Objektif 109

Page 1

Şubat / Février 2016 No: 109

Herkese eşit mesafede...

Askerlik Yasası kabul edildi Psikolog Üstündağ’dan

« Askerlik Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 6661 Sayılı Kanun », 27 Ocak 2016 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi ve dövizle askerlik ücreti yasadaki şartları sağlayan yükümlüler için 6.000 Avro’dan 1.000 Avro’ya düştü. S.24

Can Dündar ve Erdem Gül’le Odyssée’de dayanışma

Strasbourg’un eski ve ünlü sineması Odyssée’de, Sinema’nın Müdürü Faruk Günaltay ile Strasbourg Belediyesi tarafından, 29 Ocak 2016 tarihinde, Türkiye’de tutuklu bulunan gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül için bir dayanışma gecesi düzenlendi. S.31

anlamlı seminer

Kehl’deki Avrupa Psikoloji Merkezi’nin yöneticisi Psikolog Erdinç Üstündağ, 27 Ocak 2016 tarihinde, Kehl’in Belediye salonunda « Kadına Şiddete Dur ve Mutlu İletişim » ismiyle bir seminer verdi. Seminere, başta milletvekilleri olmak üzere, nitelikli bir katılımcı ilgisi vardı... S.32

Emre Çam CHP Parti Meclisi’nde

Strasbourg Üniversitesi’nde hukuk öğrenimini sürdürmekte olan, aynı zamanda da CHP Strasbourg Birliği Yönetim Kurulu üyesi (Sekreter) Emre Çam, son Kurultay’da CHP’nin Parti Meclisi’ne (PM) seçilme başarısı gösterdi... S.39

KISA KISA... KISA KISA... Doktor Murat Çağ köşe yazılarına başladı.........................S.38

14 Şubat Sevgililer Günü Her şeyin başının sevgi olduğu düşüncesinde olanlar için, 14 Şubat Sevgililer Günü kutlu olsun… Gençlerin kaleminden bu özel güne ilişkin yazılanlar gazetemizde….. S.7

Ragıp Ege söyleşisini kaçırmayınız!...................................S.36

Turquoise Grubu Çanakkale Savaşı etkinliğinde..................S.6

Eğitim Ataşeliği duyurusu....................................................S.37 Diamond Meubles Sarreguemines’de açıldı.......................S.13 Karlsruhe haberleri.............................................................S.37

Tel: +336 81 48 55 39

info@objektifgazete.fr




4

YAZIYORUM ALİ BAŞARAN Eğitimci - Yazar alibasaran@voila.fr

SEVGİLİMİZ, EŞİMİZ, KADINIMIZ!

Sevgilim, canım, kadınım, Bir tanem, gülüm, kızım, Yaratıcım, ciğerparem, anam, Eşimin annesi, çocuklarımın ninesi, kayınvalidem, Kızım, kadınım, sevgilim, anam sizleri yazmak, sizlere olan sevgimden, aşkımdan, hayranlığımdan bahsetmek isterdim. Sizler, kadınlar, insanlık topluluğunun sessiz çoğunluğu, yumuşak kalplileri, duyarlı insanları, bu dünyayı sizlere teslim edebilsek yaratıcı elleriniz, sevgi dolu yüreğinizle nasıl da yaşanır hale getirirsiniz. Ne savaş, ne katliam olur, ne de erkekleri hor görürdünüz onların sizi gördüğü, hatta aşağıladığı gibi. Son dönemlerde neler okuyorum sizlere ilişkin? “Devlet adamları”ndan, “din adam”larına kadar neler diyorlar sizlere ilişkin. Yüreğimde acılar dolu isyan bayrakları. Sizleri kendi “erkeklik”leriyle eşdeğer görmemek söyle dursun, “insan” yerine bile koymadıklarını görmek, okumak acı veriyor be anam. “Kadınla erkeği eşit konuma getirmenin fıtrata aykırı”lığı, “Ben zaten kadın erkek eşitliğine inanmıyorum.", “Kadına şiddet abartılıyor” buyuruyor baştaki. Oysaki Türkiye’de, kadın cinayetleri son yedi yılda %1400 arttı. Resmi kayıtlara göre son iki ayda 67 kadın erkek tarafından öldürüldü. “Kadınlar iş aradığı için işsizlik yüksek” diyor bakan ve ekliyor “Evdeki işler yetmiyor mu?” Aynı cevabı bir erkeğe de verebilir mi? Amaç, kadını eve kapatmak tabii. “Tecavüze uğrayan doğursun, gerekirse devlet bakar” diyor başka bakan. Sorsak, kendi eşine, kızına tecavüz olsa ne der acaba? O kadının acısını, ömür boyu çekeceği iç ezikliğini, ruh bozukluğunu düşüne-

miyor mu bakan bey? "Türk hanımları evinin süsüdür, erkeğinin şerefidir, Batı kadınları maalesef ezilmektedir" buyurdu bir bakan. Tabii bir süs eşyasından öte değer veremiyor ki bu aklı evveller! "Her çalışan kadın, gözü doymamış erkek demektir. Bir kadın çalışmayı tercih ederek fuhuşa hazırlık yapmış olur" buyuruyor bir “din adamı” yobaz. "Kadının fıtratında erkeğe köle olmak var" ifadelerini kullanıyor bunlara çanak tutan bir “sanatçı”. "Hamile kadınların sokakta gezmesi doğru değil, göz görüntümüzü bozuyor”" ifadelerini kullanıyor kendini bilmez bir siyasetçi. Annesi, eşi, kızı hamile olunca 9 ay hapishaneye mi kapatılıyorlar? Bu da insanlık ve kadına sevgi, saygı mı oluyor? Ölmüş kadına tecavüz edilebileceği, bir babanın 9 yaşından büyük kızına şehvet duyabileceğini (cinsel ilişki), anasının dizine yaslanan erkekte şehvet duygularının kabaracağını, erkeğin zorunlu kalırsa eşinin etini yiyebileceğini, erkeğin eşini dövmesinin doğal olduğunu,... neler neler söylüyor bu “yüce” din adamları. Ah bir bilsen anam insanlıklarından çıkmış, kadını cinsel nesne ve köle gören bu adamların ülkeleri yönettiğini! Bir bilsen, kadınlara sadece cinsel organlarının ucundan baktıklarını, dini buna nasıl alet ettiklerini! Yukarıdaki gibi çeşitli yollarla halkın bilinçaltına yapılan göndermelerle kadının güvenilmez olduğunu ve “öğrenilmiş çaresizlik” sonucu olarak onların da, kendilerine dayatılan rolü kabullenmeye başladıklarını. Erkeklerin ahlakı kadınlar, kadınların ahlakı ise yalnızca cinselliklerine sahip çıkmaları olarak şartlandırıldıklarını, sonuç olarak ahlak denilince siyaset, ticaret, ekonomi, sosyal hayat, yargı,...gibi alanlarda hak ve adalet anlaşılmıyor gayri, kadınların ağzını, yüzünü, gözünü kapamak, elini ve ayağını bağlamak

anlaşılır oldu. Kadının bilinciyle, düşüncesiyle, inancıyla, çalışmalarıyla, emeğiyle, ürettikleriyle ve başarısıyla öne çıkması, toplumda erkek gibi topluma kattığı olumlu değerler ile tanınması ve anılmasından uzaklaşır olduk. Özgüvenleri zedelenmiş, kendilerinin eksik akıllı olduklarına inanmış ve sürü psikolojisiyle hareket eden bir kadın tipolojisi ortaya çıkartılmaya çalışılıyor. Kadınların hakları, sadece evliliğe bağlı olarak anlamlandıımaya çalışılıyor. Oysa kadın; bir eştir, annedir, abladır, kız kardeştir, haladır, teyzedir, baba annedir, anne annedir, kayın validedir. Bu toplumun olmazsa olmazı, elmanın diğer yarısı hatta fazlasıdır. Sevgilimiz, eşimiz, anamız, bacımız olan kadın, çağdaş ve demokrasiyi içselleştirmiş toplumlarda hak ve görevlerde erkeklerle eşdeğer olma konusunda hayli ilerlemişlerken, Türkiye gibi geleneksel kültürün hakim kılınmaya çalışıldığı toplumlarda gerilemektedirler. Kadın sorunu temel hak ve özgürlükler dolayısıyla demokrasi sorunusorun bu Yalnızca dur. demokrasinin eksik işletilmesiyle ilgili olmayıp, doğrudan doğruya demokrasinin ne olduğu ya da olması gerektiğiyle ilgilidir de. Bir bilsen sevgilim, eşim, kızım, anam,... kadınım, seni toplumdan soyutlamak, eve kapatmak, erkeğe köle yapmak için din, iman, devlet olanaklarının nasıl seferber edildiğini. Haydi, de haydi! Eşit haklara sahip, kardeşçe, dayanışma içinde ve kendisiyle barışık insanların yaşadığı bir toplum için haydi de! Cinsiyet, din, dil, ırk ayrımının olmadığı bir dünyayı ancak sen omuzlarsın kadınım. “Yeryüzünde gördüğümüz her şey, kadının eseridir." Mustafa Kemal Atatürk

HAYIRLI OLSUN 2016

Geçtiğimiz Ay 2015 yılının son ayıydı; kimi ülkeler güllük gülüstanlık iken kimi ülkeler kan gözyaşı ızdırap işkence içerisinde idi. Kimileri keyfine keyf katarken kimileri de hayatta kalmanın mücadelesini verdi. 31Aralık aynı zamanda Mekke’nin fethi idi; Batı dünyası yılbaşını kutlarken alevler ve buhran içerisinde olan islam alemi de Mekke’nin fethini kutladı. Yılbaşı benim için bir günün gelen bir sonraki gün gibidir, kıymeti ancak sadece hayırla yadetmekten başka bir mesaj ol-

madığı gibi, kutlamanın da bir anlamı yoktur. Dünyada zulüm başgösteriyor; insanların birbirini ateşin odunu yediği gibi yiyip bitirdiği, kimilerinin yemekten çatladığı, kimilerinin açlıktan öldüğü bir dünyada yılbaşı kutlamanın bir anlamının olmadığını düşünüyorum. Ancak İNŞALLAH bir vesile ile savaşsız, tahakkümsüz ve huzurlu günler diliyorum. Hayırlı olsun 2016...

Hasan KARAKAYA

Şubat / Février 2016 N° 109

www.objektifgazete.fr info@objektifgazete.fr * Aylık haber, ilan ve reklam gazetesi /Journal mensuel d’infos, d’annonces et de publicités. * İmtiyaz sahibi/Edité par: ACTIF SARL 5, Impasse des Prunelles 67820 Wittisheim

* Grafik: Mutlu Ataç * Rédacteur en Chef: Fahri Ekmekci Dağıtım Sorumlusu / Responsable de distribution Tuncer KIRÖMEROĞLU info@objektifgazete.fr

TEMSİLCİLERİMİZ

SAINT-DIE, EPINAL, NANCY ve çevresi Mustaw GÜÇLÜ Tel : +33 6 07 61 09 24 KARLSRUHE ve çevresi: Hasan BELLİKLİ Tel : +49 0176 92962065

SAVERNE-SARREGUEMINESHAGUENAU - BISCHWILLER LUNEVILLE-BOUXWILLERWISSEMBOURG ve çevresi Kemal ERGÜL Tel : +33 6 70 47 09 02 MULHOUSE ve çevresi Faruk BEYAZ Tel: 0619 04 68 93

*Baskı/Imprimé par: Imprimerie des Sun Print / Offenbach

*Objektif Gazete basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir. /Objektif promet à respecter les principes et les lois concernant le métier de presse.

*Objektif Gazete’de yayımlanan yazı, haber ve fotoğraflardan kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. /Toute reproduction de nos articles, textes d’annonces ou publicités parues dans notre journal est libre sous l’obligation de citer le nom du journal. *Dépôt Légal: Février 2016

BANKA BİLGİLERİ/ Les coordonnés bancaires

IBAN: FR76 1760 7000 0170 2129 1344 932 SWIFT ( BIC ): CCBPFRPPSTR



T.C. Strazburg Başkonsolosluğu basın bildirisi 6

31 Ocak 2016 Pazar günü Strazburg'a 170 km. uzaklıktaki Montbéliard / Valentigney'e bölgede yaşayan vatandaşlarımızla bir araya gelerek, tanışma ve bilgilendirme toplantısı yapmak üzere, Başkonsolosumuz Sayın Özgür Çınar beraberinde, Eğitim Ataşesi Vekili Konsolos Gül Etkin ve Çalışma Ataşesi Naim Kavlak ile birlikte bir ziyaret gerçekleştirmiştir. Montbéliard'da görevli değerli öğretmenlerimizin yönlendirmesi ile DİTİB Dernek Başkanı Orhan Ekici tarafından düzenlenen ve yaklaşık 250 vatandaşımızın katıldığı tanışma ve bilgilendirme toplantısında Association Franco-Turc de Monbéliard, COJEP Monbéliard, Association Socio-culturel Turc de Valentigney, As-

sociation culturelle Ardahan-Posof du Pays de Monbéliard dernek temsilcileri de hazır bulunmuştur. Vatandaşlarımızla gerçekleştirilen toplantıda, eğitim, emeklilik, çalışma hayatı, dövizle askerlik ve diğer konsolosluk işlemleri hakkında güncel bilgiler sunulmuş ve vatandaşlarımızın soruları yanıtlanarak, karşılıklı görüş alışverişinde bulunulmuştur. Bu vesileyle, Başkonsolosumuz Sayın Özgür Çınar, söz konusu toplantının düzenlenmesini sağlayan bölgedeki derneklerimize ve değerli öğretmenlerimize ve toplantıya katılan vatandaşlarımıza teşekkürlerini sunar.

Türk parlamenterlerden TUMSIAD’a ziyaret T.C. Strazburg Başkonsolosluğu

TUMSIAD Genel Sekreteri Akay BAYRAM, derneğin son dönem faaliyetlerine ilişkin olarak aşağıdaki bilgileri paylaştı. 29 Ocak 2016’da TUMSIAD genel merkezi Türk parlamenterleri ağırladı. Bu görüşme daha çok Tümsiad’ı daha yakından tanımalarını sağladı, ayrıca çay ikramı arasında Başkan Mahmud Demire tarafından kendilerine Fransa’daki Türk kökenli işadamlarımızın genel manada karşılaştıkları sıkıntılar ve beklentiler aktarıldı. Profesör Yaşar Demir ise daha çok akademik olarak konuşup Türk kökenli öğrencilerden haber verdi. Sıcak bir ortamda geçen görüşmede milletvekilleri Avrupa’da yaşayan işadamlarına sağlanan yatırım imkanlarını anlattılar. Görüşmeye katılan milletvekilleri şunlardı: Osmaniye Milletvekili Suat Önal, Sakarya Milletvekili Şaban Dişli, Karabük Milletvekili Burhanettin Uysal, Eskişehir Milletvekili Emine Nur Günay, Adana Milletvekili Talip Küçükcan, İstanbul 3. Bölge Milletvekili adayı Serap Yaşar ve Leyla Şahin.

Kişisel ve profesyonel eğitim etkinliği Ayrıca, Tümsiad’ın üyelerine yönelik faaliyetleri arasında, kişisel ve profesyonel eğitim etkinliklerinden bir tanesi daha gerçekleştirildi. 15 Ocak 2016’da Strasbourg ofisinde ve ertesi gün de Tümsiad Metz temsilciliğindeki aktiviteye, yaklaşık kırk işadamımız ve üniversite seviyesinde öğrenciler katıldılar. Strasbourg TC Başkonsolosumuz Çınar Özgür de seminerde bulunup, misafirlere hitap ettiler. Söylediklerinin arasında işadamlarımızın kendilerini sürekli olarak eğitmeleri, bu gibi seminerlere katılmalarının önemi bulunuyordu. Tümsiad Fransa Başkanı Mahmut Demirel ise, sivil toplum kuruluşlarının ve üyelerin birbirlerinden, karşılıklı olarak yardımlaşma ve faydanlanmasının önemini vurguladı. Stuttgart’dan MG Seminare sahibi Mustafa Göğüş de seminerin sunucusu olarak, motivasyon ve etkili iletişim konularının işadamları bakımından ne kadar elzem olduğunu anlatıp, birçok ipucu verdi.

Turquoise Müzik Topluluğu Çanakkale etkinliğinde sahne alacak

Turquoise Müzik Topluluğu, 26 Şubat 2016 cuma günü Strasbourg Üniversitesi Türk Etüdleri Departmanı'nın (Türkoloji) düzenleyecegi « Çanakkale Savaşları » adlı etkinlikte yer alacak. Söz konusu etkinlikte, Osmanlı İmparatorluğu’nun en kanlı savaşlarından biri olan Çanakkale Savaşları hakkında yapılacak konuşmalardan sonra, Turquoise Müzik Topluluğu, savaşlar ile ilgili halk müziğimizde de yerini bulan türkülerden bir demet sunacak Üniversite’de gerçekleştirilecek konserde, Mehmet Kaba şefliğindeki Turquoise Müzik Topluluğu, sırasıyla şu türküleri seslendirecek: Çalın davulları çaydan aşağıya (Rumeli), Mızıka çalındı düğün mü sandın? (Erzurum), Gine de şahlanıyor Kolbaşı’nın kır atı (Rumeli),

Çanakkale içinde vurdular beni (Kastamonu), Kara çadır is mi tutar? (Tunceli) ve Çemberimde gül oya (Çanakkale). Bu konserde Topluluk’ta yer alacak sa-

natçılar ise; Mehmet Kaba, Ragıp Ege, Marie-Annick Guillemin, Merve Salgar, Soner Ulukaya, Senan Altun ile –misafir sanatçılar- Haydar Can, Cemal Akbulut

ve Savaş Altun olarak açıklandı. Türkülerin Türkçe’den Fransızca’ya çevirilerini ise her zaman olduğu gibi Daniel Rottenberg yaptı.


14 Şubat Sevgililer Günü SEVGİ, AŞK ÜZERİNE… GENÇ KIZLARIMIZ NE DİYORLAR?

7

Connecté à Microsoft Exchange14 Şubat Sevgililer Günü

SEVGİ, AŞK ÜZERİNE… GENÇ KIZLARIMIZ NE DİYORLAR?

Bir gün dersin ki ben ailemden başka kimseyi çok sevmem ama karşına öyle biri çıkar ki çok büyük konuşmuşum dersin. İnsan aşık olacağı kişiyi seçmez, seçemez çünkü gönül bu, kime konacağını bilemeyiz. Aşk sevdiğin kişidir, her yerde onu görür olursun, için dışın her şeyin birdenbire o oluverir. Sevdiğinde, aşık olduğunda onu sevmezsin, güzelliğini sevmezsin, gülüşüne aşık olursun, bakışlarına aşık olursun, konuşmasına aşık olursun, ta ki sinirlenmesine sana kızmasına kadar aşık olursun. Ne yaparsa yapsın asla ondan vazgeçemezsin, tartışırsınız, ayrılırsınız ama birbirinizsiz yapamayıp tekrar birleşirsiniz. İşte budur aşk, ne olursa olsun birbirinden vazgeçmemek. Belki ailen karşı gelir, yok ben bu kızı istemiyorum ya da ben bu erkeği istemiyorum diye. Hiçbir önemi yok, aşıksan eğer herkesi her şeyi karşına almaya hazır olmalısın. AŞK CESARET İSTER çünkü. Aşk ömür boyu sevmek, sevebilmek, sevmeyi göze almak demektir. Ömrünü ona vermektir. İyi günde, kötü günde hep onun yanında olup destek çıkabilmektir. En önemlisi de ADAM GİBİ SEVEBİLMEKTİR, yalansız. Bu dünyada bir tek o ve sen varmışsın gibi yapmaktır. Aşk benim sevdiğim adamdır. ADAM Nuray Aşk denge bozan, insanın ayaklarının yerden kesildiği andır, mutluluktur, karşılıklı sevgidir, daha heyecan vericidir. Aşk sevdiğiniz kişiye baktığınızda içinizin titremesidir nerede ne zaman geleceği belli değildir. Aşk, çaresi varmış gibi görünen ancak çaresi olmayan bir hastalıktır. Sevgiyse bu hastalığın insanın üzerinde iyi yönde bıraktı etkidir. Sevgi bir olmaktır, tüm zorluklara. Sevginin karşısına çıkan engelleri aşmak için gerekirse ölmeyi göze almaktır. O yüzden sevginizi her zaman gösterin!

GÜDEN Beril.Aşk denge bozan, insanın ayaklarının yerden kesildiği andır, mutluluktur, karşılıklı sevgidir, daha heyecan vericidir. Aşk sevdiğiniz kişiye baktığınızda içinizin titremesidir, nerede ne zaman geleceği belli değildir. Aşk, çaresi varmış gibi görünen ancak çaresi olmayan bir hastalıktır. Sevgiyse bu hastalığın insanın üzerinde iyi yönde bıraktı etkidir. Sevgi bir olmaktır, tüm zorluklara karşı. Sevginin karşısına çıkan engelleri aşmak için gerekirse ölmeyi göze almaktır. O yüzden sevginizi her zaman gösterin! GÜDEN Beril

Sevgi nedir? Sevgiyi tam olarak açıklamakta zorlanıyoruz. Filozoflar, yazarlar bile tam tanımlayamamışlar çünkü herkesin sevgi anlayışı tabii ki çok farklıdır. Benim için sevgi bir duygudur, çeşitlidir. Mesela anne baba sevgisi olabilir veya kardeş sevgisi ya da dost sevgisi olabilir. Ama yemek ve zevk sevgisi de olabilir. Ama çoğu zaman sevgi deyince iki kişinin arasındaki sevgi aklımıza geliyor. Bu sevgiyi kalbimizde hissederiz. Bir heyecan, bir çarpıntı, bir mutluluk veya coşku hissederiz. Son olarak sevdiğimiz kişiye hiçbir

zaman zarar vermemeye gayret gösteririz. Onu kaybetmekten, zarar görmesinden veya üzülmesinden korkarız. Önemli olan her gün sevmek yani sadece özel günlerde değil! Sevdiğiniz kişiye her gün sevginizi gösterin! YEŞİLYURT Zeynep

Benim için aşk, hayatımızda olan en önemli duygudur. Bence sevgi herkese lazım olan bir şeydir. Sevmek ve sevilmek çok güzel bir hisdir. Sevgililer günü özel bir gün, her sene 14 Şubat’ta düzenlenir ve o özel günde, sevgilimize olan aşkımızı ilan ederiz. Mesela bazıları kocaman gül buketleri ya da çikolata gibi hediyeler alırlar. Ama bence, sevgilimize karşı olan aşkımızı, tek özel bir gün boyunca değil, ama her gün göstermeliyiz. CARMAN Manolya

Sevgililer gününü sevdiklerimizle geçirmeliyiz, bütün gün sevdiklerimizle geçmeli. Benim sevgililer günüm şöyle geçebilir mesela; arkadaşlarımla beraber bir lunaparkta akşama kadar eğlenmek, akşam da sinemaya gidip güzel bir film seyredip eve dönmek, çay ve çekirdek olan bir masanın etrafında sabaha kadar sohbet etmek, işte benim için güzel bir sevgililer günü böyle geçerdi. Sadece sevgilinle değil de sevdiklerimizle geçmeli bu 14 Şubat, onlarla beraber güzel bir gün geçirmek gerek. Ama tabii sevgimizi her gün göstermek lazım, bunun için özel bir gün gerekmemeli. HARMANCIBAŞI Rümeysa Sevgiler günü için bir aşk mektubu Çok isterim sana sesleniyorum Sevgilim bana bir mektup yaz ki açar açmaz duyayım seni Sesin yüzümü rüzgarlara bulunsun. Benim bütün hissettiğim bana aşk sözleri anlat ki bu üzgün halimi unutayım. Şu dünyadaki çatışmaları unutalım ve kendimizi düşünelim. Bir saniye bile olsa aşkımızla; sadece sen ve ben. KARATAY Karatay

Bence sevgililer günü sadece bir gün olmamalı. Böyle yazınca benim de sevgilisi olmayan, olanlara özenen ve bunu asla kendine itiraf edemeyen biri olduğumu düşünebilirsiniz. Ama bence bir insana duyduğunuz sevgi, sevgilinizle aranızdaki o aşk dolu duygular hiç bir güne sığdırılabilir mi? Sadece bir tek gün değil, her günü sevgililer günü yapalım. Sadece kadın erkek arasında sevgiyi değil, var olan her sevgiyi kutlayalim. HARMANCIBAŞI Bircan

Aşk üç harfli çok güzel bir kelimedir. Bazıları, bir insanın görüntüsünü beğenir ve aşık oldğunu sanır. Asıl aşk, bir insanı kalbinin güzelliği için sevdiğinizdedir. Şöyle bir deyim var: “Bir insanın görüntüsünü beğenmezseniz eğer, içini de merak etmezsiniz...” Maalesef ki öyle. Güzel, çirkin, fakir, zengin fark etmez; aşk, sevgi çok güzel duygulardır. Herkesin yaşamaya hakkı vardır. YILDIRIM Seda

Aşk üç harfli çok güzel bir kelimedir. Bazıları, bir insanın görüntüsünü beğenir

ve aşık oldğunu sanar, asıl aşk, bir insanı kalbinin guzelliği için sevdiğinizdedir. Şöyle bir deyim var “bir insanın görüntüsünü beğenmezseniz eğer, içinide merak etmezsiniz...” Malessefki öyle. Güzel,çirkin,fakir,zengin fark etmez, aşk,sevgi çok güzel duygulardır.Herkesin yaşamaya hakkı vardır. Benim için aşk, hayatımızda olan en önemli duygudur. Bence sevgi herkese lazım olan bir şey dir. Sevmek ve sevilmek çok güzel bir hissdir. Sevgililer günü özel bir gün her sene 14 Şubat’ta düzenlenir ve o özel günde, sevgilimize olan aşkımızı ilan ederiz. Mesela bağızları kocaman gül buketleri, ya da çikolata gibi hediyeler ederler. Ama bence, sevgilimize karşı olan aşkımızı, tek özel bir gün boyunca değil, ama her gün göstermeliyiz. Sevgiler günü için bir aşk mektubu Çok isterim sana sesleniyorum Sevgilim bana bir mektup yaz ki açar açmaz duyayım seni Sesin yüzümü rüzgarlara bulunsun Benim bütün hissettiğim bana aşk Sözleri anlat ki Bu Üzgün halimi unutayım şu dünyadaki çatışmaları Unutalım ve kendimizi düşünelim bir saniye bile olsa aşkımızla sadece sen ve ben>>.

