16.30 arası 0721 / 98 44 017 veya 018’den telefonla arayabilirsiniz. En iyi dileklerimizle, T.C. Karlsruhe Başkonsolosluğu »


Doktor Murat Çağ’ın müthiş serüveni... (8) 34

Sevgili doktorumuz Murat Çağ ile yaptığımız söyleşiye geçen ay kaldığımız yerden devam ediyoruz. (Merak edenler için not: bu uzun soluklu söyleşi, gelecek sayımızda bitecek.) “Biz doktorların amacı, hastaya en az zararı vermektir. Doktorlara çok kötü bir hak vermişler: ‘insanlara iyilik etmek için, onlara zarar verme hakkı’dır bu. Bunun yazılı bir karşılığı yoktur ve en çok da cerrahlar ile dişçiler için geçerlidir. Ama, bu zarar vermeyi en az’da tutmak bir yükümlülüktür diye düşünüyorum. Yoksa bizi sıradan bir suçludan ayıran bir şey kalmaz. Bu bağlamda bir anımı anlatayım.. Acilde nöbetçiydim, bir gün bir hasta getirdiler; adamın kalbine kocaman bir bıçak saplamışlar, adamcağız kül rengine dönmüş, çevresindeki herkes ağlıyor, üzülüyor, adam sedyedeyken toraksını açtım, ölmek üzere olan birisine zarar veriyorum yani, anestezi yapacak zaman bile yok, ölümle yaşam arasında, yapacağım her şey sadece onun iyiliğine olabilir, elimi uzatıp parmağımı bıçağın deliğine soktum ve bıçağı çıkardım. Bıçağın çıktığı deliği parmağımla tıkamasam, kan hep dışarıya fışkıracak. Kalp atmıyor, demek ki vücuda kan pompalanmıyor; yapılacak tek şey kalbi pompalamaya başlamak. Ben de, parmağım içerde, kalbi pompalamaya başladım! Bir elim içerde, hem kalbi tutuyorum (bütün kalpler elim kadardır) ve pompalıyorum, hem deliği tıkıyorum bir parmağımla, böylece ameliyata gidiyoruz. Bir arkadaşım sterilize ediyor ve ameliyata alıyoruz, sonra da parmağımın üzerinden dikiş atmaya başlıyorum! Adamın kalbini çalıştırmıştık pompalama sonucu (vücuda hem elektrik veriyor hem de akımı sağlıyorsun pompalamayla). Can kurtarma işlerinde ilk yapılan şey kalp masajıdır. Neden? Kalp kan pompalasın diye.. Bunu söyledikten sonra yine olayımıza dönelim; o hasta kurtuldu. Şunu demek istiyorum: verdiğimiz zararı düşün hastaya, anestezi bile yok. Ama, yaptığımız şey verdiğimiz zararı karşıladığı için, sorun yok. Önemli olan, hastayı ölümün sınırından geri alabilmektir... Bu değişik bir duygu veriyor insana; o zaman esasında bir doktor olarak çok güçsüz olduğunu farkediyorsun çünkü bu senin eğitiminle ilgili bir şey; eğer orada uygun eğitimi almazsan, o yaptıklarının hepsi sadece barbarlık olur. Eğer o hastayı oradan çıkarabilmeyi başarıyorsan, o senin doğaya bir katkındır. İşte bu noktada ne denli küçük olduğunu an-

lıyorsun çünkü eninde sonunda orada yaşamı veren sen değilsin, sen yalnızca yaşamın devam etmesini sağlıyorsun; bir araçsın sadece... O nedenle. böbürlenmenin veya gereksiz yere çok mutlu olmanın bir anlamı yok. Bir cerrahın ben her zaman çok mutlu olacağını düşünmüyorum. Hangi doktor olursan ol, bir insanın yaşamasına veya iyileşmesine her zaman sevinirsin; cerrahide biz bunu biraz daha direkt olarak yaşıyoruz, bunu anlatmak istedim zaten. Cerrahlar hakkında bir önyargı vardır; derler ki hemen kesip biçmek isterler... Bununla da ilgili bir anımı anlatayım size.. Bir gün Türkiye’de bir özel hastanede nöbetçiyim; hasta, karnının sağ alta tarafını tutarak geldi. Baktım, apandisit. Dedi ki ‘Emin misiniz Doktor bey?’ Bakın dedim, isterseniz laboratuar tetkikleri yaptırabiliriz, ama bu apandisit, ameliyat etmek gerekiyor. Durumunu ve ameliyatın nasıl olacağını, ameliyat sonrası başına gelebilecekleri anlattım (bu, her hastaya yapılmalıdır). Parasını sordu, ben de parasal işlerle ilgilenmediğimi, bunu görevliyle konuşması gerektiğini söyledim. Gitti, bir daha da gelmedi!... Kırk beş dakika sonra aklıma geldi, görevliye ne olduğun sordum, dedi ki ‘Hocam, ağır geldi’. Yanından yeni ayrıldığını söyleyince, gittim adamı kapıda buldum, bakın dedim, ister buruda ister devlette ama mutlaka ameliyat olmak zorundasınız. Dedi ki bana, size çok güvendim, anlattıklarınıza da inandım, size ameliyat olmak isterdim, ama bana önerdikleri fiyatı biliyor musunuz? Söylediği fiyat, benim aylık maaşım kadardı! O günden sonra, özelde bir daha çalışmadım... Bu, benim hayatımı etkileyen olaylardan bir tanesidir. Ne olursa olsun özel hastaneler kâr amacı güderler; o zaman da, bazı şeylerin abartılması, araştırmaların derinleştirilmesi gereksiz bir gösteri sanatı olmaktadır. Ben o yüzden devletle çalışmayı seviyorum. Yani, o önyargı, doktorla değil, çalışılan yerle ilgilidir... Tıp fakültelerinde doktorlara bu işin ekonomik yönünü öğretmiyorlar, sadece gidip birine yardım etmeyi öğretiyorlar... Ben mecburî hizmet yaptım; orada, insanların ne kadar cömert olduklarını da gördüm. Yaptığınız yardımın karşılığını mutlaka verirler (kimi zaman bir torba çorap, kimi zaman bir ekmek); başarı budur esasında! O insanlara yardım etmektir başarı, size bir şey ödenmesi değil... Doktorun para ölçümü yoktur, bunu bize öğretmezler ama daha sonra bir değişim

yaşarız: ya devlet ve üniversite hastanelerinde çalışmaya başlarız ya da özel sektörde. Özel’de çalışıyorsanız, üretmek zorundasınız (hastaneye para kazandırmak); devlette ise amaç yardımdır, hatta bazen devletin aleyhine para kazanılır: tek bir hastayı olan tek bir teknikle kurtarmaya çabalarsınız ve devletten para çıkabilir bu iş için. Buna öze sektörde asla izin vermezler. Fransa’da özel sektör fazla gelişmemiş olduğundan, ben burada çok mutluydum. Oysa bizim Türk hastalarımızın en çok sordukları soru özel muayenehanemizin olup olmadığıdır...” Son bölüme geçmeden, Doktor Murat Çağ’a bir hastasının yazdığı ve tesadüfen elimize geçen bir mesajı paylaşmak istiyoruz sizlerle.

Bakalım bizim gibi siz de duygulanacak mısınız?... “Hayatımın hiçbir alanında hiç bu kadar mesleğinin ciddiyetini, kutsallığını bir arada yaşayan, hastası olmamasına rağmen bu hissiyatı ona da yaşatan, du-

ruşu, konuşması, hali ruhiyesi, terbiyesi, mesleki başarısı bir arada bir insan görmedim. Bize bu güzelliği yaşattığınız için size sonsuz teşekkürler sayın Hocam. Şu zor günlerde bir kez daha bana hatırlattınız ki bu memlekettte hâlâ Yiğitler yiğidi Murat’lar varmış. Bir ölsek bin defa daha doğarız tezi hâlâ bitmemiş. Sizle

tanışmaktan gurur, şeref duydum. Tarifiniz imkâsız, sağolun var olun. Sizi yetiştiren o Annemin, Babamden ellerinden öpüyorum. (Bugün size gelip beliyle alâkalı yardımcı olduğunuz kişi). (Son bölüm gelecek sayımızda)


35

Bir müzik ve bilim tutkunu: Ragıp (EGE) Hoca… -3madı. Denizi çok severim (insan soyadının hakkını vermeli!); ancak yüzmeye spor gözüyle değil doğayla birleşme, doğayla kaynaşma etkinliği gözüyle bakarım. Okulda bulduğum vakti kemana ayırırdım.

Profesör Ragıp Ege ile yaptığmız söyleşinin geçen ayki bölümünü, Hoca’nın müzik geçmişini kurcalarken bitirmiştik! Kaldığımız yerden devam...

Hocam, siz ilkokulu nerede okudunuz? Babam’la Annem’in Ankara’ya taşınmaları sonucu, ilkokulu Ankara’da okudum. Sonra, orta okul ve liseyi İstanbul’da, Galatasaray’da okudum.

Nedim ve Şevki Bey’e olan düşkünlüğünüz de o zamanlarda mı başlıyor? Nedim’e düşkünlüğüm Divan Edebiyatı’na düşkünlüğümden kaynaklanıyor. O sıralarda eski Türkçe’yi, Osmanlıca’yı, gidrek Arapça ve Farsça’yı biraz öğrenmiş

Oraya gelmeden; en son Anneniz’in etkisinden söz ediyordunuz.. Evet, Annem’in, klasik Türk müziğini sevse de, asıl klasik Batı müziği tutkusu vardı. Bach, Mozart, Beethoven tutkunluğu ayrı bir şeydi. Keman çalmama da Annem vesile olmuştu. On yaşlarındayken, henüz mandolin çalıyordum, kendisi de keman çalan müzik öğretmeni bir aile arkadaşı, Sıtkı Bey, İstanbul’dan küçük bir keman getirdi; ona bunu Annem söylemiş. Bu, kemanın eve gelmesi, yaşamımdaki en önemli olaylardan biridir. Müziğe tutkun olduğunuzdan, bu da nereden çıktı durumu yok yani? Tabii, ama orada, psikanalitik açıdan, bir de Annem’in arzusuna cevap vermek var. “Annem için keman çalmak” gibi bir şey olduğunu sanıyorum. Dolayısıyla, hemen keman olayının içine daldım, bir çeşit tutkuyla çalışmaya başladım, Kenan Kutucuoğlu’ndan, Fethi Kopuz’dan ders alarak. Annem’le gittiğimiz konserlerde kemancı solistleri hayranlıkla ancak hiçbir zaman onlar gibi çalamayacağımı bildiğim için yakıcı bir iç sızıntısıyla dinlerdim. Daha sonra da işte İstanbul’a, Galatasaray’a gittim; orada, Çemberlitaş’taki Belediye Konservatuarı’na girdim ve iki okulu birlikte götürdüm. Galatasaray’da yatılı okuyordum. Son dersten sonra kemanımı alır, Galatasaray’dan Tünel’e koşar, oradan tünelle aşağıya inip Karaköy’den dolmuşa biner, Çemberlitaş’a soluk soluğa yetişirdim. Dönüş daha bir sıkıntılı olurdu. Akşam yemeğini kaçırmamak için acele ederdim. Ancak o sıralarda Beyazıt’ta, Aksaray’da, Şehzadebaşı’nda (otobüsün güzergâhı) sürekli yol çalışmaları olduğundan otobüs sürekli yavaşlardı. Çoğun kıl payı yetişirdim ya da yetişemezdim. Lise’de de izin verdiklerinde müzik odasında çalışıyordum; izin yoksa da teneffüslerde sınıfta çalardım, zavallı arkadaşlarım da mecburen bana ‘katlanırlardı’... Çalmasını pek sevdiğim Vivaldi’nin la minör konçertosunu duymaktan zavallılara gına gelmişti. Halâ kulaklarındadır herhalde. Okulda müzik hocamızdan özel bir destek görmedim ama