Eda Karatay.Aşk… Aşk sahiplenmektir, kol kanat germek, ömrünü ona adamak ve hatta ölümü bile göze almaktır... Aşk fedakarlıktır, sahip olduklarından vazgeçebilmektir.. İnsana yaşama duygusu veren, ikizine sahip olmasıdır. Aşk görmektir, umut ister. Aşk dünyanın en güzel duygusudur, cehennemdeyken kendini cennete sanmaktır, gün boyu bir sevgili hayaline tapınmaktır ama asıl olan sevgidir. Aşk tutkuyla, sevgi ve emekle beslenir. Sevgi kalıcı bir duygudur.. emek ister.. Sadece var olanı sevmez insan; anılarını sever, geçmişini sever, ilklerini sever, sonlarını sever, yanında olsa da sever, olmasa da sever… AZAL Songül

Benim için aşk: mutluluk, güven, sadakat, sevgi, anlayış ve huzurdur. İki insanın birbirine olan bağlılığıdır, tutkulu bir sevgidir, sevdiğiniz kişiye baktığınızda içinizin titremesidir, ayaklarınızın yerden kesilmesidir. Aşk heyecan vericidir, nerede ne zaman geleceği belli değildir, bunu sadece karşı cinse değil anne babanıza ve daha birçok şeye karşı hissedebilirsiniz.. Sevgi ailedir, dosttur, sahiplenmektir, özlemektir, şefkattır, zevklerdir, etkilenmektir, ilgidir, içtenlikdir, samimiyettir, kalpleri birleştirmektir ve daha birçok anlamı vardır; kısacası bir insanı bir şeye ya da bir kimseye karşı ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten duygudur.. Sevgililer Günü, her yılın 14 Şubat günü birçok ülkede kutlanan özel bir gündür. Ben bu günü ticarileştirilmiş bir gün olarak değerlendiriyorum çünkü sevgililer günü, seven insan için sevdiğinin yanında olduğu her gündür.. SONAT Eda Aşk… Aşk sahiplenmektir, kol kanat germek, ömrünü ona adamak ve hatta ölümü bile göze almaktır... Aşk fedakarlıktır, sahip olduklarından vazgeçebilmektir.. İnsana yaşama duygusu veren, ikizine sayıp olmasıdır. Aşk görmektir, umut ister. Aşk dünyanın en güzel duygusudur, cehennemdeyken kendini cennete sanmaktır, gün boyu bi sevgili hayaline tapılmaktır ama aslı olan sevgidir. Aşk tutkuyla, sevgi ve emekle beslenir. Sevgi kalici bir duygudur..emek ister.. Sadece var olanı sevmez insan, anılarını sever, geçmişini sever, ilklerini sever, sonlarını sever, yanında olsada sever, olmasada sever..Aşk denge bozan, insanın ayaklarının yerden kesildiği andır, mutluluktur, karşılıklı sevgidir, daha heyecan vericidir. Aşk sevdiğiniz kişiye baktığınızda içinizin titremesidir nerede ne zaman geleceği belli değildir. Aşk, çaresi varmış gibi görünen ancak çaresi olmayan bir hastalıktır. Sevgiyse bu hastalığın insanın üzerinde iyi yönde bıraktı etkidir. Sevgi bir olmaktır, tüm zorluklara. Sevginin karşısına çıkan engelleri aşmak için gerekirse ölmeyi göze almaktır. O yüzden sevginizi her zaman gösterin! GÜDEN Beril.


8 Kayseri’de acele SATILIK 2 Daire

GÖZAYDINLIĞI

Meral ve Samet AKYOL çiftinin ikinci çocukları

120 m2. 3 oda + Mutfak Fevzi Çakmak (Mimarsinan Mh.) Bozantı Caddesi, Ülker apt. 172/10 - Kocasinan/KAYSERI - 45 000 € Yavuz Selim Mahallesi, 731.Sokak Gizem Apt. N° 6, kat 5 / daire: 19 - Kumali/KAYSERI - 30 000 € Bilgi için : +33 684 966 756

Anıl

19 Ocak 2016 tarihinde doğdu. Küçük Ali’ye hoşgeldin diyor, AKYOL ailesini kutluyoruz. Objektif Gazete

GÖZAYDINLIĞI

GÖZAYDINLIĞI

Şirketimiz elemanlarından Duygu ASLAN BAKIRCI ile Gökhan BAKIRCI’nın oğulları Milan 25 Ocak 2016 tarihinde dünyaya gelmiştir. Milan’a hoşgeldin diyor, BAKIRCI çiftini kutluyoruz. Gestion 2000 / Aslan ailesi

Gestion 2000 firması çalışanlarından Duygu ASLAN BAKIRCI ile Gökhan BAKIRCI’nın oğulları

Milan

25 Ocak 2016 tarihinde dünyamıza merhaba dedi. Milan’a uzun ömürler diliyor, BAKIRCI çiftini kutluyoruz. Ekmekci ailesi

BAŞSAĞLIĞI

Yazarımız Şahismail Kaya’nın Babası Hıdır KAYA 11 Ocak 2016 tarihinde hayata gözlerin yumdu. Merhuma Allah’tan rahmet, Kaya ailesine başsağlığı ve sabır dileriz. Ekmekci ailesi

BAŞSAĞLIĞI

Alimex firması çalışanı, UEDT Strasbourg Başkanı İrfan Duman’ın Babası Yusuf DUMAN 16 Aralık 2015 tarihinde vefat etmiştir. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli Duman ailesine başsağlığı ve sabır dileriz.

VEFAT ve BAŞSAĞLIĞI Strasbourg’un tanınmış eski işadamlarından, Glob-Travel acentasının sahibi Gürhan ALTAN’ı 6 Şubat 2016 tarihinde kaybetmiş bulunuyoruz. ALTAN ailesinin ve tüm sevenlerinin başı sağolsun...

Ekmekci ailesi

Ekmekci ailesi


9


10


11


12


13

MUAYENE ODAMIZ Dr. Murat ÇAĞ

Sindirim Sistemi Cerrahisi Uzmanı Karaciğer Safra Yolları Pankreas Cerrahisi ve Kanserolojisi Uzmanı Organ Nakli Cerrahisi Uzmanı

Nouvel Hopital Civil / Strasbourg

MERHABA

MUAYENE ODAMIZ’a girdiğinizde selamlaşıyoruz. Karşınızda masanın ardında sırtı pencereye dönük oturan benim, Murat ÇAĞ. Oturuyorsunuz. Üzerinizde belli belirsiz bir gerginlik var. İsminizi soruyorum. Söylüyorsunuz. Ardından şikâyetiniz geliyor. Ama lütfen durun! Hiçbir şikâyetinizin yaşam tarzınızdan uzak olmadığını bilmelisiniz. Doğanın bize öğrettiği beslenme, uyuma, yaşama alışkanlıklarından koptukça hastalandığımızı unutmayın. Bunların kökenini öğrenmem ve size yardımcı olabilmem için konuşmamız gerekecek. Muayenenin en uzun kısmı bu birbirimizi tanıma bölümü. Biliyorum ben bir cerrahım. Ama öncelikle doktorum. Sizi anlamam ve size en uygun tedaviyi bulabilmem için tanışmak şart. Tanışmamız her seansta önemli çünkü sorununuz cerrahi gerektiren bir problem mi dahili bir problem mi, bunu anlamam ve tedavisini bulmam için bu konuşmaya ihtiyacım var. Cerrahi bir problem ise benim uzmanlığımda mı: safra kesesi mi, mide problemleri mi, karaciğer mi, pankreas problemleri mi, fıtık mı, hemoroid (basur) mu, meme problemleri mi, yoksa şişmanlık için zayıflatma cerrahisi mi? Anlamak için uzun uzun konuşmalıyız. Eğer bunlardan biri değilse, hangi uzman arkadaşımı sizin probleminizi çözmeye yönlendirebilirim bunu anlamak için de konuşmalıyız. İşte bu MUAYENE ODAMIZ’da bunları konuşacağız. Sizin bana göndereceğiniz e-mailler ve mektuplar bu MUAYENE ODAMIZ’da, bu sayfada, bu sütunda size özel çözümleri bulmamız için bir başlangıç ve örnek olacak. Çünkü ne olursa olsun siz teksiniz ve özelsiniz, çözüm de ona uygun olmalı. Şimdi lütfen sağ elinize bakın, şimdi de parmaklarınıza: Hepsi sizin parmaklarınız ama birbirinden ne kadar farklılar. Dolayısı ile çözümler de size özel olmalı. MUAYENE ODAMIZ’da bütün çabamız bu olacak. Siz bana e-mailler gönderdikçe size benzer sorunları, hastalıkları olan Türk vatandaşlarını da aydınlatmaya başlayabileceğim. Adınız ve yayınlanmasını istemediğiniz ayrıntılar siz ve benim, yani doktorunuzun arasında kalacak. Sorununuzun çözüldüğünü duyana dek, bu sütunun, MUAYENE ODAMIZ’ın « AKLIMDASINIZ » bölümündeki listede olacaksınız. Sorununuz çözüldüğü anda da « GEÇMİŞ OLSUN » bölümünde izleniminiz yayınlanacak. İşte e-mail adresim: HYPERLINK "mailto:muratcag@outlook.com" muratcag@outlook.com. Danışma konunuz ne olursa olsun, Fransa’da veya Türkiye’de yanıtiınızı bulmak için elimden geleni yapacağıma emin olabilirsiniz. Çare Sizsiniz! Ama bu çareye ulaşmak için beraber çalışalım. Gelecek ay ilk e-maillerin cevaplarında MUAYENE ODAMIZ’da görüşmek üzere bu soğuk gecelerde sıcak ıhlamurunuzu eksik etmeyin, sağlıcakla kalın

Diamond Meubles Sarreguemines’de açıldı

Girişimci ve genç işadamlarımızdan Osman BOZKURT ile Nihat OKUYUCU’nun birlikte açtıkları DIAMOND MEUBLES isimli mobilya mağazası, Sarreguemines’de halkımızın hizmetine girmiş bulunuyor. Bu vesileyle iki işadamımızı ziyaret ederek, kendilerinden bu konuda bilgiler aldık. İşte Osman BOZKURT ve Nihat OKUYUCU’nun sizler için verdiği mesajlar... “Mağazamızı geçtiğimiz yıl, dokuzuncu ayın başında açtık; henüz birkaç aylık yani. Daha önce Strasbourg’ta ikimizin de bu sektörde önemli bir tecrübemiz vardı; bu tecrübemizi kullanarak, Sarreguemines’deki insanlara da Türk ürünlerini tanıtmayı, onlara hizmet vermeyi amaçladık. Burada bir Türk mobilya mağazası olmaması ( en yakını Metz’de) da bizim buraya bu mağazayı açmamızda etkili oldu. Yerimizin büyük olması, buradaki insanları mağazamıza çekiyor. Kaliteli ürün satmaya çalışıyoruz; fiyatlarımız gayet mâkul düzeyde. Şu anda, mutfak ekipmanı hariç, evinizde ihtiyacınız olan bütün ürünleri mağazamızdan temin edebilirsiniz: yatak odaları, çocuk odası, baza yatak, yemek odaları, oturma grupları, halı, perde, sandalye-masa, süs eşyaları... Ürünlerimizin yüzde seksenini Türkiye’den getiriyoruz; onun yanı sıra, İtalyan ürünlerini de bulunduruyoruz. Müşterilerimizin çoğunluğu Türk olduğu için de Türk ürünlerini daha çok tercih ediyoruz. Şu anki müşterilerimizin takriben yüzde on beşi Fransız olup, onlar da daha çok stor perdelere ve özellikle de bizim yatak odalarına ilgi gösteriyorlar. Yeni açtığımız için, zamanla daha iyi olacağını, oturacağını umuyoruz. Bizim insanlarımız, ürünün fiyatı ve kalitesinden önce, teslimat süresini göz önünde tutuyorlar. Bu normalde yedi-sekiz hafta kadar sürerken, biz ayda bir TIR getirterek, bu süreyi dört haftaya kadar düşürdük ve çok olumlu tepkiler aldık. Kış aylarında, yol ve iklim şartları yüzünden bu süre bazen aşılsa da, diğer zamanlarda dört haftayı geçmiyor. Ayrıca, yüz kilometrelik uzaklığa kadar, alınan ürüne de bağlı olarak, teslimat ve montajı da ücretsiz yaptığımızı vatandaşlarımıza duyurmak isteriz. Bu mesafeyi geçen teslimat-

larda ise ufak bir katkı payı talep etmekteyiz. İnsanlar mağazamıza gelip, ürünü görüp farklı ölçü ve renklerde sipariş verebilirler. Daha önce de dediğimiz gibi, burada insanlara en güzel hizmeti vermeye çalışıyoruz. Burası toplamda 1300 metrekare kapalı alanı ve 300 metrekare deposu olan bir yer; vatandaşlarımızın ferah bir mekânda rahatça alışverişlerini yapabilmeleri için mağazamızı olabildiğince geniş tutmaya çalıştık. Bir konuda insanlarımızın dikkatini çekmek isteriz: mobilya alırken en çok üzerinde durulması gereken husus, başta ürünün kalitesidir. Bizim tavsiyemiz, ürünün fiyatından önce kalitesine bakılmasıdır, işin püf noktası budur. O nedenle de her zaman müşterilerimizin Türk mağaza ve ürünlerini tercih etmelerini öneriyoruz. Vatandaşlarımızın bizi tercih etmelerindeki önemli nedenlerden birinin de, Türkiye’de çalıştığımız firmaların büyük ve güvenilir şirketler olmasından ileri geldiğini söylemeliyiz. Mesela, Uyku Dünyası isimli firmanın fabrikası, Kayseri’deki Organize Sanayi Bölgesi’nde olup, 5 000 metrekarelik bir alana sahiptir ve orada sadece baza-başlık-yatak yapılmaktadır. Çok kaliteli yatak odası takımlarımız var ve özellikle Fransızlar gelip bayağı alıyorlar; çok beğendiklerini ve fiyatlarımızın çok uygun olduğunu söylüyorlar. Bu da bizi mutlu edip, gururlandırıyor. Sonuçta insanlara kaliteli ürün satıp, onlara iyi hizmet etmek istiyoruz. Bizim iş hayatındaki temel prensibimiz de zaten dürüstlüktür; verilen siparişi dediğimiz tarihte teslim etmek, yani verdiğimiz sözde durmak bizim açımızdan çok önemlidir. İnsanlara güleryüzlü hizmet ise bir diğer olmazsa olmazımızdır... Bu arada şunu da belirtelim ki, ödeme konusunda müşterilerimize elimizden gelen kolaylığı sağlamaya çalışıyoruz; örneğin Moselle

Bölgesi’ndeki vatandaşlarımız için CAF ile ödeme kolaylığımız mevcuttur, bunu Alsace Bölgesi (BasRhin) için de yakında geçerli duruma sokacağız. Ayrıca, banka kartıyla dört seferde ödeme türü kolaylıklar da yakın zamanda hizmete geçirilecek. Hiçbiri olmasa dahi, insanlarımıza taksitle ödeme imkânı sunmaya çalışıyoruz. Burası bir kez oturup, belirli bir kapasiteye eriştikten sonra, ileride Strasbourg veya Haguenau gibi bir yerde ikinci şubemizi açma planlarımız da bulunuyor; çok da geç olmayacağını umduğumuz bu tasarımızın müjdesini de burada vermiş olalım... Burasını yeni açtığımız için, insanlar teredütte kalabiliyor; ama şunu diyoruz: hiçbir şey almasalar da, insanların mağazamıza gelip ürünlerimizi görmeleri bile yeterlidir, onlarla tanışıp kendilerini burada ağırlamak bizim için mutluluk vesilesidir...” (DIAMOND MEUBLES / 25, rue du Maréchal Foch 57200 Sarreguemines / Tel: 03 87 26 03 47 / Facebook: Diamond Meubles / Pazar hariç her gün saat 10.00-19.00 arası açık)


14

Yaşadığım Şehir

Halil ÖZSOY

ozsoyhalil@hotmail.fr

Yolgeçen Hanı

Bugüne kadar birçok şehir gördüm, gezdim. Ama yaşadığım şehir kadar güzelini görmedim desem abartmış olmam sanırım. Şehr-i Strazburg kendisine münhasır duruşu, yapılanması ve kişiliği ile yaşandıkça zevk alınan, gezildikçe öğrenilen, insana her anlamda huzur veren bir şehir. Strazburg şehrinin bir diğer özelliği ise yıllar öncesinden kendisine verilen isminden gelmektedir. Strasse: Yol. Burg: Köy, kasaba, konaklanan yer. Sizin anlayacağınız Strazburg, yolların kesiştiği, insanların gelip bir müddet konakladığı, sonra geçip gittiği bir yolgeçen hanıdır. Tıpkı üzerinde nefes aldığımız, yaşadığımız dünyamız gibi. Cenab-ı Allah Kuran'ı Kerim'inde, dünya hayatı bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda bir övünme, mal ve evlatta bir çokluk yarışından ibarettir buyurmuştur. Görünen o ki, biz insanlar da bu yaşam tarzını eksiksiz, harfiyen yerine getiriyoruz. Yaşadığımız şu küçük şehirde birbirimize karşı almış olduğumuz tavır ve davranışlar buna en güzel örnek olsa gerek. Geçim kaygısı, kolay para kazanma arzusu, makam, mevki, şan, şöhret tutkusu insanoğlunu maalesef her türlü alavere-dalavere işine sürüklemekte, içinde bulunduğumuz bu topluma onarılması zor yaralar açmakta, zarar vermektedir. Eğitim düzeyimizin düşük oluşu (diplomalı cahillerden bahsetmiyorum), geçim amaçlı dernek çalışmaları bu küçük fakat bir o kadar da şirin şehirde toplum olarak yanlış yönlenmemize, yanlış yapılanmamıza zemin hazırlamaktadır. Enerjimiz, gücümüz, birliğe, dirliğe doğru olacakken; bölünmeye, parçalanmaya, zayıf bir toplum olmaya harcanmaktadır. Unutmamamız gereken: başka bir Strazburg yok. Başka bir dünya yok. Hepimiz aynı geminin içerisinde yol almaktayız. Derviş Yunus içinde bulunduğumuz durumu, Gelen geçer, konan göçer, nasip oldukça yer içer. Ecel ömre kefen biçer, onadır ölümün zinhar. diyerek kısaca özetlemiştir. Şunu bilmekte yarar var diye düşünüyorum. Siz siz olun hep iyilerden olun. İyi her zaman iyidir. Kötü ise her zaman kötüdür. Güzellikler içerisinde, birlik, beraberlik duygu ve düşüncesiyle yaşamak, arzu ve hevesiyle... Hepinizi gönülden selamlıyorum. Rabbim bizleri iyi olan kullarından eylesin.

Asiye DEMİREL DRACH asiyedemirelstr@gmail.com

TÜP BEBEK TEDAVİSİNDE YENİ BİR ŞANS

Eskiden küçük kızlar, kendi yaptıkları bez bebeklerle oynarlardı. (Günümüzde tabii, oynayacak yığınla hazır bebekleri var.) Büyüyüp evlendiklerinde ise, içgüdüsel olarak anne olma duygusu dürter, gerçek bebekleri olsun isterler. Çocukları olunca, onları sevgiyle beslerken, güneşin tüm ışıkları gezinir yüzlerinde. Erkekler de, doğal olarak baba olmak isterler. Bebeğin gelişiyle, baba olma duygusu onları daha da güçlü kılarken, eve yeni gelen bu küçücük yeni misafiri, o kadar narin ki, nasıl tutacağını bilemezler. Onların kokusu ve sıcaklığı, hayatın anlamını bir anda değiştiriverir. Dolayısıyla, birliktelikler daha da anlam kazanır. Anne baba olma duygusu kelimelerle anlatılamaz. Lakin olmayanlar, yıllarca doktorlara koşuşturmaları bile nafile... kurak bir güz gününde, meyvesiz bir ağacın kendine küskün dalları gibi hissederler kendilerini. Onları, ne paşa konakları, ne altından saraylar mutlu eder. İlle bebek ille bebek diye umutlarını hep canlı tutmayı yeğlerler... Ne var ki, günümüzde tıp'ın ilerlemesi ile tüp bebek sahibi olabilme imkanı var. Ama, yanlış ve eksik uygulamalar yüzünden, yıllarca aldıkları hormonlu ilaçlara rağmen her çift, bebek sahibi olamıyor. Yurt dışında daha önce deneyip sonuç alamayanlara, şimdi yeniden bir şans imkanı sunulmaktadır. Bu fır-

satı değerlendirmek isteyen çiftler, bu konu ile ilgili, kızımın yakın bir arkadaşı olan genç bir çiftin, yıllarca yanlış ve eksik tedavilerin verdiği olumsuz sonuçlardan sonra, Türkiye'de olumlu bir tedavinin ardından, nasıl çocuk sahibi olduklarını anlatan mektubunu sizlerle paylaşıyorum. « On yıldır Fransa'da tüp bebek tedavisi gören çiftler, maalesef negatif sonuçlarla karşı karşıya kalıyorlar. Biz de bunlardan biriyiz. 8 tüp bebek yaptıktan sonra, çareyi Türkiye'de denemekte bulduk. Buraya geldiğimizde, profesyonel protokol belgelerimize baktılar ( Kullanılan ilaçlar, dozlar vs...) ve şaşkına döndüler. Bu yurt dışında, protokolleri eksik veya yanlış yapılmakta. Biz de geçirdiğimiz on yıla üzüldük. Buraya geldiğimizde, ilk denemede oldu (ikizler). Ve fark ediyoruz ki, yut dışından gelen hasta sayısı gittikçe artıyor. Yurt dışında şansım bitti diyen çiftler, Türkiye'de şansımızı deneme imkanı bulabilmeliyiz. Ankara'da bulunan özel bir hastahanede tedavi altına alınan bayanlar, memnunluklarını anlatamıyorlar. Biz de bu çaresiz çiftlere seslenip, Türkiye'de bu konu çok önde, çok uzman diyor ve çiftleri Ankara'ya davet ediyoruz. Yönlendirme ve iletişime yardım edebiliriz. » Yurt dışında artık şansım bitti diye düşünüyorsanız, yeni bir şans imkanı sağlanıyor! Bu fırsatları değerlendirmek isteyen çiftler, bilgi için: bosphore1974@hotmail.com'a başvurabilirler. Sonuç olarak, bu mektubu okuduğumuzda, tıpla ilgili hiçbir deneyimimiz olmasa bile, yazılanlar, bize şunu göstermekte: 1'incisi; tanısal değerlendirmede uygun şartların sağlanması, 2'incisi; tedavinin başarısını arttırıcı ek uygulamaların olması, 3'üncüsü ise; gebelik oluşturma potansiyelinin en üst düzeyde olduğu uygun dönemde yapılması.