engellenmek de söz konusu değildi. Bu arada derslerinizin de çok iyi olduğunu duymuştuk? Evet; aslında tembel kafalı olduğum için çok çalışmam gerekiyordu. Genelde çalışkan olunduğu için çalışılır; ben tembel olduğum için çalışmak zorundayım! Okulda “eşek” sıfatını takmışlardı bana, “inek” demode olduğundan. Son sınıfta, mezuniyet için hazırlanan kitaptaki karikatürlerde, benim sayfamda, keman çalan bir eşek karikatürü vardır. Sonradan bu karikatür bende gurur gibi bir duygu uyandırdı. Sonradan dediğim, Georges Orwell’ın “Animal Farm” (“Hayvan Çifliği”) romanındaki eşek kahramanını tanıdıktan sonra... Sporla aranız nasıldı? Spor yapmayı severdim; koşma, futbol filan ama öyle özel bir spor tutkum ol-

olsaydım, Divan Edebiyatı’yla çok daha sağlam, authentique bir ilişki kurabilirdim. Bunu yapamamış olmak yaşamımın büyük üzüntülerinden biridir. Aklım başıma ellimden sonra geldi! Şiirleri anlayabilmek için her seferinde sözlüklere bakmak, sonradan anlamları tekrar unutmak (dilin yapısını bilmeden kelime öğrenmenin anlamsızlığı), bir zevk olan uğraşı, kimi kendi kendime sinirlenme, kızma biçimine dönüştürüyordu. Örneğin bir Bâkî’yi, bir Şeyh Gâlip’i anlayabilmek için akla karayı seçerdim. Çoğun beyitleri tam olarak anlamadan ezberlerdim. Sanıyorum anlamın ötesinde müzik çekti beni Divan Edebiyatı’nda. Bu yüzden Nedim yaşamımda bambaşka bir yer tuttu: sadeliğiyle, inceliğiyle, ten sevgisiyle, güzele, güzellere olan tutkusuyla, yaşayan, kıpırdayan, hisseden vücudun sesini duyurma kaygısıyla, kısaca müziğiyle. İznin olursa Nedim’in en

sevdiğim Şarkısının ilk dörtlüğünü aktarayım burada:

Yine oldum esîri âh bir şuh-i sitemârın Ki dilber sevmemiş bilmez belâsın âşıkı zârın Ne kâfirliklerin gördüm ben ol zülf-i si yehkârın O ebrûnun, o zâlim gamzenin, ol çeşmi mekkârın Babam’la Annem Türk dili ve edebiyatı öğrenimi almış oldukları için, evde edebiyattan, şiirden, dilden çok söz edilirdi. Kişinin öteki insana gösterdiği saygının derecesinin dil kullanımında gösterdiği titizlikle ölçülebileceği ahlâkını onlardan edindim. Bu açıdan Annem’le Babam’ın beni iyi terbiye ettiklerini düşünüyorum. Toprakları bol olsun. Pekiyi, ya Şevki Bey? Şevki Bey’in şarkılarını genç yaşlarımda duymuştum kuşkusuz. Ancak Şevki Bey’e beslediğim sevgi, geçenlerde Strasbourg’ta ağırladığımız Prof. Nevzat Atlığ’ın, 1975’lerde, korosuyla gerçekleştirdiği Şevki Bey long play’ini edinmemle başladı. O sıralar Strasbourg’a yerleşmiştim. Şevki Bey’in birbirinden güzel şarkılarını bu plaktan tekrar tekrar dinleyerek günler hatta yıllar geçirdim. Bu plâğı ezberledim. Şimdi de, Şevki Bey’in bir şarkısını içimden dışımdan söylemeden gün geçirmem. Daha önce söylediğim gibi bende klasik Türk müziğine duyarlılık çocukluğumdan beri vardı. Ama gerçekten o müziğin içine girmem, bu duyarlılığın bir tutkuya dönüşmesi bu plak sayesinde, yani Şevki Bey sayesinde oldu. Yeri gelmişken Şevki Bey ile ilgili bir “haksızlığı” kendimce düzeltmek istiyorum. Şevki Bey çoğun, ustası Hacı Arif Bey’le karşılaştırılır, “her ne kadar şarkı sanatında ustasının düzeyine erişememişse de çok yetenekli bir bestekârdır” falan gibi yorumlar yapılır. Bu bir haksızlık. Hacı Arif Bey’in değeri elbette yadsınamaz. Ancak Şevki Bey, bence, başka yerlerde konumlanır. Nedim’in duyarlılığına benzer bir duyarlılığın taşıyıcısıdır; onun şarkılarında, erişilmez bir derinlik, titreşen, acı çeken, ne yapacağını bilmeyen, bu halden, bu dayanılmaz acıdan ancak ötekinin içinde kendini unutarak, öteki vücutta eriyerek kurtulabileceği umudunu besleyen bilincin düşüncesini duyarız. Güzele, sevgiliye, bu denli ince, derin, dikkatli, saygılı bir sevgiyle seslenen bir varlık, içinde çok yüce düşünceler barındıran varlıktır. Şevki Bey bence böyle bir varlıktır. 31 yaşında ölmüştür. (Devamı gelecek sayıda)


36


VAY ADAM

Markete beraber girdik tesadüf. İri yarı biriydi. Bi türlü sollayıp geçemedim… **** **** Manav reyonuna takıldı ilkin. Patates-domates falan hep pahalı. -''Vay anasını'' dedi bana bakıp. Anladım. Kaşımla gözümle onayladım… **** **** Kuruyemiş almaya kalkıştı sonra. Antep fıstık. Badem. Fındık. Alınacak gibi diğil. -''Vay be'' dedi kafasını bana döndürüp. Sorma abi der gibi acı acı gülümsedim… **** **** Şarküteriye geçtik beraberce. Ula bi peçete almaya gelmişim, hepitopu 2 liralık alışveriş işte benimkisi. Daracık market, geçemiyorum abiyi bi türlü!! Eski kaşar 44 bin. Ezine peynir 30 bin. Pastırma 60 bin. Sucuk 36 bin. -''Vay canına'' dedi. Bi gözü bende.

Ahhh güzel abim ah anlamında dudak büküp başımı öne eğdim… **** **** Bi teneke sıvı yağ aldı. 20'lik olsa gerek. Döndük bebe reyonuna. Çocuk bezi alıp arabaya koydu. Eşlik ediyorum resmen. Sanki bi evin iki adamı alışverişe çıkmışız!! Göz göze geldiğimizde, çocuk bezinin doğrusunu aldın helal olsun sana abi dercesine gülümsedim. Ne de olsa serde eski süpermarketçilik var. -''Vay babaan gemüğü'' dedi, bebe kolonyası etiketlerine bakarken. Bu yaştan sonra baba olursan, olacağın budur der gibiydi sesi. Kendine kızmıştı Aynı damdan düşmüş biri olarak derhal anladım ve minik bi baş hareketiyle hak verdim… **** **** Bu arada peçetemi almıştım. Kasaya da ulaştık beraberce. Aldığı 2 parça şey 72 tl tutmuştu. Şaşırdı. -''Neyyyyy'' dedi kısaca. Yemin ediyorum ben de şaşakaldım, 2

parça yahu, yakinen şahidim. Döndü bana; -''Vay ebesinin örekesi''. Üzgünüm. Haklıydı. Noolacak bu memleketin hali anlamına gelen bi mimikle derin bi suskunluğa büründüm… **** **** Çıktım, ciğer almaya girdim başka bi dükkana. Her gün 8-10 porsiyon alırım ayıptır söylemesi. Zam gelmiş, kızdım; -''Vay şeyini şey edeyim ben bu fiyatların''!!! **** **** Dönüşte, dolmuşa binerken gördüm deminki abiyi. Yanına gidip diyecektim; -''Abi, ciğere de zam gelmiş be, vay ki ne vay''!!

37

Gürsel EKMEKCİ

MİZAH YAZISI

Yetişemedim malesef. Bindi dolmuşa, oturdu yerine. Aksilik, dolmuş ücretlerine de yeni zam geldiydi şehrimizde. Parayı verirken sinirlendi abi. Gördüm.

Dudak hareketlerinden anladığım kadarıyla okkalı bi küfür çıktı ağzından; -''Vay gelmişini geçmişini''!!!!

‘Haydi, Türkçe Konuş Benimle’

Milli Eğitim Bakanlığı himayesinde Berlin Büyükelçiliği Eğitim Müşavirliği ile Karlsruhe Başkonsolosluğu Eğitim Ataşeliği koordinasyonunda başlatılan ‘Haydi, Türkçe Konuş Benimle’ kampanya tanıtımı için Ettlingen, Baden Baden, Singen ve Blumberg şehirlerine yaptığı ziyaretlerde 10 Türk Okul Aile Birliği Başkan ve Yönetim Kurulu Üyeleri ile öğretmen, öğrenci ve velilerle birebir istişarelerde bulunan Karlsruhe Başkonsolosluğu Eğitim Ataşesi Gürkan Avcı, ileriye dönük yeni projeler için talep ve ihtiyaç planlaması yapmaya başladıklarını söyledi. Genel Koordinatör Öğretmen Kazım Yılmaz’ın eşlik ettiği gezi ve ziyaretlerde yaptığı konuşmalarda “En Güzel Miras, Nitelikli Bir Diplomadır” vurgusunu defaten dile getiren

Gürkan Avcı, çok faydalı ve verimli bulduğunu ifade ettiği görüşmeler perspektifinde Eyalet genelinde yürüttükleri çalışmalarına son hızla devam edeceklerini söyledi. Ettlingen Okul Alie Birliği Başkanı Avni Koçak, Ettlingen Belediye Başkanı Thomas Fedrow, Eyalet Milletvekili Christine Neumann, Karlsruhe koordinatör öğretmeni Ahmet Özkan, Ettlingen DİTİB Camii başkanı Hayri Güney, Türkçe dersi öğretmenleri ve Ettlingen OAB yönetimi ila üyelerinin katıldığı dostluk, dayanışma ve işbirliği temalı kahvaltılı toplantıda ileriye yönelik plan ve temenniler konuşuldu. Ardından, Baden Baden Okul Aile Birliği Başkanı Kemal Demirel’in davetiyle düzen-

lenen ve Türk Okul Aile Birlikleri Federasyonu Yönetim Kurulu Üyeleri Yüksel Demirel, Ercan Açıkkol, Mahmut Pervaneli ve DİTİB Baden Eyalet Birliği başkanı Cihan Şavran ve Türk Okul Aile Birliği Yönetim Kurulu Üyeleri ile veli, öğrenci, gençlerin iştirak ettiği tanışma, istişare ve proje planlama temalı kahvaltıda ileriye yönelik projeksiyonlar konuşuldu. Keyfiyetli bir tanıtım ve sunumla başlayan toplantıda ileriye yönelik heyecan verici projelere şimdiden start verildi. Akabinde, Güney Baden Okul Aile Birlikleri başkanları, eğitim gönüllüleri, Türkçe dersi öğretmenleri ile biraraya gelindi. Singen Okul Aile Birliği’ne ait binada yapılan toplantıda, Singen Koordinatör Öğretmeni Seyfi Irmak, Radolfzell OAB başkanı Mehmet Aktaş, Konstanz OAB’den Özlem Çağlar, Tuttlingen OAB Mustafa Aday, Donaueschingen OAB başkanı Mehmet Ak, Schramberg OAB başkanı İbrahim Özbelek, Blumberg OAB başkanı Serkan Yayla ve Singen OAB yönetim kurulu, başkan Suat Şen, başkan yardımcısı Fatma Kanık, Recep Özkan, Metin Uğurlu hazır bulundu. Singen Koordinatör Öğretmeni Seyfi Irmak’ın bölge ile ilgili yaptığı bilgilendirme sunumunun ardından Eğitim Ataşesi Gürkan Avcı, yaptığı konuşmada; nitelikli ve dona-