T.C. Strazburg Başkonsolosluğu Eğitim Ataşeliği duyurusu

Değerli Veliler, Öğretmenler ve Sevgili Öğrenciler, Öncelikle, 2016 yılının ilk günlerini yaşadığımız şu günlerde, yeni yılın hepinize, sağlık, başarı ve mutluluk getirmesini diliyoruz. İçinde bulunduğumuz çağın belki de en önemli özelliği, teknolojik gelişmelere bağlı olarak, iletişim alanında kaydedilen ilerlemeler sayesinde istediğimiz bilgilere anında ve daha hızlı ulaşabilmek imkânı sağlamasıdır. Bu çerçevede, Strazburg Başkonsolosluğu Eğitim Ataşeliğimiz, siz velilerimiz, öğretmenlerimiz ve sevgili öğrencilerimize çağın gerektirdiği şekilde daha iyi hizmet verebilmek amacıyla, yeniden yapılandırma sürecindedir. Bu bağlamda, Ataşeliğimiz gerek faaliyetlerini duyurmak gerekse öğrenci ve velilerle daha aktif iletişim sağlamak üzere Milli Eğitim Bakanlığı’nın genel bir uygulaması çerçevesinde internette bulunan resmi sayfasında ara yüz değişikliği ve güncellemeye gitmiştir. Bu vesileyle, aramıza yeni katılan Koordinatör Öğretmenimiz İbrahim Meral’e bu konudaki yardımları için teşekkürlerimizi sunuyoruz. Ayrıca, yoğun bir kullanıcı kitlesine sahip olan sosyal ağlardan “Facebook” üzerinde de yine Ataşeliğimiz adına yeni bir hesap açılmıştır. Bu şekilde, interaktif ortamda Strazburg Başkonsolosluğumuz çalışma alanında Ataşeliğimiz tarafından gerçekleştirilen faaliyetleri, duyuruları, öğretmenlerimiz ve öğrencilerimizin etkinlikleri zengin ve görsel içerikleriyle güncel olarak takip edilebilecektir. Sayfalarımızda eğitime yönelik güncel haber, içerik, sık karşılaşılan sorular ve yanıtları ile duyuruların yanında faydalı bilgi

ve belgeler de yer alacaktır. Hâlihazırda, Fransa’da öğrenim gören özellikle ortaokul son sınıf öğrencilerimizi ilgilendiren liselere yerleşmek amacıyla tercih seçimi kolaylığı sağlamak için, Fransız müfredatının açıklamalı Türkçe çevirisinin yönlendirme sunumu hazırlıkları tamamlanmış ve resmi internet web sayfamızda istifadeniz için yayınlanmıştır. Öte yandan, okul çağına hazırlanmakta olan çocuklarımız ve öğrencilerimiz için sesli masal köşesi, fıkra köşesi, eğitici ve öğretici kaynaklar ve elektronik dergi çıkarma konusundaki çalışmalarımız da bütün hızıyla devam etmektedir. Bölgemizde görev yapan Milli Eğitim Bakanlığı’ndan gelen öğretmenlerimizin de katkılarıyla hazırlanacak bu çalışmaların mümkün olan en kısa sürede hizmete geçmesini arzu ediyoruz. Eğitim Ataşeliğimiz, Mahalli Kâtibimiz Funda Turhal, yeni Koordinatör Öğretmen İbrahim Meral ve Koordinatör Yardımcısı Öğretmen Ayşe Çetiner ile birlikte, sizlere eğitim-öğretim konularında hizmet vermeye devam edecektir. Sayfalarımızın iletişim adresleri yorum ve önerilerinize açık olup, sık sık ziyaretinizi ve aktif katılımınızı beklemektedir. Web Adresimiz : http://strazburg.meb.gov.tr/ Facebook Sayfamız : http://www.facebook.com/Strazburg-Eğitim-Ataşeliği Bu vesileyle, siz değerli velilerimize, öğretmenlerimize ve öğrencilerimize en içten dileklerimizi sunarız. Saygılarımızla. Gül ETKİN Konsolos- Eğitim Ataşesi Vekili T.C. Strazburg Başkonsolosluğu


BİR SÖZDEN BİR ÖZDEN

HASAN KARAKAYA DOSTUN KİM DÜŞMANIN KİM? Son günlerde o kadar yazacak şeyler var ki insan nereden başlayacağına şaşırıp kalıyor. Etrafımızdaki yanan ateşten mi, içimizdeki kaynayan kazandan mı, yoksa uzak yerlerde ‘’BİRLEŞMİŞ’’ Milletler dedikleri topluluğun gözü önünde diri diri yakılan, açlıktan otlarla leş yiyerek hayatta kalmaya çalışan, kimsesiz sahipsiz bir neslin yok olmasına göz yuman göz yumduğu için zulme rıza zulümdür düsturuna uyan bir dünyadan mı... Hani Kur’anı Kerim’de Yüce Mevlamız Maide suresi 51’inci ayet-i kerimesinde şöyle buyuruyor: Yahudi ve Hrıstıyanları dost edinmeyin, onlar sizi sevmezler, ta ki siz onların dinine girinceye, onların dinini kabul edinceye kadar. Peki bu ayet-i kerimeden ne anlamamız gerekiyor? Dünyadaki bütün gayri Müslimlerle ilişkilerimizi kesip aramıza set çekmeyi mi, yoksa insani ilişkilerimizi sürdürüp ama kalben muhabbetlerimizi sınırlı tutmamız mı gerektiğini mi? Bu ikinci sorunun cevabı karşımıza çıkıyor çünkü dünyada ta ki Peygamber sav döneminde bile Yahudi ve Hrıstıyan-

15 larla anlaşma yapılmış; bu bize gösteriyor ki aralarınızdaki anlaşmaları, diyalog biçimini değişik şekillerde yapabilirsiniz ama dost edinmeyin. Bugün o dostumuz dediğimiz kimi gayri müslimlerin neler yaptıklarını ayan beyan görmekteyiz. Beş yıldır komşumuz Suriye’de milyonlarca insanın evinden barkından toprağından olduğu, şehirlerin köylerin kasabaların harabeye döndüğü bir zamanda, çıkar üzerinde gözleri aç olan batılıların oradaki çıkar hesapları uğruna her kötülüğü yapmaya devam ettikleri görülüyor. Yirminci yüzyılın içerisinde ülkelerin çöplere attığı yiyeceklerle birkaç ülkenin yaşayabileceği, ayakta durabileceği kayıtlara geçerken; biraraya gelmiş Bir ‘’LEŞMİŞ’’ Milletler gözetimindeki MADAYA KAMPI’NDA insanlar açlıktan ölüyor ve bu BİRLEŞMİŞ Milletler hâlâ Suriye’de savaşı durdurmak için formül geliştirmeye çalışıyor. Hani sizin gücünüz vardı, hani sivilleri vurmak ve konvansiyonel silah kullanmak, toplu katliam yapmak insanlık suçuydu? Acaba Suriye’de ölen, Libya’da ölen, Irak’ta ölen, Cezayir’de Nijerya’da Afganistan’da Pakistan’da Eritre’de Moro’da ölenleri, sizden başkasını İNSAN OLARAK görmüyor musunuz? Irak’ta Saddam Hüseyin’i gaz kullandı bahanesiyle işgal edip huzur getireceğiz derken, yıllarca bu akan kanın müsebbipleri olmadınız mı? Libya’daki yeraltı kaynaklarına sahip olmak için bir gece ansızın hiçbir kimseye danışmadan Kaddafi’yi, kendi uşağınızı bombalayarak öldürmediniz mi? Mısır’da

AZICIK

Fahri EKMEKCİ

fekmekci@objektifgazete.fr

Sevgi... Yürek çarpıntısı nedir, bilir misiniz? Tabii ki bilirsiniz; o özel insanı gördüğünüzde, o mutlu olayı yaşadığınızda, o heyecanlı an yaklaştığında, o sabırsızca beklenen yarın gelip çattığında, o zorlu sınav saatinin gongu vurduğunda....... Hepimiz o çarpıntıyı mutlaka hissetmişizdir. Bir yakınınız öldüğünde, çocuğunuz doğduğunda da... Ne bileyim; âşık olduğunuzda, sevdaya tutulduğunuzda, birisini ‘ölesiye’ sevdiğinizde... O yürek burkan müthiş çarpıntı, adı üzerinde işte, sizi çarpmıştır değil mi? Çarpmıştır, çarpmıştır... Bu gazeteyi elinize aldığınız ay, herhalde mâlumunuz, 14 Şubat Sevgililer Günü’nü de içinde barındırıyor. Ol nedenle, yukardaki girizgâhı yaparak, ben de bu konuda ahkâm kesmeye başlayayım diyecektim ki, ne had-

seçimle iş başına gelen MUHAMMED MURSİ’ye karşı İsrail’in çıkarları uğruna devrim yaptırmadınız mı? Kırk yıldır Türkiye’de kardeşi kardeşe kırdırmıyor musunuz? Hâlâ Güneydoğu’daki terör olaylarını besleyen büyüten bu Batı, İran’a karşı nükleer silah üretiyor bahanesiyle kucağına çekip besleyip elindeki zenginleştirilmiş uranyumu Rusya’ya peşkeş çektirdiğinizi nasıl anlamalıyız? Siz İran’a göz yumdunuz; Yemen’e gidip karıştırması, Suriye’ye gelip kanlı katil Esad taraftarı olarak Müslümanları katletmesini, Lübnan’da kampları vurmalarına göz yumdunuz, ses çıkartmadınız. Bugün Suriye’de ta dünyanın bir ucundan, Kanada’dan Avustralya’dan İngiltere’den Amerika’dan Çin’den gelen uçaklarıyla gemileriyle orada çöreklenen bu kapitalist, İslam düşmanları bir tiyatro seyrediyorlar. Neden; kim oraya çok askerle güçle gelirse o daha çok pay sahibi olacak öyle mi? Önce Irak’ı, Libya’yı, Mısır’ı, Afganistan’ı paylaştınız, şimdi ise sırada Suriye var! Kendi kardeşlerimizi kendimiz koruyamaz haldeyiz, neden biz karışamazmışız? Ama onlar benim ülkemin içerisinde terör örgütlerine silah, mühimmat, araç gereç verebilirler çünkü bin yıllık tarihimizi bir türlü bozamadılar. KÜRTLERLE TÜRKLER et tırnak gibi; bunu da bozmanın tek yolu içerden ve dışardan yakıp yıkmakla olur diye. Ey Batılılar; çok mu seviyorsunuz bizim Kürt kardeşlerimizi, onun için mi gencecik yavrularını ateşe sürmektesiniz, onun için mi huzurlarını kaçırıyorsunuz? Çok

dime, sevgi kim ben kimim diye bir endişe duyarak, hemen mevzudan uzaklaşayım diye düşünüyordum ki, sevgi yine galebe çaldı ve bu meyanda yazmaya devam kararı aldım aniden! De.. Ne yazacaktım ki? Ununu elemiş, eleğini duvara asmış bir fâni olarak, özellikle de dünya üzerinde sevgi hususunda söylenmemiş hiçbir şeyin kalmadığının bilinci içindeyken, kalemimi nasıl oynatabilirdim ki? Etim neydi, butum ne? O çok ünlü filmden bir apartma yaparak, ‘Sevgi, emektir’ desem olur mu? Ya da, yine çok ünlü bir şairimizin yine çok ünlü dizesini ödünç alsam: ‘Ne kadınlar sevdim zaten yoktular’. Olmadı, aynı şairin şu dizeleri cuk oturur belki: ‘Gözlerin gözlerime değince / Felâketim olurdu ağlardım’. Belki de en iyisi, meşhur öykücümüzün ‘Bir insanı sevmekle başlar her şey’ cümlesini şiar edinmektir. Bunu da beğenmezseniz, benim akrabam da olan Giresunlu bir şairin, şu ‘ölümsüz’ dizelerini sunayım size: ‘Asıl gücüme giden / Ayrılmaktır sevgiden’. Yani adam ölüyor, üzüldüğü sevgilisinden ayrılmak veya hatta ölmek değil, sadece sevgi’den

sevdiğiniz MÜSLÜMAN KÜRTler için mi canlarınızı feda etmek için Güneydoğu’ya geliyorsunuz? Yazık; cennet vatanım hepimize yetecek kadar geniş, bu günler gelip geçecek. Orada devlete karşı savaşan Kürt gençleri, bakın size destek veren Batılılara, Irak’a ne verdiyse size de onu verecekler, Libya’ya ne verdilerse size de onu verecekler; hülyalara dalmayın, açın gözlerinizi. Sizinle savaşanlar, aynı safta olanların bakın kimliklerine, bakın dinlerine, bakın kültürlerine size benziyo rmu, sizin gibi yaşıyor mu? Çanakkale’yi geçmeye gelenler bugün Güneydoğu’ya koridor açamaya gelenlerdir. Onun için başta zikrettiğim Maide suresindeki ayetin karşılığı nasıl da ayan beyan ortada. Kendi denetiminde olan bir kapta insanlar açlıktan ölüyorsa bunun hesabını sormak Müslümana düşer. Bugün Avrupa’ya gelen Doğulu Afrikalı Uzakdoğulu genelde müslüman olan insanlara önce dinlerini değiştirmeleri dikte edilmiyor mu? Ama senin ülkene gelen, savaştan kaçan her kim olursa olsun kapılarını açan ülke TÜRKİYE değil miydi? İyi düşünüp iyi akıl edip nerede duracağını bilmeli müslüman, yoksa daha çekeceğimiz çok musibetler var. Tekrar başa dönersek; ya ALLAH’ın buyurduğu gibi YAŞARSIN ya da isyan edip yollarından şaşarsın... Rabbim basiretimizi açsın, mazlum ve mağdurlara uzanan el eylesin.

ayrılmak. Sevgi o denli güçlü yani... Nasıl olmasın ki? O sevgiyle çıkılmaz mı hep yollara? O sevgiyle elele verilip, hep bir ağızdan türkü söyleyerek yürünmez mi mücadele saflarında? O sevgiyle dağlar delinip, denizler aşılıp, uzaklar yakın edilmez mi? Ve o sevgiyle ‘Elbette ki sevgilim elbet’, memlekete hürriyet getirilmeye çalışılmaz mı? O sevgiyle çocuğunun küçücük ayaklarını öper, o sevgiyle eşinini gözlerinin içine –biraz da çapkıncagüler, o sevgiyle bir kitabı okumaya başlar, o sevgiyle hayatın ve zorlukların üstüne üstüne gidersin... İşte o sevgiyledir ki, Baban’ın mezarına bir çift sarıkırmızı gül koyar, Annen’den yeşil-beyaz bir atkı örmesini, o atkı Anne şefkati ve özlemi koksun istersin... Yine o sevgiyledir ki kardeşlerinin hasretiyle yanır tutuşur, eşinden ve çocuğundan bir an bile ayrılmak istemezsin. Sevgiye emek verirsin ve sevgi seni büyütüp olgunlaştırır, adam eder. Ancak sevgi insanı adam eder... Sevgililer Günü’nüz işte şimdi kutlu olsun...


16


ÇİÇEK PASAJI BASRİ ÇİÇEK

cicek @hotmail.fr

EKONOMİK DEĞER TEZEKLE KIYASLANIRSA HİÇ DE İYİ TAHMİN ÇIKMAYABİLİR

Size söz vermiştim, Rusya ile sürtüşmenin (uçak krizi) ekonomik boyutunu yazacağım: Tahmini olarak 7-8 milyar dolar civarında. Bunun sadece ihracat ile ilgili bölümünün tamamının yeniden gözden geçirilmesi demek, ihracat'a bir o kadar daha vurulan darbe demek anlamına geliyor ki bu da pazarın küçülmesi, dolayısıyla etkilenmeyen hiçbir sektör kalmayacak anlamı taşıyor. Rusya'da iş alan ve inşaat alanında faaliyet gösteren firmalar ya işleri yavaşlattılar ya da durma noktasına getirdiler çünkü yaptıkları işin parasını alamıyorlar. Maliyeti kurtarma peşinde olanların bile var olduğu söyleniyor. 2014 verilerine göre hemen hemen her ay yüz milyon dolar gibi bir önceki seneye göre aylık bazda düşüş başlamış. Hatta şöyle diyelim; 10 bin dolar alacağı olanlar 9 bin ver hesabı kapatalım diye-

Mustafa Kemal Özçelik

Must.o@neuf.fr

Nazım Hikmet, eğitim ve çocuklarımız… Büyük şairimiz Nazım Hikmet’in doğumunun 114. yılındayız. Barışa, sevgiye, birliğe ve beraberliğe hasret olduğumuz şu günlerde onun en güzel şiirlerinden birini sizlerle paylaşmak istiyorum: HOŞGELDİN KADINIM Hoş geldin kadınım benim hoş geldin yorulmuşsundur; nasıl etsem de yıkasam ayacıklarını ne gül suyum ne gümüş leğenim var, susamışsındır; buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim açıkmışsındır; beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam memleket gibi yoksuldur odam. Hoş geldin kadınım benim hoş geldin ayağını bastın odama kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi güldün,

17

biliyorlarsa, hesap açık ve net olarak ortada. Geçen sene kriz öncesi sadece inşaat sektöründe çalışmak için yurt dışına giden işgücü 34 bin civarlarında, bunun 8 400’ü Rusya'ya gitmiş. Bundan en çok etkilenen sektör ise, yaş meyve ve sebze ihracatı. Eften püften sebeple ihracat mallarını geri gönderdiler. Zarar eden üretici firmalar, aracı firmalar, zararlarının yüzlerce milyon dolar olduğunu vurguluyorlar. İş gücü hariç. O başlı başına zaten var olan bir sorundu, katlanarak çoğaldı . Gelelim turizm sektörüne; yılda 4 milyon turist geliyordu. Otel, konaklama, havacılık sektörü, hizmet sektörü, tur operatörleri, artı her turistin 1000 dolar bıraktığını hesaba kat topla, çarp, çıkar, sonuç göz önüne geliyor. En fazla da hizmet sektörü zarar görecek. Laleli esnafını zaten söylemeye gerek yok, onlar çoktan kepenk kapattı bile. Tekstil sektörü veya bavul ticareti dediğimiz olay hepten bitme seviyelerine indi. Ruslara en çok bira fabrikaları hizmet veriyordu. Al bir o kadar daha, çoktan iş adamlarımızın Rusya'da inşaa ettiği iki adet fabrika kapanmış durumda. Mevsiminde turizm sektöründeki bira ve içecek üretimini ve tüketimini de göz önüne alırsak hesap ortada. Bu sektörde çalışacak olan iş gücünü ve mevsimlik işçiler he-

saba katıldığında hesap net olarak ortaya çıkmaktadır. Rusya bütün planlarını (bütçesini) petrolün varilini 100 dolar olarak hesap ettiğinden, kaynaklanan arizi çıktılarını hesaba katmadan yaptığından, şu anda da petrol fiyatlarının 30 dolarlara düşmesinden ülkesinin iflasın eşiğinde olduğunu pek yansıtmamaya çalışsa da, bir yıl öncesinde bir doların 30 ruble olarak işlem görmesi, şu an bir dolar 70-75 rubleden işlem görmeye başlaması ve Rus Merkez Bankası’nın 5-6 puan faiz artırımına gitmesi de işe yaramayacak gibi gözükmekte. Batının aşırı derecede uyguladığı kısıtlamaların gittikçe etkisini göstermeye başlaması tabii ki önemli bir etken. Zarar ortada. Gazı keserse, petrolü vemezse benim vatandaşım tezek de yakar edebiyatı pek inandırıcı değil. Çünkü o günkü şartlarla bugünkü şartlar aynı değil. Hatırlatırız, o günkü kızlarımız telefondan bihaber iken, bugünküler ayfon kullanıp selfi çekiyor. Cilt bakım servisini internet denen sanal ortamdan sipariş ediyor. Saçını taratmaya kuaföre uğruyor. Hamamlıkta veya leğende değil, banyoda duş, klozette iş görüyor. Tezek toplamak da ne ki diye sormasınlar. Kaldı ki tezeğin zannedildiği kadar da kalorisi yok. Hayvancılık da öldüğünden

GEREKLİ miktarı nerden ithal edersiniz? O da muamma. Ha ne yapılabilirdi, acizane görüşüm; Sayın Başbakan'ın ‘Emri ben verdim. Sınır ihlaline izin veremezdik’ çıkışına, sert tavrına Cumhurbaşkanı'mızın daha ılımlı, daha konunun görüşülerek çözüm üretilmesine yardımcı olacak deyimler kullanarak yaklaşması, daha uygar olurdu düşüncesindeyim. Kaldı ki Yunanistan ile hemen her gün yapılan sınır ihlaleri ve it dalaşı diye tabir edilen sataşmalarda uçak mı düşürülüyordu? Sonradan Rus uçağı olduğunu bilseydik durum daha değişik olurdu beyanatları işe yaramıyor. Ne yapsak Rus gelinlerden (SAYILARI 40 BİN OLARAK TAHMİN EDİLİYOR) bir heyet kurup ricacı mı olsak? diye düşünenler de (Danışmanlar tarafından) olur. Sakın kanmayın, çünkü bugünkü durum günü birlik dış politka, aksi halde siz de zarar görürsünüz. Kaybeden tarafı henüz tam olarak çözemedik. Akıllı düşünmede fayda var. Yoksa, Rusya ikide bir karşınıza böyle Yeni Zelanda'da oynanan Haka (Maori halkının düşmanlarını korkutmak için yaptığı tür) dansçıları gibi karşınıza çıkar. Öyle okuyup üfleyip kış kış cinler demekle gideceği yok; hadi nefesinize kuvvet, cini ortaya çıkarın da görelim…

güller açıldı penceremin demirlerinde ağladın, avuçlarıma döküldü inciler gönlüm gibi zengin hürriyet gibi aydınlık oldu odam... Hoş geldin kadınım benim hoş geldin. Ulusal demografik araştırma enstitüsünün 8 yıllık bir araştırma üzerine yazmış olduğu raporu sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu raporda, çocuklarımızın eğitim ve okul konusunda nasıl sınıfta kaldığı gözler önüne seriliyor: 2008/2009 senelerinde yazılan bu raporu, büyük bir üzüntüyle okudum. Tek temenim ve umudum 2016 yılında durumun değişmiş olmasıdır. Araştırma, çocuklarımızın okullarda ülke geneline göre daha düşük başarı elde ettiğini gösteriyor. İlk gelenler, yani babalarımız, birkaç sene çalışıp geri dönmeyi amaçladıkları için, doğal olarak kendilerini işe odakladılar. Kalıcı olmadıkları için, bulundukları ülkenin eğitimine, diline gereken önemi vermediler. Entegrasyon konusunda zorlanmaları gayet doğaldı; kültür, örf, âdet farklılığı ve dil sorunu vardı. Babalarımız, kısa ve orta vadede memleketlerine dönme umuduyla yaşadılar. Doğal olarak, Fransa’ya duyulan ilgi maddi idi, entegrasyon amaçlı değil. Fransa, diğer

Avrupa ülkeleri gibi değildir, dil bilgisine ve eğitimine çok önem verilir, bunun için de çocuklarımızın okullarda başarılı olmaları çok önemlidir. İkinci ve üçüncü jenerasyona önemli bir görev düşüyor. Bunun için finansal ve entelektüel kaynakları harekete geçirip dil ve kitap sevgisini bir an evvel aşılamak gerekmektedir. Bu rapor ülke geneline göre, Türk-fransız vatandaşı gençlerimizin okullarda başarısızlığını gösteriyor: • İlkokulda sınıfta kalma oranı, gençlerimizde en yüksek oranla 44%. (1. sınıfta 17%). Bu oran ülke genelinde 25%. • İlkokulu terk etme oranı, ülke genelinde en yüksek oranla 5%. Nedenlerden birkaç tanesi; velilerin 64% diplomasız olması, çocuklarımızın 68% dört çocuklu bir ailede büyümesi ve 87% annelerinden ödevler için yardım alamamasıdır. Bu araştırmaya göre: • Çocuklarımızın 27%’si orta okul diplomasını alamamıştır, • Ülke genelinde lise diplomasında başarı oranı 62% iken, en düşük oranla çocuklarımızda 31%. Üzücü bir bilgi de, üniversiteye gitme oranı yine ülke geneline göre en düşük oranla 21%’dir. Öncelikle mesleki eği-

tim tercih edilmektedir, erken evliliğin de etkisi var. Acilen, çocuklarımız için neler yapabilir onu düşünmemiz gerekmektedir. Maddi, manevi, finansal ve entelektüel unsurları bir an evvel harekete geçirmeliyiz. Birbirlerini teşvik edecek unsurları araştırmalı, seminer ve konferanslar düzenlenmeliyiz. İlim ve kitap sevgisini aşılamamız gerektiğini düşünüyorum. Bunun için, önce eğitimcilerimize, öğretmenlerimize ve velilere önemli görevler düşüyor. Yazımı ünlü şairimiz Nazım Hikmet’in çocuklara adadığı bir şiiriyle bitirmek isityorum: DÜNYAYI VERELİM ÇOCUKLARA Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar oynasınlar türküler söyleyerek yıldızların arasında dünyayı çocuklara verelim kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi hiç değilse bir günlüğüne doysunlar bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı çocuklar dünyayı alacak elimizden ölümsüz ağaçlar dikecekler.