nımlı eğitim almış bir birey olarak, mutluluğunuzu sadece iş dünyası ve para kazanma süreçlerinde değil, aynı zamanda aile yaşamamızda, özel ilişkilerimizde, kendi iç dünyamızda da sağlıklı, saygın, istikrarlı ve barışık bir yaşam sürdürülebilirliği ile alakalı değerlendirmelerini paylaştı. Singen OAB başkanı Suat Şen’in Karlsruhe Eğitim Ataşesi Gürkan Avcı’ya başarılı çalışmaları ve ziyaretinden dolayı plaket takdim ettiği toplantıda velilerimizce getirilen ev yapımı ikramlar sunuldu. Türkçe ve Türk Kültürü derslerinin bölgedeki mevcut durumu ve ileriye yönelik hedeflerin konuşulduğu toplantıda, ‘Türkçe derslerinin seçmeli ders haline getirilmesi hususunda fikiralışverişlerinde bulunuldu. Toplantıda ayrıca Türkçe, Türk Kültürü derslerine katılan öğrenci sayılarının artırılması ile derslerin kalitesinin yükseltilmesi konuları ayrıntılı olarak istişare edildi, planlamalar yapıldı. Daha sonra, Blumberg Okul Aile Birliği başkanı Serkan Yayla ve bölge öğretmeni Pınar Potuk nezaretinde Werkreal okulundaki bölgenin tek Türkçe Sınıfı ziyaret edilerek, sınıf içerisindeki Türk bayrağı, Mustafa Kemal Atatürk posteri, Türkiye haritası ve bayraklı çocuklar resmi ile adeta bir Türkiye havası verilen atmosferde rol model alınması kabilinden tetkik ve incelemelerde bulunuldu. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlama programının daha etkin ve zengin bir programla hayata geçirilmesi hususlarında görüş alışverişleri yapıldı. (T.C. Karlsruhe Başkonsolosluğu Eğitim Ataşeliği / Rintheimerstr.8276131 Karlsruhe /

Tel.: 0721/856128 Fax: 0721/858963/ 88


38

KARLSRUHE HABERLERİ ...

MÜHLACKER’DE VATANDAŞLARIMIZLA BİRARAYA GELDİK

Pforzheim Bölge Koordinatör Öğretmeni Gaye Demirbaş tarafından Mühlacker’de organize edilen kahvaltılı tanışma, istişare ve planlama temalı toplantıya Ataşelik Büro Memuru Mehmet Güzel ile birlikte iştirak eden Karlsruhe Başkonsolosluğu Eğitim Ataşesi Gürkan Avcı; Mühlacker Türk Okul Aile Birliği Başkanı Çiğdem Bender ve yönetim kurulu üyeleri ile velilere, öğrencilere, bölge öğretmenleri Nevin Öztoprak ve Numan Polat’a ve yine Rehber Öğretmen Ebru Başaraner’e teşekkür ederek başladığı konuşmasında şunları söyledi; TÜRKLERİN VARLIĞI TÜRKÇENİN VARLIĞINA ENDEKSLİDİR Almanya’da kimi kesimler tarafından Türkçe – Türk Kültürü öğretmenlerine artık ihtiyaç kalmadığına dönük bir algı oluşturulmaya çalışılmaktadır. Aksine, Almanya’da yahut herhangi bir başka ülkede olsun; Türklerin varlığı, Türkçenin varlığına endekslidir. Buna dayalı olarak; Türkçenin varlığı da buradaki Türkçe – Türk Kültürü öğretmenlerinin varlığına endekslidir. Bunu böyle bilmek gerekiyor. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin siz değerli vatandaş ve soydaşlarımıza hizmet etmek için, dilimizi, kültürümüzü ve medeniyet değerlerimizi talim ve tedris ettirmek için gönderdiği Türkçe – Türk Kültürü öğretmenlerinden olabildiğince istifade ediniz. Türkçeyi öğretmenlerimiz maharetiyle daha kaliteli, dil bilgisi temelli, sistemik ve verimli bir şekilde ancak öğrenebilir çocuklarımız. HİÇBİR OKULUMUZDA TÜRKÇE – TÜRK KÜLTÜRÜ DERSİ BOŞ GEÇMEMEKTEDİR Türkçeyi ve Türk Kültürünü başta çocuk ve gençlerimiz olmak üzere Almanya’da sayıları 3 milyonu aşan insanımıza öğretmek demek sizlerin Almancayı daha sağlıklı ve nitelikli bir şekilde öğrenmenize en büyük katkıda bulunmaktır aynı zamanda. Bu itibarla iyi Almanca bilmek ve konuşmak için öncelikle iyi Türkçe bilmek ve konuşmak gerekiyor. Bu nedenle herkesin çocuklarını Türkçe ve Türk Kültürü derslerine göndermesinin hayati önemini bir kez daha vurgulamak istiyorum. Karlsruhe Başkonsolosluğu Eğitim Ataşeliği olarak şükürle ve gururla ifade etmekteyim ki bugün itibariyle eyaletimizde aldığımız tedbir ve takviyeler maharetiyle Türkçe öğretmeni eksiğimiz bulunmamakta ve Türkçe – Türk Kültürü derslerine yönelik hiçbir talep karşılıksız kalmamaktadır. Hiçbir okulumuzda Türkçe – Türk Kültürü dersi boş geçmemektedir.