18


19


20


21


22


23


Sélestatlılar Hamsi Şöleninde Buluştu

24

Sélestat Türk Cemiyeti tarafından 31 Ocak 2016 Pazar günü düzenlenen “Hamsi Şöleni” yoğun ilgi gördü. Sélestat Türk Cemiyeti Hamsi Şöleni’ne ev sahipliği yaparken, Şölen birbirinden renkli görüntülere sahne oldu. Şölende vatandaşlar bir yandan ekmek arası hamsilerini yerken, diğer yandan da Karadeniz müzikleri eşliğinde oynadılar. Cemiyet Başkan İsmail Coşkun, « Hamsi Şölenimize katılımınız bizleri mutlu etti. Bizleri yalnız bırakmayan herkese teşekkür ediyorum” dedi. Daha sonra dernek merkezinde tavada pişirilen hamsiler konuklara ikram edildi. Açık havada pişirilen hamsileri konuklar afiyetle yediler.

Sélestat’da Bilardo Turnuvası Şampiyonu Haydar Tez Oldu Sélestat Türk Cemiyeti tarafından 14-31 Ocak 2016 tarihinde düzenlenen ve 44 kişinin katıldığı Bilardo Turnuvası, Haydar Tez'in şampiyonluğu ile sonuçlandı. İki hafta süren ve eleme usulü ile yapılan Bilardo Turnuvası’nda büyük heyecan yaşandı ve Haydar Tez ile Şahin Kayhan arasındaki final mücadelesi çok çekişmeli geçti. Sélestat Türk Cemiyeti tarafından ilk defa düzenlenen Bilardo Turnuvası’nın bundan sonra sürekli olarak yapılacağını belirten Cemiyet Başkanı İsmail Coşkun, ‘’Güzel ve çekişmeli maçlar izleme imkânı oldu, oldukça dostane bir turnuva oldu. Şampiyon aslında turnuvaya katılan tüm arkadaşlarımızdır. Turnuvayı sürekli hale getireceğiz, herkese teşekkür ediyorum‘’ dedi. ŞAMPİYONLAR KUPALARINI ALDI Sélestat Türk Cemiyeti’nin düzenlediği bu Bilardo Turnuvası’nda dereceye giren sporculara kupaları verildi. Şampiyon Haydar Tez ile ikinci olan Şahin Kayhan'ın kupalarını Sélestat Türk Cemiyeti Başkanı İsmail Coşkun verdi.

Dövizli bedelli askerlik bazı şartlarla 1 000 €’ya indi

Askerlik Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 6661 Sayılı Kanun, 27 Ocak 2016 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiş ve dövizle askerlik ücreti yasadaki şartları sağlayan yükümlüler için 6.000 Avro’dan 1.000 Avro’ya düşmüştür. Sözkonusu değişiklikler özetle aşağıda sunulmaktadır: - Dövizle askerlik ücreti için ödenmesi gereken meblağ 6.000 Avro'dan 1.000 Avro'ya indirilmiştir. - Sözkonusu bedelin taksitle ödenmesi mümkün değildir, peşin ödenmesi gerekmektedir. - Yeni kanunun yürürlüğe girdiği 27 Ocak 2016 tarihinden önce eski mevzuat gereğince 1.000 Avro veya daha fazla ücret ödemiş vatandaşlarımız askerlik hizmetini yerine getirmiş sayılacaktır. - Dövizle askerlikten yararlanmak için yükümlülerin başvurabilecekleri son tarih 38 yaşlarını tamamlayacakları yılın 31 Aralık tarihi olacaktır. - 38 yaşını tamamladıkları yılın sonuna kadar dövizle askerlik hizmetinden yararlanmak üzere başvurmamış olanlar ile daha önce başvurduğu halde ödemelerini

süresi içinde tamamlamadığı için dövizle askerlik hizmeti kapsamından çıkartılan vatandaşlarımız da 31 Aralık 2017 tarihine kadar Başkonsolosluğumuza başvurmak suretiyle durumlarını belgelendirmeleri ve sonrasında başvurularının kabulüyle 1.000 Avro'yu peşin olarak ödeyerek yeni kanundan yararlanabilecektir. - Halen ödemeleri devam edenler ile ödemelerini süresi içinde tamamlamadıkları gerekçesiyle daha evvel yasa kapsamından çıkarılanlardan 31 Aralık 2017 tarihine kadar yapacakları başvuruları uygun görülecek olanlara, 1.000 Avro'nun üzerindeki ödemeleri iade edilmeyecektir. Yararlanma şartları - Yabancı ülkelerde, oturma veya çalışma iznine sahip olarak işçi, işveren, meslek veya sanat mensubu statülerinden biriyle ya da yabancı ülke vatandaşlık hakkına sahip olarak Türkiye’de geçen süreler hariç toplam en az 3 yıl (1095 gün) süreyle çalışmış olmak, - Yabancı bandıralı gemilerde gemi adamı statüsünde, Türkiye’de geçen süreler hariç toplam en az 3 yıl (1095 gün) süreyle çalışmış olmak,

- Dövizle askerlik hizmeti dışında diğer askerlik hizmet şekillerinden biri ile silahaltına alınmamış olmak, - Durumlarını ispata yarayan belgelerle birlikte konsolosluklara başvurarak haksahibi olduklarının tespitini müteakip 1.000 Avro veya karşılığı kadar konvertibl yabancı ülke parasın en geç 38 yaşını tamamlayacakları yılın 31 Aralık tarihine kadar ödemek. Yararlanamayacak yükümlüler Başvurdukları tarih itibariyle; - Yabancı bir ülkede yasal olarak ikamet edebilme ve çalışabilmelerini sağlayan izinleri sona ermiş olanlar ve bu izinlere

hiç sahip olmayanlar, - Maaş, ücret veya yollukları yurtiçinden ödenen bir işte çalıştıkları tespit edilenler, - Türk bandıralı gemilerde çalıştıkları tespit edilenler, - Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi görevlisi sıfatıyla yurtdışında bulunduğu tespit edilenler, - Meslek veya sanatlarını yurtiçinde icra ettikleri tespit edilenler, - Dövizle askerlik hizmeti dışında diğer askerlik hizmet şekillerinden biriyle silahaltına alınmış olanlar, - 38 yaşını tamamladıkları yılın 31 Aralık tarihinden sonra başvuran yükümlüler.


25

AVRUPA PSİKOLOJİ MERKEZİ Psikolog Erdinç Üstündağ Alsace ve çevresi için Her türlü Test (IQ ve Konzentire) yapılır. Resmi kurumlar için her dilde rapor verilir.

8 Yıldır vatandaşlarımıza hizmet vermekten gurur duyuyoruz. Kitabımıza gösterdiğiniz ilgiye çok teşekkür ederiz. Hizmetlerimiz: Depresyon, Panik Atak, Saplantı Takıntı, Cinsellik, Çocuk Eğitimi, Çocuklarda Motivasyon / Konsantrasyon kumar bağımlılığı

Tel: 0049 7851 496 15 03 www.kekeleme-psikoloji.de


26

Adem GÜRSAL a.gursal@hotmail.com

TÜRKİYE'YE YENİ BİR ANAYASA ŞART! Türkiye PKK konusunda kararlı bir süreçte. Doğu’da yapılan türlü oyunların, türlü entrikaların tek muhatabı Recep Tayyip Erdoğan'dır. Ortadoğu’da ise Kürtler ve Türkmenler’dir. Dış güçlerin ortak hedefi ise ülkenin iç huzurunu bozmak ve iç savaşa sürüklemektir. Oynanan oyun bu! İç güçlerin planı da Erdoğan'sız bir Türkiye çabalarıdır. Tabii bu hedefe ulaşmak için pek çok değerlere de zarar vereceklerdir. En çok zararı da Türk halkı ve Kürt halkı görecektir. Recep Tayyip Erdoğan’ı seçimlere doğru yıpratmak, itibarsızlaştırmak, halkla olan güveni sarsmak ve Erdoğan'ı bitirmek istediler ama bu oyun tutmadı.1 Kasım seçim gecesi bu planlar başarısızlıkla sonuçlandı. Türkiye'ye içerden ve dışardan operasyonlarla geliyorlar ve daha da gelecekler, kesindir, çünkü Pkk Doğu’da sıkıştı, Doğu’da kayıplar verdikçe o coğrafyada hem güvenleri sarsıldı hem de Pkk kendi saflarında mücadele edecek adam bulma konusunda ciddi sıkıntılar içine girdi. Büyük şehirde yapılan bombalı eylemler apaçık bunu gösterir. Bombalı eylemleri dış ülkelerin örgütleri üslense de aslında Pkk ile aynı sistemin bir parçasıdır da ondan. İçimizdeki hainler ise güçlü Türkiye'yi nasıl eski haline getiririz diye saldırmaya ve Türkiye'ye saldıranlara da destek vermeye devam ediyorlar. Türkiye'nin, Hükümet’in, Millet'in ve Recep Tayyip Erdoğan'ın tarih yazmasını, ülkenin çocuklarının geleceğini ve de hayallerini çalmak istiyorlar... Demokrasiye ve istikrara bir takoz olma peşindeler. Dış güçler Türkiye’nin Osmanlı gibi tekrar dünyaya hakim olmasından korkuyorlar. Müslüman bir nesil yetiştirmelerinden endişe duyuyorlar. Müslüman kardeşlerine sahip çıkmalarını hazmedemiyorlar. Ortadoğu’da lider ülke olacaklarını önceden hissettikleri için saldırıyorlar. Arap ülkelerinin abisi olarak üslenmelerinden kaygı duydukları gibi Ortadoğu'yu da kan'a çevirdirler. Dertleri ne biliyor musunuz?

Bam Teli

ŞAHİSMAİL KAYA sahismail@web.de

MÜGE ANLI Kıymetli Objektif gazetesi okurlarım, Bu ayki köşe yazımda, Atv’de büyük bir özveri ile TATLI SERT programını sunan Müge Anlı’dan bahsetmek istiyorum. Hepimizin hayatında birçok defalar, sesli ya da sessiz mazlumun yanında yer alma duygusu ön plana çıkmaktadır. Önemli olan zalimin ve yanlış yapanın

Kendi içine hapsolmuş, kendi içinde de sorunları çok olan bir Türkiye, ABD ve Avrupa devletlerine karşı zayıf, Rusya'nın ve İran'ın hatta İsrail'in tehditlerine karşı sessiz kalacak, diğer Müslüman ülkeler zulme uğradığında karışmayacak, hatta yardım etmeyecek, ekonomik yöndende edemeyecek, iddiasız bir Türkiye yapma peşindeler! Bunun olması da imkansız çünkü Türkiye eski Türkiye değil de ondan. Rusya uçağını düşürerek ne derece cesur ve kararlı olduğumuzu gördüler. Kararlılık derken, ülke topraklarımızı savunma konusunda asla taviz verilmeyeceği konusundan bahsediyorum. Unuttukları ya da hesaplarının tutmamasının bir başka nedeni ise Erdoğan'dır. Çünkü Erdoğan’ın diğer liderlerden farkı cesur olduğu kadar islam coğrafyasına sahip çıkmak, mağdur ve mazlumların sesi olmak için bu yola girmiş bir lider. En önemlisi de yapılan türlü entrikalı oyunları iyi okuyup iyi bir dik duruş sergileyip oyunları bozmasıdır. Erdoğan neden mi gitsin? Türkiye neden mi zayıflasın her alanda? Çünkü Erdoğan onlar gibi düşünmüyor. Çünkü Ankara, Ortdoğu için onların istediği gibi yapmayacak. Çünkü bu nesil onların oyunlarına gelmeyecek. Çünkü bu millet demokrasiye inanmış, istikrarın devamı için yeniden Ak parti demiş, Suriyeli mülteciler konusuna da sahip çıkacak. Avrupa'da mültecilerin de yaşamaları için sığınmaları konusunda baskı yapacak da ondan. İşte düşündükleri hiçbir şeye ''EVET'' demedikleri için bunlar yaşanıyor. Hatta Paris'teki bombalı eylemlerin de birinci mesajı belki de mültecilerdir, ikinci mesajı ise müslümanlardır. Hiçbir düşüncelerine boyun eğmedikleri için, bugün bu ülke ve bu millet bu yaşananların faturasını çekiyor. Sorun bu, sıkıntı bu! İçinde bulunduğumuz büyük resim de bu... Anlayın, hep birlikte anlayalım aynı zamanda yaşananları iyi analiz edelim. Hem Türkiye’de yaşananları hem Fransa'da yapılan eylemleri hem de Süriye'deki entrikaları... Biz refah istiyorsak dik durmasını bileceğiz. Biz demokrasi ve istikrar istiyorsak hem Başbakanımız’a hem de Cumhurbaşkanımız’a sahip çıkacağız. İç ve dış güçlerin asıl amacı ise: Türkiye Cumhuriyet'i Ortadoğu’yla ilgilenmesin ve oyun kurmasın! Güvensizliklerle, krizlerle, yolsuzluklarla, iftiralarla, hizmet yapmamakla, dışa karışmadan, koalisyonlarla, çalkantılarla, cuntalarla, mafyalarla cebelleşen bir Türkiye, kendi halinde zayıf bir ülke olması için mücadele ederler. Eskiden yaşananları asla unutmayın. Darbelerle ülkenin ne hale geldiğini büyüklerimiz çok çok iyi bilirler. Yeni bir Anayasa için her alanda birlik olma zamanıdır. Milletimizin

karşısında durmaktır. Haksızlığa uğradığı halde gücü yetmeyenin yanında olmaktır. Bu da hem inancın, hem de insanlığın gereğidir. Bir program ki, ancak bu kadar mazlumların yanında olabilir. Bir program ki, ancak bu kadar yaralı insanların yarasını sarabilir. Bir program ki, ancak bu kadar güzel dualardan nasibini alabilir. Bir program ki, ancak bu kadar yüreklere karşılıksız sahiplenmeyi anlatır. Bir program ki, ancak bu kadar yıllarca karanlıkta kalan çıyanları aydınlatabilir. Bir program ki, ancak bu kadar annelerin dualarına mazhar olabilir. Bir program ki, ancak bu kadar kayıpları, yitikleri, yıpranmışlıkları, terk edilmişlik-

bu Başbakan’a ve Cumhurbaşkanı'na sahip çıkması lazım. Başbakan'ın anladığını bizim de anlamamız gerekir. Cumhurbaşkanı'nın çizdiği yolda dik durma, o çizgide ilerleme zamanıdır. Başbakan'ın milletten başka güvencesi kalmadı, biz de bu güvenini boşa çıkartmayalım. Bunun sonunda kaybeden sadece bunları yapan değil! Bizler de kaybedeceğiz! Ülke kaybedecek! İslam ülkeleri kaybedecek! Demokrasi kaybedecek! Hatta tüm insanlık kaybedecek! Yani bizler kaybedeceğiz! Oyunlara gelmemek için uyanık olma zamanıdır. Askerimize ve polisimizede sahip çıkacağız. Bu vatanın huzuru ve birliği için kararlı bir şekilde hainlerle mücadele ediyorlar. Ne kadar teşekkür etsek azdır bu dava yolunda, bunun bilincinde olacağız. Suriye, Irak ve Mısır bizim için büyük bir örnek. Orda yaşananları söylemeden de geçemeyeceğim. Ortadoğu'da yaşananlar ürkütücü, tüyler ürpertici. Bunu yapanlar insanlıktan çıkmış vicdanı olmayan kişilerdir. Bu zulmü yapanlar Müslümanlıkla asla bağdaşmaz. Söylenecek çok şey var ama dilim varmıyor daha ağırına. Suriye’de kendi halkına yapılan türlü işkenceler ve Türkmenler’e yapılan bu saldırılar her şeyi özetler. Rusya'nın ne işi var da girdi Suriye'ye. Ben fotoğrafları gördüğümde ya da ekranlarda izlerken dua ettim. Üzüldüm, çaresizliğime de üzüldüm. Müslüman kardeşlerimizin düştüğü acı duruma kahroldum. Türkiye’nin her konuda yardım etmesi gerektiğini düşünüyorum. Türkmen kardeşlerimize destek verilmesinden yanayım. Kendilerini savunmları için. Biliyorum açıktan silah verilmesi suç ama bu işkenceye dur diyen de yok ki. İnsan haklarını savunanlar da ortada yok. Suriye halkı Esad’ın kaderine asla bırakılmamalı. Bunu ilk yıllarda bile dile getirdim, yazılarımda mevcuttur.. Suriye'ye müdahale edilmesinden yanayım, sınırlı müdahale edilmesi de şarttır. Biz müslümanlara sahip çıkmalıyız. Biz Osmanlı'nın mirasını hatırladığımızda, onlar da ‘Biz bunun için mi koca İmparatorluğu yıktık'' diye başlarlar müslüman ülkeleri karıştırmaya. Biz güçlü olduğumuz için ilk komşularımızı dağıttılar, perişan ettiler. Ellerinde olsa bizi de perişan ederlerdi. Ama çok şükür ki güçlüyüz, inançlıyız. İşte bu gün gelinen çirkin oyun da böyledir! Bu oyunu da bozmak milletin elinde! Yani bizim elimizde! BİRLİK VE BERABERLİK içinde olmazsak sıra bize de gelir! Yürütmenin ve yasamanın başındakiler... Yargının başındaki değerli kişiler ve muhalefet partilerine de sesleniyorum. Yeni bir Anayasa için, yeni bir Türkiye için adımlar atmalarını arzularım. NE GEREKİYORSA YAPILSIN! Yeter ki ülke ve milletin menfaati için bu Anayasa çıkartılsın. Bu ülke hepimizin. Bu ülkenin çözümü de bu millettir! Sizlersiniz ve de bizleriz. Gelin beraber çözelim! Beraberce ülkemizde huzurla yaşayalım! Özgürce!

leri, harabelere dönen yürekleri tamir edebilir, birleştirebilir, barıştırabilir, affettirebilir hatta ve hatta eyvallah dedirttirebilir. Ailece her zaman izleme imkânına sahip olmasam da, her gece mümkün mertebe tekrarına baktığım bu programın devlet tarafından ya da İçişleri Bakanlığı tarafından da birim açılarak yakın takibe alınması, toplumda haksızlığa uğramış yurttaşlarımızın, kaçırılan çocukların, faili meçhul cinayetlerin, kötü yola sürüklenen insanların ivedilikle bulunarak, sorumluların cezalandırılması için, bürokrasiden, keyfiyetten ve neme lazımcılıktan uzak bu programa yetkili birimlerin de el atarak, gerekli olan önemli bilgi ve bulguları da Müge Anlı ile payla-

şarak her gündeme gelen olay ve olayların çözülmesini bir yurttaş olarak canı gönülden arzulamakta, bir o kadar da desteklemekteyiz. İnsanca yaşamak, hepimizin arzusu değil mi? Onurlu bir hayata yelken açarken, yarınımız ne olacak korkusundan uzak yaşamak istiyorum. Endişe etmeden, gelecek nesillere yaşanacak bir dünya bırakmak istiyorsak, evvela bir birey olarak hakkımıza sahip çıkmalı, haksızlığa uğrayanların da sonu ne olursa olsun yanında olmalıyız. Köşe yazıma her zaman olduğu gibi güzel bir sözle veda etmek istiyorum. Ya bir yol ver, Ya bir yol aç, Ya da yoldan çekil kardeşim...


27 Her şeyin köşesi

Meltem BUDAN NALBANT “Gelin önce birbirimizi anlayalım… Gelin önce birbirimizin acılarına saygı gösterelim… Gelin önce birbirimizi yaşatalım.” Hrant Dink FARKLILIKLARIMIZ ZENGİNLİKLERİMİZDİR! Hiç unutamam o günü… Soğuktu, yağmurluydu, kasvetliydi… Takvimler 19 Ocak 2007 tarihini gösteriyordu. Yani bundan tam dokuz yıl önce… Henüz yeni bağlattığımız uydudan öğrendim vurulduğunu. Bir kabusun içinde hissettim kendimi, kulaklarıma inanamıyordum! Hızla hazırlanıp, adeta dışarıya attım kendimi. Ev dört duvara dönüşmüştü ve ben soluk alacak pencere bulamıyordum.

L’homme et la nature Ekrem ATAC

ekrem.atac@free.fr

La déchéance de nationalité, la prolongation de l’état d’urgence; où va la France? Le terrorisme mondial provoque la remise en cause des législations de certains pays démocratiques. Jusqu’à présent, la constitution et les lois assuraient la protection de tous les citoyens tout en préservant leur égalité et leurs libertés. Les personnes bénéficiant d’une double nationalité étaient traitées exactement de la même manière que les autres citoyens. Le fait que certains terroristes soient des descendants d’immigrés a renforcé une partie des citoyens dans leur méfiance et même leur haine envers les étrangers, qu’ils soient installés en France depuis longtemps ou bien immigrés ou réfugiés récents. Sous leur pression, et au nom de la nécessité d’assurer la sécurité des

Evden dışarıya çıkar çıkmaz, Fransız komşumla karşılaştık. Bir şeylerin ters gittiğini anlamışçasına, dikkatle gözlerimin içine baktı. “İyi misiniz?” diye sordu. Benim için kaygılandığı sesinden belli oluyordu. ‘Hayır, hiç iyi değilim! Hatta çok kötüyüm…’ diyemedim! Eğer bunları söyleseydim; ‘neden?’ diye soracaktı. Belki de anlatmam için ısrar edecekti. Peki ben ona ne cevap verecektim? ‘Tek isteği doğup büyüdüğü topraklarda kardeşçe yaşamak olan bir aydınlığı kararttılar’ mı diyecektim? Yoksa; ‘Her fırsatta tüm etnik toplulukların bir arada yaşamasını savunan, bir barış güvercinini yok ettiler’ mi? Yoksa; ‘Benim ülkemde, doğruyu söyleyen dokuz köyden değil, dünyadan kovuldu! Ne zaman barışı seslendiren, sadece çevresini değil, tüm insanlığı aydınlatmayı amaçlayan bir ışık yandıysa, bir güzel insan yaşadıysa, ya gözaltında kayboldu, ya yakıldı, ya da failleri asla bulunamayacak kurşunların hedefi oldu’ mu diyecektim? Fransız komşumun yüzüne bir an baktık-

Français, le gouvernement actuel a décidé de prendre mesures législatives. Il prévoit de changer la constitution Française pour instaurer entre autres la déchéance de nationalité et la prolongation de l’état d’urgence. LA PROLONGATION DE L’ETAT D’URGENCE Les actes de terrorisme de 2015 appellent bien sûr des réponses à la mesure du danger qu’ils représentent. Il faut les condamner. Le rôle des forces de l’ordre et de la justice est essentiel pour notre sécurité. Mais la démocratie est mise à mal quand le Parlement est appelé à délibérer d’un jour à l’autre, sous la pression de l’émotion, de la peur et des discours démagogiques de responsables politiques qui cultivent la peur de la guerre des civilisations. Ces mesures remettent en cause la liberté des citoyens. L’inscription de l’Etat d’Urgence dans la constitution et sa prolongation exagérée sont une atteinte à la liberté de manifester, de militer, de défendre ses opinions. Rien ne doit nous faire sortir de l’Etat de droit et nous priver de nos libertés. L’état d’urgence ne

tan sonra, başımı önüme eğdim. Aklımdan geçenleri gözlerimden okumasından korkuyordum. Ona; “İyiyim” dedim. “Ama titriyorsunuz?” Doğru, titriyordum. Üşüyordum çünkü. Ancak beni asıl üşütenin havadaki ayaz olmadığını da söylemedim elbette. Üşüyordum çünkü; Adalet ve vicdan vurulmuştu! Üşüyordum çünkü; Barış köprüsü havaya uçurulmuştu! Üşüyordum çünkü; “Ben üç dil biliyorum. Ermenice, Türkçe ve Kürtçe. Benim içimde bu üç dil hiç kavga etmiyorlar. Barış içinde yaşıyorlar.” Diyen güzel bir insanı kaybetmiştik! Farabi der ki; “İyi bir insan öldüğünde ona ağlamayın. Asıl onu kaybeden topluma ağlayın.” Ne kadar da doğru! İyi bir insanı kaybetmiştik, eksilmiştik! Farklılıkları kabullenemeyen toplumlarda, barış sadece bir hayal olarak kalmaya mahkumdur. Ne yazık ki barış kaybetmişti! Fransız komşuma, eğer tüm bunları anlatırsam ‘duydukları karşısında Fransız kalacağını’ bildiğimden, hiçbirini söyle-

peut devenir un état permanent et les conditions de sa mise en oeuvre ne sauraient entraver la démocratie sociale, l’exercice de la citoyenneté et le débat public. L’adoption de ces mesures ferait que la France risquerait de basculer dans la privation des droits fondamentaux du citoyen. L’exemple du départ de Christiane Taubira du Ministère de la Justice montre que la pluralité des opinions n’est plus acceptée et que l’on est en train d’aller dans la direction de la restriction des droits fondamentaux. LA DECHEANCE DE NATIONALITE Vouloir priver de leur nationalité française en cas de fait grave les personnes bénéficiant de la binationalité (çifte vatandaşlık), y compris les personnes nées françaises, c’est créer une différence entre les citoyens. Cela risque d’augmenter dramatiquement le sentiment d’exclusion que vit toute une partie des citoyens. Les personnes d’origine étrangère risquent d’être montrées du doigt en permanence, mettant en péril notre volonté de vivre ensemble. L’émotion ne doit pas l’emporter. Elle doit se combiner avec la raison qui construit et qui unit. La France doit rester une lumière pour le monde, rester le

medim. “Hava çok soğuk, sanırım ben de biraz ince giyinmişim.” Duygunun ve sevginin ortak dili hislerdir. Kelimelerin gücü bu hisleri değiştirmeye yetmez! Komşum da elbetteki, söylediklerime değil hissettiklerine inandı. Ama kibarlık yaptı ve inanır gibi göründü. Onun yanından ayrıldan ayrıldıktan hemen sonra, arkadaşım Emine’nin yanında aldım soluğu. “Hayrola arkadaşım, betin benzin atmış?” “Biliyor musun?” dedim, “Hrant Dink’i vurmuşlar!” Yanakları al al oldu. “Hadi ya!” diye bir çığlık attı. “Peki durumu nasıl, yaşıyor mu?” “Maalesef” dedim, “hayatını kaybetmiş.” Ah ne çok insana hayat borcumuz vardı! Sarıldık, ağlaştık… 14 Şubat Sevgililer Günü için bir şeyler yazmayı düşündüm, ancak geçen yıl Şubat ayı yazımın tekrarı olacaktı. Zira hâlâ 'Sevginin Cilalı Tek Taş Devri’ni yaşıyoruz. Bana göre gerçekten birbirlerini sevenlere her gün Sevgililer Günü! Yine de (adettendir) Sevgililer Gününüz kutlu olsun.

symbole des droits de l’homme. Elle ne doit pas basculer dans la haine qui détruirait la cohésion sociale de notre pays. QUE PEUT-ON FAIRE? QUEL CHEMIN PRENDRE? Les dramatiques événements de 2015 nous obligent à réfléchir aux réponses que notre société doit apporter à ces actes. Ce doit être l’occasion de construire un autre chemin que celui qui nous est proposé. Un chemin qui refuse de désigner des boucs émissaires et qui refuse que la France soit en guerre contre ellemême. Un chemin qui donne à la paix et à l’égalité des droits toute leur place et qui s’engage en faveur d’une France solidaire, ouverte à l’autre, accueillante, libre et fraternelle. Pour nos libertés, pour une société où la fraternité a toute sa place, ne cédons pas à la peur dans laquelle veulent nous faire vivre ceux et celles qui font de la mort leur raison de vivre. Restons solidaires et luttons contre toute forme de racisme. Défendons nos libertés d’information, d’expression, de manifestation réunion. Exerçons une vigilance permanente afin que nos droits et libertés soient préservés et que nul ne soit victime de discriminations.


28

FRANSA GÜNDEMİ Fatih KARAKAYA

Karakaya.fatih@gmail.com

http://twitter.com/gundemfransa

Savaş, Barış, Özgürlük!

Türkiye son aylarda şiddetli çatışmalara sahne oluyor. Terör grupları Türkiye’yi diğer Ortadoğu ülkeleri gibi iç savaşa sürüklemek istiyor. Mesele sadece Kürtler veya PKK değil. Çok daha kapsamlı bir saldırı var. Bakmayın siz PKK’nın sözde İşid’e falan karşı olduğuna. Hepsinin ortak düşmanı Türkiye. Aslında bir takım entel dantel insanlar 7 Haziran’dan sonra tek başına iktidara gelemeyen AKParti’nin bu savaşı başlattığını iddia ediyor. Ama daha öncede sorduğumuz bir soruya hiçbiri nedense cevap veremiyor? Soru çok basit: Madem bu işi AKParti başlattı, neden HDP ölesiye PKK’yı savunuyor? Bana göre mesele çok daha basit. 3 yıllık Barış

ARAS'LA İNSAN'A DAİR

Melek Aras

arasmelek58@gmail.com

Özgür basının önemi…

Özgür basın kavramı özellikle 20. yüzyılda çokça konuşulmaya başlanan bir kavramdır. Basının ortaya çıkışından itibaren tekeller de oluşmaya başlamıştır. Basın kendini yanlı ve özgür basın olarak ikiye ayırmıştır. Özgür basın adından da anlaşılacağı üzere herhangi bir kişi veya kurumun güdümünde olmayan basın demektir. Basın özgürlüğü başta iktidar olmak üzere çeşitli yapılarca engellemeye çalışılmaktadır ve bu her ülkede böyledir. Özgür basın ise tüm bu engellemelere rağmen ayakta durabilen ve söylemek

SPORTİF BAKIŞ FARUK BEYAZ

faruk.beyaz@hotmail.fr

Başarı nedir?

Sevgili okuyucularım, sizlere bu ay başarı nedir, nasıl başarılı olunur konusundan bahsedeceğim. Sokağa çıktığımızda, vatandaşlara sorduğumda başarı nedir diye, farklı cevaplar alıyorum; başarı deyince herkesin kafasında farklı şeyler beliriyor. Genelde çevremizde başarı iyi gelir ge-

sürecinde Erdoğan ve ekibi gerçekten barışın olacağına inandı. Bir takım olaylar göz ardı edildi. Bugün bazıları o gözardıları çok eleştirse de barışın bedelsiz olamayacağı çok açıktı. Ancak ipin ucu kaçtığı 7 Haziran ile belli oldu. Ülke hükümetsiz kalınca, silah bırakması gereken PKK’nın dağdan inip şehre yerleştiği ortaya çıktı. Sadece ve sadece bu bile şu anki operasyonları eleştirenlere cevap niteliğinde. O dönem AKparti bir takım şeyleri görmezden gelirken siz neden silahlanmaya devam ettiniz? Bu PKK’nın ne kadar art niyetli olduğunu göstermeye yetmez mi? Kalkmış şimdi utanmadan katliam var diyorlar. Orada ezilen, katledilen yine Kürt halkı. Ve o halk yine devletin şefkatli ellerine sığınıyor. Batı illerinin birçoğundaki Kürt sayısı Doğu’daki büyük illerden çok daha fazla! O gün barış sürecini eleştirenlerin, bugün operasyonları eleştirmesi tam

istediğini her şeye rağmen söyleyebilen basındır. 12 Mayıs 1842’de Marx yazdığı makalede şunları dile getirir: “Özgür basının özü, karakterli, rasyonel, özgürlüğün ahlaki özüdür. Sansürlenmiş basının özü, esaretin karaktersiz canavarıdır; o uygar bir canavar, süslenmiş bir kürtajdır.” Bu alıntıdan ve onun çizdiği çerçeveden yola çıkarak özgür basının korunması, geliştirilmesi için her düzlemde mücadele zorunludur. Salt hukuki bir mücadelenin yetmediği, yetmeyeceği, aslında hukuki bir meselenin olmadığını bilerek hareket etmek gerekmektedir. AKP’lileşen medya gibi AKP’lileşen yargının karşısında her türlü özgürlük ve demokrasi mücadelesinin verilmesi ve de verilmekte olan bu mücadelenin büyütülmesi gerekmektedir. tiren bir iş, büyük ve modern, pahalı eşyalarla döşenmiş bir ev, lüks bir araba olarak görülüyor. Aslında bunlar başarılı olmanın tanımı değildir; başarmak, insanın içindeki mücadele gücünü ortaya çıkarmasıdır, kendini hedefe doğru yöneltip hedefi elde etme sürecidir. Bu süreçte kimi insanlar başarılı olurken, bazıları niçin başarısız olduklarını düşündükleri için hayata küserler? Sahiden, neden? Yoksa diğerleri daha mı şanslı? Onların da iki eli, iki gözü, iki kulağı yok mu? Hatta evet başarıya ulaşanların belki bir kısmının bu organları da yok! O zaman onların bu kadar başarılı ol-

bir komedi. Bu işin lamı cimi yok! Terör silah bırakmadan taviz vermek, Daeş’in Batı ülkeleri ile masaya oturmasını kabul etmek gibidir. Elbet sadece operasyonlarla bu işin çözüleceğini sanmak en hafifiyle saflık olur. Bölgedeki tüm Kürt asıllı STKlar, aşiretler, şirketler devreye sokulmalı. Bu ülkede her bir canlının dilediği gibi yaşama özgürlüğü var. Ancak ülkeyi bölmeye çalışmak ister istemez sorunları beraberinde getiriyor. Fransa bir yılda 2 saldırıya uğradı diye tüm ülkede Olağanüstü Hal ilan edildi ve aylarca süreceğe benziyor. Peki ya Türkiye? Ülkenin dört bir yanında saldırılar var ama sadece bazı yerlerde sokağa çıkma yasağı ilan ediliyor. Fransa istediği gibi, sırf sakallı diye, sırf kadın elini sıkmadı diye, sırf çocuklara Kuran öğretiliyor diye camileri kapatıyor, insanları gözaltına alabiliyor. Türkiye’nin elinde binlerce gerekçe varken hâlâ eleştiriliyor ise gerçekten

pes doğrusu diyoruz. İfade özgürlüğünü sürekli hep birileri kendi lehine kullanma derdinde. Bana sorarsanız hiç umurumda değil, isteyen istediği kadar konuşsun. Bazı vicdanı kararmış insanları kahramanlaştırmaya gerek yok. Zaten onlarda vicdan olsa elbet hükümetin terör politikasını da eleştirebilir ancak tek kelime ötekilere laf etmiyorsa bu apaçık terör savunuculuğudur. Batı sürekli ifade özgürlüğü, terörle mücadele adı altında katliamlar yapmaya devam ediyor. Niye şaşırıyoruz ki sanki? Yıllardır hep birileri birilerini mazeret etmedi mi? O diktatör, bu diktatör, o terör grubu, bu terör grubu! Rusya Türkmenleri neden bombalıyor? Türkiye Türkmenlere Tırlar gönderse kimler karşı çıkar sizce? Sahi en çok silah üreten ve ihraç eden ülkeler kimler? Bu sorunun cevabını biliyorsanız savaşların, terörün de neden durmadığını bilirsiniz.

Evet bilinçli yurttaşlar olarak bizim de yapabileceğimiz tek şey haber alma özgürlüğümüze "dokunmayın" diyerek, tutuklanan gazetecilerimize böylece sahip çıkmaktır. “Herkes, bilgi edinme ve haber alma, özgür düşünce, ifade ve serbest eleştiri hakkına sahiptir. “Düşünce ve ifade özgürlüğünün kullanılmasının başlıca yolu olan basın ve yayın özgürlüğü temel insan haklarındandır. “Bu hakların demokratik hukuk devletinde anayasal güvence altında olması esastır.” (Gazeteciler Hak ve Sorumluklar Bildirgesi) Anayasası'nın 28. maddesinde yer alan 'Basın hürdür, sansür edilemez' ibaresi çok alamlıdır. 2014 yılı Dünya Basın Özgürlüğü en-

deksinde 180 ülke içerisinde 154. sırada olmamız demek, tutuklu gazetecilerimizin olması kadar, haber alma özgürlüğümüzün elimizden alınması, bir o kadar da gazeteciliğin tutuklanması demektir. Doğru haberler ile doğru düşünebilmemiz, doğru kararlar alıp doğru kararlar verebilmemiz için de bizim gerçekten haber yapan doğru dürüst gazetecilere ihtiyacımız var. Bunun için, tutuklu bütün gazetecilerimizin serbest bırakılmasını ümit ediyor ve istiyoruz. Ve bunu tekrar tekrar belirterek, "haber alma özgürlüğümüze dokunmayın" diyerek, bu vesileyle yeni yıl basın özgürlüğü ile yeni umutlarla barış ve kardeşliğimizin yılı olsun diliyoruz. Sevgiler ve selamlarımla...

malarının nedeni nedir? İçinizdeki aslandan (mücadele gücünüz) haberiniz var mı? Herkesin içinde bir Aslan vardır; önemli olan içindeki cevheri keşfedip gün yüzüne çıkartmak ve hedeflerinize doğru sağlam ve emin adımlarla koşmak mı, yoksa içinizdeki aslanı bir koyun gibi yönetmek mi? Hayatta başarılı olan liderlere, sanatçılara, bilim adamlarına, isimsiz kahramanlara bir bakın; inanın ve unutmayın, herkesin içinde bir Aslan vardır... Ünlü şair RALPH WALDO EMERSON güzel söylemiş: Bir kahraman, sıradan bir insandan daha cesur değildir. Cesareti beş da-

kika daha uzun sürer. Hayatta tek bir kişi bile, siz yaşadığınız için rahat nefes alıyorsa, siz başarılı ve amacına ulaşmış bir insansınız.. Vazgeçmemek başarıdır. Umutsuzluğa kapılmamak başarıdır. Hayal etmek başarıdır, yılmamak başarıdır. Amacının olması başarıdır. Ne olursa olsun yapacağım demek başarıdır…Başarılı olmak, kendin olabilmektir.Başarı duygusu size sokakta gururlu, başı dik ve mutlu olarak yürüme imkânı sağlar. Yine de hatırlatmak isterim ki başarı krediyle alınan parayla Türkiye’ye tatile giderek garibanlara hava atmak değildir; o durumda sadece kendi egonuzu tatmin edersiniz! Saygılarımla…


29


30


31

Odyssée’de Can Dündar ve Erdem Gül için dayanışma gecesi Strasbourg’un eski ve ünlü sineması Odyssée’de, Sinema’nın Müdürü Faruk Günaltay ile Strasbourg Belediyesi tarafından, 29 Ocak 2016 tarihinde, Türkiye’de tutuklu bulunan gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül için bir dayanışma gecesi düzenlendi. Geceye, çok sayıda Türkiye kökenli ve Fransız vatandaşın yanı sıra, CHP milletvekilleri Deniz Baykal, Gülsün Bilgehan Toker, Metin Lütfi Baydar, İlhan Kesici, aynı zamanda Cumhuriyet gazetesi eski Ankara temsilcisi ve Genel Yayın Yönetmeni de olan Utku Çakırözer, HDP’den Ertuğrul Kürkçü, tutuklu gazetecilerin eşleri Dilek Dündar ve Aslı Gül, Strasbourg Belediye Başkan Yardımcısı Nawel Rafik-Elmrini, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) eski Başkanı ve Sinema’nın Başkanı Jean Paul Costa, AİHM eski yargıcı Rıza Türmen, gazeteci Ayşenur Arslan, Strasbourg DNA Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Dominique Jung da katılarak Dündar ve Gül’e destek veren konuşmalar yaptılar. Bu arada, Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütünden Genel Sekreter Christophe Deloire da paylaştığı video çekimiyle, “17 Kasım 2015 tarihinde bu salonunda Can Dündar ‘Basın Özgürlüğü’ ödülü aldı. Kendisini tanıdım ve başarılı çalışmalarını hep takdir ettim. Türkiye’de gazeteciler serbest kalana kadar her kuruluş devreye girmelidir” mesajı verdi. Dilek Dündar’ın, eşi Can Dündar’ın “ Hükümetin yalanını ortaya çıkardığım için tutuklandım. Bu tutuklama yalanla gerçek arasında bir dava. Bu tutuklamalar bizi yıldıramaz. Bundan sonra daha ce-

saretli ve yüksek sesle konuşacağız” şeklindeki mektubunu okuduğu gecede, Türkiye’den gelen gazeteci Ayşenur Arslan da şu sözleri söyledi: “Türkiye’de artık açık bir faşizm yaşanıyor. Türkiye’de tutuklu gazeteci sayısı 39. Bunlar örgüt suçlarından içerdeler. Kimi PKK’dan, kimi sol örgütten yargılanıyor. Bir kişi de bilinmeyen bir örgütten yargılanıyor! Gazetecilerin çok önemli bir bölümü Kürt medyasından. Hem bu gerçeği göz önünde tutarsak, hem de Can ve Erdem’in neden içerde olduğuna bakarsak gerçekten artık faşizmin örtülü falan değil çok açık bir biçimde geldiği ve kapımıza dayandığı çok net bir biçimde görülür.” Eski AİHM yargıcı Rıza Türmen ise, 473 sayfalık iddianame için, « Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklama ve iddianamesi büyük bir hukuk skandalıdır. Böyle bir yargılama Afrika’da bile yok. Tutukla-

manın hiçbir hukuki dayanağı yok. Hazırlanan iddianameyi okuduğunuzda Dündar ve Gül hakkında bir şey görmüyorsunuz, bütün iddianamede bir terör örgütü anlatılıyor, iddianame sonunda da Dündar ve Gül'ün amaç ve niyeti terör örgütüyle bağdaştırılarak aynıydı yazıyor. Niyet üzerine müebbet istemek mümkün mü? Bu iddianame inanılmaz bir hukuk skandalıdır. Türkiye’de otoriter rejim faşist bir rejime döndü. Basın üzerinde baskılar ve Kürtlere yönelik şiddetin artmasında bir bağlantı, paralellik var. Buna karşı verilen dayanışma, destek Türkiye’nin demokratik, özgür bir ülke olması için mücadeledir. Bu mücadelenin sembolü gazeteciler Can Dündar, Erdem Gül’dür » dedi. Strasbourg Belediye Başkan Yardımcısı Nawel Rafik Elmrini ise “Strasbourg Belediyesi ve Avrupa Kuruluşları olarak burada bulunan tutuklu gazetecilerin eşleri Dilek Dündar, Aslı Gül ve diğer tutuklu

gazetecilere destek için mücadelemiz devam edecek. Biz buradan sesleniyoruz, Türkiye’de gazeteciler serbest kalana kadar mücadele devam edecek. Avrupa Birliğine (AB) aday olan Türkiye bu haksızlıklara son vermeli. Haksızlıklara karşı Avrupa seferber olacak” dedi. Sinema’nın Başkanı Jean Paul Costa da yapılan tutuklamalara son verilmesini, adaletin bağımsız olmasını istedi. Erdem Gül’ün eşi Aslı Gül ise kısaca söz alarak, tutuklamaların yanlışlığını ve eşiyle Can Dündar’a olan desteğini ifade etti. STRASBOURG BASIN KLÜBÜ CAN DÜNDAR'a sahip çıktı Bu arada, Strasbourg Basın Klübü, şehir en önemli meydanı olan Kléber’deki merkezinin balkonuna, tutuklu gazetecilere destek amacıyla, Can Dündar fotoğraflı "GAZETECİLİK BİR SUÇ DEĞİLDİR" yazılı büyük bir pankart astı.

amacıyla hem Cuma namazını eda eden hem de Ditib Külliyesi’ni, burada bulunan Yunus Emre Lisesi’ni ziyaret ederek yetkililerden bilgi alan öğretmenler ve okulun müdürü, bu okulların buralarda

olmasının büyük önem taşıdığını, bu okulların kıymetinin bilinmesi gerektiğini söylediler. Bu organizasyonun oluşumunda emeği geçen Türk Fransız Kültür Derneği ida-

recileri ve üyeleri İrfan BÜYÜKBAŞ ve Naim ATAÇ’a, ‘’İsmail Çile Özel Eğitim Okulu’’ Müdürü Serkan AKBULUT tüm okul öğretmenleri ve okulu adına teşekkür ettiğini bildirdi.

Sarreguemines’de Kültürler arası buluşma

Hasan KARAKAYA/ Strasbourg T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı Türkiye Ulusal Ajansı ‘’ERASMUS PLUS’’ tarafından kabul edilen 16/ 23 yaş arası orta, ağır, düşey zihinsel engelli bireylerin iş eğitimi derslerindeki farklı uygulamalar isimli proje kapsamında, İstanbul Büyükçekmece’den ’’İsmail Çile Özel Eğitim İş Uygulama Merkezi ‘’ öğretmenleri, 29 Ocak 2015 tarihinde Fransa’nın Sarreguemines şehrindeki İME du Himmelsberg Okulu’nda işbaşı izleme hareketliliğine katıldılar. Öğretmenler boş kalan zamanlarında şehrin sosyal, kültürel ve tarihi yerlerinde incelemelerde bulundular. Sarreguemines şehrinde bulunan Fransız Türk Kültür Derneği kurucuları ve üyeleri gelen misafir öğretmenleri derneğe davet edip onlara çiğ köfte partisi düzenleyerek, gurbette olduklarını hissettirmediler. Ayrıca boş vakitlerini değerlendirme


32

Psikolog Erdinç Üstündağ’dan “Kadına Şiddete Dur” konulu seminer

Psikolog Erdinç Üstündağ’dan “Kadına Şiddete Dur” konulu seminer Kehl’deki Avrupa Psikoloji Merkezi’nin yöneticisi Psikolog Erdinç Üstündağ, 27 Ocak 2016 tarihinde, Kehl’in Belediye salonunda « Kadına Şiddete Dur ve Mutlu İletişim » ismiyle bir seminer verdi. Hafta içi ve akşam saati olmasına karşın oldukça çok sayıda ve üst düzeyli bir katılımın gerçekleştiği seminerde, Üstündağ, misafirlerine hoşgeldiniz dedikten sonra, öncelikle kadının ‘Ana, abla, kızkardeş, eş olduğunu, başka bir deyimle can ve can yoldaşı oduğunu’ belirterek, bizim toplumumuzda kadınların dertlerini dile getiremediklerini, bir tür sükut yaşadıklarını söyleyerek, erkeklerin kadınları anlaması gerektiğini, ‘Herkes erkek olabilir, mesele adam olmakta’ sözleriyle ifade etti. Şiddetin ille de fiziksel olması gerekmediğini, bunun yanı sıra cinsel, duygusal

ve ekonomik şiddetin de bulunduğunu vurgulayan Üstündağ, şiddetin şekil ve türleri konusunda örnekler verdi ve bu sunumunu Dünya Sağlık Örgütü’nün verileriyle destekledi. ‘Kadın feryat ediyorsa, erkek kendini kurtarabilir; ama eğer susuyorsa, eyvah!’ slogan cümlesiyle anlatımını renklendiren Erdinç Üstündağ, Türkiye, ABD, Fransa, Almanya ve Avrupa’dan konuyla ilgili sayılar vererek sözlerini sürdürdü. Son olarak bu şiddetin önüne geçmenin yollarından bahseden Üstündağ; etkili iletişim kurma ve ana-babaların da eğitilmesi, içsel iletişim (kendisiyle barışık olma), suçlayıcı sen dili yerine yumuşak ben dilinin kullanılması, sözlü iletişimde karşındakini dinleme, beden dilinin sevgi dili olması gibi gerekleri dile getirdi. Avrupa Psikoloji Merkezi olarak 15 ülkeye hizmet verdiklerini söyleyen Üstün-

dağ, Avrupa’da yaşayan ailelerin Türkiye’ye oranla birçok açıdan daha geride olduğuna dikkat çekerek, konunun çözümü hususunda ailelere büyük görevler düştüğünün altını çizdi. Semineri kapatırken herkese tekrar teşekkür eden Erdinç Üstündağ, sözlerine şu sloganlarla son verdi: ‘Hoşgörüyü öğrenmek zorundayız’, ‘Çocuğumuza da saygılı olmayı öğrenmeliyiz’, ‘Akıllı olan kadın alışverişe yalnız gider!’, ‘Saplantı ve takıntılarımızdan kurtulmaya çalışmalıyız’… Seminere katılanlar arasında; yoğun gündemlerine rağmen davete icabet etme inceliğini gösteren milletvekilleri Deniz Baykal, Şaban Dişli, Prof. Dr.

Metin Lütfi Baydar, Karlsruhe Başkonsolosluğu Muavin Konsolosu Arzu Işık Ellialtıoğlu, Karlsruhe Başkonsolosluğu Çalışma Ataşesi Muhammed Kıran, Strasbourg Başkonsolosluğu Çalışma Ataşesi Naim Kavlak, Strasbourg Din Ataşesi ve Ditib Başkanı Dr.Fevzi Hamurcu, Fransa Tabipler Birliği Başkanı Köksal Yeğin, Hollanda’dan işadamı Aykut Torunoğulları, Strasbourg Uetd Başkanı İrfan Duman, Strasbourg CHP Birliği adına Burak Özkuzucu ile çok sayıda işadamı, doktor, avukat ve eczacı ile basın mensupları vardı. Herkesin son derece memnun ve bilgilenmiş olarak dinlediği seminer, verilen açık büfeli bir resepsiyonla son buldu.

Giresunlular Derneği’nden güzel bir gece Kısa adı ACEGAL olan Alzas Loren Giresunlular Kültür ve Eğitim Derneği, 16 Ocak 2016 tarihinde, Strasbourg-Illkirch’teki RJ 16 Düğün Salonu’nun restoran bölümünde, lösemili çocuklar yararına olan etkinlikleri bağlamında, yemekli bir eğlence düzenledi. Mekân sahibi Hakan Gencer’in de löse-

mili çocuklar için elinden gelen gayreti gösterdiği geceye, bölgede yaşayan Giresunlular’ın yanı sıra, Başkonsolosumuz Özgür Çınar ve eşi Seniha Birand Çınar, Doktor Murat Çağ, gazetemiz yazarı ve romancı Meltem Budan Nalbant ile eşi Atilla Nalbant, tanınmış muhasebeciler Sevgi ve Veyis Aslan, ünlü avu-

katlar Gülcan Doyduk ve İsmail İşitmez ile Ümit Kılınç, Turquoise grubunun şefi Mehmet Kaba ile eşi Canan Kaba, California Cuir şirketinin sahibi Mesut Gül ile eşi Laurence Gül de katıldılar. Sevilen sanatçı Barbaros Koç’un canlı müziği eşliğinde hep birlikte coşan ve kurtlarını döken Giresunlular, dernek başkanı İnci Yurdusever’e ve diğer yöneticilere teşekkür ettiler.