KONFERANSLARIMIZA VATANDAŞLARIIZDAN BÜYÜK

İLGİ VE KATILIM VAR

Eğitim Ataşeliğimizin başlattığı “Haydi, Türkçe Konuş Benimle!” kampanya programı kapsamında toplam 20 konu başlığı altında sürdürülen konferanslar devam ediyor. Bu bağlamda “Ailede Din Eğitimi” konulu konferansımızda vatandaşlarımızdan büyük ilgi ve teveccüh görüyor. Philippsburg, Filderstadt ve Singen şehirleri başta olmak üzere toplam 11 konferansa ulaşan organizasyonumuz DİTİP derneklerinin de desteğiyle uzman eğitimci Atilla Kutlu’nun sunumlarıyla katılımcılar tarafından büyük beğeni topladı. Kutlu, konferansta yaptığı konuşmalarda; din eğitiminde olmazsa olmaz prensipleri belirttikten sonra, anne karnındaki süreçten-bebeklik dönemine, okul öncesi-okul sonrası dönemi ve son olarak da ergenlik çağındaki çocuklarımıza kadar nasıl din eğitimini vermemiz gerektiği konusunda çarpıcı ve pedagojik tespitlerle katılımcıları bilgilendirdi. Din eğitiminde bebeklikten-ergenliğe kadar yapılması gerekli özgün yöntem ve teknikler sundu. Katılımcılar, din eğitimini sağlam bir gelecek için çocuklarımıza vermenin önemini belirtirken, bugünün çocuklarına bugünün diliyle hitap etmek gerekliliğini vurguladılar. 7 yaşına kadar yüzlerce çizgi film seyreden, internette parmaklarıyla konuşan günümüz nesli, bizim soramadığımız soruları soruyorlar, bu sorulara cevap vermek lazım. Hocamızın verdiği bu konferans çok faydalı oldu, bizlere yeni bir din dili kullanmamız gerekliliğini öğretti, bu sebeple bu gibi etkinliklerin Eğitim ve Din Ataşeliğimiz öncülüğünde devamını temenni ediyoruz dediler. Özelde de bu konferans için Eğitim Ataşeliğine böyle bir konferansı “Haydi, Türkçe Konuş Benimle!” kampanya programı kapsamına aldıkları için teşekkür ettiler.

Mannhem’da Türkçe ve Türk Kültüründe Atağa Geçtik!

Mannheim Türk Okul Aile Birliği (TOAB) Derneğinin davetiyle tanışma ve istişare toplantısına katılan Karlsruhe Başkonsolosluğu Eğitim Ataşesi Gürkan Avcı, ‘Haydi, Türkçe Konuş Benimle!’ adlı dil ve kültür kampanyasını tanıttıktan sonra Almanya’daki Türkçe ve Türk Kültürü derslerinin geleceğiyle ilgili tespit ve önerilerini anlattı. Mannheim TOAB Başkanı Esin Özkan’ın açılış konuşması yaptığı yemekli toplantıda; Yönetim Kurulu Üyeleri, Lale Mahr, İbrahim Öz, İsmail Demirer, Elvan Kahraman, Cafer Öz, Münevver Çeviker, Nizamettin Ayar, Derviş Kahraman ile eski TOAB Başkanı Zeki Polat ile Ümit Arabacı, Meliha Erdoğan ve Mannheim DİTİP Camii Başkanı Bilal Dönmez, Mehmet Ali Şen, Hürriyet Kolçak ila

Genel Koordinatör Öğretmen Kazım Yılmaz, Mannheim Bölge Başkanı Öğretmeni Oğuz Yücel, Türkçe Öğretmeni Zeliha Çelme, Folklor Öğretmeni Reyhan Topal hazır bulundu. MANNHEİM’DA TİYATRO, FOLKLOR, BAĞLAMA VE NEY KURSU ‘Haydi, Türkçe Konuş Benimle!” kampanyası çerçevesinde Mannheim bölgesinde Tiyatro, Folklor, Bağlama ve Ney kursunun açılması yönünde projeksiyonların konuşulduğu toplantıda ayrıca hafta içi Türkçe – Türk Kültürü derslerine katılamayan Türk çocukları için hafta sonu “Türkçe Kursu” açılmasına karar verildi. MANNHEİM’DA TÜRKÇE KURSU VE ETÜT MERKEZİ AÇILACAK Türk çocuklarının Türkçe – Türk Kültürü derslerindeki başarıları kadar diğer okul derslerindeki başarılarını da önemsediklerini bu itibarla eyaletteki 4. Etüt Merkezi – Dershaneyi Mannheim’da açmayı planladıklarını söyleyen Karlsruhe Başkonsolosluğu Eğitim Ataşesi Gürkan Avcı, şunları kaydetti; Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak çocuklarımıza ve vatandaşlarımıza sahip çıkmaya, onların her alanda en başarılı ve faydalı bireyler olmalarına desteklerimizi artırarak devam edeceğiz. Vatandaş ve soydaşlarımızkendilerine ve devletine güvensinler. Bizler, size hizmet etmek ve sizlere sahip çıkmak için buradayız. TÜRKÇENİN DEĞER VE İMAJI YÜKSELTİLMELİ Bu bağlamda yaşanan tüm sorunların önüne geçmek için Türkçe en azından seçmeli ders olarak yaygınlaştırılmalı ve etnikleştirmenin önüne geçilmelidir. Türkçe okul müfredatının bir parçası haline gelirse ve Hristiyanlık din dersinin ikamesi olmaktan kurtulursa bu süreç öğrenci ve veliler için yük olmaktan da çıkmış olur. Pedagojik ve sosyolojik faydası açısından yalnızca pragmatist bir adım olarak dahi Türkçenin değer ve imajı yükseltilmeli, Türkçe dersine not verilmeli ve sertifika ile pekiştirilmelidir. Bu Türk ve Alman toplumunun başta entegrasyo-

nuna büyük faydalar sağlayacağı gibi köklü Türk – Alman dostluğunu pekiştiren özel bir nişanesi olacaktır. Yapılan konuşmaların ardından Mannheim Türk Sanat Müziği ekibinin düzenlediği fasıl programı dinlendi.

Başarılı Öğrencilerimizle Gurur Duyuyoruz!

Türkiye Berlin Büyükelçisi Hüseyin Avni Karslıoğlu’nun, Almanya'daki Türk toplumunun eğitim konusuna dikkatlerini çekmek gayesiyle bütün eyaletlerde başlattığı, liseyi en iyi not ortalamasıyla bitiren başarılı Türk öğrencilerini teşvik etme bağlamında gelenekselleştirdiği ödül töreni uygulaması Karlsruhe Başkonsolosluğu Eğitim Ataşeliği tarafından konsolosluk toplantı salonunda düzenlendi. Karlsruhe Başkonsolosu Cem Örnekol ve Karlsruhe Başkonsolosluğu Eğitim Ataşesi Gürkan Avcı’nın katılımıyla düzenlenen ödül töreninde; liseyi 1,3 not ortalaması ile bitiren ve hâlihazırda


KARLSRUHE HABERLERİ...