Yöneticiler de, bu gecenin daha büyüğünü, Türkiye’den gelecek sanatçılar eşliğinde 9 Nisan 2016 cumartesi gecesi Epfig’te yapacaklarını müjdeleyerek, Giresunlu olsun olmasın tüm vatandaşlarımızı davet ettiklerini belirterek, hem doyasıya eğlenebileceklerini hem de lösemili çocuklara yardımcı olmuş olacaklarını vurguladılar.


33

PEK ÇOK İSİMLER SARFEDEREK BENİ

tuttuk.. yunus’un oğlu da orada.. ben de haf-

-‘’ooooooo, bitanedir’’.

cadde'den aşşaa doğru yürüyodum. valla billa

ettim''.

bey.. her gece içtik kordon’da.. tahsin, necati,

NEYE UĞRADIĞIMI ŞAŞIRTAN ADAM

kendi haalimdeydim. sevdaluk çeken adam ne düşünür başka, aklımdaki şahıs, sevdiceğim idi besbellim.

bi ikindi vaktiydi, ansızın;

-''bizim tolga'yı bilirsin gürsel bey'' diyerek girdi

hayatıma. bişey diyemedim, basiretim bağlandı herhal. misal;

-''hayır, nerden biliyim yaa'' şeklinde bi konuşuk çıkamadı o an ağzımdan tam aksine;

-''ooooo, tanımaz mıyım tolga'yı'' demiş bulundum bikez.

başıma gelecek var imiş yarabbim;

-''tolga iki yıllığı bitirdi gürsel abisi. ben de askere göndermedim hemen. tanırsın, bizim ka-

yınço servet bu yıl üstteğmenliğe yükseldiydi. o da eniştesi cumhur abilerle birlikte sivas'ta

görev yapıyomuş. cumhur abi tolga'yı bana

gönder dedi, ama dinlemedim, sanayi'de ilyas

usta'nın yanına verdim ben, sağlam bi meslek

öğrensin diye. ilyas usta'yı tanırsın gürsel bey''. -''oooo, tanımam mı ilyas'ı.. iyi pimapencidir''.

-''yok, senin dediğin ibrahim usta.. amcaoğlu sadullah usta'yla beraber çamsan bayii onlar..

pimapen işini mustafa'yla ismail'e devrettiler

geçen yaz.. ilyas usta camcı.. bildiğin düz camcı.. tanırsın tanır, hani sanayi'nin girişinde

cemal'lerin fırını var, onun köşesinde nevzat'ın tekel büfesi.. ilyas'ın tükkanı hemen orada''. -''tamam, çıkardım gibi''..

-''ama bizim tolga sıkıldı oradan gürsel abisi..

sizin halil hoca kanına girivermiş bunun, sen,

git de benden habersiz ertuğrul amcasından

para al, üniversite sınavına gir.. izmir iktisat'ı kazan''.

-''hayırlısı olsun''.

-''annesiyle gittiler izmir'e.. cavit falan hepbir ev

taya gidicem de, bizim hayati'den arabasını rica -''peki''.

-‘’hayati’nin arabasını hatırlarsın, davut abinden aldıydı’’.

-‘’aaaa, tabii hondaydı di mi’’?

-‘’hayır canım, honda alpaslan’ın arabası.. hayati’nin fordu var’’.

nouveau

découpage

territorial

Sur les 13 régions que compte désormais la

France, sept sont nées de regroupements. Ces nouvelles entités naissent officiellement ce 1er janvier. Elles commenceront par élire leur prési-

dent de région, avant de se prononcer sur leur

nom définitif, leur chef lieu et l’emplacement de leur hôtel de région. Les 6 autres régions, celles

qui n’ont changé ni de nom ni de périmètre, ont déjà élu leur exécutif régional. Une

fiche

de

paie

simplifiée

Un échantillon d’entreprises va tester la fiche de

salaire simplifiée. L’objectif de cette remise à plat : limiter le nombre de lignes, pour rendre ce document plus facile à décrypter. Et limiter les er-

reurs. La généralisation aux 21 millions de salariés sera progressive, en 2017. Hausse

du

SMIC

Au rayon des bonnes nouvelles, au moins pour les 1,7 millions de salariés concernés : l’aug-

mentation du SMIC, limitée toutefois à 0.6%, soit un gain modeste de 6 euros par mois. Le montant total atteint 1143 euros nets. Prime

d’activité

yıllarından hatırlarsın’’.

-‘’hatırlamaz mıyım, ey gidi.. cumhuriyet’te okuduyduk’’..

-‘’yok, onlar benle gazi paşa’da okudu.. bizim yan sınıftalardı.. ahmet öğretmen’in sınıfı.. sen retmende okuduk.. tanırsın’’..

**** ****

harbiden gitmiş dönmüş izmir'e.

sahilde rasgeldik yürüriken. tam ters yönde iler-

lediği halde, benimle yürümeye başladı birden. -''alaattin abi'yi çok iyi tanırsın gürsel bey''. -''oooooo''.

-''senden iyi olmasın, çok şeker biriydi rahmetli''.

-‘’ooooo’’. **** ****

giresun kalesi’nin yüksekçe bi yerinden denizi

-‘’valla mı, tüh’’.

-''tam üç ayrı kere arabasıyla kümbet yaylasına giderken, aynı virajı alamayıp uçuruma yuvarlandıydı da bu, ölmediydi hiçbirinde.. öldürme-

yen Allah öldürmüyo işte gürsel bey.. hepsinde

de arabadaki herkes ölüp, alaattin abin 3000 metrelik uçurumdan sağ kurtulduydu''.. -''Allah Alllah''?

-''alınyazısı işte gürsel bey, en son o sene aynı yerden yine uçuruma yuvarlandılar.. bi otobüs dolusu adam kurtuldu, bitek alaattin abin rahmetli oldu''. -''vah bee''.

-''işte izmir'de alaattin abi'nin kuzeni cemil'i gör-

düm.. tanıdıklara çok selamı var.. cemil’i bilirsin, peygamber gibi çocuktur’’. -‘’ooooo, bilmez miyim’’.

-‘’cemil’le kazım’lara gittik o akşam.. dürdane yenge de oradaydı.. tam da senin sevdiğin ye-

mekleri yapmış, gürsel bey.. yenge’yi seversin sen de’’.

Ce 1er janvier marque aussi le remplacement

de deux dispositifs, Prime pour l’emploi et RSA

Activité, par une seule et même Prime d’activité. Il y a 5,6 millions de bénéficiaires potentiels et

des simulateurs de calcul sont disponibles sur les sites de la CAF et de la MSA.

La complémentaire santé obligatoire dans le

privé

Toutes les entreprises du secteur privé quelle

que soit leur taille doivent désormais proposer une complémentaire santé à leurs employés.

Elle sera financée à 50% par l’employeur. La loi impose un panier de soins minimum. On y ret-

rouve le remboursement de la totalité du forfait journalier hospitalier. Ainsi que la prise en

charge d’au moins 125% du tarif conventionnel

pour les frais dentaires, et la prise en charge d’au moins 100 euros, tous les deux ans pour les frais optiques.

Le gazole et le SP95 (un peu) plus chers

L’évolution des taxes sur les carburants (taxe

carbone et réduction de l’avantage fiscal) auront pour conséquence une augmentation d’environ

deux centimes sur le litre de super sans plomb

MİZAH YAZISI

izlerken bitiverdi yanımda bi ağşam üstü. açıkta

demirlemiş bi şilebe baka baka konuştuk bi süre.

lardan’’ dedi hüzünlü bi sesle.

-‘’15 sene oluyo gürsel bey’’.

Gürsel EKMEKCİ

epeyce rasgelmedikdi.

-‘’bu bişi diğil gürsel bey, iki güne gider bura-

-''ne zaman ölmüş alaattin abi yahu''?

secteur

bünyamin, ben.. hepsi de seni sordular.. ilkokul

meral öğretmenin öğrencisisin.. biz ayşegül öğ-

-‘’öyle miydi’’?

Ce qui change au 1er janvier 2016 Un

-‘’valla bi aydan fazla kaldım izmir’de gürsel

durup düşünüp;

-‘’asıl, bizim ogün uzun yol kaptanıdır.. kimi zaman yıl demiri atar bunlar.. yıl demiri nedir bilirsin’’.

-‘’valla, abim eskiden tuvalette çok uzun süre

kalır idi, kitap falan okurdu, annannem de

abime kızardı, yıl demürü atmış derdi.. ben onu biliyom anca’’.

-‘’aynı şey gürsel bey.. yıl demiri atan şilep uzun süre bi yere gidemez.. işsizlik, arıza, falan.. bilirsin bu işleri’’. -‘’oooooo’’.

-‘’ama, ogün kaptan sağlamcıdır.. babası remzi

dayı da aynen öyleydi.. o aileyi gayet yakınen bilmen laazım.. sizin hasan eniştenizin yeğenleri hepsi.. remzi, fevzi, tuncer falan’. -‘’eeee, tabii’’.

-‘’eminaanım teyze de bunlardan.. sizin rasim

dayınızla kankardeşler.. perihan yengenizle

aynı sütanneyi emmişler.. bak, hacı seher hanım mutlaka aklında kalmıştır gürsel bey’’.

-

‘’oooo, elbette.. babannemin dünürü di mi.. evde adı geçer idi’’.

-‘’yok hayır, annannenin görümcesiydi rah-

metli.. yalçın abinle nazmiye teyzen hiç onlardan çıkmazdı’’.

-‘’tabii, gayet net anımsıyom’’.

-‘’ o zaman sen daha doğmamıştın gürsel bey’’. -‘’şey yaani’’. **** ****

aynı dolmuştaydık dün. kolumu dürtüp;

-‘’mahmut amca’nı bilirsin gürsel bey’’ diyerek konuya girdi.

dilimin ucuna değin geldi de, tuttum kendimi; -‘’oooooooo, çok severim’’ demedim.

sanki, o an üçün çıkaramadığımı ima eden bi yüz ifadesine büründüm.

-‘’yahu, hani cevdet’le kudret’in dayısı, bakkal idi sizin mahallede’’.

bu olayı bi daha yaşamıştım adeta. içimden; -‘’aazına sçiyim tolga’’ dedim bitek. ve ilk durakta indim.

95 et de 3,5 centimes sur celui du gazole.

Un

Presque toutes les banques facturent des frais

sans frais, destiné aux primo-accédant. Il per-

Des

frais

bancaires

en

augmentation

de tenue de compte. Et à partir du 1er janvier, certains vont décoller. En moyenne, les frais

bancaires passeront de 12 à 16 euros par an. Deux solutions, pour pallier cette flambée : souscrire un “pack”, un ensemble de services ban-

caires - c’est précisément ce que souhaitent les banques - ou, plus radical, écrire une lettre recommandée pour refuser ces nouveaux tarifs. La

hausse

du

prix

du

timbre

Une hausse de 3,6% des tarifs postaux fera passer le timbre vert (tarif réduit) de 68 à 70 centi-

mes, et le timbre prioritaire de 76 à 80 centimes d’euros. Il s’agit de compenser la baisse du courrier traditionnel, sur fond de réforme plus globale de la Poste

nouveau

prêt

à

taux

zéro

Le prêt à taux zéro est un prêt sans intérêt et mettait de financer de 18 à 26% de l’achat immobilier.

Désormais,

ce

sera

40%

de

l’acquisition. Le nouveau PTZ concernera éga-

lement les achats dans l’ancien pour toute la France, et les plafonds de revenus pour en bé-

néficier sont augmentés. Autre modification, la

période de différé passe à 15 ans et sa durée totale

peut

atteindre

25

ans.

La fin des tarifs réglementés du gaz pour les professionnels

et

les

copropriétés

Les tarifs réglementés pour les professionnels et les copropriétés ont été progressivement

supprimés. A partir du 1er janvier 2016, tous les

clients non résidentiels dont la consommation excède 30 MWh par an et les immeubles d’ha-

bitation consommant plus de 150 MWh par an devront avoir souscrit à une offre de marché. Une

alternative

à

l’habilitation

familiale

Plus souple que la tutelle ou la curatelle, l’habi-

litation familiale fait son apparition. Elle concerne les familles dont l’un des membres se trouve

dans l’impossibilité de manifester sa volonté, par exemple en cas de grande maladie.


34

Almanya’da mülteci düşmanlığında büyük artış BERLİN

Almanya’da artan mülteci sayısıyla birlikte mültecilere yön e l i k saldırılar da yeni bir boyut kazanıyor. Ocak ayı sonunda, bir mülteci yurduna el yapımı bombanın atılması gündeme otururken, 11 yıldır iktidarda olan Başbakan Angela Merkel’i seçmen nezdinde en fazla zorlayan konu da yine mülteci meselesi. Geçtiğimiz yıl 1,1 milyonu aşkın mültecinin giriş yaptığı Almanya’da iltica başvurusu yapanların sayısı ise 476 bin olarak açıklanmıştı. Mülteci sayısındaki artışla paralel yükselen yabancı düşmanlığı da tehlikeli boyutlara vardı. 2015 yılı içinde mülteci yurtlarına yönelik 220’yi aşkın saldırı düzenlenirken, mültecilere hakaretlerin sayısı yüzlerle ifade ediliyor. Ocak ayının son haftasında, Villingen-Schwenningen’de bir mülteci yurduna el yapımı bir el bombası atılmıştı. El bombasının piminin olmadığı anlaşılmışsa da, bombanın patlatılmak üzere mi yoksa tehdit amaçlı mı atıldığı belirlenememişti. Bu olaydan sonra, “mülteci düşmanlığı yeni bir boyut kazanıyor” yorumu yapılmıştı. MÜLTECİ KARŞITI PARTİ AfD’NİN OYLARI ÜÇE KATLANDI Öte yandan mültecilere yönelik şiddet yanlısı söylemler giderek daha fazla yer buluyor. Euro karşıtı popülist Almanya İçin Alternatif (AfD) adlı partinin lideri Frauke Petry, Mannheimer Morgen gazetesine verdiği röportajta, polisin ‘aşırı durumlarda mültecilere ateş edebilmesi gerektiğini’ söylemişti. Petry’nin daha önce eşi tarafından dile getirilen bu öneriyi yinelemesi ise şaşırtıcı değil. Geçtiğimiz yıl göçmen sayısının artmasıyla birlikte mültecilere karşı benzeri söylemleri sıkça dile getiren AfD’nin Alman halkı arasındaki popülaritesi de artıyor. Son kamuoyu yoklamaları, Eylül 2013 seçimlerinde yüzde 5 barajına takılan AfD’nin yüzde 10 ila 13 arasında bir seçmen desteğine ulaştığını gösteriyor. MÜLTECİ POLİTİKASI NEDENİYLE MERKEL’İN İSTİFASINI İSTEYENLER ARTIYOR Ülkedeki mülteci karşıtlığının bir diğer yansıması ise mültecilere yönelik sıkı önlemlere rağmen seçmenin Başbakan Angela Merkel’e yönelik bakışındaki değişimde görülüyor. 10 yıldır iktidarda olan ve birçok konuda Alman halkından ciddi destek gören Merkel’in popülaritesini en çok zorlayan konu da yine mülteci meselesi. INSA kamuoyu araştırma şirketi tarafından yapılan bir araştırmaya göre, Alman halkının yüzde 40’ı, Merkel’in mülteci politikası nedeniyle istifa etmesi gerektiğini düşünüyor. Merkel, yaz aylarında yaşanan yoğun göç sırasında mültecilerin ülkeye girişine izin verdiği için sağ-popülist çevrelerin yoğun eleştirilerine maruz kalıyordu. AfD’ye oy vereceğini söyleyenler arasında Merkel’in istifa etmesini isteyenlerin oranı ise yüzde 65’e kadar çıkıyor. Merkel’in lideri olduğu Hristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) ile kardeş parti CSU seçmenleri arasında da bu oran yüzde 27 civarında.

Erken teşhis kanserli hastaların ömrünü uzatıyor

PARİS

Fransa Sağlık Gözlem Enstitüsü (InVS) ile Ulusal Kanser Enstitüsü (INCa) tarafından yapılan geniş kapsamlı üçüncü araştırmada, bazı istisnalar dışında kanserli hastaların yaşam süresinin uzamaya devam ettiği sonucuna varıldı. 1989 ve 2010 yılları arasında Fransa’daki 53 farklı tür kanser hastalığına yakalanan 535 bin kişi üzerinde yapılan araştırmaya göre, erken teşhis ve tedavi olanaklarının geliştirilmesi sayesinde hastaların hayatta kalma süreleri uzadı. InVS ve INCa araştırmasına göre, kansere yakalanan kadınların yüzde 17’si, erkeklerin ise yüzde 31’i kanser teşhisi konulduktan sonra 5 yılı aşkın bir süre daha yaşamayı başardılar. Prostat, meme ve kolon kanserlerinde teşhişten 5 yıl sonra da hayatta olan hastaların oranı artış gösterdi. 1989-1993 yılları arasında prostat kanseri teşhisi konulan hastalarda teşhisten sonra 5 yıl yaşayanların oranı yüzde 72 iken, 2005-2010 arası dönemde bu oran yüzde 94’e kadar çıktı. Araştırmada, yüzde 22’lik bu iyileşmenin özellikle erken teşhis ve tedavilerdeki ilerlemeler sayesinde mümkün olduğu belirtildi. 1989-1993 yılları arasında meme kanserine yakalanan bireylerde teşhisten 5 yıl sonra da hayatta olan hastaların oranı yüzde 80 iken, bu oran 2005-2010 arasında yüzde 87’ye kadar yükseldi. Ancak, meme kanseri halen Fransa’da kadınlar arasında en çok görülen kanser türü olmaya devam ediyor. Kolon kanserine yakalananların yaşama süresi de artmaya devam ederken, 5 yıldan fazla yaşayanların oranı yüzde 54’den yüzde 63’e yükseldi. AKCİĞER KANSERİNDE YAŞAM SÜRESİ BÜYÜK ORANDA 5 YILIN ALTINDA Araştırmaya göre, akciğer kanseri teşhisi konulan bireylerin yaşama şansı kısmen artsa da halen oldukça düşük. Akciğer kanseri teşhisi konulduktan sonra 5 yıldan fazla hayatta kalabilenlerin oranı yüzde 13’ten yüzde 17’ye yükseldi. Akciğer kanseri halen erkekler arasındaki birincil kanser türü olarak önde geliyor. RAHİM KANSERİNDE YAŞAMA SÜRESİ KISALIYOR InVS ve INCa’nın araştırmasına göre, rahim kanserine yakalanan kadınların hayatta kalma süresi ise azalıyor. Buna göre, teşhis konulduktan sonra 5 yıl hayatta kalmayı başaran hastaların oranı yüzde 68’ten yüzde 62’ye geriledi. Yüzde 38’lik bir kısmı ise daha kısa bir süre hayatta kalabildi. Rahim kanserinin özellikle yayılma sürecinde teşhis edilmesinin çok kolay olmamasının da bu artışta etkili olduğu tahmin ediliyor. Uzmanlar, erken teşhisin kanser türleriyle mücadelede oldukça önemli bir rol oynadığını, kimi durumlarda hastalığın tümüyle iyileşmesine ya da yaşam süresinin uzamasına katkı sağladığında da birleşiyorlar.

Gelir adaletsizliği: 62 zengin 3,5 milyar kişiden daha fazla servete sahip

LONDRA

Merkezi Londra’da bulunan ve 17 uluslararası kuruluşun oluşturduğu Oxfam tarafından yayınlanan ‘Yüzde 1 İçin Ekonomi’ başlıklı rapora göre, dünya üzerindeki gelir paylaşımındaki adaletsizlik artmaya devam ediyor. Dünyanın en zengin yüzde 1’lik kesiminin geriye kalan yüzde 99’dan daha fazla çok mal varlığına sahip olduğunun belirtildiği araştırmaya göre, sadece 62 kişi tüm dünya nüfusunun yarısından daha fazla gelir ve mülke sahip. Oxfam’ın Dünya Ekonomi Forumu öncesinde yayınladığı araştırmaya göre, 2016’da dünyanın refah düzeyi en yüksek 70 milyon kişisi geriye kalan 7 milyarı aşkın kişiden daha fazla gelir ve mülke sahip olacak. Böylelikle, geçtiğimiz yıl gelir adaletsizliğinde ulaşılan en yüksek düzey bu yıl da artarak devam edecek. Araştırmanın en dikkat çekici noktası ise, dünyanın en zengin 62 kişisinin en yoksul 3,5 milyar kişiden daha fazla mülk ve paraya sahip olması. Yani dünya nüfusunun en yoksul yarısını oluşturan milyarlarca kişi, sayıları sadece onlarla ifade edilen ‘süper zenginlerin’ toplamından daha az bir gelire sahip. 2014 yılında ise dünyanın en zengin 80 kişisi 3,5 milyar kişinin toplamıyla aynı düzeyde bir servete sahipti. Bu da, adaletsizliğin artarak devam ettiğini gösteriyor. DÜNYANIN YOKSUL YARISI DAHA DA FAKİRLEŞTİ Oxfam araştırmasına göre, dünyanın en yoksul yarısını oluşturan 3,5 milyarı aşkın kişinin toplam serveti son 5 yılda 1 trilyon dolar azaldı. Oysa aynı dönemde bu kesimin nüfusu 400 milyon kadar artmıştı. Raporda, en zengin küçük bir zümrenin milyarlarca insandan daha büyük gelire sahip olmasının adaletsiz vergi sistemleriyle de bağı olduğuna vurgu yapıldı. Servet ve kapitallere uygulanan ‘yetersiz düzeydeki vergiler’ ile yüksek miktarda gelirlerin vergi cenneti olarak adlandırılan ülkelere aktarılması da bu adaletsizlikte etkili oluyor. Rapora göre, büyük şirketlerin vergi cennetlerine yaptıkları yatırımların oranı 2000 ile 2014 yılları arasında 4 kat artış gösterdi. Buna göre, önde gelen büyük şirketlerden yüzde 90’ının vergi cenneti olarak adlandırılan ülkelerde yatırımları bulunuyor. Büyük şirketlerin vergi kaçırma amacıyla yaptığı bu yatırımların sadece gelişmekte olan ülkelere verdiği zararın ise yıllık 100 milyar dolar olduğu da raporda yer aldı. Afrika ülkelerinin kaybı ise yaklaşık 14 milyar dolar civarında.


İngiltere dünyanın en büyük rüzgar türbini parkını kuruyor

Almanya nakit ödemeleri 5.000 euroyla sınırlamak istiyor

YORKSHIRE

FRANKFURT

Almanya’da hem kara para aklama hem de terörizmle mücadele adı altında yeni mali önlemler gündemde. Maliye Bakanlığı’nın 5 bin euronun üzerindeki nakit ödemeleri yasaklamayı planladığı iddia edilirken, nakit ödemelerin tümüyle kaldırılması yöntemi de tartışılıyor. Frankfurter Allgemeine Zeitung (FAZ) gazetesinde yer alan haberde, Maliye Bakanlığı’nın 5 bin euronun üzerindeki her türlü nakit ödemeyi yasaklamayı planladığı iddia edildi. Buna göre, 5 bin euronun üzerindeki ödemelerin kart veya çekle ödenmesi isteniyor. Habere göre, Kasım ayındaki Paris katliamından bu yana ‘dünyanın eskisi gibi olmadığı’ gerekçe gösterilerek, özellikle IŞİD veya diğer terörist örgütlerin faaliyetlerinin kısıtlanması hedefleniyor. Almanya, Avrupa Birliği (AB) ülkeleri içerisinde nakit ödemelerin en fazla tercih edildiği ülkelerin başında geliyor. Kredi kartı veya çekle ödemelerin ‘kişisel hayatın gizliliğinin yok olduğu’ gerekçesiyle tercih edilmediği Almanya’da son olarak da tüm nakit ödemelerin kaldırılması tartışılıyordu. Geçtiğimiz hafta iktidar ortağı Sosyal Demokrat Parti (SPD) Federal Meclis Grubu’nca getirilen öneride, 500 euroluk banknotların tedavülden kaldırılması istenmişti. Kara para aklama ve terörizm faaliyetleriyle mücadele kapsamında nakit ödemelerin sınırlandırılması planlarına özellikle ticari işletmelerin karşı çıktığı bildiriliyor. Bunlar arasında mobilya mağazaları, ikinci el araç satıcıları, kuyumcular ve lüks eşya mağazaları başta geliyor. Son olarak Deutsche Bank da nakit ödemelere üst sınır getirilmesine karşı çıkmıştı. Tüketici hakları savunucuları da nakit ödemelerin sınırlandırılması planlarına karşı çıkıyor. Özellikle kartla veya internet üzerinden yapılan ödemeler nedeniyle tüketicilere ait bilgilerin ele geçirilmesinin yanı sıra, bireylerin yaptıkları alışverişler üzerinden profillerinin çıkarılmasından endişe ediliyor.

Göçmen çocuklar köle olmakla karşı karşıya

Göçmen çocuklar üzerine bir kitap yazan İtalyan gazeteci Luca Attanasio, özellikle ailesinden ayrı Avrupa yollarına düşen çocukların yaşadığı dramı ele alıyor. Attanasio, çocukların bir çoğunun uluslararası organize suç çetelerinin elinde köle olmaya mecbur kaldığına dikkat çekiyor. AFP’ye konuşan İtalyan gazeteci Luca Attanasio, konuyla ilgilenmesinin son yıllarda artan mülteci göçüyle başladığını ve ilk başlarda aileleri veya yakınlarından biriyle

Rüzgar enerjisinden elektrik üretiminde bugüne kadarki en büyük santralin temeli atılıyor. İngiltere’de 1 milyon hanenin enerji ihtiyacını karşılayacak dev rüzgar türbini parkının 2020’ye kadar tamamlanması planlanıyor. Yorkshire açıklarında kurulacak Hornsea Project One adlı proje kapsamında, 407 kilometrekarelik bir alana yayılmış halde 174 offshore rüzgar türbini kurulacak. 190 metre uzunluğundaki türbinlerden toplamda yıllık 1,2 gigawatt enerji elde edilmesi planlanıyor.

Dünya’nın en büyük rüzgar enerjisi parkı olacak proje ile İngiltere’de en az 1 milyon evin elektrik ihtiyacı karşılanmış olacak. 2020 yılında tamamlanması planlanan Hornsea Project One projesini üstlenen Danimarkalı enerji şirketi Dong Energy’e göre, dev parkın toplam maliyeti ise 2 milyar sterlini geçecek. Kuzey Denizi’nde İngiltere’den başka Almanya’nın da yüzlerce rüzgar türbini bulunuyor. 30 kadar türbinin bir arada olduğu Riffgat parkı 2014 yılında faaliyete geçmiş, ancak geçtiğimiz Kasım ayından bu yana enerji üretiminde teknik bir hata oluşmuştu. Almanya’nın 2015 sonu itibariyle önemli bir kısmı denizlerde olmak üzere 792 adet rüzgar türbini bulunuyor ve bunlardan 3 bin 295 megawatt enerji elde ediliyor. 2014 yılına oranla yüzde 225 artış gösteren rüzgar enerjisi santrallerine ek olarak yine 2015 yılında bitirilen, ancak henüz elektrik transferine başlamamış olan 41 santral bulunuyor. Almanya’da ayrıyeten 122 yeni rüzgar türbini için temellerin atıldığı da biliniyor. Rüzgar türbinlerinden elde edilen elektrik enerjisi, petrol, gaz veya kömür gibi atmosferi kirleten ve küresel ısınmaya yol açan enerji türlerine oranla ‘iklim dostu yenilenebilir enerjilerden’ kabul ediliyor.

gelen çocuklara rağmen son dönemlerde yalnız gelen çocukların sayısının ciddi artış gösterdiğini söyledi. Ülkelerini terk eden tüm mülteciler gibi çocukların da Avrupa’ya gitmek için insan kaçakçısı çetelere mahkum olduğunu belirten Luca Attanasio, bu yolculuklar sırasında çocukların birçok şiddet gösterisine maruz kaldığının altını çizdi. ‘Tur operatörü’ olarak adlandırdığı bu çetelerin uluslararası mafya örgütlenmesi olduğunu dile getiren Attanasio’ya göre, birçok çocuk bu mafyaların elinde köle olarak tutuluyor. Attanasio, şöyle dedi: “Söz konusu çocuk-

35

Mikro plastikler okyanuslardaki yumuşakçaları da yok ediyor

Fransız bilim insanlarının Amerikan Bilimler Akademisi’ne bağlı PNAS dergisinde yayınlanan araştırmasına göre, okyanuslara atılan plastik parçacıkları (mikro-plastikler), istiridyeler başta olmak üzere yumuşakçalar olarak bilinen su hayvanlarının üremesini ciddi bir biçimde tehdit ediyor. Araştırma kapsamında istiridyelerin olduğu alana bırakılan polyester parçacıkları istiridyeler tarafından yutulurken, bu canlıların 2 ay bir süre sonradan itibaren daha az yumurta bıraktıkları görüldü. Yine istiridyelerin okyanuslara bıraktığı yumurtaların daha küçük boylarda olduğu da anlaşıldı. Plastik parçacıklarını yutan yumukçaların spermatozoidlerinin daha az hareketli olduğu görülen araştırmaya göre, bu canlıların döllenmelerinde yüzde 41 oranında gerileme kaydedildi. Araştırmada, Çin açıklarındaki en kirli okyanus bölgelerinden örnekler alınırken, bu durumun dünyadaki okyanusların küçük bir kısmında görülmesinin ise ‘olumlu’ olduğu vurgulandı. Deniz ve okyanuslardaki kirlenmenin giderek arttığı uyarısını yapan Fransız araştırmacılar, bu nedenle toplumun, sanayicilerin ve farklı diğer tüm aktörlerin bu kötü gidişatı değiştirmesi için bilinçlendirilmesi gerektiğinin altını çizdi. Dünyadaki deniz ve okyanuslara her yıl 4 ila 12 milyon ton arasında plastik çöp atıldığı belirtilen araştırmada, 2050 yılına kadar ciddi bir kirlenmenin söz konusu olacağı belirtildi. Araştırmada, plastik parçacıklarının balık ve kuşların beslenme ve üreme işlevlerine olan olumsuz etkileri hatırlatılarak, aynı durumun yumuşakçalar için de geçerli olduğu bilgisi verildi. Okyanuslara veya karaya atılan plastik çöpler nedeniyle her yıl on milyonlarca kuş, balık veya diğer su canlısı telef oluyor. Bu da, canlı türlerinin yok edilmesine yol açarken, başlıca besin kaynağı su ürünleri olan yoksul toplumlarda ciddi beslenme ve sağlık sorunlarına neden oluyor.

lar olunca dram daha da ağırlaşıyor. Çünkü bu çocuklar mafya ile kontağa girmeye, yolculuklarını onlara emanet etmeye ve hatta oldukça şiddet dolu sahnelere tanık olmaya mecbur kalıyorlar. Çocuklar işkence görüyor, defalarca dayak yiyor ve beraber yolculuk yaptıkları bireylerin ölümüne tanık oluyorlar. Bu çocuklar genellikle yolculukları boyunca köleliğe mahkum ediliyor. Ancak bazen bu kölelik durumu yolculuk sonrasında da devam edebiliyor.” Ocak ayı sonunda Avrupa Polis Ofisi (Europol) tarafından yapılan açıklamada, 10 bin kadar mülteci çocuğun Avrupa ülkele-

rine girdikten sonra kaybolduğu ve nerede olduklarına dair bilginin olmadığı duyurulmuştu. İtalyan gazeteci Luca Attanasio, mafyaların bu çocukların Avrupa ülkelerinin resmi kayıtlarına girmesini istemediklerini söyledi. Attanasio, şöyle devam etti: “Mafya ağları çok organize bir şekilde işliyor ve çocukların yaşamlarının belirli dönemlerini fırsat kolluyorlar. Çünkü çocukların çok kırılgan olduğunu biliyorlar. Maalesef bu çocuklar çoğunlukla çete üyesi oluyorlar ya da hiç de hayal edemeyeceğimiz koşullarda fuhuş yapmak zorunda kalıyorlar.”


36

Bir müzik ve bilim tutkunu: Ragıp (EGE) Hoca… -2Ragıp Hoca ile yaptığımız ve geçen ay yayımlamaya başladığımız söyleşimizde, genel anlamda Turquoise Müzik Topluluğu ve –başta şefleri Mehmet Kaba olmak üzere- elemanlarına ilişkin yorumları okumuştunuz. Oradan devam ediyoruz...

Hocam, Grup oluştuktan sonraki ilk gösterim, galiba Yunus Emre ve Pir sultan Abdal’dı. Oraya nasıl gelindi? Çok önem verdiğimiz o çalışma için Mehmet’le zaten iki yıldan beri o türküleri ve diğer enstrümantal parçaları çalıp söylüyorduk. Dolayısıyla, bu Pir Sultan– Yunus Emre etkinliği düşüncesi ortaya çıktığında, belirli bir repertuar hazırlığmız ve tecrübemiz vardı. Bu nedenle, o gösterimi göreli olarak çabuk kotardığımızı söyleyebilirim: parçalar seçildi, ben de sunum için bayağı çalıştım, kamuoyu önüne çıkacağımız ilk konserimiz olduğundan da çok ciddî şekilde hazırlandık. Bence iyi de oldu... O ilk konserden sonra birçok konseriniz daha oldu. Onları uzun uzun anlatıp okuyucuları yormayalım ve doğrudan son döneme, CD’ye gelelim isterseniz? CD işinde hemen belirtmeli ki Michel Roth’un da çok etkisi oldu; CD yapmamız için bize çok ısrarcı davrandı. Mehmet de zaten çevresinde bunun altyapısını sağlayacak kişileri tanıyordu; böylece başladık işte. O iş aslında epey zaman aldı; kayıt, miks derken, en az iki yıl sürdüğünü söyleyebilirim. Bu CD’de özellikle de enstrüman (çalgı) bölümü son derece yetkin; dinlediğinizde bu hemen görülüyor... CD’yi elinize alınca ne tür duygular yaşadınız? Hepimiz sevindik tabii. Kendi açımdan, bende bir şaşkınlık duygusu etkin oldu. Bir gün bir plakta, yetkin müzikçilerle türkü okuyacağım aklımın köşesinden geçmemişti. Bu kadar konser verdiniz, şimdi de CD çıktı; özellikle bu çevredeki Türk insanının ilgisini nasıl buluyorsunuz? Türk insanının ilgisi daha çok olsa seviniriz ama konu çok karmaşık; öyle birkaç kelime ile çözümlenecek, açıklanabilecek bir şey değil! Biz gerçekten eşyanın kendisiyle, müzikle ilgilenmek, müziği işlemek, müzik üzerinde çalışmak istiyoruz. Eşyanın kendisi derken, filozof İmmanuel Kant’ın bir terimini düşünüyorum: “die Sache selbst” diyor Kant; Fransızcaya “la chose même” biçiminde çevriliyor. “Olanın kendisi”, “nesnenin kendisi” biçiminde de çevrilebilir. Biz yalnızca Türk

olduğumuz için Türk halk müziğiyle, Osmanlı-Türk musikisiyle ilgilenmiyoruz. O müziklerin kendileri güzel, değerli, yüce oldukları için, kendileriyle ilgilenilmeyi hak ettikleri için ilgileniyoruz. Dünyadaki her gerçeklik aynı dikkati, aynı ilgiyi hak etmez. Özel dikkati, ilgiyi hak eden gerçeklikler, içlerinde evrensel bir boyut taşıyan gerçekliklerdir. Daha doğrusu biz, Türk halk müziğine, klasik Osmanlı-Türk musikisine, evrensel bir boyut taşıdıkları için yöneliyoruz. Örneğin bizim gözümüzde, “piyasa müziği” denilen gerçeklik, kendisiyle ilgilenilmeyi hak eden bir gerçeklik değil.

Hocam, bu konuyu biraz daha açalım isterseniz? Şöyle diyeyim: bir sergide, bir müzede dolaşıyorsunuz; onlarca tablo önünden geçiyorsunuz. Birden önünden geçtiğiniz tablolardan biri sizi durduruveriyor. Orada “başka” bir şeyler olduğunu, başka bir şeylerin dile geldiğini seziyorsunuz, hissediyorsunuz. Önüne geçip daha dikkatli bakmaya başlıyorsunuz. Baktıkça da, o tablonun, ilk bakışta görülemeyen, ancak dikkat edildikçe, ilgilenildikçe görülebilen incelikler, güzellikler, yücelikler barındırdığını, başka bir deyimle tablonun yaratıcısının size bambaşka düşünceler sunduğunu fark ediyorsunuz; daha doğrusu, bunları keşfediyorsunuz. Bir keşif söz konusu. Aynı şekilde, ne bileyim, Şevki Bey’in bir şarkısını çaldıkça, söyledikçe, sürekli yeni bir şeyler keşfettiğiniz duygusunu alıyorsunuz. Evrensel boyut burada. Şevki Bey sizi, Türk, Alman, Fransız olduğunuz için değil, insan olduğunuz için duygulandırıyor. Onu dinlerken, şu ya da bu millete ait olan bir varlık olarak değil insan olarak yüceliyorsunuz, yüceldiğiniz duygusunu alıyorsunuz. Şevki Bey sizi kendi kendinizden koparıp, yani şu aileye, şu topluma, şu millete, şu kültüre, şu dile, şu dine ait, “sınırlı” kimliğinizden koparıp, yüceltiyor, sizi dünyaya açıyor. Evrensel olan gerçeklik, sizde, yüceldiğiniz, açıldığınız, bir türlü barışa ulaştığınız duygusunu uyandıran gerçeklik. Ben müzik yaptıkça özgürleştiğim duygusunu alıyorum. ‘Aidiyet’ hususuna daha derinden dokunsak? Kısaca bizi halk müziğine, klasik musikiye yönlendiren “aidiyet” kaygısı değil. Pir Sultan’la alevî olduğu için Yunus’la sünnî olduğu için ilgilenmiyoruz. Galiba sorun burada düğümleniyor. Son çözümlemede sorun siyasal düzeyde konumlanıyor. Bu soruna özel olarak siyaset konusunu ele aldığımızda tekrar döneriz. Pir Sultan alevî olduğu için,

Yunus sünnî olduğu için değerli değil; yaratıcı, dolayısıyla evrensel oldukları için değerliler. Müziğe, giderek insan etkinliğine ideolojiden arınmış bir bilinçle yaklaşmaya çalışıyoruz. Bu tutum, milliyetçi, ait olunulan zümrenin dışına çıkmak istemeyen tutumlarla çatışıyor. Bağnaz milliyetçiliğin Türkiye’de ve genel olarak tüm dünyada ne denli etkin, belirleyici olduğunu biliyorsun. Sıkıntımız burada. Itrî’nin “Tekbir”i, İslam’dan kaynaklandığı için değil, yüceliğe duyarlı her insanın ruhuna seslenebildiği için değerli. Özetleyecek olursak, bu aidiyet konusu, bir şeye ait olduğumuz için değerli olmak düşüncesi beni hiçbir zaman çekmediği gibi, neredeyse utanç duygusu uyandırdı bende. Yalnız altını çizmek istiyorum. Kişinin içinden çıktığı kültürü, toplumu, değerler bütününü küçümsemesi, inkar etmesi değil burada söz konusu olan. Söz konusu olan, “yalnızca şu aileye, şu kesime, şu zümreye, şu toplumsal alana ait olduğum için değerliyim, yüceyim” diyen tutumun eleştirisi. Bu eleştiriyi en kökten biçimiyle sürdüren düşünürler arasında Marx ve arkadaşı Engels sayılabilir. Ben doktora tezlerimden bu yana bu düşünürler üzerine kafa yoruyorum. Evrensellik konusunda onlardan esin alıyorum. Hocam, bu derin konuları bırakıp, artık sizin hayatınıza yönlensek diyorum. Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Ben, 9 Aralık 1949’da İstanbul’da doğmuşum. Annem’le (Melahat Ege) Babam (İskender Cenap Ege) Türk dili ve edebiyatı öğretmeniydiler. Türkçeye olan tutkum, giderek dillere olan tutkum (bu bağlamda Fransızcayı aşk derecesinde severim diyebilirim) Annemle Babamın dil konusundaki titizliklerinden kaynaklanıyor. Bir süre Rize’de öğretmenlik yaptıktan sonra, Babam Anka-

ra’ya gidip Radyo Müdürü olmuş. Sonra Annem de Ankara’ya gelmiş. Biz üç kardeşiz; bir Abim, Mehmet Ege (tiyatro sanatçısı ve rejisör) ve bir kızkardeşim, Ayşe Ataün (uzun süre THY’nda müdürlük yaptı) var. Ailede müzik geçmişi var mı? Benim müzik tutkum özellikle Annem’den geliyor, O benim için olağanüstü bir insandı, son derece açık görüşlü ve çok okuyan bir kişiydi, klasik Batı müziğine hayrandı. Beni çocukluğumda, en küçük yaşlarımda, alır, Cumartesi konserlerine götürürdü. Beni keman çalmaya o teşvik etti. Kendisine olan borcum sonsuzdur. Evde bir şey çalınıyor muydu? Hayır ama ben hemen, hatta ilkokul öncesi, mandoline başladım. Hem Annem’den gelen müzik sevgisi var, hem de Babam o sıralar Radyo Müdürü, beni alır Radyo’ya götürürdü. Radyo’nun koridorlarında dolaşırdım; stüdyolara girip çıkan sanatçılar şarkı, türkü mırıldanırlardı; onları hayranlıkla izlerdim. Sanıyorum Türk müziğine duyarlılığım orada oluştu. Hani kimi insan sorunsuz iyi resim yapar; bende de Türk müziğine öyle bir yatkınlık var galiba. Bir halk ya da klasik müzik parçası duyduğumda, özel bir çaba göstermeden kaparım. Ancak bu asla yeterli olmaz, doğallıkla. O parçayı hakkını vererek çalıp söyleyebilmem için notasından geçmem, ciddî biçimde çalışmam gerekir. Bütün makamları bilir misiniz? Hayır, makamları teorik olarak bilmem ama hemen kaparım ve mesela kemanla çalarım... (Devamı gelecek sayıda)


T.C. Karlsruhe Başkonsolosluğu Eğitim Ataşeliği duyuruları 37

Kurs, Konferans ve Yarışmalara Herkesi Davet Ediyoruz 2015 Ekim ayı ortasında Karlsruhe Başkonsolosluğu Eğitim Ataşeliği tarafından başlatılan “Haydi, Türkçe Konuş Benimle!” isimli dil, kültür ve sanat kampanyası Türk toplumunun talep ve ihtiyaçları doğrultusunda yenilenerek ve zenginleşerek eyalet genelinde etkinliğini artırmaya devam ediyor. Yurtdışındaki yaşamımızın büyük bir bölümünü farklı dil ve kültür ortamlarında uyum sağlamak gibi bir durumla geçirdiğimizi ve yaşanan sorunların çözümlenerek topluma uyum sağlamamızı kolaylaştıracak ve kendi milli değerlerimizin yanı sıra evrensel değerleri de öğrenerek bilgiyle donanmış, bilinçli, sorumlu ve farkındalıklı birer birey olma özelliğini geliştirecek tek seçeneğin eğitim olduğunu söyleyen Karlsruhe Başkonsolosluğu Eğitim Ataşesi Gürkan Avcı; “Haydi, Türkçe Konuş Benimle!” adlı kampanya ile ilgili şu değerlendirmelerde bulundu: « Türkçe ve Türk Kültürü derslerine olan katılımı ve derslerin niteliğinin yükseltilmesini başat hedef olarak önceleyen “Haydi, Türkçe Konuş Benimle!” adlı kampanya maharetiyle 20 temel konuda tespit edilen konferans ve sempozyumlar eyaletin hemen her köşesinde bir biri ardına yapılmaya devam ediyor. Ud ve Bağlama kursundan; Osmanlıca, Ebru, Folklor ve Türk Halk Müziği Korosuna kadar yine 20 civarında alanda kurslar eyalet genelinde çoğu şehirde açıldı ve yoğun talep görüyor. Çocuk ve gençlerimizin tüm derslerdeki başarılını artırmak ve genel eğitim başarılarını desteklemek gayesiyle Karlsruhe ve Freiburg şehirlerinde açtığımız toplam 3 etüt- eğitim destek kursunda Almanca, Matematik, Fizik, Kimya, Biyoloji gibi derslerin takviyesinde ücretsiz olarak faaliyetlerini sürdürüyor. Yeni etüt merkezleri açmak için planlama ve tetkik çalışmalarımızı devam ettiriyoruz.

koyan bir hizmet anlayışıyla bizden beklenen tüm işlevleri yerine getirmek için sürekli daha iyiyi arayan çağdaş bir vizyonla yolumuza devam edeceğiz. “Haydi, Türkçe Konuş Benimle!” kampanyası ile sunduğumuz tüm olanaklardan herkesi yararlanmaya davet ediyor; aziz vatanımızın asil insanlarına sağlık, mutluluk ve başarılı bir yıl diliyorum. »

Bilgi ve güzel okuma ila Yemek ve Şarkı yarışması gibi toplam 7 branşta düzenlediğimiz yarışmalarla ilgili koordinasyon çalışmalarımızı tüm hızıyla planlıyoruz. Eyalet genelinde kurduğumuz 17 adet folklor ekibi, 10’a yakın Türk Tasavvuf – Sanat – Halk Müziği korosu yine 10 civarında Ney, Bağlama, Gitar, Ud gibi enstrümanlardan oluşan kurslar, Karlsruhe Basket Okulu maharetiyle kurduğumuz 3 adet basket takımı ve 3 adet Tiyatro atölyesi maharetiyle Karlsruhe Başkonsolosluğu Eğitim Ataşeliği kendini Türk insanına her türlü kültür hizmeti için görevli sayan bir vizyonla bütün faaliyetlerinde “Önce İnsan” anlayışını öne çıkarmaktadır. Bu nedenle 3 ay kadar önce başlayan ve büyük ilgi gören “Haydi, Türkçe Konuş Benimle!” kampanya programlarımızı 7’den 70’e tüm vatandaş ve soydaşlarımız ila Alman dostlarımızın teveccüh ve katılımlarına da sunduk. Hiçbir yaş ve meslek sınırlaması olmadan, güzel vatanımızdan binlerce kilometre uzakta olunsa bile Türkiye’nin ve Türkiye’deki eğitim, kültür ve sanat olanaklarından ayrım gözetmeksizin ve ücretsiz olarak herkes yararlanabilir. Ataşeliğimizin üstlendiği bu görev ve sorumluluk nedeniyle, yurtdışındaki vatandaşlarımızın dil, eğitim ve kültür taleplerine çözüm arayan ve geliştirdiği projeleri uygulamaya

KONFERANS KONULARI 1- Almanya’nın geleceğinde hangi mesleklere daha çok ihtiyaç var? Meslek Seçimi Nasıl Olmalıdır? 2- Çocuklarda İnternet-Bilgisayar Bağımlılığı ile Nasıl Mücadele Edilir? 3- Sağlıklı Aile İçi İletişimin Püf Noktaları 4- Çocuk ve Gençlerde Olumsuz Davranışları Nasıl Önleriz? 5- Çocuklarda üstün başarı için Ailenin Rolü 6- Çocuk Gelişiminde Türkçe ve Türk Kültürü Dersinin Hayati Önemi 7- Ailede Din Eğitimi Nasıl Verilmeli? 8- Ailede Dil Eğitimi Nasıl Olmalıdır? 9- Çocuklarda Değerler Eğitimi ve Ahlak Gelişimi 10- Türkiye’de Emeklilik Sistemi ve Nasıl Emekli Olabilirim? 11- Madde Bağımlılığı ve Korunma Yolları İle İlgili Ailelere Düşen Görevler 12- Ailede Disiplin, Olumlu Disiplin Anlayışı

mann, Karlsruhe koordinatör öğretmeni Ahmet Özkan, Ettlingen DİTİB Camii başkanı Hayri Güney, Türkçe dersi öğretmenleri ve Ettlingen OAB yönetimi ila üyelerinin katıldığı dostluk, dayanışma ve işbirliği temalı kahvaltılı toplantıda ileriye yönelik plan ve temenniler konuşuldu. Ardından, Baden Baden Okul Aile Birliği Başkanı Kemal Demirel’in davetiyle düzenlenen ve Türk Okul Aile Birlikleri Federasyonu Yönetim Kurulu Üyeleri Yüksel Demirel, Ercan Açıkkol, Mahmut Pervaneli ve DİTİB Baden Eyalet Birliği başkanı Cihan Şavran ve Türk Okul Aile Birliği Yönetim Kurulu Üyeleri ile veli, öğrenci, gençlerin iştirak ettiği tanışma, istişare ve proje planlama temalı kahvaltıda ileriye yönelik projeksiyonlar konuşuldu. Keyfiyetli bir tanıtım ve sunumla başlayan toplantıda ileriye yönelik heyecan verici projelere şimdiden start verildi. Akabinde, Güney Baden Okul Aile Birlikleri başkanları, eğitim gönüllüleri, Türkçe dersi öğretmenleri ile biraraya gelindi. Singen Okul Aile Birliği’ne ait binada yapılan toplantıda, Singen Koordinatör Öğretmeni Seyfi Irmak,