39

Heidelberg Üniversitesi Hukuk Fakültesinde okuyan Melih Beker ile liseyi 1,6 not ortalamasıyla tamamlayan ve hâlihazırda Hannover Üniversitesinde Tasarım Mühendisliği okuyan Asya Erge’ye sertifikaları ve ve tablet bilgisayardan oluşan hediyeleri verildi. Karlsruhe Başkonsolosluğu Eğitim Ataşeliği görev bölgesinde 2014-2015 öğretim yılında yüksek dereceyle liseden mezun olan Melih Beker ve Asya Erge’nin aile biriylerinin de katıldığı resmi ödül töreninde konuşma yapan Başkonsolos Cem Örnekol şunları söyledi; Öğrencilerimizin başarılarından gurur duydum. Melih ve Asya örneğinde olduğu gibi başarılı gençlerimizin diğer Türk gençlerine de güzel bir örnek oluşturduğunu düşünüyorum. Hem Melih ve Asya’ya hem de siz değerli aileleri de tebrik ediyorum. Muhtemelen karşınıza türlü türlü engeller çıkmış olabilir. Önemli olan o engelleri aşabilmektir. Biz Başkonsolosluk olarak önlerine gelebilecek engelleri aşmanızda yardımcı olmak istiyoruz. Eğitimden sonra iş hayatınıza atılsanız bile eğitim bitmeyecek eğitimin yaşı yok. Bizler sizin gibi başarılı gençleri yabancı bir ülkede görmekten çok mutlu oluyoruz. Berlin Büyükelçiliği tarafından gelenekselleştirilen resmi ödül töreni uygulamasının, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yurtdışında yaşayan vatandaşlarına ve buradaki gençlerin eğitimine ne kadar ehemmiyet verdiğinin ciddi bir göstergesi olduğunu ve bu itibarla ödül alan öğrenci ve ailelerine yönelik tebrik, takdir ve teşekkürlerini sunarak konuşmasına başlayan Karlsruhe Başkonsolosluğu Eğitim Ataşesi Gürkan Avcı, ise şunları kaydetti; Almanya’daki başarılı öğrencilerimizin başta Türk toplumu olmak üzere tüm kamuoyu nezdinde tebrik temalı takdimlerinin yapıldığı böylesi ödül törenlerini çokça faydalı bulduğumu belirtmek isterim. Bizlerde Başkonsolosluk olarak buradaki Türk öğrencilerin başarılarının daha da artması ve çocuklarımızın en iyi okullarda okuması için gayret ve mihmandarlık sarfediyoruz. Türk çocuklarının hem Türkçe ve Türk Kültürü derslerindeki başarılarını hem de genel eğitimdeki başarılarını artırmak için ‘Destek Kursları ve Etüt Merkezleri’ açmaya başladık. Dil,

Kültür ve Sanat alanlarında birçok kurs, konferans, sempozyum ve yarışmalar tertip ettik. Amacımız ileride Türkiye ve Almanya arasında her sektör ve alanda dostluk ve işbirliği köprüsü vazifesi görecek siz gençlerimizin en nitelikli okullarda okuması ve en keyfiyetli meslekleri ifa etmesine hizmet etmektir. Hem Türk hem Alman toplumu için maksimum fayda ve hizmet üreten en üst segment iş ve meslekleri icra eden insanlar olmanızdır. Bugün olduğu gibi eğitim hayatınızın her boyut ve aşamasında sizing için varız. Size destek ve moral vermek asli vazifemizdir. MELİH DİPLOMAT, ASYA TASARIMCI OLMAK İSTİYOR… Başkonsolosluk toplantı salonunda düzenlenen resmi ödül töreninde, ödül alan öğrencilerimizden Asya Erge, ileriye yönelik hayalleri bağlamında film setlerinin düzenlenmesinden kıyafetlere kadar tasarımcılık yapmak istediğini ifade ederken, Melih Beker ise ileride diplomat olmak istediğini kaydetti. Ödül törenine iştirak eden aile bireyleri ve diğer katılımcılara sunulan ikramlar eşliğinde yapılan tanışma ve sohbet konuşmalarının ardından hatıra fotoğrafları çekildi ve her iki öğrenciyede başarılı bir eğitim hayatı dilekleriyle birlikte yolcu edildi.

‘Pasta ve Kurabiye Kursu’na Yoğun İlgi!

Milli Eğitim Bakanlığı himayesinde Berlin Büyükelçiliği Eğitim Müşavirliği ile Karlsruhe Başkonsolosluğu Eğitim Ataşeliği koordinasyonunda başlatılan ‘Haydi, Türkçe Konuş Benimle!’ kampanyasının tanıtım, toplantı, ziyaret ve açılışları büyük bir heyecanla, hızla devam ediyor. Tüm dünyada büyük ilgi gören Türk pasta, şeker hamuru ve tatlı sanatını Almanya’daki kadın ve genç kızlarımıza öğretmek için Karlsruhe Başkonsolosluğu Eğitim Ataşeliği tarafından açılan “Pasta ve Şekerleme Kursu” Karlsruhe Eğitim Ataşesi Gürkan Avcı tarafından Karlsruhe DİTİB Merkez Camii’ndeki seminer sınıfında açıldı. Eyalet genelinde şimdilik 3 şehirde açılan ‘Pasta ve Şekerleme Kursu’na Karlsruhe’li kadın ve gençlerden yoğun ilgi oldu. Karlsruhe Başkonsolosluğu Eğitim

Ataşesi Gürkan Avcı’nın katılımıyla gerçekleşen açılış töreninde DİTİB din görevlisi Hüseyin Sözen, koordinatör öğretmen Kazım Yılmaz’da hazır bulundu. Karlsruhe Başkonsolosluğu Eğitim Ataşeliği tarafından atanan pasta ve şekerleme kursu öğretmenleri Songül Evli ile Öznur Çubukçu tarafından verilen kurslar 8 hafta sürecek ve akabinde başarılı katılımcılara resmi kurs tamamlama sertifikaları takdim edilecek. KURSİYERLERE ÇOCUKLARINIZI TÜRKÇE DERSİNE GÖNDERİN RİCASI Kursiyerlerle yapılan tanışma merasiminin ardından katılımcılara çocuklarını Türkçe – Türk Kültürü derslerine göndermelerini hususiyetle isteyen Karlsruhe Başkonsolosluğu Eğitim Ataşesi Gürkan Avcı katılımcılara hitaben yaptığı açılış konuşmasında ”Ataşelik olarak açtığımız tüm kurslarda Türkçe konuşmak genel bir kuraldır. Kurslarımıza Almanlardan ve diğer milletlerden de gösterilen teveccühü entegrasyon adına memnuniyetle gözlemliyorum. Anneler ne kadar bilinçli olursa çocuklarımızda o denli güçlü olur. Çocuklarımız istiyoruz ki Almanya’nın geleceğine katkıta bulunsun, söz sahibi olsun, derin kökleri bulunan Türk – Alman dostluğunun en güçlü köprüleri olsun” dedi. AİLE BÜTÇESİNE KATKI Açılan kurs maharetiyle profesyonel anlamda pasta ve kurabiye yapımını öğrenen kadınlar yaptıkları ürünleri sipariş sistemiyle satarak aile bütçesine ek katkıda da bulunmuş olacaklar.

Kadınlarımız, ‘Türk Kültüründe Kına ve Cilt Bakımı Kursu’ Sertifikalarını Aldı!

Milli Eğitim Bakanlığı himayesinde Almanya’da Baden eyaletinde başlatılan ‘Haydi, Türkçe Konuş Benimle!’ isimli kampanya genç, yaşlı, çocuk, kadın, erkek her kesimden yoğun ilgi ve takdir görmeye devam ediyor! Karlsruhe Başkonsolosluğu Eğitim Ataşeliği nezaretinde Berlin Büyükelçiliği Eğitim Müşavirliği ile koordineli olarak yürütülen ‘Haydi, Türkçe Konuş Benimle!’ kampanyası 22 konu başlığı altında verilen konferanslar, 20 alanda açılan kurslar ve 7 adet ödüllü yarışma ile Baden eyaletinin eğitim, kültür ve sanat hayatına ve Türk toplumunun yaşam kalitesine katkıda bulunuyor. 16 KATILIMCIYA SERTİFİKALARINI VERDİK Kampanya dâhilinde Karlsruhe’de Durlach semtinde açılan ‘Türk Kültüründe Kına ve Cilt Bakımı Kursu’na 6 hafta boyunca devam eden 16 katılımcıya sertifikaları Karlsruhe Başkonsolosluğu Eğitim

Ataşesi Gürkan Avcı tarafından verildi. Genel Koordinatör Öğretmen Kazım Yılmaz ve Ataşelik personeli Mehmet Güzel’in de hazır bulunduğu sertifika töreninde ‘Türk Kültüründe Kına ve Cilt Bakımı Kursu’ öğretmeni Gülden Ekşi’ye başarılı çalışmasından dolayı takdir belgesi veren Eğitim Ataşesi Gürkan Avcı, şunları söyledi; Almanya’da kadınlarımıza, annelerimize Türkçe, Türk Kültür ve Sanatının en güzel örneklerini sunarak hayatın proaktif ortağı haline getirmek istiyoruz. Açtığımız kurslarda konuşma dili olarak kesinlikle Türkçe kullanıyoruz. Kursa devam eden katılımcıların çocuklarını Türkçe – Türk Kültürü derslerine göndermelerini özellikle istirham ediyoruz. Türk toplumunun bu tür vesilelerle birbiriyle tanışmasını, kaynaşmasını istiyoruz. Almanya’da da birlik ve beraberlik içinde daha güçlü kalarak, sorunlarımızı daha kolayca çözebileceğimizi ifade etmek istiyoruz. Başta çocuk, genç ve kadınlarımız olmak üzere vatandaşlarımızın hem Türkçe hem de Türk Kültürü bağlamında daha donanımlı ve bilgili olmalarını sağlamaya çalışıyoruz. KINA VE CİLT BAKIMI KÜLTÜRÜMÜZÜN KÖKLERİ Türk-İslam geleneğinde; hem sağlık, hem güzellik, hem de takdim ortamları açıdan özel bir yeri olan ve kına ve cilt bakım kültürü, inanç sistemimizde adanmış olmayı da ifade eder aslında. Vatana kurban olsun, diye asker adayına; Allah’a kurban olsun, diye kurbanlık koçlara; eşine kurban olsun, diye gelinlere kına yakılması bundandır ve Türk milletine özgü çok özel bir kültürdür. Anadolu’da pek yaygın olan kına yakma geleneği; kuzey steplerinde yaşayan Türklerden, güneydeki Suriye – Irak Türklerinin geleneklerinde dahi vardır. Kadınlarımızın cilt bakımı konusundaki pratikleri de bu geleneğe münhasıran aynı kabildendir. İnşallah bundan sonrada kadınlarımıza dil, kültür ve sanatımızın en mutena örneklerini bu tür kurslar maharetiyle sunmaya ve öğretmeye devam edeceğiz. Baden eyaletinde sürdürülen kampanya ve bu kabilde düzenlenen kurs ve konferanslara yönelik büyük memnuniyet duyduklarını ifade eden ‘Türk Kültüründe Kına ve Cilt Bakımı Kursu’ öğretmeni Gülden Ekşi, ” Karlsruhe Eğitim Ataşesi Gürkan Avcı’ya katkı ve çalışmalarından ötürü teşekkür ederek, “16 öğrencim adına Karlsruhe Başkonsolosluğu Eğitim Ataşeliğine teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Yapılan çalışmalar çok güzel. Kendimizi geliştirmemiz, dil ve kültür ihtiyaçlarımızın tedariki anlamında çok nitelikli fırsatlar sunan ‘Haydi, Türkçe Konuş Benimle!’ adlı kampanyaya emeği geçen herkese müteşekkiriz” diyerek sözlerine son verdi.


40


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.