Radolfzell OAB başkanı Mehmet Aktaş, Konstanz OAB’den Özlem Çağlar, Tuttlingen OAB Mustafa Aday, Donaueschingen OAB başkanı Mehmet Ak, Schramberg OAB başkanı İbrahim Özbelek, Blumberg OAB başkanı Serkan Yayla ve Singen OAB yönetim kurulu, başkan Suat Şen, başkan yardımcısı Fatma Kanık, Recep Özkan, Metin Uğurlu hazır bulundu. Singen Koordinatör Öğretmeni Seyfi Irmak’ın bölge ile ilgili yaptığı bilgilendirme sunumunun ardından Eğitim Ataşesi Gürkan Avcı, yaptığı konuşmada; nitelikli ve donanımlı eğitim almış bir birey olarak, mutluluğunuzu sadece iş dünyası ve para kazanma süreçlerinde değil, aynı zamanda aile yaşamamızda, özel ilişkilerimizde, kendi iç dünyamızda da sağlıklı, saygın, istikrarlı ve barışık bir yaşam sürdürülebilirliği ile alakalı değerlendirmelerini paylaştı. Singen OAB başkanı Suat Şen’in Karlsruhe Eğitim Ataşesi Gürkan Avcı’ya başarılı çalışmaları ve ziyaretinden dolayı plaket takdim ettiği toplantıda velilerimizce getirilen ev yapımı ikramlar sunuldu.

ve Ceza yöntemleri 13- Eyvah çocuğum şiddete uğruyor! Ve Şiddet çeşitleri, Alınacak önlemler 14- Çocuklarda en önemli yaşlar 0-6 yaş Mucizesi, bu kritik dönemde nelere dikkat etmelidir? 15- Özgüvenli ve Başarılı çocuk yetiştirmenin sırrı nedir? 16- Anadil öğrenimi niçin gereklidir? 17- Türk Gençlerini Üniversitede Neler Bekliyor? 18- Mesleki Yönlendirme Konferansları 19- Gençlik Buluşmaları 20- Tarih Konferansları KURS KONULARI 1- Tiyatro Atölyesi, 2- Folklor Kursu, 3- Türk Nakış ve Süsleme Kursu 4- Türk El Sanatları ve Dekorasyon Kursu 5- Bağlama Kursu, 6- Ud Kursu 7- Ney Kursu, 8- Kanun Kursu 9- Balon Katlama Kursu 10- Türk Sanat Müziği Korosu 11- Türk Halk Müziği Korosu 12- Türk Genç Yetenekler Orkestrası 13- Engelli Çocuklar Flüt Orkestrası 14- Kadınlar Korosu, 15- Gençlik Korosu 16- Türk Dansları Kursu, 17- Resim Kursu 18- Ebru Kursu, 19- Osmanlı Türkçesi Kursu, 20- Türk Tasavvuf Müziği Korosu 21- Basket Okulu, 22- Etüt Merkezi ÖDÜLLÜ YARIŞMALAR 1- Tatlı Yarışması: Tuttlingen ( Mayıs) 2- Futbol Turnuvası: Heidelberg ( Mart) 3- Şiir ve Güzel Okuma Yarışması: Schramberg ( Mart) 4- Folklör Şöleni: Bruchsal ( Nisan ) 5-Yemek Yarışması: Mannheim ( Nisan ) 6- Bilgi Yarışması : Karlsruhe Merkez ( Haziran) 7- Şarkı Yarışması: Offenburg ( Temmuz)

Çocuklarımıza Bırakabileceğimiz En Güzel Miras, Nitelikli Bir Diplomadır Milli Eğitim Bakanlığı himayesinde Berlin Büyükelçiliği Eğitim Müşavirliği ile Karlsruhe Başkonsolosluğu Eğitim Ataşeliği koordinasyonunda başlatılan ‘Haydi, Türkçe Konuş Benimle’ kampanya tanıtımı için Ettlingen, Baden Baden, Singen ve Blumberg şehirlerine yaptığı ziyaretlerde 10 Türk Okul Aile Birliği Başkan ve Yönetim Kurulu Üyeleri ile öğretmen, öğrenci ve velilerle birebir istişarelerde bulunan Karlsruhe Başkonsolosluğu Eğitim Ataşesi Gürkan Avcı, ileriye dönük yeni projeler için talep ve ihtiyaç planlaması yapmaya başladıklarını söyledi. Genel Koordinatör Öğretmen Kazım Yılmaz’ın eşlik ettiği gezi ve ziyaretlerde yaptığı konuşmalarda “En Güzel Miras, Nitelikli Bir Diplomadır” vurgusunu defaten dile getiren Gürkan Avcı, çok faydalı ve verimli bulduğunu ifade ettiği görüşmeler perspektifinde Eyalet genelinde yürüttükleri çalışmalarına son hızla devam edeceklerini söyledi. Ettlingen Okul Alie Birliği Başkanı Avni Koçak, Ettlingen Belediye Başkanı Thomas Fedrow, Eyalet Milletvekili Christine Neu-

Türkçe ve Türk Kültürü derslerinin bölgedeki mevcut durumu ve ileriye yönelik hedeflerin konuşulduğu toplantıda, ‘Türkçe derslerinin seçmeli ders haline getirilmesi hususunda fikiralışverişlerinde bulunuldu. Toplantıda ayrıca Türkçe, Türk Kültürü derslerine katılan öğrenci sayılarının artırılması ile derslerin kalitesinin yükseltilmesi konuları ayrıntılı olarak istişare edildi, planlamalar yapıldı. Daha sonra, Blumberg Okul Aile Birliği başkanı Serkan Yayla ve bölge öğretmeni Pınar Potuk nezaretinde Werkreal okulundaki bölgenin tek Türkçe Sınıfı ziyaret edilerek, sınıf içerisindeki Türk bayrağı, Mustafa Kemal Atatürk posteri, Türkiye haritası ve bayraklı çocuklar resmi ile adeta bir Türkiye havası verilen atmosferde rol model alınması kabilinden tetkik ve incelemelerde bulunuldu. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlama programının daha etkin ve zengin bir programla hayata geçirilmesi hususlarında görüş alışverişleri yapıldı. (T.C. Karlsruhe Başkonsolosluğu Eğitim Ataşeliği / Rintheimerstr.8276131 Karlsruhe /

Tel.: 0721/856128 Fax: 0721/858963/ 88


Doktor Murat Çağ’ın müthiş serüveni... (7)

38

Organ nakli uzmanı doktor Murat Çağ’ın çok zevkle okuduğunuzu bize hissettirdiğiniz söyleşisinde artık son bölümlere yaklaşıyoruz. Bakalım bu ay neler anlatmış doktorumuz... “Bu arada sizlere iletmem gereken yeni bir şeyler oldu: öncelikle, yeni bir göreve atandım, şu anda transplantasyon koordinasyonunda görevliyim; bu, aktif olarak cerrahiyi belirli bir süre terketmem anlamına geliyor. Bu bir tür ‘dolaba koymak’ demek, çünkü başından beri söylediğim gibi, benim yerimi almak isteyen buralı gençlere yer açmaya çalışıyorlar. Bu gelişmeleri haberdar ettiğim birçok insan oldu; bunlar arasından en çok Türkiye Strasbourg Başkonsolosluğu’na teşekkür etmem gerekiyor; bir önceki Başkonsolos Serdar Bey bu konuyla çok yakından ilgilendi ve görevlilerle beraber hastanenin genel müdürüyle görüşmeye gitti; kimse yardım etmezken, Başkonsolosluğun, dolayısıyla Cumhuriyet’in (ve Serdar Bey’i buraya atayan Dışişleri Bakanlığı’nın) bana verdiği desteği teşekkürle hatırlamak gerekiyor. Ayrıca, benim onları değil onların beni bulması da beni çok gururlandırdı. Onlar da farkındalar ki, bir Türk’ün gelebileceği iyi bir yerdeyim ve benim engellenmem bundan sonra da çocuklarımızın engellenebileceği anlamına geliyor... Bu arada, benim ‘dolaba konmam’, birçok sorunu da beraberinde getiriyor: Haute Autorité de Santé (Fransa geneli), 2011’de bana dört yıl boyunca böbrek nakli yapma ve öğretme hakkını verdi. Ama bunu şu an kimlerin yaptığını bilmiyorum. Dolayısıyla, kimin ne yaptığını da bilmiyorum ve bunun hastalar açısından sorun yaratacağını düşünüyorum. (Mahkeme sürecimiz ise şu an karşılıklı yanıtlar beklenmesiyle geçiyor; duruşmanın ne zaman olacağı da henüz belli değil.) Benim için önemli olan, insanların başına şimdi nelerin geldiği; duyduğum birçok şey var. Hastalar bu durumla hiç ilgilenmiyorlar ama ben iki tane hasta kurumuyla, temsilcisiyle görüştüm; en başta elimdeki belgeleri onlara gösterdim, çok ilgilendiler ve hastaneyle görüşüp hasta hakarını savunacağız dediler ama bir daha ortaya çıkan olmadı! Hastanenin Genel Müdürü bana kendisi söyledi ki hastalarda sorunlar, komplikasyonlar oluşuyormuş ama bunlar benim dönemimle karşılaştırılabilirmiş. Tabii benim dönemimde de oldu, komplikasyon her zaman olur ama şimdi ameliyat hakkı olmayan insanların yaptıkları operasyonlar sonrasında komplikasyon-

lar oluyor, sorun burada. Onların anlamak istemediği ya da hastalara yanlış aktardığı şey şu: birisinin uzmanlık alanında yaptığı şeyin adıdır komplikasyon, eğer uzman olmayan birinin yaptığı bir işşe buna komplikasyon denemez, ne deneceğini sizlere bırakıyorum!... Komplikasyonun tanımı, olası engellenemez durum’dur; yani ne yaparsan yap, aşılamayacak bir duvar vardır. Şöyle düşünelim; avukat bir genci bir ameliyata sokuyorum ve ‘yap kardeşim’ diyorum, sonra da hastaya bir şey oluyor; bunun adına komplikasyon diyebilir miyiz?... CME’nün (Conseil Médical d’Etablissement) Başkanı, yani bütün sağlık politikasının, Strasbourg Üniversite Hastaneleri’nin başındaki adam, bana ‘yetim’ olduğumu söyledi. Annem ve Babam yaşadığına göre, bu ‘yetimlik’ meslekî veya ırksal olsa gerek! Bu, arkanda desteğin yok anlamına geliyor; hangi anlamda? Ben üniversiteye 15 yıl önce geldim, böbrek, karaciğer ve pankreas nakli yaptım, bu hastanenin ilk pankreas nakliydi bu, şu anda benden sonra yapan da yok. Kısacası, hastaların pankreas nakli olmasını engelliyorlar benim çalışmamı engellediklerinde. İkincisi, ben, Hautepierre Hastanesi’nde, göbekten hiç görülmeyecek şekilde bir safra kesesi çıkarma yöntemi kullanmaya başladım. O tek delikli bir iş-

lemdi ve o delik de görünmüyordu; şu anda bunu yapan yok; benden sonra yapan da olmayacak! Bu durum, bir yerde hasta haklarına da karşı gelmektir ama sen yabancı olduğun için kimse seni dinlemiyor. Bir yakınınızın böbrek nakli olacağını düşünün, bir de bu anlattıklarımı bildiğinizi; nasıl bakarsınız bu işe? Böbrek nakli olması gerektiği gün, sana bir hikâye anlatacaklar; diyecekler ki, hastanemizde yapılıyor. Oysa, 2011-2013 arasında, benim alınmış, bu hastanede böbrek nakli yapılmasıyla ilgili, Haute Autorité de Santé’den (HAS) iznim var ve bu hastane de ruhsatını bunun üzerinden aldı. Sonuçta, nakil ameliyatını kim yapıyor, ben bilmiyorum; ama, yetkin ve yetkili bir uzmanın olmadığı kesin, çünkü HAS minimum dört yıllık bir tecrübe istiyor; bunu karşılayacak kimse 2014’e kadar yoktu ama sonra ne olduğu konusunda da hiçbir fikrim yok! Hastaneyle mahkemelik olma durumum bununla ilgili değil; diskriminasyon ve moral tacizle ilgili. Bundan davacı olan

benim, ama beni koruma adı altında görevden pasifize ediyorlar... Bu, biraz Nasrettin hoca’nın fıkrasına benziyor: Hoca bir gün yürürken karşısına kuduz köpekler çıkmış, hemen yerden taşları almaya çalışmış ama taşlar toprağın içindeymiş ve çıkarılması olanaksızmış, demiş ki ‘Allah’ım sen yanlış yapmazsın ama galiba bu sefer bir farklılık oldu, köpekleri salıp taşları bağlamışsın..’ Benim durumum aynen o... Hastane tarafından hastalara ne anlatıldığını inanın bilmiyorum, oysa ki benim hayatımdaki en önemli şey hastalarım; bu nedenle sürekli çabaladım, mesela insanlara minimum zarar vererek safra kesesi ameliyatı yapmasını öğrendim. Ama işte şimdi insanlara bu imkânı sunmuyorlar... Ben insanlara hep en az zararı vermek için uğraştım; öğrendiğim şeyler bunlar, bizim işimiz de bu olmalı. Bize fakültede ilk öğretilen şey de budur: zarar vermemek... Safra kesesinden sorunu olan sayısı çok fazladır; hele Alsace’da, beslenme yüzünden, bu daha da fazla. Yağlı besleniyorsun ve karaciğerin bunu belirli bir yere kadar konsantre etmek zorunda ve o yağı elimine etmek için karaciğerin ürettiği safra var, bunun bir kısmı atılamazsa safra kesende birikiyor ve taş haline geliyor. (Safra kesesi ameiyatlarında karnın üst tarafında önce dört, sonra üç ve iki delik vardı; ben, bunu teke indirelim diyen birisinin yanında eğitim aldım, göbekten yapıyorsun ve o delik de görünmüyor. Ameliyat uzun sürdüğünden,bunu yapmıyorlar; burada başka bir yöntemle, ağız yoluyla mideden ya da vajinayı genişletip girerek yapıyorlar. Oysa, izi kalmamış bir ameliyat, doktor olarak bir övünç kaynağı olmalıdır.)” (Devamı gelecek sayıda)


39

CHP Parti Meclisi’nde genç bir Strasbourglu: Emre Çam... Strasbourg Üniversitesi’nde hukuk öğrenimini sürdürmekte olan, aynı zamanda da CHP Strasbourg Birliği Yönetim Kurulu üyesi (Sekreter) Emre Çam, son Kurultay’da CHP’nin Parti Meclisi’ne (PM) seçilme başarısı gösterdi. Biz de, gençlere politikaya atılmaları konusunda bir tür rol modeli olabilecek olan yazarımız Emre Çam ile konuşup, görüşlerine aldık. İşte anlattıkları...

Emre Çam’ın kısaca yaşam öyküsü “Öncelikle belirteyim ki, ben bir 12 Eylül mağduruyum! Babam, bu darbede siyasal partiler kapatılınca bir süre cezaevinde kaldı, sonra da yurt dışına çıkmak zorunda kalıp, sekiz sene Basel’de yaşadı. Bu esnada Annem’le tanışıp Mulhouse’da evlendiler ve ben 14 Kasım 1987’de dünyaya geldim. Bundan iki yıl sonra da Babam’ın siyasal yasağı kalktı, İzmir’e dönüş yaptı ve oradaki siyasî ve sendikal mücadelesine devam etti. Ben ilkokulu orada, orta okul, lise ve üniversiteyi Strasbourg’ta okudum. Strasbourg Business School’da Uluslarası Ticaret’ten 2011’de mezun oldum. Dana sonra, çift diploma kazancını elde etmek için bir sene İrlanda’da Dublin Business School’da okudum. 2013 senesinde ise, İngiltere’de Leeds Universitesi’nde bir yıl Uluslararası İlişkiler eğitimi aldım. Türkiye’deki en büyük sorunun hukuksuzluk ve adaletsizlik olduğunu bildiğim ve bir gün Türkiye’ye dönmeyi arzuladığım için de Strasbourg Üniversitesi Hukuk Fakütesi’ne başladım, şu anda da ikinci sınıftayım. Mezuniyetten sonra ise kendimi uluslararası insan hakları konusunda geliştirmek istiyorum. AİHM veya Avrupa Konseyi’nde çalışmak en büyük arzularımdan bir tanesi. İleride Türkiye’ye dönüp siyaset yapmak da amaçlarım arasında; siyaset yapmak için illa ki işadamı, müteahhit vb olmak gerekmiyor, bunu öğrenciler de yapabiliyor ve bugün maalesef CHP PM’nin otuz yaş altı tek genci benim... Bir öğrencinin hem okuyup hem siyaset yapıyor olmasının bir örneği olmak beni mutlu ediyor...” Siyasete giriş... “CHP Kurultay’ı 16-17 Ocak tarihlerinde Ankara’da gerçekleşti. Biz de yurt dışı birlik başkanları ve temsilcileri olarak, Genel Merkez (GM) tarafından, Genel Başkan’ın (GB) davetiyle, 15 Ocak’ta Ankara’da hazır bulunduk. Toplam 13 ükeden temsilci bulunuyordu. Fransa’dan da altı birlik başkanı çağrılıydı; Strasbourg başkanımız Mustafa Kemal Özçelik orada bulunamadığından, onun yerine toplantıya ben katıldım. Orada bir karar çıktı ve GB yurt dışından bir arkadaşımızı PM’nde

görmek istediğini ve yurt dışı birlikleri temsilen PM’nde olması gerektiğini savundu. Ben bu kararı bilmiyordum, orada öğrendim herkes gibi. Önce benim adaylığım söz konusu değildi, Fransa birlikleri kurucusu ve Onursal Başkanımız olan (Paris’ten) Hüseyin Çiçek’ti aday. Sonra kendisi adaylıktan çekilip, yerini genç bir arkadaşa bırakmak istediğini açıkladı; bunun üzerine Fransa birlikleri beni aday gösterdi. Yurt dışı birliklerinin olduğu ülkelerin oylamasında 11 oy alarak da ben aday seçilmiş oldum. PM’ne girişim ise şöyle oldu: diğer siyasal partiler genelde blok liste yaparlarken, biz daha demokratik olduğumuzdan çarşaf iste ile seçime gittik. Burada herkesin aday olması mümkündür; toplam 489 aday vardı! Delege sayısı ise 1 200 civarındaydı. Bu çarşaf listeden PM’ne giren ilk 52 kişidir; ben, 310 oyla, 53. oldum! Yani aslında ilk 52’nin dışında kaldım ama partimizde gençlik ve cinsiyet kotaları uygulandığından, 53’ncülükten 46’ncılığa yükseldim. Böylece 60 kişilik PM’ne girmiş oldum (diğerleri de bilim kotasından geldiler). Böylece 60 kişiden birisi oldum ve bunların arasında otuz yaşın altındaki tek kişiyim. Benden önce de gençler olmuş ama bu dönem tek genç benim. Daha fazla gencin olmasını isterdim; üzücü bir durum aslında... ” Parti Meclisi’nin görev ve yetkileri “İki yıl önce yapılan tüzük kurultayındaki düzenlemeye göre PM şu anda iki ayda bir toplanıyor. Yani iki ayda bir bana Ankara yolu görünüyor.. Olağanüstü koşullarda ise bu toplantının ayda bir olması da mümkün. İşleyişimiz şöyle: PM toplantısından bir

hafta önce üyelere mail’le gündem maddeleri gönderiliyor. Biz bu maddeler üzerinde çalışıp, PM toplantısında fikir alışverişinde bulunuyor, kendi aramızda tartışıyoruz, herkes düşüncesini beyan ediyor. Bu arada, Parti’nin Merkez Yönetim Kurulu’nun (MYK) aldığı kararlar da, uygulanmadan önce PM’ne sunuluyor; PM bu kararı onaylıyor veya reddediyor (örneğin seçimlerdeki adaylar konusunda). Kısacası PM’nin çok yüksek derecede bir önemi var ve CHP’de bütçe gibi önemli kararlar hep PM’nde konuşulup tartışılır...” Çam’ın CHP Enternasyonal önerisi hakkında.. “Şu anda CHP’nin en büyük sıkıntısı, yurt dtışında örgütlenmiş bulunan birliklerin sağlıklı şekilde kurulmamış olmasıdır. Bu yapısal bir sorundur: kurulan birlikler, kuruldukları ülkeler tarafından yasal statüde tanınıyor ama CHP tarafından tanınamıyor! Çünkü Yargıtay’da ibraz edilmemiş durumdalar zira Siyasal Partiler Kanunu (SPK) der ki, siyasal partiler yurt dışındaki temsilciliklere maddî-manevî her destekte bulunabilir. Ama bizim statümüz birlik olduğundan, yani temsilcilik olarak geçmediğinden, biz bu yardım ve destekten mahrumuz. Sorunumuz budur. Şu an itibariyle siyasî temsilcilik sadece KKTC’de (Mustafa Yurukçu), Brüksel’de (Kader Sevinç) ve Washington’da (Yurter Özcan) mevcuttur. Öncelikle bu sıkıntımızı tekrardan konuşacağız; yeniden yapılanması için bir takım modeller oluşturduk, benim aklımda üç tane model var, bu hususta bir rapor hazırlamaktayım. Bunu bir şekilde aşmamız gerekiyor... Enternasyonal derken kastım şuydu: tüm birliklerin tüzükleri tekrar tartışılacak, yapılanacak ve önümüzdeki süreçte yeni bir yapılanma modeliyle bu birlikleri geliştireceğiz. Ben, yurt dışı birliklerin çatı bir kurum tarafından denetlenmesi gerektiği kanaatindeyim; Merkez’le organik bağı olacak bu organları, mekanizmaları neden kurmayalım? Örneğin Avrupa’da, Almanya’nın merkezinde bir ‘CHP INT’çatısı altında bu oluşum kurulabilir...” CHP Strasbourg Birliği

“Biz 2015’in Mart ayında kurulduk ve tüzüğümüz Valilik tarafından Haziran’da onaylandı; şu anda yüz kişiye yakın bir üyemiz var; biz bunun ötesine geçmek istiyoruz. Ama önemli olan üye sayısı değil, sağlıklı bir üye yapısına sahip olmaktır. Bu yönde çaba gösteriyoruz ve önümüzdeki dönemde daha iyi bir çalışmayla üye sayımızın sağlıklı olarak artacağını düşünüyorum...” Emre Çam’ın politik geleceği.. “Ben siyasetin sadece siyasal partilerde değil, hayatın her alanında ve ânında yapıldığını düşünüyorum: kahvede okey oynayıp sohbet ederken, manavda patates fiyatını eleştirirken, üniversitelerde mutlu olunmadığı muhabbeti yapılırken... Bunun için illa ki bir partiye üye olmak gerekmiyor. Ben tabii şu an bir siyasî partinin üyesiyim ve aynı zamanda PM üyesiyim. Özellikle yurt dışında aldığım eğitimi ve bildiğim dilleri de hesaba katarak, ileride siyaset yapmak ve ülkemde sahada olmak istiyorum. Bu anlamda ileride bir milletvekilliği neden olmasın? Ama bunun Türkiye’de olması da şart değil; ben zaten yurt dışı milletvekilliği olmasını savunan birisiyim, yurt dışındaki vatandaşlar için bir seçim bölgesi oluşturup, buradan da neden vekiller seçilmesin? Bu konuda zaten CHP’nin bir yasa önerisi var ama rafa kaldırılmıştı; ileride gerçekleşeceğini umuyorum. Benim açımdan güncel olansa, Parti’de yurt dışı birliklerden sorumlu olduğum için, bunları daha iyi bir hale getinmektir. Yakında toplanacak tüzük kurultayında, bu birliklerin önemi hususunda hazırladığım raporu sunup bu maddelerin tüzüğe eklenmesi konusunu önereceğim. Sanıyorum ki bu birlikler için tüzükte bir bölüm ayrılacak.” Son mesajlar “Beni aday gösteren ve öneren yurt dışı birlik başkanlarıma çok teşekkür ediyorum. Onlar sayesinde PM’ne aday olarak önerildim ve delegelerin takdiriyle de seçilmiş oldum. Önceliğim yurt dışı birlikleridir ve bunun için çalışacağım. İlerideyse neyin olacağını hep birlikte göreceğiz... Yurt dışında yaşayan Türkler’in çok büyük sıkıntıları var; ben bunların direkt Türkiye’den çözüleceğine inanmıyorum. Çözüm için buradan da bir takım adımlar atabiliriz diye düşünüyorum (örneğin öğretmenlerimizin burada yetiştirilmeleri gibi). Tüm sorunların aşılmasının birinci yolu, bence, siyasete girilmesidir; bundan da hiçbir gencin kaçmaması, korkmaması lâzım. Bir genç olarak bütün arkadaşlarımı siyaset yapmaya davet ediyorum...”


40


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.